Kitabı PDF olarak indirmek için burayı tıklayınız.

Transkript

Kitabı PDF olarak indirmek için burayı tıklayınız.
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ YAYIN NO: 12
ATATÜRK İLKELERİ ve İNKILÂP TARİHİ ARAŞTIRMA ve
UYGULAMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
ERMENİ MACERASI
(Tarihî ve Siyasî Bir Değerlendirme)
Prof. Dr. Bayram KODAMAN
ISPARTA - 2001
ISBN: 975-7929-34-4
Süleyman Demirel Üniversitesi Yayın No: 12 (1. Baskı)
SDÜ Basımevi, Isparta-2001
Otuz dört yıldır her akşam “haydi masana geç ve çalış” diyerek beni daima teşvik eden eşim
Münire KODAMAN’a...
SUNUŞ
Bilindiği üzere ilmin vazgeçilmez şartı, gerçeği ve doğruyu aramak. bulmak ve
söylemektir. İkinci şartı ise, bulunan doğruyu ve gerçeği ilim alemine ve kamuoyuna
duyurmaktır. Doğru ve gerçek, ilmî araştırma ile ortaya konurken, ilim alemine
duyurma ve kamuoyunu bilgilendirme işi de basın ve yayın yoluyla olmaktadır. Bu
anlayışla, öğretim üyelerimizin ortaya koyduğu ilmi sonuçları, Süleyman Demirel
Üniversitesi olarak makale veya kitap haline getirerek bir an evvel ilim alemini ve
kamuoyunun hizmetine sunma konusunda azami dikkati göstermekteyiz.
Elimizdeki eser, Ermeni macerasının tarihi temelleri ve siyasi yönü üzerinde bir
değerlendirmedir. Aynı zamanda tarihî, coğrafi, kültürel ve siyasi temellerden yoksun,
adına macera denilebilecek, hayali bir hedefe ve tarihi tahrif eden, Türkler hakkında
dünya kamuoyunu yanıltan Ermenilere karşı da bir cevap niteliğindedir.
Bu eser, uzun yıllardan beri, Ermeniler ve II. Abdülhamid devri doğu Anadolu Aşiret
Alayları üzerinde çalışan, üniversitemiz Atatürk lllu'leıı Araştırma ve Uygulama
Merkezi Müdürü ve aynı zamanda Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bayram
Kodaman’ın gayretli bir çalışmasının ürünüdür. Kendisini üniversitem ve şahsım adına
tebrik ederim.
Isparta-2001
Prof.Dr.M.Lütfü ÇAKMAKÇI
Süleyman Demirel Üniversitesi
Rektörü
ÖNSÖZ
Osmanlı İmparatorluğu’nda somut bir Ermeni Meselesi mevcuttu. Somut
diyoruz, çünkü Doğu Anadolu'da 6 milyon Müslüman 1.200.000 civarında Ermeni
yaşıyordu. Ermeniler kesin olarak bağımsız bir Ermenistan hedefine kilitlenmişlerdir.
Başlangıçta bu hedef gizlendi. Osmanlının zayıf, iyi niyetli oluşu yüzünden taviz ve
imtiyaz adı altında bazı haklar elde ettiler. Bu durum, Ermenileri sakinleştireceği yerde
şımarttı. 1878 Ayastefanos ve Berlin Anlaşmalarında gizli hedeflerini açığa vurdular.
Osmanlı işin farkına vardı ve tedbir alma yoluna gitti.
Müstakil Ermenistan hedefine varmak için Ermenilerin önlerinde iki engel vardı.
Birincisi meşru Osmanlı Devleti, İkincisi Doğu Anadolu’daki 6 milyon Müslüman
engeli. Kendilerinin en zayıf tarafı ise nüfus azlığı idi.
Hedefe ulaşmak için önce Doğu Anadolu'daki 6 milyon Müslüman engeli
aşılmalıydı. Bu nasıl olacaktı? Baskı, terör, şiddet, yol kesme, adam soyma, ekinleri
yakma, hayvan sürülerini kaçırma, köy basma, ferdi ve toplu katliamlar gibi insanlık
dışı ve gayri meşru eylemlerle Müslüman halkı huzursuz ederek bölgeden kaçırma
şeklinde olacaktı.
Meşru Osmanlı Devleti engeli ise, genel bir isyan hareketi ile Avrupa işe
müdahale ettirilerek Osmanlı’ya baskı yoluyla aşılacaktı.
Bu iki engel aşılamadı. Müslüman halk bölgeden kaçmadı, Avrupa da
Ermenilerin nüfus azlığını bahane ederek işi fazla ciddiye almadı. Buna rağmen
Avrupa, Ermenileri kullanmaya devam etti.
Sonuç, somut Ermeni Meselesi, somut bir mücadele ile somut bir şekilde sona
erdi. Bu neticeyi Ermenistan Cumhuriyeti, 1921 Gümrü ve Moskova Anlaşmasıyla,
bütün Avrupa (özellikle İtilaf Devletleri) ise, 1923 Lozan Anlaşması’yla kabul ettiler
ve onayladılar.
Artık 1923’ten sonra Doğu Anadolu’da aktörler değişmişti. Ermeniler yoktu,
Osmanlı Devleti yoktu. Bölgede Müslüman Türk halkı ve Türkiye Cumhuriyeti devleti
mevcuttu. Ayrıca Sovyetler Birliği içinde bir Ermenistan Cumhuriyeti vardı. Bugün
müstakil Ermenistan devleti varlığını sürdürüyor.
Bu durumda, 1923'ten beri Türk-Ermeni meselesi yoktur. Somut Ermeni-Türk
meselesi sanal hale gelmiştir. İşte bugün Ermenilerin yaptıkları “Sanal Ermeni
Meselesi"' ile dünya kamuoyunu meşgul etmektir, kandırmaktır ve Türkiye ve Türkler
aleyhine kışkırtmaktır. Sanal Ermeni meselesiyle meşgul olmak ve mücadele etmek
Türk devletinin ve hükümetinin görevidir. Bunun metotları bilinmektedir.
Dolayısıyla, sanal Ermeni meselesi ile uğraşmak ilim adamlarını veya
tarihçilerin işi değildir. İlim adamları ve tarihçiler ilmi usullerle bu meseleyi elbette
incelemeye devam edecektir. Bu maksatladır ki şimdiye kadar yazdığımız yazıları bir
kitapta toplayarak, Ermeni meselesinin somut yanına yani tarihi boyutuna bir katkıda
bulunmak ve düşüncelerimizi ilim alemine duyurmak istedik. Bu kitaptaki
düşüncelerin ilham kaynağı Fransız arşivleri ile Osmanlı arşivleridir.
Prof. Dr. Bayram KODAMAN
İÇİNDEKİLER
Ermeni Meselesi (Tarihî ve Siyasî Bir Değerlendirme)
1
Şark Meselesi Emperyalizm ve Ermeniler
22
Türk Ermeni İhtilafının Başlangıcı (1878-1897)
34
Abdulhamid ve Paul Terziyan
52
Bir Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası (1897)
61
Üç Ermeni Şarkısı ve Ermenilerin Türklere Bakışı (1891-1990)
72
I. Diinya Savaşı Sırasında Ermeni Sorunu, Tehcir Meselesi ve Talât Paşa
86
Les Racines de la Question Turco-Armenienne
121
Three Armenian Songs And The Attitudes of
Adana-Maraş Armenians Towards The Turks (1891-1909)
131
Ermeni Meselesi
(Tarihi ve Siyasi Bir Değerlendirme)
Giriş
Ermeniler Kimdir?
Ermenilerin kökenine dair çeşitli görüşler mevcuttur. Bunlardan bir kaçını şöyle
sıralamak mümkündür:
a- Ermenilerin kökünü Nuh Peygamber’in üçüncü oğlu Yafes’in soyundan olan
Hayk’a dayandıran ve kendilerini de Hayk kavmi olarak nitelendiren görüş. Bu
görüşün ilmi bir değeri yoktur.
b- Ermeniler Urartuların torunlarıdır yani Urartular Ermenilerin atalarıdır
iddiasıdır ki, Urartu dilinin Ermenice ile akrabalığı olmadığı ortaya konulmasıyla
çürütülmüş bir iddiadır.
c- Ermeniler, Balkanlardan gelip M.Ö. VI. yüzyılda Anadolu’ya geçen Trak-Frig
kökenli bir kavimdir.
d- Ermenileri Kafkas kavimleri arasında sayan görüştür. Ermenicenin Kafkas dil
grubu içinde olmaması da bu görüşün asılsız olduğunu göstermektedir.
2
Ermeni Macerası
Bütün bunlara rağmen Ermeni milleti vardır. Çok eski 39 harfli bir alfabeye
sahiptir. Hint Avrupa kökenli kavim olduğu ve Ermenice’nin de Hint-Avrııpa dil
grubuna girdiği bilinmektedir. Ancak Anadolu’ya nereden geldikleri, ne kadar nüfusa
sahip oldukları pek açık değildir.
Ermenistan Neresidir?
Ermenilerin M.Ö. VI. yüzyılda Anadolu’da görüldüğü, daha sonra Ağrı Dağı
civarına çekildikleri söylenmekte ise de, esas itibarıyla hangi bölgede ve hangi sınırlar
içerisinde kaldıkları tartışmaya açıktır. Nüfusları da iyi bilinmediği ve dağınık
oldukları için ülke sınırlarım tahmin etmek güçtür. Zira Anadolu'da ve Güney
Kafkasya’da münhasıran Ermenilere ait ne bir kültürel sınır ne bir siyasi sınır, ne
de bir coğrafi (tabii) sınır vardır. Dolayısıyla Ermenistan denen ülkenin sınırlarını
çizmek mümkün olmamıştır. Ermeniler de gerçek sınırlarının neresi olduğunu
bilmemektedirler. Bu sebeple de ülkelerinin sınırı konusunda çeşitli iddialarda
bulunmaktadırlar.
Bu konuda Ermeniler de pek haksız sayılmazlar, zira tarihte nüfusunun büyük
çoğunluğu Ermenilerden ibaret olan bir bölge, bir ülke, bir devlet mevcut
olmamıştır. Anadolu’daki diğer kavimlerle iç içe, yan yana ve dağınık halde
yaşamışlardır. Araratizm’e göre Ağrı Dağı ve civarı Ermeni ülkesinin merkezi olarak
kabul edilmektedir. Bu görüşten hareket edildiğinde XIX. yüzyılda Ermeni ülkesini,
Osmanlı Ermenistanı, Rusya Ermenistanı ve İran Ermenistanı adı altında üç ayrı
bölgeye ayırmak ve bu bölgelerdeki Ermenileri de Osmanlı Ermenileri, Rusya
Ermenileri ve İran Ermenileri olarak ele almak lazımdır.
Her şey bir tarafa, eski çağlarda şu veya bu devlet ve toplum tarafından iskân
edilmiş bölgelerin veya bir bölgede oturan devletlerin siyasi sınırlarım doğru şekilde
tespit etmek çok zor iken, kurulacak Ermeni devletinin topraklarının esasını teşkil
edecek olan eski Ermenistan’ın siyasi sınırlarını çizmede hiçbir sıkıntı çekilmemesi
oldukça dikkat çekicidir.
Sadece Ermenilerin oturduğu, sınırları belli, gerçek bir Ermeni devleti var olmuş
mudur? Hayır. Şayet olsa bile, bu Ermeni devleti Doğu Anadolu'da Osmanlı
Devletinden daha mı fazla yaşamış ve daha mı fazla hakka sahiptir? Hayır. Ermeniler
gelmeden önce Doğu Anadolu'da başka yerli kavimler yok mudur? Vardır.
Bayram KODAMAN
3
Eski çağlar için durum bu iken, Ermenilerin Türkler sonradan geldi, bizim
topraklarımızı elimizden aldılar demeleri inandırıcı değildir. Bu iddialarıyla Doğu
Anadolu’daki başka kavimlerin ve Bizans’ın varlığını ve hakimiyetini de reddetmiş oluyorlar
ki, bu durum tarihi hakikate uygun değildir.
Tarihte Müstakil Ermeni Devleti Söz Konusu mudur?
Ermenilerin M.Ö. VI. yüzyılda Anadolu'ya geldiklerini ve Ağrı Dağı etrafına
yerleştiklerini doğru kabul edip, esas alırsak, bu yüzyıldan itibaren de bölgenin daima büyük
devletlerin, imparatorlukların, güçlü milletlerin hakimiyeti altında kaldığını görürüz. Bu ne
anlama gelir? Ermenilerin, halk veya millet olarak bölgede yaşadığı, ancak hiç bir zaman
bağımsız veya müstakil bir devlete yani siyasi istiklale sahip olamadıkları anlamına gelir.
Bölgeye, sırasıyla, Persler (MÖ 521-344), Makedonlar (MÖ 344- 215), Selefkoslar (MÖ 312190), Romalılar (MÖ 190-MS 220), Bizanslılar (MS 220-600), Araplar (MS 600-800), tekrar
Bizans (MS 800-1040), Selçuklular (1064-1517), Osmanlılar (1517-1920) hakim olmuştur.
Ermenilerin 1064 tarihine kadar başka bir devlete bağlı vasal veya yarı muhtar prenslikler
halinde yaşadıkları bilinmektedir. 1064 tarihinde Bizans devleti, Ermeni Ani Prensliğine de
son vermiştir. Selçuklular Anadolu'da müstakil bir Ermeni devleti ile veya muhtar bir Ermeni
prensliği ile de muhatap olmamışlardır. Osmanlılar döneminde ise, Osmanlı tebaası olarak
devlete sadakat göstererek, refah içinde yaşamışlardır.
I- Ermeni-Türk Münasebetleri
Ermeni-Türk münasebetlerini dört safhaya ayırmak mümkündür,
1-Dostluk Dönemi (1064-1878): Daha önce Roma ve Bizans toprakları üzerinde ve
hakimiyeti altında yaşayan Ermeniler, Türklerin Anadolu’yu fethetmeleri ile birlikte, Selçuklu
ve Osmanlı toprakları üzerinde ve onların hakimiyeti altında varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Hatta Anadolu’nun fethinde Türklere yardımcı olmuşlardır. Bu dönemde Ermeniler Türklerle
iç içe, yan yana ve birlikte dostça yaşamışlardır. Ermeniler, Türk kültüründen etkilenmişler ve
gönüllü olarak Türkçe konuşmayı öğrenmişlerdir.
2-Düşmanlık
Dönemi (1878-1920): 1877-1878 Osmanlı- Rus savaşında
Osmanlının mağlup olduğu ve Rus ordularının İstanbul kapılarına kadar ilerlediği bir sırada,
Osmanlı vatandaşı olan Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Rus karargâhına gidip Grandük
4
Ermeni Macerası
Nikola'ya şu tekliflerde bulunmuştur:
1- Doğu Anadolu'nun Ruslar tarafından işgali.
2- Bu olmazsa Ermenilere muhtariyet verilmesi,
3- Bu iki teklif de olmazsa Doğu Anadolu’da Ermeniler lehine reform yapılması ve
reformlar bitinceye kadar Rus işgalinin devam etmesi.
İşte Türk-Ermeni dostluğunu bozan ilk önemli resmi ve diplomatik adım bu olmuştur.
Hangi gerekçe ile olursa olsun hiçbir devlet, hiçbir kanun Nerses’in kendi devleti aleyhine
düşmandan talepte bulunmasını hoş karşılamaz. Bu hareketin adına en hafif ifade ile “ihanet”
denir. İlk iki teklifi Grandük Nikola bile ağır bularak reddetmiş ve sadece sonuncu maddeyi,
1878 Ayastefanos Antlaşmasının 16. maddesini koydurmuştur. Düşman generalinin bile
Osmanlı’ya reva görmediği bu iki teklifi, Osmanlı tebaası ve Ermeni Cemaatinin dini lideri
Patrik Nerses’in yapmış olması, Ermeni Meselesinin iç yüzünü açıklamaya yetmektedir. Patrik
Nerses, yaptığı bu ihanetle de yetinmeyerek, ayrıca Piskopos Kirimyan ve kendi sekreteri
Minas Çeraz’ı Ermenilerin temsilcisi olarak kongreye katılmak üzere Berlin’e yolladı.
Kirimyan, Berlin’den önce Roma’ya, Paris’e ve Londra’ya uğramış, Osmanlı Devletinin
aleyhinde diplomatik faaliyetlerde bulunmuştur. Bu arada, Piskopos Narbey’e de, Rusya’nın
desteğini temin için, Saint Petersburg’a uğradıktan sonra Berlin’e gitmesini söylemiştir.
Neticede Kirimyan ve Narbey, Berlin Antlaşmasının 61. maddesiyle sadece Doğu Anadolu’da
ıslahat yapılmasını temin edebilmişlerdir. Böylece büyük hayallerle gittikleri Berlin’den
umduklarını bulamadan geri dönmüşlerdir.
Osmanlı Devletinin en kritik anında ve Şark Meselesinin halledilebilecek bir noktaya
geldiği bir sırada, Ermeni patriğinin ve cemaatinin gayretlerine, diplomatik faaliyetlerine ve
ayrıca Londra’nın, özellikle Başbakan Gladstone’un desteğine rağmen Ermeni isteklerinin
niçin kabul edilmediği konusu üzerinde önemle ve ısrarla durmak lazımdır. Kanaatimize göre
Doğu Anadolu’da müstakil bir Ermeni devletini teşkil edecek şartların olmadığı Büyük
Devletlerce görülmüştür. Bu yüzdendir ki, Ermenilere sadece cemaat veya azınlık
muamelesi yapılmış ve bu istikamette imtiyaz verilmesi ve ıslahat yapılması istenmiştir.
Buna rağmen, Ermeniler, şanslarını zorlayarak tarihi, coğrafi, siyasi, içtimai beşeri şartları ters
yüz etmeye çalışmışlardır. Buna da güçleri yetmemiştir, zira tarihin kanunları acımasızdır.
Bayram KODAMAN
5
Başta Patrikhane ve Kiliseler olmak üzere, diğer bütün dini kurum ve kuruluşlar
yine başta Patrik Nerses, Piskoposlardan Kirimyan ve Narbey olmak üzere her
seviyedeki din adamlarının faaliyetlerine rağmen, 1878 Berlin Kongresinde arzu edilen
müstakil Ermenistan hedefine varılamamıştır. Bunu Ermeniler de anlamış olmalıdır ki,
1880’lerden sonra dini örgütler ve din adamları destek kuvveti olarak arka planda
kalmayı, sivil, siyasi ve milli teşkilatları ve kişileri ön plana çıkarmayı
kararlaştırmışlardır. Nitekim 1887 Hınçak Cemiyeti, 1890’da Taşnak Cemiyeti
kuruldu. Ayrıca gazete ve dergiler, yani basın yoluyla propaganda devreye sokuldu.
1890’dan itibaren de silahlı çeteler, terör örgütleri ve silahlı propaganda eylemleri
faaliyete geçti. Bu tür çalışmalar 1920’ye kadar devam etmiştir. Sonuç; devletin
Ermenilere, Ermenilerin devlete güvensizliği, Türk- Ermeni düşmanlığı, Kürt-Ermeni
düşmanlığı, Hıristiyan- Müslüman kavgası, Türk-Ermeni mukatelesi ve boğazlaşması
olmuştur.
3- Ermeni-Türk Yakınlaşması (1923-1973): Osmanlı döneminde 1878’de
başlayıp 1920’de sone eren ve asırlarca dostça yaşamış iki milleti düşman hale getiren
Ermeni Meselesi, 1920 Sevr'in yerini alan 1923 Lozan Antlaşması’yla kapanmıştır.
Osmanlı Devleti yıkılmış, yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Güney
Kafkasya’da Ermenistan Cumhuriyeti teşkil olunmuştur. Ancak bu cumhuriyet
Bolşeviklerin Erivan’a hakimiyeti ile istiklalini kaybetmiştir. Sovyet Ermenistanı,
Lozan Antlaşmasını tanıdığı için Doğu Anadolu’da problem sona erdirilmiş oldu.
1923’ten sonra Türklerle Ermeniler arasında ciddi yakınlaşmalar olmuştur. Artık
bu tarihten sonra Türklere karşı Ermeni propagandasına pek rastlanmamaktadır. Hatta
ABD'deki Ermeniler Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı Amerika’yı ziyareti sırasında
“Reis-i Cumhurumuz geldi’' sedalarıyla karşılamışlardır.
4- Türklere Karşı Ermeni Terörü (1973-2001): 1973’ de Los Angeles'te bir
Türk diplomatının Ermeni Asala Terör Örgütü tarafından öldürülmesiyle, TürklerleErmeniler arasındaki bahar havası son bulmuştur. Bu tarihten sonra Ermeniler. Türkiye
aleyhine sistemli bir şekilde propagandaya başlamışlardır. Böylece ilişkiler bozulmuş
ve düşmanlıklar yeniden tahrik edilmiştir. Terörden de netice alamayan Ermeniler,
terör işini 1984’de PKK'ya ihale ederek, başka bir yöntemi denemeye başlamışlardır.
6
Ermeni Macerası
Bu yöntem ise; Türkiye Cumhuriyetini ve Türkleri,“Soy Kırımı” iddiasıyla
suçlamak ve dünya siyasetinden dışlatmaktır. Ermeniler, daha önce “Tarih yaparak”
ulaşamadıkları Büyük Ermenistan (!) hayaline bu defa “Sahte Tarih” yazarak
erişmeyi planlamaktadırlar. Bunun için dünya kamuoyunu yanıltan (desinformasyon)
her türlü propagandaya baş vurmaktadırlar. Şimdilik bu yöntemlerinde başarı elde
etmişe benziyorlar. Ancak, buna güvenerek yeni maceralara atılmamalarını, yeni
hayaller peşine düşmemelerini tavsiye ediyoruz. Zira hem Türk halkı, hem de
Ermenistan halkı maziyi bir daha yaşamak veya yaşatmak istememektedir. Temenni
edilir ki, bu dönem kısa sürer, yerini sağ duyunun hakim olduğu bir döneme terk eder.
II-Avrupa ve Osmanlı İmparatorluğu
Avrupa, Osmanlı devletine iki pencereden veya iki gözlükle bakmıştır. Birincisi,
Hıristiyanlık penceresidir ki, Haçlı zihniyetinin devamı ve tezahürü olup, Osmanlıda
İslâm tehdidi görür; İkincisi ise Viyana Penceresi olup, dünyevi bakış açısı hakimdir,
buna göre Osmanlı’da Türk tehlikesi mevcuttur. Her iki halde de yani Osmanlının ayrı
ayrı da olsa İslâm imajı ve Türk imajı, Avrupa'nın nazarında iyi değil, mücadele
edilmesi gereken tehlikeden ibarettir. İki imajın meydana getirdiği Osmanlı imajı, yani
Türk-İslâm imajı da Avrupa için tehdit unsurudur. Bu tehdit unsuruna karşı; Düvel-i
Muazzama, bazen Hıristiyan Birliği bazen Avrupa Birliği fikri ile bazen de her ikisi ile
birlikte hareket etmiştir.
1683 Viyana mağlubiyeti ve 1699 Karlofça Antlaşması neticesinde İslâmOsmanlı-Türk imajı tehdit unsuru olmaktan çıkmıştır. Artık Osmanlı deyince akla, geri
kalmış, zayıf, cahil, zalim, gaddar bir şark toplumu ile bu toplumun hakimiyeti altında
bulunan Ortodoksuyla, Katoliğiyle, Protestanıyla ve Greguvarıyla zavallı(?)
Hıristiyan kavimler geliyordu. Bakış açısındaki bu değişme sonunda Avrupa Osmanlı
hakimiyeti altındaki Hıristiyan kavimleri kurtarma ve Türkleri Balkanlardan, hatta
Anadolu’dan kovma fikrini gündeme getirmişdir.
Avrupa, Hıristiyanları kurtarma ve Türkleri geldikleri yere gönderme politikasını
1815’ten itibaren Şark Meselesi adı altında formüle etmiştir. Bu hedefini
meşrulaştırmak ve kamufle etmek için ise, milliyetçilik akımını, Hıristiyanlık
Bayram KODAMAN
7
Dayanışmasını, Avrupa ırkçılığını ve Oryantalizmi* kullanmıştır . Oryantalizmin
öncülerinden Lamartin'e göre; Avrupa, yerini aldığı Roma İmparatorluğunun
topraklarını farklı bir fetih ruhuyla yeni baştan kurtarmalıdır. Küçük Asya’da
Roma dünyası yeniden canlandırılmalıdır. Avrupa, evrensel Roma
İmparatorluğu'nu silah zoruyla değil (...) doğal üstünlüğü, cömertliği ve insan
sevgisi ile yeniden yaratmalıdır. Modern Avrupa, eski Roma'dır. Modern Avrupa
çalışkandır ve uygardır. Avrupa kendini iyi değerlendirmelidir. Asya ve Afrika’yı
kolonileştirmeli ve buralara ürünleri ve dini ile yayılmalıdır.
Avrupa kendini, sadece Roma İmparatorluğuyla değil, aynı zamanda Eski
Yunanla da ilişkilendirmiştir. Avrupa medeniyetinin ve Avrupa’nın çıkış noktası Eski
Yunan’a dayandırılarak, ikisi arasında değişmez ve zorunlu bir bağ kurulmuştur.
Böylece Avrupa, Eski Roma ve Eski Yunan’ın varisi olarak hem mirasına sahip
çıkıyor, hem kökenini sağlama bağlıyor, hem de Şarkı sömürgeleştirme, Osmanlıyı
yıkma, Hıristiyanları kurtarma ve Şarkı yeniden ıslah etme görevine haklılık
kazandırıyordu.
Bu tür görüşlerin, değerlendirmelerin özelde Osmanlı İmparatorluğu için,
genelde bütün Türkler veya bütün Müslümanlar için çok fazla olumsuzluklar taşıdığı
açıktır. Bu tür yorumlar Osmanlı tebaası Hıristiyanlara ümit verici ve onları
Osmanlıya karşı tahrik edici mesajlar taşıyordu. Osmanlı Devletinin Balkan ve
Anadolu topraklarına yönelik Şark Meselesi, Oryantalizmin
tarihi gerçekleri
çarpıtarak ortaya koyduğu bu tür
yanıltıcı mesajların ürünüdür. Buna rağmen
Avrupa, dünya kamuoyunu bu yanlış bilgilere inandırmıştır. Politika, bir açıdan
kamuoyunu “inandırma ve ikna” sanatı olduğuna göre, Avrupa Oryantalizmi de ve
Şark meselesi de başarılı olmuştur.
* Oryantalizm; Şark, özellikle Osmanlılar veya Müslümanlar hakkında ilim adı altında dünya
kamuoyunu yanıltıcı ve maksatlı bilgi üretmektedir. Böylece Avrupa,Osmanlı İmparatorluğuna yönelik
her türlü hareketini meşrulaştırmak istemiştir. Oryantalizme göre Şark batıl inançlar ülkesidir, insanları
ilkeldir, geridir, barbardır. Avrupa önce Şarktaki Hıristiyanları, sonra Şarkın bütününü kurtarmalıdır,
medenileştirilmelidir. Bu göreve engel olan Osmanlılar ise, yıkılmalıdır.
8
Ermeni Macerası
III- Avrupa ve Ermeniler
Avrupa, 1815'te Viyana Kongresinde ortaya çıkan Şark Meselesi çerçevesinde
Osmanlı Devleti'ni parçalamaya ve paylaşmaya karar vermiştir. Ana hedef bu idi.
Strateji ise, önce Balkan Hıristiyanlarını, sonra Küçük Asya'daki Hıristiyan teb’ayı
kurtarmaktı. Bu hedefe varmak için ilk rol Yunanistan'a verilerek, ilk adım atılmış, ilk
tecrübeye girişilmiş ve ilk model yaratılmış olacaktı. Böylece Şark Meselesinin ilk
halkası Yunanistan, son halkası ise Ermenistan (Ermeniler) olmuştur.
Bu maksatla, 1821 Mora'da isyan çıkartılır ve 1830'da İngiltere-Fransa-Rusya
Şark Meselesinin ilk ürünü-ilk modeli olarak Yunanistan'ın kuruluşuna karar
vermişlerdir. Bağımsız Yunanistan, Osmanlı için belki de sonun başlangıcı olmuştur.
Artık Yunanistan modeli diğer Balkan halkları için olduğu kadar Anadolu’daki
Ermeniler için de örnek teşkil edecektir.
Avrupa, müstakil Yunanistan’ı kurmakla Şark Meselesinde önemli bir başarı
elde etmiştir. Artık Yunanistan, Avrupa’nın himayesinde, onun emrine amade ve
menfaatlerine uygun bir “uydu devlet” modeli olmuştu.
Düvel-i Muazzama’nın gayrimüslimleri himaye etme ve onları Osmanlı’ya karşı
kullanma konusu, 1774'te Rusya ile imzalanan Küçük Kaynarca antlaşması ile
gündeme gelmiş ve Rusya’ya Ortodoksları himaye hakkı tanınmıştı. 1815’te Kutsal
İttifaka dahil devletler de Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gayrimüslimleri manipule ve
himaye etme hakkını, kapitülasyonlar çerçevesinde, kendilerinde görüyorlardı.
Böylece Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahaleler devri başlamıştı.
Avrupa’nın gayrimüslimler üzerinde himaye sistemi kurma çalışmalarıyla
Osmanlının Batılılaşma gayretlerinin aynı zamana rastlaması da manidardır. Bu,
üzerinde düşünmeye değer bir husustur. Zira, Batılılaşma ile hem Avrupa müdahalesi,
hem de gayrimüslimlerde ayrılık arzuları artmıştır. Burada Batılılaşma, Osmanlının
yıkılışının alt yapısını mı hazırladığı sorusunu akla getirdiğini hatırlamak lazımdır.
Avrupa'nın yardımıyla Yunanistan’ın bağımsızlığını elde etmesi sonucu bütün
gayrimüslimlerin gözleri Avrupa’ya çevrildi. Böylece geleceklerini Avrupa'nın himaye
ve müdahalesinde aramaya yöneldiler. Avrupa'nın istediği de bu idi.
Bayram KODAMAN
9
Artık gayrimüslimleri kendi çıkarları doğrultusunda rahatça kullanabilirlerdi.
Yunanistan’ın istiklalinden sonra Osmanlı Devleti’nin Rumlara güveni kalmadı ve
hizmetindeki Rum memurları, özellikle Divan’a bağlı çalışan Rum tercümanları
kısmen görevlerinden ayırmaya başladı. Boşalan memurluklara millet-i sadıka
denilen Ermenileri tayin eder olmuştu. Böylece devlet hizmetinde ve idaresinde
sayıları gün geçtikçe artan Ermeniler zamanla güven-sadakat isteyen yüksek mevkilere
tayin edilerek, Rumların yerlerini aldılar. Bu durum Türklerle Ermeniler arasındaki iyi
ilişkileri, güveni, itimadı, yakınlığı göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin önem kazanması üzerine Ingiltere, Ermeni
cemaati ile yakından ilgilenmeye başladı. Bu ilgi, tamamen çıkar icabı idi. Zira
imparatorluktaki politik menfaatlerini sürdürebilmek için sosyal-beşeri bir tabana
ihtiyacı vardı. Bunun için gayrimüslim cemaatlerden birini himayesi altına alması
gerekli idi. Gerçekten İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nde böyle bir tabanı yoktu.
Neticede Ermenileri elde etmeyi uygun buldu. Böylece Ingiltere, Şark Katoliklerinin
hamisi Fransa’ya, Arnavut-Makedon katoliklerinin hamisi Avusturya’ya,
Ortodoksların hamisi Rusya’ya karşı politik bir denge de kurmuş olacaktı
Artık, Greguvar mezhebine mensup Ermeni cemaati; XIX. yüz yılın birinci
yarısından itibaren Katolik Fransa, Anglikan İngiltere, Ortodoks Rusya ve 1819’dan
itibaren Amerikalıların da devreye girmesiyle bu devletlerin hedefi haline gelmiştir.
Nitekim her devlet Greguvar kilisesine mensup Ermenileri, çeşitli menfaatler vaad
ederek, kendi mezheplerine çekmişlerdir. Böylece Ermenileri, Katolik Ermeniler,
Ortodoks Ermeniler, Protestan Ermeniler ve Greguvar Ermeniler olarak dörde
bölerek aralarına fesat ve nifak sokmuşlar ve Ermenilerin huzurunu kaçırmışlardır. Her
devlet Ermenileri kendi politikası doğrultusunda kullanmak istemiştir. Kullanabilmek
için de Ermenilere, yerine getiremeyecekleri hayali vaatlerde bulunmuşlardır.
Ermeniler de gerçekten Avrupa’nın kendilerini sevdikleri için böyle davrandıklarını
zannederek hayale kapılmışlar ve onların peşinden koşmuşlardır. Halbuki Avrupa
Ermenistan veya Ermeni Devleti peşinde değil, işine yarayacak uydu-cemaat ve
kukla devlet peşinde idi. Bunun böyle olduğu tarihen ispat edilmiştir.
10
Ermeni Macerası
İngiltere daha sonra Ermeni aydınlarını kendi hesabına kazanmak için gayret
gösterdi. Bu sırada Avrupa'da yetişen Ermeni aydınları Obscurantistes (HavarialKaranlık-Muhafazakarlar) ve Eclairés (Lussavavorial=Aydınlık İlericile)r olarak ikiye
ayrılmışlardır. İngiltere, ilericileri destekleyerek, Ermeni ruhban sınıfının nüfuzunu
azalttı. Daha sonra aydınlıkçı-ilericileri, Ermeni Millî Nizamnamesini
(Sahmanadrouthiun) hazırlamaya sevk etti. Osmanlı Devleti bu Nizamnameden
memnun olmamakla beraber yine Avrupa’nın baskısıyla, 1863’de onayladı. Bu
Nizamnamenin hazırlanması ve baskı sonucu kabul ettirilmesi, Ermeni cemaati ve
Osmanlı Devleti arasında ilk soğukluğu yarattığı kanaatindeyiz. Bundan sonra TürkErmeni ilişkileri giderek gerginleşmiştir. Münasebetlerin bu hale gelmesinde
Avrupa’nın özellikle İngiltere’nin rolü çok olmuştur.
Söz konusu Nizamname, Bâbıâlî ile Ermeni Patrikliği arasını bozduğu gibi,
Ermeni Millî Konseyi ile Patrik arasında da sıkıntılar yaratmıştır. Katolik Ermenilerle
Greguvar Ermenilerin arası da Fransa’nın tutumu yüzünden iyi değildi. Ermeniler,
Rusya’ya da sıcak bakmıyorlardı. Bu kargaşa ortamından istifade etmek isteyen
İngiltere, Ermenileri kendi tarafına çekmek için çalışmalarını artırdı ve neticede Patrik
Kirimyan ile uzlaşmanın yolunu buldu. İngiltere bu politikasını 1877-78 Osmaniı-Rus
savaşına kadar sürdürdü.
1877-78 Savaşında galip gelen Rusya, Ermenileri kendi himayesine almak için
Ayastefanos Antlaşmasına 16. maddeyi koydurtmuştur. Fakat İngiltere, Patrik Nerses
ile temasa geçerek, Doğu Anadolu’da tampon bir Ermeni devleti vaad etmiş ve Ermeni
cemaatini Ruslardan koparmıştır. Zaten Ermeni Patriği Doğu Anadolu’nun Rusya’ya
ilhakından korkuyordu. İngiltere, 1878'de Berlin Kongresinde de Ermeni tezlerine
sahip çıkmış, ancak sadece 61. maddede öngörülen ıslahatları kabul ettirebilmiştir. 22
Temmuz 1880’de Gladstone, “Osmanlı Devleti görevlerini yapmak için kararını
vermezse toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını kaybetmek durumunda
kalacaktır” sözleriyle Ermenileri teselli etmeye çalışmıştır. Ancak, Patrik Nerses,
İngiltere’nin Ermenileri ve kendisini kandırdığını anlayarak, II. Abdiilhamit ile uzlaştı.
İngiltere de 1878'de Kıbrıs'ı elde ettiği için Bâbıâlî’den memnun görünüyordu.
İngiltere, 22 Mayıs 1887’de İstanbul’da Mısır ve Süveyş Kanalı ile ilgili bir
sözleşmenin II. Abdülhamit tarafından onaylanmaması üzerine, Osmanlının toprak
Bayram KODAMAN
11
bütünlüğünden vazgeçmiş ve Bâbıâlî'ye baskı yapmak için Ermeni meselesini yeniden
ele aldı ve Ermenileri tahrik etmeye, desteklemeye başladı. Hatta Londra'yı, Türk
düşmanı Ermeni örgütlerinin merkezi haline getirdi. Osmanlı aleyhine çıkan her türlü
neşriyat Londra'da basılıyor ve İngiliz misyonerleri vasıtasıyla İstanbul'da ve
Anadolu’da dağıtılıyordu. Bu propagandanın maksadı Ermenileri isyana hazırlamaktı.
1894’te Patrik Horen Aşıkyan istifa edince, İngiltere yerine kendi adamı ve
Hınçak Cemiyeti yanlısı ve Bâbıâlî’nin kesinlikle istemediği, Mısır’ın eski Patriği
Matheos İzmirliyan’ı Ermeni Patriği seçtirdi. İzmirliyan İngiltere’nin kuklası
durumuna düştü. Ingiltere’nin teşebbüsüyle Düvel-i Muazzama elçileri, 11 Mayıs
I895’te Bâbıâlî’ye ıslahatlarla ilgili memorandum sundular. Ermeniler bu teşebbüsü
İngiltere’nin kendilerine olan sevgisine, muhabbetine bağlıyordu. Halbuki İngiltere,
Ermenileri kendi menfaatleri için sadece araç-millet olarak telakki ediyordu.
1896’da İzmirliyan’ın yerine Bartholomeos Ermeni Patriği seçildi. Bu tarihte
Düvel-i Muazzama elçileri, Osmanlı devleti ile Ermenilere geçici bir uzlaşma (modusvivendi) önerdi. Böylece münasebetlerde bir an için iyileşme görüldü. Ermenilere,
milli statü verildi. Padişah genel af ilan etti ve mahkum-sürgün Ermeniler serbest
kaldı. Bu arada, Ormanyan, Patrik seçildi. Ormanyan ılımlı kişiliği ile Abdülhamit
ile iyi geçindi.
1897 Osmanlı-Yunan savaşından sonra İngiltere politikasını bir kere daha
değiştirerek, Ermenileri sükût-ı hayâle uğrattı. Bu değişikliğin sebepleri arasında
Osmanlı’nın Yunanistan’ı mağlup etmesi ve Osmanlı galibiyetinin, İngiltere’nin
Müslüman sömürgelerinde yarattığı müspet tesir ve nihayet II. Abdülhamit’in İngiltere
ile anlaşma arzusu sayılabilir.
1904’te Reval’de Kral Eduard ile Çar II. Nikola arasında yapılan görüşmelerde,
İngiltere-Rusya yakınlaşması gerçekleşti. Bunun sonucu olarak da, Ingiltere Ermeni
Meselesine ve Ermenilere tamamen sırt çevirdi ve bu konuda Rusya’yı serbest bıraktı.
Artık onun Ermeni devletine ihtiyacı yoktu. Zira Kıbrıs, Süveyş Kanalı ve Mısır onun
elindeydi.
12
Ermeni Macerası
IV- Doğu Anadolu’nun Müslümanlardan Arındırılma Projesi
Yerli ve yabancı, hatta Ermeni tarihçilerin de kabul ettiği bir gerçek vardır, o da
şudur: Ermenistan davası Doğu Anadolu’da (Vilayât-ı Sitte) Ermeni nüfusunun azlığı
yüzünden maceraya dönüşmüş ve kaybedilmiştir. Bu yerinde ve objektif bir tespittir.
Bu bakımdan aşağıdaki nüfus oranlarına bakmakta fayda vardır.
Vilayet
Toplam Nüfus
Ermeni Nüfusu
Ermeni Oranı
Erzurum
Bitlis
Van
Harput
Diyarbekir
Sivas
Adana
Trabzon
Halep
645,702
398,625
430,000
578,814
471,46
1,086,015
403,539
995,758
1,047,700
134,967
131,390
80,398
69,718
79,129
170,433
97,450
37,999
47,200
% 20,90
% 32,96
% 18,79
% 12,04
% 16,78
% 15,68
% 24,14
% 3,81
% 4,50
Bu rakamlar Encyclopedia Britanica’mn 1910 baskısında verilmiştir. Birinci
Dünya Savaşından önce altı vilayette toplam nüfus, 5.750.000’dir. Bunun 1.200.000'i
Ermenidir. İmparatorluğun diğer bölgelerinde yaşayan 400.000 Ermeni'yi de bu
rakama ilave edersek, toplam Ermeni nüfus 1.600.000 kadardır.
Ermeni cemaati ve liderleri, bu rakamları ve oranları şüphesiz biliyorlardı. Yani
Doğu Anadolu'da 5.000.000’a yakın Müslüman varken, 1.200.000 Ermeninin bir
devlet kurması imkânsızdı. Bu en büyük haksızlık olurdu. Zira, Ermeniler, kuracakları
Ermeni devletinin içinde azınlıkta, Müslümanlar çoğunlukta olacaktı. Bu takdirde,
Osmanlı Devletinde Ermeni Meselesi yerine, Ermenistan'da Müslüman veya TürkKürt meselesi yaratılmış olurdu. Böyle bir çözümün mantığı ve gerekçesi olamazdı.
Bütün bunlara rağmen, Ermenileri bir devlet kurmaya, müstakil Ermenistan
yaratmaya götüren sebep ne olabilirdi? İşte, üzerinde durulması gereken husus budur.
Bu sebeplere gelince:
Bayram KODAMAN
13
1- Avrupa’nın Ermenilere duyduğu sevgi, muhabbet, gösterdiği yakın alaka ve
yaptığı yardımdır: Avrupa'nın Hıristiyanlık ve insan hakları adına ve milliyetçilik
çerçevesinde Ermenilere sempati duymuş olması normaldir. Ayrıca, Düvel-i
Muazzama’ya, Osmanlı’daki menfaatlerini korumak, yeni menfaatler elde etmek için,
küçük bir Ermeni cemaatini kullanmak uygun düşebilirdi. Bunların hiç biri Avrupa’yı
Ermenilere bir devlet kurma konusunda taahhüt altına sokmamıştır. Avrupa da zaten
açıktan açığa Ermenilere bir “Devlet” kuruverme sözü vermemiştir. Hal böyle iken,
Ermeniler Avrupa’nın niyetini anlamamış ve samimiyetini kendi arzusu istikametinde
yorumlayarak, “Müstakil Ermenistan” hayaline kendilerini şartlandırmışlardır.
.2- Avrupa’nın Türklere düşmanlığı ve Osmanlı İmparatorluğunu parçalama ve
paylaşmaya karar vermiş olması Ermenileri de İmparatorluktan pay kapmaya sevk
etmesidir. Avrupa’nın bu kararı da bağımsız Ermenistan’ı
içermediği gibi,
Ermenilerin pay kapma niyeti de Avrupa’yı bağlamamıştır.
Avrupa’nın sempatisine ve Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama-paylaşma
kararlarına rağmen Ermeniler, 1890 yılına kadar yaptıkları diplomatik, politik
faaliyetlerden netice alamamışlardır. Nüfus azlığı yüzünden, Avrupa’nın işi ciddiye
almadığını gördüler ve bu yüzden başarısız kaldıkları sonucuna vardılar. O halde bu
eksiklik giderilmeliydi ve hayal edilen mustakbel Ermeni devleti için Doğu
Anadolu’da maddi şartlar (nüfus, sınır, ordu vs) ve manevi zemin hazırlanmalıydı.
Bu zemin, şüphesiz Müslümanları Doğu Anadolu’dan kaçırtarak nüfus
üstünlüğünü Ermeniler lehine değiştirmekle hazırlanacaktı. Bunun için, baskı, şiddet,
katliam, adam kaçırma, köy basma, hayvanları çalma, mahsulü yakma, suikast,
yol kesme, ırza geçme yöntemleri benimsenmiştir. Gerçekten, genelde Osmanlı
İmparatorluğunda ve Avrupa’da, özelde Doğu Anadolu’da çeteler teşkil edildi.
Ajanlar, fedailer görevlendirildi. Her türlü askeri silah ve teçhizat hazırlandı, kiliselere
ve misyoner okullarına vazifeler verildi. 1890'dan itibaren eyleme geçildi. 1890
Kumkapı olayları, 1894 Sasun İsyanı, 1895 Bâbıâlî yürüyüşü, 1895 Zeytun İsyanı,
Van, Bitlis, Erzurum, Sivas vilayetlerinde tahrik edilen isyan ve hadiseler, bu
eylemler arasında sayılabilir. 1890 ile 1915 yılları arasında bu tür olaylarda inisiyatif
daima Ermeni çetelerinin
elinde idi. Müslüman halk savunma durumunda
bırakılmıştı.
14
Ermeni Macerası
Müslüman halktan az da olsa bölgeyi terk ederek Güneydoğu ve Batıya gidenler
olmuştur. Ancak Hamidiye Alaylarının teşkili ve ordunun müdahalesi gibi tedbirler,
Müslüman halkın kaçmasını önlemiştir. Bu arada, terör ve şiddetten zarar gören
Ermenilerden de aileleriyle birlikte Rusya'ya, İran’a ve İstanbul gibi şehirlere kaçan ve
göç eden olmuştur.
Sonuçta Ermeniler, istedikleri şekilde Doğu Anadolu’yu Müslümanlardan
arındırarak, nüfus ekseriyetini temin edememişlerdir. Zira yaptıkları eylemler
Müslümanları etkilediği gibi masum Ermeni halkını da etkilemiş ve hemen hemen her
iki taraftan aynı oranda insan bölgeyi terk etmiştir.
Öte yandan, Ermeniler çıkardıkları hadiseler sonunda bekledikleri Avrupa
müdahalesini de görememişlerdir. Avrupa, “Islahat” tavsiye etmekle yetinmiş ve her
hangi bir askeri müdahalede bulunmamıştır. Kısaca Avrupa, imkânsız olanı başarmaya
kalkmamıştır. Ermeniler ise, Avrupa müdahalesine zemin hazırlayacağız diye,
Doğu Anadolu’da Türk-Ermeni mukatelesine sebebiyet vermişlerdir. Bu hususta
son gayretlerini I. Dünya Harbi esnasında göstermişlerdir. Fakat karşılığı, hem Türkler
için hem de Ermeni halkı için ağır olmuştur. İstediklerinin tam tersi bir netice vermiş
ve 27 Mayıs 1915’te çıkarılan Tehcir Kanunu ile Suriye ve Lübnan taraflarına sürgün
(deportation) edilmişler ve böylece Doğu Anadolu, Ermenilerden arındırılmıştır.
“Keskin sirke küpüne zarar verir” özdeyişinde olduğu gibi, Ermeni çeteleri ve
cemiyetleri, Doğu Anadolu’ya ve masum Ermeni halkına zarar vermişlerdir.
V-Ermenileri Ayrılıkçı Hareketlere Sevk Eden Şartlar ve Ermeni Stratejisi
Ermeniler Doğu Anadolu’da müstakil bir Ermenistan yaratmak için planlı ve
uzun vadeli bir strateji takip etmişlerdir. Bu hedefe vasıl olmak için içte ve dışta gizliaçık, meşru-gayri meşru her çareye başvurmuşlardır. XIX. yüzyıl şartları da Ermenileri
bu hedefe itmiştir. Neydi bu şartlar?
1Osmanlı İmparatorluğu "Hasta Adam”' olarak görülmekte ve mirasın
paylaşılması düşünülmektedir. Harici mirasçıları Düvel-i Muazzama, dahili mirasçıları
gayrimüslimler olarak görünüyordu. Ermeniler de bir gün mirasa dahil olabilmek için
Tanzimat’tan itibaren gerekli hazırlıkları yapmaya başlamışlardır.
2Milliyetçilik akımının ve milli devlet modelinin yükselen değer haline
gelmesidir. Ermeniler de bu akımdan etkilenerek milli kimliklerini aramayı, milli
15
Bayram KODAMAN
kültürlerini araştırmayı
getirmişlerdir.
ve
milli devletlerini tesis etmeyi temel görev haline
3- Misyonerlerin ve misyoner okullarının mevcudiyetidir. XVII.yüzyıldan
itibaren çeşitli Hıristiyan tarikatlarına mensup misyonerler dini gayret için Anadolu’ya
sızmaya başladılar. Ermeniler, bunlar vasıtasıyla dini sömürü vasıtası yaparak,
Hıristiyan kamuoyunun merhamet ve alakasını üzerlerine çekmeyi ve maddi-manevi
desteğini arkalarına almayı düşünmüştür.
