2013 Hutbe Arþivi E-Kitap

Transkript

2013 Hutbe Arþivi E-Kitap
2013
HUTBE ARŞİVİ
Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir.
FİRHİST
* Hutbe Duaları
04 Ocak - Helal Kazanç - Metin Altındal - Antalya İl Müf Din Hizmetleri Şefi
11 Ocak - İsraf - Mustafa Aydın - İl Müftü Yard.
18 Ocak - Mevlid Kandili - Hatice Ögke - İl Vaizi
25 Ocak - Allah’ın Sevmediği Davranış: İSRAF - Diyanet İşleri Başkanlığı
01 Şubat - Allaha İman’ını Amellerimize Etkisi - Mustafa Aydın-İl Müftü Yardımcısı
08 Şubat - Haftanın Hutbesi - Celil Karaca-Muratpaşa Müftüsü
15 Şubat - Tevhidin Evrensel Anlamı - Enis İnan-Akseki Vaizi
22 Şubat - İman Amel İlişkisi - Mesut Özdemir-Alanya İlçe Vaizi
01 Mart - Ahde Vefa - Muhammet Güllüce-Kaş Vaizi
08 Mart - Bir Kul Olarak Kadın - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
15 Mart - Aziz Şehitlerimize - Abdurrahman Han- Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
15 Mart - Şehitlik ve Çanakkale - Emir Faysal Arvas - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
22 Mart - Haftanın Hutbesi - Erol Köseoğlu-Kumluca Vaizi
29 Mart - Sokağın Yetimleri:Çocuklarımız - DİB
05 Nisan - Mükerrem Bir Varlık Olarak İnsan - Prof Dr. H. Kamil Yılmaz-DİB Başkan Yardımcısı
12 Nisan - Peygamberimiz ve İnsan Onuru - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
19 Nisan - İnsan Kalabilmek - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
26 Nisan - Sağlıklı Yaşama ve Dengeli Beslenme - Ramazan Dönmez-Fatih Cam. İ. H.-Elmalı
03 Mayıs - Çalışmak İbadete Engel Değildir - Erol Köseoğlu-Kumluca Vaizi
10 Mayıs - Üç Aylar ve Regaib Kandili - M. Hakan Asan-Kumluca Vaizi
17 Mayıs - Gençlik ve Kimlik Problemleri - Nafis Gelgeç-Üçağız Köyü İ-H. Demre
24 Mayıs - Fetih Ruhu - Salim Mete-Kaş Vaizi
30 Mayıs - Miraç Kandili - Mustafa Selbi - Çınardibi Köyü Cami İ-H. Akseki
07 Haziran - Mü’minler Kardeştir - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
14 Haziran - Yaz Kuran Kursları - DİB
21 Haziran - Berata Ulaşabilmek - DİB
28 Haziran - İslami Bir Değer: Edep - Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz
05 Temmuz - Ramazan ve Oruç - Prof. Dr. İskender Pala
12 Temmuz - Helal Kazanç, Helal Lokma - Din hizmetleri Genel Müdürlüğü
19 Temmuz - Helal Kazanç, Helal Lokma - DİB
26 Temmuz - Tekbir: Allahuekber - DİB
1
02 Ağustos - Ramazana Veda ve Kadir Gecesi - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
08 Ağustos - Ramazan Bayramı - DİB
09 Ağustos - Ramazanda Kazandıklarımız - Bayram Özçiftçi - İ.H. - Kumluca
16 Ağustos - Mazlumun Ahı Titretir Arşı Rahmanı - DİB
23 Ağustos - İnsanın Katli, İnsanlığın Katlidir - DİB
30 Ağustos - Zaferler Allahındır - DİB
06 Eylül - Çocuk Sevgisi ve Terbiyesi - Hasan Akpınar - M.K. - Gazipaşa
13 Eylül - İslamda Eğitim ve Öğretim - Mevlüt Topçu - İl Müftü Yardımcısı
20 Eylül - Kutlu Bir Yolculuk: Hac - İbrahim Erdem - İ.H. - Aksu
27 Eylül - Davet Hepimize, Hep Birlikte Camiye - DİB
04 Ekim - Kurbanlarımızla Pekişsin Kardeşliğimiz - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
11 Ekim - Kurban İbadeti - Dr. Ülfet Görgülü - DİYK Uzmanı
15 Ekim - Kurban Bayramı - Prof. Dr. H. Kamil Yılmaz
18 Ekim - Namazla Diriliş - Sait Kırkaş - İ.H. - Konyaaltı
25 Ekim - Mü’minler İşlerini İstişare İle Yürütür - Dr. Talip Ayar
01 Kasım - Rahmetin Hicreti - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
08 Kasım - Muharrem Ayı ve Kerbela - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
15 Kasım - Komşu Hakları - Bahattin Ataklı - Demre Müftüsü
22 Kasım - Alimlere Saygı ve Hürmet - Hasan Çelik - İ.H. - Manavgat
29 Kasım - Yeterki Gönüller Engelli Olmasın - Ömer Uçar - İ.H. - Akseki
06 Aralık - İslamda İnsan Hakları ve Kadın - Şaban Köroğlu - İ.H. - Korkuteli
13 Aralık - Dünyada Yolcu Olabilmek - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
20 Aralık - Nefis Muhasebesi - Osman Öztürk - Aksu Vaizi
27 Aralık - Ömür Sermayesi Tükenirken - DİB
DÜZENLEYEN:
HÜSEYİN KARATAŞ
HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ
SERİK - ANTALYA
2
1
2
3
4
Firhist’e Geri Dön
3
Firhist’e Geri Dön
2013 HUTBELERİ
1
04 Ocak
HELAL KAZANÇ
Muhterem Müslümanlar!
Yüce Dinimiz İslâm, insanoğluna
dünya ve ahiret saadetini kazandıracak
prensiplerle dolu bir hayat nizamıdır. İslâm'da çalışma ve helal kazanç, tıpkı ilim
gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye
muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi,
çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek
maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması, ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir
davranış olarak kabul edilmiştir.
İslâm, kazanç elde etme konusunda
önemli bir ilke olan meşruiyet prensibini esas
alarak; hırsızlık, gasp, faiz, kumar, rüşvet ve
şans oyunları; kamu mallarını zimmete geçirmek, her türlü yolsuzluk, hileli alışveriş,
müşteriye birinci kalite diye ikinci kalite mal
vermek, eksik tartıp ölçmek, malı fâhiş fiyatla
3
elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden nasıl geldiğine dikkat etmelidir.
Zira haram fiillerden biri işlenince,
diğerine kapı açılır ve haramlar normal karşılanmaya başlar. Böylece toplum huzurunun temelini teşkil eden başkalarının
hakkını gözetme, hizmet etme, yardımda
bulunma gibi asil duygular yok olur.
Aziz Müminler!
Yüce Allah, "Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin." (Bakara, 168); "Allah'ın size
rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve
temiz olarak yiyin ve kendisine îman ettiğiniz Allah'a karşı gelmekten sakının."
(Maide, 88) anlamındaki âyetlerde, helal ve
temiz rızık yenilmesini emretmektedir.
Müminlerin, Allah'ın bu emrine uyarak
meşru işlerde çalışmaları, helalinden kazanmaları, haram gıdalarla beslenmemeleri ve çoluk çocuğuna da haram
yedirmemeleri gerekir. Bu husus, hem ibadetlerimizin kabulü hem de sosyal hayatımızın güven ve huzuru için önemlidir.
Aziz Müminler!
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
satmak, işçi ve memurun görevini ihmal ve
terk etmesi, iş verenin çalışanlara hak ettiği
ücretlerini, devlete vergisini, fakire zekatını
vermeden ve kalitesiz mal üretip pahalıya
satarak elde ettiği servet gibi gayrı meşru
kazancı yasaklamıştır.
Yüce Allah Nisa suresinin 29. âyetinde: "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı
rızaya dayalı ticaretle yiyin" buyurmak
suretiyle, haksız kazancın haram olduğunu
bildirmiştir.
Huzurlu bir toplum oluşturmayı
hedef alan İslâm'ın Yüce Peygamberi, "Kazancın hangisi en iyi ve temiz olanıdır?"
şeklinde sorulan bir soruya, "Kişinin el
emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde edilen kazançtır" cevabını
vermiştir.(1) Bir başka hadislerinde ise, "Hiç
kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir
şey yememiştir"(2) buyurmuştur.
Değerli Mü'minler!
İslâm'da asli ve tabii kazanç yolu
emektir. Müslüman, çalışmadan başkalarının
sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç
4
Kazancımızın helal ve meşru olması
kadar servetimizi, ekonomik değerlerimizi;
içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş ve benzeri
gayri meşrû ve haram yerlere harcamamak
ve malı-mülkü israf etmemek de önemlidir.
Çünkü bâtıl yollarla servet edinmek ve onu
gayri meşru yerlerde harcamak günahtır.
Bu husus, Bakara suresinin 188. âyetinde
şöyle ifade edilmektedir: "Aranızda mallarınızı bâtıl yollarla yemeyin. İnsanların
mallarından bir kısmını bile bile günaha
girerek yemek için, onları hakimlere
(rüşvet olarak) vermeyin."
Değerli Müminler!
Çok çalışmak, bol üretmek, meşru
yollardan kazanmak, israf etmemek, helal
harama riayet etmek ve insan haklarına
saygı göstermek, Müslümanların temel görevleri arasında yer alır. Milletimiz ancak bu
sayede güven ve huzura erecek, mutlu ve
müreffeh olabilecektir.
KAYNAK:
1-Hakim, Müstedrek, II, 10. Ahmed, IV; 141.
2-Buhari, Büyû, 15.
Hazırlayan:Metin ALTINDAL
Antalya İl Müf Din Hiz. Şefi
Redaksiyon:Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
4
2013 HUTBELERİ
1
11 Ocak
İSRAF
Kıymetli Müslümanlar!
Yüce dinimiz İslam, hayatımızı anlamlı kılan prensiplerle doludur. Biz
mü’minlere her alanda ölçülü olmayı, orta
bir yol tutmayı öğütler. Dünya nimetlerinden faydalanma şekli de bunlardan bir tanesidir. Allah (cc) bizlere sayılamayacak
kadar nimet bahşetmiştir. Bunun karşılığında ise gerçek bir kul olmayı, şükrünü
bilmeyi, israf ve cimrilikten kaçınmayı istemiştir. İsraf; herhangi bir konuda aşırıya
gitmek, sahip olunan imkan ve değerleri
gereksiz yerlerde gereksiz yere harcamak,
savurgan olmaktır.(2) Yeme, içme giyim ve
kuşam, zamanın kullanılması gibi pek çok
alanda aşırılığa kaçmaktır. İsraf edenlere
ise müsrif denilmektedir.
3
Kıymetli Müslümanlar!
İnsanoğlu kendisine verilen nimetlerden hesaba çekilecektir. Unutmayalım ki
israf da cimrilik de haramdır. Peygamber
sünnetine, iSLAM ahlakına yakışmayan bu
hastalıktan kurtulmalı, elimizden geldiğince
her şeyi yerli yerinde kullanmaya, harcamaya dikkat etmeliyiz. Çünkü bütün nimetleri bize bahşeden yüce Allah, Kur’an’da
şöyle buyuruyor: “ (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi
arasında orta bir yol tutarlar.” (3) “Onlar
ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (4) “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin,
eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.”(5)
KAYNAK:
1-Furkan suresi 67
2-Taberi, Camiul-Beyan, Mısır 1374,VII,272
3-Furkan Suresi 67.
4-Müminun Suresi 3
5-Bakara Suresi 172
Hazırlayan: Mustafa AYDIN- İl Müftü Yrd.
Redaksiyon:Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli müminler!
İsraf; kişileri, aileleri, toplumları felakete sürükleyen bir hastalıktır. Çağımız insanı kendisine verilen imkan ve nimetleri her
zamankinden daha çok israf etmektedir. Örneğin ekmek; zengin ve yoksul ayırt etmeksizin günde üç kez soframıza konuk oluyor.
Kokusu, bereketi ve tadıyla bütün dinlerde
kutsal nimet sayılan bu mübarek yiyecek, ülkemizde ne yazık ki aşırı bir israfla karşı karşıyadır. Çoğu insanın bulamadığı, yiyecek
ve içecekler artık olarak çöpe gitmektedir.
Yoksul insanlar bir tane bulamazken,
modaya uymak, gösterişli olmak gibi gayelerle sadece birkaç sefer giyilen, kullanılan
eşyalar alıyoruz. Düğün, nişan sünnet gibi
törenlerde sırf adet yerini bulsun diye anlamsız, ölçüsüz harcamalar yapıyoruz. Daha
faydalı işlerde harcamak varken, bin bir
emekle kazanılan paralar ihtiyaç olmayan
yerlerde heba ediliyor.
İnsan hayatı için çok önemli olan
zaman nimetinin gerektiği gibi kullanılmaması, bedeni lüzumsuz işlerde yorarak sağlık
ve sıhhatin bozulması israfa kurban ediliyor.
4
Firhist’e Geri Dön
5
2013 HUTBELERİ
1
18 Ocak
MEVLİD KANDİLİ
Pek Aziz ve Muhterem Cemaat-i Müslimîn!
12 Rebîü’l-Evvel 571 gecesiydi.. O gece, İran
Kisrâsı’nın sarayında 14 sütun yıkıldı. Mecûsîlerin bin
yıldır yanmakta olan ateşi söndü. Sava gölü kurudu;
kurumuş olan Semâve deresinin suları taştı. Kâbe’deki putlar yüz üstü devrildi. Zira âlemlere safâ, Hz.
Muhammed Mustafâ yeryüzünü teşrîf etmişti.
Onun doğumuyla, yeryüzünde saltanatını sürmekte olan cehâletin, küfrün ve şirkin temel direkleri
yıkılmış; puta tapıcılık yerle bir olmuş; acımasızca sürmekte olan zulüm ateşi sönmüştür. Cehâletin zifirî karanlığı, Muhammedî nurla tam bir aydınlığa
dönüşmüş; diri diri toprağa gömülen kız çocukları,
3
Aziz Cemaat!
23 Ocak–Çarşamba gününü Perşembe’ye
bağlayan gece, Efendimiz (s.a.v.)’in doğum gecesi
olan Mevlid kandilidir. Bu vesîleyle Resûl-i Zîşân Efendimiz’i, hayatını ve evrensel mesajlarını yeniden hatırlamalı, kendi yaşantımızı ona göre yeniden
düzenlemeliyiz. Çünkü O, bizim için en güzel örnektir.
Bu konuda Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Andolsun ki
Allah’ın Resûlü, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok ananlar
için güzel bir örnektir.”(4)
Bir başka âyette de Allah’ın sevgisini kazanmanın yolunun, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e uymaktan
geçtiği belirtilmektedir: “(Ey Muhammed!) De ki:
Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki Allah da
sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”(5)
Efendimiz (s.a.v.) de kendisinin sözlerine ve
yaptıklarına uymanın, Peygamber sevgisinin en
önemli göstergesi olduğunu şöyle vurgulamaktadır:
“Sünnetimi yaşatan, beni sevmiş demektir. Beni
seven ise, cennette benimle beraberdir.”(6)
Öyleyse Muhterem Müslümanlar!
Onu seven, aslâ yalan söylemez, iftira atmaz.
Onu seven, dedikodu yapmaz, lâf taşımaz.
Onu seven, güvenilirdir; aslâ emânete ihânet etmez.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
O’nun gelişiyle hayat bulmuş; kadınlara, kölelere, yetimlere ve yoksullara yapılan haksızlıklar, O’nun teşrîfiyle ortadan kalkmıştır.
Kıymetli Kardeşlerim!
O, Abdullah’ın yetîmi, Âmine’nin rüyâsı, İbrahim (a.s.)’ın duâsı, mü’minlerin gözbebeği ve Yüce
Rabbimiz’in insanlığa en büyük ikrâmıdır. Hutbemin
başında okuduğum âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak
şöyle buyurmaktadır: “Hani, Meryem oğlu İsa demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, benden
önce gelen Tevrat’ı doğrulayan ve benden sonra
gelecek, adı “Ahmed” olan bir peygamberi size
müjdeleyen, Allah’ın elçisiyim.”(1)
Peygamberimiz (s.a.v.), bizleri her türlü kötülükten temizleyen, Allah’ın en büyük lütfudur. Âl-i
İmran sûresinde de buyrulduğu gibi: “Andolsun ki
Allah, mü’minlere, âyetlerini okuyan, onları arıtıp
tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten,
kendi içlerinden bir peygamber göndermekle,
büyük bir lütufta bulunmuştur.”(2)
Hattâ Efendimiz, sadece insanlara değil, yaratılmış bütün varlıklara rahmet olarak gönderilen bir
peygamberdir. Cenâb-ı Hakk’ın: “(Habîbim!) Biz
seni, âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik”(3)
meâlindeki kutlu sözü, bu gerçeğin en veciz ifâdesidir.
4
Onu seven, hiçbir şekilde başkasını aldatmaz.
Onu seven, helâli helâl ve haramı da haram bilir.
Onu seven, vaadini yerine getirir, sözünde durur.
Onu seven, komşusuna eziyet etmez; ona iyilik eder.
Onu seven, şefkat ve merhamet sahibi olur.
Onu seven, kibirli değil, mütevâzi olur.
Onu seven, cömert, adâletli ve vefâkâr olur.
Ve’l-hâsıl onu seven, dosdoğru olur..
O halde Değerli Kardeşlerim!
Mevlid kandilini fırsat bilerek Efendimiz
(s.a.v.)’i kendimize ne kadar örnek alabiliyoruz, şöyle
bir ölçüp tartalım. Âile bireylerimize ve çocuklarımıza
Peygamberimizi anlatalım. Onların tertemiz kalplerine
Allah ve Peygamber sevgisini yerleştirelim. Bu gece
vesîlesiyle yeniden tövbe ve istiğfar edelim, anlamını
da düşünerek Kur’an okuyalım, kazâ ve nâfile namazlar kılalım, duâlar edelim, çokça salât ü selâm getirelim. Ve bütün bunlarla birlikte yeniden gönlümüzü
arındırmanın yollarını arayalım.
KAYNAK:
(1) Saff, 61/6.
(2) Âl-i İmran, 3/164.
(3) Enbiyâ, 21/107.
(4) Ahzâb, 33/21.
(5) Âl-i İmran, 3/31.
(6) Tirmizî, İlim, 16.
Hazırlayan: Hatice ÖGKE-Antalya İl Vaizi
Redaksiyon:Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
6
2013 HUTBELERİ
1
25 Ocak
ALLAH’IN SEVMEDİĞİ DAVRANIŞ:
İSRAF
Kardeşlerim! Bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s),abdest almakta olan Sa’d b. EbiVakkas’ınyanına uğramıştı. Derken onun suyu fazla
kullandığını görmüş olmalı ki “Bu ne israf?”buyurdu. Sa’d, “Abdestte de israf olur mu ya Resulallah?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz
(s.a.s), “Evet, akan bir nehirden bile abdest
alsan israf olur”şeklinde karşılık verdi.1
Kıymetli Kardeşlerim! Hutbemin başında
okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz, müminlerin vasıflarını tanıtırken şöyle buyuruyor: “Onlar,
harcama yaptıklarında ne israf ederler, ne de
cimri davranırlar. Bu ikisi arasında bir yol tutarlar.”2 Yine bir başka ayette Cenab-ı Hak, “Akra3
bir nimeti israf ediyoruz ki, bu nimetin bizim medeniyetimizde apayrı bir yeri vardır. İsraf ettiğimiz bu
nimet, nimetlerin büyüğü, değerlisi ve yücesi olan
ekmek nimetidir. Bizim kültürümüzde ekmek, rızıkların kıymetlisi, hürmete şayan olanıdır. Bu sebeple
biz bir ekmek kırıntısını yerde gördüğümüzde
hemen onu alır ve öperiz; Sonra alnımıza koyarız;
Ardından özenle bir duvarın kovuğuna yerleştiririz.
Ekmek kırıntısını çiğnemekten dahî kaçınırız. Ayrıca ekmekle bizim gönül bağımız vardır. Halk irfanımız ekmeğe yemin eder, ekmek hakkı için;
Kur’ân’a yemin eder, Kur’ân hakkı için.
Kardeşlerim! Üzülerek ifade edelim ki nimetlerin sultanını israf ediyoruz. Sofralarımızın baş tacını
israf ediyoruz. Bereketin timsali ekmeği çöpe atıyoruz. Dünyada bir milyar insan sefalet ve yokluk içerisinde yaşarken; milyonlarca insan bir lokma ekmeğe
muhtaçken, her gün 6 milyon ekmeği çöpe atıyoruz.
Dünyada her yıl 10 milyon insan açlıktan ve yetersiz
beslenmekten hayatını kaybederken; kardeşlerimiz
Suriye’de, Somali’de, Arakan’da ve dünyanın muhtelif
yerlerinde bir ekmeğe muhtaç durumda iken her gün
milyonlarca ekmeği israf ediyoruz. Bu davranışımızla
hakikatte dünyadaki aç insanların hakkını saçıp savuruyoruz. Bu hâlimiz, Sevgili Peygamberimizin “Birinizin elindeki lokma yere düşerse ondaki toz
toprağı gidersin ve onu yesin...”5 , “Kibirsizce ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
baya, yoksula, yolda kalmışa haklarını ver! Malını israf ile saçıp savurma! Zira saçıp savuranlar, şeytanın dostları, kardeşleridir.”3 buyuruyor.
Yüce Rabbimizin bu ayetleri, bizlerden, bütün eylemlerimizde iktisatlı ve ölçülü olmamızı ve de israftan uzak durmamızı istiyor.
Sevgili Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “İnsanoğlu kıyamet günü
beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamayacaktır; Ömrünü nasıl tükettiğinden, gençliğini nasıl yıprattığından, malını
nerede kazanıp nereye harcadığından ve öğrendiği bilgilerle nasıl amel ettiğinden”4
O halde ahiretteki hesap vereceğimiz konulardan biri de, maddî-manevî bize hangi nimetler bahşedilmişse, onların israf edilip edilmediği ile ilgili olacaktır.
Değerli Kardeşlerim! Modern zamanlar ne
yazık ki bizi kendi dünyamıza hapsetti. Bireyselleştik. Bencilleştik. Kendimizden başkasını düşünmez
olduk. Merhameti, diğerkâmlığı, kanaatkârlığı unuttuk. Amansız bir şekilde her şeyi tüketir olduk; zamanı da, mekânı da, malı da, serveti de, tabiatı da,
çevreyi de bilinçsizce tüketiyoruz. Hayatımız ve
ömrümüz akıp giderken gençliğimizi, sağlığımızı,
zenginliğimizi, geleceğimizi, her şeyimizi israf ediyoruz. İsraf ve savurganlık, bugün hayatımızın
hemen her tarafını kuşatmış durumda. Ancak öyle
4
israfa kaçmadan yiyiniz, içiniz, giyininiz ve sadaka veriniz.”6 şeklindeki nebevî öğütlerinden ne
kadar da nasipsiz kaldığımızı göstermektedir. Gerçekte israf ettiğimiz sadece ekmek değildir. Çiftçinin
emeğini ve alın terini çöpe atıyoruz. Servetimizi saçıp
savuruyoruz. Yıllık 1.5 milyar liramızı çöpe atıyoruz.
Yüce Rabbimizin bahşettiği bütün nimetleri israf
etmek günahtır. Ancak ekmeği israf etmek daha da günahtır. Aslında aldığımız terbiye ve mensup olduğumuz
inanç, kültür ve medeniyet gereği, hiç ama hiç yapamayacağımız bir şey vardır. O da ekmeği çöpe atmaktır.
Kardeşlerim! “Allah israf edenleri
sevmez.”7 Çünkü israf, Rezzâk olan Allah’ın nimetine
karşı bir saygısızlıktır.O halde bizler,“O gün size verilen bütün nimetlerin hesabı sorulacak”8 ilahi fermanına göre bize bahşedilen hiçbir nimeti israf
etmemeliyiz.
Hutbemi peygamberlerin yanında mücadele
veren Allah erlerinin duasıyla bitirmek istiyorum:
“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı, işimizdeki israf
ve taşkınlığı bağışla!”9 KAYNAK:
1- İbnMâce, Tahâret, 48.
2- Furkân, 25/67.
3- İsrâ, 17/26-27.
4- Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1.
5- Müslim, Eşribe, 136.
6- Buhârî, Libâs, 1; Nesâî, Zekât, 66.
7- En’âm, 6/141.
8- Tekâsür, 102/8
9- Âl-i İmrân, 3/147.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
7
2013 HUTBELERİ
1
01 Şubat
ALLAH’A İMAN’IN
AMELLERİMİZE ETKİSİ
Muhterem Müslümanlar
Yaratılışımızın gayesi, Yüce Allah’ı
tanımak ve O’na kulluk etmektir. İman, hem
dünya, hem de ahiret saadetini sağlayan en
değerli manevi sermayemizdir. Sahip olduğumuz imanın en önemli özelliği ise, kalbin
derinliklerine nüfuz etmesi ve vicdanların
onunla huzur bulmasıdır. İman bu özelliği
ile şirkin ve putperestliğin kirlettiği kalplere
yeniden hayat vermiş, sahabe örneğinde olduğu gibi, mensuplarını cehalet ve vahşetten kurtarmış, sevgi, saygı ve adaletin
oluşturduğu İslam medeniyetinin zirvesine
yükseltmiştir.
Kıymetli Müminler
İmanın şartlarından ilki ise Allah’a
inanmaktır. Yaratılmamızın asıl hikmeti de
3
bozukluk görebiliyor musun?”2
Allah’a iman etmemiz, O’na yönelmemiz ve O’ndan yardım istememiz, başarılı olmamızın ve karşılaştığımız sıkıntılarımızın
çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder.
O’na dayanmamız ve güvenmemiz bize güç
kazandırır. Yüce Rabbimiz umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan
eder. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter.3
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle
buyurmaktadır: “Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer
bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi
olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte
bu et parçası kalptir.”4 Kalbin iyi olması,
dünya ve ahirette mutluluğun elde edilmesi;
imana bağlıdır. Çünkü bütün hakikatlerin
başı, selamet ve emniyet imandadır.
Değerli Müslümanlar
İmanımızın şükrünü yerine getirelim.
Cenab-ı Mevla’nın göndermiş olduğu
Kur’an-ı Kerimi hayat düsturu haline getirelim. Emirlerine uyalım, yasaklarından kaçınalım. Böylelikle O’nun rızasını kazanalım.
İman edilmesi gereken hususlarda şüpheye
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
budur. Yaratanımız, yaşatanımız, rızık verenimiz Allah (c.c.), bize kendisini şöyle bildirmektedir: “Allah, kendisinden başka hiçbir
ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu
ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku.
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey
O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında
şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların
önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar
O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.
O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün
evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri
koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O,
yücedir, büyüktür.”1
Kıymetli Müminler
Âlemin yaratılışı, hayatın ve ölümün
var edilmesi bizlere Yüce Allah’ı hatırlatmalıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim bu hususu bizlere
şöyle aktarıyor: “O ki, birbiri ile âhenktar
yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir
4
düşmeyelim. Gerçek mutluluğun imandan
geçtiğini ise asla unutmayalım.
Hutbemi bir ayet-i kerime mealiyle
sona erdiriyorum. “Gerçek şu ki, İman edip
iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi
iş yapanların ecrini zâyi etmeyiz. İşte
onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn
cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine
kurularak altın bileziklerle süslenecekler,
ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de
ne güzel bir yaslanacak yerdir.!”5
KAYNAK:
1. Bakara, 2/255
2. Mülk, 67/3
3. Kur’an’dan Öğütler
4. Buhari, İman 39
5. Kehf, 18/30-31
Hazırlayan: Mustafa AYDIN
Antalya Müftü Yrd.
Firhist’e Geri Dön
8
2013 HUTBELERİ
1
08 Şubat
Muhterem Müslümanlar!
Dünyaya yaratanını tanıma ve O’nun gösterdiği çizgide hayatını sürdürme amacıyla gönderilen insanın, dünyaya gelmesi de dünyadan
ayrılması da elinde değildir. İnsanın elinde olan,
yaşadığı sürece yaratanını tanıyıp O’na kulluk
ederek Allah katındaki değerini artırmaktır.
İnsan, mü’min olsun olmasın, Allah’ın
kulu ve güzel bir emanetidir. Bundan dolayı, haysiyet sahibi olup, hürmet edilmeye lâyıktır. İslâm,
inancı, rengi, ırkı ve sosyal konumu ne olursa
olsun her insanın hayatını dokunulmaz görür,
ona yönelik her türlü saldırı ve tehlikeyi en etkili
şekilde önlemeye çalışır.
Kişinin hayatını sürdürecek ölçüde yeme
ve içmesi farz olup, bundan kaçınarak “ölüm
orucu” tutması intihar hükmünde görülmüştür.
Ölüme yol açabilecek bir açlık tehlikesinde İslâm,
haram gıdaların bile yenilip içilmesine müsaade
3
hakkında doyurucu ve tutarlı bir inanç sunduğu,
müslümanın bilgi ve iradesini bu yönde hazırlayıp eğittiği için, müslüman toplumlarda intihar
olayları yok denecek kadar azdır. Batı toplumlarında ise intihar oranı bir hayli yüksektir. Ahlâkî
ve mânevî değerlerin zayıfladığı durumlarda
kendisine sağlam bir dayanak ve güvenli bir sığınak bulamayan kimselere ölüm yaşamaktan
daha çok tercih edilir bir yol olarak görünmektedir. Bunalım, aşk, ihanet, yoksulluk, işsizlik, sakatlık, yakınını kaybetme, yalnızlık gibi olaylar
insanların yıkılmasına, hayata küsmesine ve neticede intiharlara neden olmaktadır. İçki ve uyuşturucu madde kullanımı da intiharları
kolaylaştırıcı bir ortam oluşturmaktadır.
Muhterem Müslümanlar!
Stres, çok duyduğumuz, herkesin hayatı
boyunca karşılaştığı bir durumdur. Kişinin çevreyle uyumunu bozar ve kapasitesini zorlar.
Stresi tanımlamak gerekirse, bireyin kendisini rahatsız eden bir ortamda organizmanın verdiği
cevaptır. Stressiz bir insan yoktur. Çünkü insanlar çevrede olup bitenlere tepki verirler. Eğer
stres hiç yoksa kişi tepki veremez. Çünkü enerjisi yoktur. Bu da ölüm demektir. Bu yüzden stres
hayatın bir parçası olarak kabul edilmektedir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
ederek insan hayatını korumayı ve kurtarmayı
esas almıştır. Bu sebeple umutsuz ve acı çeken
hastanın tıbbî müdahalenin bir parçası olarak öldürülmesi (ötanazi) de dinen tasvip edilmemiştir.
Bu nedenledir ki İslâm, kişilere yaşama haklarını
kendi elleriyle yok etme demek olan intihar hakkını da vermemiş2, bunu büyük günahlar arasında
saymış, bu kimselerin sırf intihar etmiş olması sebebiyle âhirette büyük bir cezaya çarptırılacağını
bildirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) de intiharın
büyük günah olduğuna ve acı sonuçlarına dikkat
çektiği bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Sizden
önce geçen ümmetlerden bir kişi vardı. Onun
vücudunda bir yarası vardı. Kangren haline
gelmişti. O yaranın elem ve ızdırabına dayanamayıp, bir bıçak almış onunla elini kesmişti.
Fakat kan bir türlü kesilmemiş nihayet ölmüştü. Yüce Allah; kulum kendi kendine ölüme teşebbüs ederek benim önüme geçti. Ben de
ona cenneti haram kıldım”3
Değerli Kardeşlerim!
İslâm bilginleri intihar edenin imandan çıktığını ve kâfir olduğunu söylememişlerdir. İntihar
eden müslüman, yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır ve müslüman mezarlığına gömülür.4
İslâm insana yaratılışı, yaşama gayesi ve ahiret
1
4
Bunun tam tersi bir durumda, yani aşırı streste
de insan yaşayamaz.
Sıkıntılara göğüs germek, acıya ve kedere karşı sabır göstermek, şartlar ne derece
kötü olursa olsun Allah’a olan inanç ve güveni yitirmemek müslümanın temel karakteri ve ilkesidir. Üstelik bu yolda gösterilen sabır ve
mücadelenin Allah katında büyük bir ecri ve değeri vardır. Kur’an’da hayatta karşılaşılan sıkıntı
ve problemlerin birer sınav aracı olduğu, bunlara
karşı sabır ve metanet gösterildiğinde iyi müslüman olunacağı sıkça hatırlatılır.5
Stres ve bunalımdan kurtulmanın yolu;
Allah’a iman ve tam bir teslimiyet, dua ve niyazda bulunmak, düzenli olarak ibadet etmek ve
sabırlı olmaktan geçer.
Hutbemi Lokman (a.s.)’ın evladına tavsiyesini içeren bir ayet mealiyle bitirmek istiyorum:
“Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret.
Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere
karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak
emredilmiş işlerdendir.”6
KAYNAK:
1- Bakara,2/173
2- Bakara,2/195
3- Buhari,Cenâiz,84, II, 100
4- İlmihal II,183-184
5- Bakara 2/155,177; Hac 22/35 6- Lokman, 31/17
Celil KARACA / Muratpaşa Müftüsü
Firhist’e Geri Dön
9
2013 HUTBELERİ
1
15 Şubat
TEVHİDİN EVRENSEL ANLAMI
Değerli Kardeşlerim!
Hz. Âdem (a.s) ile başlayan ve Hz.
Muhammed (s.a.v) ile en mükemmel şeklini alan İslam dininin temel esası tevhittir.
Hak Dini tebliğ ile yükümlü olan bütün peygamberler tevhit mücadelesi vermişlerdir.
Bir şeyin tek olduğuna hükmetmek ve onun
böyle olduğunu bilmek anlamına gelen tevhit, dinî bir kavram olarak: Yüce Allah’ın zat
ve sıfatlarında bir ve benzersiz olduğuna
inanmaktır. Tevhit bir birine bağlantılı ve biri
diğerinden ayrılmayan üç aşamada gerçekleşir; İlk olarak Yüce Allah’ın Ulûhiyetini
Tanımak, ikinci olarak O’nun birliğini tasdik
etmek, üçüncü olarak ise O’na hiçbir eş ve
ortak koşmamaktır.1 Tevhidin zıddı olan
Şirk ise, Yüce Allah’ın ilahlığında, sıfat ve
fiillerinde, Rab oluşunda O’na denk varlık3
“gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve
ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl (haktan)
döndürülüyorlar?”4 “iyi bilin ki, halis
din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da
başka dostlar edinenler, “Biz Onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar.”5
İşte böyle bir ortamda risalet görevini alan Hz. Peygamber (s.a.v), o günkü
toplumda var olan bu yanlış ulûhiyet inancını düzeltip 23 yıl gibi kısa bir zaman diliminde insanları tevhid İnancı etrafında
birleştirebilmeyi başarmıştır.
Bir yaratıcıya kulluk edip rızasını kazanmak birden fazla Tanrıya kulluk etmekten daha kolaydır. Yüce Rabbimiz bu
hususa dikkatlerimizi nasıl çekmektedir:
“Allah, birbiri ile çekişen ortak sahipleri
bulunan bir (köle) adam ile yalnızca bir
kişiye ait olan bir (köle)adamı örnek
verdi. Bu iki adamın durumu hiç bir olur
mu? Hamd Allah’a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.”6 “(Yusuf (a.s)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lar kabul etmektir.
Muhterem Kardeşlerim!
