2013 Hutbe Arþivi E-Kitap
Transkript
2013 Hutbe Arþivi E-Kitap
2013 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST * Hutbe Duaları 04 Ocak - Helal Kazanç - Metin Altındal - Antalya İl Müf Din Hizmetleri Şefi 11 Ocak - İsraf - Mustafa Aydın - İl Müftü Yard. 18 Ocak - Mevlid Kandili - Hatice Ögke - İl Vaizi 25 Ocak - Allah’ın Sevmediği Davranış: İSRAF - Diyanet İşleri Başkanlığı 01 Şubat - Allaha İman’ını Amellerimize Etkisi - Mustafa Aydın-İl Müftü Yardımcısı 08 Şubat - Haftanın Hutbesi - Celil Karaca-Muratpaşa Müftüsü 15 Şubat - Tevhidin Evrensel Anlamı - Enis İnan-Akseki Vaizi 22 Şubat - İman Amel İlişkisi - Mesut Özdemir-Alanya İlçe Vaizi 01 Mart - Ahde Vefa - Muhammet Güllüce-Kaş Vaizi 08 Mart - Bir Kul Olarak Kadın - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 15 Mart - Aziz Şehitlerimize - Abdurrahman Han- Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 15 Mart - Şehitlik ve Çanakkale - Emir Faysal Arvas - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 22 Mart - Haftanın Hutbesi - Erol Köseoğlu-Kumluca Vaizi 29 Mart - Sokağın Yetimleri:Çocuklarımız - DİB 05 Nisan - Mükerrem Bir Varlık Olarak İnsan - Prof Dr. H. Kamil Yılmaz-DİB Başkan Yardımcısı 12 Nisan - Peygamberimiz ve İnsan Onuru - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 19 Nisan - İnsan Kalabilmek - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 26 Nisan - Sağlıklı Yaşama ve Dengeli Beslenme - Ramazan Dönmez-Fatih Cam. İ. H.-Elmalı 03 Mayıs - Çalışmak İbadete Engel Değildir - Erol Köseoğlu-Kumluca Vaizi 10 Mayıs - Üç Aylar ve Regaib Kandili - M. Hakan Asan-Kumluca Vaizi 17 Mayıs - Gençlik ve Kimlik Problemleri - Nafis Gelgeç-Üçağız Köyü İ-H. Demre 24 Mayıs - Fetih Ruhu - Salim Mete-Kaş Vaizi 30 Mayıs - Miraç Kandili - Mustafa Selbi - Çınardibi Köyü Cami İ-H. Akseki 07 Haziran - Mü’minler Kardeştir - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 14 Haziran - Yaz Kuran Kursları - DİB 21 Haziran - Berata Ulaşabilmek - DİB 28 Haziran - İslami Bir Değer: Edep - Prof. Dr. H. Kâmil Yılmaz 05 Temmuz - Ramazan ve Oruç - Prof. Dr. İskender Pala 12 Temmuz - Helal Kazanç, Helal Lokma - Din hizmetleri Genel Müdürlüğü 19 Temmuz - Helal Kazanç, Helal Lokma - DİB 26 Temmuz - Tekbir: Allahuekber - DİB 1 02 Ağustos - Ramazana Veda ve Kadir Gecesi - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 08 Ağustos - Ramazan Bayramı - DİB 09 Ağustos - Ramazanda Kazandıklarımız - Bayram Özçiftçi - İ.H. - Kumluca 16 Ağustos - Mazlumun Ahı Titretir Arşı Rahmanı - DİB 23 Ağustos - İnsanın Katli, İnsanlığın Katlidir - DİB 30 Ağustos - Zaferler Allahındır - DİB 06 Eylül - Çocuk Sevgisi ve Terbiyesi - Hasan Akpınar - M.K. - Gazipaşa 13 Eylül - İslamda Eğitim ve Öğretim - Mevlüt Topçu - İl Müftü Yardımcısı 20 Eylül - Kutlu Bir Yolculuk: Hac - İbrahim Erdem - İ.H. - Aksu 27 Eylül - Davet Hepimize, Hep Birlikte Camiye - DİB 04 Ekim - Kurbanlarımızla Pekişsin Kardeşliğimiz - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 11 Ekim - Kurban İbadeti - Dr. Ülfet Görgülü - DİYK Uzmanı 15 Ekim - Kurban Bayramı - Prof. Dr. H. Kamil Yılmaz 18 Ekim - Namazla Diriliş - Sait Kırkaş - İ.H. - Konyaaltı 25 Ekim - Mü’minler İşlerini İstişare İle Yürütür - Dr. Talip Ayar 01 Kasım - Rahmetin Hicreti - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 08 Kasım - Muharrem Ayı ve Kerbela - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 15 Kasım - Komşu Hakları - Bahattin Ataklı - Demre Müftüsü 22 Kasım - Alimlere Saygı ve Hürmet - Hasan Çelik - İ.H. - Manavgat 29 Kasım - Yeterki Gönüller Engelli Olmasın - Ömer Uçar - İ.H. - Akseki 06 Aralık - İslamda İnsan Hakları ve Kadın - Şaban Köroğlu - İ.H. - Korkuteli 13 Aralık - Dünyada Yolcu Olabilmek - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 20 Aralık - Nefis Muhasebesi - Osman Öztürk - Aksu Vaizi 27 Aralık - Ömür Sermayesi Tükenirken - DİB DÜZENLEYEN: HÜSEYİN KARATAŞ HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ SERİK - ANTALYA 2 1 2 3 4 Firhist’e Geri Dön 3 Firhist’e Geri Dön 2013 HUTBELERİ 1 04 Ocak HELAL KAZANÇ Muhterem Müslümanlar! Yüce Dinimiz İslâm, insanoğluna dünya ve ahiret saadetini kazandıracak prensiplerle dolu bir hayat nizamıdır. İslâm'da çalışma ve helal kazanç, tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması, ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir. İslâm, kazanç elde etme konusunda önemli bir ilke olan meşruiyet prensibini esas alarak; hırsızlık, gasp, faiz, kumar, rüşvet ve şans oyunları; kamu mallarını zimmete geçirmek, her türlü yolsuzluk, hileli alışveriş, müşteriye birinci kalite diye ikinci kalite mal vermek, eksik tartıp ölçmek, malı fâhiş fiyatla 3 elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden nasıl geldiğine dikkat etmelidir. Zira haram fiillerden biri işlenince, diğerine kapı açılır ve haramlar normal karşılanmaya başlar. Böylece toplum huzurunun temelini teşkil eden başkalarının hakkını gözetme, hizmet etme, yardımda bulunma gibi asil duygular yok olur. Aziz Müminler! Yüce Allah, "Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin." (Bakara, 168); "Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine îman ettiğiniz Allah'a karşı gelmekten sakının." (Maide, 88) anlamındaki âyetlerde, helal ve temiz rızık yenilmesini emretmektedir. Müminlerin, Allah'ın bu emrine uyarak meşru işlerde çalışmaları, helalinden kazanmaları, haram gıdalarla beslenmemeleri ve çoluk çocuğuna da haram yedirmemeleri gerekir. Bu husus, hem ibadetlerimizin kabulü hem de sosyal hayatımızın güven ve huzuru için önemlidir. Aziz Müminler! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön satmak, işçi ve memurun görevini ihmal ve terk etmesi, iş verenin çalışanlara hak ettiği ücretlerini, devlete vergisini, fakire zekatını vermeden ve kalitesiz mal üretip pahalıya satarak elde ettiği servet gibi gayrı meşru kazancı yasaklamıştır. Yüce Allah Nisa suresinin 29. âyetinde: "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaretle yiyin" buyurmak suretiyle, haksız kazancın haram olduğunu bildirmiştir. Huzurlu bir toplum oluşturmayı hedef alan İslâm'ın Yüce Peygamberi, "Kazancın hangisi en iyi ve temiz olanıdır?" şeklinde sorulan bir soruya, "Kişinin el emeği ve aldatma bulunmayan meşru ticaret ile elde edilen kazançtır" cevabını vermiştir.(1) Bir başka hadislerinde ise, "Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir"(2) buyurmuştur. Değerli Mü'minler! İslâm'da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Müslüman, çalışmadan başkalarının sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç 4 Kazancımızın helal ve meşru olması kadar servetimizi, ekonomik değerlerimizi; içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş ve benzeri gayri meşrû ve haram yerlere harcamamak ve malı-mülkü israf etmemek de önemlidir. Çünkü bâtıl yollarla servet edinmek ve onu gayri meşru yerlerde harcamak günahtır. Bu husus, Bakara suresinin 188. âyetinde şöyle ifade edilmektedir: "Aranızda mallarınızı bâtıl yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için, onları hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin." Değerli Müminler! Çok çalışmak, bol üretmek, meşru yollardan kazanmak, israf etmemek, helal harama riayet etmek ve insan haklarına saygı göstermek, Müslümanların temel görevleri arasında yer alır. Milletimiz ancak bu sayede güven ve huzura erecek, mutlu ve müreffeh olabilecektir. KAYNAK: 1-Hakim, Müstedrek, II, 10. Ahmed, IV; 141. 2-Buhari, Büyû, 15. Hazırlayan:Metin ALTINDAL Antalya İl Müf Din Hiz. Şefi Redaksiyon:Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 4 2013 HUTBELERİ 1 11 Ocak İSRAF Kıymetli Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam, hayatımızı anlamlı kılan prensiplerle doludur. Biz mü’minlere her alanda ölçülü olmayı, orta bir yol tutmayı öğütler. Dünya nimetlerinden faydalanma şekli de bunlardan bir tanesidir. Allah (cc) bizlere sayılamayacak kadar nimet bahşetmiştir. Bunun karşılığında ise gerçek bir kul olmayı, şükrünü bilmeyi, israf ve cimrilikten kaçınmayı istemiştir. İsraf; herhangi bir konuda aşırıya gitmek, sahip olunan imkan ve değerleri gereksiz yerlerde gereksiz yere harcamak, savurgan olmaktır.(2) Yeme, içme giyim ve kuşam, zamanın kullanılması gibi pek çok alanda aşırılığa kaçmaktır. İsraf edenlere ise müsrif denilmektedir. 3 Kıymetli Müslümanlar! İnsanoğlu kendisine verilen nimetlerden hesaba çekilecektir. Unutmayalım ki israf da cimrilik de haramdır. Peygamber sünnetine, iSLAM ahlakına yakışmayan bu hastalıktan kurtulmalı, elimizden geldiğince her şeyi yerli yerinde kullanmaya, harcamaya dikkat etmeliyiz. Çünkü bütün nimetleri bize bahşeden yüce Allah, Kur’an’da şöyle buyuruyor: “ (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (3) “Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (4) “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin, eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.”(5) KAYNAK: 1-Furkan suresi 67 2-Taberi, Camiul-Beyan, Mısır 1374,VII,272 3-Furkan Suresi 67. 4-Müminun Suresi 3 5-Bakara Suresi 172 Hazırlayan: Mustafa AYDIN- İl Müftü Yrd. Redaksiyon:Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli müminler! İsraf; kişileri, aileleri, toplumları felakete sürükleyen bir hastalıktır. Çağımız insanı kendisine verilen imkan ve nimetleri her zamankinden daha çok israf etmektedir. Örneğin ekmek; zengin ve yoksul ayırt etmeksizin günde üç kez soframıza konuk oluyor. Kokusu, bereketi ve tadıyla bütün dinlerde kutsal nimet sayılan bu mübarek yiyecek, ülkemizde ne yazık ki aşırı bir israfla karşı karşıyadır. Çoğu insanın bulamadığı, yiyecek ve içecekler artık olarak çöpe gitmektedir. Yoksul insanlar bir tane bulamazken, modaya uymak, gösterişli olmak gibi gayelerle sadece birkaç sefer giyilen, kullanılan eşyalar alıyoruz. Düğün, nişan sünnet gibi törenlerde sırf adet yerini bulsun diye anlamsız, ölçüsüz harcamalar yapıyoruz. Daha faydalı işlerde harcamak varken, bin bir emekle kazanılan paralar ihtiyaç olmayan yerlerde heba ediliyor. İnsan hayatı için çok önemli olan zaman nimetinin gerektiği gibi kullanılmaması, bedeni lüzumsuz işlerde yorarak sağlık ve sıhhatin bozulması israfa kurban ediliyor. 4 Firhist’e Geri Dön 5 2013 HUTBELERİ 1 18 Ocak MEVLİD KANDİLİ Pek Aziz ve Muhterem Cemaat-i Müslimîn! 12 Rebîü’l-Evvel 571 gecesiydi.. O gece, İran Kisrâsı’nın sarayında 14 sütun yıkıldı. Mecûsîlerin bin yıldır yanmakta olan ateşi söndü. Sava gölü kurudu; kurumuş olan Semâve deresinin suları taştı. Kâbe’deki putlar yüz üstü devrildi. Zira âlemlere safâ, Hz. Muhammed Mustafâ yeryüzünü teşrîf etmişti. Onun doğumuyla, yeryüzünde saltanatını sürmekte olan cehâletin, küfrün ve şirkin temel direkleri yıkılmış; puta tapıcılık yerle bir olmuş; acımasızca sürmekte olan zulüm ateşi sönmüştür. Cehâletin zifirî karanlığı, Muhammedî nurla tam bir aydınlığa dönüşmüş; diri diri toprağa gömülen kız çocukları, 3 Aziz Cemaat! 23 Ocak–Çarşamba gününü Perşembe’ye bağlayan gece, Efendimiz (s.a.v.)’in doğum gecesi olan Mevlid kandilidir. Bu vesîleyle Resûl-i Zîşân Efendimiz’i, hayatını ve evrensel mesajlarını yeniden hatırlamalı, kendi yaşantımızı ona göre yeniden düzenlemeliyiz. Çünkü O, bizim için en güzel örnektir. Bu konuda Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Andolsun ki Allah’ın Resûlü, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok ananlar için güzel bir örnektir.”(4) Bir başka âyette de Allah’ın sevgisini kazanmanın yolunun, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e uymaktan geçtiği belirtilmektedir: “(Ey Muhammed!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”(5) Efendimiz (s.a.v.) de kendisinin sözlerine ve yaptıklarına uymanın, Peygamber sevgisinin en önemli göstergesi olduğunu şöyle vurgulamaktadır: “Sünnetimi yaşatan, beni sevmiş demektir. Beni seven ise, cennette benimle beraberdir.”(6) Öyleyse Muhterem Müslümanlar! Onu seven, aslâ yalan söylemez, iftira atmaz. Onu seven, dedikodu yapmaz, lâf taşımaz. Onu seven, güvenilirdir; aslâ emânete ihânet etmez. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön O’nun gelişiyle hayat bulmuş; kadınlara, kölelere, yetimlere ve yoksullara yapılan haksızlıklar, O’nun teşrîfiyle ortadan kalkmıştır. Kıymetli Kardeşlerim! O, Abdullah’ın yetîmi, Âmine’nin rüyâsı, İbrahim (a.s.)’ın duâsı, mü’minlerin gözbebeği ve Yüce Rabbimiz’in insanlığa en büyük ikrâmıdır. Hutbemin başında okuduğum âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Hani, Meryem oğlu İsa demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayan ve benden sonra gelecek, adı “Ahmed” olan bir peygamberi size müjdeleyen, Allah’ın elçisiyim.”(1) Peygamberimiz (s.a.v.), bizleri her türlü kötülükten temizleyen, Allah’ın en büyük lütfudur. Âl-i İmran sûresinde de buyrulduğu gibi: “Andolsun ki Allah, mü’minlere, âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten, kendi içlerinden bir peygamber göndermekle, büyük bir lütufta bulunmuştur.”(2) Hattâ Efendimiz, sadece insanlara değil, yaratılmış bütün varlıklara rahmet olarak gönderilen bir peygamberdir. Cenâb-ı Hakk’ın: “(Habîbim!) Biz seni, âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik”(3) meâlindeki kutlu sözü, bu gerçeğin en veciz ifâdesidir. 4 Onu seven, hiçbir şekilde başkasını aldatmaz. Onu seven, helâli helâl ve haramı da haram bilir. Onu seven, vaadini yerine getirir, sözünde durur. Onu seven, komşusuna eziyet etmez; ona iyilik eder. Onu seven, şefkat ve merhamet sahibi olur. Onu seven, kibirli değil, mütevâzi olur. Onu seven, cömert, adâletli ve vefâkâr olur. Ve’l-hâsıl onu seven, dosdoğru olur.. O halde Değerli Kardeşlerim! Mevlid kandilini fırsat bilerek Efendimiz (s.a.v.)’i kendimize ne kadar örnek alabiliyoruz, şöyle bir ölçüp tartalım. Âile bireylerimize ve çocuklarımıza Peygamberimizi anlatalım. Onların tertemiz kalplerine Allah ve Peygamber sevgisini yerleştirelim. Bu gece vesîlesiyle yeniden tövbe ve istiğfar edelim, anlamını da düşünerek Kur’an okuyalım, kazâ ve nâfile namazlar kılalım, duâlar edelim, çokça salât ü selâm getirelim. Ve bütün bunlarla birlikte yeniden gönlümüzü arındırmanın yollarını arayalım. KAYNAK: (1) Saff, 61/6. (2) Âl-i İmran, 3/164. (3) Enbiyâ, 21/107. (4) Ahzâb, 33/21. (5) Âl-i İmran, 3/31. (6) Tirmizî, İlim, 16. Hazırlayan: Hatice ÖGKE-Antalya İl Vaizi Redaksiyon:Antalya İl Müftülüğü Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 6 2013 HUTBELERİ 1 25 Ocak ALLAH’IN SEVMEDİĞİ DAVRANIŞ: İSRAF Kardeşlerim! Bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s),abdest almakta olan Sa’d b. EbiVakkas’ınyanına uğramıştı. Derken onun suyu fazla kullandığını görmüş olmalı ki “Bu ne israf?”buyurdu. Sa’d, “Abdestte de israf olur mu ya Resulallah?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Evet, akan bir nehirden bile abdest alsan israf olur”şeklinde karşılık verdi.1 Kıymetli Kardeşlerim! Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz, müminlerin vasıflarını tanıtırken şöyle buyuruyor: “Onlar, harcama yaptıklarında ne israf ederler, ne de cimri davranırlar. Bu ikisi arasında bir yol tutarlar.”2 Yine bir başka ayette Cenab-ı Hak, “Akra3 bir nimeti israf ediyoruz ki, bu nimetin bizim medeniyetimizde apayrı bir yeri vardır. İsraf ettiğimiz bu nimet, nimetlerin büyüğü, değerlisi ve yücesi olan ekmek nimetidir. Bizim kültürümüzde ekmek, rızıkların kıymetlisi, hürmete şayan olanıdır. Bu sebeple biz bir ekmek kırıntısını yerde gördüğümüzde hemen onu alır ve öperiz; Sonra alnımıza koyarız; Ardından özenle bir duvarın kovuğuna yerleştiririz. Ekmek kırıntısını çiğnemekten dahî kaçınırız. Ayrıca ekmekle bizim gönül bağımız vardır. Halk irfanımız ekmeğe yemin eder, ekmek hakkı için; Kur’ân’a yemin eder, Kur’ân hakkı için. Kardeşlerim! Üzülerek ifade edelim ki nimetlerin sultanını israf ediyoruz. Sofralarımızın baş tacını israf ediyoruz. Bereketin timsali ekmeği çöpe atıyoruz. Dünyada bir milyar insan sefalet ve yokluk içerisinde yaşarken; milyonlarca insan bir lokma ekmeğe muhtaçken, her gün 6 milyon ekmeği çöpe atıyoruz. Dünyada her yıl 10 milyon insan açlıktan ve yetersiz beslenmekten hayatını kaybederken; kardeşlerimiz Suriye’de, Somali’de, Arakan’da ve dünyanın muhtelif yerlerinde bir ekmeğe muhtaç durumda iken her gün milyonlarca ekmeği israf ediyoruz. Bu davranışımızla hakikatte dünyadaki aç insanların hakkını saçıp savuruyoruz. Bu hâlimiz, Sevgili Peygamberimizin “Birinizin elindeki lokma yere düşerse ondaki toz toprağı gidersin ve onu yesin...”5 , “Kibirsizce ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön baya, yoksula, yolda kalmışa haklarını ver! Malını israf ile saçıp savurma! Zira saçıp savuranlar, şeytanın dostları, kardeşleridir.”3 buyuruyor. Yüce Rabbimizin bu ayetleri, bizlerden, bütün eylemlerimizde iktisatlı ve ölçülü olmamızı ve de israftan uzak durmamızı istiyor. Sevgili Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamayacaktır; Ömrünü nasıl tükettiğinden, gençliğini nasıl yıprattığından, malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve öğrendiği bilgilerle nasıl amel ettiğinden”4 O halde ahiretteki hesap vereceğimiz konulardan biri de, maddî-manevî bize hangi nimetler bahşedilmişse, onların israf edilip edilmediği ile ilgili olacaktır. Değerli Kardeşlerim! Modern zamanlar ne yazık ki bizi kendi dünyamıza hapsetti. Bireyselleştik. Bencilleştik. Kendimizden başkasını düşünmez olduk. Merhameti, diğerkâmlığı, kanaatkârlığı unuttuk. Amansız bir şekilde her şeyi tüketir olduk; zamanı da, mekânı da, malı da, serveti de, tabiatı da, çevreyi de bilinçsizce tüketiyoruz. Hayatımız ve ömrümüz akıp giderken gençliğimizi, sağlığımızı, zenginliğimizi, geleceğimizi, her şeyimizi israf ediyoruz. İsraf ve savurganlık, bugün hayatımızın hemen her tarafını kuşatmış durumda. Ancak öyle 4 israfa kaçmadan yiyiniz, içiniz, giyininiz ve sadaka veriniz.”6 şeklindeki nebevî öğütlerinden ne kadar da nasipsiz kaldığımızı göstermektedir. Gerçekte israf ettiğimiz sadece ekmek değildir. Çiftçinin emeğini ve alın terini çöpe atıyoruz. Servetimizi saçıp savuruyoruz. Yıllık 1.5 milyar liramızı çöpe atıyoruz. Yüce Rabbimizin bahşettiği bütün nimetleri israf etmek günahtır. Ancak ekmeği israf etmek daha da günahtır. Aslında aldığımız terbiye ve mensup olduğumuz inanç, kültür ve medeniyet gereği, hiç ama hiç yapamayacağımız bir şey vardır. O da ekmeği çöpe atmaktır. Kardeşlerim! “Allah israf edenleri sevmez.”7 Çünkü israf, Rezzâk olan Allah’ın nimetine karşı bir saygısızlıktır.O halde bizler,“O gün size verilen bütün nimetlerin hesabı sorulacak”8 ilahi fermanına göre bize bahşedilen hiçbir nimeti israf etmemeliyiz. Hutbemi peygamberlerin yanında mücadele veren Allah erlerinin duasıyla bitirmek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı, işimizdeki israf ve taşkınlığı bağışla!”9 KAYNAK: 1- İbnMâce, Tahâret, 48. 2- Furkân, 25/67. 3- İsrâ, 17/26-27. 4- Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 1. 5- Müslim, Eşribe, 136. 6- Buhârî, Libâs, 1; Nesâî, Zekât, 66. 7- En’âm, 6/141. 8- Tekâsür, 102/8 9- Âl-i İmrân, 3/147. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 7 2013 HUTBELERİ 1 01 Şubat ALLAH’A İMAN’IN AMELLERİMİZE ETKİSİ Muhterem Müslümanlar Yaratılışımızın gayesi, Yüce Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmektir. İman, hem dünya, hem de ahiret saadetini sağlayan en değerli manevi sermayemizdir. Sahip olduğumuz imanın en önemli özelliği ise, kalbin derinliklerine nüfuz etmesi ve vicdanların onunla huzur bulmasıdır. İman bu özelliği ile şirkin ve putperestliğin kirlettiği kalplere yeniden hayat vermiş, sahabe örneğinde olduğu gibi, mensuplarını cehalet ve vahşetten kurtarmış, sevgi, saygı ve adaletin oluşturduğu İslam medeniyetinin zirvesine yükseltmiştir. Kıymetli Müminler İmanın şartlarından ilki ise Allah’a inanmaktır. Yaratılmamızın asıl hikmeti de 3 bozukluk görebiliyor musun?”2 Allah’a iman etmemiz, O’na yönelmemiz ve O’ndan yardım istememiz, başarılı olmamızın ve karşılaştığımız sıkıntılarımızın çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. O’na dayanmamız ve güvenmemiz bize güç kazandırır. Yüce Rabbimiz umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter.3 Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.”4 Kalbin iyi olması, dünya ve ahirette mutluluğun elde edilmesi; imana bağlıdır. Çünkü bütün hakikatlerin başı, selamet ve emniyet imandadır. Değerli Müslümanlar İmanımızın şükrünü yerine getirelim. Cenab-ı Mevla’nın göndermiş olduğu Kur’an-ı Kerimi hayat düsturu haline getirelim. Emirlerine uyalım, yasaklarından kaçınalım. Böylelikle O’nun rızasını kazanalım. İman edilmesi gereken hususlarda şüpheye Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön budur. Yaratanımız, yaşatanımız, rızık verenimiz Allah (c.c.), bize kendisini şöyle bildirmektedir: “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.”1 Kıymetli Müminler Âlemin yaratılışı, hayatın ve ölümün var edilmesi bizlere Yüce Allah’ı hatırlatmalıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim bu hususu bizlere şöyle aktarıyor: “O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir 4 düşmeyelim. Gerçek mutluluğun imandan geçtiğini ise asla unutmayalım. Hutbemi bir ayet-i kerime mealiyle sona erdiriyorum. “Gerçek şu ki, İman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zâyi etmeyiz. İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir.!”5 KAYNAK: 1. Bakara, 2/255 2. Mülk, 67/3 3. Kur’an’dan Öğütler 4. Buhari, İman 39 5. Kehf, 18/30-31 Hazırlayan: Mustafa AYDIN Antalya Müftü Yrd. Firhist’e Geri Dön 8 2013 HUTBELERİ 1 08 Şubat Muhterem Müslümanlar! Dünyaya yaratanını tanıma ve O’nun gösterdiği çizgide hayatını sürdürme amacıyla gönderilen insanın, dünyaya gelmesi de dünyadan ayrılması da elinde değildir. İnsanın elinde olan, yaşadığı sürece yaratanını tanıyıp O’na kulluk ederek Allah katındaki değerini artırmaktır. İnsan, mü’min olsun olmasın, Allah’ın kulu ve güzel bir emanetidir. Bundan dolayı, haysiyet sahibi olup, hürmet edilmeye lâyıktır. İslâm, inancı, rengi, ırkı ve sosyal konumu ne olursa olsun her insanın hayatını dokunulmaz görür, ona yönelik her türlü saldırı ve tehlikeyi en etkili şekilde önlemeye çalışır. Kişinin hayatını sürdürecek ölçüde yeme ve içmesi farz olup, bundan kaçınarak “ölüm orucu” tutması intihar hükmünde görülmüştür. Ölüme yol açabilecek bir açlık tehlikesinde İslâm, haram gıdaların bile yenilip içilmesine müsaade 3 hakkında doyurucu ve tutarlı bir inanç sunduğu, müslümanın bilgi ve iradesini bu yönde hazırlayıp eğittiği için, müslüman toplumlarda intihar olayları yok denecek kadar azdır. Batı toplumlarında ise intihar oranı bir hayli yüksektir. Ahlâkî ve mânevî değerlerin zayıfladığı durumlarda kendisine sağlam bir dayanak ve güvenli bir sığınak bulamayan kimselere ölüm yaşamaktan daha çok tercih edilir bir yol olarak görünmektedir. Bunalım, aşk, ihanet, yoksulluk, işsizlik, sakatlık, yakınını kaybetme, yalnızlık gibi olaylar insanların yıkılmasına, hayata küsmesine ve neticede intiharlara neden olmaktadır. İçki ve uyuşturucu madde kullanımı da intiharları kolaylaştırıcı bir ortam oluşturmaktadır. Muhterem Müslümanlar! Stres, çok duyduğumuz, herkesin hayatı boyunca karşılaştığı bir durumdur. Kişinin çevreyle uyumunu bozar ve kapasitesini zorlar. Stresi tanımlamak gerekirse, bireyin kendisini rahatsız eden bir ortamda organizmanın verdiği cevaptır. Stressiz bir insan yoktur. Çünkü insanlar çevrede olup bitenlere tepki verirler. Eğer stres hiç yoksa kişi tepki veremez. Çünkü enerjisi yoktur. Bu da ölüm demektir. Bu yüzden stres hayatın bir parçası olarak kabul edilmektedir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ederek insan hayatını korumayı ve kurtarmayı esas almıştır. Bu sebeple umutsuz ve acı çeken hastanın tıbbî müdahalenin bir parçası olarak öldürülmesi (ötanazi) de dinen tasvip edilmemiştir. Bu nedenledir ki İslâm, kişilere yaşama haklarını kendi elleriyle yok etme demek olan intihar hakkını da vermemiş2, bunu büyük günahlar arasında saymış, bu kimselerin sırf intihar etmiş olması sebebiyle âhirette büyük bir cezaya çarptırılacağını bildirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) de intiharın büyük günah olduğuna ve acı sonuçlarına dikkat çektiği bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Sizden önce geçen ümmetlerden bir kişi vardı. Onun vücudunda bir yarası vardı. Kangren haline gelmişti. O yaranın elem ve ızdırabına dayanamayıp, bir bıçak almış onunla elini kesmişti. Fakat kan bir türlü kesilmemiş nihayet ölmüştü. Yüce Allah; kulum kendi kendine ölüme teşebbüs ederek benim önüme geçti. Ben de ona cenneti haram kıldım”3 Değerli Kardeşlerim! İslâm bilginleri intihar edenin imandan çıktığını ve kâfir olduğunu söylememişlerdir. İntihar eden müslüman, yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır ve müslüman mezarlığına gömülür.4 İslâm insana yaratılışı, yaşama gayesi ve ahiret 1 4 Bunun tam tersi bir durumda, yani aşırı streste de insan yaşayamaz. Sıkıntılara göğüs germek, acıya ve kedere karşı sabır göstermek, şartlar ne derece kötü olursa olsun Allah’a olan inanç ve güveni yitirmemek müslümanın temel karakteri ve ilkesidir. Üstelik bu yolda gösterilen sabır ve mücadelenin Allah katında büyük bir ecri ve değeri vardır. Kur’an’da hayatta karşılaşılan sıkıntı ve problemlerin birer sınav aracı olduğu, bunlara karşı sabır ve metanet gösterildiğinde iyi müslüman olunacağı sıkça hatırlatılır.5 Stres ve bunalımdan kurtulmanın yolu; Allah’a iman ve tam bir teslimiyet, dua ve niyazda bulunmak, düzenli olarak ibadet etmek ve sabırlı olmaktan geçer. Hutbemi Lokman (a.s.)’ın evladına tavsiyesini içeren bir ayet mealiyle bitirmek istiyorum: “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.”6 KAYNAK: 1- Bakara,2/173 2- Bakara,2/195 3- Buhari,Cenâiz,84, II, 100 4- İlmihal II,183-184 5- Bakara 2/155,177; Hac 22/35 6- Lokman, 31/17 Celil KARACA / Muratpaşa Müftüsü Firhist’e Geri Dön 9 2013 HUTBELERİ 1 15 Şubat TEVHİDİN EVRENSEL ANLAMI Değerli Kardeşlerim! Hz. Âdem (a.s) ile başlayan ve Hz. Muhammed (s.a.v) ile en mükemmel şeklini alan İslam dininin temel esası tevhittir. Hak Dini tebliğ ile yükümlü olan bütün peygamberler tevhit mücadelesi vermişlerdir. Bir şeyin tek olduğuna hükmetmek ve onun böyle olduğunu bilmek anlamına gelen tevhit, dinî bir kavram olarak: Yüce Allah’ın zat ve sıfatlarında bir ve benzersiz olduğuna inanmaktır. Tevhit bir birine bağlantılı ve biri diğerinden ayrılmayan üç aşamada gerçekleşir; İlk olarak Yüce Allah’ın Ulûhiyetini Tanımak, ikinci olarak O’nun birliğini tasdik etmek, üçüncü olarak ise O’na hiçbir eş ve ortak koşmamaktır.1 Tevhidin zıddı olan Şirk ise, Yüce Allah’ın ilahlığında, sıfat ve fiillerinde, Rab oluşunda O’na denk varlık3 “gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl (haktan) döndürülüyorlar?”4 “iyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz Onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar.”5 İşte böyle bir ortamda risalet görevini alan Hz. Peygamber (s.a.v), o günkü toplumda var olan bu yanlış ulûhiyet inancını düzeltip 23 yıl gibi kısa bir zaman diliminde insanları tevhid İnancı etrafında birleştirebilmeyi başarmıştır. Bir yaratıcıya kulluk edip rızasını kazanmak birden fazla Tanrıya kulluk etmekten daha kolaydır. Yüce Rabbimiz bu hususa dikkatlerimizi nasıl çekmektedir: “Allah, birbiri ile çekişen ortak sahipleri bulunan bir (köle) adam ile yalnızca bir kişiye ait olan bir (köle)adamı örnek verdi. Bu iki adamın durumu hiç bir olur mu? Hamd Allah’a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.”6 “(Yusuf (a.s) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lar kabul etmektir. Muhterem Kardeşlerim! İnanma duygusu insanda fıtri bir ihtiyaçtır. Yeryüzünde yaşayan milletlerin hemen hemen tamamının dillerinde Allah’ın zatını ifade eden bir kelimenin bulunması ilah fikrinin evrenselliğini ve inanmanın yaratılıştan gelen bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bunun içindir ki İlahi dinlerin ve Peygamberlerin asıl hedefi insanda Allah’a inanma duygusunu ortaya çıkarmak değil, Allah’tan başka varlıkları Tanrı tanıyıp O’nu bulmakta yanılan insanın bu yanlış düşüncesini düzeltmek, gerçek anlamda Allah’ı ona tanıtmak olmuştur.3 Aziz Müslümanlar! Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamber olarak gönderildiği cahiliye toplumunda da aynı durumu görmekteyiz. Onlar Allahın varlığına inanmakla birlikte birtakım nesnelerden yapmış oldukları putları ona yaklaşmaya aracı kabul ediyorlardı. Kısacası onlar, Allah inançlarına şirk karıştırmıştı. Onların bu durumunu Kur ‘an bize şöyle haber veriyor: “Andolsun eğer onlara 2 4 dedi ki:) Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilahlar mı daha iyidir, yoksa mutlak hakimiyet sahibi olan tek Allah mı?”7 Muhterem Kardeşlerim! Sevgili peygamberimiz veda haccında yüz bini aşkın Sahabiye irat ettiği hutbelerinde evrensel anlamda tevhidin önemini şu sözleriyle vurgulamışlardır: -“ Ey Mü’minler! Sözümü iyi dinleyin, iyi anlayın! Muhakkak ki Rabbiniz birdir. Hepiniz Âdem’densiniz. Âdem ise topraktandır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde üstünlüğü yoktur. Şeref ve üstünlük, ancak fazilet iledir..” Hutbemi başta okuduğum ayetin meali ile bitiriyorum: “Sizin İlahınız bir tek ilahtır. O’ndan başka ilah yoktur. O, Rahmandır, Rahimdir.”(8) KAYNAK: 1- Dinî Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, Ankara, 2006, s. 659-60; Topaloğlu Bekir, Kelam İlmi Giriş, İstanbul, 2004/10, s. 45. 2- Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 621 3- Özler Mevlüt, İslam Düşüncesinde Tevhid İstanbul, 2005, s.13. 4- El- Ankebut, 29/61 5- Ez-Zümer, 39/3 6- Ez-Zümer 39/29 7- Yusuf, 12/39 8- Bakara 2/163 Enis İnan / Akseki Vaizi Firhist’e Geri Dön 10 2013 HUTBELERİ 1 22 Şubat İMAN AHLAK İLİŞKİSİ Aziz Mü’minler! Ahlâk, insanda gelip geçici bir hal olmayıp onun manevî yapısına yerleşen, iyi veya kötü tüm davranışlarının kaynağı olan, bir meleke halini alan yatkınlık ve kabiliyetler bütünüdür. Dolayısıyla ahlâk, güzel ve kötü olmak üzere iki kısma ayrılır. İslam ahlakının amacı, insanın tabiatında bulunan iyiliklere yönelik eğilimleri güçlendirerek huy haline getirmek; kötü eğilimleri ise, terbiye sürecinden geçirerek zararsız hale getirmektir. Yani en yüce gaye olan Allah`ın rızasına ulaştırmaktır. İman ise; Allah tarafından gönderilenlerin tamamını kalben tasdik, dil ile ikrar etmektir. Değerli Mü‘minler! İslâm'da ahlâkın asıl kaynağı, Kur'an ve onun ışığında oluşan sünnettir. Nitekim Hz. Âişe bir soru münasebetiyle 3 göstergesidir. Aziz Mü’minler! İslam'ın en büyük amacı, ahlaklı bir toplum yetiştirmektir. Müslüman'ın, toplum içinde güzel ve hoş karşılanmayan davranış ve alışkanlıkları zamanla imanı sayesinde değişebilir. Dolayısıyla insanı güzel ahlâk sahibi yapan, kişinin imanı, Allah sevgisi ve Allah korkusudur. Zaten ibadetlerin gayesi de, kişinin imanını kuvvetlendirip edep ve ahlâkını güzelleştirmektir. Değerli Mü‘minler! Allah'ın yaratıcılığına iman etmekle birlikte, samimi bir Müslüman olduğumuzun kanıtı, söz ve davranışlarımızda, imanımızın bir yansıması olan güzel ahlakı benimsemeliyiz. Bu sebeple Müminin vazifesi imanı kemale erdirmektir. Öyleyse, Allah’a karşı kulluğumuzu yerine getirdiğimiz gibi, Allah'ın yarattıklarına karşı merhametli olalım. Bizden sonraki nesillere güzel ahlaktan daha iyi bir hediye bırakamayacağımızın farkında olarak bu işin sancısını duyalım. Hutbemi Efendimizin hadisi şerifiyle Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Hz. Peygamber'in ahlâkının Kur'an ahlâkı olduğunu belirtmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de Resulullah (s.a.v.)'e hitaben: "Sen en yüce bir ahlâk üzeresin"1 buyurulmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin hadis-i şeriflerine baktığımız zaman ahlâk kavramının, söz ve davranışlarda imanı yansıttığını görürüz. Bu bağlamda Efendimiz (s.a.v): "Müminlerin iman açısından en mükemmel olanı, ahlâkı en güzel olanıdır."2 "Allah'a yemin olsun ki, hiç bir kul, kendi nefsi için istediği güzelliği kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş olmaz."3 buyurmuştur. Buna göre ahlâkî açıdan mükemmel bir anlayış ve davranışa sahip olmayan kişi, iman açısından da kemâle ermiş olamaz. Bir kimsenin imanındaki samimiyetinin ölçüsünü, bir aletle ölçmek mümkün değildir. İman ve güzel ahlak birbiriyle paraleldir. Beraber gelişir ve kemal bulurlar. Dolaysıyla imanını ibadet, taatlarla ve bilgiyle kuvvetlendiren bir kişinin ahlakı da güzelleşecektir. Çünkü söz ve davranış birliğine dayalı güzel ahlak, imanın en açık 4 bitirmek istiyorum: “Üç şey iman ahlakındandır: Kızdığı zaman kızgınlığı kendisini batıla sevk etmeyen. hoşlandığında hoşnutluğu kendini hakdan çıkarmayan. Gücü yettiğinde hakkı olmayan şeye el uzatmayan kimselerin ahlakı.”4 KAYNAK: 1- el-Kalem, 68/4. 2- Buhârî, Edeb, 39. 3- Buhârî, İman, 7. 4- İ. Taberani; M. Sağir, S.No:114, H. No:164. Hazırlayan: Mesut ÖZDEMİR ALANYA İLÇE VAİZİ Firhist’e Geri Dön 11 2013 HUTBELERİ 01 Mart 2 Firhist’e Geri Dön ğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.”1 buyurarak AHDE VEFA ahdin yerine getirilmesini emretmektedir. Başka bir ayet-i kerime de Rabbimiz Müminlerin sahip olduğu güzel ahlaka şöyle işaret eder: “Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.’’2 Değerli Kardeşlerim! Kıymetli Müminler! İnsanın ve toplumun manen inşası üç Ahde vefa hususunda en güzel örnek aşamalı bir süreçtir. Bu süreç sağlam, sarsılSevgili Peygamberimiz (s.a.v)’ dir. Rasul-i maz bir inanç ile başlar; vahyin ve sünnetin Ekrem daha peygamber olmadan ticaret ortakrehberliğinde -kulluk bilinci- ile şekillenir, ilim, lığı yaptığı kişi ile sözleşmişler, ortak olduğu takva, tefekkür, tezekkür ve nihayet güzel ahkişi bu vaadini üç gün sonra hatırlayıp sözleşlakla tamamlanır. Müminin ayırt edici özelliği tikleri yere geldiğinde Allah Rasulü’nü (s.a.v) sahip olduğu ahlaki meziyetlerdir. Samimiyet, orada kendisini bekliyor halde bulmuştur. dürüstlük, alçak gönüllülük, mertlik, şefkat, Sahabe-i Kiram hazretleri de Allah’a ve merhamet ve Ahde vefaO bu meziyetlerin ba- Rasulüne (s.a.v.) verdikleri sözden dönmemiş şında gelir. Bütün bu hasletler insanı insan son nefeslerine kadar sözlerine sadakatle bağlı yapan, hem kendi varlığının, hem içinde yaşa- kalmışlardır. dığı kâinatın var oluş şuuruna erdiren, gönül Cenab-ı Hak (cc) onları, söz ve ahitledünyasını derinleştiren prensiplerdir. Ahde rine bağlılıkları ile destanlaştırırken şöyle buvefa İslâm ahlâkının en temel ve en mühim de- yurmaktadır: “Müminlerden öyle adamlar ğerlerinden birisidir. vardır ki; Allah'a verdikleri söze sadık kaldıHutbemin başında okuduğum ayet-i ke- lar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerimede Yüce Rabbimiz İsra suresinde: “Verdi- rine getirmiştir (şehit olmuştur.) Bir kısmı 1 3 da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.’’3 Aziz Kardeşlerim! Ahdini yerine getirenler Allah’ın ve Peygamberinin övgüsüne nail olurken ahdini yerine getirmeyenler ise yerilmiştir. Kur’ân-ı Kerimde ahde vefasızlıktan şöyle bahsedilir: “İçlerinden, “Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka Salihler den oluruz’’ diye Allah'a söz verenler de vardır. Fakat Allah lütuf ve kereminden onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik ettiler (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek dönüp gittiler.’’4 Abdullah b. Mesûd’un (r.a) naklettiğine göre: Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ahdini bozarak hainlik edenler için Kıyamet gününde (halk arasında teşhir olunmak üzere) büyük bir sancak dikilir. Bu, falancanın ahde vefasızlığının alâmetidir"5 denilir. Bunun içindir ki verdiği sözde durmamak, nifak alameti sayılmıştır. Nitekim Fahr-i Kainat efendimiz, (s.a.v) “Münafıklık alameti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, vaad ettiğinde vadini yerine getirmez, ve emanete Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 hiyanet eder.’’6 buyurarak bu hakikate işaret etmiştir. Muhterem Müminler ! İşte bütün bunlar ahde vefanın ne kadar yüce, kıymetli bir meziyet; aksinin ise ne kadar yerilmeye layık bir durum olduğunu bizlere ilan etmektedir. Ahde vefa, kulun Allah'a, ümmetin peygamberine, dostun dostuna, aile fertlerinin birbirine, komşunun komşuya, milletin vatanına sevgi, hürmet ve sadakatidirO Ahde vefa, düşman bile olsa verdiği sözden dönmemektir. Vefalı insan, dost-düşman herkesin güven duyduğu kimsedir. Onun karakterinde asla yalancılık, vefasızlık yoktur. Ne mutlu Allah’a ve insanlara olan ahdine vefa gösteren ve Cenab-ı Hakk’ın övgüsüne mazhar olabilenlereO KAYNAK: 1- İsra,34 2- Ra’d,20 3- Ahzab,23 4- Tevbe,75-76 5- Buhari, Cizye:22; Müslim, Cihad: 11 6- Buhârî, İman: 31, s.44 Hazırlayan: Muhammed GÜLLÜCE - Kaş Vaizi Firhist’e Geri Dön 12 2013 HUTBELERİ 1 08 Mart BİR KUL OLARAK KADIN Kıymetli Kardeşlerim! Peygamber Efendimiz (s.a.s), Veda Haccı için Mekke’ye doğru yola çıkmıştı. Kafile içerisinde hanımlar da vardı. Yol düzenini sağlayan Enceşe isimli bir genç, coşkuyla şiirler okuyor, güzel sesiyle ezgiler söylüyordu. Bu durum, develerin heyecanlanıp hızlanmasına ve üzerlerindeki hanımların rahatsız olmasına sebep olmuştu. Efendimiz, hanımları sarsıntıdan kurtarmak için olaya müdahale etme gereği duydu. Mübarek ağzından dökülen şu zarif ifadelerle gence seslendi: -“Ey Enceşe, sakin ol! Kristalleri dikkatli taşı!”1 3 olması için bugün bile gıpta ile karşılanacak nice gayretler göstermiştir. Öyle ki dönemin kadına yönelik bütün acımasızlığına rağmen O, her daim kadının onurunu korumuş, kadına karşı şiddete başvuranları sert bir dille uyarmıştır. O’nun kadına muamelesi şefkat, merhamet, nezaket ve anlayış örnekleriyle doludur. O, vahye muhatap olmanın heyecan ve ağırlığını ilk olarak sadakât timsali eşi Hatice annemiz ile paylaşmıştır. Sütannesi Halime’ye derin hürmet göstermiş, kızı Fatıma’yı sevgi ve şefkatle büyütmüştür. Kız torunu Ümâme’yi omzuna alarak ashabına imamlık yapmıştır. “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır”5 buyuran Efendimiz, hem eş, hem baba, hem de evlat olarak bir kadına nasıl davranılması gerektiği hususunda bize en güzel örnek olmuştur. Kardeşlerim! Yüce Kitabımızda Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş kadınlardan kesitler sunulur. Yaratılışın kendisinde tezahür ettiği annemiz Havvâ, iman ve cesaretin zirveye ulaştığı Asiye, hayâ ve iffetin mekan tuttuğu Meryem, sadakât ve teslimiyetin anlam bulduğu Hacer, namus ve haysiyeti Yaratıcı tarafından tescillenen Âişe validemiz bu yüce şahsiyetlerden sadece birkaçıdır. İnancımızda kadın Allah’ın emaneti olan Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Şefkat Peygamberi, hassas bir varlık olan kadını kristale benzetmek suretiyle onun değerine ve ona karşı ne derece dikkatli davranılması gerektiğine işaret ediyordu. Kardeşlerim! Yüce Allah, kâinatın en şerefli varlığı olan insanı, bir tek özden yaratmıştır.2 İnsan olma onur ve sorumluluğunu hem kadına hem de erkeğe yüklemiştir. Sahip oldukları bu sorumluluk ve değer açısından kadın ve erkek, Rabbimiz nezdinde aynı önemi haizdir. Nitekim Yüce Rabbimiz “Mümin olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”3 buyurmaktadır. Dolayısıyla kadınıyla erkeğiyle bütün insanlar, Allah’ın kuludur. Önemli olan bu kulluğun farkında olmak, karşılıklı görev ve sorumluluk bilinciyle hayatı sürdürmektir. Peygamberimiz de,“Kadın ve erkek bir bütünü tamamlayan iki eşit parçadır.”4 sözüyle kadın ve erkeğin biri olmadan diğerinin eksik kalacağını ortaya koymuştur. Bu itibarla kadın ve erkek, sağlıklı ve huzurlu bir toplumu birlikte inşa eden, birbirlerini koruyan ve sükuna ulaştıran iki ayrı değerdir. Değerli Kardeşlerim! Rahmet Peygamberi, kadının toplum içinde saygın bir yere sahip 4 bir eş, ayaklarının altına cennet serilen bir anne, Allah’ın rahmeti ile sarmalanmış bir evlat ve Rabbimizin mükerrem kıldığı bir varlıktır. Bu itibarla kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır. Kadınları incitmek, dövmek, mağdur ve mazlum durumuna düşürmek inancımızla bağdaşmaz. Kardeşlerim! Ne hazindir ki günümüzde hemen her coğrafyada kadın baskı, şiddet ve zorbalıklara maruz kalmaktadır. Kadın onuru ve saygınlığını hiçe sayan bu çirkin davranışlar cehalet, merhametsizlik, vicdanî değerlerden yoksunluk, dahası insan oluştan uzaklaşma gibi etkenlerden kaynaklanmaktadır. Söz konusu yanlış tutum ve davranışların İslam ile bağdaştırılması ise daha da vahimdir. Çünkü zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin, geleneğin ve inanışın, kendisine Kuran ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Unutmayalım ki yüce dinimiz İslam ve onun peygamberi Efendimiz eşimize, evladımıza güzel davranmayı imanın kemali için gerekli görmüştür. KAYNAK: 1- Buhârî, Edeb, 111. 2- A’râf,7/189. 3- Nisâ, 4/ 124. 4-EbûDâvûd, Tahâret, 94. 5-Tirmizî, Radâ’, 11. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 13 2013 HUTBELERİ 1 15 Mart AZİZ ŞEHİTLERİMİZET Bir anne ciğerparesini son defa koklarken, şu sözler dökülüyordu dilinden: -“Hüseyin!.. Dayın Şıpka'da, baban Dimetoka'da, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale'de şehit düştüler. Bak son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun, öl de köye dönme! Yolun Şipka'ya 3 kalmayacaktır. Başaramayacağımız hiçbir iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun ve çözemeyeceğimiz hiçbir problem olmayacaktır. Kardeşlerim! Tarihimizin bu güzel insanlarını, fedakârlıklarını ve eşini, evladını, anne-babasını gözü yaşlı geride bırakarak verdikleri mücadelelerini merhum Mehmet Âkif ne de güzel ifade etmiştir: Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek. Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar... Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. Kardeşlerim! Şehâdet aşk, şehîd ise inandığı değerler uğruna en kıymetli varlığı olan canını seve seve feda eden bir âşıktır. Yüce Mevlâ'nın; “Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler. Allah'ın, bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön uğrarsa, dayının ruhuna Fâtihâ okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin.” Hatice Analar, Fatma Nineler ve daha nice gönül erleri işte bu bilinçle uğurluyorlardı evlatlarını, eşlerini ve kardeşlerini şehâdet meydanlarına. Onlar, “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.”1 ayetine gönülden inanıyorlardı. Onlar, kutsal değerler uğruna verilen her canı ölümsüzlük olarak kabul ediyorlardı. Kardeşlerim! Tarihin kaydettiği en önemli savaşlardan biridir Çanakkale. İnancın ve azmin hiçbir engel tanımadığının canlı şahididir Çanakkale. İnancını, kimliğini, kişiliğini tarihini ve kültürünü bilen aziz milletimizin değerleriyle yüceldiği yerin adıdır Çanakkale. İman, vatan sevgisi, birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu, zamanın en güçlü ve donanımlı ordularına karşı galip gelmiştir Çanakkale’de. Bu ruh bizi biz yapan, birbirimize kenetleyen yegâne güç ve kuvvettir. Seyit Onbaşılar, Mehmet Çavuşlar, Kınalı Hasanlar, Şerife Bacılar ve daha nice kahramanlar bu ruhla bağımsızlık mücadelesi vermişler ve bu güzel vatanı bizlere emanet etmişlerdir. Bugün de bu ruhu canlı tuttuğumuz müddetçe ulaşamayacağımız hiçbir hedef 4 içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler” beşâretinin sahibidir şehîd.2 Şehitlik mertebesi, cennetteki en yüksek mertebelerden biridir. Bu hakikati Peygamberimiz(s.a.s.) şöyle dile getiriyor: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.”3 Kardeşlerim! Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her bir vatan evladının kutsal değerler, istiklal ve bağımsızlık uğruna şehit düştüğü bu kutlu zaferin yıldönümünde şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd edelim. İstiklal Şâirimiz Mehmet Akif’in, “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez, / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” uyarısını dikkate alıp birliğimizi, dirliğimizi ve beraberliğimizi koruyarak onlara karşı vefa borcumuzu ödeyelim. KAYNAK: 1. Bakara, 154 2. Âl-i İmrân, 169-170 3. Buhârî, Cihâd, 21 Hazırlayan: Abdurrahman HAN- Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 14 2013 HUTBELERİ 15 Mart 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Kardeşlerim! Yüce dinimiz İslam din, vatan ve mukaddesat uğrunda can ŞEHİTLİK VE ÇANAKKALE vermeyi şehadet müjdesi içinde değerlendirmiş ve büyük bir şeref kabul etmiştir. Çünkü şehit, Allah rızası için canından geçmiş ve en yüksek mertebeye ulaşmayı arzu etmiştir. Şehitlik mertebesi, cennet ehlinin dahî gıpta ile karşılayacağı ne yüce bir mevkidir. Rabbimiz, şehitlerin ulaşacağı bu mevkii ayet-i kerimede şöyle haber vermektedir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.”2 Peygamberimiz, sahabe-i güzin efendilerimiz ve onları örnek alan kahraman ecdadımız Kıymetli Kardeşlerim! Allah Resulü (s.a.s) buyuruyorlar ki: “Cennete giren hiçbir hep bu ulvî dereceye ulaşabilmenin arzusu ve gayreti içinde olmuşlardır. Şanlı ordularımızı kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. cepheden cepheye koşturan; nice toprakları bize vatan yapan, tarih kapatıp tarih açtıran işte Ancak şehit, cennette gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi bu inançtır, bu inancın verdiği ruhtur. Kardeşlerim! Uğrunda can verilecek deve on defa şehit olmayı ister.”1 ğerleri olan milletler, bağımsızlıklarından ödün verBu nebevi müjde, şehidin Allah katınmezler. Can, vatan özgür, namus güvende daki değerine ve nail olduğu nimetlere işaret olduğu, ezan gök kubbede yankılandığı müddetçe eden ne güzel bir müjdedir. 1 3 bir anlam ifade eder. Bu değerler, tehlike ve tehdit altında ise canın, alınan nefesin, çarpan kalbin ne kıymeti olabilir? İşte bundan dolayıdır ki din, vatan, namus, bağımsızlık söz konusu olduğunda biz bunları canımızla tartarız. Malazgirt’te, Çanakkale’de, Sakarya’da durum hep böyle olmuştur. Buralarda terazinin bir kefesinde ecdadımızın canı, diğer kefesinde ise vatan toprağı vardı. Sahip oldukları maddi güce, gelişmiş silahlara güvenerek Çanakkale Boğazı’na dayanan düşman birlikleri iman dolu göğüsler tarafından hezimete uğratıldı. Şüphesiz bu başarının en önemli sırlarından biri şehadet arzusuydu. Şehadet arzusu Çanakkale’de zafer, Akif’in dilinde destan, Seyit Onbaşı’da muazzam bir güç oldu. Şehadet arzusu renk, ırk, dil farkını yok edip ülkenin dört bir yanından gelen yiğitleri bir mevzide buluşturdu. Ve nihayet şehadet arzusu şu veciz dizelere ilhâm kaynağı oldu: Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi. Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 Kardeşlerim! Aziz ecdadımızın kanlarıyla sulanmış cennet vatanımızın her karış toprağı nice kahramanlık destanlarını haykırmaktadır. Tarihimizin her bir sayfası, onların şan ve şerefini anlatmaktadır. Böyle bir ecdadın varisleri olmanın haklı gururuyla başımız dik, alnımız açık bir şekilde onları her an hayırla ve minnetle yâd etmekteyiz. Ve bilmekteyiz ki, geçmişten ibret alarak Çanakkale ruhunu canlı tuttuğumuz müddetçe ulaşamayacağımız hedef, başaramayacağımız iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir problem olmayacaktır. Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü münasebetiyle başta Çanakkale’de olmak üzere, mukaddesatı uğruna canını feda eden bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığınca aziz şehitlerimiz için ülke genelinde okutulan 250 bin hatm-i şerifin kabulünü, kutsal değerler etrafında kenetlenmeyi ve birlik beraberliğimizin daim olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz. KAYNAK: 1- Buhari, Cihad, 21; Müslim, İmâre, 109. 2- Âl-i İmrân, 3/169-170. Hazırlayan: Emir Faysal ARVAS Tashih: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 15 2013 HUTBELERİ 1 22 Mart Muhterem Müslümanlar Yüce dinimiz İslâm, birlik ve beraberliği, sevgi ve kardeşliği emrederken; her türlü zulüm ve şiddeti yasaklamıştır. Allah Resulü (s.a.v), Müslüman’ı tarifinde “Müslüman elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir”1 ifadelerini kullanırken; insanlara zarar vermeyi ve zulmetmeyi yasaklayıp, merhametli olmayı emretmiş: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez”2 buyurmuşlardır. Allah (c.c), Kur’an-ı Kerim’de haksız yere cana kıymayı haram kılıp, cezası3 malıyız. Şiddetin meyvesinin yine şiddet olduğu gerçeğinden hareketle, toplumda her konunun karşılıklı anlayış, fikirlere saygı çerçevesinde ele alındığı bir ortamın hazırlanmasına katkıda bulunmalıyız. Hutbemi bir ayet mealiyle bitiriyorum. “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”5 KAYNAK: 1- Tirmizî, Îman, 12; Nesâî, Îman, 8. 2- Riyazüssalihin,1/272 H.No.225. 3- Nisa,4/93. 4- Maide, 5/32. 5- Araf, 199. Hazırlayan: Erol KÖSEOĞLU/ Kumluca İlçe Vaizi Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nın ebedi cehennem olduğunu”3 bildirmiş; “haksız yere bir kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek, bir kişiyi kurtarmayı da bütün insanlara hayat vermek”4 gibi olarak kabul etmiştir. Aziz Mü’minler! Yaşamak ve yaşatmak insanın en temel vazifelerindendir. İki cihanda saadeti yaşamak ve başkalarına yaşatmak İslâm ile mümkündür. Allah Resulü (sav) bırakın bir müslümanın kanını akıtmayı savaş zamanında bile gayri müslim kadınların, çocukların, yaşlıların öldürülmesini, hatta ibâdethânelerinin yıkılmasını, ağaçların kesilmesini, hayvanların telef edilmesini dâhi yasaklamıştır. Aziz Kardeşlerim! Her gün televizyon ve gazetelerde, evde, sokakta, trafikte, stadyumda, ilim yuvası okul ve üniversitelerimizde gerçekleşen şiddet haberlerine tanık oluyoruz. Her nereden ve hangi amaçla gelirse gelsin, bütün insanlık için büyük bir tehlike olan şiddeti hep birlikte kınamalı ve tavır al4 Firhist’e Geri Dön 16 2013 HUTBELERİ 29 Mart 2 Firhist’e Geri Dön Kardeşlerim! Yetim kalan Beşir b. Akrabe, babasını kaybettiği için sürekli ağlıyordu. Kimse onu teselli edemiyordu. Bunu duyan Peygamber Efendimiz (s.a.s), Beşir’in yanına gitti. Onu teselli etmeye çalıştı. Ancak nafile. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz,“Ben senin baban olayım, Âişe senin annen olsun, istemez misin?” dedi. Hiç düşünmeden “Evet, çok isterim.” dedi Beşîr. Efendimiz, mübarek eliyle Beşîr’in saçlarını okşadı, onu kucakladı, bağrına bastı. Alıp Hz. Aişe’ye götürdü. O da Beşir’i güzelce yıkayıp temizledi. Saçlarını tarayıp ona yeni elbiseler giydirdi.1 İşte böyle sahip çıkıyordu Efendimiz yetimlere, öksüzlere. Ve: “Müslümanlar arasında en hayırlı ev, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanlar arasında en kötü ev ise içinde kendisine kötü davranılan bir yetimin bulunduğu evdir.”2 sözleriyle müminlerin dikkatini çekiyordu yetimlere. Annesiz-babasız büyümüş Allah Resûlü’nden daha iyi kim anlayabilirdi ki onlarıO Günümüzde de nice Beşir’ler, kendilerine sevgi ve şefkat kanatlarımızı açmamızı bekliyor bizlerden. Kardeşlerim! Bugün toplumda sadece yetim ve öksüz kalmış çocuklar yok. Bir de hayatlarını sokaklarda devam ettirmek zorunda kalan ‘sokağın çocukları’ var. Anadan babadan ayrı kalmış, anne-babası tarafından ihmal edilmiş ya da sokağa terk edilmiş çocuklardır onlar. Sokağın çocuklarıdır, sokağın yetimleridir onlar. Sıcacık aile ortamından mahrum kalmışlardır. Okulla ilişkileri kopmuştur. Toplum tarafından da dışlanmışlardır onlar. Hepsi sevgiye, ilgiye, şefkate, korunmaya ve güven duygusuna ne kadar da muhtaçtır aslındaO Değerli Kardeşlerim! Sokak çocukları, ne yazık ki madde, alkol ve tiner bağımlılığı, sigara ve kumar gibi zararlı alışkanlıklar ile şiddet, kaçırılma, istismar, fuhuş, suça zorlanma, çeşitli hastalıklara yakalanma, yaralanma ve öldürülme gibi pek çok tehlikeyle karşı karşıyadırlar. Fiziksel ve ruhsal sağlıkları tehlike altındadır. Onlar genellikle terk edilmiş binalar, parklar, tren garları, köprü altları gibi yerlerde yaşam mücadelesi vermektedirler. Böyle bir durumda, onların sokak çetelerine karışmaları, uyuşturucu bağımlısı olmaları, dilencilik, yankesicilik, gasp, hırsızlık gibi kötü yollarla geçinmeye çalışmaları, daha da kötüsü yaralanma veya ölümle sonuçlanan şiddet olaylarına neden olmaları ihtimali söz konusudur. Kardeşlerim! Sokak çocukları sorununun en önemli nedenlerinden biri, aile kurumunun modern zamanlarda büyük yara almış olmasıdır. Ailede yaşanan huzursuzluklardır. Parçalanan, dağılan ailelerdir. Giderek artan boşanmalardır. Anne-babadan, aile ortamından kopmuş çocuklar, terk edilmişliğin ve güvensizliğin girdabında sokağa ve suç ortamına itilmekte ve kötü alışkanlıklara yönelmektedirler. Bu yüzden ailevi sorunların en büyük bedelini çocuklar ödemektedir. Sokak çocukları sorunu, aslında çocuk haklarının ihlâlinden kaynaklanmaktadır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) “Allah’ım! Ben iki zayıfın: yetim ve kadının hakları konusunda insanları şiddetle uyarıyorum. Onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum.”3 buyurmuştur. Kıymetli Kardeşlerim! Bizler, henüz dünyaya gelmeden yetim, 6 yaşında iken de öksüz kalan ve Yüce Rabbimizin “O, seni yetim bulup barındırmadı mı?...Öyleyse sakın yetimi ezme!”4 hitabına muhatap olan Gönüller Sultanı Efendimizin ümmetiyiz. Unutmayalım ki Rahmet 1 SOKAĞIN YETİMLERİ: ÇOCUKLARIMIZ 3 Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 Firhist’e Geri Dön 17 5 Peygamberi, hayatı boyunca hep yetimleri, öksüzleri, şehit yakınlarını, dulları, kimsesizleri ve fakirleri gözetmiş ve: “Müslümanlar arasında kim bir yetimi yiyecek ve içeceğini üstlenecek şekilde sahiplenirse Allah onu mutlaka cennete koyar”5 buyurmuştur. Kardeşlerim! Sağlıklı ve huzurlu bir toplum için sokağın yetimlerine sahip çıkmalıyız. Zararlı alışkanlıkların önüne geçmek için sokak çocuklarına her yönden analık ve babalık yapmalıyız. Unutmayalım ki onların ihtiyaçlarını karşılamak ve onları topluma kazandırmak, hepimizin ortak sorumluluğudur. Çünkü onlar bizlere emanettir. Bugüne aitmiş gibi görünseler de aslında yarınlar için hazırlanması gereken birer emanet!... Yetimlerin başını okşayalım. Fakirleri doyuralım. Sokağın yetimlerine sahip çıkalım. Kimsesizlerin kimsesi olalım. Onlar Sevgili Peygamberimizin yanındaki Enes gibi olmayı arzularlar. Onlar Ümmü’d-Derdâ’nın yanındaki yetimler gibi, Allah Resû- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 6 Firhist’e Geri Dön lü’nden müjde, müminlerden ilgi ve şefkat görmeyi umut ederler. Unutmayalım ki aslında suçlu çocuk yoktur; suça itilmiş çocuk vardır. Ailelerimizin dağılıp parçalanmasına izin vermeyelim. Yuvalardaki, sokaklardaki, kaldırım köşelerindeki çocuklarımıza, yavrularımıza sahip çıkalım. Onları zararlı alışkanlıklardan ve kötülüklerden koruyalım. Geliniz hep birlikte Peygamber Efendimizin şu müjdesine kulak verelim: “Ben ve yetime kol kanat geren kimse, cennette yan yana olacağız.”6 KAYNAK: 1- İbn Hacer, İsâbe, I, 302. 2- İbnMâce, Edeb, 6. 3- İbnMâce, Edeb, 6. 4- Duha, 93/7-9. 5- Tirmizî, Birr ve sıla, 14. 6- Buhârî, Talâk, 25. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 18 2013 HUTBELERİ 05 Nisan 2 Firhist’e Geri Dön İnsanın mükerrem oluşu, yaratan ve yaratılanlarla ilişkisinde mükemmel olmayı gaye edinmeMÜKERREM BİR VARLIK OLARAK İNSAN sidir. Mükerrem insan, her daim Rahmân’ın nazargâhı olan bir gönül taşıdığının bilincinde olandır. Dolayısıyla o, bütün varlıklara rahmet nazarıyla bakar. Onun tutum ve davranışları bu rahmetin izlerini taşır. Mükerrem insanın gönlünde herkese yer vardır. O, yaratılanı yaratandan ötürü sever, sevgisine karşılık beklemez. Mükerrem insan olmak güçlü-zayıf, alimcâhil, zengin-fakir, büyük-küçük demeden herkesi saygın, onurlu ve değerli görebilmektir. Onurlu insan olmak, kırık ve mahzun gönüllerin yaralarını sarmaktır. Onlara sahip çıkmaktır, zedelenen onurlarını Kıymetli Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz, onarmak için el uzatmaktır, gönül açmaktır. MükerKerim Kitabımızda şöyle buyuruyor: “Andolsun, rem ve onurlu olmak, güzel ahlaka, fazilet ve erbiz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve deme kanat çırpmaktır. Hayatı paylaşırken insanlara denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz karşı hoşgörülü olmaktır, hüsnü zan beslemektir. şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımıDeğerli Kardeşlerim! Mükerrem olmak ırk, zın birçoğundan üstün kıldık.”1 Bu âyeti kerime, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin bütün ininsanın mükerrem, yani onurlu bir varlık olduğunu sanlarla iyi geçinmektir, herkese güzel söz söylene de güzel ifade ediyor. mektir. Sevgi ve kardeşlik duygularıyla insanlarla Fahr-i kâinat Efendimiz de “Mümin onurlu ve kaynaşmak, kırgınlık, dargınlık ve düşmanlıkları kerem sahibidirT”2 sözüyle bu hakikati dile getiriyor. sona erdirmektir. Onurlu olmak, yerine göre kardeşKardeşlerim! Onur, Rabbimizin bize yaratı- lerimizin olumsuz tutum ve davranışları karşısında lıştan lütfettiği büyük bir nimettir. İnancımızda insan, sabırlı olabilmektir. hem bedeniyle hem de ruhuyla onurlu bir varlıktır. Onurlu insan, diğer insanların onurunu da 1 3 kendi onuru gibi kabul edendir. O, başkalarının onurunu yücelttiğinde kendi onurunun yüceleceğini, zedelediğinde ise kendi onurunun zedeleneceğini bilir. İman ve sevgiden beslenen insan onurunu koruma anlayışı, bütün soğuklukları ısıtacak, karanlıkları ışıtacak, uzakları yakın edecek bir güçtür. Bu meziyet, sözleri anlamlı kılacak, varlık âlemindeki her canlı ve cansıza şefkat ve ibret nazarıyla bakmayı sağlayacak ulvi bir değerdir. Bu değere ise, ancak Kur’an’a ve sünnete sarılarak, Kutlu Nebi’nin ahlakıyla bezenerek ulaşabiliriz. Muhterem Kardeşlerim! Gönülleri aydınlatan hiç şüphesiz Allah ve Resûlü’dür. Allah’ın kelâmı ile Resûlü’nün bizâtihi nûr olan yolu ve sözü, gönül dünyamızı nurlandırmış ve bizleri onurlandırmıştır. Efendimizin nûruyla onurlanan ecdadımız, onurları zedelenmiş ve gönülleri yıkılmış nice kimseleri ihyâ için muhteşem bir medeniyet inşa etmişlerdir. Yoksullar için aşevi; hastalar için şifahane; kimsesiz çocuklar için yurtlar yapmışlardır. Yuva kurmak isteyen yoksul genç kızlara çeyiz temini ve ihtiyaç sahipleri için yardım sandıkları, fakirler için ise sadaka taşları oluşturmuşlardır. O medeniyette yaşlılar, “Kendilerine öf bile denmeyen”, duâsı istenen, eli öpülesi saygın kişilerdir. İşte bütün bunlar gönül merkezli medeniyetin insan onuruna sunduğu güzelliklerdir. Bizler de Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 ecdadımızdan miras kalan bu güzellikleri hayatımıza hakim kılma ve sonraki nesillere aktarma azim ve gayretimizi asla yitirmemeliyiz. Kardeşlerim! Ne hazindir ki, dünyamızda insanlık onuruyla asla bağdaşmayan cinayet, işkence, şiddet, dışlama, aşağılama, zulüm, haksızlık gibi birçok yanlışa hemen her gün şahit olmaktayız. Oysa bireysel ve toplumsal huzurumuz gerek kendi onurumuz gerekse başkalarının onuruna sahip çıkmakla yakından ilgilidir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, insan onurunu hiçe sayan söz konusu uygulamalara dikkat çekmek, insan onurunun önemine vurgu yapmak ve bu konuda toplumsal bilinç oluşturmak amacıyla bu sene Kutlu Doğum Haftasında “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru” temasını gündeme taşımıştır. Hafta boyunca gerçekleştirilecek etkinliklerde, insan onuru konusu bütün yönleriyle ele alınacaktır. 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanacak olan Kutlu Doğum Haftasının, toplumumuzda Peygamber Efendimize duyulan sevgi ve bağlılığın perçinleşmesine, insan onurunun gönüllerde ve hayatımızda hak ettiği yere ulaşmasına vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz. KAYNAK: 1- el-İsrâ, 17/70. 2- Ebû Dâvûd, Edeb,5 Hazırlayan: Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 19 2013 HUTBELERİ Firhist’e Geri Dön 12 Nisan 2 O Kutlu elçiyle bir kez daha muştulandı. O’nun sözleri 1 ve hayatı bizler için en güzel örnek oldu. O’nun öğrettikPEYGAMBERİMİZ VE İNSAN ONURU leri, insanlığın karanlık dünyasını aydınlattı. İnsanlık O Nûr ile, Efendimiz ile yeniden onurlandı. Kardeşlerim! “Küçüklerimize sevgi ile muamele etmeyen bizden değildir.”4 buyuran Efendimiz, çocukları onurlandırdı. Ebû Umeyr ismindeki bir çocuğun çok sevdiği bir kuşu vardı. Bir gün kuş öldü ve çocuk bir hayli üzüldü. Efendimiz, çocuğun evine giderek onu teselli etti ve acısına ortak oldu.5 Peygamberimiz, kıyamet günü arşın gölgesinde barınacaklar arasında Rabbine ibadet ederek yetişen gençleri de sayarak6 onları onurlandırdı. Gençleri, kendilerine olan güveni ve verdiği değerden dolayı çok önemli görevlere getirdi. Daha yirmili yaşlarındaki Cafer, HabeDeğerli Kardeşlerim! Peygamber Efendimiz şistan Kralı karşısında İslam’ı savundu. Muâz, Yemen’e (s.a.s), veda haccındaki bir konuşmasında şunları söyvali tayin edildi. Üsâme, önde gelen sahabilerin yer alledi: “Bu Kurban Bayramı gününüz, bu Zilhicce ayıdığı orduya komutanlık etti. Zeyd, Kutlu Nebi’nin vahiy nız, bu Mekke şehriniz nasıl saygın ise kanlarınız, katibi olma bahtiyarlığına erişti. mallarınız, şeref ve haysiyetiniz de aynı şekilde sayKıymetli Kardeşlerim! Allah Resulü, “Sizin hagındır, dokunulmazdırT Dikkat edin! Müslüman, yırlılarınız kadınlarına iyi davrananlardır.”7 sözüyle Müslümanın kardeşidir. Müslümana, gönül rızası olkadını onurlandırdı. Mescidi Nebevi’yi süpüren yaşlı bir madan kardeşinin malı helâl olmazT”1 kadın vardı. Bir ara Resûlullah onu göremeyince nerede Merhamet Peygamberi, insanın değerini, haysiolduğunu sordu. “Öldü” dediler. Peygamberimiz: “Bana yetini bu sözleriyle ilan ediyordu asırlar öncesinden. Zira haber verseydiniz ya!” buyurdu. Ardından kadının meO, beşerin özlediği ve hak ettiği değerleri ihyâ için Alemzarına giderek cenaze namazı kıldırdı ve dua etti.8 lerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir rahmet elçisiydi. Efendimiz, “Büyüklerimize saygı göstermeNitekim öyle de oldu. Rabbimizin, “Biz, gerçekten inyen bizden değildir.”9 buyurarak yaşlıları onurlandırdı. sanı en güzel bir biçimde yarattık.”2 “Andolsun, biz Mekke'nin Fethi'nde Ebû Bekir, yüz yaşına yaklaşmış insanoğlunu şerefli kıldık.”3 diyerek taltif ettiği insan, 3 olan babasını Peygamberimizin huzuruna getirdi. Bu duruma canı sıkılan Efendimiz, "Keşke bu ihtiyarı buraya kadar yormasaydın. Ben onu ziyaret ederdim" buyurdu.10 Kardeşlerim! Allah Resûlü, engellileri onurlandırdı. Bazı bedensel kusurları sebebiyle topluma katılmaktan çekinen ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih eden, Zâhir isminde bir sahâbî vardı. Efendimiz, her gördüğünde ona iltifat ederdi. Bir gün, Zahir’in kendisinin hiçbir değeri olmadığını söylemesi üzerine Peygamberimiz şöyle dedi: “Hayır! Sen, hiç de değersiz değilsin! Aksine Allah katında çok kıymetlisin!"11 Ayrıca merhamet Peygamberi, görme engelli olan Abdullah ibn-i Ümmü Mektum’u müezzinlik görevine getirdi. Sefere çıkarken kendi vekaletini on üç defa ona verdi. Ve Peygamberimiz, insanı onurlandırdı. Bir gün ashâbtan bir grupla otururken yanlarından bir cenaze geçti. Peygamberimiz cenazeyi görünce ayağa kalktı. Yanındakiler onun bir Müslüman cenazesi olmadığını söylediler. Ancak Gönüller Sultanı, "Olsun, o da bir insan değil mi?” cevabını verdi.12 Ashab-ı Kiramın önde gelenlerinden Ebû Zer ile Bilâl-i Habeşi arasında bir tartışma yaşandı. Tartışmanın etkisiyle Ebu Zer kendine hakim olamadı ve Bilal'e "Siyah kadının oğlu" deyiverdi. Bu söz, renginden dolayı hor görülen Bilal'e ağır geldi. Dayanamayarak rahatsızlığını Efendimize arz etti. Efendimiz, son derece müteessir oldu ve hemen Ebu Zer'i çağırdı. Ona, "Sende hala cahiliye kalıntıları görüyorum. Kişi hiç anasından dolayı ayıplanır mı?” diyerek serzenişte Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 bulundu. Ebu Zer, bu sözünden dolayı binlerce kez pişman oldu ve Bilal’den özür diledi.13 İşte, Efendimiz bu sözleri ve uygulamalarıyla insanı onurlandırdı. O ırk, renk, cinsiyet, mal-mülk, zenginlik, soy-sop gibi maddî ve geçici ölçülere hiç itibar etmedi. “Allah sizin görünüşünüze, malınıza, mülkünüze bakmaz; yalnızca kalplerinize ve amellerinize bakar.”14 sözü ile de bu anlayışı zihinlere ve gönüllere nakşetti. Kardeşlerim! Günümüzde yıkık ve biçare nice gönüller, horlanıp itilenler, yalnızlığa terkedilenler, onuru ve haysiyeti zedelenenler, insanlığını yitirenler, Rahmet Elçisi’nin ilkeleriyle hayat bulmaya ne kadar da muhtaç. O’nun ümmeti olan bizler de, bu ilkeleri yaşama ve yaşatma konusundaki sorumluluğumuzu göz ardı etmeyelim. Yüce Rabbimiz, bizleri onun yolundan ayırmasın ve şefaatine nail eylesin. KAYNAK: 1 Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 9; Ayrıca bkz. Buhari, İlim, 9; Müslim, Kasâme, 29-30, Hac, 147. 2 Tîn, 95/4. 3 İsrâ, 17/70. 4 Tirmizi Birr, 15. 5 Buhârî, Edeb, 112; Ebû Dâvûd, Edeb, 69. 6 Buhârî, Ezan, 36. 7 Tirmizi, Radâ, 11. 8 Buhârî, Salât, 74; Müslim, Cenaiz, 71. 9 Tirmizi Birr, 15. 10 İbn Hişâm, II, 405-406. 11 Tirmizî, Şemâil, 104. 12 Müslim, Cenâiz, 81; Ebû Davûd, Cenâiz, 46. 13 Buhârî, İman, 22; Müslim, Eymân, 40. 14 Müslim, Birr ve Sıla, 34. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 20 2013 HUTBELERİ 1 19 Nisan İNSAN KALABİLMEK Kardeşlerim! İlahî bir soruyla başlamıştı insanın yaratılış hikayesi. Yaratanımızın; “Elestü bi Rabbiküm-Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine, “Belâ-Evet şahit olduk ki Rabbimizsin” cevabını vermişti cümle ruhlar1. Ahd u mîsâk eylemişti Hak Teâlâ ile. Henüz yeryüzü, yedi kat sema yaratılmamışken, sadece O’nun zatı var iken kendine bir halife yaratmayı murâd eyledi Rabbimiz. Kuru balçığa şekil verip2 ruhundan üfledi3. Toprak olan beden o ruh ile canlandı, insan oldu, Âdem oldu. Melekler ona secde kıldı4. 3 Kendimizi kendi ellerimizle tehlikelere atıyoruz. Yaratılış ve kulluk amacından, samimi inançtan, ahlâkî değerlerden her geçen gün uzaklaşmaktayız. Günü birlik telaşlar içerisinde bencilliğin, hırsın, açgözlülüğün zindanlarına hapsoluyoruz adeta. Ayrımcılık, ırkçılık, sömürgecilik, şiddet, terör, savaş, istismar, açlık gibi nice küresel sorunların kıskacında yeryüzü sakinleri olarak büyük bir sınavdan geçmekteyiz. Oysa kardeşlerim, kâinatı bir güneş misali aydınlatan Efendimiz, hayatı onurumuza yaraşır bir şekilde nasıl yaşayacağımıza dair rehberlik yapmıştır bizlere. Birbirimizi hakir görmemizin kötülük olarak yeteceğini, Müslümanın kanı, malı ve onurunun dokunulmaz olduğunu bildirmiştir Efendimiz8. Kâmil mümin olma ve cennet yolunun birbirimizi sevmekten geçtiğini hatırlatmıştır hepimize9. Değerli Kardeşlerim! İslâm nazarında, sevgiye ve hürmete lâyık olan varlıktır insan. Siyahı da değerlidir beyazı da, yoksulu da onurludur, hizmetçisi de. Ölüsü de saygındır, dirisi de. Hani, “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Ve insan, Allah’ın halifesi, izzet ve şeref sahibi bir varlık olarak yeryüzünü onurlandırdı. Kıymetli Kardeşlerim! Her birimiz, Âdem peygamberin ailesinin bir ferdi olarak dünyaya açtık gözlerimizi. Yaratanımız, dört kez yemin ederek duyurdu kâinata, en güzel şekilde yaratılmış olduğumuzu5. Mükerrem ve onurlu eyledi bizi6. Gönül sahibi kıldı, arş-ı âlâ misali. Kâinat, tüm mükemmelliğiyle bizim için var edildi, eşya hizmetimize verildi. Peygamberler gönderildi bizim için, semanın kapıları açıldı, vahiy nâzil oldu. Böylece fıtratımızı ve onurumuzu korumamıza destek verildi. Renk, ırk, dil farklılıkları olsa da saygınlık bakımından aramızda bir fark bulunmadığına, Allah nezdinde en değerli olanımızın O’na karşı gelmekten en çok sakınanlarımız olduğuna dikkatlerimiz çekildi7. Hakikat böyle iken değerli kardeşlerim, insanlık, asıl onur ve şerefin âlemlerin Rabbine kul, Kutlu Nebi’ye ümmet kılınmakta olduğunu idrak edemedi. Rabbimiz bize böylesine değer vermişken, biz onuru makamla, mevkiyle, parayla ölçer olduk. Mevlâmızdan uzak düştükçe kendimize ve birbirimize de yabancılaştık. 4 olmayanın da Araba, beyaz tenlinin siyaha, siyah tenlinin de beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur.”10 buyurmuştu ya Allah Resûlü veda hutbesinde. İşte bu hikmet ve ibret dolu sözler, asırlar öncesinden ışık tutuyordu günümüze. İnsanları geçici ve izafî değerlere göre sınıflandıranlara adeta ders veriyordu. Yâ Resûlallah! Bugün bu mabedi dolduran ve gönülleri muhabbetinizle çarpan aziz kardeşlerimizle birlikte, zedelenen, yıkılan insan onurunu yeniden onarmak, bize elçi, mürşit ve en güzel örnek olarak gönderilmiş olmanızın hakkını teslim etmek üzere ellerimizi uzattık: “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh.” ikrarı ile Rabbimize ahdimizi, Size bağlılığımızı yineliyoruz. Salât ve selâm size olsun Ey Nebi! KAYNAK: 1- A’râf, 7/172. 2- Hicr, 15/26. 3- Secde, 32/9. 4- Bakara, 2/34. 5- Tîn, 95/1-4. 6- İsrâ, 17/70. 7- Hucurât, 49/13. 8- Müslim, Birr, 32. 9- Müslim, İmân, 22. 10-Ahmed b. Hanbel, V, 411. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 21 2013 HUTBELERİ 1 26 Nisan SAĞLIKLI YAŞAMA VE DENGELİ BESLENME Muhterem Müslümanlar! Bir gün bir adam Peygamber Efendimize gelerek: “-Ya Resulallah, beş vakit namazdan sonra Allah’tan ne isteyeyim! diye sormuş. -Allah’tan sağlık dile cevabını almıştır. İkinci defa aynı soruya Peygamberimiz yine aynı cevabı vermiş, üçüncüsünde de; Allah’tan dünya ve ahirette sağlık iste”1 buyurmuştur. Allah-u Teâlâ’nın bizlere ihsan ettiği maddi nimetlerin en başta geleni sağlıktır. Rahat, huzurlu ve mutlu bir hayat geçirmenin, emirleri yerine getirebilme ve yasaklardan kaçabilmenin, sosyal hayattaki görevleri layıkıyla yapabilmenin yolu sağlıktan geçmektedir. Sevgili Peygamberimiz (sav), ihmal edilmemesi gereken bu ger3 lardan olan alkol, her türlü uyuşturucu madde, kan, leş, domuz eti ise dinen yasak kapsamına alınmıştır. Ayrıca günümüzde bulaşıcı hastalıkların hızla yayılmasına da sebep olan zinaya yaklaşılmaması emredilmiştir. Kıymetli Müminler! Beden sağlımız kadar ruh sağlığımız da çok önemlidir. Hatta bazen ruh sağlığı beden sağlığından önce gelmektedir. Bu sebeple, ruh sağlımızı korumak adına önce iman esaslarına sımsıkı sarılmalı, bize düşen vazifeleri yerine getirdikten sonra tevekkül etmeli, haram olan işlerden kaçınmalı, yalandan, hırstan, kıskançlık, dedikodu, iftira gibi yasaklardan uzak durmalıyız. Abdestin, namazın, orucun, okuduğumuz Kur’an’ın ruhumuzu çokça dinlendirdiğini unutmamalıyız. Sağlıklı olmak için yapmış olduğumuz bütün çabalara rağmen hasta olabiliriz. Hasta olduğumuz zaman tedavi olmalı, sabretmeli, isyankâr olmamalı ve dua etmeliyiz. Peygamber Efendimizin iki hadisiyle hutbeme son vermek istiyorum. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön çeğe şu hadisiyle dikkatimizi çekmektedir. “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Bunlar sıhhat ve boş vakittir.”2 Sağlıklı bir hayat sürdürebilmenin iki temel yolu vardır. İlki hastalanmadan önce sağlığı koruma, ikincisi ise, hasta olduğumuz zaman eski sağlığımıza dönebilmemiz için tedavi olmaktır. En önemli olan ise sağlıklı olmayı devam ettirebilmektir. Peygamber Efendimiz de “hastalık gelmeden önce sağlığın kıymetini” bilmemiz gerektiğini vurgulamıştır. Muhterem Müminler! Peygamberimiz (s.a.s), yiyip-içmede aşırı gitmemeyi öğütlemiş ve “İnsanoğlu karnından daha zararlı bir kap doldurmamıştır”3 buyurarak dengeli beslenmeye dikkatimizi çekmiştir. Ayette ise “yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz”4 buyrulmaktadır. Efendimiz sağ elle yemeyi, suyu dinlene dinlene üç defada ve oturarak içmeyi, yenip içilen kaba üflememeyi tavsiye etmiştir. Sağlımızı bozacak zararlı alışkanlık4 “Ey Allah’ın kulları! Tedavi olunuz. Çünkü Allah, yarattığı her hastalık için, mutlaka bir deva ve şifa da yaratmıştır.”5 “Hastalanmadan önce sağlığının, ölüm gelmeden öncede hayatının kıymetini bil.”6 KAYNAK: 1-Tıbbün Nebevi ibnül –Kayyım El Cevziye 2- Buhari, Rikak, 3 3- İbni Mace ,Et’ime, 50 4- Araf, 7/31 5- Buhari, Tıb, 1 6- Buhari, Rikak, 3 Hazırlayan: Ramazan DÖNMEZ Fatih Camii İmam-Hatibi Elmalı Redaksiyon: Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 22 2013 HUTBELERİ 1 3 Mayıs ÇALIŞMAK İBADETE ENGEL DEĞİLDİR Muhterem Müslümanlar! Bir gün Allah resulü (sav) Muaz b. Cebel’e (ra): “Ey Muaz! Allah’ın (cc) kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” diye sordu. Muaz: “Allah ve Resulü daha iyi bilir” diye cevap verince Peygamberimiz: “Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır” buyurdu. Sonra: “Ey Muaz! kulların Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin? ” buyurdu. Muaz: “Allah ve Resulü daha iyi bilir” deyince peygamberimiz(s.a.v): “Allah’a ibadet edip, hiçbir şeyi ortak koşmadıkları takdirde, Allah’ın kullarına azap etmemesidir”1 buyurdu. Allah insanı belli bir gaye ve belli bir hikmet üzere bu dünyaya göndermiştir. Bu gaye; kendisini yoktan var edip ve kendisine sayısız nimetleri veren Allah’ı tanıması, O’na ibadet etmesidir. İbadet; gönülden, isteyerek Allah’a yönelmek ve Allah’ın emirlerine itaat etmektir. İbadet, Allah’ın azameti karşısında 3 insanlara yük olmayınız”4 buyurmuşlardır. Nitekim Yüce Allah, hem dünya hem de ahiret için çalışanları Kur’an’da şöyle övmektedir: “Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru!” diyenler de vardır. İşte onlara, kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.”5 Hutbemi Şura Suresi yirminci ayet mealiyle bitirmek istiyorum: “Kim ahiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.”6 Gelin Kur’an’ın çağrısına kulak verelim: Ne dünyamız için âhiretimizden, ne de ahiretimiz için dünyamızdan vazgeçelim. Hayatımızı Rabbimizin istediği doğrultuda tanzim edelim. KAYNAK: 1- Müslim, iman, 10 2- Zâriyat, 51/56-58 3- Hicr, 15/99 4- Ramuz el-Hadis, Sh.363 5- Bakara, 2/201-202 6- Şura, 42/20 Hazırlayan: Erol KÖSEOĞLU-Kumluca Vaizi Redaksiyon: Hutbe Komisyonu Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kulun kendi acizliğini anlayıp, yüce yaratana yalvarmasıdır. Kur’an-ı Kerimde Allah Teâlâ’nın cinleri ve insanları, kendisini tanıyıp O’na ibadet ve kulluk etmeleri için yarattığı bildirilmekte, ibadet ve kulluğun yararının Allah’a ait olmayıp, yine kulların menfaatleri için olduğuna dikkat çekilerek şöyle buyrulmaktadır: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.”2 Değerli Mü’minler! İbadet etmeye hiçbir şey engel değildir. Allah Resulü (sav): “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et”3 ayeti karşısında ibadetten bir an bile kendini alıkoymamış, hatta savaşta bile namazını kılmıştır. Muhterem Mü’minler! Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde “Sizin en hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyip, her ikisini birlikte yürüteninizdir. Zira dünya ahirete ulaştırıcı bir vasıtadır. Sakın 4 Firhist’e Geri Dön 23 2013 HUTBELERİ 1 10 Mayıs ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ Değerli Mü’minler! Feyizli bir zaman dilimi olan Mübarek üç ayların arifesindeyiz. Manevi kazanç mevsimi olan rahmet yüklü aylar geldiğinde müminler olarak kalplerimizde bir huzur ve sevinç hissediyoruz. Herkesin bu zaman diliminden az çok hissesi vardır. Gürül gürül akan rahmet ve mağfiret pınarlarından azami ölçüde istifade edebilmek için kalben ve amelen gayret göstermeliyiz. Değerli Mü’minler! Üç ayların ilki olan Recep ayı, Allah (c.c.) katında “Haram aylar” denilen ve kendisinde Allah (c.c.)’ın emirlerine azami özen gösterilmesi istenen aylardandır. Yüce Allah 3 lar ve kalplerde kin devam ettikçe, o çok arzuladığımız Rahmetten mahrum kalabiliriz. “Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin”3 kutlu ilkesine göre özellikle böyle zamanlarda başta ailemiz ve komşularımız olmak üzere çevremizdeki insanlara karşı daha merhametli ve hoşgörülü olmalıyız. Bir yandan istiğfar ile günahlarımızdan arınırken aynı zamanda “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalbimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”4 duasını çokça yapalım. Kıymetli Mü’minler! 16 Mayıs Perşembe günü Regâib kandilini idrak edeceğiz. Kandiller geçidinin ilki ve mübarek ramazan ayının habercisi olan Regâib kandili, Yüce Allah’ın, Sevgili Peygamberimize pek çok lütuf ve ihsanlarda bulunduğu bir gecedir. Sevapların katlandığı, duaların kabul olduğu bir gecedir. Regaib kandili Allah-ü Teala’nın kullarına, az ibadetlerine karşılık çok sevap verdiği, kıymeti ve değeri büyük, rağbet edilmesi gereken bir Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin”1 Günahları işlemek suretiyle bu günlerin feyzinden mahrum kalmak nefsimize yaptığımız bir zulümdür. Bu günlerde yapılan ibadetlerin sevabı kat kat verildiği gibi günahların sorumluluğu da o denli büyüktür. Bundan dolayı Rasûlüllah (s.a.v.)’in “Allah’ım! Bize Recep ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazana ulaştır.”2 dualarında olduğu gibi Recep ve Şaban aylarının bereketinin farkında olduğumuzu ve Ramazan’a kavuşmayı can-ı gönülden arzuladığımızı olumlu davranışlarımızla göstermeliyiz. Aziz Mü’minler! Dini yaşantımızı gözden geçirerek hatalarımızdan uzaklaştığımız gibi ahlaki kusurlarımızdan da arınma gayretinde olmalıyız. Kıyıda kenarda unuttuğumuz ihtiyaç sahibi yoksullar oldukça, aramızda dünyevi sebeplerle, önemsiz bahanelerle küslükler, kırgınlık4 mağfiret ve rahmet gecesidir. Özellikle çocuklarımızın da kandilin güzelliğini benimseyebilmeleri için; güzel bir hediye, yakın ilgi ve sevgi dolu bir tebrik ile kandilin manevi iklimini onlara da yaşatmalıyız. Varlık sebebimiz olan anne ve babalarımız başta olmak üzere akrabalarımızın hal ve hatırlarını sorup kandillerini tebrik etmek suretiyle onların gönüllerini ve dualarını almalıyız. Regâib kandiline özgü Rasûlüllah (s.a.v.)’den rivayet edilen bir namaz ve ibadet olmamakla birlikte tüm mübarek gecelerde olduğu gibi gündüzünde oruç tutmak, kaza namazı kılmak, çokça istiğfar ve salât-ü selam getirmek, Kur’an-ı Kerim tilaveti gibi faziletli amellerle bu geceyi ihya edelim. Mübarek üç aylarınızı ve Regâib kandilinizi tebrik eder, günahlarımıza keffaret olacak iyilik ve ibadetlerle dolu bir ‘Üç aylar’ geçirmenizi keremi sonsuz Rabbimden niyaz ederim. KAYNAK: 1- Tevbe, 36 2- Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 s. 259 3- Ebu Davud, Edeb, 58 4- Haşr,10 Hazırlayan: M. Hakan ASAN - Kumluca Vaizi Redaksiyon: Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 24 2013 HUTBELERİ 1 17 Mayıs GENÇLİK VE KİMLİK PROBLEMLERİ Aziz Mü’minler! Bir insanın ömründe en verimli zaman, hayatın lezzetini en güzel alabileceği, her türlü zorluğun üstesinden gelebileceği, kendini güçlü hissedeceği gençlik dönemidir. Bu dönem kişinin şahsiyetinin oluşacağı, geleceğini şekillendireceği bir mevsimdir. Bu dönem insanın potansiyelinin zirvede olduğu aynı zamanda birçok tehlikelere maruz kalınan ve yıkılışlara da sebebiyet verilen bir süreçtir. Gençliğin enerjisini yanlış yollara kanalize etmek için çalışan nice kötü niyetliler var. Zaaflarından istifade ederek; cazip teklifler sunarak, hırsızlık, uyuşturucu, alkol, cana kıyma gasp gibi toplumun huzurunu bozan 3 durum Kur’anda şöyle anlatılmaktadır: “Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk). Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim. Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.”1 Değerli Müminler! İbn Mesud (ra)’den gelen rivayette: “Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlar gibi ölümü düşünen, gençlik heveslerine mağlup olmayıp, gaflette boğulmayandır. İhtiyarlarınızın en kötüsü ise gaflet ve nefsin isteklerine uymada gençlere benzemek isteyen, çocukçasına nefsin isteklerine uyandır”2 buyrulur. Peygamberimiz ise diğer bir hadisinde, Allah-ü Tealanın kendi arşının gölge- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön binlerce olayda rol alan gençlerimiz acı kayıplarımızdır. Bundan dolayı gençlerimize sahip çıkmak, onları milli ve manevi değerlerle donanmış olarak yetiştirmek hem birey olarak hem toplum olarak en önemli görevlerimizdendir. Sevgili Kardeşlerim ! Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gençlerin yetişmesine büyük önem vermiş; çünkü peygamberliğinin ilk yıllarında yanında hep gençleri bulmuş, birçok yaşlı İslam’a şiddetle karşı çıkarken, gençler Müslüman olmuş ve İslam’a destek vermiş. Bu gençlerin çoğu, zengin ve itibarlı ailelerini terk ederek büyük çileler pahasına Hz Peygamber’in (sav) yanında yer almışlardır. Daha genç yaşta, Hz İbrahim (as), puta tapan kavmiyle tek başına mücadele etmiş, Hz Yusuf (as) bütün olumsuz şartlara rağmen nefsine “dur” diyebilmiş, Hz Musa (as) iffet ve namus timsali olmuş, Hz Yahya (as) birçok yönüyle çocuklara ve gençlere örnek gösterilmiş, Ashabı Kehf olarak adlandırılan gençler, inandıkları gibi yaşayabilme uğruna her şeylerini terk etmişlerdir. Bu 4 sinde gölgelendireceği yedi sınıftan birisinin: “Rabbine kulluk üzere yetiştirilmiş genç” olacağını ifade etmiştir.3 Sevgili Gençler! Gençlerimizin imanlı, ibadetli, bilgili, eğitimli, terbiyeli, güzel ahlaklı, bilinçli, nefsine hâkim, günahlardan korunan ve saygılı kimseler olmaları çok önemlidir. Çünkü gençlik geleceğimizdir. Hutbeme peygamberimizin şu hadisiyle son vermek istiyorum. İbn Mesud (ra)’ dan: Peygamber (sav) şöyle buyurdular: “İnsanoğlu kıyamet gününde Rabbinin yanında şu beş şeyden sorulmadıkça olduğu yerden ayrılamaz: “Ömrünü nerede geçirdiğinden, gençliğini nerede ve nasıl harcadığından, malını nereden kazanıp nereye sarfettiğinden, bildiği ile amel edip etmediğinden, bedenini nerede yıprattığından.”4 KAYNAK: 1) Kehf, 18/10-13 2) Taberani, Kebir 3) Tirmizi, Zühd,53 4) Tirmizi, Kıyame, 1 No:2418,IV,612 Hazırlayan: Nafis GELGEÇ Demre Üçağız Köyü Camii İmam-Hatibi Redaksiyon: Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 25 2013 HUTBELERİ 1 24 Mayıs FETİH RUHU Değerli Mü’minler! “Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!”1 buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu müjdesine nâil olabilmek için Sahâbe devrinden itibaren birçok ordu İstanbul’u fethetmek maksadıyla yollara düşmüştür. Resûlullah’ı (s.a.v.) Medine’ye geldiğinde evinde misafir eden Ebû Eyyub el-Ensârî başta olmak üzere yüzlerce sahâbî o güzel ordudan 3 berin övgüsünü hak eden Fatih Sultan Mehmet Han, çıkardığı bir fermanla Bizans halkının hasret kaldığı din ve vicdan hürriyetini, can ve mal güvenliğini teminat altına almış, idaresi altındakilere, inanç ve ibadet hürriyeti tanımıştır. Dolayısıyla Fatih, İstanbul’un yalnız surlarını fethetmekle kalmayıp, kısa bir zamanda İstanbulluların gönüllerini de fethetmiştir. “Yaratılanı sev Yaratandan ötürü” anlayışıyla hareket eden Fatih, gemileri karadan yürütmekle, zincirleri kırmakla, surları aşmakla kalmamış; bunlardan daha zor olan kalpleri fethetmiştir. Sultan Fatih, bu büyük zaferin ardından savaşın izlerini silip şehri yeniden imara başlamıştır. O, fethin bir nişanesi olarak Ayasofya’yı camiye çevirip ilk Cuma namazını orada kılmıştır. Fatih, İstanbul’u bir irfan ve kültür merkezi yapmak için birçok vakıf ve medrese kurmuştur Aynı zamanda Ortaçağ’da benzeri görülmeyen engin bir hoşgörü ile gayr-ı müslimleri dinî inançlarında serbest bırakmıştır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön olabilmek için yaşları ilermiş olmalarına rağmen çölleri ve dağları aşarak İstanbul’a kadar gelmişlerdir. Birçoğu bu fethe şahit olamasalar da şehid olup vatan toprağının adeta süsü olmuşlardır. İstanbul’u fethetmek gerçekten kolay bir şey değildi, ancak Sultan Mehmet bunun hem siyasi hem de manevi yönden öneminin son derece farkındaydı. Akşemseddin gibi bir gönül sultanının terbiyesi ile yetişen Sultan Mehmet dört buçuk ay gibi kısa bir zamanda Rumeli Hisarını yaptırarak kabiliyetini göstermiştir. O büyük komutan bu derin bilgisini ve cesaretini iman ile besleyerek devamlı diri tutmuştur. Etrafına sadece askerî gücünü değil, âlimleri ve velîleri de toplayarak azim ve kararlılığını ortaya koymuştur. Gemileri karadan yürütüp Haliç’e indirerek kimsenin aklına gelmeyecek güç bir işi başarmıştır. Elli üç günlük muhasaranın sonunda İstanbul’un surları yıkılmakla kalmamış, Ortaçağ kapanmış, yeni bir çağ açılmıştır. Kıymetli Müslümanlar! İstanbul’u fethederek Hz. Peygam4 Değerli Mü’minler! Özünü İslâm’ın yüce değerlerinden alan fetih ruhunu, İstanbul’un fetih yıldönümü münasebetiyle yeniden yaşıyoruz. Gerçek ve kalıcı fethin gönülleri fethetmek olduğu bilinciyle hareket ederek, gelecek nesillerimizi milli ve mânevi değerlerle donatıp bu ruh ve anlayışa sahip olmalarını sağlamalıyız. Aziz Müslümanlar! Ecdadımızın elinin emeği, gözünün nuru olarak kurup geliştirdikleri müesseseleri korumanın hem millî hem de dinî bir vazife olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Bu vesile ile Sultan Fatih’i ve şehitlerimizi, ömürlerini vatanımıza ve milletimize adamış ecdadımızı rahmetle anıp hayırla yâd ediyoruz. KAYNAK: 1- Ahmed b. Hanbel Müsned, IV, 325 Hazırlayan: Selim METE Kaş İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 26 2013 HUTBELERİ 1 30 Mayıs MİRAÇ KANDİLİ Değerli Mü´minler! 