1968

Transkript

1968
I
\
t a li
4èÊ
J
,* _ 4 r
I)
V . . n.
T
l
i
s
â
f t
J
■ »H
*
A
J
*
• J
i
I
«
*
J
/W
* à
? tJ
I
%
J
*
p
-f
¡F
)
A
T
* “
•
*
1
_ tr •
* «
/
f
A ,
,«•
¿
»
f
♦
»
I
V
f
t
t #
A
ê
s
Í-
I
..
■
»'
/,
'
»
r
àiw
;
► V i' V
I
. j «
HERKESİN
TERCİH
ETTİĞİ
DÜNYACA
NAMLI
EN KALİTELİ
KUMAŞ
t
#
m
V , a DEN İZ NAKIYATJ T.A.Ş.
G EN EL M ÜDÜRLÜĞÜ
‘¿D. B, TU R K ISH CARCO LIN ESi
İstanbul,
.Fındıklı, Meclisi Mebusan Cad. 93, 95,97
Telefonlar (Teîepfcone»}*
Ticaret Md. (Trade Dır,)'
Bag Acenta (Hcatl ql Ageıu y )
San (rat (Central)
Teîfffai (Cables)
Kod (Cude)
i M 38 72
: 10 46 20
: 44 17 70 (5 t a t )
DBCARGO 131
Ne» Boe
D. B. Deniz Nakliyatı Kontinant haltında
eemüeı ini tercih m enfaatiniz
yeni ve sü rat li gemilerle muntazam aflfeıîer
yapmalccadu*.
Yükünü n.B. Deniz Nakliyatı Komilerinde tanıta*
tifoca r zarar etme«
j j g D(.mz, Nakliyatı ge).E1ı biı*
tyıl 3.820.000 ton yüît 'taıjtdı.
D.P. Deniz Nakliyatı dıg.hatlarda yeni vo sür'afcli gemlllerlâmuntazun sefer aayıâiBi
çoğalttı.
T O E
TÜRK
?
OTOMOTİV
ENDÜSTRİLERİ
AŞ.
TÜRKİYE
ÖĞRETMENLER BANKASI
Y urt sathına yayslan
27 Şubesiyle
Her türlü bankacılık işlemlerinde emrinizdedir.
Apartman Daireleri
Tahsil Boyunca Aylık Gelir
Zengin Para İkramiyeleri
Vadeli her 50.-— iiraya. Vadesiz her 100.—
liraya b ir 'k u r ’s numarası
E N İYİ İS TİK B A L
* 0/06.5 FAİZ
„ APARTMAN DAİRELERİ
* ZENGİN PARA İKRAMİYELERİ1
TİİRKİYi
ÖĞRETMENLER BANKASI
TİİRKİYE EMLAK
M
KREDİ BANKASI
SAĞLAMLIĞI, SINAİ YATIRIMLARLA ARTAN BANKAMIZDA,
TASARRUFLARINIZ
EN İYİ ŞEKİLDE
DEĞERLENDİRİLİR...
Vadeli her 50,
vadesiz her 100
liraya bir ku r’a
numarası
J1
''V ,
•
•
SUMERBANK
^
şimdiden yapacağınız tasarruflarla
mümkündür.
A K B AIM K
Sabah
kahvaltınızda:
> K ;İ .
;-:İ
:¥ iiî
¡ V * 4 -i
■ f- fí1';
:¡ r-V -; ! 1
m M
U & a i/
Wm
:';7
W {
İ
om\
X
'
^
& r3
M . : ; , 'i ; £ ■
m
MADEN
ENEERji
BAHALARINDA MEMLEKET EKONOMİSİNE;
Vı
HİZMET EDEN /EGÂNE MÜESSESEDİR;
BAMBÍACiLBiC
ELOKTROÜTİK BAKIR VE MÂMÜLLERİ A. Ş.'‘
¥ ^ : ‘.
TESİSLERİNDE YAPILAN MAMULLER
PİRİNÇ
BAKIR
>
ÖRGÜLÜ TELLER
10 mm* Kesitten itibaren
ÇUBUKLAR
Yuvarlak - Altı köşe
SOM TELLER
0.20 mm. kalınlıktan itibaren
BORULAR
6 mm. - 65 mm.
LAMÂ
Muhtelif 0 İ)atta
TELLER
Muhtelif çaplarda
ve çubu klar
BORULAR
8 mm. - 65 mm.
ALÜMİNYUM İLETKEN
ve ,
ÇELİK NÜVELİ ALÜMİNYUM İLETKEN
/£ "\ R Â B A K
9ALÜMİNYUM LEVHA VE DİSK
1
(Her kaimlik ve çapta)
I GÖZ TAŞI - BAKİR SÜLFAT ||
M E M l& k İÎ İH T İY A C I A R TT IK Ç A TE S İS LE R İN İ G EN İŞLETM EK
^ S U R E T İL E Y U R T H İZM ETİN D E G ÖR EVİN İ Y A P M A K T A D IR .■
NE İŞTEN NE DİŞTEN, YALNIZ
G
İ
M
A’
-
•
YAPILAN ALIŞVERİŞTEN ARTAR
74
TÜRKİYE
^
BANKASI
s>-
YENİ
MEZUNLARI
TEBR İK
EDER
BAŞARILAR
DİLER.
l
TÜRKİYE
PETROLLERİ
i-,V :'
i : ? : s i' '
t ü r k Iy e
petroller! a n o n îm
o rtakuği
Y U R D U M U Z D A PE TRO l A R A M A K , B U L M A K . RAFİNE ETMEK,
63 2 6 S A Y R I PETRO l K A N U N U M U Z D A Y A Z ıü 8Ö T Ü N
IŞ I EMLERİ Y A P A R A K KE NO I V E Y A B A Ş K A L A R IN D A N A LD IĞ I
PETROL VE PE TRO l M A H SU LLER İN İ D E P O LA M A K
¡NAKLETMEK, S A T M A K VE BU A M A Ç L A R L A
'l ü z u m l u TESİSLERİ İN Ş A ETMEK M A K S A D I ¡16
KUR U LM U Ş VE BU Y O LD A BÜ YÜ K MESAFELER
KATEOEREK YURT K A L K IN M A S IN D A BİR İN C İ DERECEDE
ROL O Y N A M IŞ M İLL İ 8 İR ŞİRKETTİR
YURT EKONOMİSİNİ
ÖNEMLİ KAIKlABBâ
BULUNAN
BÜYÜK KURULUŞ
72
1 - * ■i
t ü
ü t #
!§ .
İSli
* * ■ 1
«
' Ş iî
Sayın Öğrenci; sizde bu ik ra m i­
yeyi kazanabilm ek için T ü rk iy e
V a k ıflş r Bankasında en az vadeli
ve SOOliralı'kbirhesap açtırınız.
ıM M l
M M I
I r a
«B essa
■TSBSS
s a
EVDEN
EVE
BÜTÜN
DÜNYAYA
ı
M. A L İ
TUZCUOĞLU
ESKİ
Bİ R M Ü L K İ Y E L İ
OLARAK
YENİ
M E Z U N L A RA
BASARILAR
/
Dİ L ER
•
:V , ^■:;,h ^
'^/yH.i;• :i.-î:i:v^ ;:
■'' ı.;i■„-■;■î; ^îvî;' M':^^,l^;;-:r ;;; '
U
•.1:.;i:;■v'■■:-í'rîrï'j:!']!■■■S:!İİ]İ^-;^ '-İ^ .-Îİ'Tf-:í !:;:.ifi^İİ1İ--;l^
k;î:^
:
m
-:¡¡' ^ i : ? Í l;- ' ■>:■ ^
:îsi’î ^ v¡--i:: -.r£ '^ :T.v£
:y-V
LÍr!^:
-■■;->:-Vsy
m
:;í:Í ¿ î * '
.... ................ i i i i a i i i i i i i
^
■i . *':)!v!'' *;.
'&■
■'!
lí S í 'j :
m
W
■■W'.
■¡!:,i ,' : ,:‘
Sñf
■'>.:’
’. i:::.
m
v ; *■
?M
Wí..;m
1 1
y.*:;': '
" :í:i!'.’
:--iK
w .
.■,i <
*;&■■■ . ■
:';r:::
é
M
hh
i ;'f" : : 'n
i-'tf
H .: '
:& m \
Ai1
..-. :;'v V
!,V
v ittj
]}■;,'■ §
■ •■
' .. ' J-: ;■
'é:'M
S
N İ
•* •
' i\
k
: ( M
ATEŞ BALKAN
ERDAL GÖLCÜKLÜ
Türkiye'de inci avlama şansına erişen
tek balıkçı olan Ateş, bundan ötürü ne
kadar iftih a r etse azdır.
1944
Ekimin'de Muğiada «Acaba iyi
b ir iş yapıyor muyum?» kuşkusuyla dün­
yaya geldi.
Ankara otellerinin demirbaş müşte­
rilerinden olan Ateş, M ülkiye'nin en sırıtık kerferindendir,
Mülkiye'ye gelenedek Muğla'nın tadı­
nı alamadı, sonradan Marmaris'te yaban­
cı turist kız tavlamak rüyalarıyla yaşadı.
Gıda rejim ine pek meraklı olup meyva suyu ve süt tüketicisidir.
Kıyafet Balosunda mihrace giysisi ile
ve aldığı kesmeler yüzünden dedikoducu
çevreleri uzun süre meşgul etm iştir.
Siyasi Şubenin bu saf çocuğuna inci
kadar değerli ve aydınlık b ir gelecek di­
leriz.
Kazgan'nın
kâğıt.
=
notu : CAAAART
kaba
Gerekli gereksiz, söylenen söylenmeyan b ir sürü yardımcı kitabı da kapsıyan
Erdal'ın ders malzemesi arasında önem­
li yeri işgai eden b ir kitapda «halterle 10
derste vücudunuzu nasıl üçgenleştirirsiniz»dir.
1968 MEZUNLARINA
=
C A G R I
M
•o .
^
HER YIL EYLÜL AYININ 9. UNDA
ANKARA'DA İSENİZ MÜLKİYELİLER
BİRLİĞİNDE, İSTANBUL'DA İSENİZ
"K
İM E N E
DE
BULUŞALIM
SAAT : 19.00
s
ENGİN TÜRKER
BARLAS ÖZENER
FERHAT ATAMAN
«Karate» sporunun Ankara temsilci­
si sanar kendini, amma b ir vuruşta de­
ğil tuğlayı, 3 2 'lik b ir desteyi biie kırdığı
görülmemiştir.
Sek votka çekip, İstakoz gibi kızarması ile ünlüdür. Briç, poker gibi kâğıt
oyunları yanında, b ir de matrak kâğıt fa­
lı bakma merakına düşmüştür.
«Tatlı Hayat» düşkünü Barlas'ı, dileriz Londra, Paris, Roma kucaklar, harici­
yeci olunca.
Engin sessiz sedasız son sınıfa dek
geldi. O zamana kadar Engin'ciğin en önemli özelliği aşırı (pardon o aşırılıktan
hoşlanmaz) efendiliği ve derslere her sa­
bah muntazaman 15 dakika geç kalma­
sıydı.
Son sınıf birçokları gibi onu azdırdı.
Onu biiem azdırdı yani. Uiusal artık'tan
Fes-Kom'a girdi, Albüm'ün başkanı, Kazgan'ın da sansürcübaşısı oldu. Eiinizdeki
Kazgan namusluysa, kabahat onundur.
Öyle azgın bir sansürcü oidu ki, şey
yaparken çekilen b ir resmini Kazgan'a
koydurtmadı. Ama bu günahlarının ke­
faretini, sınav günlerinde derslerini bıra­
kıp Kazgan'a koşuşmakla Ödedi.
Son bir-iki ayda Baskın'ın etkisiyle
«Eşek, sen de!» gibi küfürler de öğren­
meye başlıyan Engin, birinci smıf res­
samdır. Dekan Aziz Köklü'nün kapaktaki
resimleri benzetememesine «Kıskanıyor,
noolacak» demiştir.
Son smifa gelenedek sap gezen Böcünün saplık canma yetmiş olacak ki b ir­
denbire Siyasinin başına enişte kesiliver­
di. Arkadaşları arasında sempatiküği ile
nam salan Böcü ayrıca diskoteklerin ve
bilumum gece kulüblerinin amansız müş­
terisidir.
İyi b ir hariciyeci
olacağına inandı­
ğımız Böcüye neler neler dileriz.
ALANOR OLALI
Güzel giyinişi, ağır başlılığı ile dik­
kati çeken ve Siyasi'nin en ince görünüş­
MENGÜ BÜYÜKDAVRAZ
lü kızı olan Alanor'a ister,
istemez «Sı­
rık» lâkabı takılm ıştır.
Bahar ayfannının en sansasyonel ola­
N o t: Sansür etmemesi için işbu bi­
yografi kendisinden gizli baskıya veril­
m iştir.
yının
iki
kahramanından
«m utluluk buna derler!»
biri
olarak
adlı b ir Türk
film in in çevrilmesine konu olmuştur.
Gelecekte b ir sefire de o olacaktır.
ÜLKER HAZNEDAR
Son sınıfta gerçek aşkı bulup,
ken­
dinden geçen «Hoca »m iz, bu aşk yüzün­
den en b ü yü k^m ^a h olan «Hayvan ka~
tillîği»nden vazgeçmiş, «Kanarya» yetişti­
riciliğine başlamıştır.
Yüzünden tebes­
süm eksilmez hiç. îyi b ir koca,
hariciyeci olacaktır, mutlaka.
iyi b ir
AHMET BAŞAR
luğunu Johnson'un çiftliğindeki hayvan
çeşitlerini bütün ayrıntıları ile öğrenmiş,
pratik zekâsını geliştirmek için de-seks
kitaplarına merak salmıştır. A m pirik bil­
giler babında Koray'm çifte İngiltere ma­
cerası ünlüdür. Trenden iner inmez, na­
sıl Mery'nin yatağına düştüğünü anlatır,
ağzının suyu akar yatak ıslanır.
CEM DUNA
4 Siyasi'nin bu
lara yatan yakışıklı
da ikinci sınıfın en
en yakışıklı enişte
en entellektüel ayak­
çocuğu aynı zaman­
alımlı kızı sayesinde
unvanını da almıştır.
Eniştesi Göksel Arsoy'un film setin­
de aşna fişne sahneleri hiç kaçırmaz. Bu
arada isminin yanlışlıkla geçtiği Ses mec­
muasının o sayısını bütün satıcılardan
toplayıp Cebeci'de meccanen dağıtmıştır.
Koray son.zamanlarda judoya merak sal­
dı. Sebebini sorunca «Kızlardan korun­
mak için abı» diyor.
Hangi kızları hanguioplantıya götürece­
ğini bilmeyecek kadar «kızlar enflâsyo­
nu» içinde ftulunan Ahmet, ayrıca oto­
m obilleri yanlış yere park etmekten do­
layı da Ankara tra fik polislerinin baş be­
lâsı ve yağcısı kesilm iştir.
Kasıntılığı b ir yana ayrıca rahat ve
dengeli yürüyebilmek için sol cebinde b ir
25 kuruşluk taşıdığı rivayet edilir. Tam
b ir kapitalist çocuğu olan yakışıklı Ah­
met'e iyi b ir hariciyeci olması için başa­
rılar dileriz.
l«j>RAY OBEN
Sert görünüşünün altında francala
gibi kalbi oian Koray'ımlz iyi niyetinden
dolayı arada sırada yani ayda b ir banko
işletilir. Hiç kimseyi işietemiyenler asis­
tanlıklarını Koray üzerinde yaparlar.
«Dışarı yollasınlar da, isterse kavas
olayım abi» diyen Koray'ımızın en fazia
merak ettiği üike GrÖniand'dır. «Mühim
olan insanlık ve m isafirperverliktir abi»
diye ilâve eder. Onun boyu ile mütenasip
b ir Ambassador olacağına güvenimiz son­
suzdur.
«Abi» ve «Anormal» sözcüklerin M ülki­
ye kamuoyuna lanse lanse eden Cem ay­
rıca bütün oburluğuna rağmen ince gö­
rüntüsü ile çelişmeye düşmektedir.
Bu yakışıklı ve kibar diplomat adayı­
na başarılar dileriz.
ORHAN AKSOY
ATAMAN YALGIN
Tanıştıkları zaman, kendisine «amca»
diyen zevcesi Aydİl Hanım olmasaydı,
Orhan bugün Mülkîye'yi bitirm e (Dış tiearet'ten parayla ders alma şartıyla bel­
ki; sİCı senelik Mali Şube tedrisine rağ­
men iktisadi konulara aklının yatmama­
sı cebinden bel i i o lu r) sevincini, böyle
kolayca tadamazdı.
Belçika'da Jacques Brel'i sesine hayran bıraktığını İddia eden «Orhan Bey»,
biriç oynarken yaptığı «show» ile Öztürk
Sotengil'e taş çıkartır.
Başarı kazanmamasının
tek nedeni,
her işe girme çabasında, sınavı kazana­
rak Orhan'ın şansını kıran ak saçlı Fran­
sızca m ütercim dir. Bu beyin b ir zaman­
Yıl 1943, Türkiye harbin eşiğinde bi­
zim koca oğlan da anasının beşiğinde.
Derken kocaoğlanın saçları hariç orası
burası gelişmiş, b ir büyümüş ama p ir bü­
yümüş. Paşa babasınm himmetiyle Harbiye'ye girmiş, ta mTürk Ordusunun göz
bebeği b ir subay olacakken 21 Mayıs İh­
tilâ li de kanına girmiş.
Koray Mülkiye'de entellektuei desin­
ler diye F. 111 projesini teknik teferru­
atıyla Ho Chi Minch'İn babasının çocuk­
lar «Orhan Bey»in validesine talip iken,
lisan bilmediği için reddedildiği rivayet
terbiyeci lîğinden
tutun
da
lığa kadar yaptığı faaliyetlerle idame et­
tiren ve de Göbekli Marul lâkabı ile ün
olunmaktadır.
Orhan'ın fe llik fe llik
Köpek
hayatını işportacılıktan her türlü tüccar­
saklanmasına
salan Ataman ayrıca el attığı bütün cin­
si lâtiflerden kazık yemesi ile nam sal­
rağmen, İş Bankası'na gireceğini öğrenen
mıştır. Halen Siyasi'nin en azılı sapların­
bu zat, şimdi de mali ve iktisadi yönde
dan olan Ataman hem hariciyeciliği hem
kendini hazırlamaktadır.
de asistanlığı b ir arada nasıl yürütebile­
«Pollyanna» veya Hüsnü'nün hayatta
ceği hakkında durmadan kafa patlatmak
tahammül edemediği tek şey ciddi konu­
tadır. Herşeye rağmen bu sevimli yaratı­
lardır.
ğa başarılar dileriz.
i
ANDAÇ ATAK
Bir Şubat ayında diktatör olma he­
vesi ile dünyaya gözlerini açan Andaç,
«H itler intihar etti ise ben doğdum» diyip o günden beri evde kimseye göz aç­
tırmadığı b ir sırada, nişanlı i iği»-sert ka­
yasına çarparak dikta rejimine son ve­
rerek demokrasi ve hürriyet rejim ini
kurmak zorunda kalm ıştır. (Kazgan'ın
notu : M istir mı dersiniz?)
Şiddet taraftarı, Hitler hayranı arka­
daşımız, tabiatın şiddetlerinden çok ürk­
mekte, hele şimşekten çok korkmakta­
dır. Bir zamanlar ufacık b ir böceğin önünde saatlerce titrediği ve gittiği korku
fil imlerinden sonra günlerce uyku uyu­
madığı da rivayet olunur. Ellerinde sık
sık görülen çizikler ise bulaşık yıkamak­
tan oimayıp sevgili kedisi Yumağın bı­
raktığı izlerdir.
Sık sık ve bilhassa mübarek cuma
sabahları milletlerarası olayların gergin­
liği içerisinde mide krizlerine uğrar.
Derslerde sıkıntısın! sağa sola bulaştır­
madan da rahat edemez.
Uzun boyu ve İnce yapısı ile modern
tipin b ir örneğiin veren Andaç çekingen­
liğinin ardında yatan sempatisini herkes­
ten saklıyabilmiş ve bu nedenle, İnek
Bayramında kendisine «Kasıntı» sıfatı
takılm ıştır. Nasıl olsa Dışişleri aiİesîne gi­
receğinden, IV Siyasinin Bakanlık im ti­
hanlarını takmıyan yegâne kişisidir. Ni­
şan halkasını geçirmiş ve yakında sola
takacak olan Andacımıza sonsuz m utlu­
luklar dileriz.
RAŞİT GÜRÜN
Babaların babası, Raşit baba, bundan
senelerce önce 1941'de dünyaya gözleri­
ni açmış. Koleji bitirdikten sonra, b ir ortadoğu macerasına atılan babamız, ne ol­
duğunu anlıyamadan kendisini şaniı
Türk Ordusunun alımlı teğmenleri ara­
sında bulmuştur. Bu kutsa! ocakta gün­
düzlerini öğretmenlik, geceleri ise fotoğ­
rafçı kovalamakla geçirmiş’ ve daha son
ra da Siyasal'ın İnek Tüllâbı arasındaki
yerini alarak, bu arada o da bütün bekâr
erkeklerin akibetine uğramış, «yağmur­
dan kaçarken doluya yakalanmış» misali,
evin tahakkümünden kaçarken, bu sefer
de dizginleri Yengenin ellerine kaptırmıştrı. Şubat'tan sonra birşeyler oldu ona
favoriler uzadı. Ya saçlar artık arkaya
taranmasına son verilerek yana yatırıldı.
Yeni kompozisyonu ile Raşit, beyaz per­
denin aradığı jönler arasına katıldı. Bü­
tün bunların yengenin izni ile olduğunu
tahmin ediyoruz.
İşin şakası b ir tarafa, herkesin gıpta
edebileceği mutlu b ir yuvaya sahip Ra­
şit babamızın, kendisine yakışacağından
emin olduğumuz Büyükelçilik makamını,
Yenge ve çocukları ile b irlikte paylaşma­
sını dileriz,
ŞEVKİ KİRACI
REHA ATASAGUN
Bir Eylül ayında asık b ir suratla dün­
yaya geiip b ir daha da güldüğünü kim ­
senin görmediği Reha, daha ziyade do­
ğum günlerinde bu halini muhafaza eder.
Aksi b ir tabiatı olduğundan,-her şe­
yin aksini söylediği gibi, daha dahileri gi­
dip hep düşündüğünün aksini yapar. Cid­
dilikten hiç hoşlanmayıp, «Ciddiyim» di­
yenlere tepesi atar.
Kendi anlayışına güvendiğinden, sev­
gisini kimsele belli etmeyip «Canım ken­
dileri anlasınlar» der. Tek istisnası hiç
dilinden düşürmediği yiğenlendiK
Şahanenin en şahane saçlı kızı olma­
sına rağmen, kendisi bunun kıymetini
bİİmiyerek
ders çalışırken teker teker
tepesinden çekiştirir. Deniz ve güneş hay­
ranı olan Reha, her Mayıs ayında güneye
gider ve yine de Haziran'da sınıfını geçer.
Dışişlerine girinceye kadar kaidesiz
Palikarya Şevki Gümüjcüne'de doğup
büyüdükten ve Galatasaray'da kütüpha­
neyi ihya ettikten sonra Mülkîye'ye ayak
bastı
Mülkiye'de Paiikaryalıktan Patriyotiuğa terfi e tti. Şaykayadis. Rumçadan
gayri güzei Fransızca da b ilird i. (Hatta
Türkçe'yi bile anladığı rivayet olunur.)
Şevki'nin derdi büyüktü, Yunanis­
tan'a dönmeyince Cunta makamları afaroz etm iştir, Şevkimuyu. '
Şevki vatandaş olmak için müracâat
etti ki, o müracaat ediş. 4 yıldır, oyalıyorlar4Şevki'yi.
Şevki sakindir. Çok konuşmaz. Ama
coşar gezilerde, serhat türküleri döktü­
rür. Tavuk g ^ i saat 20.30'da yatar, ho­
roz gibi 4.30'da uyanır. Odada uyurken
mum bile yaktırmaz. Muazzam İnektir.
Velhasıl iyi patriyottur Şevkiyadis.
Bir de vatandaş olabilse Şevki. Sata­
cak anasını ortalığın vaiîa,»
hayat yaşamak İstiyorsa da
halâ bunu
tatbik edememekten şikâyetçidir.
MEHMET CAN
FERYAL ERİM
cuğunu diplomasi çevresini
tatmin edebileceğidir.
ne derece
VEKAA YALDIR
Son aşkının tepmesiyle katır tepmişe
dönen Güneş, teselli aramak yerine abaza köyüne define aramağa gitm iş, köylü­
lerin gece yarısı mezarlığa yaptfkları bas­
kın sonucu çıkan silâhlı müsademede,
7:65 Smith Weston tabancasıyla 40 mer­
mi yaktıktan sonra, dere içinden 6 saat
yürüyerek kaçabilmiştir.
İncesu'da oturmağa başladıktan son­
ra, etrafa posta atmayı huy edinen «Apt i»nin son günlerde çok üzüldüğü nokta,
saçlarını kestirdiği zaman kızlardan iş alamamasıdır.
SUMRU AKINCI
Arnavutî^öy Kız Koleji'nden gelen
arkadaşımız açık sözlülüğü ve Paris'e
olan hayranlığı ile tanınır. Kavun yemeye
karşı oian antipa tisin i Mülkiye'de de
sürdürmüştür. Modern yaşayış tarzı ve
kültürüyle memleketin drş politikasını
etkilemeyi m uvaffık görmüşse de son
zamanlarda bunu kısa yoldan başarmayı
gaye edinm iştir. Sefirlerimize duyurulur.
Fakültenin en cici kızlarından b iri olan Suımru, sevdiklerini adam edicem di­
ye yıllarca kahırlarını çekip, b ir anne gi­
bi onları beslemiştir. Ancak bunların ya­
nında, bütün kapris ve kahırlarını H il­
mi'ye çektirm ektedir.
Kendisi arkadaş toplantılarının ara­
nılan b ir simasıdır. Ancak toplantılardan
sonra evine kadar götürülmesi çok önem
verdiği b ir hareket ( I) kuralıdır.
GÜNEŞ ALTAN
«Ben Viski'den başka şey içmem» de­
yip de ispirto-pepsi-cola karışımını viski
^ Annesi, güneş doğduktan sonra hâ­
mileyken Pinokyo okuduğuna pişman oidm ama, b ir yandan da, Midas'm kulakla­
rını hatırlayıp, oğlunun b ir m ito lo ji kah­
ramanına benzeyişiyle teselli buldu.
diye lıkır lıkır içmesi dillere destandır.
Ayrıca
beatnikler yardımcı oldu. Sen Jozef'İ kar­
dinal pistonuyla bitiren «Apti», Mülkiye'de son hakkına girdiği sınavların so­
nuçlarını Avusturalya'ya göç hazırlıkları
sırasında öğrendi.
Ankara'da Cüzzam Enstitüsünde yap­
tığı tercümanlık devresinde edindiği tü r­
lü çeşitleri tecrübelerden sonra Baîkanlar'ın en iyi Fransızca bileni iddi asîyle or­
taya çıktı.
Merakımızı mucip oian nokta, Yenikapı sahil gazinolarında, alaturka müzik
sefalarından büyük zevk alan, huzur ço-
Siyasi Şube'nin sosyabilitesi az
kızlarından bazılarını himayesine alıp da
toplum içine sokması Vekaa'nın sevap
, «Sarkık», Çorlu'da doğdu, Uzunköp­
rü'de büyüdü. Kışın Sen Jozef'deki ma­
nastır eğitimiyle, yazın Uzunköprü'deki
serâzâd yaşantı arasındaki çelişkinin do­
ğurduğu intibaksızlığı zekâ yapısı dahi
bugüne kadar Önleyemedi.
Moda ve Uzunköprü sosyetelerinden
edindiği aşk bilgilerini evdeki hizmetçide
uygulamayı deneyince, pederi Aİİ Rıza Efendi'den ilk boks' derslerini aldı. Aşkta
evrimine Sultanahmet ve Kumburgaz'da
Ankara Koleji'nin bu havalı kızı Müikiye'ye ilk girdiği sene EZELİ arkadaşın­
dan vazgeçip aristokrasiye eğilim göster­
meye başlamış, bunun pratiğini de «Ben
Nakcihan Prensiyim» diyen b ir GİRAY'la yapmıştır.
hanesine yazılacak b ir olaydır.
«Diplomat olsun da nasıl olursa o l­
sun» diyen arkadaşımızın Ailah gönlüne
göre versin.
Kendisine
atılan ayakları
çok usta
bit- şekilde kırar. Hiç birşey yapamazsa
küsüverir. Çok usta olduğu ikinci b ir ko­
nu ahçılığıdır. Yum urta pişirmekte yep­
yeni b ir sistem buraka, sahanda yum ur­
tayı yağsız pişirm iş ve ahçıiık
tarihine
adını altın harflerle kazıtmıştır. (Y um ur­
tayı sahandan).
Arkadaşları ile çıktığı yemeklerde iş­
tahsızlığını bahane ederek yemek yeme­
mesi buna mukabil
büskivileri
yurttaki odasında
birer ikişer atıştırması riva­
yet olunmaktadır.
İleride
çok iyi b ir sefire olacağına
inandığımız Sumru'nun hayatı boyunca
mesut olmasını temenni ederiz.
MERTOL GÖKSOY
ama başka m illetlerin vatandaşlarını
Fransızlara tercih etti.
Mülkiye'nîn 1302 öğrencisi içinde
kantinin nerede olduğunu bilmeyen tek
talebedir.
Ev işlerinden pek hoşlanan, girdiği
her yeri düzene sokan bu becerikli ha­
nım hanımcık kızımıza «Yeni Düzen»den
hoşlanan b ir genç Hariciye'ciyle m utlu­
luklar dileriz.
ALEV KILIÇ
— ■11 derece soğukta «Kara Kartalları»
seyretmeğe gitmiş. Cumartesi Konserle­
rini ve Devletler Hususi Hukuku Dersle­
rini devamlı takip eden ender öğrenciler­
dendir. Armaoğlu'nun Milletlerarası Ak­
tüel Meseleler dersinde konuşma kabili­
yetini arttırm ak için hher hafta Econom­
ist okuyan Çmar son zamanlarda Dış İş­
lerinden kim i görse Bakanlığın havasını
soruyor ve diğer lüzumlu bilgileri edini­
yor.
AYSEL TEZCAN
TÜLÂY NAKOMAN
Tüm Karşıyakalılar gibi Tüiây da
Mülkîye'mtzin popüler tiplerîndendir. Bu
esmer güzeli hatun 4 yıl boyunca kendi­
ne atılan ayaklan kırmış, onun için b ir­
çok kuyruk acısı olanların hücumuna
maruz
kalmıştır.
Hele İstanbullu b ir
Kıbrıs'tan Şahane'ye
transfer olan
Aysel son sınıfa gelenedek pek az kişinin
müteahhit oğlunun ayağını «Senin yayn
tanıdığı b ir arkadaşımızdı. Son sene ise
kaç, sınıfın ne, ben III. Siyası'deyi m» di­
çevresinde güzel giyinişi, diğer vatandaş­
yerek kırması ünlüdür.
larına nazaran türkçeyi çok daha güzel
Ama diyeceksiniz kİ, hiç mi kusuru
yok bu hanımın? Yokİ Ama onu çekemı-
konuşması ve de hanımefendiliği ile te­
mayüz etti.
yenler bazan seiâm verip bazan verme­
diğini, «Dün akşam selâmıma neden mu­
kabele etmedin?» diye sorulunca
da
Halen b ir M üikiye'li
abimiz ile ni­
şanlı bulunan Aysel'e ileride m utluluklar
dileriz.
«Göz kırptım , görmedin mî?» diye cevap
Aynı saatte 3 kişiye randevu verip
b ir dördüncüyle buluşması olağandır.
Ektiği üç kişiye ileri sürdüğü mazeretle­
rin inandırıcılığı, iyi b ir diplomat olaca­
ğının işaretidir. Bulunduğu odada bira
şişesi açılınca başı dönen, diline alkoî
molekülü değince «Öf be, ne içtik» diyen
Alev, karşı cins hakkında teorik bilgile­
verdiğini söylüyorlar.
Yalan tabiî.
Siz
inanmayın.
ÖMER KÜRKÇÜOĞLU
yönden çok «acti­
Ankara Kolejinden 1. likle mezun o-
ve» b ir arkadaştır. Türkçe ve İngilizce'yi
Kendisi «social»
lunca, değerinin en iyi anlaşılacağını tah­
min ettiği ve kendinden önce nice inek­
ler beslemiş olan Mekteb-i Şahane'ye gi­
rip girmemekte kararsızdı. Fakat o sene
riyle ünsalmıştır. Yeni beyaz arabası İle
Bağdat caddesinde 4 ay çapkınlık turla­
rı attığı halde cins-i iâtîfin dikkâtini an­
cak b ir Belediye otobüsüne arkadan tos­
ladığı zaman çekebilmiştir.
fakülteye yeni sıralar sımarlandığını du­
yunca...
Bundan sonra 1. ve 2. sınıflarda sevgili
sırasından sadece hademenin süpürgesiy­
le gözüktüğü zamanlar Jet Turizm'deki
İstiab. haddi, azami 2,5 kiği olan san­
dalından bahsederken «50 beygirlik mo­
torunuz varmı» diye sormayı prensip
edinmiştir. Mülkiye'nîn Siyasi görüşleri­
ni dikkate alarak Amerika sözünü ağzına
almayıp «Ben oradayken ............... » di­
ye lâfa başlayan Alev sene sonunda 9 o r­
talama tutturunca «Aaaa hiç te çalışma­
mıştım» diyecek kadar gizli inektir.
yerini almak üzere kalkmaya başladı. Si.
t
sındaki iktisadi, scısyal ve siyasi bağlılı­
ğın da sonu oldu. Teneffüslerde insan arasına çıkmaya başladı. Ömer bu müba­
rek 3 Siyasiye geçtikten sonra Mersin'e
gitmeye başlamış. Ortanın solundan sa­
yepyeni b ir dil doğurmuş ol­
makla ne kadar övünse azdır.
ÇINAR ALDEMİR
N o t: Ttüây'ın İngiltere'den aldığı be­
62
.
yasi Şubeye girmesi Omer ve sırası ara­
karıştırıp
Çmar'a sormuşlar «Hayatta en sev­
diğin üç şey nedir» dîye; «Beşiktaş, Be­
şiktaş,Beşiktaş» demiş. Yine söylendiği­
ne göre Siyasi'nin bu şifa bulmaz Beşik­
taşlısı 41 derece ateşli b ir hasta îken
A rtık Ömer b ir M ülkiye'liydi.
ğma kaymıştır. Sebebini sorun, «— Dos­
tum...» diye uzun uzun başlasın anlatma­
ya.
yaz pantalonları görmek bahtiyarlığına
Arkadaşımız şu aralar rahat b ir kol­
erîşemiyenîer ne kadar üzülseler yeridir.
tuk aramaktadır. Bu konuda bilgisi olan­
Ancak öbür K arşıyaka'lardan izahat is­
ların hergün öğleden sonra Jet Turizm'-
teyip bu üzüntüyü azaltabilirler.
in yazlık bahçesine başvurmaları.
BASKIN ORAN
DARYAL BATİ BAY
Uyguladığı bütün rejimlere rağmen
kilosu hızlı b ir yatay büyüme içindedir.
Organik birleşiminde yağın fazla bulun­
ması dolayısıyla herşeyde hemen su yü­
züne çıkma özelliği göstermektedir.
Beleş viski bulduğu zaman gaionla
içen Daryal b ir keresinde daha fazla vis­
ki alabilmek için midesinde yer açmak
isterken, bu işi ev sahibinin ve diğer da­
vetlilerin gözleri önünd hemen oracıkta
yapmış, bütün yediklerinin davetliler ta­
rafından b ir yanda hayret diğer yanda
dehşetle görülmesine sebebiyet verilm iş­
Hariciyeci olmak dileği ile Müikiye'ye kapılanan Baskın, birinci sınıfta
başlayan ve hâiâ devam edegelen çıkın­
tılımı ile nam salmıştır. Çiçeği burnunda
b ir AFS li iken diyalektiğin «Herşey dur­
madan değişir...» kuralma uyarak dur­
madan evrimleşmiştir. Öyle ya, Ameri­
kan avukatlığı nire, F ikir kulübü nire?
Kendisi bu evrimleşmesiyle pek övünür.
tir. TRT'yi soyup soğana çevirenler ara­
sında Resmî Gazete'de teşhir olunduğu,
gibi yaptığı çevirilerle haber sahiplerini
bile şaşkınlık içinde bırakmayı başarabil­
m iştir. Amerika'lı kızıyla olan ilişkisi ti­
pik b ir Türk-Amerikan ilişkisi haline
geldiğinden, hükümet politikasına aykırı
olsa da tam yerinde b ir kararla bu işi za­
manında sona erd irm iştir. Şim dilik bü­
rağmen son yılında Bahçeli Sonduraktan
gelen barbunya pılâktlere ve bu nefis
yiyeceklerin zarif ahçısına dayanamamış­
tır.
tanımadığı cins-i lâ tif yok gibidir. Bu arada saati 40 kâğıda Türkçe ders vermek
gibi akla hayale gelmeyen nesneler icad
edip yolunu bulur. İçinde bilumum gerekli-gereksiz eşyanın (bu arada, b ir za­
manlar merhum Rıfkı'nın) epey düzenli
b ir halde bulunduğu b ir odaya sahip oian Baskın, PTT'nİn fahri M ülkiye Jöton
bayiliğini yapar.
Son iki senesini Dış Münasebetler
Enstitüsünde asistan olma ayaklarında
geçiren bu İlginç kişi b ir bakarsınız ya­
rın başımıza asistan oluverir. Onun için
eski devre arkadaşları kendisine şimdi­
den postalarını atmaktadırlar.
Kendisi, Set Kafetarya'ya Ankara Palas'a gidelim diye tavladığı kızları, Hattuşaş, Gordion veya Göreme'ye götüre­
cek kadar sem patiktir.
Üçüncü sınıfta son hakkını kullan­
dıktan sonra sınıfını geçtiği zaman, kim ­
senin kalmadığını görünce «sınıf geçine­
ninde tadı kalmadı» diyecek kadar kö­
tümser, SBF Turizm Derneği kampında
yüznumara'ya gerek görmeyerek «tabia­
tın çocuklarını bırakın taiattan diledikle­
ri gibi yaralansınlar, çalılıklar nelerine
yetmiyor» diyecek kadarda pratik zeka­
dan nasibini alan ender dostlanmızdandır.
Onu size biz değil şayet katılıyorsa­
nız beraberce gittiğiniz gezileri daha iyi
anlatmıştır herhalde.
1945
yılının karlı b ir Şubat gecesi­
nin şafağında Barçka'da b ir kız çocuğu
alaleceie dünyaya geldi ve ebeye «zahmet
etme ben ağlarım» deyip ağlamaya baş­
ladı. Gel zaman git zaman Barçka'nın so­
kaklarını dar bulmaya başlıyan Nesro
şoööle b ir Paris'e uzandı gezdi, tozdu.
Fransızcayı öğrendi. Fakat yaşı küçük
oiduğu için Fransız erkeklerinin tadını
tavlamanın ilm ini yapan Baskın, kazaklı­
ğıyla övünür. İlk iki sene evlilik müessesesine karşı olmasıyla da tanınmasına
me ve işleme rekorlarının da sahibidir.
Müseccel İzm ir'li olmasına rağmen,
Ankara'da sübyandan kartoloşa kadar
Bir yaşından itibaren Türkiye dışın­
daki turlara katılmış döne döne b ir hal
olmuştur.