İnanma duygusu insanda fıtri bir ihtiyaçtır. Yeryüzünde yaşayan milletlerin
hemen hemen tamamının dillerinde Allah’ın
zatını ifade eden bir kelimenin bulunması
ilah fikrinin evrenselliğini ve inanmanın yaratılıştan gelen bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bunun içindir ki İlahi dinlerin ve
Peygamberlerin asıl hedefi insanda Allah’a
inanma duygusunu ortaya çıkarmak değil,
Allah’tan başka varlıkları Tanrı tanıyıp O’nu
bulmakta yanılan insanın bu yanlış düşüncesini düzeltmek, gerçek anlamda Allah’ı
ona tanıtmak olmuştur.3
Aziz Müslümanlar!
Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamber olarak gönderildiği cahiliye toplumunda
da aynı durumu görmekteyiz. Onlar Allahın
varlığına inanmakla birlikte birtakım nesnelerden yapmış oldukları putları ona yaklaşmaya aracı kabul ediyorlardı. Kısacası
onlar, Allah inançlarına şirk karıştırmıştı.
Onların bu durumunu Kur ‘an bize şöyle
haber veriyor: “Andolsun eğer onlara
2
4
dedi ki:) Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı
ayrı ilahlar mı daha iyidir, yoksa mutlak
hakimiyet sahibi olan tek Allah mı?”7
Muhterem Kardeşlerim!
Sevgili peygamberimiz veda haccında yüz bini aşkın Sahabiye irat ettiği
hutbelerinde evrensel anlamda tevhidin
önemini şu sözleriyle vurgulamışlardır:
-“ Ey Mü’minler! Sözümü iyi dinleyin, iyi
anlayın! Muhakkak ki Rabbiniz birdir.
Hepiniz Âdem’densiniz. Âdem ise topraktandır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde üstünlüğü yoktur. Şeref ve
üstünlük, ancak fazilet iledir..”
Hutbemi başta okuduğum ayetin
meali ile bitiriyorum: “Sizin İlahınız bir tek
ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. O, Rahmandır, Rahimdir.”(8)
KAYNAK:
1- Dinî Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, Ankara, 2006, s. 659-60;
Topaloğlu Bekir, Kelam İlmi Giriş, İstanbul, 2004/10, s. 45.
2- Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 621
3- Özler Mevlüt, İslam Düşüncesinde Tevhid İstanbul, 2005, s.13.
4- El- Ankebut, 29/61
5- Ez-Zümer, 39/3
6- Ez-Zümer 39/29
7- Yusuf, 12/39
8- Bakara 2/163
Enis İnan / Akseki Vaizi
Firhist’e Geri Dön
10
2013 HUTBELERİ
1
22 Şubat
İMAN AHLAK İLİŞKİSİ
Aziz Mü’minler!
Ahlâk, insanda gelip geçici bir hal
olmayıp onun manevî yapısına yerleşen,
iyi veya kötü tüm davranışlarının kaynağı
olan, bir meleke halini alan yatkınlık ve kabiliyetler bütünüdür. Dolayısıyla ahlâk,
güzel ve kötü olmak üzere iki kısma ayrılır.
İslam ahlakının amacı, insanın tabiatında
bulunan iyiliklere yönelik eğilimleri güçlendirerek huy haline getirmek; kötü eğilimleri
ise, terbiye sürecinden geçirerek zararsız
hale getirmektir. Yani en yüce gaye olan
Allah`ın rızasına ulaştırmaktır.
İman ise; Allah tarafından gönderilenlerin tamamını kalben tasdik, dil ile ikrar
etmektir.
Değerli Mü‘minler!
İslâm'da ahlâkın asıl kaynağı,
Kur'an ve onun ışığında oluşan sünnettir.
Nitekim Hz. Âişe bir soru münasebetiyle
3
göstergesidir.
Aziz Mü’minler!
İslam'ın en büyük amacı, ahlaklı bir
toplum yetiştirmektir. Müslüman'ın, toplum
içinde güzel ve hoş karşılanmayan davranış ve alışkanlıkları zamanla imanı sayesinde değişebilir. Dolayısıyla insanı güzel
ahlâk sahibi yapan, kişinin imanı, Allah
sevgisi ve Allah korkusudur. Zaten ibadetlerin gayesi de, kişinin imanını kuvvetlendirip edep ve ahlâkını güzelleştirmektir.
Değerli Mü‘minler!
Allah'ın yaratıcılığına iman etmekle
birlikte, samimi bir Müslüman olduğumuzun
kanıtı, söz ve davranışlarımızda, imanımızın bir yansıması olan güzel ahlakı benimsemeliyiz. Bu sebeple Müminin vazifesi
imanı kemale erdirmektir.
Öyleyse, Allah’a karşı kulluğumuzu
yerine getirdiğimiz gibi, Allah'ın yarattıklarına karşı merhametli olalım. Bizden sonraki nesillere güzel ahlaktan daha iyi bir
hediye bırakamayacağımızın farkında olarak bu işin sancısını duyalım.
Hutbemi Efendimizin hadisi şerifiyle
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Hz. Peygamber'in ahlâkının Kur'an ahlâkı
olduğunu belirtmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de Resulullah (s.a.v.)'e hitaben: "Sen en yüce
bir ahlâk üzeresin"1 buyurulmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin
hadis-i şeriflerine baktığımız zaman ahlâk
kavramının, söz ve davranışlarda imanı
yansıttığını görürüz. Bu bağlamda Efendimiz (s.a.v): "Müminlerin iman açısından
en mükemmel olanı, ahlâkı en güzel olanıdır."2 "Allah'a yemin olsun ki, hiç bir
kul, kendi nefsi için istediği güzelliği
kardeşi için de istemedikçe tam iman
etmiş olmaz."3 buyurmuştur. Buna göre
ahlâkî açıdan mükemmel bir anlayış ve
davranışa sahip olmayan kişi, iman açısından da kemâle ermiş olamaz.
Bir kimsenin imanındaki samimiyetinin ölçüsünü, bir aletle ölçmek mümkün
değildir. İman ve güzel ahlak birbiriyle paraleldir. Beraber gelişir ve kemal bulurlar.
Dolaysıyla imanını ibadet, taatlarla ve bilgiyle kuvvetlendiren bir kişinin ahlakı da
güzelleşecektir. Çünkü söz ve davranış birliğine dayalı güzel ahlak, imanın en açık
4
bitirmek istiyorum: “Üç şey iman ahlakındandır: Kızdığı zaman kızgınlığı kendisini batıla sevk etmeyen. hoşlandığında
hoşnutluğu kendini hakdan çıkarmayan.
Gücü yettiğinde hakkı olmayan şeye el
uzatmayan kimselerin ahlakı.”4
KAYNAK:
1- el-Kalem, 68/4.
2- Buhârî, Edeb, 39.
3- Buhârî, İman, 7.
4- İ. Taberani; M. Sağir, S.No:114, H. No:164.
Hazırlayan: Mesut ÖZDEMİR
ALANYA İLÇE VAİZİ
Firhist’e Geri Dön
11
2013 HUTBELERİ
01 Mart
2
Firhist’e Geri Dön
ğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz
(veren sözünden) sorumludur.”1 buyurarak
AHDE VEFA
ahdin yerine getirilmesini emretmektedir.
Başka bir ayet-i kerime de Rabbimiz Müminlerin sahip olduğu güzel ahlaka şöyle işaret eder:
“Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.’’2
Değerli Kardeşlerim!
Kıymetli Müminler!
İnsanın ve toplumun manen inşası üç
Ahde vefa hususunda en güzel örnek
aşamalı bir süreçtir. Bu süreç sağlam, sarsılSevgili Peygamberimiz (s.a.v)’ dir. Rasul-i
maz bir inanç ile başlar; vahyin ve sünnetin
Ekrem daha peygamber olmadan ticaret ortakrehberliğinde -kulluk bilinci- ile şekillenir, ilim,
lığı yaptığı kişi ile sözleşmişler, ortak olduğu
takva, tefekkür, tezekkür ve nihayet güzel ahkişi bu vaadini üç gün sonra hatırlayıp sözleşlakla tamamlanır. Müminin ayırt edici özelliği
tikleri yere geldiğinde Allah Rasulü’nü (s.a.v)
sahip olduğu ahlaki meziyetlerdir. Samimiyet,
orada kendisini bekliyor halde bulmuştur.
dürüstlük, alçak gönüllülük, mertlik, şefkat,
Sahabe-i Kiram hazretleri de Allah’a ve
merhamet ve Ahde vefaO bu meziyetlerin ba- Rasulüne (s.a.v.) verdikleri sözden dönmemiş
şında gelir. Bütün bu hasletler insanı insan
son nefeslerine kadar sözlerine sadakatle bağlı
yapan, hem kendi varlığının, hem içinde yaşa- kalmışlardır.
dığı kâinatın var oluş şuuruna erdiren, gönül
Cenab-ı Hak (cc) onları, söz ve ahitledünyasını derinleştiren prensiplerdir. Ahde
rine bağlılıkları ile destanlaştırırken şöyle buvefa İslâm ahlâkının en temel ve en mühim de- yurmaktadır: “Müminlerden öyle adamlar
ğerlerinden birisidir.
vardır ki; Allah'a verdikleri söze sadık kaldıHutbemin başında okuduğum ayet-i ke- lar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerimede Yüce Rabbimiz İsra suresinde: “Verdi- rine getirmiştir (şehit olmuştur.) Bir kısmı
1
3
da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri
sözü asla değiştirmemişlerdir.’’3
Aziz Kardeşlerim!
Ahdini yerine getirenler Allah’ın ve Peygamberinin övgüsüne nail olurken ahdini yerine
getirmeyenler ise yerilmiştir. Kur’ân-ı Kerimde
ahde vefasızlıktan şöyle bahsedilir: “İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden
verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz ve
mutlaka Salihler den oluruz’’ diye Allah'a
söz verenler de vardır. Fakat Allah lütuf ve
kereminden onlara (zenginlik) verince, onda
cimrilik ettiler (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek dönüp gittiler.’’4 Abdullah b. Mesûd’un
(r.a) naklettiğine göre: Sevgili Peygamberimiz
(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ahdini bozarak
hainlik edenler için Kıyamet gününde (halk
arasında teşhir olunmak üzere) büyük bir
sancak dikilir. Bu, falancanın ahde vefasızlığının alâmetidir"5 denilir.
Bunun içindir ki verdiği sözde durmamak, nifak alameti sayılmıştır. Nitekim Fahr-i
Kainat efendimiz, (s.a.v) “Münafıklık alameti
üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, vaad ettiğinde vadini yerine getirmez, ve emanete
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
hiyanet eder.’’6 buyurarak bu hakikate işaret
etmiştir.
Muhterem Müminler !
İşte bütün bunlar ahde vefanın ne kadar
yüce, kıymetli bir meziyet; aksinin ise ne kadar
yerilmeye layık bir durum olduğunu bizlere ilan
etmektedir.
Ahde vefa, kulun Allah'a, ümmetin peygamberine, dostun dostuna, aile fertlerinin birbirine, komşunun komşuya, milletin vatanına
sevgi, hürmet ve sadakatidirO Ahde vefa, düşman bile olsa verdiği sözden dönmemektir. Vefalı insan, dost-düşman herkesin güven
duyduğu kimsedir. Onun karakterinde asla yalancılık, vefasızlık yoktur.
Ne mutlu Allah’a ve insanlara olan ahdine vefa gösteren ve Cenab-ı Hakk’ın övgüsüne mazhar olabilenlereO
KAYNAK:
1- İsra,34
2- Ra’d,20
3- Ahzab,23
4- Tevbe,75-76
5- Buhari, Cizye:22; Müslim, Cihad: 11
6- Buhârî, İman: 31, s.44
Hazırlayan: Muhammed GÜLLÜCE - Kaş Vaizi
Firhist’e Geri Dön
12
2013 HUTBELERİ
1
08 Mart
BİR KUL OLARAK KADIN
Kıymetli Kardeşlerim! Peygamber Efendimiz (s.a.s), Veda Haccı için Mekke’ye doğru
yola çıkmıştı. Kafile içerisinde hanımlar da vardı.
Yol düzenini sağlayan Enceşe isimli bir genç,
coşkuyla şiirler okuyor, güzel sesiyle ezgiler söylüyordu. Bu durum, develerin heyecanlanıp hızlanmasına ve üzerlerindeki hanımların rahatsız
olmasına sebep olmuştu. Efendimiz, hanımları
sarsıntıdan kurtarmak için olaya müdahale etme
gereği duydu. Mübarek ağzından dökülen şu
zarif ifadelerle gence seslendi: -“Ey Enceşe,
sakin ol! Kristalleri dikkatli taşı!”1
3
olması için bugün bile gıpta ile karşılanacak nice
gayretler göstermiştir. Öyle ki dönemin kadına
yönelik bütün acımasızlığına rağmen O, her daim
kadının onurunu korumuş, kadına karşı şiddete
başvuranları sert bir dille uyarmıştır. O’nun kadına muamelesi şefkat, merhamet, nezaket ve
anlayış örnekleriyle doludur. O, vahye muhatap
olmanın heyecan ve ağırlığını ilk olarak sadakât
timsali eşi Hatice annemiz ile paylaşmıştır. Sütannesi Halime’ye derin hürmet göstermiş, kızı
Fatıma’yı sevgi ve şefkatle büyütmüştür. Kız torunu Ümâme’yi omzuna alarak ashabına imamlık
yapmıştır. “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına
karşı en iyi davrananınızdır”5 buyuran Efendimiz, hem eş, hem baba, hem de evlat olarak bir
kadına nasıl davranılması gerektiği hususunda
bize en güzel örnek olmuştur.
Kardeşlerim! Yüce Kitabımızda Allah’ın
övgüsüne mazhar olmuş kadınlardan kesitler sunulur. Yaratılışın kendisinde tezahür ettiği annemiz
Havvâ, iman ve cesaretin zirveye ulaştığı Asiye,
hayâ ve iffetin mekan tuttuğu Meryem, sadakât ve
teslimiyetin anlam bulduğu Hacer, namus ve haysiyeti Yaratıcı tarafından tescillenen Âişe validemiz
bu yüce şahsiyetlerden sadece birkaçıdır.
İnancımızda kadın Allah’ın emaneti olan
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Şefkat Peygamberi, hassas bir varlık
olan kadını kristale benzetmek suretiyle onun
değerine ve ona karşı ne derece dikkatli davranılması gerektiğine işaret ediyordu.
Kardeşlerim! Yüce Allah, kâinatın en şerefli varlığı olan insanı, bir tek özden
yaratmıştır.2 İnsan olma onur ve sorumluluğunu
hem kadına hem de erkeğe yüklemiştir. Sahip
oldukları bu sorumluluk ve değer açısından
kadın ve erkek, Rabbimiz nezdinde aynı önemi
haizdir. Nitekim Yüce Rabbimiz “Mümin olarak,
erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre
kadar haksızlığa uğratılmazlar.”3 buyurmaktadır. Dolayısıyla kadınıyla erkeğiyle bütün insanlar, Allah’ın kuludur. Önemli olan bu kulluğun
farkında olmak, karşılıklı görev ve sorumluluk bilinciyle hayatı sürdürmektir. Peygamberimiz
de,“Kadın ve erkek bir bütünü tamamlayan
iki eşit parçadır.”4 sözüyle kadın ve erkeğin
biri olmadan diğerinin eksik kalacağını ortaya
koymuştur. Bu itibarla kadın ve erkek, sağlıklı ve
huzurlu bir toplumu birlikte inşa eden, birbirlerini
koruyan ve sükuna ulaştıran iki ayrı değerdir.
Değerli Kardeşlerim! Rahmet Peygamberi, kadının toplum içinde saygın bir yere sahip
4
bir eş, ayaklarının altına cennet serilen bir anne,
Allah’ın rahmeti ile sarmalanmış bir evlat ve Rabbimizin mükerrem kıldığı bir varlıktır. Bu itibarla
kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır. Kadınları incitmek, dövmek, mağdur ve mazlum durumuna düşürmek inancımızla bağdaşmaz.
Kardeşlerim! Ne hazindir ki günümüzde
hemen her coğrafyada kadın baskı, şiddet ve
zorbalıklara maruz kalmaktadır. Kadın onuru ve
saygınlığını hiçe sayan bu çirkin davranışlar cehalet, merhametsizlik, vicdanî değerlerden yoksunluk, dahası insan oluştan uzaklaşma gibi
etkenlerden kaynaklanmaktadır. Söz konusu
yanlış tutum ve davranışların İslam ile bağdaştırılması ise daha da vahimdir. Çünkü zulüm ve
şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin,
geleneğin ve inanışın, kendisine Kuran ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Unutmayalım ki yüce dinimiz İslam ve onun peygamberi
Efendimiz eşimize, evladımıza güzel davranmayı
imanın kemali için gerekli görmüştür.
KAYNAK:
1- Buhârî, Edeb, 111.
2- A’râf,7/189.
3- Nisâ, 4/ 124.
4-EbûDâvûd, Tahâret, 94.
5-Tirmizî, Radâ’, 11.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
13
2013 HUTBELERİ
1
15 Mart
AZİZ ŞEHİTLERİMİZET
Bir anne ciğerparesini son defa koklarken,
şu sözler dökülüyordu dilinden: -“Hüseyin!.. Dayın
Şıpka'da, baban Dimetoka'da, ağaların da sekiz
ay evvel Çanakkale'de şehit düştüler. Bak son
yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse, sütlerim
haram olsun, öl de köye dönme! Yolun Şipka'ya
3
kalmayacaktır. Başaramayacağımız hiçbir iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun ve çözemeyeceğimiz hiçbir problem olmayacaktır.
Kardeşlerim! Tarihimizin bu güzel insanlarını, fedakârlıklarını ve eşini, evladını, anne-babasını gözü yaşlı geride bırakarak verdikleri
mücadelelerini merhum Mehmet Âkif ne de güzel
ifade etmiştir:
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Kardeşlerim! Şehâdet aşk, şehîd ise
inandığı değerler uğruna en kıymetli varlığı olan
canını seve seve feda eden bir âşıktır. Yüce Mevlâ'nın; “Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler. Allah'ın,
bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
uğrarsa, dayının ruhuna Fâtihâ okumayı
unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin.”
Hatice Analar, Fatma Nineler ve daha nice
gönül erleri işte bu bilinçle uğurluyorlardı evlatlarını, eşlerini ve kardeşlerini şehâdet meydanlarına. Onlar, “Allah yolunda öldürülenlere
“ölüler” demeyin. Onlar diridirler. Ancak siz
bunu bilemezsiniz.”1 ayetine gönülden inanıyorlardı. Onlar, kutsal değerler uğruna verilen her
canı ölümsüzlük olarak kabul ediyorlardı.
Kardeşlerim! Tarihin kaydettiği en önemli
savaşlardan biridir Çanakkale. İnancın ve azmin
hiçbir engel tanımadığının canlı şahididir Çanakkale. İnancını, kimliğini, kişiliğini tarihini ve kültürünü bilen aziz milletimizin değerleriyle yüceldiği
yerin adıdır Çanakkale.
İman, vatan sevgisi, birlik, beraberlik ve
dayanışma ruhu, zamanın en güçlü ve donanımlı
ordularına karşı galip gelmiştir Çanakkale’de. Bu
ruh bizi biz yapan, birbirimize kenetleyen yegâne
güç ve kuvvettir. Seyit Onbaşılar, Mehmet Çavuşlar, Kınalı Hasanlar, Şerife Bacılar ve daha
nice kahramanlar bu ruhla bağımsızlık mücadelesi vermişler ve bu güzel vatanı bizlere emanet
etmişlerdir. Bugün de bu ruhu canlı tuttuğumuz
müddetçe ulaşamayacağımız hiçbir hedef
4
içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine
ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini
müjde etmek isterler” beşâretinin sahibidir
şehîd.2
Şehitlik mertebesi, cennetteki en yüksek mertebelerden biridir. Bu hakikati Peygamberimiz(s.a.s.)
şöyle dile getiriyor: “Cennete giren hiçbir kimse,
yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar
dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.”3
Kardeşlerim! Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her bir vatan evladının kutsal
değerler, istiklal ve bağımsızlık uğruna şehit düştüğü bu kutlu zaferin yıldönümünde şehitlerimizi
rahmet ve minnetle yâd edelim. İstiklal Şâirimiz
Mehmet Akif’in, “Girmeden tefrika bir millete,
düşman giremez, / Toplu vurdukça yürekler onu
top sindiremez.” uyarısını dikkate alıp birliğimizi,
dirliğimizi ve beraberliğimizi koruyarak onlara
karşı vefa borcumuzu ödeyelim.
KAYNAK:
1. Bakara, 154
2. Âl-i İmrân, 169-170
3. Buhârî, Cihâd, 21
Hazırlayan: Abdurrahman HAN- Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
14
2013 HUTBELERİ
15 Mart
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Kardeşlerim! Yüce dinimiz
İslam din, vatan ve mukaddesat uğrunda can
ŞEHİTLİK VE ÇANAKKALE
vermeyi şehadet müjdesi içinde değerlendirmiş
ve büyük bir şeref kabul etmiştir. Çünkü şehit,
Allah rızası için canından geçmiş ve en yüksek
mertebeye ulaşmayı arzu etmiştir. Şehitlik mertebesi, cennet ehlinin dahî gıpta ile karşılayacağı ne yüce bir mevkidir. Rabbimiz, şehitlerin
ulaşacağı bu mevkii ayet-i kerimede şöyle
haber vermektedir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah'ın, lütfundan
kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.”2
Peygamberimiz, sahabe-i güzin efendilerimiz ve onları örnek alan kahraman ecdadımız
Kıymetli Kardeşlerim! Allah Resulü
(s.a.s) buyuruyorlar ki: “Cennete giren hiçbir hep bu ulvî dereceye ulaşabilmenin arzusu ve
gayreti içinde olmuşlardır. Şanlı ordularımızı
kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin
olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. cepheden cepheye koşturan; nice toprakları
bize vatan yapan, tarih kapatıp tarih açtıran işte
Ancak şehit, cennette gördüğü aşırı itibar
ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi bu inançtır, bu inancın verdiği ruhtur.
Kardeşlerim! Uğrunda can verilecek deve on defa şehit olmayı ister.”1
ğerleri olan milletler, bağımsızlıklarından ödün verBu nebevi müjde, şehidin Allah katınmezler. Can, vatan özgür, namus güvende
daki değerine ve nail olduğu nimetlere işaret
olduğu, ezan gök kubbede yankılandığı müddetçe
eden ne güzel bir müjdedir.
1
3
bir anlam ifade eder. Bu değerler, tehlike ve tehdit
altında ise canın, alınan nefesin, çarpan kalbin ne
kıymeti olabilir? İşte bundan dolayıdır ki din,
vatan, namus, bağımsızlık söz konusu olduğunda
biz bunları canımızla tartarız. Malazgirt’te, Çanakkale’de, Sakarya’da durum hep böyle olmuştur.
Buralarda terazinin bir kefesinde ecdadımızın
canı, diğer kefesinde ise vatan toprağı vardı.
Sahip oldukları maddi güce, gelişmiş silahlara güvenerek Çanakkale Boğazı’na dayanan düşman birlikleri iman dolu göğüsler
tarafından hezimete uğratıldı. Şüphesiz bu başarının en önemli sırlarından biri şehadet arzusuydu. Şehadet arzusu Çanakkale’de zafer,
Akif’in dilinde destan, Seyit Onbaşı’da muazzam
bir güç oldu. Şehadet arzusu renk, ırk, dil farkını
yok edip ülkenin dört bir yanından gelen yiğitleri
bir mevzide buluşturdu. Ve nihayet şehadet arzusu şu veciz dizelere ilhâm kaynağı oldu:
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi.
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
Kardeşlerim! Aziz ecdadımızın kanlarıyla sulanmış cennet vatanımızın her karış
toprağı nice kahramanlık destanlarını haykırmaktadır. Tarihimizin her bir sayfası, onların
şan ve şerefini anlatmaktadır. Böyle bir ecdadın varisleri olmanın haklı gururuyla başımız
dik, alnımız açık bir şekilde onları her an hayırla ve minnetle yâd etmekteyiz. Ve bilmekteyiz ki, geçmişten ibret alarak Çanakkale
ruhunu canlı tuttuğumuz müddetçe ulaşamayacağımız hedef, başaramayacağımız iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir problem
olmayacaktır.
Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü münasebetiyle başta Çanakkale’de olmak üzere,
mukaddesatı uğruna canını feda eden bütün
şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığınca aziz şehitlerimiz için
ülke genelinde okutulan 250 bin hatm-i şerifin
kabulünü, kutsal değerler etrafında kenetlenmeyi ve birlik beraberliğimizin daim olmasını
Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz.
KAYNAK:
1- Buhari, Cihad, 21; Müslim, İmâre, 109.
2- Âl-i İmrân, 3/169-170.
Hazırlayan: Emir Faysal ARVAS
Tashih: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
15
2013 HUTBELERİ
1
22 Mart
Muhterem Müslümanlar
Yüce dinimiz İslâm, birlik ve beraberliği, sevgi ve kardeşliği emrederken; her
türlü zulüm ve şiddeti yasaklamıştır.
Allah Resulü (s.a.v), Müslüman’ı tarifinde
“Müslüman elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir”1 ifadelerini
kullanırken; insanlara zarar vermeyi ve zulmetmeyi yasaklayıp, merhametli olmayı
emretmiş: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez”2 buyurmuşlardır.
Allah (c.c), Kur’an-ı Kerim’de haksız
yere cana kıymayı haram kılıp, cezası3
malıyız. Şiddetin meyvesinin yine şiddet olduğu gerçeğinden hareketle, toplumda her
konunun karşılıklı anlayış, fikirlere saygı
çerçevesinde ele alındığı bir ortamın hazırlanmasına katkıda bulunmalıyız.
Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum. “Sen af yolunu tut, iyiliği emret,
cahillerden yüz çevir.”5
KAYNAK:
1- Tirmizî, Îman, 12; Nesâî, Îman, 8.
2- Riyazüssalihin,1/272 H.No.225.
3- Nisa,4/93.
4- Maide, 5/32.
5- Araf, 199.
Hazırlayan: Erol KÖSEOĞLU/ Kumluca İlçe Vaizi
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
nın ebedi cehennem olduğunu”3 bildirmiş; “haksız yere bir kişiyi öldürmeyi
bütün insanlığı öldürmek, bir kişiyi kurtarmayı da bütün insanlara hayat vermek”4 gibi olarak kabul etmiştir.
Aziz Mü’minler!
Yaşamak ve yaşatmak insanın en
temel vazifelerindendir. İki cihanda saadeti
yaşamak ve başkalarına yaşatmak İslâm
ile mümkündür.
Allah Resulü (sav) bırakın bir müslümanın kanını akıtmayı savaş zamanında
bile gayri müslim kadınların, çocukların,
yaşlıların öldürülmesini, hatta ibâdethânelerinin yıkılmasını, ağaçların kesilmesini,
hayvanların telef edilmesini dâhi yasaklamıştır.
Aziz Kardeşlerim!
Her gün televizyon ve gazetelerde,
evde, sokakta, trafikte, stadyumda, ilim yuvası okul ve üniversitelerimizde gerçekleşen şiddet haberlerine tanık oluyoruz.
Her nereden ve hangi amaçla gelirse gelsin, bütün insanlık için büyük bir tehlike
olan şiddeti hep birlikte kınamalı ve tavır al4
Firhist’e Geri Dön
16
2013 HUTBELERİ
29 Mart
2
Firhist’e Geri Dön
Kardeşlerim! Yetim kalan Beşir b.
Akrabe, babasını kaybettiği için sürekli ağlıyordu. Kimse onu teselli edemiyordu.
Bunu duyan Peygamber Efendimiz (s.a.s),
Beşir’in yanına gitti. Onu teselli etmeye çalıştı. Ancak nafile. Bunun üzerine Sevgili
Peygamberimiz,“Ben senin baban olayım, Âişe senin annen olsun, istemez
misin?” dedi. Hiç düşünmeden “Evet,
çok isterim.” dedi Beşîr. Efendimiz, mübarek eliyle Beşîr’in saçlarını okşadı, onu kucakladı, bağrına bastı. Alıp Hz. Aişe’ye
götürdü. O da Beşir’i güzelce yıkayıp temizledi. Saçlarını tarayıp ona yeni elbiseler
giydirdi.1
İşte böyle sahip çıkıyordu Efendimiz
yetimlere, öksüzlere. Ve: “Müslümanlar
arasında en hayırlı ev, içinde kendisine
iyi davranılan bir yetimin bulunduğu
evdir. Müslümanlar arasında en kötü ev
ise içinde kendisine kötü davranılan bir
yetimin bulunduğu evdir.”2 sözleriyle
müminlerin dikkatini çekiyordu yetimlere.
Annesiz-babasız büyümüş Allah Resûlü’nden daha iyi kim anlayabilirdi ki onlarıO
Günümüzde de nice Beşir’ler, kendilerine
sevgi ve şefkat kanatlarımızı açmamızı
bekliyor bizlerden.
Kardeşlerim! Bugün toplumda sadece yetim ve öksüz kalmış çocuklar yok.
Bir de hayatlarını sokaklarda devam ettirmek zorunda kalan ‘sokağın çocukları’ var.
Anadan babadan ayrı kalmış, anne-babası
tarafından ihmal edilmiş ya da sokağa terk
edilmiş çocuklardır onlar. Sokağın çocuklarıdır, sokağın yetimleridir onlar. Sıcacık aile
ortamından mahrum kalmışlardır. Okulla
ilişkileri kopmuştur. Toplum tarafından da
dışlanmışlardır onlar. Hepsi sevgiye, ilgiye,
şefkate, korunmaya ve güven duygusuna
ne kadar da muhtaçtır aslındaO
Değerli Kardeşlerim! Sokak çocukları, ne yazık ki madde, alkol ve tiner bağımlılığı, sigara ve kumar gibi zararlı
alışkanlıklar ile şiddet, kaçırılma, istismar,
fuhuş, suça zorlanma, çeşitli hastalıklara
yakalanma, yaralanma ve öldürülme gibi
pek çok tehlikeyle karşı karşıyadırlar. Fiziksel ve ruhsal sağlıkları tehlike altındadır.
Onlar genellikle terk edilmiş binalar, parklar, tren garları, köprü altları gibi yerlerde
yaşam mücadelesi vermektedirler. Böyle
bir durumda, onların sokak çetelerine karışmaları, uyuşturucu bağımlısı olmaları, dilencilik, yankesicilik, gasp, hırsızlık gibi
kötü yollarla geçinmeye çalışmaları, daha
da kötüsü yaralanma veya ölümle sonuçlanan şiddet olaylarına neden olmaları ihtimali söz konusudur.
Kardeşlerim! Sokak çocukları sorununun en önemli nedenlerinden biri, aile
kurumunun modern zamanlarda büyük
yara almış olmasıdır. Ailede yaşanan huzursuzluklardır. Parçalanan, dağılan ailelerdir. Giderek artan boşanmalardır.
Anne-babadan, aile ortamından kopmuş
çocuklar, terk edilmişliğin ve güvensizliğin
girdabında sokağa ve suç ortamına itilmekte ve kötü alışkanlıklara yönelmektedirler. Bu yüzden ailevi sorunların en büyük
bedelini çocuklar ödemektedir.
Sokak çocukları sorunu, aslında çocuk
haklarının ihlâlinden kaynaklanmaktadır.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) “Allah’ım! Ben iki zayıfın: yetim ve kadının
hakları konusunda insanları şiddetle
uyarıyorum. Onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum.”3 buyurmuştur.
Kıymetli Kardeşlerim! Bizler,
henüz dünyaya gelmeden yetim, 6 yaşında
iken de öksüz kalan ve Yüce Rabbimizin
“O, seni yetim bulup barındırmadı
mı?...Öyleyse sakın yetimi ezme!”4 hitabına muhatap olan Gönüller Sultanı Efendimizin ümmetiyiz. Unutmayalım ki Rahmet
1
SOKAĞIN YETİMLERİ: ÇOCUKLARIMIZ
3
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
Firhist’e Geri Dön
17
5
Peygamberi, hayatı boyunca hep yetimleri,
öksüzleri, şehit yakınlarını, dulları, kimsesizleri ve fakirleri gözetmiş ve: “Müslümanlar arasında kim bir yetimi yiyecek
ve içeceğini üstlenecek şekilde sahiplenirse Allah onu mutlaka cennete koyar”5
buyurmuştur.
Kardeşlerim! Sağlıklı ve huzurlu bir
toplum için sokağın yetimlerine sahip çıkmalıyız. Zararlı alışkanlıkların önüne geçmek için sokak çocuklarına her yönden
analık ve babalık yapmalıyız. Unutmayalım
ki onların ihtiyaçlarını karşılamak ve onları
topluma kazandırmak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Çünkü onlar bizlere emanettir. Bugüne aitmiş gibi görünseler de
aslında yarınlar için hazırlanması gereken
birer emanet!...
Yetimlerin başını okşayalım. Fakirleri doyuralım. Sokağın yetimlerine sahip
çıkalım. Kimsesizlerin kimsesi olalım. Onlar
Sevgili Peygamberimizin yanındaki Enes
gibi olmayı arzularlar. Onlar Ümmü’d-Derdâ’nın yanındaki yetimler gibi, Allah Resû-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
6
Firhist’e Geri Dön
lü’nden müjde, müminlerden ilgi ve şefkat
görmeyi umut ederler. Unutmayalım ki aslında suçlu çocuk yoktur; suça itilmiş çocuk
vardır. Ailelerimizin dağılıp parçalanmasına
izin vermeyelim. Yuvalardaki, sokaklardaki,
kaldırım köşelerindeki çocuklarımıza, yavrularımıza sahip çıkalım. Onları zararlı alışkanlıklardan ve kötülüklerden koruyalım.
Geliniz hep birlikte Peygamber
Efendimizin şu müjdesine kulak verelim:
“Ben ve yetime kol kanat geren kimse,
cennette yan yana olacağız.”6
KAYNAK:
1- İbn Hacer, İsâbe, I, 302.
2- İbnMâce, Edeb, 6.
3- İbnMâce, Edeb, 6.
4- Duha, 93/7-9.
5- Tirmizî, Birr ve sıla, 14.
6- Buhârî, Talâk, 25.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
18
2013 HUTBELERİ
05 Nisan
2
Firhist’e Geri Dön
İnsanın mükerrem oluşu, yaratan ve yaratılanlarla ilişkisinde mükemmel olmayı gaye edinmeMÜKERREM BİR VARLIK OLARAK İNSAN sidir. Mükerrem insan, her daim Rahmân’ın
nazargâhı olan bir gönül taşıdığının bilincinde olandır. Dolayısıyla o, bütün varlıklara rahmet nazarıyla
bakar. Onun tutum ve davranışları bu rahmetin izlerini taşır. Mükerrem insanın gönlünde herkese yer
vardır. O, yaratılanı yaratandan ötürü sever, sevgisine karşılık beklemez.
Mükerrem insan olmak güçlü-zayıf, alimcâhil, zengin-fakir, büyük-küçük demeden herkesi
saygın, onurlu ve değerli görebilmektir. Onurlu insan
olmak, kırık ve mahzun gönüllerin yaralarını sarmaktır. Onlara sahip çıkmaktır, zedelenen onurlarını
Kıymetli Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz,
onarmak için el uzatmaktır, gönül açmaktır. MükerKerim Kitabımızda şöyle buyuruyor: “Andolsun,
rem ve onurlu olmak, güzel ahlaka, fazilet ve erbiz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve
deme kanat çırpmaktır. Hayatı paylaşırken insanlara
denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz
karşı hoşgörülü olmaktır, hüsnü zan beslemektir.
şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımıDeğerli Kardeşlerim! Mükerrem olmak ırk,
zın birçoğundan üstün kıldık.”1 Bu âyeti kerime,
din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bütün ininsanın mükerrem, yani onurlu bir varlık olduğunu
sanlarla iyi geçinmektir, herkese güzel söz söylene de güzel ifade ediyor.
mektir. Sevgi ve kardeşlik duygularıyla insanlarla
Fahr-i kâinat Efendimiz de “Mümin onurlu ve kaynaşmak, kırgınlık, dargınlık ve düşmanlıkları
kerem sahibidirT”2 sözüyle bu hakikati dile getiriyor. sona erdirmektir. Onurlu olmak, yerine göre kardeşKardeşlerim! Onur, Rabbimizin bize yaratı- lerimizin olumsuz tutum ve davranışları karşısında
lıştan lütfettiği büyük bir nimettir. İnancımızda insan, sabırlı olabilmektir.
hem bedeniyle hem de ruhuyla onurlu bir varlıktır.
Onurlu insan, diğer insanların onurunu da
1
3
kendi onuru gibi kabul edendir. O, başkalarının onurunu yücelttiğinde kendi onurunun yüceleceğini, zedelediğinde ise kendi onurunun zedeleneceğini bilir.
İman ve sevgiden beslenen insan onurunu
koruma anlayışı, bütün soğuklukları ısıtacak, karanlıkları ışıtacak, uzakları yakın edecek bir güçtür. Bu
meziyet, sözleri anlamlı kılacak, varlık âlemindeki
her canlı ve cansıza şefkat ve ibret nazarıyla bakmayı sağlayacak ulvi bir değerdir. Bu değere ise,
ancak Kur’an’a ve sünnete sarılarak, Kutlu Nebi’nin
ahlakıyla bezenerek ulaşabiliriz.
Muhterem Kardeşlerim! Gönülleri aydınlatan hiç şüphesiz Allah ve Resûlü’dür. Allah’ın kelâmı
ile Resûlü’nün bizâtihi nûr olan yolu ve sözü, gönül
dünyamızı nurlandırmış ve bizleri onurlandırmıştır.
Efendimizin nûruyla onurlanan ecdadımız,
onurları zedelenmiş ve gönülleri yıkılmış nice kimseleri ihyâ için muhteşem bir medeniyet inşa etmişlerdir. Yoksullar için aşevi; hastalar için şifahane;
kimsesiz çocuklar için yurtlar yapmışlardır. Yuva
kurmak isteyen yoksul genç kızlara çeyiz temini ve
ihtiyaç sahipleri için yardım sandıkları, fakirler için
ise sadaka taşları oluşturmuşlardır. O medeniyette
yaşlılar, “Kendilerine öf bile denmeyen”, duâsı istenen, eli öpülesi saygın kişilerdir.
İşte bütün bunlar gönül merkezli medeniyetin insan onuruna sunduğu güzelliklerdir. Bizler de
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
ecdadımızdan miras kalan bu güzellikleri hayatımıza hakim kılma ve sonraki nesillere aktarma azim
ve gayretimizi asla yitirmemeliyiz.
Kardeşlerim! Ne hazindir ki, dünyamızda
insanlık onuruyla asla bağdaşmayan cinayet, işkence, şiddet, dışlama, aşağılama, zulüm, haksızlık
gibi birçok yanlışa hemen her gün şahit olmaktayız.
Oysa bireysel ve toplumsal huzurumuz gerek kendi
onurumuz gerekse başkalarının onuruna sahip çıkmakla yakından ilgilidir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, insan onurunu hiçe sayan söz konusu
uygulamalara dikkat çekmek, insan onurunun önemine vurgu yapmak ve bu konuda toplumsal bilinç
oluşturmak amacıyla bu sene Kutlu Doğum Haftasında “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru” temasını
gündeme taşımıştır. Hafta boyunca gerçekleştirilecek etkinliklerde, insan onuru konusu bütün yönleriyle ele alınacaktır.
14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanacak
olan Kutlu Doğum Haftasının, toplumumuzda Peygamber Efendimize duyulan sevgi ve bağlılığın perçinleşmesine, insan onurunun gönüllerde ve
hayatımızda hak ettiği yere ulaşmasına vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz.
KAYNAK:
1- el-İsrâ, 17/70.
2- Ebû Dâvûd, Edeb,5
Hazırlayan: Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ
Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
19
2013 HUTBELERİ
Firhist’e Geri Dön
12 Nisan
2
O Kutlu elçiyle bir kez daha muştulandı. O’nun sözleri
1
ve hayatı bizler için en güzel örnek oldu. O’nun öğrettikPEYGAMBERİMİZ VE İNSAN ONURU leri, insanlığın karanlık dünyasını aydınlattı. İnsanlık O
Nûr ile, Efendimiz ile yeniden onurlandı.
Kardeşlerim! “Küçüklerimize sevgi ile muamele etmeyen bizden değildir.”4 buyuran Efendimiz,
çocukları onurlandırdı. Ebû Umeyr ismindeki bir çocuğun çok sevdiği bir kuşu vardı. Bir gün kuş öldü ve
çocuk bir hayli üzüldü. Efendimiz, çocuğun evine giderek onu teselli etti ve acısına ortak oldu.5
Peygamberimiz, kıyamet günü arşın gölgesinde
barınacaklar arasında Rabbine ibadet ederek yetişen
gençleri de sayarak6 onları onurlandırdı. Gençleri, kendilerine olan güveni ve verdiği değerden dolayı çok önemli
görevlere getirdi. Daha yirmili yaşlarındaki Cafer, HabeDeğerli Kardeşlerim! Peygamber Efendimiz
şistan Kralı karşısında İslam’ı savundu. Muâz, Yemen’e
(s.a.s), veda haccındaki bir konuşmasında şunları söyvali tayin edildi. Üsâme, önde gelen sahabilerin yer alledi: “Bu Kurban Bayramı gününüz, bu Zilhicce ayıdığı orduya komutanlık etti. Zeyd, Kutlu Nebi’nin vahiy
nız, bu Mekke şehriniz nasıl saygın ise kanlarınız,
katibi olma bahtiyarlığına erişti.
mallarınız, şeref ve haysiyetiniz de aynı şekilde sayKıymetli Kardeşlerim! Allah Resulü, “Sizin hagındır, dokunulmazdırT Dikkat edin! Müslüman,
yırlılarınız kadınlarına iyi davrananlardır.”7 sözüyle
Müslümanın kardeşidir. Müslümana, gönül rızası olkadını onurlandırdı. Mescidi Nebevi’yi süpüren yaşlı bir
madan kardeşinin malı helâl olmazT”1
kadın vardı. Bir ara Resûlullah onu göremeyince nerede
Merhamet Peygamberi, insanın değerini, haysiolduğunu sordu. “Öldü” dediler. Peygamberimiz: “Bana
yetini bu sözleriyle ilan ediyordu asırlar öncesinden. Zira
haber verseydiniz ya!” buyurdu. Ardından kadının meO, beşerin özlediği ve hak ettiği değerleri ihyâ için Alemzarına giderek cenaze namazı kıldırdı ve dua etti.8
lerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir rahmet elçisiydi.
Efendimiz, “Büyüklerimize saygı göstermeNitekim öyle de oldu. Rabbimizin, “Biz, gerçekten inyen
bizden
değildir.”9 buyurarak yaşlıları onurlandırdı.
sanı en güzel bir biçimde yarattık.”2 “Andolsun, biz
Mekke'nin
Fethi'nde
Ebû Bekir, yüz yaşına yaklaşmış
insanoğlunu şerefli kıldık.”3 diyerek taltif ettiği insan,
3
olan babasını Peygamberimizin huzuruna getirdi. Bu duruma canı sıkılan Efendimiz, "Keşke bu ihtiyarı buraya
kadar yormasaydın. Ben onu ziyaret ederdim" buyurdu.10
Kardeşlerim! Allah Resûlü, engellileri onurlandırdı. Bazı bedensel kusurları sebebiyle topluma katılmaktan çekinen ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih
eden, Zâhir isminde bir sahâbî vardı. Efendimiz, her gördüğünde ona iltifat ederdi. Bir gün, Zahir’in kendisinin
hiçbir değeri olmadığını söylemesi üzerine Peygamberimiz şöyle dedi: “Hayır! Sen, hiç de değersiz değilsin!
Aksine Allah katında çok kıymetlisin!"11
Ayrıca merhamet Peygamberi, görme engelli
olan Abdullah ibn-i Ümmü Mektum’u müezzinlik görevine
getirdi. Sefere çıkarken kendi vekaletini on üç defa ona
verdi. Ve Peygamberimiz, insanı onurlandırdı. Bir gün
ashâbtan bir grupla otururken yanlarından bir cenaze
geçti. Peygamberimiz cenazeyi görünce ayağa kalktı.
Yanındakiler onun bir Müslüman cenazesi olmadığını
söylediler. Ancak Gönüller Sultanı, "Olsun, o da bir
insan değil mi?” cevabını verdi.12
Ashab-ı Kiramın önde gelenlerinden Ebû Zer ile
Bilâl-i Habeşi arasında bir tartışma yaşandı. Tartışmanın
etkisiyle Ebu Zer kendine hakim olamadı ve Bilal'e
"Siyah kadının oğlu" deyiverdi. Bu söz, renginden dolayı hor görülen Bilal'e ağır geldi. Dayanamayarak rahatsızlığını Efendimize arz etti. Efendimiz, son derece
müteessir oldu ve hemen Ebu Zer'i çağırdı. Ona,
"Sende hala cahiliye kalıntıları görüyorum. Kişi hiç
anasından dolayı ayıplanır mı?” diyerek serzenişte
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
bulundu. Ebu Zer, bu sözünden dolayı binlerce kez pişman oldu ve Bilal’den özür diledi.13
İşte, Efendimiz bu sözleri ve uygulamalarıyla insanı onurlandırdı. O ırk, renk, cinsiyet, mal-mülk, zenginlik, soy-sop gibi maddî ve geçici ölçülere hiç itibar
etmedi. “Allah sizin görünüşünüze, malınıza, mülkünüze bakmaz; yalnızca kalplerinize ve amellerinize
bakar.”14 sözü ile de bu anlayışı zihinlere ve gönüllere
nakşetti.
Kardeşlerim! Günümüzde yıkık ve biçare nice
gönüller, horlanıp itilenler, yalnızlığa terkedilenler, onuru
ve haysiyeti zedelenenler, insanlığını yitirenler, Rahmet
Elçisi’nin ilkeleriyle hayat bulmaya ne kadar da muhtaç.
O’nun ümmeti olan bizler de, bu ilkeleri yaşama ve yaşatma konusundaki sorumluluğumuzu göz ardı etmeyelim. Yüce Rabbimiz, bizleri onun yolundan ayırmasın ve
şefaatine nail eylesin.
KAYNAK:
1 Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 9; Ayrıca bkz. Buhari,
İlim, 9; Müslim, Kasâme, 29-30, Hac, 147.
2 Tîn, 95/4.
3 İsrâ, 17/70.
4 Tirmizi Birr, 15.
5 Buhârî, Edeb, 112; Ebû Dâvûd, Edeb, 69.
6 Buhârî, Ezan, 36.
7 Tirmizi, Radâ, 11.
8 Buhârî, Salât, 74; Müslim, Cenaiz, 71.
9 Tirmizi Birr, 15.
10 İbn Hişâm, II, 405-406.
11 Tirmizî, Şemâil, 104.
12 Müslim, Cenâiz, 81; Ebû Davûd, Cenâiz, 46.
13 Buhârî, İman, 22; Müslim, Eymân, 40.
14 Müslim, Birr ve Sıla, 34.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
20
2013 HUTBELERİ
1
19 Nisan
İNSAN KALABİLMEK
Kardeşlerim! İlahî bir soruyla başlamıştı
insanın yaratılış hikayesi. Yaratanımızın;
“Elestü bi Rabbiküm-Ben sizin Rabbiniz
değil miyim?” sualine, “Belâ-Evet şahit
olduk ki Rabbimizsin” cevabını vermişti
cümle ruhlar1. Ahd u mîsâk eylemişti Hak
Teâlâ ile. Henüz yeryüzü, yedi kat sema yaratılmamışken, sadece O’nun zatı var iken kendine
bir halife yaratmayı murâd eyledi Rabbimiz.
Kuru balçığa şekil verip2 ruhundan üfledi3. Toprak olan beden o ruh ile canlandı, insan oldu,
Âdem oldu. Melekler ona secde kıldı4.
3
Kendimizi kendi ellerimizle tehlikelere atıyoruz.
Yaratılış ve kulluk amacından, samimi
inançtan, ahlâkî değerlerden her geçen gün
uzaklaşmaktayız. Günü birlik telaşlar içerisinde
bencilliğin, hırsın, açgözlülüğün zindanlarına
hapsoluyoruz adeta. Ayrımcılık, ırkçılık, sömürgecilik, şiddet, terör, savaş, istismar, açlık gibi
nice küresel sorunların kıskacında yeryüzü sakinleri olarak büyük bir sınavdan geçmekteyiz.
Oysa kardeşlerim, kâinatı bir güneş misali aydınlatan Efendimiz, hayatı onurumuza
yaraşır bir şekilde nasıl yaşayacağımıza dair
rehberlik yapmıştır bizlere. Birbirimizi hakir görmemizin kötülük olarak yeteceğini, Müslümanın
kanı, malı ve onurunun dokunulmaz olduğunu
bildirmiştir Efendimiz8. Kâmil mümin olma ve
cennet yolunun birbirimizi sevmekten geçtiğini
hatırlatmıştır hepimize9.
Değerli Kardeşlerim! İslâm nazarında,
sevgiye ve hürmete lâyık olan varlıktır insan. Siyahı da değerlidir beyazı da, yoksulu da onurludur, hizmetçisi de. Ölüsü de saygındır, dirisi de.
Hani, “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Ve insan, Allah’ın halifesi, izzet ve şeref sahibi
bir varlık olarak yeryüzünü onurlandırdı.
Kıymetli Kardeşlerim! Her birimiz,
Âdem peygamberin ailesinin bir ferdi olarak
dünyaya açtık gözlerimizi. Yaratanımız, dört kez
yemin ederek duyurdu kâinata, en güzel şekilde
yaratılmış olduğumuzu5. Mükerrem ve onurlu
eyledi bizi6. Gönül sahibi kıldı, arş-ı âlâ misali.
Kâinat, tüm mükemmelliğiyle bizim için var
edildi, eşya hizmetimize verildi. Peygamberler
gönderildi bizim için, semanın kapıları açıldı,
vahiy nâzil oldu. Böylece fıtratımızı ve onurumuzu korumamıza destek verildi. Renk, ırk, dil
farklılıkları olsa da saygınlık bakımından aramızda bir fark bulunmadığına, Allah nezdinde
en değerli olanımızın O’na karşı gelmekten en
çok sakınanlarımız olduğuna dikkatlerimiz çekildi7.
Hakikat böyle iken değerli kardeşlerim,
insanlık, asıl onur ve şerefin âlemlerin Rabbine
kul, Kutlu Nebi’ye ümmet kılınmakta olduğunu
idrak edemedi. Rabbimiz bize böylesine değer
vermişken, biz onuru makamla, mevkiyle, parayla ölçer olduk. Mevlâmızdan uzak düştükçe
kendimize ve birbirimize de yabancılaştık.
4
olmayanın da Araba, beyaz tenlinin siyaha,
siyah tenlinin de beyaza takva dışında bir
üstünlüğü yoktur.”10 buyurmuştu ya Allah Resûlü veda hutbesinde. İşte bu hikmet ve ibret
dolu sözler, asırlar öncesinden ışık tutuyordu
günümüze. İnsanları geçici ve izafî değerlere
göre sınıflandıranlara adeta ders veriyordu.
Yâ Resûlallah! Bugün bu mabedi dolduran ve gönülleri muhabbetinizle çarpan aziz
kardeşlerimizle birlikte, zedelenen, yıkılan insan
onurunu yeniden onarmak, bize elçi, mürşit ve
en güzel örnek olarak gönderilmiş olmanızın
hakkını teslim etmek üzere ellerimizi uzattık:
“Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne
Muhammeden abdühü ve Resûlüh.” ikrarı ile
Rabbimize ahdimizi, Size bağlılığımızı yineliyoruz. Salât ve selâm size olsun Ey Nebi!
KAYNAK:
1- A’râf, 7/172.
2- Hicr, 15/26.
3- Secde, 32/9.
4- Bakara, 2/34.
5- Tîn, 95/1-4.
6- İsrâ, 17/70.
7- Hucurât, 49/13.
8- Müslim, Birr, 32.
9- Müslim, İmân, 22.
10-Ahmed b. Hanbel, V, 411.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
21
2013 HUTBELERİ
1
26 Nisan
SAĞLIKLI YAŞAMA VE DENGELİ
BESLENME
Muhterem Müslümanlar!
Bir gün bir adam Peygamber Efendimize gelerek: “-Ya Resulallah, beş vakit
namazdan sonra Allah’tan ne isteyeyim!
diye sormuş. -Allah’tan sağlık dile cevabını almıştır. İkinci defa aynı soruya
Peygamberimiz yine aynı cevabı vermiş,
üçüncüsünde de; Allah’tan dünya ve
ahirette sağlık iste”1 buyurmuştur.
Allah-u Teâlâ’nın bizlere ihsan ettiği
maddi nimetlerin en başta geleni sağlıktır.
Rahat, huzurlu ve mutlu bir hayat geçirmenin, emirleri yerine getirebilme ve yasaklardan kaçabilmenin, sosyal hayattaki
görevleri layıkıyla yapabilmenin yolu sağlıktan geçmektedir. Sevgili Peygamberimiz
(sav), ihmal edilmemesi gereken bu ger3
lardan olan alkol, her türlü uyuşturucu
madde, kan, leş, domuz eti ise dinen yasak
kapsamına alınmıştır. Ayrıca günümüzde
bulaşıcı hastalıkların hızla yayılmasına da
sebep olan zinaya yaklaşılmaması emredilmiştir.
Kıymetli Müminler!
Beden sağlımız kadar ruh sağlığımız da çok önemlidir. Hatta bazen ruh sağlığı beden sağlığından önce gelmektedir.
Bu sebeple, ruh sağlımızı korumak adına
önce iman esaslarına sımsıkı sarılmalı,
bize düşen vazifeleri yerine getirdikten
sonra tevekkül etmeli, haram olan işlerden
kaçınmalı, yalandan, hırstan, kıskançlık,
dedikodu, iftira gibi yasaklardan uzak durmalıyız. Abdestin, namazın, orucun, okuduğumuz Kur’an’ın ruhumuzu çokça
dinlendirdiğini unutmamalıyız.
Sağlıklı olmak için yapmış olduğumuz
bütün çabalara rağmen hasta olabiliriz.
Hasta olduğumuz zaman tedavi olmalı,
sabretmeli, isyankâr olmamalı ve dua etmeliyiz. Peygamber Efendimizin iki hadisiyle hutbeme son vermek istiyorum.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
çeğe şu hadisiyle dikkatimizi çekmektedir.
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu
nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Bunlar sıhhat ve boş vakittir.”2
Sağlıklı bir hayat sürdürebilmenin iki
temel yolu vardır. İlki hastalanmadan önce
sağlığı koruma, ikincisi ise, hasta olduğumuz zaman eski sağlığımıza dönebilmemiz
için tedavi olmaktır. En önemli olan ise sağlıklı olmayı devam ettirebilmektir. Peygamber Efendimiz de “hastalık gelmeden
önce sağlığın kıymetini” bilmemiz gerektiğini vurgulamıştır.
Muhterem Müminler!
Peygamberimiz (s.a.s), yiyip-içmede
aşırı gitmemeyi öğütlemiş ve “İnsanoğlu
karnından daha zararlı bir kap doldurmamıştır”3 buyurarak dengeli beslenmeye
dikkatimizi çekmiştir. Ayette ise “yiyiniz,
içiniz fakat israf etmeyiniz”4 buyrulmaktadır. Efendimiz sağ elle yemeyi, suyu
dinlene dinlene üç defada ve oturarak
içmeyi, yenip içilen kaba üflememeyi
tavsiye etmiştir.
Sağlımızı bozacak zararlı alışkanlık4
“Ey Allah’ın kulları! Tedavi olunuz.
Çünkü Allah, yarattığı her hastalık için,
mutlaka bir deva ve şifa da yaratmıştır.”5
“Hastalanmadan önce sağlığının, ölüm
gelmeden öncede hayatının kıymetini
bil.”6
KAYNAK:
1-Tıbbün Nebevi ibnül –Kayyım El Cevziye
2- Buhari, Rikak, 3
3- İbni Mace ,Et’ime, 50
4- Araf, 7/31
5- Buhari, Tıb, 1
6- Buhari, Rikak, 3
Hazırlayan: Ramazan DÖNMEZ
Fatih Camii İmam-Hatibi Elmalı
Redaksiyon: Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
22
2013 HUTBELERİ
1
3 Mayıs
ÇALIŞMAK İBADETE ENGEL DEĞİLDİR
Muhterem Müslümanlar!
Bir gün Allah resulü (sav) Muaz b. Cebel’e (ra): “Ey Muaz! Allah’ın (cc) kulları
üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” diye
sordu. Muaz: “Allah ve Resulü daha iyi
bilir” diye cevap verince Peygamberimiz:
“Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi
ortak koşmamalarıdır” buyurdu. Sonra: “Ey
Muaz! kulların Allah üzerindeki hakkı nedir
bilir misin? ” buyurdu. Muaz: “Allah ve Resulü daha iyi bilir” deyince peygamberimiz(s.a.v): “Allah’a ibadet edip, hiçbir şeyi
ortak koşmadıkları takdirde, Allah’ın kullarına azap etmemesidir”1 buyurdu.
Allah insanı belli bir gaye ve belli bir
hikmet üzere bu dünyaya göndermiştir. Bu
gaye; kendisini yoktan var edip ve kendisine
sayısız nimetleri veren Allah’ı tanıması, O’na
ibadet etmesidir. İbadet; gönülden, isteyerek
Allah’a yönelmek ve Allah’ın emirlerine itaat
etmektir. İbadet, Allah’ın azameti karşısında
3
insanlara yük olmayınız”4 buyurmuşlardır.
Nitekim Yüce Allah, hem dünya hem de ahiret için çalışanları Kur’an’da şöyle övmektedir: “Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada
da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi
ateş azabından koru!” diyenler de vardır.
İşte onlara, kazandıklarından bir nasip
vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.”5
Hutbemi Şura Suresi yirminci ayet
mealiyle bitirmek istiyorum: “Kim ahiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız.
Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.”6
Gelin Kur’an’ın çağrısına kulak verelim: Ne dünyamız için âhiretimizden, ne de
ahiretimiz için dünyamızdan vazgeçelim. Hayatımızı Rabbimizin istediği doğrultuda tanzim edelim.
KAYNAK:
1- Müslim, iman, 10
2- Zâriyat, 51/56-58
3- Hicr, 15/99
4- Ramuz el-Hadis, Sh.363
5- Bakara, 2/201-202
6- Şura, 42/20
Hazırlayan: Erol KÖSEOĞLU-Kumluca Vaizi
Redaksiyon: Hutbe Komisyonu
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
kulun kendi acizliğini anlayıp, yüce yaratana
yalvarmasıdır.
Kur’an-ı Kerimde Allah Teâlâ’nın cinleri
ve insanları, kendisini tanıyıp O’na ibadet ve
kulluk etmeleri için yarattığı bildirilmekte, ibadet ve kulluğun yararının Allah’a ait olmayıp,
yine kulların menfaatleri için olduğuna dikkat
çekilerek şöyle buyrulmaktadır: “Ben cinleri
ve insanları, ancak bana kulluk etsinler
diye yarattım. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Şüphesiz Allah rızık verendir,
güçlüdür, çok kuvvetlidir.”2
Değerli Mü’minler!
İbadet etmeye hiçbir şey engel değildir.
Allah Resulü (sav): “Sana ölüm gelinceye
kadar Rabbine ibadet et”3 ayeti karşısında
ibadetten bir an bile kendini alıkoymamış,
hatta savaşta bile namazını kılmıştır.
Muhterem Mü’minler!
Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde “Sizin en hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyip,
her ikisini birlikte yürüteninizdir. Zira
dünya ahirete ulaştırıcı bir vasıtadır. Sakın
4
Firhist’e Geri Dön
23
2013 HUTBELERİ
1
10 Mayıs
ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ
Değerli Mü’minler!
Feyizli bir zaman dilimi olan Mübarek
üç ayların arifesindeyiz. Manevi kazanç mevsimi olan rahmet yüklü aylar geldiğinde müminler olarak kalplerimizde bir huzur ve
sevinç hissediyoruz. Herkesin bu zaman diliminden az çok hissesi vardır. Gürül gürül
akan rahmet ve mağfiret pınarlarından azami
ölçüde istifade edebilmek için kalben ve amelen gayret göstermeliyiz.
Değerli Mü’minler!
Üç ayların ilki olan Recep ayı, Allah
(c.c.) katında “Haram aylar” denilen ve kendisinde Allah (c.c.)’ın emirlerine azami özen
gösterilmesi istenen aylardandır. Yüce Allah
3
lar ve kalplerde kin devam ettikçe, o çok arzuladığımız Rahmetten mahrum kalabiliriz.
“Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler
de size merhamet etsin”3 kutlu ilkesine göre
özellikle böyle zamanlarda başta ailemiz ve
komşularımız olmak üzere çevremizdeki insanlara karşı daha merhametli ve hoşgörülü
olmalıyız. Bir yandan istiğfar ile günahlarımızdan arınırken aynı zamanda “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan
kardeşlerimizi bağışla. Kalbimizde, iman
edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok
merhametlisin.”4 duasını çokça yapalım.
Kıymetli Mü’minler!
16 Mayıs Perşembe günü Regâib kandilini idrak edeceğiz. Kandiller geçidinin ilki
ve mübarek ramazan ayının habercisi olan
Regâib kandili, Yüce Allah’ın, Sevgili Peygamberimize pek çok lütuf ve ihsanlarda bulunduğu bir gecedir. Sevapların katlandığı,
duaların kabul olduğu bir gecedir. Regaib
kandili Allah-ü Teala’nın kullarına, az ibadetlerine karşılık çok sevap verdiği, kıymeti ve
değeri büyük, rağbet edilmesi gereken bir
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü
yazısında, Allah katında ayların sayısı on
ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte
bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse
o aylarda kendinize zulmetmeyin”1 Günahları işlemek suretiyle bu günlerin feyzinden
mahrum kalmak nefsimize yaptığımız bir zulümdür. Bu günlerde yapılan ibadetlerin sevabı kat kat verildiği gibi günahların
sorumluluğu da o denli büyüktür. Bundan dolayı Rasûlüllah (s.a.v.)’in “Allah’ım! Bize
Recep ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazana ulaştır.”2 dualarında olduğu gibi
Recep ve Şaban aylarının bereketinin farkında olduğumuzu ve Ramazan’a kavuşmayı
can-ı gönülden arzuladığımızı olumlu davranışlarımızla göstermeliyiz.
Aziz Mü’minler!
Dini yaşantımızı gözden geçirerek hatalarımızdan uzaklaştığımız gibi ahlaki kusurlarımızdan da arınma gayretinde olmalıyız.
Kıyıda kenarda unuttuğumuz ihtiyaç sahibi
yoksullar oldukça, aramızda dünyevi sebeplerle, önemsiz bahanelerle küslükler, kırgınlık4
mağfiret ve rahmet gecesidir.
Özellikle çocuklarımızın da kandilin güzelliğini benimseyebilmeleri için; güzel bir hediye, yakın ilgi ve sevgi dolu bir tebrik ile
kandilin manevi iklimini onlara da yaşatmalıyız. Varlık sebebimiz olan anne ve babalarımız başta olmak üzere akrabalarımızın hal ve
hatırlarını sorup kandillerini tebrik etmek suretiyle onların gönüllerini ve dualarını almalıyız.
Regâib kandiline özgü Rasûlüllah (s.a.v.)’den
rivayet edilen bir namaz ve ibadet olmamakla
birlikte tüm mübarek gecelerde olduğu gibi
gündüzünde oruç tutmak, kaza namazı kılmak, çokça istiğfar ve salât-ü selam getirmek,
Kur’an-ı Kerim tilaveti gibi faziletli amellerle
bu geceyi ihya edelim.
Mübarek üç aylarınızı ve Regâib kandilinizi tebrik eder, günahlarımıza keffaret olacak iyilik ve ibadetlerle dolu bir ‘Üç aylar’
geçirmenizi keremi sonsuz Rabbimden niyaz
ederim.
KAYNAK:
1- Tevbe, 36
2- Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 s. 259
3- Ebu Davud, Edeb, 58
4- Haşr,10
Hazırlayan: M. Hakan ASAN - Kumluca Vaizi
Redaksiyon: Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
24
2013 HUTBELERİ
1
17 Mayıs
GENÇLİK VE KİMLİK PROBLEMLERİ
Aziz Mü’minler!
Bir insanın ömründe en verimli zaman,
hayatın lezzetini en güzel alabileceği, her
türlü zorluğun üstesinden gelebileceği, kendini güçlü hissedeceği gençlik dönemidir.
Bu dönem kişinin şahsiyetinin oluşacağı, geleceğini şekillendireceği bir mevsimdir. Bu dönem insanın potansiyelinin zirvede
olduğu aynı zamanda birçok tehlikelere
maruz kalınan ve yıkılışlara da sebebiyet verilen bir süreçtir.
Gençliğin enerjisini yanlış yollara kanalize etmek için çalışan nice kötü niyetliler
var. Zaaflarından istifade ederek; cazip teklifler sunarak, hırsızlık, uyuşturucu, alkol, cana
kıyma gasp gibi toplumun huzurunu bozan
3
durum Kur’anda şöyle anlatılmaktadır: “Hani
o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey
Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve
içinde bulunduğumuz şu durumda bize
kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. Bunun üzerine biz de nice
yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk). Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin
bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini
bilelim. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar
Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz
de onların hidayetlerini artırmıştık.”1
Değerli Müminler!
İbn Mesud (ra)’den gelen rivayette:
“Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlar gibi
ölümü düşünen, gençlik heveslerine mağlup olmayıp, gaflette boğulmayandır. İhtiyarlarınızın en kötüsü ise gaflet ve nefsin
isteklerine uymada gençlere benzemek isteyen, çocukçasına nefsin isteklerine
uyandır”2 buyrulur.
Peygamberimiz ise diğer bir hadisinde, Allah-ü Tealanın kendi arşının gölge-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
binlerce olayda rol alan gençlerimiz acı kayıplarımızdır.
Bundan dolayı gençlerimize sahip çıkmak, onları milli ve manevi değerlerle donanmış olarak yetiştirmek hem birey olarak hem
toplum olarak en önemli görevlerimizdendir.
Sevgili Kardeşlerim !
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gençlerin yetişmesine büyük önem vermiş; çünkü
peygamberliğinin ilk yıllarında yanında hep
gençleri bulmuş, birçok yaşlı İslam’a şiddetle
karşı çıkarken, gençler Müslüman olmuş ve
İslam’a destek vermiş. Bu gençlerin çoğu,
zengin ve itibarlı ailelerini terk ederek büyük
çileler pahasına Hz Peygamber’in (sav) yanında yer almışlardır.
Daha genç yaşta, Hz İbrahim (as),
puta tapan kavmiyle tek başına mücadele
etmiş, Hz Yusuf (as) bütün olumsuz şartlara
rağmen nefsine “dur” diyebilmiş, Hz Musa
(as) iffet ve namus timsali olmuş, Hz Yahya
(as) birçok yönüyle çocuklara ve gençlere
örnek gösterilmiş, Ashabı Kehf olarak adlandırılan gençler, inandıkları gibi yaşayabilme
uğruna her şeylerini terk etmişlerdir. Bu
4
sinde gölgelendireceği yedi sınıftan birisinin:
“Rabbine kulluk üzere yetiştirilmiş genç”
olacağını ifade etmiştir.3
Sevgili Gençler!
Gençlerimizin imanlı, ibadetli, bilgili,
eğitimli, terbiyeli, güzel ahlaklı, bilinçli, nefsine
hâkim, günahlardan korunan ve saygılı kimseler olmaları çok önemlidir. Çünkü gençlik
geleceğimizdir.
Hutbeme peygamberimizin şu hadisiyle son vermek istiyorum. İbn Mesud (ra)’
dan: Peygamber (sav) şöyle buyurdular: “İnsanoğlu kıyamet gününde Rabbinin yanında şu beş şeyden sorulmadıkça olduğu
yerden ayrılamaz: “Ömrünü nerede geçirdiğinden, gençliğini nerede ve nasıl harcadığından, malını nereden kazanıp
nereye sarfettiğinden, bildiği ile amel edip
etmediğinden, bedenini nerede yıprattığından.”4
KAYNAK:
1) Kehf, 18/10-13
2) Taberani, Kebir
3) Tirmizi, Zühd,53
4) Tirmizi, Kıyame, 1 No:2418,IV,612
Hazırlayan: Nafis GELGEÇ
Demre Üçağız Köyü Camii İmam-Hatibi
Redaksiyon: Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
25
2013 HUTBELERİ
1
24 Mayıs
FETİH RUHU
Değerli Mü’minler!
“Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne
güzel komutan, onu fetheden asker ne
güzel askerdir!”1 buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu müjdesine nâil
olabilmek için Sahâbe devrinden itibaren
birçok ordu İstanbul’u fethetmek maksadıyla yollara düşmüştür. Resûlullah’ı
(s.a.v.) Medine’ye geldiğinde evinde misafir
eden Ebû Eyyub el-Ensârî başta olmak
üzere yüzlerce sahâbî o güzel ordudan
3
berin övgüsünü hak eden Fatih Sultan
Mehmet Han, çıkardığı bir fermanla Bizans
halkının hasret kaldığı din ve vicdan hürriyetini, can ve mal güvenliğini teminat altına
almış, idaresi altındakilere, inanç ve ibadet
hürriyeti tanımıştır. Dolayısıyla Fatih, İstanbul’un yalnız surlarını fethetmekle kalmayıp, kısa bir zamanda İstanbulluların
gönüllerini de fethetmiştir. “Yaratılanı sev
Yaratandan ötürü” anlayışıyla hareket
eden Fatih, gemileri karadan yürütmekle,
zincirleri kırmakla, surları aşmakla kalmamış; bunlardan daha zor olan kalpleri fethetmiştir.
Sultan Fatih, bu büyük zaferin ardından savaşın izlerini silip şehri yeniden
imara başlamıştır. O, fethin bir nişanesi
olarak Ayasofya’yı camiye çevirip ilk Cuma
namazını orada kılmıştır. Fatih, İstanbul’u
bir irfan ve kültür merkezi yapmak için birçok vakıf ve medrese kurmuştur Aynı zamanda Ortaçağ’da benzeri görülmeyen
engin bir hoşgörü ile gayr-ı müslimleri dinî
inançlarında serbest bırakmıştır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
olabilmek için yaşları ilermiş olmalarına
rağmen çölleri ve dağları aşarak İstanbul’a
kadar gelmişlerdir. Birçoğu bu fethe şahit
olamasalar da şehid olup vatan toprağının
adeta süsü olmuşlardır.
İstanbul’u fethetmek gerçekten
kolay bir şey değildi, ancak Sultan Mehmet
bunun hem siyasi hem de manevi yönden
öneminin son derece farkındaydı. Akşemseddin gibi bir gönül sultanının terbiyesi ile
yetişen Sultan Mehmet dört buçuk ay gibi
kısa bir zamanda Rumeli Hisarını yaptırarak kabiliyetini göstermiştir. O büyük komutan bu derin bilgisini ve cesaretini iman ile
besleyerek devamlı diri tutmuştur. Etrafına
sadece askerî gücünü değil, âlimleri ve velîleri de toplayarak azim ve kararlılığını ortaya koymuştur. Gemileri karadan yürütüp
Haliç’e indirerek kimsenin aklına gelmeyecek güç bir işi başarmıştır. Elli üç günlük
muhasaranın sonunda İstanbul’un surları
yıkılmakla kalmamış, Ortaçağ kapanmış,
yeni bir çağ açılmıştır.
Kıymetli Müslümanlar!
İstanbul’u fethederek Hz. Peygam4
Değerli Mü’minler!