5 Haziran Çarşamba gününü Perşembe gününe bağlayan gece Miraç kandilidir. Hicretten bir buçuk yıl kadar önce vuku bulan bu mucize, İsra ve Miraç olarak iki bölümden oluşmaktadır. İsra, gece yürüyüşünün yani Peygamber Efendimiz’in bir gece Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksaya gidişinin, Miraç ise Efendimizin Mescid-i Aksa’dan semaya yükselişinin adıdır. Muhterem Mü´minler! İsra olayı Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle ifade edilmektedir: "Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla 3 Miraç olayının biz Müslümanlar için en önemli sonuçlarından birisi, muhakkak ki, dinin direği2, imanın en belirgin işareti3, amellerin en faziletlisi ve Allah’a en sevimli olanı4 namaz dır. Namaz, bize bir Miraç hediyesidir. Onun içindir ki, namaz mü'minin miracıdır. Kulun rabbine en yakın olduğu, O'na kulluk etme ve O'ndan yardım isteme fırsatı bulduğu andır. Yüce Allah Kur’ân’da namazın önemi ile ilgili; “Namazı kıl! Muhakkak ki namaz, (insanları) hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür.”5 buyurmuştur. Miraç gecesinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e ayrıca Bakara sûresinin son âyetleri indirildiği gibi, Allah’a şirk koşmadan ölen kimsenin günahlarının affedileceği müjdesi de verilmiştir.6 Değerli Mü´minler! Miraç Gecesi bizler için, kulluk bilincimizi tazeleyip; ibadet, dua ve niyazda bulunmak için bir fırsattır. Bu sebeple, rabbimizin bize Miraç hediyesi olan beş vakit namazı kılmaya gayret edelim. Nama- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön işitendir, hakkıyla görendir"1, buyuran Allah Teâlâ, Zât-ı ilâhiyesine özgü kemâl ve kudretini bu âyet-i kerimede anlatırken aynı zamanda Hz. peygamber (s.a.v)'in evrensel misyonunu da özetlemektedir. Her şeyden önce Allah Teâlâ'nın bu muhteşem davetine muhatap olan Hz. Peygamber (s.a.v), tariflere sığmaz ilâhî bir iltifata mazhar olmuş, kâinâtın Yüce Yaratıcısı ve Rabb'i tarafından onurlandırılmıştır. Muhterem Cemaat! İnsanlık tarihinde yeni bir sayfa açan bu iki hadise üzerinde Müslümanların derin derin düşünmesi gerekir. Sınırlı gücümüz ve dar ölçülerimizle değil, her şeyi bilen Yüce Allah'ın kudretinin ölçüleriyle değerlendirip ona iman gözüyle bakmamız gerekir. Çünkü İsrâ, saniyelere bile sığmamış evrensel bir uçuş, Mi'râc ise âdetâ zamanı ötelemiş bir yükseliştir. Peygamberimizin hayatında önemli bir yeri olan, Allah’ın sevgili peygamberi (s.a.v)den başka hiç kimseye sunmadığı miraç hadisesi biz Müslümanlar için de ilahî rahmetler ve lütuflarla doludur. 4 zın bizimle Rabbimiz arasında mânevi bir bağ ve bizim için bir nevi miraç olduğunu unutmayalım. Bu mübarek gecenin İslâm âleminin birlik ve beraberliğine barış ve huzuruna vesile olması için dua edelim. Hutbemi, Miraç hediyesi olan Bakara suresinin son âyetindeki şu dua ile bitirmek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. İnkârcı topluluğa karşı bize yardım et.”7 Âmin! Âmin! Âmin! KAYNAK: 1- İsra, 17/1 2- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 39-40 3- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 40 4- Müslim, “Îmân”, 85, Buhârî, “Mevâkît”, 5 5- Ankebût, 29/45 6- Müsned, I, 422; Müslim, Îmân, 279 7- Bakara 2/286 Hazırlayan: Mustafa SELBİ Çınardibi Köyü Camii İ-H Akseki Redaksiyon: Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 27 2013 HUTBELERİ 1 7 Haziran MÜMİNLER KARDEŞTİRLER Yürekleri birbirleri için çarpan ve ‘Allah’ın lütuf ve inayetiyle kardeş olma’1 bahtiyarlığına ermiş aziz kardeşlerim! Rahmet yüklü evrensel mesajlarıyla gönülleri aydınlatan Peygamberimiz (s.a.s.)’in, asırlar öncesinden dile getirdiği kardeşlik ilkelerine gelin hep birlikte kulak verelim: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, 3 kardeşin derdiyle dertlenebilmektir. Türlü sıkıntılarla karşılaştığımız şu fâni dünyada, hep birlikte iki cihan saadetine koşabilmektir.3 Kardeşlik, kardeşin hakkına riayet etmek ve saygınlığına gölge düşürmemektir. Kardeşin hakkına riayet ise, Kutlu Nebi’nin şu prensipleri doğrultusunda hareket edebilmektir: “Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz.”4 “Müslümanın müslümana malı, namusu/onuru ve canı haramdır. Kişiye, müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak yeter.”5 “Birbirinizle ilgiyi kesmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize haset etmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslümanın, kardeşine üç günden fazla dargın durması helâl değildir.”6 Muhterem Kardeşlerim! Yüce Rabbimizin “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltinT”7 emri gereği yıkıcı değil ya- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da kıyamet günü onun kusurunu örter.”2 Kıymetli Kardeşlerim! Kardeşlik, sadece dilden dökülen kuru sözlerden ibaret değildir. Kardeşlik, gönülden gönüle uzanan ve yürekleri birbirine bağlayan ülfet ve samimiyet köprüsüdür. Kardeşlik, yağmurun getirdiği rahmet gibi birbirimize rahmet olmaktır. Gariplere, kimsesiz gönüllere, yetimlere ve öksüzlere yürekten “kardeşim!” diyebilmektir. Kardeşlik, fırtınalı denizlerde sığınılacak en güvenli limandır. Zor zamanlarda, gönül alıcı bir sözle mütebessim bir çehre sunabilmektir kardeşlik. Değerli Kardeşlerim! Kardeşlik, birlik ve beraberliği zedeleyecek her türlü olumsuzluktan kaçınmaktır. Efendimizin ifadesiyle, birbirimize muhabbet, merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek bir vücut olabilmektir. Kardeşlik, ayağına batan dikende dahî 4 pıcı olalım. Ayrıştırıcı değil, birleştirici olalım. Fitneyi değil, ıslahı esas alalım. Bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılarak birliğimizi ve dirliğimizi koruyalım. Birlik ve beraberliğe daha çok muhtaç olduğumuz rahmet mevsimi bu üç aylarda, yürekten amin diyeceğimiz şu dualarla hutbemizi bitirelim: Ya Rabbi! Müminler olarak kalplerimizi, gönüllerimizi birbirine kaynaştır. Bizi birbirimize düşürmek, kuvvetimizi parçalamak, dayanışma ruhumuzu zayıflatmak, yuvamızı dağıtmak isteyen her türlü fitne ve fesattan bizleri muhafaza eyle! Allahım! Muhabbetimize, birliğimize, dirliğimize gölge düşüren her türlü şiddetten, nifaktan, tefrikadan ve şeytandan bizleri koru. Bizleri birbirlerine karşı saygılı, hoşgörülü ve samimi kardeşler eyle. KAYNAK: 1- Âl-i İmran, 3/103. 2- Müslim, Birr ve Sıla, 58; Tirmizî, Hudûd, 3. 3- Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr, 66. 4- Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59. 5- Ebû Davud, Edeb, 35. 6- Tirmizî, Birr ve Sıla, 18. 7- Hucurât, 49/10. Hazırlayan:Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 28 2013 HUTBELERİ 14 Haziran 2 Firhist’e Geri Dön yer almak olduğunu göstermeye gelmiştir. Bir kitap düşünün! Tüm insanlığı aklı YAZ KUR’AN KURSLARI kullanmaya, düşünmeye, okumaya, hakikati öğrenmeye, öğretmeye davet etmiştir. Kardeşlerim! İşte Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim böyle ilahi bir kitaptır. Bu nedenle zihinlerimizi ve gönüllerimizi hiçbir zaman bu yüce kitabın mesaj ve anlam dünyasından mahrum etmeyelim. Gerçek şu ki; bizler Kur’anı Kerim’e yöneldikçe, onun emir ve yasaklarına itaat ettikçe o bize bütün kapılarını, ufuklarını cömertçe açacaktır. Bizi insana huzur ve mutluluk veren mana saraylarında ağırlayacaktır. Değerli Kardeşlerim! Yavrularımızın da Göz aydınlığı yavrularımızı bizlere bahKur’an’ın bu mana saraylarıyla tanışmaları ve şeden Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun! İnsanlığın yolunu aydınlatan bütün pey- buluşmaları için büyük bir fırsat olan zaman diligamberlere ve her konuda rehberimiz, örneği- mindeyiz. Bilindiği gibi bir eğitim-öğretim yılının daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ancak çomiz Efendimize salât ve selâm olsun! Kardeşlerim! Bir kitap düşünün! İnsan- cuklarımıza karşı sorumluluklarımız devam etmekteO Yaz döneminde bizlere düşen önemli lığı tevhide, sadece Allah’a kulluğa, ahlak ve fazilete çağırmaya, hak ve adaleti yüceltmeye, bir görev ve sorumluk vardır. O da yarınlarımızın teminatı çocuklarımızın dinî eğitimlerini en iyi şesevgi ve saygıyı yaymaya gelmiştir. Bir kitap düşünün! İyi ile kötüyü, doğru ile kilde almalarını sağlamaktır. Her yaz döneminde yanlışı, güzel ile çirkini, hayır ile şerri fark etmeyi bütün camilerimizde yaz Kur’an kursları düzenlenmektedir. Bu yıl da 24 Haziranda başlayacak öğretmeye gelmiştir. Faziletin, hakkın yanında 1 3 olan bu kurslarda çocuklarımız Kur’an-ı Kerim’i tanıyıp öğrenecekler. Kelime-i şehadeti, kelime-i tevhidi öğrenecekler. Rabbimizi tanıyıp bilecekler. Peygamberimizin örnek hayatını, inancımızı, ibadetlerimizi, abdesti, namazı, zekâtı, haccı, orucu öğrenecekler. İnsanî ve ahlâkî erdemleri, sevgiyi, saygıyı, doğruluğu, dürüstlüğü öğrenecekler. Paylaşmayı, yardımlaşmayı, dayanışmayı, merhameti, kardeşliği, birlik ve beraberliği öğrenecekler. Camiyle, cemaatle, mihrapla, minberle, kürsüyle, maneviyatla buluşacaklar. Kıymetli Kardeşlerim! Yaz Kur’an kursları, evlatlarımızın dinimiz İslâm hakkında doğru bilgi elde etmeleri için önemli bir fırsattır. Onların kendileriyle ve toplumla barışık iyi birer insan olarak yetişmeleri için atılan çok önemli bir adımdır. Bu kurslar, yavrularımızın kimliklerinin inşası, özgüvenlerinin yüksek olması, gençlik çağlarında yanlış telkinlerden korunmaları ve manevi anlamda beslenmeleri açısından son derece mühimdir. Kardeşlerim! Çocuklarımızı Kur’an-ı Kerimle buluşturmak, hem görevimiz hem de evlatlarımıza bırakacağımız en güzel mirastır. Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s), “Hiçbir Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 anne-baba çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir miras bırakamaz.”2 hadisiyle bu gerçeği ifade etmiştir. Bu kutlu müjdeye mazhar olabilmek için “Gel, bu yaz Kur’an’ı gönlüne yaz” sloganıyla göz aydınlığı yavrularımızın yaz Kur’an kurslarına katılmasına öncülük edelim. Bu kursları akraba ve komşularımıza duyuralım. Yavrularımızı cami ile buluşturalım. Bırakın camilerde koşsunlar, yaramazlık yapsınlar, gürültü çıkarsınlar. Bundan mutluluk duyalım. Onları hoş görelim, zihin ve gönül dünyalarında güzel hatıralar bırakalım. Tıpkı Efendimiz gibi onlarla birlikte namaz kılalım, saf tutalım, kendilerine her zaman sevgi dolu bir kalple bakalım. Hutbemi, Kur’an’a gönül veren bahtiyarlara, Rabbimizin şu müjdesini vererek bitirmek istiyorum. “Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”2 KAYNAK: 1.Tir mizî, Birr ve Sıla, 33. 2. İsrâ, 17/9. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 29 2013 HUTBELERİ 21 Haziran 2 Firhist’e Geri Dön kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. YaraBERATA ULAŞABİLMEK tan’ın affına erebilmek için yaratılanı affetme günüdür. Bütün bunlara riayet ettiğimizde Berat Kandili, Yüce Rabbimiz nezdinde beratımıza ulaşacağımız kutlu bir gece olacaktır. Kıymetli Kardeşlerim! Mevlâmızın affı olmadan arınmak, merhameti olmadan kurtuluşa ermek mümkün müdür? Öyleyse geliniz, Rabbimizin şu ayetinde belirttiği sonsuz merhametine ve affına sığınarak Berat gecesinde gönülden tövbe edelim, af dileyelim: “Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden tövbe eder, Kardeşlerim! Bizleri Berat Kandiline, kurkendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağıştuluş vesilesine ve yeniden diriliş vaktine eriştiren layandır, çok merhamet edendir.” Yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun. Aziz Kardeşlerim! Bu gecede yapılacak Hep birlikte 23 Haziran Pazarı Pazartesiye bağlaibadetin, duanın ve akıtılacak gözyaşının bizleri yan gece Berat kandilini idrak edecek olmanın hegünahlardan temizleyeceğini ve affedilmemize veyecan ve mutluluğunu gönlümüzün derinliklerine sile olacağını bakın Allah Rasulü (s.a.s) ne de kadar yaşayacağız. Berat Kandili, pek çok güzelligüzel ifade etmiştir: “Şaban ayının on beşinci ğin yaşandığı, rahmet ve bağışlanma mevsimi Ragününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete mazan-ı şerife bir adım daha yaklaştığımızın kalkın. Çünkü o gece güneş batınca Allah habercisidir. Teâlâ (keyfiyetini bilemediğimiz bir halde) en Değerli Kardeşlerim! Berat gecesi, bizlere yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya Rabbimizin affediciliğine sığınmayı, kendimize, aikadar: ‘Bağışlanma dileyen yok mu? Onu balemize, kardeşlerimize ve tüm kâinata karşı onağışlayayım. Rızık isteyen yok mu? Ona rızık verıcı ve bağışlayıcı olmayı öğretir. Zira Berat, kırılan 1 3 reyim. Musibete uğrayan yok mu ona afiyet vereyimT’ buyurur.” Kardeşlerim! İçinde bulunduğumuz şu mübarek berat ikliminde sizleri beratımıza vesile olacak güzel bir hayra davet etmek istiyorum. Gönül coğrafyamızın Balkanlar’daki en önemli ülkelerinden birisi Arnavutluk’tur. Bildiğiniz gibi Arnavutlar, Kosova’nın fethinden beri 600 yılı aşkın bir süredir bizimle ortak değerleri, ortak târih ve kültürü paylaşan kardeşlerimizdir. Ortak tarihimiz boyunca içlerinden yüzlerce ilim, fikir ve devlet adamı, şâir ve sanatkâr yetişmiştir. Geçtiğimiz yüzyılda Arnavutluk halkı çok büyük zulüm gördü, sıkıntılar çekti. Bütün câmiler ve mâbedler yıkıldı, çocuklara Müslüman adlar konulması ve erkek çocukların sünnet edilmesi gibi her türlü dinî motif yasaklandı. Müftüler, imamlar ve hocalar ateizmi itiraf ve ilana zorlandı, kabul etmeyenler hapishanelerde çürütüldü. Bütün bunlara rağmen gelinen noktada Arnavutluk bugün, üç milyonu aşkın nüfusunun % 70’i Müslüman bir ülkedir. 1990’dan sonra oluşan hürriyet ortamında Hristiyanlar, Başkent Tiran’da büyük katedraller ve kiliseler yaptılar. Müslümanların ise başkentteki tek mâbedi 200 metrekarelik Ethem Bey camiinden ibârettir. Halk Cuma ve bayram namazlarını cadde ve sokaklarda kılmaktadır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 Bu nedenle şehrin merkezinde ulu bir mabede ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın karşılanması görevini Diyanet İşleri Başkanlığımız üstlenmiştir. Bugün Türkiye genelinde ve câmimizde bu maksatla yardım toplanacaktır. 600 yıllık kardeşliğimizin bir nişanesi ve bir vefâ sembolü olacak bu ulu mâbede siz hamiyetperver kardeşlerimizin gerekli katkıyı yapacağınıza inancımız tamdır. Yapacağınız bu yardımın sizlerin beratına, ülkemizin izzet ve itibarının yükselişine vesile olmasını ve sadakai câriye olarak ilâhî kayda geçmesini Rabbimden diliyorum. Kardeşlerim! Bu duygu ve düşüncelerle başta aziz milletimiz, gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimiz olmak üzere tüm İslâm âleminin Berat Kandilini tebrik ediyorum. Bu mübarek gecenin, gönüllerimizin birleşmesi, kardeşliğimizin pekişmesi, kin, nefret, öfke ve dünyevileşme gibi beratımızın önündeki engellerin kaldırılmasına vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Rabbimiz, birbirini gerçekten seven kardeşler olarak, birlikberaberlik, barış, huzur ve güven içerisinde, arınmış gönüllerle Ramazan-ı şerife girmeyi nasip eylesin. KAYNAK: 1- En’âm 6/54. 2- İbn Mâce, İkâmetü’s-salavât, 191. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 30 2013 HUTBELERİ 1 28 Haziran İSLÂMÎ BİR DEĞERİMİZ: EDEB Muhterem Kardeşlerim! Edeb, insanı utanılacak durumlardan koruyan sağlam bir irâde ve vicdan duygusudur. Edeb, kendini tanımakla başlar; haddini bilmekle devam eder. Nitekim irfana ermenin ilk şartı “kendini bilmektir.” Bu yüzden eskiden, irfan mektebi sayılan dergâhların giriş kapılarında: “Edeb Yâ Hû” yazardı. Çıkışta ise insan nefsini varlık iddiasından arındırıp tevâzu telkin eden “Hîç” levhası vardı. Kardeşlerim! Edebin Yaratan’a, nefse, 3 İnsanlara karşı edeb de her insanı Rahmân mazharı bir gönül taşıyan varlık olarak görmektir. Eliyle, diliyle ve bedeniyle onu kırmayacak duyguya ermektir. Her insana değer vermektir. Çünkü değer görmenin yolu da değer vermekten geçer. İnsanlarla iyi geçinmek, yük almak, aslâ yük olmamaktır. Yâr olmak, ama bâr olmamaktır. Hased, kibir ve cimrilik gibi nefsânî hasletleri aşarak paylaşan, alçak gönüllü ve cömert olmaktır. Kimseyi incitmemek, kimseden incinmemektir. Dilini kötülüklerden arındırarak güzelliklere alıştırmaktır. Gözünü ve diğer uzuvlarını güzelliklerle buluşturmaktır. Gönlünü herkesle barıştırmaktır. Karşılaştığı çirkinlik ve kötülükleri, tatlı dil ile savuşturmaktır. Yaratılmışlara karşı edeb ise her varlığı, yaratanı sebebiyle saygın ve değerli görmektir. Canlı cansız her şeyi önemsemektir. Aziz Kardeşlerim! Varlık âleminde insan ve şeytandan başka her şey haddini ve hakkını bilmekte; edebe riâyet etmekte ve kâinâtın düzeni bu sâyede devam etmektedir. Nitekim gök cisimleri edebe riâyetleri sebebiyle aydınlık, melekler de edebleri sebebiyle mâsûm ve temizdirler. Gerçekten insanı insan Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön insanlara ve tüm yaratılmışlara karşı olmak üzere muhtelif boyutları vardır. Yaratan’a karşı edeb, Allah ile birliktelik şuuru demek olan ihsan duygusuyla kendini okumaktır. Ahsen-i takvim sırrını anlamaktır. Yaratan’ın, kendisini gaye varlık olarak yarattığını bilerek ibadetlerini ihlâs ve takva ile tamamlamaktır. Sürekli bizimle olan1 ve bize şah damarımızdan yakın bulunan Rabbimizin2 her an huzurunda bulunduğumuz duygusuyla edeb kollamaktır. Nefse karşı edeb ise nefsin tuzaklarını aşmaktır. Sevgili Peygamberimiz’in yaptığı gibi göz açıp kapayıncaya kadar, hatta daha kısa bir süre nefse râm olmaktan Allah’a sığınıp O’na koşmaktır.3 Kendini herkes gibi sıradan görmek, üstünlükte asla başkalarıyla yarışmamaktır. İnsanî ilişkilerle nefsanî duyguları birbirine karıştırmamaktır. Kabiliyet ve yetenekleriyle önce kendini gerçekleştirmek, sonra da aşmaktır. Ardından “Müteâl” olana ulaşmaktır. Kendisinin de, mâlik olduğu şeylerin de gerçek sahibinin “Allah” olduğu bilinciyle coşmaktır. Şâirane şöyle haykırabilmektir: Alan Sen’sin, veren Sen’sin, kılan Sen! Ne verdinse odur, dahî nemiz var! 4 kılan, edeb ve hayâdır. İçinde yaşadığımız 21. yüzyılda, insan olarak yaşamak, birbirimizin farkına varmak ve gerçek mutluluğu soluklamak için edebe ne kadar muhtaç olduğumuz açıktır. Edeb, yazılı ve sözlü öğretimden çok, örnek olmak suretiyle görerek kazanılan bir değerdir. Bu değerin nesillerimize aktarılması ise hepimizin görevidir. Nitekim Allah Teâlâ’nın “canlarımızı ve evlatlarımızı cehennem azâbından korumayı” emrettiği4 âyet-i kerîmenin tefsiri sadedinde Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir baba çocuğuna edebden daha değerli bir şey kazandıramaz.”5 Bu âyet ve hadîsi merkeze alan şu şiir de âdetâ bir hayat düstûru gibidir: Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ’dan Giy o tâcı emin ol her belâdan. Cenâb-ı Hak cümlemize önce kendi zâtına, sonra nefsimize, sonra bütün insanlara ve tüm yaratılmışlara karşı edeble yaşayarak gerçek insanlık sıfatını kazanmayı nasib etsin. KAYNAK: 1- Hadid, 57/4. 2- Kaf, 50/16. 3- Ebû Dâvûd, Edeb, 110. 4- Tahrim, 66/6. 5- Tirmizî, Birr, 33. Hazırlayan: Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ Firhist’e Geri Dön 31 2013 HUTBELERİ 1 05 Temmuz RAMAZAN VE ORUÇ Müminler! Cumanız mübarek olsunO Beklenen bir geliş varO Manevi susuzlukların ırmak olduğu günlerimize, üç aylarda rahmete susamış gönüllerimize bir geliş var. Bir sultan gibi; bir ferman gibiO Rahmet rahmet üzerimize yağmak için; hasret hasret ufkumuza doğmak için bir geliş varO Mü’minler! O geliyor. Onu tanırsınız siz, iyi bilirsinizO Bir yıl evvel yine böyle bir zamanda gelmişti. Onu tanırsınız; hani sevinçler ve müjdeler kânıydı; hani on bir ayın sultanıydıO Mü’minler, kararan ruhlarımızı nur ile 3 zarafetle buluşturalım; gelin, sokaklarda renk renk iftarlar oluşturalım. Mü’minler! HakTeâlâ size, “Ey iman edenler” diyor, “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farzkılındı.”1 dikkat buyurunuz, “Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için” diyor bunu, “Allah’a karşı gelmekten sakınmamız içinO” Üç günlük yoldaO Ve üç gün sonraO O geldiğinde efendiler, üç gün sonra üzerimize güneş doğduğundaO Sultan şehrin kapısından girdiğindeO Kalplerimizdeki zifiri karanlıkları yıkmak üzere, yâdıyla dudaklarımızı kanatan hasretleri yıkamak üzereO Kırın içinizdeki kötülük fincanlarınızı, ve asi iseniz ıslah edin canlarınızı. Pişmanlıklarımız gülümseyişlerle tutsun ellerimizden ve iftar sevinçlerine karışsın aminlerimiz; çoğaldıkça çoğalsın dualarımız. Her gece gülün yâdı gül dudaklarda okunsun, her akşam iyilikler desen desen dokunsunO İki sevinç arasında, bunda ve ötede, müjdelenen iki sevinç arasında bir alev gibi yansın ruhumuz, bir anda tutuşsun amel defterlerimizin kara sayfaları, inşallah tertemiz olsun. Mü’minler! Üç gün sonra o geliyorO Yüce Allah’ın gufranı, nebiler nebisinin fermanı Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön doldurmak, ham gönüllerimizi sevap ile oldurmak için, sultan geliyor, mâh-ı gufrân geliyor. Mü’minler! Yıllar yılıydıO Kutlu zamanlarda saadet çağıydı... İnsanlık sancıdan, insanlar acıdan kurtulmadaydılar birer birerO Yaratılanların en şereflisine ayların en şereflisi verilmişti. Şifa diye, gufranımız, bağışlanmamız için; vefa diye biraz da aşkın ateşine yanmamız içinO Çağlar vardı, zaman akmıştı ve sevgililerin en sevgilisine ayların en sevgilisi verilmişti. Kardeşliğimizi hatırlayalım, küskünsek barışalım diye; yoksula yardım edip meleklere karışalım diyeO Selamımız salavatımız olsun diye; kurtuluşumuz beratımız olsun diyeO Mü’minler! Sultan geliyor madem, usulünce karşılamak gerek; sultan gelince de sultanlar gibi yaşamak gerekOGelin o halde, bu sene orucu oruç gibi tutalım ve mahyalarımızı gönüllerimize bağlayalım; gelin bu sene oruç ile çelişen günahlarımıza durmadan ağlayalım. Geceler ibadetimiz olsun, oruçlar hidayetimiz olsun gelinO Mazlumların ahını gidererek başlayalım imsaklara ve iftar için ellerimiz uzansın uzaklara, daha uzaklaraO Gelin, uzakları yakın etsin oruçlarımız bu sene; isyanlardan hidayete akın etsin oruçlarımız bu sene. Gelin, hayatı cadde cadde 4 ile geliyor. Hani “Oruç perdedir” demişti, sevgililer sevgilisi, hani “Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın, oruç perdedirT”2 demişti. Mü’minler! Gelin hakiki oruçlarla iftar açalım bu sene; gelin orucu perde edinelim de cümle kötü amellerden kaçalım bu sene. Gelin, camiler salavatlarla dolsun ve oruçlarımız gerçek oruçlardan olsunORiya ve gösterişten arındırıp kendimizi Allah’ın gufranına erelim, nur elbiseler giyinip kutlu kapılardan girelim. Rabbimiz! Ramazan’a ulaştır bizi, affına yaklaştır biziO İftar dakikasında düğümlenen zamanı hayırla paylaştır bize; nefesi gül kokanın yolunda engelleri aştır bize. Sofralarımıza Halil İbrahim bereketleri dökülsün, dillerimizden münacatlar ve dualar dökülsün. İlahi! Onbir ayın sultanı hürmetine muradımızı ver bize, iyileştir içimizdeki yaraları, ağız tadı ver ülkemize. İlahi! Orucu tuttur bizeO İlahi, oruca tuttur biziO Mü’minler! Cumanız mübarek olsun, ramazanınız bayrama ersinO KAYNAK: 1- Bakara, 2/183. 2- Müslim, Sıyâm, 163. Hazırlayan: Prof. Dr. İskender PALA Firhist’e Geri Dön 32 2013 HUTBELERİ 12 Temmuz 2 Firhist’e Geri Dön bütün… Akşam çocuğunuza içirdiğiniz sütün… Sorun hesabını kendinize. Masum musunuz, değil mi? Şeker mi HELAL KAZANÇ HELAL LOKMA çiğnemektesiniz, kil mi? Efendiler! Haramdan kaçının, helalinden isteyin! Kıymetli Kardeşlerim! Biliyor muydunuz, helalinden bir yudum aşın yuvamıza bin bereket ge>rdiğini? Biliyor muydunuz haram karışan rızıkların bereke> bi>rdiğini? Ağız tadımızın helalden geldiğini, haramın ise 'rınlar deldiğini biliyor muydunuz? Allah’tan haram mı istersiniz efendiler, helal mi? Bah?nıza karanlık mı düşsün, hilal mi? Değerli Kardeşlerim! Kazançlarda haram şüphesinin çoğaldığı hırs dolu zamanlarda yaşıyoruz. Günler, ha*alar, aylar ve yıllar hep birbirine benzeyerek Cumanız mübarek olsun aziz kardeşlerim! Bilgeçiyor. Aman ha… Aman ha, bu koşturmacada helallemem, seherde aç havalanıp akşama tok dönen kuşları rimizi yi>rmeyelim; yoksa helalimizi de yi>ririz, ve evigördünüz mü hiç? Yahut, tarladan mahsul alabilmek mizin huzuru kaçıverir apansız. Karanlık geceler sızar için tohum eken elleri düşündünüz mü? Meyve devşirsonra gönüllerimize. Belki dikenler musallat olur güllerimek üzere ağaca uzanan kolları? Ağını dolu çıkarmak için düğüm bağlayan ince emekleri? Ve arılar gibi damla mize. İşte bu yüzden; işte bu yüzden kardeşlerim, haramdan kaçınmalı, helalinden istemeliyiz! Kaçamıyoruz damla işlenen petekleri? Şimdi düşünün. Evine haram sokmamak için çır- dememeli, kaçmalı, korunmalıyız. Kanunlardan korktuğumuz, komşumuzdan çekindiğimiz için değil kardeşlepınan canları düşünün. Kendinizi düşünün. Maksat için rim, Allah korkusundan yapmalıyız bunu, O’na dost yürüdüğünüz yolları, rızık için boyun eğdiğiniz kulları olmak için yapmalıyız. Sonuçta, biz helali isteyerek Aldüşünün. Sonra dikkatle bakın kazandıklarınıza. Bakın, lah’a dost olalım da varsın bütün haramlar bize düşman inceleyin, görün. Görmek için bakın; bakın ki, haramolsun. Biz helalin zırhını kuşanalım da, varsın haramın dan mıdır rızkınız, helalden mi? Ekmeğiniz sağlam kılıç okları geldikçe gelsin üstümüze, geldikçe gelsin. mıdır, şüpheli elden mi? Hani alırken yığın yığın, bütün 1 3 Kardeşlerim! Kaina?n Efendisi, Muhammed Mustafa (s.a.s), “Haram lokma ile beslenip büyüyen bir insan ateşe daha layık6r”1 buyuruyor. O halde dikkat edelim, eğer çoluk çocuğumuzu şeytandan, kötü işlerden, belalardan korumak emelindeysek, onları mutlaka, ama mutlaka helal rızık ile büyütelim. Helal rızık ile büyütelim ki evlatlarımız emin yara?lış üzerine yaşasınlar, toplumun hayrına insanlar olsunlar. Muhterem Kardeşlerim! Bu akşam… Yatmadan önce… Kalbinizi elinizle sımsıkı tutun… Küpürtüsünü hissedesiye kadar tutun… Dinleyin bakalım, niyetleriniz ve düşünceleriniz helale mi yakın, harama mı? Samimiyetle, kendinizi aldatmadan, bahane bulmadan, mazeret uydurmadan dinleyin bakalım kalbinizi. Sonra sorun kendinize, şu alemde haram mıdır kârımız bizim, helal mi? Haramlar mil çekmeden gözlerimize, kederler gelmeden yüzlerimize soralım bu soruyu, mutlaka soralım! Ta ki vicdanımız rahat, gönlümüz huzurlu uyuyabilelim. Yoksa yarın, hâlâ haramdan kurtulmamışsak, yarın, toplum bozulacak, nesillerimiz çürüyecek ve yakın bir gelecekte bereke> kaybedecek ülkemiz, öğütülmüş buğdaylar yanık kokacak, eğrilen iplerimiz en ince yerinden kopacak. İlkbaharlarımız sarı yapraklarla dökülecek, gönül haritalarımızın renkleri kerpetenle sökülecek. Zira Hak Taala öyle haber veriyor ve “Ey insanlar,” diyor, “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.”2 Ve Efendiler Efendisi (s.a.s) de “Hiç kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir yiyecek asla yememiş5r.”3 buyuruyor. Kardeşlerim! Varın yüreklerinizi yoklayın. Ya gecenin bir yarısında, ya bir gün ba?mının sarısında, kendinizden, cüzdanınızdan, sofranızdan emin olmak için haramı, helali mutlaka ve daima ha?rlayın. Seherde havalanan kuşları, tohum eken elleri, düğüm bağlayan ince emekleri, damla damla petekleri tekrar tekrar ha?rlayın. Ve o ha?rlayıştan sonra yuvasına tok dönen kuş nasıl dolaşırsa yeryüzünde, siz de öyle adımlayın caddeleri, kendinden emin ve bah>yar. Diyanet İşleri Başkanlığımız helâlin, helâl kazanç ve helâl lokmanın önemine vurgu yapmak ve bu konuda toplumsal bilinç oluşturmak amacıyla bu sene Ramazan ayında “Helâl Kazanç-Helâl Lokma” konusunu gündeme taşımış?r. Ramazan ayı boyunca gerçekleş>rilecek etkinliklerde, helal kazanç konusu bütün yönleriyle ele alınacak?r. Bu vesileyle Ramazandan kazançlı çıkmayı, daima helal ve bereketli rızıklar peşinden koşmayı Rabbimizden niyaz ediyorum. KAYNAK: 1- Tirmizî, Cum’a, 79. 