ULUSLARARASI TÜRKMEN ŞAİRİ MAHTUMKULU FİRAKİ

Transkript

ULUSLARARASI TÜRKMEN ŞAİRİ MAHTUMKULU FİRAKİ
ULUSLARARASI TÜRKMEN ŞAİRİ
MAHTUMKULU FİRAKİ SEMPOZYUMU
BİLDİRİ KİTABI
Başkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Türkçe Eğitimi Bölümü
19 Mart 2015
Editör
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel
Uluslararası Türkmen Şairi
Mahtumkulu Firaki Sempozyumu
Bildiri Kitabı
Ankara 2015
19 Mart 2015, Perşembe
Saat: 09. 30
Yer: Başkent Üniversitesi.
Bağlıca Yerleşkesi, Prof. Dr. İhsan Doğramacı Konfrans Salonu
1
BİLİM KURULU
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel
Prof. Dr. Düşen Kaseinov (Kazakistan)
Prof. Dr. Tofik Hacıyev (Azerbaycan)
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun (Gazi Üni.)
Prof. Dr. Ali Duymaz (Balıkesir Üni.)
Prof. Dr. Ali Torun (Dumlu Üni.)
Prof. Dr. Ali Yakıcı (Gazi Üni.)
Prof. Dr. Ayşe Yücel Çetin (Gazi Üni.)
Prof. Dr. İsmet Çetin (Gazi Üni.)
Prof. Dr. Melek Erdem (Ankara Üni.)
Doç. Dr. Bedri Sarıyev (Türkmenistan)
Doç. Dr. Hamiye Duran (Gazi Üni.)
Doç. Dr. Nergis Biray (Pamukkale Üni.)
Doç. Dr. Seyyitnazar Arnazarov (Türkmenistan)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Demir (Başkent Üni.)
Yrd. Doç. Dr. G. Selcan Sağlık-Şahin (Ankara Üni.)
Yrd. Doç. Dr. Soner Sağlam (Pamukkale Üni.)
Öğr. Gör. Şahruz Ak Atabey (İran)
DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel
Prof. Dr. Şeref Mirasyedioğlu
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Demir
Öğr. Gör. Nihal Yavuz
Araş. Gör. Çiğdem Yıldırım
Araş. Gör. H. İlteriş Kutlu
Okt. Temel Demirci
Emrah Yılmaz
2
ULUSLARARASI TÜRKMEN ŞAİRİ
MAHTUMKULU FİRAKİ SEMPOZYUMU’nun
Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL
Tarafından Yapılkan Açış Konuşması
Saygıdeğer Misafirler,
Türkmenistan’ın Milli Şairi Mahtumkulu Firaki’nin doğumunun 290. yılı etkinlikleri
bağlamında, Başkent Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Türkmenistan Büyükelçiliği,
TÜRKSOY ve TİKA işbirliği ile 19 Mart 2015’te ‘Uluslararası Mahtumkulu Sempozyumu,
Başkent Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
Bilindiği gibi Mahtumkulu Firaki, 1724 yılında Türkmenistan’ın Gürgen şehri Hacı
Kovşan köyünde dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini babasından, zamanının âlim ve şairlerinden
olan Devlet Mehmet Azadi’den alan Firaki, dönemin ilim merkezleri olan Buhara ve Hive’de
medrese eğitimi alarak, Arapça, Farsça ile dönemin edebi dili olan Doğu Türkçesini
öğrenmiş ve eserlerinde en iyi şekilde kullanmıştır. Mütefekkir ve mutasavvıf olan, aynı
zamanda şiirlerinde Türkmen sözlü şiir geleneğini (bagşılık) yaşatan Mahtumkulu, edebi
çizgisi itibariyle klasik bir şair olarak kabul edilir. O, şiirlerinde halkın birliği, vatan sevgisi,
dini hayatın gerekleri gibi konuları ele almıştır. Onun yaşadığı dönemler hem muhteva hem
de sanat derecesi açısından Türkmen edebiyatının parlak dönemleri olarak kabul edilmektedir.
Mahtumkulu, sadece Türkmenlerin değil bütün dünya milletlerinin şairi olarak da tanınmış,
bu büyük şair için kendi ülkesinde olduğu kadar diğer ülkelerde de çeşitli anma programları
düzenlenmiştir.
TÜRKSOY’un, Mahtumkulu Firaki’nin doğumunun 290. yılı olan 2014 yılını
Mahtumkulu Firaki yılı ilan etmesi anma etkinliklerinin Türkmenistan dışında kardeş ülke
Türkiye’de ve diğer birçok ülkede etkinlikler, Sempozyum ve konferansların düzenlenmesine
vesile
Sözlerime “Kitap” öyküsünün kahramanı Veli-Murat Ağa’dan başlamak istiyorum.
Türkmenler bilir Veli-Murat Ağa’yı. Ailesinin hayatta kalması için yegâne geçim kaynağı
olan biricik Karalök devesini verip karşılığında Mahtumkulu Divanı’nı almış ve diğer
taraftan da onun günümüze kadar milli miras olarak korunmasını sağlamıştır. Türkmen
Aksakalı,
Türkmen
Yaşulusu
Veli-Murat
Ağa’ya
Mahtumkulu
için
yaptığı
bu
fedakarlığından dolayı hepimiz şükran borçluyuz.
Bilindiği gibi Mahtumkulu Firaki, 1724 yılında Türkmenistan’ın Gürgen şehri Hacı
Kovşan köyünde dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini babasından, zamanının âlim ve şairlerinden
olan Devlet Mehmet Azadi’den alan Firaki, dönemin ilim merkezleri olan Buhara ve Hive’de
medrese eğitimi alarak, Arapça, Farsça ile dönemin edebi dili olan Doğu Türkçesini öğrenmiş
3
ve eserlerinde en iyi şekilde kullanmıştır. Mütefekkir ve mutasavvıf olan, aynı zamanda
şiirlerinde Türkmen sözlü şiir geleneğini (bagşılık) yaşatan Mahtumkulu, edebi çizgisi
itibariyle klasik bir şair olarak kabul edilir. O, şiirlerinde halkın birliği, vatan sevgisi, dini
hayatın gerekleri gibi konuları ele almıştır. Onun yaşadığı dönemler hem muhteva hem de
sanat derecesi açısından Türkmen edebiyatının parlak dönemleri olarak kabul edilmektedir.
Mahtumkulu, sadece Türkmenlerin değil, bütün Türk dünya milletlerinin şairi olarak da
tanınmış, bu büyük şair için kendi ülkesinde olduğu kadar diğer ülkelerde de çeşitli anma
programları düzenlenmiştir.
TÜRKSOY’un, Mahtumkulu Firaki’nin doğumunun 290. yılı olan 2014 yılını
Mahtumkulu Firaki yılı ilan etmesi anma etkinliklerinin Türkmenistan dışında kardeş ülke
Türkiye’de ve diğer birçok ülkede etkinlik ve konferansların düzenlenmesine vesile olmuştur
Sayın Misafirler,
Bendeniz ve Doç. Dr. Bedri Sarıyev ile bu ‘Uluslararası Mahtumkulu Firaki’nin
Doğumunun 290. Yılı
için Hazırlayacağımız Onun Eserleri Projesi’ne bizzat kendi
imkanlarımızla 2010 yılında başladık ve halen de devam ediyoruz. Allah izin ve ömür verirse
bu çalışmayı, Mahtumkulu’nun 300. Doğum Yılı olan 2024 yılına kadar da devam ettirmek
istiyoruz.
Muhterem Misafirler,
Bilindiği
gibi,
Türkmenistan
Cumhurbaşkanı
Sayın
GURBANGULU
BERDİMUHAMEDOV’un 16.03.2012 tarih ve 12179 sayılı kararı ile Türkmenistan’ın
Ankara Büyük Elçiliği nezdinde Mayıs 2013’te
‘Türkiye’de Türkmen Milli Şairi Mahtumkulu Firâkî’yi bilimsel açıdan incelemek ve
halka tanıtmak amacıyla bir merkez oluşturulmasına’ karar verilmiştir. Bu çalışmalar için de,
Türkmenistan Temsilcisi, Prof. Dr. Annagurban Aşirov,
Türkiye Temsilcisi de, Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Doç. Dr. Berdi Sarıyev ve
Selahaddin Baysal belirlenmiştir.
Bu belirlemeden sonra 2014 yılı itibariyle başkanlığımda Türkiye tarafı olarak; ‘Prof.
Dr. Ali Duymaz, Doç. Dr. Berdi Sarıyev, Doç. Dr. Nergis Biray, Doç. Dr. Hamiye Duran,
Emrah Yılmaz ve Halil İbrahim İlteriş’le beraber altı kişilik bir ‘Mahtumkulu Firaki Bilim
Kurulu oluşturduk. Çalışmalarımıza hız verdik. Ekibimiz, bütün dünyada Mahtumkulu’nun
şu ana kadar el yazması ve yayımlanmış olan eserlerini Avrupa, Afrika, Afganistan,
Azerbaycan, Irak, İran, Rusya, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’de
Kütüphane, Yayınevi ve özel kişilerde bulunan bütün nüshaları toplayıp kendi kütüphanemde
bir ‘Mahtumkulu Külliyatı Kolleksiyonu’ oluşturduk. Daha sonra bu nüshaları ekip olarak
inceledik, onlarda gözden kaçmış olan eksiklikleri not aldık ve Türkiye Türkçesine Aktarım
işine başladık. 2010 yılından buyana akşam demedik, sıcak veya soğuk demedik, geceleri de
dahil olmak üzere durmadan ekibimizle beraber çalıştık ve O’nunla ilgili aşağıda isimleri
yazılı beş eseri 2014 Mahtumkulu Yılı’na yetiştirdik. İşte o eserler:
4
1. MAHTUMKULU DİVANI, MAHTUMKULU’nun Bütün Eserleri 1-2 Cilt, Aşkabat
2014. (Haz.: Türkmenistan Bilimler Akademisi Milli El Yazmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Dr.
Annagurban AŞIROV’tur.) Bu eser Komisyonumuz tarafında her iki cildi de ‘Türkiye
Türkçesi’ne aktarılarak, TÜRKSOY tarafından basımı 2014’de tamamlanmıştır.
2. MAHTUMKULU DİVANI, Türkmen Türkçesi-Türkiye Türkçesi, paralelinde
Komisyonumuz tarafından hazırlandı ve TİKA tarafından Prestij Kitabı olarak 2014 yılında
basımı yapıldı.
3. MAHTUMKULU DİVANI, -Türkiye Türkçesi- olaraka Komisyonumuz tarafında
hazırlandı ve Türk Dünyası Kültür Başkenti Eskişehir Valiliği tarafından 2014 yılında
basımı yapılmıştır.
4. Mahtumkulu Anı Kitabı, Komisyonumuz tarafından hazırlandı ve TİKA tarafından
2014 yılında basımı tamalandı.
5. Klasik Düşüncenin Türkmen Mimarları Devletmehmed Azadî ve oğlu Mahtumkulu
(Haz.:Berdi Sarıyev) Türk Dünyası Kültür Başkenti Eskişehir Valiliği tarafından 2014
yılında basımı tamamlandı.
Sayın Misafirler,
İşte yukarıda kısaca ifade ettiğimiz gibi, bu güne kadar bu eserlerin basımını
yaptırabildik.
Eğer müsaade ederseniz, ilk önce Türkmenistan Cumhurbaşkanı Sayın GURBANGULU
BERDİMUHAMEDOV’’a Şükranlarımı arz etmek istiyorum.
Türkmenistan’ın Ankara Büyük Elçisi Ata SERDAROV’a da teşekkürler ediyorum. Zira
o da bizleri manen yalnız bırakmadılar. Sonsuz şükranlar.
Ayrıca benim bizzat gurur duyduğum ekibime şükranlarımı huzurlarınızda sunmak
benim için bir vecibedir. Zira hepimiz, bugüne kadar bu çalışmalarımızla ilgili olarak
kimseden en ufak bir yardım-destek alamadık. Hep kendi imkanlarımızla buraya kadar
gelebildik. Mahtumkulu’nun şiirlerinin Türkiye-Türkçesine aktarılmasında büyük gayret
gösterdik. Para-pul düşünmedik. Zaman mefhumunu kaybettik. Gerektiğinde gece saat 24’e
kadar bulunduğumuz her mahalde bu işi tamamlamaya çalıştık.
Sizlerin huzurlarınızda alenen bir kere da bu fedakar ve yorulma bilmez bilim adamı
arkadaşlarıma teşekkür ediyor ve haklarının da hem bize hem de Mahtumkulu’na helal
etmelerini istiyorum.
5
Teşekkür etmem çalışmalarımızın bittiği anlamına gelmez. Biz Mahtumkulu’ya yeni
başlıyoruz. Projemizin uzun vadeli çalışmalarındaki bir hedefimiz ise onun milli mirasını 20
ciltte toplamaktan ibarettir. Bunun bir cildini Türkmen-Türk bilim adamları ile
Mahtumkulu’nun Deyimler Sözlüğü olarak başlattık.
Uzun zamanlardan beri hayal ettiğimiz bir arzu da şudur: Türkmenistan’da olduğu gibi
Türkiye’de bir ‘Uluslararası Türkiye-Türkmenistan Mahtumkulu Üniversitesi kurulsa, bu
üniversitede Türkmen ve Türk Hocaları bir araya gelse, sonrasında Mahtumkulu’nun şu
arzusu da gerçekleşecektir:
Gönüller, yürekler bir olup başlar,
Çıksa ordu, erir topraklar taşlar,
Bir sofrada hazır kılınsa aşlar,
Yaver gider şansı yüce Türkmen’in.
SONUÇ OLARAK DA; Mahtumkulu’nun şu ana kadar yayımlanan ve
yayımlanmamış bütün miras külliyatını inceleyen “Türkiye’de Mahtumkulu projesi” başkanı
ve bir üniversite hocası olarak “MAHTUMKULU’YU OKUNUZ!” derim. Çünkü O’nda;
gerçek hayatı öğrenmek, Türkmenleri ve bütün insanlığı tanımak istiyorsanız, Dünyayı
dolaşmak, Öğrenci olmak, Öğretmen olmak, Bakan olmak, Dekan olmak, Çoban olmak,
kısacası ne yapmak istiyorsanız Mutlaka Mahtumkulu’nu okuyunuz.
Ayrıca Bildiriler dört oturum halinde sunuldu. Mahtumkulu’nun şiirlerinde ele aldığı
konular yanında yetiştiği çevre, Türkmen Edebiyatı içindeki yeri, dünya edebiyatına etkisi,
tasavvuftaki yeri gibi konuların yer aldığı bildirilerden sonra kapanış oturumu gerçekleştirildi.
Kapanıştan sonra İrfan Gürdal’ın seslendirdiği halk müziğinin güzel parçalarından sonra
öğrencilerin dans gösterileri ile Sempozyum sona erdi.
Sempozyumda katılımcılara Özbek pilavı da ikram edildi.
Düzenleme Kurulu adına
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel
6
TÜRK DÜNYASINDA
"MAHTUMKULU EKOLÜ" ÜZERİNE
KISA BİR DEĞERLENDİRME
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel1
Meşhur Türkolog Vambery’nin;
“Mahdumkulu Divanı, Türkmenler arasında, Kuran’dan sonra en çok okunan bir
eserdir.” sözleriyle anlatmaya çalıştığı ‘Mahdumkulu’nu;
Türk Milleti, 1992 yılında tanıdı. Şöyle ki, bizim Türkmen Ağası, sevgili kardeşim
Selahaddin Baysal, bir gün beni aradı.
‘Hocam, elimde Krill alfabasi ile yazılı bir kitap var, bunu sana gönderiyorum. Ne
yaparsan yap!’dedi. Kitap geldi. O gün de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyatı Eğitimi Bölüm Başkanı olarak görev yapıyordum..
Kitap ‘Mahdumkulu Divanı’ idi. Hemen ben de bu eseri, Asistan kardeşim Himmet
Biray’a;
‘Himmet! Bu eseri, Türkiye Türkçesine hemen aktar ve Kültür Bakanlığı’nda
basılmasını saylayalım’ dedim. Himmet de bu görevi âcilen ve harfiyen yerine getirdi ve
‘Mahdumkulu Divanı" Kültür Bakanlığı yayınları arasında aynı yıl yerini aldı. Böylece
Mahdumkulu da Türk milleti tarafından 1992 yılında ilk defa tanınmış oldu.
1
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Başkent Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Böüm Başkanı
Bağlıca Kampüsüs Ankara.
Tel: 0312. 246 66 25
GSM: 0532. 509 36 69
7
Bendeniz, bu çalışmalarımız esnasında hem Selahhaddin Baysal’a şükranlarımı
sunarken, hem de rahmetli Dr. Himmet Biray’a Cenab-ı Hakk’tan, rahmet, mağfiret ve
mekanının Cennet olmasını niyaz ediyorum.
Bildiğiniz gibi Mahtumkulu, Devlet Mehmet Azadi’nin oğludur. O, Hazar Denizi
kıyılarında bulunan Etrek Çayı civarında, Karı-Kale eyaletinin Gürgen şehri yöresinde HacıKovşan Köyünde (yani bugünkü İran Gülistan Eyaletinin Türkmen Sahra’sında) tahminen
1724 yılında doğmuştur. Şâir, bu mensubiyetini, tayfası ve yurdunu;
‘Bilmeyen soranlara aydın bu garip adımız
Aslı Gerkez, yurdu Etrek, adı Mahdumkuludur’
beytiyle açıklık getirmektedir.
1807'de vefat eden Mahdumkulu, bugünkü İran huduları içinde kalan Etrek Çayı
kenarındaki ebedî istirahâtgâhında, baba-oğul olarak yan yana beraberce ellerini Allah’a
kaldırıp;
Türkmenler bağlasa bir yere beli
Kurutur Gulzum’u Deryay-ı Nil’i
Teke-Yomut-Göklen-Yazır-Alili
Bir Devlete kulluk etsek beşimiz
dörtlüğüyle, ‘Teke- Yomut- GöklenYazır-Alili birliğinde’ Türkmen tayfalarının birlikte
hareketinin hayata geçirilmesi için dualar ederler. Hatta bu tayfaların beraberce yapacakları
bir yürüyüşün görüntüsünü gözler önüne sererler. İnşaallah Rabbim bu baba-oğulun dualarını
kabul buyurur da Türkmenler de ‘birlik ve beraberlik’ çağrısında birleşirler ve böylece
Dünya Türkmenleri, dünyanın Lider Devletleri olurlar.
Mahtumkulu, ilköğrenimini âlim ve şâir olan babası Devletmehmed Azadî’den
almış, Buhara’da Kükeltaş Medresesi, Hive’de Şirgazi medresesi- Üniversitelerinde iyi
bir eğitim görmüştür. Özellikle ‘Arapça, Farsça ve Edebi Doğu Türkçesi’ni
öğrenmiştir. Türkmenistan, Özbekistan, Afganistan, Irak, Kazakistan, İran ve
Anadolu’yu 'da dolaşmış, buralarda doğunun meşhur âlim ve pirlerinden olan Fuzuli,
Nizâmi, Nevai, Sâdi, Muhammet Harezmi, Farabi, Biruni, İbn Sina, Kaşgarlı
Mahmut, Ömer Hayyam, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Mevlana, Hacı Bektaş Veli
gibilerinin eserlerini yakinen takip edip incelemiş ve kendisini yetiştirmiştir.
O, hayatı boyunca halkına hizmet etmiş, bütün yeteneğini, başarısını şiirlerine
sindirmiştir. Şair her zaman vatan sevgisi hakkındaki düşünceleriyle yaşamıştır. Daha
genç yaşta, bilgisine, takvasına hürmeten “garr-ı molla- yani aksakal” lakabıyla
anılmıştır.
Bildiğiniz gibi Türk dünyasının, özellikle de Türkmenlerin ortak duygularını dile
getiren Mahdumkulu’nu eserlerinde, ilk önce ‘Vatan Sevgisi’ni yüksek sesle her zaman ve
zeminde
“Güzel ilim sen diye yolları aşarım”
“Sabah kalkıp vatan diye seni anarım”
“Firaki, vatan diye kan döker gözlerim”
mısraları yankılanırken,
‘Vatanın hem üstü aziz, hem de altı,
Çünkü üstünde can, altında ise iman var’
8
diyerek kutsal inancını eserlerinde hayatı boyunca ifade etmiştir. O ayrıca;
‘Karacaoğlan gibi, Türkmen mertliği, Türkmen yiğitliğini;
Dedem Korkut gibi, sözlerini veciz bir şekilde anlatan Aksakal oluşunu;
Köroğlu gibi, Türkmenlerin hayatını dünya edebiyatında destanlaştırışını,
‘Evliyalar Ummanı’ diye vasıflandırdığı Hocaların hocası Ahmed Yesevi ve
Bahaüddin Nakşibendi gibi, iyi insanla kötü insanın, mertle nâmerdin, güzelle çirkini
anlatışı; insanları iyiliğe ve doğruluğa çağırışını;
Hakk dini İslam Dini’nin gereğini yerine getirmeye davet edişiyle Hz. Muhammed
ümmetinin örnek görünümü verişi;
dünyanın faniliği, bu sebeple bu dünyaya fazla tamah edilmemesi gerektiğini;
zenginlerin fakir fukarayı gözetmediklerinden ve ezdiklerinden şikayetçi oluşu;
kethüdaların doğruyu söylemeyip, âdil karar veremeyip, adaleti yanıltmaları,
rüşvet almalarının yanlışlıklarını; kan dökücü ve zalim idarecileri zulmetlerini;
liyakatsız kişilerin devlet yönetimini ele almaları suretiyle milletin madden ve manen
yükselemeyişini…vb’leri açık ve seçik olarak dile getirmiştir.
Mahtımkulu’nun eserleri, aynı zamanda hayatın her safhasına ve zamana da ışık
tutmuştur. Bu cümleden olarak onun eserlerinde ortaya koyduğu fikirleri, 18. yüzyıldan
günümüze değin zamanla aynen alınmış, atıf yapılmış, isim olarak kullanılmış, âdeta bir
‘Mahdumkulu mefkuresi-Mahtumkulu Ekolü’ olarak bütün dünyaya yayılmıştır. Çünkü
onda gerçek bir Türkmen örneğini her zaman bulabilirsiniz. Bu sebeple Türkmenistan’da
onun adına ‘Üniversiteler kurulmuş, mahalle, sokak ve başka mekânlara adı verilmiştir.
Hakkında Avrupa, Afrika, Asya, Türkiye ve diğer pek çok ülkelerde araştırmalar yapılmış ve
yapılmaya da devam edilmektedir.
O; XI. asırdan XVIII. asra ve günümüze değin gerçek anlamda bir Ahmed Yesevi
mensubu ve takipçisi olarak fikirleri, mefkûresi ve eserleriye devam edegelmiştir. Çünkü
‘Toplumun Hocası’ olan Ahmed Yesevi için ifadesi bulan aşağıdaki bu mısralar, günümüzde
Mahtumkulu Firaki için de aynen tekraralanmakta olduğunu görmekle mutlu oluyoruz. Yani
Hocaların hocası Ahmed Yesevi için;
Medine’de Muhammet,
Türkistan’da Hoca Ahmet
denilirken, Mahtumkulu da;
Çektiğimdir kaygı-hasret,
Bu ne hadis, bu ne ümmet,
Türkistan’da Hoca Ahmet,
Onun adı yitip gidecek mi?!...
der ve XVIII. asırda, ‘Mahdumkulu Üniversitesi’adıyla akademik bir kurumun kurulmasının
mesajını verir. Böylece o, "Mahtumkulu" adıyla ebediyyen Türkmenistan’da yaşıyor ve
Onun adı asırlar ötesinden kaybolmadan devam ediyor, fakat baba-oğul kendi vatanında değil,
başka illerde bizlerden ‘hayır-hasenat ve dualar’ bekliyor.
Öyle ise biz ne yapmalıyız? Biz Onu gurbet ellerde hüzünlü olarak yalnız
bırakmamalıyız. Onun yine
Yukarıda Hindistan'ı
Arkada Türkmenistan'ı
Evliyalar ummanı
9
OL Rumistan'ı görsem'
dörtlüğünde ifade ettiği ‘Rumistan - Anadolu’ya olan büyük hasretini giderebilmek için
Türkiye’de ‘Uluslararsı Mahdumkulu Akademisi’ kurmalıyız.
Ayrıca biz de dünyada yayınlanan bütün Mahdumkulu Divanı’larını taradıktan sonra
Türkiye Türkçesinde O’nun ruhuna özel iki adet ‘Mahdumkulu Divanı’nı da yayına
hazırladık. Bular da, Mahtumkulu Firaki Divanı (TürkmenTürkçesi-Türkiye Türkçesi bir
arada), Mahtumkulu Firaki Divanı (Türkiye Türkçesinde), Mahtumkulu Anı Kitabı,
inşaallah kısa zamanda yayınlanacaktır.
Bu vesile ile bendeniz de derim ki;
‘Anadolu’da analım Mahdumkulu’nu
Hepimiz candan sevelim de Onu
Okuyalımda hem Onun Divanını
Kuralım Türkiye’de Mahtukmkulu Ekolünü
derken O’nun adına inşallah ‘Uluslararası Türkiye-Türkmenistan Mahtumkulu
Akademisi’ni kurabilir isek, burada hem Türk-Tükmen kültürünü daha da yaklaştırır, hem
bilim dünyasının her alanında bilhassa Yüksek Lisans, Doktora seviseyinde bilim insanı
yetiştirir, hem de böylece gerçekten yıllardır özlediğimiz ‘Mahtumkulu Ekolünü’nü
oluşturmuş oluruz. Bunun Türk dünyası için arzu edilen ‘birleşim’in ilk basamakları
olacağına ümidim tamdır.
10
MAHTUMKULU‘NUN ŞİİRLERİNDE KUTSAL MEKÂNLAR
Doç. Dr. Hamiye Duran
Türkmen edebiyatının ünlü bir şairi olan Mahtumkulu edebî ve fikrî olgunluğu
ile Türkmenlerin milli şairi olma vasfını kazanmıştır. Kaynaklarını Türk ve İslam
dünyasının ortak değerlerinden seçen Mahtumkulu, din ve tasavvuf konularına bağlı
olarak ahlakî değerleri işleyen bir şair olmasının yanında, vatan fikri güçlü, toplum
meselelerine duyarlı, halkının zevk ve estetik değerlerine bağlı bir şahsiyet olarak
karşımıza çıkmaktadır.
18. yüzyıldaki Türkmen hayatının onun şairliğine ne derece etki ettiği çeşitli
kaynaklarda ele alınmıştır. Hem tekrara düşmemek hem de zamanı iyi kullanmak için
kısaca başlıklar halinde özetleyerek şiirlerinde bazen benzetme bazen gerçek halleri
bazen de sosyal ve dini fikirlerini desteklemek üzere ele aldığı kutsal yerlerden
bahsedeceğiz.
Mahdumkulu, meşhur Türkmen âlim ve şairi Devlet Mehmet Azadi’nin oğlu
olması hasebiyle babasının ilim ve şairliğinden istifade etmiş, daha sonra eğitimini
Hive ve Buhara medreselerinde tamamlamıştır. Arapçayı, Farsçayı ve Doğu
Türkçesini öğrenmiş, klasik edebiyatın temsilcilerinden olan Nevâyî, Fuzûlî, Nizami,
Sa’di, Hafız, Nesimi gibi şairlerin eserlerini okumuş, aynı zamanda Türkistan’da
oldukça yaygın olan Türk-tasavvuf edebiyatından da etkilenmiştir. Tasavvuf kültürüne
vukufu sebebiyle onun şiirlerinde hem toplumsal hem de ferdi ahlakın yüceltilmesi ile
ilgili pek çok şiire rastlanmaktadır.
Mahdumkulu, Klasik şiire vakıf olmasına rağmen, şiirlerini daha ziyade sözlü
gelenek içinde sürüp gelen milli Türk şiir geleneği etrafında şekillendirmiştir Hatta
elinde sazı ile geleneksel ozan tipinin temsilcisidir. Bu da onun, üstün sanatkârlığının
yanı sıra şiirlerinde içinde yaşadığı devirde Türkmenlerin moral gücünü yükseltmek ve
birliğe çağırmak mücadelesi vermiş bir milli bir şair olduğunu göstermektedir.
Mahtumkulu, eserlerinde yaslandığı köklü kültür birikimini yeniden işleyerek
kendi devrinin sosyal, kültürel ve dini meselelerine çözüm sunmuş, estetik alanda da
kıymetli eserler oluşturmuştur.
Medrese eğitimi almış olması, İslam dini hayatına ve anlatılarına vukufiyeti
işlediği konulara derinlik kazandırmıştır.
İslam dininin peygamberi olan ve “güzel ahlakı tamamlamak üzere”
gönderildiğini bildiren Hz. Muhammed’in hayatının geçtiği Mekke, Medine, Kâbe,
Mina, Sinâ Dağı, Beytü’l-mukaddes (Mescid-i Aksa- Kudüs), Safa, Merve, Zemzem
çeşmesi, Necef, Şam, Kerbelâ gibi kutsal yerler onun şiirlerinde oldukça yer
tutmaktadır. Sayısal olarak bakıldığında en fazla zikredilen yerler sırasıyla Mekke
(11), Medine (12) ve Kâbe (11)’dir.
11
MEKKE
Mekke, Arap Yarımadası'nın batısında bulunan eski Hicaz bölgesinde ve
Kızıldeniz'in doğusunda yer alır. İslâm dininde önemli yeri olan kutsal bir şehirdir.
Zira İslâm dininin peygamberi Muhammed burada doğmuştur. İslâm'ın kutsal kitabı
Kur'an-ı Kerim burada indirilmeye başlanmıştır. Mekke, İslam'ın beş şartından biri
olarak kabul edilen ve Müslümanlarca zilhicce ayında Hac ibadetinin yapıldığı yer
olan Beytullah yani Kâbe’nin bulunması bakımından da önemlidir. Bu bakımdan
şiirlerde en ziyade yer alan Mekke’dir denilebilir.
Şehirlerin anası “ummu'l-kur'a” sıfatıyla anılır. Şairin de dediği gibi
Müslümanların şehri olmalıdır.