4Büyük devletlerin (İngiltere, Rusya, Avusturya ve Fransa) sömürgeciemperyalist politikalarıdır. Gerçekten dünya hakimiyetine oynayan büyük devletler,
XIX.yüzyılın son çeyreğinden itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama ve
bölüşme niyetlerini açığa vurmuşlardı. Bunun için Hıristiyan unsurları bu işte
kullanmayı ciddi bir politika haline getirmişlerdir. Ermeniler de Avrupa’ya Osmanlı
aleyhine hizmet vererek, karşılığında bir Ermeni devleti beklentisi içine girmişlerdir.
5
Osmanlı ıslahatlarının yarattığı ortam. Osmanlı devleti Tanzimat ve
Islahat hareketleri adı altında adeta devlet devlet içinde yaratan çok geniş hak ve
imtiyazları gayrimüslimlere tanımıştır. Osmanlı bürokrasisi içinde hakim ve etkin
duruma gelmiş olan Ermeni memurlar, bu hakları Ermeniler lehine suistimal etmekten
çekinmemişlerdir.
Beş maddede özetlemeye çalıştığımız şartların yarattığı istikrarsız ve elverişli
ortam, Ermenileri önce hedef tespitine, sonra strateji ve taktikleri belirlemeye sevk
etmiştir. Ermeniler bu stratejileri ve taktikleri Osmanlıdan ayrılan Balkan
devletlerinden, Bulgarlardan almışlardır. Kısaca Ermenileri hedefe götürecek yol
planı ve yol haritası şu şekilde çizilmişti:
1– Ermeniler için sürekli olarak genel tabii haklar istenecek.
2- İmtiyaz (ayrıcalık) hakkı istenecek ve elde edilecek.
3- Kiliseler vasıtasıyla dini kimlik ön plana çıkarılacak, Hıristiyan-Müslüman
rekabeti ve husumeti yaratılacak.
4- Kültürel faaliyetlerle milli kimlik üzerinde durularak, Türk-Ermeni çelişkisi
ve düşmanlığı tahrik edilecek
5- Doğu Anadolu’da Ermeni varlığını ve isteklerini
çevrelerde duyurmak
diplomatik ve politik
16
Ermeni Macerası
6Ermeni Meselesini enternasyonalize ederek, dünya kamuoyuna ve
Hıristiyan alemine mal etmek.
7Siyasi ve askeri alanda teşkilatlanarak silahlı ayaklanma için hazırlıkları
tamamlamak.
8İlk isyan safhası: Ermeni halkı genel bir isyana psikolojik olarak hazır
olmadığı için böyle bir isyan hareketi gerçekleştirilemedi. Bunun yerine mahalli
ayaklanmalar, şiddet, suikast, yol kesme, köy basma, ekinleri yakma gibi küçük
grupların terör eylemlerine ağırlık verildi.
Bu eylemlerden beklentileri şunlardan ibaretti: Birincisi Müslümanları Doğu
Anadolu’dan kaçırmak. İkincisi Müslümanları tahrik ederek Ermenilerin üzerine
saldırtmak, böylece Hıristiyan kamuoyunu ayağa kaldıracak eylemlere sevk
etmek.Üçüncüsü ise, ikinci hedef gerçekleşirse Avrupa’nın Ermeniler lehine askeri ve
siyasi müdahalesini sağlamak. Dördüncü hedefleri ise Ermenilere dönüktür, buna göre
isyana katılmayan Ermenilerin gözünü korkutarak ve Türk-Ermeni düşmanlığını
artırarak Ermenileri zorla isyana sürüklemek.
Görüldüğü üzere Ermenilerin planlarında ve politikalarında kendi başlarına
başarmak ve hedefe varmak gibi düşünceleri yoktur. Kendilerine biçtikleri rol olay
çıkarmak, arkasından Avrupa’nın müdahalesini beklemektir. Dolayısıyla
Ermeniler planlarını başarısızlık üzerine yapmışlardır. Çünkü kendileri de başarı için
yetersiz olduklarının farkındaydılar.
9-
Avrupa’nın Ermeniler lehine müdahalesi.
10- Reform safhası: Başarısızlığı önceden bilinen ilk isyan sonunda, Avrupa
müdahalesiyle Ermeniler lehine reformlar bekleniyordu.
11- Muhtariyet safhası: Şayet reform safhası müspet neticeler verirse, ikinci
bir isyan çıkartarak Avrupa’nın müdahalesiyle muhtariyet elde etmektir.
12- İstiklal safhası: Aynı şekilde muhtariyet safhası iyi geçerse, olay
çıkartmaya yönelik üçüncü bir isyan hareketiyle Avrupa’yı tekrar müdahale ettirip,
diplomatik görüşmeler sonunda bağımsız Ermenistan devletinin kuruluşunu ilan
ettirmektir.
Ermenilerin, 12 aşamadan ibaret sadece olay çıkartmaya yönelik olan bu uzun
vadeli politikaları başarısız olmuştur. Zira katliama, suikasta, yağmaya, korkutmaya,
Bayram KODAMAN
17
yol kesmeye, köy yakmaya yönelik başarılı bireysel eylemler ve çete faaliyetleri
safhasında kalmıştır. Son başarısız isyanlarını da 1915’de gerçekleşmişlerdir.
VI- Tehcir ve Sözde Ermeni Soykırımı İddiası
Ermeniler mazide, daima tarihin öznesi (sujesi) değil, fakat (objesi) olarak yer
almışlardır. Tarihi yapan, tarihe damgasını vuran milletler “özne” durumundadır.
Ermeniler eski bir millet olmakla beraber nüfusları, bulunduğu coğrafi konum ve siyasi
ortam, onlara hiçbir zaman özne olma fırsatını tanımamıştır, bu sosyal ve tarihi
hakikate rağmen, Ermeniler kendi rollerini pek beğenmemişlerdir. Bunun için
kendilerini dinen, ırken Avrupalılara bağlayarak Doğuda Avrupalı olmaya ve
Avrupalılar adına hareket etmeye heves etmişlerdir. Böyle bir rolü ve görevi
yüklenince, kendilerini Türklerden, Kürtlerden, İranlılardan, Müslümanlardan
üstün gördüler. Bu aslımla ırkçı bir tavırdı. İşte bu tavır onları, komşuları ve
asırlardır bir arada yaşadıkları müslümanlarla iyi geçinme yerine, Avrupa ile
işbirliği yapmaya itti. Bu işbirliği sayesinde ekonomik ve kültürel üstünlüğü de
elde ettiler. Böylece sözde ırki üstünlüklerine, kültürel ve ekonomik üstünlük de
eklendi. Neticede kendilerini Şarkta tarihin öznesi zannederek üstünlük
kompleksine kapıldılar ve Müslümanları hor görmeye başladılar. Bu tutum ve
tavırları Müslümanlarca iyi karşılanmadı ve gizliden gizliye karşılıklı husumete sebep
oldu.
Bununla şunu ifade etmek istiyoruz; soykırım ırken kendilerini üstün görenlerin
onaylayabileceği bir kavram, yapabileceği bir eylemdir. “Yavuz hırsız ev sahibini
bastırır” misalinde olduğu gibi kendini üstün gören Ermeniler cahil, kaba, fakir,
barbar gördükleri Müslümanları Doğu Anadolu'dan temizlemeye yani “soykırımı”
yapmaya kalkışmışlardır. Ancak yine "Keser döner sap döner,bir gün olur hesap
döner” öz deyişine göre hesap Türklerin lehine dönmüştür. Ermeni çeteleri kendilerini
“Can feda” (canını feda eden) olarak nitelerken, Müslümanlar da kendilerini
“Canbezar” (canından bezenler) olarak nitelemişlerdir. Bu iki terim ErmenilerleMüslümanların içinde bulundukları psikolojiyi yani aynada kendilerini nasıl
önlüklerini gayet iyi anlatmaktadır.
Soykırımı nedir? Sadece belli bir soya mensup oldukları için insanların kökünü
18
Ermeni Macerası
Hitler’in eylemi, sırf Yahudi oldukları için insanları öldürdüğünden dolayı
“soykırımı=genocide” olarak nitelendirilmiştir.
Türkleri soykırımı yapmakla suçlayabilmek için evvela onların ırkçı (raciste)
oldukları ilmi delillerle ispat edilmeliydi. Bu ise imkansızdır. “Kötü söz sahibine ait”
olduğuna göre ırkçılık (racisme) kavramı, soykırım (genocide) kavramı ve eylemi de
Avrupa'ya aittir. Türklerin ise, tarihlerinde soykırım sayılabilecek hiçbir eylemleri
yoktur. Onların eylemi savaştan ibarettir, savaşla hedeflerine ulaşmışlardır.
Kaldı ki Ermeniler, Osmanlıyı soykırıma sevk edecek boyutta bir eylem ortaya
koymamışlardır. Meşru devlete (Osmanlıya), ayrılmak için isyan etmişler, meşru
devlet de meşru haklarını kullanarak yasalar çerçevesinde isyanları bastırmıştır.
Bu arada her iki taraftan da sivil halk işin içine karışmış ve birbirleriyle kavgasavaş-mukatele yapmışlardır.Doğu Anadolu’da, 1.200.000 nüfusa sahip Ermenilerin,
5.000.000 nüfusa sahip Müslümanlara, ayrıca Osmanlı ordusuna karşı isyan etmeleri
ve onlarla savaşmayı göze alması, elbette ki Ermenilerin telefatını-zararını oran olarak
artırmıştır. Ancak her şey “savaş hukuku” ve örfi idare kanunları çerçevesinde
cereyan etmiştir.
Tehcir (göç ettirme, deportation) meselesi ise, savaş zamanında ülke güvenliği
açısından her devletin her zaman başvurabileceği meşru bir tedbir ve çaredir. Osmanlı
Devleti de Birinci Dünya Savaşına dahil olduğunda, Doğu Anadolu'da potansiyel
tehlike olarak gördüğü sadece Ermenileri değil, bütün Hıristiyanları geçici olarak savaş
sahası dışına çıkarmıştır. Bu işi de kanun ve yönetmelikler çerçevesinde yürütmeye
gayret etmiştir.
Osmanlının bu tedbirlerini, Ermenileri toptan ortadan kaldırmanın bir bahanesi
olarak görmek kadar mantıktan mahrum bir düşünce tarzı olamaz. Bu iddia, sadece
Ermenilerin yalanı olarak kalmıştır. Zira herhangi bir belge mevcut değildir. Adaletten,
insaftan ve belgeden yoksun iddialarla bir yere varılamaz. Kurnazlıkla elde
edilebilecek avantajlar, uzun ömürlü olamayacağı gibi, yeni kavgalara da yol açabilir.
Kısaca “Ermenilerin hepsini meleyen kuzular gibi, bütün Türkleri de aç
kurtlar gibi görme ve gösterme gayreti iyi bir yöntem değildir. Türklere karşı
bundan daha kötü ve acımasız bir suçlama olamaz. Ermeniler evvela bundan
vazgeçmelidirler.
Bayram KODAMAN
19
VII- Günümüzde Ermeni-Türk Anlaşmazlığı
Ermeni cephesinden meseleye baktığımızda görülen manzara şudur: Ermenilerin
temelde, belgelere dayanarak tarihi-maziyi tartışma ve hakikatleri arama gibi bir niyeti
yoktur.Bunun faydasına da inanmamaktadırlar. Onların her türlü faaliyeti gayreti geleceğe
yöneliktir. Gelecekteki bu hedef nedir? 10 Temmuz 1920'de Sevr Antlaşmasının sınırlarını
çizdiği Ermeni topraklarını kurtarmak ve günümüz Ermenistan Cumhuriyeti’ne ilhak etmektir.
Dolayısıyla Türkiye ile hesabı olacaktır. Mazide yanlış yaptığı hesabı gelecekte daha sağlam
yapma ihtiyacını hissetmektedirler.
O halde Ermeniler geleceğe hazırlanıyorlar. Ancak gelecekte haklılık kazanmak için,
Türkleri mazide haksız göstermeleri ve tarihte mahkum etmeleri gerektiğine inanıyorlar. Bu
itibarla Tarihi veya Ermeni Meselesi’ni tarihçilere bırakmadan, işi siyaseten tamamlamak
istiyorlar. Siyasette haklı-haksız, doğru-yanlış önemli değildir, önemli olan dünya
kamuoyunu (özellikle Avrupa ve A.B.D.) bir şeye inandırmaktır. Siyaset ve diplomaside
ikna sanatı başarı kazanmanın önemli şartıdır. İşte Ermeniler bu düşünceden hareketle
dünya kamuoyunu yanıltmak (desinformation) yoluyla geleceğe hazırlanıyorlar. 1878’den
1920’ye kadar yanılttıkları, duygularını sömürdükleri Avrupa kamu oyuna güvenmişler ve
hesaplarını ona göre yapmışlardı. Bugün de aynı hatayı tekrarda ısrar ediyorlar. Demek ki
metotlarında bir değişiklik yoktur.
Bugün Ermeniler ne söylüyorlar ne talep ediyorlar?
muhtariyet gibi haklar istiyorlardı. Bugün ise;
Eskiden imtiyaz, reform ve
1-Türkler soykırımı yapmışlardır. Yani Türkler peşinen suçlanıyor ve mahkum ediliyor.
Talep ettikleri; Türkler bu suçu evvela kabul etmelidir, sonra özür dilemelidir ve nihayet
tazminat ödemelidir
2-Türkler Doğu Anadolu'yu gasp etmişlerdir. Talepleri, 10 Temmıız 1920 Sevr
Antlaşması uygulanmalıdır. Doğu Anadolu'nun
Ermenistan Cumhuriyetine ilhakı
gerçekleşmelidir.
Türkiye'nin bunları kabul etmesi imkansızdır. Zira olmayan “soykırım”iddiasını kabul
edemez. Aksi bir tavır “suçu üzerine alma” anlamına gelir. Bu ise tarihi gerçeklere tamamen
aykırı düşer. Dolayısıyla Türkiye'nin özür dilemesi de düşünülemez.
20
Ermeni Macerası
Sevr Antlaşmasının hortlatılmasına gelince; Türkiye bunu daha 1920'de
reddetmiş ve Milli Mücadele sonunda yerine, 1923’te Lozan Antlaşmasını koymuştur.
Sevr'i uygulamaya koymak demek Milli Mücadeleyi ve Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ni inkar etmektir. Türkiye'den bunu beklemek için çok saf olmak veya aşırı
intikam hisleriyle dolu olmak gerekir. Kısaca Ermenilerin söylemleri tarihi gerçeklere
aykırı, talepleri ise mantıksızdır.
3-Karabağ meselesi ise, Türk-Ermeni ilişkilerinde bir başka pürüz
oluşturmaktadır. Ermenistan Cumhuriyeti dünya kamuoyunun gözü önünde Dağlık
Karabağ ile birlikte Azerbaycan topraklarının beşte birini işgal etmiş, 1.000.000’a
yakın Azeri’yi topraklarından sürmüştür. Bu mesele halledilmeden Türkiye’nin ‘
Ermenistan Cumhuriyeti ile iyi komşuluk yapması ve diyaloga girmesi oldukça zordur.
Zira Türkiye bu konuda Azerbaycan’ın yanında olmak mecburiyetindedir.
4-Güney Kafkasya’nın jeostratejik konumu da Türk-Ermeni ilişkilerini menfi
yönde etkilemektedir. Türkiye ile Ermenistan’ın şimdilik dost olması zor
görünüyor. Zira bunların dost olmasını kendi menfaatlerine uygun bulmayan
Rusya ve İran var. Dostluk sadece Türkiye ile Ermenistan’a yaradığı için bu iki
devlet Türk-Ermeni yakınlaşmasını daima dinamitlemek durumundadır.
Dostluğun olabilmesi için Ermenistan’ın Karabağ ve Azeri kaçkınlar
(göçmenler) meselesini halletmesi; ayrıca Moskova ve Tahran’dan uzak durması
lazımdır. Bunların olabilmesi, şimdilik uzak bir ihtimaldir. Öte yandan Türk-Ermeni
münasebetlerinin düzelmesinin bir başka şartı da Avrupa’nın ve A.B.D.’nin tarafsız
olmasıdır. Bu temenni mahiyetindeki isteklerin gerçekleşmesi halinde Türkler ve
Ermeniler tarihin derinliklerinde kalan ölüm, katliam ve tatsız olaylar üzerine
değil, barış, dostluk, gelecek, refah, kalkınma konuları üzerinde
konuşabileceklerdir.
5-Psikolojik engellerin mevcudiyeti: Gerçekten Türkler ile Ermeniler arasında
yıkılması zor duvarlar, erimesi güç buzlar vardır. Özellikle diyaspora Ermenilerinin
ruh hali tamiri imkansız Türk düşmanlığı ile teçhiz edilmiş gibidir. Ayrıca Ermenilerde
Türk kompleksi oluşmuş, bu kompleks zamanla korkuya, nefrete ve düşmanlığa
dönüşmüştür. Bunun sebebi; Ermenistan’ın Batısında 75 milyonluk Türkiye’nin
Bayram KODAMAN
21
Olması,doğusunda ise beş Türk devletinin bulunmasıdır. Yani 200 milyonluk Türk
dünyasının ortasında üç milyonluk bir Ermenistan'ın olması Ermenilerin hayallerini
daraltmaya yetiyor.
Türklerde ise, Ermeni korkusu, Ermeni düşmanlığı yok, Fakat Ermenilere karşı
kızgınlıkları var. Onlar, Ermenilerin samimiyete dayanmayan, tamamen düşmanlık ve
intikam temelleri üzerine oturtulmuş politikalarından ve propagandalarından endişe
ediyorlar. Bir de Ermenilere sempati duyan A.B.D. ve Avrupa’nın desteğinden
çekiniyorlar. Ermenilerin Rusya ve İran’la olan yakın ilişkilerinden de memnuniyet
duymuyorlar.
Ermeniler 1878-1920 tarihleri arasında çok hayal kırıklığına uğradılar. Doğu
Anadolu’yu vatan yapmak için isyan ettiler başaramadılar. Muhtariyet (Otonomi) için
isyan ettiler, muvaffak olamadılar. En sonunda devlet kurmak maksadıyla meşru
Osmanlı Devletine karşı 1915’de hem isyan ettiler hem de Rusya’nın yanında yer
aldılar ama hezimete uğradılar ve üstelik Doğu Anadolu’daki nüfus varlıklarından da
mahrum kaldılar. Elbette ki Ermeniler için bu olayların etkilerini atmak çok zordur.
Ancak, tarihten de ders almak faziletli bir davranıştır
Sonuç
Türkiye; Ermeni meselesinin sadece bir tarih konusu olduğunu ve tarihi
tarihçilere bırakmanın gerekliliğinden bahsediyor. Bu Türkiye’nin tarihi
gerçeklerden korkmadığını göstermesi bakımından belki önem arz etmektedir.
Ancak öte yandan Türkiye'nin siyasette aciz kaldığının da göstergesidir, Ermenilerde
aksine bu meseleyi tarih ilminin konusu olmaktan çıkararak tamamen siyasi alana
taşımışlardır.. Sebebi, Ermenilerin, tarihin kendilerini haksız çıkaracağından
korkmalarıdır ve siyasi alanda lobi faaliyetleriyle, demokrasinin suiistimaliyle ve
birtakım entrikalarla Türkleri mahkum ederek, gelecekte siyaseten başarılı
olacaklarına inanmalarıdır.
Kısaca, Türkiye'ye biraz “ilm-i siyaset”, Ermenilere de biraz “ilm-i tarih”
lazım olduğu anlaşılıyor. İki millet arasında önce metotta denge ve eşitlik sağlamak
lazımdır. Bu tür bir denge ve eşitlik, ilerde iki komşu devleti diyaloga sevk edecek
anlayışı ve şartları belki hazırlayabilir.Tabidir ki, bu, Ermenilerin Türkler aleyhine her
türlü asılsız iddialardan, faaliyetlerden vazgeçmesine ve Karabağdan da çekilmesine
bağlıdır.
22
Ermeni Macerası
Şark Meselesi
Emperyalizm
ve
Ermeniler
Bu yazımızda ne Ermenilerin tarihini, ne de Türk Ermeni münasebetlerini ele
alacağız. Zira, Ermeni tarihi Ermeni yazarlar tarafından incelenmiş ve bu konuda
oldukça geniş neşriyat yapılmıştır. Türk-Ermeni münasebetleri ise, gerek Ermeniler
gerekse Avrupalılar tarafından tek taraflı olarak ele alınmıştır. Türk ilim adamları ise,
bu konu üzerinde, son yıllara kadar pek durmamışlardır. Bununla birlikte Türk-Ermeni
münasebetleri genel hatlarıyla Türk halkı ve aydınları tarafından bilinmektedir. O
halde, konunun bilinmeyen tarafları yahut da pek farkında olmadığımız yönleri
üzerinde durmak uygun olacaktır. Ermeni meselesinin bilinmeyen veya farkında
olmadığımız tarafları nelerdir? Hemen ifade edelim ki Ermeni meselesi diye bir
mesele, ilk önce ne Ermenilerin meselesi, ne de Türklerin meselesi olmuştur. Şayet
Ermenilerin meselesi olsaydı bu mesele bütün Ermenilerin Türk hakimiyetine
girmesiyle başlar ve günümüze kadar devam ederdi. Türklerin böyle bir meselesi
olsaydı, yine Selçuklular devrinde başlar, fakat XIX. yüzyıla kadar mutlaka bir çözüme
kavuşturulurdu. Demek ki, XIX. yüzyılın son çeyreğine kadar böyle bir mesele her iki
taraf için de söz konusu değildi.
Bayram KODAMAN
23
Zaten böyle bir mesele de olamazdı; zira Türkler Anadolu'ya geldiklerinde ne
bir müstakil bir Ermeni devletiyle, ne de bir Ermeni ordusuyla karşılaşmışlar ne de
Ermenistan diye bir bölgeye girmişlerdir. Anadolu'ya geldiklerinde Bizans Devleti
(Doğu Roma İmparatorluğu) ve Bizans ordularıyla karşılaşmışlar ve Bizans devletinin
topraklarını fetih ve iskân etmişlerdir. 1071 tarihinden itibarende Anadolu Türklerin
vatanı haline gelmiş ve bu toprakların hakiki sahibi de Türkler olmuştur. Bu durum,
reddedilmesi imkansız olan tarihi bir hakikat ve tarihi bir gerçek olarak günümüze
kadar devam edegelmiştir. Tarihi hakikati ve gerçeği değiştirmek mümkün olmadığı
gibi, imkansızdır da. İstiklâl Harbinde bu gerçeği ve hakikati değiştirmeye ne Düvel-i
Muazzama’nın ne de onların uzantısı olan Yunanlıların ve Ermenilerin gücü
yetmiştir.
Görüldüğü üzere,Ermeni meselesi Türk-Ermeni münasebetlerinden
kaynaklanmamaktadır. O halde bu meselenin kaynağı nedir? Yani meselenin ortaya
çıkış sebepleri nelerdir? Bu sorulara cevap ararken ilk önce Osmanlı İmparatorluğu
içinde içinde yaşayan Ermenilerin hâmisi durumunda olan üç devletin, yani Rusya
İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı İmparatorluğu'na karşı takip ettikleri politikanın ana
hatlarını bilmekte yarar vardır.
Rusya’nın Politikası ve Emelleri
Rus politikasının özü ve esası Deli Petro'nun şu cümlesinde şekillenmekttedir:
“Rusya’nın sıcak denize inmesi, siyasi,tarihi ve iktisadi zarurettir”. Boğazlar,
Akdeniz bu siyasetin hedefidir. Bu hedefe varmak içinse takip edilmesi gereken
yollar şunlardır:
1-Osmanlı İmparatorluğunu zayıflatmak ve zayıf kalmasını sağlamak,
2-Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak, bunun için de imparatorluktaki Slavları
ve Ermenileri tahrik ve teşvik etmek,
3-Osmanlı İmparatorluğu'nu himayesi altına almak;
4-Osmanlı İmparatorluğu'nu diğer büyük devletlerle kendi menfaatlerine uygun
bir şekilde paylaşmak,
5-Osmanlı İmparatorluğu'nu toptan ele geçirmek.
24
Ermeni Macerası
İşte Rusya zaman ve mekân şartlarına uyarak asırlarca, esas hedefine varmak
için bu beş yolu denemiş ve hâlâ da denemeye devam etmektedir. Ancak şunu ifade
edelim ki, geçmişte hedefine varmak için dini ve etnik vasıtalarla sadece Hıristiyanlar
ve Slavlar üzerinde tesirli iken; bugün ideolojik silahla Türkler ve Müslümanlar
üzerinde müessir olarak, Türkiye Cumhuriyetini parçalamak veya uydusu yapmak
yolunu tercih etmektedir. Kuvvetli ve dikkatli olmadığımız sürece, bu silah daha etkili
bir hale gelebilir.
İngiltere’nin Politikası ve Emelleri
İngiltere'nin asıl hedefi, ticari ve koloniyal menfaatlerini korumaktı. Bunu temin
etmek için Osmanlıya karşı takip ettiği politika şöyle idi:
1-XIX. yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü
korumak, yani Osmanlı topraklarını muhafaza etmek ve parçalanmasını engellemek;
2-1895 tarihinden itibaren de Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşmak ve iyi bir
pay almak;
a-İlk önce Almanya ile birlikte paylaşmak istediyse de bu gerçekleşmedi.
b-Rusya ile birlikte paylaşmak istediyse de 1901’den sonra bu paylaşmayı da
tehlikeli buldu ve vazgeçti.
3-Padişah-Halife II. Abdülhamid’in içte ve dışta itibar ve nüfuzunu kırmak ve
dünya Müslümanları üzerindeki tesirini azaltmak;
4-Hindistan’a giden yolları ve petrol bölgelerini ele geçirmek.
Fransa’nın Politikası
1-XVI. yüzyıldan 1840 tarihine kadar Osmanlılarla dost geçinmek ve işbirliği
yapmak suretiyle Avrupa’da kendi lehine siyasî denge kurmak;
2-Osmanlı İmparatorluğundaki Katoliklerin koruyuculuğunu yapmak;
3-Ekonomik imtiyazları ele geçirmek:
Bayram KODAMAN
25
4- Osmanlı İmparatorluğu'nda Fransa modeli ıslahatlar yaptırmak sureliyle,
kültürel açıdan Osmanlı idarecilerini Fransa'ya bağlamak;
5-Osmanlı imparatorluğu şayet paylaşılır ise, kendisine iyi bir pay temin etmek,
Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde farklı emelleri olan bu üç devlet
dünya kamuoyu önünde, açıktan açığa sadece kendi emellerini ifşa edemediğinden,
niyetlerini kamufle edebilmek için XIX.yüzyılın başlarından itibaren “Şark Meselesi”
adı altında bir mesele ortaya attılar.
Bu üç devletin ayrı ayrı gibi görülen politikaları genelde Şark Meselesini
meydana getiriyordu. Bu yüzden Osmanlı Osmanlı İmparatorluğu içinde meydana
gelen her olayı “Şark Meselesi’' açısından değerlendirmek gerekmektedir. İşte,
Ermeni konusu da Şark Meselesi içinde mütalaa edilirse, konunun niçin milletlerarası
mesele haline geldiği daha iyi anlaşılır kanaatindeyiz. Her ne kadar Avrupa bu konuyu
Türk-Ermeni meselesi şeklinde dünyaya yansıtmışsa da, esasta yukarıda belirttiğimiz
sebeplerden ötürü, böyle bir mesele XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar mevcut
değildi. Avrupalı güçler kasıtlı olarak
konuyu Türk-Ermeni meselesi haline
sokmuşlardır. Böylece, Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında birinci derecede rol
oynayan makro seviyedeki gerçek sebepler gözden kaçırılmak istenmiştir. Nitekim,
konu daima tek taraflı ve dar bir açıdan ele alınarak büyük devletlerin Osmanlı
devletinin içişlerine müdahalesi kamuoyunda haklı ve tasvip edilir bir hale
getirilmiştir.
Ayrıca konu Türk-Ermeni meselesi olarak takdim edilmekle, bir tarafa büyük
Osmanlı İmparatorluğu ve Müslüman kitle, öbür tarafa küçük bir Ermeni cemaati
konularak, bütün Hıristiyan aleminin (Katolik, Ortodoks, Protestan vs.) maddi ve
manevi desteği Hıristiyan Ermeni cemaatinin lehine çevrilmek istenmiştir.Bu husus
kolayca da temin edilmiştir. Bütün bunlara rağmen tarihi hakikatler ve sosyal
gerçekler, Avrupa’nın emellerine ve Ermeni arzularına üstün gelmiştir. Bu bakımdan,
tarihi ve sosyal gerçekler tarih ilmi metodu çerçevesinde ele alınıp,incelendiğinde
Ermeni meselesinin ortaya çıkış sebeplerinin Türk-Ermeni münasebetlerinden veya
Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğunda sahip oldukları sosyal, kültürel, dini, iktisadi,
idari ve siyasi statüden değil, fakat dünyanın genel konjonktüründen ve büyük
devletlerin dünyayı paylaşma ihtiraslarından ileri geldiği görülmektedir.
26
Ermeni Macerası
Şark Meselesi ve Ermeniler
Yukarıda da ifade edildiği üzere, Ermeni meselesi Hıristiyan Avrupa için ciddi
ve çok yönlü bir anlam taşıyan ve dünya tarih literatürüne “Şark Meselesi” adıyla
geçen (günümüzde de Orta-Doğu, Petrol, Filistin-Lübnan, Afganistan, Kıbrıs, Ege ve
Arap meseleleri olarak görünen) milletlerarası meseleler dizisinin bir parçasından
ibarettir. Başka bir ifade ile, Ermeni meselesi Hıristiyan dünyasının Osmanlı
İmparatorluğu'na karşı uygulamak istediği genel politikanın sadece Doğu Anadolu
bölgesinde sahneye konulan veya konulmak istenen küçük bir kısmını teşkil
etmektedir. O halde “Şark Meselesi" nedir? Daha ziyade XIX. yüzyılda diplomatik ve
politik bir terim olarak ifade edilmeye başlanan “Şark Meselesinin tarihi kökeni
oldukça eskidir. Zaman ve zeminin şartlarına bağlı olarak çeşitli görünümde ve
yerlerde ortaya çıkan ve değişik şekillerde tarif edilen “Şark Meselesi”nin temelinde
ve özünde, Hıristiyan-Müslüman, yani “Haç-Hilâl” veya Avrupa-Türk münasebetleri
ve mücadelesi yatmaktadır. Terimin Avrupa'da ortaya çıktığı dikkate alınırsa “Şark
Meselesi”nin esasen Avrupa'nın haçlı zihniyetiyle üzerine eğildiği ve kendi
menfaatlerine göre halletmeye çalıştığı bir mesele olduğu kendiliğinden ortaya
çıkmaktadır.
Hıristiyan Avrupa'yı fazlasıyla meşgul eden ve haçlı zihniyetinin değişik şekilde
tezahürü olan Şark Meselesi’ni iki safhada ele almak ve incelemek mümkündür.
Birinci safhayı 1071- 1699 (Malazgirt'ten Karlofça'ya) tarihleri arasındaki “Şark
Meselesi” oluşturmaktadır. Bu safhada, Hıristiyan âlemi yani Avrupa savunma,
Türkler taarruz halindedir. Bu safhada veya bu tarihler arasında Hıristiyan dünya için
"Şark Meselesi”nden anlaşılan manaları şu şekilde sıralamak mümkündür:
1-Türkleri Anadolu’ya sokmamak. Türkler bu fikre 1071 tarihinde Malazgirt'te
Alparslan'ın ordularıyla cevap verdiler.
2-Türkleri Anadolu'da durdurmak. Bu fikir de, 1176 tarihinde Miryokefolon
meydan muharebesinde çürütüldü.
3-Türklerin Rumeli'ye geçişini engellemek. Süleyman Paşa'nın orduları, bu
engeli de tanımadılar ve 1354’de Gelibolu’ya geçti.
Bayram KODAMAN
27
4-İstanbul’un Türkler tarafından fethini önlemek.Fatih bu hayali ebediyen yıktı.
5-Türklerin, Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerlemesini durdurmak,
fakat Türkler Viyana kapılarına kadar ilerlemeye muvaffak oldular.
Ancak 1683 tarihinde Türkler Viyana önlerinde durdurulmuştur.Demek ki, esas
hedefi Türkleri durdurmak olan Şark Meselesinin, 612 yıl devam eden birinci safhası
bitmiştir. İkinci safhası ise 1699 Karlofça barışıyla başlamış ve tam 219 yıl devam
ederek 1918 tarihinde Mondros Mütarekesiyle sona ermiştir.Bu safhada Avrupa
taarruzda, Türkler savunmadadır. Bu durumda Şark Meselesi”nden anlaşılan mânâları
şöyle sıralaya biliriz:
1-Balkanlardaki Hıristiyan toplumları Osmanlı hakimiyetinden kurtarmak.
Bunun için, onları isyana teşvik ederek evvela muhtariyetlerini sonra da istiklâllerini
temin etmek;
2-Birinci maddede belirtilen hususlar gerçekleşmezse, Hıristiyan milletler için
reformlar istemek ve onların lehine Bab-ı Ali nezdinde müdahalelerde bulunmak;
3-Türkleri Balkanlar'dan tamamen atmak
4-İstanbul'u Türklerin elinden geri almak;
5-Osmanlı Devleti'nin Asya toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan cemaatler
(azınlıklar) lehine reformlar yaptırmak,muhtariyetlerini temin etmek ve mümkün
olursa istiklâllerine kavuşturmak
6-Anadolu’yu paylaşarak Türkleri Anadolu’ dan çıkarmak.
Görüldüğü üzere “Şark Meselesi’nin ikinci safhası da iki kısımda ele alınmıştır.
Birinci kısımda Türkleri Balkanlar’dan atmak İkinci safhada ise Anadolu'dan
çıkarmak veya Anadolu'yu da paylaşarak Türklerin istiklâline son vermek hedef
alınmıştır. İşte bu safhada Avrupa, Hıristiyan bir cemaat olan Anadolu’nunı muhtelif
yerlerinde küçük azınlıklar halinde yaşayan Ermenilere el atmış, kendi hedeflerine,
ulaşabilmek için onları Osmanlı Devleti'ne karşı isyana teşvik etmiştir.
Şark Meselesi adı altında Batılıların yürüttüğü politika her ne kadar genelde
Ermeni cemaatine muhtar veya müstakil bir Ermeni devleti vaad etmiş ve Ermenilerin
28
Ermeni Macerası
böyle bir hayal etrafında birleşmesini sağlamışsa da, özelde Ermenileri de parçalayarak
çeşitli mezheplere ayırmıştı. Nitekim, her büyük devlet Ermenileri kendi tarafına
çekebilmek ve onları âlet olarak kullanabilmek için, kendi misyonerleri vasıtasıyla
Gregoriyen mezhebine bağlı Ermenileri Katolik, Protestan, Ortodoks mezheplerine
dahil etmeye çalışmışlardır. Böylece, Ermeniler arasında da mezhep ayrılıkları
yaratmayı ve onları inanç bakımından bölmeyi kendi menfaatleri açısından faydalı
bulmuşlardır. Hakikaten, Ermeniler arasında, Rusya Ortodoks, Fransa Katolik,
İngiltere ve Amerikan Protestan mezhebinin propagandasını yaparak halkın bir kısmını
kendi politikalarının savunucusu haline getirmişlerdir. İstanbul Ermeni patriği bu
gerçeği görmesine ve bundan rahatsız olmasına rağmen Türk düşmanlığı ve Ermeni
devleti hayali yüzünden bir çok isyanın, cinayetin ve katliamın teşvikçisi ve tahrikçisi
olmaktan geri kalmamıştır.
Emperyalizm ve Ermeniler
Emperyalizm ve Ermeniler: Osmanlı İmparatorluğu’nda, 1878 tarihinden
itibaren zuhur eden “Ermeni Meselesinin başlıca sebeplerinden bir diğeri ve önemlisi
de, hiç şüphesiz, büyük devletlerin emperyalist politikalarıdır. Bilindiği üzere, XV.
yüzyıldan itibaren Avrupa'nın başlattığı koloniyalizm, sanayi inkılâbıyla birlikte, XIX.
yüzyılın ikinci yansında emperyalizm aşamasına ulaşmış yani emperyalizme
dönüşmüştür. Böylece, Avrupa'nın dış politikası koloniyalizmin dar ve ilkel boyutları
içinden çıkarak, emperyalizmin modern çerçevesi içine oturan Avrupa, artık kendini
daha rahat hissetmeye ve hareket kabiliyetini arttırmaya başlamıştır. Zira, pek
çoklarının zannettiği gibi, emperyalizmin bir yüzü değil pek çok yüzü,yönü ve çeşidi
vardır. Emperyalizmin çeşitlerini kısaca şu şekilde sıralamak mümkündür:
1)
Ticari Emperyalizm
2)
İktisadi Emperyalizm
3)
Kültür Emperyalizmi
4)
Siyasi Emperyalizm
5)
Askeri emperyalizm
6)
İdeolojik emperyalizm
7)
Teknolojik emperyalizm
Bayram KODAMAN
29
Avrupa; emperyalizmin bu çeşitlerini zamanın şartlarına ve mazlum ülkelerin
yapılarına göre bazen birini, bazen bir kaçını bazen de hepsini uygulamış veya
uygulamaya çalışmıştır. Nedir bu emperyalizmin ve emperyalist politikanın sebepleri?
Bu sebepleri üç ana başlık altında toplamak mümkündür:
1-Maddî Sebepler: XIX. Yüzyılda Avrupa, dünyanın sanayi, sermaye ve üretim
merkezi durumundadır. Bu bakımdan, Avrupa'nın sanayi için ham maddeye, üretimi
için pazarlara, sermayesi için de ucuz emeğe, tekniğin, sermayenin bulunmadığı
ülkelere ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçları, uygulanan himaye politikası yüzünden
Avrup’dan karşılamak zor, hatta imkânsızdı. O halde dünyaya yayılmak, dünyayı
paylaşmak zarureti vardı. Emperyalizm buna cevaz veriyordu. Bu yüzden
emperyalizm, Avrupa'nın emniyet subabı durumuna geldi.
2-Stratejik sebepler: Eski kolonileri, pazarları, etki sahalarını korumak ve o
yerlerle irtibatı sağlamak için stratejik noktaları ve mevkileri ele geçirmek veya tesir
sahası içine almak gerekiyordu.
3-Psikolojik sebepler: Bilindiği gibi, emperyalizm sadece maddi ihtiyaçları
gideremez. O, aynı zamanda ruhi yani psikolojik ihtiyaçları da tatmin eder ve karşılar.
Bunlar arasında, büyük devlet ve millet olma arzusu, devletin prestijini arttırma isteği
gibi hususlar sayılabilir. Bu arzu ve isteklerin yanında Avrupa'da, Avrupalı beyaz
insanın diğer ırklardan üstün olduğu hissi ve Hıristiyanlık şuuru vardı. Bunlara bağlı
olarak, Avrupalı diğer milletleri ve halkları idare etmek, uyandırmak, medenileştirmek
hakkını kendinde görüyordu. Bunu yapabilmek için de Hıristiyanlığı yaymak, diğer
dinden olan devletlerin içindeki Hıristiyanları kurtarmak, kendi kültürünü, zihniyetini
ve yaşayış tarzını dünyaya kabul ettirmek politikasını medeni ve insani bir görev
olarak kabul ediyordu.
Bu üç sebep, hiç şüphesiz, Avrupa emperyalizminin umumi esaslarını teşkil
etmekle birlikte, ayrıca her devletin kendine has bir emperyalist politika anlayışı ve
uygulayışı vardır. Bu özel anlayış emperyalist devletler arasındaki rekabeti ve çelişkiyi
ortaya çıkarıyordu. Milli hisler ve milli menfaatler arasındaki fark ve çelişkiler
devletten devlete milletten millete şüpheleri ve düşmanlıkları arttırıyordu. Fakat bu
rekabetler veya düşmanlıklar emperyalist devletlere değil, daha ziyade diğer milletlere
ve devletlere zarar vermiştir.
0 30
Ermeni Macerası
Emperyalizmle Ermeni meselesi arasındaki münasebete gelince, hemen ifade
etmek gerekir ki, XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu gerek nüfusunun
çokluğu, gerekse coğrafi genişliği bakımından, Avrupa emperyalizmi için cazip bir
ülke durumunda idi. Ancak, Avrupa, Amerika kıtasında, Avusturalya ve Yeni
Zelanda'da tatbik ettiği nüfus ihracı yoluyla kolonizasyon politikasını Osmanlı
İmparatorluğu'nda tatbik edememiştir. Aynı şekilde, Afrika kıtasında yaptığı gibi
fiziki, beşeri ve manevi tahribata dayalı gerçek bir sömürge politikasını da
uygulayamamıştır. Zira, Osmanlı İmparatorluğu ne Amerika, Avusturalya ve Yeni
Zelanda gibi nüfusu az, boş bir ülke, ne de Afrika gibi ilkel kabilelerin oturduğu bir
kıta idi. Buna karşılık Osmanlı İmparatorluğu ve toplumu siyasi ve sosyal
müesseseleriyle Avrupa'dan daha eski bir yapıya ve tarihi bir geçmişe sahipti. Bunun
da ötesinde Türk-İslâm toplumu psikolojik yönden kendisini Avrupalıdan ve
Hıristiyanlardan üstün görüyordu. Bu yüzdendir ki, Avrupa emperyalizmi Osmanlı
İmparatorluğu'na değişik metod ve yollarla nüfuz etmeye çalışmıştır. Bu metodun
esası, Osmanlı devleti ile ticari ve mali anlaşmalar yapmak ve gayr-i müslim unsurları
kullanmaktı. Bu konuda fazla teferruata girmeden Ermenilerin durumunu incelemekte
fayda mülahaza ediyoruz:
1838 Ticaret Anlaşmasından sonra, Avrupa emperyalizmi Osmanlı
İmparatorluğu'na nüfuz edebilmek için, Rumlardan sonra Ermenilerden yararlanmayı
hesap etmiştir. Bu hesapladır ki, emperyalist devletler Ermenilerle yakından
ilgilenmeye başlamışlardır. Nitekim bu ilginin sonunda ve kısa zamanda Ermeniler
Avrupa'nın, özellikle İngiltere'nin İmparatorlukta “ticari simsarları” durumuna
geldiler. Böylece, İmparatorluğun sömürülmesinde, emperyalizme hizmet eden ve
emperyalizmle bütünleşmekte fayda gören Ermeniler kısa bir müddet zarfında
“komprador” yani aracı bir sınıf haline gelmişlerdir. İste emperyalizm, bu aracı sınıf
rolünü üzerine alan Ermenileri, kendi menfaatlerinin devamı için koruma ve sözde
kurtarma lüzumunu hissetti. Özellikle, ticari ve iktisadi emperyalizmin ve liberalizmin
savunucusu olan Ingiltere. Ermenilerin hâmiliğini üzerine almakta ve onları Bâb-ı Âli
nezdinde korumakta tereddüt etmemiştir.
İngiltere ticari ve iktisadi menfaatleri için Ermenilere yaklaşırken, askeri ve
siyasi emperyalizmin o zaman ki temsilcisi Rusya da bir yandan İskenderun körfezine
öte yundun Basra körfezine inmek için Doğu Anadolu'da yaşayan Ermenileri bazı
vaatlerle kandırarak, onlardan faydalanmayı planlıyordu. İşte bu noktada İngiliz ve
Bayram KODAMAN
31
Rus Emperyalizmi karşı karşıya gelmiştir. Her iki emperyalist devlet de kendi
menfaatleri için Ermenileri kullanmayı ve kullanabilmek için de onları muhtariyet
veya istiklâl vaadiyle Türklere isyan ettirmeyi, politikalarının esası haline getirdiler.
Şunu belirtmek yerinde olur ki, istilâcı Rus ile koloniyalist Ingiliz emperyalizmi
Orta Doğu'da ve Güney Asya'da rakip güçler olarak karşılaşınca, Ermenilerden ziyade
Ermenilerin azınlık halinde bulundukları Doğu Anadolu’nun stratejik konumu önem
kazandı. Zira Doğu Anadolu stratejik bakımdan her iki devletin de vazgeçemeyeceği
bir öneme sahipti. Gerçekten, Doğu Anadolu'nun Karadeniz, Basra körfezi ve
İskenderun körfezi üçgeni içinde bulunması, hatta Azerbaycan ve Hazar denizi
yoluyla Asya içlerine açılıma imkanını vermesi önemli idi. Böyle bir bölgede
üstünlük sağlamak ve hakimiyet tesis etmek isteyen Rus ve İngiIiz emperyalizmi için
orada bulunan Ermeniler gayet kolay ve ideal bir istismar vasıtası idi. Ermenileri
istismar etmenin ve kendi emelleri istikametinde hizmet ettirmenin de yegane yolu
onlara Osmanlı İmparatorluğu içinde “devlet”, “vatan” vaad etmekti. İşte bu vaad ve
verilen umutlar sonunda Ermeniler fiili olarak bir mesele çıkarmak için Osmanlı
Devletinin en zayıf ve kritik anında Doğu Anadoludaki Müslüman halka karşı
düşmanca davranışlarda bulunmaya başladılar. 1890 tarihinden itibaren de planlı ve
teşkilatlı bir biçimde ve Avrupa’nın tasvip ve desteğiyle bu tür hareketlerini devam
ettirdiler.
Ermenilerin Tavrı
Avrupa, genelde, Şark Meselesi ve Emperyalizm yoluyla Müslüman-Türk
İmparatorluğu'nu parçalamak ve yıkmak isterken, Ermeniler de bunu fırsat bilerek
faaliyete geçtiler. Ermenileri bu şekilde devlet aleyhine sevk eden faktörlerin başında
şu hususlar bilhassa önemli rol oynamıştır:
1)
Ermeni Kilisesi,
2)
Din faktörü,
3)
Misyoner faaliyetleri,
4)
Diğer propaganda faaliyetleri.
32
Ermeni Macerası
İşte bu dört faktör bilhassa Islahat Fermanı'ndan (1856) sonra Ermenileri Doğu
Anadolu'nun o zamanki altı, bugünün on yedi vilâyetinde muhtar veya müstakil bir
Ermenistan kurma hayaline sevk etti. Bunun sonucu, Ermeni kilisesi işi devlete hıyanet
seviyesine kadar götürdü. Nitekim, 1877-1878 Osmanlı- Rııs savaşında
mağlubiyetimizi fırsat sayarak, Yeşilköy'e gelen Rus ordusu Başkumandanı Grandük
Nikola'yı ziyaret eden Ermeni patriği Nerses Varjabetyan, Ayestefaııos anlaşmasına
kendi lehlerine 16. maddeyi ilâve ettirmeyi başardı. Ermeniler bununla da kalmayarak.
1878'de Berlin'e bir heyet yollayarak, Berlin anlaşmasına meşhur 61. maddeyi
eklettirdiler. Ermeni kilisesi ve teşekkülleri bu açık iki hıyanetle Avrupa devletlerini
Osmanlı içişlerine müdahale ettirmeyi planlıyorlardı. 1890'dan itibaren de, Taşnak,
Hınçak, Turuşak vs. gibi siyasi cinayet örgütleri kurarak, açıktan açığa devlete
başkaldırdılar. Van, Sasun, Erzurum, Osmanlı Bankası baskını, II. Abdülhamid'e
suikast gibi olaylar; Balkan Harbinde Doğu Anadolu da çıkardıkları hadiseler ve
nihayet 1915'te Kafkas cephesindeki Osmanlı ordularına karşı açık hıyanetleri
Türklerin sabrını taşırmış ve Enver Paşa'nın fikri, Talat Paşa'nın emriyle Doğu
Anadolu'dan Suriye ve Lübnan taraflarına sürgün edilmişlerdir.