Özünü İslâm’ın yüce değerlerinden
alan fetih ruhunu, İstanbul’un fetih yıldönümü münasebetiyle yeniden yaşıyoruz.
Gerçek ve kalıcı fethin gönülleri fethetmek
olduğu bilinciyle hareket ederek, gelecek
nesillerimizi milli ve mânevi değerlerle donatıp bu ruh ve anlayışa sahip olmalarını
sağlamalıyız.
Aziz Müslümanlar!
Ecdadımızın elinin emeği, gözünün
nuru olarak kurup geliştirdikleri müesseseleri korumanın hem millî hem de dinî bir vazife olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Bu
vesile ile Sultan Fatih’i ve şehitlerimizi,
ömürlerini vatanımıza ve milletimize adamış ecdadımızı rahmetle anıp hayırla yâd
ediyoruz.
KAYNAK:
1- Ahmed b. Hanbel Müsned, IV, 325
Hazırlayan: Selim METE
Kaş İlçe Vaizi
Firhist’e Geri Dön
26
2013 HUTBELERİ
1
30 Mayıs
MİRAÇ KANDİLİ
Değerli Mü´minler!
5 Haziran Çarşamba gününü Perşembe gününe bağlayan gece Miraç kandilidir. Hicretten bir buçuk yıl kadar önce
vuku bulan bu mucize, İsra ve Miraç olarak iki bölümden oluşmaktadır. İsra, gece
yürüyüşünün yani Peygamber Efendimiz’in
bir gece Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksaya gidişinin, Miraç ise Efendimizin Mescid-i Aksa’dan semaya yükselişinin adıdır.
Muhterem Mü´minler!
İsra olayı Kur’an-ı Kerim’de bizlere
şöyle ifade edilmektedir: "Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye
kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i
Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın
şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla
3
Miraç olayının biz Müslümanlar için en
önemli sonuçlarından birisi, muhakkak ki,
dinin direği2, imanın en belirgin işareti3,
amellerin en faziletlisi ve Allah’a en sevimli olanı4 namaz dır. Namaz, bize bir
Miraç hediyesidir. Onun içindir ki, namaz
mü'minin miracıdır. Kulun rabbine en yakın
olduğu, O'na kulluk etme ve O'ndan yardım
isteme fırsatı bulduğu andır. Yüce Allah
Kur’ân’da namazın önemi ile ilgili; “Namazı
kıl! Muhakkak ki namaz, (insanları) hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.
Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en
büyüğüdür.”5 buyurmuştur.
Miraç gecesinde Resûl-i Ekrem
(s.a.v.)’e ayrıca Bakara sûresinin son âyetleri indirildiği gibi, Allah’a şirk koşmadan
ölen kimsenin günahlarının affedileceği
müjdesi de verilmiştir.6
Değerli Mü´minler!
Miraç Gecesi bizler için, kulluk bilincimizi tazeleyip; ibadet, dua ve niyazda bulunmak için bir fırsattır. Bu sebeple,
rabbimizin bize Miraç hediyesi olan beş
vakit namazı kılmaya gayret edelim. Nama-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
işitendir, hakkıyla görendir"1, buyuran
Allah Teâlâ, Zât-ı ilâhiyesine özgü kemâl ve
kudretini bu âyet-i kerimede anlatırken aynı
zamanda Hz. peygamber (s.a.v)'in evrensel misyonunu da özetlemektedir. Her şeyden önce Allah Teâlâ'nın bu muhteşem
davetine muhatap olan Hz. Peygamber
(s.a.v), tariflere sığmaz ilâhî bir iltifata mazhar olmuş, kâinâtın Yüce Yaratıcısı ve
Rabb'i tarafından onurlandırılmıştır.
Muhterem Cemaat!
İnsanlık tarihinde yeni bir sayfa açan
bu iki hadise üzerinde Müslümanların derin
derin düşünmesi gerekir. Sınırlı gücümüz
ve dar ölçülerimizle değil, her şeyi bilen
Yüce Allah'ın kudretinin ölçüleriyle değerlendirip ona iman gözüyle bakmamız gerekir. Çünkü İsrâ, saniyelere bile sığmamış
evrensel bir uçuş, Mi'râc ise âdetâ zamanı
ötelemiş bir yükseliştir.
Peygamberimizin hayatında önemli
bir yeri olan, Allah’ın sevgili peygamberi
(s.a.v)den başka hiç kimseye sunmadığı
miraç hadisesi biz Müslümanlar için de
ilahî rahmetler ve lütuflarla doludur.
4
zın bizimle Rabbimiz arasında mânevi bir
bağ ve bizim için bir nevi miraç olduğunu
unutmayalım.
Bu mübarek gecenin İslâm âleminin
birlik ve beraberliğine barış ve huzuruna
vesile olması için dua edelim.
Hutbemi, Miraç hediyesi olan Bakara suresinin son âyetindeki şu dua ile bitirmek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Unutur
ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey
Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri
yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize
acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. İnkârcı topluluğa karşı bize yardım et.”7
Âmin! Âmin! Âmin!
KAYNAK:
1- İsra, 17/1
2- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 39-40
3- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 40
4- Müslim, “Îmân”, 85, Buhârî, “Mevâkît”, 5
5- Ankebût, 29/45
6- Müsned, I, 422; Müslim, Îmân, 279
7- Bakara 2/286
Hazırlayan: Mustafa SELBİ
Çınardibi Köyü Camii İ-H Akseki
Redaksiyon: Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
27
2013 HUTBELERİ
1
7 Haziran
MÜMİNLER KARDEŞTİRLER
Yürekleri birbirleri için çarpan ve ‘Allah’ın lütuf ve inayetiyle kardeş olma’1
bahtiyarlığına ermiş aziz kardeşlerim!
Rahmet yüklü evrensel mesajlarıyla gönülleri
aydınlatan Peygamberimiz (s.a.s.)’in, asırlar
öncesinden dile getirdiği kardeşlik ilkelerine
gelin hep birlikte kulak verelim:
“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona
zulmetmez, onu düşmana teslim etmez.
Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse,
3
kardeşin derdiyle dertlenebilmektir. Türlü sıkıntılarla karşılaştığımız şu fâni dünyada, hep
birlikte iki cihan saadetine koşabilmektir.3
Kardeşlik, kardeşin hakkına riayet
etmek ve saygınlığına gölge düşürmemektir.
Kardeşin hakkına riayet ise, Kutlu Nebi’nin şu
prensipleri doğrultusunda hareket edebilmektir:
“Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe
gerçek manada iman etmiş olamaz.”4
“Müslümanın müslümana malı, namusu/onuru ve canı haramdır. Kişiye,
müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak yeter.”5
“Birbirinizle ilgiyi kesmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize haset etmeyin. Ey
Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslümanın,
kardeşine üç günden fazla dargın durması
helâl değildir.”6
Muhterem Kardeşlerim!
Yüce Rabbimizin “Mü’minler ancak
kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltinT”7 emri gereği yıkıcı değil ya-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir
Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah
da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da kıyamet günü onun
kusurunu örter.”2
Kıymetli Kardeşlerim!
Kardeşlik, sadece dilden dökülen kuru
sözlerden ibaret değildir. Kardeşlik, gönülden
gönüle uzanan ve yürekleri birbirine bağlayan
ülfet ve samimiyet köprüsüdür. Kardeşlik,
yağmurun getirdiği rahmet gibi birbirimize
rahmet olmaktır. Gariplere, kimsesiz gönüllere, yetimlere ve öksüzlere yürekten “kardeşim!” diyebilmektir. Kardeşlik, fırtınalı
denizlerde sığınılacak en güvenli limandır.
Zor zamanlarda, gönül alıcı bir sözle mütebessim bir çehre sunabilmektir kardeşlik.
Değerli Kardeşlerim!
Kardeşlik, birlik ve beraberliği zedeleyecek her türlü olumsuzluktan kaçınmaktır.
Efendimizin ifadesiyle, birbirimize muhabbet,
merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek
bir vücut olabilmektir.
Kardeşlik, ayağına batan dikende dahî
4
pıcı olalım. Ayrıştırıcı değil, birleştirici olalım.
Fitneyi değil, ıslahı esas alalım. Bizi biz
yapan değerlere sımsıkı sarılarak birliğimizi
ve dirliğimizi koruyalım.
Birlik ve beraberliğe daha çok muhtaç
olduğumuz rahmet mevsimi bu üç aylarda,
yürekten amin diyeceğimiz şu dualarla hutbemizi bitirelim:
Ya Rabbi! Müminler olarak kalplerimizi, gönüllerimizi birbirine kaynaştır. Bizi
birbirimize düşürmek, kuvvetimizi parçalamak, dayanışma ruhumuzu zayıflatmak,
yuvamızı dağıtmak isteyen her türlü fitne
ve fesattan bizleri muhafaza eyle! Allahım!
Muhabbetimize, birliğimize, dirliğimize
gölge düşüren her türlü şiddetten, nifaktan, tefrikadan ve şeytandan bizleri koru.
Bizleri birbirlerine karşı saygılı, hoşgörülü
ve samimi kardeşler eyle.
KAYNAK:
1- Âl-i İmran, 3/103.
2- Müslim, Birr ve Sıla, 58; Tirmizî, Hudûd, 3.
3- Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr, 66.
4- Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59.
5- Ebû Davud, Edeb, 35.
6- Tirmizî, Birr ve Sıla, 18.
7- Hucurât, 49/10.
Hazırlayan:Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
28
2013 HUTBELERİ
14 Haziran
2
Firhist’e Geri Dön
yer almak olduğunu göstermeye gelmiştir.
Bir kitap düşünün! Tüm insanlığı aklı
YAZ KUR’AN KURSLARI
kullanmaya, düşünmeye, okumaya, hakikati
öğrenmeye, öğretmeye davet etmiştir.
Kardeşlerim! İşte Yüce Kitabımız
Kur’an-ı Kerim böyle ilahi bir kitaptır. Bu nedenle zihinlerimizi ve gönüllerimizi hiçbir zaman
bu yüce kitabın mesaj ve anlam dünyasından
mahrum etmeyelim. Gerçek şu ki; bizler Kur’anı Kerim’e yöneldikçe, onun emir ve yasaklarına
itaat ettikçe o bize bütün kapılarını, ufuklarını
cömertçe açacaktır. Bizi insana huzur ve mutluluk veren mana saraylarında ağırlayacaktır.
Değerli Kardeşlerim! Yavrularımızın da
Göz aydınlığı yavrularımızı bizlere bahKur’an’ın
bu mana saraylarıyla tanışmaları ve
şeden Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar
olsun! İnsanlığın yolunu aydınlatan bütün pey- buluşmaları için büyük bir fırsat olan zaman diligamberlere ve her konuda rehberimiz, örneği- mindeyiz. Bilindiği gibi bir eğitim-öğretim yılının
daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ancak çomiz Efendimize salât ve selâm olsun!
Kardeşlerim! Bir kitap düşünün! İnsan- cuklarımıza karşı sorumluluklarımız devam etmekteO Yaz döneminde bizlere düşen önemli
lığı tevhide, sadece Allah’a kulluğa, ahlak ve
fazilete çağırmaya, hak ve adaleti yüceltmeye, bir görev ve sorumluk vardır. O da yarınlarımızın
teminatı çocuklarımızın dinî eğitimlerini en iyi şesevgi ve saygıyı yaymaya gelmiştir.
Bir kitap düşünün! İyi ile kötüyü, doğru ile kilde almalarını sağlamaktır. Her yaz döneminde
yanlışı, güzel ile çirkini, hayır ile şerri fark etmeyi bütün camilerimizde yaz Kur’an kursları düzenlenmektedir. Bu yıl da 24 Haziranda başlayacak
öğretmeye gelmiştir. Faziletin, hakkın yanında
1
3
olan bu kurslarda çocuklarımız Kur’an-ı Kerim’i
tanıyıp öğrenecekler. Kelime-i şehadeti, kelime-i
tevhidi öğrenecekler. Rabbimizi tanıyıp bilecekler. Peygamberimizin örnek hayatını, inancımızı,
ibadetlerimizi, abdesti, namazı, zekâtı, haccı,
orucu öğrenecekler. İnsanî ve ahlâkî erdemleri,
sevgiyi, saygıyı, doğruluğu, dürüstlüğü öğrenecekler. Paylaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı, merhameti, kardeşliği, birlik ve beraberliği
öğrenecekler. Camiyle, cemaatle, mihrapla, minberle, kürsüyle, maneviyatla buluşacaklar.
Kıymetli Kardeşlerim! Yaz Kur’an
kursları, evlatlarımızın dinimiz İslâm hakkında
doğru bilgi elde etmeleri için önemli bir fırsattır.
Onların kendileriyle ve toplumla barışık iyi birer
insan olarak yetişmeleri için atılan çok önemli
bir adımdır. Bu kurslar, yavrularımızın kimliklerinin inşası, özgüvenlerinin yüksek olması,
gençlik çağlarında yanlış telkinlerden korunmaları ve manevi anlamda beslenmeleri açısından son derece mühimdir.
Kardeşlerim! Çocuklarımızı Kur’an-ı
Kerimle buluşturmak, hem görevimiz hem de
evlatlarımıza bırakacağımız en güzel mirastır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s), “Hiçbir
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
anne-baba çocuğuna güzel terbiyeden
daha kıymetli bir miras bırakamaz.”2 hadisiyle bu gerçeği ifade etmiştir. Bu kutlu müjdeye mazhar olabilmek için “Gel, bu yaz
Kur’an’ı gönlüne yaz” sloganıyla göz aydınlığı yavrularımızın yaz Kur’an kurslarına katılmasına öncülük edelim. Bu kursları akraba ve
komşularımıza duyuralım.
Yavrularımızı cami ile buluşturalım. Bırakın camilerde koşsunlar, yaramazlık yapsınlar, gürültü çıkarsınlar. Bundan mutluluk
duyalım. Onları hoş görelim, zihin ve gönül
dünyalarında güzel hatıralar bırakalım. Tıpkı
Efendimiz gibi onlarla birlikte namaz kılalım,
saf tutalım, kendilerine her zaman sevgi dolu
bir kalple bakalım.
Hutbemi, Kur’an’a gönül veren bahtiyarlara, Rabbimizin şu müjdesini vererek bitirmek
istiyorum. “Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru
yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”2
KAYNAK:
1.Tir mizî, Birr ve Sıla, 33.
2. İsrâ, 17/9.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
29
2013 HUTBELERİ
21 Haziran
2
Firhist’e Geri Dön
kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin,
nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. YaraBERATA ULAŞABİLMEK
tan’ın affına erebilmek için yaratılanı affetme günüdür. Bütün bunlara riayet ettiğimizde Berat
Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza ulaşacağımız kutlu bir gece olacaktır.
Kıymetli Kardeşlerim! Mevlâmızın affı olmadan arınmak, merhameti olmadan kurtuluşa
ermek mümkün müdür? Öyleyse geliniz, Rabbimizin şu ayetinde belirttiği sonsuz merhametine ve
affına sığınarak Berat gecesinde gönülden tövbe
edelim, af dileyelim: “Sizden kim cahillikle bir
kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder,
Kardeşlerim! Bizleri Berat Kandiline, kurkendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağıştuluş vesilesine ve yeniden diriliş vaktine eriştiren
layandır, çok merhamet edendir.”
Yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun.
Aziz Kardeşlerim! Bu gecede yapılacak
Hep birlikte 23 Haziran Pazarı Pazartesiye bağlaibadetin, duanın ve akıtılacak gözyaşının bizleri
yan gece Berat kandilini idrak edecek olmanın hegünahlardan temizleyeceğini ve affedilmemize veyecan ve mutluluğunu gönlümüzün derinliklerine
sile olacağını bakın Allah Rasulü (s.a.s) ne de
kadar yaşayacağız. Berat Kandili, pek çok güzelligüzel ifade etmiştir: “Şaban ayının on beşinci
ğin yaşandığı, rahmet ve bağışlanma mevsimi Ragününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete
mazan-ı şerife bir adım daha yaklaştığımızın
kalkın. Çünkü o gece güneş batınca Allah
habercisidir.
Teâlâ (keyfiyetini bilemediğimiz bir halde) en
Değerli Kardeşlerim! Berat gecesi, bizlere
yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya
Rabbimizin affediciliğine sığınmayı, kendimize, aikadar: ‘Bağışlanma dileyen yok mu? Onu balemize, kardeşlerimize ve tüm kâinata karşı onağışlayayım. Rızık isteyen yok mu? Ona rızık verıcı ve bağışlayıcı olmayı öğretir. Zira Berat, kırılan
1
3
reyim. Musibete uğrayan yok mu ona afiyet vereyimT’ buyurur.”
Kardeşlerim! İçinde bulunduğumuz şu
mübarek berat ikliminde sizleri beratımıza vesile
olacak güzel bir hayra davet etmek istiyorum.
Gönül coğrafyamızın Balkanlar’daki en önemli ülkelerinden birisi Arnavutluk’tur. Bildiğiniz gibi Arnavutlar, Kosova’nın fethinden beri 600 yılı aşkın bir
süredir bizimle ortak değerleri, ortak târih ve kültürü paylaşan kardeşlerimizdir. Ortak tarihimiz boyunca içlerinden yüzlerce ilim, fikir ve devlet
adamı, şâir ve sanatkâr yetişmiştir.
Geçtiğimiz yüzyılda Arnavutluk halkı çok
büyük zulüm gördü, sıkıntılar çekti. Bütün câmiler
ve mâbedler yıkıldı, çocuklara Müslüman adlar konulması ve erkek çocukların sünnet edilmesi gibi
her türlü dinî motif yasaklandı. Müftüler, imamlar ve
hocalar ateizmi itiraf ve ilana zorlandı, kabul etmeyenler hapishanelerde çürütüldü. Bütün bunlara
rağmen gelinen noktada Arnavutluk bugün, üç milyonu aşkın nüfusunun % 70’i Müslüman bir ülkedir.
1990’dan sonra oluşan hürriyet ortamında
Hristiyanlar, Başkent Tiran’da büyük katedraller ve
kiliseler yaptılar. Müslümanların ise başkentteki
tek mâbedi 200 metrekarelik Ethem Bey camiinden ibârettir. Halk Cuma ve bayram namazlarını
cadde ve sokaklarda kılmaktadır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
Bu nedenle şehrin merkezinde ulu bir mabede ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın karşılanması görevini Diyanet İşleri Başkanlığımız üstlenmiştir.
Bugün Türkiye genelinde ve câmimizde bu maksatla yardım toplanacaktır. 600 yıllık kardeşliğimizin bir nişanesi ve bir vefâ sembolü olacak bu ulu
mâbede siz hamiyetperver kardeşlerimizin gerekli
katkıyı yapacağınıza inancımız tamdır. Yapacağınız bu yardımın sizlerin beratına, ülkemizin izzet
ve itibarının yükselişine vesile olmasını ve sadakai câriye olarak ilâhî kayda geçmesini Rabbimden
diliyorum.
Kardeşlerim! Bu duygu ve düşüncelerle
başta aziz milletimiz, gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimiz olmak üzere tüm İslâm âleminin Berat
Kandilini tebrik ediyorum. Bu mübarek gecenin,
gönüllerimizin birleşmesi, kardeşliğimizin pekişmesi, kin, nefret, öfke ve dünyevileşme gibi beratımızın önündeki engellerin kaldırılmasına vesile
olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Rabbimiz,
birbirini gerçekten seven kardeşler olarak, birlikberaberlik, barış, huzur ve güven içerisinde, arınmış gönüllerle Ramazan-ı şerife girmeyi nasip
eylesin.
KAYNAK:
1- En’âm 6/54.
2- İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 191.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
30
2013 HUTBELERİ
1
28 Haziran
İSLÂMÎ BİR DEĞERİMİZ: EDEB
Muhterem Kardeşlerim! Edeb, insanı
utanılacak durumlardan koruyan sağlam bir
irâde ve vicdan duygusudur. Edeb, kendini tanımakla başlar; haddini bilmekle devam eder. Nitekim irfana ermenin ilk şartı “kendini bilmektir.”
Bu yüzden eskiden, irfan mektebi sayılan dergâhların giriş kapılarında: “Edeb Yâ Hû” yazardı.
Çıkışta ise insan nefsini varlık iddiasından arındırıp tevâzu telkin eden “Hîç” levhası vardı.
Kardeşlerim! Edebin Yaratan’a, nefse,
3
İnsanlara karşı edeb de her insanı Rahmân mazharı bir gönül taşıyan varlık olarak
görmektir. Eliyle, diliyle ve bedeniyle onu kırmayacak duyguya ermektir. Her insana değer vermektir. Çünkü değer görmenin yolu da değer
vermekten geçer. İnsanlarla iyi geçinmek, yük
almak, aslâ yük olmamaktır. Yâr olmak, ama
bâr olmamaktır. Hased, kibir ve cimrilik gibi nefsânî hasletleri aşarak paylaşan, alçak gönüllü
ve cömert olmaktır. Kimseyi incitmemek, kimseden incinmemektir. Dilini kötülüklerden arındırarak güzelliklere alıştırmaktır. Gözünü ve diğer
uzuvlarını güzelliklerle buluşturmaktır. Gönlünü
herkesle barıştırmaktır. Karşılaştığı çirkinlik ve
kötülükleri, tatlı dil ile savuşturmaktır.
Yaratılmışlara karşı edeb ise her varlığı,
yaratanı sebebiyle saygın ve değerli görmektir.
Canlı cansız her şeyi önemsemektir.
Aziz Kardeşlerim! Varlık âleminde
insan ve şeytandan başka her şey haddini ve
hakkını bilmekte; edebe riâyet etmekte ve kâinâtın düzeni bu sâyede devam etmektedir. Nitekim gök cisimleri edebe riâyetleri sebebiyle
aydınlık, melekler de edebleri sebebiyle
mâsûm ve temizdirler. Gerçekten insanı insan
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
insanlara ve tüm yaratılmışlara karşı olmak
üzere muhtelif boyutları vardır. Yaratan’a karşı
edeb, Allah ile birliktelik şuuru demek olan
ihsan duygusuyla kendini okumaktır. Ahsen-i
takvim sırrını anlamaktır. Yaratan’ın, kendisini
gaye varlık olarak yarattığını bilerek ibadetlerini ihlâs ve takva ile tamamlamaktır. Sürekli bizimle olan1 ve bize şah damarımızdan yakın
bulunan Rabbimizin2 her an huzurunda bulunduğumuz duygusuyla edeb kollamaktır.
Nefse karşı edeb ise nefsin tuzaklarını
aşmaktır. Sevgili Peygamberimiz’in yaptığı gibi
göz açıp kapayıncaya kadar, hatta daha kısa
bir süre nefse râm olmaktan Allah’a sığınıp
O’na koşmaktır.3 Kendini herkes gibi sıradan
görmek, üstünlükte asla başkalarıyla yarışmamaktır. İnsanî ilişkilerle nefsanî duyguları birbirine karıştırmamaktır. Kabiliyet ve
yetenekleriyle önce kendini gerçekleştirmek,
sonra da aşmaktır. Ardından “Müteâl” olana
ulaşmaktır. Kendisinin de, mâlik olduğu şeylerin de gerçek sahibinin “Allah” olduğu bilinciyle
coşmaktır. Şâirane şöyle haykırabilmektir:
Alan Sen’sin, veren Sen’sin, kılan Sen!
Ne verdinse odur, dahî nemiz var!
4
kılan, edeb ve hayâdır.
İçinde yaşadığımız 21. yüzyılda, insan olarak yaşamak, birbirimizin farkına varmak ve gerçek
mutluluğu soluklamak için edebe ne kadar muhtaç
olduğumuz açıktır. Edeb, yazılı ve sözlü öğretimden
çok, örnek olmak suretiyle görerek kazanılan bir değerdir. Bu değerin nesillerimize aktarılması ise hepimizin görevidir. Nitekim Allah Teâlâ’nın “canlarımızı
ve evlatlarımızı cehennem azâbından korumayı”
emrettiği4 âyet-i kerîmenin tefsiri sadedinde Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir baba
çocuğuna edebden daha değerli bir şey kazandıramaz.”5 Bu âyet ve hadîsi merkeze alan şu şiir
de âdetâ bir hayat düstûru gibidir:
Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ’dan
Giy o tâcı emin ol her belâdan.
Cenâb-ı Hak cümlemize önce kendi zâtına, sonra nefsimize, sonra bütün insanlara ve
tüm yaratılmışlara karşı edeble yaşayarak gerçek insanlık sıfatını kazanmayı nasib etsin.
KAYNAK:
1- Hadid, 57/4.
2- Kaf, 50/16.
3- Ebû Dâvûd, Edeb, 110.
4- Tahrim, 66/6.
5- Tirmizî, Birr, 33.
Hazırlayan: Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ
Firhist’e Geri Dön
31
2013 HUTBELERİ
1
05 Temmuz
RAMAZAN VE ORUÇ
Müminler! Cumanız mübarek olsunO
Beklenen bir geliş varO Manevi susuzlukların
ırmak olduğu günlerimize, üç aylarda rahmete
susamış gönüllerimize bir geliş var. Bir sultan
gibi; bir ferman gibiO Rahmet rahmet üzerimize
yağmak için; hasret hasret ufkumuza doğmak
için bir geliş varO
Mü’minler! O geliyor. Onu tanırsınız siz,
iyi bilirsinizO Bir yıl evvel yine böyle bir zamanda gelmişti. Onu tanırsınız; hani sevinçler
ve müjdeler kânıydı; hani on bir ayın sultanıydıO Mü’minler, kararan ruhlarımızı nur ile
3
zarafetle buluşturalım; gelin, sokaklarda renk
renk iftarlar oluşturalım.
Mü’minler! HakTeâlâ size, “Ey iman
edenler” diyor, “Ey iman edenler! Allah'a karşı
gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farzkılındı.”1
dikkat buyurunuz, “Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için” diyor bunu, “Allah’a karşı gelmekten
sakınmamız içinO”
Üç günlük yoldaO Ve üç gün sonraO O
geldiğinde efendiler, üç gün sonra üzerimize
güneş doğduğundaO Sultan şehrin kapısından
girdiğindeO Kalplerimizdeki zifiri karanlıkları yıkmak üzere, yâdıyla dudaklarımızı kanatan hasretleri yıkamak üzereO Kırın içinizdeki kötülük
fincanlarınızı, ve asi iseniz ıslah edin canlarınızı.
Pişmanlıklarımız gülümseyişlerle tutsun ellerimizden ve iftar sevinçlerine karışsın aminlerimiz; çoğaldıkça çoğalsın dualarımız. Her gece gülün yâdı
gül dudaklarda okunsun, her akşam iyilikler desen
desen dokunsunO İki sevinç arasında, bunda ve
ötede, müjdelenen iki sevinç arasında bir alev gibi
yansın ruhumuz, bir anda tutuşsun amel defterlerimizin kara sayfaları, inşallah tertemiz olsun.
Mü’minler! Üç gün sonra o geliyorO
Yüce Allah’ın gufranı, nebiler nebisinin fermanı
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
doldurmak, ham gönüllerimizi sevap ile oldurmak
için, sultan geliyor, mâh-ı gufrân geliyor.
Mü’minler! Yıllar yılıydıO Kutlu zamanlarda saadet çağıydı... İnsanlık sancıdan, insanlar acıdan kurtulmadaydılar birer birerO
Yaratılanların en şereflisine ayların en şereflisi
verilmişti. Şifa diye, gufranımız, bağışlanmamız
için; vefa diye biraz da aşkın ateşine yanmamız
içinO Çağlar vardı, zaman akmıştı ve sevgililerin
en sevgilisine ayların en sevgilisi verilmişti. Kardeşliğimizi hatırlayalım, küskünsek barışalım
diye; yoksula yardım edip meleklere karışalım
diyeO Selamımız salavatımız olsun diye; kurtuluşumuz beratımız olsun diyeO
Mü’minler! Sultan geliyor madem, usulünce karşılamak gerek; sultan gelince de sultanlar gibi yaşamak gerekOGelin o halde, bu sene
orucu oruç gibi tutalım ve mahyalarımızı gönüllerimize bağlayalım; gelin bu sene oruç ile çelişen
günahlarımıza durmadan ağlayalım. Geceler ibadetimiz olsun, oruçlar hidayetimiz olsun gelinO
Mazlumların ahını gidererek başlayalım imsaklara ve iftar için ellerimiz uzansın uzaklara, daha
uzaklaraO Gelin, uzakları yakın etsin oruçlarımız bu sene; isyanlardan hidayete akın etsin
oruçlarımız bu sene. Gelin, hayatı cadde cadde
4
ile geliyor. Hani “Oruç perdedir” demişti, sevgililer sevgilisi, hani “Biriniz oruç tuttuğu gün
kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın,
oruç perdedirT”2 demişti.
Mü’minler! Gelin hakiki oruçlarla iftar
açalım bu sene; gelin orucu perde edinelim de
cümle kötü amellerden kaçalım bu sene. Gelin,
camiler salavatlarla dolsun ve oruçlarımız gerçek
oruçlardan olsunORiya ve gösterişten arındırıp
kendimizi Allah’ın gufranına erelim, nur elbiseler
giyinip kutlu kapılardan girelim.
Rabbimiz! Ramazan’a ulaştır bizi, affına
yaklaştır biziO İftar dakikasında düğümlenen zamanı hayırla paylaştır bize; nefesi gül kokanın
yolunda engelleri aştır bize. Sofralarımıza Halil
İbrahim bereketleri dökülsün, dillerimizden münacatlar ve dualar dökülsün.
İlahi! Onbir ayın sultanı hürmetine muradımızı ver bize, iyileştir içimizdeki yaraları, ağız
tadı ver ülkemize.
İlahi! Orucu tuttur bizeO İlahi, oruca tuttur
biziO
Mü’minler! Cumanız mübarek olsun, ramazanınız bayrama ersinO
KAYNAK:
1- Bakara, 2/183.
2- Müslim, Sıyâm, 163.
Hazırlayan: Prof. Dr. İskender PALA
Firhist’e Geri Dön
32
2013 HUTBELERİ
12 Temmuz
2
Firhist’e Geri Dön
bütün… Akşam çocuğunuza içirdiğiniz sütün… Sorun hesabını kendinize. Masum musunuz, değil mi? Şeker mi
HELAL KAZANÇ HELAL LOKMA
çiğnemektesiniz, kil mi? Efendiler! Haramdan kaçının,
helalinden isteyin!
Kıymetli Kardeşlerim! Biliyor muydunuz, helalinden bir yudum aşın yuvamıza bin bereket ge>rdiğini?
Biliyor muydunuz haram karışan rızıkların bereke> bi>rdiğini? Ağız tadımızın helalden geldiğini, haramın ise 'rınlar deldiğini biliyor muydunuz?
Allah’tan haram mı istersiniz efendiler, helal
mi? Bah?nıza karanlık mı düşsün, hilal mi?
Değerli Kardeşlerim! Kazançlarda haram şüphesinin çoğaldığı hırs dolu zamanlarda yaşıyoruz. Günler, ha*alar, aylar ve yıllar hep birbirine benzeyerek
Cumanız mübarek olsun aziz kardeşlerim! Bilgeçiyor.
Aman ha… Aman ha, bu koşturmacada helallemem, seherde aç havalanıp akşama tok dönen kuşları
rimizi yi>rmeyelim; yoksa helalimizi de yi>ririz, ve evigördünüz mü hiç? Yahut, tarladan mahsul alabilmek
mizin huzuru kaçıverir apansız. Karanlık geceler sızar
için tohum eken elleri düşündünüz mü? Meyve devşirsonra gönüllerimize. Belki dikenler musallat olur güllerimek üzere ağaca uzanan kolları? Ağını dolu çıkarmak
için düğüm bağlayan ince emekleri? Ve arılar gibi damla mize. İşte bu yüzden; işte bu yüzden kardeşlerim, haramdan kaçınmalı, helalinden istemeliyiz! Kaçamıyoruz
damla işlenen petekleri?
Şimdi düşünün. Evine haram sokmamak için çır- dememeli, kaçmalı, korunmalıyız. Kanunlardan korktuğumuz, komşumuzdan çekindiğimiz için değil kardeşlepınan canları düşünün. Kendinizi düşünün. Maksat için
rim,
Allah korkusundan yapmalıyız bunu, O’na dost
yürüdüğünüz yolları, rızık için boyun eğdiğiniz kulları
olmak
için yapmalıyız. Sonuçta, biz helali isteyerek Aldüşünün. Sonra dikkatle bakın kazandıklarınıza. Bakın,
lah’a dost olalım da varsın bütün haramlar bize düşman
inceleyin, görün. Görmek için bakın; bakın ki, haramolsun.
Biz helalin zırhını kuşanalım da, varsın haramın
dan mıdır rızkınız, helalden mi? Ekmeğiniz sağlam
kılıç
okları
geldikçe gelsin üstümüze, geldikçe gelsin.
mıdır, şüpheli elden mi? Hani alırken yığın yığın, bütün
1
3
Kardeşlerim! Kaina?n Efendisi, Muhammed
Mustafa (s.a.s), “Haram lokma ile beslenip büyüyen bir
insan ateşe daha layık6r”1 buyuruyor. O halde dikkat
edelim, eğer çoluk çocuğumuzu şeytandan, kötü işlerden, belalardan korumak emelindeysek, onları mutlaka,
ama mutlaka helal rızık ile büyütelim. Helal rızık ile büyütelim ki evlatlarımız emin yara?lış üzerine yaşasınlar,
toplumun hayrına insanlar olsunlar.
Muhterem Kardeşlerim! Bu akşam… Yatmadan
önce… Kalbinizi elinizle sımsıkı tutun… Küpürtüsünü hissedesiye kadar tutun… Dinleyin bakalım, niyetleriniz ve
düşünceleriniz helale mi yakın, harama mı? Samimiyetle, kendinizi aldatmadan, bahane bulmadan, mazeret uydurmadan dinleyin bakalım kalbinizi. Sonra sorun
kendinize, şu alemde haram mıdır kârımız bizim, helal
mi? Haramlar mil çekmeden gözlerimize, kederler gelmeden yüzlerimize soralım bu soruyu, mutlaka soralım!
Ta ki vicdanımız rahat, gönlümüz huzurlu uyuyabilelim.
Yoksa yarın, hâlâ haramdan kurtulmamışsak, yarın, toplum bozulacak, nesillerimiz çürüyecek ve yakın bir gelecekte bereke> kaybedecek ülkemiz, öğütülmüş
buğdaylar yanık kokacak, eğrilen iplerimiz en ince yerinden kopacak. İlkbaharlarımız sarı yapraklarla dökülecek,
gönül haritalarımızın renkleri kerpetenle sökülecek.
Zira Hak Taala öyle haber veriyor ve “Ey insanlar,”
diyor, “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin.
Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.”2 Ve Efendiler
Efendisi (s.a.s) de “Hiç kimse kendi elinin emeğinden
daha hayırlı bir yiyecek asla yememiş5r.”3 buyuruyor.
Kardeşlerim! Varın yüreklerinizi yoklayın. Ya
gecenin bir yarısında, ya bir gün ba?mının sarısında,
kendinizden, cüzdanınızdan, sofranızdan emin olmak
için haramı, helali mutlaka ve daima ha?rlayın. Seherde havalanan kuşları, tohum eken elleri, düğüm
bağlayan ince emekleri, damla damla petekleri tekrar
tekrar ha?rlayın. Ve o ha?rlayıştan sonra yuvasına tok
dönen kuş nasıl dolaşırsa yeryüzünde, siz de öyle adımlayın caddeleri, kendinden emin ve bah>yar.