NESRİN KORAY
Baskın Avrupa ve Amerika seyahatle­
ri ile de ünlüdür. Maceralarını dört yıld ıran la ta anlata bitirem em iştir. Bu gezi­
lerinden getirdiği slaytlar sayesinde kız
Kendisi halihazırda okul, kantin ve
yurt çevresinin en fazla şike yapan ve yi­
yen fertlerinden olduğu gibi adam İşlet­
Önce Ankara, sonra da Türkiye turlarına
başlayan pek aziz arkadaşlarımızdandır.
tün derdi bu ilişkinin geride bıraktığı
borçlan ve faizleri tamamen Ödiyebiiİngi İtere'deki çalışma kamplarında
yanığı faaliyetler ile ilgili bilgileri gizli
oturumlarda arkadaşlarına iletmeyi ken­
disine vazife bijm iş, bu vazifeşînaslığı ar­
kadaşları tarafından tam b ir ilgi İle kar­
şılanmıştır.
Son senesnıde Dış Ticaret dersine
merak sarmış, on kere okuduğu notlan
İlk defa okuduğunu iddia etmek yoluy­
la yeni b ir sayı sistemine Öncülük etme­
ye başlamıştır,
m ektir.
ERGUN GEYİKDAĞI
Doğduğu gün Fransızca'yı Fransız
doktorundan birkaç gün içinde de İngi­
lizce'yi hemşiresinden, ana dilinden önce
öğrenen, emeklemeye başlar başlamaz
tadamadan döndü. Sonunda da tabi
Mülkİye'ye geldi otourdu. Okulun açıldı­
ğı ilk gün Mülkiye'de Siyasi Şubeden
başka şubeler olduğunu öğrenince ağzı
hayretten b ir karış açık kaldı. 2. sınıfın
yazında rüştünü İsbat ettiği için Fransa'
ya Fransız erkeklerini tanımaya g itti,
Adana'da b ir iki dönümlük b ir toprağı
vardır. Buna rağmen eski kâtipleri Ya­
şar Kemal'i çok tutar. Fakültedeki iki se­
nesinin tamamını 404 Peugeot'sunun ta­
m iri uğrunda harcayan İsmet, karşı cins­
le hızlı ilişkiler kuran mutlu kişilerden­
dir.
ismet'in İsrail-BAC savaşı sırasında­
ki derin üzüntüsünü İskenderiyeli bir
diibere atfedenler de vardır.
erkek Gürsel, Darüş-şafaka'nın Mülkiye'
deki son röprezantör'üdür.
Asistan olmayı en büyük ideai kabul
eden; bu sebeple sınıfta ilerlemesiyle
mütenasip oiarak Siyasal düşünce bagaj­
ını hafifleten Gürsel'e verilmesi gereken
hediye, yeşil goziü, sarı saçlı, narin b ir
oyuncak bebektir.
FIRAT UZMAN
İkinci sınıfın eniştesi, sabık öğrenci
derneği başkammız, burjuva eğlentileri
deyip baloları ve çayiarı yazıları ile boy­
kot ederken Gülağacı çe Çakın'a koştu.
Saatlerce merdiven başında başkaniçe'ye yalvarışları «kazak giyen erkek» un­
vanını almasına sebep oldu. Aşklar be­
nim neyime ben dağların çocuğuyum di­
yen Uluç, yine de aşksız yapamıyacağına
karar verdi.
Fırat Hanım, Mülkiye koridorlarının
müdavimlerinin basında gelmekte ve bu
koridorizm sayesinde de sık sık, ay ve
güneş gibi tutulmaktadır. Kendisini ari­
yan herkesi tereddütsüz ikinci kattaki
WC'lerin önüne gönderirseniz, aradığını
hazır ve nazır bulacağınızdan emin ola­
b ilir. Şaşırdığınız tek nokta, senelerdir
aynı yerde durup da, nasıl o kokunun
üstlerine sinmediğidir?! Bu konuda yap­
tığımız «Kokulojik» araştırma sonucu,
kalbinin çok temiz olmasının bu koku­
ların üzerine sinmesine engel olduğu an­
laşılmıştır. Mektebe kayıt olduğundan bu
ULUÇ GÜRKAN
ÇAVLAN SÜERDEM
M ilitan ruhlu, Amerika'nın Vietnam
Politikasının destekçisi, okula sağcı giv rip büyük gayretlere rağmen solcu olma­
CAN ALP
dan çıkan Cavlan, Anavatanın Yavruvatan ve yavruvatan yavrularıyla ilişkile ri­
Gözlerini dünyaya açarken «Maddeyi
ni geliştirmek ve yakınlaştırmak yolun­
zorlamamalı, iş olacağına varır» diyerek,
kendisine hayatı boyunca rehberlik eden daki çabalan İie tanınır.
kaderci düşünce tarzını ifade ettiği söy­
Bir mecmuada gördüğü çıplak kadın
lenmektedir. Can, Mülkiye'de ve lisede resminin yanındaki küçücük Miğ uçağı
daima başarılı geçen tahsil hayatını da resmine bakarak «Aman su dehşet şeye
bu düşünce tarzına borçlu olduğunu be­ bakın..» demesiyle mehşur olan Cavlan'
lirtir. İki yıl önce Antalya'da B,B, nin
¡n garip zevkleri arasında paraşütiü payurttaşı b ir cins-i lâtifle karşılaştığından
raşütsüz her türlü atlayışlar, kayaklı kaberi «Fransız gibi yâr, Antalya gibi diyar yaksız kayışlar, sulu ve kuru dağ sporla­
olmaz» demeye başlamış ve aynı gavur
rı, b inicilik, atıcılık ve deniz sporları var­
hanımının etkisiyle Fransızca ve arkeolo­ dır.
jiye olağanüstü b ir merak sarmıştır.
Hocalarla ilişkiler alanında «Sayın
Konya gezisinde yerlerde bulduğu plâstik
Hocamcıİık» felsefesini benimsiyerek
dondurma kaşıklarını ve beykoz üretimi
ş.İşe kırıklarını Roma eseri zammıyla «Asgari gayretle azami faydayı sağlama»
toplanması bu yüzdendir. Ayrıca, 1000
TL. ödiyerek ders almaya başlamış, fa­
kat maddeyi çok zorladığı için vaz geç­
doktrininin as elemanları arasına girm iş­
tir.
Siyasi Şube
Altın
Çocuğu»,
Fermanında
«TRT'nin
«Komando
Tugayınm
yana tek b ir dersi asmamış ve mektebin
1967 yılındaki meşhur boykotuna da ka­
tılmamakta ısrar etmiş, ama arkadaşla­
rının ölüm tehdidiyle bu kararını değiş­
tirmeye mecbur kalmıştır.
Gözbebeği», «4 Siyasî'nİn Baş Şahini»
Fırat abia'nm yakında İlahiyat Fa­
kültesinden b ir asistanla nişanlanacağın!
duymuş bulunan Komitemiz kendisine
hayat boyunca başarılar ve m utluluklar
diler.
çok çalışkan olduğu söylenir.
GÜRSEL DEMİROK
Kızlara karşı aşırı sempatisi ile ta­
nınan; her şubenin her smıfnda kalbini
vermeye elverişli b ir kız bulabilen fakat
bunu uygulama alanına koymaktan da­
yak yemek korkusuyla çekinen tatlı-sert
60
olarak nitelendirilen Çavlan'tn üzerinede
araştırmalara
girişmekten
büfyük zevk
duyduğu, karşı cinsle ilişkiler konusunda
Koiej çevrelerine düşkünlüğü iie ta­
nınan Çavlan'ın kendisini Şahane'nin en
uzun süreli macerasına sokan b ir «Childm iştir. Annesinden sağladığı biletlerle
arkadaşlarını operaya götürmüş, fakat
orada ilk kez takdığı papyon'un kelebe­
ğe benzetilmesi, hayatta yediği en büyük
darbelerden biri olmuştur.
Çan'ın son günlerde Fransa'dan vaz­
geçerek Kıbrıs'a gitmeye karar verdiği
gözlerinden okunmaktadır. .
land Made» mayına {kendi tabiri İte «tat­
lı» sı) çarptığı yaygın söylentiler arasın­
dadır.
4 Siyasi'nin büyük
tatavacılarından
olan Çavlan'a İdeal olan Hariciye'de ba­
basının orduda sağladığı başarılan dile­
riz.
SİYASÎ
SUBE
/
HÜNER TUNCER
tek başına ayağa kaldırdı» Öteki Şubeleri
hoşgörürlüğü ve sevimliliğiyle coşturdu.
Şimdiye kadar görülmemiş b ir şey, ilkkez olarak b ir kraliçeye tabiri caizse gül­
suyu serpildi.
Mülkiye, Hüner gibi b ir kraliçe bu­
luncaya kadar onun hatırlayactır. Bu da
pek olası görülmüyor.
zelliği ve çalışkanlığı yanında iyi b ir evhanımı olduğu da ortaya çıkmıştır.
*
Kibar ve iyi kalpli Canset'e saaddetler dilerken yakında gideceği dış ülkeler­
de Türkiye'yi en iyi şekilde temsil edece­
ğini çok iyi bilmekteyiz
NABİ ŞENSOY
ÖMER MADRA
Robert Kolej'den Şahane'ye transfer
olması ile haikalanıp evlenmesi b ir ol­
muştur. İlk sene kaldığı yurtta gök gü­
rültüsünü andıran b ir şekilde geğirip 38
kişiyi ödünü patlatarak uykusundan uyandırmış, bu nedenle de Onur K urulu­
na verilm iştir.
Her ne kadar sıkı sosyalist ise de, ka­
pitalist b ir gazetenin sütununa geçecek
nitelikte b ir törenle evlenen Ömer, 12.20
z ili çalar çalmaz soluk soluğa evine ko­
şarak kılıbık Unvanını almaya hak kazan­
Hüner sosyalistlikle ilişkisi olmama­
sına rağmen diyalektiğin canlı b ir örne­
ğidir.
Birinci sınfta onu kimse tanımazdı.
' Hatta Atlıspor'da kolunu kırdığı zaman
* bile kimsenin haberi olmamıştı.
'
İkiye geçince Hüner biraz daha açıI■ di. Tanınmaya başlamasına sebep, Ömer
Kürkçüoğlu'nun haremine dahil olmasıydı.
;
Siyasi'ye ayrılınca Hüner'e kendisine
tek yaraşan b ir ad takıldı: Pembe Şafak
Hani yanında Manitu haltetmişti Pembe
Şafağın. Her allahın günü yanında nedi­
meleri «...Bulut ve ... Karga » ile WC'nin
önünde ağaç olurdu. Ama vardı bu kızda
b ir potansiyel Kazgan muhabiri bu po­
tansiyeli daha Hüner'e Paris'te Saînt M io
hel metrosunun ağzında rastlayınca keş­
fetm işti, ya ....
Son sınıfta Hüner'de b ir değişme ol­
du ki, sormayın. Daha önce yaşamak için
Avrupa, özellikle Almanya'dan başka ko­
nu düşünmeyen Hüner, nasıi olduysa bir
gün Kantini keşfetti. O adını bile bilme­
diği kantini. İşte o gün bu gündür, Hüner
Mülkiye'nin baş tacı oldu. Gökkuşağı
renkleri ve kehlibardan mikaya türlü yü­
zük, bilezik ve kolyeleriyle dikkati çeken
Pembe Şafak o sonsuz neşesi ve «sens
o f rum ur»u ile fethedilmedik gönül bı­
rakmadı. Mülkiye bu sevgisini ona İnek
bayramında gösterdi. Koyacak yer bula­
madı. Gerçekten Mülkiye Mülkiye olalı
böyle kraliçe görmemişti. Siyasi Şubeyi
mıştır. En büyük merakı, etrafındakilere
yakası açılmamış fıkra lar anlatmaktır.
Amacı Siyasi Tarih asistanlığı olan Ömer'imize başarılar.
«Bomontili Nabi»nin doğduğu gün
espri tarihinin kara günü olarak kabul
edilir. Müikiye'ye anasının kuzusu olarak
gaz ocağı ve Davy Crockett misali tavır­
CANSET ORAL
larla geldi. Bu huyundan halâ vazgeçemiyerek son sınıfa kadar 4 bavulluk çeyizi­
1946
da Bursa'da doğan ahubakıslı,
selvi boylu çerkes güzeli Canset, 1964'de ni devamiı yanında taşımıştır.
Ankara Kolejini, Edebiyat kolundan okuî
İkincisi oiarak bitirm iş ve Şahane'ye istiyerek g irm iştir. Canset Kolejdeki başa­
rısını M ülkiye'de de devam ettirm ektedir
ve hiç kavun yemeden Şahane'yi bitirm e
yolundadır.
Yalnız Fakülteye girdikten sonra,
Yalçın kayalara çarparak bayılmış ve
genç b ir Hariciye'cimizin kolunda, nikah
dairesinde ayrılm ıştır. Bundan sonra gü­
Bîr Japon geyşası kadar terbiyeli olan «Çene» Nabi, meşhur M ülkiye-Akademi maçında 100 m. uzaklıktan arkası­
nı dönerek ve kısık b ir sesle hakeme
«Eşş...» diyerek skandailara sebep olmuş
ve son yılında maçta hakem kovalama­
lara kadar işi İlerletm iştir.
Kendisi gitarla bombayı ayırdedemiyecek kadar müzik bilgisine sahip olma­
sına rağmen, yüzsüzlüğü eiden bırakmıyarak K ızTeknik'te konsere çıkmış ve
o yıi domates tüketim inin rekor seviye­
de olmasını sağlamıştır. Bir yazını Paris'­
te ve Cannes plajlarında geçirmesi bile,
«Çene»nin kız konusunda sıfır km. de acenta mali b ir otomobil kadar gıcır gıcır
kalmasına mani olamamıştır.
İSMET BAKIRLI
Dost ve m ütefik Federal Almanya öğ­
retim kurumlarmda harcadığı senelerden
sonra-Mekteb-i Müikiye'ye yarıda intisab
eden İsmet, «Bizim Almanya'da...» şek­
linde başlıyan cümleleri ile meşhurdur.
Baskın tarafından lânse edilen «Feodal
Artığı» deyimine çok kızar. Kendisinin
59
ERŞAN GÖNENÇ
vaşın en ateşli anında ana rahmine dü­
şen bu pilotumuz, 1944 yılında her na­
sılsa daha fazla beklemekten usanarak
dışarı fırlam ıştır. Gece rüyasında tüm
erkeklerin aksine kız yerine türlü çeşitli
şeylerle donatılmış ziyafetler gören sev­
gili pilotumuz yeni tanıştığı kızlara An­
kara'nın en iyi lokantalarından ve aşçı­
larından söz ederek kur yapar ve de an­
nesinin tavsiyelerine uyarak, bugüne dek
hiç aşık olmadığını tekrar tekrar söyler.
Mao Mustafa ve Sol Filiz ile arkadaşlık
yapmaya başladığından bu yana Hürdüşünce Kulübünden uzaklaşarak evrimleştiği söylenmektedir.
ÖMER BAYLAN
F İIİZ ARIKAN
Mülkiye'ye camcılar tröstünün parla­
mento kanalı ile baskı sonucu alınmış
olan Kürt Erşan tröst sahiplerinin yar­
dımlarına karşılık çok başarı i ı çalışma­
lar yapmış ve sayesinde bütün camlar
^yenilenmiştir. Cemiyet üyeliği sırasında
Dekan'a çıkarak Mülkiye Marşının aşağı‘daki şekilde değişmesini istediği iyi ha­
ber alan kaynaklardan sızmıştır.
t
Yarab;
İki
Ya
Ya
Kürdü M ürt eyle
ayağını dört eyle
dayıyı Kürt
Kürdü dayı eyle»
İç Gezide Efes'te tiz sesi ile söyledi­
ği şarkılarla Meryem Anayı mezarında
rahatsız etmekten çekinmemesi turizm
destekleyicilerinin protestolarına sebep
olmuştur. Diyalektiğin herşey değişmek­
tedir ilkesine hiç değişmeden kalarak sol
. kanada Mülkiye içinde en öldürücü teo­
rik darbeyi yine Erşan vurmuştur. «Ayşe,
Fatma, Süheyla ama vazgeçemem ben
senden Hülya» şarkısını çok tutan Er*
şan'ın herzaman Hülya'lı ve mutlu olma­
sını dileriz.
NURİ YAMAN
Malazgirt'te 1071 yılında Romen Diyojen ile Alpaslan arasındaki kanlı sa­
Mona Lisa'ya benzediğini ebesi far- HAŞAN ÖZMEN
ketti. Ama bunu yıllar sonra kendisine
1943
senesinde dünyaya gelen ve ilk
Mülkiye'deki hayranlan söylediler. O
“
sözü
«yemek»
olan Haşan Mülkiye'ye gi­
günden sonra Mona Lisa gibi gülümse­
rince hem kendisini hem de ailesini SEmeye bilhassa dikkat etti.
1963'te girdiği Şahane'de İlk seneyi VİNÇ'e boğmuştur. Bazı derslerin varlı­
kazasız atlatan arkadaşımız ikinci sınıf­ ğına inanan, geri kalan boş zamanlarını
da ev-Dil Tarih-Babanın kahvesi üçgenin­
ta sınavlara girmeyi unuttuğundan b ir
de geçirmesine rağmen yemek yemesini
sene daha okumak zorunda kalmıştır.
hiç ihmal etmemektedir. Göbeğinin git­
Kantine sadece fik ri münakaşalar
tikçe büyümesi Sevincini üzüntüye garyapmak için giden Filiz, günde ortalama
kettiğî için saunanın devamlı müşterisi
on beş bardak çay içmeden ders çalışa- olmuştur. Kendisine «Mülkiye'ye girmemamakta, SOS'lu yiyecekleri çok sevdi­ seydîniz ne olurdunuz? sorusu soruldu­
ğinden fazla kilolarını alamamaktadır.
ğunda «ya Bolu'lu aşçı olurdum ya da
Tarihte en iyi bildiği olay Ankara Savaşı büyük b ir lokanta açardım» demiştir.
ve tarihî şahsiyetler İçinde en çok hay­
ranlık duyduğu kişi Tİm urlenk'tir.
Kendisine m utluluklar dileriz.
TUĞRUL BAYAZ
Bıyıkları anasının karnında iken baş­
ladı büyümeye. Kendisine sorarsanız
«sosoyalist oldum olalı bıyıklarım terle­
di» der. İkide bîr babasının kendisine
Anteb'in en güzel kızını alacağını söyler.
En son numarası kapris yapıp, «ben baş­
kan olacağım» deyip neticede sosyalistle­
ri rezil etmesidir. Son günlerde giriştiği
ayaksal ilişkiler tüm Okulun malûmu­
dur. M utluluklar dileriz.
ERDOĞAN DURMAZ
Birinci sınıfta yediği b ir postadan
sonra lobut ve halter çalışmaya başlayan
Erdoğan bu sefer de «Ağabey şimdi de
kimse posta atmıyor» diyerek yakınmak­
tadır. Dış görünüşünü kabalaştırmaya
çalışmaya rağmen gayet yufka yürekli olan arkadaşımız bu yufka yürekliliğini
TNS'dekİİere sendika kurmaya teşebbüse
kadar götürmüştür. Uzun seneler gözleşmeden sonra b ir kızla nihayet jeon sınıfa
gelince cesaretlenip konuşabilen Erdo­
ğan'ın tek sırdaşı ve kadim dostu Yakup'tur.
OĞUZ AKHAN
hijyen Enstitüsündeki baskülü bozduğu­
nu inkâr edemez ve o günden bugüne de
hiç tartılmaz.
EROL ÖZGÜREL
Bütün bunlara rağmen bizim tonbul
Rezo'muz baloda «şaapan» b ir ç ift gö­
rünce utancından ağlayacak kadar da
saf ve temiz b ir kızdfr.
MENNAN TÜZEMEN
Sivas'ın çıkartmış olduğu gelmiş
geçmiş jönlerin en jönü, en yakışıklısı ve
de en efendisi b ir sabah vakti ebeye göz
kırparak dünyaya geldi. En büyük arzu­
su Zampik olmaktı, fakat ola ola aile ba­
bası oldu. Bu genç yaşında Mennan'ı
kaybeden arkadaşları onu «Zavallı Mennan-Zavallı Çocuk» diye büyük b ir ü1947
yılında Antalya'da dünyaya gel­
züntüyle anmaktadır. Kendisine hayatı
di. Daha doğar doğmaz ağzmı oynatmağa
boyunca m utluluklar ve iyi aile reisi sıfa­
başlaması bu yumurcağın ileride , hiç
tının devamını dileriz.
susmayacağını isbat etmekteydi.
Herkesin sınıf-ı iptidai de olduğunu
zannetmesine rağmen Mülkiye'ye girdiği
tarihi kendisi bile unutmuştur. Lisede
çöp tenekesinden tebeşir ararken arka­
daşları tarafından «Çöp» lâkabına layık
görülmüşsede bunun gerçek anlamı pis
boğazlığından ötürü şişkin göbeğine iza­
fe edilir, iç gezide Büyük Efes Otelinde
Konuşa konuşa büyüyen Oğuz/Gazi
Lisesinde biraz ders çalışmayı, biraz da
münakaşa etmeyi başarıyla öğrendikten
sonra Mülkiye'ye düştü. Turan Güneş'ten
«İşte ileride büyük hukukçu olacak bir
arkadaş» diye yegâne iltifa tı kazanan
Oğuz, son sınıfta büyük b ir fonksiyon
blmuş ve Gezi Komitesi Başkam olarak
‘‘bütün işleri başarı ile yürütm üştür.
.
şantöz Nii ile yaptığı oryantal bu konu­
SEVİM ÖZGEN
daki üstünlüğünü b ir kere daha ortaya
koymuştur. En büyük arzusu doktordan
bile b ir karsı cins uğruna vazgeçen Çö­
pün akşam erken yatıp sabah sekizde ha­
zır olmak en büyük Özelliklerinden b iri­
dir.
I
1 İç gezide çıktığı Uludağ'da (kendi
■ifadesi ile) fazla yükseklik sebebiyle ters
yüz oimuş, Belen'de kalınmayışma çok üzülmüştür. Hayatta en büyük arzusu sa­
ykallarının b ir an evvel çıkması olan ar­
kadaşımız hatun kişilerle hiç alâkadar
olmaması ile tanınmış saplardandır.
HÂLE BOYSAL
İç gezide «Hippi -g iri» sıfatını kaza­
nan bu çiçek sever arkadaş Mülkiye ha­
yatında inekliği ve kavgacılığı ile meşhur
olmuştur. Derslere girip asla not tutma­
yı başaramadığından
son sene kurduğu
«daktilo ile not yazma»
REZZAN ÇİTİCİ
şirketinde'çok
gaddar b ir patron olduğunu isbat etmiş­
1946
yılının Şubat ayında soğuk Yoz­ Adana'nın kuytu b ir köşesinde düngat gecelerini nurlandtran tombul bebe, .'■yaya gözlerini açarken, annesine «evlâ1963 yılında da Şahane'yi nurlandırdı. 1.
dıin» diye hitab eden; babasının mesleği­
sınıfı öylesine sevdi kİ, yerini terk ede­
ni tamamlamak için mimar olmak ister­
meyip doktora ve arka sıralarda, tahta
ken Mülkiye'ye düşen «biblo» lâkabı İle
duvarlarda gizli edebiyat yaptı.
maruf güzel kızımfz idarenin en genç ve
Büyüdü, daha da semirdi ama 5 yıl
geç kalmış kızlarından b irid ir.
saflığını büyük b ir titizlikle korudu.
«Bir baltaya sap olamadı».
Hayatta en büyük zevkinin dafls et­
tir.
Dersler hariç her işini en son ana bı­
rakan Hâle, İç gezide de her elbisesinin
eteğini giymeden biraz önce kısalttığın­
dan her yere geç kalmasına sebep olmuş;
Silifke'de «lâstik kontrolü» (m üracaat:
lügat-it seyyahat-İ Dahiliye) yapmak iste­
yip de aydınlık b ir yer bulamayınca b ir
Yakışıklı evli erkekleri gördükçe «ah
şeriat neredesin?» diye içini çekti, par-
mek ve içki içmek olduğunu söyleyen;
kutu k ib riti bitirdiğ i halde b ir türlü lâs­
bu yüzden de iptidaînin oğlanlarının M ül­
tikle ri kontrol edememiştir.
lağ oğlanları gördükçe «al bi makas kâ­
kiye'ye adapte etmenin ulvi b ir görev ol­
İnek Bayramında eski Türk kıyafeti
firin yanağından»
duğunu göğsünü şişirerek söylemektedir.
giymeyi şiddetle reddetmiş, kendi tipine
diye burnunu
çekti
ama yine hiçbir ayağa cevap vermedi».
karakteri ile mezun
İspanyol kıyafetinin yakıştığını ileri süre­
Tombul denmesine kızar ve kendin­
olduktan sonra polis olmak isteyen bu
rek İdarî Şubeye bu kıyafeti teklif etmiş­
den cm. daha geniş olanı görünce «bide
kızımıza verilecek en iyi hediye oyuncak
tir. AYDiN'lı b ir gelecek kendisini bekle­
tabancadır.
mektedir.
bana şişko dersiniz»
dîye çıkışır ama,
Hızlı ve s in irli
57
ABDÜLKADİR AKSU
atan Caner derhal Çankaya sosyetesi ile
tanıştı bu yüzden ıslak caddelerde dolaş­
tı. Tekel İdaresi ile imzaladığı sözleşme­
yi çabuk feshetti. Sonra Cebeci camii ar­
ka köşesini kayınpederine yağ çekmek
gayesi ile mekan belledi. Son yıl hasreti­
ne dayanamadıği nişanlısı uğruna İnanöz
otobüslerini zenginleştirme gayretleri gö­
rüldü. Kendisine m utluluklar dileriz.
HAMDI KUMARI
Kedilerin damda gezdiği o muhteşem
ay'da, İzm ir'in Karşıyaka'sında, elinde
b ir deste iskanbil ile doğduğu söylenir,
yine ebesine doğum ücretine karşılık b ir
el barbut atmayı te klif ettiği de bu söy­
lentiler dahildir.
Hicri 1363 yıiında O'nu ebenin ku­
cağında görenier ilk olarak alnına dökü­
len perçemlerini ve elinde tuttuğu küçü'Cük Kur'anı Kerimi farkettiler.
j*
Medrese tahsiline kabiliyeti fazla ol»masına rağmen b ir tesadüf onu ilkokula
'■atmıştır. Yine aynı tesadüfle Müikiye'ye
gelmiştir.
Mülkiye'de «Hür düşünce»nin yerleş;’ mesi için büyük çaba harcamış ve aynı
isim li kulübün üç yıl başarı ile muhasip­
liğinde bulunmuştur.
Mülkiye'de bunca senede 15 defa
derse girdiği ile övünen bu arkadaşımız
ne zaman aransa Hasankaîe Lokalinde^
«King» masası başında bulunabilir.
İ Ç gezide, Muhteşem Yedilerin ve hat­
ta bütün arabanın şakiliğini yapan Ham­
dı, re ji idaresinin baş müşterileri arasın­
dadır.
Adana'da yaptığı oryantal ile 200 lira
para toplayıp bu konudaki ustalığını bîr
tutm aktadır. Kendisi 68 Festival Komi­
tesinin en faal ( ! ! ! ) üyesidir.
EKREM GEZGİN
Dört yıldan beri Şahane'de gizlice ve
delice sevdiği kıza aşkını duyurmak ce­
saretini gösteremediği için, Şubat ta tilin ­
de dayısının kızıyla nişanlanmak zorun­
da kalmıştır.
Her ne kadar kişisel belgelerinde
doğum yeri Almanya olarak görülürse
de, araştırmalar sonucunda 1947 yılında
Bursa'da köhne dünyayı onurlandırdığı
anlaşılmıştır. Ortaya çıktığında, bütün
Halen ilerde kuruiacak İslâmî Kürdistan Devletinin kabinesinde yer almayı
düşünmekte ve Beaties'in Mülkiye tem­
Bursa'lıların «Merhaba ey meslekdaşımız, merhaba» diye bağırıştıklarj gerçek­
tir.
silciliğini yapmaktadır. İleride Türkiye'­
nin en iyi röntgen mütehassısı olacağım,
söylemektedir.
lan
Yeşil Bursa'nın şirin bîr kasabası oMustafakemalpaşa'da 1942 de çay
kere daha ortaya koymuştur. Sezer ile
beraber yaptıkları Bursa seyahati M ülki­
ye Kamuoyunu günlerce işgal etmiş ve
fakat ne gaye ile g ittikle ri halâ tesbit edi­
lememiştir.
başında çadır içinde dünyaya geldi? Caner büyüdü serpildi, ilkokulu kasabada
bitirdikten sonra boncuk amcanın yardı­
mı ile Balıkesir lisesine yatılı olarak g ir­
di. Sporda olan başarılarını derslerde de
azçok devam e ttird i. 1962 de Balıkesir
ikinci defa kurtuldu, kızlar üzüldü, aile­
ler sevindi. Aynı yı! Mülkiye'ye kendini
Eskiden aşka inanmadığını bağıra, çağı­
ra söylerken bugünlerde devamlı olarak
«Yine b ir gül — NİHAL, aldı bu gönlü­
mü» adlı şarkıyı terennüm etmektedir.
Arada sırada Sudi ile kadeh tokuşturur­
ken de çaresiz b ir şekilde «İstersen ge)
dönelim, eski günlerimize» diye tempo
İftardan ya da namazdan hemen son­
ra abdestini bozmadan T.N.S.'ye gitme alışkaniığını kazanarak demokratik düze­
ne he kadar uyduğunu isbat etm iştir.
CANER AKAY
sonra Özlediği S.B.F.'ye duhûl eder. Kü­
çüklüğünden beri büyük b ir sempati
duyduğu «Karşıt cinse» Mülkiye çatısı
altında da gerekli ilgiyi göstermekten
kendini alamaz. Karanlık koridor ye anfilerde kızlar ile «Ders çalışmaktan».1
ayrı b ir zevk duyduğunu sık sık b e lirtir.
Bu gizli ineğin cins-i lâtiflerle arası
iyi ofomayıp «homongolos» adını taşı­
maktan zevk duyduğu söylenmektedir.
Bulunmadığı derslerde, hocaların «Bu­
gün Ekrem yok» diye ders anlatmayıp
ağlamaklı olacakları kadar devamlıdır.
Eksi otuz derecede gittiği üçüncü mahal­
li lig maçlarında üşümesin diye, b ir ha­
tunun kendisini yakması gereğini duy­
İSTEMİHAN TALAY
maktadır. Son zamanlarda öğle yemekle­
**
rinde bile kırmızı şarap içmesi (Fener­
1945
yılında Kleopatra'nm aşk Şeh­
ri Tarsus'ta sonraları «Aşk çocuğu» lâka­ bahçe'nin durumu iyi olduğuna göre)
bıyla anılacak b ir bebek dünyaya gelir. his hayatında büyük değişmelerin oldu­
Her bebek gibi o da büyür ve gelişir.
ğuna karine teşkil etmezse de, aksi dokt­
Tarsus ' Amerikan Koleji'ni bitirdikten
rinde tartışmalıdır.
AYDIN ALPER
RIFAT ÇALIŞIR
Cumhuriyetin 22. yıldönümü kutla­
nırken diyar-ı Uşak'ta b ir müstakbel
Kaymakam dünyaya geldi. Uşak idadisini
bitird ikte n sonra Mekteb-i Şahaneye gel­
di. İki birbirinden ayrılmaz ideali var­
dır. Birincisi idareci olmak, İkincisi ise
kumbarasında b irik tird iğ i paralar ile gü­
nün birinde b ir Anadol'a sahip olmak.
Neden illede Anadol'a sahip olmak iste­
diği anlaşılamamıştır. İyimser tahminle
bu isteğini m illiyetçiliğine bağlıyoruz.
Rıfat, Antalya'nın Manavgat'ında bir
köyde doğdu. Orada büyüdü, gelişti ve
kasıntı b ir oğlan olup çıktı. Yerli yersiz
güldürmeye alıştı. Bundandır ki, bir
espri anlayışına müptelâ olm uştur. Ağ­
zından çıkan her garip sözün esprili bir
inci olduğuna inanır.
Usak'a sevgisi Aydın'ı b ir çok ilginç
faaliyetlerde bulunmaya ve çok müşküIâti j başkanlık
mevkilerini deruhte et­
meye zorlanmış, hatta çaya götürdüğü 4
kız arasında komünist düşüncelerinden
fedakârlık f/aparak irk ayrımı politikası
izlemiş kumral, elâ gözlü b ir matmazelin
tesirine kapılarak bugünlerde kumral ve
elâ gözlü kızların diğerlerine nazaran da­
ha güzel olduğunu
iddia etmeğe başla­
mıştır. Bizden tavsiye, elinden kaçırma­
mak için çabuk davranmalısm.
FİRUZ YAŞAMIŞ
İdari Şubenin en yakışfklı delikanlısı
olduğunu söylemesine rağmen M ülkiye'
den tipine uygun b ir kız bulamadığından
sap olarak mezun olan
Fİruz, tiyatroyu
ne kadar severse sinemadan da o kadar
hoşlanmaz. Söylendiğine göre, Yeşİlçam'-
Ayrıca Müîkiye'de kendisine takılan
General ve De Gaulle adlarını kolay ka­
bullendi. Hattâ tam burnunun tepesinde
çıkan çıbanın tedavisine hiç yanaşmadı.
Çünkü böylece De Gaulle'in yüz biçim ini
kazanmış oluyordu.
Rıfatın ayırıcı b ir özel i iği de azılı b ir
tavlacı olmasıdır. Tavla masasında, gel­
meyen zara protesto için cıyak viyak ömıştır. Bu genç yaşında doğum tarihini
gizlemesi, yıllar sonrası için kendisine
Rıfat bu sene Aydm'da Kaymakamlık .
yeni b ir kafa kâğıdı çıkartacağı hakkın­
stajı yaparken de bütün kahredici mari­
da şüpheler yaratmıştır.
fetlerini göstermekten geri kalmamıştır,
insanın erkeklik hislerini dumura uğra­
Zeyno; «Ben Shake yapamam!» der,
tacak lâtîfelere dahi el atmıştır. Resmi
ama onu iç gezide Efes Oteli Meyhanesin­
görevinde de iş yapmış oi m ak İçin tarım
de türlü figürler patlatırken görenlerin
ve turizm uzmanı gibî karışarak yöneti­ ağızları açık kalmış ve «Niye Shake b il­
cileri bunaltmış ve hattâ meşhur espiri- mem dersin?!» suallerine verdiği « O
>°nne, mütelâalarına çeşni katmış, Kay­ BİLMEKTEN DEĞİL, İÇKİDEN!» cevabı
makamların yüzlerini ekşitmelerine yar­ ile şaşkınlık yaratmıştır.
dım etm iştir,
Fotoğraflarında gözlerinin hep karan­
lık çıkmasının nedeninin uzun kahkülleri
olduğunu anladıktan sonra, artık saçla­
ŞÜKRÜ TEZER
rını hep yana taramaktadır.
1944
yılında İstanbul'da dünyaya göz­
«Ev işi yapan kim?» demesine rağ­
lerini kapamış ve Mülklye'deki yıllan
men, sahanda yum urta pişirebildiği ve
zarfında uyku rekorunu hemen daima eİyi toz aldığı bilinm ektedir.
linde tutm uştur. Dsha sınıf-ı İptidaide
iktisat dersine allerjı kazanan, bu yüz­
den İdari Şubeye giren Şükrü, son sınıf­
ORHAN KIRLI
ta doktora hayaliyle sadece Mıhçioğlu'1946
yılında Yeşil Muğla'nın şirin
nun derslerine devam etmiş, fakat şu
günlerde de müfettişliğe özenmiştir. Eski
b ir köyünde Türkiye Nüfusuna katılmış­
«King» hastası, şim diki «Briç» ustası
tır. Başarılı geçen ilk ve orta öğrenimi
Şükrü, bekârlık sulta nlıkta felsefesinin
bitirdikte n sonra, sağını solunu bilmez
en ateşli taraftarlarm dandır. Almanca'yı
bir bebe olarak çok sevdiği Mü İkiye'ye
baba d ili gibi bildiği için Kristinus'un ta­ gelmiş ve kısa bîr zaman içinde sol cep­
lebelerine ödev yapmaktan illallah de­ hede yer alarak sivrilmeye başlamıştır.
m iştir.
Üçüncü sınıftayken, ikinci sınıf cin­
Yemeklerden makarna, kulüplerden
si lâtifelerinden birine attığı çelme, maa­
Fenerbahçe'yi çok seven Şükrü için en lesef başa gelmiştir. İyi niyetliliği ve te­
büyük dileğimiz hiç düşünmedüğ halde
miz yürekliliği yanında, çocuksu saflığı­
b ir üç kâğıda gelip tez zamanda evlen­
nı ve dalgınlığını b ir türlü üzerinden amesidir.
tamamıştır.
isr.
dan cazip te klifle r almasına rağmen red­
detmiş ve kendini yu rt sorunları üzerin­
de düşünüp yazmaya vakfetm iştir.
Bu
arada Mali Şubeden b ir hatuna sekiz ke­
re ayak atıp sekizinde de hava aldığı r i­
vayet olunm aktadır. Başarılî b ir Kayma­
kam olacağı iddiasındadır. Zarrt.
ZEYNEP AKINCI
Uzaktan 'Zeynebi buzdağı sananlar
yanılırlar. Aslında kasılsa da hakkıdır ya.
Paşa kızıdır. Onun hakkında yanılan
birisi; «Bu kız dünyanın en ta til kızların­
dan b iri, yöhui» diyerek gerçeği açıkla­
20. Asır M illiyetçiliğin temsilcisi ve
Türk Halk Kültürünün savunucusudur.
Bu arada Ayşe'H türkülere özel b ir ilgi
duyduğu söylenir.
Gelecekte ülkücü bîr kaymakam ola­
cağından şüphe edilmediği gibi toplumcu
b ir yazar olma ihtim ali de az değildir.
55
ATIL UZELGUL
Bütün yıl inekleyen, günleri teksir ve
ders notları ile geçiren arkadaşımız sı­
navlar yaklaştıkça pusulayı iyice şaşırır.
Uyku ve yemek saatleri haricinde boi boi
otlar ve geviş getirir, Bu nedenle sine­
maya bile senede üç dört defa gitmek
fırsatını bulmaktadır. 7-8 yıllık kısa bir
aşk hayatından sonra tam sonucu ala­
cakken boyn uzlaşmış, «Karaböceğini»
nefesi kuvvetli b ir İlahiyatıyla kaptırmak
şanssızlığına uğramıştır. Bunun üzerine
teselliyi amca ve teyze kızlarını!! gezdir­
mekte ve onların gönlünü avutmakla
bulmuştur. İç Gezide Adana pavyonla­
rında samimi b ir arkadaşına teyzemin
kızı dediği kızla dansederken yanağa yat­
ması arkadaşları arasında merak uyan­
dırmıştır.
OMER BAYLAN
*5 Anasından «Sırp erkekleri güzei otfur» masalını dinleyerek büyüyen Ömer,
,bu masala bi kızın acı gerçeği söylemesi­
ne değin inandı ve «madem ki yüzüm gü­
zel değil, bedenim güzel olsun diyerek
halter ve yay çalıştı, iki yıl yaz ve kış atietsiz dolaşıp kendini yurtta teşhir etti;
ama kızların önünde gömleğini çıkara­
madığı için hâlâ sap geziyor.
Bu yıl, sınıftaki bıyık modasına hız­
la katıldı. Stalin bozması Tuğrul'la yarı­
şa kalktı ve 3 ayda 3 milimetre uzayan
bıyıklan ile yaya kaldı.
Bu arada Siyasi Şube ile İdari Şube
ilişkilerine olumlu katkıları olmaktadır.
Çok düzenli yaşantısına rağmen
«Hippy»iere büyük sempatisi vardır.
Uyku severi iği de onun derslere devam
etmesine enge! olmamaktadır. Ona engel­
siz, mutlu b ir C.D. yaşantısı dileriz.
