GERÇEKÇİ YAKLAŞIM Çölleşmeyle Mücadele Anlaşması`nın Özet
Transkript
GERÇEKÇİ YAKLAŞIM Çölleşmeyle Mücadele Anlaşması`nın Özet
GERÇEKÇİ YAKLAŞIM Çölleşmeyle Mücadele Anlaşması’nın Özet Metni, Nedir, Niçin Önemlidir ve Farklılıkları Nelerdir? ÖNSÖZ BM Çölleşme ile Mücadele Anlaşması Uluslar arası topluluğun önemli bir başarısıdır. 1992 senesinde Rio de Janeiro’da yapılmış olan BM Dünya Zirvesinden kaynaklanan bu anlaşma, uluslar arası çevre koruma hukuğunda devrim yaratan bir gelişmedir. Anlaşmanın esasında çölleşmeden etkilenen ülkelerin toprağın aşınmasını önlemek için hazırlayıp uygulayacakları eylem programları yatmaktadır. Odak genel bir katılımı temin etmek ve bölge halkının kendi kendine toprak erozyonunu önleyebilecek bir düzeye gelmelerini sağlamaktır. Anlaşma Afrika, Asya, Latin Amerika ve Kuzey Akdeniz gibi bölgelerin özel durumlarına göre adapte edilecektir. Koordinasyon başarıya giden yollardan birisidir.anlaşma gelişmekte olan ülkelerin, yardım sağlayan devletlerin, uluslar arası kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin başarılı bir işbirliği yapabilmelerini sağlayacak bir çerçeve oluşturmaktadır. Gelişmiş devletlerin, çölleşme ile mücadele için gelişmekte olan ülkelere yardım eli uzatmaları son derece anlamlıdır. Çölleşmeden en fazla etkilenen insanlar aynı zamanda dünyanın en fakir insanlarıdır.anlaşma gereği bu insanların çevrelerinin korunması sağlanarak, sürekli gıda temin edilecek, yeni bir yaşam için yeni imkanlar yaratılarak etkilenmiş olan nüfusunun yaraları sarılmaya gayret edilecektir. Anlaşmanın başarı ile uygulanması sonucunda yaşam şartları gelişecek, yoksulluk azalacak ve bunların yanı sıra göç, hayvan ve bitki türlerinin kaybı, iklim değişikliği ve kriz içindeki insanlara acil yardım gibi bağlantılı sorunlara da belirli bir ferahlama sağlayacaktır. Başarı için kamunun bilinçlenmesi ve eğitim şarttır. İsviçre Hükümeti’nin, Uluslar arası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD), BM Çevre Programı’nı (UNEP) ve Anlaşma sekretaryasını, anlaşma’yı daha geniş halk kitlelerine mal ettikleri için tebrik ederim. Bu atılımın dünyaya çölleşme ile mücadele ile mücadele çabalarının neleri kapsadığını daha iyi açıklayacağına ve sürdürülebilir kalkınmaya önemli bir katkıda bulunacağından eminim. Çölleşme ile Mücadele Anlaşması Geçici Sekreteryası (The İnterim Secretariat for the Convention to Combat Desertification) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, anlaşmanın görüşülmesi ve bunların Tarafların Konferansına (Conference of the Parties) hazırlanmasında Uluslar arası Hazırlık Komitesine Destek olması için kurulmuştur. Adres: Geneva Executive Center -11/13 Chemin des Anemones, BP76, 1219 Geneva, İsviçre-tel (41-22) 979 91 11 – fax 979 90 30/31 e mail: secretariat. [email protected] Uluslararası Trımsal Kalkınma Fonu (the international Fund for Agricultural Development – IFAD) BM tarafından kurulmuş çok taraflı bir kalkınma ve finans kurumudur. Amacı kırsal kesimdeki yoksulluğu ortadan kaldırmaktır. Normal programı ile kuraklık ve Çölleşmeden etkilenen Büyük Sahranın güneyindeki ülkelere; özel programı kanalı ile, gelişmekte olan ülkeler ile bu ülkelerin kurak bölgelerde yaşamakta olan halklarının sürdürebilir kalkınma hedefine ulaşabilmeleri için yardımcı olmaktadır. Adres: 107, Via del Serafico, 00142 Roma, İtaly – tel (39-6) 545 91 – fax (39-6) 504 34 63 – telex 620 330 BM Çevre Programı (UN Environment Program – Unep) 1992 Stokholm İnsan Çevresi Konferansının bir sonucu olarak BM Genel Kurulunun bir programı şeklinde tesis edilmiştir. UNEP’in merkezi Nairobi’de olup bütün dünya üzerinde bölge büroları ve uzmanlaşmış birimlere sahiptir. UNEP; BM sisteminin “çevre bilinci” olarak bilinir. Adres: Box 30552, Nairobi, Kenya-tel – (2542) 215615- e mail: [email protected] Ortak Geleceğimiz Merkezi The Center For Our Common Future) kalkınmayı sağlayabilmek amacıyla sektörler arası diyalog kurulması ve yapılanmanın yenilenmesi için çalışan ve kar amacı bulunmayan bir vakıftır. Bu amaca ulaşabilmek için bilginin yayılması, bilinçlenme, karar verme sürecinde kamu katkısının temini, kapasitelerin gelişmesi için önerilerde bulunması ve yardım sağlanması, eğitim ve finans gibi yolları denemektedir. BM’nin önemli dökümanlarının basitleştirilmiş şekillerinden biri olan Gerçekçi Yaklaşım, bu vakıf tarafından yayınlanmıştır. Adres: 33, route de Valavran, 1293 Bellevue, Geneva, İsviçre tel – (41-22) 774 45 3- fax 774 45 36 – e mail- [email protected] Yeryüzündeki insanların 900 milyonunun, karaların % 25’inin, kurak alanların %75’inin ve %90’ı gelişmekte olan 100 ülkenin çölleşme tehdidi altında olması, bu konuda ciddi önlemler alınması gerektiği yolunda sinyaller vermektedir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), çölleşmenin genel maliyetinin yılda 42 milyar dolar olduğunu değerlendirilmektedir. Maddi kayıpların yanı sıra, manevi kayıplar da insanoğlunu tehdit etmektedir. Bu yüzden fiziki sorunlara olduğu kadar, açlık, yoksulluk, göç ve eğitimsizlik konularına da eğilmek gerekmektedir. İleriki sayfalarda özet metnini bulacağınız Dünya Çölleşmeyle Mücadele Anlaşması, çölleşmeden ve susuzluktan etkilenen 1 milyar insanın sorunlarına çare bulabilmeyi ve toprakların verimliliğini geri kazandırmayı uluslar arası düzeyde hedeflemektedir. 1972 yılında Nairobi’de ilk adımları atılmış olan anlaşma, konuyu küresel anlamda ele almakta ve kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerin çölleşme ile mücadele de işbirliğine gitmelerinin önemine değinmektedir. Anlaşmayı izleyen toplantılar, çölleşmeyle mücadelenin ancak uluslar arası kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin ve daha önemlisi halkın katılımı sayesinde etkili olabileceğini vurgulamıştır. 1992 yılının Ekim ayında imzaya açılmış olan anlaşmanın devreye girebilmesi için 50 ülkenin anlaşmayı onaylaması gerekmektedir. Bu gerçekleşmiş ve 26 Aralık 1996 tarihinden itibaren anlaşma resmen kabul edilmiştir. TEMA Vakfı, anlaşmanın bir an önce TBMM tarafından onaylanması gerektiğini savunmakta ve gerçekleşmesi için gayret sarfetmektedir. TEMA Vakfı’nın bir diğer gayreti de, erozyon ve çölleşmeyle fakirliğin önlenmesi gereğinin toplumca bilinmesinin sağlanmasıdır. Bu konuda örnek projeler hazırlayarak, uygulamaya koymaktadır. Fakirliğin önlenmesinin somut sonuçları da alınmaktadır. Ayrıca, Türkiye bir ulusal eylem planı hazırlamalı ve acilen uygulamaya geçmelidir. Bütün bu konularda başarılı olmak içinse, bir Çölleşme ile Mücadele Fonunun kurulması gerekmektedir. İÇİNDEKİLER Önsöz, BM Genel Sekreteri tarafından yazılmıştır. Bölüm I: Konular 1 Toprak Kaybı 2 Çölleşme nedir 3 Paris’e giden Yol 4 İlkeler 5 Yardımdan Ortaklığa 6 Aşağıdan Yukarıya Yaklaşım 7 Ortak Çaba 8 Ufkun Genişlemesi 9 Destekleyici Bir Ortam Bölüm II: Uygulama 10 Eylem Programları 11 Kapasiteyi Geliştirmek 12 Teknoloji ve Bilim 13 Finans 14 Kurumlar ve Yöntemler 15 Afrika 16 Diğer Bölgeler 17 Devamlılığı Sağlamak 1 TOPRAK KAYBI Dünyamızın yüzeyine, yerkabuğu denmesi bir rastlantı değildir. Gezegenin üzerindeki bütün hayat, kıtaları kaplayan incecik ve hassas toprak kabuğuna bağlıdır. Bu kabuk olmasa yaşam okyanuslardan karalara atlayamazdı. Bitkiler, ekinler, ormanlar, hayvanlar ve tabii insanlar olamayacaktı. Gezegenimizin eti olan bu değerli kabuk son derece yavaş meydana gelmesine karşılık son derece süratle ortadan kalkabilir. Bir parmak derinliğinde bir toprak tabakasının oluşması için asırlar geçmesi gerekmektedir. Olumsuz şartlar bir iki mevsimde bu tabakayı yok edip okyanuslara taşıyabilir. Topraktan oluşmuş yer kabuğu, kendisini oluşturan bu tabakayı süratle kaybetmektedir. Worldwatch Institue, her sene toprağın üst tabakasının 24 milyar tonunun kaybedildiğini ileri sürmektedir. Son yirmi sene içinde ABD’ndeki bütün ekili alanı kaplayacak kadar toprak kaybolup gitmiştir. Olay gittikçe vahimleşmektedir. Bu kriz, özellikle Dünya üzerindeki karaların üçte birinden daha fazlasını kaplayan kurak alanlarda ortaya çıkmaktadır. Çölleşme, toprak tabakasının son derece hassas, bitki tabakasının son derece ince ve iklimin son derece sert olduğu bu bölgelerde kendini hissettirmektedir. (toprak her yerde bozulabilir ama kuru iklimdeki bozulmaya çölleşme adı verilmektedir.) Dünya üzerindeki 5.200.000.000 milyon hektarlık tarımda kullanılan kurak alanların %70’i özelliklerini yitirmiştir. Dolayısıyla çölleşme, toplam kara alanının %30’una zarar vermektedir. Afrika’da, kurak alanların %73’ünü kapsayan bir milyon hektarın üzerinde arazi, orta derecede veya ciddi bir çölleşme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Asya’da da 1.4 milyon hektar aynı şekilde etkilenmektedir. Fakat bu problem sadece kalkınmakta olan ülkelere mahsus değildir. Ciddi bir şekilde veya orta derecede çölleşmiş kurak alanların en fazla bulunduğu kıta %74 ile Kuzey Amerika’dır. Avrupa Birliğindeki ülkelerin beş tanesinde çölleşme sorunları mevcuttur. Asya’da en fazla etkilenen bölgeler eski Sovyetler Birliğinde yer almaktadır. Genel olarak bakılırsa, çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olan kurak alana sahip 110 ülke olduğu görülür. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), çölleşmenin genel maliyetinin senede 42 milyar dolar olduğunu hesaplamıştır. Sadece Afrika’nın yıllık kaybı 9 milyar dolardır. Manevi kayıplar ise daha ağır olmuştur. Dünya nüfusunun beşte bir demek olan bir milyardan fazla insanın yaşamı tehlikededir. 135 milyon kişi Fransa, İtalya, İsviçre ve Hollanda’ da yaşayanların toplamı kadar doğup büyüdükleri yerleri terk etmek mecburiyetinde kalabilirler. Toz haline dönüşmekte olan yerleri bugüne kadar kaç kişinin terk edip gittiği bilinmemekle beraber mutlaka milyonları bulmaktadır. Mali ve Burkina Faso’da yaşamakta olanların altıda biri kendi yörelerini terk etmek zorunda kalmışlar ve bunun bir sonucu olarak da, şehirlerin çevrelerindeki gecekondular fazlalaşmıştır. 