Gözü birdir, kara giymiş kaddine,
Gafil yanar haramın oduna,
Şam-ı şerif, Rum, Mekke, Medine’ye,
Müslümanlar kaçıp, dolsa gerektir. (gelse gerektir,525)
Mahtumkulu da her şair gibi Allah’a ve onun Rasulüne gönülden bağlıdır. 0nun
şiirlerinde Mekke Medine, Muhammed sevgisi ile birlikte geçmektedir. Diğer
şairlerden farklı olarak Muhammed, “Rehber, bu âlemin sultanı sensin, ey peri”
dizelerinde de görüldüğü gibi peri olarak vasıflandırılmıştır.
Meskeni Mekke, Medine sekiz uçmak lâlesi,
Her sözün peşinde bin kumru, bülbül nâlesi.
Gece nurdur âleme o gül yüzünün şulesi,
Kadd-i-kâmeti bülent, ey nur-ı Hakk’ın balası,
Seyr eden dokuz felek semayı sensin, ey peri.
Mekke’den keşt eyledin şehr-i velâyet madene
Refrefi’l-Kufe, Tarı, Basra, Halep hem Şirvan’a,
Hem Mısır hem Kayser ve Şiraz ile İsfahan’a,
Hayber ve Herat ile, Lekleher’e ve Sekvan’a,
Rehber, bu âlemin sultanı sensin, ey peri.
Mu’ciz ile Salih’in taştan çıkmıştır mayası,
Nuh tufanında tek kaldı o Nuh’un dâyesi,
Ya Muhammet Ahmed’im ya, din-i İslam pâyesi,
Geldiler ikrar edip o şiri Düldül eyesi,
Bahş eden Düldül ile kamkamı sensin, ey peri.
…….
12
Söylüyor Mahtumkulu, sensin cihanın can gülü,
Dine salan Fars ile İran’ı sensin, ey peri. ( Bülbül nalesi 594)
Mekke’ye varan olur hacı, Mekke’den çıktı bir güzel, Şam, Necef’te, Mekke,
Dımaşk ilinde; Medine’yi açlık, Mekke’yi Habeş, Meskeni Mekke Medine sekiz
uçmak lâlesi, Düştü seyrim daima Mekke Medine dağına, O Selim şah Mekke hanı
ibn-i Sultan orda var, Lâmekânın burcuyla Mekke’ye doğru yanıdır”.gibi dizelerin
çoğunda Mekke kutsal bir şehir olarak ve hac dolayısıyla ele alınmıştır.
Mahtumkulu’nun Hac vazifesini yerine getirip getirmediğini şiirlerinden
çıkarmak pek mümkün görünmemektedir. Ancak hacca gitmek arzusunu şu dizelerden
anlamaktayız. Haklının hakkını alamadığı dünya hâlinden şikâyet ettiği başını alıp
gitmek istediği, “Ay gününüz Batmaya” adlı şiirde bu isteğini şöyle belirtmektedir.
Mahtumkulu bildim, bahtım hiçtir,
Gıybetim güçlüdür ikbalim felçtir,
Niyetim Kâbe’dir, hayalim hacdır,
İhlâsım var hac tavafın etmeye. (Ay gününüz Batmaya, 216)
Kardeşi Abdullah’ın ölümü üzerine yazdığı bir şiirde akranlarının atlarına
binerek Medine’ye yola çıktığını sırdaşlarının hacca gittiğini, kendisinin yalnız
kaldığını bildirir.
Magtımgulı, munda gelen görüşip,
Ötdüler duşumdan atın sürüşip,
Deñim-duşum Medinege yörüşip,
Yeke galdım, sırdaşlarım hac kıldı.( Uç kıldı, 277)
Yine mihman kafiyeli ve gazel tarzında yazılmış bir başka şiirde hastalığın
canın zilleti olduğunu, sağlığın da canın sultanı olduğunu söyledikten sonra nefsin
temizliğinden, ihlaslı kul olmanın yiğidin işi olduğundan bahisle ne hacca
gidebildiğini ne de hizmet edecek bir er bulabildiğinden şikâyetlenir.
Er bulmadım hizmet edem, yol bulmadım hacca gidem,
Bu iki iş, bu ten ara bu canımın armânıdır. (Mihmanıdır, 701)
Yukarıdaki dizeler onun hac arzusunu bize bildirmekte ancak, hac ile ilgili
detaylar onun şiirlerinde bulunmamaktadır. Özellikle Arafat ile ilgili bir bilginin
olmayışı hâlihazırda hacca gitmediği fikrimizi güçlendirmektedir.
Ayrıca “Şifa ver” redifli şiirde hastalığından kurtulmak için enbiyalardan,
evliyalardan, halifelerden yardım talep etmekte, “Kâbe’ye varan hacı alır sebabı”
diyerek Allah’a dualarının kabulü için yalvarmaktadır. Kardeşi Abdullah ve Mehmet
Safa’nın ayrılık derdiyle “ Bunlar gelmedi” redifli yazdığı şiirde Kâbe ziyaretinin 6
aylık zorlu bir yolculuk olduğundan bahisle kardeşleri hâlâ dönmediği için
dertlenmektedir.
13
KÂBE
Kâbe Mekke’de Mescid-i Haram’ın içinde bulunan hac aylarında
Müslümanların ziyaret ettiği üzeri altından işlenmiş ayetlerle süslenmiş, siyah örtülü
kübik bir yapıdır. Ayrıca dünyadaki Müslümanların namaz ibadetini yaparken
döndükleri kıbleleridir. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından yapıldığı bilinmektedir.
Beytullah, Beytü’l-Haram, Kâbetullah adlarıyla da anılır.
Bu sebepten Mahtumkulu’nun şiirlerinde de Kâbe çoğu zaman İbrahim ile
birlikte ve onun Kâbe’yi inşası vurgulanarak bahis konusu edilmiştir. Aşağıdaki şiirde
de İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban adaması ve oğlu ile birlikte Kâbe’yi yapması bilgisi
vardır.
Pehm eyle sözümni, âşıklar başı,
Kim ber Huda oglun keffaret etdi?
Halılulla - Hakıñ Kâbe taraşı,
Kim ondan soñ Kâbe ımarat etdi?( Keffaret etti, 312)
……………………..
Abu Bekr, Osman, Alı,
Biri-birinden senalı,
Kâbe şehrinde binalı,
Ibrayım Halılulladır. (Bir Allah’dır. 190)
Ayrıca İbrahim’in ateşe atıldığı vakit ateşin onu yakmamasına da telmih vardır.
Bahr era balık içinde rahat eylep uklanan,
Imtihan eylep oña kermi-kelanlar beklenen,
Dost olup Allahına duşman elinde saklanan,
Mancanıka baglanıp bir ataş içre oklanan,
Kâbe binyat eylegen mıgmarı gördüm – (şondadır, 641)
………….
Hakdan rehmet sepiler,
Imaratlar yapılar,
Gitseñ Kâbe tapılar,
Rumıstana sarı. (Hazeristana sarı,33)
…………………
Aşağıdaki şiirde ise şair içinde yaşadığı çağı zulmet gecesi olarak
tanımlamakta ve asr-ı saadete özlem duymaktadır. “Benim sahip cemalimi gördün
mü” tekrarlanan dizeli şiirde sevgiliyi Kâbe etrafında aramaktadır.
Gan edipdir pelek bagrım pırakda,
El-mıdam gezer men yar diyp sorakda,
Kâbe etrapında, Şamda, Irakda,
Meniñ sahıpcemalı mı gördüñmi? (gördün mi, 317)
14
“Aman hey” redifli şiirin tamamında mahşer günün heybetinden, hesapların
görüleceği ve haklının hakkını alacağından bahsederken Kâbe ve Hıristiyan Habeş
ordusunun Mekke’ye saldırdığı vakit olan bir hadiseye de telmih edilmektedir. .Kâbeyi
tahrip etmeye gelen bu orduların üzerine Ebabil kuşlarının taş yağdırmasını hesap
günüyle ilişkilendirmektedir.
Deçcal halka urar, Kâbe övrüler,
Bulutlar bögürşip, tupan turular,
Tayran Ebebilden kapır gırılar,
Hayhat günden, zulmat günden aman hey. (Aman hey, 552)
Kâbe aynı zamanda klasik edebiyatta ve tasavvuf edebiyatında vuslat
makamıdır. Nasıl ki Kâbe hacılar tarafından ziyaret ve tavaf edilmektedir. Sevgilinin
bulunduğu yer de âşıklar tarafından tavaf edilmektedir. Kâbe’nin sevgili ile anılması
Kâbe’deki putları da çağrıştırmaktadır. Çünkü sevgilinin bir mazmunu da büt yani
puttur.
“Benzer” redifli bu şiir de Kâbe sevgilinin öz mekânıdır. Rabb’in de sevgili
olarak nitelendiğini zihnimizde tutarsak her iki manaya gelebileceğini varsayabiliriz.
Neler ister de Dükkânın
Al imanım tatlı cânım
Güzel peri öz mekânın
Kâbe Beytullah’a benzer ( benzer, 185)
Şair, feleğin dünyasını zindan etmesini anlattığı şiirde de baba ve annesinin
yokluğunu anlatırken annesi için Kâbe benzetmesini kullanmaktadır.
Etrafımı sel almıştır, kalmışım yaman, benim,
Pederim Azâdî geçti, kalmadı Kâbem annem.
Mat olmuştur, sayramaz, bağ içre esirdir sanem,
İbrahim dek nar içre merd ü merdan sermenem,
Bizleri oda atıp, gör, nârı reyhan eyledi. ( can eyledi,595)
Mahtumkulu “Ay gününüz batmaya “ adlı şiirinde zamanın halinden şikâyet
etmektedir. Özellikle 60-70 yaşına gelen sofuların fakire zulmetmelerine, ehil olmayan
insanların her işe talip olmalarına üzülmektedir. Münkirlerin durumunu da Kâbe
üzerinden tarif eden şair, çıkar söz konusu olduğunda İnsanların gözünde manevi
değeri olan her şeyin değişebileceğine vurgu yapmaktadır.
Çok yaşayıp, akletmezler tövbeyi,
Neşe ile oynatırlar kahpeyi,
Kâfirler kast edip yıksa Kâbe’yi,
Münkir varır ağacını satmaya. (216)
ZEMZEM ÇEŞMESİ
Kâbe deyince hemen akla zemzem çeşmesi de gelmektedir. İslam inancında
zemzem suyunun önemli bir yeri vardır. İbrahim peygamber, eşi Hacer ve oğlu İsmail’
çölde bıraktığı zaman, Hacer’in çölde su bulmak umuduyla yedi kere Safa ve Merve
15
arasında koşuşturduğu ve sonunda İsmail’in ayağı ile eştiği yerden su fışkırdığı
anlatılmaktadır. Bugün bütün hacılar bunu ritüel olarak uygulamaktadırlar.
Zemzem, siirlerde sadece üç yerde geçmektedir ve benzetme unsuru olarak
kullanılmıştır. Sevgilinin ağzı zemzem çeşmesine benzetilmiştir. Şayet Mahtumkulu,
hacca gitmiş olsaydı, haccın kutsalı olan zemzemden daha çok bahsedilmesi gerekirdi.
Mahtumkulu, söyler ki, dokuz felek Zühresi,
Yedi yıldız kardeşi, ayın-günün pâresi,
Nur-ı dîdem şulesi, gözüm ağı karası,
Âb-ı zemzem çeşmesi, Safa-Merve arası;
Süleyman dek ahdimi sındırdığım bilmez misin? (bilmez misin,620)
Saç bağın ucunun sim işmesi,
Üstünden yol düşse, zordur aşması,
Ağzın ab-ı hayat, Zemzem çeşmesi,
Aynü’l bâkî suyunun layı, güzelsin. (güzelsin, 374)
MEDİNE
Müslümanlar için kutsal kabul edilen şehirlerin başında gelen Medine, Hz.
Muhammed’in hicret ettiği şehir olması açısından ciddi bir öneme sahiptir. Hicret,
sonuçları münasebetiyle İslam dininin seyri adına bir dönüm noktası olarak kabul
edilir. Hicret mekânı olarak Medine’nin seçilmesinin önemli sebepleri vardır.
Peygamberliğin ilanından sonra Mekke’deki Müslümanların huzursuz olmaları ve
Mekke halkından destek bulamamaları hicretin sebeplerinin başında gelir. Hz.
Peygamber’in Akabe’de tanıştığı Medinelilerden bazılarının İslamiyet’i kabul etmesi
sonunda Medine’de oluşan Müslüman topluluk, Allah Resûlü’ne güven konusunda
teminat vererek; Mekkeli Müslümanları ve İslam Peygamberini şehirlerine davet eder.
Bu teklifi kabul eden Hz. Muhammed, 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret eder.
(Özcan 2013:2037-2047)
Şairin Medine şehrine verdiği değeri “ordadır” redifli şiir açıkça ifade
etmektedir. Hz.Muhammed’in ve çeşitli din büyüklerinin kabirlerinin orada olması
şairin gözünde orayı daha da kıymetli kılmaktadır. Şehr-i velâyet maden, sekiz uçmak
lâlesi gibi kelimelerle tavsif edilen Medine: 1. Şehir adı olarak, 2. Hicret edilen yer
olarak, 3.Kendisine benzetilen olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hicret edilen yer olarak;
Mekke’den keşt eyledin şehr-i velâyet madene dizesi ile
Mekgeden çıkdı bir gözel,
Medinege rovan oldı dizelerinde ifadesini bulmaktadır.
Şiirin tamamı aşağıdaki gibidir.
Mekgeden çıkdı bir gözel,
Medinege rovan oldı.
Gören taç etdi serine,
Görmeniñ bagrı gan oldı.
16
Hakdan oña indi Kelam,
Adı şamçıragıl-ıslam,
Mutıg oldı cümle alem,
Şeyle sahıp zaman oldı.
Dosta yetdi bara-bara,
Yedi gögi yara-ıara,
Her kim müñkürdir ol ere,
Kapırdır, biiman oldı.
Gol göterip, Resul aglar,
Govşaşdı gunçalar, baglar,
Bedriñ uruşında daglar
Yedi aylap duman oldı.
Sap urdı batır beññiler,
Dövüşe çıkdı zeññiler,
Gana batdı üzeññiler,
Alınıñ desti gan oldı.
Mukatıl etmedi teşvüş,
Alı bilen saldı dövüş,
Toprak, demir, polat, kümüş,
Galaları veyran oldı.
Magtımgulı, Rumıstana,
Çaldı gılıç Hindistana,
Badahşana, Türkistana,
Yedi ıklıma han oldı (revan oldu, 90)
Medine’yi açlık Mekke’yi Habeş, Medine’de İsa semadan iner, Medine’ye revan oldılar.
Ordadır redifli şiir ise olduğu gibi Medineyi işaret etmektedir.
Yahşiler tutmuş bina, bir şehri gördüm – ordadır,
Aşk metası satılan pazarı gördüm – ordadır.
Rengârenk güller açılmış hârı gördüm − ordadır,
Hûb şecerler boy almıştır, barı gördüm –ordadır,
Yüz kirişme şiveli dildârı gördüm – ordadır.
Kâyim olsan istemezler, gitsen ki, avaz eyleyir,
Söylesen vermez seda, söylemesen râz eyleyir,
Gönlünü bent eyleyip, özünü pervâz eyleyir,
Bir peri pinhan oturmuş, “Gelme” dep, nâz eyleyir,
17
O peri peyker sıfatlı yâri gördüm – ordadır.
O Hızır, İlyas ile Ahmet, Süleyman orda var,
O Selim şah Mekke hanı ibn-i Sultan orda var,
Bâyezit, Sultan Veyis − hırkayı giyen orda var.
Bir nice Mecnun gibi çâk-i giriban orda bar.
Dayanır Musa asası – marı gördüm – ordadır.
Bahr ara balık içinde rahat yatıp uyunan,
İmtihan edip ona kermi kelanlar beklenen,
Dost olup Allah’ına düşman elinde saklanan,
Mancınığa bağlanıp bir ateş içre fırlatılan,
Kâbe’yi binyâd eden mimarı gördüm − ordadır.
Yüz yirmi dört bin yine de yedi yüz peygamberi,
Üç yüz on üç mürselin − onlar dahi, tac-ı seri,
Yüz yirmi dört bin dürdanenin sensin baş cevheri,
Ümmetinin şefi’i, Mahtumkulu’nun manzarı,
O Muhammet Ahmedi Muhtarı gördüm – ordadır. (Ordadır, 641)
Kendisine benzetilen olarak; Mahtumkulu annesinin ölümü ve duyduğu acıyı
anlatmak üzere kaleme aldığı şiirinde Mekke ve Medine’yi benzetme unsuru olarak
kullanmıştır.
Eyvahlar ki, neylerim ben, mihribânım, nerdesin?
İki dünya yoldaşım, şehr-i imanım, nerdesin?
Gözlerimin rûşeni, nûr-ı ‘ayn’ım, nerdesin?
Neylerim bağ ve çemeni, meh-i tabanım, nerdesin?
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
Şom feleğin zulmünden çıkmış bedenden canı, hey,
Gitti o şehr-i cennete, ayrılıp imanı, hey,
Savruldu dağlar başından, yağmurlu dumanı, hey,
Kalktı nâleden bugün, o kurutup ummanı, hey,
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
Görmedim hiç rastıma, o bakiden gül gibi yüzün,
Dedi: “görmedim çırağım”, yaş edip iki gözüm,
“Firakî! Firakî!” deyip, unutmuşum o sözün,
Verdi o zemin içre bî-ihtiyar bilip özün
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
Ayrı gidemez keklik, çölde bırakıp balasın,
Ağlar bülbül her daim, âleme yayıp nâlesin,
Ak geyiğin yavrusu çıksa elinden, neylesin,
Şom felekte yok utanç ki, koydu firkât hilesin…
18
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
Milleti olmasa şahlar, tahtından düşer gider,
Koysan o ateşe ağacı, kül olur, pişer gider,
Bozsan ki arı inini, dolaşır koşar gider,
Ölse gözaltında oğlak, gebesi şişer gider,
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
Topluyorlar malları bir kişiyi edip çoban,
Uykuda yatsa kişi, mallar dağılır bî-gümân,
Rastlarsa kurda bir ân, hiçbiri kalmaz emân,
Geldi başıma ey dostlar, böyle bir çetin zamân,
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
İl uluslar zâr edip, kıldı kendini hâr u zâr,
Kış faslına dönerek, gitti o mevsim-i bahar,
Bıraktı bulutlar yağmurun, halime eyleyip kahhar,
Coşturup yeryüzünü, umman gibi seller akar,
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
Girmişim bağa revan, solmuş ki gördüm güllerim,
Ok değmeyen, damı geçip, ölmüş ki bülbüllerim,
Çıktı derya kenarından, aktı dünya sellerim,
Ağlıyor ayım-günüm, matem tutuyor illerim,
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
Koç yiğidin elinden kaçtı bugün, gör, kılıcı,
Uzamaz, yetmez, zeminde yoktur onun ilacı,
Döktü yaprağın birden, yas tutup servi ağacı,
Dayı, akraba kardeşi zâr eylerler hem de bacı,
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin?
Ayrı düşüp Kâbe’den, koydum Firakî adıma,
İl ulus, hazineden düşmez bir zerre yâdıma,
Gördü eşkıya bugün el vurdu cevher zatıma,
Eridi dağların taşı, dayanmadı oduma,
Validem, Mekke Medine’m, mihribânım, nerdesin? (624 şehr-i imanım
nerdesin)
KUDÜS
Mahtumkulu şiirlerinde, Kudüs ad olarak geçmez, ancak Beytü’lmukaddes’ten bahisle ve “kâb-ı Kavseyn ev ednâ” ayetiyle Mirac’a, dolayısıyla bu
şehre gönderme yapılır. “yâ Muhammet Mustafa” redifli şiirde şefaat dileği ile
19
Yedi kat gerdûn zeminin oldu mi’rac akşamın,
“Kâbe kavseyni ev ednâ” yetti senin makdamın,
Cebrail, Allah idi o gece yâr-ı hemdemin,
Hâk-i nâlin zîya-yı çeşm-i arş-ı a’zâmın,
Âsi ümmete şefâat yâ Muhammet Mustafa (Muhammed Mustafa, 592)
şeklinde“çok can geçmiştir” redifli şiirde dünyanın geçiciliğini vurgularken
O hazret Hak Resûl Mirac’ı aştı,
Asmanlar derbeder kapısın açtı,
“Kâbe kavseyn” gidip, Hakk’a ulaştı,
O server-i iki cihan geçmiştir. (533)
Şeklinde ifade edilmiştir.
Beytü'l-Mukaddes (mukaddes ev) İslâm'da mukaddes mescitlerden biri olan
Kudüs'teki Müslümanların ilk kıblesi olan mescittir. Kudüs Camii ve Mescid-i Aksâ
da denir.
Mescid-i Aksâ ismi hem Kur'an-ı Kerîm'de ve hem de hadîs-i şeriflerde geçer.
Kur'an-ı Kerîm'de İsrâ olayından: "Ona ayetlerimizden bazısını göstermek için kulunu
geceleyin Mescid-i Haram'dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ ya götüren
Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir” şeklinde bahsedilir. (Kur’an, elİsrâ/1). Mahtumkulu’nun “hakkı için” redifli şiirinde ise
Beyt‘ül-Mukaddeste, İmran ilinde,
Atasız var olan ana belinde,
Kudretin meşhurdur Meryem oğlunda,
Ya Rab, İsa Beriyullah hakkı için şeklinde geçmektedir (415).
Halk şairleri bazen eğlenmek bazen yarışmak üzere fasıllarda karşılıklı şiirler
söylerler. Âşık fasılları içinde, tekellüm olarak adlandırılan bölümde âşıklar dini ve
tasavvufi konularda birbirlerine çeşitli sorular sorarlar.
Mahtumkulu ve Azadî arasındaki böyle bir deyişmede: (718)
Âzâdî’nin
Rum şehrinin serdarı,
Nerde kurdurmuş gülzarı?
Hangi kalenin duvarı,
Muhammet’le miraç aştı! şeklindeki deyişine,
Mahtumkulu:
Şeddat, Rum’un serdarı,
Şam’da kurdurmuş gülzarı,
Mukaddes şehrin duvarı,
Muhammet’le miraç aştı şeklinde cevap vermiştir.
Mahtum Kulu ile Zunubî arasında Âdem’in hangi toprak ya da topraklardan
yaratıldığı mevzuunda karşılıklı olarak yapılan deyişmede Âdem’in başının, Beytü’lmukaddes toprağından yaratıldığından bahsedilmektedir.
Mahtumkulu:
Ne yerden kıldı Hak adamın başın?
20
Ne menzil topraktan eyledi dişin?
Ne yerden eyledi bu gönül hoşun?
Üstat isen, bize bundan haber ver!
Zunubî:
Beytü’l-mukaddesten kıldı başını,
Kevser toprağından kıldı dişini,
Firdevsin toprağından gönül hoşunu,
Bizi üstat bilsen, haber böyledir! (722)
Sözümüzün başında da belirttiğimiz gibi Mahtumkulu şiirlerinde pek çok
kutsal mekânı şiirlerinde özellikle tip ve temalarla birlikte yeri geldiğinde kullanmıştır.
Biz bu kısa süre içinde en ziyade olanlara temas etmeye çalıştık. Buradan şu sonucu
çıkarabiliriz.
Mahtumkulu Hz. Muhammed’e duyduğu muhabbet ve bağlılık sebebiyle Hz.
Muhammed’in temsil ettiği yüce ahlâkı kendi şiirlerinde dile getirmiştir. Hac
ibadetinin gerçekleştirildiği Mekke’yi ve Hz. Muhammed’e kucak açan ve hayatının
sonuna kadar sahip çıkan Medine’yi kendine has dil ve üslubuyla anlatmak,
dolayısıyla kutsal topraklara ilgi uyandırmak ve müminleri bu mekânlara teşvik etmek
gibi önemli bir görev ifa etmiştir.
Kaynakça
GÜZEL, Abdurrahman (2014). Mahtumkulu Dîvânı, Türkmence- Türkçe,
Hazırlayanlar: Abdurrahman Güzel, Ali Duymaz, Berdi Sarıyev, Nergis Biray,
Hamiye Duran, , Emrah Yılmaz Halil İlteriş Kutlu, Emek Üşenmez, TİKA Yayınları,
Ankara.
ÖZCAN, Nurgül (2013). Nabi Divanı’da Medine,Turkish Studies - International
Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume
8/1 Winter 2013, p.2037-2047, ANKARA-TURKEY
21
MAGTIMGULI NASIL TAPŞIRDI?
Prof.Dr. Naciye YILDIZ
Tapşırma, “ozanın genellikle şiirin son biriminde mahlasını söylemesi”dir ve şairin
şiire imzasını atması anlamına gelmektedir. İlk örneklerini Yusuf Has Hacib’te ve Edip
Ahmet’te bulduğumuz tapşırma geleneğinin Oğuz sahasında, 13. yüzyıldan itibaren tekke ve
divan tarzı şiirlerde, 15. yüzyıldan itibaren de âşık tarzı şiirlerde hemen hemen bütün şairler
tarafından uygulandığını görmekteyiz.
18. Yüzyılda yaşamış olan büyük Türkmen şairi Magtımgulı Piragi de şiirlerinde
tapşırma geleneğini sürdürmüştür. Mahtımgulı’nın hangi kalıpları kullanarak tapşırdığını daha
önceki bir çalışmamızda değerlendirmiştik2. Bu çalışmada, şairin tapşırmalarını nerede ve
nasıl kullandığını tespit etmeye çalıştık.
Şairin imzası olduğu kadar aynı zamanda şiirin tamamlandığını da gösteren tapşırma,
Türkmenistan âşık/bahşı geleneğinde de vardır. Magtımgulı da şiirlerinde bu geleneğe uymuş
ve tapşırmıştır. Magtımgulı’nun tapşırırken hangi formülleri kullandığını daha önce bir
çalışmamızda tespit etmiştik. Bu tebliğde, tapşırma biriminde âşığın kendisiyle ilgili konulara
değindiği ve dili kullanmadaki ustalığını yansıttığı varsayımından hareketle, farklı
muhtevadaki mahlaslarını belirlemeye çalıştık. Çalışmada, kaynak olarak Magtımgulı’nun
şiirlerini toplu olarak yayımlandığı, 2014 yılında Aşgabat’ta basılan son çalışmadan
faydalandık3
Çalışmamıza kaynaklık eden kitapta Magtımgulı’nun, 388 şiiri yer almaktadır.
Magtımgulı bu şiirlerden 347’sinde Magtımgulı, 38’inde Pıragı, 1’inde Gul Magtım, 2’sinde
de hem Magtımgulı hem de Pıragı olarak çift tapşırma kullanmıştır:
Magtımgulı, ismiñ seniñ bolsun gerekdir Pıragı (Aşırov 2014:96).
***
Magtımgulı, hoş hap içre yatırdım,
Emriñe ugradım, iman getirdim,
Özümi unutdım, huşum yitirdim,
“Pıragı” diyp çagıray sen bu namım. (Aşırov 2014:159).
Şiirlerini beyitler ve dört, beş, altı, yedi, dokuz mısralık bentler şeklinde söyleyen
Magtımgulı’nın beyitlerle söylenmiş şiir sayısı toplam 37’dir. Bunlardan 27’sinde
Magtımgulı, 10’unda Pıragı olarak tapşırmıştır. Magtımgulı şeklindeki tapşırmaların 22’si
birinci, 5’i ikinci mısradadır. Pıragı şeklindeki tapşırmaların tamamı birinci mısradadır.

Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi
[email protected]
2
Bkz. Naciye Yıldız, “Azerbaycan, Türkiye ve Türkmenistan Sözlü Geleneklerinde Aşıklar Nasıl Tapşırdı?”, Türki
Düynesi Almanah 2013, s.183-192, Astana, Türk Akademisi Yayını.
3
Bkz. Annagurban Aşırov, Magtımgulı, Aşgabat, 2014, İlim yayınları.
22
Magtımgulı’nın dörtlükler şeklinde söylenmiş şiirlerinin sayısı 319’dur. Bunlardan
313’ünde Magtımgulı, 23’ünde Pıragı olarak tapşıran şair, Magtımgulı tapşırmasını birinci
mısrada 225, üçüncü mısrada 59, dördüncü mısrada 6 şiirinde kullanmıştır. Pıragı mahlası 14
şiirde birinci mısrada, 6 şiirde üçüncü mısrada, üç şiirde de de dördüncü mısrada
kullanılmıştır. Her iki mahlas da hiçbir şiirde ikinci mısrada tapşırılmamıştır. Şair bir şiirinde
de birinci mısrada Gul Magtım olarak tapşırmıştır. İki şiirde çift mahlas kullanılmıştır.
Bunlardan birincisinde iki mahlas da birinci mısrada, diğerinde Magtımgulı birinci, Pıragı
dördüncü mısrada kullanılmıştır.
Magtımgulı’nın beşlik bentler şeklinde söylediği şiir sayısı 16’dır. Bunlardan 12’sinde
Magtımgulı, 4’ünde Pıragı olarak tapşırılmıştır. Magtımgulı tapşırması 9 şiirde birinci
mısrada, üç şiirde dördüncü mısrada kullanılmıştır. Pıragı mahlası ise birinci ve dördüncü
mısralarda ikişer şiirde kullanılmıştır. Her iki mahlas da beşlik bentler şeklinde söylenen
şiirlerin hiçbirinde ikinci, üçüncü ve beşinci mısralarda kullanılmamıştır.
Kitapta altılık bentler şeklinde söylenmiş şiir sayısı ikidir. Birinde Magtımgulı mahlası
birinci mısrada, diğerinde de Pıragı mahlası beşinci mısrada tapşırılmıştır.
Yedilik bentler şeklinde söylenen üç şiirde Magtımgulı mahlası birinci mısralarda
kullanılmıştır. Pıragı olarak tapşırılan yedilik bentle söylenmiş şiir bulunmamaktadır.