Diyanet İşleri Başkanlığımız helâlin, helâl kazanç ve helâl lokmanın önemine vurgu yapmak ve bu
konuda toplumsal bilinç oluşturmak amacıyla bu sene
Ramazan ayında “Helâl Kazanç-Helâl Lokma” konusunu
gündeme taşımış?r. Ramazan ayı boyunca gerçekleş>rilecek etkinliklerde, helal kazanç konusu bütün yönleriyle ele alınacak?r. Bu vesileyle Ramazandan kazançlı
çıkmayı, daima helal ve bereketli rızıklar peşinden koşmayı Rabbimizden niyaz ediyorum.
KAYNAK:
1- Tirmizî, Cum’a, 79.
2- Bakara, 2/168.
3- Buhâri, Büyû, 15.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
33
2013 HUTBELERİ
19 Temmuz
2
Firhist’e Geri Dön
Öyle ki insanlar, tükeAği kadar mutlu olabileceğini düşünmeye başladı. Oysa daha çok tüketmek için daha çok harcaHELAL KAZANÇ, HELAL LOKMA
mak; daha çok harcamak içinse daha fazla kazanmak
gerekiyor. Böylece tüke>m çarkının dişlileri arasında insanın im>hanı çe>n bir hal alıyor…
Kardeşlerim! İnsan, esasında bu süreçte maddi açıdan yükselirken manevi yönden tükeniyor. Serve>ne servet
kaBğını zannediyor, ancak çoğu zaman kazanırken kaybet>ğinin farkına varamıyor. Oysa dilimizi yalandan, gönlümüzü küfürden temizleyen Allah Resûlü, kazancın da
Kardeşlerim! Rabbimizin lü=uyla eriş>ğimiz müba- haramdan arınması gerek>ğine işaret ediyor. Bizlere gerçek zenginliğin mal çokluğu değil, gönül tokluğu olduğunu
rek Ramazan ayı, her yıl olduğu gibi yine hanelerimizi şebildiriyor.1 Nasırlı ellerle, alın teriyle, göz nuruyla kazanılan
reflendirdi. Manevi iklimiyle bizleri diriltmek, kazancımızı
bereketlendirmek, sofralarımızı haram lokmadan temizle- emeğin insan için “en hayırlı lokma” olduğunu müjdeliyor.2
Böylece, hırsla, bencillikle, aç gözlülükle doymayan kalpler,
mek için geldi. Biz mü’minlere helal-haram arasındaki o
rızkın Allah’tan geldiğine inanarak huzur buluyor. Dünya
ince çizgiyi yeniden ha?rlatmak, bizleri arındırmak, helal
şuuruna ulaş?rmak için geldi. Zira öyle bir dünyada yaşıyo- hazineleriyle doymayan nefisler kanaat hazinesini keşfederek mutmain oluyor. İnsanoğlu, dünya mülküne olan zaaruz ki bir tara*a açlık ve sefalet içinde yaşam mücadelesi
'ndan ancak mülkün gerçek sahibiyle tanışınca
verenler, diğer tara*a sorumsuz ve ölçüsüz biçimde çılkurtulabiliyor.
gınca tüketenler... Bir tara*a sokağa terk edilenler; diğer
Kardeşlerim! Hutbemin başında okuduğum aye@e
tara*a bitmek tükenmek bilmeyen istek ve arzuları için yaRabbimiz “…Helal şeylerden yiyiniz ve salih ameller işleyişayanlar… Bir tara*a gelecek endişesi taşıyanlar, çaresiz
kalmışlar; diğer tara*a israf edenler, hızın ve hazzın peşin- niz.”3 buyuruyor. Dolayısıyla salih amel işlemenin ancak
helalinden kazanmak ve yemekle mümkün olabileceği bildiden sürüklenenler…
riliyor. Bugün, yaşadığımız tüke>m çarkında bunu gerçekEvet, kardeşlerim, modern zamanlar, bütün dünleş>rmenin yolu ise; “Helal Kazanç, Helal Lokma” bilincinin
yada bir israf ve tüke>m toplumu üreA. Tüke>m kültürü,
her türlü gösteriş ve reklamla körüklendi. Tüketmek insan- geliş>rilmesidir. Tüke>m dayatmasına teslim olmamak?r.
lığın nihai amacı haline geldi. İnsanlar sadece tüketmek için İnsaflı, sorumlu, ölçülü ve mutedil bir hayat tarzını benimyaşar oldu. Lüks ve israf, insanların ih>yaçlarına dönüştü… semek>r. Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarını hakkıyla
1
3
muhafaza edebilmek>r. Helalinden üretmek>r. Helalinden
kazanmak?r. Helalinden harcamak?r. Helalinden yemek>r.
Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de,
hutbemin başında okuduğum hadislerinde, “Mümin bal
arısı gibidir. Bal arısı, hep güzel şeyler yer, hep güzel şeyler üre5r. Her yere konar, ama hiçbir şeyi ne döker, ne
kırar, ne de ifsat eder”4 buyuruyor.
Ramazanı idrak eden her mümin, hem üre>rken
hem de tüke>rken Rabbimizin emir ve yasaklarını, O’nun
belirlediği ölçüleri göz önünde bulundurur. Bereketli ramazan sofralarına kul hakkı karış?rmaz. Orucunu haram lokmayla açmaz. İ*ar sofralarını israf sofraları haline
ge>rmez. Duaya kalkan ellerini haramla kirletmez.
Elinden, dilinden emin olunan Müslümanın sermayesi hile ve aldatmak olamaz. Müslüman, >caret yaparken
hileli mal satmaz, ölçüde ve tar?da asla hile yapmaz. Kazancına ve lokmasına kimsenin âhını ve hakkını bulaş?rmaz, boynunda hiçbir kulun vebalini taşımaz. Hiçbir
ye>min hakkına girip vicdanını karalamaz. Çalış?rdığı işçinin alın terini sömürmez, onun haysiye>ni zedelemez, is>smar etmez. İnanan insan, boğazından haram lokma
geçirmez, çocuklarını haram ile beslemez. Rüşve> açılmayan kapıları açan bir anahtar olarak görmez. Gayr-i meşru
yollardan servet edinme peşine düşmez. Şerefinin, onurunun, haysiye>nin pahasına ucuz hesaplar peşinde koşmaz.
Cebini faizden, kumardan, karaborsacılıktan elde eAği kirli
parayla doldurmaz. İçki >care>yle uğraşmaz. Hırsızlığın ağır
yükünü üstlenmeye kalkmaz. Heybesini başkalarına ait
haram malla doldurmaz. Zira yarın malını nereden kazanıp
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
nereye harcadığının hesabını vermeden Rabbinin huzurundan ayrılamayacağını bilir.
Oruç tutan her mümin bilir ki, Hz. Âdem’in yara?lış
öyküsünde ifade edildiği gibi haramları bedenine kaBğında
ayıpları ortaya dökülür. Böylece Allah ka?ndaki saygınlığını
kaybeder. Dua eAğinde duası kabul edilmez.
İ*ar eden her mümin, geçimini temin eAği kazancının; boğazından geçen lokmanın; çoluk çocuğuna ve ailesine sağladığı rızkın; üreAği ve pazarladığı her malın helal
olup olmadığının muhasebesini yapar.
Sahura kalkan her mümin, açgözlülük ve doyumsuzluk duygusunu; lüks hayat, servet ve zenginlik tutkusunu Ramazanın manevi ikliminde tedavi eder. Kanaa>n,
tükenmez bir hazine olduğu inancını gönlüne iyice nakşeder.
Değerli Müminler! Her yıl bizleri değiş>rmek, gönlümüzü, zihnimizi, malımızı, kazancımızı arındırmak için kapımızı çalan mübarek Ramazan ayının manevi ikliminden
is>fade edebilmeyi diliyor, Rabbimizden Ramazanın hayır
ve hasena?ndan, feyiz ve bereke>nden nasiplenebilmeyi
niyaz ediyorum. Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in
bizlere öğreAği şu dua ile bi>rmek is>yorum: “Allah’ım!
Helal rızıklarından nasip ederek beni haramlarından koru!
Lü4unla beni Sen’den başkasına muhtaç etme!”5
KAYNAK:
1- Buhârî, Rikâk, 15; Müslim, Zekât, 120.
2- Buhârî, Büyû’, 15.
3- Mü’minun, 51.
4- Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 199.
5- Tirmizi, Deavât, 110.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
34
2013 HUTBELERİ
1
26 Temmuz
TEKBİR: ALLÂHU EKBER
Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu
v-Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahilHamd.
Kardeşlerim! Allah-u Ekberle doğar bütün müminler. Her doğanMüslüman çocuğun kulağına önce tekbir okunur. Allah-u Ekberle ölür müminler. Bütün
mü’minlerin ruhları ebediyete tekbirle uğurlanır.
Tekbir Allah’ın emridir. Allah’ı ululamaktır. Allah’ı
yüceltmektir. O’nu her şeyden üstün tutmaktır. Tekbir, Allah’ı acizlikten, noksanlıktan, şirkten, O’na layık olmayan
tüm sıfatlardan tenzih etmektir. O’nunla ilgili her şeyi
nefsî isteklerine üstün tutmaktır. Tekbir, kalbi mâsivâdan
arındırmaktır. Allah’ı yüceltirken kendi acziyetini tatmaktır. Tekbir yeryüzündeki büyüklenmeleri, kibirlenmeleri,
böbürlenmeleri reddetmektir.
Aziz Müminler! Tekbir tevhidin en veciz ifadesidir.Tekbir, hayatımızdaki ve dünyadaki bütün büyük değişimlerin anahtarıdır. Ne zaman dünya, ahirete, manevi
âleme temas etse, tekbirle Allah’ın büyüklüğünü tasdik
ederiz.
Günde beş vakit dinleme nimetine nail olduğumuz Ezanı Şerifler Allah-u Ekber diye başlar. Ezan bizi
3
Aziz kardeşlerim! Ancak Müslüman muhayyilenin bugün tekbir sesini hayal edemeyeceği yerler de var.
Bağdat’ın sokaklarında, Şam’ın çıkmazlarında, Nil nehrinin kıyılarında kardeşin kardeşi öldürürken Allah-u ekber
demesi ne hazindir. Bebeklerin kulaklarına okunan tekbirin, artık onlar katledilirken duyulmaya başlanması ne
büyük bir hüsrandır Ya Rab!
Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek
olduğunu öğütleyen bir dinin mensuplarının, bunu yaparken en yüce kelimeyi dillerine alabilmelerinden daha
hazin ne olabilir. Tekbiri bir katlin, tekbiri siyasi bir emelin,
tekbiri bir sûiistimalin, tekbiri bir ticaretin sloganı haline
getiren Müslümanların “hayye’ale’l-felâh” çağrısına mazhar olmalarını ne kadar bekleyebiliriz? Allah’ın büyüklüğünü küçük emellerimize âlet ettiğimiz sürece, nasıl
kurtuluş umabiliriz? Allah’ın zulme razı olmayacağını bile
bile, O’nun adını hayal edilemeyecek yerlerde tekbirlerle
dillendirmek, İslam’a karşı işlenen ne büyük bir cinayettir.
Belki İslam âlemini bugün örten perde, kendine
mâneviyat kapılarını açacak tekbir anahtarını yitirmiş olmasıdır. Belki yeniden aydınlık ufuklara bakmalıyız ve
Cibrîli-i Emîn’in o kanat gerişini, Kadir Gecesinde yere
inişini düşünmeliyiz ve Allah’ın büyüklüğünü o yüceliğe
yaraşır şekilde yeniden tekbir etmeliyiz. Ki böylece Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadesiyle her bir tekbirimiz
Allah’a olan sadâkatimizin bir sadakası olsun.2
Ya Rab! Mübarek Ramazan ayı hürmetine âlem-i
İslamı çepeçevre saran karanlıklardan koru. Bizi Cibrîli-i
Emîn’in “kalk” emrini duymuşçasına gafletten uyandır.
Ya Rab! Ramazan-ı şerifimizi ihya eden en
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
2
dünya hayatından bir anda koparıp alır. Allah’a hamdolsun ki bugün dünyanın her yerinde ezanlar, tekbirler süsler yeryüzünü. Allah’üekber nidaları titretir arş-ı Rahmânı.
Dünyayı terk edip mânevi iklime girmek için namaza durduğumuzda iftitah tekbiri getiririz. İlahi huzura mirâcımızı
böyle başlatırız. Namazda, mutlak bir huzur içindeyizdir.
Allah’ın karşısında hareket etmemiz ne mümkün. Acziyet
ve huşû içinde onun huzurunda donup kalmalıyken,
Allah’ın büyüklüğü bize hareket edecek tâkâti sağlar. Bu
yüzden namazdaki her hareketimizi tekbirle gerçekleştiririz. Ve rükûda belimiz bükülmüşken Allah’ın hamdimizi
duyduğunu müjdelemesiyle yeniden doğruluruz. Secdeye
bir daha kalkmamak üzere kapanmışken, Allah-u Ekber
diyerek yeniden hareket edecek gücü buluruz kendimizde. Bayramlarda bu huzuru o kadar yoğun hissederiz
ki, fazladan tekbirler getiririz. Ve omuz omuza kılınan
bayram namazlarından melekleri selamlayıp çıktığımızda,kubbelerden tekbirler taşar ve Itri, besteler tekbirlerimizi.
Tekbirle açarız oruçlarımızı. Oruç daimi bir ibadet
halidir, bedenden ve dünyadan arınmaktır. İftar, yeniden
fıtrata, dünyaya dönmektir. Budönüş de müezzinin Allahu Ekber nidasıyla gerçekleşir.
Resul-i Ekrem (s.a.s), ilk vahyi aldıktan, mânevi
âlemle o yoğun teması gerçekleştirdikten sonra, üstünü
örtmüştü. Cibrîli-i Emîn, ona vahyi getirirken “Ey örtüsüne bürünen, kalk ve uyar” demişti, sonra da (ve rabbekefekebbir)“Allah’ı tekbir et”1 diye emretmişti.
Böylelikle mânevi aleme irtibatından sonra tekrar dünyaya dönüşünü tekbirle gerçekleştirmişti.
4
önemli ibadetlerden olan itikafa girdiğimiz şu günlerde itikafa giren mü’minlerin duaları hürmetine inanan kardeşlerimizin acılarını dindir.
Ya Rab! Biz günah işledik, Senin yüce adını haksız yerde zikrettik, Sen bizim adımızı haksızlar arasında
zikretme.
Ya Rab! Seni hamd ile tesbih eder, seni yüceltiriz, bize huzurunun kapılarını aç.
Ya Rab! Yüceliğini hakkıyla,hak yerde tekbir etmeyi nasip eyle.
Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver
ve bizi nârın azabından koru.
Rabbimiz! Bütün hesapların ortaya döküldüğü
gün beni, ailemi ve bütün müminleri bağışla.
Rabbimiz! Sen, gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilensin. Bizi, ailemizi ve müminleri açığa
vurma. Tüm imtihanları kaybetmiş olsak da bizi rahmetine kabul et. Belimizi büken ağır yükleri omzumuzdan,
karanlık perdeleri üzerimizden kaldır. Beldelerimizi emin
kıl, yüreklerimizi yakınlaştır.
Âlem-i İslamı içine düştüğü fitnelerden, tefrikadan, cehaletten kurtar! Bizlere yeniden aziz bir ümmet
olarak adaleti ayakta tutmayı nasip eyle.
Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu
v-Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahilHamd.
KAYNAK:
1- Müddessir, 74/1-3.
2- Müslim, Zekât, 53.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
35
2013 HUTBELERİ
1
02 Ağustos
2
Firhist’e Geri Dön
mek bilmeyen arzularımıza “dur” demenin gayre>ne
RAMAZANA VEDA VE KADİR GECESİ düşmüştük seninle.
Şimdi gidiyorsun. Bir sonraki Ramazana kadar minarelerde yanan kandillere, mahyalara, birlik ve bereket
vesilesi i*ar sofralarına, teravihlere, salât-ı ümmiyelere
hasret kalacağız.
On bir ayın sultanı mübarek Ramazan! Sana bir
daha kavuşur muyuz bilemiyoruz. Ancak yine hasret ve
özlemle bekleyeceğiz seni. İnciAysek, kadrini bilemediysek bizden Rabbimize şikâyetçi olma! Hesapların verileceği mahşer günü lehimizde şahit ol!
Kıymetli Kardeşlerim! Rahmet ayı veda ediyor
Aziz Kardeşlerim! “O geliyor” diye kapılara koştuk. Onu heyecanla karşıladık. Rahmet ayı Ramazan mi- bizlere. “Ramazandaki takvanızı, ihlasınızı, sadaka>nizi ve
sabrınızı yıl boyunca koruyup devam eArin” diyerek gidisafir oldu bizlere. Nadide hediyeleri ile... Sabır, takva,
kanaat, i*ar, sahur, mukabele, teravih, Kadir Gecesi ve yor. “Zekâ?nızı ihmal etmeyin, kimsenin verilmedik fitresi
kalmasın!” ha?rlatmasıyla gidiyor. Ve ayrılık vak>nin yakbağışlanma...
Bugünlerde bereketli misafirin ayrılık haberi ile laş?ğı şu günlerde bizleri bir kez daha bağrına basarken
en kutlu gecesiyle buluşturuyor.
gönüllerimiz mahzun. On bir ay onun hasre>yle yanan
Kardeşlerim! Bu kutlu gece, feyiz ve bereke>n,
yüreklerimize ayrılık acısı düştü. Firka>n acısını Kadir Gerahmet ve mağfire>n nihayetsiz bahşedildiği Kadir Gececesi ile dindirmek is>yoruz. Rabbimizin izni ile yarın
sidir. Kadir Gecesi, doğru yolu gösteren, aydınlığa çıkaakşam vasıl olacağız o Kadri yüksek geceye…
Ey rahmet ayı! Ne kadar alışmış?k sana. Evimizin ran, dünya ve ahiret saade>ne erdiren Yüce Kitabımızın
bir ferdi olmuştun. Seninle yüreğimiz yumuşamış, bede- indirilmeye başladığı gecedir. Bu gece, insanlığın hasretle
nimiz sıhhat bulmuştu. Açken ağzımızın misk gibi koktu- beklediği, Hira ufuklarında beliren İslam güneşinin yeryüzünü aydınlatmaya başladığı gecedir. Bu gece hakkında
ğunu senin vesilenle öğrenmiş>k Rahmet Elçisinden.1
Sabrı öğretmiş>n bize. Aç insanların halinden haberdar Rabbimiz şöyle buyurur: “Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı)
Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu
etmiş>n hepimizi. Nefsimizi yenmenin, bitmek tüken3
sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin
ağarmasına kadar bir esenlik5r.”2
Değerli Kardeşlerim! Bir düşünelim: Kur’an’ın
indiği geceye bin ay değeri veren Yüce Rabbimiz,
Kur’an’ın indiği kalbe, hayat olup yaşandığı bir bedene
acaba nasıl bir şeref bahşeder?
Fahr-i Kâinât Efendimiz ise şöyle buyurmaktadır: “İnanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir gecesini ihya
edenin geçmiş günahları affolunur.”3
Bir kez daha ha?rlayalım: Kadir gecesini, ancak Kur’an’ın
kadrini, kıyme>ni bildiğimiz müddetçe ihyâ etmiş oluruz.
Kur’an’ın hak, hakikat, ahlâk ve adalet ilkelerine sarıldığımız ölçüde bu gecede bir ömre bedel manevî gelişmeler
yaşayabiliriz. Kur’an’ın barış ve esenlik mesajlarına değer
verdiğimiz nispe@e Allah’ın meleklerinin, yeryüzüne
esenlik ge>rmek üzere indiklerinin idrakine varabiliriz.
“Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bil!” şuuruyla haya?mızı sürdürdüğümüz müddetçe Kadir gecesinden hakkıyla is>fade edebiliriz.
Bir kez daha idrak edelim: Bu gece, kaybeAklerimizi bulma gecesidir. Zihinleri ve gönülleri Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e göre yeniden inşa etme, onun
hayat veren soluklarıyla yeniden dirilme gecesidir. Bu
gece imana, merhamete, adalete sarılma gecesidir. Kendimizi hesaba çekme ve darda olan kardeşlerimiz için
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
gözyaşı dökme gecesidir.
Değerli Kardeşlerim! Ramazan ayı boyunca İslâm
coğrafyasında kadın, çocuk, yaşlı demeden kardeşlerimize
reva görülen zulüm, şiddet ve cinayetlerin üzüntüsü yüreğimizi dağlıyor. Bu hüzünle Ramazanımız buruk geç>.
Kadir gecesini idrâk ederken, dünyanın neresinde olursa
olsun açların, yoksulların, mahrumların, mağdurların,
zayıf bırakılmışların, zulme uğramışların haklarına dikkat
kesilmek, onların dertleriyle dertlenmek, acılarına ortak
olmak, yaralarını sarmak hepimizin vazifesidir. Zalimlerin
hak ve hukuk tanımayan, azgınlaşan ve şımaran iradelerine karşı tavır almak, kısacası insanlığın barış ve huzuru
için hayrın anahtarı şerrin kilidi olmak, yeryüzündeki
bütün Müslümanların sorumluluğudur. Bu vazife ve sorumluluk, bu gece yeryüzüne inen meleklere ve Cebrail
aleyhisselâma eşlik edecek maneviyata uygun bir kulluğa
sahip olmak için de yerine ge>rilmesi gereken bir ödevdir.
Kadir Gecemiz mübarek olsun. Bu gece, Rabbimiz
ka?ndaki kadrimizin yücelmesine vesile olsun.
Yâ Rab! Bu gece hürme>ne, İslam coğrafyasında
akan kan ve gözyaşlarının durmasını, bütün kardeşlerimizin
bayrama huzur ve güven içerisinde ulaşmasını nasip eyle.
“Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin,
bizi de affeyle.”4
KAYNAK:
1- Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 163.
2- Kadir, 97/1-5.
3- Buhârî, Fadlu Leyleti'l-Kadr, 3.
4- Tirmizî, Deavât, 85.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
36
2013 HUTBELERİ
1
8- Ağustos
RAMAZAN BAYRAMI
Aziz Kardeşlerim! Bizleri bir Ramazan Bayramına
daha eriş>ren Rabbimize nihayetsiz hamd-ü senalar
olsun! Bayramları neşe ve sevinç günleri olarak ilan eden
Efendimize sonsuz salat ve selam olsun!
Bugün bayram... Ramazan Bayramı... Bayramlar,
aynı dinin, aynı inancın ikliminde bizleri birleş>ren, yürekleri bütünleş>ren, kardeşliği pekiş>ren, kırgınlıkları
onaran ilahi armağanlardır. Bayramlar, iman kardeşliğinin gerçek tezahür sahneleridir. Bayramlar, inancı, ibade>, tarihi ve kültürü bir sevinç atmosferinde
buluşturarak bizi is>kbale taşıyan ve tarih sahnesinde biz
Müslümanlara süreklilik kazandıran müstesna zaman dilimleridir.
Kardeşlerim! Bu bayrama nice günlerden, nice iftarlardan, nice sahurlardan sonra kavuştuk. Bu bayrama
Ramazanın manevi atmosferini idrak eAkten sonra eriş>k. Rabbimizin rızası için açlığa ve susuzluğa sabreAk.
Her türlü günaha karşı “Ben oruçluyum” dedik. Böylece
3
ların, dil-din ayırımı yapmadan, ırk-renk farkına aldırmadan, “Sonra biz de aç kalırız!” kaygısına kapılmadan infak
edenlerin, sadaka verenlerin, yardım edenlerin, yığanlardan ve is>fleyenlerden olmayanların bayramıdır.
Bu bayram, bencillik kabuğunu kıranların, ikram
edenlerin, ekmeğini bölüşenlerin, huzuru paylaşanların,
gönül kapılarını kardeşlerine açanların bayramıdır. Bu
bayram, diğerkâm olanların, veren ellerin, ye>m ve öksüzü i>p kakmayanların, isteyeni azarlamayanların, muhtacı horlamayanların, yolcuyu yolda bırakmayanların,
yoksulların ellerinden tutanların bayramıdır.
Bu bayram, yeryüzünü yangınlarla kasıp kavuranların, zayıfların üzerine basarak yükselenlerin, güç ve
kuvve>yle, silah ve teknolojisiyle kan ve gözyaşı akıtanların tara'nı tutmayanların bayramıdır. Bu bayram, insanlığın barış ve huzuru için hayrın anahtarı şerrin kilidi
olanların bayramıdır.
Bu bayram, kendini beğenmişlerin, kendine yontanların, sırf kendi çıkarını düşünenlerin, komşusu açken
tok uyuyanların, kardeşi mahzun iken sevinenlerin, insanlığı aç, mazlumları yalnız bırakanların değil; yapılanlara seyirci kalmayıp çaresizlerin çaresizliğini resimlemek
yerine çare sunanların, yaraları saranların bayramıdır.
O hâlde kardeşlerim! Bu bayramda yapacaklarımızı unutmayalım! Bizden bayram neşesi bekleyenlere
beklediklerini ikram edelim! Bayramın sevincini ve coşkusunu içimizde hissedelim! Onun muştusunu gönüllerden gönüllere, evlerden evlere, şehirlerden şehirlere,
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
sabır im>hanından geç>k.
İdrak eAğimiz bu bayram, aslında kuraklık çeken
tüm insanlığın kurtuluşu için akan bir rahmet pınarıdır.
Farklı coğrafyalardan, farklı dillerden, farklı ırklardan,
farklı yaşlardan ve farklı kültürlerden milyonlarca Müslümanın bu bayramda aynı sevinç etra'nda halkalanması,
merhamet kuraklığı çeken insanlığın merhame> yeniden
kuşanması için büyük bir umu@ur.
Bu rahmet pınarı, dünyayı kana bulayan ve ateşe
atan ırkçılık ve ayrımcılığın, insanlığı aç ve yoksul bırakan
sömürgeciliğin, azgınlaşan ve şımaran iradelerin, hakhukuk tanımayan zulüm ve haksızlıkların pekâlâ mağlup
edilebileceğinin en güzel göstergesidir.
Kıymetli Kardeşlerim! Bu bayram, başkalarını aç
bırakarak doyanlara, diğerlerini ezerek muktedir olanlara,
ötekilerini yok sayarak var olanlara karşı Hakk’ın yanında
yer almanın bayramıdır. Bu bayram, hakka, hakikate, adalete, ahlak ve fazilete çağıranların bayramıdır. Bu bayram,
hakika> duyuranların, adale> yüceltenlerin, sevgiyi yayanların bayramıdır.
Bu bayram, bir Ramazan gecesi olan Kadir gecesinde inmeye başlayan o Kutlu Söz’ün hakkını verenlerin,
Kitabın tara'nı tutanların, Kur’ân’ın yanında yer alanların
bayramıdır. Bu bayram, yeryüzünde acı ve açlık üretenlerin yanında olmayanların; Rahmet Peygamberi (s.a.s)’in
tara'nda duranların bayramıdır.
Bu bayram, yeryüzünün dertleriyle hemdert olan4
ülkelerden ülkelere taşıyalım! Varlık sebebimiz olan annebabalarımızı; haya?n çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimizi sevindirelim. Evlerin canlı bayramları olan
çocuklarımızı bayramın coşkusuyla mutlaka tanış?ralım!
Aile büyüklerimize, akrabalarımıza, komşularımıza, arkadaş ve dostlarımıza hürmet ve muhabbetlerimizi gösterelim. Yaralı gönülleri, bîtap düşmüş yürekleri onaralım!
Ye>mlerin, gariplerin, yaşlıların, mahkûmların ve kimsesizlerin tebessümü ile bayramlarımızı aydınlatalım! Hastane köşelerinde şifa bekleyenlerin gönüllerini alalım.
Bayram yapamayanlara bayram yap?ralım! Yüreklerin en
ağır yükü olan dargınlıklara son verelim! Ülkemizde
güven ve huzur ortamının kalıcı hale gelmesi için çabalayalım! Kırgınlıkları tamir edelim! Kardeşliğimizi pekiş>relim! Dostluklarımızı güçlendirelim! Bayramınız mübarek
olsun! Hutbeme bir dua ile son vermek is>yorum:
Ya Rab! Son yıllarda bayramlara hep buruk giren
ve bir türlü is>krara kavuşamayan İslâm dünyasında kardeşlik, dayanışma, barış, huzur ve güven ortamının yeniden tesis edilmesini, İslâm ülkelerinin tekrar ilim ve
medeniyet, barış ve esenlik diyarı olmasını nasip ve müyesser eyle!
Ya Rab! İslam coğrafyasında, Suriye’de, Irak’ta,
Mısır’da, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Myanmar’da
akan kan ve gözyaşının durmasını ve bütün kardeşlerimizin bayram sevinci yaşayabilmelerini nasip eyle!
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
37
2013 HUTBELERİ
1
9-Ağustos
RAMAZANDA KAZANDIKLARIMIZ
Muhterem Müslümanlar!
İnanan insanın hayatında önemli bir
yeri olan, orucuyla, namazıyla, iftarıyla, sahuruyla, zekât ve sadakasıyla ibadet ve
rahmet ayı Ramazan-ı Şerife veda ettik. Bu
mübarek ayda, gücümüz yettiğince oruçlarımızı tutmaya, dini görevlerimizi yerine getirmeye çalıştık. Fakirleri gözetmeye ve
düşkünlere yardım elimizi uzatmaya gayret
ettik. Kur'an okuduk, mukabeleler dinledik.
Ramazanda sabrı, paylaşmayı ve başkalarını da düşünmeyi öğrendik. Eş dost ve akrabalarımızla iftar sofralarında buluşarak
birlik ve beraberlik tabloları oluşturduk. Camilerimiz cemaatle kılınan namazlarla ayrı
bir canlılık kazandı. Kubbelerimizde tekbirler, dualar ve Kur'an sedaları yankılandı.
Fert ve toplum olarak elde ettiğimiz bu güzellik ve kazanımları, hayatımızın her anını
kuşatacak şekilde devam ettirmeliyiz. Böy3
Kardeşlerim!
İbadet Allah’ın bizim üzerimizdeki
hakkıdır. Bu hak sadece ramazandan ramazana ödenecek bir görev değil, bilakis
bir ömür boyu devam etmesi gereken bir
vazifedir. Hz. Aişe (r.anha)’ dan rivayet edildiğine göre bir defasında Peygamberimize:
“Ya Rasülallah! hangi amel Allah’ü Tealaya çok sevimlidir.” diye sorulduğunda,
Peygamberimiz: “Az da olsa devamlı
olanıdır.”3 buyurmuştur. O halde ramazandan sonra da ibadetlerimize devam
edelim. Tövbe ile arındırdığımız gönüllerimizi günahlarla tekrar kirletmeyelim.
Rahmet ayı Ramazan’dan sonra
bayrama kavuşturan Yüce Rabbimden ömrümüzü ramazan, ahretimizi bayram kılmasını niyaz ederim.
KAYNAK:
1- Ra’d, 13/28
2- Hicr, 15/99
3- Buhari, rikak, 18
Hazırlayan: Bayram ÖZÇİFTÇİ
Göçmenler Camii M-K Kumluca/ANTALYA
Redaksiyon: Hutbe Komisyonu
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
lece toplumumuz, huzur toplumu haline gelecektir.
Kıymetli Mü’minler!
Ramazan ayında kazandığımız
güzel hasletleri ve yerine getirmeye çalıştığımız ibadetleri, ramazandan sonra da
devam ettirmeliyiz. Çünkü dünya ve ahiret
mutluluğunu hedefleyen dinimizin emir ve
yasakları sadece bu aya mahsus olmayıp,
hayatımızın her anında uygulanması gereken prensiplerdir. İşte bunun için, müslümanın ibadeti ve iyiliği belirli bir zaman ve
mekânla sınırlı kalmayıp, süreklilik arz etmesi gerekir. Birçok hikmeti olan bu ibadetleri yerine getirme sebebimiz Yüce
Rabbimizin emretmiş olması ve O’nun rızası elde etmektir. Gönül dünyamızın sükûnete ermesi Allah’ı unutmamaya bağlıdır.
Ra’d Suresi 28. Ayette bu husus şöyle dile
getirilir: “Biliniz ki, kalpler ancak Allah ‘ı
anmakla huzur bulur.”1 Başka bir ayet-i
kerimede ise: “Sana ölüm gelinceye
kadar Rabbine ibadet et.”2 buyurulmuştur.
4
Firhist’e Geri Dön
38
2013 HUTBELERİ
1
16 Ağustos
MAZLUMUN AHI, TİTRETİR ARŞ-I RAHMAN’I
Muhterem Kardeşlerim! Okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz, “Zulmedenlere asla meyletmeyin, yoksa
size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz
yoktur. Sonra size yardım da edilmez.”1 buyuruyor.
Okuduğum hadis-i şeri*e ise Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Zulüm, kıyâmet günü (sahibini saran) karanlıklar (olacak)6r”2 buyuruyor.
Kardeşlerim! Kur’an-ı Kerim’in en çok üzerinde
durduğu kötülüklerden biridir zulüm. Bütün peygamberlerin tevhid mücadelesi, aynı zamanda insanların onurunu, izze>ni, şerefini ve haysiye>ni ayaklar al?na alan
her türlü baskı ve zulmü ortadan kaldırmaya yönelik olmuştur.
Zulüm, haddi aşmak?r. Hak ve hukuk tanımazlık?r. Adaletsizlik>r, haksızlık?r. İnsanı insan yerine koyma3
işitmekteyiz. Hem geç>ğimiz mübarek Ramazan ayında
hem de Ramazan Bayramının hemen ardından bu ha*a
boyunca Mısır’da binlerce insan katledildi. Bir insanlık
suçu işlendi. Bu acı hadise, hepimizi derinden yaraladı.
Acılarımızı kat be kat ar?rdı. Ama biz biliyoruz ki mazlumların ahı büyüktür. Biz biliyoruz ki masumların kanları üzerine kurulu hiçbir saltanat, hiçbir hükümranlık ayakta
duramaz. Biz biliyoruz ki, Allah zalimleri sevmez. Biz biliyoruz ki, Allah zalimleri hidayete erdirmez.
Kardeşlerim, hiçbir dünyevi hırs, çıkar ve siyaset,
bir insanı yaşatmaktan daha değerli olamaz. Masum insanları katledenler, bu duruma maddi ve manevi destek
verenler, gerçekte bütün bir insanlığı katletmişlerdir. Er
ya da geç bu dünyada cezalarını bulacakları gibi ahire@e
de büyük bir azap şüphesiz onları beklemektedir. Dünyada kazandıkları hiçbir şey onları bu can yakıcı azaptan
kurtaramayacak?r. Kötü bir son onları beklemektedir.
Değerli Kardeşlerim! Şartlar ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi
gerekçe ile yapılırsa yapılsın, dini, ırkı, rengi ve coğrafyası
ne olursa olsun Müslüman, her zaman zulmün ve zalimin
karşısında, mazlumun ise yanında yer almalıdır. Zulme
şahit olan herkes, en az zulme uğrayan kadar zulme karşı
durmalıdır. Kur’an-ı Kerim, değil zulme razı olmayı, zulmedenlere meyletmeyi bile yasaklamış?r. O halde Müslüman, zulmü alkışlayamaz, zalimi asla sevemez. Zulme göz
yumamaz. Kanayan bir yara gördü mü ciğeri yanar. O ya-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mak?r. İnsan haklarını, kul hakkını en büyük ihlaldir. Bu
sebeple zulüm, hem bu dünyada hem de ahire@e cezası
şiddetli olan büyük bir günah?r. Zalimler asla kurtuluşa
eremeyecek>r. Onlar, kıyamet gününde karanlıklar içinde
kalacaklardır. Yollarını bulamayacaklardır. Çünkü zalimler,
dünyada zulmeAkleri insanların hayatlarını karartmışlardır. Onlara dünyayı zindan etmişlerdir. Mazlumların beddualarını almışlardır. Şimdi hesap gününde karşılaş?kları
zor ve çe>n manzara, mazlumlara yap?klarının kendi başlarına gelmesinden başka bir şey değildir. “Zülm ile âbâd
olanın ahiri berbad olur” sözüyle “Alma mazlumun ahını
çıkar âheste âheste” sözü tam da bunu ifade etmektedir.