1965 ile 1988 seneleri arasında Mauritania’nın başşehri Nouakchott’da yaşamakta olanların toplam nüfusa oranı 9 9’dan %41’e yükselmiş ve göçebelerin oranı ise %73’ten %7’ye düşmüştür. Topraklarını yitirmiş olanlar, rüzgarın kendilerini götürdüğü yerlerde tekrar kök salmaya çalışmaktalarsa da uzaktaki ülkeler, bu göçten etkilenmektedir. Meksika’lı göçmenleri ABD’ne iten unsurlardan bir tanesi de çölleşmedir. Senegal Vadisi’nin yüksek ve orta bölgelerinde yaşayanların beşte ikisi şimdiden göç etmiştir. Fransa’daki Bakel bölgesindeki nüfusu, köylerini geride bırakıp buraya göç etmiş insanların çoğunluğu oluşturmaktadır. Ama bir imkan bulunabilseydi, bu insanlar kendi memleketlerinde kalmayı tercih ederlerdi. Yağış almayan bölgelerde halen sürmekte olan 10 silahlı çatışmanın başlamasının sebepleri arasında çölleşmede bulunmaktadır. Çölleşme, Somali gibi yerlerde siyasi dengesizlik, açlık ve toplumun parçalanmasına sebep olduğu gibi insani yardım ve felaketleri önleme çabası şeklinde büyük miktarda harcamalara yol açmaktadır. Aynı zamanda küresel ısınma ve biyolojik çeşitliliğin kaybolması gibi çevre koruma sorunlarını da ağırlaştırmaktadır. Çölleşme bir bakıma yanlış bir terimdir. Bazıları bunu, üzerinde mevcut olan çöllerin yayılması, yani kurumların verimli toprakları örtmesi gibi kabul etmektedir. Çöl sınırlarının iklim ve yağmur şartlarına göre genişleyip küçüldüğü bir gerçektir ama bu tamamen değişik bir konudur. Çölleşme-çirkin bir işlemi ifade eden çirkin bir terim adeta bir cilt hastalığı gibidir. Bozulmakta olan araziler yer yer patlak verir. Bu patlamalar en yakın çölden binlerce kilometre uzakta da olabilir. Bu alanlar yavaş yavaş büyür, birleşir ve çölü andıran şartlar oluşur. Çölleşmeyle Mücadele Anlaşması (the Convertion to Combat Desertification) ülke liderlerinin 1992 senesinde Rio’daki Dünya Zirvesinde kabul etmiş oldukları çölleşme tanımını kabul etmektir. Bu tanım, hem iklim şartlarını hem de insanların faaliyetlerini suçlu bulmaktadır. Aynı zamanda “çölleşme fiziksel, biyolojik, siyasi, kültürel ve ekonomik faktörler arasındaki karmaşık bir birleşim sonucu ortaya çıkar” demektedir. Kuraklık genellikle çölleşmeyi başlatır veya daha kötüleşmesine sebep olur. Ancak insanların dört faaliyeti genellikle çok daha etkili olmaktadır. Yanlış tarım uygulamaları toprağı tüketmektedir. Aşırı otlatma, toprağı erozyondan koruyan bitki tabakasını ortadan kaldırmaktadır. Ormanların tahrip edilmesi araziyi toprak yapan ve bu ikisini birbirine bağlayan imkanı yok etmektedir. Yanlış sulama, tarım yapılan araziyi tuzlu bir halde bırakmakta ve her sene 500 000 hektarı çölleştirmektedir. Bu miktar her yeni sulamaya açılan alana eşittir. Eskiden kurak alanlarda yaşamakta olanlar, kendi topraklarını haddinden fazla işlemek ve mevcut ağaçları tahrip etmekle suçlanırlardı. Fakat anlaşmanın da kabul ettiği gibi, bu uygulamanın altında insanların başka türlü hareket etmelerine imkan bırakmayan sebepler yatmaktadır. Yoksulluk, bu sebeplerin başında gelmektedir. Son derece fakir olan bu insanlar, kendi geleceklerini ipotek altına almakta olduklarının farkında olmalarına rağmen ailelerini bugün besleyebilmek için ellerindeki topraktan mümkün olduğu kadar istifade etmek zorunda kalmaktadır. Kurak alanlarda yaşayan yoksul insanlar kendi geleceklerini tayin etmek bakımından fazla bir şansa sahip değillerdir. Kendi ülkelerinde bile bir kenara atılmışlardır. Ektikleri arazi kendilerinin değildir. Ulusal veya bölgesel politikaların saptama bakımından pek etkili oldukları söylenemez. Ekonomik, siyasi ve coğrafi olarak dünya üzerindeki varlıkları adeta bilinmez. Çölleşmeden en fazla etkilenen kadınların ise kendi toplumlarında bile hemen hiç sesleri çıkmaz. Kuraklık bu insanlar için felaket demektir. Ama tarımsal ürünlerin bollaşmasına ve fiatların düşmesine yol açan yağmur da onlar için zaman zaman felaket anlamına gelebilmektedir. Nüfus ve tarımsal ürünlere olan talep arttıkça topraktan yararlanmanın klasik yöntemlerinin yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Tek tip tarım gibi yeni uygulamalar bu durumu daha vahim bir hale getirmektedir. Koruma ilkelerine hiç önem vermeden gittikçe daha fazla toprağın devreye sokulması sonucunda yoksul çiftçilerle hayvan yetiştiricileri randıman alamayacakları arazilere doğru itilmektedir. Geçmişte kalkınmayı planlayanlar, kurak alanlarda yaşamakta olan insanları göz ardı etmişlerdir. Ancak bu insanlar, uzun bir süreden beri kendilerini besleme imkanlarını yarattıkları bu toprakları ve ekosistemi herkesten daha iyi tanımaktadır. Çölleşmeyi önlemede bu insanlardan yararlanmak gerekir. Anlaşma bu gerçeği vurgulamakta ve 1995 senesinde Kopenhag’da yapılmış olan Sosyal Kalkınma Zirvesinde belirtilmiş olan sürdürülebilir kalkınmanın insanlara hizmet etmesi ve insan merkezli olarak gerçekleştirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Yeni bir yaklaşım sergileyen bu anlaşma o yörelerde yaşamakta olan insanların çölleşme konusunda katılımcı olmaları ve bu insanların yoksulluklarına bir çare bulunması gerektiğini ileri sürerek bugüne kadar kabul edilmiş olan metotları alt üst etmektedir. Aynı zamanda çölleşmenin durdurulup kaybedilmiş alanların geriye kazanılabileceğini ve kendi toprakları üzerinde kalmaya razı edilerek gezegenimiz üzerinde yaşamakta olan yoksulların gelirlerinin ve gururlarının iade edilebileceğini ima etmektedir. Belki de çölleşmenin yol açtığı iç içe geçmiş ve birbirlerine bağlı krizlerin önünün alınması için en iyi ve belki de en son şansı sunmaktadır. 2 ÇÖLLEŞME NEDİR Çöller Yayılıyor mu? kriz zamanlarında sıkça rastlanan demogojiye rağmen kumlar çevrelerindeki alanları işgal etmektedir. Uzun süre yağmur yağmadığı zaman, çöller yayılıyormuş gibi gözükmekteyse de iyi bir yağmur yağdığı zaman tekrar eski sınırlarına dönmektedir. Öyleyse, her şey yolunda mı? Hayır. Toprağın bozulması ve özelliklerini yitirmesi çığrından çıkmakta ve dünya üzerinde zaten kıt olan verimli toprak yok olmaktadır. Bu olay dünya üzerinde kurak olan bölgelerde meydana geldiği zaman çöle benzer bir durum ortaya çıkmakta ve buna “çölleşme” adı verilmektedir. Mevcut çöllerin yayılmasından ziyade bu oluşum, bozulmuş bölgelerin muhtelif yerlerinde ortaya çıkmakta ve bunlar zaman içinde birleşmektedir. Bu tanrının bir buyruğu mudur, yoksa hava şartlarından mı oluyor? İkisinden de değil. Kuraklık çölleşmenin sebeplerinden sadece bir tanesidir. Tabiatıyla etkili olduğu bir gerçektir. Fakat çölleşme aslında insanların sebep olduğu bir problemdir. Toprağın çok fazla kullanılmasından kaynaklanır. Bu problem sadece gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul kesimleri mi etkiler? Hayır. Dünyanın en fakir ve en kötü şartlar altında ve en duyarlı bölgelerindeyaşamakta olan bir milyar insan, çölleşmeden en fazla etkilenen kesimdir. Ancak etkilenen başkaları da vardır. Gelişmiş 18 ülke, çölleşme tehlikesi altındadır. Günümüzde sanayileşmiş ülkelerin tümü ve gelişmekte olan ülkelerin verimli bölgeleri, kendi ülkelerindeki topraklardan gıdalarını temin edemeyip göç tehlikesi ile karşı karşıyadır. Çölleşme herhangi bir yerdeki yoksulluğun, zenginlik ve sürdürülebilirliği her an her yerde tehdit edebildiğinin en belirgin bir örneğidir. Peki, o zaman çölleşme nedir? 1992 Dünya zirvesinde dünya liderleri tarafından kabul edilen ve anlaşma metninde de yer alan tanımlama, “iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dahil olmak üzere muhtelif faktörlerin etkisi altında kurak, yarı kurak ve az yağış alan bölgelerdeki toprağın doğal özelliklerini yitirmesi veya kısaca toprağın aşınması” şeklindedir. 3 PARİS’E GİDEN YOL Toprağın aşınması, insanlık tarihi kadar eski bir olaydır. Çin düzlüklerinden İnka vadilerine kadar uzanır. Bir Sümer kahramanlık hikayesi olan yazılı eser, Mezopotamya ortamlarındaki ağaçları kesen bir insanın lanetlendiğini anlatır. Eski Sümerliler bu eserlerde verilmeye çalışılan derse kulak asmamışlar ve ağaçları kesmeye devam etmişlerdir. MÖ 2000 yıllarından kalmış yazılı eserler o tarihlerde bile çölleşme olayının başlamış olduğunu gözlerimizin önüne sermektedir. 500 000 kişinin yaşamakta olduğu ve bugünkü Kuzey Amerika’daki tarım ürünlerine paralel bir rekolte sağlayan büyük şehir devleti Uruk, bugün kumda bir yazıdır. Plato, MÖ 4. yüzyıldaki Atina hakkında, “Eski haliyle karşılaştırıldığı zaman toprağımız, hastalanarak ölmüş birinin iskeletine benzemektedir” demektedir. Kuzey Afrika’daki 600 şehir, Roma İmparatorluğu’nun buğday kaynağı idi. Şimdi ise bir çöldür. Kristof Kolomb, Haiti tepelerini kaplayan ormanlara baktığı zaman, “Bu kadar güzel bir şeyi hayatında görmediğini” söylemiştir. Bu tepeler bugün çıplaktır ve erozyonla erimektedir. Fakat insanlık tarihi sadece tahribat ve yıkıntı ile dolu değildir. Kurak bölgelerde yaşayan insanlar, üzerinde yaşadıkları narin topraklara zarar vermeden onlardan faydalanmak için özel bazı yöntemler geliştirmişlerdir. Cezayir steplerinde yaşamakta olan bedeviler, 20 milyon hektar arazi verimi elde edebilmek için yaşamlarını değişen mevsimlere ve iklim farklılıklarına göre düzenlemişlerdir. Toprağa asgari zarar verecek bir şekilde kah kuzeyde yerleşik düzenleri olan çiftçilerin kah güneydeki vahalarda yaşamakta olan insanların yanlarına gitmişler ve onların yaşamlarını paylaşmışlardır. Çölleşmeye karşı ilk uluslararası planla mücadele 1968-74 seneleri arasında Sahel Çölünde meydana gelmiş ve 20 000 kişinin ve milyonlarca baş hayvanın ölmesine neden olmuş olan kuraklık ve açlık olaylarından sonra başlamıştır. BM Sudan – Sahel Bürosu, Batı Afrika’daki kuraklık tehlikesi altında bulunan dokuz devlete yardım amacıyla 1973 senesinde kurulmuş faaliyetleri yaygınlaşmıştır. Sağlanan destek Büyük Sahra’nın güneyinde ve ekvatorun kuzeyinde yer alan 22 devleti kapsayacak bir büyüklüğe ulaşmıştır. Aynı süre zarfında Afrika’da yerel organizasyonlar da oluşturulmuştur. Uluslar arası Tarımsal Kalkınma Fonu (International Fund for Agricultural Development) çok zarara neden olan başka bir kuraklığı takiben 1985 senesinde kuraklık ve çölleşmeden etkilenen sahranın güneyindeki ülkeler için özel programını (Special Program for Sub-Saharan Courtries Affected by Drought and Desedtificaton) devreye sokulmuştur. Fon, 400 milyon dolarlık yardım sağlamış ve diğer kuruluşlardan elde edilen 350 milyon dolarlık bir destek sayesinde 25 ülkedeki 45 projeye kaynak sağlanmıştır. BM küresel anlamda bu konuyu 1977 senesinde Nairobi’de yapılmış olan BM Çölleşme Konferansında (UN Conference on Desertification) ele almış ve bu konuyu bütün dünyanın ekonomik, sosyal ve çevre yapısını değiştirebilecek bir sorun olarak tanıtmıştır. Bunun bir sonucu olarak hem ilgili ülkelerin sorunlarını çözebilmeye yardımcı olmak, hem de uluslararası kuruluşlardan yardım alabilmelerini temin etmek amacı ile bazı kurallar ve önerilerden oluşan Çölleşme ile Mücadele Planı (Plan of Action to Combat Desertificaton) ortaya çıkmıştır. Genel olarak bu plana eklenebilecek yeni maddelerin olmadığı 1990 senesinde yapılan bir incelemede ileri sürülen ilkelerin geçerliliklerini hala koruduklarını göstermiştir ve uygulamaların beklenenlerin çok gerisinde kaldığı tespit edilmiştir. Öncelikle ne etkilenen ülkelerin yönetimleri, ne de uluslar arası kuruluşlar bu konuya gereken ciddiyetle eğilmemişlerdir. 