Sonuç
Makro seviyede ele aldığımız Ermeni meselesinin gerçek sebepleri arasında,
temelinde haçlı zihniyeti bulunan Şark Meselesi ile yine temelinde sömürü ve
hakimiyet zihniyeti bulunan emperyalizm bulunmaktadır. Şark Meselesi ve
emperyalizm her türlü zemini oluşturmuş; bu zemin üzerinde de Ermeni Kilisesi,
Ermeni cemiyetleri ve misyonerler rahat bir şekilde devlet ve Türklük aleyhine
faaliyette bulunmuşlardır. Ayrıca şunu da ilave edelim ki, Ermeni meselesinin büyük
boyutlara ulaşmasında Türklerin toleransı, aydınların Ermenilerle işbirliği,
Tanzimat ve İslahat reformlarının gayesizliği, şuursuzca liberalleşme, batılılaşma
ve demokratikleşme arzuları da rol oynamıştır, denilebilir. Bütün bunları bir
noktaya bağlamak gerekirse, Türk devletinin zayıflaması ve çöküş devrini yaşaması da
Ermeni gibi azınlıkları gerçekleşmeyecek hayallere itmiştir.
Günümüzde de Şark Meselesi ve Emperyalizm hadisesi iç içe ve daha büyük
boyutlar içinde Türkiye'de ve Orta Doğu’da mevcudiyetini sürdürmektedir. Rusya,
Bayram KODAMAN
33
Şark Meselesi ve emperyalizm konusundaki ilhakçı, istilacı rolüne bir de ideolojik rol
ekleyerek, eskisinden daha şiddetli ve tehlikeli bir politika sürdürmektedir. İngiltere
yerini ve rolünü Amerika Birleşik Devletleri'ne bırakmıştır.Demek ki, bölgemizde
Rusya’nın istilacı ideolojik emperyalizmi ile A.B.D. iktisadi emperyalizmi rekabet
etmekte ve hüküm sürmektedir.
Bu iki süper emperyalist gücün Orta Doğu'daki rekabetinden yararlanarak ve
onlardan birine dayanarak bazı menfaatler elde etmek isteyen gruplar hâlâ mevcuttur.
Bunların başında yine Ermeniler gelmektedir. Ayrıca, Barzani ve Talabani
taraftarları da bazı hayaller peşindedir. Filistinliler de bu iki grupla işbirliği içindedir.
Her üçü de emperyalist güçlerin istismarına müsait ve onların maşası olmaya hazır
durumdadır. Barzani, Talabani taraftarları ve Ermeniler bütün faaliyetlerini
Türkiye aleyhine yöneltmişler ve Türk devletinin parçalanmasını istemektedirler.
Bunların dışında güya devlet niteliğine sahip Suriye, İsrail ve Yunanistan da yaptıkları
resmi haritalarında Türkiye'ye karşı ne gibi emeller beslediklerini açıkça
göstermektedirler. Bunlar da her zaman ve hâlâ süper güçlerin vasıtası
durumundadırlar. Bu altı grup el’an Türkiye aleyhine ittifak, kurmuş haldedirler.
Bunlara Türkiye’deki yıkıcı, bölücü çevreler de yardım etmektedir. Hiç şüphe yok ki,
büyük güçler bunların arkasındadır. Türkiye ufak bir zaaf gösterdiği an bütün bu
gruplar yeni olaylar çıkarmaya hazırdırlar. Bunu önlemenin tek garantisi de milli birlik
ve milli şuur etrafında bütünleşmiş güçlü bir Türkiye'dir. Aksi halde Osmanlının
yaşadığı son hadiseleri tekrar yaşama durumuna düşebiliriz.
34
Ermeni Macerası
Türk Ermeni İhtilafının Başlangıcı (1878-1897)*
Giriş
Türk-Ermeni ihtilâfı derken şüphesiz 1878 yılında imzalanan Ayastefanos
Anlaşması’nın 16. Berlin Antlaşmasının 61. maddesi ile Düvel-i Muazzama'nın
Ermeniler lehine koydurduğu ıslahat hükümleri sonucu ortaya çıkan veya çıkarılan ve
Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar devam eden olayları alıyoruz. Demek ki, 44 yıllık
bir dönemi içine almaktadır. Halbuki Türk-Ermeni ilişkilerini sadece bu döneme
sıkıştırmak hem İlmî bir yaklaşım değildir. Zira Türk-Ermeni ilişkileri en azından 1040
yıllarına kadar gitmektedir. Yaklaşık bin yıllık bir dönem içinde 900 yılı Türk-Ermeni
münasebetlerinin iyi gittiği iki milletin birbirine yaklaştığı-dost olduğu bir dönemdir.
Son 100-150 yıldır bu ilişkiler kötüleşmiştir. Bu bakımdan Ermenilerle Türkler
arasında henüz tarihi ve kültürel dostluk ilişkisi düşmanlığa ağır basmaktadır. Şüphesiz
*European Association of Turkish Academics( Avrupa Türk Akademisyenler Birliği) tarafından Tarihi
Türk-Ermeni İhtilafı konusunda 08-09 Nisan 1995 tarihlerinde Almanya'nın Heldelberg şehrinde
düzenlenen V. Bahar Kongresine tebliğ olarak sunulmuştur.
Bayram KODAMAN
35
biz burada bu ilişkilerin tarihçesini anlatacak değiliz; ancak konuyu iyi temellendirmek
için yine de tarih içinde bir ufuk turu yapmanın faydalı olacağı kanaatindeyiz.
a-Ermenistan Neresidir?
Ermenistan diye eskiden beri adlandırılan tarihî bölgenin ortasında Ağrı Dağı
(Ararat) bulunmaktadır. Tahminen son iki yüzyıldır bu bölge siyasi, idari bakımdan
yine Ağrı Dağı merkez olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Siyasî Coğrafya açısından bu
bölgenin Kuzey-Kıızey doğusuna, Rus hakimiyetinde kaldığından Rus Ermenistanı;
doğusuna İran hakimiyeti içinde bulunduğundan İran Ermenistanı; Batısına da
Osmanlı hükümranlık sahasına girdiğinden Osmanlı Ermenistanı demek adet haline
gelmiştir1.
Bu coğrafyanın bilinen en önemli noktası, Ermenilerce sembol kabul edilen ve
sınır taşı görevini yapan Ağrı dağı olduğu muhakkaktır. Ancak bölgenin ne Batı, ne
Doğu, ne Kuzey ne de güney sınırları bellidir. Dolayısıyla Ermenistan'ın belli sınırları
yoktur. Böyle bir sınırın varlığını ve nerelerden geçtiğini bugün için Ermenilerin
kendileri dahi bilmemektedirler. Coğrafyacılar ve Tarihçiler de şimdiye kadar
Ermenistan denen bölgenin kesin olarak sınırını çizmiş değildirler. Ancak bilinen bir
gerçek varsa o da bu bölgede ilk çağlarda Urartular, Mitanniler ve daha başka eski
kavimler gibi Ermenilerin de bulunduğu ve yaşadığıdır. Kısaca Ermenistan coğrafi bir
bölgenin adı olup, pek çok kavmin burada yaşadığı, sadece Ermenilere ait bir bölge
olmadığı Tarihi gerçeklere uygun düşmektedir.
b- Ermenilerin Özgeçmişi
Ermeniler Hind-Avrupa yani Arî ırka mensup bir kavimdir. Dilleri de HindAvrupa dil ailesine dahildir. Trak ve Balkan kökenli Haik kavminin M.Ö. 6. yüzyılda
Anadolu üzerinden Ermenistan bölgesine geldiği ve daha sonraları kendilerine
bölgenin adına izafeten Ermeni dendiği pek çok tarihi kaynakça kabul edilmektedir.
Hatta Urartularla karıştığı da söylene gelmektedir. Bağımsız bir devlete sahip
olmamakla beraber muhtar prenslikler halinde değişik devletlerin hakimiyeti altında
1-Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Tercüme eden: Bayram KODAMAN, Süleyman Demirel Üniversitesi
Yayınlan No: 1, Ankara, 1994, s. 15
.
36
Ermeni Macerası
yaşaya gelmişlerdir. En parlak devirlerini M. S. IV. yüzyılda yaşamışlar ve bu çağdan
itibaren kültürel varlık haline gelebilmişlerdir. 39 harften müteşekkil alfabeye sahip
olan Ermenilerin edebiyatları oldukça zengindir. M.S. 300 yılında St. Gregoire adlı bir
papaz tarafından Hıristiyanlaştırılan Ermeniler ilk kiliselerini Eçmiyazin’de inşa
etmişlerdir.
Roma ve Bizans İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Ermeniler Hıristiyan
olduktan sonra mezhep çekişmeleri yüzünden hiç rahat yüzü görmemişlerdir. Zira
Bizans, Ortodoks Rum Kilisesi ile Ermeni kilisesini birleştirmek için Ermeniler
üzerinde pek çok baskılar yapmışlar, hatta bir kısmını Sivas ve dolaylarına
sürmüşlerdir. Bu sırada Ortodoks olan Ermeniler Rumlar içinde eriyip gitmiştir.
Sivas'tan daha sonra Adana (Kilikya) bölgesine inen Ermeniler de Haçlı seferleri
sırasında baskıya maruz kalmışlardır. Bunun sonucu Katolik olan Ermeniler daha
sonra Avrupa'ya göç etmişlerdir.
Görüldüğü gibi Ermeniler esas darbeyi Ortodoks Bizans'tan ve Katolik
Haçlılardan yiyerek çeşitli baskılara maruz kalmışlardır. Ayrıca Ermenilerin, tarihî
Ermenistan coğrafyasından Anadolu içlerine sürülmeleri ilk defa Bizans devrinde
olmuştur. Bununla birlikte bağımsız kiliseleriyle Anadolu'da kültürel ve dini
varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Fakat, bölgedeki Bizans-Sasani- Arap rekabetinden,
mücadelelerinden ve savaşlarından en çok zararı Ermenilerin gördüğü de muhakkaktır.
Büyük devletler arasında sıkışıp kalan Ermeniler bu yüzden, istiklâl için mücadele
vermelerine rağmen, bir yere toplu olarak yerleşmek ve orada devlet kurmak imkânını
bulamamışlardır.
XI. yüzyılda Selçuklu Türkleri Anadolu’ya geldiği zaman Ermeniler, Anadolu da
dağınık vaziyette Bizans hakimiyeti altında yaşıyorlardı. Dolayısıyla Selçuklular her
hangi bir Ermeni devletiyle karşılaşmadıkları gibi, Ermeni toplumuyla da savaşmakmücadele etmek durumunda kalmamışlardır. Selçuklular Anadolu'yu Bizans'tan savaş
yoluyla devir almıştır. Bundan sonra Ermeniler Selçukluların hakimiyeti altında din ve
mezhep kavgalarından uzak ticaret-sanat ve tarımla uğraşan dini ve kültürel
kimliklerine sahip bir kavim olarak yaşamaya devam ettiler.
c- Osmanlı Sistemi İçinde Ermeniler
Osmanlılar, 1514’te, Ermenistan bölgesine geldiklerinde herhangi bir Ermeni
devletiyle değil, bu bölgelerin sahibi Safevi devletiyle Çaldıran'da savaşmış ve zafer
Bayram KODAMAN
37
sonucunda bölgeyi imparatorluk sınırları içine katmışlardır.
Yine 1515'te Adana bölgesini yani Kilikya Ermenilerinin bulunduğu bölgeyi
Memluklu devletinin elinden savaş sonunda alınıştır. Bölgeyi Memluklular 1375'te
fethetmişlerdi. Dolayısıyla yine bölgede bağımsız her hangi bir Ermeni devletiyle
karşılaşılmamıştır. Şüphesiz bölgede diğer toplumlar olduğu gibi bir Ermeni toplumu
da mevcuttu.
Netice itibariyle daha XVI. yüzyılın ilk yıllarında bütün Anadolu Osmanlı
devletinin hakimiyeti altına girmiş ve dolayısıyla bütün Ermeniler de kendiliğinden
Osmanlı teb'ası olmuşlardı. Bu bakımdan Osmanlılarla Ermeniler arasında her hangi
bir tarihî husumet, düşmanlık ve kin söz konusu olmamıştır. Hatta Fatih Sultan
Mehmet devrine dayalı bir dostluk ve samimiyet mevcuttu. Zira Fatih 1453'te
İstanbul'u fethettiğinde, Ortodoks Rum Patrikliğini muhafaza ettiği gibi, 1461'de
Ermeni Patrikliğini tesis ettirmiş ve Bursa Piskoposu Ovakim'i de Patrik yapmış ve
Ortodoks-Katolik mezhepleri dışında kalan Hıristiyanların sorumluluğunu da ona
vermişti2. Hatta İstanbul Ermeni Patrikliğine Eçmiyazin ve Kudüs Ermeni Patriklerinin
üstünde hukukî bir statü verdirtmiştir3. Böylece Ermenilere, diğer gayrimüslim
(Ortodoks-Katolik) cemaatlere nazaran önemli bir imtiyaz verilmiş ve Osmanlı-Ermeni
arasında dostluk, iyi münasebet, güven zemini yaratılmış oluyordu. Bu zemin
üzerindedir ki, Ermeniler Sadık Millet olma şansını ve imkânını buldular.
Bu imtiyaza ve itimada mazhar olan Ermeniler, Osmanlı devleti içinde diğer
gayrimüslimlerin tabi olduğu hukuk sistemine dahil idiler. Osmanlı hukuk sistemi esas
itibariyle İslâm Hukukuna ve onun yetersiz kaldığı hususlarda Örfi Hukuka
dayanıyordu. Bu ikili hukuk sisteminin ve Osmanlı barışının getirdiği istikrarlı
ortamda, Osmanlı öncesi müslim-gayrimüslim ve Hıristiyan mezhepleri arasındaki
ilişkiler düzeldi. Dinler ve mezhepler arasında eşitlik ve dostluk iklimi yaratıldı. Dini
2- İslâm Hukukuna göre Ermeni Patrikliğinin İstanbul’da kurulması uygun değildi. Buna rağmen
Fatih’in kurdurmuş olması Türk-İslâm hoş görüsünün örneğidir. Bu tür bir örneğe o zamanlar Hıristiyan
dünyasında rastlamak çok zor idi.
3- Yavuz Ercan, “Türkiye'de XV ve XVI Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukuki, İçtimai ve İktisadi
Durumu". Belleten, Ankara 1984, cilt: XLVII, Sayı: 188, s.l 133.
38
Ermeni Macerası
ve kavmi cemaatler ve topluluklar kendilerine mahsus özel statülerini hürriyet ve barış
içinde sürdürme ve geliştirme imkanını buldular.
Osmanlı sistemi içinde gayri müslimlerin ve özellikle Ermeni cemaatinin
durumunu anlamak için Osmanlı arşiv vesikalarına bakmak kâfidir. Bu konuda, Kâmil
Kepeci Tasnifinde bulunve kavmi cemaatler ve topluluklar kendilerine mahsus özel
statülerini hürriyet ve barış içinde sürdürme ve geliştirme imkanını buldularan Evamiri Maliye Kalemine tabi Piskopos Mukataası Kalemi Defterleri, 1837'den sonraki Divân
-ı Hümayun Defterleri ve bunların içindeki Kilise Defterlerii, Tahrir Defterleri. Şurût-ı
Milel-i Muhtelife Defterleri, Mühimine Defterleri ve nihayet Şeriyye Sicilleri, Bab-ı
Asafı Evrakı önem arz etmektedir4.
Görüldüğü üzere Anadolu’daki Ermenilerin Tarihi, Osmanlı arşiv vesikalarında
yatmaktadır. Buna rağmen Batılı ve Ermeni araştırmacıların pek çoğu eserlerini
yazarken vazgeçilmez olan bu vesikaları yok farz etmişler, dolayısıyla tarafsızlıklarına
gölge düşürmüşlerdir. Bu vesikalara dayanarak Osmanlı toprakları üzerindeki
Ermenilerin durumunu şu şekilde özetlemek mümkün görülmektedir. Ermeni cemaati
aşağıdaki guruplara ayrılmaktaydı5.
1-Amira sınıfı olup, bunlar Ermeni aristokrasisini teşkil ediyorlardı. Ermeni
cemaatinin dinî, sosyal, kültürel işlerini bunlar yürütüyordu. Kısaca bir nevi yönetici
sınıf idi. Bunların çoğu İstanbul ve İzmir'de yaşayan zengin ve kültürlü ailelere
mensuptular.
2-Tüccar ve zanaatkârlar sınıfıdır. Bunlar daha çok Anadolu'daki vilayet, sancak
ve kaza merkezlerine dağılmış olup, Osmanlı İmparatorluğunun ticaret, sanayi, mali,
zanaat işlerini ellerinde bulunduruyorlardı.
3--Köylüler, Türk veya Müslüman komşularından farksızdılar. Tarımla
uğraşıyorlardı.
4- Dağlılar, devlet otoritesinden uzak, yarı müstakil halde yaşıyorlardı. Ermeni
cemaatinin cahil, fakir kesimini oluşturuyorlardı. Bu yüzden, XIX. yüzyılın sonlarına
4
5
Yavuz Ercan ,Aynı makale, s: 1120-1121
Erich Feigl, Un Mit de la Terreur, Le Tereurısme Armenien, ses origines et ses causes,
Salzbourg,199J. ss. 32-33
Bayram KODAMAN
39
.
doğru ortaya çıkan isyan ve terör olaylarında baş rolü oynayan Hınçak, Taşnak gibi
ihtilalci cemiyetler bu insanları kandırmakta güçlük çekmişlerdir.
Ermeni cemaati, Osmanlı devletinin kendilerine sağladığı ferdi ve cemaat
hakların ve sosyal düzen sayesinde Anadolu’nun her tarafına nispetsiz şekilde
yayılmışlardı. Türklere göre daha mesut ve müreffeh bir hayat sürmekteydiler. Ticaret
yapma, kazanç elde maksadıyla her tarafa dağılan Ermeniler, nüfus bakımından hemen
hemen hiç bir yerde çoğunlukta değildiler. Ermenilerin bu şekilde bütün imparatorluk
toprakları üzerinde dağılmaları dahi, onların Türklerden, Türklerinde onlardan
herhangi bir korkusu, endişesi olmadığının güzel bir delilidir: Eğer Türkler,
Müslümanlar onlara kötü davransaydılar, baskı uygulasaydılar kendi içlerine
sokmasaydılar Ermeniler korkusuzca, hiç tereddüt göstermeden Türk şehirlerine,
köylerine, hatta en ücra köşelere kadar giderek yerleşip, ticaret yapıp, zengin olabilir
miydi? Bunun tersi olsa idi Türklere karşı savunma ve korunma içgüdüsüyle bu kadar
dağılmazlardı. Bu, üzerinde durulması gereken önemli bir husııs olduğu kanaatindeyiz.
1- Büyük Devletler ve Şark Meselesi
XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilerle ilgili
herhangi ciddi bir problem söz konusu olmamıştır. Avrupalı Büyük Devletlerin siyasî
ve diplomatik gündeminde Ermeniler yoktu. Nasıl oldu da Ermeniler hem Osmanlı iç
politikasının hem de uluslararası diplomasinin gündemine girmiştir? Bu sorunun
cevabını ararken mutlaka Büyük Devletlerin dünya hakimiyet politikalarına ve bunun
Osmanlıya dönük yönü olan Şark Meselesi’ne kısaca bakmak gerekmektedir. Aksi
halde Ermeni-Türk ilişkilerini anlamakta güçlük çekeriz.
a-Büyük Devletlerin (Düvel-i Muazzama) Dünya Hakimiyeti Siyaseti
Bilindiği üzere tarihin her devrinde dünya hakimiyetine oynayan, dünya
siyasetine yön vermeye çalışan büyük güçler (büyük milletler, büyük devletler)
olmuştur. Büyük milletler ve devletler derken nüfus bakımından kalabalık, coğrafyası
geniş, kültür ve şuur açısından milletleşe bilmiş toplumları; büyük güçlerden ise çok
nüfusun, geniş coğrafyanın, milli kültürün yanına ileri derecede ilim ve teknolojiyi,
iktisaden zenginliği ilave edebilmiş milletleri anlıyoruz.
40
Ermeni Macerası
Bu çerçeveden baktığımızda XV. yüzyıldan beri büyük millet ve büyük güç olma
şansına ve mazhariyetine sahip bir kaç devlet veya milleti sayabiliriz. Bunlar sırasıyla
Anglo-Sakson dünyası içinde Anglikan İngiltere, Latin dünyasında Katolik Fransa,
Slav dünyasında Ortodoks Rusya, Germen dünyasında Protestan Almanya, İslâm
dünyasında Türklerdir.
Gerçekten XV. yüzyıldan itibaren bu beş büyükler dünya hakimiyeti, kıta
hakimiyeti, bölge hakimiyeti için bazen birer birer, bazen ittifaklar halinde dinî,
mezhebî, İktisadî, stratejik, siyasî, kültürel sebepler yüzünden birbirleriyle sıcak ve
soğuk savaş şeklinde sürekli mücadele etmişlerdir. Bu mücadele sonunda her devlet,
özellikle Hıristiyan dünyasını temsil eden dört büyük devlet (İngiltere, Almanya,
Fransa, Rusya) gücüne göre bazen savaşla, bazen de diplomasi yoluyla dünyayı
paylaşmışlar ve geniş sömürge imparatorlukları kurmuşlardır. Buna rağmen
aralarındaki rekabet sona ermemiş, güç dengeleri, dünya şartları değiştikçe birbirlerini
engellemek, çökertmek ve kendi coğrafyalarını, menfaat sahalarını genişletmek için
tekrar tekrar mücadeleye devam etmişlerdir. Bu mücadele günümüzde de sürmektedir,
yarın da sürecektir.
b-Şark Meselesi
Yukarıda belirttiğimiz beş büyük devletin dördü birden Hıristiyan dininin
(Hıristiyan aleminin) temsilcisi hem de ayrı ayrı Hıristiyanlığın belli başlı ve farklı
mezheplerinin mümessili durumunda idiler. Sadece Türkler veya Osmanlı
İmparatorluğu, bütünüyle İslâm dininin ve İslâm aleminin tek temsilcisi rolünde idi.
İşte Hıristiyan aleminin dört temsilcisi (İngiltere-Fransa-Rusya- Almanya) ile İslâm
aleminin temsilcisi Türkler (Osmanlı İmparatorluğu) arasındaki münasebetlerin tümü,
Şark Meselesi’yle ifade edilebilir6. Başka bir şekilde ifade edersek, Şark Meselesi,
Türk (Osmanlı) Avrupa çatışmasının, çelişkisinin ve ilişkilerinin, XIX. yüzyıldaki
adıdır. Bu bakımdan “Şark Meselesi'’ni Hıristiyan-İslâm çekişmesinden ziyade,
Müslüman Türklerle - Hıristiyan Avrupalı büyük güçler arasındaki ilişkiler şeklinde
anlamak daha doğru olur kanaatindeyiz.
Bu anlamda Şark Meselesini, yani Müslüman Türklerle - Hıristiyan Avrupa
6-Bayram KODAMAN, Sultan II. Abdülhamit Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara,1987. s. 105116.
Bayram KODAMAN
41
arasındaki ilişkileri de 1071 Malazgirt Savaşına kadar yani Selçukluların Anadolu’ya
girişlerine kadar götürmek mümkündür. Böyle olunca Şark Meselesi iki safhada ele
alınabilir.
Birincisi Türklerin Batıya Yürüyüşü (1071-1683).
İkincisi, Türkler in Doğuya Dönüşü (1683-1923).
Birinci safhada güç, inisiyatif, üstünlük Osmanlı İmparatorluğunda (Türkler),
ikinci safhada ise güç, teknik, üstünlük, başarı Hıristiyan Avrupa’nın elindedir. Bu
açıdan baktığımızda Şark Meselesi Türklerin doğuya atılması, Osmanlı idaresi
altındaki Hıristiyan kavimlerin kurtarılması, kısacası Osmanlı İmparatorluğunun
yıkılması, paylaşılması anlamına gelmektedir.
Avrupa bu stratejisini önce Balkanlarda uygulamaya koymuş, değişik
zamanlarda gerçekleştirmiştir. 1699 Karlofça, 1716 Pasarofça, 1774 Küçük Kaynarca,
1838 Balta Limanı, 1878 Berlin Antlaşmaları ve nihayet Balkan Savaşları ile 1. Dünya
Harbi, Türkleri Balkanlardan çıkarmanın önemli aşamaları olmuştur.
Şark Meselesi olarak ifade ettiğimiz Türk-Avrupa mücadelesinden mağlup çıkan,
siyaset sahnesinde rolünü ve önemini kaybeden Osmanlı Devleti olmuştur. Dünya
siyasetinden Osmanlı gücü zayıflayıp çekilince Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Afrika'da,
Kafkaslar’da, Anadolu'da, Akdeniz'de muazzam bir otorite boşluğu ortaya çıkmıştır.
Her zaman her devirde bir süper güç, dünya siyasetinden çekilirse veya çekileceği
anlaşılırsa, mevcut süper güçler tarafından dünyanın veya bölgenin siyası haritası
yeniden çizilir. Bu harita çizilirken de dünya veya bölge hakimiyetine oynayan süper
güçler birbirleriyle savaşa kadar varabilen kıyasıya bir rekabete ve mücadeleye
girişirler.
İşte Osmanlı gücü siyaset sahnesinden çekilirken Osmanlı İmparatorluğunun
hakim olduğu bütün topraklar üzerinde büyük güçlerin şiddetli bir nüfuz ve menfaat
mücadelesi başlamıştır. Bunun sonucu imparatorluk coğrafyasının siyasî haritaları
yeniden ve muteaddid defalar çizilmeye başlanmıştır. Büyük devletler bu durumdan
Anadolu’yu da istisna tutmamışlar ve Anadolu için çizilen bu haritada Hıristiyan
Ermeni cemaatine de yer vermeyi ihmal etmemişlerdir.
42
Ermeni Macerası
2- Ermeni Türk İhtilafı
1878 yılında Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları imzalanıncaya kadar
Ermenilerle Türkler arasında ciddi bir anlaşmazlığın olmadığı, bu tarihten önce de iki
toplumun tam 900 yıl bir arada ve kaynaşarak dostça yaşadığı bilinmektedir. Bu
bakımdan Türklerle-Ermenileri birbirine yaklaştıracak tarihi ve kültürel müşterekler,
onları ayıran siyası noktalardan daha fazla olduğunu belirtmeliyiz. O halde iki
toplumun münasebetleri niçin bozuldu? İşte şimdi bu sorunun cevabını aramaya
çalışalım.
a- Şark Meselesinin Anadolu Cephesi
Şark Meselesinin Balkanlar safhası Yunanistan’ın, Sırbistan'ın, Karadağ'ın,
Bulgaristan'ın ve diğer Hıristiyan unsurların istiklâliyle neticelenince veya
neticeleneceği anlaşılınca, büyük devletler, Şark Meselesini Anadolu'ya kaydırmakta
herhangi bir sakınca görmemişlerdir. Zira, kendileri Balkanlar'da istenilen neticeyi
almış ve orada menfaat sahalarını oluşturmuşlardı. Sıra Anadolu’daki Hıristiyan
unsurların Türk hakimiyetinden kurtarılmasına ve menfaat sahaları temin etmeye
gelmişti. Bu politikanın menfaatleri doğrultusunda yürütülebilmesi için araç olarak
kullanılabilecek bir topluma ihtiyaç vardı. Dolayısıyla araç toplum olarak Hıristiyan
Ermeniler seçilmiştir.
Bu konuda özellikle Rusya ve İngiltere Ermenilere ilgi göstermeye
başlamışlardı. Bu ilgi dini endişelerden ve Ermenilerin durumundan ziyade, kendi
stratejik menfaatlerinden kaynaklanıyordu. Rusya Doğu Anadolu üzerinden bir
taraftan İskenderun'dan Akdeniz'e, öbür taraftan Basra Körfezi'ne inmek; İngiltere ise,
Rusya'nın planlarını engellemek için Ermenilerden istifade etmek niyetinde idi.
Ermeniler ise Rusya'nın ve İngiltere'nin kendilerine karşı gösterdikleri teveccühün
gerçek sebebini anlamadan derhal muhtariyet veya istiklâl hevesine kapıldılar.
Balkanlardaki Makedonya ve Bulgaristan örneğinden de cesaret alıyorlardı. İşte
önemli hataları bu olmuştur.
Çünkü, Ermeniler şu hususları hiç dikkate almamışlardır. Evvela Rusya ve
İngiltere Ermenistan'ın istiklâlinden ziyade kendi menfaatlerine hizmet edecek bir
Ermeni cemaatinin peşinde idiler. İkinci olarak Ermeniler istiklâllerini veya
muhtariyetlerini bizzat kendi güçlerine dayanarak değil, Rusya ve İngiltere'nin
Bayram KODAMAN
43
müdahalesiyle elde etmek istediler. Yani herhangi bir bedel ödemeden devlet
kurmaya kalkıştılar. Dolayısıyla devlet kurmanın faturası olduğunu unutmuş
görünüyorlardı. Ayrıca Ermeniler, hangi sınırlar içerisinde ve coğrafya üzerinde devlet
kurmak istediklerini dahi bilmiyorlardı. Çünkü müstakbel devletlerinin ne tarihî, ne
coğrafi, ne demografik sınırları belliydi. Öte taraftan Ermeni toplumunun elinde,
devlet kuracak objektif imkanlar yoktu. Zira, Ermeni toplumu asırlardır ticaret, tarım
ve zanaatle uğraşmış olup siyasi ve askerî yönden tecrübeleri yoktu. Anadolu'ya
dağılmışlardı ve hiç bir yerde çoğunluğa sahip değillerdi. Dolayısıyla Ermeniler bir
maceraya atıldıklarını fark edememişlerdir.
b- Ermeni Meselesinin Çıkmasını Kolaylaştıran Zeminin Hazırlanması
1- Harici Güçlerin Hazırladığı Zemin
1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Ruslara, Osmanlı İmparatorluğumda
bulunan bütün Ortodoks Hıristiyanların himayesi konusunda hak ve yetki tanınmıştı 7.
Zaten bu tarihten sonra Avrupa'da eski dini gayretlerinin canlandığını görüyoruz. Kısa
zamanda Osmanlı devletindeki Hıristiyanlar, mezheplerine göre paylaşıldı. Balkan
Katoliklerine Avusturya, bütün Ortodokslara Rusya, Anadolu-Ortadoğu Katoliklerine
Fransa sahip çıkarak, onları bir nevi diplomatik himayelerine aldılar. Bu vesile ile
Ruslar Ortodoks Ermenilerle, Fransızlar da Katolik Ermenilerle ilgilenmeye ve
Anadolu’daki çıkarlarını bunlara dayandırmaya başladılar. Böylece Avrupalı devletler
Osmanlıya karşı mücadelede din ve mezhep faktörünü devreye sokmuşlardır.
Gerçekten de Osmanlıyı parçalamak için Rusya ve daha sonra diğerleri Hıristiyan,
Ortodoks, Katolik gibi dini konuları çok kullandılar. Hatta istismar yoluna saparak
Hıristiyan halkı Müslüman halka düşman yaptılar, bağlı oldukları Osmanlı idaresinden
soğuttular. Böylece bütün imparatorluk sathında Müslüman-Hıristiyanlar, kendi
mezhepleri arasında psikolojik bir duyarlılık ve gerginlik yarattılar. Avrupa’da da haçlı
zihniyeti canlandırıldı8.
7-Kamuran GÜRÜN, Ermeni Dosyası, Ankara, 1983, s. 56.
8-Kara Schemsi, Les Turcs et La Question d'Armenie, Cenevre,1918, ss.5-6. Bu broşür, Bayram
KODAMAN tarafından tercüme edilerek Süleyman Demirel Üniversitesinin ilk yayını olarak 1994'te
Türkler- Ermeniler ve Avrupa adıyla yayınlanan kitapta yer almıştır.
44
Ermeni Macerası
Batının güçlendiği-Osmanlnın zayıfladığı XIX. yüzyılda, büyük devletlerin
Hıristiyan unsurlara ve Osmanlı İmparatorluğu'na ilgileri gittikçe artıyordu. Neticede
Rusya'nın, Fransa'nın ve Avusturya'nın yanında İngiltere de dünya devleti ve büyük bir
güç olarak Osmanlı devletindeki her türlü dinî ve kavmî cemaatlerle yakından
ilgilenmeye başladı. Bu arada Amerikan misyoner teşkilatları da Anadolu'ya,
Ortadoğu'ya adım attılar.
İngiltere bu politikasıyla önce Yunanlıları, Bulgarları kendine bağlamıştı. Sonra
Protestan Ermeniler vasıtasıyla Ermenilerin bir kısmını himayesine almaya çalıştı.
Bunun için önce Anglikan Kilisesi ile Ermeni Gregoriyan Kilisesini yakınlaştırmayı
hedef seçti9.
Devletlerin bu tür faaliyetleri sonunda Fransa'nın desteği ile 1831 Katolik
Ermeni cemaati (milleti), İngiltere’nin himayesinde de 1846'da fiilen ve 1850'de
resmen Ermeni Protestan cemaati teşkil edildi. Bunun sonucu Ermeni cemaati kendi
aralarında Gregoriyen, Protestan, Katolik, Ortodoks olmak üzere dört cemaate ayrıldı.
Neticede XIX. yüzyıla kadar pek fazla bilinmeyen ve kimsenin ilgilenmediği
Ermeniler bu yüzyılda büyük devletlerin birden ilgi odağı haline geldi. Bu ilgi ve
yakınlaşma Ermenilere yeni bir zemin, yeni bir hürriyet, yeni bir ufuk verdi. Bu durum
Ermenileri eski hüviyetlerinden ve rollerinden çıkardı. Bu ise onlar için Osmanlı
İmparatorluğu içinde yeniden yapılanma demekti. Bu yeniden yapılanma isteği ve
hareketi de Türk-Ermeni ihtilafının başlangıcını oluşturmuştur.
2- Osmanlı Reformlarının Hazırladığı Zemin
Osmanlı Reformlarından maksat şüphesiz Tanzimat, Islahat Fermanları, I. ve II.
Meşrutiyetleridir. Osmanlı reformlarını iki açıdan değerlendirmek lazımdır. Birincisi
Osmanlı devleti açısından reformlara baktığımızda hemen şunu söyleyebiliriz:
Reformların hedefi, Osmanlı devletini kuvvetlendirmek, güçlendirmek,
modernleştirmek ve yeniden düzene sokmaktır.
9 Hem Anglikan hem de Gregoriyen Kilisesinin Roma ve İstanbul'daki Fener Kilisesiyle bağları yoktu.
Ingiltere Ermeni Kilisesinin müstakil oluşundan istifade ederek Ermenilerle dini ve Siyasi alanda
dostluk tesisine gayret ediyordu.
Bayram KODAMAN
45
Bu hedefe varılamamış ve neticede Osmanlı devleti reformlar yaparken zayıf
düşmüş, çökmüş ve ortadan kalkmıştır. Demek ki reformlar Osmanlı devleti açısından
başarısız olmuştur. Bu bakımdan reform adı altında yapılan işlere Osmanlı devleti
açısından reform dememek daha doğru olur kanaatindeyiz.
Türk toplumu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından reformlar ele
alındığında ise, başarılı-faydalı olduğunu söyleyebiliriz. Aynı kanaate Bulgarlar,
Sırplar, Makedonlar, Arnavutlar, Ermeniler için de varılabilir. Çünkü Osmanlının
yıkılışına sebep olan reformlar, aynı imparatorluktaki toplumların milletleşmesine,
millîleşmesine, şuurlanmasına ve millî kimliğini bulmasına vesile olmuştur.
Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla Osmanlı devleti liberal fikirlere ve
müesseselere kapısını açmıştır. Bu maksatla hukuki, siyasi, ticari ve kültürel alanlarda
fertlere, cemaatlere, milletlere liberal haklar (hürriyet, eşitlik, vs.) tanımıştır. Bu
haklardan bütün gayrimüslimler gibi Ermeni cemaati de istifade etme yoluna gitmiştir.
Nitekim kısa zamanda dinî teşkilatların ve dinî kültürün yanına milli teşkilatlarını ve
milli kültürlerini koyarak geliştirmeye koyuldular. Bu zemini, bu atmosferi şüphesiz
Osmanlı ıslahatları yaratmıştır. Eski ile yeni sistem arasında tereddütler geçiren devlet
(Türk-İslâm toplumu) bu liberal zemin üzerinde yeniden yapılanamadı.
c-Ermeni Milliyetçiliğinin Teşkilatlanması
Ermeniler Tanzimat’a kadar dinî cemaat statüsüne ve hüviyetine sahiptiler.
Avrupa ile temas ve Tanzimat'ın getirdiği hürriyet-eşitlik havası sonunda pek çok
Ermeni genci Avrupa'da ve kendi açtıkları okullarda okudular. Okullarda liberal
fikirlerle yani vatan, millet, millî kültür, istiklâl gibi kavramlarla temasa geçtiler.
Neticede yeni bir Ermeni Entelijansiyası (Aydın sınıfı) ortaya çıktı. Böylece kiliseye
bağlı dinî hüviyeti ön planda tutan muhafazakâr (Obscurantist) denen aydın guruba
alternatif milliyetçi ve liberal fikirlerle beslenen ilerici (Eclairés) denen yine bir aydın
tabakası doğdu.
İlerici Ermeni aydınları İngiltere'nin desteğinde Kiliseye ve muhafazakârlara
savaş açtılar. Hedefleri Ermeni Kilisesinin gücünü, ruhban, amira (aristokrat) ve
muhafazakâr sınıfların nüfusunu kırmak ve Ermeni toplumunu laikleştirerek, dikkatleri
milli meseleler üzerine çekmek ve yasal millî müesseseler kurmaktı. Bunda başarı
sağladılar. Nitekim. Ermeni cemaatinin işlerini yönetmek üzere 1841, 1847, 1853
yıllarında halk tarafından seçilen bir nevi millî ve laik meclisler teşkil ettiler.
46
Ermeni Macerası
Aynı liberal, milliyetçi, laik aydınlar 1860 yılında millî anayasa niteliğinde
Ermeni Millet Nizamnamesini hazırladılar. Bu nizamnameyi Bâb-ı Ali istemeyerek
ancak 1863’de onaylanabildi. Rumların bile böyle bir anayasası yoktu. Dolayısıyla
Nizamname Ermeniler için büyük bir lütuf ve imtiyaz idi. Nizamname 140 üyeden
oluşan bir Temsilciler Meclisi, ayrıca her biri 14 üyeden oluşan biri dinî diğeri millî
konularda Patriğe yardımcı iki yürütme konseyi öngörüyordu. Meclisin başlıca
görevleri arasında Patriği denetlemek, okullara, manastırlara bakmak hastanelerle ve
cemaati ilgilendiren işleri yürütmek vardı10.
Nizamname sayesinde, Ermeni cemaati kısa zamanda eğitim öğretim işlerine
ağırlık vererek yeni okullar açtı, millî kültüre dönük faaliyetlerini artırdı, toplumda
millî şuuru canlandırdı ve millî teşkilatlarım da tamamladı.
Ermeni aydınları önce milliyetçi oldular. Bu hüviyetlerini açığa vurmadan millî
muhtariyet veya millî devlet kurma istikametinde gizli kapalı faaliyetlerini sürdürdüler.
Görünüşte ise liberal, demokratik oldular. Dolayısıyla milli hedeflere dönük istek ve
faaliyetlerini liberal ve demokratik haklar elde etme maskesi altında açıkça
sürdürdüler. Bu konuda bazı Osmanlı aydınlarından destek bile sağladılar.
Neticede 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşma kadar Ermeniler, dinî ve kültürel
alanda teşkilatlanma, müesseseleşme ve millî toparlanma safhasını belirli seviyeye
getirmişlerdi. Şimdi sıra niyetleri açığa vurmaya ve dünya kamuoyuna duyurmaya
gelmişti.
d-1878 Berlin Kongresi:Ermeni
Enternasyonelize Edilmesi
Meselesinin
Siyasileştirilmesi
ve
Ermeniler, Tanzimat döneminde (1839-1876) Osmanlı İmparatorluğu içinde
millî bir varlık olarak teşkilatlanıp, ortaya çıktıktan sonra, faaliyetlerini siyasî ve
diplomatik alana aktarmak için fırsat bekliyorlardı. Bu fırsatı 1877 Osmanlı-Rus
Savaşı'nda Osmanlı ordularının yenilmesi sonucu imzalanan Ayastefanos
Antlaşması'yla yakaladılar. Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan Ayastefanos’ta
(Yeşilköy) bulunan Grandiik Nikola'nın yanına giderek, antlaşma hükümleri arasına
10 Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Ankara,1994. s. 22.
Bayram KODAMAN
47
Doğu Anadolu da Ermeniler lehine reformları öngören 16. maddeyi koydurmayı
başardı, böylece Ermeni Meselesi uluslararası diplomatik alana intikâl ettirilmiş oldu.
Karadeniz’i Rus gölü haline getiren ve yine Ermenileri Rusya'nın himayesine
koyan Ayastefanos Antlaşmasına Avrupalı devletler, özellikle İngiltere tepki gösterdi
ve itiraz etti ve barış şartlarını yeniden görüşmek için Berlin'de bir kongre toplandı.
Bunun üzerine Ermeni Patriği Nerses harekete geçerek, İngiltere ve Rusya'nın
desteğini almak için eski Patrik Kirimyan Londra’ya, Arşövek Narbey'i de
Peteresbıırg'a gönderdi. Kirimyan, Londra'nın Ingiliz-Ermeni Kiliselerini birleştirme
görüşünü kabul etmediği, Narbey de Ruslarca soğuk karşılandığı için istedikleri
desteği tam bulamadılar. Nihayet her ikisi de Berlin'e giderek, istediklerinin bir
kısmını büyük devletlere kabul ettirmeyi ve meşhur 61. maddeyi koydurmayı
başardılar11. Buna göre Bâb-ı Ali Doğu Anadolu da Ermeniler lehine reform yapmayı,
büyük devletler de reformları denetlemeyi taahhüt ediyorlardı. Böylece Ermeni
meselesi Türk- Ermeniler arasında bir mesele olmaktan çıkarak uluslararası politikanın
ve diplomasinin meselesi haline getirildi. Bu anlamda Ermeniler hedeflerini
gerçekleştirmiş oldu. Artık Ermeni meselesi uzun zaman gündemde kalabilecekti.
Ermenilerin ikinci aşamada arzuladıkları da bu idi.
e- Siyasî ihtilâlci Ermeni Cemiyetlerinin Kuruluşu
Ermeniler, kendi meselelerini uluslararası politikanın gündemine soktuktan ve
Avrupa-Ameıika'daki Hıristiyan kamuoyuna mal ettikten sonra, meselenin çözümünü
hızlandırmak için üçüncü safhayı uygulamaya koydular. Buna göre geliştirilen tez şu
idi: Avrupa’nın fiili müdahalesini temin etmek, Hıristiyan kamuoyunun dikkatini kendi
üzerlerine çekmek ve iç politika kanalıyla Avrupalı hükümetlerinin Bâb-ı Ali
üzerindeki baskısını artırmak ve nihayet Osmanlı hükümetini oldu bitti karşısında
bırakmak için suikast, gösteri, baskın katliam ve genel isyan metotlarını kullanmaktı.
Ermenileri isyan tezine iten sebep, Berlin Antlaşmasından sonra Kıbrıs’ı ve
Mısır'ı işgal eden İngiltere Ermeni Meselesiyle ilgisini biraz yavaşlatmışa benziyordu.
Fakat 1887'de Abdülhamit Mısır ve Süveyş’le ilgili antlaşmayı onaylamayınca
11 Türkler‘Ermeniler ve Avrupa, Ankara, 1994, s. 27-28.
48
Ermeni Macerası
İngiltere tekrar Ermenileri tahrike hız verdi. Fransa ve Rusyada İngiltere'nin Orta- Doğu politikası
yüzünden Osmanlıyı küstürmek istemiyorlardı. Bu yüzden Ermeniler isyan tezini benimsediler.
Ancak isyandan önce teşkilatlanmak, silahlanmak ve propaganda faaliyetlerine girişmek ve
Ermeni kamuoyunu isyana hazırlamak lazımdı. Bu maksatla 1878 yılından itibaren ihtilâlci terör
cemiyetleri kurma cihetine gidildi. Nitekim 1878'de Van'da Kara Haç Cemiyeti, 1881 'de
Erzurum'da Anavatan Müdafileri, 1885'te İhtilâlci Ermenakan Partisi, 1886'da Hınçak (Çan)
Cemiyeti, 1890'da Taşnak Cemiyeti kuruldu. Bu cemiyetlere, daha önceleri kurulan İstanbul'daki
Ermeni Hayırsever Cemiyeti (1860) Van'daki Araratlı, Muş'ta Okulsevenler ve Erzurum’da
Milliyetçi Kadınlar gibi görünüşte sosyal amaçlı cemiyetler de ihtilâlci faaliyetlerne katıldılar12.
Bu ihtilâlci cemiyetler 1887'den sonra imparatorluk içinde, Avrupa'da hızla teşkilatlarını
yaydılar ve isyan hazırlıklarını hızlandırdılar. Artık isyân denemeleri için elverişli bir ortam
bekliyorlardı. Bu arada yurt içi ve dışında yazılı, sözlü propagandayı artırdılar.
f- Tedhiş ve İsyan Safhası
Nihayet Ermeni cemiyetleri ıslahatların yapılmamasını bahane ederek, 1890 yılından itibaren
imparatorluk sathında tedhiş ve isyan hareketlerine giriştiler. Bu olayların sadece isimlerini
sıralamakla yetineceğiz.
1-
20
Haziran 1890 Erzurum ayaklanması
2-
15
Temmuz 1890 Kumkapı olayı
3-
1893 Merzifon, Yozgat, Tokat olayları
4-
1894 Birinci Sasun isyanı
5-
1895 Bâb-ı Aliye yürüyüş
6-
1895 Anadolu'da pek çok yerde tedhiş olay lan
7-
1895 Zeytun isyanı
8-
1895 Van isyanı
9-
18
Eylül 1895 Kumkapı olaylnrı
12 Kamuran GÜRÜN. Ermeni Dosyası Ankara,1983, ss. I 26-129.
10- 26 Ağustos 1895 Osmanlı Bankası Baskını
Bayram KODAMAN
49
11- 1904 ikinci Sasun isyanı
12- 1905 Sultan II. Abdüllıamid’e suikast teşebbüsü
Tedhiş ve isyan olayları Doğu Anadolu'da yoğunluk l kazanmıştı Bunun en
önemli sebeplerinden biri de tedhiş, isyan, öldürme, baskın olaylarıyla Müslüman halkı
korkutmak, tedirgin etmek suretiyle başka bölgelere göçe zorlamaktı. Bunun maksadı
şu idi:Ermenilerin en zayıf ve savunması güç yanı Doğu Anadolu'daki nüfuslarının
azlığı idi. Nüfus çoğunluğunu elde edebilmek için Müslüman halkın göç ettirilmesini
ve Rusya'dan ve başka
yerlerden gelecek Ermenilerin Doğu Anadolu'ya
yerleştilmesini gerekli görüyorlardı. Ancak II. Abdülhamid'in aldığı tedbirler yüzünden
Ermeniler bu hedefe varamamışlardır. Bu hususta Hamidiye Alaylarının rolü de büyük
olmuştur. Abdülhamid Anadolu ya sahip çıkarak, ikinci bir Rumeli örneğini
Anadolu'da görmek istemiyordu.
Bu isyanlarla Ermeniler Batı'nın müdahalesini sağladılar. Batı kamuoyunu
yanlarına aldılar, ancak bu müdahale diplomatik teşebbüslerin ötesine geçemedi.
Nitekim isyanların yoğunlaşması üzerine büyük devlet elçileri, 11 Mayıs I895'te Bâb-ı
Ali'ye Islahat layihası sundular. 20 Ekim 1895'te II. Abdülhamid istenilen hususların
yapılacağına dair bir irade ilân etti. Buna rağmen olaylar yatışmadı ve reformların
yapılmasına imkan vermedi. Büyük devletler, 26 Ağustos 1896 Osmanlı Bankası
Baskını üzerine tekrar işe müdahale ettiler ve sonunda Bâb-ı Ali'ye, Ermenilere Millî
Statü verilmesini önerdiler. II. Abdülhamid öneriyi kabul etti ve Ermeniler için genel
bir af ilân etti13.