Ozan bir şiirinde dokuzluk bent kullanmış ve birinci mısrada Magtımgulı olarak
tapşırmıştır.
Serbest sayıdaki mısralardan oluşan bentlerle söylenen bir şiirde de ozan bendin
birinci mısraında Magtımgulı olarak tapşırmıştır.
Magtımgulı bir şiirinde dedim-dedi şeklinde;
Diydim “Ey Magtımgulı!”, diydi “gözler yaş bolar” (Aşırov 2014:162)
tapşırmıştır.
Bir şiirinde de diyalog içinde mahlas kullanmıştır:
Şeytan aydar: “Şirin işdir, azagoy!”
Rahman aydar: “Nebs umıdın üzegoy!”
Magtımgulı: “Tur goluñı köze goy,
Eger döze bilsen, kılgın bu işi!” ” (Aşırov 2014:294)
Magtımgulı mahlas tapşırırken hangi konulara değinmiştir ve bu konulardan hareketle
Magtımgulı hakkında bir kanaat oluşabilir mi? Bu soruların cevabını da söz konusu kitapta
yayımlanan şiirlerin tapşırma mısralarından ve bentlerinden hareketle bulmaya çalıştık.
Bu şiirlerden hareketle,
1. Mahlasın cümle dışında etkisiz unsur olarak kullanıldığı
Magtımgulı, sözler çalı Türkmenin (Aşırov 2014:10).
*
Magtımgulı, uçdı ol algır guşum, (Aşırov 2014:17).
*
Magtımgulı, towruk alsam,
Bir er tapsam, gulluk kılsam,
Yürek aydar; yoldaş bolsam,
Dem çeken dervişler bile. (Aşırov 2014:57).
23
Bu tarzda tapşırma içeren bir çok şiir bulunmaktadır.
2. Magtımgulı’nın kendisiyle ilgili tapşırmalar:
2.1.
Bahşılık geleneğine giriş ritüelinin bir parçası olarak rüya motifiyle
bağlantılı tapşırma:
Turup Magtımgulı gözün açıpdır,
Serine ne köyler gelip geçipdir,
Esrek ner dek ak köpükler saçıpdır,
“Oglan, Alla yárıñ, bargıl” diydiler. (Aşırov 2014:13).
2.2.
Magtımgulı’nın kimliği ve şeceresiyle ilgili tapşırmalar:
Bilmeyen soranlara aydın bu garıp adımız,
Aslı Gerkez, yurdı Etrek, adı Magtımgulıdır. (Aşırov 2014:14).
*
Magtımgulı, yok ıgtıyar,
Yüz tutar men, Perwerdigar,
Göklen ilimdir bikarar,
Yagısın garşılan günler. (Aşırov 2014:60).
2.3.
Magtımgulı’na bir görev yükleyen tapşırmalar:
Söyle, Magtımgulı, alem bilsinler,
Jayı jennetdedir, güwa bolsunlar,
“Hak rehmet etsin!” diyp, doga kılsınlar,
Tamam ulus-iller Çowdur han üçin. (Aşırov 2014:15).
2.4.
Magtımgulı’nın yerine getirdiği bir görev veya işle ilgili tapşırmalar:
Magtımgulı diyr, ilime
Bagş etmişem bar dessanı (Aşırov 2014:36).
***
Aydadır Magtımgulı ki, bu dessanı bağladım (Aşırov 2014:43).
(Annesinin ölümü üzerine söylediği muhammes için)
2.5.
Magtımgulı’nın hâl ve durumuyla ilgili tapşırmalar:
Pıragı, Tañrınıñ yazıklı gulı, (Aşırov 2014:22).
***
Pıragı, yüz tutar Türkmen iline, (Aşırov 2014:25).
***
Magtımgulı aydar: galmışam çohdan, (Aşırov 2014:30).
***
24
Magtımgulı, gizli sırıñ bar içde, (Aşırov 2014:31).
***
Magtımgulı zar aglayır mat bolup, (Aşırov 2014:38). (Kardeşinin
ölümü üzerine)
***
Magtımgulı, derdi goymaz yatmaga (Aşırov 2014:39).
***
Magtımgulı, munda gelen görüşip,
Ötdüler duşumdan atın sürüşip,
Deñim-duşum Medinege yörüşip,
Yeke galdım, sırdaşlarım haj kıldı (Aşırov 2014:40). (Kardeşi
Abdulla’nın ölümünden sonra)
***
Magtımgulı, elip bilim buruldı,
Damarım dartıldı, ganım duruldı,
Ölüm zarbı üç taraptan uruldu,
Akılım dagılıp hayrana geldi. (Aşırov 2014:31). (uyası, kardeşi ve
kardeşinin hanımının ölümü üzerine)
***
Ayra düşüp kabeden, goydum Pıragı adıma, (Aşırov 2014:45).
(Annesinin ölümü üzerine)
***
Aydadır Magtımgulı, asal ermşdir dillerim,
Arş içre mekan tutan ajar dessanım var meniñ , (Aşırov 2014:50).
***
Magtımgulı, men geçmişem dünya –her ne barıdan , (Aşırov 2014:52).
***
Magtımgulı taşlap göwün hapasın,
Sıladı pirini, molla sopusun
***
Magtımgulı, menin yolum,
Ol dostlardan ayra düşdi (Aşırov 2014:61).
***
Pehm eyleyen Magtımgulı sözüni,
Derde düşüp, yaşa doldır gözüni,
Şat gülenler tuta bilmez özüni,
Hoş hem gelse, yıglap geçer halıma (Aşırov 2014:62).
***
Magtımgulı, aşk oduna biryanam (Aşırov 2014:62).
2.6.
Magtımgulı’nın hayatının akışıyla ilgili tapşırmaları:
Pıragı diyr, men yay kibi,
Bak dünyede saray kibi,
Görüñ şu gün ol Ay kibi,
25
2.7.
2.8.
Döwür edip yaşamışam begler (Aşırov 2014:59).
Magtımgulı’nın gezip dolaştığı yerlerle ilgili tapşırmalar:
Magtımgulı gezende,
Halep, Kaysar düzünde (Aşırov 2014:126).
Magtımgulı’nın istek ve niyazını dile getiren tapşırmalar:
Pıragı diyr, derdime, eyle sen, atam, nazar, (Aşırov 2014:28).
2.9.
Nasihatlı tapşırmalar:
2.9.1. Magtımgulı’na nasihat içeren tapşırmalar:
Magtımgulı, magrur bolma bu söze (Aşırov 2014:78).
***
Magtımgulı, çekseñ derdi-dügünden,
Ası bolup şikat etme bu günden (Aşırov 2014:83).
***
Pikir et magtımgulı, panıya bak ne görner
Sonı yok aldagı çoh, föwti-penadan gayrı (Aşırov 2014:89).
***
Magtımgulı, adıñ seniñ külli aleme dolup,
Kılsa adam barın gapıl, berme bu malnı. (Aşırov 2014:98).
***
Magtımgulı, unutmagıl iliñi,
Uzun yalı, gısgaldawer diliñi,
Yol yörir men diyseñ, bagla bilini,
Bezirgenler gider Mazanderana. (Aşırov 2014:151).
2.9.2. Magtımgulı’nın başkasına nasihatları:
Magtımgulı aydar, gapil oturman,
Gılça janı uzın gayga batırman,
Yalancını hasrat bilen ötürmen,
Bir pasıl döwrandır, ötdi, yaranlar. (Aşırov 2014:304).
2.10. Sitem ve şikâyet içeren tapşırmalar:
2.10.1. Magtımgulı’nın kendisiyle ilgili şikayetleri:
Pıragını, bak, biiman eylediñ (Aşırov 2014:33). (oğlunun ölümü
üzerine feleğe)
***
Diyr Pıragı, ne deñsizlik, bu hijranda gara yok (Aşırov 2014:46).
***
Magtımgulı, yetmez yıglap kararım
Boş galdı dükanım, dardagı bagım
Pay astına düşdi namusım-arım,
26
Rehm eden bolmadı, bagtım garadır. (Aşırov 2014:48).
***
Magtımgulı, aydar, iller
Uzumde züryat galmadı. (Aşırov 2014:71).
***
Yüregimde yandı narlar, bir perwana nazar kılmaz,
Magtımgulı öter boldı bu dünyadan arman bilen (Aşırov 2014:106).
2.10.2. Magtımgulı’dan şikayet:
Magtımgulı, dili otlı, ot saçar,
Yüz görmez, nakesin aybını açar (Aşırov 2014:74).
2.10.3. Magtımgulı’nın başkasıyla ilgili sitem etmesi:
Aydadır Magtımgulı, ahdiñ yalan, yokdur vepañ,
Biwepalar hup sowutmışlar, sonam, bizden seni (Aşırov 2014:173)
3. Magtımgulı’nın kendisinden üçüncü şahıs gibi bahsettiği tapşırmalar:
Magtımgulı taşlap göwün hapasın,
Sıladı pirini, molla sopusun (Aşırov 2014:55).
s. 56,
4. Tapşırmanın ikinci şahıs gibi kullanıldığı örnekler
Magtımgulı sen sözlegil –diydi goçlar meylisi,
Sen güftar sen bu meylisde, gayrı dessan gerekmes. (Aşırov 2014:93).
5. Dinî duyguları dile getiren tapşırmalar;
4.1. Yakarışlar:
Magtımgulı, mıdama doga kılar dergahe,
Sayıl men, mahrum etme dergahıñden, ya Huday. (Aşırov 2014:87).
***
Magtımgulını her zaman basdı bela, açdı zıban,
Eylemesin her möminan mahrum dogadan, ya Rep (Aşırov 2014:90).
***
Jürmüm çoh bolsa hem, keremin kandır,
Bagışlasañ neyler, yarım, ya, Alla. (Aşırov 2014:166).
4.2. İnançlarla ilgili olanlar:
Magtımgulı, perman boldı Alladan,
Yere inip geldi arşı-agladan,
27
Jebrayil getirmiş ulug dergahdan,
Muhammede inen kelamı gördüm. (Aşırov 2014:461).
***
Mahtımgulı, sırım çohdur,
Men neyleyin, açan yohdur,
Ölmek –hak, dirilmek hakdır,
Okadım Gurhan içinde. (Aşırov 2014:468).
6. Magtımgulı’nın kendisinden bahsetmeyip şiirdeki konuyla ilgili duygu ve
düşüncesini yansıtan tapşırmalar:
Magtımgulı, aydar, Rum dek oyanmaz,
İsgender gorsudır döwülmez, sınmaz,
Dag kimin deprenmez, derya dek dönmez,
Bu, Yomut, Gökleñiñ ili sizindir. (Aşırov 2014:24).
7. Aşk konusunu işleyen tapşırmalar:
7.1. Ayrılık
Pıragı niçe vagt oldı, habar tapmas men ol yardan . (Aşırov 2014:91).
7.2. Güzellik:
Ey peri, zülpüñ peri, walla, senin dey huplara,
Aydıyar Magtımgulı, bir pişekarem, dogrusı. . (Aşırov 2014:92).
7.3. Aşk:
Pıragı, ışka ugraşdım (Aşırov 2014:128).
8.Tecrübe yansıtan tapşırmalar:
Magtımgulı, aklı bolan söz keser (Aşırov 2014:80).
9. Magtımgulı’na soru soran tapşırmalar:
Magtımgulı, bu ne sözdür, sen ki aşık emes sen,
Kaysı jayda eşirdiñ sen ol Mejnun niyazını (Aşırov 2014:94).
10. Ustasından bahseden tapşırmalar:
Magtımgulı, sözlegil sen, ömrüñ senden gol üzer,
Doga eylep geçer men, ol Azadi ussadıma. (Aşırov 2014:99).
11. Kendisiyle ilgili hakaret içeren tapşırmalar:
Magtımgulı, akmak oldum, nadanlıgım yeg eken (Aşırov 2014:109).
***
Yowuz düşen Magtımgulı,
Bes eylegil, aklıñ çaşdı. (Aşırov 2014:137).
***
Magtımgulı, gara yüzün, (Aşırov 2014:140).
28
12. Kendisiyle ilgili güzel sözleri içeren tapşırmalar:
Magtımgulı, sözüñ hakdır (Aşırov 2014:132).
13. Yaşıyla ilgili tapşırmalar:
Garrı molla –Pıragı, ötdi yigitlik paslımız
Günde yüz wagt naliş etsem, çare yok yaşımıza. (Aşırov 2014:112).
***
Magtımgulı, elli yaşıñ,
Gamdır, gaygıdır sırdaşıñ
Gapil bolma, galdır başıñ,
Garrılık bir bahadır. (Aşırov 2014:143).
14. Şuh ifadeli tapşırmalar:
Magtımgulı, köysem, bişsem,
Inanmazlar oda düşsem,
Höwesim bar, bir gız guçsam,
Diysem sözümü erkana. (Aşırov 2014:145).
15. Magtımgulı’nın kendisiyle ilgili başkalarından istek veya tembihleri:
Magtımgulı, halkdan sırın gizlese,
Dişini uşadıñ, yalan sözlese. (Aşırov 2014:154).
16. Magtımgulı’nın isteklerini dile getiren tapşırmalar:
Gul Magtım, geldim jahana,
Bir yar bergil aklı dana.
Düşdüm üm bilmez nadana,
Bir gadrım bilen islerin. (Aşırov 2014:168).
17. Dünya ile ilgili görüşlerini yansıtan tapşırmalar:
Pıragı, dünya düyşdür,
Düyş görsen, düybi hiçdir,
Jahanda jaman işdir,
Gurı gelip boş gitmek. (Aşırov 2014:182).
***
Magtımgulı oturdıñ,
Ömrüñ gapil ötürdiñ
Hak çün ne iş bitirdiñ
Eger yüz yaşa yetdiñ (Aşırov 2014:189).
***
Magtımgulı, dünya panı,
Ötüpdir Rüstemler, kanı? (Aşırov 2014:193).
18. İhtiyarlıkla ilgili tapşırmalar:
29
Magtımgulı aydar garramañ beter,
Yetmişiñ, segseniñ arası yeter.
Öz oglanları gelip depelep öter,
Dert yamanı garrılıkdır yaranlar (Aşırov 2014:191).
19. Yiğitlikle ilgili tapşırmalar:
Magtımgulı söweş bolar,
Yigidiñ sırı paş bolar,
Ya baş berer, ya baş alar,
Goçaklar yoldaş üstünde (Aşırov 2014:203).
Sonuç:
Matımgulı’nın en çok dörtlük nazım birimiyle şiir söylediği ve bu şiirlerin hiçbirinde
ikinci mısrada tapşırmadığı görülmektedir. Bu durumda, ozan tapşırmasını ya dörtlüğün
başında yada ikinci tercih olarak üçüncü mısrada kullanmaktadır. Birinci mısrada kullanılan
tapşırmalar mahlasın ya etkisiz unsur, ya selenme ya da “Magtımgulı der” tarzındaki
kalıplardır. Üçüncü mısrada tapşırmaların sayısı birinci mısralara göre sınırlı olmakla birlikte,
ilk iki mısrada bir söylem tamamlandıktan veya bir konuya giriş yapıldıktan sonra ozanın
üçüncü mısrada tapşırdığı dikkati çekmektedir. Son mısrada tapşırmalar “magtımgulı, halk
yadından ayrılma” örneğinde olduğu gibi son etkili söz niteliği taşımaktadır.
Beyit nazım birimleriyle söylenen şiirlerin de birinci mısralarında tapşırmanın şair
tarafından tercih edildiği anlaşılmaktadır.
Magtımgulı, tapşırma mısralarında ve bentlerinde kendisiyle ilgili çok az bilgi
vermektedir. Bunlar ili, tayfası, yaşı, ruh hâli, ustası ve âşıklık geleneğine giriş ritüeli
doğrultusundadır. Bunun dışında tapşırma mısra ve bentlerinde şiirde işlenen konu
doğrultusunda sözler yer almaktadır.
Kaynakça:
-Annagurban Aşırov, Magtımgulı, Aşgabat, 2014, İlim yayınları.
-Naciye Yıldız, “Azerbaycan, Türkiye ve Türkmenistan Sözlü Geleneklerinde Aşıklar Nasıl
Tapşırdı?”, Türki Düynesi Almanah 2013, s.183-192, Astana, Türk Akademisi Yayını.
30
KUTADGU BİLİG VE MAHTUMKULU’NDA ADALET KAVRAMI
Doç. Dr. Nergis BİRAY
ÖZET
Kutadgu Bilig’de ve Mahtumkulu’nun şiirlerinde ideal devlet, demokrasi ve demokratiklik,
sosyal adaletsizlik ve eşitsizlik ve dolayısıyla sosyal hukuk devleti konuları farklı boyutlarıyla
ele alınmıştır.
Her iki eserde de içinde bulundukları dönemin adalet, adil idareci ve adaletsizlikle ilgili
kabulleri, reddedişleri ve uygulamaları eleştiren bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Adaletin
toplumla ve toplumun refahıyla ilişkileri söz konusu edilmektedir. Kutadgu Bilig’de adalet,
tanımlayıcı ve nasihat edici bir üslupla anlatılırken Mahtumkulu’nun şiirlerinde eleştirici
bakış açısı daha belirgindir.
Esas olarak her iki eserde de sosyal devlet anlayışı vurgulanmaktadır. Sosyal devlet ise,
adaletin tesisini sağlayacak bir temeldir
Devletin temeli hukuka dayanmalıdır. Hukukun üstünlüğü esastır ve hukuk, insanlar arasında
herkese ve eşit olarak uygulanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kutadgu Bilig, Mahtumkulu, adalet, hukuk, sosyal devlet anlayışı.
ABSTRACT
The ıssues of ideal state, democracy and democratic, social injustice and inequality and hence
social law state were discussed in Kutadgu Bilig and Mahtumkulu's poem, with different
dimensions.
Both works also found that the period of fairness tackles, fair manager and assumptions about
injustice, denial and practices, with a view to criticize. Relations with society and the welfare
of Justice is the question. Justice explained to descriptive and advice with an offensive style in
the Kutadgu Bilig. Critical perspective is more evident in Mahtumkulu's poetry.
Essentially, both works are highlighted; understanding of the social state. The welfare state is
a basis to ensure the fairness of the facility. The basis of the state should be based on law. The
rule of law is essential. The law must be applied anyone among the people equally.
Key Words: Kutadgu Bilig, Mahtumkulu, justice, law, understanding of social state.
Giriş:
Arapça kökenli adâlet sözünün anlamı Büyük Türkçe Sözlük’te: “1. Yasalarla sahip olunan
hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, türe. 2. Hak ve hukuka uygunluk,
hakkı gözetme. 3. Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları. 4. Herkese kendine
uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk.” şeklinde verilmektedir. (tdk.org.tr
07.06.2014). Terim olarak kullanıldığında da “kanun hükmü” anlamıyla karşılaşmaktayız.
Makalede adalet kavramı, “adil olma, hak” ve zıddı olan “haksızlık, adaletsizlik ve adil
olmama” kavramları çerçevesinde ele alınmaktadır.
31
Kutadgu Bilig’de adalet yerine “töre” kelimesi kullanılmaktadır. R. Genç, “töre”nin
karşılığını “adalet” olarak verir (1981: 106). Diğer kavramlar gibi adalet kavramını da temsilî
anlatımlarla ifade eden Kutadgu Bilig; sosyal bir devleti, hukuk devletini anlatan bir
siyasetnamedir. Bunu yapabilmenin yolu ise adaletten yani adil kanunlardan geçer. Kutadgu
Bilig’in tamamında “yöneticilerin adil olması” ve “iyi kanun koyma” konuları sosyal devletin
bir gereği olarak ifade edilmektedir. Doğan, “kanun koyma” ve “yöneticilerin adil olması”
gibi konuları 11. yüzyıl şartları içerisinde değerlendirir ve bu yüzyılın dinamik bir yaşam
şekline sahip olduğunu, toplumsal kuralların buna göre düzenlenmesinin şaşırtıcı
olmayacağını belirtir (2002: 84).
Bu esaslar çerçevesinde bir hukuk devleti anlayışından söz eden eserde kavramlar, temsilî
şahsiyetlerle ele alınmış ve bu şahsiyetlerin düşüncelerinde ifadesini bulmuştur. Kutadgu
Bilig’de hükümdarın farklı özelliklerinden bahsedilir: “alp, katıg (yiğit), güçlü, bilge, akıllı,
faziletli, dürüst, ihtiyatlı” olmak yanında onun en önemli özelliklerinden biri “adil”
olmasıdır.
Kutadgu Bilig’deki hükümdar “Kün Toğdı” “adalet”i sembolize eden bu temsilî
şahsiyetlerden biridir. Eserde, adalet kağan tarafından temsil edilmektedir. Kutadgu Bilig’de
adalet, güneşe benzetilmekte, kucaklayıcı ve içe işleyici özelliği vurgulanmaktadır. Güneş
parlaktır, aydınlatıcı ve kucaklayıcıdır. Isıtıcıdır. En belirgin özelliği de sabit olmasıdır. Ay
Toldı, hükümdarın adının anlamını bilmek ister. Hükümdarın cevabı şöyledir:
“Künüg kör irilmez tolu oķ turur
Üçünçi bu kün toġsa yirke isig
Yaruķluķı bir tek talu oķ turur
Çiçek yazlur anda tümen ming tüsig
İkinçi toġar kün yarur bu ajun
Bu kün burcı arslan bu burc tepremez
Tözü ħalķķa tegrür yoķalmaz özün
Evi tepremezi üçün artamaz”4
(Arat, 1985: 825–827–829–834).
Bu sözler, yukarıda bahsedilen benzetme yönü açısından adalet ile güneş arasındaki ilişkiyi de
kapsamaktadır.
Adalet konusunu farklı benzetmeler etrafında anlatan Kutadgu Bilig’de diğer bir hikaye de
“Hükümdar Kün Toğdı, Ay Toldı’ya Adâlet Vasfını Söyler” başlıklı bölümde karşımıza çıkar.
Kün Toğdı, Ay Toldı’yı çağırır. Öfkeli bir halde, elinde büyükçe bir bıçak, sağ tarafında
şeker, sol tarafında acı bir ot olduğu halde üç ayağı birbirine bağlanmış gümüş bir taht
üzerinde oturmaktadır. Ay Toldı, bunların anlamını ve hikmetini sorar. Hükümdar cevap
verir: “Üç ayaklı olan şey doğrudur. Ben işleri bıçak gibi keser atarım; hak arayanların işini
uzatmam. Şeker, zalimlik görmüş, bana gelmiş, adâleti benden bekleyen insan içindir. Zehir
gibi acı olan bu otu zalimler içer. Benim öfkem, asık yüzüm, buraya gelen zâlimler içindir”
(Arat, 1985: 771–816). (Arat 1985: 66–70). Eserde adil yöneticiye örnek olarak Nuşirevan
gösterilir (Arat, 1985: 470).
Eserin başka bir yerinde adalet,
“İlig aydı körgil köni er özi
4
“Güneşe bak, küçülmez, bütünlüğünü daima muhafaza eder; parlaklığı hep aynı şekilde kuvvetlidir. İkincisi –
güneş doğar ve bu dünya aydınlanır; aydınlığını bütün halka eriştirir, kendinden bir şey eksilmez. Üçüncüsü –
bu güneş doğunca, yere sıcaklık gelir; o zaman binlerce renkli çiçekler açılır. Güneşin burcu Arslan’dır ve bu
burc yerinden kımıldamaz; yerinden kımıldamadığı için de evi bozulmaz.”
32
Tili köngli birle biriker sözi” (Arat, 1985: 862) ifadesiyle verilmektedir. Adil ve doğru bir
insan olmak için, kişinin özü ile sözünün bir olması gerekir.
Eser, bazen zıt kelimelerin anlatımıyla asıl vermek istediği kavramı açıklamaktadır. Adaletin
zıddı da adaletsizliktir, zulümdür, zalimliktir. Yusuf Has Hâcib, zalimliğin üç kaynaktan
geldiğini söyler:
“Ay ilig üç iştin tegir küç basınç
İkinçi basınçaķ buđun başlar er
Biri beg usal bolsa tegse irinç
Üçünçi suķ erse buđun baġrı tir”5
(Arat, 1985: 3109, 3110).
Eserdeki birçok beyitte üzerinde durulan adalet kavramı, Yusuf Has Hacib’den 6–7
yüzyıl sonra yaşayan Mahtumkulu’nun şiirlerinde de sık sık ele alınır. Dönemini şiirleriyle
bugüne taşıyan şair, sadece bir şair ve düşünür değil, büyük bir toplum bilimcidir de. Onun
ülküsü, “Türkmenlerin birlik olması, kendi devletlerinin olması, halkın ve ülkenin adaletli bir
idareyle yönetilmesi, halkın maddi refaha ulaşması, sosyal adaletsizliğin ortadan
kaldırılması, insanlar arasında doğru ve insanî ilişkilerin kurulması”dır (Dinç, Çakır: 2010:
1).
Yusuf Has Hacib gibi, Mahtumkulu da şiirlerinde yaşadığı dönemin hayat tarzını,
şartlarını, halkın töresini gerçekçi şekilde yansıtmış, o zamanın gündeminde olan toplumsal,
ekonomik, sosyal ve siyasi problemleri ele almış ve aktarmıştır. Hayatını toplumda adaletin
ve hukukun tesisi, halkın refahı ve sosyal adaletsizliğin giderilmesi gibi problemleri dile
getirme ve bunlara çözüm bulma yolunda harcamıştır.
Bu yazıda, Kutadgu Bilig’de ve Mahtumkulu’nun şiirlerinde ele alınan adaletle ilgili
konular, aşağıdaki başlıklar altında incelenmeye ve toplumsal bir konunun farklı dönemlerde
kaleme alınışı karşılaştırmalı olarak verilmeye çalışılacaktır:
1. Devlet adamları ve yöneticiler
a. Devlet adamı ve yöneticilerin adil olması ve devletin bekası:
Kutadgu Bilig sosyal bir devletin, hukuk devletinin nasıl olması gerektiğini anlatır. Bunun
yolu ise adaletten yani adil kanunlardan geçer. Kutadgu Bilig’de “yöneticilerin adil olması”
ve “iyi kanun koyma” konuları sosyal devletin bir gereği olarak eserin bütününde ifade
edilmektedir. Buna göre;
“Biliglig kerek beg uķuşluġ köni
Közi toķ serimlig ne ķođķı köngül
Yüreklig hem öglüg beđüse üni
Suyurķap keçürgen ne ķılķı amul
Aķı hem tüzün hem uvutluġ silig
Baġırsaķ bolup keđ küđezse ilig
Ķamuġ erdemi bolsa erde örü
Buđunķa birür bolsa eđgü törü”6
(Arat, 1985: 2168, 2169, 2170, 2171).
Hükümdar, adalet konusunda güneşe benzeyen tabiatını Aytoldı’ya şu şekilde açıklar:
“Üçünçi bu kün toġsa yirke isig
Ķayu ilke tegse mening bu törüm
Çiçek yazlur anda tümen ming tüsig
Ol il barça itlür taş erse ķorum”7
5
“Ey hükümdar, şu üç şey zulüm ve tazyıka sebep olur; biri – beyin ihmalkârlığı ki, bundan musibet gelir.
İkincisi – halkın başında bulunan insanın zayıf olması; üçüncüsü de – halkın bağrını yiyen tamahkârlıktır.”
6
“Bey bilgili, akıllı ve adil olmalı; şöhretinin yayılması için de cesur ve tedbirli davranmalıdır. Bey, memleketini
iyice koruyabilmesi için, bir de asil, haya sahibi, yumuşak huylu ve merhametli olmalıdır. O gözü tok, sabırlı,
alçak gönüllü, şefkatlı ve sakin tabiatlı olmalıdır. Bütün faziletlerde herkesten üstün olmalı; halka karşı adaletle
muamele etmelidir.”
33
(Arat, 1985: 100).
Hükümdar, Odgurmış’la konuşurken adalet ile düzen arasındaki konuya değinir:
“Begi bolsa eđgü buđunķa bütün
Anıng asġı barça buđun yir ķutun”8 (Arat, 1985: 3266).
Öğdülmiş’e de düzenin kanunlarla kurulması gerektiğini söyler:
“Buđunuġ törü birle tüzgil tükel
Süzülsü kör ilde yaraġsız muħal”9 (Arat, 1985: 5498).
Hükümdar bir sebeple ülkenin durumunu sorduğunda, Öğdülmiş şöyle cevap verir:
“Törü tüz yorıttıng itildi ajun
Kim erse küçek ilde körmez közün”10 (Arat, 1985: 3108).
Ögdülmiş, iyi ve doğru beyden bahsederek hükümdara şöyle seslenir:
“Ķayu il begi bolsa eđgü köni
Bayudı ol il buđnı toġdı küni”11 (Arat, 1985: 5544).
İnsanın, özellikle de ülkenin büyüğü olan hükümdarın önce kendisinin iyi olması gereklidir.
O, doğrulukla hareket etmek zorundadır.
“Baġırsaķ bolun barça buđnung öze
Bu kün eđgü bolsun tise sen ķamuġ
Törü ķıl uluġķa kiçigke tüze
Özüng eđgü bolġıl ay ilde uluġ”12
(Arat, 1985: 5197, 5200)
Hükümdar da bu sözleri tasdik ederek, kanunu temsil ettiğini ve kudretiyle nüfuzunu
artırdığını söyler:
“Tilekim bu ol kim manga kelgüçi
Bayusa meningdin beđüse küçi”13 (Arat, 1985: 5855).
Adil olan vezirin görünüşü de belirtilir:
“Yüzi körki körklüg kerek hem yülüg
Ķılınçı köni tegse ħalķķa ülüg”14 (Arat, 1985: 2083).
Öğdülmiş “ulu vacib”in vasıflarını sayarken de doğrulukla hareket eden kişi olma kavramı
üzerinde ısrarla durur:
“Közi toķ kerek hem uvutluġ silig
Közi toķ kişi işte almaz orunç
Tetiglik kerek hem tümen tü bilig
Orunç alsa hacib bolur beg külünç”15
(Arat, 1985:2441, 2442).
Doğru töre üzre memleketi idare eden bey, kıyamette de bahtiyar olacaktır. Doğru kanunun ve
adaletin bozulması, kıyametin kopması anlamına gelir.