1980 senesinde planın istenen sonuçları vermesi için her yıl 4.5 milyar dolar harcanması gerektiği ileri sürülmüştür. Bu miktarın 2.4 milyarı dış yardımdan başka dayanakları olmayan ülkeler için tahsis edilmiştir. Ancak bu yardımın sadece dörtte biri, yani 0.6 milyar dolarlık kısmı gerçekleşmiştir. Ayrıca mücadele planının hazırlanmasının üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen 1991 yılı itibariyle etkilenenlerin sadece dörtte biri demek olan 20 ülke, çölleşme ile mücadele için kendi planları khazırlamıştır. Yönetimler ve yardım sağlayacak kuruluşlar harekete geçtikleri zaman koordinasyonsuzluk yüzünden, çabaların düşünülen verimi sağlamadığı gözleşmiştir. Yardım sağlayan ülkeler ve kuruluşlar, yardım alacak ülkelerin bunu nasıl değerlendireceklerini gösteren projeler hazırlamalarını yardım sağlamış olan diğer kuruluşların istemiş oldukları planları hiç göz önüne almadan istemişler ve daha sonra sağlanan yardımları takip etmemişlerdir. Buda ülkelerin çeşit çölleşme ile mücadele önerileri ile dolup taşmasına neden olmuştur. Bundan daha önemlisi, çölleşme ile mücadelenin sosyal yanına hiç önem verilmemiş ve çölleşmeden etkilenen kesim ile bilgi alış verişi yapılmadığından bunlar olayın dışında kalmışlardır. Sorun gittikçe daha kötüleşmiştir. Anlaşmanın başlangıç bölümünden Çölleşme ile Mücadele Planının uygulaması bağlamında devletlerin ve uluslar arası kuruluşların çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltma konularındaki geçmiş çabaları ve deneyimleri göz önüne alınmaktadır.” Fakat, aynı zamanda, “bu çabalara rağmen kayda değer bir gelişme sağlanamadığı” vurgulanmaktadır. Buna ilaveten, “sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde bütün seviyelerde yeni ve daha etkin bir yaklaşımın gerekli olduğunu” vurgulamaktadır. Afrika devletleri tarafından yönlendirilen kalkınmakta olan devletler, 1992 yılında yapılmış olan Dünya Zirvesinde çölleşmeye gereken önemin verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Bir hayli tartışmalı bir pazarlık devresinden sonra dünya liderleri bir Uluslar arası Hazırlık Komitesi (Inter-governmental Negotiation Committee) teşkil edilmesi ve bu komitenin Haziran 1994 tarihine kadar hukuken bağlayıcı bir belge hazırlaması konusunun gündem 21’e dahil edilerek BM Genel Oturumuna sunulmasına razı olmuşlardır. Nairobi, Cenevre, New York ve Paris’te sürdürülen hararetli tartışmalardan ve gözlemcilerin beklentilerinin tam aksine sontra, tam ismi “Ciddi Kuraklık ve/veya Çölleşme Tehlikesi ile Karşı karşıya olan ülkelerde çölleşme ile mücadele anlaşması” (the convention to combat desertificaton ın countrıes Experiencing sierious Drought and/or desertification, Particularly in Africa) olan bir belge, önerilen takvime uygun olarak 17 Haziran 1994 tarihinde hazırlanarak o yılın Ekim ayında Paris’te imzaya açıldı. Mayıs 1995 tarihine kadar 105 ülke bunu imzalamıştır. Kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkelerin çölleşme ile mücadele edebilmek için küresel anlamda işbirliğine gitmelerinin önemini vurgulayan bu anlaşma, hukuken bağlayıcı olma niteliği ile bu krizi çözümlemek için atılmış önceki adımlardan çok farklıdır. Kabul eden ülkelerin bunu uygulamaları gerekmektedir. Uluslar arası çevre koruma anlaşmalarından ayrı olarak ülkelerin, özellikle bu mücadelenin verilmesi gereken yerel seviyelerde somut önlemler almalarını öngörmekte ve uygulama ile gelişmeleri takip için gereken mekanizmaların yerine oturtulmasına büyük önem vermektedir. Sonuçlandığı zaman bu anlaşma, Dünya Zirvesini takip eden olaylar zinciri arasında Rio’nun ruhunu yeryüzünde tam manasıyla hayata geçirenlerden birisi olacaktır. 4 İLKELER Anlaşma, çölleşme ve uluslar arası çevre korunması yasalarını bir bütün olarak ele almakta ve bunu da yeni bir yaklaşımla gerçekleştirmektedir. Ülke yönetimleri, uluslararası kuruluşlar ve kalkınma uzmanları ile bölge insanları arasında yeni bir işbirliği yaratacak şekilde tasarlanmıştır. 40 madde ve dört ekten (anlaşmanın Afrika, Asya, Latin Amerika ve Karaibler ile Kuzey Akdeniz bölgelerindeki uygulaması ile ilgili) oluşan bu anlaşmanın sürekli olarak tekrar edilen amacı “çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltmaktır” En sorunlu bölge olan Afrika’ya öncelik verilmektedir. Anlaşmanın metnin hazırlamış olan Uluslararsı Hazırlık Komitesi (Intergovernmental Negotiating committee) yaptığı toplantılardan birinde daha anlaşma uygulamaya konmadan Afrika’ya öncelik verilmesi teklifini benimsemiştir. Ayrıca etkilenmiş olan Afrika devletlerine birer proje hazırlamaları ve yardım sağlayacak devletlere de bu projeleri desteklemeleri için çağrıda bulunmuştur. Anlaşma uluslararası çevre koruma yasalarında ilk defa olarak demokratik ve aşağıdan yukarıya doğru bir yaklaşım sergilemektedir. Çölleşmemeden en fazla zarar gören insanların yaşamakta oldukları çevrenin ne kadar dayanıksız olduğunu bilenleri görüşlerinin alınması gerektiğini ve kendi hayatlarını etkileyecek kararlarda söz hakkı olması gerektiğinin özellikle altını çizmektedir. Anlaşmanın ilk prensibi tarafların, “projelerin tasarımı ve uygulaması ile ilgili kararlara bölge halkının katkıda bulunmasının sağlanması ve daha yüksek seviyelerde ulusal ve yerel seviyelerdeki eylemleri destekleyecek iş bitirici bir ortamı hazırlamalarının” gerekliliği vurgulanmaktadır. Aynı işin birkaç defa yapılmasının önlenmesi ve yardımı alanlarla verenler arasındaki ilişkilerdeki tek taraflılıktan kurtulmak amacı ile uluslar arası işbirliği ve koordinasyonu vurgulayan ikinci prensipte yeni bazı adımlar atmaktır. Anlaşma, “uluslar arası dayanışma ve işbirliği esasları çerçevesinde taraflar arasında yöresel, bölgesel ve uluslar arası düzeylerde işbirliği ve koordinasyon arttırılmalı ve gereken yerlerde finansal, insani, kurumsal ve teknik kaynaklar devreye sokulmalıdır” demektedir. Anlaşmanın üçüncü prensibi, ortaklık kavramını, etkilenen ülkeler arasındaki işbirliği haline dönüştürmekte ve bunu yaparken de bölgede yaşayanların ve toplumların önerilerinin dikkate alınmasını vurgulamaktadır. “etkilenen alanlardaki toprak ile kıt su kaynaklarının özellikleri ve değerini daha iyi anlamak ve bunlardan sürdürülebilir bir şekilde yararlanabilmek için taraflar, devletler, toplumlar, sivil toplum örgütleri ve arazi sahipleri arasında, bir ortaklık çerçevesinde işbirliğini geliştirmelidir” şeklinde belirtilmiştir. Dördüncü ve sonuncu prensip, “taraflar etkilenen devletlerin özel ihtiyaç ve şartlarını göz önüne alacaklardır. Bunlar arasında en az gelişmiş olanlara özen göstereceklerdir” demektedir. Anlaşma, çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkisini azaltmak için alınacak önlemlerin tek başlarına düşünülüp ele alınması gerektiğini ve kalkınma AMAÇLAR Bir anlaşma yapmanın amacı taraflar arasında uzun süreli ve hukuken bağlayıcı bir işbirliği sağlayabilmektedir. Anlaşmanın amacı, “Gümdem 21 çerçevesi dahilinde etkilenen bölgelerde sürüdürülebilir bir kalkınmayı temin etmek için uluslar arası işbirliği ve ortaklık anlaşmaları ile desteklenip bütün seviyelerde gerçekleştirilecek eylemlerle, ciddi kuraklı ve/veya çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olan özellikle Afrika’daki ülkelerde çölleşme ile mücadele ve kuraklığın tehlikesini azaltma” şeklinde verilmektedir. Aynı zamanda “Bu amaca ulaşılabilmesi için hem toprakların verimliliğinin artırılmasını, hem de toprak ve su kaynaklarının korunmasını, rehabilitasyonunu ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasını sağlayarak aynı anda ve özellikle yerel seviyelerde gerçekleştirilebilecek uzun vadeli entegre stratejiler oluşturulmalıdır” ifadesi eklenmiştir. Projelerin bir parçası olarak değerlendirilmelerinin gerekliliğini baştan ortaya koymaktadır ve “çölleşme ve kuraklık sürecinin fiziksel, biyolojik ve sosyo-ekonomik yönleri ile ilgili entegre bir yaklaşımın,” önemini vurgulamaktadır. Anlaşma aynı zamanda ulusal ve uluslararası ekonomik yapının önemi üzerinde durmakta ve bu yapının çölleşmeyi en etkili bir şekilde önleyecek biçimde yeniden düzenlenmesini önermektedir. Taraflar, ticaretin, pazarlama uygulamaları ve borçlanmanın gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkilerine özen göstermeye davet edilmekte ve “sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesini sağlayacak uluslar arası ekonomik ortamın oluşturulması” gereğini, göz önünde tutmalıdırlar. Ülkeler çölleşmeyi önleyici yöntemleri, “yoksulluğun ortadan kaldırılmasını sağlayacak stratejilerle” bira arada yürütmelidirler. Anlaşma, uluslar arası, bölgesel ve yerel kuruluşlar arasındaki işbirliğinin önemini tarafların sorumlulukları arasında özellikle Çölleşme ve kuraklık ile doğrudan doğruya bağlantılı olduğundan “etkilenen ülkeler tarafı, çevre korunması, toprak ve suyun korunması uygulamalarında işbirliğine ağırlık verilmelidir” hususu eklenmiştir. Gerek etkilenen, gerekse gelişmiş ülkeler, tarafların belirli sorumlulukları olduğunu kabul etmektedirler. (bu bölümdeki ek bilgilere bakınız) Anlaşma özel sektörün bu konudaki önemine değinmekte ve maddelerin uygulanmasında bütün topluma, özellikle sivil toplum örgütlerine düşen görevler olduğu inanmaktadır. Anlaşma teknolojik ve bilimsel araştırmalara yeni bir yön vermekte ve bölgesel halkın biliminden yararlanabileceğine katkıda bulunabileceğine işaret etmektedir. Esnek ve randıman verecek izleme mekanizmaları getirilmekte, uluslar arası kuruluşlarla ülkeler arasında işbirliğini sağlamak için tedbirler alınmaktadır. ÇÖLLŞEMEDEN ETKİLENEN ÜLKELERİN SORUMLULUKLARI Etkilenen ülkelerdeki taraflar aşağıdaki sorumlulukları yerine getireceklerdir: a)Çölleşme ile kuraklığın etkilerinin azaltılmasına öncelik verilecek ve şartlara göre gereken kaynaklar temin edilecektir. b)Çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltmak için sürdürülebilir kalkınma planları ve/veya politikaları çerçevesinde stratejiler ve öncelikler gerçekleştirilecektir. c)Çölleşme altında yatan sebeplere eğilinecek ve çölleşmeye yol açabilecek sosyoekonomik faktörlere önem verilecektir. d)Çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltma yolunda bölgesel halkın, özellikle kadınların katkılarını sağlayacak bir bilinçlendirme sağlanacaktır. e)Mevcut ilgi yasalarda gerekli düzeltmeler yapılarak sağlıklı bir çalışma ortam sağlamalı ve eksikliği duyulan kanunlar çıkartılarak, uzun vadeli politikalarla eylem programları oluşturulmalıdır. GELİŞMİŞ ÜLKELERİN SORUMLULUKLARI Gelişmiş ülkelerin oluşturduğu tarafın sorumlulukları şunlardır: a)Kabul edilmiş olduğu gibi, özellikle Afrika’da bulunanlar ve en az gelişmiş olan ülkeler öncelikli olmak üzere, gelişmekte olan etkilenmiş ülkeler tarafının, çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltma doğrultusundaki çabalarını tek başına veya bir arada desteklemek, b)Özellikle Afrika’da bulunanlar öncelikli olmak üzere gelişmekte olan etkilenmiş ülkeler tarafının, çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltma doğrultusundaki uzun vadeli plan ve stratejilerini geliştirme ve uygulamalarına yardımcı olmak üzere mali kaynak ve benzeri destekleri sağlamak, c)Yeni ve ilave mali kaynakların bulunmasını sağlamak, d)Özel sektör ve diğer sivil toplum örgütlerinin destek sağlamalarını temin etmek, e)Özellikle gelişmekte olan ve diğer etkilenmiş ülkelerin tarafının, ilgili teknoloji, bilgi ve know-how’ı bulmalarını sağlamak. 