2- Bakara, 2/168. 3- Buhâri, Büyû, 15. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 33 2013 HUTBELERİ 19 Temmuz 2 Firhist’e Geri Dön Öyle ki insanlar, tükeAği kadar mutlu olabileceğini düşünmeye başladı. Oysa daha çok tüketmek için daha çok harcaHELAL KAZANÇ, HELAL LOKMA mak; daha çok harcamak içinse daha fazla kazanmak gerekiyor. Böylece tüke>m çarkının dişlileri arasında insanın im>hanı çe>n bir hal alıyor… Kardeşlerim! İnsan, esasında bu süreçte maddi açıdan yükselirken manevi yönden tükeniyor. Serve>ne servet kaBğını zannediyor, ancak çoğu zaman kazanırken kaybet>ğinin farkına varamıyor. Oysa dilimizi yalandan, gönlümüzü küfürden temizleyen Allah Resûlü, kazancın da Kardeşlerim! Rabbimizin lü=uyla eriş>ğimiz müba- haramdan arınması gerek>ğine işaret ediyor. Bizlere gerçek zenginliğin mal çokluğu değil, gönül tokluğu olduğunu rek Ramazan ayı, her yıl olduğu gibi yine hanelerimizi şebildiriyor.1 Nasırlı ellerle, alın teriyle, göz nuruyla kazanılan reflendirdi. Manevi iklimiyle bizleri diriltmek, kazancımızı bereketlendirmek, sofralarımızı haram lokmadan temizle- emeğin insan için “en hayırlı lokma” olduğunu müjdeliyor.2 Böylece, hırsla, bencillikle, aç gözlülükle doymayan kalpler, mek için geldi. Biz mü’minlere helal-haram arasındaki o rızkın Allah’tan geldiğine inanarak huzur buluyor. Dünya ince çizgiyi yeniden ha?rlatmak, bizleri arındırmak, helal şuuruna ulaş?rmak için geldi. Zira öyle bir dünyada yaşıyo- hazineleriyle doymayan nefisler kanaat hazinesini keşfederek mutmain oluyor. İnsanoğlu, dünya mülküne olan zaaruz ki bir tara*a açlık ve sefalet içinde yaşam mücadelesi 'ndan ancak mülkün gerçek sahibiyle tanışınca verenler, diğer tara*a sorumsuz ve ölçüsüz biçimde çılkurtulabiliyor. gınca tüketenler... Bir tara*a sokağa terk edilenler; diğer Kardeşlerim! Hutbemin başında okuduğum aye@e tara*a bitmek tükenmek bilmeyen istek ve arzuları için yaRabbimiz “…Helal şeylerden yiyiniz ve salih ameller işleyişayanlar… Bir tara*a gelecek endişesi taşıyanlar, çaresiz kalmışlar; diğer tara*a israf edenler, hızın ve hazzın peşin- niz.”3 buyuruyor. Dolayısıyla salih amel işlemenin ancak helalinden kazanmak ve yemekle mümkün olabileceği bildiden sürüklenenler… riliyor. Bugün, yaşadığımız tüke>m çarkında bunu gerçekEvet, kardeşlerim, modern zamanlar, bütün dünleş>rmenin yolu ise; “Helal Kazanç, Helal Lokma” bilincinin yada bir israf ve tüke>m toplumu üreA. Tüke>m kültürü, her türlü gösteriş ve reklamla körüklendi. Tüketmek insan- geliş>rilmesidir. Tüke>m dayatmasına teslim olmamak?r. lığın nihai amacı haline geldi. İnsanlar sadece tüketmek için İnsaflı, sorumlu, ölçülü ve mutedil bir hayat tarzını benimyaşar oldu. Lüks ve israf, insanların ih>yaçlarına dönüştü… semek>r. Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarını hakkıyla 1 3 muhafaza edebilmek>r. Helalinden üretmek>r. Helalinden kazanmak?r. Helalinden harcamak?r. Helalinden yemek>r. Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de, hutbemin başında okuduğum hadislerinde, “Mümin bal arısı gibidir. Bal arısı, hep güzel şeyler yer, hep güzel şeyler üre5r. Her yere konar, ama hiçbir şeyi ne döker, ne kırar, ne de ifsat eder”4 buyuruyor. Ramazanı idrak eden her mümin, hem üre>rken hem de tüke>rken Rabbimizin emir ve yasaklarını, O’nun belirlediği ölçüleri göz önünde bulundurur. Bereketli ramazan sofralarına kul hakkı karış?rmaz. Orucunu haram lokmayla açmaz. İ*ar sofralarını israf sofraları haline ge>rmez. Duaya kalkan ellerini haramla kirletmez. Elinden, dilinden emin olunan Müslümanın sermayesi hile ve aldatmak olamaz. Müslüman, >caret yaparken hileli mal satmaz, ölçüde ve tar?da asla hile yapmaz. Kazancına ve lokmasına kimsenin âhını ve hakkını bulaş?rmaz, boynunda hiçbir kulun vebalini taşımaz. Hiçbir ye>min hakkına girip vicdanını karalamaz. Çalış?rdığı işçinin alın terini sömürmez, onun haysiye>ni zedelemez, is>smar etmez. İnanan insan, boğazından haram lokma geçirmez, çocuklarını haram ile beslemez. Rüşve> açılmayan kapıları açan bir anahtar olarak görmez. Gayr-i meşru yollardan servet edinme peşine düşmez. Şerefinin, onurunun, haysiye>nin pahasına ucuz hesaplar peşinde koşmaz. Cebini faizden, kumardan, karaborsacılıktan elde eAği kirli parayla doldurmaz. İçki >care>yle uğraşmaz. Hırsızlığın ağır yükünü üstlenmeye kalkmaz. Heybesini başkalarına ait haram malla doldurmaz. Zira yarın malını nereden kazanıp Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 nereye harcadığının hesabını vermeden Rabbinin huzurundan ayrılamayacağını bilir. Oruç tutan her mümin bilir ki, Hz. Âdem’in yara?lış öyküsünde ifade edildiği gibi haramları bedenine kaBğında ayıpları ortaya dökülür. Böylece Allah ka?ndaki saygınlığını kaybeder. Dua eAğinde duası kabul edilmez. İ*ar eden her mümin, geçimini temin eAği kazancının; boğazından geçen lokmanın; çoluk çocuğuna ve ailesine sağladığı rızkın; üreAği ve pazarladığı her malın helal olup olmadığının muhasebesini yapar. Sahura kalkan her mümin, açgözlülük ve doyumsuzluk duygusunu; lüks hayat, servet ve zenginlik tutkusunu Ramazanın manevi ikliminde tedavi eder. Kanaa>n, tükenmez bir hazine olduğu inancını gönlüne iyice nakşeder. Değerli Müminler! Her yıl bizleri değiş>rmek, gönlümüzü, zihnimizi, malımızı, kazancımızı arındırmak için kapımızı çalan mübarek Ramazan ayının manevi ikliminden is>fade edebilmeyi diliyor, Rabbimizden Ramazanın hayır ve hasena?ndan, feyiz ve bereke>nden nasiplenebilmeyi niyaz ediyorum. Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in bizlere öğreAği şu dua ile bi>rmek is>yorum: “Allah’ım! Helal rızıklarından nasip ederek beni haramlarından koru! Lü4unla beni Sen’den başkasına muhtaç etme!”5 KAYNAK: 1- Buhârî, Rikâk, 15; Müslim, Zekât, 120. 2- Buhârî, Büyû’, 15. 3- Mü’minun, 51. 4- Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 199. 5- Tirmizi, Deavât, 110. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 34 2013 HUTBELERİ 1 26 Temmuz TEKBİR: ALLÂHU EKBER Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu v-Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahilHamd. Kardeşlerim! Allah-u Ekberle doğar bütün müminler. Her doğanMüslüman çocuğun kulağına önce tekbir okunur. Allah-u Ekberle ölür müminler. Bütün mü’minlerin ruhları ebediyete tekbirle uğurlanır. Tekbir Allah’ın emridir. Allah’ı ululamaktır. Allah’ı yüceltmektir. O’nu her şeyden üstün tutmaktır. Tekbir, Allah’ı acizlikten, noksanlıktan, şirkten, O’na layık olmayan tüm sıfatlardan tenzih etmektir. O’nunla ilgili her şeyi nefsî isteklerine üstün tutmaktır. Tekbir, kalbi mâsivâdan arındırmaktır. Allah’ı yüceltirken kendi acziyetini tatmaktır. Tekbir yeryüzündeki büyüklenmeleri, kibirlenmeleri, böbürlenmeleri reddetmektir. Aziz Müminler! Tekbir tevhidin en veciz ifadesidir.Tekbir, hayatımızdaki ve dünyadaki bütün büyük değişimlerin anahtarıdır. Ne zaman dünya, ahirete, manevi âleme temas etse, tekbirle Allah’ın büyüklüğünü tasdik ederiz. Günde beş vakit dinleme nimetine nail olduğumuz Ezanı Şerifler Allah-u Ekber diye başlar. Ezan bizi 3 Aziz kardeşlerim! Ancak Müslüman muhayyilenin bugün tekbir sesini hayal edemeyeceği yerler de var. Bağdat’ın sokaklarında, Şam’ın çıkmazlarında, Nil nehrinin kıyılarında kardeşin kardeşi öldürürken Allah-u ekber demesi ne hazindir. Bebeklerin kulaklarına okunan tekbirin, artık onlar katledilirken duyulmaya başlanması ne büyük bir hüsrandır Ya Rab! Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu öğütleyen bir dinin mensuplarının, bunu yaparken en yüce kelimeyi dillerine alabilmelerinden daha hazin ne olabilir. Tekbiri bir katlin, tekbiri siyasi bir emelin, tekbiri bir sûiistimalin, tekbiri bir ticaretin sloganı haline getiren Müslümanların “hayye’ale’l-felâh” çağrısına mazhar olmalarını ne kadar bekleyebiliriz? Allah’ın büyüklüğünü küçük emellerimize âlet ettiğimiz sürece, nasıl kurtuluş umabiliriz? Allah’ın zulme razı olmayacağını bile bile, O’nun adını hayal edilemeyecek yerlerde tekbirlerle dillendirmek, İslam’a karşı işlenen ne büyük bir cinayettir. Belki İslam âlemini bugün örten perde, kendine mâneviyat kapılarını açacak tekbir anahtarını yitirmiş olmasıdır. Belki yeniden aydınlık ufuklara bakmalıyız ve Cibrîli-i Emîn’in o kanat gerişini, Kadir Gecesinde yere inişini düşünmeliyiz ve Allah’ın büyüklüğünü o yüceliğe yaraşır şekilde yeniden tekbir etmeliyiz. Ki böylece Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadesiyle her bir tekbirimiz Allah’a olan sadâkatimizin bir sadakası olsun.2 Ya Rab! Mübarek Ramazan ayı hürmetine âlem-i İslamı çepeçevre saran karanlıklardan koru. Bizi Cibrîli-i Emîn’in “kalk” emrini duymuşçasına gafletten uyandır. Ya Rab! Ramazan-ı şerifimizi ihya eden en Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 dünya hayatından bir anda koparıp alır. Allah’a hamdolsun ki bugün dünyanın her yerinde ezanlar, tekbirler süsler yeryüzünü. Allah’üekber nidaları titretir arş-ı Rahmânı. Dünyayı terk edip mânevi iklime girmek için namaza durduğumuzda iftitah tekbiri getiririz. İlahi huzura mirâcımızı böyle başlatırız. Namazda, mutlak bir huzur içindeyizdir. Allah’ın karşısında hareket etmemiz ne mümkün. Acziyet ve huşû içinde onun huzurunda donup kalmalıyken, Allah’ın büyüklüğü bize hareket edecek tâkâti sağlar. Bu yüzden namazdaki her hareketimizi tekbirle gerçekleştiririz. Ve rükûda belimiz bükülmüşken Allah’ın hamdimizi duyduğunu müjdelemesiyle yeniden doğruluruz. Secdeye bir daha kalkmamak üzere kapanmışken, Allah-u Ekber diyerek yeniden hareket edecek gücü buluruz kendimizde. Bayramlarda bu huzuru o kadar yoğun hissederiz ki, fazladan tekbirler getiririz. Ve omuz omuza kılınan bayram namazlarından melekleri selamlayıp çıktığımızda,kubbelerden tekbirler taşar ve Itri, besteler tekbirlerimizi. Tekbirle açarız oruçlarımızı. Oruç daimi bir ibadet halidir, bedenden ve dünyadan arınmaktır. İftar, yeniden fıtrata, dünyaya dönmektir. Budönüş de müezzinin Allahu Ekber nidasıyla gerçekleşir. Resul-i Ekrem (s.a.s), ilk vahyi aldıktan, mânevi âlemle o yoğun teması gerçekleştirdikten sonra, üstünü örtmüştü. Cibrîli-i Emîn, ona vahyi getirirken “Ey örtüsüne bürünen, kalk ve uyar” demişti, sonra da (ve rabbekefekebbir)“Allah’ı tekbir et”1 diye emretmişti. Böylelikle mânevi aleme irtibatından sonra tekrar dünyaya dönüşünü tekbirle gerçekleştirmişti. 4 önemli ibadetlerden olan itikafa girdiğimiz şu günlerde itikafa giren mü’minlerin duaları hürmetine inanan kardeşlerimizin acılarını dindir. Ya Rab! Biz günah işledik, Senin yüce adını haksız yerde zikrettik, Sen bizim adımızı haksızlar arasında zikretme. Ya Rab! Seni hamd ile tesbih eder, seni yüceltiriz, bize huzurunun kapılarını aç. Ya Rab! Yüceliğini hakkıyla,hak yerde tekbir etmeyi nasip eyle. Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi nârın azabından koru. Rabbimiz! Bütün hesapların ortaya döküldüğü gün beni, ailemi ve bütün müminleri bağışla. Rabbimiz! Sen, gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilensin. Bizi, ailemizi ve müminleri açığa vurma. Tüm imtihanları kaybetmiş olsak da bizi rahmetine kabul et. Belimizi büken ağır yükleri omzumuzdan, karanlık perdeleri üzerimizden kaldır. Beldelerimizi emin kıl, yüreklerimizi yakınlaştır. Âlem-i İslamı içine düştüğü fitnelerden, tefrikadan, cehaletten kurtar! Bizlere yeniden aziz bir ümmet olarak adaleti ayakta tutmayı nasip eyle. Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu v-Allahu Ekber, Allahu Ekber ve lillahilHamd. KAYNAK: 1- Müddessir, 74/1-3. 2- Müslim, Zekât, 53. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 35 2013 HUTBELERİ 1 02 Ağustos 2 Firhist’e Geri Dön mek bilmeyen arzularımıza “dur” demenin gayre>ne RAMAZANA VEDA VE KADİR GECESİ düşmüştük seninle. Şimdi gidiyorsun. Bir sonraki Ramazana kadar minarelerde yanan kandillere, mahyalara, birlik ve bereket vesilesi i*ar sofralarına, teravihlere, salât-ı ümmiyelere hasret kalacağız. On bir ayın sultanı mübarek Ramazan! Sana bir daha kavuşur muyuz bilemiyoruz. Ancak yine hasret ve özlemle bekleyeceğiz seni. İnciAysek, kadrini bilemediysek bizden Rabbimize şikâyetçi olma! Hesapların verileceği mahşer günü lehimizde şahit ol! Kıymetli Kardeşlerim! Rahmet ayı veda ediyor Aziz Kardeşlerim! “O geliyor” diye kapılara koştuk. Onu heyecanla karşıladık. Rahmet ayı Ramazan mi- bizlere. “Ramazandaki takvanızı, ihlasınızı, sadaka>nizi ve sabrınızı yıl boyunca koruyup devam eArin” diyerek gidisafir oldu bizlere. Nadide hediyeleri ile... Sabır, takva, kanaat, i*ar, sahur, mukabele, teravih, Kadir Gecesi ve yor. “Zekâ?nızı ihmal etmeyin, kimsenin verilmedik fitresi kalmasın!” ha?rlatmasıyla gidiyor. Ve ayrılık vak>nin yakbağışlanma... Bugünlerde bereketli misafirin ayrılık haberi ile laş?ğı şu günlerde bizleri bir kez daha bağrına basarken en kutlu gecesiyle buluşturuyor. gönüllerimiz mahzun. On bir ay onun hasre>yle yanan Kardeşlerim! Bu kutlu gece, feyiz ve bereke>n, yüreklerimize ayrılık acısı düştü. Firka>n acısını Kadir Gerahmet ve mağfire>n nihayetsiz bahşedildiği Kadir Gececesi ile dindirmek is>yoruz. Rabbimizin izni ile yarın sidir. Kadir Gecesi, doğru yolu gösteren, aydınlığa çıkaakşam vasıl olacağız o Kadri yüksek geceye… Ey rahmet ayı! Ne kadar alışmış?k sana. Evimizin ran, dünya ve ahiret saade>ne erdiren Yüce Kitabımızın bir ferdi olmuştun. Seninle yüreğimiz yumuşamış, bede- indirilmeye başladığı gecedir. Bu gece, insanlığın hasretle nimiz sıhhat bulmuştu. Açken ağzımızın misk gibi koktu- beklediği, Hira ufuklarında beliren İslam güneşinin yeryüzünü aydınlatmaya başladığı gecedir. Bu gece hakkında ğunu senin vesilenle öğrenmiş>k Rahmet Elçisinden.1 Sabrı öğretmiş>n bize. Aç insanların halinden haberdar Rabbimiz şöyle buyurur: “Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu etmiş>n hepimizi. Nefsimizi yenmenin, bitmek tüken3 sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenlik5r.”2 Değerli Kardeşlerim! Bir düşünelim: Kur’an’ın indiği geceye bin ay değeri veren Yüce Rabbimiz, Kur’an’ın indiği kalbe, hayat olup yaşandığı bir bedene acaba nasıl bir şeref bahşeder? Fahr-i Kâinât Efendimiz ise şöyle buyurmaktadır: “İnanarak ve sevabını Allah’tan umarak Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolunur.”3 Bir kez daha ha?rlayalım: Kadir gecesini, ancak Kur’an’ın kadrini, kıyme>ni bildiğimiz müddetçe ihyâ etmiş oluruz. Kur’an’ın hak, hakikat, ahlâk ve adalet ilkelerine sarıldığımız ölçüde bu gecede bir ömre bedel manevî gelişmeler yaşayabiliriz. Kur’an’ın barış ve esenlik mesajlarına değer verdiğimiz nispe@e Allah’ın meleklerinin, yeryüzüne esenlik ge>rmek üzere indiklerinin idrakine varabiliriz. “Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bil!” şuuruyla haya?mızı sürdürdüğümüz müddetçe Kadir gecesinden hakkıyla is>fade edebiliriz. Bir kez daha idrak edelim: Bu gece, kaybeAklerimizi bulma gecesidir. Zihinleri ve gönülleri Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e göre yeniden inşa etme, onun hayat veren soluklarıyla yeniden dirilme gecesidir. Bu gece imana, merhamete, adalete sarılma gecesidir. Kendimizi hesaba çekme ve darda olan kardeşlerimiz için Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 gözyaşı dökme gecesidir. Değerli Kardeşlerim! Ramazan ayı boyunca İslâm coğrafyasında kadın, çocuk, yaşlı demeden kardeşlerimize reva görülen zulüm, şiddet ve cinayetlerin üzüntüsü yüreğimizi dağlıyor. Bu hüzünle Ramazanımız buruk geç>. Kadir gecesini idrâk ederken, dünyanın neresinde olursa olsun açların, yoksulların, mahrumların, mağdurların, zayıf bırakılmışların, zulme uğramışların haklarına dikkat kesilmek, onların dertleriyle dertlenmek, acılarına ortak olmak, yaralarını sarmak hepimizin vazifesidir. Zalimlerin hak ve hukuk tanımayan, azgınlaşan ve şımaran iradelerine karşı tavır almak, kısacası insanlığın barış ve huzuru için hayrın anahtarı şerrin kilidi olmak, yeryüzündeki bütün Müslümanların sorumluluğudur. Bu vazife ve sorumluluk, bu gece yeryüzüne inen meleklere ve Cebrail aleyhisselâma eşlik edecek maneviyata uygun bir kulluğa sahip olmak için de yerine ge>rilmesi gereken bir ödevdir. Kadir Gecemiz mübarek olsun. Bu gece, Rabbimiz ka?ndaki kadrimizin yücelmesine vesile olsun. Yâ Rab! Bu gece hürme>ne, İslam coğrafyasında akan kan ve gözyaşlarının durmasını, bütün kardeşlerimizin bayrama huzur ve güven içerisinde ulaşmasını nasip eyle. “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizi de affeyle.”4 KAYNAK: 1- Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 163. 2- Kadir, 97/1-5. 3- Buhârî, Fadlu Leyleti'l-Kadr, 3. 4- Tirmizî, Deavât, 85. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 36 2013 HUTBELERİ 1 8- Ağustos RAMAZAN BAYRAMI Aziz Kardeşlerim! Bizleri bir Ramazan Bayramına daha eriş>ren Rabbimize nihayetsiz hamd-ü senalar olsun! Bayramları neşe ve sevinç günleri olarak ilan eden Efendimize sonsuz salat ve selam olsun! Bugün bayram... Ramazan Bayramı... Bayramlar, aynı dinin, aynı inancın ikliminde bizleri birleş>ren, yürekleri bütünleş>ren, kardeşliği pekiş>ren, kırgınlıkları onaran ilahi armağanlardır. Bayramlar, iman kardeşliğinin gerçek tezahür sahneleridir. Bayramlar, inancı, ibade>, tarihi ve kültürü bir sevinç atmosferinde buluşturarak bizi is>kbale taşıyan ve tarih sahnesinde biz Müslümanlara süreklilik kazandıran müstesna zaman dilimleridir. Kardeşlerim! Bu bayrama nice günlerden, nice iftarlardan, nice sahurlardan sonra kavuştuk. Bu bayrama Ramazanın manevi atmosferini idrak eAkten sonra eriş>k. Rabbimizin rızası için açlığa ve susuzluğa sabreAk. Her türlü günaha karşı “Ben oruçluyum” dedik. Böylece 3 ların, dil-din ayırımı yapmadan, ırk-renk farkına aldırmadan, “Sonra biz de aç kalırız!” kaygısına kapılmadan infak edenlerin, sadaka verenlerin, yardım edenlerin, yığanlardan ve is>fleyenlerden olmayanların bayramıdır. Bu bayram, bencillik kabuğunu kıranların, ikram edenlerin, ekmeğini bölüşenlerin, huzuru paylaşanların, gönül kapılarını kardeşlerine açanların bayramıdır. Bu bayram, diğerkâm olanların, veren ellerin, ye>m ve öksüzü i>p kakmayanların, isteyeni azarlamayanların, muhtacı horlamayanların, yolcuyu yolda bırakmayanların, yoksulların ellerinden tutanların bayramıdır. Bu bayram, yeryüzünü yangınlarla kasıp kavuranların, zayıfların üzerine basarak yükselenlerin, güç ve kuvve>yle, silah ve teknolojisiyle kan ve gözyaşı akıtanların tara'nı tutmayanların bayramıdır. Bu bayram, insanlığın barış ve huzuru için hayrın anahtarı şerrin kilidi olanların bayramıdır. Bu bayram, kendini beğenmişlerin, kendine yontanların, sırf kendi çıkarını düşünenlerin, komşusu açken tok uyuyanların, kardeşi mahzun iken sevinenlerin, insanlığı aç, mazlumları yalnız bırakanların değil; yapılanlara seyirci kalmayıp çaresizlerin çaresizliğini resimlemek yerine çare sunanların, yaraları saranların bayramıdır. O hâlde kardeşlerim! Bu bayramda yapacaklarımızı unutmayalım! Bizden bayram neşesi bekleyenlere beklediklerini ikram edelim! Bayramın sevincini ve coşkusunu içimizde hissedelim! Onun muştusunu gönüllerden gönüllere, evlerden evlere, şehirlerden şehirlere, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sabır im>hanından geç>k. İdrak eAğimiz bu bayram, aslında kuraklık çeken tüm insanlığın kurtuluşu için akan bir rahmet pınarıdır. Farklı coğrafyalardan, farklı dillerden, farklı ırklardan, farklı yaşlardan ve farklı kültürlerden milyonlarca Müslümanın bu bayramda aynı sevinç etra'nda halkalanması, merhamet kuraklığı çeken insanlığın merhame> yeniden kuşanması için büyük bir umu@ur. Bu rahmet pınarı, dünyayı kana bulayan ve ateşe atan ırkçılık ve ayrımcılığın, insanlığı aç ve yoksul bırakan sömürgeciliğin, azgınlaşan ve şımaran iradelerin, hakhukuk tanımayan zulüm ve haksızlıkların pekâlâ mağlup edilebileceğinin en güzel göstergesidir. Kıymetli Kardeşlerim! Bu bayram, başkalarını aç bırakarak doyanlara, diğerlerini ezerek muktedir olanlara, ötekilerini yok sayarak var olanlara karşı Hakk’ın yanında yer almanın bayramıdır. Bu bayram, hakka, hakikate, adalete, ahlak ve fazilete çağıranların bayramıdır. Bu bayram, hakika> duyuranların, adale> yüceltenlerin, sevgiyi yayanların bayramıdır. Bu bayram, bir Ramazan gecesi olan Kadir gecesinde inmeye başlayan o Kutlu Söz’ün hakkını verenlerin, Kitabın tara'nı tutanların, Kur’ân’ın yanında yer alanların bayramıdır. Bu bayram, yeryüzünde acı ve açlık üretenlerin yanında olmayanların; Rahmet Peygamberi (s.a.s)’in tara'nda duranların bayramıdır. Bu bayram, yeryüzünün dertleriyle hemdert olan4 ülkelerden ülkelere taşıyalım! Varlık sebebimiz olan annebabalarımızı; haya?n çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimizi sevindirelim. Evlerin canlı bayramları olan çocuklarımızı bayramın coşkusuyla mutlaka tanış?ralım! Aile büyüklerimize, akrabalarımıza, komşularımıza, arkadaş ve dostlarımıza hürmet ve muhabbetlerimizi gösterelim. Yaralı gönülleri, bîtap düşmüş yürekleri onaralım! Ye>mlerin, gariplerin, yaşlıların, mahkûmların ve kimsesizlerin tebessümü ile bayramlarımızı aydınlatalım! Hastane köşelerinde şifa bekleyenlerin gönüllerini alalım. Bayram yapamayanlara bayram yap?ralım! Yüreklerin en ağır yükü olan dargınlıklara son verelim! Ülkemizde güven ve huzur ortamının kalıcı hale gelmesi için çabalayalım! Kırgınlıkları tamir edelim! Kardeşliğimizi pekiş>relim! Dostluklarımızı güçlendirelim! Bayramınız mübarek olsun! Hutbeme bir dua ile son vermek is>yorum: Ya Rab! Son yıllarda bayramlara hep buruk giren ve bir türlü is>krara kavuşamayan İslâm dünyasında kardeşlik, dayanışma, barış, huzur ve güven ortamının yeniden tesis edilmesini, İslâm ülkelerinin tekrar ilim ve medeniyet, barış ve esenlik diyarı olmasını nasip ve müyesser eyle! Ya Rab! İslam coğrafyasında, Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Myanmar’da akan kan ve gözyaşının durmasını ve bütün kardeşlerimizin bayram sevinci yaşayabilmelerini nasip eyle! Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 37 2013 HUTBELERİ 1 9-Ağustos RAMAZANDA KAZANDIKLARIMIZ Muhterem Müslümanlar! İnanan insanın hayatında önemli bir yeri olan, orucuyla, namazıyla, iftarıyla, sahuruyla, zekât ve sadakasıyla ibadet ve rahmet ayı Ramazan-ı Şerife veda ettik. Bu mübarek ayda, gücümüz yettiğince oruçlarımızı tutmaya, dini görevlerimizi yerine getirmeye çalıştık. Fakirleri gözetmeye ve düşkünlere yardım elimizi uzatmaya gayret ettik. Kur'an okuduk, mukabeleler dinledik. Ramazanda sabrı, paylaşmayı ve başkalarını da düşünmeyi öğrendik. Eş dost ve akrabalarımızla iftar sofralarında buluşarak birlik ve beraberlik tabloları oluşturduk. Camilerimiz cemaatle kılınan namazlarla ayrı bir canlılık kazandı. Kubbelerimizde tekbirler, dualar ve Kur'an sedaları yankılandı. Fert ve toplum olarak elde ettiğimiz bu güzellik ve kazanımları, hayatımızın her anını kuşatacak şekilde devam ettirmeliyiz. Böy3 Kardeşlerim! İbadet Allah’ın bizim üzerimizdeki hakkıdır. Bu hak sadece ramazandan ramazana ödenecek bir görev değil, bilakis bir ömür boyu devam etmesi gereken bir vazifedir. Hz. Aişe (r.anha)’ dan rivayet edildiğine göre bir defasında Peygamberimize: “Ya Rasülallah! hangi amel Allah’ü Tealaya çok sevimlidir.” diye sorulduğunda, Peygamberimiz: “Az da olsa devamlı olanıdır.”3 buyurmuştur. O halde ramazandan sonra da ibadetlerimize devam edelim. Tövbe ile arındırdığımız gönüllerimizi günahlarla tekrar kirletmeyelim. Rahmet ayı Ramazan’dan sonra bayrama kavuşturan Yüce Rabbimden ömrümüzü ramazan, ahretimizi bayram kılmasını niyaz ederim. KAYNAK: 1- Ra’d, 13/28 2- Hicr, 15/99 3- Buhari, rikak, 18 Hazırlayan: Bayram ÖZÇİFTÇİ Göçmenler Camii M-K Kumluca/ANTALYA Redaksiyon: Hutbe Komisyonu Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lece toplumumuz, huzur toplumu haline gelecektir. Kıymetli Mü’minler! Ramazan ayında kazandığımız güzel hasletleri ve yerine getirmeye çalıştığımız ibadetleri, ramazandan sonra da devam ettirmeliyiz. Çünkü dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen dinimizin emir ve yasakları sadece bu aya mahsus olmayıp, hayatımızın her anında uygulanması gereken prensiplerdir. İşte bunun için, müslümanın ibadeti ve iyiliği belirli bir zaman ve mekânla sınırlı kalmayıp, süreklilik arz etmesi gerekir. Birçok hikmeti olan bu ibadetleri yerine getirme sebebimiz Yüce Rabbimizin emretmiş olması ve O’nun rızası elde etmektir. Gönül dünyamızın sükûnete ermesi Allah’ı unutmamaya bağlıdır. Ra’d Suresi 28. Ayette bu husus şöyle dile getirilir: “Biliniz ki, kalpler ancak Allah ‘ı anmakla huzur bulur.”1 Başka bir ayet-i kerimede ise: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”2 buyurulmuştur. 4 Firhist’e Geri Dön 38 2013 HUTBELERİ 1 16 Ağustos MAZLUMUN AHI, TİTRETİR ARŞ-I RAHMAN’I Muhterem Kardeşlerim! Okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz, “Zulmedenlere asla meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra size yardım da edilmez.”1 buyuruyor. Okuduğum hadis-i şeri*e ise Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Zulüm, kıyâmet günü (sahibini saran) karanlıklar (olacak)6r”2 buyuruyor. Kardeşlerim! Kur’an-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu kötülüklerden biridir zulüm. Bütün peygamberlerin tevhid mücadelesi, aynı zamanda insanların onurunu, izze>ni, şerefini ve haysiye>ni ayaklar al?na alan her türlü baskı ve zulmü ortadan kaldırmaya yönelik olmuştur. Zulüm, haddi aşmak?r. Hak ve hukuk tanımazlık?r. Adaletsizlik>r, haksızlık?r. İnsanı insan yerine koyma3 işitmekteyiz. Hem geç>ğimiz mübarek Ramazan ayında hem de Ramazan Bayramının hemen ardından bu ha*a boyunca Mısır’da binlerce insan katledildi. Bir insanlık suçu işlendi. Bu acı hadise, hepimizi derinden yaraladı. Acılarımızı kat be kat ar?rdı. Ama biz biliyoruz ki mazlumların ahı büyüktür. Biz biliyoruz ki masumların kanları üzerine kurulu hiçbir saltanat, hiçbir hükümranlık ayakta duramaz. Biz biliyoruz ki, Allah zalimleri sevmez. Biz biliyoruz ki, Allah zalimleri hidayete erdirmez. Kardeşlerim, hiçbir dünyevi hırs, çıkar ve siyaset, bir insanı yaşatmaktan daha değerli olamaz. Masum insanları katledenler, bu duruma maddi ve manevi destek verenler, gerçekte bütün bir insanlığı katletmişlerdir. Er ya da geç bu dünyada cezalarını bulacakları gibi ahire@e de büyük bir azap şüphesiz onları beklemektedir. Dünyada kazandıkları hiçbir şey onları bu can yakıcı azaptan kurtaramayacak?r. Kötü bir son onları beklemektedir. Değerli Kardeşlerim! Şartlar ne olursa olsun, kimden gelirse gelsin, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi gerekçe ile yapılırsa yapılsın, dini, ırkı, rengi ve coğrafyası ne olursa olsun Müslüman, her zaman zulmün ve zalimin karşısında, mazlumun ise yanında yer almalıdır. Zulme şahit olan herkes, en az zulme uğrayan kadar zulme karşı durmalıdır. Kur’an-ı Kerim, değil zulme razı olmayı, zulmedenlere meyletmeyi bile yasaklamış?r. O halde Müslüman, zulmü alkışlayamaz, zalimi asla sevemez. Zulme göz yumamaz. Kanayan bir yara gördü mü ciğeri yanar. O ya- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mak?r. İnsan haklarını, kul hakkını en büyük ihlaldir. Bu sebeple zulüm, hem bu dünyada hem de ahire@e cezası şiddetli olan büyük bir günah?r. Zalimler asla kurtuluşa eremeyecek>r. Onlar, kıyamet gününde karanlıklar içinde kalacaklardır. Yollarını bulamayacaklardır. Çünkü zalimler, dünyada zulmeAkleri insanların hayatlarını karartmışlardır. Onlara dünyayı zindan etmişlerdir. Mazlumların beddualarını almışlardır. Şimdi hesap gününde karşılaş?kları zor ve çe>n manzara, mazlumlara yap?klarının kendi başlarına gelmesinden başka bir şey değildir. “Zülm ile âbâd olanın ahiri berbad olur” sözüyle “Alma mazlumun ahını çıkar âheste âheste” sözü tam da bunu ifade etmektedir. Zulme yardımcı olanlar ise, Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle Allah’ın gazabına uğrayacaklardır. Allah, zalimlere yardım edenlerle ahire@e asla görüşmeyecek>r. Onlar, yardım eAkleri zalimlerle beraberdir. Zulme sessiz kalanlara, zulmü görmezden gelenlere de merhamet edilmeyecek>r. Çünkü merhamet etmeyene merhamet edilmez. Düşünce ve davranışta zalimlere meyletmek zulümle; hainlere ortak olmak ihanetle; suçlulara arka çıkmak cürmün kendisi ile eşdeğerdir. Zalimler karşısında hakkı söylemek en büyük cihaBr. Zalimin zulmünü önlemek hem bu dünyada hem de ahire@e kurtuluşun ta kendisidir. Kardeşlerim! Yüzümüzü İslâm dünyasına çevirdiğimizde ne yazık ki birçok yerde zulmün kara bulutlarını görmekteyiz. Mazlum kardeşlerimizin feryâd-ü fignlarını 4 rayı iyileş>rmek için her türlü sıkın?ya göğüs gerer. Fakat hiçbir zaman “adam aldırma da geç git” diyemez. Her zaman hakkı tutar ayağa kaldırır. Zalimin hasmı olur, mazlumun dostu. Kardeşlerim! Biz de bugün Hz. Musa’nın, duasında Rabbine söz verdiği gibi Rabbimize yöneliyor ve söz veriyoruz: “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla mücrimlere arka çıkmayacağım.”3 Sevgili Peygamberimizin duasıyla Allah’a yalvarıyoruz: “Allah’ım! Zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım.”4 Allah’ım! Mazlum kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hisseAr! Bizi zalimlerden yana eyleme! Bize basiret ver, feraset ver! Bütün Müslümanları, vicdanlarından mahrum eyleme! Bizi vicdansızlarla beraber eyleme! Bizi zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı suskun kalanlardan eyleme! Allah’ım! Mısır’da ve dünyanın muhtelif yerlerinde katliamlarda haya?nı yi>ren kardeşlerimize rahmet eyle! Yaralanan kardeşlerimize acil şifalar ihsan eyle! Müslüman kardeşlerimize içinde bulundukları zor durumdan bir an evvel kurtulmaları için yardım eyle! Şu mübarek Cuma günü hürme>ne dualarımızı kabul eyle! KAYNAK: 1- Hûd, 11/113. 