“Törü tüz yorıtġıl buđunka köni
“Mening ķılķım ol kör emitmez köni
7
“Üçüncüsü – bu güneş doğunca, yere sıcaklık gelir; o zaman binlerce renkli çiçekler açılır. Benim bu kanunum
hangi memlekete erişirse, o memleket baştan başa taşlık ve kayalık dahi olsa, hep düzene girer.”
8
“Bey, halka karşı iyi ve adil olursa, onun faydası bütün halka dokunur ve halk saadete kavuşur.”
9
“Memlekette bu kötü yerler tasfiye edilmeli; halka kanunla, her bakımdan, düzen verilmelidir.”
10
“Kanunu doğru tatbik ettin, dünya düzene girdi; hiç kimse memlekette artık bir zorbaya rastlamıyor.”
11
“Hangi memleketin beyi iyi ve doğru olursa, o memleketin halkı zenginleşir ve başına gün doğar.”
12
“Bütün halka karşı merhametli ol; büyüğe küçüğe doğruluk ile hüküm et. Bugün herkesin iyi olmasını istersen,
kendin iyi ol, ey memleketin büyüğü.”
13
“Arzum ve bana lazım olan da budur; Tanrı doğruluk ve iyilik yolunu açık tutsun.”
14
“Bey güzel yüzlü, saçı sakalı düzgün, yakışıklı ve orta boylu olmalı; aynı zamanda nam ve şöhret sahibi
bulunmalıdır.”
15
“Gözü tok, haya sahibi ve nazik olmalıdır; zeki ve bin türlü bilgiye sahip bulunmalıdır. Gözü tok olan insan
vazife başında rüşvet almaz; hacip rüşvet alırsa, bey gülünç duruma düşer.”
34
Kününg eđgü bolġay könilik küni”
(Arat, 1985: 1374, 808).
“Ay ilig bu beglik uzun ķolsa sen
Ķaç iş ķıl ķaç iş ķod ķılur erse sen
Köni egri bolsa könilik küni”16
Törü ķıl ķatıġlan bolup ķılma küç
Tapuġ ķıl bayatķa anıng ķapġı ķuç”17
(Arat, 1985: 1450–1451)
Mahtumkulu bazı şiirlerinde hayal ettiği bir hayatı anlatır. Halkı azat olmuştur, bereketli bir
hayatları vardır. Herkes manevi ve maddi yönden sağlıklı ve refah içindedir. Halk arasında
fakirler, horlanmışlar, zayıflar gibi tabakalar yoktur.
“Mahtumkulu’na göre birlik ve beraberlik içinde, adaletli bir yönetimde doğruluktan
ayrılmadan yaşamak, insanlığın ve insan olmanın ilk ölçütüdür.
“Magtımgulı, bolsa yigit hırucı,
Her yerde gerekdir köp pul berici,
Adalatı bile divan sorıcı,
Göreldesi – hup ussadı yigidiñ” (Zatı Yigidiñ, I–503)
Şair, adil olan hükümdarın devletinin ağırlığıyla kendini hemen belli edeceğini belirtmektedir:
“Bakar boldum her yan, her yan, Yurtda bolsa adıl soltan,
Tartar boldum cebri-pıgan,
Agır dövleti bellidir” (Gayratı Bellidir, I–348)
Adil şah, halkı dürüstçe yönetmesi sonucunda kendisi için cennet kapısını da açmış olacaktır:
“Şahı-adıl sahavat, cennet gapısın açdı,
Sayyat acal dünyäde barçanıñ donun biçdi” (Eyvanı Dört, 118–119)
Şair, bazen ümitsizliğe kapılır, istediklerinin ve hayal ettiklerinin ancak kıyamet koparken
mümkün olacağını düşündürür:
“Isa – sahıpzaman geler şol demde,
Adıl gurlar, vezir bolar şol günde,
Tutarlar Deçcalı öldirler şonda,
Hayhat günden, zulmat günden aman hey” (Aman Hey, 212)
Kanunları yapmak ve uygulamak kadar takip etmek de önemlidir:
“İlig köz kulak tuttı ilde kamug
Açıldı angar barça beklig kapug”18 (Arat, 1985: 436).
Yöneticiler istikrarlı ve sürekli bir yönetimi istiyorlarsa adaletli olmak ve kanunları
uygulamak zorundadırlar.
“Özüng mengü beglik tilese tuçı
Törü kıl budundın kötürgil küçi”19 (Arat, 1985: 1435)
“Permanları rovan hanlar, soltanlar,
İl-ulusa bir adalat gerekdir” (Gerekdir, 30)
b. Devlet adamı ve yöneticilerin insanlara eşit davranması:
Kutadgu Bilig’de hükümdarın herkese eşit mesafede olması gerektiği sık sık vurgulanmıştır:
“Kerek oġlum erse yaķın ya yaġuķ
Törüde ikigü manga bir sanı
Kerek barķın erse keçigli ķonuķ
Keserde ađın bulmaġay ol mini”20
16
“Halka kanunu doğru ve dürüst tatbik et ki, kıyamet gününde bahtiyar olasın. Bak, benim tabiatim de yana
yatmaz, doğrudur; eğer doğru eğrilirse, kıyamet kopar.”
17
“Ey hükümdar, bu saltanatın uzun sürmesini istersen, şu birkaç işi yap, şu birkaç şeyi de bırak. Adaletle iş gör,
buna gayret et; hiçbir zaman zulüm etme, Tanrıya kulluk et ve onun kapısına yüz sür.”
18
19
“Hükümdar bütün memlekete göz kulak kesildi; ona bütün kilitli kapılar açıldı.”
“Eğer devamlı ve ebedî beylik istiyorsan, adaletten ayrılma ve halk üzerinden zulmü kaldır.”
35
(Arat, 1985: 817–818)
İnsanlara eşit davranılması adil kanunlar ile mümkündür. Kanunların adilce
uygulanması sonucunda bir kişi diğerine tahakküm edemez. Böylece adil bir yönetim de tesis
edilmiş olur.
“Taķı bir buđunķa törü bir köni
Kötür bir ikidin küçin kör anı”21 (Arat, 1985: 5576)
Mahtumkulu, “Bellidir” şiirinde insan eşitliği konusuna yer verir (Çakır, Dinç, 2008: 8) Bütün
insanlar eşit olmalıdır. Daha sonraki dönemlerde bu düşünceleri ile eğitici bir rol üstlenmiştir
desek yanlış olmaz. Mahtumkulu’nun şiirleri halka kendi değerlerini hatırlatmış, kendine çeki
düzen vermesini sağlamış, moral açısından destek olmuştur.
“Bakar boldum her yan, her yan, Yurtda bolsa adıl soltan,
Tartar bolum cebri-pıgan,
Agır dövleti bellidir” (Gayratı Bellidir, I–348)
c. Devlet adamlarının kanun koyma ve kanun uygulama; kanun, adalet ve hukuk
devletini tesis etme görevleri:
Düzenin kurulması, adaletin sağlanması ve her ikisinin de uygulanması ve
sürekliliğinin korunması için kanun şarttır. Kanun ise, suyun pislikleri temizlediği ve akıttığı
gibi zulmü ve adaletsizliği yok eden tek güçtür:
“Törü suv teg ol küç kör ot teg yođuġ
Süzük suv aķıttıñ uđıttı otuġ”22 (Arat, 1985: 3107)
Yusuf Has Hacib, kanunları doğru ve akıllıca uygulayan devlet adamı olarak Nuşirevan’ı
gösterir:
“Ya Ǿîsâ bolup kökke aġdım taķı men
Ya nûşîrevân teg törü tüz yorıttım”23 (Arat, 1985: 6550)
Genel kültürümüzde “adalet, mülkün temelidir”. İlahî adaleti dünyada uygulayanlar ise
devlet adamları yani hükümdarlardır. Bu kabulü Kutadgu Bilig’in mısralarında da görüyoruz:
“Bu kök tirgüki ol könilik törü
Törülüg bu begler yoķ erse tirig
Törü artasa kök turumaz örü”
Bayat buzġay erdi yiti ķat yirig” 24
(Arat, 1985: 3463–3464)
Yöneticilerin iyi kanun koyması ve uygulaması gerekir. Aytoldı hükümdara şöyle seslenir:
“Törü edgü ur ay törü birgüçi
Kim erse urup kodsa edgü törü
Turu öldi isiz törü urguçı
Anın tikti atın adakın örü”25
İsiz öngdi urma ay ilçi bügü
(Arat, 1985: 1458, 1459, 1461)
20
“İster oğlum, ister yakınım veya hımsım olsun, ister yolcu, geçici, ister misafir olsun.Kanun karşısında benim
için bunların hepsi birdir; hüküm verirken, hiçbiri beni farklı bulmaz.”
21
“Halkı âdil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme, onları koru.”
22
“Kanun su gibidir; zulüm ise, ateş gibi her şeyi mahveder; sen berrak su akıttın, ateş söndü.”
“İsa gibi ben göğe çıktım veya Nuşirevan gibi, memleketi adaletle idare ettim.”
24
“Adalete isnat eden kanun – bu göğün direğidir; kanun bozulursa, gök yerinde duramaz.”
23
25
“Ey kanun yapan, iyi kanun koy; kötü kanun yapan kimse, daha hayatta iken, ölmüş demektir. Ey hakim devlet
adamı, kötü teamül koyma; kötü kanunlarla dünyaya hükmedilmez. ..bir kimse iyi kanun vaz’edip bıraktı mı,
adının ayakta durmasını sağlamış demektir.”
36
İsiz bolsa bolmaz ajunug yigü
Kağan, adalet ve düzenin sağlanmasında ilk ve mutlak görevli olan kişidir. Hakimiyetin
devamı adaletle ilgilidir. Öğdülmiş’in düşüncesi de bundan farklı değildir:
“Bu kök tirgüki ol könilik törü
Törülüg bu begler yok erse tirig
Törü artasa kök turumaz örü
Bayat buzgay erdi yiti kat yirig”26
(Arat, 1985: 3463, 3464)
Kün Toğdı da bu öğütlere uyar. Onun için şu sözler sarf edilir:
“Köngül tüzdi ilig kör anda naru
Tirildi ança yorıdı bu yang
Bođunķa berü turdı eđgü törü
Böri toķlı birle ķozı boldı teng”27
Bođun inçke tegdi turuk semridi
(Arat, 1985: 3093, 3094)
Severi beđüdi yaġı yavrıdı
Yönetici, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir. Türk kültüründe bu “kut” anlayışı olarak da
karşımıza çıkmaktadır. Küyel, kut için: “1. Varlığın ve olumlu değerin ideal sınırına ulaşma
hali; 2. Varlığın ve olumlu değerin ta kendisi; 3. Varlığı ve olumlu değeri ideal sınırına
ulaştıran sebeptir” der ve bu sebebin sebepler sebebi Tanrı’dan başkasının olmadığını
belirtir. Yani “kut” Tanrı’dan çıkıp tekrar Tanrı’ya dönen olumlu bir değer veya güçtür
(Küyel, 1991: 738). Bu anlayış şu beyitte de vurgulanmaktadır:
“Uġa ol köni çın törü birgüçi
Törümiş ķamuġ ħalķķa yetrür küçi”28 (Arat, 1985: 3192)
Beyler hakimiyetlerini Tanrı’dan alırlar. Halk iyiyse beyler de iyidir. Yani halk nasılsa seçtiği
idareciler de öyle olacaktır. (5947)
Mahtumkulu da hükümdarların adil olması gerektiğinden bahseder:
“Yurtda bolsa adıl soltan,
Agır dövleti bellidir” (Gayratı Bellidir, 348)
O, adil kişinin/hükümdarın herkes tarafından tanınacağını da sözlerine ekler:
“Bedevi tanımaz har bakan – beslän,
Atı meydan tanar, hümmeti – mıhman,
Comardı il tanar, adılı – divan,
Comart oglı supra yayıp, aş döker”
(Daş Döker, 411)
Kanun koyuculuk ve bu kanunları uygulayıcılık hükümdarın görevidir. Demirtaş, Kutadgu
Bilig’de hükümdarın özelliklerinin “ışık ve adalet”, “parlaklık ve dürüstlük”, “sıcaklık ve
erdem” olduğunu söyler. Ona göre bunlar sembolik olarak seçilmiş birer isimdir. Eserdeki
güneş ve hükümdar arasındaki benzetmede bu sembolik anlamlar kullanılmıştır (2004: 174).
Daha önceden de belirtildiği gibi hükümdar üç ayaklı bir kürsüde oturmaktadır. Bu üç ayak,
üç dayanağı temsil etmektedir: hüküm verme, cezalandırma, adaleti sağlama.
“Tili çın kerek bolsa köng̑li köni
Buđunķa asıġ ķılsa toġsa küni”29 (Arat, 1985: 2010)
26
“Adalete istinat eden kanun – bu göğün direğidir; kanun bozulursa, gök yerinde duramaz. Bu kanun koyan
beyler hayatta bulunmasalardı, Tanrı yedi kat yerin nizamını bozmuş olurdu.”
27
“Bundan sonra hükümdar gönlünü doğrulttu; halka iyi kanunlar vaz’etmekte devam etti. Halk huzura kavuştu,
zyıflar kuvvetlendi; onu sevenler yükseldi, düşmanları zayıfladı. Bir müddet böyle yaşadı ve böyle hareket etti;
kurt ile kuzu müsavi oldu.”
28
“Kadirdir, âdildir, hak kanunları koyan odur; yarattığı bütün mahlûklara gücü yeter.”
37
Halkı yöneten kişi, aynı zamanda kanun koyucudur da. Dürüst olması gerekir. Bu konu,
Kutadgu Bilig’de bir çok beyitte ele alınmıştır.
“Sözi çın kerek beg ne ķılķı bütün
Inansa angar ħalķ tirilse ķutun”30 (Arat, 1985: 2038)
Adaletin kurulması ve sağlanabilmesi, halkın güven içinde yaşayabilmesi için toplumda
kanunun hâkim olması şarttır. Kanunun hâkim olması yani hukuk düzeninin kurulmuş olması
toplumun refah düzeyini yükselttiği gibi asayişi de sağlayacaktır. Yusuf Has Hacip, bu
fikirlerini farklı beyitlerde şöyle ifade eder:
“İlin iti tüzdi bayudı buđun
Böri ķoy bile suvladı ol ödün”31 (Arat, 1985: 449)
“Törü suv teg ol küç kör ot teg yođuġ
Süzük suv aķıttıng uđıttı otuġ”32 (Arat, 1985: 3107).
Mahtumkulu da yöneticinin adil olması ve diğer insanlardan farklı olması gerektiğini belirtir.
Adalet timsali olarak da Hz. Ömer’i gösterir:
Omar patşa boldı adalat bilen (Köp Can Geçipdir, 10)
“Magtımgulı, geçdi dünyede deñsiz,
Törelikde − taysız, erlikde − eñsiz,
Pıgamber − peysizdir, Süleyman − soñsuz,
Şoña meñzer ızı Dövletalınıñ” (Mahtumkulu Firakî Divanı, 2014: 380)
Mahtumkulu’na göre de adalet, devleti tesis edecek kanunları koyan ve uygulayan
şahların karakter özelliklerinden olmalıdır:
“Bege-berim, şaha-adalet yagşı” (Aşırov, Delalet Yagşı, 453)
O adil şahların, devletleri yani kanunları topluma yerleştirmeleri ve uygulamaları ile
tanınacağını ifade eder:
“Yurtda bolsa adıl soltan,
Agır dövleti bellidir.” (Aşırov, Gayratı Bellidir, 348)
Yönetici her şekilde adil olmak ve memleketi adaletle yönetmek zorundadır:
“Ķılıç birle aldı kör il alġuçı
Ķalem birle bastı ol il basġuçı”33 (Arat, 1985: 2425).(Kalkışım: 2013: 96)
Güzel, Kutadgu Bilig’in doğrulukla ilgili beyitlerini inceler, hükümdarın dürüst hareket
etmesinin önemini açıklar (2005: 358).
“Ķayu tüz emitse turumaz tüşer
Mening ķılķım ol kör emitmez köni
Ķayu neng köni bolsa tüşmez serer
Köni egri bolsa könilik küni”34
(Arat, 1985: 807, 808)
Yusuf, adaletli yönetim sonucunda yaşadığı dönemdeki devletin iyi olduğunu, toplumun
zengin ve refah içinde olduğunu ifade eder. Özellikle eserini ithaf ettiği Buğra Han’dan:
29
“Beyin dili dürüst ve kalbi doğru olmalı ki, halka faydalı olsun ve güneşi doğsun.”
“Beyin sözü doğru olmalı, tavır ve hareketi itimat telkin etmelidir ki, halk ona inansın ve huzur içinde
yaşasın.”
31
“Böylece hükümdar memleketini düzenledi ve tanzim etti; halkı zenginleşti; o devirde kurt ile kuzu aynı yerden
su içti.”
32
“Kanun su gibidir; zulüm ise ateş gibi her şeyi mahveder; sen berrak su akıttın ve ateş söndü.”
33
“Memleketi alan onu kılıç ile almıştır, memleketi tutan onu kalem il tutmuştur.”
34
“Düz olan yana yatarsa, duramaz, düşer; hangi şey doğru ise, düşmez, yerinde durur. Bak, benim tabiatim de
yana yatmaz, doğrudur; eğer doğru eğrilirse, kıyamet kopar.”
30
38
“Ajun inçke tegdi tüzüldi törü
Törü birle atın ķopurdı örü”35 (Arat, 1985: 103) şeklinde bahseder. Yukarıdakilerle birlikte bu
tarz ifadelerde devlet ve adalet fikrinin birbiriyle içi içe girdiğini birinin diğerini gerekli
kıldığını da görürüz.
Öncelikle kanun koyucunun kanunlara uyması gereklidir. Eğer kanun koyucu kendi yaptığı
kanunlara uymuyorsa, o toplumda hukukun üstünlüğünden söz edilemez. Yusuf, eserin en
başında töre ve kanunun hakanların yani yöneticilerin de üstünde olduğunu ifade eder:
“İdi eđgü beglik taķı eđgürek
Törü ol anı tüz yorıtġu kerek”36 (Arat, 1985: 454)
Aytoldı, bu konuda hükümdarı ikaz eder:
“Özüng mengü beglik tilese tuçı
Buđunķa başı sen ay ilig bu kün
Törü kıl buđundın kötürgil küçi
Buđunuġ küđezgil ođuġ tur ögün”37
(Arat, 1985: 1435, 1436)
Dilaçar (1972: 149), Kutadgu Bilig’deki adaletle, kanunla ve hukukla ilgili bölümleri
değerlendirdiği satırlarda “devlet modelini, insan haklarına saygılı ve hakları koruyucu âdil
bir hukuk düzeni kuran, hukuk kurallarına uygun davranan, bütün eylem ve işlemleri yargı
denetimine bağlı olan devlet olarak” tarif ediyor. Ayrıca Kutadgu Bilig’i “hukuk devleti”
modeli öneren bir eser olarak görüyor.
Adalıoğlu ise, Kutadgu Bilig’in öngördüğü devlet modelinin adı ne olursa olsun adaleti esas
alan, adaletin doğru uygulanmasını öneren, halkı koruyan bir model sunduğunu
düşünmektedir. Yazar, Yusuf Has Hacib’e göre halkı ve devleti yönetmenin tek amacının
adalet olduğunu ifade eder. Yönetimde uzun süre kalmak isteyen hükümdarların kanunu
herkes için eşit olarak uygulaması gerektiğini, kendisinin kanunlara uyması halinde halkın da
uyacağını söyler. Bu devlet modeline günümüzde “hukuk devleti” dediğimizin altını çizer.
(2013: 244)
Mahtumkulu aynı görüşü, şahların elinde devletin zenginleşeceği şeklinde ifade eder:
“Şa golında dövlet känler” (Zemine Batar, 367)
Ama, onun yaşadığı dönemdeki adaletsizlik ve hukuksuzluklar, onun mısralarında eleştiri
okları olarak dile gelir. Şiirlerinde hanların artık adil olmadıklarını, kanunlara kendilerinin
uymadığını vurgular. Bir diğer söyleyişle o, doğru olanı Yusuf Has Hacip gibi idealize ederek
değil, eleştirerek anlatır:
“Padışalarda adıllık, yurtda rastlık galmadı” (Aşırov, Didar Bar, 282)
“Şalar adıl bolmaz, daglar dumansız” (Aşırov, Harı Zar Boldıñ, 54)
“Her pakır ahvalını sormas adalat birle han” (Aşırov, Bolmasın Ahırzaman, 302)
2. Sosyal eşitsizlik ve adaletsizlik:
Yusuf Has Hacip, aç gözlü insanların memleket işlerinin başına getirilmemesi gerektiğini de
vurgular. Çünkü onlar adaletli davranamaz ve düzeni bozarlar.
“Kişi suķınga birme ilde elig
Sizik tutma buzġay itilmiş ilig”38 (Arat, 1985: 5305)
35
“Dünya asayişe kavuştu ve nizam kuruldu; o adını kanunla yükseltti.”
“Beylik çok iyi şeydir, fakat daha iyi olan kanundur ve onu doğru tatbik etmek lazımdır.”
37
“Eğer devamlı ve ebedî beylik istiyorsan, adaletten ayrılma ve halk üzerinden zulmü kaldır. Ey hükümdar, sen
bugün halkın başında bulunuyorsun; halkı gözet, aklın başında ve uyanık ol.”
36
39
Zalimlik, adaletsizlik demektir. Böyle bir kişi yönetime sahip olsa da hâkimiyeti uzun
sürmeyecektir:
“Bu küçkey kişi kendü beglik yimez
Bu küçkey küçini buđun kötrümez”39 (Arat, 1985: 2030)
11. yüzyıldan asırlar sonra 18. yüzyılda Mahtumkulu da aynı duygularla bize seslenir. 18.
yüzyılda Türkmenler, uzun zaman İran şahının zulmü altında kalırlar. Vergi toplayanlar ve
diğerleri, halkı soymuşlar, rüşvet almışlar, istedikleri gibi davranıp halka eziyet etmişlerdir.
“Sipahı barısı parahor boldı,
Şa aldında adıl divan galmadı.” (Galmadı, II–162)
“Müftüler mal alıp, rovayat berer,
Reyis bolan payekiden pul alar,
Nähak pulnı alar, hakı köydürer.
Bermese, boynıga gıl arkan salar,”
……
(Ahırzamana, I–77)
Dinç ve Çakır, 18. yüzyılda Türkmenleri yıpratan hususlardan birinin sosyal ve ekonomik
alandaki bozukluklar olduğunu vurgularlar. Türkmenler kendi idarecilerinden de kötü
muamele görmüşler, idareciler ise halkı emniyete kavuşturmak yerine tam tersi
uygulamalarda bulunmuşlardır. Mahtumkulu, şiirlerinde Göklen Hanı’nın zulmünden bile
bahsetmiştir. Rüşvet alan kadıların varlığı Türkmenlerin manevi inancını sarsmış, halkın
adalete olan güveni zedelenmiştir (Dinç, Çakır, 2008: 101).
“Azıpdır gökleñ hanları,
Kän görer bize halları,
Goyman sürdi bar malları,
Göz dikip durmalı boldı.” (Yörmeli Boldı, I–34)
Benzer ifadeleri, Himmet Biray da Mahtumkulu Divanı adlı eserinde dile
getirir: “Nadir Şah’ın zulmünden kurtulan Türkmenler, bu sefer de Afganistan’da
emir olan Ahmet Dürdani’den, Buhara’da emir olan Muhammed Rahim’den rahat
yüzü görmemişlerdir. Bundan başka Türkmen kabileler arasında uzun çarpışmaların
yaşanması da asayişsizlik sebeplerinden sayılmıştır. 18. asır rahatsızlıklarından biri
de siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki bozukluklardır. Türkmenler çoğu defa kendi
idarecilerinden kötü muamele görmüşlerdir. Sosyal hayatta kurumlar yozlaşmış,
görev yapamaz hale gelmiş, rüşvet alan idareciler Türkmenlerin manevi inancını
sarsmıştır. İktisadi sahada ise, hayvancılıkla çiftçilik arasında henüz tam karar
kılınmamıştır. Tam yerleşik hayata geçiş iktisadi alanda biraz canlılık getirmiş
olmasına rağmen maddi zenginliğin belli ellerde toplanarak adaletsizliği getirmesi ve
ağır vergilerin olmasıyla refah gelmemiştir”. (1992: 109).
Şairliği yanında büyük bir toplum adamı olarak da karşımıza çıkan Mahtumkulu,
bütün Türkmen boylarının birleşmesi, devlet kurması ve adaletli hükümdarlar tarafından bu
devletin yönetilmesi, halkın maddî refaha ulaşması, memleketin ekonomik açıdan
kuvvetlenmesi, sosyal adaletsizlik ve haksızlıkların ortadan kaldırılması, insanlar arasında
dürüst ve insani yönü ağır basan ilişkilerin kurulması gibi konuları şiirlerinde büyük bir
samimiyetle ve eleştirel bakış açısıyla ele alır. Halkının dertleriyle dertlenmesi yanında onlara
38
39
“Aç gözlü kimseye memlekette mevki verme; onun memleket nizamını bozacağından hiç şüphe etme.”
“Zalim adam uzun müddet beyliğe sahip olamaz; zalimin zulmüne halk uzun müddet sabredemez.”
40
yol da gösteren şair, o dönem toplum yapısı ve siyasetinde tam oturmamış olan “sosyal
devlet”, “hukuk devleti” kavramlarını da şiirleri vasıtasıyla dile getirir. (Biray, 1992: 158).
Mahtumkulu, kaleme aldığı mısralarda adaletli hükümdarların olabileceğinden
şüphelidir. Bu düşüncesini “Şahlar adil olmaz, dağlar dumansız” mısrasında dile getirir.
Aslında o, beyler, şahlar ve hükümdarlara karşı oldukça mesafeli bir tutum izler, onlara karşı
daima temkinlidir. Bir tek Türkmenlerin birleşmesi konusu, onun Türkmen hanlarına karşı
olumlu ve yakın bir tutum izlemesini sağlamıştır (Dinç, Çakır, 2008: 166–167).
“Peydasız köydürdim nara çoh canlar,
Aylandı gerdişler, ötdi dövranlar,
Permanları rovan hanlar, soltanlar,
İl-ulusa bir adalat gerekdir” (Gerekdir, II–30)
Sosyal eşitsizlik ve adaletsizlik yukarıda da açıkladığımız gibi Mahtumkulu’nun şiirlerinde
sık sık ele aldığı konulardandır:
“Birni pest eyledi, birni serbelent,
Birni fakir eyledi, birni devletment,
Birni hor eyledi, birni erciment,
Birni geda eyledi, birni sultan eyledi” (Eyledi, I–38)
“Kimi beyliginde düşmez eyvandan,
Kimi yoksullıkda käyiner candan” (Geçip Baradır, II–90)
“Şalar adıl bolmaz, daglar – dumansız,
Çöller gurtsuz galmaz, baglar – reyhansız,
Kimler hülle geyer, ençeler donsuz,
Kimse açdır, kim gövher bisyar bolduñ” (Harı-Zar Bolduñ, II–54)
Şairin yaşadığı devir, adaletsizliklerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemdir. Bu sebeple daha
çok adaletsizliğin ne olduğu ve niçin olmaması gerektiği üzerinde durulur. Ahir zamanda
şahlardan adalet, âlimlerden izzet, dervişlerden kanaat gidecektir, zalimlerin zulmü de her
geçen gün biraz daha artacaktır.
“Patşadan adalat gider,
Dervüşden kanagat gider” (Zamana Ahır Bolanda, II–201)
“Alımlardan gider ızzat,
Şalardan gider adalat,
Zulmı artar sagat-sagat,
Zamana ahır bolanda” (Zamana Ahır Bolanda, II–201)
Şair, adaletli hanların olduğunu düşünmemekte, bunu da sorduğu soruyla dile getirmektedir:
“Badı-saba, geler bolduñ,
Her cayda bir galar bolduñ,
Pana nazar salar bolduñ,
Adalatlı soltan barmı?” (Yanan Barmı?, I-184)
Bu tür işler o kadar çoğalmıştır ki, bunlar kıyamet alameti olarak gösterilmektedir:
“Şalarda galmadı hökmi-adalat,
Bir pul üçin müfti berer rovayat,
Bil, bu işler – nışanayı-kıyamat,
Zalımlar bitoba öte başladı” (Gaça Başladı, I–446/447)
Şair bütün bu olumsuz şartlar içinde adaletsiz hanları istemediğini haykırır:
41
“Gayrı adalatlı hakim, hanı-soltan istemen” (İstemen, I–211)
Babası Azadî’nin Vaaz-ı Azad adlı eserinde işlenen problemler, Mahtumkulu’nun eserinde
daha açık bir şekilde dile geliştirilmiştir (Aksoy, 2011: 16). Mesela yerel idarecilerin çıkarları
peşinde koşup adaletsiz davrandıklarını, zalimlik ettiklerini ve halkı hiç düşünmediklerini
açıkça eleştirir:
“Gömüldi deryalar, yıkıldı dağlar,
Yetimler gözyaşın döke başladı,
Orramsıdan bolan haramhor begler,
Yurdı bir yanından yıka başladı” (Döke Başladı, I–454)
Onun şiirlerinde genel anlamda eleştiri söz konusudur. Özellikle adaletten uzaklaşmış devlet
adamları, kadı ve müftü gibi doğruluk timsali olması gerekirken adaletten en çok uzaklaşan
kadı ve müftüler onun şiirlerinde sık sık eleştirilmektedir. O, bu eleştirileriyle halkın gönlüne
ve istediklerine de tercüman olmaktadır. Kadıları eleştirir:
“Irya boldı köpüñ okan namazı,
Tañrı hiç birinden bolmadı razı,
Pıgamber ornunda oturan kazı,
Para üçin elin aça başladı” (Gaça Başladı, I–446)
Adaletsiz şahları, para alarak iş yapan müftüleri eleştirir:
“Şalarda galmadı hökm-i adalat,
Bir pul üçin müfti berer rovayat,
Bil, bu işler - nışanayı kıyamat,
Zalımlar bitoba öte başladı” (Gaça Başladı, I–446/447)
Adalet isteyenlere adaletsiz davranan, zalimlik edenler eleştirilir:
“Dahdahlar turuban, yüzün sarardıp,
Kim töresin tapıp, reññin gızardıp,
Zalımlar mazluma sırtın gabardıp,
Gamçısından ganlar saça başladı” (Gaça Başladı, I–447)
Nefsi için hareket eden kadı ve din âlimleri eleştirilir:
“Kazı bolan bir cogapda durmadı,
Gice mähnet tartıp kitap görmedi,
Şerigat sözünde dogrı yörmedi,
Nebs üçin imansız öte başladı” (Gaça Başladı, I–448)
Mahtumkulu’na göre, devlet adamı ve diğer görevlilerin adil olabilmesi için, adalet yolundan
ayrılmaması için maddî sıkıntısının olmaması ve rüşvet almaması gerekmektedir. Bu
özellikleri taşımayanların adil olmayacağı açıktır. Şair, bu konudaki sitemlerini “Dag u
Hasretten Nışan” adlı şiirde dile getirir.