Zulme yardımcı olanlar ise, Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle Allah’ın gazabına uğrayacaklardır. Allah, zalimlere yardım edenlerle ahire@e asla görüşmeyecek>r.
Onlar, yardım eAkleri zalimlerle beraberdir. Zulme sessiz
kalanlara, zulmü görmezden gelenlere de merhamet edilmeyecek>r. Çünkü merhamet etmeyene merhamet edilmez. Düşünce ve davranışta zalimlere meyletmek
zulümle; hainlere ortak olmak ihanetle; suçlulara arka çıkmak cürmün kendisi ile eşdeğerdir. Zalimler karşısında
hakkı söylemek en büyük cihaBr. Zalimin zulmünü önlemek hem bu dünyada hem de ahire@e kurtuluşun ta kendisidir.
Kardeşlerim! Yüzümüzü İslâm dünyasına çevirdiğimizde ne yazık ki birçok yerde zulmün kara bulutlarını
görmekteyiz. Mazlum kardeşlerimizin feryâd-ü fignlarını
4
rayı iyileş>rmek için her türlü sıkın?ya göğüs gerer. Fakat
hiçbir zaman “adam aldırma da geç git” diyemez. Her
zaman hakkı tutar ayağa kaldırır. Zalimin hasmı olur, mazlumun dostu.
Kardeşlerim! Biz de bugün Hz. Musa’nın, duasında Rabbine söz verdiği gibi Rabbimize yöneliyor ve söz
veriyoruz: “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla mücrimlere arka çıkmayacağım.”3 Sevgili Peygamberimizin duasıyla Allah’a yalvarıyoruz: “Allah’ım! Zulmetmekten ve
zulme uğramaktan sana sığınırım.”4
Allah’ım! Mazlum kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hisseAr! Bizi zalimlerden yana eyleme! Bize basiret ver, feraset ver! Bütün Müslümanları, vicdanlarından
mahrum eyleme! Bizi vicdansızlarla beraber eyleme! Bizi
zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı suskun kalanlardan eyleme!
Allah’ım! Mısır’da ve dünyanın muhtelif yerlerinde katliamlarda haya?nı yi>ren kardeşlerimize rahmet
eyle! Yaralanan kardeşlerimize acil şifalar ihsan eyle!
Müslüman kardeşlerimize içinde bulundukları zor durumdan bir an evvel kurtulmaları için yardım eyle! Şu mübarek Cuma günü hürme>ne dualarımızı kabul eyle!
KAYNAK:
1- Hûd, 11/113.
2- Buhârî, Mezâlim, 8; Müslim, Birr, 57.
3- Kasas, 28/17.
4- Ebû Dâvûd, Vitr, 32; Nesâî, İstiâze, 14.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
39
2013 HUTBELERİ
1
23 Ağustos
İNSANIN KATLİ, İNSANLIĞIN KATLİDİR
Muhterem Kardeşlerim, Okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz: “Kim, bir cana kıymamış ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir insanı öldürürse,
sanki bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Mâide, 5/32) buyuruyor. Bir başka aye@e de Rabbimiz: “Kim bir mümini kasten
öldürürse cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah
ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap
hazırlamış6r.” (Nisâ, 4/93) buyuruyor.
Okuduğum hadis-i şeri*e ise Peygamber Efendimiz
(sas): “Allah ka6nda dünyanın yok olması, bir Müslümanın
öldürülmesinden daha hafi"ir.” (Tirmizî, Diyât, 7) buyuruyor.
Kardeşlerim, Kur’an-ı Kerim’in ve Sevgili Peygamberimizin bu mesaj ve uyarılarına rağmen ne yazık ki öldürme ve katletme günahına bugün en çok İslâm
coğrafyasında şahit olmaktayız. Bütün dinler öldürmeyi lanetlerken, cana kıymayı en büyük cürüm ilan ederken yine
de bütün dinlerin mensupları kendilerine öldürmek için bahaneler bulmuşlardır. Ne yazık ki bu biz Müslümanlar için
de böyle olmuştur. Bir çiçeğe, bir karıncaya, bir kediye bile
şe(at ve merhametle emredilen Müslümanlar dahi öldürmek için bahaneler uydurdular. Bu sebeple bugün İslâm
3
kitleleri imha edebilmek için 'rsat bildiler. Biyolojik, kimyasal ve nükleer her türlü silahı üreAler. Acımasızca bu silahları kullandılar. Silah tüccarları, silah satabilmek için nice
ça?şmalar çıkarB. Nice düşmanlıklar üreA. Irkçılık uğruna
nice hayatlar soldu. Sömürgecilik uğruna nice canlar yok
oldu. İşgallerle nice hayatlar son buldu. Saltanat ve hükümranlık uğruna nice masum insanların üzerine kurşun yağdırıldı. Dizginlenemeyen ih>raslar, kin ve nefret yüzünden
nice katliamlar yaşandı. Terör sebebiyle nice anaların yürekleri dağlandı. Töreler uğruna nice ocaklar söndü. Kan davalarında nice aileler yok oldu. Mafyalar haksız yere nice
canlara kıydı. Nice büyük insanlar faili meçhul cinayetlerle
katledildi. Yeryüzünde hep can pazarı yaşandı.
Evet, kardeşlerim, bugün de dünyamızda bir can
pazarı yaşanıyor. Bir yanda kana susamış Kabiller, diğer
yanda masum Habiller… Ancak unutmayalım ki onların yanında “Öldürmeyeceksin!” diye emreden Musalar, cana kıymayı yasaklayan İsalar da var. Masum bir insanı öldürmenin
bütün insanlığı öldürmeye eşdeğer olduğunu duyuran İslam
Peygamberi var. Bir insanı yaşatmanın bütün bir insanlığa
can vermek olduğunu müjdeleyen, insanları öldürmekle
değil, yaşatmakla mükellef kılan dinimiz var. Yaşatmak, ağlayanın gözünün yaşını silmek>r. Aç olanı doyurmak, susuzları suya kandırmak, olmayana vermek>r. Düşene el
uzatmak?r yaşatmak. İnsanların haliyle hâllenmek, derdiyle
dertlenmek, yaralarına merhem olmak?r. Mazlumların yanında yer almak, zalimin zulmüne karşı koymak?r. Şüphesiz
insan, öldürerek değil, yaşaBkça insanlığının farkına varır.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
coğrafyasının hemen her tara'nda kan ve gözyaşı akmaya
devam ediyor. Gün geçmiyor ki bir kan ve gözyaşı haberi
duymayalım. Saltanat ve hükümranlık ih>rası, güç ve ik>dar
tutkusu, baskı, zorbalık ve zulüm, şiddet, terör ve ça?şma,
ölüm, öldürme ve katliam hadiseleri her tara*a dehşet saçıyor. Yüreklerimiz kan ağlıyor. Yangınlarla kasıp kavruluyoruz. Dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Yere
düşen her damla kan, mazlumun gözünden dökülen her
damla gözyaşı, zihin ve gönül dünyamızı param parça ediyor. Duygularımız köreliyor. Hislerimiz ölüyor. Aklımız tutuluyor. İnsanlığımızdan utanıyoruz.
Aziz müminler, Yeryüzünde ilk cinaye>, Âdem aleyhisselamın oğlu Kabil işledi. Hem de yanı başımızda Şam’da,
Dımeşk’ta Kasyun tepesinde. Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürdüğü günden bugüne Kabil’in yolunu takip edenler hiç azalmadı. Hep aynı suç işlendi. Hep aynı günahla kirlendi
insanlık. Ka>ller ve zalimler hiçbir zaman kana doymadılar.
Hep en temel insan hakkı olan hayat hakkına kasteAler. Sürekli cana kıydılar. Kadın, bebek, çocuk, yaşlı demeden mazlumları ve masumları katleAler. Vahşetleriyle dünyayı kan
gölüne çevirdiler. Sadece geç>ğimiz yüzyıl boyunca milyonlarca insan katledildi. İnsanlık, iki büyük dünya savaşı gördü.
Nice işgaller, nice sürgünler, nice katliamlar yaşandı. İnsanlar, ne yazık ki kardeş olduklarını, Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın çocukları olduklarını, canı verenin de alanın da Allah
olduğunu unu@ular. İnsan insanın kurdudur anlayışına
yenik düştüler. Rabbimizin bahşeAği akıl nime>ni, teknolojiyi, ilmi, fenni daha fazla can alabilmek ve toplu bir şekilde
4
Değerli müminler, Hepimiz, can taşıyan her varlığa
merhamet etmekle sorumluyuz. Bizler, Merhametlilerin en
merhametlisinin kuluyuz. Bizler, hayvanlara dahi merhame> cennete girmeye vesile sayan bir peygamberin ümme>yiz. Dinimiz insanın arkasından konuşmayı bile
yasaklamışken, müslümanım diyen müslümanı/insanı arkasından nasıl vurabilir? Onun üzerine nasıl kurşun yağdırabilir? Canına nasıl kastedebilir? Ellerine en mukaddes varlığın
kanını nasıl bulaş?rabilir? Akan kanlara, yanan yüreklere,
dünyanın dört bir yanından yükselen mazlumların âhına
nasıl sessiz kalabilir? Bu ağır yükü taşımaya nasıl cesaret
gösterebilir? Bu günaha nasıl ortak olabilir?
Değerli müminler, Bizler, yapılan zerre kadar iyiliğin de kötülüğün de karşılıksız kalmayacağı ahiret gününe
inanan müminleriz. İnanıyoruz ki, insanları öldürenler de
muhakkak bir gün ölümü tadacaklardır. Habillerle birlikte
Kabiller de huzura varıp hesap vereceklerdir. İşte o günün
şidde>nden bu mübarek günde bu mübarek mekânda bizler Rabbimize sığınıyoruz. O’na el açıp diyoruz ki, “Rabbimiz
bizleri İslâm’ı doğru anlayıp doğru yaşayanlardan eyle.
Bizleri öldürenlerden değil, yaşatanlardan eyle, can alanlardan değil, cana can katanlardan eyle. Bizleri birbirimize
can yoldaşı eyle. Bizleri insanlığını unutanlardan değil, insanca yaşayanlardan eyle, şu anda dünyanın çeşitli yerlerinde yaşama savaşı veren kardeşlerimize rahme5nle,
nusre5nle muamele eyle. Şu mübarek vak5n hürme5ne
dualarımızı kabul eyle.”
KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
40
2013 HUTBELERİ
1
30 Ağustos
ZAFERLER ALLAH’TANDIR
Muhterem Müminler, Okuduğum sure-i celîlede
Rabbimiz: “Allah’ın zaferi ve fe5h geldiğinde ve de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan
bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.”
buyuruyor. Okuduğum hadis-i şeri*e ise Peygamber
Efendimiz (sas): “Kim Allah’ın dini en üstün olsun diye
savaşırsa o Allah yolundadır.”
buyuruyor.
Kardeşlerim, Bugün bu toprakların fe>h gününü
idrak ediyoruz. Zaferlerin gölgesinde nefesleniyoruz.
Bugün Ağustos sıcağında kanını huzur için aktan şehitlerimizi, alın terini barış için döken gazilerimizi ha?rlıyoruz.
Her yıl gelen Ağustos ayında millet olarak bizler, 26 Ağustos 1071 tarihinde Anadolu’nun kapılarını İslâm’a açan
Malazgirt Meydan Muharebesini, 30 Ağustos 1922 tarihinde Anadolu’nun kapılarını düşmanlara kapatan Başkomutanlık Meydan Muharebesini ve diğer zaferlerimizi
ha?rlarız. Tarihimize gider, ondan aldığımız güçle bugünümüzü ve geleceğimizi inşa ederiz. Bizi başarılı kılan, zaferlere ulaş?ran ruh ve manayı anlamaya çalışır; bundan
yüksek bir şuur elde etmeye gayret ederiz. Zaferler
ayında biz müminlere düşen, zaferlerle övünmek değil;
(Nasr, 1-3)
(Buhari Cihad 15)
3
dir’de de aynı ruh vardır, Malazgirt’te de... Mekke’nin
Fethinde de aynı ruh vardır Çanakkale Zaferinde de... İstanbul’un Fethinde de aynı ruh vardır, Kurtuluş Savaşında da… İşte bu ruh, İs>klal şairimizin, “Garbın afakını
sarmışsa çelik zırhlı duvar / Benim iman dolu göğsüm gibi
serhaddim var / Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı
boğar / 'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?” dizelerinde ifade eAği fe>h ruhunun ta kendisidir.
Aziz Müminler, Ancak kuvvetli iman sahibi olanlar büyük zaferlere erişebilirler. “Gevşeklik göstermeyin,
üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek
“Allah’a ve Resûlüne itaat edin
olanlar sizlersiniz”
ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devle5niz elden gider.”
ayet-i kerimelerinin farkında olanlar zaferlere koşabilirler. Zaferin olmazsa
olmaz şar?, hakiki iman, salih amel ve güzel ahlak?r. Bugünün Müslümanları en çok da bunlara muhtaç?r. Birlik
ve beraberliğe, ilim ve irfana, fazilet ve erdeme muhtaç?r. Evet, Müslümanlar son iki asırdır zaferlere susamış?r.
Ancak başarı ve zafer Allah’tandır. Allah’ın yardımıyladır.
Yardım ise beklemekle gelmez. Müslümanlar, Allah’ın
yardımını celbedecek bir halet-i ruhiye içinde olmalıdırlar. Allah’ın yardımının gelmesi için gayret göstermelidirler. Tıpkı Resulullah Efendimizin örneklik ve rehberliğinde
Mekke döneminde olduğu gibi müminler, nefislerini,
kalplerini ve zihinlerini terbiye etmelidirler. İmanlarını
güçlendirmelidirler. İbadetlerini halisane yapmalıdırlar.
(Al-i İmran 139)
(Enfal 46)
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
bu zaferlerin nasıl elde edildiğini; zaferlerin arkasındaki
yüksek inanç ve ruhu iyi anlamak?r. Bugün de aynı iman
ve teslimiyete sahip olup olmadığımızın muhasebesini
yapmak?r.
Değerli müminler, İslam coğrafyasının bugünlerde maruz kaldığı zulüm, zorbalık, haksızlık ve kötülükler, zaferlerimizi ve bu zaferlerin arkasındaki ruhu
yeniden anlamaya olan ih>yacımızı çok açık bir şekilde
ortaya koymaktadır.
Unutmayalım ki ecdadımıza bu yüksek ruhu kazandıran “din-i mübin-i İslâm” dır. Onlar i’la-yı kelimetullah uğruna yaşamışlardır. Allah adı en yüce olsun diye
mücadele vermişlerdir. Yeryüzünde hak, hakikat, adalet,
hukuk, ahlak, barış ve huzur egemen olsun diye çaba sarfetmişlerdir. İslâm’ın barış ve esenlik dini olduğunu
bütün dünyaya göstermişlerdir. Mazlumların sığınağı, zalimlerin korkulu rüyası olmuşlardır. Şehadet arzusunu
hiçbir zaman yüreklerinden eksik etmemişlerdir. Din,
iman, millet, vatan ve mukaddesat uğruna gerek>ğinde
candan ve canandan vazgeçmeyi göze almışlardır. “Allah,
müminlerden, mallarını ve canlarını cennet karşılığında
sa6n almış6r”1 aye> gereğince hareket etmişlerdir.
Asıl zafer, insanın gönlünü kazanmak?r. Asıl
fe>h, bir kalbi hakikate açmak?r. Zafer, egemen olma
hırsına kapılmadan güzelliği herkesin avucuna bırakabilmek>r. Fe>h, insan iradesini incitmeden, baskı ve zorlama yapmadan, imanın ve İslâm’ın gönüllere teklif
edilmesidir. Zaferlerin arkasında hep aynı ruh vardır. Be4
Ahlaklarını güzelleş>rmelidirler. Ruhen ve bedenen zafere hazır olmalıdırlar. Sonrasında da Allah’a tevekkül
edip ne>ceyi yine O’ndan beklemelidirler.
Aziz müminler, Hutbemin başında okuduğum surede Rabbimiz, her fe>h ve zaferden sonra biz müminlerden Rabbimizi hamd ederek tesbih etmemizi ve O’na
tevbe ve is>ğfarda bulunmamızı emrediyor. Çünkü insanoğlu zaferlerden sonra günaha sürüklenebilir. Başarılardan sonra nefsine yenik düşebilir. Bu başarıları verenin,
bu zaferleri nasip edenin Allah olduğunu unutuverir de
nefsine pay çıkarmaya kalkışır. Nefsine pay çıkarır da
haktan, hakika@en, adale@en ve hukuktan ayrılır. Fazilet
ve erdemleri terkeder. Bu sebeple Peygamber Efendimiz
bu sure indikten sonra “Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullah ve etûbü ileyh” duasını çokça yapmaya başlamış?r.
Kardeşlerim, Tarih boyunca bizlere zaferler kazandıran bütün büyüklerimizi, ecdadımızı, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz.
Hutbeme Rabbimizin Kerim Kitabımızda bizlere öğreAği
şu dua ile son vermek is>yorum: “Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla!
Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl! Ve Kâfirler güruhuna
karşı bize yardım et, bize zafer ihsan eyle!”
2
3
KAYNAK:
1- Tevbe 111
2- Müslim, Salât, 220
3- Al-i İmran 147
Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
41
2013 HUTBELERİ
1
6 Eylül
ÇOCUK SEVGİSİ VE TERBİYESİ
Muhterem Müslümanlar! Usame b.
Zeyd anlatıyor: “Hz. Peygamber bir dizine
beni, bir dizine de torunu Hasan’ı oturtur ve
ikimizi birden bağrına basarak ‘Ey Rabbim!
Bunlara rahmet eyle. Ben de bunlara karşı
merhametliyim’ derdi.”1 Peygamberimizin etrafında yaşadıkları için Asr-ı saadetin çocukları
ne kadar da şanslıydı. Peygamberimiz (sav)
kimi zaman onları kucaklamış ve öpmüş, kimi
zaman da ipekten yumuşak elleriyle onların başını okşamıştır. Çocukların oyun ihtiyacını da
göz önünde bulundurarak atçılık oynayıp torunlarını sırtında gezdirmekten de geri durmamıştır. Namaz gibi çok faziletli bir ibadeti eda etmek
için imam olduğu halde ashabın mescitte ağlayan çocuklarına olan merhametinden dolayı na3
imtihan vesilesidir. Çocukların yetiştirilmesi kutsal bir görevdir. Yüce Allah “Evlatlarınız sizin
için bir imtihandır.” “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunT”6 buyurarak bu vazifeyi bizlere tevdi etmiştir. Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s.) de; “Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.”7 buyurarak bu vazifenin
önemine işaret etmiştir. Unutmayalım ki kötü
çocuk yoktur terbiye edilmemiş çocuk vardır.
Eğer bu vazife bu gün de ihmal edilirse cennet
çiçeklerimiz olan çocuklarımız aile ve toplumu
cehenneme çevirecektir.
Aziz Kardeşlerim! Çocuğun terbiyesinde
sabırlı ve şiddetten arınmış bir tavır takınmamız
gerekir. Sevgili Peygamberimiz (sav) dayağın sıradanlaştığı bir toplumda bile hizmetindeki çocuklara tek bir tokat bile atmamış, onlara örnek
olarak yol göstermiştir. Çocuklar bir kamera misali etrafında olup bitenleri kaydetmektedir. Bizler de çocukların kulaklarından değil gözlerinden
terbiye edilebileceğini aklımızdan çıkarmamalı,
onların yapmasını istediğimiz davranışları kendimiz yaşayarak örnek olmalıyız. İyi bir evlat istiyorsak iyi bir anne baba olmalıyız. Onlardan
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mazı kısa tutmuş, secdede omzuna binen torunlarına asla kızmamıştır.
Aziz Cemaat! Her konuda bizlere rehber
olan sevgili peygamberimiz (s.a.v) in hayatına
baktığımızda çocuklara çok büyük bir sevgi beslediğini ve bunu onlara gösterdiğini görüyoruz.
“Çocuklarınıza karşı hoş muamelede bulunun”2 buyurmuş ve bunu kendi hayatında yaşayarak bize göstermiştir. Çocuğuna şefkat
gösterenleri hayırla anarken sevgisini çocuktan
esirgeyenleri esefle kınamış ve “Küçüklerimize
merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı
göstermeyen bizden değildir.”3 buyurarak çocuklara karşı sevgiyle muameleyi temel prensip
olarak bizlere bildirmiştir.
Bizler bu sevgiyi gösterirken çocuklarımız
arasında adil olmalıyız. Erkek çocuğumuzdan
görmek istediğimiz saygı ve sevginin aynısını
kızımızdan da görmek istiyorsak sevgide ve hibede asla kız-erkek ayrımı yapmamalıyız. Peygamberimiz “Allah’a karşı gelmekten sakının,
çocuklarınız arasında adil olun.”4 buyurarak
bu gerçeği dile getirmişlerdir.
Kıymetli Mü’minler: Çocuklarımız bize
Yüce Rabbimizin birer emaneti ve bizler için bir
4
ancak verdiğimiz kadarını isteyebiliriz.
Kıymetli Müslümanlar: Çocuk yetiştirmek
aslında insan yetiştirmektir. Zorluğu kadar değerli, yoruculuğu kadar onurlu bir iştir. Çocuk
her ne kadar bugün yaşıyorsa da aslında bu
günden çok yarına aittir.
Güzel terbiye edilen çocuk, anne-babası için
bu dünyada olduğu gibi âhiret mutluluğunun da
sebebidir. Çünkü “İnsanoğlu öldüğü zaman
bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç
şey bundan müstesnadır. Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı
evlat”8 buyuran Hz. Peygamber (s.a.v)’de bu
konuya dikkat çeker.
Hutbemi, bir hadis mealiyle bitirmek istiyorum: “Kişinin, çocuğunun terbiyesi ile uğraşması, bir ölçek sadaka vermesinden daha
hayırlıdır”9
KAYNAK:
1- Buhari, Edep 22
2- İbn Mace, Edeb, 3
3- Tirmizi, el-Birr ve’s-Sıla, 15
4- Müslim, “Hibat”,3,13
5- Teğabun 65/15
6- Tahrim 66/6
7- Buhari, “Birr”,177
8- Tirmizi, Bir ve Sıla,15
9- Tirmizi, Birr, 33
Hazırlayan: Hasan AKPINAR
Çarşı Camii Müezzin-Kayyımı - Gazipaşa /ANTALYA
Redaksiyon: Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
42
2013 HUTBELERİ
1
13 Eylül
İSLAMDA EĞİTİM VE ÖĞRETİM
Muhterem Müslümanlar!
Dinimiz insan eğitimine, okumaya
ve öğrenmeye büyük önem vermiş, ilim öğrenmek için, yaş sınırı koymamıştır. Erkek
ve kadın herkese beşikten mezara kadar
ilim öğrenmeyi farz kılmıştır.
Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku; O, insanı
bir Alakadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle (yazmayı) belleten Rabbin, en büyük Kerem
sahibidir.” 1 buyurmak suretiyle, insanın
daima okuması, düşünmesi ve öğrendiklerini hayatına yansıtması gerektiğini vurgulamıştır. Diğer bir âyet-i kerime de Allah-ü
Teala: “...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu?...” 2 buyurarak bilginin ve bilgi
sahibinin önemini ve değerini ortaya koymuştur.
3
yaygınlaşır. İyi veya kötü alışkanlıklar, çoğunlukla çocukluk ve gençlik çağlarında
edinilir. Çocukların yetiştirilmesinde, hayattaki başarılarında, topluma faydalı bir insan
olmalarında en önemli etkenler; aile, okul
ve çevredir.
Aziz Müslümanlar!
Yeni bir eğitim ve öğretim yılına girerken çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim ve öğretim haklarını bir kez daha
hatırlayalım. Yeni örgün eğitim sisteminde
orta ve lise döneminde öğrencilere seçmeli
Kur’an-ı Kerim ve Siyer (Peygamber Efendimizin hayatı) derslerinin verildiğini unutmayarak bizzat okul idaresine yazılı
müracaatta bulunup, çocuklarımızın İslam
Din derslerini sağlıklı ellerden almalarını
sağlayalım. Onların, kendilerine, ailelerine,
milletimize ve insanlığa yararlı birer fert
olarak yetişmelerinin, hem dini hem de
dünyevi hayati kuşatan mükemmel bir eğitim ve öğretimle mümkün olabileceğini hiçbir zaman akıldan çıkarmayalım.
Hutbemizi, Peygamber Efendimizin
şu hadis-i şerifiyle bitirelim: “Bilen, öğre-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Değerli Kardeşlerim!
İslam’da, ilim öğrenmek ve öğretmek ibadet kabul edilmiş, ilim öğrenmek
bütün Müslümanlara farz kılındığı gibi; öğretmek de bize bir görev olarak verilmiştir.
Buna karşılık Dinimiz, “ilim öğreneni de öğreteni de yüceltmiştir. Bilginin insanın derecesini yücelttiği Kur'an-ı Kerim'de şöyle
ifade edilmektedir: "TAllah, içinizden
inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltirT”3 Peygamber
Efendimiz (sav) şu hadis-i şeriflerinde:
“Faydalı olan ilim mü’minin yitik malıdır.
Onu nerede bulursa alsın”4 "Kim ilim
tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o
kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır."5
buyurmuşlardır.
Değerli Müminler!
Çocuklarımıza her alanda gerekli
eğitim ve öğretim imkanlarının sağlanması
önemli olduğu gibi, iyi bir din eğitimi almaları da ahlâklı nesiller olarak yetişmeleri
açısından çok önemlidir. Çocuğun ilk eğitimi anne karnında başlar, aile ocağında olgunlaşır, okulda gelişir ve toplumda
4
nen, dinleyen veya ilmi sevenlerden biri
ol, beşincisi olma, helak olursun.”6
Bu vesile ile yeni başlayacak olan
2013-2014 eğitim-öğretim yılının, başta ülkemiz, öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve
velilerimiz için hayırlı olmasını diler ve başarılı bir eğitim-öğretim yılı olmasını
Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim.
KAYNAK:
1 Alak 1-5
2 Zümer 9
3 Mücadele 11
4 Kesfü’l-Hafa 1/43
5 Fethu’l-Kebir 1/24
6 Müslim, Zikir 39
Hazırlayan: Mevlüt TOPÇU
İl Müftü Yardımcısı
Firhist’e Geri Dön
43
2013 HUTBELERİ
1
20 Eylül
KUTLU BİR YOLCULUK; HAC
Değerli Müminler! Hac ibadeti,
hem beden hem de mal ile yapılan bir ibadet olup, İslam'ın beş temel esasından biridir. Hicretin 9. senesinde farz kılınmıştır.
Ergenlik çağına ulaşmış, akıllı, hür, sağlıklı,
gücü yeten her müslümana ömürde bir
defa farzdır. Allah (cc.) Kur’an-ı Kerim'inde:
“Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.”1 buyurmaktadır.
Muhterem Cemaat! Hac, dünyanın
dörtbir köşesinde yaşayan dilleri, renkleri,
kültürleri, statüleri farklı, ama gayeleri bir
olan mü'minlerin büyük buluşmasının adıdır. Hacılar Allah'ın (cc) ve Rasulünün (sav)
en muhterem misafirleridir. Bu kutlu misafirler, adeta Allah'ın (cc) İbrahim'e (as) hitaben,"İnsanlar arasında haccı ilan et ki,
3
Kıymetli Müslümanlar! Haccı hakkıyla ifa edebilmek için ne gerekiyorsa yerine getirmeliyiz. O kutsal beldelere gidip
eli boş dönmek ne büyük bahtsızlık olur.
Oraya gidişimiz turistik bir geziye dönüşmemeli, ticaret amaçlı da olmamalıdır. Tek
bir gaye edinmeliyiz Allah'ın Rızasını kazanmak. Haccımız bizlere yepyeni bir
hayat sunmalıdır. Yaşantımız geçmişteki
yanlışlarımızla devam etmemelidir.
Hutbeme Hz. Peygamber'in (sav) gerçek
hacılara verdiği müjdelerden birkaçını aktararak son veriyorum: “Kim Allah için hacceder, kötü söz ve davranışlardan
sakınırsa (kul hakları hariç) annesinden
doğduğu gün gibi döner.”3
"Allah katında makbul haccın karşılığı
ancak cennettir"4
KAYNAK:
1- Âl-i İmran, 3/97.
2- Hacc, 22/27.
3- Müslim, Hacc, 436.
4- Buhari, Umre, 1; Müslim, Hacc, 437
Hazırlayan: İbrahim ERDEM İ.H /AKSU-Candaş Camii.
Redaksiyon: Hutbe Komisyonu
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan
gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler”2 buyurduğu davetine lebbeyk diye
icabette bulunanlardır.
Hac, simsiyah kayaların oluşturduğu
çıplak dağlarla, yeşile hasret çöllerin bulunduğu o mübarek beldelerde mü'minlerin
Allah ve Rasülünün aşkıyla, çoraklaşan gönüllerinin yeniden yeşertilmesi için yapılan
davetin adıdır. Hac, ihrama bürünmüş
mü'minlerin niçin yaratıldıklarını yeniden
hatırlama toplantısıdır. Hac, Beytullah’ta,
Haceru'l-Esved'in karşısında ve şahitliğinde Arafat’ta, Müzdelife’de, Mina’da, Allah'a(cc) razı olacağı şekilde yaşamak için
söz vermektir. Hac, belki hayatında bir
daha göremeyeceği rengi farklı, dili farklı
mü'min kardeşiyle dil ile ve gönül bağıyla
anlaştığı ve dertleştiği toplantıdır. Mü'minlerin İslâm kardeşliğini zirve noktada hissedip yaşadığı ibadetin adıdır; hac.
Hac, her şeyin maddileştiği, menfaatin ön
plana çıktığı dünyada müslümana, manevi
hazzı zirve noktada yaşama imkanı sunan
ibadetin adıdır.
4
Firhist’e Geri Dön
44
2013 HUTBELERİ
1
27 Eylül
DAVET HEPİMİZE, HEP BİRLİKTE CAMİYE!
Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz:
“Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır.”1 buyuruyor.Okuduğum hadis-i
şerifte de Sevgili Peygamberimiz (s.a.s): “Allah’ın
kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden alıkoymayın”2 uyarısında bulunuyor.
Muhterem Müminler! Yeryüzünün ilk mabedi
olan Kâbe’nin temellerini İbrahim (a.s), oğlu İsmail’le birlikte atmış, mü’minlerin kıblegâhı olan bu mekân onların
ellerinde semaya yükselmiştir. İbrahim Peygamber’in
sevgili eşi, İsmail Peygamber’in annesi Hz. Hacer’in
Beytullah’ın harcında emeği vardır. Hacer validemizin
Safa ve Merve’de ayaklarının izi, Hicr’de hatırası vardır.
Zemzem suyu, onun sa’yinin hürmetine ikram edilmiştir.
Hac ve umre ibadetini yerine getirirken hepimiz Safa ve
Merve tepelerinde onun izinde yürürüz.
3
susu bu hanım sahabilerden öğrenmişlerdir. Onlar, İslâm’ın ilim ve irfanını sonraki nesillere taşımışlardır.
İslâm medeniyetinin inşasında bu kutlu neslin, Hz. Âişe’lerin, Fâtımaların, Esma’ların, Âtikelerin, Hala Sultanların eşsiz çaba ve gayretleri vardır.
Değerli müminler! Ancak saadet asrıyla aramızdaki mesafeler arttıkça, Sevgili Peygamberimizin
hutbemin başında okuduğum hadis-i şerifi adeta unutulmuştur. Hanım kardeşlerimiz zaman zaman Allah’ın
mescitlerine yabancılaşmış, eşleriyle çocuklarıyla ibadet edebilme neşesinden mahrum kalabilmişlerdir.
Aynı kubbe altında müminlerle birlikte Rablerine el
açıp âmin demekten, kadın-erkek, yaşlı-genç, büyükküçük hep birlikte ümmetçe Allah’a secde etmekten
uzak kalabilmişlerdir. Mescitlerdeki huzuru yuvalarına
taşıyamaz olmuşlar, cami özlemlerini Ramazan gecelerinde teravihlerle gidermeye çalışmışlardır.
Kardeşlerim! Bugünün Müslüman hanımları,
kalabalıklardan sıyrılarak ruhlarını dinlendirecekleri, bir
an olsun soluklanacakları manevi mekânlara ihtiyaç
duymaktadır. Bugün hayatın hemen her alanında var
olan kadına Rahmanın evlerinin kapıları da ardına
kadar açıktır. Camilerimiz Müslüman hanımların nezaketinden, zarafetinden mahrum bırakılmamalıdır. Allah’ın kadın kulları İslam’ın temel ilkeleri doğrultusunda,
camilerde kıymetlerine yakışan yerlerde misafir edilmelidir. Onlar, mermerlerin nabzında çarpan tekbirleri hissedebilmeli, kubbelere dolan âminlere şahit
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
İsa (a.s)’ın annesi Hz. Meryem de gönlünü
Rahman’ın evlerine bağlamıştır. Kadınların mabetlere
alınmasının yasak kabul edildiği bir dönemde Meryem’i mabede en güzel şekilde kabul eden ve mihrapta eğiten Rabbimizdir. Mabede adanmış bir kadın
olan Hz. Meryem, bu mukaddes mekânda rükû edenlerle birlikte rükû etmiş, arınmış ve iffetin timsali olmuştur. Ömrünü Beytülmakdis’te Rabbinin
himayesinde, O’na ibadet ve taatle geçirmeye adamış
ve bu sebeple bulunduğu mabette nice ilahi lütuflara
mazhar olmuştur.
Hacer ve Meryem validemiz gibi kalbi mescitlere bağlı olan hanımlar, Allah’ın mabetlerinde O’nun
lütuf ve kereminden faydalanmaya devam etmişler,
Mescid-i Nebî’de Sevgili Peygamberimizin ardında saf
tutma mutluluğuna erişmişlerdir. Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s) ile birlikte kıyama durmuşlar, rükûya eğilmişler, secdeye varmışlardır.
Kardeşlerim! Saadet asrında hanım sahabiler,
Cuma namazlarına katılarak bu mübarek vaktin feyiz ve
bereketinden yararlanmış, Allah Resûlü’nün dilinden
hutbe dinlemişlerdir. Aynı şekilde bayram namazlarını
Medine’nin namazgâhında coşkuyla eda etmişler, tekbirlere ortak olmuşlar, dualara hep birlikte amin demişlerdir.
İslam’ın ilk hanım talebeleri, kendilerine Mescid-i Nebevî’nin ilim halkalarında yer bulmuş, mescidin bereketli
ve feyizli ortamından mahrum kalmamışlardır. İşte bu
sebepledir ki Müslümanlar, dinleriyle ilgili pek çok hu4
olabilmelidir. Bu mukaddes mekânlarda hissettikleri huzuru yuvalarına taşıyabilmeli eşleriyle çocuklarıyla birlikte aynı kıbleye yönelip aynı Rabbe secde etmenin
sevincini yaşayabilmelidir. Müslüman aile, kadınıyla,
erkeğiyle, çocuğuyla huzurun, huşûnun, muhabbetin,
maneviyatın tadına mescitlerde varabilmelidir.
Kardeşlerim! Geliniz! Camilerimizi tıpkı saadet asrında, Peygamber Mescidinde olduğu gibi hayatımızın merkezine taşıyalım. Huzur taşsın dünyamıza.
Kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla sıradağlar gibi
tek vücut olup Rabbimizin huzurunda kıyama duralım.