Bundan birkaç ay sonra, 1897 Türk-Yunan Savaşı patlak verdi. Savaş Türk
galibiyetiyle son buldu. Osmanlı hükümetinin durumu kuvvetlendi. Bunun üzerine
Boyerler Savaşı ile ilgilenen İngiltere politika değişikliği yaparak, Osmanlı devletinin
iç işlerine karışmaktan ve Ermeniler lehine müdahaleden vazgeçtiğini hissettirdi.
İngiliz politikasında meydana gelen bu değişiklik Ermeni Meselesinin arka plana
atılmasına yol açtı. İngiltere bu tavrıyla sömürgelerindeki Müslümanları memnun
etmek istemiştir. Bu şekilde Ermeni Meselesinin ilk safhası kapanmış oluyordu14.
13- Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Ankara, 1994, s.45.
14- Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Ankara. 1994. s.46-47.
50
Ermeni Macerası
g-Genel Değerlendirme
Doğu Anadolu’da yaratılan Ermeni Meselesi her şeyden önce İngiltere’nin ve
Rusya'nın meselesi olmuştur. Bu iki devlet, Ermenileri veya Ermenistan’ı siyasî,
stratejik, emperyalizm çerçevesi içinde ve kendi menfaatleri için mesele edinmişlerdir.
Almanya’nın, Japonya’nın büyük iki güç olarak ortaya çıkması üzerine Ruslar ve
İngiltere Ermenileri arka plana atmakta tereddüt göstermemişlerdir.
Ermenistan meselesi bizzat Ermeniler için bir meseleden ziyade denenmeye
değer çok cazip bir macera niteliğinde olmuştur. Nitekim macera boyutları içinde de
kalmıştır. Zira coğrafya,nüfus, tarih Ermenilerden yana değildi. Ermenilerin sosyal,
askeri, psikolojik yapıları kendilerinden tarafa değildi. Ermenilerin siyasi hayalleri
onları maceraya itecek kadar cazipti. Fakat tarihin ve siyasetin maceraya tahammülü
yoktur.
Ermeni Meselesi, Osmanlı devleti için sadece isyandır. Zira devletler hukukuna
göre meşru devlete karşı baş kaldıran ve o devleti bölmeye kalkan her hareketin adı
isyandır. Osmanlı da bu isyanın kendi imkanlarıyla bastırmıştır.
Özü doğrudan doğruya Doğu Anadolu bölgesinde müstakil bir Ermeni devleti
kurmaktan ibaret olan Ermeni Meselesinde Ermenilerin ve Büyük devletlerin metodu,
Balkanlardaki Hıristiyan milletleri istiklâline kavuşturmak için uygulanan metodun
aynısıdır. Kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür.
Hazırlık Safhası
1yaratmak
Ermemizle Türkler arasında dinî, psikolojik, siyası gerginlik ve düşmanlık
2-
Ermenilere millî şuur kazandırmak
3-
Ermenileri teşkilatlandırmak ve ihtilâlci cemiyetleri kurdurtmak
Reform Safhası
1-
Ermenileri isyan ettirmek
2-
Ermeniler lehine olaylara müdahale etmek
Bayram KODAMAN
3-
51
Ermeniler lehine REFORM yaptırtmak
Muhtariyet Safhası
1-
Tekrar isyan
2-
Tekrar müdahale
3-
Ermenilere MUHTARİYET kazandırmak
İstiklâl Safhası
1-
Yeniden isyan
2-
Yine müdahale
3-
Ermenilere İSTİKLAL vermek
Ermeniler, Balkanlarda uygulanan bu metodun hazırlık dönemini tamamlamışlar
ve isyan yaparak, Avrupa’nın müdahalesini temin etmişlerdir. Ancak bu aşamadan
sonra gelen ve ilk hedef olan reform safhasında reformların uygulamasını II.
Abdülhamid'e kabul ettirememişlerdir. Dolayısıyla ne reform ne muhtariyet ne de
istiklâl elde edebilmişlerdir.
Ayrıca önemli bir hususta daha evvel belirttiğimiz gibi Ermenistan denen
bölgenin bir kısmı Osmanlı devletinin bir kısmı Rusya'nın diğer bir bölümü de İran
sınırları içinde idi. Her üç bölgede de Ermeniler bulunduğu halde Ermeni Meselesi’nin
sadece Osmanlı İmparatorluğunda çıkartılmış olması öncelikli konunun Ermenilere
devlet kuruvermek değil, Osmanlı Devletini yıkmak ve menfaatlerine göre paylaşmak
olduğu aşikardır.
Sonuç olarak Ermeni Meselesinde Osmanlı zamanında uygulanan metotlar,
bugün Doğu Anadolu bölgesinde ayrılıkçı Kürtler vasıtasıyla kullanılmaya
çalışılmaktadır. Bölgede Ermeni olmadığı halde Türkiye’nin hala Ermeni Meselesi ile
meşgul edilmesi ciddiyetle dikkate alınması gereken bir husustur Kürt konusunda da
İran, Irak, Suriye muaf tutulmaktadır. Bunun da üzerinde durulması ve tahlil edilmesi
gerekmektedir.
52
Ermeni Macerası
Abdülhamid ve Paul Terziyan*
Makalemize başlamadan önce, şunu belirtmemiz gerekir ki, biz burada Ermeni
problemini etraflıca inceleyecek değiliz. Sadece, Fransız Dışişleri Bakanlığında
bulduğumuz orijinal bir vesikayı tanıtıp onun muhtevasını izah edeceğiz. Bununla
birlikte, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Ermenilerin tahrik etmiş olduğu olayları iyi
anlamak için onların durumuyla ilgili bilgiler vermenin de faydalı olacağı
inancındayız.
O halde her şeyden önce olaylarda aktif rol oynayan aktörleri ve meydana gelen
bu olayların karakterini belirlemek gerekir. Bu politik oyunda önemli rol oynayan
aktörler Düvel-i Muazzama (İngiltere, Rusya, Fransa) ile Ermeniler ve Bab-ı Ali idi.
Aralarındaki rekabet ve menfaatlerinin bir birine zıt olması yüzünden ve tarafların
bakış açıları ve gayeleri de bir birinden tamamen farklıydı. Her biri kendi menfaatini
kollamakla beraber, Avrupalı büyük devletler, ticarî, siyasi avantajlar, Hıristiyanları
himaye etme hakkı ve nihayet tesir sahaları elde etmek için Osmanlı İmparatorluğu'na
karşı müşterek hareket etmekten geri kalmadılar. Osmanlı teb'ası olan, Anadolu'da
dağınık olarak yaşayan Müslümanlarla iyi geçinen ve Tanzimat, Islâhat Fermanlarıyla
kendilerine verilen dinî, siyasî, hukukî, kültürel imtiyazlardan istifade eden Ermeniler
büyük devletlerin yardımıyla imparatorluğa karşı isyan ederek Doğu Anadolu’da bir
Ermeni devleti kurmaya gayret ediyorlardı. Bâb-ı Âli de her ne pahasına olursa olsun,
Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğünü korumak ve dolayısıyla Ermenilerin
muhtar veya müstakil bir Ermenistan kurmak için teşkilatlanmalarına, cemiyetler,
çeteler teşkil etmelerine ve meşru hükümete karşı isyana kalkışmalarına mani olmak
istiyordu
*Bu makale, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı:2 , Yıl 1988, ss. 42-49‘da
yayınlanmıştır.
Bayram KODAMAN
53
.
Niyetleri değişik olan ilgili tarafları bu şekilde tespit ettikten sonra, Doğu
Anadolu’da cNiyetleri değişik olan ilgili tarafları bu şekilde tespit ettikten sonra,
creyan eden olayların karakterini ve hangi anlama geldiğini ortaya koymamız
gerekmektedir. Gerçekten Ermenilerce tahrik edilen olayların anlamı neydi? Kimler
içindi ve neyi ifade ediyordu? Bu olaylar hiç şüphesiz Düvel-i Muazzama için Şark
Meselesi'nin önemli bir safhasını ve uzantısını teşkil ediyordu. Bundan dolayı onlar
için sadece yayılma; yani bir emperyalizm meselesi söz konusudur. Başka bir ifadeyle,
Osmanlı İmparatorluğunu sömürme ve orada etki sahaları ele geçirme söz konusuydu.
Bab-ı Ali için; Ermeni olaylarının manası devlete karşı, hükümete karşı, Ermeni
cemaatinin itaatsizliğinden ve isyanından başka bir şey değildi ve olamazdı da. Çünkü
dünyanın neresinde olursa olsun ülkedeki geçerli kanunlara göre meşru hükümete karşı
gelmenin ve onun bir kısım toprakları üzerinde hak iddia etmenin adına itaatsizlik,
isyan ve hatta hıyanet denir. İsyancı Ermeni cemiyetleri ve çeteleri hatta Ermeni
cemaatinin bütünü için; Meşru hükümete ve nüfusun % 80 veya 90'mı teşkil eden
komşuları Müslüman halka karşı ortaya koydukları hareketler ve tavırlar maceradan
başka bir şey ifade etmiyordu. Zira İmparatorluğun her tarafında dağınık halde bulunan
Ermenilerin İmparatorluktaki sayıları bir-iki milyonu geçmiyordu ve dolayısıyla
Ermeniler küçük bir azınlıktan başka bir şey değildi. Onların tahrik ettikleri olayların
macera karakteri taşımasının esas sebebi de budur.
Netice itibariyle Doğu Anadolu'da meydana gelen Ermeni olayları Düveli
Muazzama için dış görünüşte insanlık veya Hıristiyanlık adına çözülmesi gereken bir
mesele, temelde ise emperyalizm veya Şark meselesi; Bab-ı Ali için bastırılması ve
sorumlularının cezalandırılması gereken bir isyan. Ermeni cemaati için ise,
gerçekleştirilmeye çalışılan bir macera veya hayal olduğu muhakkaktır.
Müstakil Ermenistan hedefine erişmek için, Ermeni cemaati 1856-1921 tarihleri
arasında beş aşamalı bir politika uygulamayı esas kabul etmiştir. Birbirini takip eden
bu beş safha şunlardan ibarettir:
1-Hazırlık safhası: 1856 -1878,
2-Diplomatik alanda Ermeni iddialarının ve meselesinin enternasyonalizasyonu,
yani devletlerarası politikaya mal edilmesi 1878,
54
Ermeni Macerası
3-Teşkilatlanma ve propaganda safhası,
4-Doğu Anadolu'yu Ermenileştirme safhası,
5-Osmanlı Devletine karşı isyan safhası,
1-Hazırlık Safhası: Tanzimat devrinde (1839 -1876) gayr-i müslimlere verilen
imtiyazlar ve haklar sayesinde Ermeni cemaati kendi dini ve kültürel işleriyle bizzat
meşgul olma imkânını bulmuştur. Nitekim, bütün faaliyetleri, Amerikalı, İngiliz,
Fransız misyonerleri ve zengin Ermenilerce kurulan, desteklenen ve teşvik edilen laik
ve dinî eğitim ınüesseselerinin, çoğalması sayesinde iyice gelişmiştir. Belirli bir
müddet ve safhadan sonra Ermeniler dinî ve kültürel faaliyet ve hareketlerini millî ve
politik hedeflere yöneltmeye başladılar. Böylece, Ermeni kamuoyu millî konularda
şuurlandırılmış olacaktı. Bu andan itibaren ise, Ermenilerce politikalarının ikinci
safhasına geçmek için uygun bir zamanı beklemek kalıyordu.
2-Ermeni Meselesinin Milletlerarası Diplomasi Alanına İntikal Ettirilmesi:
Diplomatik safhaya geçmek için, Osmanlı Devletinin hezimete uğradığı ve
Balkan halklarının muhtariyet veya istiklâl elde ettikleri meşhur 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonunda, Ermeniler istek ve iddialarını milletlerarası diplomasiye mal
etmek için uygun fırsatı ele geçirdiler. Gerçekten Osmanlı’nın büyük hezimete
uğraması ve Balkan halklarının çoğunun istiklale veya muhtariyete kavuşması gibi iki
önemli neticesi oldu.Bu iki netice Ermenileri, Osmanlı aleyhine kendi toprak
taleplerini ve politik ihtiraslarını diplomatik çevrelerde ilân etmek ve Bab-ı Âli'ye karşı
cephe almak için cesaretlendirdi. Nitekim Ermeniler isteklerini bir taraftan Rus
orduları Başkumandanı Grandük Nikola ve Düvel-i Muazzama nezdinde kabul
ettirirken, öte taraftan da Ayastefanos ve Berlin Anlaşmalarının (1878) maddeleri
arasına kaydettirmeye muvaffak oldular.
Bu gayretlerine ve bu kısmi başarılarına rağmen Ermeniler, arzu ettikleri
hedeflerine ulaşmayı başaramadılar. Bununla birlikte, imzalanan anlaşmalar vasıtasıyla
Bab-ı Âli'den "reform sözünü”, Düvel-i Muazzama'dan "destek sözünü” ve nihayet
politik iddialarının enternasyonalizasyonunıı elde ettiler.Fakat elde edilen bu
neticelerden tamamıyla memnun kalmış değillerdi. Hattâ bu memnuniyetsizlikleri, 21
Temmuz 1878 tarihinde yapılan "Millî Ermeni Konseyi" toplantısı sonunda yazılmış
beyannameden anlaşılabilir. Bu beyannamede Ermeni Patriği kısaca şöyle diyordu:
“1878 Berlin Antlaşmasının 61. madde üzülecek bir şey varsa, o da bu maddenin
Bayram KODAMAN
55
bizim meselemizin hallini kısmen geciktirmesi, milletin ümitlerini temin etmemesi ve
gelecek için de bir mükafat vermemesidir. Hangi millet ani bir şekilde arzularını elde
etmiştir(...) Bu gibi işler ne bir gün içinde, ne de bir adamın eliyle yapılmaz. Gelecek
için hazırlanalım. Orada burada kalmayalım. Ermenistan'a gidelim. Milletimizin içinde
ün sahibi iş bilirleri, vatansever eğitimcileri, kilise adamlarımızı Ermenistan'a
gönderelim. Terbiyecilerimiz, öğretmenlerimiz, o kadar ateşli olan gençlerimiz
Ermenistan'a gitsinler..."
3-Teşkilatlanma ve Propaganda Safhası:
Beyannameden anlaşıldığına göre Ermeni Patriği bitmez tükenmez bir şekilde
devam edecek olayları; yani üçüncü safhanın başlangıcını haber veriyordu. Nitekim
1878'den itibaren Ermeniler İmparatorluk içinde ve dışında Taşnak ve Hınçak gibi
gizli propaganda cemiyetleri ve terör çeteleri teşkil etmeye koyuldular. Bu cemiyetler
başta Ermeni kiliseleri ve din adamları olmak üzere Avrupalı büyük devletlerce de
madden ve manen destekleniyordu. Bunların esas görevi, Ermeni cemaatini devlete
veya Bab-ı Âliye karşı isyana hazırlamaktı. Propaganda ve suikast eylemleriyle elde
etmek istenen diğer gayeler hiç şüphesiz Avrupa kamuoyunu Türkler aleyhine tahrik
ederek kendi davalarını kazanmak, seçimle iktidara gelen Avrupalı hükümetlerin
dikkatini Anadolu'daki Ermenilerin durumu üzerine çekmek ve nihayet büyük
devletlerin, onların lehine Osmanlı Devletinin iç işlerine müdahalesini temin etmekten
ibarettir. Kullanılan propaganda metodu sayesinde liberal
demokrasinin hâkim olduğu ülkelerde (Fransa, İngiltere, ABD) kamuoyunu Ermeniler
lehine kazanmayı başardılar. Bu ülkelerdeki Ermeni başarısını sadece demokrasiye
bağlamamak gerekir. Bunun yanında adı geçen ülkelerin emperyalist emellerini ve
Hıristiyan Ermenilere karşı beslenen dinî sempatiyi de hesaba katmak lâzımdır.
Osmanlı İmparatorluğumda büyük politik ve ekonomik menfaatleri bulunanların
başında iki emperyalist devlet geliyordu: Biri liberal İngiltere, diğeri ise despotik bir
rejime sahip Rusya idi. İngiltere, özellikle 1880'lerden sonra "hasta adam" olarak
nitelendirilen Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü muhafaza etme
politikasını terk etmeye hazır görünüyordu. Çünkü o,çok zayıf bir Osmanlı
İmparatorluğu'nun, Rusya'nın Doğu Anadolu'yu ele geçirmesine ve Basra-İskenderun
körfezlerine inmesine engel olamayacağına inanıyordu. Bu bakımdan, zayıf bir
Osmanlı İmparatorluğu yerine, Rusya'ya engel olabilecek ve tampon devlet görevini
56
Ermeni Macerası
yapabilecek kuvvetli Hıristiyan bir Ermeni devletinin Doğu. Anadolu'da teşkilinin
daha iyi olacağım düşünmeye başlamıştı. Rusya'nın politikası ise, Ermenilerin hamisi
görünerek, Ermeni ve Doğu Anadolu işlerinde (politikasında) aktif bir rol almaktan
ibaretti.
4-Doğu Anadolu’nun Ermenileştirilmesi:
Ermeni cemiyetlerinin bu politikası, Doğu Anadolu'da bulunan altı vilâyeti
(Vilâyat-ı Sitte) empoze reform uygulamalarıyla birlikte terör, hıyanet, soygun, baskın,
suikast, katliam gibi faaliyetlerle Ermenileştirmeyi hedefliyordu. Ermeniler; kendi
lehlerine reformlar yaptırarak, mahallî idareleri ve mahallî işleri kendi kontrollerine
verecek imkân ve vasıtaları temin etme ve serbestçe teşkilatlanma yolunu bulmaya
çalışıyorlardı. Nüfusun çoğunluğunu (% 80-90) teşkil eden Müslüman halka karşı
uygulanan yıldırma, sindirme faaliyetleriyle de onlara Doğu Anadolu’yu terk ettirerek
başka yerlere göçe zorlamayı tasarlıyorlardı. Müslüman ahalinin bulundukları köyleri,
şehirleri ve bölgeleri terk etmeleri halinde Ermeniler aşağıdaki büyük avantajları elde
etmiş olacaklardı:
Altı Vilâyette (Sivas, Erzurum, Mamurat-ül Aziz, Van, Bitlis, Diyarbekir)
nüfuzun ekseriyetine sahip olacaklardı. Müslümanlarca terk edilen topraklar, araziler,
mallar işgal ve yağma edilerek, bölgede o zamana kadar Müslümanların elinde
bulunan toprak üstünlüğü, Ermenilerin eline geçebilecekti.
Avrupalı büyük devletler, Doğu Anadolu'da Ermenilere üstünlük sağlayacak,
reform projelerine ve her türlü teşebbüse ciddî ilgi gösteriyorlar ve destekliyorlardı.
Özellikle İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü halinde, Doğu Anadolu'da
Rusya'nın emellerine set çekebilecek bir Ermeni devletinin kurulmasını uygun
buluyordu.
Avrupa'nın baskısına, müdahalesine ve her türlü Ermeni faaliyetlerine rağmen II.
Abdülhamid, bütün gücüyle Ermeni isteklerine ve İmparatorluğun dağılması veya
Balkanizasyonu ve Ermeni Devletinin kuruluşu mânâsına gelebilecek bütün reform
uygulamalarına karşı çıkıyor ve savsaklıyordu.
5-Osmanlı Devletine Karşı İsyan:
Gizli Ermeni cemiyetleri ve çeteleri, gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra,
Bayram KODAMAN
57
Doğu Anadolu'da Bab-ı Âliye karşı isyanı, düşmanlığı ve ayaklanmayı başlatmaya
karar verdiler. Böylece, 1890 tarihinden itibaren aşağıdaki belirtilen olaylarla üçüncü
safhayı, yani isyan safhasını fiilen başlatmış oldular.Erzurum ve Kumkapı hadiseleri
(1890), Van valisine karşı suikast teşebbüsü (1892), Yozgat hareketi (1893), Sasun
isyanı (1895), Bab-ı Âli numâyişi (1895), Van ve Zeytun ayaklanmaları (1896), ikinci
Sasun isyanı (1903), Abdülhamid'e karşı suikast teşebbüsü, (1905) vs. Bu tür isyan,
itaatsizlik ve suikast teşebbüs ve faaliyetleri şiddetini gittikçe artırarak, Osmanlı
İmparatorluğu'nun çöküşüne kadar devam ettirilmiştir.
Kim ne derse desin, Ermeni cemaati terör ve isyan fiilleriyle, Müslümanları
bölgeden kaçırtarak, diplomatik çevrelere nüfus üstünlüğüne sahip olduğunu
göstermeyi, böylece Avrupa'nın müdahalesini çabuklaştırmayı ve nihayet
Müslümanları mal ve mülklerinden mahrum etmeyi öngörüyordu. Fakat bazı kısmî
başarılarına rağmen olayların neticesinde Ermenilerin, Müslümanların sayı üstünlüğü
ve direnmeleri karşısında mağlubiyete uğradığı, bölgede onların nüfus oranlarının
ortalama % 1 1 veya 12 civarında olan küçük bir azınlığa sahip bulundukları açıkça
görüldü. Ermeni politikasının macera niteliği kazanması işte Doğu Anadolu'nun etnik,
dinî demografik yapısından kaynaklanmaktadır.
1890'da başlayıp 1897'ye kadar devam eden baş kaldırma hareketlerinin
Ermeniler lehine önemli neticeler doğurmadığını gören Adana'daki Ermeni Piskoposu
Paul Terziyan Ermeni macerasının çözümü için yeni hayâlî bir proje geliştiriyordu.
Paul Terziyan'ın projesi : Paris’te Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivinde, 6 Temmuz
1898 tarihinde Paul Terziyan tarafından yazılmış ve Fransız Dışişleri Başkanına gizli
kaydıyla yollanmış bir mektup bulduk (15). Terziyan, bu gizli ve özel mektupta,
Fransız hükümetine Osmanlı İmparatorluğundaki Ermeni cemaatinin mukadderatıyla
ilgili olarak hazırladığı proje hakkında bilgi veriyor. Paul Terziyan'ın Adana Ermeni
piskoposu ve Osmanlı devletinin bir memuru sıfatıyla Osmanlı İmparatorluğunu
parçalamayı öngören projesinden Fransa'yı haberdar etmesi ve bu projenin tahakkuku
için Fransa'dan gerekli desteği istemesi çok manidardır.
58
Ermeni Macerası
Paul Terziyan bu gizli mektubunda Adana ve Maraş Sancaklarını içine alan
bölgede Fransız himayesinde bir Ermeni devletinin teşkilinden bahsediyor. Terziyan,
iki piskoposluğun bulunduğu bu bölgede Ermeni sayısının 150.000 veya 200.000
civarında olduğunu belirterek, Ermeni devletinin kurulması için Fransız hükümetinin
yardım ve desteğini istiyor. Ona göre, Osmanlı İmparatorluğunun bu iki Sancağında
bir Ermeni devletinin teşkili halinde, Ermeniler Orta Doğu’da memnuniyetle Fransız
kültürünün temsilcisi olacaklar ve Ermeni okullarında Fransızca öğrenimine de yer
vereceklerdi. Ayrıca böyle bir Ermeni devletinin bölgede varlığı Orta Doğu’da
Fransa’nın politik ve ekonomik hakimiyetini ve nüfusunu, diğer güçlü devletlere göre,
artıracağı belirtiliyordu. Hatta, Ermenileri Türk hakimiyetinden, İngiltere’nin
nüfuzundan kurtaracak bir Ermeni devletinin kurulması için Fransa'nın insanlık ve
medeniyet adına sorumluluğu üzerine alması gerektiğini de ifade ediyordu.
Böyle bir devletin teşkilinden önce, Terziyan aşağıda belirtilen şartların
gerçekleşmesini öngörüyor ve ileri sürüyordu.
a-İki Ermeni piskoposluğunun bulunduğu Adana ve Maraş Sancaklarına
Lübnan'daki gibi, özel bir statünün verilmesi. Bu durumda, Hıristiyan bir valinin
tayini, karma polis teşkilatının kurulması ve reformların gerçekleştirilmesi şarttı.
b-Ermenilerin Adana ve Maraş bölgelerine göç etmeleri, ayrıca, daha evvel
Rusya'ya kaçmış 30.000 Ermeninin bölgeye yerleştirilmesi,
15-Archives du Ministere francais des Affaires etrangeres, TURQUİE. Correspondance
politique et commerciale 1898-1899, Politique interieure. Armenie, Anatolie. Cilicie, cilt: 74, ss. 12528.
Bayram KODAMAN
59
Yukarıda öngörülen bu iki şarttan çıkarılan neticeye göre, Teziyan, Ermeni
cemaatine nazaran Müslümanların ezici bir ekseriyete sahip olduğu Doğu Anadolu’da
Büyük Ermenistan yaratmanın imkânsızlığını kabul etmiş görünüyordu. Artık o,
Kilikya bölgesinde kurulacak Küçük Ermenistan’ı, Doğu Anadolu'da altı vilayeti içine
alacak olan hayâlî Büyük Ermenistan'a tercih eder hale gelmiştir. Çünkü o günkü
ahvalde Büyük Ermenistan için iki büyük engel olduğunu iyi biliyordu. Bir taraftan
sorumluluğunun ve o günkü vaziyetin farkında olan II. Abdülhamid’in politikası, öte
taraftan İngiliz ve Rusya rekabeti, İngiltere himayesindeki bir Ermenistan'da Rus
varlığını görmek istemiyordu. Esasen Terziyan'ın Büyük Ermenistan değil de,
Kılikya'da Küçük Ermenistan'ı istemesinin sebepleri bu iki engelin varlığından
kaynaklanıyordu. Ona göre, Rusya, Fransa'nın ittifakını temin için, İngiltere'nin
himayesindeki bir Ermenistan yerine Kılikya’da Fransız himayesinde küçük bir
Ermenistan'ı tasvip edebilecekti. İngiltere ise politik yalnızlığa düşmemek için Fransa
tarafından desteklenen Küçük Ermenistan projesine engel olmak istemeyecekti.
Yeterli vesika bulunmadığından, Fransız hükümetinin Ermeni projesini nasıl
karşıladığını veya Terziyan'ın teklifi karşısında nasıl bir tavır aldığını bilemiyoruz.
Bununla birlikte, bu konuda bildiğimiz husus II. Abdııltıamid'in bu meseleden
haberdâr olduğudur. Fransız Dışişleri arşivinde bulduğumuz 17 Temmuz 1899 tarihli
bir vesika bize bu konuda bazı fikirler vermektedir. Bu vesikanın muhteviyatına göre,
"İhtilalci Ermeniler Federasyonu Temsilcileri Konseyi" (Conseil des Representants de
la Federation Revolutiannaire Armenienne) adına ve Droshake gazetesi aracılığıyla
Fransız Dışişleri Bakanına, 25 Haziran 1899 tarihli bir rapor yollandı. Bu raporda II.
Abdülhamid'in kesin olarak Terziyan projesini kabul etmediği, yani başka bir deyişle
1895’te Rusya'ya kaçmış 30.000 Ermeni'nin Adana ve Maraş Sancaklarına
yerleştirilmesini reddettiği ve ayrıca bölgeye Ermeni göçüne de izin vermediği
belirtiliyordu.
Ermenilerin tekliflerine karşılık II. Abdülhamid, başka bir çözüm yolu
öneriyordu. Bu çözüm şekli, 30.000 Ermeni'yi Adana bölgesine değil de, Girit adasına
yerleştirmekten ibaretti. İhtilalci Ermeni Temsilciler Konseyi II. Abdülhamid'in bu
teklifini reddetmiştir. Bu da göstermektedir ki, Ermenilerin, komitelerin asıl amacının
hiç bir zaman 30.000 Ermeni ile olaylar esnasında kendi çeteleri tarafından
60
Ermeni Macerası
mağdur edilmiş Ermeni ailelerinin hayatını kurtarmak olmadığı, tam aksine önce
Adana bölgesinde Ermenilerin nüfusunu artırmak, sonra da onları her zaman olduğu
gibi bir defa daha isyana teşvik etmek ve politik maceralara sürüklemekti.
Sonuç olarak, evvela şu iki hususu belirtmekte fayda görüyoruz.
1-Ermeni cemiyetleri ve isyancıları her şeyden önce kurmak istedikleri Ermeni
devletinin ne tarihî, ne coğrafi, ne de siyasî sınırlarım tam manasıyla tespit
edebiliyorlardı.
2-Ermeniler, Doğu Anadolu’da nüfus bakımından azınlıkta bulunduklarını,
nüfusun % 80 veya 90’nını Müslümanların teşkil ettiğini nazarı dikkate almamışlardır.
Bu durumda Ermeniler iddialarını hangi temellere dayandırmışlardır, belli
değildir. Gerçek ve savunulabilir bir dayanaktan yoksun oldukları içindir ki,
katliamdan, baskından, terörden, anarşiden medet ummuşlardır. Bütün hedefleri
Avrupa’yı kendi lehlerine müdahale ettirmekti. Bu bakımdan Ermenilerin giriştikleri
hareketin adı politik maceradır. Paul Terziyan'ın projesi de değişik bir maceradan
başka bir şey değildi. Nitekim öyle de oldu. Sadece Müslümanlarla Ermeniler
arasındaki düşmanlığı biraz daha artırdı. Ermenilerin Türklere karşı düşmanlığını,
kinlerini gösterebilmek için Zeytunlu bir Ermeni çocuğunun Fransız Vice - Consulüne
söylediği şu sözler örnek gösterilebilir. ”... Babam utanç verici bir şekilde hayata
gözlerini kapadı. Çünkü o, Türklerle dövüşerek değil, yatağında öldü. Ben Zeytunin
adına layık değilim, zira henüz sadece üç Türk öldürdüm. Pek çok Türk öldürmeden
bu şekilde ölmeyi arzu etmiyorum..(!6). Kısaca çocuklarına dahi bu fikirleri aşılayan
bir toplumun isteklerinde haklılık payı aramak mümkün değildir. Bu bakımdan .böyle
bir toplumun ileri gelen piskoposlarından Paul Terziyan'ın teklifinin 11. Abdülhamid
tarafından reddedilmesi isabetli olmuştur.
16-Aynı yer
Bayram KODAMAN
61
Bir Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası (1897*
Konuya Ermeni hadiselerini araştıranların pek fazla dikkat etmedikleri bir
hususu açıklamakla başlamak istiyoruz. XIX.yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı
İmparatorluğu'nda ortaya çıkan veya çıkarılan Ermeni hadisesi nedir ve bundan ne
anlamak gerekir? Kanaatimize göre bu sorunun cevabı çok önem arz etmektedir. Zira,
bu soruya verilecek cevaba göre Ermeni hadisesi incelenip, yorumlanabilir. O halde,
her şeyden evvel Ermeni hadisesinin ne olduğu ve kime göre neyi ifade ettiği
muhakkak açıklığa kavuşturulmalıdır. Evvela, Ermeni hadisesi nedir derken
arkasından üç soru daha akla gelmektedir. Şöyle ki, Ermeni hadisesi "siyasî bir mesele
midir”? "siyasî bir macera mıdır"? "siyasî bir isyan mıdır"? Ayrıca, kimin için
"mesele", kimin için "macera" ve nihayet kimin için "isyan" olduğu hususu da önem
kazanmaktadır. Çünkü, taraflara göre konunun mahiyeti değişir. Şimdi bu hususlar
üzerinde biraz durmayı faydalı görüyoruz.
Kimin için ve niçin meseledir? Ermeni konusu, hiç şüphesiz, Düvel-i Muazzama
ve özellikle İngiltere ve Rusya için ciddi bir mesele olmuştur. Nasıl bir mesele olduğna
gelince: Emperyalizm meselesidir,
*Bu yazı, Belleten, Aralık, İ986. sayı: 195, cilt: XLIX, ss. 569-578'de yayımlanmıştır
62
Ermeni Macerası
koloniyalizm meselesidir ve Hıristiyanlık meselesidir. Fakat, esas olan bu sebepleri
gözden kaçırabilmek için batılı devletler Ermeni konusunu dünya kamuoyuna
"hümanizma meselesi", "liberalizm, hürriyet ve istiklâl meselesi" gibi takdim etmeye
muvaffak olmuştur. Başka bir açıdan değerlendirdiğimizde, Ermeni hadisesini 18761877 Osmanlı-Rus Harbi ve 1878 Berlin Kongresi ile yeni bir safhaya ulaşan Şark
Meselesi'nin bir parçası ve Anadolu'ya uzatılan bir halkası olarak görüyoruz. Nitekim
evvelâ diplomatik alana zorla ve sun'i olarak aktarılan konu, Şark Meselesi'ndeki Rusİngiliz rekabeti yüzünden her iki tarafça da tahrik ve teşvik edilerek fiiliyatta da ortaya
çıkarılmıştır. Ancak, konu hiç bir zaman sadece Ermenileri ilgilendiren ve onların
menfaatlerine göre gelişen müstakil bir mesele olarak değer kazanmamış ve iltifat
görmemiştir. Ermenilerin değeri ve gördüğü destek İngiliz ve Rus emperyalizmine
verdiği hizmet ölçüsünde artmış veya eksilmiştir. Bu yönüyle Ermeni konusunu
bizatihi Ermeni cemaatinin ana meselesi olarak değil, fakat belki de ona rağmen
İngiltere ve Rusya tarafından, kendi ana siyasî hedeflerine varabilmek için zorla
yaratılmış emperyalizminin vasıta-sebebi, bahane-sebebi ve ara meselesi olarak
görmek gerekmektedir. İşte, Ermenilerin görmek ve anlamak istemedikleri veya
anlayamadıkları husus budur. Böyle olunca da Ermeni toplumu kendisine hizmet eden
değil, başka devletlerin menfaatine hizmet eden vasıta-toplum olmaktan öteye
gidememektedir. Nitekim, yüzyıllardan beri Ermenilerin bilinen tek özelliği,
Türkiye'yi bölmek isteyen emperyalist devletlerin vasıtası olmasıdır. Başkasının
emellerine hizmet eden vasıta-toplum oldukları için de, Türklere karşı giriştikleri her
türlü eylem, isyan ve cinayet umdukları neticeyi vermemiş, bilakis kendi aleyhlerine
olmuştur. Her “vasıta olanın” kaderi de zaten başka türlü olamaz.
Kimin için ve niçin maceradır? Hiç tereddütsüz ifade edilebilir ki, Osmanlı
İmparatorluğu'nda 1890 tarihinden itibaren Ermenilerin meydana getirdiği hadiseler
Ermeni cemaati için macera olmaktan öteye gidememiştir. Kaldı ki, Ermeni
eşkıyalarının ve çetelerinin yaptıkları hareketler macera boyutları içerisinde kalmaya
da mahkumdu. Zira içinde bulundukları tarihî, coğrafî ve demografik şartlar,varmak
istedikleri hedefleri gerçekleştirmeye yeterli değildi. Evvela, kurmayı hayâl ettikleri
"Büyük Ermenistan Devleti"nin coğrafi ve siyasî sınırlarının dahi ne olduğu ve ne
olacağı kesin olarak bilinmemektedir. Dolayısıyla mekânı dahi belirlenmeyen yani
sınırları çizilemeyen bir devleti kurmaya kalkma teşebbüsü Ermeniler için elbette
maceradan başka bir şey olamazdı. Aynı şekilde üç-dört milyon Müslümanla bir
Bayram KODAMAN
63
milyon Ermeni nüfusunun iç içe bulunduğu ve beş altı Müslüman köyü arasında bir
Ermeni köyünün mevcut olduğu geniş İmi bölgede, Müslüman ahaliyi katlederek veya
göçe zorlayarak devlet kurmak için Osmanlı Devletine isyan etmek mutlaka maceracı
olmayı gerektirirdi. Ayrıca devlet geleneği bulunmayan, yüzyıllardan beri çeşitli
devletlerin egemenliğinde yaşamaya alışmış, askerî kabiliyetten yoksun, ticaret, zanaat
ve çiftçilikle meşgııI olan ve bütün imparatorluk sathına dağılmış bir toplumun devlet
kurma hayaline kapılması dahi bir maceraydı.
Bilindiği üzere gerçekleşmesi mümkün olmayan hayaller, maksadı ne olursa
olsun, fiiliyata konulmak istendiği andan itibaren, kelimenin tam anlamıyla, macera
niteliği kazanır. Siyasî hayaller sahiplerini maceraya itecek kadar caziptir, ancak
tarihin maceraya asla tahammülü yoktur. Nitekim Ermenileri de af etmemiştir.
Kimin için ve niçin isyandır? Devletler hukukuna göre kim olursa olsun, nasıl
olursa olsun, sınırları içinde yaşadığı meşru devlete karşı baş kaldıran ve o devleti
bölmeye çalışan bir gurubun yaptığı eylemin adı isyandır, hıyanettir. Dolayısıyla,
Osmanlı Devleti açısından Ermeni olayları isyandır, hıyanettir. Nitekim, Babıâlî,
Ermenilerin yaptıklarını bu şekilde değerlendirmiş ve bu yönde tedbirler almıştır. Bu
bakımdan da, Osmanlı Devletinin Ermeni isyancılarına karşı aldığı tedbirler meşruiyet
sınırları içiindeydi. Kaldı ki, Ermeni eşkıyasının yaptığı hareketlerin çoğu adi suç
şeklinde tezahür etmiş olup, mevcut kanunlara göre işlem görmüştür. Halbuki, bu
cinayet ve suikastların hemen hemen hepsi siyasî maksatlı idi. 1905 yılında II.
Abdülhamid'e yapılan suikast bunlardan en önemlisidir. Öte taraftan Ermeni
cemiyetlerinin Düvel-i Muazzama ile meşru devlet aleyhine işbirliği yapması ve
onlardan yardım ve destek alması açıkça hıyanettir. Bu tür hareketlere verilecek
cezalar ise dünyanın her yerinde aynıdır, Fakat buna rağmen devletin zayıf bulunması
ve dış müdahalelere maruz kalması yüzünden Bâbıâli Ermeni eşkıyasını gerektirdiği
kilde cezalandıramamıştır.
Netice itibariyle. Ermeni hadiselerini emperyalizmin meselesi, Ermeni
toplumunun macerası, Osmanlı Devletinin iç isyanı olduğunu söyleyebiliriz. Bu
oldukça uzun girişten sonra makalemizin asıl konusuna geçebiliriz.
64
Ermeni Macerası
Amerikalı Muhabir Dr. George H. Hepworth'un Raporu*
1983 yazında Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivindeki çalışmalarım esnasında
rastladığım Ermeni hadiseleriyle ilgili kırkbir sayfalık bir vesika, konunun ihtisas
sahama girmesi sebebiyle ilgimi çekmişti. Söz konusu vesika Nevv-York Herald
gazetesi tarafından Ermeni hadiselerini yakından incelemek üzere, 1897 yılında
Türkiye'ye özel muhabir sıfatıyla gönderilen Dr. George H. Hepvvorth'un yazdığı
rapordan ibarettir. Hemen ifade edelim ki, elimizdeki vesika Dr. George II.
Hepvvorth'un raporunun fransızca tercümesidir. Raporu İngilizce aslından 1898
yılında fransızca’ya tercüme eden ise, Trabzon'daki Fransız Konsolosluğunun
Drogmanı Leon Krajevvski'dir. Fransız Konsolosunun, adı geçen raporu tercüme
ettirerek kendi Bakanlığına yollaması, vesikanın önemini göstermektedir. Fransız
konsolosu, hükümetinin takip ettiği siyasete ters düşmemek için, kendisinin doğrudan
yazamadığı bazı bilgileri, Amerikalı muhabir vasıtasıyla Bakanlığına iletmiş olabilir.
Fransız hariciyesinin bu vesikayı diplomatik açıdan nasıl değerlendirdiğini bilmiyoruz;
bununla birlikte Qai d'Orsay, Ermeni macerasının iç yüzüne ait bazı gerçekleri, hiç
olmazsa bu vesile ile öğrenmiş olmalıdır.
Şüphesiz vesikanın önemi, Fransız diplomasisini etkileyip etkilemediğinden
gelmiyor, Dr. George H. Hepvvorth'un fikrî tavrından ve Ermeni hadisesine bakış
açısından kaynaklanıyor. Şöyle ki, Dr. Hepvvorth, Amerikalı olmak münasebetiyle
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki olaylara yabancı, muhtemelen önyargısı az bir gözlemci
durumundadır. O, sadece tarafsız ve önyargısız bir gözlemci değil aynı zamanda ciddî
bir araştırıcı olmak iddiasındadır. Nitekim, Dr. Hepworth, daha Trabzon'da iken
yolladığı bir yazıda bu iddiasını şu cümlelerle ifade ediyordu: "... Madem ki tarihçinin
yazacağı doğru olayların yani hakikatin peşindeyim, o halde üzüntülü Ermeniler kadar
Türklere de saygı duyuyor, bilgileri her türlü ahvalden haberdar olan ve mahallin
insanlarını tanıyan Almanlar, İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılardan alıyorum”
Yazar, ayrıca ve özellikle Ermenilerin sözlerine itimat edilemeyeceğini de belirterek
bu tarafsızlığını vurgulamak istiyor. Ermeniler hakkında “...Ermeniler iyi, şahit
değildir, zira onlar için olayları tarafsız bir şekilde değerlendirmek ımimkiin değildir”
diyerek kanaatini belirtiyor. Bu yüzden, Ermenilerin olaylarla ilgili söylediklerini fazla
ciddiye almamış olduğu söylenebilir. Bununla birlikte. Dr. George'un Türklere veya
*Archives du Ministere des Affaires Etrangeres a Paris. Archives Diplomatiques,
Correspondance Politique et Commercial, NOUVELLE SERİE, 1897-1918, TURQUIE POLITIQUE
INTERIEURE. Tome: 74, Date: 1898-1899. Pages: 191-232.
Bayram KODAMAN
65
Müslümanlara herhangi bir sempati duyduğunu da söyleyemeyiz. Zira Ermeniler ile
Müslümanları mukayese ederken bazı görüş ve yorumlarında Hıristiyanlığın tesiri
altında kaldığını görüyoruz. He şeye rağmen, olayların temelinde yatan gerçek
sebepleri araştırıcı bir gözle görmeğe ve ortaya koymaya gayret etmiş olması, bir
dereceye kadar Dr. Hepwort’un tarafsızlığının ifadesi olarak kabul edilebilir.
Ermeni Olaylarının Sebepleri
Yapılan propagandanın ve dünya kamuoyuna mal olmuş önyargının aksine Dr.
Hepvvorth, Ermeni olaylarında ırkî ve dini sebeplerin olmadığını kesinlikle ifade
ediyor. Zira, Samsun, Trabzon, Bitlis, Harput ve Diyarbakır bölgelerinde yaptığı
seyahat esnasında Ermeniler ve Müslümanlar arasında böyle bir düşmanlığın
olmadığını ve ancak olaylar başladıktan sonra dinin ve ırkın araya girdiğini bizzat
görüyor ve her iki taraf insanlarından bunları dinliyor. Hatta raporunda şöyle bir ifade
mevcuttur: ",,,Sürtüşmenin tek ve ilk sebebi din ve ırk olsa idi, yakın geçmişteki olaylar
asla olmazdı. (…)yanılma korkusu olmaksızın bu iddiayı ileri sürebiliyorum.
Olaylardan önce dinin etkisi yok. Olaylar başlayınca dinin bir etkisi oluyor,
olmadığını söyleyemem..." Muhabir, ayrıca olayların kökeninde İktisadî sebep arıyor,
fakat Erıneniler açısından bunun varid olamayacağını, çünkü Doğu Anadolu
Bölgesinin ve Trabzon-Bağdat, Samsun-Bağdat, Batum-Bağdat ticaretinin Ermenilerin
elinde olduğunu, servet ve kazanç yönünden Müslümanlardan üstün bulunduklarını
müşahede ediyor. Neticede olayların esas sebebinin “münakaşa götürmez şekilde
politik otonomi arzusu” olduğunu ifade ediyor. Ermenilerin bu arzusunu kınıyor,
uygulanması halinde Ermeni toplumu için intihar telâkki ediyor. Zira kesin bir
başarısızlıktan başka bir netice vermeyecek Ermeni arzuları, idealleri ve
teşebbüslerinin görülmemiş bir delilik teşkil edeceğine ve sonunda Ermeni
toplumunun tamamen perişan olacağına inanıyor.
Ermenilerin politik otonomi arzularına karşılık, Türklerin otonomi fikrinden
nefret ettiğini, dolayısıyla Türklerin tek bir askeri kalsa bile Ermenistan'a muhtariyet
vermeyeceklerini ifade ediyor. Çünkü Ermenilere muhtariyet vermek, Türklere göre
Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma hakkını onlara vermek manasına geldiğini de
ifade ediyordu. Dr. Hepvvorth, bu şartlar altında Ermenistan idealinin hayal ve bu
66
Ermeni Macerası
idealin tahakkuku için yapılan teşebbüslerin macera olduğunu belirttikten sonra, şayet
Ermeniler Türklere nazaran bazı üstünlüklere ve avantajlara sahip olsalardı bu mazur
görülebilirdi diyor. İdeallerinde ve teşebbüslerinde Ermenileri mazur gösterecek
şartları da şu şekilde sıralıyor:
1-Bulundukları bölgelerde çoğunluk teşkil etselerdi,
2-Kendilerine ait topraklarda yaşasalardı,
3-Güçlü ve iyi silahlanmış bulunsalardı,
4-Harp
sanatını bilselerdi,
5-Bulundukları yerlerde kalelere ve topçu kuvvetine sahip olsalardı
görülebilirlerdi.
mazur
Muhabir bu şartların hiç birinin varlığına inanmıyor. Hatta Ermenilerin gücü,
silahı, teçhizatı olsa bile Müslümanların ezici nüfus üstünlüğü karşısında başarısız
kalacaklarını ve yok olup gideceklerini açıkça belirtiyor. Kaldı ki, Ermenilerin bu
müsait olmayan durumunu isyancılar da kabul ediyorlardı. Amerikalı muhabir, bunun
sebebini, yani imkansız bir işin peşinde koşmanın sırrını, nihayet bir Ermeni
eşkıyasının itirafı sonunda anlıyor. Eşkıya şöyle diyor: ”...Bizzat kendimiz güçlü
olmasak da, kuvvetimizi Avrupa’nın sempatisinde buluyoruz. Bizim yapamadığımızı
Avrupa yapabilir. Eğer Avrupa'yı bizim için savaşmaya sürükleyebilirsek, hedefimize
ulaşmış oluruz..." İşte Ermeni çetelerinin bu zihniyetidir ki, Dr. Hepworth'a Ermeni
teşebbüsüne "macera, delilik ve cinayet" dedirtmiştir. Çünkü bizzat kendisinde güç,
kuvvet görmeyip, Avrupalılara devlet kurdurmaya kalkan bir toplumun başarı
sağlaması imkânsızdır. Bu bakımdan Dr. Hepworth, otonomi fikrini Ermenilere telkin
eden, onları bu yolda kışkırtanların asıl sorumlu olduklarını söylüyor.
Muhabir, ikinci sebep olarak da iki toplum arasındaki karakter farkını görüyor.
O, karakterlerin önemli olduğunu şu cümleler ile dile getiriyor: "...iki halk arasındaki
mücadele onların karakterlerinden kaynaklanıyor. Eğer siz bu noktayı hesaba
katarsanız ve ona sahip olduğu önemi verirseniz, üzücü mücadelenin anahtarını elde
edersiniz. Bunu yapmadıkça olaya bakışınız ne mantıkî, ne de memnuniyet verici olur."
Bundan sonra iki halkın karakterleri hakkında malûmat veriyor.
Ermenilerin hususiyetleri: Ermeniler atalarıyla övünürler. Millî hatıraları
Bayram KODAMAN
67
Nuh'un Gemisinin Ağrı Dağı'nın tepesine oturduğu günlere kadar uzanır. Yahudiler
gibi yakın akraba arasında evlenmezler. Çok uzak bir geçmişte bir hanedanları olmuş,
bütün muharebeleri kaybetmişler, askerî yönden güçlendikleri zamanlar her defasında
mağlubiyete uğramışlardır. Artık onlar harpçi değiller ve zaten nesiller boyu da
olmamışlar. Boyun eğmişliğin er veya geç ortaya çıkaracağı kurnazlık, çekingenlik
gibi bütün ayırıcı vasıflarla birlikte başkalarına tâbi kalmış yaratıklardır. Kendilerini
savaş yerine ticarete adamışlardır. Başlangıçta ziraatçı idiler. Fakat kendi mal ve
mülklerini koruyamaz hale gelince, daha çok kâr bırakan ve emniyetli olan ticaretle
uğraşmaya başladılar. Bu yönde yeteneklerini geliştirdiler. Bugün ticarî üstünlükleri
inkâr edilemez onlar ticarette çok uyanık bir kavimdir. Aile hayatında ahlâklıdırlar.