Mahtumkulu, hayatının neredeyse bütün safhalarında adaleti, ülkesi ve halkının fakirlikten
kurtulması için izlenmesi gereken yolları aramıştır. Ona göre tek sığınacak yer Allah’tır.
Türkmenlerin çok zor günler yaşadığını ve kötü bir dönemden geçtiğini tasvir etmekte ve bu
belirtilerin ahir zamanı gösterdiğini söylemektedir: “Ahir Zamane” adlı şiirin tamamında
eleştiren bir bakış açısı hâkimdir ve şair, devlet görevlilerinin haksız kazanç elde
ettiklerinden, rüşvet aldıklarından bahsedip şikayet etmektedir:
“Müftüler pul alıp, rovayat berer,
Nähak pulı alar, hakı köydürer” (Ahırzamana, I–77)
42
ya da,
“Kethuda bolanlar dogrı sözlemez,
Para alar, leyken dava düzlemez,
Nähak güvä bolar, hakı sözlemez,
Bilmenem, yakınmı ahırzamana” (Ahırzamana, I–78)
Kutadgu Bilig, nasihat eder tarzda konuyu işlemekte, meseleyi olumlu anlamda ele
almaktadır. Adaletin ne olduğu üzerinde durmakta, özellikle devlet adamlarının nasıl bir
adalet anlayışı içinde olması gerektiğini vurgulamaktadır. Mahtumkulu da aynı konuları işler
ama o, meseleyi olumsuz örneklerden yola çıkarak doğru olanı vermeye çalışır ve olumsuzdan
olumluya doğru bir bakış açısıyla ele alır yani konuya eleştirel bir gözle bakar. Her ikisinde
de aynı duygular dile getirilmekte, Kutadgu Bilig konuyu olumlu cümlelerle inceler ve
anlatırken Mahtumkulu meseleyi olumsuz örneklerden hareketle ve eleştirel bir gözle ele
almaktadır.
3. Sosyal adaletin sağlanması; sosyal eşitsizliğin ortadan kaldırılması:
Sosyal adaletsizlik, adaleti yok eder. Toplumda, toplumsal düzen ile refah arasındaki ilişki bir
denge oluşturur. Ya da böyle tanımlamak gerekir. Bir devletin var olması ve devamını
sürdürebilmesi hukukun yani adaletin var olmasına bağlıdır.
Aytoldı, hükümdara zalim olmaması, zulmetmemesi ve hukuka uygun davranması konusunda
şunları söyler:
“Tarıġlaġ erür dünya ilig kutı
Kişi nengi alma yime tökme kan
Tarısa orar er tirilgü otı
Bu iki yazuķķa ulır çıķsa can”40
Negü ekse yirke yana ol önür
(Arat, 1985: 1393, 1394, 1395)
Negü birse evre anı oķ alur
Toplumdaki her birey verdiği emeğin karşılığını yeteneği, katkısı oranında almalıdır. Bu,
hakkaniyet ya da toplumsal adalet olarak nitelendirilebilir. Bu şekilde sosyal adaletsizliğin
veya eşitsizliğin önüne geçilmiş olur. Toplumda zayıf ile güçlü, iyi ile kötü, zalim ile mazlum
arasındaki dengenin her şekilde korunması gerekir. Yoksa toplumsal barış, huzur ve düzen
bozulur (Hökelekli, 2011: 51, 56, 57).
Arat, toplumda korunması gereken kesimin fakir, dul ve yetimler olduğunu, bu kesimin
kanunlar yoluyla korunması gerektiğini söyler (1985: 5302). Yusuf Has Hacib, zengin, orta
halli ve fakir olarak ayırdığı toplumdaki gruplardan en çok fakirlerin korunması gerektiğini
bildirir. Orta hallilere de çok yük verilmemesi gerektiğini, memleketin ancak bu şekilde
düzenlemelerle huzura kavuşacağını belirtir. (Arat, 1985: 5560–5568)
“İl itlür erejke tegir bu buđun
Du’a artar ötrü sanga ol ödün” (Arat, 1985: 5568)
Yusuf Has Hacib’in hükümdar için belirlediği ekonomik kalkınma, emniyet gibi hedeflerden
üçüncüsü adalettir. Halkın adil kanunlarla idare edilmesi ve onlara zalimlik göstermemek
ısrarla üzerinde durduğu konulardır (Arat, 1985: 5576).
40
“Ey devletli hükümdar, dünya bir tarladır; insan bu tarlayı ekerse, hayat ekinini biçer. Yere ne ekilirse, yine o
biter; ne verilirse, karşılığında aynı şey alınır. Başkasının m alını alma ve kan dökme; ölüm döşeğinde insan bu
iki günah yüzünden inler.”
43
Sosyal adaletsizlik ve eşitsizlik, Mahtumkulu’nun şiirlerinde en çok kaleme alınan konudur.
O, zenginler ile sayısı gittikçe artan fakirler arasındaki çelişkileri ortaya koyarken çözüm
yolları da önerir. Bu durumun bir gün düzeleceğine olan inancı her zaman vardır. Bazı
şiirlerinde bu umudu görürüz:
“Kıyamatdan bir söz diydim bayakda
Garav bardır yersiz urlan tayakda,
Zalımlar hor bolar, galar ayakda,
Garıp, sen yıglama, şir dek bolar sen” (Bolar Sen, I–420)
Bazen umutsuzdur:
“Niyeti yamandır, bahıl mal yıgar
İye bilmez, her dem rısgalın bogar.
Malı haram bolar, başından agar,
Çoh garaşdım, acap eyyam gelmedi” (Acap Eyyam Gelmedi, I- 76)
Şairin “Acap eyyam gelmedi”, “Bellidir” şiirleri yanında “Bolar sen” şiirinde dile
getirdiği “Zalimler hor bolar, galar ayakda / Garıp, sen yıglama, şir dek bolar sen” sözleri,
geniş kitleler için bir atasözü haline gelmiştir.
Mahtumkulu, “Bellidir” şiirinde zalimlerin adalet karşısında cezalarını bulacaklarını dile
getirir:
“Magtımgulı, garıplarıñ gözyaşı,
Dagları yandırıp, erider daşı,
Pakıra zulum eden zalımıñ işi,
Rozı-magşar divanında bellidir” (At yanında bellidir, I–390)
Mahtumkulu’nun yaşadığı devirde (18. yüzyıl), Türkmenistan topraklarında birlik içinde
olamayan Türkmen boylarının sosyal hayatı, düzensiz ve adaletsizdir. Gelir dağılımındaki
dengesizlik tefeciliğe de yol açmış dolayısıyla halk arasında huzursuzluğu da artırmıştır. Dış
saldırılar durumu daha da kötü hale sokmuştur. Bunu gören Mahtumkulu, bu durumun temel
sebebini zenginlerin para hırsının oluşturduğunu belirtir. Onlar, daha çok zengin olmak
isterken fakirleri hiç düşünmezler, der (Sağlam, 2013: 170). Konunun vurgulanmasında
zengin fakir, iyi kötü zıtlığı ortaya çıkmakta ve şair problemi bazı çözüm önerileriyle ortaya
koymaktadır.
“Çok namerde mal vermişsin, dûn dünya,
Gözü gökte, kaygısı yok, tok gider,
Hani aklın, oda düşüp yan dünya!
Ne mertler var, yoksullukta hor gider” (Sağlam, s. 171)
Onun mısralarında sadece döneminin problemleri teşhis edilip eleştirilmemiştir. Eleştiriler
yanında problemlere çözüm önerileri de sunulmuştur. Bir bakıma şiirleriyle savunduğu
fikirler için savaşmıştır. Kendi toplumunda bir gün sosyal adaletin, refahın, barışın,
beraberliğin ve doğruluğun tesis edileceğine inanmış, bu konuda da mücadele etmiştir.
“Kıyamatdan bir söz diydim bayakda,
Garac bardır yersiz urlan tayakda,
Zalımlar hor bolar, galar ayakda,
Garıp, sen yıglama, şir dek bolar sen” (Bolar Sen, I–420)
“Magtımgulı, garıplarıñ gözyaşı,
Dagları yandırıp, erider daşı,
44
Pakıra zulum eden zalımıñ işi,
Rozı-magşar divanında bellidir” (At yanında bellidir, I–390)
Mahtumkulu, adaletsiz yöneticilerden fakirleri korur, onların hakkını savunur; buna “Eyledi”
ve “Yörmeli boldı” şiirleri örnek olabilir. Burada kendi dışındaki insanların varlığına göz
koyan, halkın sahip olduğu bütün varlığı ellerinden alan, halkı perişan eden Göklen hanlarına
boyun eğmemeleri gerektiğini dile getirir.
“Azıpdır gökleñ hanları,
Magtımgulı, ayama can,
Kän görer bize halları,
Biliñ guşa, gey gazap don,
Goyman sürdi bar malları,
Hetden aşdı bu zalım han,
Göz dikip durmalı boldı.
Ahır tor gurmalı boldı” (Yörmeli Boldı, I–34)
4. Adaletin vasıfları neler olmalıdır?
a.Erken tecelli etmeli.
Aytoldı, hükümdarı ziyaret ederken elindeki bıçağın anlamını sorar. Hükümdarın cevabı
şöyledir:
“Bu bögde biçek kim eligde turur
Biçek teg bıçar men keser men işig
Bıçıġlı kesigli turur ay unur
Uzatmaz men da’vi ķılıġlı kişig”41
(Arat, 1985: 810, 811)
Mahtumkulu’nun şiirlerinde adaletin erken tecelli etmesi ile ilgili şiirlere rastlamadık.
b.Hak talebinde bulunanın hakkı verilmeli, elinden tutulmalı.
Ögdülmiş hükümdara haksızlığa uğrayanların hak talebinde bulunması durumunda onlara
haşin davranılmaması ve yol gösterilmesi gerektiğini söyler:
“Mezalim ödinde ötigçilerig
Körü alsa yol ķılsa bolsa irig”42 (Arat, 1985: 2499)
Yufka gönüllü olan halkın gönlünü kırmamak gerekir, bunun sonucunda ilahî adalet tecelli
eder:
“Buđun köngli yuvķa küđezmeki sarp,
Köngül sınsa ħaśmı bayat Ǿađli tap”43 (Arat, 1985: 3351)
Kutadgu Bilig’de kanun yapıcı ve uygulayıcı olan kadılığın da önemli bir makam olduğundan
söz edilir ve kadıların özenle seçilmesi gerektiği belirtilir (bkz. 5329 – 5344. beyitler).
Mahtumkulu, beyler ve şahların hak edenlere hakkını vermesi gerektiğini vurgular. Verme işi
beyler, adalet de şahlar içindir:
“Bege-berim, şaha-adalat yagşı” (Delalat Yagşı, 453)
c. Adaletsizliğin cezası mutlaka verilmeli:
Kutadgu Bilig’de adaletsizliğin cezasının verilmesi bir hikâye ile dillendirilir. Aytoldı
hükümdarın yanına gittiğinde onun üç ayaklı bir tahtta, elinde bir bıçak; sağ yanında şeker,
sol yanında acı bir otla oturduğunu görür. Hükümdarın suratı asıktır, öfkelidir. Aytoldı, bütün
41
Ey becerikli insan, elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir alettir. Ben bu işleri bıçak gibi keser, atarım; hak
arayan kimsenin işini uzatmam.”
42
“Haksızlığa uğrayarak hak talebinde bulunanları kabul etmeli, yol göstermeli ve onlara karşı haşin
davranmamalıdır.”
43
“Halkın gönlü yufkadır, onu muhafaza etmek çok güçtür; burada gönül kırılırsa, ilahî adaletle karşılaşılır; bu
ise kâfidir.”
45
bunların anlamını sorar. Hükümdar anlatır: “Üç ayaklı olan şey doğrudur. Ben işleri bıçak
gibi keser atarım; hak arayanların işini uzatmam. Şeker, zalimlik görmüş, bana gelmiş,
adâleti benden bekleyen insan içindir. Zehir gibi acı olan bu otu zalimler içer. Benim öfkem,
asık yüzüm, buraya gelen zâlimler içindir”44 (Arat 1985: 771 – 816).
Yusuf Has Hacib, iyiliğin de kötülüğün de karşılıksız kalmaması gerektiğini bildirir:
“İsizlerke haşmet siyaset kerek
Yana edgüke tutçı hurmet kerek”45 (Arat, 1985: 2303)
Mahtumkulu, adil olmamanın cezasının bu dünyada değilse bile öbür dünyada mutlaka
olduğunu belirtir:
“Magtımgulı, garıplarıñ gözyaşı,
Dagları yandırıp, erider daşı,
Pakıra zulum eden zalımıñ işi,
Rozı-magşar divanında bellidir” (At yanında bellidir, I–390)
“Bir yolda günä bar, bir yolda sogap,
Arasatda senden isterler cogap,
Halala hasap bar, harama – azap,
Şeki yokdur, yada salgın bu işi” (Bu işi, I–421)
III. SONUÇ
Kutadgu Bilig’de de Mahtumkulu’nda da ideal devlet, demokrasi ve demokratiklik, sosyal
adaletsizlik ve eşitsizlik ve dolayısıyla sosyal hukuk devleti konuları ele alınmaktadır.
Her iki eser de içinde bulundukları dönemde adalet, adil idareci, adaletsizlikle ilgili kabuller
ile reddedişleri, uygulamaları daha eleştirici bir bakış açısıyla ele almaktadır. Adaletin
toplumla ve toplumun refahıyla ilişkileri söz konusu edilmektedir. Kutadgu Bilig’de konu,
tanımlayıcı ve nasihat edici bir üslupla anlatılırken Mahtumkulu’nun şiirlerinde eleştirici
bakış açısı daha belirgindir. Biri ideal olandan veya olması gerekenden bahsederken diğeri
mevcut durumdan bahsetmektedir.
Eserlerde yönetenler ve yönetilenlerin adaletle ilgili kabul ve uygulamaları, bu iki kesim
arasındaki karşılıklı hak ve görevler tanımlanmıştır. Hükümdar saray, hükümet, ordu ve
adaletin başıdır. Yani tüm güçler onun elindedir. O, ülkeyi düşmanlardan korur, ülkede birlik
ve barışı sağlar; boyları bir araya toplar; töreyi uygular; halkı adaletli ve eşit yönetir; halkı
giydirir, doyurur, refah seviyesini artırır; ordunun başında sefere gider; devlet görevlilerini
tayin eder, savaşa ve barışa karar verir; elçileri gönderir ve kabul eder. Yani yasama ve
yürütme onun elindedir. Burada vurgulanması gereken en önemli nokta adaletin kağanı
bağlayan hukuk kuralları olduğu gerçeğidir. Yani hukuk ve kanun kağanlıktan üstündür.
Keyfilik yoktur, kağanın hukuk kurallarını doğru ve tarafsız olarak uygulaması gereklidir.
Her iki şairin vurguladığı konu, yönetimde olanların baskıcı ve zalim olmamasıdır.
Eserlerde toplumsal sıkıntı ve problemlerin çözümünde aslolanın akıl ve bilgi olduğu, gerçek
yol göstericinin de bunlar olduğu dile getirilmektedir.
44
“kamuğ üç adaklığ köni tüz-turur / kalı bolsa tört kör bir egri bolur // kayu neñ tüz erse kamuğı uz ol /
kamuğ uz körü barsa kılkı tüz ol // kayu neñ emitse kör egri bolur / kamuğ egriler isiz urğı bulur // kayu tüz
emitse turumaz tüşer / kayu neñ köni bolsa tüşmez serer // meniñ kılkım ol kör emitmez köni / köni egri bolsa
könilik küni”
45
“Kötülere haşmet ve siyaset, iyilere ise, daima hürmet lazımdır.”
46
Her iki eserde de sosyal devlete işaret edilir. Toplumsal düzenin sağlanması, sosyal
adaletsizlik ve eşitsizliğin yok edilmesi ve refahın sağlanması adaleti de tesis edecektir.
Devletin temeli hukuka dayanmalıdır. Hukukun üstünlüğü esastır. Hukuk, insanlar arasında
herkese ve eşit olarak uygulanmalıdır.
Biri 11. yüzyılda güçlü bir devlet yönetiminin olduğu dönemde diğeri 18. yüzyılda boyların
birbirinden ayrı hareket ettiği, birliğin olmadığı, toplumsal problemlerin daha fazla yaşandığı
dönemde yani iki farklı dönem ve farklı toplumsal düzen içindeki toplumlarda yaşayan iki
bilgenin kaleme aldığı eserlerden hareketle içinde bulundukları toplumların yapısı ve imarı
konusunda gösterdikleri yolun aynı olduğunu söyleyebiliriz. Yönetimin tesis edilmesi kadar
devamlılığı da önem taşır. Bu devamlılıkta mülkün temeli olarak kabul edilen adaletin rolü
büyüktür. Bu hem kişisel hem de toplumsal hayatın ahlakî temellerinden biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu açıdan da ele aldığımızda topluma rehberlik eden bilgelerin toplumsal
hayatın düzene girmesi, hukuk devletinin tesis edilmesi, hayatın kaliteli hale getirilmesi ve
sosyal devletin şekillenmesi gibi konular üzerinde durduklarını da görürüz.
Aslında bütün bu değerlendirmeler ardından incelediğimiz her iki şairin adaletle ve bağlantılı
olarak devletle ilgili anlayışlarının İslamî inanışlarla şekillendirilse de İslamiyet öncesindeki
Türk evren tasavvurundaki düşüncelere dayandığı görülmektedir.
Bu anlamda, geçmiş dönemdeki eserlerin farklı bakış açılarıyla tekrar tekrar değerlendirilmesi
önem arz etmektedir. Edebî eserlerde yer alan bilgilerin geçmişe dair Türk devlet geleneği,
hukuk devleti, sosyal devlet gibi uygulamalarıyla tespit edilmesi ve günümüze ışık tutması
sağlanmalıdır. Aksaklıkların giderilmesinde ve yürünecek devlet yolunun aydınlatılmasında
bu tür eserlerin birer rehber olarak görülmesi ve bu açıdan ele alınması da gereklidir.
KAYNAKÇA
ADALIOĞLU, Hasan Hüseyin ( ). “Bir Siyasetnâme Olarak “Kutadgu Bilig”, Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, s. 237–253.
AKGÜN, Mehmet (1997). “Kutadgu Bilig’te İnsan ve Kamil İnsan”, PAÜ, Eğitim Fakültesi
Dergisi, sayı:3, s. 1–10.
AKSOY, Mustafa (2011).“Tarih-Kültür-Edebiyat Bağlamında Mahdumkulu”, Türk Dünyası
Tarih Kültür Dergisi, Temmuz, s.40.
ARAT, Reşit Rahmeti (1952). “Kutadgu Bilig” maddesi, İslam Ansiklopedisi, C. 6, MEB,
İstanbul, s. 1039-1047.
ARAT, Reşit Rahmeti (1979). Kutadgu Bilig-I. Metin, TDK Yay., 2. Baskı, Ankara.
ARSAL, Sadri Maksudi (1947). Türk Tarihi ve Hukuk, İ.Ü. Yay., İstanbul.
47
BAĞDATLI, Özlem (2007). Kutadgu Bilig’de Devlet ve Adalet İlişkisi, (Dan. Doç. Dr. A.
Bıçak), İstanbul Üniversitesi SBE Enstitüsü Felsefe ABD – Yayımlanmamış Yüksek Lisansı
Tezi, İstanbul.
BAŞER, Sait (2006). Kutadgu Bilig’de Kut ve Töre, Sakarya Valiliği Yay., Sakarya.
BİRAY, Himmet (1992). Mahtumkulu Divanı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, s. 298.
CANKURT, Hasan (2013). “Mahtumkulu Firâkî’nin Şiirlerinde Muhtevâ”, Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic,
Volume 8/9 Summer 2013, p. 911–951,
ÇAKIR, Ramazan, DİNÇ, Ahmet Dinç (2009). “18. Asır şair – Mütefekkirlerinden Azadi ve
Mahtumkulu”nun Sosyo-Ekonomik Düşünceleri”, Turkish Studies international Periodical
For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 4/3 Sipring, p (s).
747.
ÇAKIR, Ramazan, DİNÇ, Ahmet Dinç (2010). “18. Asır Şair - Düşünür Mahtumkulu’nun
Toplumsal Düzen Eleştirileri Ve Edebi Şahsiyeti”, Kirkuk University Journal – Humanity
Studies, Vol:5, No:2.
ÇINAR, Yrd.Doç.Dr.Bekir (2001). “Dîvân Şiirinde Adâlet”, TÜBİAR-X, s. 294 – 331.
DEMİRTAŞ,
Dr. Ahmet (2004). “Kutadgu Bilig’deki Hükümdar Küntogdı Tipine
Göstergebilimsel Açıdan Bir Yaklaşım Denemesi”, TÜBAR-XV-/2004-Bahar/ s. 161- 174.
DİLAÇAR, Agop (1972). Kutadgu Bilig İncelemesi, TDK Yay., Ankara.
DİNÇ, Ahmet; ÇAKIR, Ramazan (2008). Türkmen Kültürü Ve Türkmenlerin Sosyo-İktisadi
Düşüncesi, Ayrıkotu Yayınları- İstanbul, 2008.
DOĞAN, Yrd. Doç. Dr. Nejat (2002). “Kutadgu Bilig’in Devlet Felsefesi-II”; Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Sayı: 13, s. 77–94.
GÜZEL, Abdurrahman (2005). “Birey, Toplum, Devlet İlişkisi ve Kutadgu Bilig”, Prof Dr.
Fikret Türkmen Armağanı, İzmir, s. 357- 360.
KALKIŞIM, Prof. Dr. M. Muhsin (2013). “Kutadgu Bilig’de “Adâlet” Değeri”, Mavi Atlas
GŞÜ Edebiyat Fakültesi Dergisi •Güz, S. 1, s. 91- 98.
KÜYEL, Mübahat (1991). “Türklerde Adalet Kavramının Ontolojik Bir Temeli Var mıdır?”,
X. Türk Tarih Kongresi, C. III, TTK Basımevi, Ankara, s. 725 – 732.
ÖGEL, Bahaeddin (2003 – 2002). Türk Mitolojisi – I, II, TTK Yay., Ankara.
SAĞLAM,
Soner (2013). “Mahtumkulu’nun Tenkit Şiirleri Üzerine Bir İnceleme”,
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 2/2, s. 161–178.
SÖYLEMEZ, Mikail (2009). Türkmenistan’ın Sosyo–Kültürel Yapısı, İzmir, Altın Kalem
Yayınları.
48
SÖYLEMEZ, Mikail (2011). “Mahtumkulu’nun Divanında İnsanın Psikolojik Yapısı”, Dicle
Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 16, s. 146–153.
TEMİZKAN, Mehmet (2010). “On Sekizinci Yüzyılın Şartları İçinde Mahtumkulu”, Türk
Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, Cilt: X, Sayı 1 , Sayfa: 173184.
49
AFGANİSTAN’DA BULUNAN ÇAĞATAYCA MAHTUMKULU DİVANI
Prof. Dr. Fatih KİRİŞÇİOĞLU/Savaş ŞAHİN
Özet: Çalışmamızda, Türkmenlerin millî şairi olan Mahtumkulı’nın Herat’ın
kuzeyinde bir Türkmen köyünde bulunan ve Türkiye'de bilinmeyen Çağatayca divanı
hakkın hakkında bilgi verilmektedir.
Anahtar Kelimeler :Mahtumkulı, Türkmen Türkçesi, Divan,Çağatayca
Türkmenlerin en büyük şâirlerinden biri olarak kabul edilen Mahtumkulu genel
bir kabulle 1733-1782 yılları arasında yaşamıştır. Berdi Sarıyevşâirin doğumunu 1773
olarak kabul eder. Şâir Etrek boyunda yer alan “Hacıgovşan” Hacı Kavuşan köyünde
dünyaya gelir. Mahtumkulu Göklen boyunun Gerkez tiresindendir. Eğitimini Arapça,
Farsça ve Çağatayca öğrenmiştir. Bütün şiirlerinin eserlerinin konusunu halkın gerçek
hayatından alan şâir ayrıca vatanseverlik, kahramanlık gibi konuları işlemiş, Türkmen
mertliğini ortaya koymuş, ömrü boyunca Türkmen birliğini sağlamaya çabalamıştır
(Sarıyev, 2008:3809-3810).
Türkmenlerin klasik edebiyatı dediğimiz dönemi 18. Yüzyılda başlar. 18.
Yüzyıl edebiyatı halka yakın, halkın sıkıntılarını halkın diliyle anlatıldığı bir
dönemdir. Bu dönemi diğer dönemlerden özellikle ayırmak gerekir.
18. yüzyılda Mahtumkuluyla birlikte, Azadı, Andalıp, Magrupı, Şabende,
Gayıbı, Şeydayı gibi şâirler Klasik Türkmen Edebiyatı’nın temellerini atmışlardır.
Şâirlerin çoğu eserlerinin mazmunu hayatla bağlantılıdır. Bu dönemdeki eserlerde
çoğunlukla çile çeken halkın sıkıntıları sade ve anlaşılır bir dille usataca dile
getirilmiştir (Garrıyev, 1975:9).
Türkmen boylarını birleştirmeyi isteyen, vatanın birlik ve beraberliğini
arzulayan, 18. yüzyılın Türkmen hayatını, toplumun aksayan yönlerini, o dönemin
siyasal ve sosyal şartlarını dile getiren Mahtumkulu aynı zamanda şiirlerinde insan
sevgisini, güzel ahlâkı, erdemi, beşeri aşkı halkın anlayabileceği bir dilde âdeta bir oya
gibi işlemiştir. Fuad Köprülü Mahtumkulu’nda Ahmed Yesevi’nin tesirleri olduğunu
belirtmiş (Köprülü, 1976:177) şairin dini konularla ilgili şiirleri halkın anlayabileceği
sadelikle işlediğini söylemiştir.
Derin bir maneviyatın hissedildiği şiirlerinde kullandığı dilin anlam yönüne
hâkim olmuş, söz sanatlarını etkili biçimde kullanmış, halk ağzını kullanarak geniş
kitlelere hitap edebilmiş, eserlerinde dünya görüşünü, hayat felsefesini yansıtırken de
anlam ve mecazla ilgili sanatları da oldukça etkili bir biçimde kullanabilmiştir (Erdem,
2012.73).
50
Mahtumkulu Türkmenlere has mahalli temaları ve söyleyiş tarzını bırakmadan,
kısmen farklı nazım şekilleri içinde, Yunusla başlayan tasavvuf ve ilahi aşk konusunu,
Karacaoğlan'daki lirizm çizgisini takip ederek bütün Türkmen edebiyatının ışığı
olmuştur. Hatta Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya kadar bütün Türk dünyasında etkisi
günümüze kadar devam etmiştir (Türkmen, 2009.22).Şâirin şiirlerindeki muhtevayı
yaşadığı dönemle ilişkilendirmek ve yaşadığı dönemle olan bağlantısını ortaya
koymak Mahtumkulu’yu anlamada oldukça önemlidir.
Mahtumkulu’nun yaşadığı on sekizinci yüzyıl dış tehditlerin yanında, iç
çekişmelerin de devam ettiği, yerel idarecilerin halka zulmettiği bir dönemdir.
Türkmenler bu şartlarda yerleşik hayata geçmeye başlamıştır. Mahtumkulu, işte böyle
bir ortamda doğmuş, yetişmiş ve eser vermiştir (Temizkan, 2010:174). 18. Asra kadar
Türkmenlerin yazılı bir edebiyatı olmamasına karşın, köklü bir sözlü edebiyat
gelenekleri vardır (Biray, 1992:3-6)
Mahtumkulu kendi eserlerini genelde şahsi ismi ile yazmıştır. Ayrıca şâir,
Fırakȋ (Pıragı), Kul Mahtum (GulMagtım), Mahtımȋ (Magtımı) gibi edebȋ mahlasları
da kullanmıştır. Günümüze şâirin 700’den fazla şiiri ve 10’a yakın küçük çaplı
poeması (şiirsel hikâyesi) ulaşmıştır. Bunların yüzde seksenine el yazmalarında
rastlamaktayız kalan kısmı halkın dilinden derlenmiştir (Aşırov, 2012,13-14).
Mahtumkulu Buhara’daki Kükeltaş medresesinden ayrıldıktan sonra Afganistan ve
Hindistan’a gitmiştir. Hindistan’da altı ay kaldıktan sonra Kâbil üzerinden
Özbekistan’ın Margelen, Andican, Semerkant şehirlerine gelirler (Biray, 1992: 11).
Mahtumkuludan önceki klasik Türkmen şâirleri ve bilhassa şâirin babası olan
Devlet Mehmet Azadȋ hem dil hem de üslup olarak klasik Çağatay edebiyatının
tesirinde eserler yazmışlardır. Bu şâirlerin dili, canlı Türkmen şivesine değil o günkü
klasik Türkmen edebiyatının diline dayanmıştır. Mahtumkulu klasik edebiyatı,
özellikle de Nevâyȋ’yi bilmesine rağmen, şiirini Türkmen diliyle ve Türkmenlerin
anlayıp benimseyeceği bir tarzda yazmıştır. Şiirlerinde henüz yazı dili olarak
kullanılmayan Türkmen şivesinin kelime olarak, söyleyiş tarzı olarak yer aldığı
görülür (Biray, 1992,15).