2- Buhârî, Mezâlim, 8; Müslim, Birr, 57. 3- Kasas, 28/17. 4- Ebû Dâvûd, Vitr, 32; Nesâî, İstiâze, 14. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 39 2013 HUTBELERİ 1 23 Ağustos İNSANIN KATLİ, İNSANLIĞIN KATLİDİR Muhterem Kardeşlerim, Okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz: “Kim, bir cana kıymamış ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir insanı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Mâide, 5/32) buyuruyor. Bir başka aye@e de Rabbimiz: “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamış6r.” (Nisâ, 4/93) buyuruyor. Okuduğum hadis-i şeri*e ise Peygamber Efendimiz (sas): “Allah ka6nda dünyanın yok olması, bir Müslümanın öldürülmesinden daha hafi"ir.” (Tirmizî, Diyât, 7) buyuruyor. Kardeşlerim, Kur’an-ı Kerim’in ve Sevgili Peygamberimizin bu mesaj ve uyarılarına rağmen ne yazık ki öldürme ve katletme günahına bugün en çok İslâm coğrafyasında şahit olmaktayız. Bütün dinler öldürmeyi lanetlerken, cana kıymayı en büyük cürüm ilan ederken yine de bütün dinlerin mensupları kendilerine öldürmek için bahaneler bulmuşlardır. Ne yazık ki bu biz Müslümanlar için de böyle olmuştur. Bir çiçeğe, bir karıncaya, bir kediye bile şe(at ve merhametle emredilen Müslümanlar dahi öldürmek için bahaneler uydurdular. Bu sebeple bugün İslâm 3 kitleleri imha edebilmek için 'rsat bildiler. Biyolojik, kimyasal ve nükleer her türlü silahı üreAler. Acımasızca bu silahları kullandılar. Silah tüccarları, silah satabilmek için nice ça?şmalar çıkarB. Nice düşmanlıklar üreA. Irkçılık uğruna nice hayatlar soldu. Sömürgecilik uğruna nice canlar yok oldu. İşgallerle nice hayatlar son buldu. Saltanat ve hükümranlık uğruna nice masum insanların üzerine kurşun yağdırıldı. Dizginlenemeyen ih>raslar, kin ve nefret yüzünden nice katliamlar yaşandı. Terör sebebiyle nice anaların yürekleri dağlandı. Töreler uğruna nice ocaklar söndü. Kan davalarında nice aileler yok oldu. Mafyalar haksız yere nice canlara kıydı. Nice büyük insanlar faili meçhul cinayetlerle katledildi. Yeryüzünde hep can pazarı yaşandı. Evet, kardeşlerim, bugün de dünyamızda bir can pazarı yaşanıyor. Bir yanda kana susamış Kabiller, diğer yanda masum Habiller… Ancak unutmayalım ki onların yanında “Öldürmeyeceksin!” diye emreden Musalar, cana kıymayı yasaklayan İsalar da var. Masum bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmeye eşdeğer olduğunu duyuran İslam Peygamberi var. Bir insanı yaşatmanın bütün bir insanlığa can vermek olduğunu müjdeleyen, insanları öldürmekle değil, yaşatmakla mükellef kılan dinimiz var. Yaşatmak, ağlayanın gözünün yaşını silmek>r. Aç olanı doyurmak, susuzları suya kandırmak, olmayana vermek>r. Düşene el uzatmak?r yaşatmak. İnsanların haliyle hâllenmek, derdiyle dertlenmek, yaralarına merhem olmak?r. Mazlumların yanında yer almak, zalimin zulmüne karşı koymak?r. Şüphesiz insan, öldürerek değil, yaşaBkça insanlığının farkına varır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön coğrafyasının hemen her tara'nda kan ve gözyaşı akmaya devam ediyor. Gün geçmiyor ki bir kan ve gözyaşı haberi duymayalım. Saltanat ve hükümranlık ih>rası, güç ve ik>dar tutkusu, baskı, zorbalık ve zulüm, şiddet, terör ve ça?şma, ölüm, öldürme ve katliam hadiseleri her tara*a dehşet saçıyor. Yüreklerimiz kan ağlıyor. Yangınlarla kasıp kavruluyoruz. Dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Yere düşen her damla kan, mazlumun gözünden dökülen her damla gözyaşı, zihin ve gönül dünyamızı param parça ediyor. Duygularımız köreliyor. Hislerimiz ölüyor. Aklımız tutuluyor. İnsanlığımızdan utanıyoruz. Aziz müminler, Yeryüzünde ilk cinaye>, Âdem aleyhisselamın oğlu Kabil işledi. Hem de yanı başımızda Şam’da, Dımeşk’ta Kasyun tepesinde. Kabil’in, kardeşi Habil’i öldürdüğü günden bugüne Kabil’in yolunu takip edenler hiç azalmadı. Hep aynı suç işlendi. Hep aynı günahla kirlendi insanlık. Ka>ller ve zalimler hiçbir zaman kana doymadılar. Hep en temel insan hakkı olan hayat hakkına kasteAler. Sürekli cana kıydılar. Kadın, bebek, çocuk, yaşlı demeden mazlumları ve masumları katleAler. Vahşetleriyle dünyayı kan gölüne çevirdiler. Sadece geç>ğimiz yüzyıl boyunca milyonlarca insan katledildi. İnsanlık, iki büyük dünya savaşı gördü. Nice işgaller, nice sürgünler, nice katliamlar yaşandı. İnsanlar, ne yazık ki kardeş olduklarını, Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın çocukları olduklarını, canı verenin de alanın da Allah olduğunu unu@ular. İnsan insanın kurdudur anlayışına yenik düştüler. Rabbimizin bahşeAği akıl nime>ni, teknolojiyi, ilmi, fenni daha fazla can alabilmek ve toplu bir şekilde 4 Değerli müminler, Hepimiz, can taşıyan her varlığa merhamet etmekle sorumluyuz. Bizler, Merhametlilerin en merhametlisinin kuluyuz. Bizler, hayvanlara dahi merhame> cennete girmeye vesile sayan bir peygamberin ümme>yiz. Dinimiz insanın arkasından konuşmayı bile yasaklamışken, müslümanım diyen müslümanı/insanı arkasından nasıl vurabilir? Onun üzerine nasıl kurşun yağdırabilir? Canına nasıl kastedebilir? Ellerine en mukaddes varlığın kanını nasıl bulaş?rabilir? Akan kanlara, yanan yüreklere, dünyanın dört bir yanından yükselen mazlumların âhına nasıl sessiz kalabilir? Bu ağır yükü taşımaya nasıl cesaret gösterebilir? Bu günaha nasıl ortak olabilir? Değerli müminler, Bizler, yapılan zerre kadar iyiliğin de kötülüğün de karşılıksız kalmayacağı ahiret gününe inanan müminleriz. İnanıyoruz ki, insanları öldürenler de muhakkak bir gün ölümü tadacaklardır. Habillerle birlikte Kabiller de huzura varıp hesap vereceklerdir. İşte o günün şidde>nden bu mübarek günde bu mübarek mekânda bizler Rabbimize sığınıyoruz. O’na el açıp diyoruz ki, “Rabbimiz bizleri İslâm’ı doğru anlayıp doğru yaşayanlardan eyle. Bizleri öldürenlerden değil, yaşatanlardan eyle, can alanlardan değil, cana can katanlardan eyle. Bizleri birbirimize can yoldaşı eyle. Bizleri insanlığını unutanlardan değil, insanca yaşayanlardan eyle, şu anda dünyanın çeşitli yerlerinde yaşama savaşı veren kardeşlerimize rahme5nle, nusre5nle muamele eyle. Şu mübarek vak5n hürme5ne dualarımızı kabul eyle.” KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 40 2013 HUTBELERİ 1 30 Ağustos ZAFERLER ALLAH’TANDIR Muhterem Müminler, Okuduğum sure-i celîlede Rabbimiz: “Allah’ın zaferi ve fe5h geldiğinde ve de insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.” buyuruyor. Okuduğum hadis-i şeri*e ise Peygamber Efendimiz (sas): “Kim Allah’ın dini en üstün olsun diye savaşırsa o Allah yolundadır.” buyuruyor. Kardeşlerim, Bugün bu toprakların fe>h gününü idrak ediyoruz. Zaferlerin gölgesinde nefesleniyoruz. Bugün Ağustos sıcağında kanını huzur için aktan şehitlerimizi, alın terini barış için döken gazilerimizi ha?rlıyoruz. Her yıl gelen Ağustos ayında millet olarak bizler, 26 Ağustos 1071 tarihinde Anadolu’nun kapılarını İslâm’a açan Malazgirt Meydan Muharebesini, 30 Ağustos 1922 tarihinde Anadolu’nun kapılarını düşmanlara kapatan Başkomutanlık Meydan Muharebesini ve diğer zaferlerimizi ha?rlarız. Tarihimize gider, ondan aldığımız güçle bugünümüzü ve geleceğimizi inşa ederiz. Bizi başarılı kılan, zaferlere ulaş?ran ruh ve manayı anlamaya çalışır; bundan yüksek bir şuur elde etmeye gayret ederiz. Zaferler ayında biz müminlere düşen, zaferlerle övünmek değil; (Nasr, 1-3) (Buhari Cihad 15) 3 dir’de de aynı ruh vardır, Malazgirt’te de... Mekke’nin Fethinde de aynı ruh vardır Çanakkale Zaferinde de... İstanbul’un Fethinde de aynı ruh vardır, Kurtuluş Savaşında da… İşte bu ruh, İs>klal şairimizin, “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar / Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var / Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar / 'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?” dizelerinde ifade eAği fe>h ruhunun ta kendisidir. Aziz Müminler, Ancak kuvvetli iman sahibi olanlar büyük zaferlere erişebilirler. “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız üstün gelecek “Allah’a ve Resûlüne itaat edin olanlar sizlersiniz” ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devle5niz elden gider.” ayet-i kerimelerinin farkında olanlar zaferlere koşabilirler. Zaferin olmazsa olmaz şar?, hakiki iman, salih amel ve güzel ahlak?r. Bugünün Müslümanları en çok da bunlara muhtaç?r. Birlik ve beraberliğe, ilim ve irfana, fazilet ve erdeme muhtaç?r. Evet, Müslümanlar son iki asırdır zaferlere susamış?r. Ancak başarı ve zafer Allah’tandır. Allah’ın yardımıyladır. Yardım ise beklemekle gelmez. Müslümanlar, Allah’ın yardımını celbedecek bir halet-i ruhiye içinde olmalıdırlar. Allah’ın yardımının gelmesi için gayret göstermelidirler. Tıpkı Resulullah Efendimizin örneklik ve rehberliğinde Mekke döneminde olduğu gibi müminler, nefislerini, kalplerini ve zihinlerini terbiye etmelidirler. İmanlarını güçlendirmelidirler. İbadetlerini halisane yapmalıdırlar. (Al-i İmran 139) (Enfal 46) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bu zaferlerin nasıl elde edildiğini; zaferlerin arkasındaki yüksek inanç ve ruhu iyi anlamak?r. Bugün de aynı iman ve teslimiyete sahip olup olmadığımızın muhasebesini yapmak?r. Değerli müminler, İslam coğrafyasının bugünlerde maruz kaldığı zulüm, zorbalık, haksızlık ve kötülükler, zaferlerimizi ve bu zaferlerin arkasındaki ruhu yeniden anlamaya olan ih>yacımızı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Unutmayalım ki ecdadımıza bu yüksek ruhu kazandıran “din-i mübin-i İslâm” dır. Onlar i’la-yı kelimetullah uğruna yaşamışlardır. Allah adı en yüce olsun diye mücadele vermişlerdir. Yeryüzünde hak, hakikat, adalet, hukuk, ahlak, barış ve huzur egemen olsun diye çaba sarfetmişlerdir. İslâm’ın barış ve esenlik dini olduğunu bütün dünyaya göstermişlerdir. Mazlumların sığınağı, zalimlerin korkulu rüyası olmuşlardır. Şehadet arzusunu hiçbir zaman yüreklerinden eksik etmemişlerdir. Din, iman, millet, vatan ve mukaddesat uğruna gerek>ğinde candan ve canandan vazgeçmeyi göze almışlardır. “Allah, müminlerden, mallarını ve canlarını cennet karşılığında sa6n almış6r”1 aye> gereğince hareket etmişlerdir. Asıl zafer, insanın gönlünü kazanmak?r. Asıl fe>h, bir kalbi hakikate açmak?r. Zafer, egemen olma hırsına kapılmadan güzelliği herkesin avucuna bırakabilmek>r. Fe>h, insan iradesini incitmeden, baskı ve zorlama yapmadan, imanın ve İslâm’ın gönüllere teklif edilmesidir. Zaferlerin arkasında hep aynı ruh vardır. Be4 Ahlaklarını güzelleş>rmelidirler. Ruhen ve bedenen zafere hazır olmalıdırlar. Sonrasında da Allah’a tevekkül edip ne>ceyi yine O’ndan beklemelidirler. Aziz müminler, Hutbemin başında okuduğum surede Rabbimiz, her fe>h ve zaferden sonra biz müminlerden Rabbimizi hamd ederek tesbih etmemizi ve O’na tevbe ve is>ğfarda bulunmamızı emrediyor. Çünkü insanoğlu zaferlerden sonra günaha sürüklenebilir. Başarılardan sonra nefsine yenik düşebilir. Bu başarıları verenin, bu zaferleri nasip edenin Allah olduğunu unutuverir de nefsine pay çıkarmaya kalkışır. Nefsine pay çıkarır da haktan, hakika@en, adale@en ve hukuktan ayrılır. Fazilet ve erdemleri terkeder. Bu sebeple Peygamber Efendimiz bu sure indikten sonra “Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullah ve etûbü ileyh” duasını çokça yapmaya başlamış?r. Kardeşlerim, Tarih boyunca bizlere zaferler kazandıran bütün büyüklerimizi, ecdadımızı, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve şükranla yâd ediyoruz. Hutbeme Rabbimizin Kerim Kitabımızda bizlere öğreAği şu dua ile son vermek is>yorum: “Ey Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla! Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl! Ve Kâfirler güruhuna karşı bize yardım et, bize zafer ihsan eyle!” 2 3 KAYNAK: 1- Tevbe 111 2- Müslim, Salât, 220 3- Al-i İmran 147 Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 41 2013 HUTBELERİ 1 6 Eylül ÇOCUK SEVGİSİ VE TERBİYESİ Muhterem Müslümanlar! Usame b. Zeyd anlatıyor: “Hz. Peygamber bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan’ı oturtur ve ikimizi birden bağrına basarak ‘Ey Rabbim! Bunlara rahmet eyle. Ben de bunlara karşı merhametliyim’ derdi.”1 Peygamberimizin etrafında yaşadıkları için Asr-ı saadetin çocukları ne kadar da şanslıydı. Peygamberimiz (sav) kimi zaman onları kucaklamış ve öpmüş, kimi zaman da ipekten yumuşak elleriyle onların başını okşamıştır. Çocukların oyun ihtiyacını da göz önünde bulundurarak atçılık oynayıp torunlarını sırtında gezdirmekten de geri durmamıştır. Namaz gibi çok faziletli bir ibadeti eda etmek için imam olduğu halde ashabın mescitte ağlayan çocuklarına olan merhametinden dolayı na3 imtihan vesilesidir. Çocukların yetiştirilmesi kutsal bir görevdir. Yüce Allah “Evlatlarınız sizin için bir imtihandır.” “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunT”6 buyurarak bu vazifeyi bizlere tevdi etmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de; “Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.”7 buyurarak bu vazifenin önemine işaret etmiştir. Unutmayalım ki kötü çocuk yoktur terbiye edilmemiş çocuk vardır. Eğer bu vazife bu gün de ihmal edilirse cennet çiçeklerimiz olan çocuklarımız aile ve toplumu cehenneme çevirecektir. Aziz Kardeşlerim! Çocuğun terbiyesinde sabırlı ve şiddetten arınmış bir tavır takınmamız gerekir. Sevgili Peygamberimiz (sav) dayağın sıradanlaştığı bir toplumda bile hizmetindeki çocuklara tek bir tokat bile atmamış, onlara örnek olarak yol göstermiştir. Çocuklar bir kamera misali etrafında olup bitenleri kaydetmektedir. Bizler de çocukların kulaklarından değil gözlerinden terbiye edilebileceğini aklımızdan çıkarmamalı, onların yapmasını istediğimiz davranışları kendimiz yaşayarak örnek olmalıyız. İyi bir evlat istiyorsak iyi bir anne baba olmalıyız. Onlardan Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mazı kısa tutmuş, secdede omzuna binen torunlarına asla kızmamıştır. Aziz Cemaat! Her konuda bizlere rehber olan sevgili peygamberimiz (s.a.v) in hayatına baktığımızda çocuklara çok büyük bir sevgi beslediğini ve bunu onlara gösterdiğini görüyoruz. “Çocuklarınıza karşı hoş muamelede bulunun”2 buyurmuş ve bunu kendi hayatında yaşayarak bize göstermiştir. Çocuğuna şefkat gösterenleri hayırla anarken sevgisini çocuktan esirgeyenleri esefle kınamış ve “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”3 buyurarak çocuklara karşı sevgiyle muameleyi temel prensip olarak bizlere bildirmiştir. Bizler bu sevgiyi gösterirken çocuklarımız arasında adil olmalıyız. Erkek çocuğumuzdan görmek istediğimiz saygı ve sevginin aynısını kızımızdan da görmek istiyorsak sevgide ve hibede asla kız-erkek ayrımı yapmamalıyız. Peygamberimiz “Allah’a karşı gelmekten sakının, çocuklarınız arasında adil olun.”4 buyurarak bu gerçeği dile getirmişlerdir. Kıymetli Mü’minler: Çocuklarımız bize Yüce Rabbimizin birer emaneti ve bizler için bir 4 ancak verdiğimiz kadarını isteyebiliriz. Kıymetli Müslümanlar: Çocuk yetiştirmek aslında insan yetiştirmektir. Zorluğu kadar değerli, yoruculuğu kadar onurlu bir iştir. Çocuk her ne kadar bugün yaşıyorsa da aslında bu günden çok yarına aittir. Güzel terbiye edilen çocuk, anne-babası için bu dünyada olduğu gibi âhiret mutluluğunun da sebebidir. Çünkü “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır. Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat”8 buyuran Hz. Peygamber (s.a.v)’de bu konuya dikkat çeker. Hutbemi, bir hadis mealiyle bitirmek istiyorum: “Kişinin, çocuğunun terbiyesi ile uğraşması, bir ölçek sadaka vermesinden daha hayırlıdır”9 KAYNAK: 1- Buhari, Edep 22 2- İbn Mace, Edeb, 3 3- Tirmizi, el-Birr ve’s-Sıla, 15 4- Müslim, “Hibat”,3,13 5- Teğabun 65/15 6- Tahrim 66/6 7- Buhari, “Birr”,177 8- Tirmizi, Bir ve Sıla,15 9- Tirmizi, Birr, 33 Hazırlayan: Hasan AKPINAR Çarşı Camii Müezzin-Kayyımı - Gazipaşa /ANTALYA Redaksiyon: Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 42 2013 HUTBELERİ 1 13 Eylül İSLAMDA EĞİTİM VE ÖĞRETİM Muhterem Müslümanlar! Dinimiz insan eğitimine, okumaya ve öğrenmeye büyük önem vermiş, ilim öğrenmek için, yaş sınırı koymamıştır. Erkek ve kadın herkese beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi farz kılmıştır. Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de: “Yaratan Rabbinin adıyla oku; O, insanı bir Alakadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle (yazmayı) belleten Rabbin, en büyük Kerem sahibidir.” 1 buyurmak suretiyle, insanın daima okuması, düşünmesi ve öğrendiklerini hayatına yansıtması gerektiğini vurgulamıştır. Diğer bir âyet-i kerime de Allah-ü Teala: “...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...” 2 buyurarak bilginin ve bilgi sahibinin önemini ve değerini ortaya koymuştur. 3 yaygınlaşır. İyi veya kötü alışkanlıklar, çoğunlukla çocukluk ve gençlik çağlarında edinilir. Çocukların yetiştirilmesinde, hayattaki başarılarında, topluma faydalı bir insan olmalarında en önemli etkenler; aile, okul ve çevredir. Aziz Müslümanlar! Yeni bir eğitim ve öğretim yılına girerken çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitim ve öğretim haklarını bir kez daha hatırlayalım. Yeni örgün eğitim sisteminde orta ve lise döneminde öğrencilere seçmeli Kur’an-ı Kerim ve Siyer (Peygamber Efendimizin hayatı) derslerinin verildiğini unutmayarak bizzat okul idaresine yazılı müracaatta bulunup, çocuklarımızın İslam Din derslerini sağlıklı ellerden almalarını sağlayalım. Onların, kendilerine, ailelerine, milletimize ve insanlığa yararlı birer fert olarak yetişmelerinin, hem dini hem de dünyevi hayati kuşatan mükemmel bir eğitim ve öğretimle mümkün olabileceğini hiçbir zaman akıldan çıkarmayalım. Hutbemizi, Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifiyle bitirelim: “Bilen, öğre- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Kardeşlerim! İslam’da, ilim öğrenmek ve öğretmek ibadet kabul edilmiş, ilim öğrenmek bütün Müslümanlara farz kılındığı gibi; öğretmek de bize bir görev olarak verilmiştir. Buna karşılık Dinimiz, “ilim öğreneni de öğreteni de yüceltmiştir. Bilginin insanın derecesini yücelttiği Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir: "TAllah, içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltirT”3 Peygamber Efendimiz (sav) şu hadis-i şeriflerinde: “Faydalı olan ilim mü’minin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alsın”4 "Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır."5 buyurmuşlardır. Değerli Müminler! Çocuklarımıza her alanda gerekli eğitim ve öğretim imkanlarının sağlanması önemli olduğu gibi, iyi bir din eğitimi almaları da ahlâklı nesiller olarak yetişmeleri açısından çok önemlidir. Çocuğun ilk eğitimi anne karnında başlar, aile ocağında olgunlaşır, okulda gelişir ve toplumda 4 nen, dinleyen veya ilmi sevenlerden biri ol, beşincisi olma, helak olursun.”6 Bu vesile ile yeni başlayacak olan 2013-2014 eğitim-öğretim yılının, başta ülkemiz, öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimiz için hayırlı olmasını diler ve başarılı bir eğitim-öğretim yılı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim. KAYNAK: 1 Alak 1-5 2 Zümer 9 3 Mücadele 11 4 Kesfü’l-Hafa 1/43 5 Fethu’l-Kebir 1/24 6 Müslim, Zikir 39 Hazırlayan: Mevlüt TOPÇU İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 43 2013 HUTBELERİ 1 20 Eylül KUTLU BİR YOLCULUK; HAC Değerli Müminler! Hac ibadeti, hem beden hem de mal ile yapılan bir ibadet olup, İslam'ın beş temel esasından biridir. Hicretin 9. senesinde farz kılınmıştır. Ergenlik çağına ulaşmış, akıllı, hür, sağlıklı, gücü yeten her müslümana ömürde bir defa farzdır. Allah (cc.) Kur’an-ı Kerim'inde: “Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.”1 buyurmaktadır. Muhterem Cemaat! Hac, dünyanın dörtbir köşesinde yaşayan dilleri, renkleri, kültürleri, statüleri farklı, ama gayeleri bir olan mü'minlerin büyük buluşmasının adıdır. Hacılar Allah'ın (cc) ve Rasulünün (sav) en muhterem misafirleridir. Bu kutlu misafirler, adeta Allah'ın (cc) İbrahim'e (as) hitaben,"İnsanlar arasında haccı ilan et ki, 3 Kıymetli Müslümanlar! Haccı hakkıyla ifa edebilmek için ne gerekiyorsa yerine getirmeliyiz. O kutsal beldelere gidip eli boş dönmek ne büyük bahtsızlık olur. Oraya gidişimiz turistik bir geziye dönüşmemeli, ticaret amaçlı da olmamalıdır. Tek bir gaye edinmeliyiz Allah'ın Rızasını kazanmak. Haccımız bizlere yepyeni bir hayat sunmalıdır. Yaşantımız geçmişteki yanlışlarımızla devam etmemelidir. Hutbeme Hz. Peygamber'in (sav) gerçek hacılara verdiği müjdelerden birkaçını aktararak son veriyorum: “Kim Allah için hacceder, kötü söz ve davranışlardan sakınırsa (kul hakları hariç) annesinden doğduğu gün gibi döner.”3 "Allah katında makbul haccın karşılığı ancak cennettir"4 KAYNAK: 1- Âl-i İmran, 3/97. 2- Hacc, 22/27. 3- Müslim, Hacc, 436. 4- Buhari, Umre, 1; Müslim, Hacc, 437 Hazırlayan: İbrahim ERDEM İ.H /AKSU-Candaş Camii. Redaksiyon: Hutbe Komisyonu Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler”2 buyurduğu davetine lebbeyk diye icabette bulunanlardır. Hac, simsiyah kayaların oluşturduğu çıplak dağlarla, yeşile hasret çöllerin bulunduğu o mübarek beldelerde mü'minlerin Allah ve Rasülünün aşkıyla, çoraklaşan gönüllerinin yeniden yeşertilmesi için yapılan davetin adıdır. Hac, ihrama bürünmüş mü'minlerin niçin yaratıldıklarını yeniden hatırlama toplantısıdır. Hac, Beytullah’ta, Haceru'l-Esved'in karşısında ve şahitliğinde Arafat’ta, Müzdelife’de, Mina’da, Allah'a(cc) razı olacağı şekilde yaşamak için söz vermektir. Hac, belki hayatında bir daha göremeyeceği rengi farklı, dili farklı mü'min kardeşiyle dil ile ve gönül bağıyla anlaştığı ve dertleştiği toplantıdır. Mü'minlerin İslâm kardeşliğini zirve noktada hissedip yaşadığı ibadetin adıdır; hac. Hac, her şeyin maddileştiği, menfaatin ön plana çıktığı dünyada müslümana, manevi hazzı zirve noktada yaşama imkanı sunan ibadetin adıdır. 4 Firhist’e Geri Dön 44 2013 HUTBELERİ 1 27 Eylül DAVET HEPİMİZE, HEP BİRLİKTE CAMİYE! Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz: “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileri, yardımcılarıdır.”1 buyuruyor.Okuduğum hadis-i şerifte de Sevgili Peygamberimiz (s.a.s): “Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden alıkoymayın”2 uyarısında bulunuyor. Muhterem Müminler! Yeryüzünün ilk mabedi olan Kâbe’nin temellerini İbrahim (a.s), oğlu İsmail’le birlikte atmış, mü’minlerin kıblegâhı olan bu mekân onların ellerinde semaya yükselmiştir. İbrahim Peygamber’in sevgili eşi, İsmail Peygamber’in annesi Hz. Hacer’in Beytullah’ın harcında emeği vardır. Hacer validemizin Safa ve Merve’de ayaklarının izi, Hicr’de hatırası vardır. Zemzem suyu, onun sa’yinin hürmetine ikram edilmiştir. Hac ve umre ibadetini yerine getirirken hepimiz Safa ve Merve tepelerinde onun izinde yürürüz. 3 susu bu hanım sahabilerden öğrenmişlerdir. Onlar, İslâm’ın ilim ve irfanını sonraki nesillere taşımışlardır. İslâm medeniyetinin inşasında bu kutlu neslin, Hz. Âişe’lerin, Fâtımaların, Esma’ların, Âtikelerin, Hala Sultanların eşsiz çaba ve gayretleri vardır. Değerli müminler! Ancak saadet asrıyla aramızdaki mesafeler arttıkça, Sevgili Peygamberimizin hutbemin başında okuduğum hadis-i şerifi adeta unutulmuştur. Hanım kardeşlerimiz zaman zaman Allah’ın mescitlerine yabancılaşmış, eşleriyle çocuklarıyla ibadet edebilme neşesinden mahrum kalabilmişlerdir. Aynı kubbe altında müminlerle birlikte Rablerine el açıp âmin demekten, kadın-erkek, yaşlı-genç, büyükküçük hep birlikte ümmetçe Allah’a secde etmekten uzak kalabilmişlerdir. Mescitlerdeki huzuru yuvalarına taşıyamaz olmuşlar, cami özlemlerini Ramazan gecelerinde teravihlerle gidermeye çalışmışlardır. Kardeşlerim! Bugünün Müslüman hanımları, kalabalıklardan sıyrılarak ruhlarını dinlendirecekleri, bir an olsun soluklanacakları manevi mekânlara ihtiyaç duymaktadır. Bugün hayatın hemen her alanında var olan kadına Rahmanın evlerinin kapıları da ardına kadar açıktır. Camilerimiz Müslüman hanımların nezaketinden, zarafetinden mahrum bırakılmamalıdır. Allah’ın kadın kulları İslam’ın temel ilkeleri doğrultusunda, camilerde kıymetlerine yakışan yerlerde misafir edilmelidir. Onlar, mermerlerin nabzında çarpan tekbirleri hissedebilmeli, kubbelere dolan âminlere şahit Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön İsa (a.s)’ın annesi Hz. Meryem de gönlünü Rahman’ın evlerine bağlamıştır. Kadınların mabetlere alınmasının yasak kabul edildiği bir dönemde Meryem’i mabede en güzel şekilde kabul eden ve mihrapta eğiten Rabbimizdir. Mabede adanmış bir kadın olan Hz. Meryem, bu mukaddes mekânda rükû edenlerle birlikte rükû etmiş, arınmış ve iffetin timsali olmuştur. Ömrünü Beytülmakdis’te Rabbinin himayesinde, O’na ibadet ve taatle geçirmeye adamış ve bu sebeple bulunduğu mabette nice ilahi lütuflara mazhar olmuştur. Hacer ve Meryem validemiz gibi kalbi mescitlere bağlı olan hanımlar, Allah’ın mabetlerinde O’nun lütuf ve kereminden faydalanmaya devam etmişler, Mescid-i Nebî’de Sevgili Peygamberimizin ardında saf tutma mutluluğuna erişmişlerdir. Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s) ile birlikte kıyama durmuşlar, rükûya eğilmişler, secdeye varmışlardır. Kardeşlerim! Saadet asrında hanım sahabiler, Cuma namazlarına katılarak bu mübarek vaktin feyiz ve bereketinden yararlanmış, Allah Resûlü’nün dilinden hutbe dinlemişlerdir. Aynı şekilde bayram namazlarını Medine’nin namazgâhında coşkuyla eda etmişler, tekbirlere ortak olmuşlar, dualara hep birlikte amin demişlerdir. İslam’ın ilk hanım talebeleri, kendilerine Mescid-i Nebevî’nin ilim halkalarında yer bulmuş, mescidin bereketli ve feyizli ortamından mahrum kalmamışlardır. İşte bu sebepledir ki Müslümanlar, dinleriyle ilgili pek çok hu4 olabilmelidir. Bu mukaddes mekânlarda hissettikleri huzuru yuvalarına taşıyabilmeli eşleriyle çocuklarıyla birlikte aynı kıbleye yönelip aynı Rabbe secde etmenin sevincini yaşayabilmelidir. Müslüman aile, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla huzurun, huşûnun, muhabbetin, maneviyatın tadına mescitlerde varabilmelidir. Kardeşlerim! Geliniz! Camilerimizi tıpkı saadet asrında, Peygamber Mescidinde olduğu gibi hayatımızın merkezine taşıyalım. Huzur taşsın dünyamıza. Kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla sıradağlar gibi tek vücut olup Rabbimizin huzurunda kıyama duralım. Ailece aynı kubbe altında rükûlarda, secdelerde buluşalım. Eşlerimizle, çocuklarımızla hep birlikte camilerde hayat bulalım. Unutmayalım ki camiler, ancak bu şekilde Rabbimizin istediği gibi imar edilmiş olacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, 1-7 Ekim tarihleri arasında kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın bu seneki temasını “Cami, Kadın ve Aile” olarak belirlemiştir. Hafta boyunca vaazlarda ve düzenlenecek çeşitli etkinliklerde konu kapsamlı bir şekilde ele alınacaktır. Böylece konuyla ilgili toplumsal şuur oluşmasına ve camilerimizin Resulullah dönemindeki fonksiyonuna kavuşmasına katkı sağlanacaktır. Bu vesileyle söz konusu haftanın hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. KAYNAK: 1- Tevbe, 9/71. 