SUDİ KODAMANOĞLU
25 Temmuz 1945 günü Ayşe ham m
büyük b ir rahatlık duydu. Çünkü tam 9
ay 10 gündür taşımak zorunda kaldığı
ağır b ir yük «Bebek Sudi» o gün dünya­
3 üncü sınıfta b ir ara Cumartesi 10
ya gelmişti. Daha küçük yaşlarda karşıt
seanslarına, Rezo ve Mustafa ile kaçma­
cinslerle oynadığı evcilik ve doktorculuk
ya dadandı isede Mustafa'nın Ajda Pekoyunları, görenlerde, onun ileride Tıbbi­ kan'ı gördüğünde çıkardığı seslerden
ye'ye gideceği intibaını da yaratıyordu.
korkarak kısa zamanda bu huyundan
Ama durum hiç te öyle olmadı. Birçok vazgeçti.
kızın canını yakarak ikmal eylediği Di­
Bu, boyuna b ir türlü erişemediğimiz
yarbakır Lisesini müteakip Mekteb-i Müi4Paşacı kızımıza, boyuna ve Siyasal ha­
kiye'yi Şahane'nin rahİe-i tedrisine diz
vasına uygun bi eş dileriz.
çöktü. Alışkanlık bu ya ders çalışma ar­
zusu çabuk söndü. «Ders herşey m idir?
Kızların hiç kıymeti yok mudur?» sloga­
nını kendine parola yaparaktan mütem­
mim cüzleri İstemihan ve Cengiz İle çe­
şitli kantin ve kulüplerde İcra! faaliyete
girişti. Bu tatlı günler iptidaili b ir hatu­
nun tesiriyle artık çok uzaklarda kaldı.
Şimdi mutluluğu muntazam b ir aile ha­
yatında bulmak istiyor. Biraz zor ama
inşallah bulur.
Ailesi Erzancan'ın b ir köyünden İs­
tanbul'a göçtüğünde Selçuk küçücüktü.
Müikiye'de İlk yılını, 39 numara'nın azı­
lı sakinleri arasında geçirdi. Boğazlanan
tavuk gibi horlaması ve geceleri makas­
ları yanlış kapayıp tren devrilmesiyle ün
saldi.
SEMAY URAS
İdeali Kaymakan olmaktı. Dinine de
çok başlıydı. Fakat insan sever tabiatı
onu her bilin çli insanın gideceği yola gö­
türdü. F ikir klübüne girdi.
sırada, bu sevgili dostları arasında çı­
kan kanlı b ir kavga onu bu tutkusundan
vazgeçmeye zorlamıştır. Kedisinin ve tav­
şanının eksikliğini şimdi b ir «sincapla»!
telâfi etmeye çalışmaktadır.
«Bahar içime neşe saçıyor» diyen
Semay, Şubat ayı biter, bitmez paltosu­
nu b ir kenara atmayı adet edinmiştir.
54
KAMER DIR1BAS
SELÇUK ERKAN
Ömer sınıfın tek «Avrupa görmüş adami»dır. 4-5 gün süren İsviçre sefasını
9 aydır hergün «- Ben Bodinzade iken»...
Diye başlıyarak kafa ütüler. Her sokağa
çıkışta hava güneşli de olsa, «— Acaba
Avrupa'dan aldığım şemsiyemi alsam mı
ki» diyerek adamı çatlatır.
Ağaçları, çiçekleri ve hayvanlan se­
ven, b ir doğa aşığıdır Semay. Bu sevgi­
sini tatmin etmek İçin kedisi yetmiyor­
muş gibi b ir de tavşan beslemeye başla­
mış, b ir gün omuzunda tavşanı, kuca­
ğında kedisi İle öğle uykusuna yatacağı
cuğu aldı, sandeiyenin üzerine çıkarak
çocuğu baş aşağı tuttu ve paposuna iki
tokat aşketti, çocuk o anda ağlayacağına
—
«Paşa'cımısın, maşacımısın diye
soru verdi. (Bizim kız anadan doğma
C.H.P. d ir)
Ebe şaşkınlıkla bebeği kafası üstü
düşürdü iyi kî düşürdü böylelikle bebe­
ğin boyu birazcıcık kısaldı.
Bebe büyüdü, koca kız oidu ama,
evde kalma yaşını geçirdiği halde daha
yüksek Ökçeli ayakkabı giymenin zevki­
ni tadamadı.
Selçuk sessiz b ir çocuktur. Ama da­
lına basarsanız oda çapında sıkı nutuk
atar. Evrimleşmenin Mülkiye'deki en sıkı
Örneklerinden b irid ir.
SEVGİ KAHYAOGLU
1945 yılının^uzun gecelerinden b irin ­
de b ir ebe alnından seller gibi boşanan
terleri sile sile b ir saattir uğraşıyordu.
Kadıncağız hiç böylesine uzun süren bir
doğum görmemişti. Çocuk İp gibiydi,
ebe çekiyor çekiyor bitm iyordu. Ebe ço­
Tunceli'de 1939 gibi çok yakın b ir
tarihte dünyaya gelmiştir. Ebesi ile olan
yakın ilişkisi onun ileride hastabakıcı ve
hemşirelerin en yakın arkadaşı olacağı­
nın delili idi. Kamercik çocukken biblo
gibi b ir şeydi. Yaşı büyüdükçe boyu uza­
dı uzadı uzadı fakat aklı aynı orantıda
gelişemedi. Ama Kamer yine de Şahane­
ye kapağı atmayı başardı. Lise hayatında
sessizliği ile tanınan Kamer o yılların acısını çıkarmak istercesine beş yıl dur­
madan dinlenmeden konuştu. Bu özelliği
onun bütün proflar (bilhassa hanımlar)
tarafından tanınmasına b ir vesile oldu.
Arkadaşımız Ankara hastahaneleri ta b ii­
lerince istenmeyen adam ilân edilince
kendini derslere ve baloları basmağa adadı, 68 Kıyafet Balosunu basarak Hu­
kuk yurdunun fahri üyesi olmaya hak
kazandı.
Aynı başarıyı iş hayatında da devam
etirmesini ve boyu boyuna huyu huyuna
uygun b ir kız bulabilmesini temenni ede-
MUSTAFA SOKOLLU
garaip yayın varsa mektebe taşımasıyla
temayüz etm iştir. Kocaman göbeğine
bakmadan maratoncu olmaya kalkışmış,.
Konya'daki b ir yarışta birinci gelmiş fa­
kat incelenince iki tu r eksik dönüp m il­
leti uyuttuğu anlaşılmıştır. Başarısız b ir
aşk tecrübesi geçirdikten sonra melenkolik ve de platonik muhabbetde karar kı­
lan Koca Memet aslında sadece armut
sever. Ev kadınları derneğinin tüzük dı­
şı erkek üyesi ve hammalı olan Mehmet
ayrıca Mıhçı'dan çektiğini kimseden çek­
mediğini söyier. Kendine ve uykusuna
düşkün olan ve b ir öğünde beş kap ye­
mek yiyen Kaymakam taslağına başarılar
dileriz.
1945
yılbaşı 'gecesi.... Bu yilbaşı ge­
GÜLSEREN KOKSAL
cesinde b ir acayiplik vardı.. Bir evde ye­
— A meraba şekerinin, nasıfsmnn ca­
ni doğan l> ir bas-bariton o küçücük ağ­
nım, ahh ne kadar şikmıyım, yok canım
zıyla! «Başka b ir aşk islemez aşkınla
vallahin değil, bunu Londra'dan Yüksel­
çarpar kalbimiz» diye bağırıyor, bunu
d in getirdi, inan şekerim 25 siterlinm iş
dünyanın sonuna işaret sayan cümle ev
a vailahit pahaIİı dim i? Ahhh şekerim
halkı teiâş içinde koşuşurken velet «Be­
diyorum ama «vakvakcığım» her bişeyinim M ülkiye'fi olacağımı çakmadı enayi­
mi Londraadan gönderiyorr. Mayo bile
ler» diye kıs kıs gülüyordu.
gönderdi. Ne terbiyesiz şu soğuk İngiliz­
Birinci sınıfta çiçekler arasında do­ ler ayol 11 benimkine asılmışlar.
laşmaktan başı dönen m istik doktora
— Aaaa şuna bak ne abiye! ne ba­
yapmak zorunda kadlı. Doktor-öğrenci nali giyiniş aaaa Paris bambaşka şekerim
M istik ikinci sınıfa geldiğinde nadiren
ahhhh geçen yaz Londraada oku lada git­
paslanan hayırsever b ir cinsi lâ tif tarafıntim and now I caaan Speek engîish very
vdan evde kalmaktan kurtarıldı. «Of a- Well darlingcim.
'man Kız Teknik, Bulvarında dokurum
Bu sözler sınıfımızın 200-50-80 ölçü­
mekik» diyerek Mülkiye Kız Teknik ara­ lerine sahip tek «sosyetik» ve partiler
sında ömrünü tüketmekte olan bu tellâk
aşuresi olan kızımızın konuşmalarından
adayına başarılar dileriz.
derlenm iştir. Şık güzel ve de pahalı giyi­
ERTUĞRUL TAYLAN
1939 Temmuzunda Uşak'ın Bir kö­
yünde dünyamıza ağırlığını koyması, Bü­
yük Savaş'a yol açan olayların önemli b ir
halkası olm uştur. Parasız yatılılarla baş­
layan ^parasızlığı kaymakamlıkla ebedileşeceğe benzemektedir. Dört yıllık köy öğ­
retmenliği onu biraz olsun a k ılla n d ır­
madığı için Mülkiye'ye koşmuştur.
nen bu güzel gözlü kızımızın bî baltaya
sap oluşu Yüksel eniştemizi kafesiîyebiImesi ile başlar, İngiltere'de doktora yapen eniştemize olan hasretini «vakvakcığım» diye başlayan koliyle gönderdiği
mektuplarla gideriyor.
Her partide, ve fakültede, ve de cüm-
Sınıfın abisi ve de tek babası olan
sevgili dostumuz şair ve artistlerden Tahsir Bekir'i Abdülhamİd'i ve Mesti Nazı­
mı beğenir.
SAMİ URFALI
S.B.F.'nde henüz yedi y ıllık b ir geç­
mişi olan Sami Urfalt'nın en be lirli özel­
likleri kara gözlükleri ve ters V şeklin­
deki bıyıklarıdır. Sami'nin Mülkiye'de
okuduğu sırada girmediği kalıp kalma­
mış, ama en «hovarda» günlerini sendi­
kada çalıştığı sırada yaşamıştır. Bursu­
nun kesildiği yılların birinde, geçimini
«kâğıt oynıyarak» sağlamasıyla öğünür.
İkinci haftaymda sosyalist olup F ikir
Kuiübü'ne girm iş; fakat son günlerde ar­
kadaşları tarafından A.P.L diye çağrılma­
ya başlanmıştır. A.P.L'nin ne demek ol­
duğu Sami'ye sorulduğunda lâf karıştır­
makta ve en az N.A.T.O. ya da C.l.A. ka­
dar masum ( i ) b ir kelime olan A.P.L.'nin ne demek olduğunu söylememekte­
dir.
En büyük ideali, Fransa'da doktora
yapm aktır - ne doktorası olursa o lsu n !Hiç ağzından düşürmediği lâfı, «amma
Akşamları 22.37 de yatıp sabahlan
6.11 de uyanma huyunu kaymakamlık
hayatında da değiştirmemesini salık ve­
ririz.
gırgır ha!» dır. En korktuğu şey, b ir bur­
juva çocuğu sanılmasıdır, ama «ye-yeci»
ceketini de hiç sırtından çıkarmaz.
Unutamadığı anılarından biri, has ar­
kadaşı Hüsamettin'in evindeki b ir tartış­
mada : ■ Hüsam'ın Sami'ye sinirlenerek
kendi üzerindeki gömleği parçalaması­
dır.
MEHMET KEÇECİLER
Şahaneye duhul eylenen marul gö­
bekli Koca Memet seçimlerde M illiyetçi
Cephenin akıl hocalığını yapması ve dört
sene boyunca ne kadar antikomünist
le resmi dairelerde amcası, dayısı, eniş­
tesi vb. bulunan Gül'cümüz sınıfımızın
ep ^şangırtılı» kızıdır da, «gardiyan» ad­
lı giysisi ile az mı hayretlere düşürmüş­
tü bizi.
Her yeni modayı gününde başarı ile
uygulamayı başaran Gül'cümüze «vakvakcığı» ile mutlu günler dileriz.
<ş
53
İDARÎ ŞUBE
NEJAT EFEOGLU
mamladıktan sonra Ankara'nın katkısını
Takım elbise ve kravatı sadece kızlarla’
incelemek için soluğu Mülkiye'de aldı,
bakışacağı zaman kullanır.
Açık fıkralarına kombinezon giydirip
yutturmayı beceren ve son aşkı ile ara­
sından kara kedi geçince bunu başka b iri
He ikame yoluna giden arkadaşımız hernekadar bekârlık sultanlıktır, tahtımı hiç
kimseye kaptırmam diyorsa da davranış­
ları ile bunu tekzip eder görünmektedir.
Hayatta başarılar dileğiyle.
Kazganın notu : Bu biyografi kendisi
tarafından yazılmıştır.
ERTUĞRUL ÖZLEN
Üçüncü sınıfta burs transferinde iç
işlerindeki imtihanını «Aydmiı'yım» de­
mekle derhal haileden Ertugrul koyu b ir
A.P. lidir,
İşlerini pek pratik b ir şekilde halle­
den Ertuğrul'un mezun olur olmaz, TürkAmerikan hand. to hand development
paı ty'i kuracağı dolaşan rivayetler ara­
sındadır.
Aynı odada kaldığı Gaco Mehmet'ten,
Kıbrıs aksanını tam manasıyla kapan
Çömez'i tanırmyaniar Kıprıziı zannet­
mektedir.
İBRAHİM EROL KOZAK
T. YAŞAR SOYBAY
Bu sevimli yavru babasının gaddarlı­
ğına uğrayarak 4 yaşında sübyan mekte­
bine kaydolup, 9 yaşında Konya Mektebi
İdadisine intisap eylemiştir. Burada 5 yıl­
lık medrese tahsilinden sohra Şahanede
^ Çocukluğu Edremit'in geri kalmış
semtlerinde ve Kazdağ eteklerinde geç­
ti. İik tahsilini müteakiben İzm ir Maarif
Kolejini b itird i. Siyasi Şubelilerden ziya­
de İngilizce bildiği söylenir. Nejat Mül-
manda muhitinde sempati toplayan 4
İdarinin maskotu Mülkiye"!î hatunların
'kiye'ye girerken Ankara'U kızlardan bir
çoğu herşeyden habersiz okullarına gidi­
yordu. İptidai'deki iki yılından ilk i Mülkiye'de iki yakasının b ir araya geldiği ye­
gâne yılı olmuştur. Bu devrede apartman
otel, motel ve binlerce zeytin ağacından
zorla arttırılabilerek gönderilen Mehmet
Efendi vakfının yanı sıra aldığı bursu da
ğunu söylemekte ve vaii o lu r olmaz ilk
işinin muhitindeki birleri İki etmek ola­
eve söylemeyerek tam b ir komprador
burjuvazi hayatı sürdü. Bundan sonra
hayatının küçük taş devri gelir. Han kızı
olan Tulu bu devre en acıklı yaşantısı­
dır. Derdini paraşütde, barlarda, kolej­
lerde avutmaya çalışarak her gece b itik
b ir halde yurda döndü. Senaryoları ve
şiirleri de olan şair ruhlu arkadaşımız
tabiata da aşık olmayı ihmal etmemiştir.
Hayatta, ağzına uygun takma dişlere ve
hakkı olan mutluluğa kavuşmasını gö­
nülden dileriz.
kendini bulmuştur. Mülkiye'de kısa za­
kucaklarında dolaşmakta
bu. arada bü­
tün devrimlere karşı olduğu yalnız Dev­
let Devrim'in istisna teşkil ettiği söylen­
mektedir. Hayatta İdealinin valilik oldu­
cağı söylenmektedir. Uydurmasal Türk­
çe tartışmalarında «Çivizade» tarafından
birhaylı haşlanan İbrahim'e hayatta ba­
şarılar dileriz.
MUSTAFA GÜNDEŞLİOĞLU
Bir erkek için bakir olmak hem na­
d ir hem de tuhaf birşeydlr. İşte, Musta­
fa bu tuhaf durumu itira f ederek ne den­
li cesur ve içten b ir kimse olduğunu is­
patlamıştır.
Bu içtenliğini kütüphane ve Kadirli
maceralarını anlatırken de gösterseydi,
eşi bulunmaz b iri olacaktı.
COŞKUN BAŞÇİVİ
Kazganda yazılması adet olmuş diye
yazdığımız, bu maskaralıkların dışında
1
Mayıs 1945 günü Balıkesir'e güneş
ikinci defa doğdu. Doğar doğmaz ebesine asıl Mustafa, dost, arkadaş, mert Musta­
ayak atan Coşkun'un yanaklarının kırm ı­ fa'dır. Geleceğin Türkiye'sini yapacak
zılığının ebesinin kabası yerine iki yana­
ğına attığı tokattan iieri geldiği söylenir.
Doktorculuk oyunları İle sekse İlk adımiarını atan arkadaşımız, ileride daha
başka oyunlara devam etti. Lisede stajını
yapıp İstanbul Hukukta doktorasını ta­
52
dinç güçlerin arasındaki yerini almak
için bilinçli çalışması, azmi ve davasına
bağlılığı «Mustafa Dostumuzdur» derken
göğsümüzün kabarmasını sağlamaktadır.
(Kazgan'ın Notu : Yeşşee, M. Ali Kı­
lı çbay.)
Soğuk bîr kış günü Kemaliye'de (Eğin) sarı saçlı, mavi gözlü b ir çocuk doğ”°du. Babası, Kur'anın son sahifesine «16
Kanunsâni 1361 günü b ir oğlum ojdu»
diye tarih düşürdü ve bunu izleyen yıl­
larda oğlunu tam b ir Merkantilist-Tüccar
olarak yetiştirdi.
«Toplumun hastalığını tedavi» ama­
cıyla Şahane'ye girdi, ama b ir gecede 7
bar, 8 pavyon dolaşıp, gündüzleri de uyuyarak yorgunluğunu çıkartmaktan bi­
lim öğrenmeye fırsat bulamadı. Dersle­
rin adını ve üssü mizan olduğunu dahi
bilmeden 2. sınıfa geçti ama bu hayatı
yine devam ettirm ek isteyince sınıfta
kaldı. Bu arada üzüntüden ülser oldu.
Kemaliye'de Keban Barajı alanının
kadostrosunun yapımında çalıştığı sıra­
da «Bana iki jalon, b ir prizma ve b ir çe­
lik çerit verin, bütün dünyanın kadostro
haritasını çıkarayım» diyerek adının ta­
rihe gezmesini sağladı. Bir idarecinin
çok yönlü b îr insan olması gerektiğine
inandığı için Yapı Teknik Resim kursla­
rını bitirerek Teknik Ressam oldu. M i­
desini tedavi için birçok ilaç kullandı ise
de en faydalı ilaç olarak «Rakı» da karar
kıldı.
*
Fransızcadan tek kelime bilmediği
halde 3. kurda «Çalışdım» ve «Bilm iyo­
rum» kelimelerini öğrenerek sınava gir­
di ve normalden bîr sene önce muaf ola­
rak b ir çoklarını hayretten küçük dille­
rin i yutmalarına sebep oldu.
Çıraktan yetişme tüccarlığını M ülki­
ye'de devam e ttird i ve ay sonlarında tüllâba kredi açtı. 243 TL.'ya aldığı tıraş
makinesini Eskişehir'de staj yaparken
Mali Şube'li b ir kaymakama 400 TL.'ya
satarak kazıkçı 11kta yeni b ir rekor kırdı.
İdeali «Özel İzm ir Valisi» olm aktır».
GENS NAZARAN
hayret. Bir gün yemekte «Anneciğim, bu
çorbanın hiç tuzu yok» demesin mi? Şa­
şırdılar. «Demek konuşabiliyorsun, öyle-,
mi yavrum? Neden daha önce konuşma­
dın?» diye sorulduğunda, «Konuşmam
için sebep yoktu ki.» demesin mi? Sezer,
işte böyle gerektiği zaman konuşan se­
vim li b ir arkadaşımızdır. Ciddi ciddi patlatığı esprilerle etrafını kırar geçirir. Ga­
yesi, Kızılay'da manzaralı b ir bankaya
yerleşmektir.
ÍU - d
BAHA KOZAN
m
p i:
;
S ' i■v-vtfl-V :::
'• i İV
tv
H.
i
YAVUZ EGE
«
HAŞAN KOCATÜRK
Annesi ile babasının b ir bağ bozumu
sırasındaki kabahatleri yüzünden 1946
yılında ileride hemşehrisi «Zeki»nin tah­
tını elinden alacağı tahmin edilen b ir jön
doğdu. Fakat bunu, şimdiye kadar ger­
çekleştirm em enin verdiği kırgınlıkla, çı­
na benzemeye çalıştı. Durumun ne hai
alacağını zamanla göreceğiz.
■
Mülkjye'de masum görünmesine rağ^men, onun bağ arası donjuanlıklarınf
'■Jcöy kızlarından sormak gerektir.
■
Küçük kardeşinin kendisinden önce
evlenmesine bozulup intihar blöfü yapan,
tutturamayınca soluğu TNS'de alan. Ma,iî Şube'den b ir hatunun «epey» yakışıklı
' bulduğu, az birşey de inek oían b ir sap­
tır.
SEZER ÖZGÜNER
1947'de Söke'de b ir kız çocuğu anne
babas-ını şenlendirdi, derken büyüdü, 4
yaşına bastı. Fakat hiç konuşmuyordu.
Akranları avılcıvıl konuşurken onun bu
hali anne ve babasını kederlendirdi. Baş­
vurulan doktorlar da buna b ir anlam ve­
remediler. Derken Sezer daha da büyü­
dü, A rtık ailesi ümidi kesmişti. Fakat
Yazın Yavuz'u b ir hatuncukia gören­
ler hemen işkiilenm işler. Bizim ajanları­
mız arasında, bunun Yavuz'un kız karde­
şe olduğu iie teyzesinin kızı olduğu gibi
iki iddia babında sert b ir tartışma de­
vam etmektedir.
Efendim, bizim kinin son mesleği
«Bondier» yani Bond Yavuz oldu kısaca­
sı. Son uğrası ise K iliing Çetin'İ alt et­
mek. «K illing Çetin'i yeryüzünden silip
namuslu insanları rahata kavuşturaca­
ğım, ve de adalet kaybettiği yerini bula­
cak! diyor. «Bunu da yapamazsam, bana
sıfır sıfır bilmem kaç Yavuz demesin­
ler!»
CEMALETTIN OZTURK
TAŞKIN KARACA
Meviût Bey'in gözbebeği oğlu ilk çığ­
lıklarını İzmir'de ]946'da atmaya başla­
mış. Kendisine «Çılgın» denilmesini fa­
külteye girdiği ilk günün akşamı koridor­
larda inanılmaz çığlıklar atmasına bağla­
yanlar da vardır. Vardır ama bu adam
öylesine normal b ir adamdır ki, matrak
biyografisini yazmak b ir dert.
Yarım şişe bira ile sarhoş olduğu ri­
vayetinin doğru olup olmadığı sorulunca
hafifçe kızarır. «Asıldığım kızları ararsa­
nız hava alırsınız» der. «Bu küfretmeye
bile değmez, dünyada güzel kızlar anla­
yışsız, anlayışlı kızlar çirkin d ir, abi» der.
Bu türden şeyler yum urtlar arada bir.
İki şirin kıza baba pozlarında hamî rol­
ler oynaması belki tek KAZGAN'lık yanı­
dır, Taskın'ın.
ABDÜLKADİR ERYİĞİT
m
feıl
I I ^
?: -,■■■: ;■:!'(ii:
|:Şs
ilil
m m [ ¡
W iW, <
i f l#
f i i »
İh tilâ lcilik oynamak suçundan dola­
yı Harbiye'den Mülkiye'ye transfer olan
Abdüi, çevresinde göbeği ve de saatlerce
durup dinlenmeden konuşması ile tema­
yüz etm iştir. Geceleri sık sık küfeyle yur­
da getirilen, Cumhur Ferman'ın dersleri­
ni ondan daha iyi bildiğini iddia eden ve
de bu kaprisi yüzünden boşuboşuna ka­
vun yemek zorunda kalan arkadaşımız
ayrıca Ankara - Eskişehir Otobüs Şirket­
lerini Kalkındırma Cemiyeti başkamdir.
iv
İV -'-';-#
m
ms
■ m
51
:
KUTSAN CELEBICAN
dır. Dalgınlık hikâyeleri ile ünlüdür. İş­
te b iri (Sıkı durun-Kazgan) : Geçenlerde
arkadaşları ile grup halinde giderken
uzaktan, b ir kutu üstünde iki küçük
hayvanı teşhir ederek para kazanmaya
çalışan b ir adam görmüşler. Meral daha
önde gittiği için arkadaşları — Ne hay­
vanları onlar, Meral? diye sormuşlar.
Şöyle b ir bakmış Methal, «—- Kuş.» demiş
ve yürümüş. Fakat arkadaşları biraz da­
ha ilerleyip hayvanları görünce şaşa kal­
mışlar. Çünkü, bu hayvanlar Kuş değil,
iki küçük Sincap imiş.
Hayatta layık olduğu seviyeye yük­
selmesi dileği iie.
ATA TÜRKİŞ
Gözlerini açar açmaz kendini kahve­
de bulan Ata, Behzat ve İsmail ile b irlik ­
te kendi tâbiri île «Ekmek Ağaçları»nı
teşkil eder. Hayatda en büyük arzusu
Kaymakamlıkta arkadaşlarıyla b irlikte
yakın kazalara düşüp King Partilerine
devam etmektir. Birinci sınıfa geldiğin­
den beri arkadaşlarına Denizli'de deniz
olmadığı
halde niye o ismin verildiğini
anlatmak çabası içindedir. Gizli TNS mü­
davimi olan
Ata biyografisi
yazılırken
«TNS den fazla bahsetmeyin çünkü evdekilere
Amerikan
Kütüphanesi
dedim,
sonra uyannlar» diye dert yanmıştır.
METİN GÜROL
Kutsar», hava ve sudan iyice fayda­
lanmış olacak ki ağaçların üst dalların­
daki meyveleri toplayabilecek bic. yük­
sekliğe erişti. 180 boyu ile kasılan arka­
daşımızın en büyük zoru kalıbına uygun
»cins-i lâtiflerin azlığı,
v Orta okuldan itibaren kolejli kızla­
rın rüyalarının tek erkeği ( I ) , hayalleri­
nin b iricik mihenk taşı, karanlık günleri­
nin güneşi oian yakışıklı jönümüz, aynı
^niteliklerini fakültede de devam ettirebildi mi bilmem. Ancak b ir ara bizlerden
bileğinin hakkıyla «Basın Yayın'ın Fahri
Eniştesi» payesini aidığım itira f etmek
gerekir, ilk aşkını, tek güneşini Diyar-!
gurbete uğurladıktan sonra iyice çöken
Kutsan, «Ben hak aşığıyım» deyip bazı
cinsi lâtiflerin peşinden koştu. Onları
her görüşünde bayılmadıysa da çatı te­
raslarında apartmanın yüksekliğini ölç­
meye kalkarak bize heyecanlı dakikalar
yaşattı. Bir ara aşk hususunda sosyal
adalet tevziine girişen arkadaşımız, sonu­
nun pek parlak olmıyacağını düşünerek
bizleri pek m utlu kılan b ir kararla bun­
dan vazgeçti.
30'undan sonrasına şamil olmak üze­
re, ideali olan melek gibi b ir kjzla evle­
nip, akşam yemeklerini mum ışığında
yiyebileceği rom antik ve mutlu b ir yu­
vaya sahip olması dileğiyle.
Tüccar Metin MÜlkiye'ye girmeye
Marmara Adasının sıcak kumları üzerin­
de yatarken karar verdi. Neticede kendi­
ni Anadolu'nun göbeğinde, sert iskemle­
ler üzerinde «Siyasi Tarih» çalışırken
buldu. Çalıştı da birşey oldu zannetme­
yin. Metin Mülkiye'de girdiği ilk M art
imtihanında her hususda güvendiği ve
takip ettiği Boncuk A li'nin fikrîne uya­
rak (Marmara Adasında da Metin'în ka­
nına Ali g irm işti) 10 dersden 9 unu ça­
lıştı ve 1 ini bıraktı. Tabiî bıraktığı der­
si çekti. Netice malûm. Mülkiye tarihî­
nin İlk ve son 3'ü. Akabinde iki değişik­
lik meydana geldi. Metin Ali'ye olan
inancını y itird i ve 24 saatlik günü 16 sa­
at uyku, 8 saat ders ve 1 saatlik yemek
molası arasında böldü.
Ankara'ya oian düşkünlüğünün Metin 'i sık sık İstanbul'a ve genç nesle olan
merakı ise onu devamlı kız okullarının
(genellikle orta ve pek nadiren lise) da­
ğılma saatlerinde hazır ve nazır bulun­
maya zorladığı rivayet edilir.
OMER AKAN
Un'i/
SEZER ENGİN
Sıcak bîr Temmuz günü, Büyük En­
gin'ler araba İle plaja giderken
bir hadiseye şahit olmuşlardı
mutlu
arabada.
Bayan Engin 2 kilo 300 gram hafiflemiş­
MEFHARET URAGUN
ti. Sezer'in araba ve denize olan zaafı bu
yüzdendir. Arabasına kızları doldurduğu
an çok mutlu olur, hostes vitesini de kul­
lanır tabii.
Biraderi İle beraber
*
futbola başla­
mıştır. Lâkin Sezer bu İşte biraz daha
ilerlemiş. Mülkiye kaptanlığı için adaylı­
MERAL TECER
(Kazgan, aşağıdaki biyograrifinin
tüm sorumluluğunu yazarı Serpil'e yük­
ler.)
Merai'imiz iyi niyetli, candan b ir ar­
kadaştır. Hayat felsefesi herkese iy ilik
etmek ve başkalarının mesut olduğunu
görünce mesut olm aktır. Çalışkandır.
Mü İkiye'den kendi gayreti ile İngilizce
öğrenmiş olarak çıkacak ender tüllâptan-
50
ğı sınıfta daha az kaldığı İzin kıdemsiz­
likten Tekin'e kaptırm ıştır. Hali hazırda
Petrolsporun takım kaptanıdır.
Hayata en övündüğü
şeylerden bîri
de atletizmle olan İlgisidir gökgözlü Sezer'tn. Evine giden her arkadaşına kutu­
lar dolusu madolyonlannı gösterir, ama
bu madolyonların kiloyla satıldığına dair
haberler de pek rivayet olmasa gerek.
ÖMER ALP YÜKSEL
olup tembelliği yüzünden üstüne yatan, MUSTAFA SELÇUK
derslere Eylül onbeşte başlayıp im tihan­
^
lar dışında eline kalem almadan-4 sene--^ . T**
de mezun olan, sınıfında kendisini 4-5
kişi haricinde kimsenin tanımadığı b ir
efsanedir.
ASLAN EREN
Soğuk b ir kış günü kükriyerek dün­
yaya gelen bu yavru Erzurum Dadaşına
ailesi «Aslan» adını taktılar. Çok geçme­
den ebeveynleri de aldandıklarını anla­
makta gecikmediler. Çünkü o Aslan'dan
ziyade uysal b ir tavşana benziyordu.
Daha ^ n a ş ın ın karnından çıktığı an­
da bile saçsız fakat göziüklü olduğu ri­
vayet e d ilir. Baba Ömer Ünye'nin lâfını
ağzından eksik etmez. Lazlık Üe Karadenizliliğin farklı şeyler olduğu üzerinde
mühim araştırma ve incelemelere sahip
olması yüzünden şimşekleri üzerine çek­
mişse de «Karadeniz kıyısından saf kişi
çıkmaz» diyerek zevahiri kurtarma yolu­
na g itm iştir. Kolejdeyken gözlüklü santrafor olarak ün alıp spor yapmışken son
senelerde Ankara - İstanbul arası rekor
^sefer sayısı üzerinde çalışmalara başla­
nmıştır.
ı>
‘
Olgun erkek pozunda, cümle kızlarm
gönlünü çelen Baba Ömer bu tip işlerini
gölgede bırakarak saman altından su yü­
rütme politikasını başarıyla tatbik et­
m ektedir. Bu arada şehirlerarası da İş
tuttuğundan çok meşguldür. Hatta o ka­
dar doludur ki kızkardeşinin bulunduğu
Hacettepe Tıpta faaliyete gerek görmeyip
bir rezerv olarak muhafaza etmektedir.
Kayda pek değer b ir olay da yıllar ysiı
Mülkiye'nin en muhafazakâr unsurianndan b iri olan Baba'nın son sınıfta herke­
sin kolay kolay yapamıyacağı b ir aşama­
yı başaran en ileri Öğelerden b iri olma­
sıdır. Durum herkesden fazla eski oda
arkadaşı Baskın'ı sevindirmiş, M ülkiye'­
nin 5 yıla çskartlması için faaliyete geçir­
m iştir.
Sevdikleri: Yemeklerden pilâki, dans­
lardan sirtaki, içkilerden rakı, renkler­
den hâki, çiçeklerden.,. (Yahu bu kada­
rını ne b ile lim !)
Mülkiye'nin son sınıfına kadar sap gelen
Aslan, yetti artık canıma saplık deyüp
b ir Ödemiş güzeline gönül verdi. Aşkı da
karşılıksız kalmayınca hakiki b ir aile ba­
bası oldu.
MAHMUT DURAN
Malatya'lı olan Mahmut, Polis Kole­
jin i başarıyla bitirerek Müîkiye'ye duhul
eyledi. Emniyet'ten burs alamsyarak ka­
YALÇIN SARAÇOĞLU
zık yediğini ve bunun için Maliye'ye ka­
pılandığını söyler. Böylece kül yutmaz,
kömür yutar bîr polis olacağına, parlak
boynuzlu bîr geyik olacaktır.
göziü b ir yavru doğduğu zaman, annesi
Polis Koleji'nden gelmesinin etkisiy­
le olacak her sabah yurttaki odasının
balkonunda jim nastik ve bilhassa bal­
kon demirlerinde karate çalışmaları yap­
maktadır. Karate esnasında acaîp sesler
çıkartıp tülîâbı tatSı uykusunda rahatsız
ettiği İçin nazik b ir tüilâb tarafından çok
zarif b ir posta yem iştir.
Mahmut son zamanlarda herkes ken­
dini birinci sınıf zannediyor diye bıyık
bırakti. Ama liseli kızlar yüz verm iyor
diye bu sefer de kestiğini öğrenmiş bu­
lunuyoruz.
1946 10 Kasımında sarı saçlı, mavi
«— Oğlum yeni bîr Atatürk olacak» diye
sevinmiş. Ama sonradan (kendi deyimiy­
le) «Hıyar gibi b ir şey» olmuş.
Müîkiye'ye
kapağı
attığından beri,
«— Şükrü Saraçoğlu yaşasaydı, siyasi şu­
beye geçerdim» diye ah çeken, yakışıklı
geçinmesine rağmen Loombrozo tipinde
olan, nişanlısından
ayrıldığı için
harıi
harıl kız arayan b ir gariptir.
Antakya'da
doğan,
Bayburt'ta do­
ğumlu görünen İstanbul'da oturan, An­
AHMET ÖZİŞ
kara'da okuyan ve her ilde b ir «panto­
lonum» var diye kabaran
şehirlerarası
b ir tip tir.
İSMET YILMAZ
1947 yılında dünyaya geldiğinde bi­
raz düşünmüş, hafifçe yutkunmuş, son­
ra annesine;
«Bir şey söylîyebilir m i­
yim?» demişitr. Doğduğundan beri başÖMÜR GÜNEL
Günde dört cümle konuşan, 28 saat
uyuyan, bu yüzden derslere hiç girme­
yen, hocaları Mezuniyet Albümünde gö­
ren, 1. sınıfta İngilizce'den 6 ile muaf
lıyan bu ölçülülük, bütün hayatın hakim
olmuştur. SBF camiasının sessiz ve ken­
di halinde kişilerinden b irid ir.
Gelecek
hakkında ki projelerinde başarılar.
SÜLEYMAN SÖZEN
YURTKAN GÖRSEV
FARUK BOZBEY
Üçüncü ayında yazmayı, dördüncüde
okumayı, beş aylık iken de kazık atmayı
öğrendi. Yürümeye başladığı zaman oku­
la gönderdiler. Burayı bitirince orta ve
liseyi okusun diye İzmit lisesini tahsis et­
tiler. Keşke tahsis etmeselerdi, lise son­
da sapıttı ve maalesef Mülkiye'ye girdi,
ineklemesi neyse ama smavlara yakın
«pişmaniye çayı» bileti satıyorum diye
tüliabı dolandırması canımıza tak etti.
Bereket bu sene fırtıyo r da, kurtuluyo­
... Ve ailah insanı yarattı. Arkasından
palavra atsın diye Faruk'u yarattı. Bütün
arkadaşları arasında «Palavra» diye ta­
nınır. Sınıfta aradabir çektiği «Tekrarda
faide vardır, efendim» teranesiyle de ta­
nınan Faruk, Güneyin şirin ilçelerinden
Silifke'de doğmuştur. Tarsus Kolejin'den
mezun olan bu arkadaş. Siyasî Şubeye
gitmek nîyetindeyken şürekâsı ile b irlik ­
te verdiîğ kararla Mali Şubeye gitm iştir.
Su altında saman yürütürcesine çapkın­
lığı ile ün salan bu arkadaş Cemai Beyi­
mizle beraber ideal ve İlâhi arkadaştır­
lar. Niyeti Hâriciyeye girm ektir. Hayırfı
olsun, Palavra Faruk!
ruz. Mülkiye'yi bitirince büyüyüp adam
olacakmış inşallah....
AVNİ ÖZCAN
Avni deyince hemen akla 18 parçalı,
UYGUR KOCABAŞOĞLU
nizamisi 4 kilo 250 gr. lık.yuvarlak gelir.
Ey Uygur, «Durdun durdun, turnayı
gözünden vurdun. Dolmuş çapkınlığı ile
'ilk okul öğretmenlerini kendine hayran
vettin»
i.
,x
Derslere hemen hemen hiç uğrama­
yan bu arkadaş, fakülte yönetmeliğinin
derslere ayırdığı
vakti evinde istirahat
buyurup kitap okumak geçirir.
Pipoya
'm erak salmakla beraber «iyi savuramı­
yorum» diye o zevkinden de devamlı İs­
rarlar üzerine vazgeçmiştir.
MURAT KUDAT
Manken kızlara karşı olan zaafı dolayısiyle
büyük meblâğlar tutan
çiçek
masraflarına katlanmak zorunda kalan
Bu yuvarlağın adına insanoğlu, futbol to­
CEMALETTİN ÖZTÜRK
Herkesin «Lâz» diye takılmasına rağ­
men, Gavat Ertan'la b irlikte Karabük'lü
olmakta övünen Cemal, güzel gözlülere
olan zaafını açıkça İfade etmekten çekin­
mez. Smıfı İptidaiden b ir hatuna'attığı
ayaklar kökünden kırılınca hayatı boyun­
ca bekâr kalacağına yemin eden Cemal,
İbo-Ömer, Ziya dörtlüsünün değişmez b ir
elemanıdır.
pu, ayağı veya kafası ile vurarak 1,5 saat
bu topun peşinden don,, gömlek koşan
adamlara da futbolcu demiş. Avni ana­
sından doğar doğmaz ağlamış, etine he­
men b ir futbol topu sıkıştırmışlar,
cak yakınlarda antrenör takımdan attık­
tan sonra ayrılmış,
artık soğumuş
Mali Şubenin bu seneki kıyafetinin
kendisine yakışacağını söyleyen arkadaş­
larının arkasından bıçakla koşturan Ce­
mal, kendini Steeve Mc. Queen'in M ülki­
ye şubesi olarak İânse etmeye uğraşmak­
tadır. Futbol hayatının Mülkiye'de sön­
düğünü iddia ederse de onun takıma gir­
mesi İle Mülkîye takımının hayatı sön­
müştür.
işte
bundan sonra bizim oğlan o toptan an­
kendisine sorarsan
futbolculuktan.
Avni'yi
gören onu ağırbaşlı sanır, adımını salavatla atan b ir havası vardır. Ama, b ir de
Murat, Mülkiye'nin zamparası olarak geçinîr. Tek taraflı ümitsiz aşklarıyla üzün­
tülü günler geçirmiş ve sonunda bitmî-
HAYRİ ÖZEN
yen seminerler içinde dağılmıştır. Oku!