Fakat iş hayatında onlara çok dikkat etmek gerekir. Müslümanlarda aldatılacakları
intibaı daima vardır. Zaten Ermeniler Müslümanlardan intikamlarını, para ve mal
alışverişinde onları kandırarak almaktadırlar.
Türkleriıı hususiyetleri: Türk'ü dikkatlice inceleyen ve özelliklerini araştıran
bir kimse, Osmanlının bugün Avrupa'da işgal etmiş olduğu zayıf mevkiin sebeplerini
kolayca anlayabilir. Her şeyden önce Türk, dünyanın en iyi kalpli yaratıklarından
biridir. Genellikle sadık ve namusludur. Bir Rum veya Ermeni'den ziyade bir
Türk'e güvenirim ve ona itimadım vardır. O, hizmette dikkatli ve son ana kadar
insana yardım etmeye çalışır. Gerektiğinde kuru bir ekmek parçasıyla yaşamaya
razı, mesut ve güçlü bir insandır. Türk imkan ve şartlardan faydalanmasını bilir.
Türk at üzerinde yaşamaya razıdır. Atlı bir Türk saygı duyulacak durumdadır. Atını
terk ettiği zaman zaafı ortaya çıkar. Türk göçebedir; göçebe idi, göçebe kalacak, zira
başka türlü olmayı hor görüyor. İşte Avrupa'da eskiden oynadığı rolün sırrı budur.
Türk'ü bulduğunuz herhangi bir yerde; ovada olsun, çölde veya kalabalık şehirlerde
olsun, yakından incelerseniz her şeyi göçebe usulüne göre yaptığını ve terakki
dediğimiz şeyden yeni yeni etkilendiğini görürsünüz. O, XVI. yüzyıla hayrandır. XIX.
yüzyılı beğenmez. Çünkü, o sert bir hayat tarzını tercih ediyor. Onda ufacık bir ticarî
ihtiras yoktur. Damarlarında aşiret kanı taşıyor. Atalarının usullerinden pek fazla
vazgeçmemiştir. Türklerin medeniyetinde kadının tesiri yoktur, Türk dünyası,
erkekler dünyasıdır. Ticari işlerde az başarılıdır. Bunun içindir ki, Yahudi, Rum,
Ermeni ve yabancılar sürüsü Türkiye’nin üzerine çullanarak onu yiyip bitirmekte ve
sömürmektedirler. Fakir Türk, bütün servetinin yavaş yavaş kurnaz Ermenilerin eline
geçtiğini görmeye mahkûm vaziyettedir.
68
Ermeni Macerası
İki kavmin hususiyetlerini bu şekilde ortaya koyduktan sonra. Dr. Hepworth şu
sorulan soruyor: O halde iki ırk arasında sürtüşme niçin olmasın? İki ırk birbirine nasıl
sempati duysun. Böyle bir sürtüşmeden nasıl kaçınılabilir? Bu soruların cevabını da
bulamıyor, zira sürtüşmeyi ve antipatiyi normal karşılıyor, ayrıca, Türklerle
Ermenilerin uzun zaman aynı topraklar üzerinde yaşamayacaklarının basit bir hakikat
olduğunu, zira Türklerin kendi menfaatlerini nasıl koruyacaklarını
bilemediklerini ve bir kaç sene sonra her şeyin Ermenilerin eline geçeceğini
gördüklerini ilâve ediyor.
Dr. Hepwortb,'un sebep olarak gördüğü karakter farklılıkları, esasında sosyal ve
İktisadî farklılıklar ve sürtüşmeler şeklinde kendini göstermiş ve iki toplum arasında
derin uçurumlar yaratmıştır. Türklere nazaran sosyal yönden ileri, iktisadı yönden
refah içinde olan Ermenilerin olayları başlatması, siyasi istiklal arzusunun ağır bastığı
gösteriyor. İktisadî ve sosyal sebepler Türkler için söz konusudur. Durum bu olunca,
büyük devletlerin Ermeniler lehine reform istemesinin tamamen kendi siyasi
menfaatleri icabı olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
Olayların SorumluIarı: Amerikalı muhabir olayların sebeplerini çeşitli
vesilelerle raporunda anlattıktan sonra, bir de olaylardan kimlerin sorumlu olduğunu
araştırıyor. Sorumlu olarak karşısına İngiltere, Ruısya ve Ermeni cemiyetleriyle çeteler
çıkıyor. Ayrıca Berlin Anlaşmasını imzalayan ve meşhur 61. maddeyi koyduran
devletleri de sorumlu tutuyor ki, yine başta İngiltere ve Rusya gelmektedir. Dr.
Hepworth, Berlin Anlaşması olmamış olsaydı her şey daha iyi olacaktı, zira Avrupa
müdahalesi her şeyi daha kötüleştirmiştir şeklinde bir kanaat belirttikten sonra İngiltere
ve Rusya'nın sorumluluklarını şu şekilde izah ediyor:
İngiltere'nin sorumluluğu: İngiltere Ermeni eşkıyasına sığınma hakkı vermekle
kalmadı, aynı zamanda onları sempati ile karşıladı, korudu, yardım etti, destek sağladı
ve Türkler aleyhine tahrik etti. Ermeni çekleriyle hem iş, hem de suç ortaklığı
yapmaya razı oldu. Çetelere vatansever ve milli kahraman oldukları fikrini telkin etti.
Çeteler bu sıfatlardan faydalanarak, Ermeni toplumu üzerinde nüfuz sahibi oldular ve
kolay yaşamanın yolunu buldular,
Muhabir, ayrıca bu konuda bir Ermeninin fikrini sorar ve ondan şu cevabı alır:
”... Ah, eskiden biz çok mesuttuk. Çok vergi ödüyorduk, fakat büyük ticari
Bayram KODAMAN
69
avantajlarımız vardı. Biz çok memnun, hatta çok müreffeh idik. Fakat Berlin
Anlaşması ve İngiltere'nin işe karışması olmasaydı. Eğer Avrupa bizimle meşgul
olmasaydı, biz bir istikbale sahip olabilirdik, fakat bugünkü durumda, bana öyle
geliyor ki, biz mahkûm edilmiş bir toplumuz..." Görüldüğü üzere, İngiltere'nin
sorumluluğu hem bir Amerikalı, hem de bir Ermeni tarafından kabul ediliyor.
Rusya’nın sorumluluğu: Rusya olaylara omuz silkiyor, fazla meşgul olmaz
görünüyor. Çünkü Türkiye'nin olaylardan korkması, paniğe kapılması, zayıflaması
onun işine geliyor. Zira Rusya Türkiye’ye elma gözüyle bakıyor ve elma kâfi
derecede olgunlaştığında onun eline düşeceğinden emin bulunuyor. Anadolu'da
Ermeni ve Türk öldürülmüş veya ölmüş, bu onun için önemli değildir. Rusya
sınırlarını çok iyi korur. Fakat Türkiye'ye silahlar ve çeteler geçmek isteyince sınırı
korumaktan vazgeçiyor ve görmezlikten geliyor, onları serbest bırakıyor. Çünkü,
Rusya bu silahların ve çetelerin kendi maksadına ve görüşlerine uygun hareket
ettiklerinden emindir. Karışık ve çıkmazda bulunan bir Türkiye Rusya’ya uzun
yıllardır aradığı fırsatları verebilir. O halde Rusya olayların çıkmasını kolaylaştırması
ve kendi menfaati için tahrik etmesi yüzünden sorumludur.
Ermenilerin sorumluluğu: Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde bulunan Ermeni
cemiyetleri ile Doğu Anadolu'da teşekkül etmiş olan çetelerin sorumluluğu bütün
Ermeni toplumunu zorla veya ikna yoluyla maceraya sürüklemiş olmalarından ileri
gelmektedir.Bunların sorumluluğu hakkında Dr. Hepworth şöyle diyordu: “Öldürme
olayları Ermeni Çetelerinin yüzünden olmuştur. Eğer bunlar olmasalardı veya sessiz
dursalardı, asla öldürme hadisesi olmazdı. İnkâr edilmesi imkânsız olan gerçek budur.
Bütün karışıklıkları kendileri çıkardılar, fakat neticelerine Ermeni toplumu katlandı,
kendileri kaçtılar. Şayet İngiltere ve Rusya'nın sempatisi ve teşviki olmasaydı, bir şey
yapamayacak kadar zayıf kalacaklardı..."
Görüldüğü üzere, olaylar için bir suçlu aranıyorsa bu suçluları Ermenilerin,
kendi içlerinde, Rusya ve İngiltere'de aramaları gerekir. Onlar suçu Sultan
Abdülhamid'e, daha sonraları da Talât Paşa, Cemal Paşa, Enver Paşa ve Sait Halim
Paşa gibi devlet adamlarımızda aramışlardı. Halbuki gerçekte bu şahıslar devlet şuuru
ile hareket ederek olayları önlemeye çalışmışlardır
.
70
Ermeni Macerası
Dr. Hepworth, Ermeni cemiyet ve çetelerinin sorumluluğunu gösteren bir
belgeden de bahsediyor. Bu belge Erzurum'da iki muhalif Ermeni eşkıyasının kavgası
sonucunda ölenin cebinden çıkmıştır. Belgede, 26 Ocak 1896 ve 13 Ocak 1897
tarihlerinde Ermeni cemiyet ve komitelerinin genel toplantılarında alınan kararlar
vardır. Toplantıda üç teklif görüşülmüştür. Birincisi harp hazırlıklarını yapabilmek
için olaylara, tahriklere suikastlara on yıl için ara verilmesi. Bu teklif çoğunluk
tarafından reddedilmiştir. İkinci teklif, bir müddet Anadolu'yu sükûnete terk etmek,
fakat Balkanlarda huzursuzluğu artırmak ve Osmanlıyı yıpratmak için, Ermeni
çetelerini Bulgarlara ve Sırplılara yardıma göndermek. Bu teklif de reddedilmiştir.
Üçüncü teklif ise, tahriklere, suikastlara, her türlü sabotaja ve teröre ara verilmeden
devam edilmelidir. Ayrıca silah, cephane gibi hususlarda Anadolu'daki Ermenilere
yardım sürdürülmelidir. Bu teklif ittifakla kabul edilmiştir. Neticede şu kararlar
alınmıştır: İsyan durdurulmamalı, İstanbul ve vilâyetlerde sürdürülmelidir.
Vilâyetlerde hükümetin başına gaileler açacak çete teşkiline hız verilmelidir.
Müslüman halk huzursuz edilmeli, öldürülmeli ve göçe zorlanmalıdır. Çeteler
dağları işgal etmeli ve ana yolları kesmelidir. Kervanlar ve yolculara saldırılarak,
karışıklık çıkarılmalıdır. Ermeni halkı tahrik edilmelidir. Bütün bu kararlar
Avrupa'nın müdahalesi gerçekleşinceye kadar aynen uygulanmalıdır. Bu hususlar
Ermenilerin sorumluluğu hakkında daha fazla söylenecek bir söz bırakmamaktadır.
Soykırım iddiaları: Bu konuda Dr. Hepworth, tarafsız olduğuna inandığı ve
uzun yıllar Türkiye'de yaşamış olan Trabzon'daki Amerikan misyon şefinin görüşlerine
başvuruyor. Muhabir bu kimsenin adını vermiyor, fakat tercüme eden Leon
Krajewski bu kişinin muhtemelen Amerikan misyon şefi olduğunu dip notta
belirtiyor. Misyon şefinin ifadesi özetle şundan ibarettir:
"...Katil olaylarını Ermeniler yaptı, dolayısıyla cezaya çarptırılmaları gerekirdi.
Fakat, insan öldürmekte Türkler dünyada yalnız değildir. Onların hareketi diğer
milletlerinkinden daha kötü sayılamaz. Meselâ Rus tarihinde benzer pek çok olay
hatırlıyorum. Daha yirmi yıl evvel 1877'de General Skobeleff, İstanbul'a göç eden ve
münhasıran kadın ve çocuklardan ibaret olan 100.000 kişilik bir kafile üzerine
süvarilerini saldırtmıştır. Bu,Ocak ayında olmuştur. Bütün kafile dağlarda ve Meriç
sularında soğuktan ve açlıktan tamamen yok olmaya terk edilmiştir. Bu, sadece bir
örnektir. Bir kaç kişinin hareketlerinden dolayı bir ırkı, yani Türkleri tamamen suçlu
bulan Oryantalizmdir. İngiltere, Hindistan'da yaptıklarını inkâr edebilir mi? Fransa,
Bayram KODAMAN
71
1871 Paris komününde bir günde çocuk, kadın, erkek, ihtiyar, genç demeden binlerce
insanı katletti. Yine Rusya, bir Polonyalı kaçağı sadece bir gece saklayan Polonya
köyünü tamamen yok etmedi mi? Bu bakımdan Türklerin diğer milletlerden daha
günahkâr olduğunu söylemek doğru değildir"
"Amerikan kamuoyunun genel kanaati ki, daha evvel bu kanaati ben de
paylaşıyordum, Türklerin sebepsiz ve tahrik söz konusu değilken, hareket ettikleri
şeklindedir. Şimdi inanıyorum ki, şayet Türkler bu şekilde davransalardı yeryüzünde
bir tek Ermeni bırakmazlardı." Gerçekten de olayların Sebebi, Avrupalıların
zannettikleri gibi, Türklerin dinî taassubu, barbarlığı, ırk düşmanlığı olsaydı, 1071’den
1900’lere kadar Anadolu'da bir tek Ermeni kalmazdı; muhtemelen Ermeni adı bile
unutulur giderdi.
72
Ermeni Macerası
Üç Ermeni Şarkısı ve Ermenilerin Türklere Bakışı (1891-1990)*
Esas konumuza girmeden önce, Ermenilerle ilgili genel bir çerçeve çizmekte
yarar vardır. Bilindiği üzere XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Ermenilerle-Türkler
arasında herhangi bir geçimsizlik söz konusu değildi. Bunun da ötesinde Türklerle en
iyi anlaşan ve kaynaşan gayrimüslim unsurların başında Ermeniler gelmiştir. Bu
yüzden Babıâli Ermenilere millet-i sâdıka yani sadık millet gözüyle bakmış ve onlara
pek çok imtiyaz tanımıştı. Bu hususu daha iyi anlatabilmek için son Osmanlı
Vakanüvisi Abdurrahman Şeref Bey'den şu cümleleri sadeleştirerek aktarmayı uygun
bulduk: "....Ermeniler ehl-i silah ve kavgacı olmadıkları için kendi işleriyle, sanatla,
ticaretle uğraşmışlardır. Vergilerini zamanında vererek devlete karşı vazifelerini
tamamiyle ifa ettiklerinden hükümete hiç bir güçlük çıkarmamışlardır. Ermeni
*Bu makale, KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüklerinin
ortaklaşa düzenledikleri, Kıbrıs’ın Dünü - Bugünü Uluslararası Sempozyumu’na (Gazimagosa, 28 Ekim
-2 Kasım 1991) tebliğ olarak sunulmuştur.
Bayram KODAMAN
73
taifesi ticaret ve geçim için dağlık bölgeleri terk ederek Anadolu'nun her tarafına ve
Rumeli'nin birkaç yerine göç edip yerleşmiştir. Memleketlerinde kalanlar dahi para
kazanmak için İstanbul'a veya başka şehirlere gitmişlerdir. Mülayim tabiatları ve
hayat tarzları hasebiyle Türk'ün asıl mayasına ve karakterine intibak ettiler. Türklerle
et-kemik misali hemhalk, hammenfaat, hemnasip oldular. Bu itibarla devlet Ermenilere
güveniyor ve inanıyordu. Bu güven duygusuyla devlet en mühim ve mutena hizmet olan
Barutçu-Başılık görevini Ermenilere verdiği gibi devletin maliyesini, sarraflık işlerini,
darphaneyi de onlara emanet etmiştir. Yine gümrük memurları, çarşı bekçileri ve
konak hizmetkârları Ermenilerden seçilirdi... “17
Osmanlı yazarının bu cümlelerini, Ermeni yazarı C. Oskanyan’ın 1857'de
yazdığı bir kitapta aşağıdaki şekilde teyid ediyordu. "...Ermeniler Türkiye'de günlük
hayatın esasını teşkil ediyordu. Türkler, sanayinin bütün dallarını onlara
bırakmışlardı. Dolayısıyla bankacılar, tüccarlar, zenaatkarlar hep Ermeni idi. Ayrıca
Ermenilerle Türkler arasında his benzerliği ve menfaat birliği mevcuttu. Duyguları ve
adetleri aynıydı. Bu sebeple Ermeniler kendilerini Türklere iyi uydurmuşlar ve onların
güvenini kazanarak en nüfuzlu ve imtiyazlı cemaat haline gelmişlerdi ve hâlâ da
öyleydiler. Köylüsünden paşasına kadar her Türk Ermenilerden borç para alırdı.
Türkler onlarsız bir gün bile yaşayamazdı”18
Nasıl oldu da hem halk, hem menfaat, hemnasip olarak 700 veya 800 yıl aynı
topraklar üzerinde barış, içinde yaşayan bu iki millet (Türkler-Ermeniler) birbirine
düşman oldu? Şüphesiz bu düşmanlığı ilk yaratanlar ne Türkler ne de Ermeniler
olmuştur. O halde kabahati başka yerde aramak lazımdır. Kabahat başka yerde
arandığında karşımıza önce İngiltere, sonra Hıristiyan misyonerler çıkmaktadır. Bunun
böyle olduğunu anlamak için Osmanlı arşivleriyle, Avrupa ve Amerika arşivlerini
incelemek kafidir. İşte bir örnek: İstanbul'daki Fransız Elçisi Monsieur CAMBON, 20
Şubat 1894’de Paris'e yazdığı bir mektupta özetle şöyle diyordu.(19) "1878'de ne
17
Son Vak’anüvis Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi,,II. Meşrutiyet Olayları (1908-1909),Yayına
Hazırlayanlar: Bayram Kodaman-M. Ali Ünal. TTK Yay. Ankara, 1996, s.
18
Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası. Ankara, 1963, s.65; (C. Oskanyan, The Sultan and His
People). New-York. 1857. s.353-354.
74
Ermeni Macerası
Ermeni milliyetçiliği ne de istiklâl fikri vardı. (...) İlk defa 1885'te Ermeni hareketinden
Avrupa'da söz edildi. Avrupa'da ve Amerika Birleşik Devletlerinde Ermeniler müşterek
bir hareket için birleştiler, Millî komiteler, gazeteler görülmeye başlandı (...)
Ermeniler Londra'da iyi karşılandı. Gladston, Ermenileri topladı, grup yaptı, disipline
etti ve desteğini vaat etti. Ermeni propaganda komitesi böylece Londra'ya yerleşti. (...)
Birkaç yıl içinde gizli cemiyetler organize oldu (..) ve Ermeniler arasında milli uyanış
ve istiklâl fikri yayıldı…”
Yine, New-York Herald Gazetesinin, Ermeni hadiselerini incelemek üzere 1897
yılında Türkiye'ye yolladığı Dr. George H. Hepworth olayların sebebini bir Ermeni’ye
sorduğunda şu cevabı alır: “Ah biz eskiden çok mesuttuk. Çok vergi veriyorduk, fakat
büyük ticarî kaçanlarımız vardı. Biz çok memnun, hatta çok müreffeh idik. Fakat
Berlin Anlaşması' ve İngiltere'nin işe karışması olmasaydı (...) eğer Avrupa bizimle
meşgul olmasa da biz bir istikbâle sahip olabilirdik, fakat bugünkü durumda bana öyle
geliyor ki, biz mahkûm edilmiş bir toplumuz."20
Görüldüğü üzere, XIX. yüzyılın ikinci yarısında dünyanın ve Osmanlı
İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu şartlar sayesinde Avrupalılar tarafından önce
Avrupa'da Şark Meselesinin yeni bir safhası olarak Ermeni meselesi yaratılır, daha
sonra Doğu Anadolu-Adana-Maraş bölgesinde yaşayan Ermeniler için macera,
Osmanlı devleti için de isyan niteliği taşıyan sosyal ve siyasal olaylar tezgâhlanır.
Bütün bunlar niçin yapılıyordu? Güya bağımsız veya muhtar bir Ermenistan teşkili için
yapılıyordu. Fakat bu hedefe varmak mümkün müydü? Bir Ermenistan devleti veya
Ermeni muhtar bölgesi kurmak için gerekli objektif şartlar mevcut muydu? Bu sorulara
20 Şubat 1894'te Fransız elçisi şöyle cevap veriyordu.”21 Ermeni sorununa hangi
çözümler ileri sürülebilir veya öngörülebilir?
19-Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Memoires et Documents, Livre Jaune Français, No: 187, s.l 1.
20-Bayram Kodaman, Sultan II. Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Ankara, 1987, s. 133.
Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Memoires et Documents, Livre Jaune Français. No: 187, s.12.
Bayram KODAMAN
75
“Bağımsız bir Ermenistan? Bunu hiç düşünmemek lazımdır. Zira Ermenistan,
Bulgaristan veya Yunanistan gibi tabiî hudutlarla sınırlandırılmış veya (Ermenilerle)
meskûn bölgelerle belirlenmiş bir ülke teşkil etmiyor.
Ermeniler Türkiye'nin dört bir yanına dağılmışdır. Ermenistan denilen bölgenin
de her tarafında, Müslümanlarla Ermeniler iç içe yaşamaktadırlar. Zaten Ermenistan
Türkiye, İran ve Rusya arasında parçalanmıştır. Pek muhtemel olmamakla beraber, bir
harp sonunda Avrupa bir Ermeni devletinin kurulmasını teklif ettiğinde yeni devletin
sınırlarını tespit etmek hemen hemen imkansız olacaktır.
Eğer yarı muhtariyetten yararlanan imtiyazlı bir Ermeni eyaleti teşkil edilmesi
istenirse, aynı güçlük söz konusudur. Zira Ermenistan nerede başlar nerede biter belli
değildir.
Gerçekten de Fransa’nın, 1893-1897 yıllarına ait bilgiler ihtiva eden ve Osmanlı
İmparatorluğu'nda Ermenistan Reform Projesi adı altında Paris'te yayınladığı Sarı
Kitabı, (Affaires Armeniennes Projet de Reformes dans l’Empire Ottoman) coğrafî ve
demografik şartların Doğu Anadolu veya Adana Maraş bölgesinde bir Ermeni
devletinin veya muhtar bir Ermeni eyaletinin teşkiline imkân vermediğini açıklıyordu.
Daha somut olması bakımından sadece Adana ve Halep vilayetleri hakkında Fransız
Sarı Kitabı'nda verilen nüfus istatistiklerini burada zikretmeği faydalı görüyoruz:
21- Quelles solutions peut-on proposer ou prevoir a cette question? Une Annenle inclependante? II n y
faut pas songer. L’Armenie ne fornıe pas, coınme la Bulgarie ou la Grece, un Etat limité ou defıni par
les agglomerations de population. Les Armeniens sont disseminés aux quatre coins de la Turquie, et
dans !'Armenie proprement dite, ils sont partout mélangés de musulmans. Ajoutez que 1'Armenie est
déja morcelé entre la Turquie, la Perse la Russie et qu' au cas, fort improbable, ou, â la suite d' une
guerre Europe proposerait la creation d' une Armenie il serait presque impossible de fıxer
l’orientation du nouvel Etat Meme diflicultéé si l’on se demande d'etablir une province privilegiée
jouissant d'une demi autonomie. Ou commence, ou fınit l’Armenie?
76
Ermeni Macerası
.
Demek oluyor ki, Fransız kaynaklarına göre, 1893-1897 yılları arasında Adana
vilayetinde 97.450, Halep vilayetinde büyük çoğunluğu Maraş sancağında olmak üzere
37.999 Ermeni nüfus bulunmaktaydı. Böylece, Adana bölgesinde genel nüfus içinde
Ermeni nüfusu yaklaşık % 22.5, Halep'te ise, yaklaşık % 4'tür. Ancak % 4'lük Ermeni
nüfusunun büyük bir kısmının Maraş sancağında oturduğunu kabul edersek sancaktaki
oranlarının % 20-25'e kadar çıktığı tahmin edilebilir. Nereden bakılırsa bakılsın
Müslüman nüfus veya genel nüfus içinde Ermenilerin azınlıkta olduğu bir gerçektir.
Bu nüfusun, müstakil bir devlet veya muhtar bir bölge teşkili için Ermenilere kâfi
gelmeyeceği açıktır.
O halde Ermeniler daha işin başında bir devletin teşkili için olması gereken
yeterli nüfus ve belirli coğrafî ve tarihî sınırlar gibi iki temel somut unsura da sahip
değildir. Bütün bunlara rağmen Ermeniler ne yaptı? Ermenilerin yaptıkları kısaca
şunlardır:
1-Osmanlıya karşıAvrupa'nın veya Batı kamuoyunun desteğini temin ettiler.
Onlar zaten bu desteği vermişler, vermeğe de devam ediyorlardı.
Bayram KODAMAN
77
2-Türk-Ermeni dostluğunu bozacak her türlü faaliyetin (siyasî, idarî, kültürel)
içine girdiler.
3-Osmanlı Devletinden ayrılarak Doğu Anadolu'da (Vilâyât-ı Sitte) hayali
Ermenistan devletini kurmaya yönelik içte ve dışta Türk aleyhtarı propaganda ve
teşkilatlanma faaliyetlerini başlattılar. Dolayısıyla Ermeni-Türk cemaatları arasına
karşılıklı güvensizlik, itimatsızlık, endişe ve tereddüt tohumları saçılmış oldu.
4) 1891’den itibaren Hınçak ve Taşnak komiteleri öncülüğünde Doğu
Anadolu'da hatta bütün imparatorlukta başlatılan isyan, baskın, sabotaj, suikast
hareketlen Türk-Ermeni düşmanlığını yarattı. Böylece iki toplum arasında düşmanlık,
intikâm, kin ve nefret devri başlatılmış oldu. Buna, Maraş’ın Zeytun (Süleymanlı)
kasabasında 1891'de meydana gelen bir olayı, yine Fransa'nın Halep konsolosu T.
Gilbert'in mektubuna (9 Nisan 1891) dayanarak bir örnek verebiliriz: "Zeytun olayı,
özet olarak; resmi makamlarca aranan küçük bir insan grubu tarafından tahrik edilmiş
olan bu başkaldırma hareketi, bölgenin dini otoritelerince teşvik edilmiştir ve
cesaretlendirilmiştir. Bir papaz ve sesi güzel bir genç kız şehirde dolaşarak, özel
toplantılarda dini ve kahramanlık ilahileri söylüyorlar. İstanbul'da ve başka yerlerde
meydana gelen olaylardan kısa bir müddet sonra Zeytun’da karışıklıklar patlak verdi.
Asilere, (kanun kaçaklarına) Erzurum'dan ve Harput'tan beklenen Ermeni desteğinin
ve Adana'dan yollanması gereken harp silahlarının yakında geleceğine dair sözler
veriliyordu. Halk kitlesi bu aldatıcı sözlere kapılmamıştır. Dolayısıyla direniş (isyan)
sadece manastır ve şehrin bir mahallesiyle sınırlı kalmıştır.”22
Netice ne oldu? Ermenilerin Doğu Anadolu'da kımıldayacak hali kalmadı. Zira,
Müslüman halk, Aşiretler,
22
Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Turquie, Correspondance politique des Consules, Alep. 9
Avıil 1891, Tome: 9; l'Affaire Zeytun: “..En resumé, le mouvement sedicieııx provoqué par un petit
nombre d'individus se trouvant aujourd'hui sous le coup de poursuite a été encouragé par les autoritées
religieuses de la contrée. Un Pretre et une jeunıe fille possedant une jolie voix circulaient dans la
localité et chantaient dans les reuniotıs privées des hymnes patriotiques et religieuses. Les troubles
eclataient â Zeitoun peu apres ceux qui se produisaient â Constantinople et ailleurs. On promenait
vaguement aux montagnards l’appui de fréres attendus d'Erzurum et Kharpoııt, l’arrivée prochaine
d'armes de guerre devant venir d’Adana. La masse de la popıılation ne s'est pas laissé seduire par ce
mirage trompeur. Aussi la resistance n'a-t-elle eu pour centre unique que le couvent et un qııartier de la
ville.”
78
Ermeni Macerası
Hamidiye Alayları Ermenilere fırsat vermedi. Bunun üzerine Ermeni komiteleri
Anadolu'da daha uygun ve müsait bir yer aradılar. Bu yer için Adana-Maraş
bölgelerini buldular. Bölge hem denize yakın, verimli hem de eski Ermeni Sis
Baronluğunun hüküm sürdüğü bir yerdi. Dolayısıyla stratejik, ekonomik, tarihî, siyasî
ve manevî açıdan üstünlük temin edebileceklerdi. Böylece büyük Ermenistan kurma
teşebbüsünde başarısız olan Ermeniler bu sefer biraz daha mütevazi davranarak
Çukurova (Adana-Maraş) havalisinde küçük Ermenistan kurma hayalinin peşine
düştüler.
Bu küçük, hayalî Ermenistan devletinin baş mimarı Adana bölgesi piskoposu
(Evéque d' Adana) Paul Terziyan'dı. Paul Terziyan 6 Temmuz 1898'de Fransız
Hariciye Nazırı'na gizli bir mektup yazarak, Kilikya bölgesinde Fransız himayesinde
bir Ermeni devletinin kurulabileceğini bildiri"23. Böylece Çukurova ve Maraş
bölgesinde devlete ve Müslüman halka karşı yeni bir tahrik, teşvik ve propaganda
faaliyetini başlattılar.
Ermeni komitacılarının ve din adamlarının bu davranışları, Adana-Maraş
çevresinde Türk-Ermeni ilişkilerini tekrar bozulmasına yol açtı. Halbuki 24 Ekim
1895’te başlayıp 28 Ocak 1896’da biten Zeytun ayaklanması sonunda yapılan
anlaşmaya göre ortalık sakinleşmiş gibi görünüyordu 24. Hatta isyanı müteakip Zeytun
ve çevresine pek çok Amerikan misyoneri gelerek Ermeni köylerine yardım
etmişlerdir. Türk köyleri ise öyle harap vaziyette kalmıştı. Buna rağmen, Ermeni
komiteleri Avrupalı devletlerin ve Hıristiyan misyonerlerin maddi ve manevi
desteğinden cesaret alarak Türklere karşı nefret ve düşmanlık duygularım yaymaya ve
isyan için hazırlıklara devam ettiler. İşte söz konusu edeceğimiz üç şarkı bunun en
somut örneğini teşkil etmektedir. Ermenilere ait bu üç şarkı Halep'teki Fransız
konsolosu tarafından Fransızcaya çevrilerek Paris'e yollanmıştır. Yoruma geçmeden
önce şarkıların ne olduğunu görmekte fayda vardır.
23-Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Turquie, Correspondance politique et Commerciale, 1898-1899,
cilt: 74, ss. 125-128; Bayram Kodaman, Aynı eser, ss. 135-141.
24-Zeytun Ermenileri, IV. Murad’ın bir fermanla kendilerini vergiden muaf tuttuğunu iddia etmişlerdir.
Böyle bir ferman ortada yoktur. Ancak Ermeniler fermanın 1884'de yandığını söylemekteydi. Bu
yüzden Zeytun Ermenileri vergi vermeyi hep reddetmişler ve devlete başkaldırmmışlardır. Bu konuda
bakınız: Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara, 1982, ss. 157-161.
Bayram KODAMAN
Üç Şarkının Tercümesi
Birinci Şarkı (Halep, 8 Ocak 1892)
Savunalım kendimizi
Kanımızı emen Türkler'e karşı
Şiddetle savunalım
Ve kurtaralım kendimizi.
Seyirci kalıyor bizim sefaletimize
Bulgar'ın hâmisi Avrupalı,
Vatan sevgisiyle
Beslesin Ermeni anneler çocuklarını
Bir de İngiliz Gladston'a sevgi hisleriyle...
Ey Amerika'yı mekan tutan hürriyet
Unutma Ağrı dağını
Bu dağda Haikos soyundan geleni unutma
Ona da yardım et.(25)
İkinci Şarkı (Halep, 22 Ocak 1892)
Uyumayınız
Genç Hıristiyanlar
Alınız silahlarınızı
Kız kardeşlerinizin yardımına koşunuz
Savununuz onların kirlenen namusunu.
Siz ey zavallı Ermeniler
Seçmediniz mi hâlâ,
Çocuklarınızı zafere götürecek komutanları
Seçmedinizse eğer utanın, utanın (26)
25- Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Correspondance des Consules, Turquie, Vol: 9.
26-Aynı yer,
79
80
Ermeni Macerası
Üçüncü Şarkı (Maraş, 17 Ocak 1 898)
Pek utanç verici oldu babamın sonu
Öldü yatağında Türklerle savaşmadan
Bense hiç layık değilim Zeytunlu adına
Çünkü ancak üç Türk öldürdüm.
Böyle ölmek istemiyorum
Birçok Türk'ü öldürmeden
Ölmek, ölmek istemiyorum.(27)
Üç Şarkının Fransızcası
Birinci Şarkı(Alep. 8 Octobre 1892)
Defendons-nous avec energie contre les Turcs qui s'abreuvent de notre sang.
Debarassons-nous de leur joug.
Les Européens, saveurs des Bulgares, assistent indifferants â nos miseres.
Que les meres armeniennes nourissent leurs petits de l'amour de la patrie, du
respect pour l'anglais Gladstone.
O toi liberté qui a fixé en Amerique sa demeure, fait visite au descendant
HAIKOS â coté du mont Ararat.
İkinci Şarkı(Alep, 22 Octobre 1892)
Jeunes chretiens ne dormez
Prenez les armes, protegez
Contre le des honneur
De vos soeurs humiliés La pudeur
Pauvres armeniennes. N'avez-vous encore choisi les conmandants qui, â la gloire
Conduiront vos enfants?
27
Correspondance Politique et Coınmerciale, Turquie, Tom 74, 1898- 1899; Politique İnterieure,
Armenie, Anatolie, Cilicie, s. 37
81
Bayram KODAMAN
Üçüncü Şarkı
(Marach, 17 Janvier 1898)
Mon pere avait un fin honteuse,
il est mort dans son lit
Et non en combattant les Turcs
Je ne suis pas digne du nom du Zeytounli,
Car je n'ai encore tué que trois turcs.
Je ne voudıais pas mourir ainsi,
Sans avoir tué plusieurs turcs.
Bu üç şarkı tahlil edildiğinde ortaya çıkan sonuçları şu şekilde sıralamak
mümkündür:
1-Ermeni komitacıları, misyonerleri ve şâirleri bu tür şarkılarla Ermeni halkına
özellikle yeni yetişen genç nesillerine Türk düşmanlığını aşılamak istiyorlar.
2-Türklere karşı nefret, kin ve düşmanlık hisleriyle doldurdukları Ermenileri
Osmanlı Devleti'ne, kanunlarına ve Müslüman Türk halkına karşı isyana davet
etmektedirler.
3-Ermeni komitacılarının, giriştikleri veya girişecekleri isyan hareketinin
sonucundan da emin olmadıkları anlaşılıyor. Zira kendi güçlerine ve halklarına tam
güvenemiyorlar. Bu yüzden Avrupalılara ve Amerika'ya sesleniyorlar. Onlardan
yardım bekler psikozu içindeler. Dolayısıyla bir taraftan Türklere meydan okuma, öbür
taraftan da Avrupalılara dönüp, ne olur Bulgarları kurtardınız, bizi de kurtarın gibi
cesaretsiz bir tavır sergileyerek çelişki içine düşmüş oluyorlardı. Bu çelişki veya
ikilem Ermenileri ele vermektedir. Şöyle ki; Ermenilerin maksadı Osmanlı Devleti'ne
karşı bir istiklâl savaşı vermek değil, fakat isyanla, suikastla, yağma ile Hıristiyan
Avrupa'nın dikkatini çekerek Avrupalılara Anadolu'da zorla sun'i bir Ermenistan
devleti kurdurtmaktı. Onun için daima olay çıkartmışlardır. Bununla beraber Avrupalı
devletler, henüz milli şuura sahip olmayan, belli bir bölgede oturmayan, nüfusu ve
coğrafyası belirsiz olan Ermenilere devlet kurmakta tereddüt etmiştir.
4-Bu şarkılar Ermenilerde vatan şuuru olmadığını da göstermektedir. İngiliz
başbakanı Gladston’a olan sevgiyle, vatan sevgisini eşit tutmaktadır. Bu da gösteriyor
ki, Ermeniler kendilerini himaye edecek, kendilerine devlet kuruverecek bir hâmi devlet
82
Ermeni Macerası
arıyorlar. Ayrıca Gladston sevgisi de İngiltere'nin Ermeni olaylarındaki payını
göstermesi bakımından önemlidir.
5-Ermenilerin Türkleri öldürdüklerini, ancak kâfi derecede Türk öldüremedikleri
için üzüldüklerini görüyoruz. Bu da Ermenilerin masum olmadığını gösteriyor.
6-Ermenilerin, kendilerini zafere götürecek lider veya devlet adamı niteliklerine
sahip bir kimseyi bulamadıkları anlaşılıyor. Bu güzdendir ki, kendilerini
komitacılıktan kurtaramamışlar ve daima komitacı usulleriyle başarıya ulaşmaya
çalışmışlardır. Bu usulün iyi bir yol olmadığını da tarih Ermenilere acı bir şekilde
öğretmiştir.
Türkler aleyhine sokaklarda, dini ayinlerde Ermeniler tarafından söylenen bu tür
şarkılar ve Ermeni komitelerin isyan hazırlıkları psikolojik zeminde Türk-Ermeni
ilişkilerini gerginleştirdi. Bunun ilk sonucu 1895-1896 Zeytun isyanı oldu. Bu
isyandan sonra Ermeniler yine de boş durmadı. Bu sefer daha, geniş çapta hazırlıklara
başladılar. Bu hazırlıklar 1909’a kadar devam etti ve neticede Adana isyanı patlak
verdi. Ermenilerin bu hazırlıkları ve faaliyetleri neydi? Bunları şu şekilde sıralamak
mümkündür:
1-Hınçak ve Taşnak komiteleri bölgede (Adana-Maraş- Cebel-i Bereket)
teşkilatlanmaya ve propagandaya hız verdiler.
2-Ermeni din adamları ve Avrupalı-Amerikalı misyonerler kilisede, okullarda
Ermeni cemaatine Müslüman ve Türk düşmanlığını aşılamayla devam ettiler.
3-İsyan hazırlıkları için para lazımdı. Bu maksatla Avrupa'da, A.B.D.’deki
Ermeniler para toplayarak bölgedeki komitelere yolluyorlardı. Buna ilaveten AdanaMaraş bölgesindeki zengin Ermenilerden zorla para alıyorlar ve vermeyenler
öldürülüyordu.
4-Özellikle Ardana bölgesinde Ermeni nüfusunu artırma, diğer bölgelerden
buraya Ermeni göçünü teşvik ediyorlardı ve hatta pek çok insanı getirtilmişlerdi de.
Bunlar arasında meşhur Ermeni isyancıları, sosyalist, anarşist, milliyetçi Ermeni
liderleri de vardı.
5-Yeni gelen Ermenileri yerleştirmek ve fazla araziye sahip olmak için Adana
bölgesinde toprak ve bina gibi gayr-i menkul mal satın alımına hız verdiler.
1901’den itibaren Ermeniler bu tür hazırlıkları gizliden gizliye sürdürürken,
Osmanlı İmparatorluğu isyanlarla kaynıyordu.
Bayram KODAMAN
83
Makedonya isyanı, Arabistan olayları, rejim aleyhtarı faaliyetler imparatorluğu
sarsıyor, günden güne zayıflatıyordu. Nihayet İttihat ve Terakki Fırkası'nın bu gidişe
son vermek için hareket başlattı.Buna rağmen, 24 Temmuz 1908'de Bosna-Hersek
Avusturya tarafından işgal edildi. Bulgaristan istiklâlini ilân etti, 6 Ekim 1908'de ise,
Yunanistan Girid'i ilhak ediyordu. 13 Nisan 1909'da İstanbul'da 31 Mart Hadisesi
patlak verdi. Ertesi gün ise, isyan için uygun zamanın geldiğine inanan Ermeniler
Adana'da isyan çıkarttılar.
24 Temmuz I908’de II. Meşrutiyet'in ilânıyla birlikte Adana Ermenilerinin
davranışlarında, faaliyetlerinde büyük değişiklikler dikkati çekmeye başladı. Barış ve
hürriyet havasından istifade ederek, yukarıda beş madde olarak saydığımız
hazırlıklarına ilave olarak, şu faaliyetlere giriştiler:
1-Silahlanma: Gerçekten II. Meşrutiyet'in hemen arkasından Adana'da silah
ticareti birden arttı. Silahlar Avrupa'dan Mersin veya İskenderun limanına geliyor,
buradan bölgedeki silah tüccarlarına dağıtılıyordu. Bu arada ağır silah ve harp
malzemeleri de gizli olarak getirilerek depo ediliyordu. Hemen herkeste, silah taşıma
ve silah atma merakı başladı. Ermenilerin bu merakını gören Müslüman halk da
silahlanmaya başladı.
2-Propaganda: Hürriyetin getirdiği barış ve kardeşlik havasından istifadeyle,
Ermeniler ev kapılarına, sokak duvarlarına, bazı eşyalar üzerine Ermenice yazılar,
Ermeni armaları, istiklâl ve isyan işaretleri yazmaya ve resmetmeye başladılar. Yurt
dışında ve bölgede basılan Ermenice pek çok gazete ve broşür bölgeye dağıtılıyor ve
Ermeni bayrakları asılıyordu.
3-Tiyatro Olayı(28): Ermeniler 29 Mart 1909 Pazar günü Mersin'de Ziya Bey
Gazinosu'nda Timur'la ilgili ve Türkler aleyhine bir tiyatro oyunu oynatırlar. Aynı
oyun 15 gün önce Dörtyol'da da oynatılmıştı. İşte bu tiyatro oyunu, zaten gergin olan
Türk-Ermeni ilişkilerini iyice bozdu. Tiyatro oyununun konusu kısaca şudur:
Oyunun adı, Sivas'ın Timurlenk Tarafından Tahribi'dir. Perde açılır, sahneye
Timur gelir ve bütün Ermenilerin katledilmesini emreder. Harp olur. Ermeni kralı, kızı
ve hizmetçisi Timur'a esir düşer ve bir odaya konurlar. Bu sırada odaya mezardan
çıkmış iki Ermeni, elinde bir boru, arkasında Ermeni askerleri olan bir de melek girer.
Aralarında şu konuşmalar geçer:İki ölü:(Krala seslenerek) Biz hep senin ve Ermenistan
için öldük
29- Bayram Kodaman-M. Ali Ünal, Aynı eser.
84
Ermeni Macerası
.
Melek : Kral hazretleri bu esaretin sebebi Ermenilerin adem-i ittifakı ve adem-i
ittihadıdır. Ben sizi birliğe davete geldim.
Kral : Bütün Ermeniler öldürüldü. Kimi birleştireceksin?
Melek : Hiç kalmadı mı?
Kral : Sadece ben, kızım ve hizmetçim kaldı.
Melek : Üçünüz de Ermenisiniz ya.
Kral : Evet
Melek : Üçünüz yeterlidir. Birlik olunuz. Tekrar kral olacaksınız.
Kral : Heyhat!...
Melek : Bundan emin olunuz. Yakında bir yıldız doğacak Sivas aydınlığa
kavuşacak ve siz Ermenistan krallığına sahip olacaksınız.
Krallık ve istiklâl üzerine konuşmalar devam ederken, sahnenin üzerinde bir
yıldız parlar, yıldızın ışığı perde üzerindeki Sivas dağlarını ve ovalarını aydınlatır. Bu
sırada, yaşasın Ermenistan, yaşasın Ermeni kralı, yaşasın Ermeniler diye nara atılır ve
perde kapanır.
4-Adana Piskopusu Muşeğ'in faaliyetleri : Ermeniler arasında sözü dinlenir,
nüfuzlu bir kimse olan Muşeğ Efendi, Adana ve Cebel-i Bereket havalisini dolaşarak
"Ermeniler hakkında bir felaket hazırlandığını" söyleyerek Ermenileri hazırlık
yapmaya davet ediyordu. Ayrıca Ermeni cemaatına, “silahlanın", "bir ceketi olan onu
satıp silah almalıdır", "vergi vermeyiniz," "toprak alınız" şeklinde nasihat
veriyordu. Yine "Ermenistan için çalışınız, hiç korkmayınız fedaileriniz bize kâfidir.
Hin-i hacette ecnebilerin muavenetlerinden istifade edeceğiz. "Ne vakit olsa
Müslümanları keseceğiz, artık korkmayınız; "kan dökmeyince Türklerle hesabımızı
kesemeyeceğiz" "Türkler ıslah olmaz" şeklindeki sözlerle Ermenileri tahrik ediyor ve
cesaretlendiriyordu(29).
.
29- Bayram Kodaman-M. Ali Ünal, Aynı eser
Bayram KODAMAN
85
Sonuç
Bütün bunların neticesinde Müslümanlar Ermenilerin kendilerini keseceklerine,
Ermeniler ise, Müslümanların kendilerini keseceklerine dair çıkarılan dedikodulara
inanmaya başlarlar. Artık her iki taraf birbirine şüpheyle bakar ve düşmanca davranır.
Karşılıklı öldürme hadiseleri görülür. Nihayet 14 Nisan 1909'da ilk Adana olayları
patlak verir ve Ermeniler-Türkler birbirine girer. Bundan 11 gün sonra sadece Adana
şehrine inhisar eden olaylar çıkar. Görüldüğü gibi olaylara sebebiyet veren her türlü
faaliyeti Ermeniler göstermiştir. Ermenilerin bu faaliyetleri durdurulamamıştır. Olaylar
çıktıktan sonra da kavganın önüne geçilememiştir. Her iki taraf kıyasıya kavga hatta
harp etmiştir. Müslümanların nüfusca fazla olması, Ermeni zayiatını artırmıştır.
86
Ermeni Macerası
Birinci Dünya Savaşı Sırasında
Ermeni Sorunu,
Tehcir Meselesi
ve
Talât Paşa*
A- Birinci Dünya Savaşına Kadar Ermeni Sorunu
Osmanlı Devleti, kurulduğu ilk günlerden itibaren, Ermenilerle yakın ilişkilerde
olmuş ve en sadık tebaası olarak bilmiştir. Fethinden sonra Fatih, İstanbul'a bir çok
Ermeni naklettirmiş ve 1461 yılında Ermeni Patrikliğini kurmuştur. Daha sonraki
dönemlerde yapılan ıslahat hareketleri çerçevesinde Ermenilerin vatandaşlık hakları
kuvvetlendirildi. Yine, 1860 tarihinde "Ermeni Milleti Umum Meclisi"nin açılmasına
müsaade edildi. Ermenilerin Anayasası niteliğindeki bu meclisin nizamnamesine göre
Ermeniler, büyük bir hürriyet içerisinde dinî ve millî serbesti içerisinde yaşıyorlardı.
Ermeniler, günlük hayat içerisinde şehirde yaşayanları, ticaret hayatı ve sanatla,
köylerde yaşayanları ise ziraatla uğraşarak Osmanlı toplumu içerisinde önemli bir
mevki işgal ediyorlardı.
*Bu makale, Dr. Hasan BABACAN tarafından kaleme alınmıştır.