Mahtumkulu elyazmalarının çoğunluğu Türkmenistan’da Türkmenbaşı Milli El
yazmaları Enstitütü‘nde bulunmaktadır. El yazmaları Enstitüsü’nde bulunmayan
Leningrad, Taşkent, Bakü nüshalarının birer fotokopileri Enstitü kütüphanesinde
bulunmaktadır. Üç yüze yakın el yazması bulunan divanların dili halkın anlayacağı bir
dille yazıldığı için bu şiirler kolayca ezberlenmiş ve yazıya geçirilmiştir (Yılmaz,
2006,89).
Mahtumkulu’nun şiirleri Türkmenistan dışında, İran, Stavropol ve Afganistan
Türkmenleri arasında da ezbere bilinmektedir. Şairin şiirleri Astrahan’da 2014 yılında
Stavropol Türkmenleri tarafından bir divanda basılarak Rusça olarak yayınlanmıştır.
Afganistan’da bulduğumuz nüsha Hicri 1352 (M.1933) yılında Muhammed Emin
tarafından yazılmıştır. Eser Çağatay Türkçesiyle yazılmış olup eserin içinde yer yer
Ersarı ağzından kelimelere ve şekillere yer verilmiştir. Kara, Magtımgulınun Oğuzca
51
ağırlıklı bir dille yazdığı şiirlerde yer yer Çağatayca serpintiler olduğunu belirtmiştir.
Kara, Magtımgulı’nun şiirlerini bu yönüyle karışık dilli eserlerle benzerlik
gösterdiğini savunur. Kara Magtımgulı’nun şiirlerindeki karışık dillilikle ilgili şu
örnekleri verir: bol- fiili hem bol- hem de ol- şeklinde geçer. Bar-, ber- ve bar
kelimeleri Çağatayca’da olduğu gibi b-’li kullanılmıştır. -Gan, -Gen sıfat-fiil ekleri
hem Çağatayca’da olduğu gibi g-’li hem de Oğuzca’daki gibi g-’si düşmüş olarak –
an/-en şeklinde kullanılmıştır. Yine şiirlerde görülen imes olumsuzluk kelimesi de
Çağatayca’ya mahsustur (Kara, 1998:132-133).
Türkmen klasik edebiyatının Magtımgulı’nun eserlerinde kullanılan sözlerin
nasıl bir fonetik görünüşte olduğunu açıklamak şimdiye kadar önemli bir sorun
olmuştur. Birincisi Türkmen klasik edebiyatının örnekleri Arap harfleriyle yazılmıştır.
Arap harfleri Türkmen seslerini karşılamakta yetersizdir. Ayrıca 13-19. yüzyıllarda
yazılan eserler Türkȋ dillerde yazılmıştır ve bunların etkileri Türkmence yazılan
eserlerde görülmüştür. Türkmen dilinde kullanılmayan kullanılmasa da başka fonetik
görünüşte olan sözlerin (diri yerine tirik; ulu yerine ulug; ıssı yerine ıssıg vb.)
girmesine neden olmuştur. Diğer taraftan bir yazıcı tarafından neşredilen yazmanın
benzer kelimelerin farklı fonetik görünüşleri görülebilmektedir. Magtımgulı’nun kendi
el yazmalarının günümüze ulaşmaması onun eserlerinin ayrı ayrı yazıcılar tarafından
kalem alınması da kelimelerin anlaşılmasını belli derecede zorlaştırmaktadır
(Saparova vd. 1998:6-7).
Türkmenler 1928’e kadar Arap harflerini kullanmışladır. Dolayısıyla
Magtımgulı’nun yazdığı eserler de bu dönemden önce Arap harfleriyle kaleme
alınmıştır. Elimizdeki eser şu dörtlükle başlamaktadır:
Bir kiçe yatırdım tüning yarında
Bir tört atlı kilip “turgın” tiydiler
Haber birmiz sanga fursat câyında
Şol yerde ärler bar, körgin tiydiler
Eserde Türkmenlerin belirttiği Şekilde Magtımgulı Şeklinde değil Mahtumkulı
şeklindedir.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bir kiçe yatırdım tüning yarında /
Bir tört atlı kilip “turgın” tiydiler
Haber birmiz sanga fursat câyında / Şol yerde ärler bar, körgin tiydiler
Farkları ve Çağatayca özellikleri şu şekilde gösterebiliriz :
52
Bir
Bir
Habar
Şol
kiçe
tört
yatırdım
kelip
saňa
ärler
bar,
atlı
bermiz
yerde
Nazarım
yetüşgeç
Köňlüm
cuşa
Ol
vaktda
bar
Turma oglan endek yörgin tiydiler
şol
keldi
tünüň
“Turgın”
fursat
körgin
tört
başım
erdi
iki
yarında
tiydiler
cayında
tiydiler
merdana
gerdana
divana
Bir gije ýatyrdym tünüň ýarynda,
Bir dört atly gelip: «Turgul» diýdiler.
«Habarmyz bar saňa pursat jaýynda,
Şol ýerde ärler bar, görgül» diýdiler.
Nazarym ýetişgeç şol dört merdana,
Köňlüm joşa geldi, başym gerdana,
Şol wagtda bar idi iki diwana:
«Durma, oglan, onda bargyl!» diýdiler.
Kitabın sonundaki not şöyledir:
Tamam şud divanı hazreti mahtumkulı temeddü tamam şud karem ata şud şeytanı bedbahd
gulam şud der şehri lahur der cevarimiyanı mir sahib be kalami muhammed emin katibi
Kızılayag. İşimi tamamladım. Bitirene kadar şeytana uymadım , köle olmadım.
Kitabın sonundaki nottan kitabın yazarının Muhammed Emin adlı birinin olduğunu
öğreniyoruz. Yine eserin sonundaki nottan eserin Hicri 1352 yılında kaleme alınmış olduğunu
öğreniyoruz.
Kitaptaki
son
şiir
ise
“Batdı
Yaranlar”
şiiridir:
Tört müň tört yüz yaşan Lukman hekimiň, Yusufıň arzusıYakub yanında
Başı
kara
kuma
batdı
yaranlar!
Söygüsi
dilinde
derdi
bagrında
Kırk bedevli agır kürzli rüstemiň Kimiň kardı bolur çarhın yanında
Acal cılavındın tutdı yaranlar Yusufı kul edib satdı yaranlar
Ancak, bu şiir Türkiye’deki her iki yayında da yoktur. Güzel yayınında “Var mı
Yârenler”(Güzel :170),Biray yayınında “Bar mı Yarenler”,”Gökten İndim Yarenler”,”Adlı
Yarenler” (Biray :144,432,480) baylıklarıyla şiirler vardır. Adlı Yarenler şiiri Hz.Yusuf
anlatıldığı için konu olarak benzemektedir.
Sonuç olarak, kabataslak olarak ancak 48 sayfasının çeviriyazısını yaptığımız bu
nüshanın, gerek şiirler ve muhtevaları temelinde yapılacak karşılaştırmalı çalışmaların.
Gerekse Çağatayca temelinde Türkmence ve Özbekçe dil özellikleri dikkate alınarak
yapılacak çalışmaların Türk Dili tarihi açısından önemli olduğunu vurgulamalıyız.
53
KAYNAKLAR
AŞIROV, Annagurban (2012). Magtımgulı Firaki: Türkmen Halkının Millȋ Gururu. Modern
Türklük Araştırmaları Dergisi. Cilt 9 (4). Aralık. S.7-22. Ankara.
AŞIROV, Annagurban (2014). Mahtumkulu Bütün Eserleri,I.Cilt (Prof. Dr. Abdurrahman
Güzel Prof. Dr. Ali Duymaz Doç. Dr. Berdi Sarıyev Doç.Dr. Nergis Biray Şadurdy Meredov
Halil İlteriş Kutlu Emrah Yılmaz) Ankara .
BİRAY, Himmet (1992). Magtımgulı Divanı. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
CANKURT, Hasan (2013). Magtımgulı Firâki’nin Şiirlerinde Muhteva. Turkish Studies. Vol.
8/9. S. 911-953.
ERDEM, M. (2012). Magtımgulı’nun Şiir Dünyasının Anlam Yönü. Modern Türklük
Araştırmaları Dergisi. Cilt 9(4). S. 72-81.
GARRIYEV, S. A. (1975). Türkmen Edebiyatınıñ Tarıhı- Tom II. Aşgabat: Ilım.
KARA, M. (1998). Magtımgulınun Şiirlerinde Çağatayca ve Oğuzca Unsurlar. Bilig. Sayı 7,
Güz.S. 131-134.
KÖPRÜLÜ, Fuad (1976). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara:
Başkanlığı Yayınları.
Diyanet İşleri
SAPAROVA, B.,Hocayev, B. (1988). Magtımgulınıñ Dili ve Türkmen Sözleyiş Medeniyeti.
(Red. T. Täçmıradov). Aşgabat: Ilım.
SARI, Berdi (2008). Magtımgulı’nun Şiirsel Coğrafyası. Uluslararası Türk Dili Kurultayı
Bildirileri. Cilt IV. S. 3809-3820.
TEMİZKAN, Mehmet (2010). Onsekizinci Yüzyılın Şartları İçinde Magtımgulı. Türk
Dünyası İncelemeleri Dergisi. Cilt 10 (1). S. 173-184.
TÜRKMEN, Fikret (2009). Türk Edebi Geleneğinde Yunus Emre, Karacaoğlan, Magtımgulı
Çizgisi. Milli Folklor. Sayı, 84. S. 18-22.
YILMAZ, Hayati (2006). Mahdumkulı’nın Divanı’nın Nüshaları ve Türkmenbaşı Milli
Elyazmaları Enstitüsü 400-E Numarada Kayıtlı A Nüshasında Bulunmayan Şiirleri, Modern
Türklük Araştırmaları Dergisi, Cilt 3 (2), S. 86-156.
54
MAHTUMKULU’NUN ŞİİRLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ
Prof. Dr. Ali YAKICI
Değerler eğitimi, toplumların ayakta durmasını, hayatta kalmasını sağlayan unsurların
başında gelmektedir. Bu bakımdan ülkelerin öğretim programlarında değerler eğitiminin
önem arz ettiği görülmektedir. Türkiye’nin MEB Programında (2009) değerin tanımı kısaca;
“toplum ya da birey tarafından benimsenen birleştirici olgu, toplumun sosyal ihtiyaçlarını
karşıladığına ve bireylerin iyiliği için olduğuna inanılan ölçütler” olarak yapılmaktadır
(Turan-Ulusoy 2014: 6).
Folklordan edebiyata, tarihten felsefeye, dinden ekonomiye, psikolojiden sosyolojiye
vb. birçok alanda görülen değerler genelde;
Milli, dini, evrensel, insani, bireysel, toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasi vb. değerler
olarak sınıflandırılmaktadır. Özelde ise değerler şu şekilde bir tasnife tabi tutulmaktadır:
Adil olma değeri, aile birliğine önem verme değeri, bağımsızlık değeri, barış değeri,
bilimsellik değeri, çalışkanlık değeri, dayanışma değeri, duyarlılık değeri, dürüstlük değeri,
estetik değeri, hoşgörü değeri, misafirperverlik değeri, özgürlük değeri, sağlıklı olmaya önem
verme değeri, sevgi değeri, sorumluluk değeri, temizlik değeri, vatanseverlik değeri,
yardımseverlik değeri vd. (Turan-Ulusoy 2014: 22-40).
Değer kavramı ya da yargısı toplumların sosyal, siyasal, kültürel ve dini yapılarına
göre farklılık göstermektedir. Toplumun birinin değer olarak gördüğünü diğeri değersizlik
olarak kabul edebilmektedir. Yine bir toplum tarafından ahlaksızlık olarak değerlendirilen
davranışlar diğerinde ahlaki bir unsur olarak kabul görebilmektedir. Farklı kültürlere ve
inançlara sahip insanların oluşturduğu kimi toplumlarda toplum içi farklılıklar
yaşanabilmektedir. Fertlerden bir bölümünün değer olarak kabul ettiğini bir bölümü
reddedebilmektedir. Ama müşterekler etrafında örgütlenmiş toplumlarda coğrafi sınırları
farklı bile olsa ortak kültürel değerlerin kabul gördüğüne tanık olunmaktadır. Bunların en
güzel örneklerinden birini Türkiye ile Türkmenistan arasındaki ortak değerlerde görmek
mümkündür. Tarihi, dini, sosyal, siyasal vb. bakımlardan birçok ortak değeri bulunan Türkiye
ile Türkmenistan, kültürel bakımdan da önemli değerler ve kabuller etrafında
birleşebilmektedir. İnanç boyutlu bayramlar birer ortak değerdir, Nevruz ortak değerdir,
konukseverlik/misafirperverlik ortak değerdir, Köroğlu ortak değerdir, Nasrettin Hoca ortak
değerdir, Karacaoğlan ortak değerdir, Mahtumkulu ortak değerdir. Mahtumkulu sadece bir
ortak değer değil aynı zamanda ortak değerleri şiirlerine taşıyan, şiirleriyle değerler eğitimine
yer ve yön veren, katkı sağlayan usta bir sanatçı, bir düşünür, bir şairdir.
Mahtumkulu’nun şiirlerinde değerlerin birçoğuna yönelik yer verildiği görülmektedir.
Bu duruma Karacaoğlan vb. şairlerde de rastlanmaktadır. Okullaşmanın günümüzdeki kadar
yaygın olmadığı dönemlerde değerler eğitiminin şiir, hikâye, masal, efsane vb. edebi
ürünlerle/araçlarla yapıldığı bilinmektedir.
55
Mahtumkulu da bu eğitim-öğretim sürecine şiirleriyle katılmış, döneminde Türkmen
toplumundaki fertlerle çevre ve kardeş kültürlerdeki insanların eğitimine şiirleriyle katkıda
bulunmuştur.
Mahtumkulu’nun şiirlerinde dini değerler eğitimi önemli bir yer tutmaktadır. Değerler
eğitiminde nasihatnamelerin rolü oldukça fazladır. Adı ister nasihatname, ister nasihat destanı,
ister öğüt name, ister öğüt destanı ya da pendname olsun; örneklerine Mahtumkulu’nun
şiirlerinde sıklıkla rastlanmaktadır.
Mahtumkulu’nun şiirlerinde işlediği konuların başında bütün mahlukatla birlikte insanı
yaratan Allah ve Allah’ın yarattığı bu insanları iyiye, doğruya, güzele yönlendirmek amacıyla
eğitmek için gönderdiği peygamberlerdir:
Yedi kat semayı, yeri
Muhkem eden bir Allah’tır.
İki cihanın serveri
Din Muhammet Mustafa’dır.
Muhammet’ten evvel geçen
Allah’ın sırrına yeten
Tur dağında mesken tutan
O Musa Kelimullah’tır.
Nice Mürsel nebi geçti
Dünyanın ahiri boştu
Gemi bağlar o da geçti
O dahi Nebiyyullah’tır.
Ebubekir, Osman, Ali,
Birbirinden de senalı,
Kâbe şehrinde binalı,
İbrahim Halilullah’tır.
Yakup ağlar günde saba,
Düşüp zindana gazaba,
Mısır şehrinde Yusuf’a,
Âşık olan Züleyha’dır.
Çün topraktan olmuş Ali
İsrafil suruna bağlı
Davut peygamberin oğlu
O Süleyman padişahtır
……………………….
Güzel Allah nazar salan
Meryem’in mihrinde kalan
Dört kitabın birin alan
O İsa Beruhullahtır
Mahtumkulu ya habibim
Unutmasın seni dilim
56
Hazreti Muhammet vekilim
Sığındığım bir Allah’tır (Güzel 2014:212-213).
Mahtumkulu şiirlerinde özellikle dini eğitime fazlaca yer vermiştir. İslam’ın beş şartına
yönelik uygulamalarla bunlara bağlı ritüelleri şiirlerinde sıklıkla işlediği gözlemlenmektedir:
Ayıl âşığım ayıl
Mecnun ol halka yayıl
Halil oğlu İsmail
Kurbandadır kurbanda
Tur dağında duranlar
Nice gayip erenler
Cemalini görenler
Fermandadır fermanda
Dolduran bu dünyayı
Bilen her iki cihanı
Bütün işin beyanı
Kur’an’dadır Kur’an’da
Mahtumkulu aç diller
Kulluk et aylar yıllar
Yarın takvasız kullar
Pişmandadır pişmanda
Karacaoğlan’ın “Seni bir mecliste hacil düşürür/Kötülerle konup göçücü olma”
biçiminde aktardığı eğitim şekli Mahtumkulu’nun şiirlerinde de; iyilerle arkadaş olmanın
önemi, itibarın insana kazandırdığı değerler, cahil insanın hem bu dünya hem de öteki
dünyada bir değerinin olmayacağı vurgulanmaktadır:
Nice pise zâr olup
Yatsan hoş bîmar olup
Hoş iyiye yâr olup
Bir yamandan dış gitmek
Ulaşmayanlar gama
Şükretmezler hoş deme
İtibardır insana
Yahşi gelip hoş gitmek
Yaman dil yol yitirir
Yahşi rahmet getirir
Er derdini artırır
Kırkı aşıp yaş gitmek
Firâkî dünya düştür
Düş görsen dibi hiçtir
57
Cihanda yaman iştir
Kuru gelip boş gitmek
Sonuç:
Mahtumkulu’nun şiirleri incelendiğinde; birçok bakımdan önemi görüleceği gibi
“değerler eğitimi” bakımından da önemli bir yerinin olduğu muhakkaktır. Mahtumkulu
şiirleriyle içinde yaşadığı Türkmen toplumunun dini, milli, sosyal ve kültürel bakımdan
eğitilmesinde, kalkınmasında, geleceğini görmesi ve kurmasında etkili olmuş, önemli rol
oynamıştır. Bu milli şair şiirleriyle kendisinden feyz alan günümüz insanlarının da her
bakımdan yönünü ve yolunu aydınlatmakta, her alanda onlardan ışığını esirgememektedir.
Bu vesileyle Mahtumkulu’nun Türkiye sahasına kazandırılmasında emeği geçen başta,
her ne kadar bizi yarı yolda terk ettiyse de, çok değerli yol arkadaşım Himmet Biray’a
alkışlarla teşekkürümü ulaştırmak istiyorum. Mahtumkulu üzerindeki çalışmalarıyla Himmet
Biray’ın çalışmalarının devamını sağlayan Hocamız Prof. Dr. Abdurrahman Güzel’e ve Doç.
Dr. Nergis Biray Hanım’a şükranlarımı arz ediyorum. Ayrıca Doç.Dr. Berdi Sarıyev’e, Prof.
Dr. Ali Duymaz’a, Doç.Dr. Hamiye Duran ve emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür
ediyorum. Sözlerimi bitirirken tebliğimi dinleyen bütün değerli konuklara teşekkür ediyorum.
Saygı ve sevgiyle…
KAYNAKÇA
Güzel, Abdurrahman (2015), Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı, 7. Baskı, Ankara: Akçağ
Yayınevi.
Güzel, Abdurrahman (2014), Mahtumkulu Divanı, (Haz. Ali Duymaz, Berdi Sarıyev, Nergis
Biray, Emek Üşenmez, Halil İlteriş Kutlu, Emrah Yılmaz), İstanbul: Akademik
Kitaplar.
Turan, Refik-Ulusoy, Kadir (2014), Farklı Yönleriyle Değerler Eğitimi, Ankara: Pegem
Akademi Yayınları.
58
MAHTUMKULU’NUN ŞİİRLERİNDE GEÇEN SAYILAR ÜZERİNE
Yrd. Doç. Dr. Selcan Sağlık
1. Giriş:
Sayılar, eğitim hayatımız boyunca gördüğümüz matematik derslerinde ve günlük
hayatımızda kullandığımız basit hesap işlerinde olduğu kadar, kültürümüzün bir parçası olan
dilimizde ve edebiyatımızda da önemli yere sahiptirler. Dilbilgisinde, en temelde teklik ve
çokluk olarak ikiye ayrılarak gramer kategorileri arasında kendilerine yer edinmişlerdir.
Halk edebiyatımızda başta atasözleri-deyimler, halk hikâyeleri ve masallarda karşımıza
çıkarlar. Halk kültürümüze çeşitli vesilelerle girmiş olan sayılarla ilgili motiflere hemen
hemen bütün masallarımızda rastlamak mümkündür. Türk dünyası masallarında 3, 7, 40
formülistik sayılarına sık rastlanmakla birlikte, özellikle Yakut sahasında görülen masallarda
9 sayısına daha çok yer verildiği görülür (Makas 2000: 360). Sayıların Gizemi adlı eserinde
Annemarie Schimmel de Çinliler, Moğollar ve Türklerin 9 sayısını sevdiklerini belirtir ve
daha yazıtlarda geçen “Dokuz Oğuz” adından başlayarak konuyu örneklendirir (2011: 183).
Genel olarak İslamiyet’ten öncesi ve İslamiyet sonrası olarak ikiye ayırabileceğimiz Türk
kültüründe de zaman zaman çeşitli sayılara çeşitli anlamlar yüklenmiştir. Örneğin
Şamanizm’de 3 sayısı âlemi temsil ediyordu: Sema veya gökteki nur âlemi, yeryüzü (yani orta
dünya) ve yer altındaki karanlık dünya. Yine İslamiyet öncesi Türk kültüründe önceleri 9 ve
daha sonraları 7 sayıları göğün katlarını ifade etmekteydiler (Ögel 2002-II: 162-163). Eski
Türklerde yerin 7 kat olduğuna inanılır ve yer ile göğün katlarının hepsi (9+7) 16 veya (7+7)
14 kat eder. Köktürklerde Kağan tahta çıkacağı zaman bir keçe veya halı üzerine oturtulup
havaya kaldırılır ve doğudan batıya doğru 9 kez döndürülürdü. Böylece kağanın göğün 9
katını aşıp Teñriye ulaştığı ve ondan devleti yönetme yetkisi olan “kut”u aldığı düşünülürdü
(Ögel 2002-II: 162-163). 9 sayısı Türkmen Türklerinin evlilik geleneklerinde de dikkati çeker.
Türkmenlerde evlilikte evin dışını düzmek erkek tarafına, içini düzmek kız tarafına düşer.
Dokuz düzmek denen geleneğe göre kız, evin içinde bulunması gereken yatak, yorgan, halı vb.
9 eşyayı beraberinde getirmelidir (Sağlık 2006: 75).
İslamiyet öncesi ve sonrası kendisine anlamlar yüklenen diğer bir önemli sayı 40’tır. Oğuz
Kağan destanında Oğuz 40 günlük olunca yürür. Kırkı tamamlamak başarıdır (Bozkurt 2010:
173). Anadolu’da yeni doğan bebek için kırkını çıkarma/kırkını uçurma geleneği bugün bile
devam etmektedir. Schimmel de 40 sayısını bereketli bir sayı (2011: 266), 40 günü ise arınma
dönemi olarak adlandırır ve Yahudilik ile İslâm’da doğumdan sonra kadınların 40 gün
59
yataktan çıkmadıklarını ifade eder (2011: 268). Dede Korkut destanlarında 40 yiğit, 40 ince
belli kız, 40 gün 40 gece toy motifi yaygındır (Bkz. Gökyay 2000: CCCVI). İslamiyet’in
kabulünden sonra ise Allah’ın Hz. Âdem’i çamurdan 40 gün yoğurarak yarattığı inancı ve Hz.
Muhammed’in ilk vahyini 40 yaşındayken alması (Çoruhlu 2011: 229) bu sayının
kültürümüzdeki yerini pekiştirmiştir. Ayrıca Anadolu’da Alevîlik ve Bektaşilikte Hz. Ali’nin
başkanlık ettiği Kırklar Meclisinden bahsedilir46. 40 gibi 7 sayısı da İslamiyet’in kabulünden
önce ve sonra önem arz eden sayılardandır. Ölünün ardından 7’sinde, 40’ında ve 52’sinde
Kur’an okunması gelenektendir. 40 sayısının Türkmenlerin düğün sonrası geleneklerinde de
yeri vardır. Türkmenlerde yeni evlenen geline 40 gün boyunca pek iş yaptırılmaz. Gelin
nikâhtan 40 gün geçene kadar baba evine gitmez. 40 günün sonunda ailesiyle hasret gidermesi
için baba evine götürülür (Sağlık 2006: 80).
İslâmiyet ile birlikte Türk kültüründe 1 ve 4 sayıları da dikkat çekmektedir. 1 sayısının
İslamiyet’in kabulünden sonra Allah’ın birliğini ifade etmek için kullanıldığı ve elif harfinin
sayısal değeri olduğu belirtilir (Çoruhlu 2011: 225). Dört sayısının ise dört halifeyi, dört ana
mezhebi (Şafi, Hanefi, Hanbeli, Maliki) ve Allah’a ulaşmanın dört yolunu (şeriat, tarikat,
hakikat ve marifet) işaret ettiği ifade edilmektedir (Çoruhlu a.y.).
2000’li yıllardan günümüze Türk kültüründe sayıların yeriyle ilgili farklı birtakım
çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında Ülkü Çelik Şavk’ın “Manas ve Maaday-Kara’da
Sayılar”, (Millî Folklor, 50, 2001, s. 52-57), Bayram Durbilmez’in “Kırım Türk Halk
Anlatılarında Sayı Simgeciliği” (Millî Folklor, 2007, Sayı: 76, s.177-190), Ahmet Özgür
Güvenç’in Türk halk edebiyatında 40 sayısının yerini ele aldığı “Kırk Sayısının Halk
Edebiyatı Ürünlerinde Kullanımı Üzerine Bir İnceleme” (TAED 2009, Sayı 41, s.85-97),
Kenan ve Hacer Bozkurt’un 1, 3, 40 sayılarını inceledikleri “Sayıların Gizemli Dünyası:
Kültür ve Edebiyatta Sayı Sembolizmi” (Batman Ü. Yaşam Bilimleri Dergisi, 2012, Sayı 1,
s.717-728), Bünyamin Tan’ın “Sayı Sembolizasyonu ve Eski Türk Hikâyelerinde Sayıların
Dili” (Bilim ve Kültür-Uluslararası Kültür Araştırmaları Dergisi, Haziran 2013, s.166-173)
ve Süheyla Sarıtaş’ın Şamanizmden İslamiyete ve İslamiyet sonrası Türk kültür ve inancında
1, 3, 7, 9, 40 sayılarını ele aldığı, TÜBA tarafından açık ders malzemesi olarak elektronik
ortamda yayınlanan Türk Mitolojisinde Önemli Sayılar adlı çalışmaları sayılabilir.
Mahtumkulu’nun şiirlerinde geçen sayıların tespitinde bizim kullandığımız kaynaklar ise
şunlardır:

46
Himmet Biray (1992) Mahtumkulu Divanı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Süheyla Sarıtaş, Türk Mitolojisinde Önemli Sayılar, TÜBA açık ders malzemesi, s.14.
60

Aşır Orazov (Redaktör) (1994) Mahtumkulı, III Tom. Aşgabat: Türkmenistan Neş.

A. Meredov (1997) Mahtımgulınıñ Düşündirişli Sözlügi, Gonbed Kabus.
2. Mahtumkulu’nun Şiirlerinde Geçen Sayılar:
İki (2) Sayısı: İki sayısı varlıklar arasındaki kutupsallık, bölünme ve zıtlığa işaret eder:
ben:sen, kadın:erkek, iyi:kötü bu dünya:öte dünya vb. Mahtumkulu’nun “İki Dünyäniñ
Soltanı” adlı şiirinde iki sayısı, Türkiye Türkçesinde de “iki cihan güneşi” olarak anılan
peygamberimiz Hz. Muhammed’i (s.a.v) ifade etmek için kullanılmıştır:
Ey yaranlar, musulmanlar,
İki dünyäniñ soltanı
Ruzı-ezelde yaratdı
Resul cesedinde canı.
*****
Yerde Musanıñ Turundan,
Gökde behişdiñ hüyründen,
Yaratdı resul nurundan
Ay, Güni, Yeri, Asmanı. (M 1994: 46)
“İki Hilâlin” şiirinde ise iki hilâl sevgilinin kaşlarını ifade etmek için kullanılmış olmalıdır:
Nevmîd iken nazarım,
Gördü iki hilâlin,
Cânım rahatın aldı,
Ondan hüsn-i cemâlin.
*****
Bar ondan âgâh boldu,
Özünü ırak saldı,
Eşk gözden revân oldu,
Gûyâ değmiş mugaylân. (Biray 1992: 428)
İki sayısı duv (<Fars. Du) biçiminde de geçmektedir: duv cahan “iki dünya” (MDS-I:
282).
Tört (4) Sayısı: Dört sayısı genelde maddi düzenin sayısı olarak verilir ve dört ana yön
(kuzey, güney, doğu, batı) ile ilişkilendirilir (Schimmel 2011: 98). Mahtumkulu’nun “Eyvanı
Tört” adlı şiiri Mahtumkulu ile Magrubi arasında geçen soru-cevaplar şeklindedir. 12 kıtalık
şiirinde Mahtumkulu sorar:
-
Gel Magrupı covap ber, ol nedir divanı tört?
61
Melayıga gurulgan ol nedir, eyvanı tört?
Ol ne yaydır, çekiler anın doh peykanı tört?
Ol ne kimse ötendir, ähd ile peymanı tört?
Ber covabın bu sözün, hepde-yu gurbanı tört?
Magrupı cevap verir:
-
Tapdım covabın şahır, ömrüñdir divanı tört,
Melayıga gurulgan meclisiñ eyvanı tört,
İman okdur, atılar, anın doh-peykanı tört,
Şahımerdan Alınıñ ähd ile peymanı tört,
Bir ayın tört hepdesi cumgadır-gurbanı tört. (M 1994: 96)
Dört sayısı için Farsça alıntı çahar’ın da kullanıldığı görülür.