5 YARDIMDAN ORTAKLIĞA Bu anlaşma herhalde, yardımdan ziyade işbirliğini vurgulayan ve hukuken bağlayıcı olan ilk uluslararası belgedir. Bugüne kadar çölleşme ile yapılan mücadelelerkalkınma ile ilgili diğer atılımlar gibi-tek taraflı ilişki şeklinde yürütülmüştür. Çölleşmeden etkilenen kalkınmakta olan ülkeler yardım alabilmek için gelişmiş devletlerden, program ve projeler hazırlayarak bunu finanse edecek imkan ararlar. Bazen yardım edecek ülkeler, bu yardımı yapmadan önce belirli eylem programlarının hazırlanmasını isterler. Çölleşmeden etkilenen ülkelerde tek yönlü bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Merkezi yönetimden etkilenen insanlara doğru akan yardım hakkında bu insanların ne fikirleri alınmış ne de paranın nasıl sarf edileceği sorulmuştur. Bu tek yönlü yaklaşımların başarılı oldukları pek görülmemiştir. Bunun bilincinde olan anlaşma işbirliğini, uygulamanın temel taşı olarak nitelemektedir. “Uluslararası işbirliği ve ortaklığın önemi ve gerekliliğinin” altı çizilmekte ve ülkelerin planlarının, “yardım sağlayan toplum, bütün seviyelerde resmi makamlar, bölge halkı ve toplumdaki gruplar arasında oluşturulacak işbirliği ortamında,” yürütülmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Uygulamada ülke projelerinin, demokratik fakat karmaşık bir süreç sonunda oluşturmaları gerekir. Bu süreçte bütün faktörler yardım sağlayan yabancılar /tek taraflı veya çok yönlü), bölgesel kurumlar, ulusal ve yerel seviyede idareler, sivil toplum örgütleri ve bölge halkı yer almalıdır. Ortaklık anlaşmaları tartışmalı ve projelerin nasıl uygulanacağı karara bağlanmalıdır. Kısacası, projeler ve öncelik sıraları aynı anda geliştirilmeli ve bir grubun diğeri üzerine empoze etmesine izin verilmemelidir. Aynı işin birkaç defa yapılmasını önlediği ve koordinasyonu sağladığı için, bu yöntem adil ve demokratik olduğu kadar, verimlidir de. Anlaşmanın bütün maddelerinde bu anlayış hakimdir. Örneğin Afrika’ya ait Bölgesel Uygulama Eki, Afrika devletlerinin oluşturduğu tarafa “ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerde danışma işlemleri organize edip bu düzeyler için hazırlanmış projelerde işbirliğine gidilmesi imkanlarının tartışılması ve sonuçlandırılması için bir platform oluşturulması” çağrısında bulunmaktadır. 6 AŞAĞIDAN YUKARIYA DOĞRU YAKLAŞIM Çölleşme ile yapılacak mücadelede elde edilmesi gereken en önemli işbirliği; yardım sağlayan taraf, ülke yönetimleri, yerel makamlar ve kurak bölgelerde yaşayanlar arasında oluşturulanlardır. Yıllar geçmiş, ele alınan projeler sonuç vermemiş, problem büyümüş ve bu sorundan en fazla etkilenen insanlar devreye sokulmadan ve onların katkıları ve katılımları sağlanmadan bir sonuç alınamayacağı anlaşılmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin kurak bölgelerde yaşayan bireyleri, bu devletlerin en önemli kaynaklarıdır. Üzerinde yaşadıkları toprakları herkesten daha iyi tanırlar. Kendi topraklarından ürün alınmasını bir Amerikalı tahıl üreticisi veya Çinli pirinç tarlası sahibi kadar bilirler. Çok yıpratıcı şartlarda, çok daha dayanıksız bir toprakla, çok daha sert iklim şartları altında ve çok daha az kaynakla çalıştıkları düşünülecek olursa, bu kimselerin becerilerinin, gelişmiş olan ülkedekilerden çok daha fazla olduğu ileri sürülebilir. Bununla beraber bu insanlar geçmişte göz önüne alınmamış ve hatta çölleşmeye sebep olmakla suçlanmıştır. Sömürge yönetimleri şartları çok farklı olan kendi ülkeleri için geçerli çözümleri empoze etmişler ve yeni yönetimler de genelde bu çözümleri uygulamaya devam etmişlerdir. Topraktan yararlanmanın eski ve sürdürebilir yöntemlerine sık sık ara verilmiş ve göçebeler ile kurak bölge insanları kendi yaşam şekillerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Dışarıdan empoze edilen çözümlerin çok azının sonuç verdiği ve genellikle bu uygulamanın sonunda kendi yoksullukları arttığı için bölge halkı bunlara yabancı kalmıştır. İşleri kendilerinin alıştıkları şekilde yapmaya devam etmek istedikleri için projelerden yararlanması beklenenler, projelerin tamamlanmasını ve yabancıların çekip gitmesini bütün kalpleri ile arz etmişlerdir. İki üç yıl sonra, projeden geriye hemen hemen hiç bir şey kalmamıştır. Bu arada başarılı olan projeler de olmuştur. Bunlar bölge halkını dinlemeye, onların yöntem ve değer yargılarını öğrenmeye, onlarla beraberce bir çözüm üretmeye hazır organizasyonlar tarafından yönlendirilen projelerdir. Bu olaylar, kendi hayatlarını alt üst eden sorunların çözümlenmesi için kurak bölgelerde yaşayanların katkılarının alınması gerektiği fikrini kuvvetlendirmiştir. “Katkıda bulunmak, katılımcı olmak” kavramı yeni değildir. Fakat genelde “tepeden inme” yaklaşımın bir parçası olarak ele alınmıştır. Projeler hakkındaki kararlar başka yerlerde alınmış ve daha sonra bölge halkı katkıda bulunmaya davet edilmiş veya çağrılmıştır. Gerçek katkı, kararların, o kararlar tarafından etkilenecek kişiler tarafından alınmasını gerektirir. Onlar yerine karar almak anlamsızdır. Alınan kararların uygulaması da bu insanlara bırakılmalıdır. Kadınların katkılarının sağlanması için ise özel bir çaba harcamak gerekecektir. Kendi toplumlarında bile kadınlar çölleşmeden en fazla etkilenen ve buna karşılık ellerinden hemen hiçbir şey gelmeyen bir kesimdir. Yapılması gereken işlerin büyük bir kısmını onlar yerine getirmelerine rağmen sesleri çıkmaz. Yardım, tavsiye ve iletişim gibi dış destek genellikle erkeklere yöneliktir. Anlaşma, aşağıdan yukarı yaklaşımıyla uluslar arası hukukta bir yenilik yaratmaktadır. Tam manasıyla katkıda bulunmanın önemini vurgulamakta ve “kadınların oynadıkları önemli rolün” altını çizmektedir. Ayrıca anlaşma, “Sivil toplum örgütlerinin özel katkılarını” göz ardı etmemekte ve uygulamaların başarıya ulaşması için devreye girmelerinin şart olduğunu kaydetmektedir. Taraflar, “yerel, ulusal ve bölgesel seviyelerdeki sivil toplum örgütleri ile kadın ve erkek yöre halkının ulusal projelerle ilgili politika üretilmesi, karar alınması, uygulaması ve gözden geçirilmesinde katkılarını sağlanmasını” temin edeceklerdir. Kaynaklardan yararlanan çiftçiler, köylüler ve bunları temsil eden kuruluşlar, yöre halkı olarak kabul edilmelidir. Bu anlayışın varlığı, bütün anlaşma boyunca hissedilmektedir. Anlaşmanın kendilerine ait Bölgesel Uygulama Eki’nde Afrika ülkeleri, “yönetimi, yerel halkı, toplulukları ve sivil toplum örgütlerini de kapsayan bir süreci” gerçekleştireceklerini kabul etmektedirler. Bu süreç bölgesel halkın ve toplulukların azami katkısını sağlayabilmek için esnek bir yapıya sahip bir strateji hakkında bilgi verip yol gösterecektir. Kendi ulusal projelerinde, “kadınlar, çiftçiler ve köylüler de dahil olmak üzere yerel halk ve toplulukların daha fazla katkıda bulunmalarını ve onlara daha fazla sorumluluk verilmesini,” kabul etmektedir. Bu arada kendilerine yönelik Ek’te taraflar, “yerel topluluklar da dahil olarak, etkilenmiş herkesi kendi ulusal projelerinin hazırlanma, koordinasyon ve uygulamasına dahil etmeyi kabul etmektedir.” Burada yerel yönetim, ilgili ulusal ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği önemlidir. 7 ORTAK ÇABA Çölleşme ile yapılan mücadelenin büyük bir kısmı, yardım sağlayanlar, bakanlıklar, planlar, projeler ve yaklaşımlar arasında buharlaşıp gitmiştir. Yardım sağlayan ülkeler veya kuruluşlar, temin edecekleri yardımın nerelere gideceğini görebilmek amacıyla yeni planlar hazırlanmasını talep ederler- bu planlar, diğer yardım sağlayanlar için hazırlanmış olan yardım sağlayacak kurum bunların yeni baştan hazırlanmasını talep edeceğinden dolayı hiçbir zaman tamamlanamaz. Onun için de anlaşma, koordinasyon ve işbirliği üzerinde ısrarla durmakta ve aynı işlemlerin üst üste yapılmasını önlemeye gayret etmektedir. Bu sebepten dolayı işbirliği vurgulanmaktan ve hem ulusal projeleri hazırlamak, hem de bunların nasıl uygulanacağına karar vermek üzere bütün oyuncuların bir araya gelmeleri arzu edilmektedir. Anlaşma Ulusal Eylem Programları’nın, “yardım sağlayanlar, ülke yönetimlerin her seviyesi, bölge halkı ve toplumsal gruplar arasındaki koordinasyon ve işbirliğini güçlendirebilecek yapıları ve politikaları” geliştirmesini öngörmektedir. Taraflar, “projelerin geleceğini sağlıklı bir şekilde tahmin edebilmek ve uzun vadeli yatırım yapabilmek için mali işbirliğine gitmeye” kararlı olduklarını bildirmektedirler. “Projelerin hazırlanmasında ve uygulanmasında hem doğrudan doğruya, hem de ilgili uluslar arası organizasyonlar aracılığıyla bir arada çalışmayı kabul etmektedirler.” Taraflar, diğer genel sorumluluklarının yanı sıra, çevreyi korumak ve toprak ile suyu muhafaza etmek ve “yerel, bölgesel ve uluslar arası işbirliğini sağlamak” için etkilenmiş taraflar arasındaki işbirliğini destekleyeceklerine söz vermektedir. Kendileriyle ilgili Ek’te Afrikalı taraflar, hazırlayacakları programların, daha genel ulusal sürdürülebilir kalkınma planlarının formülasyonununda merkezi ve entegre bir yer alacağını kabul ederler. Bütün taraflar, kamunun bilinçlenmesinin ve eğitim programlarının desteklenmesinin sağlanması hususunda hem birbirleri ile hem de uluslar arası organizasyonlar ve sivil toplum örgütleri ile işbirliğine gitmeye söz verirler. Anlaşma diyor ki: Taraflar, yapılan işlerin tekrarlanması, yaklaşım ve müdahalelerin birbirlerini desteklemesi ve yardımlardan azami etkiyi sağlamak amacı ile gelişmiş ülkeler tarafı, gelişmekte olan ülkeler tarafı, ilgili uluslar arası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri arasındaki işbirliğinin tam manasıyla sağlanmasını teminen ulusal ve bölgesel seviyelerde çalışma mekanizmalarını yerine oturtacaklardır. Etkilenmiş gelişmekte olan ülkeler tarafı kaynakların azami verimlilikte kullanılması, gereken yardımın anında sağlanması, bu anlaşmada belirtilmiş olan ulusal proje ve önceliklerin uygulaması için önceliği uluslar arası işbirliğinde koordinasyonu sağlayacak faaliyetlere verecektir. 