Ailece aynı kubbe altında rükûlarda, secdelerde buluşalım. Eşlerimizle, çocuklarımızla hep birlikte camilerde hayat bulalım. Unutmayalım ki camiler, ancak bu
şekilde Rabbimizin istediği gibi imar edilmiş olacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1-7 Ekim tarihleri
arasında kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın bu seneki temasını “Cami, Kadın ve Aile” olarak
belirlemiştir. Hafta boyunca vaazlarda ve düzenlenecek çeşitli etkinliklerde konu kapsamlı bir şekilde ele
alınacaktır. Böylece konuyla ilgili toplumsal şuur oluşmasına ve camilerimizin Resulullah dönemindeki
fonksiyonuna kavuşmasına katkı sağlanacaktır. Bu
vesileyle söz konusu haftanın hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
KAYNAK:
1- Tevbe, 9/71.
2- Buhârî, Cuma, 13; Müslim, Salât, 136.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön
45
2013 HUTBELERİ
1
4 Ekim
KURBANLARIMIZLA PEKİŞSİN KARDEŞLİĞİMİZ
Kardeşlerim! Kerȋm Kitabımız, insanlığın yeryüzü serüvenini Hz. Adem’le başlatırken, bilvesile haberdar kılar bizi yeryüzünün ilk kurban hikayesinden:
İki “Ademoğlu”, Habil ile Kâbil,birer kurban takdim
eder Yaratana. Biri reddedilir dergah-ı ulȗhiyette, diğeri kabul olunur. Ve ilahi alemden hepimize duyurulur: “Kurban ancak takva sahiplerinden kabul
olunur.”1
Yüce Kur’an’ımız, takva elbisesine bürünmüş
bir gönül üzerinden bir başka kurban hikayesiyle buluşturur bizi: Uzun yıllar evlat hasretiyle tutuştu Hz.İbrahim’in yüreği. Dua edip Mevla’dan bu hasretin
bitmesini diliyor ve katından “salih bir evlat” istiyordu.
Ve işte beklenen ilâhî müjde gelmiş, malıyla, canıyla
sınanıp muhabbetullahını ağır bedeller ödeyerek ispat
eden Halilinin duasını Rabbi kabul buyurmuştu. İs3
Ben gelmedim kavga içün
Benim işim sevi içün
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim
dizeleriyle hiçbir etnik, dini ve mezhepsel fark gözetilmeksizin kardeşçe yaşamamız gerektiği inancını salık
veren bir ibadettir.
Kardeşlerim! Kurban, cimriliğimizi tedavi
eder, merhamet pınarımızı coşturur. Vermeyi, paylaşmayı yaşatır gönülden. Hesapsız dağıttıkça kurbanımızın etinden, tuttukça komşularımızın, yoksul ve
yetimlerimizin ellerinden, kurbanımız da tutar bizim elimizden. İhlâsımızı, sadakatimizi, teslimiyetimizi gösterir kurbanlarımız. Cennette bir merasime dönüşür
böylece bayramlarımız.
Hasılı kardeşlerim; kurban yeryüzünün insanlıkla yaşıt en eski, ama eskimeyen ibadetidir. Kurban;
görünüşü itibariyle kan akıtmak olsa da, ruhu takva
olan ibadettir. Kulluğumuzun inşasında ve âhiretimizin
imarında ise bütün ibadetler birer vasıtadır, amaca
ulaştıran araçtır. Gaye; rızayı bâriye erişmektir.
O halde kardeşlerim geliniz; Resulullah Efendimiz (s.a.s.)’in şu sözüne kulak verelim; “Âdemoğlu,
kurban bayramı günlerinde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olamaz.”5
Kıymetli Kardeşlerim! Diyanet İşleri Başkanlığımız, halkımızın kurban ibadetini kolaylıkla yerine
getirebilmesi amacıyla Türkiye Diyanet Vakfı işbirliği
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
mail’di müjdelenenO Hakkında:“O halim, selim bir
oğuldur.” buyrulan. Büyüyüp ergenlik çağına geldiğinde, çok sevgili babasının; “Yavrucuğum rüyamda
seni boğazladığımı gördüm. Ne dersin?” sualine,
“Babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah
beni sabredenlerden bulacaksın.”2 cevabını veren
İsmail’di oO
İşte böylesine derin hatıraları bünyesinde barındıran, kulu Rabbine yaklaştıran kurban günlerinin
heyecanı bir kez daha sardı inanan gönülleri.
Muhterem Mü’minler! Kurban, et ihtiyacı nedeniyle hayvan kesimi değil, aksine “Allah’a onların
ne etleri, ne de kanları ulaşır; fakat sizden Allah’a
ulaşan yalnızca takvanızdır.”3 ilahî hitabı gereği
Allah rızası ve kurbiyyeti gözetilerek bir ibadetin yerine
getirilmesidir. Kurban, İbrahimȋ bir sadakatin, İsmailȋ
bir teslimiyetin, Muhammedȋ bir muhabbetin ortaya
konmasıdır. Tam bir yönelişle Hakka iltica eyleyiştir
kurban.4 Zira kesilen hayvanların ne etleri ne kanlarıdır Hak katında arzulanan. Hakikatte canın, sahibine
sunulmasıdır kurban.
Değerli Kardeşlerim! Kurban,dünyevileşmeye karşı ilahi bir uyarıdır aynı zamanda. Modern
hayatın bireyciliğe ve ben merkezli anlayışa mahkûm
ettiği insanı, "İnsan insanın cennetidir" inancına götüren bir ibadettir. Ve kurban, Rahmet Peygamberi
(s.a.s)’nin tesis ettiği sevgi medeniyetinin çocukları
olan bizlerin,
4
ile yirmi yıldır vekâlet yoluyla kurban kesim organizasyonu düzenlemektedir. Bu organizasyonda, bağışlanan kurbanların bir bölümü ülkemizde, bir bölümü de
bedelleri gönderilerek yurtdışında görevlilerimiz nezaretinde kestirilmektedir. Kesilen kurbanlar, büyük bir titizlikle ihtiyaç sahiplerine dağıtılmaktadır.
Başkanlığımız, böylesine ulvi bir ibadette kardeşlerimize aracı olmanın mutluluğunu yaşarken inanan gönüller arasında sevgi, kardeşlik, birlik ve
beraberlik köprüleri kurulmasına da vesile olmaktadır.
Organizasyona katılan kardeşlerimiz kurbanlarıyla Yüce Allah’a yaklaşırken diğer yandan da Afrika,
Asya ve Balkanlar’daki milyonlarca Müslümana sevgi
ve kardeşlik mektubu göndermektedir. Kesilen kurbanlar, bir mümin için aş, tebessüm, mutluluğa diğer bir
mümin için de huzura ve kazanca dönüşmektedir.
Bu yılki vekaletle kurban kesimi organizasyonuna 14 Ekim’e kadar katılımlar devam edecektir. Siz
değerli cemaatimizin bu organizasyona destek vermesini arzu ediyoruz. Konuyla ilgili müftülüklerimizden ve
cami görevlilerimizden bilgi alabilirsiniz. Bu vesileyle
Rabbim hep birlikte bizleri bayrama ulaştırsın. Keseceğiniz kurbanları şimdiden kabul eylesin.
KAYNAK:
1- Saffât, 37/101.
2- Saffât, 37/102.
3- Hacc, 22/37.
4- Müzzemmil, 73/8.
5- Tirmizi, Edahi, 1.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
46
2013 HUTBELERİ
1
11 Ekim
KURBAN İBADETİ
Kardeşlerim! Kerȋm Kitabımız, insanlığın yeryüzü serüvenini Hz. Adem’le başlatırken, bilvesile haberdar kılar bizi yeryüzünün
ilk kurban hikayesinden: İki “Ademoğlu”,
Habil ile Kâbil, birer kurban takdim eder Yaratana. Biri reddedilir dergah-ı ulȗhiyette, diğeri
kabul olunur. Ve ilahi alemden hepimize duyurulur: “Kurban ancak takva sahiplerinden kabul olunur.”1
Yüce Kur’an’ımız, takva elbisesine bürünmüş bir çift gönül üzerinden bir başka kurban
hikayesiyle buluşturur bizi: Uzun yıllar evlat
hasretiyle tutuştu Hz.İbrahim’in yüreği. Dua
3
Hak katında arzulanan. Hakikatte canın, sahibine sunulmasıdır kurban. “Bizim Yunus” ne
güzel söylüyor:
İsmâilem Hak yoluna canımı kurban eylerem
Çünkü bu can kurban imiş koçu kurbanı neylerem
Kardeşlerim! Kurban, cimriliğimizi tedavi eder, merhamet pınarımızı coşturur. Vermeyi, paylaşmayı yaşatır gönülden. Tok iken
ne kadar anlayabiliyoruz ki açın halinden?
Unutmayalım ki; yediğimiz değil, verdiğimiz
bizimdir. Hesapsız dağıttıkça kurbanımızın
etinden, tuttukça komşularımızın, yoksul ve
yetimlerimizin ellerinden, kurbanımız da tutar
bizim elimizden. İhlâsımızı, sadakatimizi, teslimiyetimizi gösterir kurbanlarımız. Cennette
bir merasime dönüşür böylece bayramlarımız.
Kardeşlerim! “Can kurban” diye sesleniriz çoğu zaman dostlarımıza. “Seni verene kurban olayım” diyerek dile getiririz
muhabbetimizi onlara. “Kurbanın olayım” yakarışıyla iletiriz talebimizi yakınlarımıza.
Hasılı kardeşlerim; kurban yeryüzünün
insanlıkla yaşıt en eski, ama eskimeyen ibadetidir. Kurban; görünüşü itibariyle kan akıt-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
edip Mevla’dan bu hasretin bitmesini diliyor
ve katından “salih bir evlat” istiyordu. Ve işte
beklenen semavi müjde gelmiş, malıyla, canıyla sınanıp muhabbetullahını ağır bedeller
ödeyerek ispat eden Halilinin duasını Rabbi
kabul buyurmuştu. İsmail’di müjdelenenO
Hakkında: “O halim, selim bir oğuldur.”2
denilen. Gelişip ergenlik çağına geldiğinde,
çok sevgili babasının; “Yavrucuğum rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Ne
dersin?” sualine, “Babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.”3 cevabını veren İsmail’di
oO
Kardeşlerim! Kurbanda rükün kanın
akıtılmasıdır. Lakin, kurban hayvan boğazlamaktan ibaret değildir. İbrahimȋ bir sadakatin, İsmailȋ bir teslimiyetin, Muhammedȋ bir
muhabbetin ortaya konması, hasılı peygamberlerle aynı safta buluşulmasıdır. Kurban,
Meryem misali Rabbe adanmışlıktır. Tam bir
yönelişle Hakka iltica eyleyiştir kurban (Müzzemmil, 8)
. Kurban, kulu takvaya ulaştıran bir vesile kılınmıştır Yüce Allah tarafından. Zira
kesilen hayvanların ne etleri ne kanlarıdır
4
mak olsa da, ruhu takva olan ibadettir. Kulluğumuzun inşasında ve âhiretimizin imarında
ise bütün ibadetler bir vasıtadır, amaca ulaştıran araçtır. Gaye; rızayı bâriye erişmektir.
O halde kardeşlerim geliniz; Resulullah Efendimiz(s.a.s.)’in şu sözlerine kulak verelim; “Âdemoğlu, kurban bayramı
günlerinde Allah için kurban kesmekten
daha sevimli bir iş yapmış olamaz.”4
Ve Yüce Mevla’nın bizden beklediği
ihlâsı, sadakati ve samimiyeti kuşanarak kurbanlarımız vesilesiyle bir kez daha ikrar ederek gönülden;
“TŞüphesiz benim namazım da, diğer
ibadetlerim de, yaşamım da, ölümüm de
âlemlerin Rabbi Allah içindir.”5 diyelim.
Rabbim takvamızın kendisine ulaşacağı
kurbanları kesmeyi bizlere nasip eylesin.
KAYNAK:
1. Mâide, 5/27
2. Sâffât, 37/101
3. Sâffât, 37/102
4. Tirmizi, Edahi, 1
5. En’âm, 6/162
Hazırlayan: Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ / DİYK Uzmanı
Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu
Firhist’e Geri Dön
47
2013 HUTBELERİ
15 Ekim
2
Firhist’e Geri Dön
nızın etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz.
Fakat O’na sizin takvanız ulaşır.”1 Hz.Mevlana
KURBAN BAYRAMI
“Sakın keçinin gölgesini kurban etmeye kalkışma”
diyerek bu gerçeği ne de güzel ifade etmiştir.
Ve nihayet kurban bize Halîlu’r-Rahman
olan İbrahim (a.s.)’ın hatırasıdır. O yüce peygamber, ciğerparesi evladını kurban etmekle sınandı.
Sonunda hem kendisi hem de oğlu İsmail kazandı.2
Kıymetli Kardeşlerim! Bugün bayram güDeğerli Kardeşlerim! Bugün 10 Zilhicce,
nüdür.
Bayramlar,
hayat yolculuğumuzda RabbiBayram günü. Hacılarımız Müzdelife’den Mina’ya
mizin bize lütfettiği kardeşlik ve neşe
indi, şeytan taşladı ve ziyaret tavafı yapmakla
meşguller. Her birini hacı olmanın huzur ve mutlu- mevsimleridir.Bayramlaşmalar toplumda kardeşlik
luğu sardı. Biz de kurbanlarımızı Rabbimize suna- ruhunun pekişmesi için en güzel vesilelerdir. Bayramlaşmanın ilkini, bizden hayır dua bekleyen,
cak olmanın heyecanı içerisinde yüzlerimiz
Kâbe’ye dönük; gönüllerimiz ve zihinlerimiz onla- kabristanların mahzun selvileri altındaki geçmişlerimizle yapmalıyız. Kur’anlarla, dualarla onların
rın dualarında...
ruhlarını şâd etmeliyiz.
Bugün kurban günü. Kurban, teslimiyet
Ardından neşe ve sevinci unutmuş mahzun
testidir. Kurban, Hakk’ın emrine boyun eğmektir.
gönüller
ve muzdarip yürekler, çaresiz ve yalnız
Yüce kudret karşısında aczini itiraf etmektir.
Özünden verebilmektir. Tutkularından soyutlana- kimselerle bayramlaşmalı, bayram sevincimizi onlarla paylaşmalıyız. Çocuklarımızı sevindirirken,
bilmektir. Şükrün, nimeti başkalarıyla paylaşmak
olduğunu idraktir. Faniliğe ve mâsivaya yönelişten kendilerini sevindirecek bir anne-babadan mahrum, öksüz ve yetimleri hatırlamalıyız. “Hangi bipişmanlıktır.
rine yetişeyim” gibi mazeretlere sığınmadan şefkat
Kurban,iman sınavıdır. Kurban, takvadır.
Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Kurbanları- elimizin ulaşabildiği herkese bayram sevincini ya1
3
şatmalıyız. Böylece Efendimiz (s.a.s)’in, “Müslüman kardeşini sevindirmen mağfiret vesilesidir.”3 müjdesine kavuşmanın gayretinde olmalıyız.
Kardeşlerim! Bayramlar, sıla-i rahim yapmaktır. İslâm kardeşliğini vatan ve toplum sathında
yaşatmaktır. “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin...”4 ilahi
emri gereği dargınları barıştırmaktır. Yoksulları,
kimsesizleri, hasta ve muzdaripleri sevindirmektir.
Bayramlar hediyeleşmektir. Özellikle çocukların yüzünü hediyelerle güldürmek ve onların şuur altlarına bayramın ruhunu yerleştirmektir. Bayramlar,
gönül kazanma seferberliğidir. En değerli hazine
olan insan gönlüne girmenin önemini Yunusumuz
şöyle dile getirmiştir:
Çalış, kazan; ye yedir. Bir gönül ele getir,
Yüz Kâbe’den yeğrektir. Bir gönül ziyâreti.
Aziz Kardeşlerim! Bütün Müslümanların
sevinci demek olan bu bayramda çeşitli sebeplerle
zulme uğrayan, yurtlarını terke mecbur bırakılan
Suriyeli kardeşlerimiz için neler yapıyoruz? Ülkemize sığınan bu muhacirlere ne kadar ensâr olabiliyoruz? Dünyanın farklı yerlerinde pek çok
kardeşimiz baskı, zulüm, şiddet ve ölüm esaretindeyken “Acaba bizim bayram yapmaya hakkımız
var mı?” diye düşünmeden edemiyoruz. Merhum
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
Akif ne güzel uyarıyor bizleri:
Hiç sıkılmaz mısınız Hazret-i Peygamberden?
Ki uzaklardaki bir mü'mini incitse diken,
Kalb-i pâkinde duyarmış o musibetten acı,
Sizden elbette olur rûh-ı Nebî dâvâcı.
Bugün ülkemizde ve gönül coğrafyamızın
pek çok bölgesinde; Balkanlar, Kafkasya, Orta
Asya ve bilhassa Afrikaʼda öyle mahrum, yoksul ve
muzdarip insanlar var ki... Milletçe onlara sunduğumuz kurban etleri ve dualarımız Arş-ı Âlâʼya yükselecek en güzel bayram hediyelerimiz olacaktır.
Kardeşlerim! Unutmayalım ki gerçek bayram,bayram ettirdiği mahzun gönüllerden Hak katına yükselecek makbul bir dua ile bayram
tebriğini Allah’tan alan diğerkâm, fedakâr, cömert
ve gayret ehli müminlerindir. Canını, malını ve
bütün varlığını Hakkʼa adayarak ahirette ebedî
kurtuluş müjdesine erenlerindir.
Allah hepinizi, hepimizi o bahtiyarlardan
eylesin. Bayramınız mübarek olsun.
KAYNAK:
1- Hâcc, 22/37.
2- Sâffât, 37/106.
3- Münzirî, el-Terğîbve’t-Terhîb, III, 346; Suyûti,
el-Câmiu’s-Sağır, Hadis no:2500.
4- Hucürat, 49/10.
Hazırlayan: Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ
Firhist’e Geri Dön
48
2013 HUTBELERİ
18 Ekim
2
Firhist’e Geri Dön
Kur’an-ı Kerim’de, hutbemiz başında okuduğum ayet-i celile de şöyle buyurmaktadır:
NAMAZLA DİRİLİŞ
“Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş
sözlerden yüz çevirirler.”2
Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere
namaz dosdoğru, tam bir teslimiyetle, ihsan deMuhterem Müslümanlar!
recesinde yani yüce Allah’ı görüyormuşçasına
Dağların, taşların, kaldıramadığı emaneti biz kabul etmişiz. İnsanın bu dünyaya gön- huşu ve tevazu içerisinde kılınmalıdır. Ancak
derilmesinin hikmeti ve gayesi yaratıcısı Allah’ı böyle bir namaz ölü kalpleri diriltebilir. Taklidi
tanımak ve O’na ibadet etmektir. Allah’ü Teâlâ imandan tahkiki imana çıkarabilir.
Çok değerli Müslümanlar!
Kur’an-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları
1
-Namazla dirilişe geçen; emanete hıyanet
ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”
etmez!
buyurmaktadır.
-Namazla dirilişe geçen; komşusuna eziyet
İslam’a göre imandan sonra gelen en büyük
ibadet namazdır. Namaz bütün ibadetleri bün- etmez!
-Namazla dirilişe geçen; akrabaya sırt çeviryesinde cem etmiş bir ibadettir. Namaz, dinin
direği, her hayrın anahtarı, Peygamber (sav)’in mez!
-Namazla dirilişe geçen; ana babaya öf bile
gözünün nuru, müminlerin miracıdır.
demez!
Değerli Cemaat! Müslüman namazla
olgunlaşır, namazla yükselir ve namazla dirilişe -Namazla dirilişe geçen; faiz yemez, zina
etmez!
geçer. Burada belirtmemiz gereken en önemli
-Namazla dirilişe geçen; yalan konuşmaz, gıynokta, namazın nasıl bir halet-i ruhiye içeribet etmez, kul hakkı yemez.
sinde kılınacağıdır. Bu konuda Rabbimiz
1
3
Şimdi kendimize soralım. Acaba dirilişte miyiz
yoksa hala kalben ölümüyüz?
Kardeşlerim! Diril, uyan! Allah’ın (cc)
ipine sımsıkı sarıl, Peygamberimizin (sav)
sana emanet ettiği Kur’an ve Sünneti bırakma,
emanete ihanet etme, dualarını göz yaşlarınla
süsle, gecenin bir vaktinde kalk Rabbine yönel,
secdeye kapan, yalvar ve deki: Allah’ım beni
namazla dirilt.
Namaz ve sabırla Allah’tan yardım iste.
Namazın seni diriltmiyorsa, kötülüklerden alıkoymuyorsa sana kalan sadece yorgunluktur.
Ey yakınlığına muhtaç olduğumuz! Yakınlığını ver bizeONamazla yaklaştır bizi birbirimize, ruhlarımızı namazla uyandır, hasta
gönüllerimizi Kur’anla şifâlandır. Ezan olsun
birliğimiz Ya Rab ve namaz olsun hep dirliğimiz. AminO
KAYNAK:
1- Zariyat 51/56
2- Mü’minun 23/1-3
Hazırlayan: Sait KIRKAŞ
Çitdibi Köyü Cami imam Hatibi/KONYAALTI
Redaksiyon:Hutbe Komisyonu
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
Firhist’e Geri Dön
49
2013 HUTBELERİ
25 Ekim
2
Firhist’e Geri Dön
mak, onlara danışmak anlamlarına gelir. Yüce
Rabbimiz;
“Müminler Rablerinin çağrısına
MÜMİNLER İŞLERİNİ İSTİŞÂRE İLE YÜRÜTÜR
uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri aralarındaki istişâre ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar”2
ayetiyle istişare etmeyi, iyi mümin olmanın vasıfları arasında saymıştır.
Vahyin belirlemiş olduğu konular dışındaki meselelerde, Efendimiz (s.a.s.) ve ashabı,
işlerini istişâre ile yürütmeyi prensip haline getirmişlerdir. Bedir Savaşı sonrası esirlere uygulanacak muâmele, Uhud Savaşı stratejisinin
Aziz Kardeşlerim! Müslümanlar hicret
belirlemesi gibi hususlardaki uygulamalar,3
sonrası Medine'de namazı cemaatle kılmak
Peygamber efendimizin hayatından sadece bir
için vakit tespiti yaparlardı. Bir gün bu meseleyi kaç istişare örneğidir.
aralarında konuşmak üzere bir araya geldikleHz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in hilafetlerinde bir kısmı, “Hıristiyanların çanı gibi çan ça- rinde alacakları önemli kararları, ashabın önde
lalım” bazıları da “Yahudilerin borusu gibi boru gelenleriyle istişâre ederek almaları, istişarenin
kullanalım” dediler. Hz. Ömer ise: “Namaz için önemini gösteren uygulamalardır.4
nida edecek, bir kişi görevlendirmemiz
Kardeşlerim! İstişare neticesinde varıdaha uygun olmaz mı?” teklifinde bulundu.
lan karar, işin ehli kimselerin fikirleri ile alınan
Bunun üzerine Efendimiz(s.a.s.): “Kalk ey
ortak karar olması sebebiyle isabet oranı olBilal! Namaz için nida et!”2 Buyurdular.
dukça yüksek olacaktır. Bunun yanında istişâre
Değerli Müminler! İstişare, bir mesele
insana, kendi düşüncesi dışında da görüşler olhakkında biri veya bir topluluğun görüşünü sor- duğu gerçeğini görme fırsatı verir. Dahası,
1
3
4
“Her bilenin üzerinde daha iyi bilen biri var- Şehitlerimizi rahmetle, Gazilerimizi minnetle
dır”5 ayetinin hakikati de fiilen yaşanıp, idrak
yâd ediyor, yüce Rabbimizden birlik ve dirliğiedilir. Bu bakımdan istişâre, sadece bir konuda mizi daim eylemesini niyaz ediyorum.
fikir danışma eylemi olarak da görülemez. Hakiki anlamda istişare, maddî-manevî bakımdan
yardımlaşma, dayanışma ve fikir alışverişi olmasının ötesinde, nefsin kişinin önüne kurduğu
“en iyi ben bilirim” engelini geçme fırsatı sunar.
Diğer taraftan istişare herkesle değil; iyilik ve
takvâ üzere yardımlaşmanın ne olduğunu
bilen, işin ehli, aklî melekeleri yerinde ve onları
en iyi şekilde kullanan, tecrübî birikime sahip
olan ve fikri sağlam kimselerle yapılmalıdır.
Aziz Müminler! Yüce Rabbimiz, peygamber efendimizin şahsında bizlere; “İş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a
güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri
sever”6 tavsiyesinde bulunmaktadır. Bu tavsiye gereğince işlerimiz nasıl yürüteceğimiz koKAYNAK:
nusunda danıştıktan sonra verilen kararın
1- İbn Hanbel, II, 148.
2- Şûrâ Sûresi, 42/38.
uygulanma safhasında da Allah’a tevekkül
3- İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel
Mesajı, Ankara 2004, s. 170, 184.
etmek gerekir.
4- M. Yusuf Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, çev:
Hutbeme son verirken kutlama hazırlıkAli Arslan, İstanbul t.y., II/92-97.
5- Yusuf Sûresi, 12/76.
ları yaptığımız Cumhuriyet Bayramınızı şimdi6- Âl-i İmrân Sûresi, 3/159.
Hazırlayan : Dr. Talip AYAR
den tebrik ediyor, bu vesile ile bütün
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
Firhist’e Geri Dön
50
2013 HUTBELERİ
1 Kasım
2
Firhist’e Geri Dön
Muhterem Kardeşlerim! Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s.)’i2, inRAHMET’İN HİCRETİ
sanî erdemlerden ve kulluk bilincinden
uzaklaşmış cahiliye toplumu hazmedemedi.
Mekkeli müşrikler, kendilerine bir şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen Merhamet
Peygamberi’ne akla hayale gelmedik baskı ve
zulmü reva gördüler. O’na kucak açmak,
O’nunla yeniden kendilerine gelmek yerine
O’nu dışladılar, O’nun hayatına kastettiler. Bu
Değerli Kardeşlerim! Peygamber Efen- baskı ve şiddet ortamında İslam’ı yayma ve yaşama imkanı kalmadığını gören Efendimiz
dimiz (s.a.s.), vahye ilk muhatap olduğunda,
Varaka b. Nevfel, kavminin O’nu Mekke’den çı- önce sahabeden bazılarını gönderdi, daha
sonra da kendisi gitti fedakar insanların şehri
karacağını söylüyor ve bütün peygamberlerin
Medine’ye.
İşte bu göçün adı hicrettir.
Hakk’a davet yolunda evlerinden ve yurtlarınKardeşlerim! Peygamber Efendimizin
dan vazgeçmeye mecbur bırakıldıklarını haber
1
bu
hicreti
sıradan bir göç değildir. Hicret, Müsveriyordu .
O kutlu peygamberler, dünya hayatında lümanlar için birçok dersler içermektedir. Her
şeyden önce bu hicret, bir kaçış değil, ilâhi meYüce Allah’a kavuşmayı amaçlayan bir muhasajlara gönül verenlerleKutlu Elçi’nin kavuşmacirkonumundaydılar. Onlar, terk etmeden kasıdır. Hicret, yüce değerlerin yeryüzünde
vuşma olmayacağı bilinciyle doğdukları
neşv-ü nemâ bulması için girişilen kutlu bir yoltopraklardan vazgeçebiliyorlardı. Sevgili Peygamberimiz ve O’na inananlar da, önceki pey- culuktur.
Hicret, İslam davası uğruna anadan, bagamberler ve ümmetler gibi uzak diyarlara
badan,
evlattan hatta candan vazgeçişin, ibretli
göçe mecbur bırakılmıştı.
1
3
ve meşakkatli kıssasıdır. Hicret, yârını, diyârını,
malını-mülkünü Allah için, göz kırpmadan terk
eden Muhacir ve onları bağırlarına basan3 Ensârın destanıdır. Bu destanda fedakârlık, kardeşlik, ahde vefa, birlik ve beraberlik, sevgi,
saygı, paylaşma ve kucaklaşma vardır.
Ölümü göze alarak Kutlu Peygamber’in
emanetlerini üstlenen Hz. Ali; can yoldaşı,
sadık dost Hz. Ebu Bekir; müşriklere meydan
okuyarak Mekke’ye veda eden Hz. Ömer ve
İslam uğruna tüm varlığını ortaya koyan Hz.
Osman bu hicretin sembol isimleridir.
Kardeşlerim! Hicret, Allah’a ibadete, insanî erdemlere, rahmet ve medeniyete gönlünü
açanların azmi ve kararlılığı, bu değerlere kapılarını kapatanların ise hüsranıdır. Peygamberimizin hicreti, nurun hayat buluşu, karanlığın
aydınlığa dönüşüdür. Bu fedakârlık ve meşakkat dolu yolculuğun Allah katında elbette bir
mükâfatı vardır. Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret etmektedir;
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda
mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin
mertebeleri, Allah katında daha üstündür.
İşte onlar, başarıya erenlerin tâ
kendileridir.”4
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
Kıymetli Kardeşlerim! Ayrıca hicret,
Gönüller Sultanı’nın ifadesiyle, haram ve günahları terk ederek Yüce Allah’a teslimiyettir.
Hicret, insanlık onurunu zedeleyen her türlü
süflî duygu ve emellere sırt çevirip ulvî değerler
uğruna mücadele etmektir. “İyi Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir. Asıl hicret eden de Allah'ın
yasakladıklarını terk edendir.”5 buyuran
Efendiler Efendisi bu hususa ne de güzel dikkat çekmiştir.
O halde kardeşlerim geliniz; 4 Kasım
Pazartesi günü yeniden idrak edeceğimiz hicri
yılbaşı münasebetiyle hicretin anlamını ve mesajlarınıdaha iyi kavramaya çalışalım. Efendimizin öğrettiği şekilde,Allah’ın emrettiklerini
yapıp yasaklarından uzak kalalım ve böylece
bizler de hicret sevabına nâil olalım.
KAYNAK:
1- Müslim, İman, 252.
2- Enbiya, 21/107.
3- Haşr, 59/9.
4- Tevbe, 9/20.
5- Buhârî, Îmân 4.
Hazırlayan: Dr. Yaşar YİĞİT
Din Hizmetleri Genel Müdürü
Firhist’e Geri Dön
51
2013 HUTBELERİ
8 Kasım
2
Firhist’e Geri Dön
acı, Resul-i Ekrem Efendimize, onun âline, ashabına
ve ehl-i beyt-i Mustafâ’ya muhabbet besleyen her müMUHARREM AYI VE KERBELÂ
minin öteden beri ortak hüznüdür. Nitekim Alvarlı Efe
Hazretleri ümmetin bu hüznüne şu dizeleriyle tercüman olmuştur:
Bu gün mâh-ı Muharremdir, muhibb-i hânedân ağlar.
Bu gün eyyâm-ı mâtemdir, bugün âb-ı revân ağlar.
Hüseyn-i Kerbelâ’yı elvân eden gündür.
Bu gün Arş-ı muazzamda olan âli divân ağlar.
Aziz Mü’minler! Hz. Hüseyin Efendimiz ve arkadaşları, bu acı hadisedeki asil duruşları ve haksızlıklar karşısındaki onurlu mücadeleleri ile sonsuza dek
müminlerin gönüllerinde taht kurmuşlardır. Onlara bu
Kardeşlerim! Rabbimize sonsuz şükürler
zulmü reva görenler ise Müslümanların ortak vicdaolsun ki hicri 1435. yıla girdik. Hicri takvimin ilk ayı
nında ebediyen mahkûm olmuşlardır.
olan Muharrem, Efendimiz (s.a.s)’in “hürmete şayan
Her şeyden önce Hz. Hüseyin’in, Resûlullah
1
bir ay” diye nitelediği, sayısız lütuf ve hikmetlerle dolu
Efendimiz (s.a.s)’in izinde, soy, sop, aşiret, asalet,
kutlu bir aydır. Muharrem, aynı zamanda hüzün ve
makam kaygısı gütmeksizin giriştiği ve canını feda etibret ayıdır; bizlere, yüreklerimizi sızlatan Kerbelâ’yı
tiği mücadelesi hepimize örneklik teşkil etmelidir. Hiç
hatırlatır.
kuşkusuz Hz. Hüseyin, Kerbelâ’da şehadetiyle zalimKerbelâ; Efendimizin güzide torunları, Hz. Halere üstün gelmiştir.
san’la beraber “cennet gençlerinin efendileri”2 söBugün Kerbelâ olayında Müslümanlar olarak
züyle yücelttiği, “Allah’ım, ben onları seviyorum,
hepimize düşen vazife onu doğru okumak ve doğru
3
sen de onları sev!” diye dua ettiği, adını bizzat
anlamaktır. Kerbelâ’yı anlamanın yolu Hz. Hüseyin’i
kendisinin koyduğu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın iki ciğerdoğru anlamak ve Hüseyince yaşamaktır. Bugün bize
paresinden biri, müminlerin gözbebeği Hz. Hüseyin
düşen böylesi müessif bir hâdiseyi kin, nefret, ayrılıkEfendimizin ve ehl-i beytten yetmişten fazla müminin
gayrılığa değil; birlik-beraberlik, sevgi, saygı, muhabşehit edildiği yerdir.
bet ve hoşgörüye dönüştürmektir. Zira Kerbelâ
Değerli Kardeşlerim! Yürekleri dağlayan bu
üzerinden bir ayrılık-gayrılık oluşturmak müminler top1
3
luluğuna asla yakışmaz.
Ancak üzülerek şahit oluyoruz ki son yıllarda
yaşanan olaylar mezhebi, meşrebi ne olursa olsun
İslam toplumunun Kerbelâ’yı, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarını hala doğru okumadığını, doğru anlamadığını ortaya koyuyor. Onun içindir ki bugün etrafımızda nice
Kerbelâlar yaşanıyor. Bağdat’tan, Şam’dan, Kahire’den,
İslamabad’dan ateşler her gün yükseliyor. Sadece
Irak’ta ayda ortalama bin insan can veriyor. Şam’da yüz
binin üzerinde insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan
yerinden, yurdundan, evinden barkından oldu. Çocuklar
umutlarını, hayallerini, geleceklerini yitirdi.
Kardeşlerim! Yeni Kerbelâların yaşanmaması
için ortak bir dile ihtiyacımız var. Yüreklerimizi birleştirmeye, gönül kapılarımızı birbirimize açmaya ihtiyacımız
var. İşte bu yüzden Muharrem, bizim için ortak bir hüzün
mevsimi olduğu kadar adaleti, hikmeti, merhameti, kardeşliği, dostluğu hatırlatan ibret sofrası da olmalıdır. Muharremi Müslümanların, kardeşlik ve beraberlik
şuurlarının güçlenmesi için fırsat bilmeliyiz. Geçmişin
acılarını bize yeniden yaşatmak, gönüllerde kapanmaz
yaralar açmak, ortak değerlerimizi ayrılığa, kin ve nefrete dönüştürmek isteyenlere tek yürek halinde gereken
cevabı vermeliyiz. Böylece Yüce Rabbimizin, hutbemin
başında okuduğum, “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayınT”4 emrine uygun hareket etmenin hazzını ve
kazanımlarını hep birlikte müşahede ederiz.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
Kıymetli Kardeşlerim! Hz. Hüseyin’in en
büyük gayesi, kendisinden sonra yeni Kerbelalar yaşanmamasıdır. Onun, şehadetinden önce yaptığı
şöyle bir dua vardır. Geliniz hep birlikte bu duaya bir
kulak verelim.
“Yüce Rabbim! Eğer gökten yüce merhametinle bana güç ve kuvvet indirerek düşmanlarıma
karşı zafer ihsan etmeyeceksen, benim şehadetimi
Muhammed ümmetinin hayrına ve kurtuluşuna vesile kıl!
Allah’ım! Ben zulme, haksızlığa, dayatmaya
karşı hak-hakikat adına yürüdüm. Gerekirse bu
uğurda canımı vereyim. Rabbim! Eğer galip gelmeyeceksem, sırtım yere düşecekse, hak dava uğruna
akan kanımı bir hayrın, Müslümanların silkinişinin
ve güçlenmesinin sebebi kıl!”