Bayram KODAMAN
87
XIX. yüzyılın sonuna gelindiğinde, büyük devletlerin tahriki ve Ermeni
milliyetçi liderlerinin ve din adamlarının tesiri ile Osmanlı Devletine karşı düşmanlığa
yönelik, Ermenilerin fikirlerinde değişmeler başladı. Bu vesile ile Osmanlı
hükümetlerinin zaaflarından istifadeye yöneldiler. Ermeniler arasında ayrılık fikirleri
yayılmaya başladıkça, İstanbul'daki Ermeni patriğinin Osmanlı Devletine karşı
sadakati de sarsılmaya ve tartışılmaya başladı. Ermeniler artık, millî maksatlarına
ulaşmak için devlete karşı silahlı mücadele yöntemleriyle 1869'dan itibaren ihtilâl
komiteleri kurmaya başladılar(30). Bu aşamaya kadar Ermeniler hakkında yapılan her
türlü düzenlemeler ve ıslahatlar da Osmanlı sınırları içerisinde kalarak yapılıyor, sınır
ve ayrı bir vatan kavramından söz edilmiyordu. Fakat özellikle 1877-78 Osmanlı- Rus
harbinden sonraki gelişmelerde ayrı bir Ermenistan'dan bahsedilmeye başlanmıştır
(31).
93 Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı), Ermeni meselesi için bir dönüm
noktasıdır. Osmanlı Devletinin bu savaşta yenilmesi ve Rus ordularının İstanbul
önlerine kadar geldikleri sırada bunu fırsat bilen Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan,
Eçmiyazin Katolikosluğu aracılığıyla Rus Çarı'ndan Rusya'nın Doğu Anadolu'da işgal
ettiği toprakları Osmanlılara geri vermemesini istemiş, bununla da yetinmeyerek
Ayastefanos'daki Rus karargâhına bizzat giderek Grandük Nikola ile görüşmüş ve
Doğu Anadolu'nun Ruslar tarafından ilhakını, bu olmazsa bölgeye Bulgaristan'a
olduğu gibi özerklik verilmesini, bu da mümkün değilse bölgede Ermeniler lehine
ıslahat yapılmasını ve bu ıslahat tamamlanıncaya kadar Rus ordusunun geri
çekilmemesini talep etmiştir. Patrik'in son talebi Ruslarca kabul edilmiş ve
Ayastefanos Anlaşmasına 16. Madde “ olarak girmiştir. Bu madde ile Rusların,
30- Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve Besledikleri Emeller, İstanbul, 1981,s.9-12.
31- Ermenilerin Osmanlı toplumundaki yeri, Ermeni Meselesinin ortaya çıkışı ve 93 Harbine
kadar olan gelişmeler için bkz. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İkinci baskı, İstanbul,
1987; Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Üçüncü Baskı, Ankara 1985; Kâmuran Gürün, "Ermeni
Sorunu Yahut Bir Sorun Nasıl Yaratılır", Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu Tebliğler ve
Panel Konuşmaları, İzmir, 1983, s. 15-28; Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara, 1993,
s. 17-78; Kâzım Karabekir, Ermeni Dosyası, İstanbul 1995, s. 23-146.
32-Ayastefanos Muahedesi: Madde 16- Ermenistan'da Rusya askerinin istilası altında bulunup
devlet-i aliyyeye iadesi lâzım gelen mahallerin tahliyesi aralarca devleteynin miinasebet-i hasenesine
mıızır karışıklıklara mahal verebileceğinden devlet-i aliyyeye Ermenilerin mütemekkin olduğu
eyaletlerde menafi-i mahalliyenin icab ettiği ıslahat ve tensikatı bile ifale-i vakit icra etmekliği ve
Ermenilerin Kiirtlere ve Çerkeslere karşı emniyetlerini istihsal etmekliği taahhüt eder. Celal Bayar, Ben
De Yazdım, c. 5, s. 194; Esat Uras, Aynı eser. s. 208-209.
88
Ermeni Macerası
Ermenileri himaye perdesi altında Doğu Anadolu’da siyasî ve ekonomik
üstünlük elde etmesinden çekinen İngiltere, bölgedeki kendi çıkarlarını da düşünerek
Berlin'de yeni bir toplantının yapılmasını sağladı. 1878 yılında imzalanan Berlin
Antlaşmasına, Ermenilere muhtariyet yerine ıslahat formülü üzerinde anlaşılarak.
Ermeni ve Rusların görüşleri yumuşatılmak suretiyle, 61. Madde şu şekilde tespit
edilmiştir: Bâbıâlî, Ermenilerle meskun vilayetlerde mahallî ihtiyaçların lüzum
gösterdiği tensikat ve ıslahatı vakit geçirmeksizin tatbik etmeyi kabul edecekti.(33)
Ermeniler bu antlaşmayla siyasî bakımdan büyük kazançlar elde ettiler. Bundan
sonraki stratejilerini belirlerken de, bu antlaşmadan dikkate değer bazı dersler aldılar.
61. Madde ile Ermeni meselesi, uluslararası bir mesele haline gelmiş oldu. Ayrıca
Ermeniler, millî emellerine İngilizlerden yardım almaksızın ulaşamayacaklarını
anladılar(34). Bu tarihten sonra Ermeni meselesi bir müddet İngiliz himayesinde
kalmıştır.
Rusya, aslında Ermenileri destekleme görüntüsü altında Doğu Anadolu'yu ele
geçirmeye çalışıyordu. Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devletinin kurulması,
Rusya'nın hiç işine gelmezdi. Bu, kendi ülkesindeki Ermeniler için kötü bir örnek
olurdu. Hele yabancı bir devletin özellikle İngiltere'nin destek ve himayesi altında
olması halinde, Kafkas dağlarının güneyine yerleşen Rusların, Kafkas Dağları
kuzeyine atılması veya en azından durdurulması tehlikesi ortaya çıkabilirdi. Bu
nedenle, Rus yöneticileri, Osmanlı Devleti sınırlarında ve özellikle Doğu Anadolu'da
bulunan Ermenileri Güney Kafkasya’daki kendi vatandaşları olan Ermenilerin liderliği
altında isyan ettirmeye ve böylece, Rus yanlısı olmalarına çalışıyorlardı. Bu maksatla,
Doğu Anadolu'daki Ermeni liderlerini Tiflis'e getirerek eğitmeye ve gayeleri
doğrultusunda teşkilatlandırmaya başladılar.
33 M. Kemal Öke, Ermeni Sorunu, s. 78-79; Celal Bayar, Aynı eser, c. 5. s. 195.
34 M. Kemal Öke, Aynı eser, s. 80, Esat Uras, Aynı eser, s. 252-273.
Bayram KODAMAN
89
Sultan II. Abdiilhamit, Berlin antlaşması gereğince ıslahat yapmaya söz vermiş
fakat çeşitli bahanelerle ıslahat tasarılarını uygulama işini ağırdan almıştı. İngiltere,
Osmanlı yönetimini bu konuda sıkıştırıyordu. Padişah ise bütün baskılara direnmeye
çalışıyor, aynı zamanda 1893'ten itibaren, Ermenilerin Doğu Anadolu’daki devlete
karşı ilk kıpırdanmaları karşısında, Doğu Anadolu'daki aşiretlerden, her biri 1.200’er
mevcutlu, 56 adet Hamidiye Süvari Alaylarını kurdurtınuş, Ermeni ayaklanmalarını,
genişlemeden durdurma imkânlarını aramıştır(35). Sultan Abdülhamit, büyük
devletlere rağmen Ermeniler lehine ıslahatları askıya almasındaki cesareti, dış
politikada kendisini destekleyen Almanya’dan alıyordu. Almanya bu dönemde,
Doğudaki siyasî ve ekonomik yatırımları sebebiyle II. Abdülhamit’i sonuna kadar
destekliyordu. Hatta II. Wilhelm, Padişahın Ermeni katliamları nedeniyle "Kızıl
Sultan" diye Batı kamuoyunda karalandığı bir sırada İstanbul’a gelme cesaretini
göstermişti. Almanya’nın bu desteği ve biiyük devletlerin aralarındaki
anlaşmazlıklardan da cesaret alan Sultan II. Abdülhamit,!895 yılına gelindiğinde,
Ermeni komitelerinin artarda çıkardıkları isyanlara rağmen Ermeni muhtariyeti
yönündeki ıslahat fikirlerine karşı çıkmıştı(36).
İngiltere’nin Doğu Anadolu’da bir bağımsız Ermeni devletinin kurulması için
tahrik ve teşviklerde bulunması da, Ermeni komitacıların faaliyetini artırmış, İstanbul
Ermeni Patrikhanesi önündeki gösterilerin Kayseri, Yozgat ve Merzifon’daki
isyanların, 1894’deki Sason isyanının, 1895’te Bâbıâlî’ye yapılan yürüyüşün, I896'da
Galata’daki Osmanlı Bankası’nın basılmasının, 1904’te ikinci Sason isyanının, 1905’te
Sultan Hamit’e bomba atılmasının ve nihayet Adana Vak’ası gibi olayların
düzenlenmesine sebep olmuştu(37).
II. Meşrutiyetin ilanından sonra meydana gelen olumlu siyasî hava içerisinde
Ermeni işlerinde
35-Ayrıntılı bilgi için bkz. Bayram Kodaman, Sultan II. Abdülhamit Devri Doğu Anadolu
Politikası, Ankara, 1987, s. 81-103.
36- M. K. Öke, Aynı eser, s. 81.
37- Necati Ökse, "Ermeni Sorununun Doğu,su ve Tehcir Kanunun Uygulanması”, Askeri Tarih
Bülteni, 11/21, Ağustos 1986, s. 15-16; Berlin Konferansından sonra Meşrutiyetin ilanına kadar Ermeni
komitelerini faaliyetleri ve Büyük devletlerin Ermeniler üzerine politikaları için bkz. Türkler-Ernıeniler
ve Avrupa. Çeviren ve Yayına Hazırlayan, Bayram Kodaman. Ankara, 1994; Esat Uras, Aynı eser, s.
252-374.
90
Ermeni Macerası
görünüşte bir sükunet havası oluştu. Ermeni Komiteleri hareket yerine teşkilat
merkezlerini güçlendirme, savunma tertibatı, silah depoları kurulması, halkın
silahlanması işleri ile uğraşıldı. 1909 Nisanında Adana İsyanı çıktı. 1911’de İtalya’nın
Trablusgarb’ı işgalinden sonra çıkan ve feci bir şekilde neticelenen Balkan Savaşı
üzerine, hiçbir fırsatı kaçırmayan Ermeni komitecileri millî teşekküllerini,
müesseselerini yine derhal faaliyete geçirdiler. Ermenilere göre, Osmanlı Hükümetinin
elinde Ermenistan, Kilikya, Elcezire, Filistin, Suriye, Arabistan, Yemen kalmıştı.
İçeride de hükümeti meşgul edecek siyasî, malî bir çok dertler bulunuyordu.
Ermenilerin ümitleri bu sefer, eskisinden daha fazla yine Ruslardaydı. Rus
kontrolü altında bağımsızlık, için de Rus işgalini istiyorlardı. Ruslarla birlikte gereken
tertibat ve teşkilat yapıldı. Rusya, diğer devletlerle birleşecek, Ermeni davasını
insaniyet perdesi altında takip edecek, Osmanlı hükümetini ıslahata mecbur bırakacak,
İstanbul Patrikhanesi ve bütün teşekküller de Rusya etrafında toplanarak ona lazım
olan her şeyi hazırlayacaklardı(38).
Ermenilerin bu istek ve tahriklerine kapılan Rus hükümeti, Avrupa'daki elçileri
vasıtasıyla, Osmanlı Devletini Doğu Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahat yapmaya
zorlamak için kamuoyu oluşturma çabasına girdi. Bu gelişmelerden haberdar olan
Osmanlı hükümeti, büyük devletlerin özellikle Rusya'nın bölgeye müdahalesini
önceden bertaraf etmek için kendi inisiyatifiyle ıslahat yapmaya karar verdi. Dönemin
Dahiliye Nazırı Talât Bey derhal faaliyetlere başlar ve 26 Mart 1913'te illerin umumî
meclislerine, mahallî işler için karar alma yetkisini veren, vilayetler için özel bütçeler
kabul eden ve memurların görev ve yetkisini tespit eden "İdare-i Umumiye-i Vilâyât
Kânûn-ı Muvakkatini hazırladı39. 24 Nisan 1913 tarihinde de "Sulh Hakimleri
Hakkında Kânûn-ı Muvakkat"ı çıkartılarak sıılh hakimlerinin salahiyetleri muhakeme
usulü tespit edildi ve bir çok yerde yeni mahkemelerin kurulmasına karar
38-Esat Uras, Aynı eser, s. 374.
39-İdare-i Umumiye ve Hususiye, vilayet bütçesi ve enciimen-i vilayet Kanûn-ı muvakkatesi
hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Takvîm-i Vekâyi,14 Nisan 1329, Numara, 1416; MMZC, Levâyih ve
Tekâlif i Kanuniye ve Encümen Mazbataları, Devre II, İ.S.,1, Numara 15, s. 122- 130.
Bayram KODAMAN
91
verildi(40).
Osmanlı Devleti, kendi çabalarıyla yapmaya çalıştığı bu ıslahatlara bir diğer
dayanak teşkil etmesi amacıyla, Doğu Anadolu'ya iki genel vali ve Osmanlı Dahiliye
Nezaretinde çalışmak üzere memur ve jandarma subayları getirmek gayesi ile İngiliz
Hükümeti nezdinde girişimde bulundu. Talât Bey, İngiliz hükümetinden Londra
Elçimiz Tevfik Paşa aracılığıyla, Dahiliye Nezaretine, Bir müfettiş-i Umuminin yanı
sıra yapmak istediği ıslahatlara yardım mahiyetinde: "Şark vilayetlerimizde esaslı
ıslahata karar verdik. Bunu da İngiliz mütehassıslarına tevdi edeceğiz. İngiliz
hükümeti, şarkta tecrübe görmüş ricalinden birisini hu iş için intihap buyursun. Umumî
müfettiş olacaktır. Bu zât arzu ettiği mütehassıslarla birlikte gelsin, mahallerinde
tetkikat vapsın, vereceği raporu kabul ve tatbik edeceğiz" şeklinde isteklerini
bildiriyordu(41).
Osmanlı Devletinin bu isteğini öğrenen Rusya, İngiliz hükümetine; Doğu
Anadolu’nun ıslahı ile uğraşacak uzman gönderilmesi düşüncesinin ancak umumî
ıslahat içinde ele alınabileceğini ve konunun Rusya-İngiltere-Fransa arasında,
İstanbul'da sefirler seviyesinde ele alınması gerektiğini ileri sürerek karşı çıktı(42). Bu
dönemde Osmanlı Devletini açıkça destekleyen Almanya, konunun bütün büyük
devletleri ilgilendirdiğini ileri sürdü. Bunun üzerine Rusya, 8 Haziran 1913 tarihli bir
nota ile, Fransa, İngiltere, Almanya ve İtalya'dan bu konunun İstanbul'da sefirler
nezdinde ele alınmasını istedi. Almanya, yapılacak bu müzakerelere Osmanlı
Devletinin de katılmasını istedi, fakat Rusya bu fikre karşı geldi(43). 3-24 Temmuz
tarihlerinde Avusturya elçisinin başkanlığında ve onun Yeniköy'deki yalısında
toplanan sefirler ve baş tercümanlar bir sonuca varamadan dağılırlar. Yeniköy
Konferansının sonuçsuz kalmasının sebebi, Osmanlı Hükümetinin daha önce
hazırladığı tasarıyı Rusya ve Fransız temsilcilerinin kabııl etmemesidir. Said Halim
Paşanın ve Mahmut
40-Takvım-i Vekâyi,14 Nisan 1329, No: 1447,1448,1453.
41-Halil Menteşe’nin Anıları, s. 168; Y.H. Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c. II/III, s. 52-55.
42-Halil Menteşe’nin Anıları, s. 169; Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, s. 72-77.
43-Halil Menteşe’nin Anıları, s. 169; Y.H. Bayur, Aynı eser, e. II/III, s. 101-103.
92
Ermeni Macerası
Şevket Paşanın sadrazamlığı zamanında hazırlanan, "İdare-i Umumiye-i Vilâyât
Kânûn-ı Muvakkatine 18 Haziran 1329 bir zeyl hazırlayarak bazı maddeleri değiştirdi.
Yine 23 Haziran 1329'da "Sulh Hakimleri Hakkında Kânûn-ı Muvakkat"ına 23
maddelik bir talimat eklenerek umumî müfettişlerin vazife ve salahiyetleri tespit edildi
(44). Said Halim Paşa Hükümeti, 25 Haziran 1913'te Osmanlı elçilerine 16 maddelik
bir genelge yollar(45). 1 Temmuz 1913'ten itibaren bu genelge, İstanbul'daki
büyükelçiler toplantısına ve daha sonra da büyük devletlerin büyükelçilerine bildirilir.
Almanya, Avusturya ve İtalya bu görüşmelerde Osmanlı Hükümetinin fikirlerini ve
tezini desteklerler, hatta İngiltere de bu teze olumlu bakmaya başlar(46).
Rusya, kendi tezinin kabul edilebilmesi için Almanya ile anlaşması gerektiğini
anlayınca, iki devlet 22 Eylül 1913 tarihinde, doğu vilayetleri ıslahatı konusunda
anlaştılar(47). Almanya'nın da desteğini alan Rusya artık Osmanlı Devletine baskı
yapmaya başlar(48). Bu meyanda, Eylül 1913 ile Şubat 1914 tarihleri arasında Rus
elçisi Giers ve maslahatgüzar Gulkeviç ile Sadrazam Said Halim Paşa arasında
görüşmeler karşılıklı teklif teatisi şeklinde devam etmiştir. Bu arada Talât Bey,
Rusya'nın baskısından kurtulmak ve bu işi kısa sürede halledebilmek için Ermeni
komitelerinin ileri gelenleriyle müzakerelerde bulunmuştu. Talât Bey, Ermeni
Taşnaksutyun Cemiyeti ileri gelenleriyle, Osmanlı mebuslarından, Hallacyan ve
Zöhrap Efendilerin evlerinde, Malumyan Akimini, Şahirikyan, Vartakes, Van mebusu
Vahan ve Erzurum mebusu Pasntırmacıyan Efendilerle 1914 Martından itibaren
defalarca toplantılar yapmıştı. Bu toplantılarda onlara: "Bu tedbir Rusya'nın bir
kapanıdır, siz de düşmeyin, biz de düşmeyelim. Rusya hiçbir zaman Akdeniz yolu
üzerinde beynelmilel yardıma dayanan bir Ermenistan teşkilini arzu etmez. Geliniz,
vazgeçiniz, ,su ıslahatı el birliği ile yapalım" teklifinde bulunmuş fakat onları ikna
edememişti, onların hırs ve hayalleri yüzünden bir sonuca varamamıştır(49).
44- Hanefi Bostan, Bir İslamcı Düşünür Said Halim Paşa, İstanbul, 1992, s. 47; Y.H. Bayur,
Aynı eser, c. II/III, s. 132.
45-Genelgenin ayrıntıları için bkz. Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/1I. s. 320- 321.
46
Hanefi Bostan, Aynı eser, s. 47.
47
Y.H. Bayur. Aynı eser. c. II/II, s. 145-155.
48
Y.H.Bayur, Aynı eser. c. II/II, s. 162-167.
49
Talât Paşa, Hatıralar, s. 22; Halil Menteşe’nin Anıları, s. 175.
Bayram KODAMAN
93
Neticede, 8 Şubat 1814'te Sait Halim Paşa ile Gulkeviç arasında Doğu Anadolu
Vilâyetleri ile ilgili antlaşma imzalandı(50). Bu antlaşma, altı Doğu Anadolu vilayeti,
hatta daha da fazlası üzerinde (Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis, Van, Harput,
Diyarbekir) Ermenilere bağımsızlığa yakın bir özerklik tanındığı gibi, Ruslara da bu
bölgenin ilk fırsatta tapusunu alma imkânı veriyordu. Şöyle ki: adı geçen vilayetler iki
gruba ayrılacak, her birine birer yabancı müfettiş atanacaktır. Yetkilerine gelince,
idare, adliye, zabıta ve jandarma üzerinde geniş denetim yetkisi olacaktır. Emniyet
kuvvetleri yetmediği taktirde, askeri kuvvetler de emri altına gereceklerdir. Yüksek
memurlar ve valiler hakkında takibat yapabileceklerdir. Her unsur kendi okullarına
sahip olacak, askerlik görevi oturduğu yerin bağlı bulunduğu müfettişlik sınırları
içinde yapılacaktı. Hamidiye Alayları yedek süvari birliklerine dönüştürülecekti.
Silahlar askeri depolarda saklanacak, gerektiğinde verilecektir. Ancak az bir bölümünü
özetlediğimiz bu yetkilerden de anlaşılıyor ki; bu antlaşma devlet içinde devlet
meydana getirmiştir. Osmanlı delegesi Sait Halim Paşa, bu antlaşmayı başarı sayıp
övmüştü(51). Fakat hükümet aynı antlaşmayı kamuoyundan saklayacak, yalan yanlış
haberler verecektir(52). Rusların nasıl taraf tuttuğu da bu antlaşma ile bir kez daha
ortaya çıkmıştır. Ermeniler arasında, Rusya'nın Osmanlı Devleti aleyhine bir
Ermenistan tesis etmeye yardımcı olacağı propagandası Ermeniler ile Rusların
aralarındaki mevcut fırka ihtilaflarını bertaraf etti. Hınçak, Taşnak, Ramgavar
fırkaları teşkilatlarını Patrikhane ile birleştirdiler ve ortak hareket etmeye başladılar
(53) . Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devletini çember içine alarak Kafkasya'daki
Müslümanlarla Türklerin münasebetlerini kesmek istiyor ve İstanbul hakkındaki
planlarını tatbik etmek istiyordu(54.)
Yapılan antlaşmaya göre; Van, Bitlis, Harput ve Diyarbekir bölgesi genel
müfettişliğine Norveçli Binbaşı Hoff ve Trabzon, Erzurum ve Sivas bölgesi genel
müfettişliğine de Hollanda Doğu Hindistan sömürgeleri memurlarından Westenek
atandı.
50-Antlaşmanın ayrıntısı ve maddeleri için bkz. Y.H. Bayur, Aynı eser. c. II/III, s. 169-177.
51-Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, s. 181.
52- Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, s.179-180.
53Talât Paşa, Hatıralar, s. 51.
54- Talât Paşa, Hatıralar, s. 20.
94
Ermeni Macerası
Bunlarla Dahiliye Nazırı Talât Bey arasındaki kontratlar 25 Mayıs 1914'te
imzalandı. Bu müfettişler statü bakımından, Osmanlı memuru sayılacak, kendilerine
ayda 400 altın lira maaş verilecek ve ev tahsis edilecekti. Müfettişlerin birer ecnebi
yaverleri de olacaktı. Müfettişlerden Hoff, bir defa Van'a gidip geldiği halde,
Westenek işe başlamadan Osmanlı Devleti Birinci Dünya Harbine girdiği için
bunların sözleşmeleri 31 Aralık 1914 tarihli irade ile feshedildi.55 .
B- Tehcir Meselesi ve Talât Bey
1-Birinci Dünya Savaşının Başlarında Ermeni Komitelerinin İhtilal
Hazırlıkları
Osmanlı Devleti genel savaşa girmeden önce, Ermeni komiteleri, başta
patrikhane olmak üzere, Osmanlı Hükümetinin Rusya'ya karşı savaşa girmesi halinde
alacakları durumu tespit için toplantılar yapıyorlardı. İstanbul Galata'daki Ermeni
Büyük Merkez Okulu'nda 1914 yılı mayıs aynıda, patrikhaneden görevlendirilen rahip
Gabriel Cevahirciyan'ın başkanlığında Taşnaksutyıın, Veragazmiyal Hınçak,
Ramgavar temsilcilerinden oluşan Birleşik Millî Ermeni Kongresi, "Ermenilerin
Osmanlı Hükümetine sadık kalmaları" şeklinde bir karara vardı.56. Taşnaksutyıın
reisleri de bu şekilde propagandalar yaparak bu suretle Osmanlı Hükümetine güven
vermek istediler. Bir taraftan da durumun alacağı şekli bekleyerek bütün kuvvetleriyle
hazırlanmakta kusur etmediler. 1914 Haziranında Erzurum'da, Doğu eyaletleri başta
olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden gelen temsilcilerin katılımıyla toplanan
Sekizinci Taşnaksutyıın Kongresinde: "İttihat ve Terakki Hükümetinin, Hıristiyan
unsurlara ve özellikle Ermenilere karşı eskiden beri takip ettiği İktisadî, sosyal ve idari
birbirine zıt politikayı, baskıyı ve ıslahatı uygulama konusunda gösterdiği aldatıcı
hareketleri göz önünde tutan Taşnaksutyun Kongresi, İttihat ve Terakki'ye karşı
muhalefet durumunda kalmaya, onun siyasî programını eleştirmeye, kendisine ve
teşkilâtına karşı şiddetle mücadeleye girişmeye" karar verilmiştir57.
55-Y.H. Bayur, Aynı eser, c. II/III, ss. 185-187.
56- Adı geçen Ermeni komiteleri, kurulu ve programları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Esat
Uras, Aynı eser, s. 421-457. r ¥ Esat Uras, Aynı eser. s. 579; M. Kemal Öke, Aynı eser. s. 101.
Bayram KODAMAN
95
Ermeni komiteleri, İstanbul'da aldıkları kararların aksine, taşra örgütlerine
çektikleri şifreli telgraflarla da şu yönde talimatlar veriyorlardı: "Rus ordusu huduttan
ilerler ve Osmanlı askeri çekilir ise her tarafta birden eldeki vesait ile kıyam
olunacak, Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, mebâni ve müessesât-ı
emîriye bombalarla berhevâ edilecek, yakılacak, hükümetin kuvvetleri dahilde işgal
olunacak, levazım silahlarıyla Ruslara iltihâk edecek ve kıtalarından firarla çeteler
teşkil eyleyecek”58 .
Ermenilerin Osmanlı Devletine karşı hazırladıkları haince planlarını uygulamaya
Rusya'da başladılar. Bütün kuvvetleriyle Rus savaş gücünü takviye etmek üzere
faaliyete girişmişlerdi. Rus topraklarının dört bir yanından Ermeni gönüllüleri Rus
ordusuna, çetelere, intikam alaylarına girmek üzere Kafkasya'ya toplanıyorlardı.
Tiflis'te Belediye başkanı A. Khatisyan'ın başkanlığında bir Ermeni Millî Bürosu
kurularak gönüllülerin örgütlenmesi gerçekleştirilecekti. Rus askeri uzmanları da
Ermenileri Osmanlı Devletini karşı yapılması muhtemel harekâta katılmaları için
hazırlıyorlardı. Bu çalışmalar çerçevesinde Ruslar, İran ve Kafkasya'daki Ermenilerden
gönüllüler toplamaya ve onlara silah dağıtmaya başlamışlardı 59.
Ermeni kamuoyuna karşı özellikle Fransa ve İngiltere küçük milletlerin; Rusya
da Doğu Hıristiyanlarının koruyucusu olarak gösteriliyordu. Rus propagandası için
Ecmiyazin kilisesi en önde geliyordu. Bu devletlerden aldıkları destek ve cesaretle
Ermeni Komitaları Osmanlının aleyhine şu tedbir ve tertipleri almışlardı:
1-Seferberlik emirlerine uymamak, askere gitmemek,
2-Askere gidenlerin de, tek tek veya toplu olarak, silah ve cephaneleriyle
kaçmaları,
3-Köylerde, kentlerde propagandalar yaparak morali bozmak, olaylar çıkararak
Türk askerinin ailesini, köyünü korumak için, askerlik görevini yapmamasını
sağlamak,
58-Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekât-ı İhtilâliyyesi İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra,
Haz: H. Erdoğan Cengiz, Ankara 1983, s. 130-131.
59-Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD). S. 81, Yıl: 31, Aralık 1982, Belge No: 1804,1807 ve
1809.
96
Ermeni Macerası
4-Askeri nakliyatı aksatmak; asker, erzak ve mühimmat konvoylarına saldırmak,
5- Ruslar sınırı geçtiği zaman, isyan ederek, Türk ordusunu arkadan vurmak,
6-Mîrî silahlarla Türk ordusundan kaçıp gönüllü olarak Rus ordusuna katılmak,
7-Terk edecekleri köylerde kiliseleri, evleri, yiyecekleri yangınlar çıkararak
yakmak,
8-Askeri bilgiler taşımak için casusluk yapmak.
Bu esaslara göre hazırlanan hareketler, seferberlikten hemen sonra başlamıştı.
Nitekim çok geçmeden Osmanlı topraklarında Ermeni isyanları art arda patlak
vermeye başladı60. Osmanlı Hükümeti, Van isyanının patlak vermesine kadar bir
takım küçük tedbirlerle Ermeni komitelerinin faaliyetlerini önlemeye çalıştı. Hükümeti
en çok meşgul eden hadise ise Zeytun'da ortaya çıkmıştı. Zeytun'daki olaylar Antep ve
civarını da etkilemekteydi. Hükümet bir tedbir olarak, Zeytun, Maraş ve civarından
bazı zararlı Ermenileri Konya'ya sevk etti. Fakat burada da toplu halde bulunmaları, bir
süre sonra o bölgedeki Ermenilerle birleşmeleri ve tehlike teşkil etmeleri üzerine
bundan vazgeçildi. Bundan sonrakilerin Halep'in güneydoğusu ile Zor ve Urfa
havalisine sevk edilmelerine karar verildi. Dahiliye Nazırı Talât Bey, Zeytun
Ermenilerinin başlattığı olayların bir türlü yatışmaması üzerine 6 Mayıs 1914 tarihinde
Maraş mutasarrıfına gönderdiği bir şifre ile Zeytunluların bölgeden tamamen ihracını
emrediyordu 61. Zeytun'da 30 Ağustos 1914'te çıkan ayaklanmayı, Kayseri, Bitlis,
Erzurum, Mamııretülaziz, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Van, İzmit, Adapazarı,
Hüdavendigâr, Adana, Halep, İzmir, Canik ayaklanmaları takip etti 62.
60-Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yay. Ankara 1990. s.
105.
61-BOA DH. ŞFR, Numara, 52/102 ve 286.
62-Esat Uras, Aynı eser, s. 593-604; Bu dönemdeki Ermeni isyanlarının ayrıntıları için bkz.
Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, s. 216-297; Azmi Süslü. Ermeniler ve 1915
Tehcir Olayı,Ankara, 1990. s. 69-94.
Bayram KODAMAN
2-
97
Osmanlı Hükümetinin Ermenilere Karşı Aldığı İlk Tedbirler
Osmanlı Hükümeti, 24 Nisan 1915 tarihine kadar, yani seferberlikten dokuz ay
sonrasına kadar isyanlara karşı yalnız mahallî ve özel tedbirler almakla yetindi. Van'ın
düşmesi ve Rus ordusunun doğu illerine yürümesi sırasında; özellikle öncülük eden
Ermeni gönüllü intikam alayları tarafından, Müslüman halk merhametsizce yok
ediliyordu. Hükümet, Ermeni patrikliğine, Ermeni milletvekillerine, komite reislerine,
ordu vatan savunmasıyla uğraşırken isyanlara, saldırılara, cinayetlere devam edildiği
takdirde şiddetli tedbirler alacağını bildirdi. Dahiliye Nazırı Talât Bey, Ermeni
Taşnaksutyun Komitesi şeflerinden Erzurum mebusu Vartakes Efendi'yi makamına
çağırarak; Hükümetin eline geçen belgelerden her şeyi öğrendiğini, Ermeniler
seferberlik münasebetiyle bir harekete geçerlerse şiddetli mukabele göreceklerini
anlattı. Talât Bey anılarında bu konudan bahsederken: "Vartakes Efendi'ye müteaddit
defalar İstanbul'u terk etmesini tavsiye ve hatta kendisine nakdi yardım vaat ettim.
Bundan ailesi dahi haberdardır. Fakat kendisi gitmedi. Sonradan İstanbul'daki komite
teşkilâtında olduğu gibi yerini terk edemediği anlaşıldı" diyordu 63. Talât Bey aynı
zamanda, Aralık 1914'te doğu vilayetlerine gönderdiği gizli bir talimatta oldukça
büyük miktarda bulunan ve özellikle Ermenilerin eğitimiyle ilgilenen yabancı kuruluş
ve memurları harp sırasında başka bölgelere gönderilmelerinin düşünüldüğünü de
belirtmişti 64. Başkumandan vekili Enver Paşa da, Ermeni patriği ile buluşarak;
Osmanlı Devleti bu savaşta Ermeni vatandaşlarından sadakat beklerken silahları ile
birlikte kaçan Ermenilerin köylere hücum edip memurları öldürdüklerini resmî
raporlara dayanarak anlattı. Bundan sonra cemaatine iyi nasihatlerde bulunmasını
tavsiye etti. Bu hareket umumî mahiyet alırsa ordunun sıkı tedbirler alacağım söyledi.
Patrik, bu gibi rezaletleri yapmaya cesaret edenlerin komitacılar olduğunu, Ermeni
halkına bunların hareket ve telkinlerine uymamalarını tavsiye edeceğini ifade etti. Bu
konuşmaların da isyanlarda ve Müslüman vatandaşların katledilmelerinde bir azalma
meydana getirmediği görüldü. Bunun üzerine hükümet Ermenilerin bulunduğu bütün
merkezlerde genel bir arama yaptırdı. İstisnasız,
63
Talât Paşa, Hatıralar, s. 63.
64
Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1994, s. 6.
98
Ermeni Macerası
hepsinde bir çok silah, bomba ve siyasî vesikalar bulundu 65 Osmanlı ordusundaki
Ermeni askerlere yönelik ilk tedbir ise, bunların "muharip” sınıflar dışına çıkarılarak,
ordunun inşaat, yol ve demiryolu, depo hizmetlerine verilmeleri olmuştur.
Osmanlı Devletinin ölüm kalım savaşı verdiği bu sırada Ermeniler, cephede ve
cephe gerisinde Rusların işine yarayacak faaliyetlerde bulunuyorlardı. Hattâ topyekûn
bir isyana hazırlandıkları seziliyordu. Bu durum karşısında Başkumandanlık, 25 Şubat
1915 tarihinde bütün birliklere bir tamim göndererek, Ermenilerin çeşitli yerlerde
çeteler kurduklarına, askerden kaçarak eşkıyalık yaptıklarına, aramalarda bol miktarda
silah ve bomba bulunduğuna ve bunun bir isyan hazırlığı olduğuna dikkat çekilerek şu
tedbirlerin alınmasını istemişti: Ermeni erler, seyyar orduda ve silahlı hizmetlerde
kullanılmayacak, komutanlar silahlı saldırılara karşı koyacaklar, gerekirse örfi idare
ilân edecekler, her yerde uyanık davranılacak, planlı harekât olmayan yerlerde arama
yapılmayacak ve sadık tebaaya her hangi bir zarar verilmeyecek 66.
Alınan bu tedbirler çerçevesinde, Anadolu'nun birçok yerinde görevli Ermeni
polis ve memurların birden bire işlerine son verilmesinin sakıncalı olacağı
düşünülmüştü. Fakat güvenilmeyen ve bazı olaylara karıştığı tespit edilen Ermeni polis
ve memurların münasip bölgelere veya Ermeni olmayan vilayetlere gönderilmesi için 1
Nisan 1915 tarihinde Dahiliye Nezaretinden vilayetlere emirler yazıldı 67
3-
Tehcir Kararının Alınması ve Uygulanması
Dahiliye Nazırı Talât Bey, Ermenilerin çıkarttıkları olay ve katliamlara
seferberlik ilânından itibaren dokuz ay tahammül ettikten sonra, bu konuda daha kalıcı
tedbirler almak zorunda kaldı. Özellikle 9 Şubat 1915’te Van isyanının başlaması
üzerine, bu olayları başlatan ve Ermenileri silahlandıran komite yuvalarını dağıtmak
için 24 Nisan 1915 tarihinde vilayetlere ve mutasarrıflıklara gizli bir tamim yolladı. Bu
tamimde; Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite
elebaşılarının tutuklanması isteniyordu 68. Bâşkumandanlığın, bütün
65- Celal Bayar, Aynı eser, c. 5, s. 44-45.
66-Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), s. 6.
67-BOA DH. ŞFR. Numara, 51/192, 52/249, 52/285.
68-BOA DH. ŞFR, Numara, 52/96,97,98: Ermenilerin her yıl katliam günü olarak kutladıkları 24
Nisan, bu tutuklamalardan dolayıdır. Bu tutuklulardan bir kısmı Ankara ve Çankırı'ya yerleştirilmiştir.
Azmi Süslü, Aynı eser, s. 109
Bayram KODAMAN
99
birliklere gönderdiği 26 Nisan 1915 tarihli benzer bir diğer tamim gereğince 2345 kişi
tutuklandı. Çıkarılan geçici bir kanunla da bütün vilayetlerden, gayrimüslimlerin,
bilhassa Ermenilerin elinde bulunan silahların toplatılması istendi69.
Van’da patlak veren isyan bütün hızıyla devam ederken, diğer bölgelerde de
Ermeniler isyan ediyor, yol kesiyor ve Müslüman köylerini basarak halkı
katlediyorlardı. Türk ordusu cephede olduğu için, cephe gerisinde meydana gelen
olayları önleyemiyordu. Başkumandan vekili Enver Paşa, bu duruma bir çare bulmak
amacıyla, 2 Mayıs 1915 tarihli bir yazı ile Dahiliye Nazırı Talât Beyden şu yönde
isteklerde bulunuyordu: "Van Gölü çevresinde ve Van ilince özellikle bilinen belli
yerlerdeki Ermeniler, ayaklanma ve ihtilâl için sürekli bir ocak durumundadırlar. Bu
halkın oradan kaldırılarak isyan yuvasının dağıtılması düşüncesindeyim. III.
Ordu'nun verdiği bilgiye göre Ruslar, 7 Nisanda sınırları içindeki Müslüman ahaliyi
çıplak bir durumda sınırlarımız içerisine sürdüler. Hem buna bir karşılık olmak ve
hem de yukarıda söylediğim amacı elde etmek üzere: Ya adı geçen Ermenileri ve
ailelerini Rusya sınırı içerisine sürmek veya hu Ermenileri ve ailelerini Anadolu
içerisine çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir. Bu iki yoldan uygun olanın seçilerek
uygulanmasını rica ederim. Bir sakınca yoksa asilerin ailelerini ve isyan
merkezlerini sınır dışına sürmeyi ve onların yerine sınır dışından gelen İslâm halkı
yerleştirmeyi yeğlerim"70. Bu yazı ile Enver Paşa, Ermenilerin isyan çıkaramayacak
şekilde dağıtılmalarını istiyordu. Yine bu yazıdan anlaşılacağı üzere, bu uygulama
yalnızca isyan ve karışıklık çıkarılan bölgelerdeki Ermenilere uygulanacaktı.
Dahiliye Nazırı Talât Bey, durumun nezaketi karşısında geçici bir kanun
çıkmadan ve Meclis-i Vükela kararı olmadan bütün sorumluluğu üzerine alarak
Ermeni tehcirini başlattı. Talât Bey, önce Van, Bitlis ve Erzurum havalisinde bulunan
Ermenilerin savaş alanı dışına çıkarılmalarını, adı geçen il valilerinden, 3. ve 4. Ordu
komutanlarıyla işbirliği yaparak derhal icraata geçilmesini istedi. Rusya. İngiltere ve
Fransa’nın
.
69-Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), s. 7.
70-ATBD, Aralık 1982, S. 81, Belge No:1830; BOA, DH.ŞFR, No: .5 2/2 82.
100
Ermeni Macerası
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Ermenilerin Osmanlı askerleri ve Türk halkı
tarafından öldürüldükleri iddialarıyla yaptıkları baskılar sonucu, uygulamaya başlanan
tehcirin sorumluluğunu daha fazla tek başına taşıyamayacağını anlayan Talât Bey,
Sadarete verdiği 26 Mayıs 1915 tarihli tezkirede durumun, Osmanlı Devleti açısından
vahametini ortaya koyuyor ve Ermenilerin işledikleri suçları şu şekilde sıralıyordu 71: "
Harp mıntıkalarına yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmı devletin
hudutlarını devlet düşmanlarına karşı korumakla meşgul olan Ordu-yıı
Hümayunun hareketini güçleştirmektedir. Askere erzak ve mühimmat naklini
zorlaştırmaktadır. Düşmanla aynı gayeleri paylaşmakta ve onlarla iş birliği
yapmaktadırlar. Ermenilerden bir kısmı düşman saflarına katılmaktadır. Memleket
dahilinde askeri birliklerimize ve masum halka silahlı saldırılarda
bulunmaktadırlar. Düşman deniz kuvvetlerine erzak sağlamaktadırlar. Müstahkem
mevkileri düşmana göstermektedirler". Yine bu tezkire ile Dahiliye Nezareti
boşaltılmasını istediği yerleri şöyle tespit etmiştir: Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri,
Adana, Mersin ve Sis(Kozan) şehir merkezleri hariç olmak üzere Adana, Mersin,
Kozan ve Cebel-i Bereket sancakları, Maraş şehir merkezi hariç olmak üzere, Maraş
sancağının diğer yerleri, Merkez kazaları hariç olmak üzere, Halep vilayetinde,
İskenderun, Beylan, Cisr-i Şu'ür ve Antakya kazaları, köyleri ve kasabaları.
Göçürülecek Ermenilerin iskân edilecekleri yerler ise şuralardı: Van vilayetine komşu
olan, kuzey kısımları müstesna olmak üzere Musul vilayeti, Zor sancağı, Urfa’mn şehir
merkezi hariç, güneyindeki kesimler, Halep vilayetinin doğu ve
71-Ermenilerin faaliyetlerinin dayanılmaz bir hal alması üzerine, aynı gün (26 Mayıs 1915),
Başkumandanlıktan Dahiliye Nezaretine, Ermenilerin, Rusya'ya değil, Osmanlı sınırlan içinde göç
ettirilmesini ve bununla ilgili görüşleri ihtiva eden şu yazı gönderilmiştir: 'Ermenilerin Doğu Anadolu
vilayetlerinden, Zeytun'dan ve buna benzer yoğun bulundukları yerlerdeki Diyarbekir vilayati
güneyine, Fırat nehri vadisine, Urfa, Süleyman iye yakınlarına gönderilmeleri şifahen
kararlaştırılmıştı. Yeniden fesat yuvalan meydana getirmemek için Ermenilerin göç ettirilmesinde şu
düşünceler esas alınmalıdır: Ermeni nüfusu, gönderildiği yerlerdeki aşiret ve İslâm sayısının %10
nispetini geçmemelidir. 2- Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her biri elli evden çok
olmamalıdır. 3- Ermeni göçmen aileleri seyahat ve nakil suretiyle de olsa, yakın yerlere ev
değiştirmemeli. Gereğinin yapılmasını ve sonucunun bildirilmesini ", BOA, DH. ŞFR, No: 54/308,
143; Azmi Süslü, Aynı eser, s. 110.
Bayram KODAMAN
101
güneydoğu kesimleri, Suriye vilayetinin doğusunda tahsis edilen mahaller Dahiliye
Nazırı Talât Beyin sadarete verdiği bu tezkireden bir gün sonra (27 Mayıs 1915),
"Vakt-i seferde icraat-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz
olunacak tedabir hakkında Kanûn-ı muvakkat”73 çıkarıldı ve yürürlüğe kondu.
Dahiliye Nazırı Talât Beyin bu tezkiresi, 30 Mayıs 1915'te Meclis-i Vükelâda
müzakere edilerek kabul edilmiştir. Buna göre; savaş bölgelerinde bulunan
Ermenilerden bir kısmının düşman saflarına katılmaları, Osmanlı askerini arkadan
vurmaları ve casuslukta bulunmaları sebebiyle, cephe gerilerine sevk edilmeye
başlanıldığı, kolaylıklar sağlanarak usule ve devletin menfaatlerine uygun olarak
devam ettirilmesi istenmiş ve göç ettirilen Ermenilerin muhacirlere ayrılan tahsisattan
iaşe ve ibatelerinin sağlanması, mali ve iktisadi meselelerinin halledilmesi, bunlara ait
gayri menkullerin ve meselelerinin tespit edildikten sonra muhafaza veya tazmin
edilmesi, gittikleri yerlerde arazi, emlâk ve iş sağlanması ve ilgili Nezaretçe tanzim
edilecek komisyonların ilgili mahallerde görev yapmaları istenmiştir74.
Meclis-i Vükelânın, Dahiliye Nezaretinin 26 Mayıs 1915 tarih ve 270 numaralı
tezkiresine verdiği cevap ve aldığı bu kararın altında, dönemin Sadrazamı Sait Halim
Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dahiliye Nazırı Talât Beyden başka dört nazırın daha
imzaları vardır. Bu kararın derhal yürürlüğe girmesi için 31 Mayıs 1915 tarihinde
Dahiliye ve Harbiye Nezaretine tebliğ edilmiştir.
1 Haziran 1915 tarihinde, Meclis-i Vükelânın karara bağladığı ”Kanun-ı
Muvakkat”75 yayımlanarak, Ermeni tehciri ile ilgili resmî işlemler tamamlanmış oldu.
Tarihe "Tehcir Kanunu" olarak geçen bu Kanûn-ı muvakkatin ihtiva ettiği maddeler
şunlardır:
72-BOA, MVM, No: 198, Karar No: 163; BOA. DH.ŞFR, No: 52/282; 53/48,93,129; 54/51,54.
73-Y.H. Bayur, Aynı eser, c. III/III, s. 40.
74- Y.H. Bayur, Aynı eser, c. III/III, s. 40-42.
75 Osmanlı Devletinin savaşa girmesi sırasında meclis tatil edilmişti bu nedenle çıkarılan bu
kanun, kanun hükmünde kararname niteliğindedir. Bu nedenle, bu dönemde çıkarılan kanunlar Kanûn-ı
muvakkat şeklinde Meclis-i Vükelâdan geçerek uygulanıyordu.
102
Ermeni Macerası
1-Savaş sırasında ordu, kolordu ve tümen komutanları ve bunların müstakil
mevki kumandanları ahali tarafından her hangi bir suretle hükümetin emirlerine,
memleket savunmasına, asayişin korunmasına ilişkin işlere ve düzenlemelere
muhalefet, silahla saldırı ve direnme görürlerse bunu önlemeye mezun ve
mecburdurlar.
2II. Ordıı, müstakil kolordu ve tümen kumandanları askerlik icaplarından
dolayı veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyler ve kasabalar halkını tek tek
veya toplu olarak diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler. İşbu kanun yayınlandığı
tarihten itibaren geçerilidir76.
Osmanlı Hükümetinin Tehcir kararından sonra Ermeniler, çeşitli vasıtalarla,
devletin belirlediği iskân bölgelerine sevk edilmeye başlanmıştır. İlk etapta, daha
tehcir kararı resmileşmeden önce, Zeytıın, Maraş ve Haçin gibi isyan çıkan ve
problem oluşturan yerlerden, Ermeniler, Konya'ya sevk edilmişlerdir. Fakat, Konya'da
Ermeni nüfusunun bir anda artması ve bir takım tedhiş faaliyetlerine girişme
ihtimali üzerine 26 Nisan 1915 tarihinde buraya yapılan sevkiyat durdurulmuştur77.
Daha sonra, Ermeniler, Van vilayetine komşu olan kuzey kısımları hariç olmak üzere,
Musul vilayetine, Zor sancağına, Urfa'nın şehir merkezi hariç güneyindeki
kesimlere, Halep vilayetinin doğu ve güney-doğu kesimlerine, Suriye vilayetinin
doğusunda tahsis edilen yerlere yerleştirilmiştir78. Ermeni kafilelerinin iskân
yerlerine gitmeleri için yakın ve meşakkatsiz yollar tercih edilmiş, ayrıca
emniyetlerinin muhafazası için özen gösterilmiştir. Gittikleri yerlerde nüfus
dengelerini bozmamaları hususunda da tedbirler alınmıştır.79
.
76-Takvîm-i Vekâyi, 19 Mayıs 1331, S. 2189.
77-BOA. DH.ŞFR, No: 52/235,102; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, s. 9.
78-BOA, MVM, No: 198/163.
79-BOA, DH. ŞFR, No: 54/308,143; Nüfus yoğunlaşması ve dengesinin bozulması konusunda
Osmanlı Hükümetinin korktuğu başına gelmiş, özellikle Urfa'da mevcut Ermeniler, göçürülenlerle
birleşerek şehire hem sosyal hayata hakim olmuşlar, hem de, Ermeni komitelerinin propagandalarrı
misyonerlerin faaliyetleri ve Batılı devletlerin kışkırtmaları sonunda büyük bir ayaklanma
çıkarmışlardır. Bu ayaklanma ve Talât Beyin aldığı tedbirler ve sonunda hazırlanan rapor hakkında bkz.