8 UFKUNUN GENİŞLEMESİ Çölleşme ile yapılan mücadelelerin büyük bir kısmında, asıl sebeplerden ziyade göze çarpan araziler ile ilgilenilmiştir. Çölleşmenin etkilerini zayıflatma ve buna sebep olduğu tahmin edilen insan faaliyetlerinin azaltılması üzerinde durulmuştur. Toprağın haddinden fazla ekilmesi, ortakların kaldırabileceğinden fazla hayvan yetiştirilmesi, ormanların tahribi ve yanlış sulama gibi olaylarla doğrudan mücadele edilmiş fakat bunları yaratan sosyal ve ekonomik baskılar göz ardı edilmiştir. Bunun bir sonucu olarak çölleşmenin kurbanları, çölleşmeyi meydana getirmekle suçlanmışlar ve toprağı kaldırabileceğinden çok daha fazla bir seviyede kullanmalarına yol açan sebeplerin araştırılması düşünülmemiştir. 19977 Eylem Planının başarıya ulaşmasının temel sebeplerinden birisinin bu dar bakış açısı olduğu artık herkesin kabul ettiği bir gerçektir.anlaşma bu durumu, sosyal ve ekonomik analizlerin ve uygulamanın nüvesi olarak kabul edilerek, çölleşmenin biyolojik ve fiziksel yönlerinin incelenmesinde bunların her ikisine eşit ağırlık vererek düzeltmeyi seçmiştir. Anlaşmanın sorumluluklar bölümünde etkilenmiş taraflar, “Çölleşmenin temel nedenlerine inmeye ve çölleşme sürecinin nedenleri arasında yer alan sosyoekonomik faktörlere özen göstermeye,” söz vermektedir. Bütün taraflar, “çölleşmenin ve kuraklığın fiziksel, biyolojik ve sosyo-ekonomik yönlerini entegre bir şekilde ele almak” durumundadırlar. Daha açık olarak, taraflar, “çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltma çabalarıyla yoksulluğun ortadan kaldırılması stratejilerini birbirlerine paralel” yürüteceklerdir. Topraktan elde edebileceklerinin azamisini alma çabalarının altında yatan neden yoksulluktur. Kısa vadeli yaşam mücadelesinin katılığı, uzun vadeli çıkarların düşünülmesine mani olmaktadır. Etkili olacak bir strateji, yoksullukla mücadelede başarılı olmak zorundadır. Böyle bir strateji, mülkiyet hakları ile sosyal yapıyı da göz önüne almalı ve çölleşme ile tam anlamı ile mücadele edebilecek entegre bir yaklaşımı oluşturabilmek için eğitim, öğrenim, ulaşım ve iletişim gibi konulara gereken ağırlığı vermelidir. Ulusal ve uluslar arası eylem programları, en alt seviyelerde alınan kararlarla uyumlu olmalıdır. Etkilenmiş alanlar için hazırlanacak bölgesel kalkınma planları, buralara yapılacak yatırım ve kapasite artırımlarını entegre bir şekilde ele almalı ve bölgedeki insanların kendi kaynaklarını kullanıp geliştirme kapasitelerini artıracak şekilde düzenlenmelidir. 9 DESTEKLEYİCİ BİR ORTAM Etkilenmiş ülkelerin ve kurak bölgelerde yaşamakta olanların-çölleşme ile mücadele edebilmeleri için şartların uygun olması gerekir. Sürekli olarak fiziksel ve ekonomik sorunlarla boğuşan yönetimler ve bireylerin krizlerle uğraşmaları zordur. Anlaşma, sürdürebilir kalkınmayı sağlayabilmek için “destekleyici bir ortam” yaratılmasını öngörmektedir. Ulusal seviyede bakıldığında destekleyici bir ortam dendiği zaman akla sağlıklı ve kararlı bir yönetim, hukuki ve idari reform, ekonomik teşvikler ve geliştirilmiş bir alt yapı gelmektedir. Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin şehirler, sanayi ve yerleşim bölgelerini tarım ve tabiattan üstün tutan değer yargılarının değiştirilmesi gerekir. Bunu başarabilmek ve arazinin gereksiz kullanılmasını önlemek için ekonomik seçenekleri çeşitlendirmek ve değişik yaşam şekillerinin ortaya konabilmesi gerekir. Orman köylüleri için geliştirilecek programlar, yenilenebilir enerji kaynakları geliştirmek, doğal hayata dayanan turizmi geliştirmek buna örnek olarak verilebilir. Bölge halkının güvenilir ve yasa tarafından korunan mülkiyet hakkının olması gerekir. Aksi takdirde, ellerinden alınacağı düşüncesi ile toprağa gerektiği gibi bakmazlar. Afrika ülkeleri tarafı, kendilerine ait Bölgesel Uygulama Ek’inde, “doğal kaynaklarla ilgili kurumsal ve yasal yapıyı mümkün olduğu kadar düzelterek bölge halkına toprağı işleme hakkının tanınması” kaydedilmektedir. Anlaşmanın Latin Amerika ve Karaibler Eki’nde belirtilmiş olduğu gibi bazı uluslar arası ekonomik faktörler, “sürdürülmeyecek kalkınma uygulamalarına” yol açmıştır. Son 20 yıldan beri süregelen borç, dalgalanmakta olan ve gittikçe kötüleşen ticaret, gümrük tarifleri dahilinde veya dışında gerçekleşen engellemeler insanları topraklardan gittikçe daha fazla verim elde ederek borçlarını kapatmaya zorlamıştır. Gelişmekte olan ülkelerin ellerinde birikmiş olan fazla gıda maddelerini ucuz fiatla boşaltmaları sonunda gelişmekte olan ülkelerdeki çiftçilerin bölgesel pazarları tamamen tahrip olmuştur. Taraflar, “gelişmekte olan ülkeler tarafının uluslar arası ticaret, pazarlama ve borç gibi durumlarına uluslar arası ve bölgesel kuruluşlar nezdinde özen göstermeye ve böylece sürdürebilir kalkınmayı sağlayacak uluslar arası ekonomik ortamı gerçekleştirmeye” söz verirler. Ulusal eylem programları ile ilgili yedi genel kural şunlardır: *“uzun vadeli stratejileri devreye sokun…, uygulamaya önem verin ve bunları sürüdürebilir kalkınma ile ilgili ülke çapındaki politikalarla entegre edin.” *“şartlara göre değişiklik yapılmasını sağlayın ve yerel seviyede değişik sosyoekonomik, biyolojik ve jeo-fiziksel şartlara uyacak esnekliği temin edin.” *“önleyici tedbirlerin henüz bozulmamış veya az bozulmuş topraklar için uygulamasına özen gösterin.” *“ülkenin sahip olduğu iklim bilimi, meteoroloji ve hidroloji kapasitesi ile kuraklığı önceden haber verecek imkanları güçlendirin.” *“işbirliği ve koordinasyonu sağlayacak politikalar ve kurumsallaşmış yapıları oluşturan ve uygun teknolojiler ve bilgilerin bölge halkına ulaştırılmasını temin edin.” *“yerel, bölgesel ve ulusal seviyelerde etkin bir şekilde katkıda bulunulmasını sağlayın.” *“bunların sürekli gözden geçirilmesini ve gelişmeler hakkında raporlar hazırlanmasını sağlayın.” 10 EYLEM PROGRAMLARI Anlaşma, bütün ülke çapında uygulanacak programlarla yürüyecektir. Bu programlar, bölgesel ve yerel seviyedeki tatbikatlarla desteklenmelidir. Çölleşme ile yapılacak etkin bir mücadele ancak yerinde gerçekleştirilebilir. Ayrıca bu mücadelenin yerel şartlara göre düzenlenmesi şarttır. Yalnız gerekli önceliğin verilmesi, tekrarların olmaması, kaynakların mümkün olan en verimli bir şekilde kullanılması için bunların bölgesel ve memleket çapındaki stratejilerle paralel gitmesi gerekir. Ulusal eylem programları anlaşmanın nüvesini teşkil eder. Etkilenmiş taraflar kendi stratejilerinin “orta direği” olan bu programları iyi hazırlamalı, çevreye iyi duyurulması ve projeler var ise bu programlar onların üzerine inşa edilebilir. Bu programlar, diğer atılımlarla birleştirilerek sürdürülebilir kalkınma politikaları formüle edilebilir. Uygulamalarda karşılaşılan durumlar ve araştırmaların verdiği sonuçlara göre de bu programlarda sürekli olarak yenilikler ve değişiklikler yapılabilir. Bu programlar çölleşmeye yol açan unsurları, bununla mücadele etmek ve kuraklığın etkisini azaltacak pratik önlemleri tanımlamalıdır. Bunun yanı sıra yönetimin, bölgesel toplulukların ve geçimini topraktan temin edenlerin oynayacağı rollerle hangi olanakların kullanılacağı belirlenmelidir. Anlaşma aynı zamanda ulusal eylem programları il ilgili yedi genel kural (kutu 1) ile isteğe bağlı beş gereksinimi (kutu 2) ortaya koymaktadır. Ayrıca eylemlerde öncelik verilecek hususlar (kutu 3) belirlenmekte ve her etkilenmiş ülkenin bunların en azından bazılarını kendi ulusal eylem programlarına ilave etmeleri şartlara göre önerilmiştir. Bunların hepsi yerel ve bölgesel programlar içinde geçerlidir. Etkilenmiş ülkeler tarafı, “kendi ulusal programlarını desteklemek, koordine etmek ve bunların verimliliklerini artırmak” için birbirlerine danışmayı ve işbirliğine gitmeyi kabul ederler. Taraflar, eylem programlarını desteklemeleri için BM sistemi ile diğer uluslar arası kuruluşları, bilim kurumlarını ve sivil toplum örgütlerini teşvik edeceklerdir. Kalkınmış ülkeler kendi desteklerini doğrudan doğruya veya çok taraflı organizasyonlar kanalıyla sağlayabilirler. Afrika’da bulunanlarla diğer en az gelişmiş ülkelere öncelik verilecektir. Anlaşma, eylem programlarının desteklenmesi için yapılabilecekleri de belirlemektedir. (kutu 4) İsteğe bağlı beş gereksinim şunlardır: *Önceden uyarı sistemlerin çevresel sorunlardan kaçanlara yardım mekanizmalarının oluşturulması ve/veya güçlendirilmesi *yerel, bölgesel ve ulusal seviyelerde kuraklık ve yarattığı etkilerin hafifletilmesi için önceden hazırlıklar yapılması *koruma ve pazarlama imkanları da dahil olmak üzere özellikle kırsal alanlarda gıda temini sistemlerinin gerçekleştirilmesi ve/veya güçlendirilmesi *kuraklığa açık alanlarda yaşayanlara daha değişik bir yaşam tarzı sağlayacak projelerin oluşturulması *gerek tarım gerekse hayvancılık için sürdürülebilir sulama projelerinin geliştirilmesi Eylemlerde öncelik verilecek hususlar şunlardır: *“yoksulluğun ortadan kaldırılması ve gıda teminini garanti altına alacak programların kuvvetlendirilmesi bakımından değişik yaşam şekillerinin geliştirilmesi ve ülkenin ekonomik yapısının kuvvetlendirilmesi,” *“demografik hareketler,” *“doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılması,” *“tarım uygulamalarının sürdürülebilir bir şekilde yapılması,” *“değişik enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve verimli bir şekilde kullanılmaları,” *“yapıların ve yargının kurumsallaşmaları,” *“hidroloji ve meteoroloji hizmetleri de dahil sistematik gözlem ve değerlendirme kapasitelerinin artırılması,” *“kapasitelerinin artırılması, eğitim ve kamunun bilinçlendirilmesi,” Eylem programlarının desteklenmesi için yapılabilecekler şunlardır: *“uzun vadeli bir planlama ile eylem programlarının düzenli bir şekilde oluşturulabilmesini sağlayacak mali işbirliği” *“sivil toplum örgütleri aracılığı ile ses duyurmak da dahil, yerel seviyede da iyi destek verilmesini sağlayacak işbirliği mekanizmalarının kullanımı ve gerçekleştirilmesi ve böylece başarılı pilot uygulamalarının gereken yerlerde tekrarlanması” *“proje oluşturulmasında daha fazla esneklik sağlanması, bölge halkı seviyesinde eylemlere katılımı sağlayacak deneysel ve tekrar tekrar uygulamaya dönük yaklaşımlara ağırlık verilmesi” * “uygun olduğu nispette, işbirliği ve destek programlarının randımanının artırılması için idari ve mali tedbirlerin alınması” 11 KAPASİTEYİ GELİŞTİRMEK Eylem programları uygulayacak yeteri derecede güçlü kurumlar yoksa ve halk ne yapıldığının bilincinde değilse veya desteklenmiyorsa verim alınamaz, çölleşmeye karşı mücadele kazanılamaz ve kuraklığın etkileri silinemez. Onun için de anlaşma, kapasite geliştirmenin ve halkın bilinçlendirilmesinin önemini vurgulamaktadır. Taraflar kurumların oluşturulmalarını, insanların eğitilmesini ve kapasitelerini hem ulusal hem de yerel seviyede geliştirilmesini kabul etmektedir. Bunu, anlaşmanın tümünde işlenmiş olan katılımcı ve ortak anlayışa uyarak yerine getirmeye söz vermektedirler. Etkilenmiş gelişmekte olan ülkeler sahip oldukları kapasite ve imkanları gözden geçirilmelidirler. Aynı zamanda