Tarsus Kolej in'den mezun olanların
en efendisi. Es es'lerin hastası, derslerin
gedikli müdavimi bu arkadaş, Türk sen­
dikacılığının büyük liderlerinden biri ol­
mak yolundadır.
dışında solcu olduğunu söylemesine rağ­
men Mülkiye'de bunu düşünceleri ve dav­
ranışlarıyla hiç beili etmiyerek, en gizli
solcu unvanını almaya hak kazanmıştır.
landığı 007 çantasına borçludur. Geçen
Saim Hoca, Cemal Bey ve Faruk ara­
sındaki münazaralarda daima Hayri Be­
yaz Londra'ya gidip orada çılgın b ir ha­
yin Berber Turgut'tan daha «efendi» ol­
onun çenesi düşük haline rastladınız mı,
yat yaşamış, dönüşünde
arkadaşlarına
duğu hususunda birleşilir. En sulu herif­
işte sizin İçin b ir felâkettir. Konuşur da
özel seanslar yaparak değişik hikâyeler
ler dahi^Hayri Beyin karşısında tatlı sert
konuşur. Eğer birisi yetişip beraber itiş­
anlatmıştır. Kendisi, iyi giyindiği hakkın-
engellemelerle yola ge tirilir.
meye başlamazlarsa, yaptığı espriler çe­
Bu konudaki başarısını son günlerde kul­
daki dedikodulara çabucak inanmış, mo­
del olmak istem iştir. Ancak bu teşebbü­
ders notları
kilmez hai alır. Unutmadan ilâve edelim,
hususunda sömürüldüğü iddiaları ortaya
Avni 30 M arttaki kolej çayına b ir dolu
A rkadaşla^ tarafından
sü yakın arkadaşları tarafından tam za­
atılırsa da o kendisinin not transferinin
kızla geldi. Bu yüzden şu söze hak ver­
manında önlenmiştir. Tatlı palavracı De­
«mazlum biraderlere» yardım mahiyetin­
d ik :
lege Murat'a başarılar dileriz.
de olduğunu beyan eder.
futbolcuya kaçarmış.»
48
Kızını dövmezsen ya çalgıcıya, ya
OĞUZ ÖNER
Sınıfın sessiz talebelerinden olan Saim
büyük b ir idarecilik kabiliyetine haiz
olup bu kabiliyeti her sene yapılan
olarak nam salmıştır. Halen kardeşler'
ve müstakbel enişteleri ile kantinin üst„terUje. tapulanmış köşesinde m utlu b ir
hayat yaşayan arkadaşımız hocalardan
daha iyi bildiği iktisat derslerinin fahri
asistanıdır. Meraklarının başında futbol
gelir, ama baklama turnuvası maçlarında
Ambassadorlar takımının çuvallamasında en önemli Öğe olm uştur. Geceleri
«Gençlerbirliği» diye sayıkladığı rivayet
olunur.
TCKTD'de göstermektedir. İdare ettiği
kamplarda kendisini kontrol altına al­
İstediği doktora tahsilini yapmasını
bütün kalbimizle dileriz.
mak için «Fuhuşla Mücadele Derneği»
kuran Saim'e başarılar diler, eşine sabır
temenni ederiz.
TANER ENVER
SAİM TOZAN
Ne büyüksün ki havlu kurtarıyor
seni
G ittiği yerlerde hemen dağılır şanı
şöhreti
Ey yüce ey şanlı hoca tanımak ister
her T ürk kızı seni
1945't^ Ankara'da dünyaya gözlerini
açtığı zaman, babasıyla harçlığını pazar­
lık etmeye başlayarak iyi b ir iktisatçı ol­
duğunu ortaya koyan Oğuz, sonraki yıl­
larda da kendine güvenenleri utandırma­
dı ve M akro-iktisat derslerinde Tuncer'i
sıkıştırırarak «Keynes» unvanını kazan­
dı. Önceleri Dışişleri Bakanlığını düşü­
nürken hocalardan aldığı te klif üzerine
asistanlık ayaklarına yattj. Müzmin aşık
olan arkadaşımız Siyasi Şubeye attığı ayakların kırılmasından sonra b ir hafta
geçmeden baloya b ir Ambassador kızıy­
la gelerek başka alanlardaki kabiliyetle*rini ortaya koydu. En kısa zamanda evle'neceğini zannettiğimiz bu arkadaşa uy­
gun b ir kız aranmaktadır. Bildikleri olan­
ların insaniyet namına müracaatları.
TACİDAR AKTOTAY
Bir tarihte doğdu, b ir yerleri b itird i
ve Mülkiye'ye girdi. Tacidar'ın girmesiy­
le beraber özel ve güzei hayatinin Kazganı ilgilendiren kısmı başladı. Ancak bu
özel hayatın bazı yönleri bazı kişileri faz­
la ilgilendirdiği için İllâki Kazgan vasıta­
sıyla kamu oyuna da duyurmak istediler.
Ancak bu mübarek görevi Tacidar tara­
fından işletme notu vadedilmek suretiy­
le elde edilmiş b ir Kazgan {vatan değil)
hainine vermek gaflet ve delaletinde bu­
lundular. Bu sebeple biyografinin bu kı­
sımları noksandır.
Bunlar dışında Tacidar tüm arkadaş­
larına m üşfik davranmasıyla tanınır. Bu
özelliğini Emine bile kabul etm iştir. Tacidar'ın b ir de m arifetli teyzesi vardır.
Bu teyzenin İstihsali olan uzun tuvalet
ile Tacidar veda gecesi yurdun kfzlar kıs­
mında b ir hayli sükse yapmıştır.
Tacidar'ın hayatını özel b ir şekilde
tanzim etmesini temenni ederiz.
DAVUT KÜÇÜKALAY
Doğum tarihini çok küçük doğduğu,
için hatırlamaz. Mülkiye'ye tesadüfen
gidiğıni söyler. Ortaokulda b irinci, lise­
de ise sondan birinciym iş, Mülkiye'ye ge­
lince tam üç yıi ineklemekten başka bırşey yapmadı. İlievelâkln son yılda 25-30
yaşları arasındakile üzerinde iktisas yap­
tı. Zirai iktisatta domuzların kerametini
öğrendikten sonra «Abi büyüyünce do­
muz çiftliğ i kuracağım» diyor. Ona gö­
re domuz en sevimli ve temiz hayvandır.
Ders dışında dinsooriik meseleleri ile
uğraşır. Özellikle B, Russelli'in dini ( ! )
kitaplarını alır.
Bu yıi Mülkiye mezunu olmak İsti­
yor. İnşallah olur. Paris'e gitmek arzu­
sundaysa da De Gaulle'ün kabul edece­
ğini hiç sanmayız.
HALİT TAPKAN
1943
yılında Yavru Vatanın batısın­
da bulunan Poli'de dünyaya geldi. Tek­
nik Üniversite'ye gireyim derken denge­
sini kaybederek tüllâb arasına katılmış­
tır. Mülkiye'deki ilk yıllarında «talebeye
çalışmak gerek» prensibine sadık kala­
rak cinsi lâtifelerden daima uzak kalmış­
tır.
Kıbrıs hadiselerinin patlak vermesi
üzerine Erenköy'e koşan Taner İki yıi
M ücahitlik yapmıştır. Oradaki yalnızlığı­
nın etkisi ile Ankara'ya döner dönmez
süratle halkalanmıştır. «Co» namı ile ta­
nınan bu talebe şimdiye kadar her yıl
takıntısız geçen hatta kavun sohbetleri­
ne bile katılamıyan ender sütlü inekierimizdendir.
ÇETİN EMRELİOĞLU
Sevgili kardeşimiz bizi ne zaman gör­
se, «Bana Racon Çetin demeyin, Radyon
deyin» der. Radyon'un ne olduğunu bilen
beri gelsin. Biz Encyclopedia Britanica'nm son baskısında, Webster'in «Divan-ı
lûgat-üt Türk»'üne ve de «Playboy's
Unabashed Dictionary» ye hep baktık.
Baktik'lım a yine de bu kelimenin aslını,
o rijin in i, üstelik te İzini bulamadık. Son
başvurduğumuz etim oloji uzmanlan ka­
naatlerini şöyle özetlediler : «Bu kelime
Sanskritçe ve Asurca bazı hayret nidala­
rına benzemekte olup, Radyum, Radyolin ve Dyolin karışımı olduğu ciddi suret­
le tahmin edilmektedir.»
İptidai tahsilini Ankara Koleji'nde
yapan Halit lâ tif rüzgârların etkisiyle Şa­
haneye transfer oldu. Kafasının çıplaklı­
ğı İle kalbinin temizliği arasında doğru
orantı bulunan müstesna tiplerden b iri­
d ir. Kızılay gibi adamdır vesselam.
ik i efendi kız kardeşi ile Şahaneye
gelmiş geçmiş en büyük tüllâb sülâlesi
Bugünlerde Çetin'in canı sıkılıyor :
«Bizim İçimiz geçti arkadaş» diyor, «ta­
lebelerine ayak atan kart doçentlere dön­
dük. Şaka filân değil, «Kula yanardağı
intifa ederken doğmuşum da onun için
geri zekâlı olmuşum!» diyor, Çetin. Bize
sorarsanız cin mi cindirler kendileri. Bu
cinlikleri de Yunus Emre soyundan gel­
mesinden olacak.
47
kendini gaddar sekizlerin Vekaa'dan bo­
şalan yerine tayin e ttirm iştir, Magnificient Seven'dan da fahri üyelik teklifi alan
Nurhayat'ın bu tercihine Gaddarların şa­
mata fısıltıyı kullanmalarının sebep ol­
duğu söylenmektedir.
RECEP YÜKSEL ALTUĞ
DURCAN
ALEV ALPKAN
Güzellik yarışmalarına aileden bir
fert daha katabilme ümidiyle dünyaya
avdetine karar verilen bu şirin kızımız,
saniyelerini
derslerle elbise
modelleri
çizme arasında başarıyla bölmesiyle ta­
nınır. Ders notlarını ezbere okuyabildiği
halde çalışmasını
her zaman kifayetsiz
bulduğu için arkadaşlarını kizdırir. Bir
«— Baksana kardeşim...» diye başlı
yan uzun b ir tirad. İşte Yükse!.
ara aşağı Slobovya'dan esen-tayfunların
etkisinde kalmışsa da bunun üstesinden
gelmeyi kolaylıkla başarmıştır.
Bundan kâfi sayıda yıllar evvei kara
kaşfı kara gözlü nurtopu gibi b ir velet
A larak dünya yüzüne çıktı. Yaptıkları iş
•önne ve babasının çok hoşuna gitm işti,
¡üzerine titrediler. Yüksel'in şöyle dünyaiejinde oidu. Hemencecik «Paytak» lâkayı tanıması ilk defa Kadıköy M aarif Kobını alarak yeni muhitine girdi. Kadı­
köy'ün namiı kabadayılarının himayesin­
de yüzü gözü açıldı ve bu arada rakı de­
nen keyif suyunun tadını aldı. Ancak ne­
resine kadar içeceğini b ir türlü öğrene­
medi.
Nihayet kapağı Mülkiye'ye attı. Fa­
kat daha gününü göremeden de kader
kendisini siyah gözlü b ir dilbere zebun
etti. Geçinip gidiyor işte...
Yüksel'lerin Azot Fabrikası hakkında
bilgi edinmek istiyenler kendisine başvu­
rabilir. Yalnız sıhhatli bilgi için kafasını
bulduğu parti, çay ve baloların haricin­
deki zamanları tavsiye ederiz...
demeden son smıfa geldi. Bir alay kar­
deşi olan Nurhayat'ın kardeşleri İle ara­
sında MIHÇÎ ve FERMAN'ın örnek kuru­
luşlarına taş çıkartacak derecede sıkı b ir
tesanüt ve işbirliği vardır. Aynı zamanda
Hamdi'nin de toz ve söz kondurmadığı
ablalarından b irid ir.
Nurhayat'ın bu sakin havası otobüs
bileti meraklısı bazı gençleri cezbetmişse de neticede ayakları kırılm ıştır.
46
imtihan
sıralarında
ayak
atılmaması tercihe şayandır.
AYDAN BÜLUTGİL
Tarsus Amerikan Koleji'nİn yetiştir­
diği ender talebelerden olan Aydan me­
zun olduktan sonra
İngiltere'de master
yapmak arzusundadır.
Klâsik müziğe düşkün olup, laubali
İç geziye çıkarken aklı Ankara'da
kalmış, «Ümit» siz hasret şarkıları m ırıldanmıştır. Bunun yanı sıra, Ankara'da
Üm it'in rejim yapmadan zayıflaması me­
selenin su yüzüne çıkmasını kolaylaştır­
mıştır.
Bayram ziyaretlerini yalnız yapmak­
tan vazgeçen Ece'nin gözlerinin hep böy­
le m utluluk ışıntıları ile parlamasını di­
leriz.
danslardan hoşlanmaz. Ciddiyeti ön plân­
da tutar.
Bu yönüyle aynı evde kaldığı
arkadaşı Faruk Bozbey'i biraz katılaştır­
ŞENSU YEMİŞÇİ
Elimizdeki mevcut papirüsler okuna­
maktadır. Haziran'dan sonra İngiltere'ye
maz hale geldiğinden,
kaçacak olan Aydan'ı ileride iktisadi b ir
tan Önce kaçıncı yüzyılda Mülkiye'ye kay­
otorite olarak görmek dileğimizdir.
dolduğu kesin olarak
kendisinin M ilât­
bilinmemektedir.
Ancak büyük b ir aşkla bağlandığı Şaha­
GÜNEŞ ÜÇER
neden, ne yazık ki bu yıl ayrılm ak üze­
redir. Mektebimizin en faal hanım kızla­
ği «Bir .koltuğa İki karpuz sığtpaz» sözü­
Sessiz sedasız doğan Nurhayat ses­
sizce büyüdü sessizce Şahaneye girdi. Şa­
hanenin gürültücü tüllâbının aksine, gık
türlü çeşitli
kadaşımıza
rından olan Şensu, atalarımızın söyledi­
NURHAYAT YILDIRIM
İç gezide
Herkesi
hayran bırakacak kadar güzel giyinen ar­
Ece canlı kızdır. Hareketli oluşunun
isbatı çektirdiği fotoğraflardan bellidir.
B ir eli ileriye uzanmış, parmaklarında
esrarengizdir kıpırdanış. İşte Ece'nin en
tuttuğu poz budur.
numaralarla
ne zıt olarak b ir koltuğa dört beşini b ir­
den sfğdırabilmesini bîim iştir. Bu arada
Amerika'ya bile uğrayıp gelmiş, döndü­
ğünde sınıf bile geçmiştir. Şensu tevazu
göstermekte o derece radikal b ir tutum
benimsemiştir ki, seyahat dönüşü, orala­
rını nasıl bulduğunu ve fiziki
karşılaştırma
man :
yönden
yapmasını istediğimiz za­
«Yol ve bina bakımından ne ol­
muş yâni, ben S iirt'te, Van'da da bulun­
dum, New York'tan hiç farkları yok» di­
yerek etrafındaki ¡eri b ir anda Bakırköylük etm iştir.
HALÛK SEZER
cazkârdan başka b ir şey çalmadığı ke­
man, ve pastırma-sucuk kâğıtlarına yaz­
dığı şiirleri ile b ir Kayseri'liden -beklen-miyecek kadar sür-rom antiktir.
Kız tekniğin bulaşıcılarından biri
olan Mehmet, birinci sınıf zamparadır;
fakat hiçbir zaman centilmenliği elden
bırakmaz. Annesinin bütün ısrarlarına
ve «camız gözlü kızlar» bulunmasına
rağmen kendisini ilim e adamış bulunan
Mehmet, Müîkiye'nin başına ekşimeye
devam etmek azmindedir.
SERPİL ULUĞ
Serpil doğduğu gün cümle inekler
bayram ettiler ve hattâ rivayet olunur ki
İnek Bayramı o tarihte ihdas olmuştur.
Boyunfo Selimiye'nin üç şerefe!i m i­
naresinden alan, bu Halit Kıvanç mukal­
lidi arkadaşımız, 155 saat konuşup dün­
ya rekoru kıranların bu rekorunu küçümsiyecek derecede de az! konuşur.
«Küçüklüğünden beri» hep Haziran'da geçmeyi arzu etmesine rağmen halâ
bu emeline nail olamıyan arkadaşımız,
bu gidişle büyüyünce dahi bu emeline erişemiyecek.
(
Türkiye'de ikinci organ naklinin, Ha^lûk üzerinde, yine böbrek değiştirme
^olacağı rivayetleri katıksız doğrudur.
Çünkü müzmin metoboiizma bozuklu­
ğundan muzdarip olan Halûk, b ir tek
Mülkiye'de para vermeden rahatça işini
gördüğü için Müîkiye'nin hayranların­
dandır. Hattâ b ir rivayete göre; Kadıköydeki umumi helanın sahibi Haluğu b ir ar­
kadaşına «en iyi müşterim» diye tanıştır­
mıştır. (Kazgan’m N o tu : Bir transplan­
tasyon yapılacaksa, Halûk'a böbrek fa­
lan değil ,dilsiz b ir adamın düînİ aktar­
m alıdır.)
O günden bu yana piyasa ekonomisinin
sağladığı azami notlarla’ Şahanenin sımf-u sânisine tahûl edip optim um nokta­
sına erişm iştir. Serpil, ekonominin refah
devresine doğru yol aldığını daha il. sı­
nıfta dönem imtihanları esnasında çakan
cin müteşebbis Besim Üstünel kürsüsü
için gerekli tedbirleri almıştır. Fakat ne
yazık ki bu yerinde tedbir Haziran'da asistan Çelik tarafından sabote edilm iştir.
«Kızlar kalesi»nin en sağlam burcu­
dur. Fakat bu sağlamlık onun Öztin Akgüç'ün yüksek tira jlı anlatılan derslerin­
de ara sıra sohbet etmesine engel olmaz.
Tüllâbın tüm tatavasmın ve de gırgır
meşguliyetlerinin dışında kalan arkadaşı­
mızın tek günahı kalorifer başı dediko­
dularına kulak vermesidir. Şim dilik is­
tikbalinin yegâne bilineni Haziran'da ge­
çeceğidir. Ötesinin Prof.'lüge kadar yolu
var.
MEHMET YANIK
MEHMET ŞAHİN
1944
yılında Kayseri Kesi bağların­
da, b ir elinde grev ve lokavt kanunu, di­
ğer elinde b ir şiir kitabi olduğu halde
Mehmet dünyaya teşrif edince, Müîkiyedeki sosisleri hıçkırık tutmuştu.
Mehmet binb ir güçlükle, hayatla mü­
cadele ederek büyüdü; yapmadığı Kayserililik kalmadı ve Şahaneye duhûl ey­
ledi. Uç sene Ülkü gurubunu tek başına
idare etti. Son senede para-banka ve sos­
yal siyaset derslerinde hocaların soru
ağacı oluverdi.
Şair Mehmet'imiz keman ve saksı îie
meşketmeyi pek sever. Ömer Hayyamın
Mülkiye temsilcisi olan Mehmet'imiz, hi-
ALİ DEMİR AKEL:
^Kendini çok uzun boylu ve zayıf his­
seden Ali, aslında karpuz gibidir. Bu karpuzluğu en çok İstanbul seyahatlerinden
dönüşünde farked ilir. Robert Koleji terkeyleyip Ankara'ya gelmesinin nedeni ev­
deki küçük kardeşinin otoritesinden kur­
tulma çabalarının b ir neticesidir. Bekâr
evinin arkadaşlara tahsisinde gösterdiği
amatörce gayretler bütün arkadaşlarca
takdir edilmektedir. Fakat bu yüzden de,
akrabası Nermin Abadan tarafından ev­
den atılm ıştır. Fakültedeki son senesinin
büyük b ir kısmını Amerika'ya yazdığı
mektupları daktiloya çekmekle heder edip, bilumum üniversitelerden mektup
beklerken, Amerika'daki kız arkadaşın­
dan Pepsi-Cola fiyatlarının artmasıyla
ilg ili olarak aldığı son mektup kendisini
üzüntüye garketm iştir. Sınıftaki konuş­
maları dolayısıyie çok yakında hoca ve
talebeler «Aliyi Susturma Cemiyeti»
adıyla b ir cemiyet kurma teşebbüsüne
girişmek üzeredirler. İlgilendiği tek spor
olan Tenis'i evde ağız sesleri ile oynadığı
müşahade edilerek görenleri ve duyanla­
rı şaşkınlık içinde bırakmaktadır.
TEMEL ÜN
1944
yılının 25 Kasım günü Giresun
dağlan b ir homurtu ile yankılandı. En
ücra yerdeki ayılar dahi bu sesi duyup
kendilerine yeni b ir arkadaşın geldiğini
anladılar. Sandalyede oturur hale gelin­
ceye kadar keyfince dağlarda ayılarla ha­
şır neşir olan Temel, evlerinde oyun oy­
namaya gelen cinsi lâtifeleri görünce ev­
cilleşme gereğini duymuş, kadınlara ya­
kınlaşmada kumar masalarının yüksek
fonksiyonunu derhal kavramış ve çabuk
yolunan iyi b ir «pokerist» olarak tez za­
manda temayüz etm iştir.
Dünya tarihinde b ir ayının, dört başı
mamur b ir salon centilmeni haline gele­
bileceğini İspat eden ilk yaratıktır.
Mülkiye'ye geiip atılmaktan son hak­
kında kurtulduktan sonra hızlanmış,
keskin bîr zampara ve yaşıtlarına göre
iyi sayılabilecek b ir «sosyalist» olmuş­
tur.
Karşı cinse aşırı sempati beslemesine
ve aynı anda birçok cinsel ilişkiyi çaktır­
madan senelerce yürütmesine rağmen 3.
sınıfta mesut aile babası olmak için adayîığını koymuş olup eski hızını kaybet­
miş görünmektedir. Kendisini çok yakın­
dan tanıyanlar bu durum karşısında Temel'in pek sevdiği şu sözü mırıldanmak
gereğini duymaktadır. «Karaman'ın ko­
yunu, sonra çıkar oyunu»
45
A. NAMIK UĞURAL
HAYRİ MUŞLU
AKIN KOMSUOĞLU
Dedesinin iyi içki içtiği ile öğünen
kendisi içince rezi! olan arkadaşımız as­
len V arto'ludur, ama havalı görünmek
için Muşlu soyadını almıştır.
Mülkiye'ye b ir yanlışlık sonucu giren
Akın ilk ayak atma derslerini Zühtü'den
aldı. Ayrıca şahane tarihinde gelmiş geç­
miş en uzun ayak atma rekorunu kırdı.
Sonunda ayağını öyle kaptırdı ki acısın­
dan onunla beraber olduğu zamanlar et­
rafına selâm vermeyi bile unuttu.
Tek başına yapabildiği tek şey içki iç­
mek iken Ziya'dan sosyalizmi Doğan'dan
poker oynamasını Çavlan'dan paraşütçü­
lüğü öğrendi. Şimdi de Berrin'le yaşantı­
sının değişik ve gel işi k yönlerini değer­
lendirmektedir. Böylece b ir erkek kısrak
olarak geldiği Mülkiye'den bütün dostla­
rının yardımı iie damızlık b ir inek, eşsiz
b ir aile babası olarak ayrılmaktadır.
Üçüncü sınıfta büyük b ir aşk kasır­
gası Hayri'yi savurup kavurmuş, bu dert­
ten arkadaşı Pars'ın himayelerinde kaza­
sız belâsız kurtulm uştur. En büyük zevki
Pars'ın yüzüne sigara değdirmek ve ondan
okkalı b ir tükrük yemektir. Son günler­
de odasında uslu uslu ders çalışmakta
olup, okulu bitirince kapitalist olacak­
mış... Tek derdi arkadaşlar! tarafından
şortunun çekilmesidir
(Hayri ders çalı­
şırken sıkı b ir şort giyer).
ERDAL CAMGÖZ
1945'te Lefkoşe'de doğdu. Annesinin'"'
,DENİZ GÖKÇE
kendisine küçükken gösterdiği aşırı ilgi­
^
Aslında matrak biyografisine hiç iü*‘zum yok, sadece Koçero Deniz der geçerdik, zira kendisi o kadar popülerdir ki
bu gün Kızılay'da müteveffa Robert Kennedy ile dolaştığında «Kim bu Koçero'nun yanındaki adam?» diye sorulduğu
s rivayet olunur.
İstanbul Alman lisesinin yetiştirdiği
nadide çiçeklerden olan
Deniz'in gayri
nin etkisinden kurtulamamış
olacak ki
halâ hiç b ir lokantanın yemeklerini be­
ğenmez. Mülkiye'nin en hszlî zamparala­
rından olduğunu savunur ve Ben zampa­
ra Özer'in talebesiyim dîye öğünür. Ken­
disini yakından tanıyanlar İngiliz etkisi­
ni onda görürler. Fötr şapka ve şemsiye­
si bunun delili sayılır.
Birçok plâtonik
müsmir b ir işletme grafiği misali zikzak­
asıklar edinmiş hepsini b ir anda kaybe­
lar gösterir.
dip mevlâsı olan esmer dilberi bulmuş­
Alman lisesini bütün spor
branşlarında tek başına temsil etme hu­
tur. Arandığı zaman karanlık yurt köşe­
yundan Mülkiye'de vazgeçmemiş, futbol,
lerinde bulunabilir. Büyük hayâllerle ya­
voleybol, basketbol ve hatta takımı ku-
şar. Kıbrıs'ta
rulsaydı buz hokeyinde bile (Kazgan'ın
. not : sobalık olsun...) başarılı olacağına
doğması
ile birlikte, İnterpo! kayıtlarına geçmiş,
Ainian hükümeti
tarafından halen ben-
cincilere olan borçlarından dolayı ara­
nan, Türkün sönmez gücünü bütün dün­
ya kızlarına kabul ettirm iş, Almanya'da
maden işçisi! olarak geçirdiği b ir kaç yıl
içinde 5 adet gayri meşru çocuk sahibi
olan, halim selim b ir arkadaşımızdır.
Şu ana kadar yapmış olduğu İşleri te­
lefon rehberinin sarı yapraklı bölümün­
den öğrenebilirsiniz. Örneğin, değnekçi­
lik, şoförlük, kampingcilik, amelelik vs.
v s ..
Kendisi azgın b ir exhibisyonist olup,
banyo günlerinde okula yeni gelen bebe­
lerin uçuklarının müsebbibidir.
Kıbrıs'ın, W illiam Pitt'ı
olmayı
hayâl
eder. Bir rivayete göre Besim ve kendi­
sinden İyi İktisatçı yokmuş!
herkesi inandırmıştır.
Deniz, 1942'de Ankara'da
siyasi hayata atılmayı ve
UĞUR ÖZLEN
II. Dünya Savaşının en kızgın günle­
rinde İzmir'de doğdu İlhan, ilk iş olarak
b ir takım idealler tesbit etmiş ve günlük
yaşayışı hakkında program yaparak an­
nesine süt ve uyku saatlerinde bu prog­
rama uyması gerektiğini b ild irm iştir. Ab­
lalık vasıflarına haiz olan İlhan, sınıfı
İptidaide nice sübyanlara ablalık ederek
bu vasıflarını tescil etmiş, imtihan kapı­
larının yaşlı göziü kızı ünvarjını da ala­
rak Mülkiye hayatı boyunca imtihan he­
yecanının kendisi içirip yersiz olduğunu
b ir türlü kabul edememiştir. Bu yüzden
de kendisine Librium yetiştirm ek zor ol­
muştur.
Hariciyeci olma gayesi İle girdiği
Mülkiye'de 1. sınıftan sonra fik rin i değiş­
tirip Mali Şubeye gitmiş bu durum bazı
arkadaşlarınca normal karşılanmasına
rağmen bazılarınca karşısına çıkan bu
kara bıyıklının sebep olduğu yolunda yo­
rum lar yapılmasına sebep olmuştur. Bu
güne kadar iyi b ir ev ekonomisti ve mali­
yeci olduğunu ispat eden Ilhan'a bundan
sonrası için de başarılar dileriz.
MACİT AKMAN
Gününfıüzün salgm modası Hippİe'iik
aslında 1945 yılinda arkadaşımızın do­
ğumu ile başlar. Kendisi Fransa'da Fran­
sız hippie'lerine «İşte hakiki" b ir hippie»
diye takdim edilm iştir.
Dışardakilerin içerdeki Ierden fazla
olduğunu bütün benliğiyle ve kendisine
takılan deli, çatlak gibi lâkaplarla isbat
eden arkadaşımızın popülaritesi NKKD.
derneğini kuruşu ile başlar. Bundan son­
ra kendisi tutulmaz hale gelmiş olup sı­
rasıyla, beat müzisyenliği, şantörlük, futJbolculuk (Best), diskotek bekçiliği gibi
faaliyetlerde bulunmuştur. Kendisini ta­
bii lider gibi gören bu mütevazî arkada­
şımız Disiplin Kurulu Başkanlığından
Festival Komitesi Başkanlığına atlıyarak
başarılı b ir kariyer başlangıcı yapmıştır,
ı
İstanbul'dan Macit'e gelen pembeli
mavili mektupların çokluğundan Cebeci
posta müvezii em ekliliğini veya tâyinini
talep etm iştir. Ziyaretçileri de eksik ol­
maz. 41 numaralı yu rt odasını ziyaret
eden sayın yurt müdürümüz yataklarda
yatan çiftle ri görünce «Burası Yeniköy
tu ristik otellerinden beter» diye bağır­
mıştır.
Son deminde birinci sınıfın çupilerİne iflah olmaz b ir merak saran arkada­
şımızın kalbinin Fransa'da kalan yarısı­
na kavuşmasını candan dileriz.
TEVFİK KETENCİOĞLU
Wolkswagen, Kel, Yalak, yağcı vs.
gibi sıfatlarla müseccel Tevfîğin en bü­
yük m arifeti cemiyet işlerini "arkadan
idare etmesidir. Korkunç b ir kulisçidir.
T.M.T.F., Sosyal Demokrasi, Ortanın So­
lu ve Kız Tekniği Sevenler Cemiyetinin
b ir numaralı destekçisi olan Tevfiğin si­
yasi, iktisadi, sosyal, bütün fik irle ri ve
inançları İnönizm sözcüğünde toplanabî
lir.
En büyük özelliği sokak zamparalığı­
dır. Yurdun' kızlar tarafında k ib rit kutu­
su ile mesajlar atmak mı istersiniz; Ce­
beci pazarında kız tavlamak mı istersi­
niz, Kız Tekniğin önünde saat 24. den
.sonra seranat yapmak mı istersiniz; Mal­
tepe'de malûm b ir otelde çay içmeyi tek­
lif ettiği b ir bayandan lâzımlıkla yaptığı
duş mu istersiniz, hepsi bizim Kel Tevfikte bulunur. Mülkiye'de ayak atmadığı
kız yoktur. Tevfik yağcılığı Konya'da öğ­
renmiş, Mülkiye'de tatbik etm iştir. Bü­
tün derdi lisan kurslarıdır. İM. sınıfta
sözlü sınavda İngilizce hocasına «I must
past hocam, yoksa I shali be a soidier»
diye yalvarmış ve hasta olup iğne yaptır­
dığını belirtm ek için kalçasını göstererek
«pîn» demiştir.
ÜMİT UZ
SAMİYE AYDAR
Gençliğinde Ankara Kız Lisesi'nin Kı­
zılay piyasa temsilcisiydi, Mülkiye'ye gel^
meden. B ir gün b ir de baktı ki, önünden
geçerken yan gözle süzdüğü «ideal yer»e
girivermiş. A rtık Türkiye'nin ilk kadın
başbakanı olabilecek. 27 yaşına kadar
da evlenmıyecek. Fakat Samiye; Mao'nun, Guevara'nın tüm gerilla ve de hü­
cum kuramlarını'ezbere bildiği halde, İz­
mir'den gelen ani b ir «Baskın»a karşı
koyamayarak Mao'nun prestijini sarstı.
Kendisi Şahane'nin en özel kahka­
hasına ve dört sene sonra uğraşmayı akıl
edebildiği saçlarına sahiptir. Hatta ana­
dan doğma süvari M ülkiyeliler! elenir­
ken, Samiye'nin Atlı Spor'a kabul edil­
mesinde bu saç modelinin rolü olduğu
söylenir.
Samiye inek olmayan nadir kızlar­
dandır. Argo konusunda ben'im diyenle­
re taş çıkartır. Sınavlarda canavar gibi
kopya verir. Ertesi gün kendisinin Tica­
ret veya ne bilelim , Mali Cebir sınavı
varken -oturur, Öteki sınıflardaki millete
İstatistik gösterir. Son sınıfta b ir de
Geçen seneler göbeği ve esprileri iie
çevresinde temayüz eden Ü m it'in namı
diğer Kral Faruk'un bu yıl başına gelen­
ler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Ön­
celeri neşeli ve sevimli, hayata yüz ver­
meyen, 30 yaşından önce evlenmeye töv-
beli ve şişman b ir insanken, yavaş yavaş
1942
yılı mübarek Konya şehri İçinfakülteden eve kadar temiz hava almak
amacı Mel yürüyüşlere ve de o azimli gö­
çok uğursuz b ir yiI oldu. Bu senenin
Konya'lılara tek kazandırdığı, b ir karpuz beğini eritmeye başladı. Nihayet iş Ece'nîn ticaret notlarını gönüllü olarak dak­
tarlasında kocaman kafası fıld ır fıld ır
dönen yeşii gözleriyle karpuz zannedile­ tiloya çekmeye kadar g itti. Hatta hatta
köşelere çekilip derin derin iç geçirdiği
rek koparılan bîr garibe-i hilkat oldu.
Böyiece Konya'lı Kel Tevfik; Konya'nın, bile görülüyordu. Nihayet bomba patla­
Mülkiye'nîn ve bütün Türkiye'nin başbe- dı, Ümit Ece'yi müstakbel zevcesi olarak
ilân etti, i
lası olarak; vücut buldu.
KAZGAN çıkardı başımıza, dedikodu ya­
zarı oldu, çıktı. Bu arada birinci sınıf­
tan beri bîr tek m iting ve sessiz yürüyüş
kaçırmadığını eklememiz gerekiyor. Vel­
hasıl) kelâm, dünyaya erkek doğacakmış
ama yanlış gelmiş.
Bütün bunlara rağmen Samiye erke­
ğin efendiliğini kabul eder. Bu arada bu
konuda alabildiğine ru jid bazı arkadaş­
ları törpülemekten de geri kalmamıştır,
o da başka.
Kendisi hanım parlamenterimiz Belli­
ce Boran'a hayrandır. Samiye'mizİn ikin ­
ci b ir bayan BOran olacağı günlerin ya­
kın olduğu kuşku götürmemektedir.
43
in» demiştir. Çok iyi kalpli ve efendidir,
haksızlığa hiç dayanamaz. Çok da sakar­
dır, Mülkiye hayat! boyunca 3 defa kolu­
nu 5 defa ayağım kırm ıştır.
Hoca Osman, gayet dini bütün b ir
kul olup, bütün vakti, cami-okui-yurt üç­
geninin arasında geçer. İyi b ir aile baba­
sı oian Osman'ın tabiî bu arada 6 yaşın­
daki oğlu Mehmedinin hasretine dayana­
mayıp Konya'ya kaçamak yaptığı da olur. Bir gün Hoca Mehmed'in { Keçeciler)
rüya tefsirine inanıp soluğu Konya'da
alıvermiştir.
ci sınıfta idi. Zerrin ise dört Maii'ye aday­
dı.
Arkadaşlarına yardım etmekten hoş­
lanan Osmanımız, mezun olunca, kayma­
kamlık, m üfettişlik gibi mesalikın kendi
bünyesine uymadığını belirterek diplo­
malı b ir manav dükkânı açacağını ifade
etmektedir.
madı ki. B ird e kocasının dersleriyle ilgi­
ZERRİN KAPANİ
İşte size üç, dört satır iie yılın ç ifti­
nin öyküsü. Bu olay bazılarını çok şaşırt­
tı, bazılarına yeni yollar gösterdi, bazıla­
rını da - elden ne gelir - kızdırdı. Kızmak­
ta haklı mıydılar acaba? İşin orasını ta­
rih bükülmez ve kesin b ir biçimde sap­
tayacaktır.
Kazgan çıktığında bu «efsanevi» ev­
lilik birinci yılını dolduruyor olacak. Bu
arada Zerrin neler mi yaptı? Neler yap­
lendi. Yanlış anlamayın, Tahir ev ödevleb ir de kocasının
dersleriyle
ilgilendi,
rin i daima kendisi hazırlar. Bu çabasın­
daki başarısı ise birkaç hafta içinde belli
Çocukluk günlerini Hemsin dağların­
da gerillacılık eğitimiyle geçiren Murat
pıp biz dostlarının hem gözlerini -Zerbiraz adamlaştığını hissedince Ankara'ya
rin'in kırmızı, pembe aksesuarları-, hem., geldi. ODTÜ'i ni kirle tti; hazırlık sınıfını
de kulaklarını - Biz Avrupa'dayken...- u- birbirine kattı, daha sonra da Şahanenin
sür-nasyonalist belâsı oluverdi.
zun süre meşgul etti. A rtistliği de rafa
olacak. B ir de sıkı b ir Avrupa gezisi ya­
kaldırmış değildi. Yine önemli oyunların
önemli rollerinin .üstesinden geliyordu.
Son günlerde,
duyduğumuza
karı koca kendilerini ay sonuna
göre,
doğru
mamur ve müreffeh kılan küçük, masum
kâğıt oyunları üzerinde çalışıyorlarmış.
Şeytanları bol olsun. Bu arada dahi dost­
ları Tayfun Çokbiür'in de matematiksel
fetvalarını aldıkları söyleniyor. Tanrı ra­
kiplerine sabır, biraz boica da para ver­
sin.
Hem aşkta, hem de kumarda kazanılmaz
derler ama halt yerler. Bundan sonra ve
İzmir'den b ir fırtına gibi indi Mülkiye'nin tepesine. Hareket, neşe, serbest­
lik, sağlam b ir düşünce yapısı. Ve de gö­
nülleri yakma rekoru.
. Çetin ve sağlam b ir cevizdi Zerrin.
M ülkiye'nin durgun, yorgun ve de dedi­
koducu bünyesi b ir anda hazmedemedi
onu.
Cemiyet'e girdi, toplantılara devam
etmediği gerçekçesiyle atıldı. Tiyatro ku­
lübüne girdi, «örgüt disiplin» vs. den
çıkmak zorunda kaldı. Bu arada da epey
ceviz kırdı. Nursuz'u bile nurîandırdı.
Sonra, baktı olacak gibi değil, o da tuttu
evlendi. İyi de etti.
Nisan ayının ortaları idi çıkmaya
başladılar, Mayıs ayına doğru kalpleri
aynı tempoyla çarpmaya başladı. Mayıs
başında yalnız ilgilile rin hazır bulundu­
ğu b ir seremonîcik ile nişanlandılar.
Ağustosta da evleniverdiler, Tahir b irin ­
42
MURAT KARAYALÇIN
daima kazanmayı dileriz.
ALİ TOLGAN
Amerikan Haberler Merkezi resepsi­
yonunda çalışan Murat, kısa zamanda
burasını ikinci b ir Mülkiye kantini hali­
ne getirm iştir. Her türlü sağcı-solcu-limonatacı b ir sürü tüllab bu sevimli lâzın
ziyaretine gider. Kendisini cemiyetçi zan­
neden Murat, şeyinin k irin i temizleme­
den A rap kir'li olmaya kalkışınca, siyasi
hayatının ilk hezimetine duçar olmuştur.