Bu vesileyle Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in
torunu, cennet gençlerinin efendisi, şehitlerin serdarı,
ser-çeşmesi, Hz. Hüseyin Efendimiz ve Kerbelâ şehitleri başta olmak üzere hak için, hakikat için, hürriyet
için, adalet için, ahlâk, erdem ve fazilet için, izzet ve
şeref için can veren bütün şehitlerimizi rahmet, minnet, şükran, saygı ve tazim ile yâd ediyorum.
KAYNAK:
1- Müslim, Sıyâm, 203.
2- İbn Mâce, Sunne, 11/4.
3- Tirmizî, Menâkıb, 31.
4- Âl-i İmrân, 3/105.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
52
2013 HUTBELERİ
1
15 Kasım
KOMŞU HAKLARI
Bir gün Rasülullah (s.a.v): “Vallahi
mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz!
Vallahi mü’min olamaz!” buyurdu. Kendisine: “Ey Allah’ın Rasülü, kim mü’min
olamaz?” denildi: “Zulüm ve şerrinden
komşusu güven içerisinde olmayan
kimse” buyurdu.(1)
Aziz Mü’minler!
Aynı evde yaşadığımız aile fertlerinden sonra en çok karşılaştığımız kimseler,
komşularımızdır. Sosyal dayanışma ve yardımlaşma açısından insana, aileden sonra
en yakın sosyal çevre komşulardır. Komşunun ne kadar önemli olduğu, haklarının
3
cuya, elinizin altındakilere iyilik edin.
Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen
kimseleri sevmez.”(3)
Muhterem Kardeşlerim!
Komşuluk ilişkileri açısından bu gün
geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değildir.
Büyük şehirlerde komşuluk ilişkileri nerdeyse bitme noktasına gelmiştir. Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşamaktayız. Aynı
apartmanda yaşayan fakat birbirini tanımayan insanlar güven içinde huzurlu yaşayabilirler mi?
Muhterem Cemaat!
“Yapacağı fenalıklardan komşusu
güven içinde olmayan kimse cennete giremez”(4) buyuran Hz. Peygamber Efendimiz, komşunun komşu üzerindeki bazı
önemli haklarını da şöyle belirtmiştir.
“Muaviye b. Hayde anlatıyor: Hz.
Peygambere “Ey Allah’ın Rasülü! Komşumun benim üzerimdeki hakları nelerdir?” diye sordum. Şöyle buyurdular:
“Hastalandığı zaman onu ziyaret edersin. Öldüğünde cenazesinde bulunur,
onu mezarına kadar teşyi edersin. Sen-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
korunması gerektiği efendimizin hadisinde
şu şekilde dile getirilmiştir: “Cebrail o derece sürekli komşuyu tavsiye etti ki,
komşunun komşuya mirasçı olacağını
zannettim.”(2)
Değerli Mü’minler
İslam Dini, toplumun maddi ve manevi bakımdan denge ve ahenk içinde bulunmasını ve böyle devam etmesini ister.
Bunun için de Yüce Allah, Müslümanların
birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışma
içinde olmalarını teşvik etmiştir. Komşularla
iyi geçinmek, onların haklarını korumak ve
onlara eziyet etmemek de bu bağlamda
değerlendirilmelidir. Karşılıklı olumlu duygular besleyen, özgüven içinde yaşayan bir
topluluğun oluşması komşuluk ilişkilerinin
sağlıklı yürümesine bağlıdır.
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, komşuların
gözetilmesini, haklarının korunmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak
koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yol4
den borç istediğinde verir, ihtiyacı olduğunda ihtiyacını karşılarsın. Kendisine
bir iyilik dokunduğunda onu tebrik eder;
başına bir felaket geldiğinde de baş
sağlığı dileyip teselli edersin. Ayrıca
onun evinin havasını bozmamak ve rüzgarına engel olmamak için evini onunkinden yüksek yapmazsın. Bir de eğer
ona bir şeyler vermeyeceksen yemeğinin kokusunu kendisine duyurmazsın.”(5)
Kıymetli Mü’minler!
Güzel komşu bulmak için güzel
komşu olmak gerekir. Rabbim cümlemizi
komşularının hak ve hukukuna saygı gösteren, dürüst ve erdemli kullarından eylesin. Rabbim bizleri, şerrinden komşusunun
emin olduğu kimselerden eylesin.
KAYNAK:
1. Buhari, Edep,29
2. Buhari, Edep,28
3. Nisa Süresi 4/36
4. Müslim, İman,73
5. Hayat’üs-Sahabe c.3 s.37-38
Hazırlayan: Bahattin ATAKLI - Demre Müftüsü
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
Firhist’e Geri Dön
53
2013 HUTBELERİ
1
22 Kasım
ÂLİMLERE SAYGI VE HÜRMET
Muhterem Müslümanlar!
İslam dini Asr-ı saadetten günümüze
kadar ilme, okumaya, bilgiye ve âlime büyük
önem vermiştir. Bu öneme binaen yüce Rabbimiz, Kur’an’ın ilk inen ayetlerinde: “okumayı emretmiş, kalemle yazmayı ve
İnsana bilmediğini öğretenin kendisi olduğunu”[1] bildirmiştir. Daha birçok ayeti kerimede yüce Allah, ilme değer vermiş ve
âlimleri övmüş; “Sakın cahillerden olma”[2]
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?
Ancak akıl sahipleri hakkıyla düşünür.”[3]
“Allah içinizden iman edenlerle, ilme nail
olanların
derecelerini
yükseltir.”[4]
“Allah‘a karşı, kulları içinden ancak âlim
olanlar derin saygı duyarlar”[5] buyurmuştur.
Kendisi de bir muallim olarak gönderilen Peygamberimiz (sav): “Alimleri pey3
Değerli Kardeşlerim!
Bir Hadis-i şerifte Peygamberimiz
(s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Allah, ilmi
insanlardan söküp almak suretiyle yok
etmez. Fakat ilim, âlimlerin ölümüyle
yok olur. Öyle ki, tek bir âlim kalmaz,
halk da cahilleri âlim sanarak ilimde
önder edinir. Bunlar kendilerine sorulan
meselelere bilgisizce fetva verirler, hem
kendilerini hem de başkalarını yanıltırlar.”(7)
Hayatımızı doğru yönde şekillendirmede bizlere yardımcı olan, bilmediklerimizi öğreten ve bütün zorluklara göğüs
gererek bizleri yetiştiren öğretmenlerimizi,
dini konularda bizi irşat eden âlimlerimizi
saygıyla ve minnetle yad ediyoruz. Ahirete
intikal etmiş olanlara Rabbimizden rahmet,
hayatta olanlara da sağlık ve esenlikler diliyoruz.
Yüce Allah bizleri ilimden ve âlimlerin yolundan ayırmasın. Onların feyiz ve
bereketlerinden mahrum bırakmasın.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
gamberlerin varisleri olarak görmüş”,
“kıyamet günü alimlerin mürekkebinin,
şehitlerin kanı ile tartılacağını” belirtmiş,
bir keresinde kendisine “biri âbid diğeri
âlim iki kişiden bahsedilmiş O da “Alimin
âbide üstünlüğü, benim, sizden birinize
olan üstünlüğüm gibidir.” buyurmuştur.(6)
Kıymetli Kardeşlerim!
İlmin, eğitim ve öğretimin olmadığı,
âlimin değerinin bilinmediği bir yerde, huzurdan ve gelişmeden bahsedilemez. Bu
gün toplumda işlenen kötülüklerin temelinde maalesef bilgisizlik ve cehalet vardır.
Bir milleti yücelten ve çağlara hâkim kılan,
ilimdir. Fertlerini okumaya, öğrenmeye,
ilme ve bilgiye teşvik etmeyen, ilmi araştırmalara önem vermeyen, ilim adamı yetiştirmeyen, ilme ve âlime gereken değeri
vermeyen milletlerin kalkınması ve yücelmesi mümkün değildir. Karanlıklardan aydınlığa, sıkıntılardan mutluluğa çıkmanın,
cehalet ve tembellikten kurtulmanın, yeryüzünde kalkınmanın, büyümenin ve söz
sahibi olmanın tek yolu, ilimdir.
4
Hutbemi Peygamberimiz (s.a.v)’in
bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum. “Ya bilen
ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da
ilmi sevenlerden biri ol. Sakın beşincisi
olma helâk olursun!”[8]
KAYNAK:
[1] Alak, 96/1-5
[2] Enam: 6/35
[3] Zümer 39/9
[4] Mücadele: 58/11
[5] Fatır: 35/28
[6] Tirmizi, ilim, 19(2686)
[7] Buhari, İlim 34, Müslim, İlim 13(2573)
[8] Fethul Kebir:1/204
Hazırlayan: Hasan ÇELİK Kuyumcuyeri Camii İmam-Hatibi / Manavgat
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
Firhist’e Geri Dön
54
2013 HUTBELERİ
1
29 Kasım
YETERKİ GÖNÜLLÜLER ENGELLİ OLMASIN
Muhterem Kardeşlerim!
Dünya imtihan yeridir. Yüce Allah
kullarını gerek mallarıyla, gerek canlarıyla,
gerekse bedensel engel vererek sabreden
ve şükredenler ortaya çıksın diye dener.
Engelli kavramı genelde fiziksel ve zihinsel
yetersizlik için kullanılır. Manevi açıdan bakıldığında bir de kalbi ve gönlü mühürlü,
engeli olanlar vardır.
Değerli Müslümanlar!
3
radan bir kaza sonucu da engelli olabilirler.
Allah korusun bizde bir gün gözümüz görmez, elimiz ayağımız tutmaz olabilir. Hiçbir
kaza geçirmesek bile ilahi kanun gereği
yaşlanıp bakıma muhtaç hale gelebiliriz.
Bu yüzden bir yandan sağlımızı korumak
için tedbirler alırken diğer yandan da gerek
bireysel gerek toplum olarak engelli kardeşlerimize karşı görev ve sorumluluklarımızın olduğunu unutmamalıyız. İş
verenlerimiz mutlaka elinden geldiğince
daha fazla engelli kardeşimize iş vermeli.
İmkanlarımız ölçüsünde engelli çocuğu
olan ailelere eğitim öğretim desteğinde bulunmalıyız. Kesinlikle aşağılayıcı söz ve
davranışlarda bulunmamalıyız.
Değerli Müslümanlar!
İslam, insanları ancak güçleri nispetinde sorumlu tutmuştur. Dolaysıyla özürlü
kimseler dini görevlerle ilgili olarak ancak
güçlerinin yettiği şeylerden sorumludurlar.
Allah’a ve Peygambere yönelen özürlü
insan, inkar edip isyan eden sağlam insandan daha değerlidir. İster ilahi bir imtihan
sonucu, isterse kendisi ve diğer insanların
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Unutmayalım ki her sağlıklı insan bir
engelli adayıdır. Şu imtihan dünyasında
bizlerinde engelli kardeşlerimiz gibi olabileceğimizi asla aklımızdan çıkarmayıp onlara
elimizden geldiğince yardımcı olmalıyız.
Bizler ilk önce gönüllerimizdeki engelleri
kaldırmalıyız, ön yargıları kırmalıyız. Bizler
ki fiziksel engeline rağmen Muaz bin Cebeli
vali tayin etmiş, gözleri görmemesine rağmen Abdullah İbni Ümmü Mektumu defalarca yerine vekil bırakmış bir Peygamberin
ümmetiyiz. Allah katında üstünlük takva iledir genç, yaşlı, engelli, engelsiz, fakir, zengin Allah katında eşittirler. Bazı bedensel
engelleri sebebiyle toplumdan uzak çölde
yaşayan sahabeye peygamberimiz (sav)
hayır sen hiç de değersiz değilsin aksine
Allah katında çokta kıymetlisin demişlerdir.
Hutbemin başında okuduğum hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v.):“Allah
sizin görünüşünüze, mallarınıza bakmaz, yalnızca kalplerinize ve amellerinize bakar”1 buyurmuşlardır.
Muhterem kardeşlerim!
İnsanlar sadece doğuştan değil son4
kusuru sebebiyle olsun bir musibetle karşılaşan insanın her şeyden önce metanet ve
sabır göstermesi gerekir.
Değerli Kardeşlerim!
İnsanın dünya hayatında karşılaştığı
hiçbir sıkıntı ve zorluk yoktur ki ahiret hayatı için bir kazanım sayılmasın. Hastalık,
sıkıntı, zorluk ve engellilik istenmez, fakat
bütün tedbirler alınmasına rağmen başa
gelirse de sabretmek gerekir. Bela sıkıntı
ve hastalıklara, engelli olma durumuna
sabır ve tahammül sebebiyle o kimsenin
günahları bağışlanır, kendisine nice mükafatlar verilir ve manevi dereceleri artar.
Yeter ki engellilik gönüllerde ve manevi
duygularda olmasın.
KAYNAK:
1- Müslim, Birr 33
Hazırlayan: Ömer UÇAR Minareli Camii İmam Hatibi- Akseki
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
Firhist’e Geri Dön
55
2013 HUTBELERİ
1
06 Aralık
İSLAMDA İNSAN HAKLARI VE KADIN
Aziz ve Kıymetli Mü’minler!
Cenab-ı Allah’ın yaratmış olduğu varlıklar içinde insanın ayrı bir değeri ve önemi vardır. İnsanı eşrefi mahlûk olarak yaratan Yüce
Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz
şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık’’1 buyurmuştur.
İnsanın hayatını kendine yaraşır bir şekilde sürdürebilmesi için ona vazgeçilmez haklar tanıyan Yaratıcı bu hakları dokunulmaz
kabul etmiştir. Bu haklar; canın, dinin, neslin,
aklın, namusun ve malın muhafazası ve dokunulmazlığıdır.
3
tavsif ederek, eşleri bir birlerine karşı yükümlü
ve sorumlu kılmıştır. Peygamber efendimiz,
bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamış,
kadın ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde
tanımlamış, kadın ile erkek arasında bir ayrım
yapmamıştır. Dolayısıyla kadınlar Yüce Allah’ın
bizlere birer emanetidir. Bu emaneti koruyup
kollamak görevi erkeğin boynunun borcudur.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz veda hutbesinde “Kadınlar size Allah’ın bir emanetidir”
buyurarak kadını kendisine asla zarar verilmemesi gereken kutsal emanet olarak ilan etmiştir. Ailede erkeğin eşine karşı nasıl davranacağı
konusunda sevgili Peygamberimiz: “İmanı en
olgun olan mümin, ahlakça en güzel olandır.
En hayırlınız da kadınlarınıza en güzel davrananızdır.” buyurmuş ve aile hayatı içerinde
en güzel örneği teşkil ederek, hanımlarına karşı
hiçbir zaman sert bir muamelede bulunmamış,
onlara karşı daima iyi davranarak, şefkatle
muamele etmiştir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Dünyanın her yerinde olduğu gibi İslam
dünyasında da maalesef kadınlara yönelik,
Kur’an ve Sünnet çizgisine ters düşebilecek bir
takım olumsuz yaklaşımlar ve davranışlar göz-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Her şeyden önce yaşama hakkı en
temel insan hakkıdır. ‘‘Haksız yere adam öldürmek bütün insanları öldürmek, bir canı
kurtarmak da bütün insanları kurtarmak
gibi’’2 kabul edilmiştir.
Hz. Peygamber de insanların can, mal
ve ırzlarının mukaddes olup her türlü tecavüzden korunduğunu bütün insanlığa ilan etmiştir.3
Değerli Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz, veda hutbesinde, “Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız
da birdir. Hepiniz Ademin çocuklarısınız.
Adem ise topraktandır. Arab’ın arap olmayana, Arap olmayanın Arab’a üstünlüğü olmadığı gibi beyazın siyah üzerine, siyahın
da beyaz üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” buyurarak insan
hakları konusunda bir çığır açmıştır.
Değerli Kardeşlerim
İnsan hakları konusunda bizleri ısrarla
uyaran Hz. Peygamber (s.a.v) onların kişilik
haklarına saygılı olmayı öğütleyerek ve kul hakkının hak sahibi tarafından affedilmedikçe Allah
tarafından da affedilmeyeceğini belirtmiştir.
Dünya ve ahiret saadetini hedefleyen yüce dinimiz İslam, toplumun en önemli temeli olan aileyi, sevgi ve saygıya dayanan bir kurum olarak
4
lenebilmektedir. Günümüzde kadın bir ticaret
metaı gibi görülmekte, kadınlık şeref ve onuru
ayaklar altına alınmakta, şiddete maruz bırakılmaktadır. Büyük ölçüde gelenek, görenek, örf,
adet ve törelerden kaynaklanan bu tür yanlış
yaklaşımlar ve uygulamalar asla İslam’a maledilemez. Müslümanlar da gerek düşünce, gerekse pratikte kadınlara hak ettikleri önemi
vermelidir. Bu konuda Mü’minler için en güzel
örnek Sevgili Peygamberimiz’(sav) dir. O, hanımlara karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve
anlayış göstermiş, bırakın dövmeyi; hanımlara
karşı hiçbir zaman kaba davranmamış; hep
güler yüzlü olmuştur.
Aziz Mü’minler!
İnsanların haklarına saygılı olalım. Özellikle kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan
sakınalım. Toplumun gelişmesinin, huzur ve
mutluluğunun insan haklarına ve kadına saygılı
olmaktan geçtiğini asla unutmayalım.
KAYNAK:
1- İsra, 17/70.
2- Maide, 5/32.
3- Ebu Davud, Edeb,5
Hazırlayan: Şaban Köroğlu
Merkez Ravza Camii İ-H / Korkuteli
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
Firhist’e Geri Dön
56
2013 HUTBELERİ
1
13 Aralık
DÜNYADA YOLCU OLABİLMEK!
“Önce Allah vardı; O’ndan evvel hiçbir şey
yoktu... Sonra O, gökleri ve yeri yarattı.”1
Kıymetli Kardeşlerim!
Bu hadisi, yaratılış hakkında soru soran Yemenli bir gruba hitaben söyler Allah Resulü (s.a.s).
Yerleri ve gökleri, canlı-cansız her varlığı, geceyi ve
gündüzü var eden Rabbimiz, sonra insanı da yaratarak onun dünyadaki serüvenini başlatır. Yüce Allah,
ona değer verip kendi ruhundan üfler. Yaratılışının
hikmeti olan kulluk imtihanı ile onu baş başa bırakır.
İnsanın imtihana çekileceği mekan olarak yeryüzü seçilir. Ardından kendisine birbirini takip eden iki
hayat verilir. Birincisi dünya hayatı; fani, kısa ömürlü
ve kazanca dönüştürülmesi gereken bir hayat. İkincisi
ise ahiret hayatı; ebedi, ölümsüz...Kişinin dünya tarlasında ektiğini biçeceği, sevap ve günah olarak yapıp
ettiklerini eksiksiz göreceği hasat mevsimi.
3
ğini vurgular. Buna göre girdiğimiz yol bizi ya huzura
ya da hüzne götürür. Tercih bizimdir.
Kardeşlerim!
Cennet, tohumunu bu dünyada ektiğimiz bir
bahçe, cehennem de ateşini bu dünyadan götürdüğümüz bir yangın yeridir. Rahmet Elçisi Efendimiz
(s.a.s), ömrünü bu yangın ile müminlerin arasına
perde yapmıştır. Onun hayatı Allah’a kul olmanın, ahlakın, sadakatin, insanca yaşamın ve ebedi mutluluğa
ulaşmanın anahtarıdır. Onun bizzat yaşantısı bize
örnek olmakla birlikte sözleri de gerçek bir mümin olabilmenin hazine ve şifrelerini taşır.
Allah Resulünün dilinde mümin bal arısı gibidir. Bal arısı gibi hep güzel, temiz, helal şeyler yer ve
hep güzel şeyler üretir. Hiçbir şeyi ne döker, ne kırar,
ne de ifsat eder.4 Onun gönlünde daimaiyi, yararlı ve
olumluya yer vardır. Gözü iyi olanı görür. Dilinden
güzel sözler dökülür.
Allah Resulü’ne göre hurma ağacı gibidir
mümin.5 Her daim imanından aldığı kuvvetle canlılığını korur. Üretkendir, yaratılış hikmetini unutmadan
insanlığa yararlı olur.
Mümin altın gibidir.6 Değerini hiçbir zaman yitirmez. Ateşe atılsa bile İbrahimî bir duruşla doğru bildiğini söyler, Hak uğruna özünden ödün vermez.
Dinin ona çizdiği yoldan asla sapmaz.
Yeşil ekin misalidir mümin.7 Yıkılmaz, türlü
musibetlerle imtihan edilse de. Bilir ki kula düşen,
bunları Eyüp misali sabır, teslimiyet ve vakarla kabul-
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
2
Firhist’e Geri Dön
Kardeşlerim!
Gelip geçici olan dünya hayatına şüphesiz
bizler de bir gün veda edeceğiz. “Durun, bana biraz
zaman tanıyın. Bu son yolculuğum için gerekli hazırlıkları yapayım” dahî diyemeden. Kim bilir belki de
eşimiz, dostumuz ve sevdiklerimizle helalleşemeden.
Zira, Rabbimizin kapımızı ansızın çalacak bir hükmüdür ecel. Ne bir saniye öne çekilir ne ertelenir. Ne de
herhangi birimizi görmezden gelir ölüm.
Hepimizin inandığı bu gerçeğe rağmen, çabucak geçip giden dünya hayatına kendimizi kaptırıyoruz çoğu zaman. Gündelik meşgaleler, yarına dair
hesap ve hayaller... Bazen ihtiras, daha iyi olma kaygısı... Bazen bütün ruhumuzu kuşatan ve mahkum
eden benlik duygusu...Dünyaya özgü endişeler... Bizi
bize ve kardeşlerimize yabancılaştırıyor, kalabalıklar
içerisinde yalnızlaştırıyor. Yaratılış ve dünyaya gönderiliş gayesinden bizi uzaklaştırıyor. Bu gayeden uzaklaştıkça hem kendimize hem insanlığa hem de
Yaratan’a karşı sorumluluklarımızı unutuyoruz.
Oysa, Yüce Rabbimiz, “Allah'ın sana verdiği
şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma...”2 buyurur ve iki alemin de gereğini
yapmamızı ister. “Dünyada kimsesiz bir garip
yahut bir yolcu gibi ol!”3 nasihati ile Efendimiz
(s.a.s) de asıl hedefin bâkî hayat olduğunu dile getirir.
Dünyanın, ahirete uzanan zorlu ve sonlu bir yol olduğunu hatırlatır. İnsanın, yoldaki işaretlere riayetiyle
ahiret yurdundaki konumunu kendisinin belirleyece4
lenmektir. Kahır değil, lütufla bakmak gerekir Yüce
Yaratan’dan gelene. Ümitsizliğe yer yoktur onun hayatında; “Şüphesiz Allah bizimle beraberdir”8 inancını hücrelerine kadar dillendirendir mümin. Herkesin
onu terk ettiği anda onu terk etmeyen bir mevlası olduğuna inanır.
Mümin, güzel koku satan attar gibidir.9 Ahlak,
âdâb, erdem takdim eder beraberindekilere. Hep
olumlu yer edinir zihinlerde. Hayırla yâd edilir, hoş
seda bırakır gönüllerde.“Mümin, kendisiyle dostluk
kurulabilen kişidir. İnsanlarla dost olmayan ve
kendisiyle dostluk kurulamayanda hayır yoktur.”10
nebeviöğretisi yön verir müminin ilişkilerine. Onun
davranışları şefkat, merhamet, samimiyet, ülfet ve
muhabbetle örülmüştür.
Kardeşlerim!
Ne mutlu Kutlu Elçinin bu övgülerine mazhar
olanlara! Ne mutlu yolu huzura çıkanlara! Ne mutlu
yaratılış hikmetine sarılarak Mevla’nın rızasına ulaşanlara! Ne mutlu fâni alemi bâki bir hazineye dönüştürenlere!
KAYNAK:
1- Buhârî, Tevhid, 22.
2- Kasas, 28/77.
3- Buhârî, Rikâk, 3.
4- Ahmed b. Hanbel, II, 199.
5- Buhârî, Edeb, 89.
6- Ahmed b. Hanbel, II, 199.
7- Buhârî, Tevhid, 31.
8- Tevbe, 9/40.
9- Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebir, XII, 319.
10-Ahmed b. Hanbel, II, 400.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Firhist’e Geri Dön
57
2013 HUTBELERİ
20 Aralık
2
Firhist’e Geri Dön
peşinden koşmak ister. Hakikati bildiği halde
acelecilik ederek ahireti unutup dünya zevkleNEFİS MUHASEBESİ
rine dalmak ister. Bu uğurda hem kendine hem
de önüne çıkacak her varlığa haksızca zulmetmek ister.
Muhterem Mü’minler
Yüzleşmeliyiz kendimizleO Hesaba çekmeliyiz nefsimizi hesaba çekilmeden önceO
Farkına varmalıyız, saatler, günler, haftalar,
aylar derken seneler geçiyorO Geçen her an
bizi fani dünyadan biraz daha uzaklaştırıp
kabre yaklaştırıyorO Bitmez tükenmez zannettiğimiz ömür bitiyor...
Ey faniler! Durup düşünelim! Nerden
geldik nereye gidiyoruz? Yaşıyoruz ama nasıl?
Amacımız, gayemiz ne? Kılavuzumuz kim? Hesaplarımız hep dünya için mi? Yoksa ahiret için
mi? Yüce Rabbimizin, “Her nefis ölümü tadaMuhterem Kardeşlerim
caktır. Sonunda bizim huzurumuza getirile“Ben nefsimi temize çıkarmam.
ceksiniz.”4 ayetini hatırlayalım.
Çünkü Rabbimin merhameti hariç nefis aşırı
Allah’ın huzurunda dünya ticarethanesiderecede kötülüğü emreder.”3 demişti Hz
nin muhasebe defterleri olan amel defterlerimiYusuf. Nefis vazifeden kaçmak, tembellik
zin açılacağı o sonsuz ahiret hayatı için hazırlık
etmek ister. Büyüklenmek, gururlanmak ister.
yapalım. Küçük kıyametimiz ölüm gelmeden
Mal-mülk, makam-mevki ister. Bitmek tükenevvel uyanalım, pişman olanlardan olmayalım.
mek bilmeyen süfli arzularının ve isteklerinin
1
3
Şu ayet-i kerimeyi deruni çığlıklarla nefsimize
haykıralım. “O, (Allah) ki hanginizin daha
güzel amel yapacağını sınamak için ölümü
ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”5
Muhterem Mü’minler
Ticaretinde kar etmek isteyen tâcir ticaretinde kâr mı zarar mı ettiğini araştırıp, kâr
veya zararının sebeplerini, sonuçlarını ve çözümlerini düşünerek sermayesinin heba olmasını istemediği için muhasebe yapıyorsa, bizler
de ahireti kazanmak için sermaye olarak bizlere verilen ömrümüzü nerede tükettiğimizin,
malımızı nereden kazanıp nereye harcadığımızın, vücudumuzu nerede yıprattığımızın muhasebesini yapalım.
Gerçek kârın ve zararın ne olduğunu düşünüp bu yolda gayret sarf edelim. Yaptığımız
hesapların doğru mu yanlış mı olduğunu göreceğimiz ahirette, hesap defterlerimizin açıldığında vah tüh demek zorunda kalmayalım. Bu
dünyada neyi ekmişsek onu biçeceğimizin, yaşadığımız gibi ölüp öldüğümüz gibi dirileceğimizin muhasebesini yapalım. Çünkü insan fani,
ölüm ani, nefs-i emare cani ahiret ise bakidir.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz.
4
Nefsimize karşı aklımızı kullanıp onun
kölesi değil efendisi olalım. Nitekim Hz. Peygember (SAV)’de bu hususu bir hadis-i şerifinde şu şekilde beyan etmektedir. “Akıllı kişi,
nefsine hakim olan ve ölümden sonrası için
çalışandır. Âciz (ahmak) ise, nefsini hevasına (boş ve kötü arzularına) tabi kılan ve
Allah’tan (olmayacak) dileklerde bulunup
duran (bunu yeterli gören) kişidir.”6
Aziz Cemaat
Hutbemizi bir ayet-i kerime mealiyle bitirelim. “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için
önceden ne göndermiş olduğuna baksın.
Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz
Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”7
KAYNAK:
1- Haşr 59/18.
2- Tirmizi, Kıyamet 25, İbn-i Mace, Zühd 31.
3- Yusuf 12/53.
4- Ankebut 29/57.
5- Mülk 67/2.
6- Tirmizi, Kıyamet 25, İbn-i Mace, Zühd 31.
7- Haşr 59/18
Hazırlayan : Osman ÖZTÜRK Aksu İlçe Vaizi
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
Firhist’e Geri Dön
58
1
2013 HUTBELERİ
Genel
27 Aralık
ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİRKEN…
Kardeşlerim! Okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Nihayet onlardan birine ölüm
gelip çatınca, ‘Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım’ der. Hayır! Onun
söylediği bu söz boş laftan ibarettir. Önlerinde, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.”1
Okuduğum hadis-i şerifte ise Efendimiz (s.a.s)
şöyle buyuruyor: “İki nimet vardır ki insanların çoğu
(onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.”2
Kardeşlerim! Yeni bir yılın arefesindeyiz. Ömür
sermayemizden bir seneyi daha geride bırakıyoruz. Yeni
yıla girerken biz Müslümanlara düşen, geçmişin muhasebesini yapmak ve geleceği plânlamaktır.
Kardeşlerim! Bu seneye veda ederken kendimize şu soruları soralım: Ömrümüzün senelerini bir bir sayarken, acaba kaç güne secdelerle merhaba diyebildik?
Kalabalıklar arasında yönümüzü kaybetmeden, kıbleye
çevirebildik mi yüzümüzü? Yerde ve göklerde bulunan
bütün varlıklar O’nu tesbih ederken acaba biz Rabbimize
miyiz?
3
Evet Kardeşlerim! Ömür sermayemizden bir yılı
daha geride bıraktık. Ancak gelecek nesiller için daha iyi
bir dünya kuramadık. Dünyamızı barış ve esenlik yurduna
dönüştüremedik. İnsanın şeref ve itibarını, haysiyet ve
onurunu koruyamadık. Koruyamadığımız içindir ki 2013
yılında yüzbinlerce insan şiddet ve çatışma yüzünden hayatını kaybetti. Dünya genelinde her altı saniyede bir
çocuk açlıktan öldü. Her otuz saniyede bir çocuk meta gibi
satıldı. Her dört kadından biri şiddet gördü. Onlarca kadın
katledildi.
Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak İslâm coğrafyasında kan ve gözyaşı hiç dinmedi. İslâm diyarlarında
katliam, çatışma, açlık, yoksulluk, cehalet, tefrika hiç eksik
olmadı. İslâm ülkelerinde kardeşin kardeşi öldürmesine,
bebeklerin kimyasal silahlarla katledilmesine, küçücük bedenlerin kurşunlara hedef olmasına engel olamadık. Zalimlerin işledikleri cinayetleri ne yazık ki durduramadık.
Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak tabiatın dengesini bozmaya, çevreyi hoyratça kullanmaya, örselemeye devam ettik. Her türlü nimeti sınırsız bir şekilde
tükettik. İsraf ve savurganlığa devam ettik.
Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak gençlerimizi zararlı alışkanlıklardan ve zararlı unsurlardan yeterince koruyamadık. Onları değerlerimizle gerektiği gibi
buluşturamadık.
Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak kardeşlik hukukumuzu, kardeşlik ahlakımızı yeterince oluşturamadık.
Dilimizi, üslubumuzu, bilgimizi, birikimimizi, aşkımızı, şevkimizi ve heyecanımızı yenileyemedik. İlişkilerimizi geliştiremedik.
Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir.
2
59
itaat edebildik mi? O’nun emirlerini tutabildik mi? Yasaklarından korunabildik mi? Rızkımızı, kazancımızı haramlara bulaşmadan helal yollardan sağlayabildik mi? Elimizi,
dilimizi, belimizi, gözümüzü, kulağımızı, zihnimizi, gönlümüzü haram ve günahlardan koruyabildik mi?
Rabbimiz, “Var mı dua eden, duasını kabul edeyim?” “Var mı tevbe eden, tevbesini kabul edeyim?”
buyurduğu halde, O’na el açıp dua edebildik mi? O’ndan
af isteyip günahlarımız için tevbe edebildik mi?
Gündüzlerimizi, gecelerimizi, Cumalarımızı, Ramazanlarımızı hakkıyla ihya edebildik mi? Anne ve babalarımıza, eş ve çocuklarımıza, akraba ve komşularımıza
karşı vazifelerimizi yerine getirebildik mi? Sofralarımızda
fakirlere yer verip ekmeğimizi kardeşlerimizle paylaşabildik mi? Bayram sevincimizi yoksulların sevincine katabildik mi? Yetimlerin başını okşayıp Efendimize bir adım
daha yaklaşabildik mi? Mazlumların gözyaşlarını silebildik mi, yaralarına merhem olabildik mi? Masumları hedef
alan her türlü zulme karşı “dur” diyebildik mi? Hakkı anlatabildik mi? Hakikati duyurabildik mi? Hakkın, hakikatin,
adaletin, fazilet ve erdemin yanında yer alabildik mi?
Kur’an’ın yanında, Peygamberimizin tarafında durabildik
mi? Örnek insan olabildik mi? Kısacası Din-i Mübin-i İslâm’ı hakkıyla yaşayarak Hz. Muhammed Mustafa’ya gerçekten ümmet olabildik mi?
Bir yılı daha geride bırakıyoruz. İki günü birbirine
denk olan zararda iken hangi günümüzü diğerinden bereketli kılabildik? Bu sene sevap hanemize hangi hayırları, hangi iyilikleri kaydedebildik? Acaba Rabbimizin
huzuruna sevdiği, razı olduğu bir kul olarak varabilecek
4
Bütün bunlara rağmen 2013 yılını başarılarla geçirmiş gibi milyonlarca insan kutlama yapacak. Zamanın
sahibine boyun eğmektense, çılgınca eğlencelerle, sınırsız tüketimle, geçici haz ve avuntularla, şans ve talih oyunlarıyla zamanı öldürecek. Oysa insan, ancak “zaman
bendedir ve mekân bana emanettir” şuurunu taşıdığında
hayatı anlamlı hale gelir.
Kardeşlerim! Bizler, bu senenin bu son Cuma gününü vesile kılıp tüm bunları nefsimize bir kez daha hatırlatalım. Henüz fırsat varken, can teni terk etmeden,
Rabbimiz emanetini almadan bize verilen ömür sermayesinin değerini bilelim. Elimizi vicdanımıza koyalım ve
“2013 senesinde Rabbim için, dinim için, dünya ve ahiret
saadetim için, kardeşlerim için, insanlık için ne yaptım?”
sorusunu kendimize soralım. Ve şu mübarek vakitte kaybettiklerimizi telafi etmek ve daha yaşanılabilir bir dünya
kurmak için kendimize hedefler koyalım. Kendimiz için bir
karar alalım ve Allah’a dua edelim. Dua edelim ki bize iyi
yolları kolay kılsın. Dua edelim ki iki günümüz birbirine eşit
olmasın. Dua edelim ki Allah bize güç-kuvvet versin. Dua
edelim ki, Rabbimiz bizlere basiret ve feraset bahşetsin.
Dua edelim ki, Rabbimiz ülkemizi ve âlem-i İslâm’ı her
türlü bela ve tuzaklardan korusun. Dua edelim ki, birliğimiz, dirliğimiz, beraberliğimiz ve kardeşliğimiz kaim ve
daim olsun. Dua edelim ki, İslâm coğrafyasında tutuşturulan fitne ateşi sönsün. Dua edelim ki gönül coğrafyamızda milletimize umut bağlayan kardeşlerimizin umutları
boşa çıkmasın.
KAYNAK:
1- Müminûn, 23/99,100.
2- Buhârî, Rikâk, 1.
Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı
Firhist’e Geri Dön

Benzer belgeler