taraf olan diğer ülkeler ve uluslar arası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri ile işbirliğine giderek bunları kuvvetlendirmeyi göz önünde almalıdırlar. Ülke çapında kurumlar ve ilgili yasal yapı kuvvetlendirilmeli ve gerektiğinde yenileri oluşturulmalıdır. Ülke çapında eğitim ve araştırma kapasiteleri, stratejik planlama ve yönetim de kuvvetlendirilmelidir. Kırsal kuruluşların üyeleri ile açık alanlarda çalışan elemanlar katılımcı yaklaşım hakkında eğitilmelidirler. Bölge halkının, ellerindeki imkanlardan en iyi şekilde yararlanmalarını sağlayacak programların hazırlanması, yöre insanı, idari makamlar ve çevre arasında daha sağlıklı bir bağlantı kurmanın belki de en önemli adımıdır. Teknolojik olarak bazı taraflar karşılıklı fedakarlıklarda bulunacaklardır. Teknolojilerin ve tekniklerin halk tarafından sindirilmesini sağlayacak servisler oluşturulmalı ve desteklenmelidir. Bu anlamda, aşağıdan yukarı bir yaklaşımla taraflar, “bölge halkının sahip olduğu bilgi, know-how ve uygulamaların kullanılmasına ve yaygınlaştırılmasına” çalışacaklarına söz vermektedir. Odun yakılmasını önlemek için taraflar, buna benzer bir şekilde alternatif-özellikleyenilenebilir-enerji hakkında eğitim ve teknoloji sağlayacaklardır. Klasik anlamda, tarım, köy hayatı ve çevre koruma bakımından sağlıklı yöntemleri, modern uygulamalara tercih etmektedirler. Eğitim ve yeni becerilerin öğrenilmesi de dahil olmaz üzere alternatif yaşam tarzlarını geliştirecekleridir. Taraflar, gelişmekte olan ülkelerin bilimsel ve teknolojik bilgi toplaması, analiz etmeleri ve karşılıklı değişime tabi tutmaları konusunda işbirliğine gideceklerdir. Yiyecek üretimi ve önceden kuraklık hakkında uyarıdan sorumlu personel, yönetici ve karar alma durumunda olanları eğiteceklerdir. Taraflar, kamuoyunun bilinçlenmesinin teminen kampanyalar yapmak amacıyla sivil toplum örgütleri, uluslar arası kuruluşlar ve birbirleri arasında işbirliğine gideceklerdir. Buna katkıda bulunacak kuruluşların oluşturulmasını destekleyecek ve insanlara ihtiyaçları olan bilgilerin verilmesini sağlayacaklardır. Etkilenen alanlardaki eğitim ihtiyaçlarını değerlendirecekler, özellikle kadınlar ve kızlar için öğrenim ve okuma-yazma programlarını yaygınlaştıracaklar; çölleşme ve kuraklıkla ilgili biçimlendirme sağlamak amacıyla eğitim sistemlerin için “disiplinler arası katılım programları” geliştirecekler; bölgesel eğitim ve öğretim ağlarını kurup güçlendireceklerdir. Taraflar, eğitim ve bilinçlendirme konularında kamunun yaygın ve sürekli katkısını sağlayacaklardır. 12 TEKNOLOJİK ve BİLİM Anlaşma bilimsel araştırmanın koordinasyonu ile teknolojinin transferinde işbirliği getirmektedir. Bunların her ikisi de, ihtiyacı olan kimselerin gereksinimlerini karşılamak üzere yeniden düzenlenmekte ve düzenlemede klasik bilgi ve becerilere önemli bir ağırlık verilmektedir. Taraflar, “çevre koruma bakımından sağlıklı, ekonomik olarak geçerli ve toplumsal olarak red edilmeyecek teknolojilerin transferi, satın alınması, adaptasyonu ve geliştirilmesinin desteklenmesi, finansmanı ve/veya finansmanın kolaylaştırılması sorumluluğunu üstlenirler.” Mevcut sistemleri ve clearing-house’ları kullanarak etkilenmiş taraflar arasındaki kooperasyonu sağlamayı, uygun teknolojilerin olumlu şartlarla teminini ve bu işlemi kolaylaştıracak yerel piyasa şartlarıyla ve bu piyasaları oluşturacak teşvikleri oluşturacak tedbirleri almayı taahhüt ederler. Taraflar klasik ve bölgesel, “teknoloji, bilgi, know-how ve uygulamaları” desteklemeye ve kullanmaya, bunların envanterlerini çıkartmaya, bunları geliştirecek ve yaygınlaştıracak önlemleri almaya, genel kullanım için adapte etmeye, modern teknoloji ile entegre etmeye ve bunların ticari kullanımlarından sağlanabilecek kazançlardan yerel halkın da yararlanmasına söz verirler. Taraflar aynı zamanda, çölleşme ve kuraklığın sebepleri ve etkileri hakkındaki bilgileri arttırıcı araştırmaları desteklemeyi kabul etmektedir. Bu “bölge halkının özel ihtiyaçlarına cevap vermeli ve etkilenmiş alanlarda bulunan insanların yaşam standartlarını geliştirecek yöntemlerinin tanımlanması ve uygulanmasına dönük olmalıdır.” Aynı zamanda “geleneksel ve yerel bilgileri know-how’ları ve uygulamaları korumalı, entegre etmeli, yüceltmeli ve bunların geçerliliğini ispatlamalıdır.” Bölge halkı, kendi mülkiyetlerinde olan bilgiler ve bu bilgiler sayesinde türetilmiş teknolojilerden sağlanacak ticari kazançlardan yararlanmalıdır. Bu anlaşma ile taraflar, başta Afrika olmak üzere çölleşmeden etkilenen gelişmekte olan ülkelerdeki araştırma kapasitesini, “bölge halkı ve toplumların etkin katılımı aracılığı ile sürdürülebilir kalkınmaya dönük, geliştirilmiş, maliyeti yüksek olmayan ve herkesin elde edebileceği teknolojileri” ortaya çıkartacak ortak araştırma programlarını desteklemek; su kaynaklarının dağılımını sağlamak; çölleşme, yoksulluk ve göç arasındaki ilişkiyi göz önünde tutmak; öncelik verecekleri araştırmaları kendi eylem projelerine dahil etmek üzere büyütmeyi taahhüt ederler. Taraflar aynı zamanda “küresel kurumların ve tesislerin ağları vasıtası” ile bilginin, “toplaması analizi, ve değişiminin entegre edilmesi ve koordinasyonunu” kabul etmektedir. Bu, “toprağın aşınmasının sistematik bir şekilde takip edilmesini ve böylece etkileri yıpratıcı olacak iklim değişikliklerinin önceden tespit edilebilmesini” ve gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlanmış olacaktır. Taraflar bu tedbirleri karar alma durumunda olanlar kadar bölgesel topluluklarında ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde oluşturacaklardır. 13 FİNANS Doğal olarak malı konular Anlaşmanın üzerinde en fazla tartışılan yönü olmuştur. Kendi harcamalarını ve yardım kotalarını düşürmek isteyen gelişmiş ülkeler, daha fazla mali destek sağlamak hususunda isteksiz davranmışlardır. Fakat gelişmekte olan ülkeler çölleşme ile mücadele etmek için kendi bütçelerinden pay ayırmak, yeni politikalar oluşturmak, yeni projeleri devreye sokmak için gerektiğinden, destek vereceklerden, yeni ve ilave kaynak sağlanması gerektiği üzerinde ısrarla durmuşlardır. Bu iki görüşün bağdaştırılması, son tartışmaların odak noktası teşkil etmiştir. Gerek gelişmekte olan, gerekse gelişmiş olan ülkelerin mali imkansızlıkları, bu krizle baş edilmesini engellemiştir. Bu engellenenler arasında 1977 yılı Eylem Planı’da bulunmaktaydı. UNEP, çölleşme ile etkin bir mücadele için önümüzdeki 20 yıl boyunca her yıl 10 milyar ile 22.4 milyar dolar arası harcanması gerektiğini hesaplamışsa da gelişmekte olan ülkelerin seksenli yıllardaki gerçek harcamaları senede bir milyar dolara bile ulaşmıştır. Kaynakların mevcut olduğu fakat yerine harcanmadığı rahatlıkla söylenebilir. Tek bir mali kaynak sistemi oluşturmaktansa, Anlaşma kaynakları mevcut bütün kanallar vasıtası ile harekete geçirmeyi tercih etmektedir. Bunun için de kanalların desteklenmesi ve aşağıdan yukarı doğru yaklaşıma uyacak biçimde yeniden yapılandırılması söz konusudur. Bu kaynakları ülke bürokrasilerine ve pahalı danışmanlara emanet etmektense Anlaşma paranın büyük bir kısmı bölge halkına hibe veya borç şeklinde doğrudan verme yolunu tercih etmiştir. Ana yatırımların çölleşme ve kuraklıktan etkilenmiş kişilere kanalize edilmesi, açıklıkla vurgulamaktadır. Anlaşma “yeni ve mevcutlara ilave olarak önemlin miktarda mali kaynaklara ihtiyaç” olduğunu kaydetmektedir. Hem kalkınmakta olan, hem de kalkınmış ülkeler, “kendi imkanlarını göz önüne alarak gereken mali kaynakların temin edilmesini sağlayacak her tedbiri alacaklarını” kabul etmektedir. Buna bir cevap olarak çölleşmeden etkilenen kalkınmakta olan ülkeler tarafı, “kendi ulusal eylem projeleri için gereken mali kaynakları sağlayacaklarını” belirtmektedir. Bunun karşılığında kalkınmakta olan ülkeler, bu projeleri desteklemek amacıyla hibeler ve karşılıksız borçlanmalar da dahil olmak üzere “önemli miktarda mali kaynağı bu işe tahsis etmeye” söz vermektedir. Buna ilaveten Global Environment Facility de dahil olmak üzere uygun, takvimi belli ve zamanında mali kaynak sağlanmasını destekleyeceklerini ifade etmektedirler. BM Kalkınma Programı, UNEP ve Dünya Bankası tarafından birlikte yürütülmekte olan Global Environment Facility, gelişmekte olan ülkelerin küresel çevre koruma proje aktivitelerini desteklemek amacıyla hibe ve karşılıksız borçlanma şeklinde mali destek sağlanmaktadır. Gelişmiş ülkeler teknoloji, bilgi ve know-how transferini ve “vakıfların, sivil toplum örgütlerin ve diğer özel girişimlerin sahip oldukları kaynakları harekete geçirecek ve kanalize edecek yeni yöntem ve teşvikleri keşfetmek hususunda” gelişmekte olan ülkelerle işbirliğine girmeyi kabul etmektedir. Bu işlemlere gelişmekte olan ülkelerin borç yükünü azaltarak sahip oldukları mali imkanları geliştirecek borç takası da dahildir. Diğer bölgelerde benzer durumda olan ülkelerin ihmal edilmesi söz konusu olmamakla beraber ilke olarak, etkilenmiş Afrika ülkelerine öncelik verilmesi kabul edilmektedir. Buna ilave olarak Afrika ile ilgili bölgesel ekte, “önemli ve/veya arttırılmış miktarda kaynağın tahsisine devam edilmesi” karara bağlanmaktadır. Etkilenmiş gelişmekte olan ülkeler ve bölgesel organizasyonlar ülke çapında, bölgesel ve yerel eylem projelerini desteklemek amacı ile toplanarak “birbirlerine danışacaklardır.” Afrika için danışma toplantıları sonunda ulusal eylem projelerine mali destek sağlamak açısından ülke yönetimleri, destek sağlayanlar ve sivil toplum örgütleri tarafından oynanacak rolleri tayin edecek işbirliği anlaşmaları yapılacaktır. Böylece hem mali kaynak temin edilmiş olacak, hem de kaynaklar entegre bir biçimde sağlanıp harcanmış olacaktır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler sağlayacakları mali desteğin güvenilir bir şekilde yürümesini ve “daha etkin ve randımanlı kullanarak, eksikliklerini ve başarılı oldukları durumları değerlendirerek, etkin bir şekilde kullanılmalarının önündeki engelleri kaldırarak, bu Anlaşmada yer alan uzun vadeli ve entegre yaklaşım doğrultusunda gereken değişiklikleri gereken yerlerde yaparak halen tahsis edilmiş olan kaynakların daha rasyonel ve güçlü bir şekilde yönetilmesini” sağlayacaklardır. Bölgesel ve yerel işbirliğini güçlendirme yöntemlerinin araştırılmasını, Anlaşmaların çok taraflı mali kuruluşların idari mekanizmalarında ele alınmasını, özellikle Afrika’daki etkilenmiş gelişmekte olan ülkelerin faaliyetlerine “gereken önceliği vererek” desteklemeyi kabul etmektedir. Anlaşma, özel bir fon tesis etmemekte fakat çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltma yolunda mevcut mali kaynakların etkinliğini ve randımanını arttırmayı ve “çölleşmeden etkilenen gelişmekte olan ülkelere destek olacak şekilde önemli miktarda mali kaynağın harekete geçirilerek buralara kanalize edilmesini” tercih etmektedir. Buna ilaveten, Küresel Mekanizma’nın (Global Mechanizm) aktiviteleri mevcut tek taraflı ve çok taraflı işbirliği programlarının envanterini dökecek; istendiği takdirde, “kooperatiflerin ülke çapında faaliyetlerinin koordinasyonunu” artırmak amacıyla taraflara mali destek kaynakları ve bunların düzenlenmesi hususlarında aydınlatacaktır. Taraflar konferansı, ulusal çölleşme fonları gibi mekanizmaların nasıl oluşturulacağı ve “yerel seviyeye süratli ve verimli bir şekilde nasıl ulaştırılabileceği” ile ilgili politikaların açıklığa kavuşturulması amacına dönüktür. Kalkınmakta olan ülkeler “Ulusal Koordinasyon Mekanizması’nı” kullanmayı kabul etmektedirler. Ülkelerin kalkınma programlar programlar içine entegre edilecek bu katılımcı mekanizma, paranın verimli bir şekilde kullanılmasını temin etmek için tesis edilmiş olup, sivil toplum örgütleri, yerel gruplar ve özel sektörü de içine alarak mali imkan yaratma, programları uygulamaya ve fonların yerel seviyelere ulaşmasını temin etme gibi sorumlulukları taşımaktadır. Anlaşma, destek sağlayanların, “daha iyi koordinasyon ve esnek programlama” aracıyla bu mekanizmayı geliştirebileceklerini vurgulamaktadır. Gelişmekte olan ülkeler özellikle mali ve teknoloji transferi bakımından kendi üzerine düşenleri yerine getirdikleri takdirde anlaşma’nın gelişmekte olan ülkelere yüklediği sorumlulukların büyük miktarda hafifleyeceği kaydedilmektedir. 