Son sene tahteş şuurunda bîr kaç tah­
ta eksildiğinden türlü acayipliklere giriş­
miş, bu arada tavuk gerisine benzeyen
saçları, çenesinden aşağıya sarkan pis
bıyıkları, ancak m illî bayramlarda tıraş
yüzü gören sakalı ile çok sempatik ( ! )
b ir jön olmuştur. Cüneyt Arkın'a benze­
diğini iddia eden Murat, aslında Karaoğlan islimlerinde figüranlık etmekten baş­
ka b ir şeye yaramaz. G ariptir. Bir çeliş­
kiler çocuğudur, Murat. Hem sağcı-miîliyetçi olmakla övünür hem de Guevera öl­
dürüldü diye dövünür.
t
Bıyık yüzünden sık sık tartıştığı ci­
ci b ir sözcüsü olan *Murat; b ir ara Anka­
ra'da filim çeviren David Hemmings'in
kızına ayak atmaya başlamış fakat çok
geçmeden neşesi bozulmuştur. Bu arada
Am erikalılar tarafından da persona non
grata ilân edilm iştir.
Çok iyi niyetli, korkunç derecede saf
ve iyi kalplidir. Birçok keratalık, h ırtlık
etmesine rağmen arkadaşları bu sempa­
tik çocuğa b ir türlü kızamazlar. İdeali
politikacı olm aktır ama bu kafayla gider­
se....
etkisi iie gayet nefis tramvaya inip bin­
me numaraları çekmiştir.
A li'n in peşinden, p ikn ik yeri bulmak
üzere Kayaş'tan Kırıkkale yakınlarına
kadar yürümesi hayatında yediği en bü­
yük «fake»dir.
Kâfiye ve tekerlemelere olan merakı
yüzünden başı epeyce derde girm iştir.
Bir keresinde inmesi için dolmuşu dur­
duran şoförün «Buyrun» sözüne «Siz de
bize buyrun» diye cevap vermiş, sonra
da dolmuştan dışarı güç «buyurmuştur».
Küçüklüğünden beri en büyük zevki
tramvaylara asılmaktır. Bu yüzden vat­
man ve biletçilerle çok takışmıştır. Tram­
vayların hizmetten kaldırılmasında Nadi­
rin parmağf olduğu söylenmektedir.
NURSUN YAKIŞTIRIR
bitivermiş. Bu anda b ir takım kara.yüz­
lü, kara âğizlılar kara kara kelamlar et­
mişler. Nursuncuk da naapsın, fcıiraz sa­
man tadında da olsa ilme ve alim kişile­
re karşı b ir eğilim duymuş. Ama dedik­
lerine göre bu sefer öyle hesapsız davran­
mamış. Bi başka türlü hesaplar yapmaya
başlamış. Henüz problemi çözüp çözme­
diğini bilm iyoruz ama şu kavanoz dipli
dünyada yıkılmayacak duvar bulmak zor
olsa gerek.
Daha daha ne dediler b iiiyo r musu­
nuz? Valla biimem ki söylesem mi aca­
ba? Hadi söylemiyeyim. Hem sonra de­
dikodu yapıyormusum gibi olur.
Nursuncuğa bu lâfların ötesinde m ut­
luluklar dileriz. Yolu açık, gazası müba­
rek olsun.
OSMAN OKKA
TURGUT KAHVECİOĞLU
Yeşii Konya'nın ulvi semalarına 1945
yılmda b ir nûr indi. Mevlâna'nın 15. gö­
bekten torunu Osman tbni Hokka hazret­
leri, b ir manav dükkânında mütevazi b ir
şekilde bu arz-ı münafık'a tenezzül eyle­
di.
Kemale ermeden önce o da her M ül­
kiyeli tüllab gibi günahkârdır. Hatta, ve­
bali boyununa Tevfik bin Keltoş, b ir gün
mümadleyhin 12 yasında iken manav
dükkânlarının önünden geçmekte oian
b ir çingene kızma «sana b ir erik vereyim
de bana b ir öpücük ver» dediğini rivayet
eyier. Ve dahi, hazreti Hokka Konya'lı
olm ak dolayısıyla arada sırada üç kâğıt­
çılık yapmaktan geri durmaz idi.
«
Şu «Efendi çocuk» denilen, nesli tü­
kenmiş acaip yaratığın son kalmtılarındandır. Dragot. Samsun'daki şanlı hatu­
na iki-günde-bir mektup yazar, iki-gündeb ir mektup alır. Posta kutusundaki me­
nekşe kokulu pembe zarfını gözü kapalı
bulur. Pokerde «pot» yerine arasıra he­
yecanla «valeur» diye atılması Dragott
lâkabının basma b ir de valeur getirilm e­
sine sebep oldu ama, hem kumarda hem
de ötekinde başarı kazanması b ir acaip
değil mi?
BERRİN ÜKİS
Nursun için derler ki, Onu şu Mülkiye'de sevmeyen yokmuş. Sonra yine derler
ki, bu sevimli kızcağız kolejde iken de
böyleymiş. Yine o sevimli, cana yakın ha­
li ile herkesleri fethedermiş. Derken Müikiye'ye gelmiş, öyle sevilmiş, öyle tu tu l­
muş ki herkes onun arkadaşı, dostu olu­
vermiş.
Daha ne derler b iliyo r musunuz? Ba­
zılarının onu daha fazla sevmeye başla­
dığı da olurmuş. O da çok, pek çok uslu
durmazmış yal Pek de yaramaz sayılmaz­
mış hani! İşte orta yollu idare edermiş.
Derken b ir gün b ir Apollon gözüne çarp­
mış, Ama geigelelim bu Apolion Don Juan b ir Apollonmus. Bu da Nursuncuğumuzu epeyi, hem de epeyi üzmüş. O da
naapsm. Bir gün : Boş ver yahu demiş
böyle de yaşanır mı? Ve naapmış biliyo r
musunuz? Dediklerine göre yeni Apollonlar aramaya başlamış. Bulmasına bulmuş
ta işte, bu sefer de oğlan az vefalı çık­
mış. İki taraf da ipin ucunu öyle hemen­
cecik koyuvermemiş ama hangisinin ön­
ce olduğu bilinmez, birinden b irin in pili
1945
yılının b ir Kasım günü yeşii Her âlim gibi birazcık dalgın olan
Bursa'nın yeşil bahçeler içindeki b ir evin­ Hoca Osman, birinci sınıfta iken sınıfın
de bu hatuncuk dünyaya geldi. Serilip önüne kadar pijamaları ile gelmiş ve
serpildiği yıllarda gâvur ülkesinde b ir 2 Bedros'un ikazı île durumu farkeylemişyılını törpüleyince Fransızca'dan başka tır. O sıralarda en büyük özelliği, yurt
b ir şey konuşamaz oldu Mülkiye'ye trans­ koridorlarında elinde ib rik, ayağında ta­
fer olduğu yıllardan İtibaren b ir yandan
kunyaları ile dolaşması idi.
ineklerden b ir yandan da akından akma
koştu. Son yıllarda «bin atlı akıcılarda
çocuklar gibi şendik» şiirin terennüm eylecliği gözlerden kaçmıyor. Cümle tül Sa­
bin akıl ve ders hocalığını yaptıktan son­
ra kendi dertlerine çare bulamayınca
sosyal menfaatler uğruna çalışmaktan
vaz geçtiği söyleniyor. Kış günlerinde en
büyük şikâyetinin eldiven giymesine mü­
saade edilmemesinden dert yanmıştır. Eteklerînin mmîleşmesîne «vallahi kayın­
ca böyle oldu. Ben de anlamadım» diye
İzah eden bu sevimli arkadaşımız mekte­
bim izin en gizli ineklerindendir. Mektep
ve gezi çaylarına evden izin koparamadı­
ğı gerekçesi ile iştirak etmeyen son yıl­
da ise hiçbir şeyi kaçırmayacağım diyen
bu arkadaşımız tüllab içinde becerikli
kızlarımızdandır. M utlu ve başarılı b ir is­
tikbal dileriz*
Osman karındaşımız haramı helali
iyi tefrik eyleyüp, bu meyanda kölonyasi­
ni alkolünü öldürsün diye içine tuz atıp
kullanm ıştır. Bunun ilm i simaya göre büfayda olduğu kendisine anlatılınca bu de­
fa da gülsuyu istimaline başlamıştır. Bu­
nun mükâfatını da görmüş, b ir sabah
vakti 10 m etrelik asansör boşluğuna uç­
tuğu halde b ir yerine b ir şey olmamış­
tır. Kendisini kaldırmaya gelen müstah­
demlere «Benî Konya'lı hemşerilerim ge­
lip kaldıracaklar» dediği rivayet olunur.
Bu, XX. asrın garibet-ül hilkati, b ir
gece nasılsa Karpiç'in kapışma kadar gelyüz ederek Cebeci'ye kadar tırısla dönmîş fakat çıbıldak bîr avrat görünce tersmüştür. Hiç küfürden hazzetmeyen Haz­
ret, b ir sahur gecesi, Kel Tevfîğin alayla­
rına dayanamıyarak gayet nazik b ir ifa­
de ile «artık sen de, çöpüme bin, denize
TOKER ALBAN
b ir dalgınlığı anında nüfus cüzdanından
öğrendik.
Mülkiye'ye geldi geleli aynı yatakta
yatmaktadır. Günün 12 saatini bu yata­
ğın üzerinde ut çalmakla geçirmesine
rağmen, yatmadan önce ninni olarak
«neşeli ol ki» yi çalmasına şaşarlar.
Türk müziği derneğinin yönetim kurulu­
na girememesi masa tenisinde yenildiği
zamanlarda geçirdiği cinsten b ir ruhsal
çöküntü geçirmesine sebep olmuştur.
CEYHAN AS
Nezaket ile kabalığın, soğukluk ile
neşenin, terbiye ile terbiyesizliğin bîr arada yaşadığı bu eşsiz karakter otomobil,
rakı ve uykuyu çok sever. Fakat koridor­
2. sınıftan 3. sınıfa geçtiği yıl yüzme­
ğe merak salan Müikiye'nin bu sempatik
keri, Erdek'te 9 m. derine atlayıp-.yürüyerek karaya çıkmak gibi ilginç deney­
den teşvik eden aklı evvellere heyecanIi
iJer ( I) yapmış, onu suya atlamaya aleVve de neşeli dakikalar yaşatmıştır.
İlk aşk derslerini Kolej sıralarında
alan Toker'in son günlerde Kolej çay ve
toplantılarına devam ettiği sonra da ya­
dın da birden fazia kızla «Bade»de teorik
çalışmalar yaptığı iddia edilmekte ise de,
elinde kolye ile Kolej kapılarında zampa­
ralık yaptığı ilmen ve şahitler ile sabittir.
Favorileri ve Almanya'dan getirttiği ce­
keti ile bazı kızlar arasında büyük san­
sasyon yarattığı cümlenin malûmudur.
Pazardan Pazara oynadığı bilardonun
Avni ile Gençlik Oyun Salonunda yaptığı
haşin ve gaddar b ir maçtan sonra, sözü­
nü hiç etmez olmuştur.
Niyeti ve dileği Fakültede asistan ka­
lıp kendini ilme vermek olan Toker, mü­
racaat ettiği 32 yabancı üniversiteden
gelecek cevabı üm it ve arzu İle beklemek­
tedir.
dan geçen b ir kerîn hava bırakmasıyla
uyanacak kadar hassas olan Ceyhan birgün, «Abi, bu adamlar bu işi tuvalette
yapamaz mı?» dem iştir. Rakıcı geçinme­
TURGAY TEKİN
istanbulspor hayranı iken aniden
Bandırmaspor taraftarları arasına giren
Turgay, İstanbul lisesi mezunudur. Lise­
de iken yaptığı kopyacılık ve mümessil­
liği ile önüne geleni tevkif ettiğini anla­
tan arkadaşımız Müikiye'nin en hızlı
uyuyanları arasındadır.
İç gezide en az içki içip en çok Portofinonun fon müziğini hazırlıyanlar ara­
sındadır. Sabah dörtlere kadar anlattığı
Kumburgaz maceralarını dinleyince erte­
si gün yemek ısmarladığı b ir gerçektir.
Albüm komitesinin paralarını toplama
görevi kendisine verildiğiden beri, yüzü­
ne kan gelmiş ve fazla yemek yemekten
acaip yerlerinde kan çıbanları çıkmıştır.
Bu sebeple derse girerken bile yastık
taşımak zorunda kalmıştır.
NADİR ÖNEN
sine rağmen bu muzur nesneyi 3. sınıf­
tayken ona Haşan taddırmıstır.
Şeker, çikolataya not satan Ceyhan
gizli b ir inektir. İdeali adam olmak ve
deniz kenarında herhangi b ir iş görmek­
tir. Her türlü aşırı akımdan azadedir.
En çok yakındığı şey sağcılarla arka­
daşlığı yüzünden kendisini de öyle zan­
netmeleridir. Bütün zevki Osman ve Ho­
ca ile diidşm ektir. Sigaralarının aşırılma­
sından son derece sinirlenir. Saat, ütü
ve radyo tamirciliğinden iyi anlar. Mü­
zikten çok hoşlanır. Kısacası Şahanenin
gelmiş geçmiş en sessiz, en efendi, en
centilmen ve yaksşıklı tüilâbı olan Cey­
han kokmaz bulaşmaz bîr hergeledir.
ZİYA GÖZTEPE
Bütün «İnek Bayramı» boyunca. Fer­
man ve İhtar-ı Evvellerde «Briyantin Na­
dir» diye adı geçen, Mali Şubenin bu bol
esprili ve de sevimli yaratığı aslında if­
tiraya uğramış b ir zavallıdır.
MEHMET YILDIRIM
1946
yazının sıcak b ir Öğle üzeri doğ­
muş ilk banyosunu güneş ana yapmış ve
kendisi bu güne değin güneş banyosu
yapmak gereğini duymamıştır. Teninin
esmer kalmasının nedeni de bu ilk ban­
yosu olmuş Gazîantep'în dünyanın en sı­
cak şehri olduğunu İddia etmesinde de
bu ilk banyonun pays büyüktür.
Geçtiğimiz Şubat tatilinde Antep'e
yağan karı mübalâğa ederek, tarihi b ir
olay olarak nitelendirmiş, böylelikle Antep'ten bahsedebilmek için b ir neden da­
ha bulmuştur.
Nizipte doğmuş olduğunu geçenlerde
40
anarşist olan saçlarını
Doğuştan
hiçbilfem briyan­
tin ile muamele etmemekte, bilâkis her
sabah yarım limonun çekirdeği süzülmüş
saf suyu İle tarayıp kalıplamaktadır.
Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi
ve üstün dans aşkı ile pistleri fethetmiş,
As Kulüp'de birincilikle b itird iğ i bîr ya­
rışma sonucu kazandığı armağanı neza­
ket ve de centilm enlik kuralları gereğin­
ce damına kaptırınca, «Yahu, ben alma­
yacak sandım.» dîye hayıflanmıştır.
İç gezide yılın sansasyonunu yarat­
mış, İstanbul'da kazanılan
alışkanlığın
ALİ PADIR
sağ tarafına yatırdıkları zaman susuyor­
du.
Sağ ayağını atarak 1963'te'Müikiye'ye girdikten sonra Haşan kısa zamanda
dernek faaliyetlerine girişti ve nişanlanmcaya kadar kesif b ir faaliyet gösterdi.
Nişanlandıktan sonra da perde arkasına
geçti.
Aldığı sağcı gazeteleri M illiyet ile ka­
mufle eden Haşan komünizm aleyhinde­
ki her türlü yayının da gönüllü müstehli­
kidir.
Yolda yürürken nişanlısının ayağına
basacak kadar sakar olan Haşan her tür­
lü müzik aletini elinde bulundurduğu
Briç masalardım unutulmaz çocuğu,
M üikiye'nin en «gazoz»keri ailesinin bir
Karadenizı gezisinde gözlerini dünyaya
açtı. F.T. 1946.
En büyük özelliği farkına varmadan
yaptığı esprilerle çevresindekileri yeme­
sidir. O tlar ve ağzına b ir tutam ot alıp
sırtüstü çimenlerde yatmak küçüklüğün­
den beri en büyük zevkidir. Kır ve ot
zevkini sık sık piknik yapmak projeleri
ile giderir. Hele bu yıl, «Beyabicim ben
her zaman imtihana girerim ama hepi­
miz b ir daha ne zaman b ir araya gelip
^pikniğe gideriz» diye acıklı ve hissi ko­
kuşm alar yapmasına rağmen kandıracak
kuş bulamamıştır. Önceki yıl kendine ka­
nıp, rehberliğinde Polatlı yakınlarında
pikniğe giden b ir takım zavallıları «Abiler, çok güzel b ir su kenarı biliyorum »
halde hiçbirini doğru dürüst çalamaz.
Temizlik konusunda ise çok titizdi. İç ça­
maşırlarını koklamadan giymez, dara
gelince de oda arkadaşlarından ödünç
kilo t alır.
Nişanlandıktan
muhtarlığına
sonra
Yenimahalle
kendisini aday
Haşan nişanlısı okula
gösteren
gelmediği günler
«Bugün öksüzüm» diye dövünmeye baş­
lar.
Yine nişanlandıktan sonra rakı ve
sahibiyim» diyerek İstikbalini düşünme­
ye başlamış ve sonunda Tevfik ile «Gü­
BERKER YAMAN
zel Ketenci Muhasebe Börosunu» açma-
Çocukluğu Bozdoğan Kemeri yakı­
nında top kovalamakla geçen Berker,
genç yaşında semt kabadayısı olmuş, Fa­
tih'te kahve basmakla tanınmıştır. 17 ya­
şında yakışıklılığıyla annesinin arkadaş­
larının nazarlarını üzerine toplayan Berker, ayak atmaya İstanbul Şehir Tiyatro­
su camiasında başlamış, spor hayatına
yakarar verm iştir.
ERDOĞAN YAVUZLAR
Sekreterlik Okulu, Kız Teknik vs. gi­
bi yerlerle arası pek iyidir. Sık sık Bahçelievier'de ana yolun epey uzağında ka­
lan Kız Tekniğe gidip, oradaki tanıdıkla­
rına «Na'ber yahu! Şöyle geçerken bîr
uğradım» dediği rivayet edilmektedir.
Son günlerde is,e Sosyai Hizmetler Aka­
kobaylık
Hayatta hiç b ir şey olamazsa «gazoz
açacağı» olmayı tasarlamaktadır.
Çiniler diyarı Kütahya'dan kopup Şahane'ye giren bu yakışıklı arkadaşımız
sınıf-ı iptidaiden beri tüm cinsi lâtiflerin
kalbini hoplatmış fakat hepsinin ayakla­
HAŞAN CELÂL GÜZEL
1947 yılının soğuk b ir Aralık günü
yeryüzüne utangaç b ir çocuk arz-ı endam
eyledi. Doğar doğmaz kendisini çıplak
gören ebeden utanarak mosmor olduğu­
nu vakanüvist Bilge çelebinin not defte­
rinden öğrenmiş bulunuyoruz.
Mülkiye'ye gelinceye kadar utangaç­
lığını bütün uğraşmalarına rağmen ata­
mamış ancak! Mülkiye'de Doğan Tuncer'le b ir sömestirÜk arkadaşlıktan sonra
kendisini b ir daha toplayamayacak şekil­
de dağıtmıştır.
Geçen yaz turist kızlarla arkadaşlık
etmek illetine tutuldu. Kendisi turist kız­
ların parasını yediğini iddia ederse de
08 Özcanın yaptığı tahkikat sonucu tu­
rist kızlara b ir hayli para yedirip borç­
landığı anlaşılmıştır. Yazın Fransız kız­
larını yolcu ettikten sonra oturup enayi­
liğine hüngür hüngür ağlamış ve üç gün
evden dışarı çıkamamıştır.
Evden okula okuldan eve gidip gelen
ve bunun dışında b ir yere gitmeyen Do­
ğan, Turizm Derneğine girdikten sonra,
Okuidan Bahçeliye gidiyorum diye çıkıp
İstanbul'a gidecek kadar gezmeye merak
sarmıştır.
«•***
sigarayı bırakan Haşan «ortak mesuliyet
¿liye Eskişehir yakınlarına kadar sürük­
lediği söylenir.
demisinde bedava tarafından
yapmaktadır.
DOĞAN Y. AYHAN
rını kırm ıştır. Önceleri aldığı uzun say­
falı mektupların kokusu 3. sınıfta çık­
1943
yılında Gaziantep’ te b ir şafak
mış, Ankara - Kütahya arası otobüs şir­
vakti b ir fıstık ağacının altında fıstık giketlerini kalkındırma faaliyetleri yanın­
bi, kıpkırmızı b ir çocuk dünyaya geidi.
Etraftan bu çocuğun solcu olacağı teşhi­ da her sene kavun mevsimi sınıf geçme­
si konmasına rağmen Haşan Öyle oimı-
si ile de
yacağını daha o zaman İspat e tti. Öyle ki
sol tarafına yatırdıkları zaman ağlıyor,
ümmetçilerin başında gelip çook da iyi
meşhur olan Erdoğan,
mevlût okym aktadır.
ayrıca
Barbaros Gençlik Kulübünde idarecilik­
le devam etm iştir. Ellerine en az André
Segovia'ya olduğu kadar hayran olan
«Adem Baba», hümanist ayaklarında
Türkîyeldekİ azınlıkların baş koruyucu­
sudur. İstanbul'daki Turan'ın kahvesi,
Çiçek Pasaj ı'nda b ir çiçekçi dükkânı ve
St. Pulcherie ile ilişkilerinin fazlalığından
Mülkiye'yi beş senedir epeyce ihmal et­
m iştir. Bizim camiada kendisini tanıyan­
ların sayısı, herhalde iki eiin parmak sa­
yısını geçmez.
Günde 14 saat uyumaya ve tulöat
yapmaya bayılır. Odada b ir koltuktan di­
ğerine geçtiğinde, «Şu insanlar kuş mi­
sali, biraz önce neredeydim, şimdi nere­
deyim» der. İkamet ettiği yeri b ir huzur
evi veya m iskinler tekkesine benzetmek­
ten zevk duyar. B ir aşk yüzünden, tüm
Rus klâsiklerini ezbere bilen Berker'den
yana, 12'den küçük, 15'den büyük kızla­
rın hiçbir şansı olamaz.
sonucunda zarar kısmen önlenebilmiştir.
FırtmaİJ b ir günde Murat'ı da kendisine
ortak edip beyaz vücudunu kızların görmiyeceği kadar uzaklarda yakma hevesiy­
le koydan açıldıkları günün dönüşün­
de iskeledekiier sandaldan iki ayaklı bir
İstakozun indiğini görerek paniğe kapıl­
mışlardır.
bekleyen Sacit hâlâ boyuna ve yaşına uy­
gun b ir kız bulamamanın hüsranı içinde­
dir.
Dört senedir lâyık olabilmek için uğ­
runda herbirşeyi yaptığı Malî Şube kıraliığını kaybetmekten dolayı duyduğu acı­
yı tahammülsüz espriler yaparak hafif­
letmeye çalışmaktadır.
Bundan sonra bütün çabaların sos­
yalist Türkiye'nin gerçekleşmesi yolunda
harcamakta olup kendisini solun kuvvet­
li kollarına terketm iştir.
MEHMET KUTLAY
Kolejden kalma adı ile maruf Bobby
(kısaca bobi) büyük aşkının tembih ve
tehditleri ile poker ve içki gibi alıkaniıklanndan vazgeçip ciddi b ir aile reisi hü­
NESLİHAN ERKMEN
viyetine bürünmeye çatışıyorsa da palav1945
yılının tatlı b ir günü dünyayaradır inanmayın. ,
gelen bu tatlı kardeşimiz, her nedense o
Büyük b ir ihanet örneği göstererek
gün bu gün ayna karşısına geçip «Ben
«Magnificient 7» grubundan ayrılarak
Kraliçe Victoria'yı ne kadar da andırıyo­
Adana'da üç kızla b irlik te b ir çiftliğe git­
rum» demekten kendini alamamıştır. mesi üzerine gruptan atılması, kendisi
Seneler senesi bu cümlenin etkisi, ken­
dini bütün gücüyle hissetinmiş ve gerek
pkul koridorlarında, gerek sokakta, mai­
yetini teftiş eden b ir kraliçe edası iJe ge­
zinm iştir. Özel hayatında bilhassa «Ay­
dın» kişiler ile temastan zevk duymuş­
tur.
mıştır. Yine aynı ultra-modern giyinişi
ile Veda Balosunda bütün nazarları üze­
rine çekmiş, çılgınlar gibi dansetmiştir.
Mezuniyetinden sonra WC karşısın­
daki boşluğu hiç kimse dolduramıyacaktır.
SACİT GÖKKAYA
Doğum tarihi doktrinde tartışmalı
olan Sacit 1948'li olmakla iftih a r eder.
İç meselelerini emperyalist karşı cinsi
müdahale etirmemekle şöhret yapmış
olan «Kadınlar Kalesi»nin kapıları Sa~
cit'e açıktır. Ancak bu İmtiyazın Sacit'in
henüz reşit sayılmamasından mı doğdu­
ğu, yoksa bizzat cebren ve hile ile mİ
alındığı bilinmemektedir.
Tanışma çayında kendisiyle tanışmak
isteyen iptidaili muhayyel güzel kısı sa­
atlerce gran-tuvalet büyük b ir üm itle
38
Mülkiye'ye girdiğinden beri - ki bu
olay oldukça eskidir ve «şimdiki gençler­
den» pek hatırlıyan çıkmaz- siyah göz­
lüklerini sadece yatarken çıkaran Kaya'mn, M ülkiye «kamuoyu» tarafından ta­
nınması F ikir Kulübü Başkanı olduğu
yıllara rastlar. İstanbul'un Florya'sında
«mukim» iken birdenbire kendini koğuş­
larında bulan Kaya, hemen sosyalistlerin
arasına karışmış ve böylece Birinci Şube,
Kaya'yı Mülkiye kamuoyundan önce ta­
nımak fırsatını bulmuştur.
Finalde hıziı koşabilmek için deparı
ağırdan aian Kaya, 3 Maliye'de iken, sı­
navlardan önce pijamalarını çantasına
koyup «gramlarına» gitmesine rağmen,
büyük b ir başarıyla 3 Maiiye'yi b ir yılda
ikmâl etm iştir.
Kadîm dostu Rıza'nın da çoluk çocu­
ğa karışmasından sonra artık kendi ba­
şının da bağlanması gerektiğine karar
vermiş, fakat bu konuda herhangi b ir çahşmasma rastlanmamıştır. Görenler, bi­
lenler n'olur bize haber versin.
DOĞAN TUNCER
--i Okul içinde Siyasi - İdari - Mali Şube
karışımı b ir kız arkadaş grubunun temel
direklerinden b iri olan Neslihan, bilhas­
sa her derse - boş derslere bile - girip not
tutması ile ün salmıştır. Teneffüslerde
WC karşısında asistan kesme görevini
başarı ile yürüten bu fettan kardeşimiz,
Aydın kişiyi de aynı yolla ve o Paris'ten
getirdiği bisiklet tekerleği büyüklüğün­
deki ultra-modern gözlükleriyle tavia-
KAYA ERSOY
Kendisinin sıcak b ir yaz gecesi, Bay­
b u rt’ta samanlıkta, bıyıklı olarak doğdu­
ğu rivayet edilirse de, Evliya Çelebi üs­
tadımızın seyahatnamelerinde buna ben­
zer b ir doğum ilânına rastlanmamıştır.
(}k h z n t
için büyük b ir üzüntü kaynağı teşkil et­
m iştir. Yine iç gezi sırasında yaptığı don­
durucu Amerikan esprileri ile suhuneti
— 28 dereceye kadar düşüren Bobby bi­
lâhare dağıttığı hayat iksiri kanyaklar
sayesinde gezinin popüler simaları arası­
na girmiş fakat kokuya dayanamıyarak
geri çıkmıştır. Rivayete göre iç gezide o
kadar eğlenmiş ki b ir ara gülmekten gö­
beğim çatladı mı diye gömleğini kaldırıp
göbeğini incelemiş.
Derslerle arası pek hoş olmayan
Bobby'i kantinde Ganyan Mehmet ile be­
raber tu r atarken görebilirsiniz. Bu gün­
lerde defdi daimi gülümsemesinden do­
layı yüzünde kırışıklıkların peydahlan­
maya başlaması.
İnsan hayata herşeyi yapmalı ki iyiyi
kötüden rahatça ayırsın sözünü kendisi­
ne hayat felsefesi olarak seçen Bobby
hiçbirşeyden çekinmeden herşeye burnu­
nu sokar.
Vak'a mahalli samanlıkta bulunan b ir
direk üzerinde sıhhi heyetin tesbit ettiği
çentiklerden ailenin 5'inci namerdi oldu­
ğu da söylenmektedir.
Mekteb-î Müikiye'de Beatles tipi saç
ve erkek tip i bıyık modasının tek öncüsü
ve savunucutarmdandır.
Bıyığın
erkek
seksapelini artırdığını da iddia eder du­
rur.
Mali durumunu güç belâ girdiği SBF
Turizm Demeği
muhasipliği ^sayesinde
doğrul tabi İdİkten sonra, sosyal faaliyet­
lere ağırlık vermeğe başlamıştır. Bu ne­
denle gayet şık giyinmeye de
başlamış
giyim konusunda, yediği kazıkları da ter­
zisinin mebuslara bile diktiği bahanesiy­
le unutmaya çalışmıştır.
Bir gün Kızılay'da kızın b iri kendisi­
ne -Aaa Cem Karaca'ya benziyor dediği
için bayılmış ancak aksinin söylenmesi
üzerine ayıiabilm iştir.
İyi kalpli, hoş sohbet b irid ir.
açık saçık fıkra b ilir.
Epey
meşgul olduğu için o gün bu gündür ne
kitaplardan ne de Enstitülerin korido­
runda çılgmlar gibi koşturmaktan kendi­
ni kurtaram am ıştır.
Aşırı derecede ineklemekten mütevel­
lit araz geçirmesine rağmen her yıl bü ­
tün derslerden kavun yemiş fakat her
nasılsa (!!. Mali'de b ir yanlışlık sonucu
Haziran'da geçmiştir. 6 yıl kavun yiye­
memesinin sosyal maliyetini nişanlanma­
nın sosyal faydasıyla telâfi etmeye çalış­
mışsa da müteşebbisin tipini uygun bul­
madığından vazgeçmiştir.
ABDULLAH HACIŞABANOĞLU
da yaşama» ve «iyi komşuluk münase­
betlerini geliştirmek» ilkelerini b ir esmer
cins-i lâ tif üzerinde uygulamak-lçin hızU.-.
teşebbüslerde bulundu. Esmerin flö rt edebiyatı tarihine geçecek enteresan soru­
larına dayanamsyarak acele tarafından
«pas» geçti ve şansını Filolojinin son sı­
nıfınla denemeye girişti. B ir dilberle başbaşa 6 saat geçirdiği halde heyecandan
mı korkudan mı bilinmez randevu alma­
yı unuttuğu için, b ir hafta içinde Kızı­
lay'da b ir ayakkabı eskitti. Kendisini
kertikle suçlayanları «siz beni kıskanı­
yorsunuz» diye haşladı.
ne özgü yüksek frekanslı kahkahasını
alâmeti farika olarak tüm Ankara sine­
malarına tescil ettiren İstemi'nîn eşin
dostun sürekii İsrarlarına dayanamıyarak
b ir ara televizyona spiker olmasına ra­
mak kalmıştı. Fakat bu teşebbüs deneme
yayınma devam eden az gelişmiş Anka­
ra TV.'nun, onun bu yöndeki aşırı kabi­
liyetini ( ! ) kullanabilecek imkânlara sa­
hip olmaması sebebi ile suya düşmüştür.
Zaten kendisinin niyeti bambaşkadır. He­
le b ir mezun olsun Avrupa otomobil sa­
nayiinde uzman mütehassıs olup M ülki­
ye diplomasını çerçeveletip başucuna asacağı günleri sabırsızlıkla beklemekte­
dir.
İSTEMİ GÜRSAL
Minare misali b ir boy, kalıp gibi ya­
na taranmış saçlar, numaralı renkli göz­
lükler, jile t gibi ütülü pantalon, beyaz
gömlek ve kravat... İşte Mülkiye'nin ye­
tiştirdiği en tekniker inek Porsche İste­
mi.
4
Otomobil egzoslarından çıkan kar­
bon monoksit ile yaşayan, kolonya niye­
tine yüksek oktanlı süper benzin kulla­
nan Porsche İstemi'nîn kurak Ankara'­
da 22 yılda 1,87 boyu nasıl yaptığı b ilin ­
mez.
Türk erkeklerini İtalyan kızlarına en
iyi şekilde tanıttığı gerekçesi ile Turizm
ve Tanıtma Bakanlığının m innetini İfade
eden H itit Güneşi nişanını Romalı gırlfriend'ine «Present» diye göndermiş ve
Ankara'da
1946
yılında 7 aylıkken
dünyaya gelen bu sevimli soyadlı ker,
«aradenizin verim li topraklarında fındık
■ile beslendi, balıkçılığa özenirken kendi­
ni kolej sıralarında sonra da Şahanede
buldu.
«Hacı» lâkabı ile tesmiye edilirken,
her gece sürekli saat 4 ’e kadar süren en
haşin ve gaddar ineklemesi ile de haklı
olarak «İnek Şaban» diye de nam saldı.
Bu arada hızlı aşklar yaşadı, sevdi, ekdi,
ekildi, pek çok «fake» attı, «fake» yedi,
ama hızını, azmini ve üm idini hiçbir za­
man kaybetmedi.
«Son sınıfta ders çalışmak her şey
demek değildir» diyerek, gönül meselele­
rine daha fazla zaman ayıran Hacı bazı
fakülteler ile S.B.F. arasında dostane İliş­
kile r kurulması için büyük çabalar har­
cadı. D.T.C.F/de teorik ve pratik çalış­
malar yaptı. Bir partide onbeş dakikada
ayak attığı kızı kızı ertesi gün b ir discotheque'de y itird i. O kızla gittiği b ir nişan
partisinde kafayı tütsüleyip gördüğü ilk
dilbere ilân-l aşk eyledi.
Bazı hayırlı arkadaşlarının da etkisi,
tepkisi ve teşviki ile «barış içinde b ir ara­
bu jest Papa'nın bizzat ayağına kadar ge­
lerek teşekkürlerini bildirmesi sonucunu
doğuracak kadar iki ülke arasında iyi b ir
hava yaratmıştır.
Yedi sene önce Nazilli'de at niyetine
bindiği katırdan düştü düşeli karşı cinse
karşı yutkunur durur zavallı. Onu bu
dertten ancak İlâhi fakat esrarengiz aş­
kının kurtaracağı m uhakkaktır. Kendisi­
İBRAHİM BOZKURT
1943
yılının Aralık ayı sonlarında
yavru vatanın şirin b ir köyünde dünya­
ya gelen İbo «Annemle babam b ir hafta
daha bekleselerdi b ir yıl daha genç sa­
yılırdım» diyerek gençliğine olan özle­
mi duyuyor. Eczacılık Fakültesine gir­
mek gayesi ile Anavatana geldikten son­
ra cazibesine kapıldığı Mülkiye tüllâbı
arasına karıştı. Son zamanlarda «Ecza­
cılık Fakültesine giremedim amma... der
ve sonunu b ir türlü getiremez.
Kıbrıs hadiselerinin başlaması üze­
rine «Vatan M illet Sakarya» Prensibini
benimsiyerek Kıbrıs'a giden bu tüllab
iki yıl m ücahitlik yaptıktan sonra «Va­
tan M illet Menfaat» Prensibine dayana­
rak tahsilini tamamlamak üzere Anava­
tana geldi... Son zamanlarda bilhassa
«Çay» lara merak saran İbo sık sık cinsi
latifeler arasında görülmeye başlamış­
tır. Son sınıf K ıbrıs'lılar arasında yega­
ne sap olduğu için sık sık «saplık kon­
feransları» vermeye davet olunur.
TAYFUN KALKAN
M ülkiye hayatı büyük aşk fırtınala­
rı ile devamlı sarsılmış bulunan Tayfun
çoğu kere gerçek mutluluğu bizzat kendi
yatağında bulduğunu itira f etm iştir. Son
günlerde bu çilekeş yatağın satılması ile
Tayfun yine yanlız kalmıştır. Zippo çak­
mağı ile sigara yakmaya meraklı olduğu
günlerde kazaen Sadun hocayı yakma
tehlikesi İle karşı karşıya kaldığından
Çakmağı satmak zorunda kalmıştır. Son
senesinde de sosyeteye özenip, çılgın b ir
havuz-partisi vermek için evi ağzına ka­
dar su İle doldurmuş, bu İse yakın kom­
şular ve arkadaşları tarafından dehşet­
le karşılanıp, sîvİl ve askeri b irlik le r ta­
rafından girişilen kurtarm a faaliyetleri
Liseyi tez elden b itirip Edebiyat Faküitesi ve Robert Koleji b ir solukta do­
laştıktan sonra kendisini Mülkiye'de bul­
du. Başarılı Mülkiye Voleybol takımının
Pas.... Pardon as elemanlarındandır. iyi
GÖKCAM ALKİLİÇ
yemek yaptığını zanneder fakat M.S.B.
yurdunda yaptığı yemeklerden zehirle­
nenlerin, hiç değilse ayârı bozulanların
sayısı hiç de az değildir.
İneklikle hiç alâkası olmamasına rağ­
men Mülkiye'de okuduğu 5 sene boyun­
ca, önsırada yer tutm ak için okulun açıl­
masından b ir gece önce sınıf kapılarını
omuzlayıp kırdı. Fakat ikinci günden im ­
tihanlara kadar tuttuğu iskemlede o tu r­
duğu pek görülmemiştir.
g.yytföf4
alft>A
Her kafa çekişinde iik aşkı olan Li­
sedeki Tarih hocasını nasıl tavladığını
büyük b ir zevkle anlatır. Emme velâkin
dört yapraklı yoncaya olan aşkı Ö nce ki­
lerin hepsini unutturm uştur. En büyük
CENGİZ AYKUT SEDEF
arzusu zaten yarı yarıya kaymış olan ha­
yatını fakülte biter bitmez İyice kaydırıp,
1944
de Elma diyarı Amasya'da etin­
de iskambil kâğıtlarıyla doğdu. Büyüdü, yeşi! pancurlu, ufacık tefecik, şipşirin
gelişti, yeşerdi, tıpkı b ir elma ağacı gibi. b ir yuva kurm aktır,
S.B.F.'ye strf Amasya Lokaline yakın
olduğu için girdi ve okuldan çok lokale
devam etti. Bir günde aralıksız 10,5 saat
ile pişti oynama ve «Yeni Harman» da­
ğıtma rekoru kırdı. BÖyiece «Harman
ağacı» ünvanını da kazandı.
OSMAN BİRSEN
Bütün çabalarına
Fransa'da ara­
«Au revoir» yerine «Avoir» diyerek ha­
yatının nüktesini de orada yaptı.
na, sapa sap sap» tır,
Bu yakışıklı çocuğu zengin olup da
evlenmek isteyen güze! kızlara hararetle
tavsiye ederiz. E vlilik müessesesİ hakkın­
O. ÜMİT BİRTEK
da kız ve erkek arkadaşlarına yaptığı be­
yanatları devamlı olarak b irb irin i yalan­
layan Osman, özellikle kız arkadaşlarının
1943 yılının 8 Mayısında İzmir'de b ir
bebek irisi avaz avaz bağırarak dünyaya
geldi. Gelir gelmez de iik İşi ebesine «To­
punu mu kaybettin küçük?»
diye sor­
mak oldu. Asker ofan babasının hep su­
lak yerlerde bulunmasından ötürü %41,5
luk b ir gelişme hızı ile büyüdü, büyüdük­
çe de kocamanlaştı.
Giyim konusunda ötedenberi gayet
muhafazakâr olarak tanıdığımız Osman,
Akademi öğrencileriyle olan arkadaşlık­
ları sonucu bu tutumundan vazgeçmiş,
bu kararını hemen orada ciğer kırmızı­
sı b ir süeter satın alarak Türk kamu oyu­
na ilân etm iştir.
YAVUZ TEKE
Liseyi bitirdikten sonra DTCF İngiliz
Filolojisi bölümüne girdi. Bura'da kız
bolluğundan dikişi tutturamayıp, ertesi
yıl kendisini şahanenin 150 k iş ilik ya­
takhanesinde buldu.