2- Buhârî, Cuma, 13; Müslim, Salât, 136. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön 45 2013 HUTBELERİ 1 4 Ekim KURBANLARIMIZLA PEKİŞSİN KARDEŞLİĞİMİZ Kardeşlerim! Kerȋm Kitabımız, insanlığın yeryüzü serüvenini Hz. Adem’le başlatırken, bilvesile haberdar kılar bizi yeryüzünün ilk kurban hikayesinden: İki “Ademoğlu”, Habil ile Kâbil,birer kurban takdim eder Yaratana. Biri reddedilir dergah-ı ulȗhiyette, diğeri kabul olunur. Ve ilahi alemden hepimize duyurulur: “Kurban ancak takva sahiplerinden kabul olunur.”1 Yüce Kur’an’ımız, takva elbisesine bürünmüş bir gönül üzerinden bir başka kurban hikayesiyle buluşturur bizi: Uzun yıllar evlat hasretiyle tutuştu Hz.İbrahim’in yüreği. Dua edip Mevla’dan bu hasretin bitmesini diliyor ve katından “salih bir evlat” istiyordu. Ve işte beklenen ilâhî müjde gelmiş, malıyla, canıyla sınanıp muhabbetullahını ağır bedeller ödeyerek ispat eden Halilinin duasını Rabbi kabul buyurmuştu. İs3 Ben gelmedim kavga içün Benim işim sevi içün Dostun evi gönüllerdir Gönüller yapmaya geldim dizeleriyle hiçbir etnik, dini ve mezhepsel fark gözetilmeksizin kardeşçe yaşamamız gerektiği inancını salık veren bir ibadettir. Kardeşlerim! Kurban, cimriliğimizi tedavi eder, merhamet pınarımızı coşturur. Vermeyi, paylaşmayı yaşatır gönülden. Hesapsız dağıttıkça kurbanımızın etinden, tuttukça komşularımızın, yoksul ve yetimlerimizin ellerinden, kurbanımız da tutar bizim elimizden. İhlâsımızı, sadakatimizi, teslimiyetimizi gösterir kurbanlarımız. Cennette bir merasime dönüşür böylece bayramlarımız. Hasılı kardeşlerim; kurban yeryüzünün insanlıkla yaşıt en eski, ama eskimeyen ibadetidir. Kurban; görünüşü itibariyle kan akıtmak olsa da, ruhu takva olan ibadettir. Kulluğumuzun inşasında ve âhiretimizin imarında ise bütün ibadetler birer vasıtadır, amaca ulaştıran araçtır. Gaye; rızayı bâriye erişmektir. O halde kardeşlerim geliniz; Resulullah Efendimiz (s.a.s.)’in şu sözüne kulak verelim; “Âdemoğlu, kurban bayramı günlerinde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olamaz.”5 Kıymetli Kardeşlerim! Diyanet İşleri Başkanlığımız, halkımızın kurban ibadetini kolaylıkla yerine getirebilmesi amacıyla Türkiye Diyanet Vakfı işbirliği Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mail’di müjdelenenO Hakkında:“O halim, selim bir oğuldur.” buyrulan. Büyüyüp ergenlik çağına geldiğinde, çok sevgili babasının; “Yavrucuğum rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Ne dersin?” sualine, “Babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.”2 cevabını veren İsmail’di oO İşte böylesine derin hatıraları bünyesinde barındıran, kulu Rabbine yaklaştıran kurban günlerinin heyecanı bir kez daha sardı inanan gönülleri. Muhterem Mü’minler! Kurban, et ihtiyacı nedeniyle hayvan kesimi değil, aksine “Allah’a onların ne etleri, ne de kanları ulaşır; fakat sizden Allah’a ulaşan yalnızca takvanızdır.”3 ilahî hitabı gereği Allah rızası ve kurbiyyeti gözetilerek bir ibadetin yerine getirilmesidir. Kurban, İbrahimȋ bir sadakatin, İsmailȋ bir teslimiyetin, Muhammedȋ bir muhabbetin ortaya konmasıdır. Tam bir yönelişle Hakka iltica eyleyiştir kurban.4 Zira kesilen hayvanların ne etleri ne kanlarıdır Hak katında arzulanan. Hakikatte canın, sahibine sunulmasıdır kurban. Değerli Kardeşlerim! Kurban,dünyevileşmeye karşı ilahi bir uyarıdır aynı zamanda. Modern hayatın bireyciliğe ve ben merkezli anlayışa mahkûm ettiği insanı, "İnsan insanın cennetidir" inancına götüren bir ibadettir. Ve kurban, Rahmet Peygamberi (s.a.s)’nin tesis ettiği sevgi medeniyetinin çocukları olan bizlerin, 4 ile yirmi yıldır vekâlet yoluyla kurban kesim organizasyonu düzenlemektedir. Bu organizasyonda, bağışlanan kurbanların bir bölümü ülkemizde, bir bölümü de bedelleri gönderilerek yurtdışında görevlilerimiz nezaretinde kestirilmektedir. Kesilen kurbanlar, büyük bir titizlikle ihtiyaç sahiplerine dağıtılmaktadır. Başkanlığımız, böylesine ulvi bir ibadette kardeşlerimize aracı olmanın mutluluğunu yaşarken inanan gönüller arasında sevgi, kardeşlik, birlik ve beraberlik köprüleri kurulmasına da vesile olmaktadır. Organizasyona katılan kardeşlerimiz kurbanlarıyla Yüce Allah’a yaklaşırken diğer yandan da Afrika, Asya ve Balkanlar’daki milyonlarca Müslümana sevgi ve kardeşlik mektubu göndermektedir. Kesilen kurbanlar, bir mümin için aş, tebessüm, mutluluğa diğer bir mümin için de huzura ve kazanca dönüşmektedir. Bu yılki vekaletle kurban kesimi organizasyonuna 14 Ekim’e kadar katılımlar devam edecektir. Siz değerli cemaatimizin bu organizasyona destek vermesini arzu ediyoruz. Konuyla ilgili müftülüklerimizden ve cami görevlilerimizden bilgi alabilirsiniz. Bu vesileyle Rabbim hep birlikte bizleri bayrama ulaştırsın. Keseceğiniz kurbanları şimdiden kabul eylesin. KAYNAK: 1- Saffât, 37/101. 2- Saffât, 37/102. 3- Hacc, 22/37. 4- Müzzemmil, 73/8. 5- Tirmizi, Edahi, 1. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 46 2013 HUTBELERİ 1 11 Ekim KURBAN İBADETİ Kardeşlerim! Kerȋm Kitabımız, insanlığın yeryüzü serüvenini Hz. Adem’le başlatırken, bilvesile haberdar kılar bizi yeryüzünün ilk kurban hikayesinden: İki “Ademoğlu”, Habil ile Kâbil, birer kurban takdim eder Yaratana. Biri reddedilir dergah-ı ulȗhiyette, diğeri kabul olunur. Ve ilahi alemden hepimize duyurulur: “Kurban ancak takva sahiplerinden kabul olunur.”1 Yüce Kur’an’ımız, takva elbisesine bürünmüş bir çift gönül üzerinden bir başka kurban hikayesiyle buluşturur bizi: Uzun yıllar evlat hasretiyle tutuştu Hz.İbrahim’in yüreği. Dua 3 Hak katında arzulanan. Hakikatte canın, sahibine sunulmasıdır kurban. “Bizim Yunus” ne güzel söylüyor: İsmâilem Hak yoluna canımı kurban eylerem Çünkü bu can kurban imiş koçu kurbanı neylerem Kardeşlerim! Kurban, cimriliğimizi tedavi eder, merhamet pınarımızı coşturur. Vermeyi, paylaşmayı yaşatır gönülden. Tok iken ne kadar anlayabiliyoruz ki açın halinden? Unutmayalım ki; yediğimiz değil, verdiğimiz bizimdir. Hesapsız dağıttıkça kurbanımızın etinden, tuttukça komşularımızın, yoksul ve yetimlerimizin ellerinden, kurbanımız da tutar bizim elimizden. İhlâsımızı, sadakatimizi, teslimiyetimizi gösterir kurbanlarımız. Cennette bir merasime dönüşür böylece bayramlarımız. Kardeşlerim! “Can kurban” diye sesleniriz çoğu zaman dostlarımıza. “Seni verene kurban olayım” diyerek dile getiririz muhabbetimizi onlara. “Kurbanın olayım” yakarışıyla iletiriz talebimizi yakınlarımıza. Hasılı kardeşlerim; kurban yeryüzünün insanlıkla yaşıt en eski, ama eskimeyen ibadetidir. Kurban; görünüşü itibariyle kan akıt- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön edip Mevla’dan bu hasretin bitmesini diliyor ve katından “salih bir evlat” istiyordu. Ve işte beklenen semavi müjde gelmiş, malıyla, canıyla sınanıp muhabbetullahını ağır bedeller ödeyerek ispat eden Halilinin duasını Rabbi kabul buyurmuştu. İsmail’di müjdelenenO Hakkında: “O halim, selim bir oğuldur.”2 denilen. Gelişip ergenlik çağına geldiğinde, çok sevgili babasının; “Yavrucuğum rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Ne dersin?” sualine, “Babacığım emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.”3 cevabını veren İsmail’di oO Kardeşlerim! Kurbanda rükün kanın akıtılmasıdır. Lakin, kurban hayvan boğazlamaktan ibaret değildir. İbrahimȋ bir sadakatin, İsmailȋ bir teslimiyetin, Muhammedȋ bir muhabbetin ortaya konması, hasılı peygamberlerle aynı safta buluşulmasıdır. Kurban, Meryem misali Rabbe adanmışlıktır. Tam bir yönelişle Hakka iltica eyleyiştir kurban (Müzzemmil, 8) . Kurban, kulu takvaya ulaştıran bir vesile kılınmıştır Yüce Allah tarafından. Zira kesilen hayvanların ne etleri ne kanlarıdır 4 mak olsa da, ruhu takva olan ibadettir. Kulluğumuzun inşasında ve âhiretimizin imarında ise bütün ibadetler bir vasıtadır, amaca ulaştıran araçtır. Gaye; rızayı bâriye erişmektir. O halde kardeşlerim geliniz; Resulullah Efendimiz(s.a.s.)’in şu sözlerine kulak verelim; “Âdemoğlu, kurban bayramı günlerinde Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olamaz.”4 Ve Yüce Mevla’nın bizden beklediği ihlâsı, sadakati ve samimiyeti kuşanarak kurbanlarımız vesilesiyle bir kez daha ikrar ederek gönülden; “TŞüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamım da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”5 diyelim. Rabbim takvamızın kendisine ulaşacağı kurbanları kesmeyi bizlere nasip eylesin. KAYNAK: 1. Mâide, 5/27 2. Sâffât, 37/101 3. Sâffât, 37/102 4. Tirmizi, Edahi, 1 5. En’âm, 6/162 Hazırlayan: Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ / DİYK Uzmanı Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 47 2013 HUTBELERİ 15 Ekim 2 Firhist’e Geri Dön nızın etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır.”1 Hz.Mevlana KURBAN BAYRAMI “Sakın keçinin gölgesini kurban etmeye kalkışma” diyerek bu gerçeği ne de güzel ifade etmiştir. Ve nihayet kurban bize Halîlu’r-Rahman olan İbrahim (a.s.)’ın hatırasıdır. O yüce peygamber, ciğerparesi evladını kurban etmekle sınandı. Sonunda hem kendisi hem de oğlu İsmail kazandı.2 Kıymetli Kardeşlerim! Bugün bayram güDeğerli Kardeşlerim! Bugün 10 Zilhicce, nüdür. Bayramlar, hayat yolculuğumuzda RabbiBayram günü. Hacılarımız Müzdelife’den Mina’ya mizin bize lütfettiği kardeşlik ve neşe indi, şeytan taşladı ve ziyaret tavafı yapmakla meşguller. Her birini hacı olmanın huzur ve mutlu- mevsimleridir.Bayramlaşmalar toplumda kardeşlik luğu sardı. Biz de kurbanlarımızı Rabbimize suna- ruhunun pekişmesi için en güzel vesilelerdir. Bayramlaşmanın ilkini, bizden hayır dua bekleyen, cak olmanın heyecanı içerisinde yüzlerimiz Kâbe’ye dönük; gönüllerimiz ve zihinlerimiz onla- kabristanların mahzun selvileri altındaki geçmişlerimizle yapmalıyız. Kur’anlarla, dualarla onların rın dualarında... ruhlarını şâd etmeliyiz. Bugün kurban günü. Kurban, teslimiyet Ardından neşe ve sevinci unutmuş mahzun testidir. Kurban, Hakk’ın emrine boyun eğmektir. gönüller ve muzdarip yürekler, çaresiz ve yalnız Yüce kudret karşısında aczini itiraf etmektir. Özünden verebilmektir. Tutkularından soyutlana- kimselerle bayramlaşmalı, bayram sevincimizi onlarla paylaşmalıyız. Çocuklarımızı sevindirirken, bilmektir. Şükrün, nimeti başkalarıyla paylaşmak olduğunu idraktir. Faniliğe ve mâsivaya yönelişten kendilerini sevindirecek bir anne-babadan mahrum, öksüz ve yetimleri hatırlamalıyız. “Hangi bipişmanlıktır. rine yetişeyim” gibi mazeretlere sığınmadan şefkat Kurban,iman sınavıdır. Kurban, takvadır. Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Kurbanları- elimizin ulaşabildiği herkese bayram sevincini ya1 3 şatmalıyız. Böylece Efendimiz (s.a.s)’in, “Müslüman kardeşini sevindirmen mağfiret vesilesidir.”3 müjdesine kavuşmanın gayretinde olmalıyız. Kardeşlerim! Bayramlar, sıla-i rahim yapmaktır. İslâm kardeşliğini vatan ve toplum sathında yaşatmaktır. “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin...”4 ilahi emri gereği dargınları barıştırmaktır. Yoksulları, kimsesizleri, hasta ve muzdaripleri sevindirmektir. Bayramlar hediyeleşmektir. Özellikle çocukların yüzünü hediyelerle güldürmek ve onların şuur altlarına bayramın ruhunu yerleştirmektir. Bayramlar, gönül kazanma seferberliğidir. En değerli hazine olan insan gönlüne girmenin önemini Yunusumuz şöyle dile getirmiştir: Çalış, kazan; ye yedir. Bir gönül ele getir, Yüz Kâbe’den yeğrektir. Bir gönül ziyâreti. Aziz Kardeşlerim! Bütün Müslümanların sevinci demek olan bu bayramda çeşitli sebeplerle zulme uğrayan, yurtlarını terke mecbur bırakılan Suriyeli kardeşlerimiz için neler yapıyoruz? Ülkemize sığınan bu muhacirlere ne kadar ensâr olabiliyoruz? Dünyanın farklı yerlerinde pek çok kardeşimiz baskı, zulüm, şiddet ve ölüm esaretindeyken “Acaba bizim bayram yapmaya hakkımız var mı?” diye düşünmeden edemiyoruz. Merhum Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 Akif ne güzel uyarıyor bizleri: Hiç sıkılmaz mısınız Hazret-i Peygamberden? Ki uzaklardaki bir mü'mini incitse diken, Kalb-i pâkinde duyarmış o musibetten acı, Sizden elbette olur rûh-ı Nebî dâvâcı. Bugün ülkemizde ve gönül coğrafyamızın pek çok bölgesinde; Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve bilhassa Afrikaʼda öyle mahrum, yoksul ve muzdarip insanlar var ki... Milletçe onlara sunduğumuz kurban etleri ve dualarımız Arş-ı Âlâʼya yükselecek en güzel bayram hediyelerimiz olacaktır. Kardeşlerim! Unutmayalım ki gerçek bayram,bayram ettirdiği mahzun gönüllerden Hak katına yükselecek makbul bir dua ile bayram tebriğini Allah’tan alan diğerkâm, fedakâr, cömert ve gayret ehli müminlerindir. Canını, malını ve bütün varlığını Hakkʼa adayarak ahirette ebedî kurtuluş müjdesine erenlerindir. Allah hepinizi, hepimizi o bahtiyarlardan eylesin. Bayramınız mübarek olsun. KAYNAK: 1- Hâcc, 22/37. 2- Sâffât, 37/106. 3- Münzirî, el-Terğîbve’t-Terhîb, III, 346; Suyûti, el-Câmiu’s-Sağır, Hadis no:2500. 4- Hucürat, 49/10. Hazırlayan: Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ Firhist’e Geri Dön 48 2013 HUTBELERİ 18 Ekim 2 Firhist’e Geri Dön Kur’an-ı Kerim’de, hutbemiz başında okuduğum ayet-i celile de şöyle buyurmaktadır: NAMAZLA DİRİLİŞ “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.”2 Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere namaz dosdoğru, tam bir teslimiyetle, ihsan deMuhterem Müslümanlar! recesinde yani yüce Allah’ı görüyormuşçasına Dağların, taşların, kaldıramadığı emaneti biz kabul etmişiz. İnsanın bu dünyaya gön- huşu ve tevazu içerisinde kılınmalıdır. Ancak derilmesinin hikmeti ve gayesi yaratıcısı Allah’ı böyle bir namaz ölü kalpleri diriltebilir. Taklidi tanımak ve O’na ibadet etmektir. Allah’ü Teâlâ imandan tahkiki imana çıkarabilir. Çok değerli Müslümanlar! Kur’an-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları 1 -Namazla dirilişe geçen; emanete hıyanet ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” etmez! buyurmaktadır. -Namazla dirilişe geçen; komşusuna eziyet İslam’a göre imandan sonra gelen en büyük ibadet namazdır. Namaz bütün ibadetleri bün- etmez! -Namazla dirilişe geçen; akrabaya sırt çeviryesinde cem etmiş bir ibadettir. Namaz, dinin direği, her hayrın anahtarı, Peygamber (sav)’in mez! -Namazla dirilişe geçen; ana babaya öf bile gözünün nuru, müminlerin miracıdır. demez! Değerli Cemaat! Müslüman namazla olgunlaşır, namazla yükselir ve namazla dirilişe -Namazla dirilişe geçen; faiz yemez, zina etmez! geçer. Burada belirtmemiz gereken en önemli -Namazla dirilişe geçen; yalan konuşmaz, gıynokta, namazın nasıl bir halet-i ruhiye içeribet etmez, kul hakkı yemez. sinde kılınacağıdır. Bu konuda Rabbimiz 1 3 Şimdi kendimize soralım. Acaba dirilişte miyiz yoksa hala kalben ölümüyüz? Kardeşlerim! Diril, uyan! Allah’ın (cc) ipine sımsıkı sarıl, Peygamberimizin (sav) sana emanet ettiği Kur’an ve Sünneti bırakma, emanete ihanet etme, dualarını göz yaşlarınla süsle, gecenin bir vaktinde kalk Rabbine yönel, secdeye kapan, yalvar ve deki: Allah’ım beni namazla dirilt. Namaz ve sabırla Allah’tan yardım iste. Namazın seni diriltmiyorsa, kötülüklerden alıkoymuyorsa sana kalan sadece yorgunluktur. Ey yakınlığına muhtaç olduğumuz! Yakınlığını ver bizeONamazla yaklaştır bizi birbirimize, ruhlarımızı namazla uyandır, hasta gönüllerimizi Kur’anla şifâlandır. Ezan olsun birliğimiz Ya Rab ve namaz olsun hep dirliğimiz. AminO KAYNAK: 1- Zariyat 51/56 2- Mü’minun 23/1-3 Hazırlayan: Sait KIRKAŞ Çitdibi Köyü Cami imam Hatibi/KONYAALTI Redaksiyon:Hutbe Komisyonu Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 Firhist’e Geri Dön 49 2013 HUTBELERİ 25 Ekim 2 Firhist’e Geri Dön mak, onlara danışmak anlamlarına gelir. Yüce Rabbimiz; “Müminler Rablerinin çağrısına MÜMİNLER İŞLERİNİ İSTİŞÂRE İLE YÜRÜTÜR uyarlar, namazı özenle kılarlar. İşleri aralarındaki istişâre ile yürür. Kendilerine verdiğimiz rızıktan başkaları için harcarlar”2 ayetiyle istişare etmeyi, iyi mümin olmanın vasıfları arasında saymıştır. Vahyin belirlemiş olduğu konular dışındaki meselelerde, Efendimiz (s.a.s.) ve ashabı, işlerini istişâre ile yürütmeyi prensip haline getirmişlerdir. Bedir Savaşı sonrası esirlere uygulanacak muâmele, Uhud Savaşı stratejisinin Aziz Kardeşlerim! Müslümanlar hicret belirlemesi gibi hususlardaki uygulamalar,3 sonrası Medine'de namazı cemaatle kılmak Peygamber efendimizin hayatından sadece bir için vakit tespiti yaparlardı. Bir gün bu meseleyi kaç istişare örneğidir. aralarında konuşmak üzere bir araya geldikleHz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in hilafetlerinde bir kısmı, “Hıristiyanların çanı gibi çan ça- rinde alacakları önemli kararları, ashabın önde lalım” bazıları da “Yahudilerin borusu gibi boru gelenleriyle istişâre ederek almaları, istişarenin kullanalım” dediler. Hz. Ömer ise: “Namaz için önemini gösteren uygulamalardır.4 nida edecek, bir kişi görevlendirmemiz Kardeşlerim! İstişare neticesinde varıdaha uygun olmaz mı?” teklifinde bulundu. lan karar, işin ehli kimselerin fikirleri ile alınan Bunun üzerine Efendimiz(s.a.s.): “Kalk ey ortak karar olması sebebiyle isabet oranı olBilal! Namaz için nida et!”2 Buyurdular. dukça yüksek olacaktır. Bunun yanında istişâre Değerli Müminler! İstişare, bir mesele insana, kendi düşüncesi dışında da görüşler olhakkında biri veya bir topluluğun görüşünü sor- duğu gerçeğini görme fırsatı verir. Dahası, 1 3 4 “Her bilenin üzerinde daha iyi bilen biri var- Şehitlerimizi rahmetle, Gazilerimizi minnetle dır”5 ayetinin hakikati de fiilen yaşanıp, idrak yâd ediyor, yüce Rabbimizden birlik ve dirliğiedilir. Bu bakımdan istişâre, sadece bir konuda mizi daim eylemesini niyaz ediyorum. fikir danışma eylemi olarak da görülemez. Hakiki anlamda istişare, maddî-manevî bakımdan yardımlaşma, dayanışma ve fikir alışverişi olmasının ötesinde, nefsin kişinin önüne kurduğu “en iyi ben bilirim” engelini geçme fırsatı sunar. Diğer taraftan istişare herkesle değil; iyilik ve takvâ üzere yardımlaşmanın ne olduğunu bilen, işin ehli, aklî melekeleri yerinde ve onları en iyi şekilde kullanan, tecrübî birikime sahip olan ve fikri sağlam kimselerle yapılmalıdır. Aziz Müminler! Yüce Rabbimiz, peygamber efendimizin şahsında bizlere; “İş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven, doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever”6 tavsiyesinde bulunmaktadır. Bu tavsiye gereğince işlerimiz nasıl yürüteceğimiz koKAYNAK: nusunda danıştıktan sonra verilen kararın 1- İbn Hanbel, II, 148. 2- Şûrâ Sûresi, 42/38. uygulanma safhasında da Allah’a tevekkül 3- İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Ankara 2004, s. 170, 184. etmek gerekir. 4- M. Yusuf Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, çev: Hutbeme son verirken kutlama hazırlıkAli Arslan, İstanbul t.y., II/92-97. 5- Yusuf Sûresi, 12/76. ları yaptığımız Cumhuriyet Bayramınızı şimdi6- Âl-i İmrân Sûresi, 3/159. Hazırlayan : Dr. Talip AYAR den tebrik ediyor, bu vesile ile bütün Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 50 2013 HUTBELERİ 1 Kasım 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Kardeşlerim! Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s.)’i2, inRAHMET’İN HİCRETİ sanî erdemlerden ve kulluk bilincinden uzaklaşmış cahiliye toplumu hazmedemedi. Mekkeli müşrikler, kendilerine bir şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen Merhamet Peygamberi’ne akla hayale gelmedik baskı ve zulmü reva gördüler. O’na kucak açmak, O’nunla yeniden kendilerine gelmek yerine O’nu dışladılar, O’nun hayatına kastettiler. Bu Değerli Kardeşlerim! Peygamber Efen- baskı ve şiddet ortamında İslam’ı yayma ve yaşama imkanı kalmadığını gören Efendimiz dimiz (s.a.s.), vahye ilk muhatap olduğunda, Varaka b. Nevfel, kavminin O’nu Mekke’den çı- önce sahabeden bazılarını gönderdi, daha sonra da kendisi gitti fedakar insanların şehri karacağını söylüyor ve bütün peygamberlerin Medine’ye. İşte bu göçün adı hicrettir. Hakk’a davet yolunda evlerinden ve yurtlarınKardeşlerim! Peygamber Efendimizin dan vazgeçmeye mecbur bırakıldıklarını haber 1 bu hicreti sıradan bir göç değildir. Hicret, Müsveriyordu . O kutlu peygamberler, dünya hayatında lümanlar için birçok dersler içermektedir. Her şeyden önce bu hicret, bir kaçış değil, ilâhi meYüce Allah’a kavuşmayı amaçlayan bir muhasajlara gönül verenlerleKutlu Elçi’nin kavuşmacirkonumundaydılar. Onlar, terk etmeden kasıdır. Hicret, yüce değerlerin yeryüzünde vuşma olmayacağı bilinciyle doğdukları neşv-ü nemâ bulması için girişilen kutlu bir yoltopraklardan vazgeçebiliyorlardı. Sevgili Peygamberimiz ve O’na inananlar da, önceki pey- culuktur. Hicret, İslam davası uğruna anadan, bagamberler ve ümmetler gibi uzak diyarlara badan, evlattan hatta candan vazgeçişin, ibretli göçe mecbur bırakılmıştı. 1 3 ve meşakkatli kıssasıdır. Hicret, yârını, diyârını, malını-mülkünü Allah için, göz kırpmadan terk eden Muhacir ve onları bağırlarına basan3 Ensârın destanıdır. Bu destanda fedakârlık, kardeşlik, ahde vefa, birlik ve beraberlik, sevgi, saygı, paylaşma ve kucaklaşma vardır. Ölümü göze alarak Kutlu Peygamber’in emanetlerini üstlenen Hz. Ali; can yoldaşı, sadık dost Hz. Ebu Bekir; müşriklere meydan okuyarak Mekke’ye veda eden Hz. Ömer ve İslam uğruna tüm varlığını ortaya koyan Hz. Osman bu hicretin sembol isimleridir. Kardeşlerim! Hicret, Allah’a ibadete, insanî erdemlere, rahmet ve medeniyete gönlünü açanların azmi ve kararlılığı, bu değerlere kapılarını kapatanların ise hüsranıdır. Peygamberimizin hicreti, nurun hayat buluşu, karanlığın aydınlığa dönüşüdür. Bu fedakârlık ve meşakkat dolu yolculuğun Allah katında elbette bir mükâfatı vardır. Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret etmektedir; “İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin tâ kendileridir.”4 Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 Kıymetli Kardeşlerim! Ayrıca hicret, Gönüller Sultanı’nın ifadesiyle, haram ve günahları terk ederek Yüce Allah’a teslimiyettir. Hicret, insanlık onurunu zedeleyen her türlü süflî duygu ve emellere sırt çevirip ulvî değerler uğruna mücadele etmektir. “İyi Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir. Asıl hicret eden de Allah'ın yasakladıklarını terk edendir.”5 buyuran Efendiler Efendisi bu hususa ne de güzel dikkat çekmiştir. O halde kardeşlerim geliniz; 4 Kasım Pazartesi günü yeniden idrak edeceğimiz hicri yılbaşı münasebetiyle hicretin anlamını ve mesajlarınıdaha iyi kavramaya çalışalım. Efendimizin öğrettiği şekilde,Allah’ın emrettiklerini yapıp yasaklarından uzak kalalım ve böylece bizler de hicret sevabına nâil olalım. KAYNAK: 1- Müslim, İman, 252. 2- Enbiya, 21/107. 3- Haşr, 59/9. 4- Tevbe, 9/20. 5- Buhârî, Îmân 4. Hazırlayan: Dr. Yaşar YİĞİT Din Hizmetleri Genel Müdürü Firhist’e Geri Dön 51 2013 HUTBELERİ 8 Kasım 2 Firhist’e Geri Dön acı, Resul-i Ekrem Efendimize, onun âline, ashabına ve ehl-i beyt-i Mustafâ’ya muhabbet besleyen her müMUHARREM AYI VE KERBEL minin öteden beri ortak hüznüdür. Nitekim Alvarlı Efe Hazretleri ümmetin bu hüznüne şu dizeleriyle tercüman olmuştur: Bu gün mâh-ı Muharremdir, muhibb-i hânedân ağlar. Bu gün eyyâm-ı mâtemdir, bugün âb-ı revân ağlar. Hüseyn-i Kerbelâ’yı elvân eden gündür. Bu gün Arş-ı muazzamda olan âli divân ağlar. Aziz Mü’minler! Hz. Hüseyin Efendimiz ve arkadaşları, bu acı hadisedeki asil duruşları ve haksızlıklar karşısındaki onurlu mücadeleleri ile sonsuza dek müminlerin gönüllerinde taht kurmuşlardır. Onlara bu Kardeşlerim! Rabbimize sonsuz şükürler zulmü reva görenler ise Müslümanların ortak vicdaolsun ki hicri 1435. yıla girdik. Hicri takvimin ilk ayı nında ebediyen mahkûm olmuşlardır. olan Muharrem, Efendimiz (s.a.s)’in “hürmete şayan Her şeyden önce Hz. Hüseyin’in, Resûlullah 1 bir ay” diye nitelediği, sayısız lütuf ve hikmetlerle dolu Efendimiz (s.a.s)’in izinde, soy, sop, aşiret, asalet, kutlu bir aydır. Muharrem, aynı zamanda hüzün ve makam kaygısı gütmeksizin giriştiği ve canını feda etibret ayıdır; bizlere, yüreklerimizi sızlatan Kerbelâ’yı tiği mücadelesi hepimize örneklik teşkil etmelidir. Hiç hatırlatır. kuşkusuz Hz. Hüseyin, Kerbelâ’da şehadetiyle zalimKerbelâ; Efendimizin güzide torunları, Hz. Halere üstün gelmiştir. san’la beraber “cennet gençlerinin efendileri”2 söBugün Kerbelâ olayında Müslümanlar olarak züyle yücelttiği, “Allah’ım, ben onları seviyorum, hepimize düşen vazife onu doğru okumak ve doğru 3 sen de onları sev!” diye dua ettiği, adını bizzat anlamaktır. Kerbelâ’yı anlamanın yolu Hz. Hüseyin’i kendisinin koyduğu, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın iki ciğerdoğru anlamak ve Hüseyince yaşamaktır. Bugün bize paresinden biri, müminlerin gözbebeği Hz. Hüseyin düşen böylesi müessif bir hâdiseyi kin, nefret, ayrılıkEfendimizin ve ehl-i beytten yetmişten fazla müminin gayrılığa değil; birlik-beraberlik, sevgi, saygı, muhabşehit edildiği yerdir. bet ve hoşgörüye dönüştürmektir. Zira Kerbelâ Değerli Kardeşlerim! Yürekleri dağlayan bu üzerinden bir ayrılık-gayrılık oluşturmak müminler top1 3 luluğuna asla yakışmaz. Ancak üzülerek şahit oluyoruz ki son yıllarda yaşanan olaylar mezhebi, meşrebi ne olursa olsun İslam toplumunun Kerbelâ’yı, Hz. Hüseyin ve arkadaşlarını hala doğru okumadığını, doğru anlamadığını ortaya koyuyor. Onun içindir ki bugün etrafımızda nice Kerbelâlar yaşanıyor. Bağdat’tan, Şam’dan, Kahire’den, İslamabad’dan ateşler her gün yükseliyor. Sadece Irak’ta ayda ortalama bin insan can veriyor. Şam’da yüz binin üzerinde insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan yerinden, yurdundan, evinden barkından oldu. Çocuklar umutlarını, hayallerini, geleceklerini yitirdi. Kardeşlerim! Yeni Kerbelâların yaşanmaması için ortak bir dile ihtiyacımız var. Yüreklerimizi birleştirmeye, gönül kapılarımızı birbirimize açmaya ihtiyacımız var. İşte bu yüzden Muharrem, bizim için ortak bir hüzün mevsimi olduğu kadar adaleti, hikmeti, merhameti, kardeşliği, dostluğu hatırlatan ibret sofrası da olmalıdır. Muharremi Müslümanların, kardeşlik ve beraberlik şuurlarının güçlenmesi için fırsat bilmeliyiz. Geçmişin acılarını bize yeniden yaşatmak, gönüllerde kapanmaz yaralar açmak, ortak değerlerimizi ayrılığa, kin ve nefrete dönüştürmek isteyenlere tek yürek halinde gereken cevabı vermeliyiz. Böylece Yüce Rabbimizin, hutbemin başında okuduğum, “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayınT”4 emrine uygun hareket etmenin hazzını ve kazanımlarını hep birlikte müşahede ederiz. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 Kıymetli Kardeşlerim! Hz. Hüseyin’in en büyük gayesi, kendisinden sonra yeni Kerbelalar yaşanmamasıdır. Onun, şehadetinden önce yaptığı şöyle bir dua vardır. Geliniz hep birlikte bu duaya bir kulak verelim. “Yüce Rabbim! Eğer gökten yüce merhametinle bana güç ve kuvvet indirerek düşmanlarıma karşı zafer ihsan etmeyeceksen, benim şehadetimi Muhammed ümmetinin hayrına ve kurtuluşuna vesile kıl! Allah’ım! Ben zulme, haksızlığa, dayatmaya karşı hak-hakikat adına yürüdüm. Gerekirse bu uğurda canımı vereyim. Rabbim! Eğer galip gelmeyeceksem, sırtım yere düşecekse, hak dava uğruna akan kanımı bir hayrın, Müslümanların silkinişinin ve güçlenmesinin sebebi kıl!” Bu vesileyle Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in torunu, cennet gençlerinin efendisi, şehitlerin serdarı, ser-çeşmesi, Hz. Hüseyin Efendimiz ve Kerbelâ şehitleri başta olmak üzere hak için, hakikat için, hürriyet için, adalet için, ahlâk, erdem ve fazilet için, izzet ve şeref için can veren bütün şehitlerimizi rahmet, minnet, şükran, saygı ve tazim ile yâd ediyorum. KAYNAK: 1- Müslim, Sıyâm, 203. 