Çarıyar (< Far. çaha:rya:r): Mahtumkulu’nun “Ol söyenşip duran dört çaryardır”
ifadesinde Hz. Muhammed’den sonra görev yapan “dört” halife Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali ifade edilir (TKES 449).
Bäş (5): Beş sayısı genellikle insan yaşamı ve beş duyu ile ilişkilendirilir (Schimmel
2011: 118). Mahtumkulu’nun “Bäş Namaz” şiirinde ise İslamiyet’te Müslümanlara farz
kılınan ve “dinin direği” olarak da bilinen beş vakit namazın önemine dikkat çekmek için
kullanılmıştır:
Hak Tagala buyurgan bendesige bäş namaz,
Bendesiniñ nıyazı bir gündäki bäş namaz.
…..
Namaz kılsan atadır, günä kılsan hatadır,
Bilse uzın setadır, bir gündäki bäş namaz.
…..
Namaz Tañrı permanı, kılsa artar imanı,
Ilmı-Kur’an beyanı, bir gündäki bäş namaz.
Altı (6): Altı cähet Altı tarafı işaret eder. Bunlardan: gündoğar “doğu”, günbatar “batı”,
demirgazık “kuzey”, günorta “güney”, yokarı (asman) “gökyüzü”, aşak (ara taraf) “yer”e
tekabül etmektedir (MDS-I: 56).
Yedi (7) Sayısı: Mahtumkulu’nun şiirlerinde bu sayı “yedi asman, yedi gat yer, yedi gök,
yedi dağ, yedi derya, yedi dovzah, yedi veli, yedi yıldız, yedi merdan, yedi pir, yedi semavat,
yedi soltan, yedi ıklım” ifadelerinde geçmektedir.
Bunlardan 7 asman/gök/semavat (gökyüzü) meleklerin mekânı olarak düşünülmektedir.
Mahtumkulu “Sığır Suratlıg” adlı şiirinde 7 kat gökyüzünün adlarını sayar:
62
İlki asman tutmuş ahtardan zınat,
Perişdesi bardır sığır suratlıg,
Adı Rukga aslı yaşıl zumurrat,
Beyikleri bardır Ismayıl adlıg…
Sorsañ yedinci gat gökdäki sırdan,
Adı Acap durur, asmanı nurdan,
Perişdesi bardır adam sıpatlıg,
Beyikleri bardır Nurbayıl adlıg. (MDS-I: 295)
Buna göre gökyüzünün katları Rukga, Arkalvin, Kaydum, Mağun, Ratka, Refna (Fena),
Acap’tır. Dört büyük melek Mikayil, Azrail, İsrafil ve Cebrayil’in gökyüzünün bu yedi katını
idare ettikleri düşünülmektedir.
Yedi gat yer ise dünyanın yaradılışı ile ilgilidir. Allah Teâlâ önce Hz. Muhammed
(s.a.v.)’in nurunu yaratır. Daha sonra denizleri yaratır. Denizler köpürür ve yediye bölünür.
Bu yedi parça köpükten bir Perşembe (TrkmT. Sişenbe) günü yedi kat yer yaratılır. Her bir
katın arasının 500 yıllık yol olduğuna inanılır. Yerin katlarının da göğün katları gibi adları
vardır. Bunlar: 1) Remka, 2) Ahlada (Halda), 3) Arka, 4) Harma (Erbiya), 5) Lagar
(Mutayya), 6) Siçcin (Aciba), 7) Garıba (Ayna) (MDS-I: 296). Mahtumkulu’nun dizelerinde
yedi kat yer şöyle geçer:
Yedi gat yerde kılmış sakar dovzahı (cehennemi),
Veyildir guyusı, siçcin bulağı.
*****
Yedi yerde, dokuz pelek üstünde,
Ya Reb habar bilerinmi yar senden! (MDS-I, 296).
Yedi kat yer ile ilgili bir diğer inanç her katta belirli mahlûkların yaşadıklarıdır. Örneğin
ikinci kat sayılan Halda’da dişleri nayzaya (süngüye) benzeyen yılanlar ve çıyanlar yaşarlar:
İkinci gat yerin adı Haldadır,
Guyrugı nayza dek kejdüm anda bar (MDS-III: 916).
Bu yedi kat yer “yedi iklim” olarak da bilinir. Yedi iklim, yedi yurt/yedi ülke anlamında
açıklanıp, Mahtımgulınıñ Düşündirişli Sözlügi’nde bunlar 1) Hindistan, 2) Arap ve
Habeşistan, 3) Mısır ve Şam (Suriye), 4) İran, 5) Rum, 6) Türk, 7) Çin olarak sıralanır (I:
301). Bu yedi yurdun her birinin kendi yöneticisi olduğu düşünülmekte ve bunlar yedi veli
“yedi abdal” olarak adlandırılmaktadırlar:
On iki ımam, yedi veli, çiltenler,
Hızır-İlyas nebiulla hakı üçin.
63
Yedi veli, yaran bolup, medet ber (MDS-I: 295).
Yine Mahtumkulu’nun “Yedi dağ, yedi derya/ Däli dünyäni görsem” dediği yedi dağ: 1)
Kaf dağı, 2) Demavend (Türkmenler arasında Cümävetdağ olarak bilinir), 3) Serendip dağı, 4)
Gülüstan dağı, 5) Varan dağı, 6) Lezgiyan dağı, 7) Çin/Hıtay dağıdır (MDS-I296).
Mahtumkulu’nun:
Mahtumgulı sözleyir, dokuz pelek Zöhresi,
Yedi yıldız gardaşı, ayın, günün parası” dizelerinde geçen yedi yıldız ise Mahtımgulınıñ
Düşündirişli Sözlügi’nde 1) Kamar (ay), 2) Otarit (Hermes), 3) Zöhre, 4)Şems/ Far. Hurşit
(Güneş), 5) Mırrıh/Far. Behram (Mars), 6) Müşteria/Yupiter (Jüpiter), 7) Zuhal / Far. Keyvan
(Satürn) olarak sıralanır (I:297-298).
7 sayısı ile ilgili olarak Mahtumkulu’nun şiirlerinde geçen bir başka ifade yedi
merdandır. Bunlar Hz. Muhammed, ondan sonra gelen dört halife ve Hz. Ali’nin oğulları
yani Hz. Muhammed’in torunları Hasan ile Hüseyin’dir (MDS-I: 298).
Heften (7) Sayısı: Mahtumkulu’nun “Atamıñ” şiirinde geçen heftenler ifadesi “yedi
uyurlar” yani Ashab-ı Kefh (TrkmT. Eshabıl kähf) için kullanılmıştır. Esasen “Atamıñ”
şiirinde pek çok sayı geçmektedir. Bunlardan ilki Mahtumkulu’nun babası Âzâdi’nin vefat
ettiği yaş olan 60’tır:
Altmış yaşda, nevruz günü, luv yılı,
Durdı ecel yolun tuttı atamın. (Biray 1992: 508).
Aynı şiirin devamında Mahtumkulu 300 erenden, çilten “kırklar”dan, nucebâ “soyu sopu
temiz kimselerden” ve heftenler “yedi uyurlar”dan bahseder ve babasını kırklar arasında
gördüğünü dile getirir:
Nukaba derler, üç yüz eren uğraştı,
Çiltende atama nazarım düştü,
Nucebâ barsam, heftenlere karıştı,
Abdallardır çın peyvesti atamın (Biray 1992: 509).
Yukarıdaki şiirde adları geçen heftenler “yedi uyurlar”, putperest inancına sahip
İmparator Dakyanus’un Hristiyanlığı kabul edenlere yaptığı zulümden kaçan yedi gençtir.
Efes yakınlarındaki bir mağarada 300 yıl ölü gibi uyuyarak, daha sonra dirilen bu yedi kişi
Kur’ân-ı Kerîm’in on sekizinci sûresinde geçen Ashâb-ı Kehf kıssasında anlatılır.47
Mahtumkulu’nun “Saçdılar” adlı şiirinde ise konuyla ilgili şu mısralara rastlanmaktadır:
Dakyanus dövründe niçe kimerse,
47
Ashab-ı Kehf maddesi, http://www.islamansiklopedisi.info/index.php?klme=heften, 12.03.2015, 19:05.
64
Bir it bilen hemra bolup gaçdılar (MDS-III 1125).
Yedi uyurların Türkmen Türkçesindeki adları: 1) Yemliha 2) Mekselmina 3) Keşfutat 4)
Tebyunus 5) Keşafatyunus 6) Azarfatyunus 7) Yunusbus (Köpeklerinin adı ise Kıtmır) olarak
verilmektedir (MDS-III, 1123). Schimmel, Hristiyanlığın ilk dönemlerinden beri bilinen ve
yukarıda da belirtildiği gibi Kur’an’da da geçen yedi uyurların adlarının hem İslâmî hem de
Ortodoks kilisesi geleneğinde bulunan ve çoğu zaman güzel bir kaligrafiyle yazılmış olan
nazarlıklarda kullanıldığını belirtir (2011: 160).
Sekiz (8) Sayısı: Mahtumkulu’nun şiirlerinde yedi sayısı gibi sekiz sayısı da çeşitli
kavramlarla birlikte geçmektedir: Sekiz arş, sekiz behişt/cennet/uçmah, sekiz mekân, sekiz
melek, sekiz hayvan gibi.
Sekiz arş, sekiz kat gökyüzünü ifade eder:
Sekiz arşı göteren,
“La ilahe” verz dälmi? (MDS-II: 734).
Schimmel, 8 sayısını “uğurlu sayı” olarak adlandırır ve bu sayının “cennet” ile
bağlantısının çağlar boyunca sürdüğünü ifade eder (2011: 169).
Dokuz (9) Sayısı: Mahtumkulu’nun şiirlerinde dokuz sayısı dokuz pelek/doluz asman
“dokuz felek/ dokuz gökyüzü” ifadesinde geçmektedir. Bunların Feleki-Zuhal, FelekiMuştarı, Feleki-Mırrıh, Feleki-Şems, Feleki Zuhra, Feleki-Utarıt, Feleki-Kamar, Feleki-Nar,
Feleki-Hak oldukları ifade edilir (MDS-I, 275):
Yedi asman, dokuz pelek üstünde,
Ya Reb, habar bilerinmi, yar senden?
On iki (12) Sayısı: Kadim kültürlerde, mitolojilerde 12 sayısı büyük sayıların temelini
oluşturur ve kendisi de 5 ve 7 gibi kutsal sayılan iki sayının toplamından meydana gelir
(Schimmel 2011: 214-215). Sayı, Mahtumkulu’nun “On iki ımam, yedi veli, çiltenler”
mısrasında Hz. Ali ve onun neslinden gelen 12 kişiyi temsil eder. Bunların adları şairin
“Bağışla Bizni” adlı şiirinde tek tek sayılır (MDS-II: 614): 1) Hz. Ali, 2) İmam Hasan, 3)
İmam Hüseyin, 4) İmam Hüseyin’in oğlu Ali Zeynelabidin, 5) Ali’nin oğlu İmam Muhammed
Bakır, 6) İmam Muhammed Bakır’ın oğlu İmam Cafer Sadık, 7) İmam Cafer’in oğlu İmam
Musa Kazım, 8) İmam Musa Kazım’ın oğlu Ebu Hasan Ali Rıza, 9) İmam Ali Rıza oğlu
Muhammettakı, 10) İmam Muhammettakı’nın oğlu Ali Nakı, 11) İmam Ali Nakı’nın oğlu
Hasan Eskeri, 12) İmam Hasan Eskeri’nin oğlu Abdulkasım Muhammet (MDS-II: 614).
12 sayısı ayrıca;
Ol ne ağaç altmış iki pudağı,
Kırk sekiz göz okuñ on iki sagdağı (MDS-II: 697) ifadesinde geçer.
65
On bäş (15) Sayısı: Matematiksel ve dinsel açıdan önemli bir sayı olduğu söylenen
(Schimmel 2011: 234) 15 sayısı, Mahtumkulu’nun “Üçi övlatdan” adlı şiirinde on bäş ayal
şeklindeki bir ifadede geçmektedir. Mahtumkulu adı geçen şiirinde tabiat hadiselerinin bir
kısmı ile ilgili olarak şöyle der:
Ne on bäş ayaldır, artmaz perzendi,
Ol on bäş ayalıñ48 üçi övlatdan;
Üçi ekiz, ol dört erer peyvendi,
Ol ne cumag eylär, ne çıkar yatdan.
İlk iki mısrada geçen “on beş ayal” 3+12 şeklinde açıklanmaktadır. Üç şey dünyada yaşayan
cemat (insan), nebat (bitki) ve hayvanı ifade ettiği belirtilir. Geriye kalan 12 ise bir yıldaki ay
sayısıdır. “Üçi ekiz ol dört erer peyvendi” ifadesinde geçen dört sayısı ilkbahar/yaz/sonbahar/
kış olmak üzere dört mevsimi, 3 sayısı ise her mevsimin 3 ay kadar sürmesine işaret
etmektedir (MDS-II: 613).
On sekiz (18) Sayısı: Dinî inanışa göre ahir zamanda yeryüzünün yok olacağına, fakat 18
mekânın kalacağına inanılmaktadır. Bunlar da sekiz behişt “sekiz cennet”+ yedi dovzah “yedi
cehennem”+ arş-kürs+lovh-kalam “yer-gök+bu dünya” toplam 18 mekândır:
Zamana yakın gelende,
Yeri göğü suv alanda,
Alla’dan gayrı ölende,
On sekiz mekân gitmezmiş (MDS-II:614-615).
Schimmel, İslamiyet’te Allah’ın merhametinin gazabından daha büyük olduğuna
inanıldığı için Müslümanlar arasında 7 cehennem ve fakat 8 cennet olduğuna inanıldığını
söyler (2011:169).
Mahtumkulu’ndan yukarıda aktardığımız dörtlükte geçen on sekiz ifadesi bir yanlış
okuma da olabilir. Çünkü aynı ifade “ol sekiz mekân” şeklinde de geçmektedir ve sekiz
mekân olarak da Mekke ve Medine’deki mescitlerle, zemzem kuyusunun ifade edilmek
istendiği düşünülmektedir (MDS-II: 734).
18 sayısının Türk mitolojisinde yer edinmiş olan 9 sayısının iki katı olduğu düşünülebilir.
Schimmel, 18 sayısının Mevlevîler için merkezi önem taşıyan sayılardan biri olduğunu ifade
eder ve buna kendince örnekler gösterir: Mevlâna Celâleddin Rumi’nin Mesnevi’sinin giriş
48
Doç. Dr. Berdi Sarıyev, “on beş ayal” ifadesinin Arap esaslı Türkmen alfabesinde noktasız 15 harfi belirtmek
için kullanıldığına yönelik görüşlerden bahsetmektedir, ancak elimizde konuyla ilgili yazılı kaynak
bulunmamaktadır.
66
şiirinin 18 dizeden oluşması, Mevlevî dervişi olmak isteyenlerin 18 gün boyunca tekkede
hizmet etmesi gibi (2011: 243-244).
Otuz (30) Sayısı: Otuz sayısının düzen ve adaletle bağlantılı bir sayı olduğu
düşünülmektedir (Schimmel 2011: 259). Mahtumkulu’nun şiirlerinde geçen “30 enbiya, 30
eshab” ifadelerinde 28’inin adı Kur’an’da geçen peygamberlere işaret edilmektedir:
Ol otuz enbiya, ol otuz eshab,
Barısı şulardır, bilgil diydiler (MDS-II: 617).
Kırk (40) Sayısı: Mahtumkulu’nun şiirlerinde hem kırk, hem de aynı anlamda Farsça
çilten ve çille sözcüklerine rastlanmaktadır. “Yâr Bizim Sarı (Tarafa)” şiirinde kırk yol (kırk
defa anlamında) ve kırk yıl ifadelerine rastlanmaktadır:
Kulzumu49 kır sanıp kırk yol geçerim,
Eger ki meyl etse yâr bizim sarı.
Kadem yerne kanat bağlap uçarım,
Dese dilber: “Âşık, yör bizim sarı”.
*****
Kırk yıl yol kavşurup, kullukta dursam,
Altı günce görmen altmış yıl yörsem,
Bir şunçaklı50 bolsa, görsem can bersem,
Cemâlin görkezse yâr bizim sarı.
…..
40 sayısı için kullanılan Çilten (< Far. çihilten) sözcüğü ise “kırk ten, kırk adam, kırk
sofu/abdal” anlamlarında kullanılmıştır. Sözcüğün çiltenler “kırklar” biçiminde çoğulunun da
geçtiği görülür:
On iki ımam, yedi veli, çiltenler,
Hızır-İlyas nebiulla hakı üçin.
Kırk çilten yıgnanıp, şerabın içse.
Dövre girip gördüm, oturmış çilten. (MDS-III, 1011)
Yukarıdaki dörtlükte 12 imam da dikkati çekmektedir.
Çille (40): Sözcük 40 günü, ölünün kırkını, dervişlerin hiçbir yere çıkmadan yaptıkları 40
gün süren ibadeti ifade eder. Mahtumkulu’da şöyle geçer:
Çille mest nerlerimiz barça ayılsın,
Bir suprada eda bolsun aşımız (MDS-III, 1010).
49
50
Kulzum: Kızıldeniz.
Bir o kadar.
67
Altmış (60): Bkz. Heften (7) sayısı, “Atamıñ” şiiri.
Dört Müñ Dört Yüz (4400) Sayısı: Lokman Hekim’i ifade etmek için kullanıldığı
belirtilmektedir (MDS-I: 280). İnanışa göre Lokman Hekim 4400 yıl yaşamıştır:
Acal gelse, yokdur derman,
Dört müñ dört yüz yaşan hanı? (MDS-I: 281).
On sekiz bin (18.000): İslâm inancında “esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla”
anlamındaki “Bismillahirrahmanirrahim” yani besmelede 18 sessiz harf bulunduğundan ve 18
sayısından türetilen 18.000 dünyanın varlığından bahsedilir (Schimmel 2011: 243).
Mahtumkulu’nun şiirinde geçen on sekiz müñ älem “18 bin âlem” bütün âlemin 6000 çeşit
hayvan, 6000 çeşit bitki ve 6000 çeşit varlıktan meydana geldiği düşüncesinden hareketle ve
bunların toplamının ifadesi için kullanılmış bir sayıdır:
On sekiz müñ diyler külli-älemi,
On sekiz müñ älem ählin bar eden Rebbim celil (MDS-II: 615).
Yaşar Çoruhlu da Türklere ait çeşitli devirlerdeki metinlerde 12, 30, 33 gök katı ile 99
âlem veya 18.000 âlem gibi sayılarla göğün katlarının ve dünyanın nitelendirildiğini
belirtmektedir (2012: 221).
3. Sonuç:
Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları adlı çalışmasında Türklerde sayıların iki ana
grup halinde ele alınması gerektiğini belirtir. Bunlardan birincisi Müslüman olmayan ve eski
Türk inanışlarını sürdüren toplulukların mitleri ve inanışlarında sayıların yeri, ikincisi ise
Müslüman Türk topluluklarının inanışlarında sayıların yeridir. Çoruhlu, bu ikisinin hem
birbirinden farklı ve ayrı, hem de biri diğerinden çok kopuk olmayan bir bütün teşkil ettiğini
de belirtir (2012: 220). Bu çalışmanın giriş kısmından beri aktarıla gelen bilgiler de bu görüşü
pekiştirmelidir. Çalışmamıza adını veren Mahtumkulu’nun şiirlerinde geçen ve tespit
edebildiğimiz sayılara bakacak olursak, bunları 2, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 12, 15, 18, 30, 40, 60, 300,
4400, 18.000 şeklinde saymak mümkündür. Bunlardan 15, 18 gibi sayıların formülistik olarak
kullanıldıkları görülmektedir. Mahtumkulu’nun şiirlerinde yeri geldikçe Farsça, yeri geldikçe
Türkçe sayılar kullanılmış; zaman zaman sayı Türkçe olup, nitelediği isim Farsça olmuştur:
sekiz behişt, on bäş ayal gibi. Mahtumkulu’nun şiirlerinde geçen sayılar bu dünyayı, evreni,
âlemi algılayış ile ilgili sayılar olup, bunların çoğunluğu Müslümanlıkla alâkalı olarak
açıklanabilmekle birlikte, içlerinde eski Türk inançlarını barındıranların da olduğu
görülmektedir. Başta da ifade ettiğimiz gibi eski Türk inancında bazı anlamlar yüklenen
68
sayılara, Müslümanlıkla birlikte ifade ettikleri anlamlar da eklendiğinde bunların
kültürümüzdeki yerleri pekişmiştir. 40 sayısında olduğu gibi.
KAYNAKLAR ve KISALTMALAR
Ashab-ı Kehf maddesi, http://www.islamansiklopedisi.info/index.php?klme=heften, Erişim
tarihi: 12.03.2015, 19:05.
Biray, Himmet (1992) Mahtumkulu Divanı, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. (=Biray
1992)
Bozkurt, Kenan-Hacer (2012) “Sayıların Gizemli Dünyası: Kültür ve Edebiyatta Sayı
Sembolizmi” (Batman Ü. Yaşam Bilimleri Dergisi, 2012, Sayı 1, s.717-728.
Çoruhlu, Yaşar (2011) Türk Mitolojisinin Ana Hatları, İstanbul: Kabalcı Yay.
Durbilmez, Bayram “Kırım Türk Halk Anlatılarında Sayı Simgeciliği” (Millî Folklor, 2007,
Sayı: 76, s.177-190.
Gökyay, Orhan Şaik (2000), Dedem Korkudun Kitabı, İstanbul: MEB.
Makas, Zeynelâbidin, (2000) Türk Dünyasından Masallar, İstanbul: Kitabevi.
Meredov, A. (1997) Mahtımgulınıñ Düşündirişli Sözlügi, Gonbed Kabus. (=MDS I-II-III)
Meredov A., Ahallı S. (1988) Türkmen Klassıkı Edebiyatınıñ Sözlügi, Aşgabat: Türkmenistan
(=TKES)
Orazov, Aşır (Redaktör) (1994) Mahtumkulı, III Tom, Aşgabat: Türkmenistan Neşriyatı (=M)
Ögel, Bahaeddin (2002) Türk Mitolojisi, I-II Cilt, 2. Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları.
Sağlık, G. Selcan (2006) “Türkmen Düğün Geleneği”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi,
Cilt 3, Sayı 2, Haziran, s.71-85.
Sarıtaş,
Süheyla,
“Türk
Mitolojisinde
Önemli
Sayılar”,
www.acikders.org.tr/pluginfile.php/2501/mod.../14.%20HAFTA.pdf,
Erişim
TÜBA,
tarihi:
3.03.2015, 00:01.
Schmimmel, Annemarie (2011) Sayıların Gizemi, İstanbul: Kabalcı Yayımları.
Tan, Bünyamin “Sayı Sembolizasyonu ve Eski Türk Hikâyelerinde Sayıların Dili” (Bilim ve
Kültür-Uluslararası Kültür Araştırmaları Dergisi, Haziran 2013, s.166-173.
69
MAHTUMKULU FİRAKİ’DE ARKAİK SÖZ VARLIĞI
Prof. Dr. Funda TOPRAK
ÖZET
Türkmenlerin büyük şairi Mahtumkulu hem yaşadığı döneme fikirleriyle ışık tutmuş
hem de Türkmen boylarının milli kimlik kazanmaları ve Türkmen boylarının birleşmeleri
açısından siyasi bir misyonu da üstlenmiştir. Türkmencenin edebi dil kimliği kazanmasında
onun şiirlerinin dili önemli bir göstergedir. Mahtumkulu Firaki geleneğin devamını sağlayan
bir şairdir. Bu sebeple onun şiirlerinin dili de Türk dilinin bu gelenekten getirdiği eski arkaik
söz varlığı açısından dikkate değerdir.
Çalışmamızda Mahtumkulu Firaki’nin şiirlerinde geçen eski Türkçeden beri varlığını
tanıklayabildiğimiz arkaik söz varlığı tespiti yapılmıştır. Böylece şiirdeki geleneğin
devamının dildeki varlığını da görmemiz mümkün olacaktır. Çalışmamızda Himmet Biray’ın
1992 yılında Kültür Bakanlığınca basılan Mahtumkulu Divanı (Biray, Himmet: 1992)
taranarak Eski Türkçe dil malzemesi elde edilmiş, kısaltmalar da bu yayındaki sayfa
numaralarına göre verilmiştir.
Anahtar sözcükler: Mahtumkulu, Türkmen Şiiri, Eski Türkçe
ABSTRACT
Mahtumkulu, the great Turkmen poet, had illuminated his age through his ideas,
meanwhile he had undertaken a political mission in order to unify Turkmen tribes and to
make them gain a national identity. His poems are an important indicator towards being of the
Turkmen Language a literary language. Therefore, his poems’ language are remarkable in
terms of the archaic vocabulary.
In this work, we try to define the archaic vocabulary of the Mahtumkulu Firaki’s
poems that we can determine it since the age of Old Turkish. So, we can see contunation of
the tradition in poetry, in the linguistic vocabulary, too. Our study based on Mahtumkulu’s
Diwan, prepared by Himmet Biray and published by the Ministerity of Culture in 1992.
Key words: Mahtumkulu, Turkmen Literature, Old Turkish
Türkmen Edebiyatının en büyük şairi sayılan Mahtumkulu 1724 yılında doğmuş,
1807 yılında da vefat etmiştir. Yaşadığı dönemin sıkıntılarına ilgisiz kalmayan duygusal
şiirleri yanında yergi ve öğüt içeren eğitici şiirleriyle Mahtumkulu, Türkmen edebiyatının ve
dilinin de önemli temsilcilerindendir. Babası da bir alim ve şairdir, o, Devlet Mehmet
Azadi’nin oğludur. İlk eğitimini babasından ve köyündeki mektepten alan Mahtumkulu, sonra
Lebap’ta bulunan İdris Baba medresesinde eğitimine devam eder. Bundan sonra Buhara’daki
Göğeltaş medresesinde eğitim görür. Şair, yüksek eğitimini döneminin üniversitesi kabul
70
edebileceğimiz Hive’deki Şirgazi medresesinde görür. Bu medresede yatılı olarak tam üç yıl
eğitim alır (Sarıyev, www.turkmenhost.com) Babasıyla başladığı eğitimine devrinin önemli
ilim merkezlerinde devam eden Mahtumkulu, Arapça ve Farsçayı öğrenmiştir. Buna rağmen
şiir dilinde Arapça ve Farsça ögeler yoğunluk kazanmamış o Türkçe söylemeyi açık ve
anlaşılır olmayı şiir dilinde kendisine ilke edinmiştir. Mehmet Kara onun şiirlerinin dilini
incelediği makalesinde Mahtumkulu’nun kendisinden önceki şairler gibi “Çağatayca”yı takip
etmediğini özellikle bu edebi dile karşı bir duruş sergilediğini belirtirken “Kendisinden önce
yaşamış olan Bayram Han ve Vepayı gibi Türkmen aydınları eserlerini Çağatayca yazarken;
Mahtumkulu, bu yolu izlemeyip Çağatayca unsurlardan da faydalanmakla birlikte şiirlerini
Oğuzcayla yazmıştır. Bu yüzden onun şiirleri karışık dilli eserlerin taşıdığı özelliklere
sahiptir” yorumunu yapar.(Kara 1998:132)
Fikret Türkmen, Mahtumkulu’nu Anadolu sahasındaki Yunus Emre, Karacaoğlan’la
aynı geleneğin şairleri olarak kabul eder ve bu şairin şiirlerindeki ortak söyleyiş ve duyuşa
dikkat çeker. (Türkmen 2009:20) Yine Abdurrahman Güzel de onu Yunus Emre’yle ortak
özellikleri ve benzeyen yönleri açısından ele almıştır (Güzel 1998:67)
Çalışmamızda Mahtumkulu Firaki’nin şiirlerinde tespit edilen arkaik söz varlığını en
temel biçimde fiiller, isimler, edat, zarf ve bağlaçlar şeklinde vermeye çalışırken Eski
Türkçenin belli başlı sözlüklerinden de tanıkladık. Mahtumkulu’nun her ne kadar dönemin
Orta Asya edebî dili olan Çağatay Türkçesine adeta “bayrak açtığı” çeşitli kaynaklarda
söylense de az da olsa Çağatay Türkçesinde tespit edilen bazı özel sözcük ve terimlerin
kullanıldığını da onun şiirlerinde görmek mümkündür.