14 KURUMLAR VE YÖNTEMLER Taraflar konferansı (Conference of the Parties-COP), Anlaşmanın en yüksek mercii olarak tesis edilmiştir. COP, “Anlaşma maddelerinin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak üzere” kurulmuştur. Diğer sorumluluklarının yanı sıra, taraflar tarafından kabul edilmiş önlemlerle ilgili bilgi akışının oluşması ve sağlanması için Anlaşma’nın ön gördüğü kurumların çalışmasını ve uygulamasını sürekli gözden geçirir, gereken alt seviyedeki kurumları, bunlara yol gösterir, raporlarını inceler. Anlaşma aynı zamanda bir sekreterya kurumu oluşturmaktadır. Bu kurum COP tarafından oluşturulacaktır ve gene ilk COP’ta çalışma prensipleri belirlenecektir. Sekreterya, Cop ve alt yapısı ile ilgili düzenlemeleri yerine getirecek, verilen raporları derleyerek ilgili mercilere ulaşmasını sağlayacaktır. Afrika’dakiler başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu tarafa yapılacak yardımları kolaylaştıracak, Anlaşma’nın gerektirdiği bilgileri derleyip iletecektir. Taraflar konferansı (COP) fonksiyonlarının gerçekleştirilmesi hakkında rapor verecek ve kendi faaliyetleri ile diğer uluslar arası kuruluşların ve anlaşmaların sekreteryalarının çalışmalarını koordine edecektir. Bilimsel ve teknolojik bilgi ve öneriler, bütün taraflara açık olan ve devlet temsilcilerinden meydana gelen bir disiplinler arası bilim ve Teknoloji Komitesi tarafından verilecektir. Komite mevcut ağları, müesseseleri, kurumları ve işletmeleri gözden geçirecek ve bunların daha sağlıklı bir şekilde birbirlerine nasıl bağlanabilecekleri hakkında öneriler getirecektir. COP, bağımsız olarak çalışan uzmanların bir listesini tutacak ve gereken panelleri meydana getirecek belirli konularda bilgi ve öneri verilmesi temin edilecektir. Bütün seviyeler için geçerli uzun vadeli stratejilerin oluşturulması ve çabaların koordine edilmesi gerekecektir. Bütün taraflar COP’e Anlaşmayı nasıl uyguladıklarına dair rapor vereceklerdir. Etkilenen ülkeler, Anlaşma maddeleri doğrultusunda hangi stratejileri oluşturduklarını açıklayacaklar, eylem projeleri hazırlayarak uygulanmış olanlar bu konuda detaylı bilgi vereceklerdir. COP bu konuda öncelikle Afrika’daki etkilenmiş ülkelere mali ve teknik destek sağlanmasına gayret edecektir. Gelişmiş olan ülkeler tarafı eylem projelerinin hazırlanması ve uygulanması konularında nasıl yardımcı olduklarını bir raporla bildirecekler ve raporlarına temin etmiş oldukları ve sürdüre geldikleri mali destek hakkındaki bilgileri de ilave edeceklerdir. Herhangi bir taraf, Anlaşmadaki maddelerin değiştirilmesi için teklif verebilir. Bu teklifler COP’in olağan bir toplantısında fikir birliğine varılarak kabul edilir. Fikir birliğine varılmaması halinde çoğunluğun üçte ikisinin oyu bu teklifin geçerli olması için yeterli olacaktır. İlave bir ek veya mevcut bir ekin değiştirilmesi de aynı şekilde gerçekleşecektir. Yalnız bölgesel konuları ilgilendiren herhangi bir değişiklik her şeyden evvel o bölgede yer alan tarafların en az üçte iki kabul oyunu gerektirir. Her taraf, tek bir oya sahiptir. Yalnız bölgesel ekonomik entegrasyon organizasyonları belirli konularda bir blok olarak oy verebilirler. Anlaşmazlıklar, karşılıklı görüşmeler veya diğer barışçı yollarla halledilmelidir. Anlaşmaya taraf olanlar, sorunların karşılıklı çözümlenmesi için tarafsız bir arabulucu kurulun veya Uluslar arası Adalet Divanı kararlarına saygılı olacaklardır. Aralarında anlaşmaya varamayan iki taraf 12 ay içinde bunu sonuçlandırmazlarsa, konuyu arabulucu kuruma bırakmak zorundadır. Anlaşmanın onaylanmasını takip eden üç seneden sonra herhangi bir taraf, bir sene önceden yazılı olarak bildirmesi halinde Anlaşmadan çekilebilir. Anlaşmanın devreye girebilmesi için 50 adet onay gerekmektedir. Bu onayların en sonuncusu BM’e tebliğ edilmesini takip eden 90 günden sonra Anlaşma resmen kabul edilmiş olacaktır. Anlaşmaya dahil olmak isteyen her yeni taraf, onaylama aracını BM’e teslim ettikten doksan gün sonra anlaşmaya taraf kabul edilir. 15 AFRİKA Bütün anlaşma içinde Afrika’ya yönelik verilmiş ve özenle sorunların üzerine eğilinmiş ve ilk dört bölgesel ek, bu kıta ile ilgili olarak hazırlanmıştır. Çölleşmenin en büyük etkisi Afrika’da hissedilmektedir. Kıtanın üçte ikisi ya çöl, yada kurak bölgedir. Tarım yapılmakta olan kurak bölge alanlarındaki toprağın % 73’ü ciddi biçimde veya orta derecede bozulmuştur. Sık sık ciddi kuraklıkla karşılaşmaktadır. Bir çok ülke hem kuraklık, hem de çölleşme ile mücadele etmek durumundadır. Etkilenmiş olan ülkelerin çoğu kara devletidir. Bu da iletişimi zorlaştırmaktadır. Yoksulluk, ülkelerin çoğunda önemli bir sorundur. Bu ülkeler, dünyanın en az gelişmiş ülkeleri arasındadır. Doğal kaynaklara dayanarak yürüyen bu ülkeler büyük miktarda uluslar arası desteğe ihtiyaç duymakta; tesis edilmiş olan alt yapı ve kurumlar yetersiz kalmakta; borç siyasi dengesizlik ve ticari olarak dalgalanlamalar ve zayıflamalar bunları yıpratmaktadır. Bu da, yapılacak yardımı bütün bir paket halinde koordine edebilmek için Anlaşma’ya önemli bir potansiyel kazandırmaktadır. Kalkınmış olan ülkeler, çölleşme ile mücadele ve/veya kuraklığın etkilerini azaltmak için, “önemli kaynakları tahsis etmeye devam etmeyi ve/veya bu kaynakları çoğaltmayı” ve “etkilenmiş Afrika’lı ülkelerin oluşturduğu taraflara öncelik vermeyi” kabul etmektedirler. Afrika ülkelerinden oluşan taraf ise, yoksulluğu ortadan kaldırabilme mücadelelerinde bunu, “emel bir strateji” olarak ele almaya söz vermektedir. Afrika’lı ülkeler mali programlarda gerçekleştirecek düzenlemelerle Afrika’nın “yeni önceliğe” verdiği önemi belirtecek, merkeziyetçilikten uzaklaşıp kaynakların dağıtılması amacına dönük mevcut reformları sürdürüp kuvvetlendirecek, yerel katkıyı destekleyeceklerdir. Ülkeler, “bölge halkının ve toplulukların azami katılımlarını” sağlayacak bir şekilde sürdürülebilir kalkınma politikalarının “temel ve entegre” bir parçasını oluşturacak ulusal eylem programları hazırlayacaklardır. Bu programların detayları anlaşmanın metni içinde yer almaktadır. Bu programlar, çölleşme ve kuraklıkla ilgili faktörleri tanımlamalı; bunlarla önceden yapılmış olan mücadelelerden yararlanmalı; kadınlar, çiftçiler ve köylülerin de dahil edileceği bölge halkı ve topluluklarına daha fazla sorumluluk verilmelidir. Bu programlar içinde, “ekonomik yapayı yoksulluğu yok etme görüşüyle geliştirilecek önlemler” yer almalıdır. Özellikle en yoksul olanların gelirlerini artırıcı ve iş imkanlarını çoğaltıcı ve “kırsal ekonomilerin uzun vadeli imkanlarını” geliştirici çeşitli yöntemler anlaşma içinde mevcuttur. Nüfus ve göç politikaları aracılığı ile toprağın bozulması önlenecek kuraklığa dirençli cinslerin kullanılması ve entegre kurak alanlar tarım sistemlerinin devreye sokulması ile gıdasızlıkla karşı karşıya kalınmasına engel olunacaktır. Taraflar doğal kaynakları korumak için gereken önlemleri almayı kabul etmektedir. Sürdürülebilir ve entegre bir şekilde kullanılmalarını temin etmek, bu konuda eğitim sağlamak, değişik, alternatif ve yenilebilir enerji kaynaklarını geliştirip verimli bir şekilde kullanmak, dayanıksız doğal kaynakları üzerindeki baskıyı azaltmak amacıyla kullanılacak yöntemler bu önlemler arasında yer almaktadır. Ülke yönetiminin değişik kollarının rollerini tanımlaması, “merkeziyetçilikten aktif bir şekilde uzaklaşılmasının” desteklenmesi “bölge halkının toprak üzerindeki intifa hakkının tanınması için doğal kaynaklarla ilgili kurumsal ve yasal değişikliklerin yapılması” gibi tedbirler getirilecektir. Son olarak bu projeler çölleşme ile ilgili bilgilerin geliştirilmesi için alınacak araştırmaların arttırılması, çalışmaların desteklenmesi, ülkelerin kapasitelerinin geliştirilmesi ve kuraklığın gözlenmesi ve değerlendirilmesi gibi tedbirleri kapsamalıdır. Kuraklık ve çölleşme sınır dinlememektedir. Onun için anlaşmanın ekleri, bölgesel veya yerel olarak tarafların kendi aralarında müşterek programlar geliştirmelerini önermektedir. Bu alt seviyedeki programlar işbirliği yapılabilecek dokuz ayrı konu üzerinde odaklanmalıdır. Ülke sınırlarını geçen doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılması için gereken projeler; Alternatif enerji kaynakları geliştirecek projeler; Tarım ilgili haşarat ve hastalıklarla mücadele ve bunların kontrol altına alınması; Kapasite geliştirilmesi, eğitim ve kamunun bilinçlendirilmesi; Bilimsel ve teknik işbirliği; Erken uyarı sistemleri ve kuraklığın etkilerini azaltmak için ortak planlama; Özellikle bölge halkı ile ilgili olarak deneyimlerin paylaşılmasını sağlayacak yollar bulmak, uygun yöntemlerin kullanılması ve topraktan idareli bir şekilde yaralanılması için “imkan sağlayıcı bir ortam” yaratmak; Alt seviyedeki kurumların kapasitelerinin güçlendirilmesi; Ticaret ve pazarlama gibi alanlar için politikalar üretmek; Anlaşmaya imza atmış olan Afrika’lı taraflar, ülke çapında, bölgesel ve yerel eylem programlarının “hazırlanması tartışılması ve uygulanmasını” koordine etmek durumundadır. Diğer tarafları veya organizasyonları bu işleme dahil edebilirler.; danışma işlemlerini bu seviyelerde sürdürebilir ve gerekli görüldüğü takdirde gelişmiş ülkeleri bu işlemlere davet edebilirler. Danışma süreci, aynı zamanda işbirliği anlaşmalarının görüşülüp sonuçlandırılabileceği platform görevini de görebilir. Danışma seansları sırasında Afrika’lı tarafların ve danışma gruplarının, diğer üyelerin projelere yapacakları katkılar belirlenebilir, projelerin uygulanması için gerekli mali destek düzenlenebilir, projelerin öncelik sıraları ve bunların değerlendirmeleri için gerekecek göstergeler kararlaştırılabilir. Afrika ülkeleri tarafının isteği üzerine Sekreterya danışma seansları sırasında yardımcı olabilir. Bu anlaşmayı hazırlamış olan Uluslar arası Tartışma Komitesi, Afrika için acilen harekete geçilmesi çağrısında bulundu. Anlaşmanın onaylanarak devreye resmen geçmeden önce ülke çapında ve bölgesel eylem programlarının hazırlanması ve işbirliği anlaşmalarının yapılmasını yararlı olacağı vurgulandı. 