2- İbn Mâce, Sunne, 11/4. 3- Tirmizî, Menâkıb, 31. 4- Âl-i İmrân, 3/105. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 52 2013 HUTBELERİ 1 15 Kasım KOMŞU HAKLARI Bir gün Rasülullah (s.a.v): “Vallahi mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz! Vallahi mü’min olamaz!” buyurdu. Kendisine: “Ey Allah’ın Rasülü, kim mü’min olamaz?” denildi: “Zulüm ve şerrinden komşusu güven içerisinde olmayan kimse” buyurdu.(1) Aziz Mü’minler! Aynı evde yaşadığımız aile fertlerinden sonra en çok karşılaştığımız kimseler, komşularımızdır. Sosyal dayanışma ve yardımlaşma açısından insana, aileden sonra en yakın sosyal çevre komşulardır. Komşunun ne kadar önemli olduğu, haklarının 3 cuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”(3) Muhterem Kardeşlerim! Komşuluk ilişkileri açısından bu gün geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değildir. Büyük şehirlerde komşuluk ilişkileri nerdeyse bitme noktasına gelmiştir. Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşamaktayız. Aynı apartmanda yaşayan fakat birbirini tanımayan insanlar güven içinde huzurlu yaşayabilirler mi? Muhterem Cemaat! “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez”(4) buyuran Hz. Peygamber Efendimiz, komşunun komşu üzerindeki bazı önemli haklarını da şöyle belirtmiştir. “Muaviye b. Hayde anlatıyor: Hz. Peygambere “Ey Allah’ın Rasülü! Komşumun benim üzerimdeki hakları nelerdir?” diye sordum. Şöyle buyurdular: “Hastalandığı zaman onu ziyaret edersin. Öldüğünde cenazesinde bulunur, onu mezarına kadar teşyi edersin. Sen- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön korunması gerektiği efendimizin hadisinde şu şekilde dile getirilmiştir: “Cebrail o derece sürekli komşuyu tavsiye etti ki, komşunun komşuya mirasçı olacağını zannettim.”(2) Değerli Mü’minler İslam Dini, toplumun maddi ve manevi bakımdan denge ve ahenk içinde bulunmasını ve böyle devam etmesini ister. Bunun için de Yüce Allah, Müslümanların birbirleriyle yardımlaşma ve dayanışma içinde olmalarını teşvik etmiştir. Komşularla iyi geçinmek, onların haklarını korumak ve onlara eziyet etmemek de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Karşılıklı olumlu duygular besleyen, özgüven içinde yaşayan bir topluluğun oluşması komşuluk ilişkilerinin sağlıklı yürümesine bağlıdır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, komşuların gözetilmesini, haklarının korunmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yol4 den borç istediğinde verir, ihtiyacı olduğunda ihtiyacını karşılarsın. Kendisine bir iyilik dokunduğunda onu tebrik eder; başına bir felaket geldiğinde de baş sağlığı dileyip teselli edersin. Ayrıca onun evinin havasını bozmamak ve rüzgarına engel olmamak için evini onunkinden yüksek yapmazsın. Bir de eğer ona bir şeyler vermeyeceksen yemeğinin kokusunu kendisine duyurmazsın.”(5) Kıymetli Mü’minler! Güzel komşu bulmak için güzel komşu olmak gerekir. Rabbim cümlemizi komşularının hak ve hukukuna saygı gösteren, dürüst ve erdemli kullarından eylesin. Rabbim bizleri, şerrinden komşusunun emin olduğu kimselerden eylesin. KAYNAK: 1. Buhari, Edep,29 2. Buhari, Edep,28 3. Nisa Süresi 4/36 4. Müslim, İman,73 5. Hayat’üs-Sahabe c.3 s.37-38 Hazırlayan: Bahattin ATAKLI - Demre Müftüsü Redaksiyon: İl İrşat Kurulu Firhist’e Geri Dön 53 2013 HUTBELERİ 1 22 Kasım ÂLİMLERE SAYGI VE HÜRMET Muhterem Müslümanlar! İslam dini Asr-ı saadetten günümüze kadar ilme, okumaya, bilgiye ve âlime büyük önem vermiştir. Bu öneme binaen yüce Rabbimiz, Kur’an’ın ilk inen ayetlerinde: “okumayı emretmiş, kalemle yazmayı ve İnsana bilmediğini öğretenin kendisi olduğunu”[1] bildirmiştir. Daha birçok ayeti kerimede yüce Allah, ilme değer vermiş ve âlimleri övmüş; “Sakın cahillerden olma”[2] “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri hakkıyla düşünür.”[3] “Allah içinizden iman edenlerle, ilme nail olanların derecelerini yükseltir.”[4] “Allah‘a karşı, kulları içinden ancak âlim olanlar derin saygı duyarlar”[5] buyurmuştur. Kendisi de bir muallim olarak gönderilen Peygamberimiz (sav): “Alimleri pey3 Değerli Kardeşlerim! Bir Hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Allah, ilmi insanlardan söküp almak suretiyle yok etmez. Fakat ilim, âlimlerin ölümüyle yok olur. Öyle ki, tek bir âlim kalmaz, halk da cahilleri âlim sanarak ilimde önder edinir. Bunlar kendilerine sorulan meselelere bilgisizce fetva verirler, hem kendilerini hem de başkalarını yanıltırlar.”(7) Hayatımızı doğru yönde şekillendirmede bizlere yardımcı olan, bilmediklerimizi öğreten ve bütün zorluklara göğüs gererek bizleri yetiştiren öğretmenlerimizi, dini konularda bizi irşat eden âlimlerimizi saygıyla ve minnetle yad ediyoruz. Ahirete intikal etmiş olanlara Rabbimizden rahmet, hayatta olanlara da sağlık ve esenlikler diliyoruz. Yüce Allah bizleri ilimden ve âlimlerin yolundan ayırmasın. Onların feyiz ve bereketlerinden mahrum bırakmasın. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gamberlerin varisleri olarak görmüş”, “kıyamet günü alimlerin mürekkebinin, şehitlerin kanı ile tartılacağını” belirtmiş, bir keresinde kendisine “biri âbid diğeri âlim iki kişiden bahsedilmiş O da “Alimin âbide üstünlüğü, benim, sizden birinize olan üstünlüğüm gibidir.” buyurmuştur.(6) Kıymetli Kardeşlerim! İlmin, eğitim ve öğretimin olmadığı, âlimin değerinin bilinmediği bir yerde, huzurdan ve gelişmeden bahsedilemez. Bu gün toplumda işlenen kötülüklerin temelinde maalesef bilgisizlik ve cehalet vardır. Bir milleti yücelten ve çağlara hâkim kılan, ilimdir. Fertlerini okumaya, öğrenmeye, ilme ve bilgiye teşvik etmeyen, ilmi araştırmalara önem vermeyen, ilim adamı yetiştirmeyen, ilme ve âlime gereken değeri vermeyen milletlerin kalkınması ve yücelmesi mümkün değildir. Karanlıklardan aydınlığa, sıkıntılardan mutluluğa çıkmanın, cehalet ve tembellikten kurtulmanın, yeryüzünde kalkınmanın, büyümenin ve söz sahibi olmanın tek yolu, ilimdir. 4 Hutbemi Peygamberimiz (s.a.v)’in bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum. “Ya bilen ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da ilmi sevenlerden biri ol. Sakın beşincisi olma helâk olursun!”[8] KAYNAK: [1] Alak, 96/1-5 [2] Enam: 6/35 [3] Zümer 39/9 [4] Mücadele: 58/11 [5] Fatır: 35/28 [6] Tirmizi, ilim, 19(2686) [7] Buhari, İlim 34, Müslim, İlim 13(2573) [8] Fethul Kebir:1/204 Hazırlayan: Hasan ÇELİK Kuyumcuyeri Camii İmam-Hatibi / Manavgat Redaksiyon: İl İrşat Kurulu Firhist’e Geri Dön 54 2013 HUTBELERİ 1 29 Kasım YETERKİ GÖNÜLLÜLER ENGELLİ OLMASIN Muhterem Kardeşlerim! Dünya imtihan yeridir. Yüce Allah kullarını gerek mallarıyla, gerek canlarıyla, gerekse bedensel engel vererek sabreden ve şükredenler ortaya çıksın diye dener. Engelli kavramı genelde fiziksel ve zihinsel yetersizlik için kullanılır. Manevi açıdan bakıldığında bir de kalbi ve gönlü mühürlü, engeli olanlar vardır. Değerli Müslümanlar! 3 radan bir kaza sonucu da engelli olabilirler. Allah korusun bizde bir gün gözümüz görmez, elimiz ayağımız tutmaz olabilir. Hiçbir kaza geçirmesek bile ilahi kanun gereği yaşlanıp bakıma muhtaç hale gelebiliriz. Bu yüzden bir yandan sağlımızı korumak için tedbirler alırken diğer yandan da gerek bireysel gerek toplum olarak engelli kardeşlerimize karşı görev ve sorumluluklarımızın olduğunu unutmamalıyız. İş verenlerimiz mutlaka elinden geldiğince daha fazla engelli kardeşimize iş vermeli. İmkanlarımız ölçüsünde engelli çocuğu olan ailelere eğitim öğretim desteğinde bulunmalıyız. Kesinlikle aşağılayıcı söz ve davranışlarda bulunmamalıyız. Değerli Müslümanlar! İslam, insanları ancak güçleri nispetinde sorumlu tutmuştur. Dolaysıyla özürlü kimseler dini görevlerle ilgili olarak ancak güçlerinin yettiği şeylerden sorumludurlar. Allah’a ve Peygambere yönelen özürlü insan, inkar edip isyan eden sağlam insandan daha değerlidir. İster ilahi bir imtihan sonucu, isterse kendisi ve diğer insanların Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Unutmayalım ki her sağlıklı insan bir engelli adayıdır. Şu imtihan dünyasında bizlerinde engelli kardeşlerimiz gibi olabileceğimizi asla aklımızdan çıkarmayıp onlara elimizden geldiğince yardımcı olmalıyız. Bizler ilk önce gönüllerimizdeki engelleri kaldırmalıyız, ön yargıları kırmalıyız. Bizler ki fiziksel engeline rağmen Muaz bin Cebeli vali tayin etmiş, gözleri görmemesine rağmen Abdullah İbni Ümmü Mektumu defalarca yerine vekil bırakmış bir Peygamberin ümmetiyiz. Allah katında üstünlük takva iledir genç, yaşlı, engelli, engelsiz, fakir, zengin Allah katında eşittirler. Bazı bedensel engelleri sebebiyle toplumdan uzak çölde yaşayan sahabeye peygamberimiz (sav) hayır sen hiç de değersiz değilsin aksine Allah katında çokta kıymetlisin demişlerdir. Hutbemin başında okuduğum hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v.):“Allah sizin görünüşünüze, mallarınıza bakmaz, yalnızca kalplerinize ve amellerinize bakar”1 buyurmuşlardır. Muhterem kardeşlerim! İnsanlar sadece doğuştan değil son4 kusuru sebebiyle olsun bir musibetle karşılaşan insanın her şeyden önce metanet ve sabır göstermesi gerekir. Değerli Kardeşlerim! İnsanın dünya hayatında karşılaştığı hiçbir sıkıntı ve zorluk yoktur ki ahiret hayatı için bir kazanım sayılmasın. Hastalık, sıkıntı, zorluk ve engellilik istenmez, fakat bütün tedbirler alınmasına rağmen başa gelirse de sabretmek gerekir. Bela sıkıntı ve hastalıklara, engelli olma durumuna sabır ve tahammül sebebiyle o kimsenin günahları bağışlanır, kendisine nice mükafatlar verilir ve manevi dereceleri artar. Yeter ki engellilik gönüllerde ve manevi duygularda olmasın. KAYNAK: 1- Müslim, Birr 33 Hazırlayan: Ömer UÇAR Minareli Camii İmam Hatibi- Akseki Redaksiyon: İl İrşat Kurulu Firhist’e Geri Dön 55 2013 HUTBELERİ 1 06 Aralık İSLAMDA İNSAN HAKLARI VE KADIN Aziz ve Kıymetli Mü’minler! Cenab-ı Allah’ın yaratmış olduğu varlıklar içinde insanın ayrı bir değeri ve önemi vardır. İnsanı eşrefi mahlûk olarak yaratan Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık’’1 buyurmuştur. İnsanın hayatını kendine yaraşır bir şekilde sürdürebilmesi için ona vazgeçilmez haklar tanıyan Yaratıcı bu hakları dokunulmaz kabul etmiştir. Bu haklar; canın, dinin, neslin, aklın, namusun ve malın muhafazası ve dokunulmazlığıdır. 3 tavsif ederek, eşleri bir birlerine karşı yükümlü ve sorumlu kılmıştır. Peygamber efendimiz, bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamış, kadın ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde tanımlamış, kadın ile erkek arasında bir ayrım yapmamıştır. Dolayısıyla kadınlar Yüce Allah’ın bizlere birer emanetidir. Bu emaneti koruyup kollamak görevi erkeğin boynunun borcudur. Nitekim Sevgili Peygamberimiz veda hutbesinde “Kadınlar size Allah’ın bir emanetidir” buyurarak kadını kendisine asla zarar verilmemesi gereken kutsal emanet olarak ilan etmiştir. Ailede erkeğin eşine karşı nasıl davranacağı konusunda sevgili Peygamberimiz: “İmanı en olgun olan mümin, ahlakça en güzel olandır. En hayırlınız da kadınlarınıza en güzel davrananızdır.” buyurmuş ve aile hayatı içerinde en güzel örneği teşkil ederek, hanımlarına karşı hiçbir zaman sert bir muamelede bulunmamış, onlara karşı daima iyi davranarak, şefkatle muamele etmiştir. Kıymetli Kardeşlerim! Dünyanın her yerinde olduğu gibi İslam dünyasında da maalesef kadınlara yönelik, Kur’an ve Sünnet çizgisine ters düşebilecek bir takım olumsuz yaklaşımlar ve davranışlar göz- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Her şeyden önce yaşama hakkı en temel insan hakkıdır. ‘‘Haksız yere adam öldürmek bütün insanları öldürmek, bir canı kurtarmak da bütün insanları kurtarmak gibi’’2 kabul edilmiştir. Hz. Peygamber de insanların can, mal ve ırzlarının mukaddes olup her türlü tecavüzden korunduğunu bütün insanlığa ilan etmiştir.3 Değerli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz, veda hutbesinde, “Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Ademin çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arab’ın arap olmayana, Arap olmayanın Arab’a üstünlüğü olmadığı gibi beyazın siyah üzerine, siyahın da beyaz üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” buyurarak insan hakları konusunda bir çığır açmıştır. Değerli Kardeşlerim İnsan hakları konusunda bizleri ısrarla uyaran Hz. Peygamber (s.a.v) onların kişilik haklarına saygılı olmayı öğütleyerek ve kul hakkının hak sahibi tarafından affedilmedikçe Allah tarafından da affedilmeyeceğini belirtmiştir. Dünya ve ahiret saadetini hedefleyen yüce dinimiz İslam, toplumun en önemli temeli olan aileyi, sevgi ve saygıya dayanan bir kurum olarak 4 lenebilmektedir. Günümüzde kadın bir ticaret metaı gibi görülmekte, kadınlık şeref ve onuru ayaklar altına alınmakta, şiddete maruz bırakılmaktadır. Büyük ölçüde gelenek, görenek, örf, adet ve törelerden kaynaklanan bu tür yanlış yaklaşımlar ve uygulamalar asla İslam’a maledilemez. Müslümanlar da gerek düşünce, gerekse pratikte kadınlara hak ettikleri önemi vermelidir. Bu konuda Mü’minler için en güzel örnek Sevgili Peygamberimiz’(sav) dir. O, hanımlara karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve anlayış göstermiş, bırakın dövmeyi; hanımlara karşı hiçbir zaman kaba davranmamış; hep güler yüzlü olmuştur. Aziz Mü’minler! İnsanların haklarına saygılı olalım. Özellikle kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım. Toplumun gelişmesinin, huzur ve mutluluğunun insan haklarına ve kadına saygılı olmaktan geçtiğini asla unutmayalım. KAYNAK: 1- İsra, 17/70. 2- Maide, 5/32. 3- Ebu Davud, Edeb,5 Hazırlayan: Şaban Köroğlu Merkez Ravza Camii İ-H / Korkuteli Redaksiyon: İl İrşat Kurulu Firhist’e Geri Dön 56 2013 HUTBELERİ 1 13 Aralık DÜNYADA YOLCU OLABİLMEK! “Önce Allah vardı; O’ndan evvel hiçbir şey yoktu... Sonra O, gökleri ve yeri yarattı.”1 Kıymetli Kardeşlerim! Bu hadisi, yaratılış hakkında soru soran Yemenli bir gruba hitaben söyler Allah Resulü (s.a.s). Yerleri ve gökleri, canlı-cansız her varlığı, geceyi ve gündüzü var eden Rabbimiz, sonra insanı da yaratarak onun dünyadaki serüvenini başlatır. Yüce Allah, ona değer verip kendi ruhundan üfler. Yaratılışının hikmeti olan kulluk imtihanı ile onu baş başa bırakır. İnsanın imtihana çekileceği mekan olarak yeryüzü seçilir. Ardından kendisine birbirini takip eden iki hayat verilir. Birincisi dünya hayatı; fani, kısa ömürlü ve kazanca dönüştürülmesi gereken bir hayat. İkincisi ise ahiret hayatı; ebedi, ölümsüz...Kişinin dünya tarlasında ektiğini biçeceği, sevap ve günah olarak yapıp ettiklerini eksiksiz göreceği hasat mevsimi. 3 ğini vurgular. Buna göre girdiğimiz yol bizi ya huzura ya da hüzne götürür. Tercih bizimdir. Kardeşlerim! Cennet, tohumunu bu dünyada ektiğimiz bir bahçe, cehennem de ateşini bu dünyadan götürdüğümüz bir yangın yeridir. Rahmet Elçisi Efendimiz (s.a.s), ömrünü bu yangın ile müminlerin arasına perde yapmıştır. Onun hayatı Allah’a kul olmanın, ahlakın, sadakatin, insanca yaşamın ve ebedi mutluluğa ulaşmanın anahtarıdır. Onun bizzat yaşantısı bize örnek olmakla birlikte sözleri de gerçek bir mümin olabilmenin hazine ve şifrelerini taşır. Allah Resulünün dilinde mümin bal arısı gibidir. Bal arısı gibi hep güzel, temiz, helal şeyler yer ve hep güzel şeyler üretir. Hiçbir şeyi ne döker, ne kırar, ne de ifsat eder.4 Onun gönlünde daimaiyi, yararlı ve olumluya yer vardır. Gözü iyi olanı görür. Dilinden güzel sözler dökülür. Allah Resulü’ne göre hurma ağacı gibidir mümin.5 Her daim imanından aldığı kuvvetle canlılığını korur. Üretkendir, yaratılış hikmetini unutmadan insanlığa yararlı olur. Mümin altın gibidir.6 Değerini hiçbir zaman yitirmez. Ateşe atılsa bile İbrahimî bir duruşla doğru bildiğini söyler, Hak uğruna özünden ödün vermez. Dinin ona çizdiği yoldan asla sapmaz. Yeşil ekin misalidir mümin.7 Yıkılmaz, türlü musibetlerle imtihan edilse de. Bilir ki kula düşen, bunları Eyüp misali sabır, teslimiyet ve vakarla kabul- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kardeşlerim! Gelip geçici olan dünya hayatına şüphesiz bizler de bir gün veda edeceğiz. “Durun, bana biraz zaman tanıyın. Bu son yolculuğum için gerekli hazırlıkları yapayım” dahî diyemeden. Kim bilir belki de eşimiz, dostumuz ve sevdiklerimizle helalleşemeden. Zira, Rabbimizin kapımızı ansızın çalacak bir hükmüdür ecel. Ne bir saniye öne çekilir ne ertelenir. Ne de herhangi birimizi görmezden gelir ölüm. Hepimizin inandığı bu gerçeğe rağmen, çabucak geçip giden dünya hayatına kendimizi kaptırıyoruz çoğu zaman. Gündelik meşgaleler, yarına dair hesap ve hayaller... Bazen ihtiras, daha iyi olma kaygısı... Bazen bütün ruhumuzu kuşatan ve mahkum eden benlik duygusu...Dünyaya özgü endişeler... Bizi bize ve kardeşlerimize yabancılaştırıyor, kalabalıklar içerisinde yalnızlaştırıyor. Yaratılış ve dünyaya gönderiliş gayesinden bizi uzaklaştırıyor. Bu gayeden uzaklaştıkça hem kendimize hem insanlığa hem de Yaratan’a karşı sorumluluklarımızı unutuyoruz. Oysa, Yüce Rabbimiz, “Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma...”2 buyurur ve iki alemin de gereğini yapmamızı ister. “Dünyada kimsesiz bir garip yahut bir yolcu gibi ol!”3 nasihati ile Efendimiz (s.a.s) de asıl hedefin bâkî hayat olduğunu dile getirir. Dünyanın, ahirete uzanan zorlu ve sonlu bir yol olduğunu hatırlatır. İnsanın, yoldaki işaretlere riayetiyle ahiret yurdundaki konumunu kendisinin belirleyece4 lenmektir. Kahır değil, lütufla bakmak gerekir Yüce Yaratan’dan gelene. Ümitsizliğe yer yoktur onun hayatında; “Şüphesiz Allah bizimle beraberdir”8 inancını hücrelerine kadar dillendirendir mümin. Herkesin onu terk ettiği anda onu terk etmeyen bir mevlası olduğuna inanır. Mümin, güzel koku satan attar gibidir.9 Ahlak, âdâb, erdem takdim eder beraberindekilere. Hep olumlu yer edinir zihinlerde. Hayırla yâd edilir, hoş seda bırakır gönüllerde.“Mümin, kendisiyle dostluk kurulabilen kişidir. İnsanlarla dost olmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayanda hayır yoktur.”10 nebeviöğretisi yön verir müminin ilişkilerine. Onun davranışları şefkat, merhamet, samimiyet, ülfet ve muhabbetle örülmüştür. Kardeşlerim! Ne mutlu Kutlu Elçinin bu övgülerine mazhar olanlara! Ne mutlu yolu huzura çıkanlara! Ne mutlu yaratılış hikmetine sarılarak Mevla’nın rızasına ulaşanlara! Ne mutlu fâni alemi bâki bir hazineye dönüştürenlere! KAYNAK: 1- Buhârî, Tevhid, 22. 2- Kasas, 28/77. 3- Buhârî, Rikâk, 3. 4- Ahmed b. Hanbel, II, 199. 5- Buhârî, Edeb, 89. 6- Ahmed b. Hanbel, II, 199. 7- Buhârî, Tevhid, 31. 8- Tevbe, 9/40. 9- Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebir, XII, 319. 10-Ahmed b. Hanbel, II, 400. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 57 2013 HUTBELERİ 20 Aralık 2 Firhist’e Geri Dön peşinden koşmak ister. Hakikati bildiği halde acelecilik ederek ahireti unutup dünya zevkleNEFİS MUHASEBESİ rine dalmak ister. Bu uğurda hem kendine hem de önüne çıkacak her varlığa haksızca zulmetmek ister. Muhterem Mü’minler Yüzleşmeliyiz kendimizleO Hesaba çekmeliyiz nefsimizi hesaba çekilmeden önceO Farkına varmalıyız, saatler, günler, haftalar, aylar derken seneler geçiyorO Geçen her an bizi fani dünyadan biraz daha uzaklaştırıp kabre yaklaştırıyorO Bitmez tükenmez zannettiğimiz ömür bitiyor... Ey faniler! Durup düşünelim! Nerden geldik nereye gidiyoruz? Yaşıyoruz ama nasıl? Amacımız, gayemiz ne? Kılavuzumuz kim? Hesaplarımız hep dünya için mi? Yoksa ahiret için mi? Yüce Rabbimizin, “Her nefis ölümü tadaMuhterem Kardeşlerim caktır. Sonunda bizim huzurumuza getirile“Ben nefsimi temize çıkarmam. ceksiniz.”4 ayetini hatırlayalım. Çünkü Rabbimin merhameti hariç nefis aşırı Allah’ın huzurunda dünya ticarethanesiderecede kötülüğü emreder.”3 demişti Hz nin muhasebe defterleri olan amel defterlerimiYusuf. Nefis vazifeden kaçmak, tembellik zin açılacağı o sonsuz ahiret hayatı için hazırlık etmek ister. Büyüklenmek, gururlanmak ister. yapalım. Küçük kıyametimiz ölüm gelmeden Mal-mülk, makam-mevki ister. Bitmek tükenevvel uyanalım, pişman olanlardan olmayalım. mek bilmeyen süfli arzularının ve isteklerinin 1 3 Şu ayet-i kerimeyi deruni çığlıklarla nefsimize haykıralım. “O, (Allah) ki hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”5 Muhterem Mü’minler Ticaretinde kar etmek isteyen tâcir ticaretinde kâr mı zarar mı ettiğini araştırıp, kâr veya zararının sebeplerini, sonuçlarını ve çözümlerini düşünerek sermayesinin heba olmasını istemediği için muhasebe yapıyorsa, bizler de ahireti kazanmak için sermaye olarak bizlere verilen ömrümüzü nerede tükettiğimizin, malımızı nereden kazanıp nereye harcadığımızın, vücudumuzu nerede yıprattığımızın muhasebesini yapalım. Gerçek kârın ve zararın ne olduğunu düşünüp bu yolda gayret sarf edelim. Yaptığımız hesapların doğru mu yanlış mı olduğunu göreceğimiz ahirette, hesap defterlerimizin açıldığında vah tüh demek zorunda kalmayalım. Bu dünyada neyi ekmişsek onu biçeceğimizin, yaşadığımız gibi ölüp öldüğümüz gibi dirileceğimizin muhasebesini yapalım. Çünkü insan fani, ölüm ani, nefs-i emare cani ahiret ise bakidir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 4 Nefsimize karşı aklımızı kullanıp onun kölesi değil efendisi olalım. Nitekim Hz. Peygember (SAV)’de bu hususu bir hadis-i şerifinde şu şekilde beyan etmektedir. “Akıllı kişi, nefsine hakim olan ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz (ahmak) ise, nefsini hevasına (boş ve kötü arzularına) tabi kılan ve Allah’tan (olmayacak) dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) kişidir.”6 Aziz Cemaat Hutbemizi bir ayet-i kerime mealiyle bitirelim. “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”7 KAYNAK: 1- Haşr 59/18. 2- Tirmizi, Kıyamet 25, İbn-i Mace, Zühd 31. 3- Yusuf 12/53. 4- Ankebut 29/57. 5- Mülk 67/2. 6- Tirmizi, Kıyamet 25, İbn-i Mace, Zühd 31. 7- Haşr 59/18 Hazırlayan : Osman ÖZTÜRK Aksu İlçe Vaizi Redaksiyon: İl İrşat Kurulu Firhist’e Geri Dön 58 1 2013 HUTBELERİ Genel 27 Aralık ÖMÜR SERMAYESİ TÜKENİRKEN… Kardeşlerim! Okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca, ‘Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım’ der. Hayır! Onun söylediği bu söz boş laftan ibarettir. Önlerinde, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.”1 Okuduğum hadis-i şerifte ise Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.”2 Kardeşlerim! Yeni bir yılın arefesindeyiz. Ömür sermayemizden bir seneyi daha geride bırakıyoruz. Yeni yıla girerken biz Müslümanlara düşen, geçmişin muhasebesini yapmak ve geleceği plânlamaktır. Kardeşlerim! Bu seneye veda ederken kendimize şu soruları soralım: Ömrümüzün senelerini bir bir sayarken, acaba kaç güne secdelerle merhaba diyebildik? Kalabalıklar arasında yönümüzü kaybetmeden, kıbleye çevirebildik mi yüzümüzü? Yerde ve göklerde bulunan bütün varlıklar O’nu tesbih ederken acaba biz Rabbimize miyiz? 3 Evet Kardeşlerim! Ömür sermayemizden bir yılı daha geride bıraktık. Ancak gelecek nesiller için daha iyi bir dünya kuramadık. Dünyamızı barış ve esenlik yurduna dönüştüremedik. İnsanın şeref ve itibarını, haysiyet ve onurunu koruyamadık. Koruyamadığımız içindir ki 2013 yılında yüzbinlerce insan şiddet ve çatışma yüzünden hayatını kaybetti. Dünya genelinde her altı saniyede bir çocuk açlıktan öldü. Her otuz saniyede bir çocuk meta gibi satıldı. Her dört kadından biri şiddet gördü. Onlarca kadın katledildi. Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak İslâm coğrafyasında kan ve gözyaşı hiç dinmedi. İslâm diyarlarında katliam, çatışma, açlık, yoksulluk, cehalet, tefrika hiç eksik olmadı. İslâm ülkelerinde kardeşin kardeşi öldürmesine, bebeklerin kimyasal silahlarla katledilmesine, küçücük bedenlerin kurşunlara hedef olmasına engel olamadık. Zalimlerin işledikleri cinayetleri ne yazık ki durduramadık. Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak tabiatın dengesini bozmaya, çevreyi hoyratça kullanmaya, örselemeye devam ettik. Her türlü nimeti sınırsız bir şekilde tükettik. İsraf ve savurganlığa devam ettik. Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak gençlerimizi zararlı alışkanlıklardan ve zararlı unsurlardan yeterince koruyamadık. Onları değerlerimizle gerektiği gibi buluşturamadık. Bir yılı daha geride bıraktık. Ancak kardeşlik hukukumuzu, kardeşlik ahlakımızı yeterince oluşturamadık. Dilimizi, üslubumuzu, bilgimizi, birikimimizi, aşkımızı, şevkimizi ve heyecanımızı yenileyemedik. İlişkilerimizi geliştiremedik. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. 2 59 itaat edebildik mi? O’nun emirlerini tutabildik mi? Yasaklarından korunabildik mi? Rızkımızı, kazancımızı haramlara bulaşmadan helal yollardan sağlayabildik mi? Elimizi, dilimizi, belimizi, gözümüzü, kulağımızı, zihnimizi, gönlümüzü haram ve günahlardan koruyabildik mi? Rabbimiz, “Var mı dua eden, duasını kabul edeyim?” “Var mı tevbe eden, tevbesini kabul edeyim?” buyurduğu halde, O’na el açıp dua edebildik mi? O’ndan af isteyip günahlarımız için tevbe edebildik mi? Gündüzlerimizi, gecelerimizi, Cumalarımızı, Ramazanlarımızı hakkıyla ihya edebildik mi? Anne ve babalarımıza, eş ve çocuklarımıza, akraba ve komşularımıza karşı vazifelerimizi yerine getirebildik mi? Sofralarımızda fakirlere yer verip ekmeğimizi kardeşlerimizle paylaşabildik mi? Bayram sevincimizi yoksulların sevincine katabildik mi? Yetimlerin başını okşayıp Efendimize bir adım daha yaklaşabildik mi? Mazlumların gözyaşlarını silebildik mi, yaralarına merhem olabildik mi? Masumları hedef alan her türlü zulme karşı “dur” diyebildik mi? Hakkı anlatabildik mi? Hakikati duyurabildik mi? Hakkın, hakikatin, adaletin, fazilet ve erdemin yanında yer alabildik mi? Kur’an’ın yanında, Peygamberimizin tarafında durabildik mi? Örnek insan olabildik mi? Kısacası Din-i Mübin-i İslâm’ı hakkıyla yaşayarak Hz. Muhammed Mustafa’ya gerçekten ümmet olabildik mi? Bir yılı daha geride bırakıyoruz. İki günü birbirine denk olan zararda iken hangi günümüzü diğerinden bereketli kılabildik? Bu sene sevap hanemize hangi hayırları, hangi iyilikleri kaydedebildik? Acaba Rabbimizin huzuruna sevdiği, razı olduğu bir kul olarak varabilecek 4 Bütün bunlara rağmen 2013 yılını başarılarla geçirmiş gibi milyonlarca insan kutlama yapacak. Zamanın sahibine boyun eğmektense, çılgınca eğlencelerle, sınırsız tüketimle, geçici haz ve avuntularla, şans ve talih oyunlarıyla zamanı öldürecek. Oysa insan, ancak “zaman bendedir ve mekân bana emanettir” şuurunu taşıdığında hayatı anlamlı hale gelir. Kardeşlerim! Bizler, bu senenin bu son Cuma gününü vesile kılıp tüm bunları nefsimize bir kez daha hatırlatalım. Henüz fırsat varken, can teni terk etmeden, Rabbimiz emanetini almadan bize verilen ömür sermayesinin değerini bilelim. Elimizi vicdanımıza koyalım ve “2013 senesinde Rabbim için, dinim için, dünya ve ahiret saadetim için, kardeşlerim için, insanlık için ne yaptım?” sorusunu kendimize soralım. Ve şu mübarek vakitte kaybettiklerimizi telafi etmek ve daha yaşanılabilir bir dünya kurmak için kendimize hedefler koyalım. Kendimiz için bir karar alalım ve Allah’a dua edelim. Dua edelim ki bize iyi yolları kolay kılsın. Dua edelim ki iki günümüz birbirine eşit olmasın. Dua edelim ki Allah bize güç-kuvvet versin. Dua edelim ki, Rabbimiz bizlere basiret ve feraset bahşetsin. Dua edelim ki, Rabbimiz ülkemizi ve âlem-i İslâm’ı her türlü bela ve tuzaklardan korusun. Dua edelim ki, birliğimiz, dirliğimiz, beraberliğimiz ve kardeşliğimiz kaim ve daim olsun. Dua edelim ki, İslâm coğrafyasında tutuşturulan fitne ateşi sönsün. Dua edelim ki gönül coğrafyamızda milletimize umut bağlayan kardeşlerimizin umutları boşa çıkmasın. KAYNAK: 1- Müminûn, 23/99,100. 2- Buhârî, Rikâk, 1. Hazırlayan: Diyanet İşleri Başkanlığı Firhist’e Geri Dön