Ergünöz Akçora, "Talât Paşa'nın 1915 (Urfa İsyanı Hakkmdaki Raporu", XI. Türk Tarih Kongresi
Kongreye Sunulan Bildiriler, c. V., Ankara
5-9 Eylül 1990, s.1763-1807.
Bayram KODAMAN
103
Tehcir Kanunu bütün Ermenileri ihtiva etmiyordu. Bazı şartlanı taşıyanlar bu
kanunun dışında tutulmuşlardır. Bunlar; hasta ve âmâlar, Katolik ve Protestan
mezhebinden olanlar, askerler ve aileleri, memurlar, tüccarlar, bazı amele ve ustalardır.
Osmanlı ordusunda görev yapan asker, subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet
görenlerin ve ailelerinin yanı sıra merkez ve taşrada bulunan Osmanlı Bankası
şubeleriyle, Reji idaresi, Düyun-ı Umumiye ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeni
memurlar sadakat ve iyi haller göz önüne alınarak sevk harici tutulmuşlardır.
Sadakatsizlik eden, ve komite mensubu olanlar azledilerek sevk edilmişlerdir. Yetim
çocuk ve dul kadınlar da sevk edilmeyerek yetimhanelere ve bulundukları yerlerdeki
köylere yerleştirilmişlerdir. Ayrıca ticaret ve benzeri suretle ikamet eden Ermeniler,
Ermeni mebus ve aileleri de yerlerinde bırakılmışlardır80.
Meclis-i Vükelânın, 30 Mayıs 1915 tarihli kararında, Ermenilerin iskân işlerinin
adil bir şekilde yapılabilmesi için Dahiliye Nazırı Talât Bey, şu tedbirleri almıştır:
1Nakli gerekenler, iskân edilecekleri mahallere refah içinde can ve mal
güvenlikleri sağlanarak sevk edileceklerdir.
2Gittikleri yerlerde kesin yerleştirilmelerine kadar, kendilerine göçmen
ödeneğinden geçimlerini sağlayabilmeleri için yardım yapılacaktır.
3-
Eski mali durumlarına uygun olarak kendilerine arazi ve mal verilecektir81.
4-
Hükümet tarafından göçmenler için ev yaptırılacaktır.
5-
Çiftçilere tohumluk, zanaat erbabına alet-edevat verilecektir.
80-Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, s. 10.
81-BOA, MVM, No: 198/163; BOA, DH. ŞFR. No: 54/202, 381; 55/107; Osmanlı Belgelerinde
Ermeniler, s. 11-12.
104
Ermeni Macerası
6Terk ettikleri taşınabilir mal ve kıymetler kendilerine ulaştırılacak, bu
mümkün olmadığı takdirde bunların karşılığı para olarak kendilerine ödenecektir.
7Boşaltılan şehir ve kasabalarda bulunan Ermenilere ait gayri menkullerin
sayımı yapılacak, bunların cinsleri, miktarları ve kıymetleri tespit edildikten sonra
köylere yerleştirilecek muhacirlere verilecektir.
8Ermenilerden boşaltılacak yerlere iskân edilecek muhacirlerin
kullanabilecekleri mallar, yani, zeytinlik, dutluk, bağ ve bahçeleri, han, fabrika, depo
ve dükkan gibi gelir getirecek taşınmaz mallar açık artırma ile satılacak veya
kiralanacak ve bu gelir, sahiplerine verilmek üzere mal sandıklarınca emanete
kaydedilmiştir82.
Dahiliye Nazırı Talât Bey, iskân esnasında dikkat edilmesi gereken hususları, 28
Ağustos 1915 tarihli talimatname ile şöyle belirlemekteydi:
1-İskâna tabi tutulan Ermenilerden arabayla veya yaya olarak yola çıkan gruplar
en yakın demiryolu istasyonuna götürülecek oradan da yerleştirilecekleri yerlere trenle
sevk edileceklerdir.83
2-Tehcire tabi tutulanlar, tren istasyonlarına vardıklarında aile reisleri asker olan
veya bakacak kimsesi bulunmayan kadın ve yetimler, durumlarını resmi belge ile
yetkililere ibraz ettikleri takdirde başka yere iskân edilmeyerek istasyon yakınındaki
şehir, kasaba veya köylere yerleştirileceklerdir.
3-Başka yerlere iskân edilecek Ermenilerin, sevk sırasında iaşeleri temin
edilecek, fakirlerin iaşeleri ise ücretsiz olarak karşılanacaktır.
4Sevk sırasında Ermenilerin güvenliği sağlanacaktır. Hamile ve yeni
doğmuş çocukların ihtiyaçları karşılanacaktır.
5İskâna tabi tutulanlar arasında yerlerini terk etmek istemeyenler veya
yerlerine dönmek
82-BOA, DH. ŞFR, No: 53/305; BOA, MVM, No: 198/163.
83-Tren bulunmayan yerlerde araba ve hayvan tahsis edilmiştir. Cepheye devamlı asker ve zahire
şevki dolayısıyla istasyonlarda zaman zaman yığılmalar olmuştur. Bu da Ermeni sevkiyatının
aksamasına yol açmıştır. BOA, DH. EUM Şb.
Bayram KODAMAN
105
isteyenlerden makul sebep gösterenlerin dilekçeler,i görevlilerin görüşleri de alınarak
Dahiliye Nezaretine gönderilecek ve Nezaretin vereceği cevaba göre hareket
edilecektir.
6Göç sırasında veya konaklama esnasında Ermeni göçmenlere yapılacak
herhangi bir saldırı derhal zararsız hale getirilecektir. Saldırıda bulunanlar tevkif
edilerek Divan-ı Harb mahkemesine sevk edilecek ve en ağır bir şekilde
cezalandırılacaktır.
7Göçe tabi tutulanlardan hediye veya rüşvet alanlar, tehdit ile kadınları iğfal
edenler veya onlarla gayri meşru münasebet kuranlar derhal görevden alınıp Divan-ı
Harbe sevk edilecek ve en ağır bir şekilde cezalandırılacaktır 84.
4-Tehcir Kararının Yankıları
Birinci Dünya Savaşı yıllarında vc daha sonraki dönemde Ermeniler ve Tehcir
üzerine bir şeyler yazan veya araştırma yapan batılı gazeteci ve yazarlar, olaylara
tamamen Ermeni gözüyle bakmışlardır. Rene-Pinon, Morgenthaw, Alman Gazeteci Dr.
H. Stürmer, James Byrce, Alman papazı Lepsius, Le Journal gazetesinin Kafkas
muhabiri gibi bazı Ermeni taraftarları, Ermenilerin isyan etmemiş olduklarını, sürgün
hareketi başlayınca "silahla karşı koyduklarını" ileri sürmektedirler. Ermenilerin ilk
isyan tarihi ile Tehcir Kanunun çıkarıldığı tarihler incelendiği ve karşılaştırıldığı
takdirde bu iddiaların ne kadar asılsız ve tutarsız olduğu ortaya çıkar85.
84-Ayrıntılı bilgi için bkz. Salahi R. Sonyel, "Tehcir ve 'Kırımlar’ Konusunda, Ermeni
Propagandası, Hıristiyanlık Dünyasını Nasıl Aldattı", Belleten, S. 161, Yıl: 1977, s. 140-142; Cemalettin
Taşkıran, "1915 Ermeni Tehciri Sırasında Osmanlı Devletinin Aldığı Tedbirlere Bir Bakış”, Beşinci
Askeri Tarih Semineri Bildirileri I, AnkaraJ996, s. 132-141.
85-Ermeni sorununu izlemekle görevlendirilen, Millî Ermeni Heyeti Reisi Bogos Nubar, 30
Kasım 1918 tarihinde Fransa Dışişleri Bakanı Pichon ve diğer Avrupalı devletlerin dışişleri bakanlarına
yaptığı başvuruda özetle: "Tarafınızdan da bilindiği gibi Ermeniler harbin başından beri savaşa
katılmışlardır. Çünkü. Ermeniler İtilaf devletlerine karşı olan sarsılmaz bağlılıkları nedeniyle ağır
özveriler ve devamlı ıstıraplarla karşılaşarak bütün cephelerde İtilaf devletlerinin yanında savaşmışlardır
"Esat Uras, Aynı eser, s. 656-657; İhsan Sakarya, Birinci Dünya Harbi ve Ermenilerin Göç
Ettirilmesi, Gen. Kurm. Basımevi, Ankara, 1981, s. 98.
Ermenilerin haksızlığa uğradıkları, bilinçli olarak yok edildikleri propagandasını
106
Ermeni Macerası
yapan batılı yazarlara göre; sayıları 600 bin, 800 bin hatta bir milyona kadar çıkarılan
Ermeni ölülerine karşı86, gerçek olan bir şey varsa, o da Rus işgalleri sırasında Ermeni
çeteleri ve Ermeni gönüllü alaylarının katlettiği Müslüman halkın bunlardan fazla
olduğu ve göçlerde, isyanlarda ölenlerin de bundan aşağı olmadığı, en azından doğu
illeri halkının büyük bir kısmının mahvedilmiş olduğudur87.
Tehcir kararının alınması üzerine, İtilaf devletleri Havas ajansı vasıtasıyla,
Osmanlı Hükümetine bir protesto bildirisi gönderiyordu. 24 Mayıs 1915 tarihli bu
bildiride; "Fransa, İngiltere ve Rusya devletleri, bu bildirinin yayını hususunda
birleşmişlerdir: Hemen bir aydan beri, Türk, Kürt halkı, Osmanlı yönetimi
memurlarıyla birlikte ve çok zaman bunların yardımıyla Ermenileri yok etmektedirler.
Söz konusu katliamlar özellikle Nisanın 15'ine yakın günlerde, Erzurum, Tercan,
Bitlis, Muş, Sasun, Zeytun ve bütün Kilikya bölgesinde yapılmıştı. Van yöresinde yüze
yakın köyün halkı tamamen öldürüldüğü gibi, aynı zamanda Osmanlı hükümeti,
İstanbul'daki sakin ve zararsız Ermenilere de musallat oldu. Türkiye'nin insanlık ve
medeniyete karşı işlediği bu cinayetlerden dolayı gerek Osmanlı Hükümeti üyelerini
ve gerek bu katliamlara katılımı ve katılacak olanları şahsen sorumlu tutacaklarını
İtilaf hükümetleri, Bâbıâlî ye açıkça bildirirler"
Osmanlı Hükümeti tarafından bu bildiriye verilen karşılıkta şu görüşlere yer
veriliyordu: "Osmanlı Hükümeti sözü geçen bildirinin kapsadığı ifade ve maddeleri
kesinlikle reddeder. Osmanlı
86-Fransız din adamı Mgr. Touchet, 1916 yılı Şubat ayında Oeuvre d'Orient kurumunda verdiği
bir konferansta: ”1915 yılı başında 500.000 Ermeni’nin öldüğü tahmin edilmişti. Bu sayı bize göre çok
abartılmıştır. Bu miktarı bugün tam olarak tespit etme imkânımız da yoktur. Ancak şüphe etmeden
söyleyebiliriz ki, I. Dünya Savaşında Doğu Anadolu'da Türk-Rus sınırında, karşılıklı ateşler arasında bir
ölüm kalım savaşı yapılırken Ermeniler orada sıkışmışlar ve bölgede çok acıklı olaylar cereyan etmiştir.
Ancak bu girişimlerin başlangıcı Ermeni ihtilâlcilerin Müslümanları öldürmeleriyle başlamıştır. Bu işin
ayrıntılarını bilmiyoruz. Ermenilerin yayımladıkları bilgilere de güvenmeye imkân yok. Ermeni
çetelerinin evlerinde bulunan Rus silah ve bombaları bu işin iç yüzünü açıkça göstermektedir”. İhsan
Sakarya, Aynı eser, s. 99.
87-Esat Uras, Aynı eser, s. 605-606.
Bayram KODAMAN
107
topraklarında Ermenilere karşı katliam yapıldığı yalandır. Bir çok vilayette Ermeniler
güvenlik ve genel düzeni bozacak faaliyetlerde bulunmadıklarından bunlar hakkında
hiçbir önlem düşünülmemiş ve alınmamıştır. Yabancı devlet konsolosları buna şahittir.
Doğu meselesini inceleyenler çok iyi bilirler ki; Ermenileri Osmanlı Devletine karşı
kışkırtanlar İtilaf devletlerinin ve özellikle Rusya ve İngiltere'nin memurlarıdır. Bu
sürekli kışkırtmalar, Osmanlı Hükümetiyle İtilaf hükümetleri arasında çatışma
başladığından beri açığa çıkmıştır. Yine Avrupalı devletlerin, Bulgaristan ve
Romanya'da bulunan konsolosları ve diğer memurları Osmanlı uyruklu Ermeni
çetelerini, Varna, Sulina, Köstence ve diğer yollarla Türkiye ye göndermişlerdir.
Rusya hükümeti, hu Osmanlı Ermenilerini ordusuna almış, çeşitli silahlarla donatmış,
ellerine de ihtilâl bildiri ve programlarını vererek Türkiye Ermenileri içine sokmuştur.
Bu ihtilalci Ermenilerin görevleri; Doğu Anadolu'da gizli bir ihtilâl örgütü kurmak ve
özellikle Van, Çatak, Havasor, Gevaş, Tımar Ermenilerine, Osmanlı Hükümetine
karşı, silahlı olarak haydutluk yaptırmaktı. Bunlar aynı zamanda Türklerle Kürtleri
toptan öldürmek için de Ermenileri kışkırtıyorlardı. Bu bakımdan aşağıdaki örnekleri
vermek faydalı görülmüştür:
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında askeri harekatın başlamasından sonra Aram
Garo adı ile tanınan eski Osmanlı mebusu Karakin Pastırmacıyan, Ermeni komitaları
reislerinden Tro, Heço tarafından kurulan çeteye girmiş ve adı geçen reislerle birlikte,
Rusya tarafından silahlandırılmış olan Ermeni gönüllülerinin başında Osmanlı sınırını
geçmiştir. Beyazıt kasabasının Ruslar tarafından ele geçirilmesi sırasında
Pastırmacıyan, yol boyunca rastladığı bütün Müslüman köylerini yıkmış ve halkını
öldürtmüştür.
İngiliz görevlileri tarafından Kıbrıs'tan getirilerek İskenderun
yakınma çıkarılan
Ermenilerin hareketleri ile gayet açık olarak meydana çıkmıştır. Bunlardan
Torosoğlu Agop'un üzerinde bulunan evrak, izlenen canice amacı inkâr edilemeyecek
bir şekilde doğrulamıştır.... Diğer taraftan Fransız, İngiliz gemilerinin komutanları
Adana, Dörtyol, Yumurtalık ve İskenderun ile memleketin diğer bölgelerindeki
Ermenilerle haberleşerek onları isyan etmeye teşvik etmiş ve kışkırtmışlardır. Özellikle
Zeytun Ermenileri, Fransa ve İngiltere Hükümetleri tarafından yapılan
propagandalarla isyan etmişlerdir.
108
Ermeni Macerası
Bu gibi ayaklanmaları bastırmak için her türlü tedbiri almak elbette Osmanlı
Hükümetinin en tabii bir egemenlik hakkıdır. Buna kimse karışamaz.”88
Osmanlı Devletinin, İtilaf devletlerine Ve Dünya kamuoyuna vermiş olduğu bu
meyandaki ayrıntılı bilgiye karşılık, Taşnaksutyun Komitası Genel Merkezinin
Osmanlı Hükümetine gönderdiği bir yazıdaki şu ifadeler Ermenilerin gerçek yüzü ve
niyetlerini ortaya koymaktadır: "Biz Ermeniler, Osmanlı Hükümetinin izlemek istediği
uğursuz politikanın bir sonuç vermeyeceğini ispat etmeye çlalıştık Rusya ya karşı
savaş açmak suretiyle yok olmanızı önlemeye çalıştık Alman etkisine kapı/mamanızı;
İngiltere, Fransa gibi Türkiye ye sadık olan ve bir çok kereler varlığınızı kurtaran
devletlere karşı yürümemenizi istedik Asırlık dostlarınız ve tarihi düşmanınız olan
Rusya size; Türkiye'nin bütünlüğünün ve dokunulmazlığının korunacağına söz verdiği
halde, siz nankörlük ettiniz. Siz eski yetiştiricilerinize arkanızı dönerek kuvvetine
hayran olduğunuz Almanya ile birleştiniz ve uyguladığınız tarafsızlık siyasetini
bırakarak Osmanlı Devletini yok etmeye sürüklediniz" Cenevre, 2 Haziran 1915,
Taşnaksutyun Yayın organı Truşak 89.
Ermeni Taşnaksutyun komitesinin yayımladığı bu telgraf ve bildiri hakkında
Ermeni yazar Leo; Ermeni Sorunu Belgeleri, Tiflis, 1915, adlı eserinde ilgi çekici
görüşlere yer vermektedir: ""Taşnaksutyun'un hiddeti, şüphesiz perdenin ufak bir
köşesini meydana çıkarıyor. Bunun arkasından da çok ilgi çekici faaliyetler beliriyor.
Görüyoruz ki, Taşnaksutyun gerçekte hükümet içinde bir hükümet olmuş, hatta
devletin yüksek politikasını yönetme iddiasına kalkışmış, Rusya'nın siyasî
maslahatgüzarı durumunu takınarak Almanya'nın parçalayıcı emperyalizmine karşı
çıkmıştır. Durum, yer, hakimiyet, etki, mücadele ve fırtına koparmak için bir biri
arkasından geliyor. Ermeni milleti için Almanya, Rusya, İngiltere, Fransa aynı değil
miydi? Fakat onu idare eden siyasî fırtına, şeref yer, istifade, kazanç arıyordu. İşte
sonucu: Geçmişte samimi olanlar, savaş için ortaya çıkıyorlar.”
Leo, isyanların sürgünden önce, Ermeniler tarafından çıkarılmış olduğunu
ispatlamak için eserinde
88- Osmanlı Devletinin bu karşı cevabının ayrıntıları için bkz. Esat Uras, Aynı eser, s. 606-609;
İhsan Sakarya, Aynı eser, s. 100-103.
89- Esat Uras. Aynı eser, s. 611-612; İhsan Sakarya, Aynı eser. s. 103.
Bayram KODAMAN
109
şöyle diyor: “...Bir taraftan teminat, diğer taraftan da Türk Hükümeti tarafından
yayınlanmış olan ve hemen yarısı Ermeni isyanlarının ayrıntılarını kapsayan, Ermeni
komitelerinin ihtilâl hareketleri kitabı. Gerçeği nerede arayalım 7 Her ne kadar
içlerinde gerçekten korkunç belgeler olduğunu kabul etmekle beraber Türklerin
söylentilerini, belgelerini bir tarafa bırakalım. Bunlardan yararlanmayalım. O halde,
gerçeğe varabilmek için en kısa ve güvenilir yol, diğer tarafı, yani Taşnaksutyunu
açıklama yapmaya davet etmektir. Ne olduğunu, ne yaptığını, buna ne ad vermek
gerektiğini kendisi söylesin”. 90
Leo yine aynı eserinde: "Muş'da ve Ova'da (7000) Ermeni silahlandırılmıştır.
Bunlar, çeşitli köylere dağılmışlardır. Bir çokları Türklere askerlik etmemek için
kaçmışlardır. Sasun, ne asker vermiş ve ne de başka bir şey. Hatta bu amaçla
gönderilmiş olan Kürt memurlarını da öldürmüşlerdir. Rus ordusu yaklaşınca, Muş
bölgesinde hazırlanmış Ermeni gençliği, isyan bayrağını kaldıracaklardır”
Yine Leo: "Şimdi durum açıktır. Bir tarafta kendi halinde Tiirk milleti, diğer
yanda da sakin Ermeni milleti var. Bütün dünya kan ve yangın içinde kalıyor. Bu
ittihat ve Terakki ile Taşnaksutyun arasında çıkan, komite hesaplarıyla vahşice ve
merhametsizce yapılmış bir savaştı. Taşnaksutyun, Rus süngülerine dayanan mahalli
ve bölgesel olmayan isyanlar çıkarıyor, İttihat ve Terakki de, isyanların savaş
alanında cereyan etmesinden istifade ederek, devletin kendi varlığını savunması
hakkını kullanıyor. Bu öyle bir haktır ki, en medeni bir devlet hile bundan
vazgeçemez...." diyor.
Horizon Gazetesi 1916'da (Yıllık Görüş) başlıklı yazısında. Ermenilerin
durumunu anlatırken iki avunma yolu buluyordu. 1- Hiç olmazsa Ermenilerin Zeytun,
Vaspuragan, Muş, Sasun, Karahisar’da isyan etmiş olmaları, 2- Ermeniler menfaatine
Avrupa'da özellikle İngiltere'de düşünürler, yazarlar arasında, parlamentolarda
hareketler başlaması idi. Bu suretle bu Taşnaksutyuncu gazete de isyanları açıkça
kabul ediyordu 91.
21 Aralık 1915’te Berlin’de yayınlanan Ermeni Sorunu adlı bir kitapta ise;
Ermenilerin gayet rahat yaşadıklarını, buna mukabil Türklere nankörlük yaparak
açıkça karşı çıktıklarını ve
90-Leo; Ermeni Sorunu Belgeleri, Tiflis, 1915’den nakleden. Esat Uras, Aynı eser, s. 612-614.
91-Esat Uras, Aynı eser, s. 614-615.
110
Ermeni Macerası
Ruslara yardım ettiklerini belirttikten sonra şöyle devam ediyordu: “Hiçbir zaman
Ermeni katliamı olmamıştır. Türkler şiddetli önlemler almışlardır. Hatta göç
ettirilenler arasında masum kişiler de bulunabilir; fakat bundan dolayı Osmanlı
Hükümeti suçlanamaz. Zira devlet çıkarı önde gelir. Hükümet, yalnız, Ermeni
ihtilalcilere karşı değil, Arabistan 'da baş kaldırmak isteyen Müslüman topluklarında
elebaşılarını acımadan cezalandırdı. Burada suç İngilizlerle, Rusların ve' bizzat
Ermenilerindir. "
Ayrıca aynı tarihlerde yine bir Alman gazetesi olan Deutche Taga Zeitung'da
Kont Reventlovv şunları yazıyordu: "Türkiye'nin Ermenileri cezalandırmak için aldığı
önlemler yalnız bir hak değil fakat bu asi ve kana susamış insanları yola getirme
konusunda, yerine getirilmesi gerekli bir görev olarak kabul edilmelidir." Yine, 25
Şubat 1915 tarihli Berlin'deki Piskoposluk dairesinin çıkardığı Gazette de La Croix'de
"Ermenilerin Türkler tarafından öldürülmeleri, bu isyankar insanların çevirmekte
oldukları entrikalara karşı baş vurulmuş yeterli bir savunma çaresi değildir. Türklerin
bu konuda göstermiş oldukları sabır ve tahammül cidden takdire layıktır" diyerek
haklı bir karar olduğunu ortaya koyuyordu92.
İtilaf devletleri ve batılı gazete ve yazarların düşüncelerinden sonra, Osmanlı
Devletinin müttefiki olan Alman İmparatorluğunun, Tehcir olayına tepkisine
baktığımızda şu hususlar göze çarpar: Daha tehcir kanunu çıkarılmadan önce, 4 Ocak
1915'te bir Ermeni patriği (Pater) tarafından, Alman İmparatorluk Meclisi üyesi
Matthias Erzberg aracılığıyla, Alman Dışişleri Bakanlığı'nda özel yetkilerle
donatılmış olan von Rosenbeg'e ilginç bir yazı göndermiştir. Bu yazıda, önce Osmanlı
Devleti sınırları içerisindeki Ermenilerin o günkü durumlarından bahsedilmiş, daha
sonra ise bir Ermeni-Alman yakınlaşmasının Alman İmparatorluğuna sağlayacağı
faydalar sıralanmıştır. Buna göre. Kafkasya Cephesinde Türklerle Ruslar arasında
devam eden savaşı. Ermenilerin sempati gösterdiği tarafın kazanacağı, Türklerin
Kafkasya Cephesinde Rusları mağlup etmelerinin etkisinin İttifak Devletleri
ordularının üzerinde
92-Ergünöz Akçora, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), İstanbul, 1994, s. 145146
Bayram KODAMAN
111
büyük tesirinin olacağı muhakkaktı. Eğer Ermenilerin ayaklanma durumları ortadan
kaldırılacak ve o bölgede Ermeni ayaklanmaları ile uğraşmak üzere bulunan Osmanlı
askeri birlikleri de Suriye ve Mısır'a kaydırılacak olursa, Almanya’nın durumu da
hafifleyecektir. Ayrıca meşhur ihtilalci Atranik komutasında sadece Ermenilerden
oluşan bir tabur, Osmanlı-Rus sınırında Türklere karşı savaşıyor, Fransız ordusunda da
çok sayıda Ermeni bulunmakta ve Ermenilerin çoğu İtilaf devletlerini
desteklemekteydi.
Ermeni patriği ise, Ermenilerin sempatisini ve askeri gücünü İttifak Devletleri
tarafına çekebilmek için 1915 Haziranında Almanya'ya şu teklif yapmıştır: Almanya
İmparatorluğunun destek vereceği ve Osmanlı Devleti'nin himayesinde olacak, başında
da İtalyan soylularından bir prensin bulunacağı bir Ermeni Beyliği kurulmalı. Bu
Beylik Ermenilerin çoğunluğunun oturduğu Doğu Anadolu’da değil, Kilikya toprakları
üzerinde teşekkül etmeliydi. Çünkü hem o günün şartlarında, Doğu Anadolu'da bir
Beylik kurmak zordu, hem de ortaçağdaki, 10.-14. Yüzyıllardaki son Ermeni Krallığı
da bu topraklar üzerinde kurulmuştu. Bu şekilde Ermeni Beyliğinin kurulmasıyla
birlikte bütün Ermeniler artık Rusya veya Fransa'ya hizmet etmek yerine bütün
güçleriyle yeni devletlerinin organizesiyle, dolayısıyla İttifak Devletlerinin faydasına
uğraşacaklardır. Ayrıca bu sayede, İtalya'nın Almanya'ya saldırması önlenecektir.
Almanya, tehcir olayından sonra, Ermeniler konusunda iki yönlü bir politika
takip etmiştir. Bir taraftan Osmanlı Devletini bu savaşta kendi saflarında tutmaya
çalışırken, diğer taraftan da İtilaf Devletlerinin, Osmanlı Devletinin Ermenileri toptan
yok etme faaliyetlerine Almanya'nın destek verdiği yönündeki propagandalarına karşı
kendini savunma çalışmalarında bulunmuştur. Zira İtilaf Devletleri, Osmanlı
ordusunda görevli Alman subayların, savaş esnasında Antep, Urfa ve Muş dolaylarında
Ermenileri kurşuna dizdiklerini ve masum Ermeni halknı öldürdüklerini iddia
ediyorlardı. Ancak bu iddiaların dayandığı belgelerin sahte olduğu ve propagandanın
maksatlı kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Savaşın sonuna kadar özellikle Türk halkı
arasında, Almanya İmparatorluğunun Ermeni meselesinde Türklerle beraber hareket
ettiği ve hatta Ermenilerin tehcir edilmesinde Almanya'nın Osmanlı Devleti ile
anlaştığı kanaati yaygındı.
112
Ermeni Macerası
İstanbul'daki Alman Büyükelçisi, Wangenheim, 4 Temmuz 1915'te, Osmanlı
Dahiliye ve Hariciye Nezaretine bir memorandum göndererek, Osmanlı Devletinin,
Doğu Anadolu'da Ermenilere karşı almış olduğu askeri tedbirleri desteklemeye devam
ettiklerini, ancak, suçlular ile suçsuzları iyi ayırt etmek gerektiğini ve olayların yerel
yöneticilerin kontrolünden çıktığı için zaman zaman güç kullanılarak Ermenilerin
öldürüldüğü, soygunların yapıldığı ve İtilaf Devletlerinin bundan yararlanarak,
özellikle bağımsız devletler nezdinde propaganda yaparak kendilerini zor durumda
bıraktıklarını belirterek: "Savaş sona erdikten sonra, yabancı güçlerin Ermeni
meselesini yeniden bahane ederek, Türkiye'nin içişlerine karışacakları tahmininde
bulunmak güç değildir. Onun için Alman Büyükelçiliği, tehcir edilmiş olan
Ermenilerin, hem tehcir sırasında hem de iskan edildikleri yerlerde, canlarını ve
mallarını emniyete alacak tedbirlerin alınmasını acele olarak gerekli görmektedir"
diyerek, hem Osmanlı Devletini kırmamaya çalışıyor, hem de İtilaf Devletlerinin
Almanya'yı suçlu göstermeye çalışan propagandalarına karşılık vermiş oluyordu.
İstanbul'daki Alman büyükelçiliğinin ve yetkililerinin bu ve buna benzer
protestoları 1915 yılı içerisinde de zaman zaman devam etmiştir. Hohenlohe, 11
Ağustosta yazılı olarak, WoIff Meternich 9 Aralıkta Sait Halim Paşa ve 18 Aralıkta
da Talât Bey ile yapmış olduğu konuşmalarda ve Neurath, Kasım ayı içerisinde
Osmanlı Devletinin Ermeni politikasını protesto etmişlerdir. 4 Temmuz ve 9 Ağustos
memorandumlarına 22 aralık 1915'te cevap veren Osmanlı Devleti, Alman istek ve
iddialarının kabul edilemez olduğunu bildirmiştir. Wolff Meternich'in Ocak, Şubat ve
Mayıs 1916'da Talât Bey ve Halil Beyle yapmış olduğu görüşmeler ve Alman
İmparatorluk meclisi üyelerinin yapmış olduğu girişimler de Osmanlı Devleti
tarafından ilgi görmemiştir.
Almanya, İtilaf Devletleri ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'de bir
Ermeni soykırımı olayının yaşandığı iddiasını samimi bulmuyordu. Çünkü Almanya,
bu savaşta, İtilaf Devletlerinin, sivil ve savaş esiri Alınanlara her türlü mezalimi
yaptıklarını ve dolayısıyla ne İtilaf Devletlerinin ve ne de tarafsız devletlerin
Almanya'yı Ermeni meselesinden dolayı suçlamaya hiçbir hakları olmadıklarım
Bayram KODAMAN
113
savunuyordu.
15 Ekim 1915'te Protestan Kilisesinin elli ileri geleni ve 29 Ekim 1915'te de
Almanya'nın Merkez Katolik Komitesi, Alman Başbakanı von Bethmann-Holweg’e
başvurarak, Osmanlı Devletindeki
Ermeni konusunda Almanya’nın girişimde bulunmasını istediler. Alman
Başbakanı: "Hükümet bugüne kadar yapmış olduğu gibi, bundan sonra da nüfuzunu
Hıristiyan halkların dinleri yüzünden baskı ve zulme uğramamaları için kullanmayı
başlıca görevleri arasında sayacaktır. Hu temel cümleden de anlaşılacağı gibi, Alman
Hıristiyanları açıkladıkları kaygı ve isteklerin göz önünde bulundurulması için
elimden geleni yapacağıma güvenebilirler" diyerek diplomatik bir dille Ermenilerin,
İtilaf Devletlerinin propagandalarında kullandıkları gibi, dinleri yüzünden değil,
siyasal davranışları yüzünden Osmanlı Devletinde problem oldukları belirtiliyordu 93.
5-Talât Paşa ve Osmanlı Hükümetinin Tehcir Konusundaki Savunmaları
Ermenilerin tehcir esnasında soy kırıma uğradıkları ve kendilerine katliamlar
yapıldığı fikrini yaymaları ve bu konuda İtilaf Devletlerini yanlarına almaları üzerine,
İtilaf Devletleri,Osmanlı Hükümetine baskı oluşturuyorlardı. Bu baskılar çerçevesinde
en çok eleştirilen, İttihat ve Terakki Fırkası idi. İttihat ve Terakki, bu eleştirilere
gerekli cevabı ve hükümetinin icraatlarını savunur mahiyetteki düşüncelerini, Fırkanın
1916 yılındaki kongresine ek olarak sunulan raporda ayrıntılı olarak belirtmiştir. Bu
raporun Ermeni meselesi ile ilgili kısımları şu hususları ihtiva etmektedir:
"....Berlin muâhedenâmesiyle mesâil-i düveliye meyanında ithal edilmiş olan
vilâyât-ı Şarkiye ıslahatı keyfiyetine nihayet vermek üzere bu vilâyettin ahvâl-i
dâhiliyesi hakkında azviyât ve tahrikatı vesile-i maişet ittihaz eden komitecilerin en
ziyade yüz bulduğu İngiltere'den müfettişler zımnında vaki olan teşebbüsât-ı
hususiyemizi Rusya devleti bir mesele-i siyasîye rengine sokarak vilayat-ı mezkurede
muhtariyet esaslarını izhar edecek bir çok tekliflerle ortaya atılmış ve devleti bu
teşebbüsten dönülmeyecek bir hale koyduğu gibi celb olunacak müfettişlerin intihab-ı
şahsiyetleri içini kendisine bir hak teminine de muvaffak olmuş idi. Rusya devleti
Adana'ya kadar kendisine mıntıka-i nüfuz itibar ettiği vilayat-ı şarkiyede devletçe
mutasavver olan imarata dahi her vakit mümanaat etmiş ve Erzurum, Van, Bitlis
vilayetleri dahilinde nihayet
93-Mustafa Çolak, Alman Arşiv Belgelerine Göre Almanya İmparatorluğunun Doğu Politikası
Çerçevesinde Kafkasya Politikası (1914-1918), Yayımlanmamış Doktora Tezi, Samsun 1999, s, 49-52.
114
Ermeni Macerası
bulunacak şimendifer hatları imtiyazatı içün vuku bulan muzâkerâta müdahale ile
devletin muhafaza-i memlekete ait olarak kabul ettiği esasatı akim bırakmıştır.
"....Bununla beraber maatteessüf beyana mecburuz ki, bazı harp mıntıkalarında
bir takım ahali levazım-ı hamiyete münafi harekâta tasaddiden çekinmişler ve
haklarında icabat-ı harbiyeden olan muamelâtı şedideyi celp ve davet eylemişlerdir.
Rus hükümeti Devlet-i Osmaniye’yi parçalamak siyasetini şarktaki Hıristiyanların
himaye perdesi altında icra ve takip ettiğinden Berlin Muâhedenâmesinde Ermeniler
hakkında himâyetkârâne bir madde ilâve ettirmiş idi.
"....Ancak seferberliğin ilanı üzerine bazı Ermeni gençleri Osmanlı sancağı
altında toplanacak yerde hudutlardan veya Mısır ve Bulgaristan ve Romanya'dan
Rusya’ ya gelerek gönüllü sıfatıyla Rus ordularına veya Rusya'nın teçhiz ettiği Ermeni
çetelerine iltihak ettikleri gibi, Taşnak, Hınçak, Ramgavar Reforme Hınçak
komitelerinin aralarındaki ihtilafatı terk ile müttehiden bil içtima Devlet-i Aliyyenin
harbe müdahalesi halinde vukuatın alacağı şekle intizar eylemeyi ve ordu-yıı hümayun
muzaffer olduğu takdirde cephe-i harbin arkasındaki kasabâtta iğtişaşlar, katliamlar,
yangınlar ika ve Ermeni askerleri silahlarıyla firara bitteşvik bunlardan çeteler teşkil
eyleyerek ordularımızın hatt-ı ricatını kat etmeyi taht-ı karara aldıkları sübut bulmasına
ve Eçmiyazin Katogikosunun Rusya İmparatorluğunu Ermeni Hamisi unvanıyla takdis
ederek Katogikosluk makamının ceride-i resmiyesi olan Ararat Mecmuasının 1914
tarihli Ağustos nüshasında bilumum Ermenilerin malen ve bedenen Rus ordularına
muavenete mecbur olduğuna dair bir emirname-i ruhani neşretmesine ve orduyu
hümayundaki Ermeni askerlerinin silahlarıyla firarları teksir ederek mukarrerat-ı
vakıanın fiiliyatı baş göstermesine binaen Hükümet-i Seniyyece tedabir-i ihtiyatiyeye
tevessül edilmekle beraber yine Ermeni ekseriyetinin bu teşvikata kapılmayacakları
hakkındaki kanaatler tezelzüle uğramış idi.
Fakat, vukuat müretteb plana tevfikan ber-vech-i âti taakküp etti:
Rusya’ya ilan-ı harp eder etmez çete rüesasından Atranik ile Erzurum mebusu
Karakin Pastırmacıyan (Annen Garo) Ermeni gönüllüleriyle Bayazid hududunu
geçerek hudut mıntıkalarındaki köyleri harap ve ahali-i İslâmiyeyi katliam ettiler.
Bayram KODAMAN
115
1330 senesi Şubatı iptidasında Ermeni çeteleri Hizan'da asker celbi içün
gönderilen müfrezelerimize istimal-i silâh ettiler. Van, Bitlis tarikini tutarak telgraf
hatlarını kestiler. Sevk olunan müfrezelerle haftalarla muharebe ettiler. Muş'da
jandarmalara ateş edildi. Kümüs (Bahçesaray) karyesinde Akan nahiyesi müdürünün
bulunduğu haneyi ateşleyerek müdürü dokuz askerle şehit ettiler Muş'ta Arak
manastırında tahaşşüd eden çeteler jandarma müfreze kumandanı ile maiyetindeki
jandarmaları şehit ettiler.
16 Şubatta asker firarileriyle çeteler Zeytun 'da daire-i hükümeti, hapishaneyi
bastılar, silahları yağma ettiler, telgraf hatlarını kestiler, memurları ve İslam ailelerini
katle kıyam ettiler. Kıyamı teskine giden müfrezeye istimal-i silah ederek bir takımını
şehit ettiler.
Yine Şubatla Kayserinin Develi kasabasında Amerika'dan yeni avdet etmiş olan
Kevork Hamparsumyan’ın evinde bir bomba iştial etti. Edilen taharriyatta Ermeni
mezarlığında, Ermeni mekteplerinde doksanı mütecaviz memeli ve fitilli bombalar,
yüzlerce mavzer, gaz tenekeleriyle barut, Fransızca, Rusça, Ermenice şifre miftahları,
vesaik-i ihtilaliye, çetelerin vezaifıni miibeyyin yetmiş maddelik talimatname, bir çok
evrak ı muhabere bulundu. Derdest edilen mazmunlar bu vesait-i harbiyeyi Ermeni
ihtilali içün hazırladıklarını bî perva itiraf ettiler.
Mart 331 tarihinde beş yüz müsellah eşkıya Zeytun 'un Teke manastırında içtima
ederek üzerlerine gönderilen müfreze ile müsademe ve jandarma Kumandanı
Süleyman Efendi ile maiyetindeki jandarmaları şehit ettiler.
Adana'da, Dörtyol’da, İskenderun civarında düşman donanmaları tarafından
casusluk etmek, şimendifer tahrip eylemek üzere sahile çıkarılıp ellerindeki
talimatname ile der-dest edilenler Osmanlı Ermenileri idi.
Yine Martta, Van'ın Tımar nahiyesi merkezinde tadat-ı ağnam esnasında
Ermeniler memurin-i hükümete istimal-i silah ettiler. Derhal bini mütecaviz silahlı
eşkıya toplandı. İsyan, Gevaş, Şıtak kazalarına sirayet etti. Asiler Hutut-u telgrafiyeyi
kestiler, tertip ettikleri pusularla jandarmaları, Gevaş kadısını şehit ettiler.
İsyan müteakiben Van'a sirayet etti. İslâm hanelerine, Bank-ı Osmani, Düyun-u
Umumiye, Reji, Posta ve Telgraf binalarına bombalar atıldı. Şehre ateş verildi. 7
Nisanda mavzer,
116
Ermeni Macerası
bomba, el kumbaralarıyla müsellah olan eşkıyanın adedi iki bin beş yüzü tecavüz etti.
Van kalesine kapanmış olan asker ve ahali-i îslâmiye Nisan nihayetine kadar şehri
müdafaa ettiler. Şehir eşkıya eline düşer düşmez derhal Ermeni hükümet-i muvakkatesi
ilân olunda. Van, Bitlis civarında eşkıya siperinin içinde Rus ve Fransız şapkaları elde
edildi.
12 Nisanda silah taharriyatı esnasında nefs-i Diyarbekir’de altmış dinamit
bombası, kutularda dinamit kapsülleri, müteaddit ve cesim kutular derununda dinamit
barutları pek çok mavzer, manliher, Şinayder tüfekleri kiliselerde, mekteplerde
binlerce Ermeni firarisi bulundu.
Sivas vilayetinde Kafkas ordusunun hatt-ı ricatini tehdit için otuz bin kişilik bir
kuvvet cem ve tahşidine çalışıldığı itirafat ile sabit oldu. Sivas'ta, Suşehrinde,
Merzifon'da, Amasya'da elde edilen bombalar mahsusen imal ettirilmiş jandarma
elbisesi, asker boruları, pek çok esi esliha-i memnua bunu teyid ettiği gibi Suşehri
civarında Erzurum 'a giden asker kafilelerinin mükerreren vuku bulan taarruzlar da
isyana mukaddeme teşkil etti.
12 Haziranda silah taharrisi esnasında Karahisar-ı Şarkî Ermenileri isyan
ederek şehri ateşe verdiler. Sekiz yüz asi kaleyi tahassun ile askerden, ahaliden
jandarma ve polisten bir çoklarını şehit ettiler. Jandarma kumandanı da Şüheda
meyanında idi.
Yine, silah taharrisi esnasında İzmit’te Bahçecik'te Adapazarinda yüzlerce
bomba ve esliha-i memnua, Armişe Manastırında ruhbana mahsus mektepte fevkalade
kuvve-i tahribiyeyi haiz müteaddit bombalar bir çok küçük bomba ve silah zuhur etti.
Hüdavendigar vilayetinde dahi pek çok yerlerde bomba ve silah zuhur ettiği gibi
müsellah çeteler istirahat-ı âmmeyi ihlâle başladılar.
Maraş'ta beş yüz kişilik bir çete efradı Fındıkçık karyesinde muntazam siperler
yaparak, sevk olunan kuvve-i askeriyeye mukavemet ve taarruz eylediler, bir çoğunu
şehit ettiler.
Bu sıralarda Ankara’nın Boğazlayan kazasında kuvvetli Ermeni çeteleri, ahaliye
ve askere tecavüz etti.
Aynı tarzda Urfa’da da Ermeniler silahlı isyana sarıldılar. İşte bu ahval ve
Bayram KODAMAN
117
vekayi, Rus hudutlarındaki ordularımızın emniyetini selbettiği ve kuvve-i müdafaası
olmayan iaşe menzilleriyle kafilelerini
taht-ı tehdide düşürdüğü ve hadisat-ı isyaniyenin biraz daha tevsii ordularımızın
mağlubiyetini intaç etmek demek gibi cidden endişe-âver bir şekil aldığı cihetle
ordularımızı iki ateş arasında bulunmaktan tahlis içtin bilumum Ermenilerin menatık-ı
harbiyeden ve menzil ve şimendifer hatları civarından uzaklaştırılmalarına mecburiyet
hasıl olmuştur.
Bu nakil esnasında bazı ifratkârâne harekât vuku bulduğu
mesmu
olunduğundan, tahkikat icrası içim muhtelif heyet-i teftiş iyeler gönderilmiş ve sevk
olunanların emlâk ve arazisinin su- i istimale uğramamasını teminen Kanun i mahsus
yapılmıştır. Bu kanuna tevfikan teşkil olunan komisyonlar emvâl-i metrııkeyi sebt-i
defter edeceklerdir. ”94
6-Talât Paşa’nın Tehcir Konusundaki Görüşleri ve Savunması
İktidarda bulunan İttihat ve Terakki Fırkasının, dolayısıyla Osmanlı
Hükümetinin kendisini Ermeni tehciri konusundaki bu savunmasından sonra;
hükümette Dahiliye Nazırı olarak görev yapan ve bu meselede birinci derecede
sorumlu tutulan Talât Bey, 1 Kasım 1918 tarihinde Almanya'ya gideceği gecenin
gündüzünde yapılan son İttihat ve Terakki Kongresindeki şu sözleriyle kendisi
savunmuştur: "Ermenilerin, bazı menatık-ı sahiliyede Rumların, Suriye’nin bazı
akşamında, Arapların tehcir meselesi dahilinde ve bilhassa hariçte harp kabinelerine
en çok söz getirmiş olan meselelerden biridir. En evvel söylemek lazım gelir ki, bu
tehcir ve taktil rivayetleri son derece de mübalağa edilmiştir. Türkleri hiç tanımayan,
daha doğrusu pek fena tanıyan, Avrupa ve Amerika efkâr-ı umumiyesinde mezalim
sözlerinin ne kadar ağır ve tesirler bırakacağını takdir eden Ermeni ve Rum neşriyatı
biri on yaparak dünyayı gürültüye boğmuştur”.
.
94-İttihat ve Terakki Fırkası 1332 Kongresi Raporu, Tanin Matbaası, İstanbul, 1332, s. 6, 9, 1013; Zafer Toprak, ”70. Yıldönümünde İttihat ve Terakki'nin 1916 Kongresi", Tarih ve Toplum, c. 2, S.
33, Eylül, 1986, s. 136-137; T. Z. Tunaya, Siyasal Partiler, C:III, s. 594-596; İttihat Terakki'nin 1916
kongresinde diğer konularla ilgili alınan kararlar ve kongre hakkında geniş bilgi için ayrıca bkz.
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Program ve Nizamnamesi (1332 senesi Umumi Kongresinde Tadil
ve Kabul Edilmiştir). Tanin Matbaası, İstanbul 1332; Tanin, 22, 23, 2425, 27, 29, 30, Eylül 1332, 1
Teşrinievvel 1332 tarihli nüshalar; Mete Tunçay. Cihat ve Tehcir 1915-1916 Yazıları, İstanbul 1991.
118
Ermeni Macerası
Bununla vukuatı inkâr etmek istemiyorum. Yalnız hakikati söylemek, fazla
mübalağaları ortadan kaldırmak arzusundayım. Şu mübalağ!ardan sarf –ı nazar
olunursa her halde böyle bir hayli tehcir vukuatı olmuştur, Fakat Bâbıalî bunların
hiçbirinde evvelden verilmiş bir karar üzerine hareket eylemiş değildir. Vukua gelen
hâdisâtın mesuliyeti her şeyden evvel onlara sebep alan, gayr- i kabil-i tahammül
hareketleri ika eden unsurlara aitıir. .Şüphesiz burulan bütün Er meniler, bütün
Rumlar mesul değildir, faka t devletin hayat ve memat kararını verecek büyük bir
harp esnasında ordularının serbest-i hareketini ihlal eden, arkada isyanlar çıkararak,
memleketin selametini, ordunun emniyetini tehlikeye düşüren hareketlere müsamaha
edilmemek tabii ve zaruri idi.
Erzurum havalisinde ordularımızın harekâtını işgal eden Ermeni çeteleri büzün
Ermeni köylerinde muavenet ve himaye buluyorlardı. Başları sıkıştığı zaman
gönderdikleri bir haber üzerine köylüler kiliselerde mahfuz silahlan alarak,
imdatlarına koşuyorlardı. Ordunun arkasında böyle mütemadiyen hatt-ı ricatimizi
kesecek ve cephe gerisi hidematını ihlâl edecek tehlikelerin bekasına gör. yumamazdık.
Ordulardan malumat, vilâyetlerden mütemadiyen vuku bulan işarat nihayet bu mesele
hakkında katı bir tedbir ittihazı mecburiyetini tevlit eyledi.
İşte tehcir meseleleri her şeyden evvel böyle bir zaruret- i harbiye neticesinde
ittihaz edilmiş tedabirden tevellüt etmiştir.
Demek istiyorum ki her yerde tehcir muntazam bir şekilde ve yalnız zaruretin
icbar ettiği derecede yapılmıştır. Bir çok yerlerde, çoktan beri terakküm etmiş olan
adavetler bu vesile ile infilâk ederek katiyen arzu etmediğimiz suiistimallere sebep
olmuştur. Bir çok memurlar haddinden ziyade zulüm ve şiddet gösterdiler. Bir çok
yerlerde bi-gayrihak bir takım masumlar da kurban oldular. Bunu itiraf ederim”95
Talât Bey. Almanya'ya sığındığı günlerde, öldürülmesinden kısa bir süre önce,
bir İngiliz yazarıyla yaptığı mülakatta, bu konuda şunu diyordu: "....Bir millet savaşa
girip arkadan hançerlendiğinde buna rıza gösterebilir mi? ....Kafkasya ya sürülmüş
biti un Ermeni ler geri dönseler bile, genellikle
95-Vakit 12 Temmuz 1921 ‘den naklen, Y.H. Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, III-lll.s 43-44.