Bu onun Mülkiyedeki hareketli ha­
yatının başlangıcı oldu. İlk yıl sınıfta ka­
lınca poiis-inzibat ve bekçiler tarafından
okulda kantinde ve yatakhanede asker
nişanlısından ayrıldı. Yediği kamışa rağ­
men sınıf geçmeyi başardı. Bilhassa ikin ­
ci sömestirdeki şık ve hızlı hayatıyla içte
ve dışta göze çarptı. Bu arada Sidney
maya çıktı. Ve rivayete göre buldu da?
ralı saplarından oSup parolasi «sap sapı­
gülme ve burun çekme fiille rin i aynı za­
manda ifa edebilen nadir yaratıklardan­
dır.
İnsuyu Mağarasının b ir numaralı propagandisti daha sonra Kurtuluş lisesin­
den b ir kıza ayak attı. Badirelerle süre
gelen aşkfnişanlanma ile sona erdi. Çok
güzel fotoğraf çektiğini iddia eden, göller
Bölgesinin bu uslu çocuğu dördüncü sı­
nıf geçerken im tihanları arasında 4 yıllık
rağmen saplıktan
Kendisi halen Mülkiye'nin b ir numa­
Okuduğu iktisat derslerini özel ha­
yatında da başarı ile uygulayan Osman,
Herşeyde İktisadî davranmayı becermiş,
kaçağı devamlı olarak arandı. Bu arada
b ir gece büyük sınıflar tarafından husu­
si tutulmuş b ir bekçi vasıtasıyla işletil­
mesi o günlerin hadisesi oldu. Burdur
Dilinden düşmeyen «n'olaydı» şarkı­
sı ile b ir ara çevresinde büyük b ir «ka­
rın ağrısı salgınına sebep olduysa da bu
huyundan çabuk vazgeçerek sesini har*
camama ve konserve yapma yoluna g itti.
kurtulamadı ve nasibini
güzel kızlar tarafından kurtarıldığı riva­
yet olunur.
Osman'ın Türkiye'ye dönüşünü İn­
giliz Polisi şükranla karşılamıştır.
analarının işe karışmasından son derece
huylanmakta, bu işi kızları sokak ortala­
rında bırakıp kaçacak kadar ileri götür­
mektedir. Londra'da kızlara vücudunu
göstermek içilT devamlı olarak yüzme ha­
vuzlarına devam ettiği, ancak bu seans­
lardan sadece b ir kere iş çıkarabildiği gi­
bi, yüzme bilmediğinden birçok kereler
boğulma tehlikesi geçirip her seferi hde
Poİtier'nin «Seni yaşatacağın» daki ro­
lünü ondan daha gizli oynadı. Paraşütsüz atlamalara adı karıştı. Gelecekteki
hayatı konjonktüre! dalgalanmalara sah­
ne olacağı benzer. İyi kalpli arkadaşı­
mızın en mehşur sözü «ke-sera-sera» ola­
cak oturdu.
EMİNE ÖZTEKİN
Doğar doğmaz: «Aman bu kitapları
saniyesinde geri vermezsem bîr daha k i­
tap alamam» diye telâşla İşletme Ensti­
tüsüne koşmuş, fakat sekreter o sırada
Malîye Enstitüsünde çene yarıştırmakla
CİHANGİR AKIN
Mersin'de 1945 te doğmuş oian Ci­
hangir'in monoton hayatında başlıca iki
özelliği göze çarpar. Birincisi paldır kül­
dür ve sakar oluşudur. Ödünç aldığı ders
notlarını kaybetmesi, günde beş-altı de­
fa anahtarını araması, eşyalarını günde
b ir kaç defa kaybetmesi veya düşürüp
kırması olağandır. Sakarlığına, kantinde
sise ile adam dövmesi de dahil edilebi­
lir. Cihangir'in ikinci özelliği, sakarlığını
bilenleri hayretler içinde bırakacak ka­
dar çok sayıda ve nefis cins-i lâtifler ta­
nımasıdır. Kızlar arasındaki yüksek pres­
tijin i nasıl sağladığı doktrinde münaka­
şalıdır. Bir görüş iyi b ir yüzücü ve bok­
sör oluşuna bağlarken diğer b ir görüş
«Erkek adam karısını dövmeli» diyerek
kazaklığını belirtm iş olmasına yormakta­
dır.
NEDRET BATUMLU
Hayatı da kendisi gibi hareketli olan
arkadaşımız liseden sonra iki fakülte de­
ğiştirdikten sonra kapağı Mülkiye'ye at­
mıştır. Daha sınıf-ı iptidaideyken Şahane­
nin bütün yönlerini, Özellikle son sınıf­
ları künyeleri ile b irlikte tanımakta ün
yapmıştır. Bu özelliği yalnız Şahane ile
kâlmayıp Ankara'nın 3 /4 ünü de kapsa­
rım a almaktadır.
\ Tam asrımıza göre b ir kız oían Ned­
ret, dans ve müziğe çok düşkündür. Lise
körosunun unutulmayan alto sesini bu­
gün Mülkiye'nin her köşesi büyük bir
zevkle dinlemektedir. Özellikle Türk fo lk­
lar müziğini de piyanosunda dile getiren
arkadaşımız zeybek havalarından , çok
hoşlanmaktadır.
Bu arada sporu da ihmal etmez, Uzun yürüyüşler ve yüzme favorite sporu­
dur. Evvelki sene SHOW'da oynıyarak ti:
yatro afanındaki kabiliyetini de İsbat eden bu on parmağında on m arifeti olan
arkadaşa hayatta daima başarılar dileriz.
şadı. Son sınıfta iken arkadaşları kale­
minin şerrinden kurtulm ak için köşe bu­
cak kaçtılarsa da birkaç tanesi ökseye
tutuldu. İç gezinin tadını unutamayıp o
günlerin anısı ile şiirler döktüren arka­
daşımız
iç geziden neden bu kadar
memnunsun diyenlere esrarlı esrarlı gülümsemekle yetinmektedir.
Bu gizliliğin nedeninin seminer ko­
nusu olarak ortaya atılması düşünülmek­
tedir.
ERHAN OĞAN
MEHMET OKTEN
Bu arkadaşımız sarı inek namı iie
m aruf olup Mektebi M ülkiye'nin tanıdığı
en çalışkan talebelerdendir. Kendisi 22
yi b itirip 23 yaşına basacağı halde fikren
b ir türlü gelişmemiş, bu yüzden de ken­
disi ile aynı zekâ yaşındaki Avni Özcan'la her dakika ders, teneffüs demeden
itişmesi etrafında b ir alay ve espri çenberi yaratm ıştır. Farabi'de hani meşhur
b ir pastahane var ya, işte bizim sarı ine­
ğimiz (hain oldukça da yakışıklıdır) o
pastahanenin kuruluşundan bu yana de­
vamlı m üşterisidir. Cumartesileri özel
muamele yapar ve devamlı gözlük taktı­
ğı halde o günler goziüksüz gezer. Hani
gözferi 2,5 derece miyop da ondan mi­
d ir, bilinmez gözlerini iyice kısar ve öy­
le dolaşır o günler. Fakat kendisi o ha­
liyle İyice yakışıklı olduğunu İddia eder,
(Bİz aynı kanaatte değiliz tab i). B ir me­
ziyeti vardır, iyi poker oynar (eiden de­
falarca fu l, arada b ir de kare gelince ne
kadar iyi oynanırsa, o da o kadar iyi
oynuyor).
Bundan 21 sene evvel Kasım ayının
puslu b ir gününde nur topu gibi b ir yav­
ru, avaz avaz bağırarak dünyamıza teşrif
etti. Ebesi, bu yavru hakkındaki ilk teş­
hisini, biçim li bacaklarını görünce, «bu
çocuk büyüyünce as futbolcu olacak» di­
ye yaptı. Erhan adı konulan bu yavru
pek büyük futbolcu olamadı ama, yarım
düzineden ziyade gol yedikleri maçlar­
da, takımının şeref sayısını yaparak ün
kazandı. İnekleri hiç sevmediği halde,
b ir teknik hata sonucu Mülkiye'ye gire­
rek, inekleşti. (Gizli inekliğe müptelâ­
d ır) zaman zaman gayet hareketli b ir
yaşamı olan bu inek, nasılsa kandırarak
hazırladığı b ir başka inekle, oto-stopla
Türkiye'yi gezmeğe kalktı ve ancak çöp
kamyonlarını durdurabildiğini görerek,
hayattan ilk darbeyi yedi. Öteden beri
karsı cinsin fazla olduğu yerlerden hoş­
lanan Erhan insan üstü kabiliyetini kul­
lanarak koleksiyonu için en düşük kali­
SEVGİ ATAMAN
(IV Maliye ve İktisat Şb)
1947'de Afyon'da büyük bîr mizah­
SEZER ENGİN
çı dünyaya geldi ve doğar doğmaz ebe­
sine ilk sözü «Senin m atrak biyografini
yazayım mı» oldu. Ünlü mizahçı Bernard
Show ve Moliere'în Sevgİ'nin rekabetine
dayanamayıp piyasayı terk ettikle ri ri­
vayet oiunur.
Derken Liseyi b itirip Şahaneye du­
hul eyledi. 1. sınıfta yediği kavunlarm
tadını b ir daha unutamayıp her sene ye­
mek adetini edindi. Smıfı iptidaideyken
sessiz b ir kız olan Sevgi, sonraki sımflarda birden bire popülarite sahibi oldu,
tüm arkadaşlarının sevgisini kazandı.
Mülkiye'nînteğlence hayatının içinde ya­
te mallan toplar. (Elinde şartlara uygun
fazlası olanlarla takas yapabilir) Güzel
resim yapan Erhan'ın reprodüksiyonla­
rından hiçbirinin henüz satıiamanpış ol­
ması ancak kötü b ir şanssızlıktır. M ül­
kiye'ye girmeseydi veya futbolcu da ol­
masaydı/ birçoğunun aksine mesleği ge­
ne hazırdı, b ir az sermaye ye bir.kasket­
le Enstitü önünde ayakkabı boyacılığı..
Dedim ya, her yönden komple hazırlıklı
gelmişti, dünyaya. ' ' ■
TANJU KONURALP
BARIŞ GÜRSES
(Kitabe-i Sengi Chester)
Hayatında hiç b ir şeyden çekmedi /
Mülkiye'den çektiği k a d a r/Ç o k sevdiği
fasulyeyi biie yiyemez olmuştu / Odaiar
üç kişilik olduğu için.
İm tihanlar üç gün kalana kadar,/anmazdı derslerin adını amma, / tembel de
sayılmazdı / Hani pek.de yazık olmadı,
Chester efendiye.
Spor bilem yaptı, yemekhanede ye­
mek yedi / ve de sanat uğruna, / Fransa'­
ya bile gitmekten çekinmedi.
Çok sevildi, hattâ zaman zaman sev­
di bile kızları / Zaten yapacak pek de b ir
işi yoktu / İşte fakirin anılan.
* NURCAN AKTÜRK
Mülkiye'ye girdiğinden beri inekle­
yen bu uğurda saçlarını döküp son za­
manlarda her tarafında sıkıntıdan sivil­
celer çıkan Barış aynı zamanda dolmuş
pikaplarının Ankara'da tek rakibid ir.
Soyadı aynı olduğu için Yıldırım Gürses kendisinin Barış'la hiç b ir ilişkisi ol­
madığı konuşunda gazetelere ilân ver­
miş ve ancak bu yolla şöhretini devam
ettireb ilm iştir.
Maç seyretmeye kitapları ile b irlikte
giden Barış İnek Bayramında papaz kıya­
fetine girdiğinin babasına söylenmemesi­
ni herkesten rica etmekte aksi halde Ka­
rabük'e dönemeyeceğini söylemektedir.
Bîr T.N.S.'ye b ir de doktora gitmekle
şöhret yapan Barış, ineği çekerken herkeisn «bu sene Mülkiye niye iki inek dolaş­
tırıyor» sorusundan çok içlenmiş ve ar­
tık daha az ders çalışmaya karar vermiş­
tir.
AHMET AKSOY
Son sene derslere iki üç kere girip
hocaların ismini öğrenen daha sonra öğ­
retimine kantinde devam eden Nurcan
. Basın ve Yayın çaylarının en hızlı müdavimlerinderidir.
Çok başarılı balo bileti satışından
sonra Büyük Sinema gişesinden te klif
alan
fakat doktora İmtihanına gireceği
gerekçesi ile bu te klifi reddeden arkada­
şımız ayrıca iki ay gittiği İngiltere hatıra­
larını iki sene anlatmakla da tanınmış­
tır.
Kendisi ile alay edildiğinde «abi ben
utanmam kızmam ama kıza ayıp olacak,
onun için dalga geçmeyin» diyen ve ar­
kadaşları tarafından çok sevilen bu ar­
kadaşımızın kısa zamanda zayıflaması en
büyük dileğimizdir.
34
MÜlkîye'ye girmeden İsmini duydu­
ğunda tam bîr suçlu psikolojisi içinde
bacaklarına kadar kızaran, b ir kıza ba­
karken utancından sapsarı kesilip titriyen kaz Ahmet, babasının arabasına ku­
rulduktan ve de vakti zamanında arka­
daşlarıyla cinaslı aşk mektupları yazdığı
kızla nişanlandıktan sonra çok değişti.
Şimdi arkadaşlarına «abi ne yerseniz yi­
yin ama komşu kazığı yemeyin» diyor.
«Haziran'da mezun olmayı aklıma koy­
dum» diyen Ahmet'in son günlerde sıkı
ders çâlıştığı hatta bu çalışmalara gece
arabasının içinde Çankaya'da devam etti­
ği söyleniyor.
«*
Mülkiye'yi bitirince kendi deyimiyle
b itirim Fransız kızlarıyla dolu Sorbon'da ev ekonomisi üzerine doktora yapma­
yı arzuluyan arkadaşımıza Allahtan ko­
laylık nîyâz ederiz.
SALİH ZEKİ BENGÜ
Sene-i 1944 de dünyaya gelirken pa­
sosunu gösterip ebesinden geçiş izni is­
tem iştir. Bu olaydan sonra arkadaşımı­
zın adı «paso» olarak kalmıştır. İlk ve
orta tahsilini Bursa'da sıraların üzerinde
mürekkep yaiıyarak yapmış ve 1962 yı­
lında Mekteb-i Mülkiye-i Şahaneye bînb ir zorlukla girmişdîr.
Mülkiye'ye tek sınıflarda pasosu işe
yaramadığından sınıf geçmemiş ve yarım
düzine yıl sonra nihayet son sınıfa ulaşa­
b ilm iştir.
Hiç b ir derse girmemiş olmakla Öğünen ve Ders Yıllarının dörtte b irin i Fa­
kültenin kantininde diğer kısımlarını da
İstanbul'da zamparalıkla geçirmiş olan
Paso, bu yüzden Mülkiye'de iyice eskiye­
rek oldukça pişm iştir.
«Sus, sus, sus, babam duymasın»
prensibi ile hareket edip, su altından sa­
man yürüten caniplerden b iri olan Paso'nun en büyük ideali fakülteyi b itird ik ­
ten sonra evine b ir fil t makînası almak­
tır.
Paso'ya hayattan bol bol avans alma­
sını dileriz.
HİLMİ İNCEER
Hernedense çok cin ve açık göz tanı­
nan bu arkadaşımız aslında görünüşü­
nün tamamen aksi b ir karaktere sahip­
tir. Zaten sık sık yediği kazıklarda da ne
kadar üçkâğıtçı olduğunu aşağı yukarı
ispatlamıştır.
Son senesinde Mülkiye'de kurduğu
haremle ün salan Hilm i herkes kendisi­
ne gıpta ettiği halde bu halinden çok şi­
kâyetçidir. Özellikle kızların sırdaşı ve
dert ortağı olan sempatik Çilingir H ilm i
kapıları, dolapları açmakta olduğu ka­
dar kalpleri fethetmekte ustadır. Bu us­
talığında yazdığı adî şiirlerin ve Serengil numaralarında payı vardır. Çok iyi
kalpli, fedakâr b ir insan olan Hilm i İn­
sanlar hakkında çok ütopik^fikirlere sa­
hip olduğundan sık sık hayal kırıklığına
uğramaktadır. Temenimİz b ir an evvel
yeryüzüne ınmesindir.
M A LİY E
ve
İKTİSAT ŞUBESİ
KUTLAY EBİRİ
ÜLKER AMAÇ
ATTİLÂ ÇORUH
Kars'ta, karlar, buzlar içinde doğan
Ü lker'i ısıtmak için ebesi ocağa yanlış­
lıkla tezekle karışık İşletme teksiri atın­
ca, küçük Ülker'in kaderi beili oldu ve
soluğu M ülkiye'de aldı.
Fakülte yılları boyunca M ülkiye'nin
en sessiz, en efendi, en hanım kızı olmak
vasfını kimseye bırakmadı. Son yıllarda,
özellikle Cumhur Ferman'a küskünlüğü
dolayısı ile okulla pek ilgisi yoktu. Öyleki, İnek Bayramında Deniz «Pembe Şa­
fağı gördün mü?» diye sorunca «Hangi
sinemada oynuyor diyecek kadar ilgisiz
olan Ülker, buna karşılık tam hanım ha­
nımcık b ir kızdır.
1947
yılı Şubat ayının soğuk b ir günü... O gün Çoruh ailesi pek mutluydu.
Çünkü tonton b ir evlât ailelerine katıl­
mıştı. Yalnız Çoruh ailesinin tek kaygısı
Siyasilerden en çok İnönü'yü sever,
hatta bu sevgisi yüzünden, fakültenin yıl­
dönümünde resim çektirebiSmek için öne
geçmeye çalışırken kafasından b ir tabak
fıstık boşaltılmıştır. Sade ve güzel giyin­
mekten hoşlanan Ülker'i tanımıyanlar
fakültenin birinci sınıfında zannederler.
Kutlay gitar çaldı, şarkı söyledi, dil
devrimcisi oldu, Fidel'i sevdi, 27 Mayıs'çı oldu, Mao'yu tanıdıktan sonra «ku­
ramcılıkta» karar kıldı. Oluş bu oluş, hâ­
lâ^ sürüyor.
S.B.F. ne geldiğinde kendisini Başkan
F jkret'in, Fısfıs Levent'in, Ayı Turgut'un
odasında buldu, ne oldLysa da zaten or­
da oldu.
( Devrim cilik bu ya, Kutlay Fidel'ie
biHikte, Russell'ı da sevdi. Ve de Kuşseverler Derneği'ni kurdu. Buradaki -dev­
rim ciliği, b ir devrimle son buldu : «Ba­
ba kuş» yuvadan atılmıştı.
bu bebeğin çok zayıf olması ve ne yedi­
rirlerse yedirsinler b ir türlü şişmaniamamasıydı. Bu yılla r yılı boylece devam edip g itti. A ttiiâ adını alan bu bebek bü­
yüdükçe hayatta en büyük zevki
güzel
yemekleri yemek oldu fakat tanrının b ir
lütfü olarak hiç şişmanlamadı, çöp gibi
kaldı. İlk günden beri ineklere olan sem­
patisi yüzünden Mülkiye'ye girmek iste­
di, Şimdi ise de b itirip , kurtulmayı çok
istiyor. Sosyal konularda
araştırmalar
yapmağa meraklı olup, «Yurtlarda kalan
Gençliğin sorunları» adlı b ir kitap yaz­
makta ve bu hayatı bizzat yaşayarak, ki­
tabın daha enteresan olması için 1,5 yıl­
Son sınıfa kadar gayet sessiz olan
Ülker, son sınıfta gizlice sesini bomba gi­
bi patlattı. Bu patlamanın enkazı akın­
da kalan antep fıstığı kadar güzel, güzel
olduğu kadar cemiyetçi olan bizim kürt
Hasan'ı kazasız belâsız enkazın altından
çıkararak, demir parmaklıklı evlenme
kafesine soktu,
Saime'nin mütemmim cüzü olan Ül­
ker, bu sene kel tos Tevfik ile hoca Os­
man'a not ağaçlığı yapmıştır. Bu kızımı­
zın ideali plânlama uzmanı olm aktır.
Arkadaşımıza kuracağı yuvada ve ha­
yatta sonsuz m utluluklar dileriz.
HÜSEYİN ÜNAN BÖLÜKBAŞI
dan beri yu rt gençliğine katılmış bulun­
Devrimciliğine F ikir Kulübü'nde de­
vam eden Kutlay, b ir gün burada da tan­
rıların gazabına uğradı. B ir tanrısız, Kaya'nın müdahalesi, Kutlay'ı yeniden «fâ­
ni dünyaya» geri getirdi.
Hüsam'ı tanıdıktan sonra sosyalizm
hakkında bütün umutlarını b ir süre yi­
tird i. Sonra Fransa'ya gidince, «Hüsam'a
rağmen sosyalizmin gerçekleşeceğine»
inandı. Sami Urfalı'nın ifadesiyle «dev­
rim cilikle ye-yecî Iiği şahsında birleşti­
ren» Kutlay'ın, b ir sürü yarım kalmış
«ayaklan» vardır. Bu ayakları, 3 Mâliye­
de neşeli b ir ayakla devam ediyor.
Tuncer Bulutay'm m üritliğine, İsmail
Türk'e kur yaparak ihanet eden Kutlay,
Fransa'daki devrimci hareketlerin kendi­
si daha oraya gitmeden nasıl başladığına
şaşmaktadır.
Osman Bölükbaşı iie hiçbir yakınlığı
olmayan Bölükbaşı, çok konuşması ve
politikayla fazla ilgili olmasıyla ün yap­
mıştır. Doğduğundan beri ortanın solun­
da olmakla övünen, mitinglerde daima
dövülen, Mülkiye'de dernek enflâsyonu
yaratıp, kendi kurduğu derneklerden ilk
ayrılan üye olarak bilinen Bölükbaşı, son
sınıfta gazeteciliğe merak salmıştır. Ga­
zetede eğlence sayfasını düzenlediği için
tüm gece kulüplerinde boy gösteren «Bö­
lük», parasının mühim b ir kısmını gıda
maddeleri İstihlâkına ayırmaktadır. En
büyük derdi yabancı dil olduğu halde, li­
san kurslarına senede birkaç defa uğra­
yan, bunun için her sene Haziran'da kop­
yaya bel bağlayan, doktoroa diye sayıkla­
yan, gece çalışıp gündüz uyuyan arkada­
şımızın en çok sevdiği şeyler: ailesi, İs­
met Paşa'sı ye Darıca havasıdır.
maktadır. Şubata «İtalya'dan sevgilerle»
adlı romanına faydalı olur kanısıyla İtal­
ya'ya kadar g itti. Anlata anlata bitird iğ i
İtalya yetmemiş olacak ki Fransa, Alman­
ya, İsviçre, kısaca Avrupa'yı da b ir dola­
şıverdi. Vatana döndükten sonra, İtalyan
dilberlerine ayak atmak için nasılsa Öğ­
rendiği birkaç
İtalyanca kelimeyi arka­
daşlarına da öğreterek
insanlık ödevini
yerine getirdi. Bu pek sempatik inek, ha­
yatta
en büyük sıkıntıyı sabah, öğle ve
akşam, günde üç defa traş etmek zorun­
da kaldığı gür sakalından, çekmiştir. Son
günlerde de sakalı çıkmayan arkadaşla­
rına inat,
bıyık bırakmaya başlayarak
onları çatlatmıştır.
m utluluklar dileriz.
Kendisine bitmeyen
-,
i ■:; i" ■:W i ■!■■■' '
xT■■': ■-Ï ■i
::\;|:
; ' ':•.■V;
■:: ■■•.
■;■•?:■ ;i;i; 'j\:iß - T ■
' T ?;■:i::; i í':
i
^
¥■:-'¿Kî l ' f e
;!:'v ■;!
-
.
v
:
-i
v
■- - -Í
;:■•
■:9:\;ï^U ;iï,nï-.ï:' ÿ :c.^
-
S
-
■ÿ:: :
::-lÉífe
MM
: 'm \
'i
' .:
lit
»a
■ \H ^ İ
:m
:ê
: m p :è
w m
>0§
mî
! !•
,i,
İh
.•
):!■ .
Í
t í,!
Ï
¥
m
• i>
P i"
■:;[!■;:
«
;
- n
i. ;
:S ; :
1
.*
Ï*
IP
i§
i;?:,::;'
iv, ’. : ■■:
Y: v '■
•; ';•
■w.V:,
.’■■. ’■
■:¡vV;
T
"
■:
■i
■§■M
C
:
' i .
'
’■■■ :
■I i
İ::ı: .••:■•. *
-.r-
■.;V:::,:r
*s±V
■y--.
EN KASINTILAR
1 — Gens NAZARAN
2 — Ali TÜLGAN
3 — Ahmet BAŞAR
1 — Andaç ATAK
2 — Tülây NAKOMAN
3 — Hülya KOLUKİRIK
EN İDEAL EŞLER
1 — Engin TÜRKER
2
R. Yüksek ALTÜĞ
3 — Ali TULGAN
1 — Samiye AYDAR
2 — İlhan BENGİSU
3 — Berrin UKİS
EN POPÜLERLER
1 — Macit AKMAN
2 — Hamdı KUMARI
3 — Baskın ORAN
1 — Zerrin KAPAN!
2 — Nursun YAKIŞTIRIR
3 — Aiev ALPKEN
EN EFENDİLER VE HANIMEFENDİLER
1 — Engin TURKER
2 — Halit TAPKAN
3 — Onur ARI
YILIN FOTO KAKASI
1 — Canset ORAL
2 — Aysei TEZCAN
3 — Zeynep AKINCI
Şaban'a Mektup
(Baştarafı Sayfa 8 de)
Neyse hiç dert değil, onlar balo basar, biz de Devlet im ti­
hanlarında basarız, ödeşiriz.
Bu yıl Mülkiye sporundaki gelişme muazzam ve Bob
Azzam. Ankara'nın en centilmen! takimr ünvamnt bu yıl
da kimseye terketmedik. Biliyorsun ki unvan işletmeden
ayrı olarak devredilip satılamaz. (TTK'nun hatırhyamadığım maddelerinden b ir i) . Bütün maçlarda m illile ri çatla­
tacak kadar İyi oyunlar çıkardık. Hatta 8 -0 hk Polonya'­
nın altında kaİmıyahm dîye diye canımızı dişirrfîze taka­
rak Kayabaşı'ya başarıyla 10-0 yenildik.
Bu yıl Şabanciğım, biliyorsun yurtta müdür emekli
albayım Mustafa Topbaş. Adamcağız gelip geleceğine piş­
man oldu. Y u rt dezenfekte mi edilmedi, hukukluların hü­
cumuna mı uğramadı, intiharlara mı sahne olmadı! İnti­
har dediysem hemen heyecanlanma, oğlan kendini galeri­
nin bulunduğu kattan attı. Eh, yirm inci yüzyılda kız için
intihar bu kadar olur.
Şabanciğım ipim kalmadığı için bundan daha iyi bagIıyamıyorum. Artık, okuyanlara, dinliyenlere, kucak dolu­
su sevgilerimi iletip yanaklarından çok çok pus ederim.
Müstakbel bir
ŞABAN
ANKET
EN Y A K IŞIK LILA R VE EN GÜZELLER
1 — Gens NAZARAN
2 — Cem DUNA
3 — Daryal BATIBAL
1 — Canset ORAL
2 — Hülya KOLUKİRIK
3 — Nursun YAKISTIRİR
EN
1 -—• Baskın ORAN
2 — Kutlay EBİRÎ
3 _ R. Yüksel ALTUĞ
FONKSİYON LAR
1 — Sam iye AYDAR
2 -—■Zeynep AKINCI
3 — Hâle BOYSAL
EN İYİ GİYİNENLER
ti
1 — Cavlan SUERDEM
2 — Cem DUNA
3 — Murat KUDAT
1 — Alev ALPKAN
2 — Aysel TEZCAN
3 — Neslihan ERKMEN
EN TATAVALAR
1 — Halûk SEZER
2 — Faruk BOZBEYLİ
3 — Murat KUDAT
1 — Hüner TUNCER
2 — Nursun YAKIŞTIRIR
3 — Sevim ÖZGEN
EN ANARŞİSTLER
1 — M. Kemal CAMKIRAN
2 — Kutlay EBİRİ
3 — Firuz Demir YAŞAMİŞ
1 — Samiye AYDAR
2 — Vekaa YALDIR
3 — Hale BOYSAL
EN SEMPATİKLER
1 — Bobi MEHMET
2 — Cavlan SÜERDEM
3 — Nejat EFEOĞLU
1 — Sumru AKSNCİ
2 — Hüner TUNCER
3 — Sevim ÖZGEN
EN KILIBIKLA R VE EN
1 — R. Yükse! ALTUĞ
2 — Akın KOMSUOĞLU
3 ■
—- Ömer MADRA
OKLAVALILAR
1 — Tanju MADRA
2 — Hale BOYSAL
3 — Andaç ATAK
M
:I:
;:s
KAZGAN Evlendirme Kösesi
£
Temiz b ir ailenin, dalgah saçlı, ince bacaklı, müzmin veremii, yakışıklıca b ir oğluyum. Bu yıl Mülkiye'den mezun
olmayı düşünüyorum. Sigara ve mastürbasyondan başka kötü itiyadım yoktur. Tercihan DTCF İngiliz Filolojisinde oku­
yan veya mezun olmuş zengin, güzelce, yalnız seyahate çıkabilen, havalı b ir bayanla hayatımı birleştirm ek istiyorum. Kız­
lık mevzubahistir.
«İnek Şaban»
Uzun yıllar futbol oynadım. Tek-tek spora transfer olacakken futbolu bıraktım . Bugün, günde b ir adet Bafra içe­
cek kadar ufak b ir servete sahibim. Mezun olunca Edirnekapı suriarı dibinde boyacılık yapmayı düşünüyorum. Herhalde
aile geçindirecek kadar kazanırım. Bacakları bacağıma uygun (Skoda marka) temiz helâ! süt emmiş b ir aile kızı ile ev­
lenmek istiyorum.
«Boyacı Erhan»
T m very handsome, they cali me Masum. Sulakyerde büyüdüm. Ti İt makinalan üzerine ihtisas yapıp uzman mütehas­
sıs oldum. Fatma K ik irik aşkına langırta veda ettim . Boyu 1.80 den aşağı oimayan, tercihan Hukuklu veya BYYO'lu bir
bayanla hayatımı birleştirm ek istiyorum . Kızlık-veya dulluk bahis konusu olmayıp sadakat şarttır.
«Varyete Kutsan»
1.87 boyunda, oldukça sakin tabiatlı ve de feylezof görünüşlü hanımevlâdı "şirin b ir gencim. Tam şasi, alüminyum
kaportalı, V-12 motorla mücehhez, Formüla-I b ir bayanla evlenmek İstiyorum. Arzu edenlerin Tandoğan Otomobil Gale­
riye müracaatları rica olunur.
«Porsche İstemi»
1.70 boyunda, siyah a rtistik gözlüklü, kumral bîr gericim. Muhitimde bana Parlak derler. Sarışın olsun da ne olur­
sa olsun, (dul, evli, topal, vs.) b ir bayanın evine içgüveysi girmek istiyorum. Müstakbel eşîmîni zengin olmasını arzula­
rım.
,
«Tavuk Ali»
Diyâr'ı küffar görmüş, yakışıklı, aile geçindirmeye MUKTEDİR b ir gencim. Az bîraz param ve de büyük b ir aşkım
var. Her nevi köfte pişirmesini bilen zengin, mutlaka Ankaralı ve de Mercedes sahibi b îr dulla hayatımı birleştirip aşkım
ile vs.'mi onunla paylaşmak istiyorum. Müracaatların b ir demet maydanoz ve b ir okka kıyma ile yapılması...
«Attilâ Köfte! lo»
1.68 boyunda, SBF. Diplom atik Şubede okuyan, hayatında hiç çıkmamış «0» kilometrede b ir erkeğim. Müzikten
anhyan, sarışın, boyu boyuma, huyu huyuma uygun b ir kızla yuva kurmak istiyorum.
«Oyalanan Şensoylu»
Ankara'nın sosyetik b îr mahallesinden, iyi b ir ailenin kızıyım. Günde 6 saat makyajdan gayrî hiçbir kötü itiyadım
yok. ÇBS'nin reklâmcısı olarak iyi bîr ücretle çalışmaktayım. İç güveysi-dış güveysi velhasıl b ir eşe ihtiyacım var.
«Kalpsiz»
Esmer, mütenasip vücutlu ve arkadaşları tarafından oldukça güzel bulunan b îr kızım. Protokole dahil erkeklere
zaafım olduğu söylenirse de, 1.75 boyunda, kızıl saçlı ve bıyıklı b ir erkekle yuva kurmak istiyorum . Fakat o olmazsa, Ada­
nalIlar ve Deniz Subayları da müracaat edebilirler.
«Ateşiî^Vatman»
1.74 boyunda, şu anda sarışın olan mütenasip vücutlu b ir kızım. Haii hazırda «0» kilometrede olmayıp sadece de­
neme gezilerinde bulundum. Boğa burcundan b ir öküzle hayat arkadaşı olmak istiyorum.
«Alevli Kâlp»
Yazlarını umumiyetle Fransa'da bulaşıkçılık yaparak geçiren, İstanbul sosyetesinin yakışıklı sayılan gençleri arasındayım. Taşradan, az müstamel, burnu pek koku almayan ve her gün çorap yıkamaya m utarraf b ir kızla önden nişan, ar­
kadan düğün yaparak evlenmek istiyorum .
^
«Deli»
Mülkiye'nin asil b ir şubesinde okumaktayım. 1.48 boyunda, günde 9 vakît namaz kılan (4'ü çocukluktan namaz kı­
lana kadar kaçırdıklarım) ehli din b ir gencim. Halim vaktim yerîndedir. Çünkü babamın hali vardır, vaktim i orada ge­
çiriyorum . Bana eş olacak kızdaki aradığım vasıflar, bana uygun b ir boyda olması ve ehlidin olup, en az benîm kadar na­
maz kılmasıdır.
«Hacıbayram'da Buluşalım»
Dİ LEK
PI NARI
Mülkiyeye
gelmeselerdi
ne olurlardı?
Macit AKMAN
:
«They're coming to take me away,
ha ha, hi hi, ho ho.»
Pis NAMIK
: «Omo, omo, omo, beni bile yıkar.»
Bobi MEHMET
: «Hav, hav, hav,
bim.»
H ilm i İNCEER
: «Italiano»
Samiye AYDAR
: «Sensiz hayat İzm irlim ,
geldi bana.»
Hanidi KUMARI
:
«Bir tek daha ver, ZuhâM»
Kutiay EBİRİ
:
«Burçak Tarlası»
benim cici sahi­
zor gibi
Mehmet TÜREGÜN : «Ceviz oynamaya geldim odana.»
Vekaa YALDIR
:
Ahmet BAŞAR
: «Otomobil uçar, gider.»
Sumru AKINCI
:
Cavlan SÜERDAM
: «Ben b ir küçük askerim, palavra­
lar keserim.»
*
Böcü FERHAT
:
y
Baskın ORAN
: «Eller ne derse desin, b iric ik Sevgilimsin.»
'
«Bu akşam bütün meyhanelerini
dolaştım Ankara'nın.»
«Küçük Ayşe, küçük Ayşe...»
«Yeni yeni sevdalanıyorum ben.»
Foto Kaka X. Fiyatlarda D a m p in g
Deniz GÖKÇE
Hamdi KUMARI
Kamer DİRİBAŞ
Erol ÖZGÜREL
İsmail İYİLİKÇİ
Güİseren KOKSAL
Filiz ARIKAN
Metin ÜNLÜ
Abdülkadir AKSU
Sevgi KÂHYAOĞLU
Rezan ÇİTİCİ
Kemal BAYKAL
Yakup MALTAŞ
Araba tamircisi
Huvayt Vuırıın Mörçınt
Kürdistan Cumhurbaşkanı
Çöpçü
Negatif montajcı
Sosyete yazan
Luvr'da Mona Lisa
Yumuşak b ir zurnacı
Röntgen mütehassısı
Tavan süpürücüsü
Mürebbiye
Halit Kıvanç'ın rakibi
İmam
Noyan ÜNSAL
Hülya KOLUKIRIK
Cem alettin ÖZTÜRK
Mehmet YILMAZ
Gökcan ALKIL1Ç
Namık UĞURAL
Osman OKKA
Ahmet ÖZİŞ
Yurtkan GÖRSEV
Nadir ÖNEN
Refakat m uhribi serdümeni
Heykel
Gazelhan
Bi b .. olamazdı
Dario'nun dublörü
Belki temiz olurdu
Salatallkçr
Ganyan gibi olurdu. .
Laternacı
Vatman
Şehmuz GÜZEL
Zerrin KAPAN İ
Sevgi ATAMAN
Baha KOZAN
Onur ARI
Sam iye AYDAR
Ergün GEYİKDAĞ
Maymun
Dişi Landru
Şair
Ahçı
Herhalde matbaacı olmazdı.
Ölürmüş
Delfis Mabedine kapıcı
Cavlan SÜERDAM
Etiğin TÜRKER
Ömer KÜRKÇÜOĞLU
UIuç GÜRKAN
Babasının emireri
Çok iyi sansürcü olurdu.
Buzdolabı hammaddesi
Gene Başkaniça'nm peşinde
olurdu.
«Veremli Kız»da fon müziği
Koç Holding'e müdür
Ülker HAZNEDAR
^Ataman YALGIN
Şevki KİRACI
Sumro AKINCI
Baskın ORAN
Vekaa YALDIR
Tülây NAKOMAN
Erhan OĞAN
A. HACİŞABANOĞLU
Ümit BİRTEK
Yılın Fotoğrafı :
A lık Raziye Yarışı !!
Ali PADİR
A ttilâ ÇORUH
Koray OBEN
Çetin EMRELİOĞLU
Haşan KOCATÜRK
Mehmet YILDIRIM
Evsahibi
Lokantacı
Maazallah Amerikan hayranı
olurdu.
Mantar Ahmet'te garson
Tramvay
Ayakkabı boyacısı
Mezbaha için kesimlik inek
Garanti Bankası Önünde kal­
dırım taşı
Röntgenci
Piayboy'a fotoğrafçı
Orman kibarı
Üç kâatçt
A rtiz
Damızlık inek olurdu.
31
s
...ve İ NEK B A Y R A M I
]Ks
Züppelerle Büyük Anfi'de Son Buldu ...
■S ';-:’"' -;:î
İS İ
-S
m ,-m
% :: : m
$ rm
wm
1
i:’;Psv i
Bir çiçek,
• f ■■■:--' i
üc b öcek
'i!1!' ■■ ■.:;■}
m
s m
M f ' :.':
m
-Stfi& sm W SW
: •' • '..: t*'.! .■
li
';■=■
"
t l
% sm
[tv m
■
.-■4
M:]
^
El â le m e ş a p u r
m
şupur, bize...
.''■‘ m -t - ı
!'; : •■•:; ;l'i
„ m
;>,ı
:
:
"■ •
Sevsinler,
J ijile r im i!
30
I:;:'»:"
L •?•.:. ;
■
.
... Geyiklerin Tepinmesiyle
.
■
•■■■■ ■■■■•■: i:-::-
İ lil
Dev a m E t t i ..
S 'l :! î
i: •
Bacak,
i :; :jŞ
U-iM
O t u r a k
İM
İSI
v e
f P 't i Ö t i i ■;•■>*.
r.^ : ;
Y
a
n
a
•
>'4'-■
imm
k
11:
\r-
ili S
j$î
; T a h s ild a rla r g e c ik in c e
ii:$
■
i
*
mm
* V* ■
III?
':t;
f T 1® - , - i ı .
-' ¡v
wm
K am er Spiker M u ra t'a
m aç a n la ttı r d ı!
\m,
m
■
=
i4 fil-444i A
#
. - i' .’■■ i V
■’
llIllBr1.-
!I
■
j
IİS
'i'& V
1
■ -Ci:vi;L
,:'s
Bir.de başımıza
b u n la r çıktı !!
¡M
III
8| l
29
•:>
İ :v
^® İ
:|IIIİllİifi9İSİplSM l;^
..
■ ; ' ■- V Y v
:
■;
■
=’■
Î-‘ Î :■
V
...