16 DİĞER BÖLGELER özel bölgesel eklerde, anlaşmanın verimli bir şekilde uygulanabilmesi için kurallar ve düzenlemeler belirlenmiştir. Bunları hiçbiri, metinde yer alanların dışında taraflara yeni sorumluluklar getirmemekte fakat eylem programlarının, sürdürülebilir kalkınma politikalarının bir parçası olması gerektiği vurgulanmaktadır. ASYA Asya 1.4 milyon hektar alanda diğer kıtalar arasında çölleşme ile etkilenen en geniş bölüme sahiptir. Kurak bölgelerinin %71’i –bütün alanın üçte biri- normalde ciddi seviyede bozulmuştur. Ekler, “çölleşme veya kuraklıkla etkilenmiş olan yüksek orandaki alanlara” doğal kaynaklar üzerindeki baskıya dikkat çekmektedir. Taraflar etkilenmiş alanların durumlarını gözden geçirebilir, problemi çözümlemek için yapılmış eski ve yeni çabaları değerlendirilebilir, eylem programlarını hazırlayacak, koordine edecek ve uygulayabilecek mercileri belirleyebilirler. Herhangi bir seviyede bölge halkını yerel olarak gerçekleştirecek danışma işlemine davet ederek bilgi alabilir ve faaliyetlerinden öğrendiklerine dayanarak teknik ve mali programlar hazırlayabilirler. Taraflar, suları akarsular tarafından çekilen havzaların entegre bir şekilde idaresini, toprak kaynaklarının muhafazasını destekleyebilirler. Eylem programlarının uygulanmasını değerlendirecek yolları geliştirip bunlardan yararlanabilirler, alınan bilgileri detaylandırarak takip edebilirler, uluslar arası işbirliği sağlanması halinde mali ve teknik kaynaklar da dahil olmak üzere, “işbirliği çerçevesi dahilinde … kendi eylem projelerini destekleyecek” şartları oluşturabilirler. Etkilenmiş taraflar bölgesel veya ortak eylem programları hazırlayıp uygulayabilirler. Ülkelerin sınırlarını geçen kaynakların sürdürülebilir idaresi için müşterek projeler hazırlanması; kapasite geliştirici faaliyetlerle bilimsel ve teknik işbirliğinin koordinasyonu için öncelik süresi hazırlanması (özellikle kuraklık için erken uyarı sistemleri ve bilgi paylaşılması); organizasyonların ve kurumların güçlendirilmesi yollarının bulunması bu eylem projelerine örnek olarak verilebilir. Yerel faaliyetler de gerçekleştirilebilir ve etkilenmiş taraflar, sürekli koordinasyon toplantıları yapabilirler. Taraflar bilgi-alışverişi, faaliyetlerin koordinasyonunu, işbirliğinin desteklenmesi, bölge dışı ile işbirliğine gidilmesi şartlarının tespit edilmesi, eylem programlarının takibi ve değerlendirilmesi gibi faaliyetler için mekanizmalar oluşturulabilir. LATİN AMERİKA ve KARAİBLER Latin Amerika’nın kurak bölgelerinin yaklaşık dörtte üçü, önemli derecede çölleşmiştir. Anlaşmanın eki, “çölleşmeye müsait bir zemine sahip ve çölleşme ile kuraklıktan etkilenmiş geniş alanların” varlığına değinilmektedir. Etkilenmiş alanlarda uygulanmakta olan ve sürdürülebilir kalkınma ile bağdaşamayacak yöntemlerin sık sık kullanılmasından söz etmekte ve bunların sonucu olarak da verimliliğin, varlığın ve diğer sosyal göstergelerin düştüğünü vurgulamaktadır. Ek, etkilenmiş ülkelerin ulusal stratejilerini oluştururken göz önünde tutabilecekleri ana konuların bir listesini vermektedir. Yoksulluğun ortadan kaldırılması, yaşam kalitesinin yükseltilmesi, gıda bakımından kendi kendine yeter bir duruma gelme, sürdürülebilir bir şekilde faydalanma, biyolojik çeşitliliğin muhafazası ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılması, demografik konuların göz önünde tutulması bunlara örnek olarak verilebilir. Bu konulara ilaveten kuraklığın etkilerini azaltıcı tedbirlerin alınması; erken uyarı sistemlerinin yerleştirilmesi ve bunlardan sağlanan bilgilerin değerlendirilmesi ve takibi; değişik enerji kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılması, geliştirilmesi ve alternatif sistemlerin üzerine eğilinilmesi; “kapasitelerin, eğitim ve kamu bilincinin arttırılması, teknik, bilimsel ve teknolojik işbirliği ve mali kaynaklar ve mekanizmalar” anlaşmanın uygulanmasını ve merkeziyetçilikten uzaklaşmayı sağlayacak bir şekilde kurumsal ve hukuksal alt yapının oluşturulması veya desteklenmesi de düşünülebilir. Taraflar, eylemleri koordine etmek amacıyla ulusal odak noktaları oluşturmayı veya bunlar güçlendirmeyi kabul ederler. Sürekli koordinasyon toplantıları yapacaklar ve Asya ile ekte anlatılana benzer bir mekanizma meydana getireceklerdir. Etkinleşmiş ülkeler tarafı, uygun teknolojilerin ve know-how’ın yaygınlaştırılması ve desteklenmesi için özel tedbirleri, bir arada veya bireysel olarak getirmeye rıza gösterirler. KUZEY AKDENİZ Gelişmiş ülkelerde, gelişmekte olanlar gibi çölleşme ile karşı karşıyadır. Avrupa’nın kurak topraklarının üçte ikisi orta veya ciddi seviyede etkilenmiştir. Sorun, yağmurların çok düzensiz yağdığı, kuraklıkların görüldüğü toprak yapısının zayıf ve dayanıksız olduğu, dik yerlerin erozyona açık olduğu Akdeniz’in kuzey sahillerinde özellikle kendini belli etmektedir. Sık sık görülen yangınlar ormanları tahrip etmekte, su sürdüremeyecek bir şekilde kullanılmakta, geleneksel tarım kriz içinde çabalamaktadır. Şehirlerin büyümesi, sanayi, turizm ve sulama tamamen sahillerde yoğunlaşmıştır. Önümüzdeki asırda sahil şehirlerinin hepsinin karşı karşıya kalacağı sorunlar buralarda şimdiden mevcuttur. Anlaşma ekine göre, etkilenmiş taraflar birer ulusal eylem programı hazırlamak durumundadırlar. Bölgesel, yerel veya ortak projeler hazırlayarak bunları eylem programlarına uygun bir biçimde ilave edilebilir. Bunlar mümkün olduğu kadar erken sonuçlandırılmalıdır. Taraflar problemlerini gözden geçirmeyi, geçmişte ve günümüzde bu konu ile ilgili olarak devreye sokulmuş programları incelemeyi, eylem programlarından sorumlu olacak mercileri tayin etmeyi, bölge halkını işin içine sokmayı, teknik ve mali programlar hazırlamayı, yapılanları takip edip değerlendirecek imkanlar hazırlamayı kabul ederler. Anlaşmaya göre, çölleşmeden etkilenen gelişmiş ülkeler mali destek alamazlar. 17 DEVAMLILIĞI SAĞLAMAK Bir anlaşma, uygulanabilirliği kadar geçerlidir. Çölleşme ile mücadele anlaşması, bu kurala istisna teşkil etmemektedir. 1977 Eylem Planı (1977 Plan of Action) sorunu çözümlemekte yetersiz kalmıştı. Yetersiz kalmasının sebebi düşünülen önlemlerdeki eksiklikler değil, uygulamalardaki hatalardır. Bu anlaşma, takip edebilme mekanizmaları getirerek bu boşluğa düşmemeye gayret etmektedir. Fakat uygulamanın gerçekleşmesi sonunda ülke yönetimlerine dayanır. Yönetimler çölleşmeyi durdurup geri çevirebilecek bu fevkalade şansı değerlendirmelidir. Hükümetler anlaşmayı imzalamalı ve onaylamasını sağlamak için derhal harekete geçmelidir. Afrika için acil tedbir alma kararına dayanarak etkilenmiş ülkeler onaydan önce bile harekete geçebilirler. Atılacak ilk adım, Ulusal bir koordinasyon merciinin oluşturulması veya tayinidir. Ulusal bir eylem programının hazırlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi böylece mümkün olabilecektir. Bu ulusal odak noktası, eylem programları uygulamak için hangi kurumsal düzenlemelerin yapılması gerektiğini karara bağlamalı, maliyetlerini çıkartmalı, ülkenin harcayabileceği tutarlar saptamalıdır. Kendi ülkesi vatandaşları, yardım sağlayacak devletler ve uluslar arası organizasyonlarla danışma sürecine girmelidir. Eski ve bugünkü programların olumlu ve olumsuz taraflarını değerlendirebilmek ve yeni programların uygulanabilmesi için kurak bölgelerde yaşayanlarla sivil toplum örgütlerinin tam katkılarını temin etmelidir. Bu katılımcı sürece bir anlam kazandırabilmek için ulusal bir forum organize etmeli ve yardım sağlayanlarla bir danışma grubu oluşturarak işbirliği anlaşmalarına gitmelidir. Bu arada yardım sağlayan ülkeler kendi kaynaklarını harekete geçirerek önceliklerini yeniden düzenlemeli ve işbirliği anlaşmalarında kendilerine düşen görevleri, ihtiyaç duyulan finansı önemli miktarlarda, zamanında ve güvenilir bir şekilde sağlayarak yerine getirmelidir. Afrika için acil yardım kararına dayanarak taraflar işbirliği sözleşmeleri yapabilir ve anlaşmanın onaylanmasını beklemeden ülke çapında, bölgesel ve yerel eylem programları hazırlayabilirler. Anlaşma Ekim 1994 tarihinde imzalanmadan evvel, pratik eylemlerden oluşan ümit verici işaretler alınmaya başlanmıştı. Birçok Afrika ülkesi, diğer etkilenmiş devletler ve yardım sağlayanlar anlaşma maddelerinde yer alan sorumluluklarını yerine getirmeye hazır olduklarını belirten bazı pratik adımlar attılar. Ancak bunun devam ettirebilmesi halinde, çölleşme gibi uzun bir süreden beri karşı karşıya olduğumuz bir problemi gerektiği gibi ele aldığımız söylenebilir. Çölleşmenin yenilmesi, ancak ayağı yere basan bir eylem projesi ile gerçekleşebilir. AMAÇ : Ülkemizde doğal varlıkların ve sağlığın korunması, erozyonla mücadele, toprak örtüsü ve toprağın korunması ve ağaçlandırmanın önemi konusunda kamuoyunu eğitmek ve bilgilendirmek, bu alanda milli politikaların oluşturulmasına yardımcı olmak ve bu esaslardan ödün verilmemesi için mücadele etmek. Ağaç ve orman sevgisini topluma mal etmek. Erozyonu önlemek, ulusal varlığımızın güvencesi olan yeşil örtüsünün ve canlı yaşamın birlikte oluşturduğu ekolojik dengenin bize bahşettiği doğal zenginliklerimizin bilinçsizce kullanılıp geri dönüşsüz olarak kaybolmasına izin vermeyerek korumak, geliştirmek ve halkımızın yararına sunmak; Ulusumuzun geleceğini güvence altına almak için gerekli olan bu ilkenin, hükümetlere göre değişmeyen bir devlet politikası haline gelmesini; sorunun çözümü için teknik ve bilimsel yönden yeterli bir kadronun görevlendirilmesini ve gerektiği gibi donatılmasını, gerekli mali kaynağın tahsisini sağlamaktır. Yapılacak fedakarlık büyük ama kaçınılmazdır. Tüm bu güçlüklere rağmen “bizden sonrası tufan” kolaycılığına düşmeden, ulusça bu davanın üstesinden geleceğimize içtenlikle inanıyoruz. Ağaç dikmenin ve korumanın hayrına inanan insanlarımıza, devletimizin gücüne, bilimsel ve teknik kadrolarımızın yeterliliğine, ulusumuzun milli davalar etrafında birleşme gücüne güveniyoruz.