Bayram KODAMAN
119
Ermeni olmayan nüfusun ancak ufak bir azınlığın meydana getirebileceklerdi.96
Ermeniler, tehcirin başlamasından sonra günümüze kadar, yaşadıklarını veya
Osmanlı Devletinin kendilerine karşı yapmış okluğu muameleleri, kasıtlı bir Genosid
(soy kırım) olarak nitelemişlerdir. Yukarıda verdiğimiz bazı örneklere dikkat edilirse,
batılı yazarlar ve hatta Ermeni asıllı yazarlar bile devlete karşı ilk hareketin Ermeniler
tarafından ortaya çıktığını, hükümetin de meşru savunma ve egemenlik hakkım
kullanarak tehcir kararı alarak uyguladığını kabul etmektedirler. Fakat, bazı Ermeni
asıllı veya Ermeni yanlısı yazarlar ısrarla Osmanlı Devletini, dolayısıyla o dönemin
hükümetini ve hükümet üyelerini sorumlu tutmuşlardır. Yayımlamış oldukları sahte
belgelere dayanan iddialarla bütün ittihatçıları, özellikle Talât Beyi suçlamışlardır. 97
Hatta, Talât Paşa hükümetinin yıkılmasından sonra. İttihatçı liderler bu mesele
yüzünden yargılanmışlardır.98
96 Herbert Aubrey, "Talât Paşa", Birikim, Cev; Bingöl Erdumlu. Nisan 1975, Ssayı 2. s. 47-57.
97-Ayrıntılı bilgi için bkz. Şinasi Orel-Süreyya Yuca, Ermenilerce Talât Paşa'ya Atfedilen
Telgrafların Gerçek Yüzü. TTK Yay., Ankara 1983; Türkkaya Ataöv, Talat Paşa'ya Atfedilen Andonian
"Belgeler”! Sahtedir. Ankara, 1984; Salahi R. Sonyel. "Yeni belgelerin Işığı Altında Ermeni
Tehcirleri” Belleten, C. XXXVI ,S.141. Yıl: 1972, s. 31-69.
98-İttihatçılar için suçlama ve yargılama dönemi 1918 yılında yoğunlaşır. İlk yargılama Mebus
Fuat Beyin takriri ile başlatılmıştır. Sait Halim ve Talât Paşa kabinelerinin Divan ı Âli'ye sevkini
öngören bu takrirde, açıkça olmamakla beraber Ermenilerle alakalı maddeler de vardır. Mesela: 5.
Madde: Hukuk ve insanlık kurallarına ve özellikle Kanûn-ı Esasinin ruhuna ve açıklamasına tamamen
aykırı geçici kanunlar ve emirler ve nizamlar çıkararak memleketi facialar sahnesine dönüştürmesi,
şeklindeki suçlamalardır Kur’a sonucu Meclis-i Mebıısanın 5. Şubesi soruşturma ile görevlendirilmiştir.
Soruşturma tamamlanmış, fakat bir karara bağlanmadan meclis feshedilmiştir (4 aralık 1918). Asıl
yargılama 1919 yılında başlamıştır. İstanbul'da kurulan Divan-ı Harp. İttihatçıların ileri gelenlerini
Ermeni katliamından sorumlu tutmuş, ölüm cezası ve başka ağır cezalara mahkum etmiştir.
İttihatçılardan bir böliimü Malta'ya sürülmüştür. İstanbul dışındaki Divan-ı Harpler de İttihatçıları ağır
cezalara çarptırmıştır. Bu yargılamalar sırasında bütün İttihatçılara Ermeni taktil ve tehciri konusunda
sorular sorulmuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz: Meclis-i Mebusan Encümen Mazbataları ve Tekâlif- i
Kanuniye ile Sait Halim ve Mehmet Talât Paşalar Kabineleri Âzalarının Divân- ı Aliye sevkleri
Hakkında Beşinci Şubece İcra Kılınan Tahkikat, No: 503-523, Devre: III, İ.S.: 5, Sene 1334, TBMM
Basımevi, Ankara, 1993.
120
Ermeni Macerası
Ermenilerin bunca ihanetleri ve taşkınlıkları, hatta Türklere karşı yaptıkları
mezalim karşısında, vatansever bir devlet adamı olarak Dahiliye Nazırı Talât Beyin
aldığı tedbir ve kararların haklı ve yerinde olduğu kanaatindeyiz. Ermeni meselesinde
Talât Beyi suçlayanlar, ön yargılı olarak düşünmekte ve karar vermekte, dönemin
mevcut savaş şartlarını göz ardı etmektedirler. Kaldı ki, Tehcir konusunda ilk adım ve
fikir, Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşadan çıkmış, Talât Bey de
Dâhiliye Nazırı sıfatıyla memleketin güvenliği ve geleceği için, aralarındaki mutabakat
ve uyum sayesinde cesaretle uygulamaya koymuştur.
Son zamanlarda arşivlerimizde bulunan Ermenilerle alakalı belge ve bilgiler
büyük titizlik ve objektiflikle yayımlanarak, Ermeni iddiaları çürütülmeye çalışılmış,
Osmanlı Devletinin bu kararları almada ve uygulamadaki haklılığı, Ermeni iddialarının
aksine, Türk halkının katliama uğradıkları ortaya konmuştur"99..
99- Birinci Dünya Harbine kadar Ermeni olayları için resmi belgeler ışığında bkz: Hüseyin
Nâzım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, c. I-II. Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yay., Ankara,
1994; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yay,
Ankara, 1994; Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu’da Ermeni Mezâlimi (1906-1919), c. I
II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yay., Ankara, 1995; Halil Kemal Türközü, Osmanlı ve
Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezâlimi, Türk Kültürünü Araştırma Ens. Yay., Üçüncü Baskı. Ankara,
1995; Erdal İlter, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1815), Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yay., ikinci Baskı Ankara 1995.
Bayram KODAMAN
121
Les Racines de la Question Turco-Armenienne
İntroduction
En tant qu,historien, je peux le bien dire que ne pas connaitre le passé, c’est â
dire histoire me paraît etre un grand manque. Ne pas connaitre notre présent ou faire
semblant de ne pas le voir est aussi une faute. Pourtant detruire l’histoire et la mettre
en service de la politique pour aboutir a des objectifs differents equivalent un crime.
Une telle tendance s’avere trés dangereuse. Comme chacun le sait pour ne pas répéter
les fautes commises dans le passé. dans les écoles, on apprend aux nouvelles
generations l’histoire. Cette histoire doit etre objective et utile si l’on sait en tirer une
leçon. Je souhaite donc que les Turcs et les Armeniens tirent une part de l’histoire non
dans un sens qui va toujours vers une hostilité entre eux, mais pour rendre leur futur
meilleur pour etablir une amitié durable.
Pour etre trés court, je veux vous résumer, sans entrer en detail les événements
historiques et meme tragiques, les racines et les causes de la question armenienne.
Nous croyons que, lorsqu’une question ou un événement se produit, la premiere des
choses â faire est de chercher
122
Ermeni Macerası
les causes et ies motifs de cet evenement. objectivement
Cette demarche a été pourtant laissé de coté sur la question armenienne. Les
Turcs et les Armeniens ont malheureusement eu un point de vue fixe sans se
renseigner sur la question. Ce point de vue acquis n’est donc qu’un préjugé futile, ceci
a naturellement ouvert la voie â un malentendu des deux cotes. C’est pour cette raison
que les relations turco-armeniennes n’ont jamais été améliorées; cela a meme pris une
allure dangereuse.
Les Armeniens parlent depuis longtemps de deportation, de massacre,
d’extermination et meme de génocide pour accuser de crime tous les Turc du monde
sans en faire exception. D’apres eux, les Turcs sont les loups, tandis qu’ils sont tous de
pauvres agneaux belants, les loups turco-musulmans ont devoré les agneaux armenochretiens. Alors le monde chretien ou l’Europe tout entier est appelé au secours de ces
malheureux armeniens opprimés, pour les delivrer du joug des Turcs et refouler ceuxci de 1’Anatolie vers l’Asie centrale. Cette accusation est trés dure et cette
condamnation est injuste. II est imposible pour les Turcs de les accepter et de les
approuver100.
Par contre, les Turcs accuserent les Armeniens revolutionnaires des massacres,
des atrocités, des cruatés, des gaspillages et des actes de terreur commis contre la
population musulmane. Mais l’opinion publique armenienne refuse vigureusement ces
prétentions.
A vrai dire que les Turcs n’ont jamais eu de la haine contre les Armeniens, et
n’ont jamais voulu leur extermination. S’ils avaient réellement voulu tuer ou deporter
les Armeniens, ils auraient alor fait tout ce qu'ils voulaient et exterminé tous les
chretiens de l’Empire Ottoman. Eh bien, alors les Ottomans n’ont pas meme touché et
molesté les Armeniens. Les tolerances, la bienveillance et la protection des Turcs
s’etendirent indifferemment sur tous les chretiens. Les Armeniens eurent alors, des
priviléges que ne leur avaient pas été reconnus par les Byzantins et puis par les Russes.
Les Turcs les appelerent “la nation fidéle”(millet-i sadıka). Les Armeniens, qui avaient
jamais connu une telle protection, un tel rapprochement
100-Türkler-Ermeniler ve Avrupa, Ankara, 1994, p. 4,
Bayram KODAMAN
123
semblamble dans leur histoire se sont attaché sincerment aux sultans, â l’Etat ottoman
et aussi aıı peuple ture101.
Grâce â ces priviléges leur reconnus par l’Empire Ottoman et la paix que celui-ci
leur a apporté, ils se sont installés, au sein de Empire, partout ou ils ont pu tirer profit
dans le domaine surtoııt commercial. Cette situation des Armeniens etait un signe que
ceux- ci n’avaient pas peur des Turcs et vice-versa. Si les Turcs avaient adopté, contre
les Armeniens, un comportement hostile, méchant, appliqué de la pression contre eux,
chassé ceux-ci de leur entourage, serait-il possible aux Armeniens d’aller s’installer et
vivre dans les villes et villages turcs? Leur serait-il possible de faire commerce et de
faire fortune? Si les Turcs avaient été les concitoyens d’un pays dont il faut se mefier
et avoir peur, les Armeniens s’abstiendraient d’enter entre les Turcs, de vivre avec eux;
ils choisiraient, suivant leur instinct de defense et par peur, d’aller vivre ensemle dans
une autre region. C’est de cette façon que Les Turcs et les Armeniens se sont habitués
a vivre ensemble. Je voudrais citer, sur ce sujet, quelques passages d’un rapport que
nous avons trouvé dans les Archives du Ministere des Affaires Etrangeres Françaises
au Quai d’ Orsay. Un des journalistes de Ne w York Herald, Dr. George H. Hepwoı*th
a préparé le rapport dont il s’agit lors d’un sejour dans Empire Ottoman; il avait pour
but d’etudier les evenements armeniens. Je cite les paroles d’un Armenien adressées au
journaliste Dr. George Hepwort: “Quant a Dr. George FL Hepworth, il s’explique, sur
le sujet de cette maniere:
“Nous étions autrefois un peuple heureux. Nous payions de fortes taxes, noııs
avions de grands interés commerciale, nous étions contents et nous prosperions, mais
le traité de Berlin en 1878 et l’immixion de l’Angleterre! Si l’Europe voudrait ne pas
s’occııper de nous, nous pourrions avoir encore un avenir, mais dans la situation
actuelle, nous sommes (parait-il) un peuple condamné. Pauvres, pauvres armeniens!
L’Europe est intervenue en notre faveur, et nous a ruiné. Elle a suscité (en vaine)
contre nous les pires passions des Turcs, elle a reveillé leurs supçons,
101-İbid, p. 5.
124
Ermeni Macerası
nous a laissé dans l’embarras et nous a condamné â vivre ou a mourir selon la volonté
de Dieu. Helas ! Mon pays ruiné 102.
. Dr. Hepvvorth expliquait aussi ses propres opinions sur la situation des
Armeniens, comme suivant :« Les Armeniens etaient cultivateıır les plus prospéres, ils
avaient des capitaux a placer, ils pouvaient employer les ouvriers, ils formaient
l’élément travailleur dans chaque ville et dans chaque village, et mieııx que tout cela,
ils payaient les taxes et supportaient le gouvernement (ottoman). Lorsque le Turc
essayait d’exterminer l’armenien il en vint presque commetre un suicide »103
Abdıırrahman Şeref, un specialist de l’histoire de l’Empire Ottoman, ecrit ainsi :
« Les Armeniens se sont occupés de leur travail, du commerce, de l’art, ils ont payé
leur impot régulierement et n'ont jamais posé de probleme face an gouvernement.
Pour faire du commerce et vivre, la communauté armenienne s’est allé s’installer dans
certaines regions de Rumeli (Balkans), et dans divers secteurs de l’Anatolie meme
ceux-ci étaient réstes dans l’Est de l’Anatolie ont choisi d’aller vivre a İstanbul ou
dans les autres villes pour gagner leur vie. Ayant un caractére docile et facile, les
Armeniens se sont adaptés aux Turcs. ils ont partagé le meme sort, le meme profit, la
meme maniere de vivre que les Turcs. l’Empire Ottoman faisait confiance aux
Armeniens et leur croyait. Cette confiance leur a ouvert la voie d’accés aux fonctions
les plus importantes, telles que finance, haut fonctionnaire, ministre etc.. »104.
Un auteur armenien, C. Oskanyan, écrivait, les memes choses dans un livre
publie en 1857. « Les Armeniens jouaient des roles importants dans la vie quotidienne
et administrative turque.Les Turcs avaient completement confié l’industrie, toute sorte
de d'affaires commerciales et autres aux armeniens. Les banquiers, les artisans, les
hommes de commerce étaient tous armeniens. Les sentiments, les profits des deux
nations, leur maniere de sentir, leur comportement étaient de meme.
102-Quai d’Orsay, Archives dip!omatiques, correspondance politiqııe et commerciale , Nouvelle
serie, 1897-1918. Turquie politique interieure, Tome: 74, Date: 1898-1899 pages; 191-232.
103-Ibid, p. 201.
104-Bayram Kodaman , Mehmet Ali Ünal, Son Osmanlı Vak’anüvis Abdıırrahman Şeref Efendi
Tarihi. Türk Tarih Kurumu, Ankara 1996.
Bayram KODAMAN
125
Les Armeniens profitaient d’un plus large privilége»105
Les Responsables de la Question Armenienne
Pendant que les relations turco-armeniennes se développaient dans un sens
toujours positif, comment se fait-il que les deux nations qui vivaient dans un total
accord entre eux depuis 700-800 ans sur le meme sol ont été ennemi l’une de l’autre au
XIX siecle ? Qui en est était ou en étaient les responsables. C’est le probleme essentiel
sur lequel il faut s’attarder longuement, au lieu de s’accuser l’un et l’autre.
Les Armeniens et les Turcs ne sont sans doute pas les principaux responsables
sur ce sujet. Ces deux nations ont été la proie des politiques emperialistes,
dominatrices et expansionistes des Grandes Puissances. Les Turcs et surtout les
Armeniens n’en sont pas conscients. Le fait qu’ils continuent â s’accuser le montre
clairement. Essayons â present de trouver les responsables d’apres les documents
français et surtout le rapport de Dr. George H. Hepworth.
La responsabilite de l’Angleterre : D’apres le journaliste americain, Dr.
Hepworth « ... Les Armeniens seraient dans une situation bien meilleure qu’ ils ne le
sont actııellement si les Grandes Paissances Européennes ne leur avaient promis de
faire ce qu’elle avaient l’intention de ne jamais faire ou ce que si elle avaient
l’intention de le faire elle ont ignominieusement laissé noıı fait.
En cela, l’Angleterre a pris la directiot et par la symphatie qu’elle a montré et
qu'elle ne voulait cependant pas appuyer par la force. Elle a beaucoup contribué â
encourager les pauvres armeniens a la revolte.
Je sais que c’est lâ la verité, car je la tiens de la bouche des Armeniens euxmemes : ceııx-ci ont constamment pensé que l’Angleterre se tiendrait â ses cotés, ils
ne se sont enfin reveillés que lors qu’ils ont compris que l’Angleterre pouvait parler
avec beaucoup d’éloquence mais faire bien peu(...) »
« ... Dans les circonstances présentes le point le plus triste de toute Ia qııestion
est l’attitude de l’Europe c’est en réalité un point désesperé. L'Angleterre non
seulement offre un asile a ces
105-Kamuran Gürün,Ermeni Dosyası,Ankara,1982,p.65.
126
Ermeni Macerası
malfaiteurs (revoltés armeniens), mais encore elle les entoure d’une symphatie
larmoyante et semble prete a se faire la complice du meurtre de vingt hommes de
façon a faire d’un seul homme un heros de roman (...)106.
Le discours de Mr. Gladstone en faveıır des Armeniens contre les Turcs, exercait
le plııs profond effet sur les Armeniens qui gardaient religieııeusement dans leurs
poches les coupııres de ce discours anti-turque et les distribuaient entre eux pour les
lire en cachette. Les Armeniens n’ etaient pas au courant que Mr. Gladstone se servait
de la question armenienne rien que pour exciter l’opinion publique anglaise et d'en
tirer profit face a ses adversaires politiques et surtout face au Lord Salisbury 107.
A propos de Gladstone, l’Ambassadeur de France â İstanbul Mr. Cambon
ecrivait en 1894, les phrases suivantes108: « Gladston a accueilli chaleuresement les
Armeniens revoltés Londres, les a reunis, les a disciplinés et leur a promis son soutien
et son aide. C’est ainsi que toutes les organisations politiques et les commités de
propagande des Armeniens se sont installs a Londrres, grâce â Gladstone.
Quant â la responsabilité de la Russie; Par le traité de Kaynarca elle avait
obtenu le droit d'intervenir en faveur des chretiens, sujets de l’Empire Ottoman. Elle a
fomenté en Europe des croisades et a prvoqué les Serbes, les Romains, les Grecs et les
Bulgares de se revolter contre les Ottomans. Apres l’independance de ces nations, la
Russie a tourné les yeux vers les Armeniens, habitant en Asie mineure oriantale, qui
pouvaient Iui servir d’instrument de dissolution interne de lEmpire Ottoman. Depuis
lors, les Armeniens, avec lesquels les Tıırcs avaient vecu dans une parfaite harmonie,
furent incités et poussés par les agents russes a la violence et a la revolte contre leurs
voisins musıılmans, non pour l’amour des Armeniens, mais pour son propre interet.
Car, il convenait a la Russie d’entretenir dans l’Anatolie de l’ Est le mecontentement
et l’anarchie â l’état permenant... »
Nous revenons encore aux paroles de George H. Hepworth : « La Russie poııvait
en agitant
106-Quai d'Orsay, İbid, pp. 206-212.
107-Bayram Kodaman, İbid, Ankara 1994, p.35.
108-Quai d'Orsay, Memoires et Documents, Livre Jaune Français. No:187, p. 11
Bayram KODAMAN
127
simplement la main,empecher les revolııtionnaires (revoltés) armeniens qui se trouvent
sur son territoire, de passer la frontiere, mais en realité elle les protege et ne place
aucun obstacle sur leur chemin... »
Devant les evenements, «La Rııssie hausse les epaules parce qu’elle sait que
l’anxieté de la Turquie est, pour elle, une apportunite et parce qu’elle est sure que la
pomme tombera dans son sein, lors qu’elle sera suffisamment mûre(...) Quelques
centaines de mille hommes, femmes et enfants morts et vivants ne sont pour elle
d’ucune consequence…”109.
La Responsabilete des Comités Armeniens : Pour vous montrer la
responsabilité des comités armeniens je veux encore m’adresser aux documents des
Archives français, et sourtout â la lettre de Hepworth qui a trasmis les renseignements
suivants110:
« Le gros de la population armenienne n’est nullement disposée â créer des
troubles mais elle est terrorisée par un petit groupe de meneurs. Ce sont les Comités
de Londres, Paris, Berlin et Ceneve qui fomentent l’agitation.
Ce sont des revolutionnaires professionnels envoyés par ces Commités qui ont
causé les troubles de Costantinople.
Aussitot qu’un de ces revolutionnaires renté en Armenie, il y repand la terreur et
cela surtout parmi les Armeniens eux-memes qui s’efforcent alor de faire le vide
autour de leur compatriote trop ardent.
Un Armenien, appartenant a une societé secréte fut arreté en 1897 a Erzeroum,
sur lui on a trouvé, par hasard un document secret qui prouve que le comité de
Lonclres prepare de nouvelles émeutes... »
Ce document secret etait le proces-verbal de reunions des Comités, tenues, le 26
Octobre 1896 et le 13 Janvier 1897 â Londres.
Dans ces reunions on a surtout traité et discuté la question des préparatifs
d’insurrection en temps de paix. Au cour de la session, on a offert trois propositions
suivantes:
109-Quai d’Orsay, Ibid, pp. 209, 212.
110
Quai d’Orsay, Ibid. pp, 220-232.
128
Ermeni Macerası
La premiere etait de cesser ou de ne pas continuer la revolte et d’abondonner
toute idée d’agitation pendant dix ans pour avoir le temps de se préparer.
Cette proposition a été rejetée par les Jacobins du Comite. Puis on a decidé de
continuer l’agitation et d’envoyer des armes et des munitions afin de provoquer un
mouvement. Leur but etait de forcer ainsi les Grandes Puissances européennes â
intervenir et â resoudre la question armenienne en leur faveur.
Une autre proposition consistait â laisser l’Anatolie en paix et par contre on a
proposé d’envoyer des bandes armées en Bulgarie et en Serbie pour créer des embarras
continuels au gouvernement ottoman. Elle a été egalement refusé.
Finalement le Comite a adopté â l’unanimité le projet de continuer agitation et la
revolte â İstanbul et en province. Car, d’apres lui, arreter l’agitation equivaudrait a
condamner a mort une nation dont le sort et l’avenir etaient â ses mains.
On a accepté la formation d’un certain nombre des bandes armées qui se
dissemineront en Turquie et susciteront toutes sortes de crises et d’actes de violence.
La tâche de ces bandes armées etait comme suivant : Occuper les montagnes, exécuter
les musulmans, attaquer les voyageurs et les couriers, provoquer les desordes, et enfin
forcer l’intervention de l’Europe.
İl faut dire franchement que la majorité des Armeniens n’aient aucun penchant et
aucune symphatie pour des mouvements de cette nature.
Malgre ces decisions des comités revolutionnaires, les circonstances n’etaient
pas favorables aux Armeniens au point de vue de la demographie, de la force et du
niveau militaire. Dans ces conditions il etait impossible pour les comites de reussir et il
etait donc certain qu’une lutte pour I’independance de l’Armenie devanait
pratiquement, en cas d’eches, un crime. Quelles etaient alors les conditions ou
circonstances defavorables pour Armeniens?
1-L’armée ottomane etait plus forte que les bandes armeniennes revoltées.
2-La préésence des Rejiments Hamidiens dans la region ou vivaient 3.000.000
Kurdes
3-La population armenienne compte 1,5 millions.
Bayram KODAMAN
129
4-Chacun des villages armeniens entouré de tout coté par 5 ou 6 villages
musulmans.
5-Les Armeniens n’avaient pas la majorité de la population habitant dans la
region.
6-l’Anatolie orientale n’appartenait pas seulement aux Armeniens.
7-İls n’avaient ni une armée réguliere ni une place (endroit) fortifiée.
8-İls ne connaissent pas art et métier militaire.
9-On ne sait ou commence et ou finit la frontiere des territoires pretendues ou
réclamés par les Armeniens. Car l’Armenie n’avait pas, comme la Gréce ou la
Bulgarie un territorie limité par les frontieres naturelles et historiques ou defini par des
agglomerations de population. Les Armeniens etaient repandus au quatre coins de
l’Empire ottoman et portout melangés de musulmans. İl faut ajouter que l’Armenie
etait morcelée entre l’Empire ottoman, la Russie et I’Iran (la Perse).
Compte tenu de ces conditions, il etait impossible de parler d’une Armenie
autonome et independante.
Pour conclure: les massacres reciproques entre les Armeniens et les Turcs etaient
dûs, avant tout, â des commités (Dachnak et Hıntchak) armeniens. Si ceux-ci avaient
adopté une position positive et pacifique, il n’aurait jamais eu de massacres
reciproques entre deux nations. C’est la un fait dont il est impossible de nier la verité.
S’ils n’avaient été soutenus par l’Europe, surtout par l’Angleterre et la Russie ils
n’auraient pas de courage de mettre les actes d’agitation dans l’Empire ottoman.
Comme on le voit, les causes de la question ou des evenements non desirables
n’etaient pas religieuses, economiques et sociales. İl est evident que l’origine était
indiscutablement dûe â une aspiration politique d’autonomie ou d'independance de
l’Armenie. Cependant les Armeniens n’ont jamais pensé â un succés qu’ils pourraient
obtenir par leur propre possibilité et force. İls comptaient toujours sur l’intervention
des Grandes Puissances européennes. Leur but etait par cette voie, de les amener et
pousser â lutter pour eux-memes contre les Ottomans et â resoudre ainsi la question
pour leur faveıır.
130
Ermeni Macerası
Réclamer d’une part l’independance, d’autre part ne pas croire â l’obtenir par
leur propre force et l’avoir avec l’appui de l'Europe créent naturellement une
contradiction. Vivre dans cette contradiction n’ouvre pas la voie â l’independance et
n’y a d’ailleurs pas ouvert,en plus cette situation contradictoire a cause le
déclenchement des évenements irreparables et non voulus.
En cas d’une Armenie independante le probléme ne serait pas resolu, mais au
contraire renversé et envenimé. Car, au lieu d’une minorité de 1.600.000 Armeniens
sous la domination de 5 millions Turcs ou musulmans, il y aurait ainsi, dans un nouvel
Etat armenien, une majorité de 4,5 millions musulmans soumise â la domination de
1.200.000 Armeniens.
On remplacerait ainsi la question d’une minorité armenienne dans l’Empire
ottoman, par une plus grave question d’une majorité musulmane en Armenie. II n’y a
pas de principe capable de soutenir une pareille solution.
131
Bayram KODAMAN
Three Armenian Songs
And
The Attıitudes Of Adana-Maraş Armenıans Towards The Turks
(1891-1909)
Before presenting our main topic, I find it useful to make an outline of the
subject of Armenians. As it is known, no disagreements were traced between
Armenians and Turks until the second half of the nineteenth certury. Besides,
Armenians were the leading ethnic group among the non-muslims which both got
along and adjusted themselves to the Turkish nation exceptionally well. For this
reason, the Sublime Porte considered Armenians to be the most faithful group and
gave them a lot of priviliges. To put this subject across much better, I am of the
opinion that it will be quite helpful if I quote -by simplifying- some sentences from the
unpublished handwritings of the last Ottoman historian
132
Ermeni Macerası
Abdurrahman Şeref. In his writings, he states “ As Armenians were not agressive and
had nothing to do with arms. they dealt with their own business, art and trade. Paying
their taxes in time and carrying out their responsibilities towards the state without fail,
they never caused any problems. To be able to earn their living and deal with trade,
they left the mountainous regions and migrated to almost every part of Anatolia and to
some parts of Rumelia. Since they were good-natured and had a moderate life-style,
they got accustomed to the Turkish way of life and characteristics easily. They were so
closely related that they became united with the Turkish people in the same country in
benefit and in share. For this reason, the state believed and trusted in the Armenians.
Owing to this confidence, the state not only appointed Armenians to the directorship of
the state powder mills, which was regarded as the most important and distinguished
job, but entrusted state finance, banking and mint to them. Customs officials, market
guards and mansion servants were also chosen among Armenian”111
Armenian author C. Oskanyan, in the book he vvrote in 1857 corroborated vvhat
the Ottoman historian Abdurrahman Şeref vwote about Armenians: “…Armenians had
an important role in everyday life in Turkey. Turks left ali the branehes of industries to
Armenians. In addition, Armenians and Turks shared the same emotions, benefits and
traditions. They, therefore, adjusted themselves to the Turkish society very vvell,
gained their confidence and became the most influential and the most pıivileged ethnic
group. Almost every Turk -from villagers to generals- used to borrovv money from
Armenians. Turkish people could never do vvithout Armenians112.
Having lived in peace for 700 or 800 years and having been united in the same
country in benefit and in share, hovv did these tvvo nations become enemies to
eachother? There is no doubt that.it vvas neither Turks nor Armenians vvho caused
this enmity. So there must be some other nations that should be blamed. If we closely
investigate the source of this antagonism, firs we come aeross England, then christian
missionaries. To take a close look at the documentsin the Ottoman, American and
European archives is enough to realize what we have been claiming is true.
111-See the Manuscript numbered 542 belonging to Abdurrahman Şeref, the Department of
Manuscripts, Turkish Society of History (Türk Tarih Kurumu).
112-Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara, 1983, p. 65. C. Oskanyan, Sultan Abdulhamid and His
People, Nevv York, 1857. pp. 353-354.
Bayram KODAMAN
133
Here is an example: the French ambassador to İstanbul, in a letter he wrote on 20
February 1894 said “… in 1878, neither the Armenian nationalism nor the idea of
independence had emerged, It was in 1885 that people started to mention the
Armenian movements in Europe. The Armenians in Europe and in the United States of
America united together for a common movement. National committees and
newspapers were seen The Armenians were well received in London. Gladstone
gathered the Armenians, formed a group, disciplined them and pledged his support.
Thus, the Armenian propaganda committe was settled in London.
In
a
few
years’time, clandestine societies were organized and the ideas of national movement
and independence began to spread among Armenians…”113
When Dr. George H. Hepworth of Nevv York Herald, who came to Turkey in
1897, asked the causes of the events to an Armenian, he received the follovving reply:
“ Oh, we were leading a very happy life in the past. We vvere made to pay higher
taxes, but we used to have a lot of profit through business. We were happy a lot, and
also were wealthy. But for the Berlin Treaty and Britain’s and Europe’s interference
with these affairs and with us, we vvould have had a nice future, but today I think that
we are a condemned society”114.
As it is seen, in the second half of the nineteenth century, due to the conditions
which the Ottoman Empire and the world were in, an Armenian question was created
by the Europeans as being a new phase of the Eastern question, later on they created
social and political unrest among the Armenians living in the Eastem-Anatolia Region
and in Adana, Maraş area, which meant a rebellion against the Ottoman State and an
adventure for the Armenians. Why were all these thing done? All these were being
practised for a so-called independent or autonomous Armenia. Was it
113-Archives du Ministere des Affaires Etrangeres a Paris (Quai d'Orsay). Memoires et
Documents, Livre Jaune Français. No: 187, p. 11.
114-Bayram Kodaman, Sultan IL Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası (The Policy of
Eastern Anatolia During the Reign of Sultan Abdülhamid the Second), Ankara, 1987, p. 133.
134
Ermeni Macerası
possible to reach this goal ? Were the objective conditions for an Armenia or
Armenian Autonomous region available? In 1894, the French ambassador’s reply to
such questions was as follows:115 “…What sort of solutions can be claimed or
suggested for the Armenian problems? An independent Armenia? We must not think of
this, for Armenia does not constitute a country which is bordered naturally like Greece
and Bulgaria or that is determined by a region inhabited by Armenians.
Armenians have scattered all over Turkey. They have lived together with
muslims throughout the area named Armenia. Armenia has already been broken to
pieces by Turkey, Iran and Russia. Although it is not very likely, when Europe
proposes establishing an Armenian state at the end of a war, it will be almost
impossible to determine the borders of the new state.
If they want to establish a privileged armenian province making use of a halfautonomy, the same difficulty will appear again, for where Armenia begins and ends is
unknown…”
In fact, The French Yellov Book (Affaires Armeniennes, Project de Reforme
dans l’Empire Ottoman) published in Paris, containing the information from 1893 to
1897, stated that geographical and demographic conditions did not allow establishing
an Armenian state or an autonomous Armenian province in the Eastern-Anatolia or in
Adana-Maraş area.
115-Archives du Ministere des Affaires Etrangeres â Paris (Quai d‘Orsay).
Memoires et Documents, Livre Jaune Français. No: 187, p. 12. Quelles solutions peut
-on proposer ou prevoir â cette question? Une Armenie independante? II n’y faut
pas songer. L'Armenie ne forme pas, comme la Bulgarie ou la Grece, un Etat limite
ou defini par des agglomerations de population.
Les Armeniens sont disseminés aux quatre coins de la Turquie et dans
l’Armenie proprement dite, ils sont partout melangés de musulmans. Ajoutez que
l’Armenie est deja morcelée entre la Turquie, la Perse et la Russie et qu’ au cas, fort
improbable , ou, a la suite d’une guerre. L’Europe proposerait la création d’une
Armenie, il serait presque impossible de fıxer l'orientation du nouvel Etat.
Meme difficulte, si l’on se demande d'etablir une province privilegiée jouissant
d'une demi autonomie. Ou commence ou finit l’Armenie?
Bayram KODAMAN
135
To be more concrete, we find it useful to state the population statistics. only in
Adana and Aleppo provinces, given in the French Yellovv Book:
So, this means that, according to the French sources, there was an Armenian
population of 97.450 in the Adana province and 37.999 in the province of Aleppo. The
majority of them were in the Maraş district. Thus, the Armenian population in the
Adana district was 22.5% of the general population, and this was almost 4% in
136
Ermeni Macerası
Aleppo. However, if we consider that the majority of the Armenian
population was in the Maraş district, we can assume that this 4% ratio may rise to 20
or 25% in this area. In any case, it is a reality that the Armenian population is in
minority in the general or in the muslim population. It is clear that this ratio is not
enough for the Armenians to have an autonomous region or independent state.
So, the Armenians did not have two basic and concrete elements to form a state,
that is, sufficient population and distinctive geographical and historical borders.
In spite of all these realities what was done by the Armenians? The followings
are, in short, what they did:
1-They had the support of Europe and of the public opinion in the west. The west
has always given them this support and they are continuing to do so.
2-The Europeans joined and took part in all kinds of activities (political,
administrative, commercial and cultural) to spoil Turkish-Armenian friendship.
3-The Europeans started ali kinds of propaganda organizational activities against
Turkey at home and abroad to form a state of Armenia in the Eastern - Anatolia
through cessation from the Ottoman Empire. Thus, they started to form a mutual
anxiety, hesitation, unrest, discontent and no-confidence between the Turkish and
Armenian societies.
4-Beginning from 1891, with the pioneering of Hınchak and Tashnak
Committees, the rebellion attacks, sabotage and assasination acts vvhich occured in the
Eastern-Anatolia, created the Turkish-Armenian hostility. Thus, an era of hostility,
revenge and hatred betvveen the two societies began. We can relate, here, to the event
which took place in Zeytun (Suleymanh), town of Maraş Province, as an example
according to the letter of (9 April 1891) French consul, Mr. T. Gilbert in Aleppo: “…
The Zeytun affair, as a summary, the movement which is provoked by a small group of
people wanted by the official authorities, is encouraged and supported by the religious
authorities of the region. A priest and a beautiful-voiced young woman sang religious
and patriotic hymns in private meetings by touring in the locality. After a very short
period of the events which took place in İstanbul and in other places, the troubles in
Zeytun broke out.The rebels were promised to take Armenian assistance from Erzurum
and Harput and war weapons from Adana very soon. A mass of population did not
believe these deceiving promises. So, this resistance was confined to the monastery
Bayram KODAMAN
137
believe these deceiving promises. So, this resistance was confined to the monastery
and a district of the tovvn…”116.
What happened in the end? The Armenians had nowhere to move in the EasternAnatolia because the muslim population, tribes and Hamidiye regiments gave no
chance to the Armenians. As a result of this, the Armenian committees looked for a
better place in Anatolia. They found the Adana-Maraş area for this settlement. This
region was very close to the sea, fertile and a place where the old Armenian Sis
Kingdom had reigned as vvell. Thus, they would be able to enforce a strategic,
economic, historical, political and moral superiority. So, the Armenians failing to
found the Greater Armenia dreamed of founding the Smaller Armenia in Chukurova
(Adana-Maraş) Region.
Paul Terziyan, bishop of the Adana district, was the head of this imaginary
Armenia. Terziyan, sending a secret letter to French Minister of Exterior Affairs,
informs him that an Armenian state would be founded in Cilicia under the French
domination117. Thus, they started some new activities of propaganda, provocation
116-Archives du Ministere des Affaires Etrangeres â Paris (Quai d ’Orsay).
Turquie, Correspondance politique des Consuls, Alep, 9 Avril 1891, volüme: 9,
l’Affaire Zeytun: “... En resume, le mouvement sedicieux provoque par un petit
nombre d ’individus se trouvant aujourd’hui sous le coup de poursuite a ete encourage
par les autorites religieuses de la contree. Un pretre et une jeune fille possedant une
jolie voix circulaient dans la localite et chantaient dans les reunions privees des
hymnes patriotiques et religieuses. Les troubles eclataient â Zeitoun peu apres ceux
qui se produisaient â Constantinople et ailleurs. On promettait vaguement aux
montagnards l’appui de freres attendus d ’Erzurum et Karpout, d ’arrive prochaine
d'armes de guerre devant venir d'Adana. La masse de la population ne s ’est pas laisse
seduire par ce mirage trompeur. Aussi la resistance n'a-t-elle eu pour centre unique
que le couvent et un quartier de la viİle..”
117 Archives du Ministere des Affaires Etrangeres â Paris (Quai d ’Orsay). Turquie,
Correspondance Politique et Commerciale, 1898-1899, volüme 74, pp. 125-141. Bayram KODAMAN,
Op. Cit. 125-141.
138
Ermeni Macerası
and incitement against the Sublime Porte and the muslim population in Chukurova and
Maraş regions.These sorts of behaviour of Armenian comitadjids and men of religion
caused to disturb the relationships of Turks and Armenians living around Adana and
Maraş. Whereas, according to the agreement made at the end of the Zeytun rebellion
which had started on 24 October 1895 and ended on 28 January 1896, the surroundings
vvere looking as if to have been quiet118. Even after this rebellion, in order to help the
Armenian villages, a lot of American missionaries had come to Zeytun and to its
surroundings. As for Turkish villages, they had remained in a destroyed state. In spite
of this, Armenian comitadjis, taking courage from the physical and moral support of
European countries and ehristian missionaries, went on expanding their feelings of
hatred and enemity against Turks and made preparations for the rebellion. So, the three
songs we are going to discuss form the most concrete example of this. These three
songs have been sent to Paris being translated into French by the French consul in
Aleppo. Before giving comments on the songs, it will be useful to see what they are
like.
Aleppo, 8 January 1892
Let’s defend ourselves
against Turks sucking our blood.
Let’s defend hard
and let’s save ourselves.
Europeans, proteetor of Bulgarians,
are merely speetators of our misery.
With the love of motherland
let Armenian mothers feed their children
and again with the feelings of love
for English Gladstone.
118-Armenians of Zeytun claimed that Murad the Fourth, with an imperial firman, exempted them from
the taxes. In sight, theıe isn’t a firman like this. Yet, Armenians have been saying that it was consumed
by fire. For this reason, Armenians of Zeytun have always refused to pay taxes and have ıebelled against
the Empire. On this subject, see Kamuran GÜRÜN, Op. Cit. pp. 157-161.
139
Bayram KODAMAN
O, freedom vvhich established itself in America!
Do not forget Mount Ararat ; vvith this mount
do not forget the one vvho is from Haikos race
and also help him119.
Aleppo, 22 January 1892
O, young christians!
Do not sleep
take your vveapons and
run for the help of your sisters
defend their soiled honesty.
O, you miserable Armenians!
Haven’t you chosen the commanders yet?
Who vvill lead your children to victory?
If you haven’t, blush vvith shame, blush vvith shame120.
Maraş, 17 January 1898
The end of my father became very shameful for us
Died in his bed vvithout fighting vvith Turks.
As for me, I’m not vvorthy of the name Zeytunli.
.As I’ve killed only three Turks
I do not vvant to die like this.
Without killing many Turks
I do not vvant to die, to die 121
.
119-Archives du Ministere des Affaires Etrangeres â Paris (Quai d'Orsay). Correspondance des Consuls,
volüme 9.
120-Ibid.
121-Archives du Ministeıe des Affaires Etrangeres a Paris (Quai d'Orsay). Correspondance de Consuls,
Turqııie, volüme 74, 1898-1899, p 37.
140
Ermeni Macerası
When thcse three songs werc analysed, it is possible to put the results into order as
follovvs:
1-Armenian comitadjis, missionaries and poets, througlı songs like these, want to
suggest enemity against Turks into the minds of Armenian people, and especially to
the minds of the young generations.
2-They invite Armenians, on whom they have imposed hatred and enmity against
Turks, to rebel against Muslim-Turkish people, against the Ottoman Empire and her
laws.
3-It is realized that Armenian comitadjis are not sure of the result of the rebellion they
attempted and they will tempt, for they do not confide in their own power and in their
people. For this reason, they are calling out to America. They are in a psychosis as if
they have been waiting for their help. Thus, they have been in contradiction exhibiting
in timid attitude like challenging Turks on one hand, and asking Europeans to save
them as well as they once saved Bulgarians on the other hand. This contradiction or
dilemma gives Armenians away. That is to say, Armenians’ aim was not only to
engage an independence war against the Ottoman Empire but, by dravving christian
Europe’s attention by means of rebellions and plots, to make Europeans establish an
artificial Armenian state. That is why they have alvvays provoked an incident.
However, European states have hesitated to establish a state for Armenians, who have
not been a nation so far, who do not reşide in a certain region and whose population
and geography are uncertain.
4-These songs show that Armenians do not have a conscience of state. They consider
their love for Gladstone, a British prime minister, equal to their love for motherland.
This also shovvs that they have been looking for a protector vvho wi 11 protect them
and will establish a state for them. Besides, this love for Gladstone is important as it
shows the share of England in the incidents which Armenians provoke.
Bayram KODAMAN
141
5-We see that Armenians killed Turks but they were sorry for not killing enough of
them. This also indicates that Armenians are not innocent.
6-It is also understood that Armenians did not have capable leaders or statesmen to
carry them to victory. This is why they mostly remained within the limits of secret
societies and tried to obtain success in this way. History bitterly shows that this is not a
good method for Armenians.
These songs or hymns sung by Armenians on the Street or in churches and
preparations of Armenian societies for rebellion caused a psychological tension
betvveen Turks and Armenians. The fiı st result of this was the Zeytun rebellion in
1895-1896. After this rebellion, Armenians stili went on vvith their activities. This
time, they began to make better preparations. These preparations went on until 1890,
and as a result, the Adana rebellion burst out. What vvere the Armenian preparations
and activities? We can üst them as follovvs:
1-Hınchak and Tashnak committées (in Adaııa-Maraş- Cebel-i Bereket) speeded up
their organizations and propaganda in the region.
2-Armenian clergymen and European and American missionaries incited Armenians to
have sick feelings against Turks at schools or churches.
3-Money was required for preparations of rebellion. To help this goal, Armenians in
America and Europe were collecting money and sending it to the committees in the
region. Additionally, they vvere taking money from some rich Armenians in the Adana
-Maraş region by brutal force. and those who refused to give money vvere being killed.
4-To increase the Armenian population especially in the Adana region, they vvere
encouraging Armenian migration from other regions. They had even brought quite a
number of them. Among these were some famous Armenian rebels, socialists,
anarchists and nationalist Armenian leaders.
142
Ermeni Macerası
5-To settle these new-comers and to possess as much land as possible, they speeded up
buying houses and land in Adana region.
Beginning from 1901, as Armenians were making these secret preparations, the
Ottoman Empire vvas full of rebellions. The Macedonian Rebellion, troubles in
Arabia, secret activities against the regime vvere ali gradually vveakening the Empire.
Finally, the aetions of the Union and Progress Party to give an end to ali these
questions ended up vvith the declaration of the Second Constitution on 24 July 1908.
On 5 October 1908, Bosnia-Herzegovina vvas invaded by Austria. Bulgaria declared
her independence on 6 October 1908. Greece annexed Crete. On 13 April 1909, the
March the 31st Incident burst out. The follovving day, thinking that the right time had
come, Armenians began a rebellion in Adana. With the declaration of the Second
Constitution on 24 July 1908, remarkable changes in the behaviour and activities of the
Armenians living around Adana vvere noticed. Making an advantage of the concepts
of peace and freedom, they began the follovving activities other than the five points
mentioned above:
1-Armement: Actually, after the declaration of the Second Constitution, purehase of
arms in Adana suddenly inereased. Arms vvere being brought to the harbours of
Mersin and İskenderun from Europe and distributed to the merehants in the region.
Also, heavy guns anımunition vvere secretly being brought and stored. Almost
everyone vvas interested in carrying guns and firing them. The muslim population
vvho noticed this began to be armed, too.
2.-Propaganda: Taking advantage of this freedom, Armenians began to vvrite in the
Armenian language on the doors of houses and some objects and dravv some
Armenian symbols, symbols of independence and rebellion. A lot of Armenian
nevvspapers and broehures published either outside the country or in the region vvere
being distributed, and Armenian flags vvere being hoisted.
3-The Theatre Incident: On 29 March 1909, Armenians performed a play about
Timurlenk and against Turks at the Ziya Bey’s Cafe House in Mersin. The same play
vvas also performed in Dörtyol fifteen days ago. This
Bayram KODAMAN
143
play worsened the present tension in the Turkish- Armenian relutions. The theme of
the play is briefly as follows
:
The name of the play is ‘T h e Destruction of Sivas by Timurlenk”. The curtain opens,
Timur comes on the stage and orders that ali the Armenians be killed. War breaks out.
The Armenian king, his daughter and servant are Timur’s captives, and they are put
into a room. At that moment, two Armenians who have coırıe out from their graves
and an angel vvith a horn in hand, behind whom are Armenian soldiers standing up,
come. This conversation takes place among them:
The two dead ones: (Addressing the king) we ali died foryour and Armenia’s sake.
Angel: Your Excellency, the reason of this captivity is the dispersal of Armenians. I
have come to invite you to unity.
King: Ali the Armenians are killed. Who will you ünite?
Angel: No one left?
King: Just I, my daughter and servant.
Angel: But you are ali Armenians.
King: Yes.
Angel: Three of you are enough. Be united. You will be the king once again
.
King: Alas!
Angel: Be sure of this. Soon, a star will shine. Sivas will be ali in light and you will be
the king of Armenia.
While conservation about kingdom and independence goes on, a star shines and it
lightens the mountains and plains of Sivas on the stage. At that point, there are cries of
“Long Live Armenia,
Long Live the Armenian King, Long Live Armenians.” And the curtain closes.
4-Activities of Muşeğ, the bishop o f Adana: Mıışeğ efendi, who was a distinguished
person among the Armenian population, was visiting Adana and C eb elJ Bereket
regions and urging his people to be ready saying “A disaster is being put into act
against Armenians.’' He was advising the Armenians to seli even their coats and buy
guns, not to pay taxes, to buy land. He was also saying “You tried hard for Armenia.
Do not be afraid. Your patriots are sufficient for us. When necessary. we will receive
144
Ermeni Macerası
the contribution of foreigners. No matter vvhen, but we will cııt the throats of muslims.
Do not be frightened any longer. We can not sol ve, our problems unless there is a
blood-shed. Turks will never be refined.” With these words he was encouraging and
provoking Armenians122.
As a result of these, both Turks and Armenians began to believe rumours against
each other that each group would kili the other. After this, both groups began to treat
each other vvith enmity. Some incidents of mutual killing were observed. Finally,
incidents of Adana burst out on 24 April 1909, and Turks and Armenians began to
fight with each other. Eleven days later, fights and quarrels vvere restricted vvithin the
limits of Adana.
From the account given above, it is clear that Armenians are the real cause of these
problems. These activities of Armenians could not be stopped. Fights could not be
prevented. Both groups fought against each other. The Armenian loss vvas more than
the Turkish loss, for the muslini population vvas över the Armenian one.
122-Abdurrahman Şeref, Op. cit.

Benzer belgeler