■
i-;? ■ ¡:: :: V ■
;
« '« ¡li
I1 1 İ1 İ1
ll# İ P
m
^
i\'■4V:.'ly
!ö'W
*:!x!: vi •; i
ii
VOi;.:
- İ = İ ;:; i! ¡¡İ- V:S
İ: ‘.i '■■'!'!0
î
1İİ*mWI&rnn
1İ 1I1 I::î::
;.vi,1/- - '• i ' i ' i ' f
A Y
-*i -1''ı‘ ' r4ı .4
■ :S
4: ^ 4 4
‘ Vî 'S
.1 . s liî
i:;: : < v'vfv
'• ‘i
im-.
■,• . '■.•*:•'!• .
İNEK B A Y R A M I
Çam aşır N ejat
ta h tra v a n d a !
F I K R A LA R
OKUL MU, KULÜP MÜ?
4.
İdari ubede idare Hukuku dersinde Galatasaray Lisesinin ilk kısmında yatılı öğrenci olup olmadığını öğrenmek
istiyen Metin Kıratlı Firuz'a :
—- «Sen GalatasaraylI mısın?» diye sorunca, F iruz:
— «Hayır hocam, Beşiktaşlıyım.»
MİRAS ve SEX
Bir Öğrenci derste Turan Güneş'e sordu :
—- «Hoc§,m, insan vücudu mirasa konu oiur mu?»
— «Olu tabii. Meselâ oğlu bacaklarını, kızı kollarını, karısı da uygun b ir yerini alır.»
4
KİM KİME GEÇİRMİŞ?
27-3-1968 tarihinde Milletlerarası Politika dersinde sayın hocamız Suat Bilge, fazla öksürük karşısında kendisi de
Öksürmeye başlayınca, bütün sınıfa hitaben şöyle dedi :
—- «En sonunda bana da geçirdiniz.» T
BİR BAŞKA PROFESÖR ve BENZERİ
IV. İdari ve Siyasi'nin ortak dersinde Nermin Abadan :
■
—- «Floransa Üniversitesinde çok yakışıklı, uzun boylu, sarışın, genç, güzel, pek bilimsel, üstelik de bekâr b ir pro­
fesör vardır. Kendisini şahsen de tamrım. İste bu profesör Sartorî'nin 7'İİ b ir Siyasî Partiler sınıflandırması var.» de­
yince Baskın parmak ka ld ıra ra k:
— «Hocam yazamadık, şu Sartorî'nin niteliklerim b ir daha sayar mısınız?»
Nermin hanım nefes almadan cevap yetiştirdi :
— «Ne var canım, sanki bizim fakültede böyleleri yok mu? Meselâ meselâ Bülent Dâver»
DÂVER ve RESSAM
Gene b ir ortak derste :
Bülent Dâver: — «Anarşistlere göre soğuk yüzlü anonim b ir canavardır.»
Coşkun Başçivi :
«Resmini çizer m isiniz efendim?»
ABADAN ve DİL
3. sınıftaki Kamu Oyu dersinde Nermin Hanım :
— «Meselenin önemli olmasının çok önemli b ir şey olması; bu türlü çeşit buzdolaplarının im âlinin geniş halk ta­
bakası kütleleri üzerinde b ir tesiri olmamasıdır» yollu b ir lâf edince, meşhuuuur İlber'im iz hocanın yüzüne b ir baktı. Bu­
nun üzerine Nermin hanım, tarihte ilk kez olm ak üzere:
— «Tabii canım böyle bozuk Türkçe olmaz!»
DİLİ DOLAŞMIŞ
Bülent Dâver teneffüste b ir öğrenciye :
—• «Sen! Elin cebinde ¡slık çalmana bakılırsa galiba Siyasi Şubedensin. İstemem böyle şey ben!
den !!!»
Çek cebini elin­
ŞEYLER VAR
Soyadı tartışmalara sebep olan Uğur Korum derste :
■
—■«Sınıfta problemin doğru olduğunu savunan arkadaşlar var, doğru olmadığını söyleyenler var, çekimser kişiler
var, b ir de hiç karışmayan şeyler var.»
i
K ita b e -i Sengi M ezardan
Eski Y ö n e tm e liğ e M ersiye
Hîç b ir şeyden çekmedi
Kimseyi memnun edememekten çektiği kadar.
Hatta sık sık değiştirilmekten bile
O kadar şikâyetçi değildi
Boykot olmadığı zamanlarda
Kimse anmazdı onu düzeltmenin adını, ama
Pek fena da sayılmazdı;
*
Yazık oldu eski yönetmeliğe..;
MÜLKÜYELİ
TALEBENİN
ÖYKÜSÜ
Mekteb-i Mülkiye'ye geldim geleli
Hocalar da vermez benîm notumu
Bol bol yedim teksirleri inek İken.
M oruk oldum gencecik oğlan iken.
Çaktırdılar, yeniden okuttular
Kopyemî çekerken beni tu ttu la r
Geçeceksin dîye hep beni üyiittülar
Yandım b ittî bu mektebin elinden,
Geçemem de sınıfları geçemem
Nedir bunun sebebi de bilemem
Çok okudum artık geri dönemem
Gafil oldum fırsatlar elde İken
Kız peşinde geçti benim yıllarım
Ben halime hergün yanarım
Boşa geçen yıllarıma yanarım
Yandım bitim bu mektebin elinden
DÖRT YILDA
NAAPTILARL
F e s-K o m . Çayında:
Aİev ALPKAN
Ceviz MEHMET
Hamdi KUMARI
Makyaj
Benek'lendi
Şaaptı
İstemihan TALAY
Ömer Alp YÜKSEL
Cemiyetçiîik
Babalık
M urat KUDAT
Bacak MEHMET
Berrin ÜKİS
Palavracılık
Poz kesti
Kur yaptı
Halûk SEZER
Akın KOMSUOĞLU
Konuştu, konuştu, konuştu.
Devamlı ayak attı
Cavlan SÜERDEM
Hâle BOYSAL
Askercilik oynadı
Ukalâlık yaptı
Nabi ŞÖ4SOY
Mustafa SOKULLU
Uyudu
Harem ağalığı
Fatih ÖZGÜR
MecSiscılik
M. Kemal CAMKİRAN
Selçuk ERKAN
Fedailik
Evrimieşti
Ergun GEYÎKDAĞ
Mustafa GÜNDEŞLİOĞLU
Harabecilik
Ağzındaki her neyse gevelidi
durdu
Koray OBEN
Cevat TAYLAN
, Ömer KÜRKÇÜOĞLU
« Erdal GÖLÇÜKLÜ
¡, Alanor OLALI
Noyan ÜNSAL
Samîye AYDAR
TÜlây NAKOMAN
Adil EMRE
’ Tacİdar AKTOTAY
İşletildi
"R e n k le rin C ü m b ü şü "
Hiç gürünmedi
4. Siyasi'yi deli etti
Kekeledi
Buzcuiuk
•
KÜÇÜK İLÂNLAR
'¡ 1
Asalaklık
Fonksiyonluk
Kasıldı
Maçlarda adam dövdü
Dadılık
5,
katta 4. kata nazır seyyar aynalı, camsız balkonİu b ir oda devren kira lıktır.
Mezun olacak bir
İdari Şubeli
Ömer AKAN
Osman OKKA
Forma taşıdı
Abdest alıp, namaz kıldı
Macit KOÇ
Ziya GÖZTEPE
Kâğıt düzdü
Özet çıkardı
Sezer ENGİN
Halit TAPKAN
Hiç bişî yapmadı
Enişte! i k
Alî AKEL
Tüccar METİN
Burnunu çekti
Her nevi şeyin ticaretini
Nurcan AKTÜRK
Ö m ür GÜNEL
Sırıttı
Ankara İçinde fakülteyi aradı
Mümtaz YÜCEER
Neslihan ERKMEN
Oyuncaklarıyla oynadı
Taktı takıştırdı
İnek BARIŞ
Sevgi ATAMAN
Teksir yedî
O rtalıkta tatlı tatlı dolaştı
Mehmet SAKAR
Skoda SEVİM
Son yit azıttı
Ablalık
Kamer DİRİBAŞ
Ataman YALGIN
Parazit
Para kazandı
Şevki KİRACI
Çınar ALDEMİR
Vatandaş olmaya uğraştı
Kazık kesti
Ehven fiatla sakal tohumu satılır.
A ntropoit maymun Gökhan
Nesrin KORAY
Ders çalıştı
Adam oldum.
İsmet BAKIRLI
Arabasına yedek parça ¿.aradı
Mali Şubelilere: Aranan direk bulunmuştur, teşek­
kürler.
Siyasi Şubeli
Nalbant Turgut'un pabucunu dama attım . Işık, Ay­
şe, Fulya, Berin de bana tıraş oluyorlar!
Sedat Safinaz
Aramızda birşey yok, hakikaten hiçbirşey yok.
Nursun'la Tayfun
10
liraya tüm cıbıîdak 6 kat in ilir. Kantine inmenin
fiyatı anlaşmaya tâbidir.
Hamdi Kumarcı
Rahat uyumak için yumuşak b ir omuz aranıyor.
Deve Yurtkan .
Çavlan'ın Kıbrıs politikasını destekliyorum.
Tuğrul Keryıl maz
Alaaddtn Keykûbat
KAZGAN
ARMAĞAN SERVİSİ
Tülây NAKOMAN
Baskın ORAN
Halûk SEZER
Samiye AYDAR
A li PADIR
Koray OBEN
Nadir ÖNEN
Hâle BOYSAL
Ülker HAZNEDAR
Adil EMRE
Ganyan MEHMET
Vekaa YALDIR
Engin TÜRKER
Oğuz AKHAN
Sumru AKINCI
Hamdİ KUMARI
İstemi GÜRSAL
Yurtkan GÖRSEV
Bobi MEHMET
Macit AKMAN
Cavlan SÜERDAM
Firuz DEMİR YAŞAMIŞ
Osman OKKA
Niyazi ARDIÇOĞLU
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
:
Foto Kaka VIII.
Y ihn Bedduası
Oyuncak Tramvay
Ataöv'e Ş irin lik Muskası
Shell antifirizi
«Hafta Sonu» gazetesi
Sahra dürbünü
Kellik merhemi
Tarak
Süpürge sopası
Mendi i
96° ilk Pe-Re-Ja (İçm e kiçin )
Yarımcaya b ir bilet
Küfe Ahmet
Bir argo sözlüğü
Susturucu
B ir dilim ekmek
B ir deste 32'lik
85-55-85'lik b ir dişi ayı
Laterna
Tasma
Çiçekli b ir deli gömleği
Paşa babasına uzun ömür
Bir nebze akıl
Risale-i Nur
İşletilecek delege
Foto Kaka VII.
Y itin Hüsniyesî
İÇ GEZİCİLER
K ırk kaçık içgezide kudurmuş gibi şendik,
Her gece sefîlhane taa fecrekadar eğlendik.
A k alınlı Güneri haykırdı, yol serbest!
Recep Abİ'nin direksiyonu kaymadı b ir nefes.
Uludağ'dan dolu dizgin boşanan arabamızla,
t
Allahım, ne günahlar işledik o hızla.
Şimşek gibi b ir deste plâğa atıldık Magnificent Seven
koldan
Hamdi göz yaşartarak döndürdü bizi bu gaddar yoldan.
Bugün Besim'i dinledikçe dış ticarette
Aranır Haluğun esprileri hararetle.
K ırk kaçık içgezide kudurmuş gibi şendik,
Sonunda b ir hususi uğruna göze geldik.
l-;'-
-)
■ Î
5
v .
'
Foto Kaka VI.
i
T a h ir'le Z ühre Veda B a lo s u n d a
„•
J*t-
--m.
i . ; i ı •/
Çiftlere Taşlar
<
■
• i / ' ,l
ı:-
:
■f
ve de
1
i
T. -■ii•
r'j 1 . ,
'• .
I ■İM
'■
;
• ;'v.
•
l-i
;|.::
Çift Başlar
r.‘; r
n ı ;
i
Uyuz atın çiftesi
Sanmayın ki pek olmaz
SEVGİ'nin attığı taş
Ç ift olur da tek oimaz
y . : ■
M. ■
ı
!
•rl ' '
Cıvil cıvtl, şen ECE'miz
Ne kudretli peri imiş!
Değdirmiş aşk değneğini,
Koskoca ÜMİT erimiş.
1
■:
i i
i:.'
6 :;»
t- ıı
Bir, ik i, üç der iken
Birden kararlı denge
Servi revan ZERRİNrcik
Birlere oldu yenge.
İM \
?>jî: :|
III
Bağlamış b ir Asistan-ı
Müstakbele kaderini,
İç geziye bilem çıksa
TANJU komaz ÖMER'ini.
ııı
Ne b ir TACİDAR oldu,
Ne de tahta kuruldu,
ÖZEL ilgiler ile
B ir sibyana vuruldu.
S -.-&
Çalışmak için yer mi yok,
ZUHAL — ALPAY Bey Kardisim?
îile No. 9 derseniz
Yazık, kapalı bu mevsim!
w t
İlil
Avm
■
: v - ?•,
!ü:t
l/y
Yİ
ÜLKER'b HAŞAN dersen,
Yeni nişanlı b îr çift.
Bunda şaşacak ne var?
Sessiz ve derinden git!
■■il
::i - '. - i. ; : :'
y -''y î 'İ;
■■p ". '
mm
ı
F ik ir serbest, maşallah
Forum Meydanı gibi
Birbirinden ayrılmaz
!İ v I I I :
SAMİYE — BASKIN T .İ.P/i
'i* ■■
i l i
23
İlip
.
fe
v y-r.'1
■ I 'i'i^ ;
; i-:.^v- Î ^ :M i ; :' i L :i:iv:i!v;î î î M :i ; S :'
VEDA
Bu seneki Veda Balomuz Otel Balin'de yapıldı. Kaz^
gan muhabirleri çamur toplamak için 80 kafa vermek zo­
runda kaldıklarından oldukça neşeli idiler!
Baloya hocalardan b ir tek Bülent Dâver'in gelmesi,
hayâl kırıklığına sebep oldu. Dâver'e olan sevgi ve sem­
pati b ir kat daha arttı. Her masaya ayrı ayrı davet edildi,
içkiler ısmarladı her tarafta. Saat 2 3 -2 4 arasında masa­
sında ziyaretçilerini kabul etti. Kendisine en fazla yağ çe­
kenler bittabi diplomatlardı. Hatta b ir ara Barlas coşup
Dâver'in elinden nişanlanmaya biie kalktı. Adamcağız Emel
Sayın'ı dinlerken ancak, balonun safasını sürebildi.
BALOSU
sakladığı için biraz geç geldi, ama gelir gelmez de çılgın­
lar gibi shake'e başladı.
Sabaha karşı Metin Ersoy ve Devlet Devrim de eğ­
lenmeye geldiler. Onların söyledikleri mikrofonsuz şarkı­
lar yorgun tüllabı mestederken, 68 devresinin unutamıyacağı b ir gece de böylece kapanıyordu.
Foto Kaka IV
Tüliâba gelince... Kızlar tabiî gene şıklık yarışmdaydılar. Tuvaleti vaktinde yetişemediği için iik önce somur­
tan Samiye, hemen açılıp Nazmiye Demirel stili saçlarıy­
la sükse yaptı. Gül'ün saçları beyazlanmıştı! Hâle az dansetti, çok para topladı. Alev'in tuvaleti b ir feiekti. Macit
Fes-Kom'u mali bakımdan kalkındırma faaliyetlerine ara
verdikçe Alev'le shake yaptı. Engin, 24 ten sonra bîr omu­
zu aşağıda dolaştı, durdu. Ülker, hayret! ağlamadı, dur­
madan güldü. Bir doktor ona gülmesini öğretmiş olacak.
Oğuz bilet işini çabuk halledip dans kurtlarını döktü.
Sumru, b ir saat önce yetişen tuvaletinin İçinde gene öpü­
cükler yağdırıyordu. Yurtkan yerlerde süründü. Ahmet:,
Tüiây ve Emine'yi sık sık sevindirdi. Zeyno da b ir felekti.
Bir ara Dâver'i bile dansa kaldırdı. Dayıları ile b irlikte ge­
len Rezan saçlarını yaptırm ıştı! Yine Mustafa ve nişanlı­
sına ablalık e tti. Erşan umumun arzularını yerine getirdik­
çe Hülya ile meşgul olabiliyordu. Hamdi, Nihat, Ertuğrul,
Erol ve Haşan (Ve tabii nişanlıları) pikniğe gelir gibî ba­
loya geldiler ve boi bol içtiler. Hamdi gene tef konseri iie
kafaları şişirdi.
B ir ara Zeyno ve Güray coşup karşılıklı
göbek attılar. Erdal Göicükiü ise. Tüccar Metin ceketini
Foto Kaka V
Y enge, bırak da
ç o c u k B alosu nu
g ö rs ü n !
S H O W ....
SEFİLLER
Her ne kadar show'dan, Ulus gazetesindeki kritiğ in ­
de H. Bölükbaşı, «Her tarafı ile görülmeye değer olan bu
oyun, altı aylık yoğun b ir çalışmanın eseridir...» diye bah­
setmekte ise de, Büyük Anfinin yanındaki kullanılmayan
(TOILET) show'un b ir ayda hazırlandığına şahittir. Bu
(TOİLET) te neler olmadı neler. Show burada yazıldi,
şarkılar burada bestelendi, oyuncular burada saptandı (za­
ten yazarların hepsi oynadı ama, en büyük dert kız oyun­
culardı) Macit vasıtası ile Birsel bulundu ve ilk kız oldu­
ğu için kendisine baş kız rolü verildi. Sıra b ir kaç kız da­
ha bulmaya gelmişti. Nihat, Zeynep ve Hamdi iptidai'den
ASUM^N’a b ir rol te klif etiler ama o, inek bayramların­
da getirilen çadır tiyatrolarını duymuş olacak ki show'~
cular ne dedilerse dinletemediler. (Sonradan çok pişman
olm uş) Neticede oyun yazılmaya başlandı. Eserler tetkik
edilmedi çünkü, Deli Macit, Show Komitesine tiyatro tet­
kiki için para vermedi. Yazma sırasında en büyük ilgi şar­
kılar yazılırkendi. Çünkü eser angarya telâkki edildiği
için herkes tüyüyordu. Neticede oyun yazıldi fakat fazla
beğenilmedi ve hattâ Tatava İbo da oyunu beğenmediği
için ilk provada kaçtı. Neticede Teo b ir balo bileti karşslığında bazı düzeltmeler yaptı. İşte «Sefiller 1968» böyle
doğdu.
Provalar başltbaşma b ir aîemdi. Herkesin tüymesi
üzerine Hamdi'nin bağıra bağıra sesi kısildı. Yalnız sözü­
nü geçirebildiği tek kişi patrondu (Zeynep).
1968
di. Bülent Dâver ise show şerefine yoklamaların tamamı­
nı iptal etti.
Programm ilk kısmında Mesud, matinedeki kadar
başarıiı oimamasına rağmen gene de çekti numarasını.
Fal bakmak için topladığı kâğıtlar Kazgan için iyi dokü­
man oldu. Hele hele yumurtayı kaybettiği an Aziz Bey'in
iki cebini telâşla boşaltıp araması işin farkına varan locadakileri kırıp geçirdi.
«Sefiller 1968» yer yer alkışlarla kesilerek oynandı.
İlâhi Teo, öğrencilerini ön sıralardan gözleri yaşlı seyretti.
Oyunda en başarılılar, Halûk, Erol, Oğuz ve Ham di'idi.
(Haindi oyundan sonra kulise kendisini tebrike gelenle­
re, Mülkiye'ye girdiğine pişman olduğunu, artık artist ol­
mak istediğini itira f e tti). Ders sahnesinde ise Glas Le­
vent, Ümit ve Hamdi çok başarılıydı. Hele Adam Şenel
tablosu kendisine çok kızanları çok memnun etti. (A. Şenel'in o gece saat 2 de Y urtta Haındi'ye «Yahu kardeşim
sen benim ayak vurduğumu hiç gördün mü, hele step hiç
yapmam» dediği Kazgan muhabirlerince tesbit edilmiş­
tir.) Oyunda hakiki içki kullanıldı. Ganyan ve Turgay iç­
ki başmda rollerini unutarak, Halûk ve Hikm et’in devam­
lı bağırmasına sebep oldular (Meğer Zeynep de kenardan
devamlı sufle edermiş.)
Ve Show tatlı Mülkîye anılarının tekrarlanması, se­
yircilerin takd iri, Yurtkan ve Vahdet'in müziği, Coşkun'un da ışıkçılığs ile happy-end olarak son buldu.
Show gecesi 3. Tiyatro'nun (açıldığından beri iîk
defa) ağızına kadar dolmasına sebep olan reklâm afişleri
de tamamlandıktan sonra Tuvalet, talihsiz akibetine terked i îdi ve b ir daha anılmadı. .
Bilet satışları b ir hafta önceden başladfğı halde da­
ha ilk günden her yer doldu. Bu arada Maliye Enstitüsü
mensupları, Asistan Turgut - Reşat Aktan, ve Aziz Bey'in
sekreteri kantine kadar gelerek bilet temin ettiler. Ah­
met Demir ve Gündüz Ökçün satış için İlk kendilerine
gidilmediğinden Show Komitesine küstüler. B. Dâver İse
satış için kendisine giden arkadaşlarla, göndereceği buke­
tin büyüklüğü hakkında konuştu. «Eğer bana taş yoksa
gelmem» dedi.
Show gecesi 3. Tiyatro müstesna gecelerinden b iri­
ni yaşadı. Aziz Köklü, Fehmi Yavuz, Seha Meray, Sefa Reİsoğlu, Ruşen Keleş, Bülent Dâver, Nermin Abadan, Sait
Kemal, Ahmet Demir ve diğer öğretim üyeleri ilk sıralar­
daki yerlerini aldılar.
Takdimi yapan Nihat, heyecandan her kelime arasın­
da birkaç kere yutkunmasına rağmen Aziz Beyi, Nermin
Hanımı, Seha Meray'l ve B. Dâver'İ sahneye davet edebildi.
Aziz Bey veciz b ir konuşma yaparak bol bol alkış topladı
ve «Rolümü İyi yaptım di mi ama» diyerek yerine oturdu.
Nermin Hanim fırsattan istifade son dersini sahnede ver­
Bari oyunda zar tu tm a !
21
KUŞLAR
v e
İ N S A N L A R
Puhu kuşu
: Macİt AKMAN
Karga
: Bobi MEHMET
Hüdüt kuşu
: Ömer ALP YÜKSEL
Ağaçkakan
: Halûk SEZER
Çulluk
: R. Yükse! ALTUĞ
Kerkenez
: Firuz DEMİRYAŞAM1Ş
Serçe
: Sumru AKINCI
Sinek
: Oğuz AKHAN
Kırlangıç
: Sam iye AYDAR
Saka
: Alev KILIÇ
İbibik
: Can ALP
Yarasa
: Faruk BOZBEY
Devekuşu
: Yurtkan GÖRSEV
Saksağan
: Barış GÜRSES
Baykuş
: Daryal BATİ BAY
Papağan
: Bacak MEHMET
Güvercin
: Mefharet ÜRAGUN
Muhabbet kuşu
t Pembe ŞAFAK
Kumru
: Berrin ÜKİS
Civciv
: Ömer MADRA
Leylek
: Alev ALPKAN
Sığırcık
: Murat KUDAT
Karabatak
: Hamdi KUMARI
Keklik
: Canset ORAL
Ördek
: Hâle BOYŞAL
Kaz
: Kamer DİRİBAŞ
Balıkçıl
: Nabi ŞENSOY
Atmaca
: Erşan GÖNENÇ
Akbaba
: Ataman YALGIN
Doğan
: Kutlay EBİRİ
Kanarya
: Sem ay URAS
ispinoz
: Ceviz MEHMET
Penguen
: Cem DUNA
Tavuskuşu
: Gül KOKSAL
Zurna kuşu
Bülbül
S avulun, D alton g e liyo r!
BİR SAĞCININ
HATIRA DEFTERİ
Efendim bu günlerde — Devr-i Küheylanda— şah­
lanmak arzusunu duyduk. Bu arzumuzu yerine getirmek
için bîr açık hava yürüyüşü yapalım dedük. Meydan-ı Tandoğanda cem o lu r cephemiz Kal'ayı Engürü olduğu halde
yekvücud yürümeye başladık. En önde Mehter Takımı var
idü, Davunballar tıru lu r ziller, ut, tefler ve nekkareler ve
küsküler çalınır idü. Ol cümle cemaatı müslümin yek-avaz
halde âla-yı vâSa ile ilerler idü. Tekbir g e tirir Allah Allah
nidaları arşı ataya yükselir İdü.
Güya kim Yeniçeriler kazan kaldırmış şeriat isterük,
alem-i islâmın ve de alem-İ etrakiyenin müdafİÎ olan düve­
li muazzama İle m üttefik olmak isterük, dolardan tasma
süt tozundan nafaka isterük deyu bağırır ol rahm^yı düveli
muazzam adan her b ir kuşesi cennet olan vatanımızda tesi­
sat teşkil eylemesini isterük deyu bağırır-.yaygara ederler
idü.
Ehli ulemadan zevat dahi bunların arasında faufunur Yeniçerileri isyana teşvik eyler idü.
i
Yumuşak METİN
: Cemalettin ÖZTÜRK
Ol
nihaye meydanı Nevşehre vasıl olundukda burada
Sadrıazam Kabak Süleyman Paşa'nın Yeniçerilere hitap ey­
leyeceği beyan edildi. Kabak Süleyman Paşa esarette bu­
lunan cümle efradın halasiyçün cihat açmaklığımız tjerektiğünü dirayet eyledi. Arkasından b ir sofra duası okuya­
rak komonist taamına başlanacağını b ild ird i.
Hasılı velkelâm seyrü hoş b ir temaşayı garibeyi küheylân İdü.
EVLİYA ÇELEBİ
1968
O GECE
KİMLER
Sakallı Oktay da
AZMAMISTI
B
b itta b i oyadaydı...
Kİ...
Fıstık Ş iir’le Şeker Ertan
Ilber ve Sevgi !!!
Sîzlerden ne Helva o lu r be I
19
:-"h :
*
m
ıV!,V':
İ li; ; m
1«.r: '''i i :
x
■
rMH
1 |f
y «-
. . ;i'. v
t® :
■.f'u.
■. l : v £
İ;:;I!5 İ3
VV!.";U'•■'/V': -
Vv;'yV1Kv
m
-
BİR K I Y A F E T B A L O S U
İDİ Kİ..
Çıkmaz
Sokak
; '.iri! ■
Y-'i'i"
■J:
Okulun yeni yapılan girişinde hummalı b ir faaliyet
var. O rtalık askerler, komandolar, birtakım koşuşan
adamlarla dolu. Sanırsmız ihtilâl hazırlanıyor. Bütün bun­
ların o geceki kıyafet balosu için olduğuna bin şahit ister­
di. Tavana devasa b ir tank paarşütü gerilmiş, duvarlara
Engin'in resim adını verdiği ctbıldak cıbıldak abstreler
asılmıştı. Neyse Çavlan'ın babasmın askerleri en sonunda
dekorasyonu bitirdiler.
'•ıM
-■0
':j
Vallahi kardeşim, Kıyafet Balosu'nu nasıl yazalım,
biz de bilmiyoruz. Aslında 29 ve 30 Nisan tarih li Akşam,
Hür Anadolu, Zafer, Adalet, Hafta Sonu, ABC ve daha ne
kadar gazete varsa, toplayıp okuyun, ortak palavra paran­
tezine alın, 500 ile çarpın, işte Kıyafet Balosu. VaSla fazla
birşey olmadı. Son senelerin en nezih balosuydu. Nezahat
bile bu işe şaştı. «Benden bile daha nezih» dedi. Siyasi
Şubenin çadırında biiem birşey olmadı.
i
En iyisi sözü resimlere bırakahm.
Süvari A lb a y ım bu baldırları
'i.;.-:,!
bir görse ...
m
.ü
i ;!• i'-.'.m
m -;:
Başımıza İş a ç a n la r
« a « » » !®
;v;-vi. ■.
‘ . ' i ,■■■■•
18
:: ;
•,'1 <
KAZGAN ARTİZ
YAPMA SERVİSİ
TÜLAY NAKOMAN :
S — ■ Sevgiil Kazgan, mensub olduğum Diplomatic
Branch seksyonunun sosyetik erkekleri beni Bri¡it Bardo'ya benzetiyorlar. Siz ne dersiniz?
C — Galiba yanlış telâffuz ediyoriar Tülây hanım kı­
zım. Siz daha ziyade F rijit Bardo'yu andırıyor­
sunuz.
DOĞAN ALTUNER - MURAT KUDAT :
S — ■ Biz iki arkadaş Steeve Me. Queen'i kendimize
benzetiyoruz, fik r-i âliniz nedir?
C — Valia^ kardeşim; benzemesine benziyorsunuz
amma, boyacı M uhittin Usta sizden daha çok
4 benziyor.
RÜSTEM SUNGUR:
S —■ Kıymetli Abicim, arkadaşlarım beni hep Ediz
Hun'a benzetiyorlar. Fikrinizi öğrenmek ister­
dim.
C — Tam üstüne basmışlar kardeşim, söyleyin ayak­
larım kaldırsınlar.
SUMRU AKINCI :
S — Kazgancı abiier, bana hep Zeynep Değirmencioğlu'na benziyorsun diyorlar, ben de buna İnan­
dım. Bana mektup yazmanız dileği ile elleriniz­
den öperim.
C — Küçük hanım, Zeynep'e benzemek İçin yaşmız
müsait değil. Birkaç sene sonra be! ki m benzersi­
niz. Öpücükler.
HÂLE BOYSAL:
S — Beni Muallâ Sürer'e benzetiyorlarmış.
dar o lâfı çıkaranı bylursam ağzını
diye yırtacaksam da b ir kere de size
dedim.
C —• Sorduğum için eksik olma ama doğru
n ir a canım!
Her ne ka­
caaaaarrtt
danışayım
lâfa ne de­
GÜLSEREN KOKSAL:
S — Ay şekerim, beni Devlet Devrim'e benzetiyorlar,
ünüm Londra'ya kadar gitmiş, gerçekten benzi­
yor muyum?
C — Vallahi şekerim, sen Devlet'ten ikişer küo daha
ağır çekersin.
ATAMAN YALGIN :
S — Yegâne dostlarım olan Kazgancılar, sorarım size,
ben hiç Necdet Tosun'a benziyor muyum?
C — Vallahi kardeşim, o göbek sende İken Sami Ha­
zin ses'e benziyecek değilsin, di mi ya?
EMİNE ÖZTEKİN:
S — Efendim, çevremdekiler beni hep Raquel Welch'e
benzetiyorlar, siz ne dersiniz?
C — ALLAH DERİZ!
HOCALARDAN
NANELER
— «Bir gün 24 saattir.»
Orhan Türkay
— «Hayat b ir seleksiyondan ibarettir. Bu bazı vecizatörferin söylediği b ir söz değildir.»
Uğur Korum
— «Siyasete nişangâhsız atiş şarttır.»
Bedri Gürsoy
—- «Karadeniz bölgesinden birine «Oğlum» derseniz çok
kızar. Anasına dokunduğunuzu sanır.» Cemaf Mıfıçıoğlu
— «Enflâsyonda da b ir şahlanış vardır. Ama şahlanış m i­
tingleri yoktur.»
Besim Üstüne!
■— «Ben polis miyim be! İlim adamıyım.» S. K. MimaroğJu
— «Sen ödevi 5 Cuma Nisan günü getir.» Bülent Dâver
— «Her dersten 10 alan adam acaip b ir adamdır.»
Tuncer Bulutay
“
«Uyuz itte, borç yiğitte bulunur. Binaenaleyh, bu Tür­
kiye için b ir kusur değil».
Bedri Gürsoy
—• «Anlayarak ve koşarak balık tutulabilir.»
Aziz Köklü
— «Bu teksiri yazamamamın sebepleri arasında birtakım
sebepler var, yani yanlış anlamayın.» Mermin Abadan
—- «Herseyin b ir mevsimi vardır, nasıl kedilerin miyavla­
ma mevsimi varsa, bizim teksirin çıkmasının de mev­
simi vardır.»
Nermİn Abadan
— «Tükrük ağızdan çıktığı anda toplumun mah olur»
Z. F. Uras
—> «Can boğazdan gelir, derler. Umumiyetle gene boğaz­
dan çıkar gider.»
Z. F. Uras
— «Bazı suçlan yalnız kadınlar işliyebiiîr. Meselâ çocuk
düşürmek gibi.»
Feyyaz Gölcüklü
— «Geri zekâlıların da güneşte yeri vardır.»
İsmail Türk
Bir Hocanın Hatıra Defteri
,V. P / ^ T O
c
t_CAKLYLt
u n ç
,
.
t^ L ır i^ r
I U c \ r Ç T ç . ı î\\~ 2 .
VCX p .
R
u ^ L L -rtr:
D âver'in Dersinde Tahta
16
o
n
p
ıy *H |
'
KAZGANCf FERHUNDE BACI
DİYOR K İ:
TANJU BURCU
HİS
: B ir bayılttınız, hâlâ ayılamadı zavallı.
SAĞLIK : Pişirdiğiniz yemeklerden zehirlenmiş gibi b ir hail var.
MESLEK : Madra zeytinyağları sağolsurı.
GÜL BURCU
HİS
: Ona aşık olduğunuzu duymayan kaldı mı?
SAĞLIK : Boyunuz kısa kaldı diye üzülmeyin, başka b ir taraftan telâfi ediyorsunuz.
MESLEK : O kazansın, siz takıştırın.
ZEYNO BURCU
HİS
: Gönüî işlerinizi doğrusu hiç çaktırmıyorsunuz.
SAĞLIK : Paşa babanız afiyettedirler inşallah!
MESLEK : Tiyatro prodüktörlüğü size daha elverişli görünüyor.
KARMEN BURGU
HİS
: Ona karşı biraz daha insaflı olunuz. O sizin oyuncağınız değildir.
SAĞLIK : Fıstık gibisiniz maşallah.
MESLEK : Sizde o gözler varken aç kalmazsınız.
ALEV BURCU
HİS
: Yaptığına pişman oldu. Yakında yeniden kapınızı çalması olasıdır.
SAĞLIK : Fazla çalışmayın, sürmenaj olursunuz.
MESLEK : Evinizde oturm ak size daha çok yakışacak.
ZERRİN BURCU
HİS
: Sosyetik yaşantınızı çekemiyenler var, dikkati i olun.
SAĞLIK : Belinizin ölçülerini onunkine uydurmak isterseniz, biraz daha zayıflayınız.
MESLEK : Evlilikle mesleğinizi birarada yürütecek kadar zekisiniz.
SAMİYE BURCU
HİS
: Hadi, hadi, işiniz is yine.
SAĞLIK : Yağlarınızı eritiniz, fazla üste çıkıyorsunuz.
MESLEK : Ondan size birşey yapmaya sıra gelmez.
ANDAÇ BURCU
HİS
: Çok haşinsiniz. Onu fazla hırpalıyorsunuz.
SAĞLIK : M ini etek bacaklar! kajınlaştırıyormus, d ikka tli olun.
MESLEK : Develi Cumhuriyetine iyi başbakan olursunuz.
BERRİN BURCU
HİS
: M.A.N.H. fırtınasını atlatınız. Şimdi pek m utlu görünüyorsunuz. Kasıldığınızdan belli değil mi?
SAĞLIK : Daha az pudra kullanınız. Cildinize yazık oluyor.
MESLEK : Küçüklü büyüklü akınlarla başınız derde girecek.
İLHAN BURCU
HİS
: Onu can evinden vurdunuz. A rtık İflâh etmez.
SAĞLIK : Yanınızda devamlı librium bulundurun lâzım olur.
MESLEK : İyice yükseleceksiniz.
HÂLE BURCU
HİS
: Onu peşinizden koşturmaktan hâlâ yorulmadınız mı?
SAĞLIK : Size değil ama sizi dinleyenlere sabır ilâcı gerek.
MESLEK : Bu çene sizde iken her halde aç kalmazsınız.
SUMRU BURCU
HİS
: Anneniz vermiyecek diye korkmayın, daha İyisi çan sağlığı.
SAĞLIK : Paro çocuk maması yiyiniz.
MESLEK : A rtık b ir karar verseniz İyi olur.
ALANOR BURCU
HİS
: Durdunuz durdunuz turnayı gözünden vurdunuz.
SAĞLIK : Gandi'nin Ankara temsilciliğinden kurtulm ak istiyorsanız Bema Makarnaları yeyiniz.
MESLEK : Sefire olma olasılığınız iki misline çıktı.
VEKAA BURCU
HİS
: Kıymetinizi anlayan çıkmadı diye üzülmeyiniz, çıkar canım!
SAĞLIK : Küfecilere kolaylık olması için biraz zayıflayınız.
MESLEK : Sizden iyi hariciyeci olmaz.
<
ki standart kıyafetinin ayakta takunya, elinde ib rik,
kolları ve paçaları sıvalı, boynunda havlu olduğunu,
b ir keresinde de pijamalarla sınıfın önüne kadar indi­
ğinde ancak Bedros'un ihtarıyla uyandığını,
— Gökcan Alkıiıç'ın Neslihan'ı tavlamak için
bel korsesini taktığını,
ablasının
— 4 Siyasi'den Nesrin'in koca okulda kantin'in yolunu
bilmeyen tek kız olduğunu,
■—• Feyyaz GÖİcükİü'nün zil çalınca acele eden çocuklara
«Birşey öğrenmemek için ısrar etmeniz boşuna, hayat
size elbette birşey öğretecektir.» dediğini,
— Emine Öztekin'in tatilde eve gittiğinde :
1) Beni bazı derslerden muaf tuttular,
okumadan 3'e geçirdiler,
daşlığı kesmeğe kalktığını, Baskm'ı da babasına şikâ­
yet ettiğini,
— Kazaan m uhabirlerinin Dr. Mehmet Selik'i Gölbaşı Si­
nemasında «Suzanna'nın Tatlı Günah!arı»nı seyretmek­
teyken yakaladıklarını,
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Foto Kaka it.
M aliyeci iktisattan,
İktisatçı M aİiyeden söz ederse
ikinci sınıfı
2) İnek Bayramında beni ineğin sırtına bindirip gez­
dirdiler,
3) Benim derste tuttuğum notlan hocalar teksir e tti­
rip dağıtıyorlar, dediğini,
—• Pembe Şafak'm kurdeleleri’yüzünden O rw eli'in «Ani­
mal Farm» ındaki «Moliy»ye benzetiidiğini,
— İlhan'ın prova mahiyetinde olmak üzere şimdiden Yüksel'in bütün paralarını aiıp ona günde 1-2 Hra verdi­
ğini,
Godo M urat'm her gün okula kocaman b ir boş çantay­
la geldiğini,
—- Tayfun Kalkan'ın «Tuncer Bulutay'ı da aitettim, şimdi
b ir Marx kaldı» dediğini,
■
—■Uluç Gürkan'ın, Mülkiye dergisindeki bazı yazılarında
«Nazime» imzasını kullandığını,
■
— Cumhur Ferman'ın b ir derste «bir buzdolabının nasıl
elde taşınacak bir- paket haline getirileceğini», anlattı­
ğını,
■
—• Orhan Aksoy fakülteye girdiğinde Rektör Cumhur Ferman'ın doçentlik tezini henüz verdiğini,
— İç gezi sırasında Yurtkan'ın Engin'in işerken fotoğrafı­
nı çekliğini, bunun üzerine Engin'in Yurtkan'ia arka­
Foto Kaka İIİ.
DipSomatât Bahçesi
S
- 4 Siyasi'nin gülü Baskın'ın kuşu Rıfkı'yı yurdun dezen­
fekte edildiği gün Nermin Abadan'a emanet ettiğini,
- Oğuz Akhan'ın : «Kabul edeceğini bilsem Zabide'ye ev­
lenme teklif ederim» dediğini ve sonra «Sakın duyma­
sın, askıntı olur haa..» diye ilâve ettiğini,
- Çamur Erdoğan'ın 3 Sınıf ekim imtihanlarına girerken
heyecandan altını kirlettiğin i ve b ir asistan nezaretin­
de WC'ye giderek sınava donsuz devam ettiğini,
- Gül Köksal'a 4 Siyasi'lilerin Playboy'dan
«Annie Fanny» dediklerini,
esinlenerek
* Ali Padır'ın İcra İflâs sınavında kâğıdına «ilamsız icra,
ilâm olmadan yapılan icradır, dediğini,
- Mediko Sosyal'de 4 Siya si'den Deve Koray'a aşı yap­
mak için hemşirenin 15 dakika peşinden koştuğunu,
N ih a ye t bir enayi b u la b ild im — varan II.
— 3 Mali'den hem bakımsız, hem gürbüz Tuğrul'un ehli­
yetsiz Skoda kullandığını,
— Kocakafa Aksel'i ısıran köpeğin ertesi gün öldüğünü,
— Ganyan Mehmet ile Bobi Mehmet'in 20 gün önceden
bıyık bırakarak Zeki Müren'e gittiğini,
■—■Vekaa'nın Gazanfer Diskotek'te yapılan çayda: «— Ben
Bayındırlık Bakanının oğluyla geidim, başkasıyla dansedemem,» diyerek Ç ilingir H ilm i'yi refüze ettiğini,
■
—■Fahir Armaoğlu'nun dersi anlatmaya daha yerine otur­
madan başladığını ve bundan böyle kendisine «Jet
Profesör» denilmesinin İptidaî tüliâbınca uygun görül­
düğünü,
- İç gezide Güneri'nin Sumru'ya «Sumru, sen b ir tanrı­
çasın» dediğini,
- Kemal Danacı'nın, kız arkadaşı erkeklerin büyük ayak­
lı olmalarını sevdiği için Yurtkan'dan 45 numara ayak­
kabı alıp burnuna pamuk doldurm ak suretiyle giydi­
ğini,
■ İdari Şubeli Mustafa Gündeşlioğiu'nun 1. sınıfa geldiği
zaman ping-pong masasını yemek masası sanıp «Lan,
b u ne büyük yemek masası» dediğini,
■ Besim Üstünei'in zil çaldığı halde hâlâ koridorda dola­
şıp içeri girmiyen sınıfa kızarak: «Kalkman Türkiye
içinde sallanan gençlik, sallanın bakalım» dediğini,
- Osman Okka'nın 6 .katta kalırken .yurt koridorlarında-
— İlhan Öztrak'ın Anadolu Ajansı yazdırma servisi İçin
iyi b ir eleman olabileceğini,
— ■Aziz Köklü'nün «Bizim ne dolarımız, ne altınımız: var»
diye son günlerdeki devalüasyon dolayısıyla şükür çek­
tiğini,
—■T ırt Hüsam'ın Yüksel Koç'a 2,5 günde hazırladığı se­
mineri teksir e ttirip herkese dağıttığını ve bu arada
Şensu'nun da bundan b ir tane ahp l^lecdet Serin'e se­
miner diye okuduğunu,
......... w ; - * ,
w ,
.
.VV'ji- -Vv
« ¿
'ir a r -
u
— Tülây'ın balo için kavalye bulamayışını «Bizim çocuk­
lar çok pasif» diye izah ettiğini,
— Akın Komsuoğlu'nun sırf kızlara caka satmak için Tarabja plajındaki kaydıraktan kayarken, orasına kıymık
batırıp 3 kez ameliyata zorunlu kaldığını,
— Noyan'ın Mediko Sosyal'i ders sanarak «Abi, notu var­
sa bana da verin» dediğini,
— Haşan Celâî Güzel'İn Ülker Amaç'la nişanlanmadan ön­
ce içki, sigara ve de cemiyetçiİikten vazgeçtiğini,
— ■Pembe Şafak'ın b ir dedikoduya göre, 3 Siyasi'Ii Uğur
Ergun ile İngiltere'de büyük aşk yaşadığını, fakat
Uğur'un TV'da Dünya Kupası fina lin i seyredebilmek
İçin Hüner'İ atlatınca bu m utlu aşkın sona e rd iğ p i,
îşte ! Kraliçe de d iğ in b öyle olm alı
■: » ■
ım m im pm ım ım m m n
lim
it i
Foto Kaka 1 : A slanlar Padişahı Veda Balosunda
SİYASALO
Bizim notlar beş altından galanda
Biz gülmezek
Yabancı dil bifmezek
Mülkiyeden Diploma almak nedir görmezek
Gurban olam, çaresi ne hooyyy Azizooovvvv
Tüllâb yaniir, tüllâb hasda, tüllâb ataş içinde
Biz fakiro
Biz hakiro
Kitap, teksir, not. Bizde kafa tam-takiro
Gurban olam, bu ne iştir hooyyy Nerminooovvvv.
Biz eziloo, biz çalışooo, biz uykusuzo
Uyut bizi hooyyy Reşadooovvvv.
Seminerler canımıza tak dedii.
İki seet, geçmek nedir biimezoo
Yokmi bunun çaresi hooyyy Metinooovvvv
Galan ağliir, galan ö liir, geçit vermiiy İdarî
Parasizo
Caresizo
Biz halsizo, biz uyukusuzo, üssümizan dolmazo
Bu ne haldir, bu ne iştir hooyyy Cemalooovvvv
Hocalar bizi ders altında ezerler
Ezberle, ezberle deyû, derimizi yüzerler
Katlarına arzeylesek, azarlar
Biz ketumo
Biz yetimo
Siz ne biçim hocasız hooyyy Dâverooovvvv
İdarî'den Haziran'a ses g itm iir
Haziran'da geçmeğe guvvatımiz heç yetin Mr
Otumuz yoh
Notumuz yoh
P ro f Iara ses verecek dilim iz yoh
Gisrağimiz, gizimiz yoh
Bu na biçim çiştir hooyyy Keleşooovvvv.
Ders'irt, kur'un adresesin bilmürem
Haziran'da kuruloo
Yağ yakiyo Tüllâbo
Yap bize de iltimaso
Bu işin m ümkini yoh mi, hoooyyy Profumooovvv
Şemso Betlo'dan araklayan
ATİLO
12
İC GEZİ Nİ N ÖYKÜSÜ
g
HAREKET
4 Şubat sabahı b ir başka sabahtı. Ünlü iç gezi başlı­
yordu. Ne meydan savaşları verilmiş bu gezi İçin! Festival
Komitesi nasıi «SAVAŞ» lı kazanıldıysa, iç gezi seçimleri
de öyle oldu. Ama ne de olsa tüm geçen yıllardan daha
âdildi seçim.
Asistan Güneri'nin de dahil olduğu grup ilk kamışı
sabahın o ayazında elde bavullar otobüsün gelmesini bek­
lemekle yedi. İlk molanın verildiği Gordiyon'da Ergün,
verdiği bitmez tükenmez antik konferanslarla herkesi b ir
daha harabe gezmemeye yemin e ttird i. Bu arada Foto
Hamdi'ye bol bol poz verildi ise de makinanın boş olduğu
sonradan anlaşıldı.
BURSA
Burada Kürt Erşan'jn böbrek krizleri tuttu . Kürt'ü
yarım ağızla içki içmemeye yemin e ttird i. Teleferikle Ulu­
dağ'a çıkınca herkes dertlerini unuttu ama o çıkışı siz
b ir de Oğuz ve Halûk’a sorun. Korkudan neredeyse bebek­
lik alışkanlıklarını tekrarlıyacaklardı.
Burada b ir olay oldu, bütün gezi boyunca devam
edecek b ir ağlamalar dizisi başladı, Ülker ağladı. Sumru
ağladı. Yurtkan ağladı. Kürt ağladı. Velhasıl ağladılar oğlu
ağladılar.
Kayak evinde Zeynep Ergin'den Jerk öğrendi. Bun­
dan sonra da gezi boyunca durmadan hoplayıp zıpladı. Adı
dansöze çıktı.
İZMİR
İzm ir yolunda içki bulaınıyan Adil, Zeyneb'in Pe-Reja'sını b itird i. Şehirde Ordu Evinde yenilen yemekte kra­
vatsızlar sokulmadı. Bu arada bittâbi Efes Otelinde kafa­
lar çekildi Sumru, «Meyhane» nin şantözü ile akraba çık­
tı. Bu arada Güneri Macit'ten WC.'de dans figürleri öğren­
di. Disco dönüşü Kordon'da nargile içenlerden Hamdî,
A m erikalılara : «Do you want to d rink nargayl?» diye
lâflar attı. Ama kimseden yüz bulamadı.
DENİZLİ
Şoför Recep yolda su koyuverdi. Bilnetîce Denizli'de
değiştirildi. Pamukkale Tusan Motel'de verilen çay'da ki­
misi doğa! sıcak havuzda yüzdü, kim i Hamdi'nİn duaları­
na, kim i Nejat'ın Kadıköy vapurunda jile t satmasına kı­
rıldı geçti. Mülkiye Marşı söylenirken Ülker 28. ağlamasını
ifa etti.
ANTALYA
Gezi boyunca yapılagelen b ir tekerleme «Lokantala­
ra eksik para öde. olmalı mutlaka çıkışta b ir anı cepte.»
Antalya portakal bahçeleri kurulduğundan bu yana kıtlık
kaçkını k ırk kişinin saldırısına benzer böyle b ir saldırı
görmemişti. Eksik olmasın, bizim çocuklar ağaçları iyice
h afiflettiler. Side'de öğle yemeği yenirken lokantanın dört
plâğı yok oldu. Hamdİ sağ omuzundaki küçük meleğe uya­
rak plâkları boş yere aradı, durdu.
Silifke yolunda herkesi kırıp geçiren b ir olay! Hâle
«lâstik kontrolü» yapmak İçin İndî, (anlamı için b ir içgezicizade'ye müracaat) Hamdi ve Halûk'un bekçiliğinde b ir
kutu k ib riti b itird iğ i halde lâstikler kontrolsuz kaidı. Meh­
met Çan'ın denizde burnunu kırayazdığım söylemeyi de
unutmayalım.
ADANA, ADANA
Nihayet Adana'ya varildi. İşte mi İlet-görüp görebile­
ceği ikramı burada^gördü.,'Önce,. İsme.t'in,-.sonra ^Fatih'in
evinde verilen bİnbirgece ziyafetleri, diskotek;kapatmalar,
...
bedava ve bol içki... Erşan ve Yurtkan kuzu kızartmasını
parçalarken üstün yetenekli kasaplardan olduklarını ispat­
ladılar. Kuyubaşı Restoran'daki çağrı, parasız içkinin neler
yapabileceğini gösterdi. Engin bunun en güzel örneğini
verdi. İçki hor hor çeşmesinden akıyordu, sanki. Kimse
b ir damlayı kaçırmadı. Tülây ile Fatih'in annesinin arası
pek iyiydi doğrusu. Hanım kızımız mini eteklerini kapat­
maya çalışmaktan rahat oturamadı. Hâle ise Ali Sepici'den
başkasıyla dansetmedi. Ziyafetlerde en çok yiyen Mehmet
Çan'dı.
İSKENDERUN
Adana'nın sarhoşluğu halâ devam ediyor olacak ki,
Hamdi, Bobi Mehmet, Kürt Erşan, Ganyan, Turgay, Y u rt­
kan, Halûk, Çöp Erol daha tespit edemediğimiz birkaç k i­
şi lâstik kontrolünü 70 km. hızla giden otobüsün kapısm.dan yaparak Güneri'nin hayretten şapkasını uçurdular.
Son durak İskenderun'du. Belen Yaylasının otelleri
genç M ülkiyelilere bağrını açtı. Belen'in güzel ünü kısa za­
manda anlaşılınca da, Ece ve Zeynep burada asla yatamıyacaklarmı hıçkırıklar içinde be lirttile r. Tülây ile Vekaa'nın
birşeyden haberi yoktu. Telâşlı telâşlı konuşmalardan İş­
killenen Vekaa Tülây'a «Ne o bizi otelden atıyorlar mı?»
diye sorunca, Tülây'dan aldığı cevap aynen şu oldu : «Ne
demek efendim, bizden iyisini mi bulacaklar?». Sonuç ola­
rak, kızların sevinci, erkeklerin büyük üzüntüsü arasında
Belen terkedildi. Bu arada otellerdeki nimetlerden yalnız
«Quick Jo» Adil yararlanabildi.
VE NİHAYET DÖNÜŞ
A rtık Ankara'ya dönüş günü gelmişti. Tek sevincini
belli eden Ece'idi. Gezideki kısa aşklardan, kavgalardan
bahsetmedik. A rtık olacak o kadarı.
\
.v-i
i t t
’ ■ ■ '■ t ;
m ■: : ''-i.y..I
'm ■
''
;■
W -./:-:
,'n:!V'ı
í ::•!
¡ ;
' i'-:
■
m^m?
■? ;
■
Â
:V ^ i f f i ; u y Æ ? - s- i i t t t t
t t t - t
1
İİ:Â IİIIİİ!
1
F R U K
' ■ t m :1
;■■■;: '¿K:iy.
îm
' 'M '. - , ,
'ti t d t
4M
iï illl
» m :
;:|
■
tí
v fitr
mM
mm
mm\
y;;it t t t
mm
:: ■ 1•
.
-,
i;/:|
III
mm
mm
M m
: vii
i-ü
M t;.:
10
'i' ft VW
1
• ■ M i'iy iu ::;
: ; & p »
mmm^
WSêÊMîM
■ : :■
1-;
,,:r
MÜLKİYE SOSYAL YARDIM EKİBİ
İŞ BAŞINDA!
Ne akla hayale gelmez işler çıkar şu Mülkiye'den!
O gece yine başka b ir geceydi. Y urtta ka­
pılar açılıp kapanıyor, b ir pür telâştır gidiyor­
du. Mülkiye Sosyal Yardım ekibi düğüne git­
meye hazırlanıyordu!
Olay kısaca şuydu : Akşam saat 9'da o r­
ta boyl^J, esmer b ir adam yurda geldi ve Hamamönü Boduroğlu Düğün Salonunda iki kim ­
sesiz gencin düğününden geidiğini, düğünde
kimselerin olmadığını ve genç evlilerin çok
mahzun durumda bulunduklarını söyledi. Aca­
ba M ülkiyeliler gelip de ortalığı şöyle b ir neşe­
yor. Gitarla dans müziği bile çalıyorlar. Salon­
daki kızlar dans bilmediği için Koçeroyla Ma­
cit, Nabi'yle Baskın slow yapıyorlar. Bir çılgın
gürültüdür gidiyor... Şevki, anası yaşında b ir
hanımı dansa kaldırmış, sosyal yardımdan pa­
yına düşeni yapıyor.
Gece yarısı ayrılırken, Koçero, Damada :
«Kardeş, bizim okula yengeyle b irlikte buyu­
run, beni Koçero diye arayın, herkes tanır» di­
ye havasını attırmayı ihmal etmedi.
Gene iki minibüs dolusu yurda dönerken,
dersim var diye ilk önce gelmek istemiyen m il­
let b irbirine soruyordu: «Başka düğün yok mu
lendirmezler miydi acaba? Pek makbule geçer­
di!
Ayıp etm işti orta boylu esmer amcal Hiç
böyle b ir gırgır vesilesi o lu r da M ülkİyö'tlurur
muydu? Hemen Baskın, mezunlardan Bengü,
Koçero Deniz, Macit, Patriyot Şevki, Nabi, Ha­
lûk, Kel Yalım, Muharrem, Garson Osman ve
daha 20 kişi iki minibüse doluşarak soluğu
Hamamönünde aldılar.
Düğün salonunda manzara şu : Bîr tene­
ke orkestra «La Comparsita»yi katlediyor, pist­
te kadın kadına ¡kİ ç ift dansetmekte. Genç ge­
linle damat, Önlerinde yarılanmış iki .limonata
bardağı, birbirlerin e bakıp kurabiye yiyorlar.
On dakika sonraki manzara ise : Koçero
damadı, Baskın gelini harmandalıya kaldırmış,
50 kişi b irb irin in üstünde hora tepiyor. Or­
kestra İnmiş, sahnede M a cit-N abi-Y alım üç­
lüsü döktürüyorlar. Durmadan istekler geii-
abi?»
rımız bize bazen kızı kızı veriyorlar ama Veda Balomuza
gelmemelerini onların büyüklüklerine ve M ülkiyeliklerine
pek yakişt!ram sdık,:doğrusu.'
gecelik nezaket ziyaretinde bulundular. Sadece Başkan
Uluç m isafirliğini b ir ay kadar uzatması için vaki olan is­
tekleri kıramadı. Kibar çocuktur vesselam.
Aman Şaban! Profesörleri bitirmeden asistanlardan
bahsetmek adetten değildir, ama Aiâaddin'in yaptığı, tüm
kariyer unvanlarını hükümsüz bırakacak nitelikte. Akim
dursun, adını değiştirdi, adını! Alâaddin çok m istik b ir ad
olduğu için, tuttu, «Adam» yaptı. Bakalım bu ad onu adam
edebilecek mi?
Mayıs başında yapılan seçimlere bu kez sağcılar da
katıldı Şabancığım. Böylece F ik ir Kulübü de averaj yaptı.
Bu arada akim dursun, Şaban, okulda birtakım tipler tü­
redi, kelimeyle anlatmak mümkünsüz. Kafatasçı mıymışlar, ümmetçi miymişier, b ir ge! de gör. Birkaç tane mine!
garaip. 25 kuruş mukabilinde elâleme gösterip para kaza­
nıyoruz ay sonlar î.
Bu yıl Sait Kemâl'le Safa da profesör oldular. Hakla­
rıydı hani. Önleri de boştu.. Boş dedim de aklıma geldi. İç
geziye de Güneri başkanlık eti. İzmir'e dek kafa bozdu
ama balıkçı meyhanesinde kafayı çektikten sonra b ir da­
ha iflah etmedi. (Çünkü kafası uzamıştı.)
Bu arada ortada yeni türedi asistanlar da dolaşıyor.
Geçen yılki mezunlardan Pars, Haşan,: Müslim falan hep
asistan oldular. En kibarları Müslim. Adından da belli za­
ten efendi çocuk olduğu.
Bu sene seminerler ömür, Şabancığtm. Ahmet Abinin seminerine girmek için IV."Malî kuyrukta. Ahmetciğİm
bugünlerde çok meşgul. Kargan m uhabiri kendisini Sos­
yal Sigortalar Kurumunun önünde sotaiadı. Evlenme tek­
lif ettiği taze, kendisine Paris'ten kuş desenli b ir eşarp ıs­
marlamış. Anlaşılan yengemiz M ülkiyelilere danışmış ola­
cak. Bu arada m illet çiçeği burnunda doçentlerimizden
Metin Kıratlı'nın seminerlerine sucuk, ekmek, yumurta
ve konyak ile adeta pikniğe gider gibi gidiyor. 2,5 saat da
böyle geçer ancak.
Bu yılki Festival Komitesi seçimleri büyük SAVAŞ'iaria kazanıldı. Neticede kavga döğüş komite kuruldu. Kuş
Yurtkan kendini başkan seçtirdi, kısa b ir müddet sonra
«mekânda ferahlık vardır» diyerek yerini kendi arzusuy­
la!!! Macit'e devretti.
Bu yıl, Şabancıgım, fakültedeki inşaat tamamlanır
gibi oldu... ise de Allah razı olsun vatansever mütaahhitlerden, tam istihdamı sağlamak İçin olacak, b ir yapıyor­
lar, iki yıkılıyor. Türkiye'deki yolsuzlukların nasıl önlenip
reorganizasyonun nasıi gerçekleştirileceği konusunda uz­
manlığı kimselere bırakmıyan Prof.'larımız da bu işe b ir
çare bulamıyorlar. Türkiye'yi düzeltip suistimallerî önle­
meye Mülkiye inşaatlarından başlasaiar olacak bu iş ama...
«Güneş dibini aydınlatmaz» mıymış, neydi o, b ir ata sözü
vardı... Mektubunda yaz.
Haberin var mı Şabancıgım, İzmir'den Nurten geldi
Ulus'a.Böylece tüliabın biraz olsun yüzü güldü bu günler­
de. Bu durum gene İzmir'den eski transfer Zühal'in pabu­
cunu dama atmışa benzer. Üstelik evliler de arttı Mülkiye V
de. Siyasi Şube'den Ömer, Raşit, Orhan, Canset; idari'den
de Fatiham evlendiler. Daha niceleri var ama sana b ir an
önce Basın Yayın'lı Asuman'ın Kantin'de konser verdiğini
de belirtmem lâzım. A lık Raziye Yarışı hariç benim b ild i­
ğim kadarı Kantin dört yıldır İnek Bayramları dışında böylesine şenlenmemişti.
Alık Raziye yarışı bu yıiki İnek Bayramının yenili­
ğiydi. İnci Sinemasının önünde kılfı ktlîı karıların fesli -çi­
çekli kerleri kovalaması sırasında seni Allah inandırsın,
tra fik durdu. Kadınlar çocuklarını düşüre yazdılar.
Bu yıl Zahide tedavülde pek az göründü, Şabancığım. Apandisit ¡ameliyatı olmuş. Bizleri pek ihmal etti,
pek. inek Bayramında biie yoktu ortalıklarda. İnek Bay­
ramı deyince aklıma b ir tek isim geliyor Şabancığım: Pem­
be Şafak. Vallahİzâzim, M ülkiye Mülkiye olalı böyle kraliçe
görmemiştir, Azimİ, o ne neşe, o ne espri, o ne hülyalı ba­
kış. İdariler nasılsa iyi b ir kıral bulmuşlar. Nejat tahtının
üzerinde Apollon gibi duruyordu ( f ) Mali Şubenin kıralı
Bacak Mehmet ise totolarımızın 9'da kalmasına sebep oldu.
Oldu da ne oldu, Fenerbahçe şampiyon oldu. İnek Bayramma Şubeler, Gentlemen Agreement yaparak girdi, fakat
bu anlaşma bile bilim um Şube kızlarının k irli çamaşırlarının ortaya konmasını önliyemedi, Alevciğimiz sinir kriz­
leri geçirirken, Sumrucuğumuz BM. den Barış Gücü İstedi.
Ama gene de tüm İnek Bayramı faaliyetleri, bu yıla dek
görülmemiş derecede nezih geçti. Yani bîr İnek Bayramı
ne kadar kibar geçebilirse o kadar kibar geçti. Daha iyisi
can sağlığı valla. Hocalar bile Show'a bayıldılar bu sene.
B ir de Kazgan'ı kazasız belâsız çıkarabilsek!
Şabancığım, İnek Bayramından parça parça bahse­
diyorum, bu sene inek gezdirmeyi Kızılay tarikiyle yaptık.
M illetin aklı tavanlara vurdu, bütün sıvalar döküldü.
Azizciğimiz ve Sehacığımızla b irlik te bütün eski Mülkiye­
lilerin gözleri yaşardı kî bu olay bu yıl Ankara'da pek sık
görülen su baskınlarından birine sebep oldu. Ayni gece
okulumuzda yapılan kıyafet balosu ZZillRRTTT PP1RRRTT
GRAVVV GRAVVVV (parazit var, kusura bakma Şabancıgım.) Gerisini zaten bilumum gazete ve dergilerden öğ■
Her bakımdan hareketli b ir yıl geçirdik, Şabancıgım.
renmîşsindir. Ama lâf aramızda ya, hocalarımızın bunla­
Ankara sokakları bifem yetmedi de şanımızı taa Esenbora inanmamaları bizlerî pek mahzuz e tti. Yemediler. Ne de
ğa'iara kadar duyurduk. Johnson amcamızın sayın temsil­
olsa onlar da M ülkiyeli. Kime inanacaklarını biliyorlar.
cisini Bentderesi misali sokaklardan geçirerek götürdüler
Balo gecesinin özellikle bitişi enteresandı. Haşa huzurdan
sefaretlerine. M ülkiye'nin Çemişkezeğe nakledileceği m ırıl­
bilumum hukuklu, senelerin verdiği hazımsızlıkla: «İçer­
tıları dolaşıyor gene. Bu arada tüllaptan birkaçı, araların­
de dans ediyorlar abil» diye baloyu basmaya kalktılar.
da b ir de Kazgan muhabiri (H içb ir yerden eksik olmayız,
SONUNU BİR YERDE ARAYIN BULUN!
çok şükür) pek sayın Erdoğan Aiıveren beyabimize b ir iki
Canımın içi Şaban, Mülkiye'mizîn özellikle son sınıf'
erkekleri ve iptidai kızları için pek önemli b ir gün olan
Tanışma Çayı bu yıl'hepimizin gözlerini yaşarttı. Ah, bi göreydin, İdari Şubede ne kadar sap varsa (Yani tam kadro
bütün smıf) orada gran tuafet hazırdı. Ama eski hamam,
eski tas bittabî. Bi de resim çektirdiler, şööle, efendime
söyleyeyim, kravatsızları sokmadılar resme. İyi mİ?
Ş A BA N'A
MEKTUP
4 Mayıs 1968 Milâdî
22 Nisan 1968 Rumî
14 Zilhice 1387 Hicrî
Pek Sevgili Şabancığım,
Bu sene o kadar çalıştım, o kadar çalıştım ki, sana
yazmaya a longtime'dan beri vakit bulamadım. Sen benim
( i) halimden! anlar ve bana hak verirsin Şabancığım.
Sevgili kardeşim, buraları çok merak ettiğini biliyo­
rum ama, her yıl sana mektup yazıldığı halde hiç birine
b ir cevap biiem yazmazsın. Biz gene de seni unutmadık.
Yaa. Neyse, hocalardan başlıyalım.
Baba Az,tz bu sene gene dekan. Birinci sınıfta tüliâbı gene m ikrofonun kordonunu değme ses sanatkârını kıs­
kandıracak şekilde kullanarak mestediyor. Bilumum an­
laşmazlık ve kavgalarda pür telâş yurda koşup arabulucu­
luk yapıyor. U-Thant duyarsa özel mediatörü yapar da ba­
şımızdan alır diye korkuyoruz.
Biz birinci sınıftayken açık oturum ların değişmez
ası Muammer Aksoy bu yıl Almanya'da. Tercüman, Babıâiide Sabah, Hür Anadolu gibi çok İnanılır kaynaklardan
Bir kuru başıma kaldım. Ama iyi ki bu zamana kadar dak­
tiloya çekmemişiz, yoksa o büyük haberi sana veremiyecektim. Müjde Şabancığım, Müjdeler olsun, hamdü sena ol­
sun, Dâver Bizim Bülent Dâver Profesör oldu. Haberi şim­
di geldi, bu satırları daktiloya çekerken. 5 k iş ilik b ir jü ri­
den kararı itifakla alarak profesör oldu. Bugün hemen An­
kara'da Amerikan sigaraları tüketim i 4 misli artm ıştır ga­
ranti. Başta bittabî IV. Siyasi olm ak üzere tüm okul taşın­
dı odasına, çünküm.
Şabancıgım, bu yıl taâ İstanbul'lardan canını dişine
takıp gelen özel okulları telin m itingçileri var ya, İşte Fa­
h ir ve Safa kardeşler bunlara nazire olsun diye acele bir
Başkent Özel Gazetecilik Okulu açtılar diye şayialar dola­
şıyor ortada. Ei âlemin ağzı torba değil ki büzesin. Hatta
ne diyorlar b iliyo r musun, Şabancığım, krediyi de Öğret­
menler Bankasından Sait K. Mimaroğlu vermiş diyorlar.
El oğlu değil mİ, der Şabancığım. Sen sakın inanma. Hatta
diyorlar, bu gidişle Mülkiye'de b ir Ticaret Şubesi eksikti,
o da böylece açıldı, d iy o rla r Derler a.
işçiler arasındaki maceralarını günü gününe izliyoruz. Bu
yıl ders verm¡yenlerden Seha'cım var Şabancığım. Ama ge­
ne de o tatlı d ilin i unutmadı tüllab. Bedros bu sene Kan­
tin Yüksek Denetleme Kurulu Başkanı oldu. Gelip gelip
başımıza d ikiliyo r. Boyacı M uhittin Usta'nın söylediğine
göre 50 kuruş verip üstünü istiyormuş.
Aman Şabancığım, mektubun üzerindeki tarihten de
anlayacağın üzere bu mektubu 4 Mayısta kaleme aldık
ama daktiloya almak ancak bugün, yani 6 Haziran'da na­
sip oldu. Evet, evet, haklısın kardeşim ama ne yaparsın.
Kazgan komitesinin üyeleri birer birer cızlamı çöktiler.
Şabancığım, buraya kadar yazmıyayım dedim ama,
nasıl olsa öğreneceksin, biz Yavuz Abadan'ı y itird ik geçen
sene. Tonton hocamızın yokluğunu tüllâb her an duyuyor­
sa da, Nermin Hanım'ın onu aratmamayı başardığı da b ir
gerçek. Örneğin bizleri gene 22 Mayısta evine çağırdı. Sen
de gelseydin ya Şabancığım! B ir de davet mi lâzım yahu?
Nermin'den söz açılmışken söyliyeyîm, sevgili hocamızın
Şam'a gidip geldiğinden haberin var mı? Show'da bilem
bahsetti. Oradan başsız kadınlar doiaşıyormuş. Bizim Ka­
mer Diribaşı göndermeye karar verdik oraya. (Nermin,
evindeki partideki dansı Kamer'le açtı). Nermin dedim de
yeniden aklıma geldi Şabancığım, bizim Bülent bu yıl hiç
tartışmasız tüllâbın gözbebeği seçildi. Bu sıfatını. Veda Ba­
losuna gelen tek öğretim üyesi olduğu gece perçinledi.
Aman Şaban, Bülenti o gece görmeliydin, korkunç eğlen­
di, bizi de kırdı geçirdi. Emel Sayın şarkıların! hocamız
İçin söyledi. Resimlerini Kazgan'da görebilirsin. Hocala-
7
108 Yılın En Büyük
İ F Ş A A T I
!!
Mülkiyeli öğrenci en önemli derste «Amiral Battı»
oynar, dalga geçer, arasıra yanındakine mesaj yazar.
Peki M ülkiyeli hoca Genei Kurui'da yönetmelik gö­
rüşülürken NAAPAR?
İşte KAZGAN, bunun cevabını yıllardır arıyordu. Fe­
dakâr muhabirlerimiz, size bu asrm skandalini kelleyi ko l­
tuğa alarak, ve de yaradana sığınarak, ve de ZÜRRİYET
gazetesine taş çıkartarak veriyorlar.
İta
■ ?
T " -
'i
------- — p p . .- - ş a g
s? '
Genel Kuru! davetiyesinin arka tarafı :
«Bülent'ciğim, bana esaslı b ir mesaj yaz.»
C. P.
' 'jJ
■■■ti
-3
1 ¡ ı-r
5. . ' I il'iir,!. . i
'i-
Y'
i ı y / c y ^ '^ r t ? 1,
• ! " « V İ S '- :
% 'w
s
Ve Elcevap:
•
Cinler Padişahına :
il'. 'i- 'M f * f:
; t
i
rt I 'Ji
<2 -
■■■
:,s
'¡jj
a ) Halini, mazini, âtini »yİ ve parlak buluyorum,
b ) Bana ve sana hürmette kusur gösteren «bazı Fareler»a karşı olan tutum ve davranışın takdirle
karşılanacak niteliktedir,
i.
'»i’
v
c) Bundan böyle de bu yolda devam etmeni diler,
sevgiyle gözlerinden öperim.
Aslanlar Padişahı, B. D.
■ fiı
f:• .
■
Av
Sağ ol Bülentciğîm.
İki dost padişahın karşısına çıkmak cesaretini gös­
terenleri hüsran beklemektedir.
'mâ_
''» !• j- -*■' . .
l ı ’ w ;ivu•"
ı L--.:iit*> ________
•f o
C. P.
(C. P.) Cemal MıKçıoğlu'dur. Oiefct mî?
6
■: j
■
C ■f i
m
BU YIL KAZGAN NİYE NAMUSLU ÇIKTI
/
Efendim, biz KAZGAN'cılar adımız gibi biliyoruz bu
KAZGAN'ı elinize alınca «Ulan bu ne biçim KAZGAN?»
diyeceğinizi. Sîzlerden şimdiden binlerce Özür dileriz. Çok
affedersiniz valîa. Bu yılki KAZGAN cidden biraz fazla na­
muslu çıktı. B ir - ik i zararsız çamur dışında büyük ifşaat­
lar, yeri göğü sarsan skandallar yok bu sene.
Halbuki, Sayın Okuyucularımız, elimizde neler vardı,
neler. Ortalığın içine şey yapacaktık vailahilâzim i Ama
gelin görün ki, bu çamur ve skandalların kahraman evlat­
ları öyle bunaltıcı b ir baskı yaptılar, kapımızı öylesine
aşındırdılar, kendilerine öylesine açındırdılar ki, bizim de
yufka yüreklerim iz dayanamadı bu masum müracaatçıla­
ra. Gözlerimiz yaşararak : «Peki kardeşim, dedik. Tek sen
üzülme de, biz kötü b ir KAZGAN çıkarmanın sorum lulu­
ğunu a liliz üzerimize.»
'Herhalde siyasi hayatımı mahvedecek şeyler yazmaz­
sınız.
Osman Böİükbaşı
İkinci sınıftaki birine «Siz Kamu Harcamaları mı
okuyorsunuz, bizde o ders yoktu, biz Amme Masrafları di­
ye b ir ders okuduk» dediğim tamamen yalandır. Beni çe­
kemeyenler söylemiştir. Bu benî aptal yerine koymaktır.
Saçı uzun, eteği kısa b ir Hatun
Yani diyeceğim, A li'n in bana asık olduğunu, karşı
karşıya geldiğimiz zaman ikim izin de rezonans haline gel­
diğimizi yazmayın, daha iyi.
İV Sİyasi'ii Âpti
Aslında biz Karşıyaka'lılara böyle şeyler vız gelir tı­
rıs gider ama, siz gene de benden «Beyaz Kadın Tüccarı»
diye bahsetmeyin, bakarsın annem okur.
Hamit Kumarcı
Yalnız şu kadarı varki, biz böylece yağmurdan ka­
çarken doluya tu tu la b ilird ik. Mülkiye Kamu Oyu namuslu
b ir KAZGAN çıkardık diye bizleri ebediyen afaroz edebi­
lird i. Bir tek çare kalıyordu : Uğradığımız baskıları sîzle­
rin insafınıza arzederek b ir taşla iki kuş vurmak. Böylece
hem ricacıları kırmamış, hem de niye çamuru az b ir KAZ­
GAN çıkardığımızı isbatı deliliyle göstermiş olacaktık.
Asansör boşluğunda uğradığım elim kaza neticesi,
beni kaldırmaya gelenlere «Bırakın, beni Konya'lı kardeş­
lerim gelip kaldıracaklar» dediğimi yazmak ne müslümanlığa, ne de hristiyanlığa sığar.
İsmi bizde mahfuz
Ricacı arkadaşımızın müracaatlarından bazıları aşağı­
da. A rtık siz bize hak verin. Onlar da değerimizi anlasın­
lar.
■Kardeşim,
Maltepe'de b ir apartmanın ikinci katından kadının
kafama b ir oturak dolusu sarı sudan attığı hakikate aykı­
rıdır. Bîr kere herşeyden önce Maltepe'de değil.
Keltoş
^
O Hamdi denen herif benim biyografime «Akşam ye‘ m eklerini garantilemek için nişanlandı» diye yazmış. Ni­
şanlımla aramın bozulmasına yönelmiş böyle iftiralara
alet olmamanızı yüksek katınızdan rica ederim.
Çömez
İşte böyle, böyle çocuklar! Sîzlerle samimi olmamı
çekemiyenier var. Onun için su benim Kızılcahamam ge­
zisinde çektiğiniz hamaktaki resmi koymayın, olur mu?
Aslanlar Padişahı, B. D.
Sayın KAZGAN,
Geçen yılki Kıyafet Balosunda kız kıyafetindeki Ni­
hat Tatfı'ya asıldığımı lütfen yazmayın. Nişanlım duyarsa
sonra vicdan azabı çekersiniz.
İmzası bizde mahfuz
Amanın, KAZGAN'cı beyler kardeşim,
B ir vesile ile benim hiç enstitüde ..^bulunmadığımı
yazmışsınız. Cumhur bey okursa dünyada tezkiye vermez.
Ekmeğime mani olmayın kardeşim. Sîzlere güveniyorum.
B ir enstitünün sekreteri (3. kat}
Bana bakın KAZGAN'cı la r,
Birisi benîm biyografime «kavgacıdır» dîye yazmış.
Hele b ir basın da...
Şûle Namsa!
... Aman, gözünüzü seveyim, isterseniz Kazan Restoran'da yemek ısmarlayayım, ama benim 21 Mayıs'a katıl­
madığımı duyurmayın.
B ir İhtilâlci
... Bana «M ülkiye'nin en seksapelli kızı» diyornıuşsunuz. Aman.
- 'f it '
■'i
fCi'i
il
' a.x
y'.;V
f 'v'':':'
[ t t - ':
t;t^ '
iitlt'
I
■!■•'. i
■t:':
t'
r.t' .
J ■■■'.: ■
::!;.v
■in
w
m
m
m
m
m
im
m
m m m m m iim m m im M .
t
.
t
1
1
w :;::.t'l:?--^rS ^
J fi
:•
S :'
f y; -V
.■■S^ -V
' '■•■!
Stt!
DEKAN NE DEDİ...
Sevgili KAZGAN
Okuyucularına,
Üçifncü defa olarak KAZGAN'da sîzlere hitap etmek imkânına sa­
hip oluyorum. Bu benim için büyük b ir m utluluk. Hazır elime fırsat
geçmişken bundan yararlanayım.
Kazgan, b ir söylentiye göre, son sınıfların mizah dergisidir. Sa­
kın inanmayınız. Zira o daima Mülkîye'nin en ciddi, en önemli sorun­
larına dokunur, onları ortaya atar. Bunu bazen o kadar incelikle, o
kadar ustalıkla yapar ki, acaba ne demek istiyor diye derin derin dü­
şünürüz.
Sonra O, yalnız son sınıflara da ait değildir. Mülkiye öğrencisi­
nin büyük çoğunluğu onun çıkması için elinden geleni, halta gelme' yeni yapar. Ona katkıda bulunur.
j,
v
Kazgan'da herkes, herşey vardır.
kadar.
M ülkiyeli Şaban'a varıncaya
Öğrencilerimizin «şakacı» yönlerini, Kazgan'tn sah i islerin i çe­
virdikçe görecek ve tanıyacaksınız. Tavsiye ederim, bu «şakaları» bi­
zim gibi derin derin düşünmeden okuyunuz.... ve, şakadan da olsa,
gülünüz.
t
Sîzlere en içten sevgi ve saygılar sunarım.
DANS DERSİ
Dekan
Prof. Aziz KÖKLÜ
verilir
Evlere g id ilir
İŞTE
B ÖY L E
B ÖY L E
DEDİ
mm:
mi
| L! . ;1r. *ı'
a »
:kİ!$ İ£ ^ ^
fS İİİU H Î
llllllllllf lp
V*-
Mülkiye Çamurculuk ve Kamışçılık A.O. adına
Sahibi
: Jeton Baskın
Sanat işleri Müdürü ve Sansür Heyeti en Baş
Danışmam
: Sansür Engin
Sahibinin en özel sekreteri ve matrak biyogra­
file r ve de dedikodular Mes'ui Müdiresi
: Fonksiyon Samtye
Bilumum baîo ve toplantılar baş gözlemcisi : Paşa Kızt Dansöz Zeyno
K arikatür Angarya İşleri
: Boyacı Erhan'la, Yumuşak Okhan,
b ir de Karakas Yüksel
İstanbul lüzumsuz işler müdürü
: Tatava Halûk
Ayak işleri müdürü
: Çalçene Oğuz
Foto Angarya İşleri
*
: Mârul Ataman ve Ehtiyar Aytaç
Kazgan'ı Kalkındırma Demeği Fahrî Başkafs : Fıstıkiye Sevgi
VE BÎR DE İLÂVETEN SAZLI SÖZLÜ
Kazgan'la Savaş Derneği Azılı Başkanı
: Çaçaron Hâle
•
*
»
•
•
<
I
« R M İ
•
»«

Benzer belgeler