Çağatay Türkçesinde Varlığı Tanıklanan Fiiller ve İsimler
Mehmet Kara, Mahtumkulu’nun şiirlerinde hem Çağatayca hem Oğuzca unsurlara yer
verdiğini tespit etmiştir. O, “Mahtumkulu’nun şiirlerinde kullandığı ol- ve değil kelimeleri
Oğuzca, bol- ve imes kelimeleri ise Çağatayca kaynaklıdır. Şairin bazı kelimelerinde ise
Çağataycada olduğu gibi zamir “n”si bulunmamaktadır.Yine onun bazı kelimelerde kullandığı
“-gan/-gen” sıfat fiil eki , “-nı/-ni”ilgi hali eki, -ga/-ge yaklaşma hali eki, -nı/ni yükleme hali
eki Çağatayca kaynaklı ; bu eklerin “–an/-en”, “-ın/-in” “-a/-e” ve “-ı/-i” şekilleri ise Oğuzca
kaynaklıdır” yorumunu yaparken Mahtumkulu’nun dönemin edebi dili Çağataycayı da bildiği
ve kullandığını ispatlamaktadır. (Kara 1998:134)
Biz Mahtumkulu’nun şiirlerinde özellikle Ali Şir Nevayi’nin şiirlerinde de geçen
birkaç Çağatayca sözcüğü de bu bağlamda örneklemek istedik.
telmür-:kıskanarak özlemle bakmak (DLT II-180) (DTS: 550) (EDPT: 500)
Aşıklara değer boldu suzanım
Barısı telmürüp kızıp başladı (MD, Gezip Başladı, 66)
karakçı: talan edici (DTS: 425) (EDPT: 652)
Hudayımın halanı, gamzen karakçısı salar talanı (MD,Benzer Hükümlü, 168)
71
yasavul: bekçi, muhafız< Moğ.casagul (Räsänen,V,191)( Gülensoy 2007:1080)
Dedim kimler yasavul? Dedi:kirpigim yayım (MD, Gönüldür Viran,173)
yolbars: kaplan (DTS: 271)
Dağda düzde kovsa sayyatlar diri
Alabilmez yolbars oğlu Türkmenin (MD, Türkmenin, 193)
Eski Türkçeden İtibaren Varlığı Tanıklanan Fiiller
ağ-: yükselmek, çıkmak (DLT I-173) (DTS: 16) (EDPT:76)
Günde bir vakt nazar salmaz ağdı serden derdimiz
Cismin hakister boldu canım düşüp kararımdan (MD, Menli Yarimden, 179)
ayt-:demek, sormak, konuşmak (DLT I-216) (DTS: 29) (EDPT: 268)
Ya rab, kerem etsen bize bir camın
Kıymetin ayt ne bahası kalender (MD; Şahı Kalender, 57)
üz-: kesmek koparmak (DLT I-165) (DTS: 629) (EDPT: 287)
Gönlümü geçirdim cümle cihandan
Ne cihandan belki el üzdüm candan (MD; Giryane 54)
öç-:Sönmek (DLT I-233) (DTS: 376) (EDPT: 19)
Asmanın yüzünden Kehkeşan öçtü
Nagehan üç ere nazarım düştü (MD, Giryane, 54)
sayra-:şakımak, ötüşmek (DLT III,317) (DTS: 481) (EDPT: 859)
Bülbül oldum sayradım girdim iremin bağına (MD, Aşık Bolmuşum, 146)
oz-:geçmek, geride bırakmak (DLT I-173) (DTS: 375) (EDPT: 279)
Ölür boldum bu gafletten çıkmasam
Gelenler barısı ozup başladı (MD; Gezip Başladı 67)
ora-: kesmek, biçmek<or-kesmek, biçmek (DLT I-172) (DTS: 370) (EDPT: 197)
Tohum sal, orarsın geldin bu caya
Ömrünü geçirme beyhude zaya (MD, Pare Paredir, 111)
72
uyal-: çekinmek, utanmak (DLT I-269) (DTS: 607) (EDPT: 272)
Aşık-ı ezelim sunam men sana
Ne edep erkan bar ilden uyalmak (MD, İlden Uyalmak, 162)
yügür-: koşmak, hızlı gitmek (DLT III-68) (DTS: 284) (EDPT: 914)
Kimi Haktan korkup rengi sararıp
Kimi dünya kovar yüğürüp yelip (MD, Geçip Baradır, 71)
tap-:bulmak (DLT II-3) (DTS: 533) (EDPT: 435)
Arpa nanı besdir tapsan damağa
Ömür bekasına düşme tama’a (MD,Bir Görüp Gitse Dışımdan, 79)
kayıt-: geri dönmek, geri gelmek (DLT III-195) (DTS: 407) (EDPT: 597)
Malum iştir kaydacaktır gelenler
Barır yerin işin gördü bilenler (MD, Cem Bolup, 82)
sın-:kırılmak (DLT II-29) (DTS: 503) (EDPT: 833)
Yigitliğin zoru sındır taşları
Kırktan aştın çöke çöke gidersin (MD, Baka Baka Gidersin 126)
köter-:kaldırılmak, yok edilmek <kötür-“götürmek”(DLTII-75)
Yamanlık köterlip yayılsın iller
Rahm eyleyip yağmur yağdır sultanım (MD, Yağmur Yağdır Sultanım, 188)
yeldir-:estirmek, esmek (DLT III-98), <yeltir- (EDPT:923)
Eşek binip İsa dek yeldirdiğim bilmezmin (MD, Bilmezmin, 189)
sıla-:hürmet etmek, saygı göstermek <sıka-“okşamak, el ile sığamak” (DLTIII269)(KB:6618) (EDPT:806)
Hak sılamış bardır onun sayesi
Çırpınşar çölünde neri mayası (MD,Türkmenin, 193)
Eski Türkçeden İtibaren Varlığı Tanıklanan İsimler
eye: sahip <idi (DLT I-87) (DTS: 203) (EDPT: 41)
Felek kolun serdi dünya malına
73
Eyesiz eyledi sürdü de bardı (MD,Sürdü de Bardı, 60)
dümen:çok, pek çok <tümen (DLT I-233) (EDPT:507)
Türlü dümen otun biter
Her deren bir ile yeter (MD, Sonu Dağı,202)
süyci:talı, şirin <süçik (DLT I-157) (DTS: 516) (<süçi EDPT:795)
Dili süyci lebi handan (MD, Kerem İsterem, 151)
urug: soy, kabile (DLT I-63) (DTS: 615) (EDPT:214)
Tireler kardaştır urug yarıdır,
İkballer ters gelmez Hakkın nurudur (MD, Türkmenin, 194)
yazık:günah, suç (DLT I-16) (DTS: 251) (EDPT:985)
Yazığım yad edip yüzüm hak edip
Seher naliş bilen boldum giryane (MD, Giryane, 54)
geneş: danışma müşavere, fikir alma <keñeş (DLT III-365) (DTS: 299) (EDPT
:734)
Beglerimiz kılar geneşi
Nadan felek aman aman (MD, Aman Aman, 128)
baş : yara (DLT I-191) (DTS: 87) (EDPT: 376)
Şahlar ağlar boldı, bağrın baş ettin (MD, Yarin Yahşısın, 177)
orun: yer makam, mevki (DLT III-222) (DTS: 372) (EDPT:233)
Gitti aklım ornundan
Şaştı deyip ağların (MD, Geçti Deyip Ağların, 130)
Gözgü: ayna, közgü (DLT II-321) (DTS: 371) (EDPT:761)
Gönül gözgüsüne yarin adını
Hakkaklık eyleyip kazmalı boldum (MD, Kızmalı Boldum, 137)
yanra: palavracı, geveze <yoña- “iftira atmak, gammazlamak” krş. Orhun
Yazıtlarında yoñaşurtukin fiili geçmektedir. (DLT III-404) (DTS: 272)
Bay halkı yanra bor karrı övüncen
Çalıp olmaz çal ağarsa çeleğe (MD,Berme Feleğe, 61)
74
gin <keñ “geniş” (DLT III-358) (DTS: 298)(EDPT:724)
Derler: “yaman töhmet ağır asmandan
Kahırsız yahşı söz gindir cihandan (MD, Giryane 55)
tamu: cehennem (DLT III-234) (DTS: 531) (EDPT:503)
Baylar bağlap sehavetin kapısın
Köpeldir tamunun möyün afisin (MD, Cuş Gelse, 119)
karılık “yaşlılık <karı- (DLT II-30) (DTS: 427) (EDPT:644)
Ötürüp ben yiğitliğin baharın
Kurtulmak yok karılığın kışından (MD, Bir Görüp Gitse Dışımdan, 79)
osal: gafil (DLT I-122) (DTS: 616) (EDPT:247)
Şirin can riştesi tende osaldır
Nefsin bir megestir, mal bir asaldır
Dünya ab ü seyildür ömrün bir saldır
Ömre itibar yok na-geh yatıpsen (MD, Na-geh Yatıpsen, 95)
Şunkar: sungur, yırtıcı bir kuş (DTS: 525) <sıÆkur, EDPT:838)
Yetilmemiş şunkarım kamış kanat ak türpek (MD, Bilmezmin, 190)
Eski Türkçeden İtibaren Varlığı Tanıklanan Edat, Zarf ve Bağlaçlar
dek~dey <teg “gibi” (DTS: 546) (EDPT:475)
Dideden yaş döküp sinem çak edip
Deli dek özümi urdum her yana (MD; Giryane, 54)
Gözü bağlı kuş dey uçup baradır (MD, Geçip Baradır, 72)
köp: çok, fazla (DLT I-319) (DTS: 317) (EDPT:686)
Köpleri yok ettin kanı yuvuttun
Muhammet hak resul canı yuvuttun (MD, Salı, Dünya Hey, 89)
kaçan~haçan : ne zaman (DLT I-352) (DTS: 400) (EDPT:592)
Çalındıkça cihan çırçığı artar
Kaçan gönül karar tapar hem bolup (MD, Cem Bolup, 82)
75
Bilir misin haçan tükenir demin (MD, Salı, Dünya Hey, 88)
burun: ….den önce, önce, evvel (DLT I-398) (DTS: 126)
Kardaşların yıglap kalır
Yen yakasız dona salar
Birgün emanetin alır
Sen tövbe etmezden burun (MD, Tan Atmazdan Burun, 67)
Sonuç
Türkmen edebiyatının ve dilinin önemli temsilcilerinden biri olan Mahtumkulu Firaki
hem fikirleriyle yaşadığı çağın öncüsü olmuş hem de Türk şiirinin devamlılık geleneğini
Ahmed Yesevi’den Yunus Emre’ye Yunus Emre’den Karacaoğlan’a uzanan bir çizgide
sürdürmüştür. Onun dili Eski Türkçe’nin Oğuz ağzından beslenen ancak Çağatayca unsurları
da barındıran kesintisiz bir süreklilikle çağına taşınan Türkçedir.
KAYNAKLAR
Biray, Himmet (1992). Mahtumkulu Divanı, Kültür Bakanlığı/1398, Türk Dünyası
Edebiyatı Dizisi/29, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992
Güzel, Abdurrahman (1998). “Yunus Emre ve Mahtumkulu’da Ortak Motifler”,
Prof.Dr. Dursun Yıldırım Armağanı, Ankara, s.67.
Gülensoy, Tuncer (2007). Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi
Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yay. Ankara.
Kara, Mehmet (1998). “Mahtumkulu’nun Şiirlerinde Çağatayca ve Oğuzca
Unsurlar”, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 7/ Güz, s.132.
Türkmen, Fikret (2009). “Türkmen Edebî Geleneğinde Yunus Emre, Karacaoğlan,
Mahtumkulu Çizgisi”, Milli Folklor, 21.Yıl, Sayı:84, Ankara s.20.
KISALTMALAR
MD
MAHTUMKULU DİVANI, Himmet Biray Yayını,1992.
EDPT An Etymological Dictionary Pre-Thirteenth Century Turkish, Sir Gerard
Clauson, Oxford 1972.
DTS Drevnetursky Slovar, V.Nadalyev,D.Nasilov,R.Tenişev, A.Şcerbak, MOskva,
1969.
DLT Divanü Lugati’t Türk, Besim Atalay Yayını, Ankara,
76
MAHTUMKULU’DA “SAĞLIK”
DEYİMLER ÜZERİNE
KAVRAMI
İLE
İLGİLİ
Prof. Dr. Melek Erdem
Özet:
Mahtumkulu’nun şiirlerinde sağlık kavramı sadece sağlık sözü ile verilmemiştir.
Metafor ve metonimlerin kullanıldığı geniş bir deyimler yelpazesi ile de verilmiştir.
Dünya görüşünü, hayat felsefesini eserlerinde yansıtırken sağlıkla ilgili kavramları
ömür, fanilik, hastalık, gençlik, yaşlılık gibi konular etrafında ve anlam ve mecazla
ilgili sanatları oldukça etkin bir şekilde kullanarak vermiştir.
Mahtumkulu’nun fikir dünyasını yansıttığı eserleri günümüz Türkmen Türkçesinin söz varlığını
büyük ölçüde yönlendirmektedir. Söz varlığı ile ilgili çalışmaların kültürel dil bilimi (cultural
linguistics) konuları içinde de ele alınabildiği görülmektedir. Kültürel dil biliminin temelindeki idrak
dil bilimi (cognitive linguistics) özellikle, dil ve muhakeme arasındaki bağlantıları aydınlatmaktadır.
Bu açıdan muhakeme bir hayal etme sürecidir ve mantıkî kıyaslar, şeklî önermeler ve şifahî konuların
mekanik mantık gibi sosyal hareket, uzay ve hayalî zihnî modellerin zihnî ustalıkları üzerine kuruludur
(Palmer 1996: 33). Sapir-Whorf hipotezine göre de insanlar dünyaya kendi anadillerinin
penceresinden bakarlar ve her dilin kendine özgü bir anlama ve anlatma yolu vardır. Son yıllarda ise
bazı antropolojik dil bilimciler “etnosemantik” başlığını kullanmışlardır (Palmer 1996: 18).
Etnosemantikte daha çok halk tasnifleri veya halk sözlüğünün sık yapılan bileşen çözümlemeleri,
anlamın en küçük birimlerine kadar yapılan bir çözümleme ve halk tasnifinin tasvirî sistemleri üzerine
yoğunlaşılmıştır. Bu yaklaşımla bir araştırmacı, benzer özelliklerle kültürlerin farklı şekilde
mevcudiyetlerini tasnif eder. Meselâ; temel anlamları (denotative) teşkil eden özelliklerin çeşitli
kültürlerde kültürel olarak ayırt edilmiş grupların düzenlenmiş durumlarına göre tahsis edilmiş
kelimeler tarafından farklı bir şekilde tasnifini ele alır (Palmer 1996: 19). 1960-1970’lerde
etnosemantik içindeki yeni gelişmeler neticesinde ortaya çıkan konuşma etnografisi, etnosemantik
yaklaşımlarda yerli konuşurların kelimelerinin biribirleriyle olan ilişkilerinin araştırılmasında eksik
olan bir yaklaşımı yani sosyal çevrenin ihtiyaç duyulan ölçüsünü temin etmektedir (Palmer 1996: 2022). “Etnosemantik” ve “konuşma etnografisi” kültürel dil bilimi içine yer alır. Charles Filmore’un da
belirttiği gibi “siz bir kelimeyi rast gele bulduğunuz zaman bütün bir sahneyi de onunla beraber
sürüklersiniz”. Bu arada hissî tecrübelerden uzanıp gelen zihnî imajlar da çağrılır (Palmer 1996: 5). Bu
da kültürle ve o kavramın o kültürdeki imajı ile sıkı bağlantılıdır. Buna göre bir kavramın, ortak
dünya görüşüne sahip topluluklar içinde o toplumun maddî ve manevî değerleriyle fertlerinin
zihninde, muhayyilesinde yer aldığı bir gerçektir. İşte, Mahtumkulu’nun şiirlerindeki söz varlığı da
sadece leksikal sahanın bir parçası değil, aynı zamanda kavramın o toplum içindeki, birtakım zihnî
imajlarla sahneyi kaplayan sosyal değeridir de.
Mahtumkulu, eserlerinde anlam olaylarını ve söz varlığı unsurlarını ustalıkla kullanmış, döneminin
siyasî ve sosyal meselelerine çarpıcı bir anlam boyutu kazandırarak bazı kavramların önemini
vurgulamış ve eserlerinde ön plana çıkarmıştır. Mahtumkulu’nun eserlerinde sağlık kavramının
önemini belirten dörtlükler dikkat çekidir:
Bar nıgmatdan yeğ saglıgıñ mazası,
Bar gullukdan yağşı Hakıñ rızası,
77
Eger doğrı gelse acal kazası,
Müñ yalbarmak bilen sözüñ tutmaz hiç. (Garrıyev ve Kösäyev 1977: 533)
Bu dörtlükte, sağlık keyfinin bütün nimetlerin en iyisi olduğu vurgulanmakta ve hasta olmadan
önce sağlığın kıymetini bilmek gerektiği dile getirilmektedir. Aynı düşünce şu dizelerde de
görülmektedir:
Sağlığıñ gadrını bilgil, hasta bolmasdan burun,
Hastalık şükrüni kılgıl, täki ölmesden burun. (Garrıyev ve Kösäyev 1959: 524)
Bir çok beden nimetinin şükrünü etmek de önemlidir:
Ayak bar yörmäge, el bar almağa,
Kanı bende, sağlık şükrün kılmağa,
Gulak bardır eşitgenin bilmäğe,
Kim düzeder tilde söz hem bolmasa. (Nazarov vd. 1983/1: 215)
Mahtumkulu’nun şiirlerinde söz sanatları oldukça etkin bir şekilde kullanılmıştır. Şüphesiz bu
durumun kültürel, tarihî ve siyasî temelleri vardır. Mahtumkulu’nun şiirlerinde sağlık kavramının
öneminin metaforik yollarla daha çarpıcı olarak anlatımına da rastlanmaktadır:
Dertdir bu canıñ zilleti, sağlık anıñ soltanıdır,
Ten mülküniñ ser dövleti dınmaz öter, mıhmanıdır. (Nazarov vd. 1983/2: 24)
Bu dörtlükte, “can mülkünün sultanının sağlık olduğu” belirtilerek sağlığın önemine dikkat
çekilirken çarpıcı bir somutlaştırma kullanılmıştır. Can bir sultanlığa, sağlık da onun sultanına
benzetilmiştir. Burada SAĞLIK SULTANDIR metaforu görülür.
Mahtumkulu’nun birçok şiirinde, zıtlıklar ustaca kullanılmış ve bu şekilde anlatım daha güçlü ve
etkili hale getirilmiştir:
Ötenden soñ adam añlar dövletin,
Bilmez dövlet bilen geçen nobatın,
Çekmedikler hassalığıñ zähmetin,
Bu gözel sağlığıñ gadrın näbilsin. (Garrıyev ve Kösäyev 1977: 183)
Bu dörtlükte, devletin kıymetinin ancak geçip gittikten sonra anlaşılacağı gibi “devlet”le yani
“kut”la, “baht”la “mutluluk”la birlikte geçen “dinç zaman”ın da farkında olunamayacağı ve hastalığın
zahmetini çekmeyenin sağlığın da kadrini bilemeyeceği anlatılmaktadır. Burada “devlet” ve “sağlık”
kavramları biribirleri ile ilişkilendirilerek özdeş olarak kullanılmıştır. Bu durumda “sağlık” ve “devlet”
kavramlarının eşdizimlilik (collocation) ilişkisi içinde olduğu düşünülebilir.
Mahtumkulu’nun eserlerinde “sağlık” kavramının zıt anlamlıları ile de verilmesi dikkati çeker.
“Hastalık” kavramı bazan toplumdaki kargaşa ile de eş değerde kullanılmış ve bu şekilde somut
çarpıcı bir anlatım gerçekleştirilmiştir:
Diñle, mesgen tutan kişi çöllerde,
Tasaddık kemelse uluğ illerde,
Halk üstüne ağram düşüp yıllarda,
Hastalık köpelip, kast cana gelgey. (Mülkamanov vd. 1992: 110)
Bu dörtlükte, sadaka vermenin ve hayırlı iş yapmanın azaldığı illerde, halkın üstüne bir ağırlık
çökeceği ve hastalığın artarak cana kast edeceği anlatılmakta ve fakire, yoksula yardımın toplum
huzuru açısından önemine dikkat çekilmektedir. Yine yardımlaşmanın önemini şu dizelerle dile
getirmektedir:
Sağlığında el barmasa bermäğe,
78
Gıymasalar galanlar gol germäğe,
Mağtımgulı aydar azap görmäğe,
Kıyamat garası gitmez gözünden. (Mülkamanov vd. 1992: 208)
Yine başka bir dörtlüğünde, geçici dünyaya bel bağlamanın yanlışlığı “sağlık” kavramı da
kullanılarak şu şekilde dile getirilmiştir:
Her kim elin gerer pany cahana,
Sağlıkda cepa biyr bu şirin cana,
Bu dünyä bil bağlan galar zıyana,
Dünyä dostluğına bitip bolmayır. (Nazarov vd. 1983/1: 163)
Fani cihana bel bağlayanın zarara uğrayacağı, şirin canının sağlıkta cefa göreceği anlatılırken el
germek, bil bağlamak gibi metaforik deyimlerle somut bir anlatım gerçekleştirilmiş ve bu şekilde
anlatımda canlılık sağlanmıştır. Dertlere şifa için yalvarmada da derin bir tasavvufi anlayış dikkati
çeker:
Bu çölde rehm eyle garıp halımga.
Älemni yaratgan subhan, şıpa ber.
Çoh ızalı, dertli şirin canımga,
Ya Mustafa, pahrı-cahan, şıpa ber. (Garrıyev ve Kösäyev 1959: 145)
Mahtumkulu’nun şiirlerinde “sağlık” ve “hastalık” kavramlarının, metafor ve metonimlerin
kullanıldığı geniş bir deyimler yelpazesi ile birlikte yer aldığı görülmektedir. Dünya görüşünü, hayat
felsefesini eserlerinde yansıtırken “sağlık”la ilgili kavramları “ömür”, “fanilik”, “hastalık”, “gençlik”,
“yaşlılık” gibi konular etrafında ve anlam ve mecazla ilgili sanatlarla birlikte oldukça etkin bir şekilde
vermiştir:
Ne ceset içre can bar, ne kuvvat galdı tende,
Hem serkeşte, hem hayran, bu işe boldum bende,
Ne hastayam, ne bimar, ne murdayam, ne zinde,
Gam hücüm eyläp gökden, zemin sarı inende,
Pelek elimden tutup, hovala berdi meni. (Nazarov vd. 1983/1: 50)
Burada “gam ve keder”in adeta gökten yere doğru indiğinde kaderin kendisine endişe vermesi,
korkutması neticesinde “güçsüzlük” kavramı, “bedende can ve tende kuvvet kalmaması” şeklinde
metonimlerle somutlaştırılmıştır. “Şaşkınlıkla bu işe esir olma”, “ne hasta ve ne zinde olma
durumu”na benzetilmiştir. “Kader” soyut kavramı pelek sözü ile somutlaştırılmış ve “elinden tutma”
hareketi ile de kişileştirilmiştir.
Gitdi tamam gadır bilen deň-duşuñ,
İmdi saglık ötdi, dertdir yoldaşıñ,
Bardıkça yıl-yıldan mövç urar gışıñ,
Dert yamanı garrılıkdır yaranlar. (Garrıyev ve Kösäyev 1959: 154)
Bu dörtlükte dostların birer birer gitmesinden ve sağlığın geçmesinden sonra “derdin yoldaş
olması” ile bir somutlaştırma ve kişileştirme görülür. Yaşlılık da kötü bir dert olarak nitelenmiştir.
Yaşlılıkla birlikte güçsüzlüğün ve birtakım rahatsızlıkların da gelebilmesi düşüncesi, bu iki kavram
arasında metonimik bir bağ kurmaktadır. Diğer yandan Mahtumkulu’nun pek çok eserinde “yiğitlik”
yani “gençlik” ile “bahar” kavramları eş değer görülür:
Ne zovkı sapalar yiğitlik bilen,
Bahar bolup geçdi, bizden daş galdı;
79
Garrılık yetişdi müñ külpet bilen,
Mizan yetdi, hazan geldi, gış galdı (Garrıyev ve Kösäyev 1959: 174)
Bu dörtlükte bahar sözünün “gençlik” kavramının yerine kullanılması ile ortaya çıkan metaforla
güçlü bir anlatım sağlanmıştır. “Yaşlılık” kavramı ile “külfet” eş değer görülmüştür. Mahtumkulu’nun
pek çok eserinde görüldüğü üzere tedric bu dörtlükte de ustaca kullanılmıştır. A. Meredov’un
hazırlamış olduğu Mağtımgulınıñ Düşündirişli Sözlüği (Gonbed Kabus 1997) adlı eserde mizan
sözünün birinci anlamı ‘ölçü, ağırlık’, ikinci anlamı ‘terazi’, üçüncü anlamı ‘akıl, fehim, anlayış,
düşünce’, dördüncü anlamı ‘ahirette insanların günah ve sevap işlerinin tartılacağı terazi’ olarak
verilmiştir. Türkmen Diliniñ Sözlüği (Aşgabat 1962)’nde kelimenin birinci anlamı ʻgece ile gündüzün
eşit olduğu zaman’ olarak verilmiştir. Kelimenin vezn kökünden ʻölçü’ anlamı göz önüne alındığında
Türkmen Diliniñ Sözlüği’nde, metonimik yan anlamın temel anlam olarak alındığı anlaşılmaktadır.
Dörtlükte hazan ve gış sözleri, insan ömrünün safhalarını belirten metaforik kullanımlardır.
Mahtumkulu eserlerinde, “sağlık”la ilgili diğer kavramları da kullanmıştır:
Yaranlar, gerdişi-çarhıñ elinden
Bu meniñ yüreğim para-paradır;
Sızıllaşar tenim Eyup teni dek,
Kişi bilmez bir ağırsız yaradır (Garrıyev ve Kösäyev 1959: 91)
Dünyadaki gidişatın kötülüğünden dolayı duyulan üzüntüyü “yüreğin pare pare olması” ile
somutlaştırma görülür. Yine aynı sebeple duyulan üzüntüden “tenin sızlaması” ifadesinde ten “can”
kavramı ile ilgili metonimik bir unsurdur. “Üzüntü” soyut kavramı, başkaları tarafından fark
edilmeyen bir “ağrısız yara” olarak nitelenmiş ve somutlaştırma ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak, Mahtumkulu’nun şiirlerinde metonimler genellikle metaforlarla iç içe kullanıldığı
söylenebilir. “Sağlık” kavramı ile ilgili dörtlüklerde de, bir bütünü onun bir bölümüyle veya bir
bölümü onun bütünüyle anlatma, Mahtumkulu’nun şiirlerinde yaygın bir metonim türüdür. Kelime
seçiminde soyut ve somut kullanımlar görülmekle birlikte somutlaştırmaların çokluğu anatıma canlılık
katmaktadır. Birbirine bağlı dizelerde, kelime, tamlama veya cümlelerde anlam ve yapı benzerlikleri
şeklinde karşımıza çıkan paralelizmin yanı sıra tedric (dereceleme, climax) ve açıklamalar (leff ü neşr)
Mahtumkulu’nun şiirlerinde oldukça etkin bir şekilde kullanılmıştır. Mahtumkulu’nun eserlerinde,
yaygın olarak kullanılan metaforların ve metonimlerin geniş ölçüde somutlaştırmalara dayanıyor
olması eserlerinde kalıcılığı da sağlamıştır.
Kaynaklar
AKSAN Doğan (1999) Anlambilim: Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi. Ankara.
ERDEM Melek (2003) Türkmen Türkçesinde Metaforlar, Ankara: KÖKSAV yayınları.
ERDEM Melek (2004) “Mağrupi'nin Şiirlerinde Metonimi”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi,
1(1): 55-63.
ERDEM Melek (2006) “Metaphorization of the Material Process During the Mental Process in the
Turkish Dialects of the Oghuz Group”, Central Asiatic Journal, 50(2): 279-297.
ERDEM Melek (2010) “The Time Metaphors in Oguz Concept System”. Central Asiatic Journal, 54:
191-206.
GARRIYEV B. A., M. KÖSÄYEV (1959) Mağtımgulı: Saylanan Eserler, Red.: B. KERBABAYEV,
Aşgabat.
80
GARRIYEV B. A., M. KÖSÄYEV (1977) Mağtımgulı: Saylanan Goşgular, Red.: B. KERBABAYEV,
Aşgabat.
HAMZAYEV, M. Y. (1962) Türkmen Diliniñ Sözlüği, Aşgabat.
MEREDOV A. (1997) Mağtımgulınıñ Düşündirişli Sözlüği, 3 c., Gonbed Kabus.
MÜLKAMANOV, A., M. ÖVEZGELDİYEV, M. ÇARIYEV, A. NURYAĞDIYEV, G. NAZAROV (1992)
Mağtımgulı: Şığırlar, Üç Tomluk, I Tom, Aşgabat.
NAZAROV G., A. MÜLKAMANOV, M. ÖVEZGELDİYEV, M. ÇARIYEV, A. NURYAĞDIYEV (1983)
Mağtımgulı: Saylanan Eserler, (Red.: B.A. GARRIYEV, M. KÖSÄYEV, R.RECEBOV, Ş. GANDIMOV,
G. NAZAROV), İki Tomluk 1, 2, Aşgabat.
PALMER, Garry B. (1996) Toward a Theory of Cultural Linguistics. Austin.
81
MAHDUMKULU DÜŞÜNCESİNDE TÜRKLÜK
Prof. Dr. Ayşe YÜCEL ÇETİN51
Prof. Dr. İsmet ÇETİN52
Mahtum Kulu’nun yaşadığı dönem Türk tarihinde en hareketli dönemlerden birisidir. 1736
yılında toplanan bir kurultay sonucunda Safevî hanedanlığına son vererek hanlığını ilan eden
Afşarlardan Nadir Şah’ın adeta yeni bir Cengiz veya Timur olma hayalinin hayata geçirilmesi
için çalışıldığı dönemdir.
Çeşitli kaynaklarda
“İran’ın Napolyonu”,
“İkinci İskender”,
“Asya’nın son büyük cihangiri” olarak tavsif edilen Nadir Şah, hükümdar olduğu dönemde
(1736–1747) İran, Afganistan, Osmanlı, Hindistan ve Batı Türkistan tarihi üzerinde derin izler
bırakmıştır.53 O, Mahtumkulu’nun yaşadığı Batı Türkistan’a yaptığı seferlerle de bölgenin
siyasi yapısında önemli değişikliklere yol açmıştır. Siyasî yapıdaki değişiklikler şüphesiz
toplumun sosyal yapısı üzerinde de etkili olacaktır.
Nadir Şah Hive hanı İlbars Han’a yazdığı mektupta kendi cihangirliğini anlatırken; “Ey
Hive hâkimi İlbars Han, Allah’a şükürler olsun ki parlak kılıcım sayesinde İran’dan Aden ve
Basra’ya kadar olan yerler; Cihanabad, Ekberabad ve Delhi’ye kadar Hindistan
İmparatorluğu, Bengal’a kadar olan topraklar, Keşmir, Sind, Kabil, Kandahar, Belh,
Bedehşan, Kunduz, Buhara, Semerkand ve Fergana eyaletini kendime tabi kıldım.”
İfadeleriyle Batı Türkistan bölgesinin de içinde bulunduğu geniş bir coğrafyaya hakim olduğu
ifade edilmektedir.
Türkmen boylarının hayatını yakından ilgilendiren bir başka husus Nadir Şah’ın stratejik
düşüncesidir. Zira, Nadir Şah’ın Batı Türkistan seferine çıkmasındaki esas amil olan Harezm
Türkmenleri, bölgeden uzaklaştırılarak Mangışlak yarımadasına, Balkan dağlarına ve Hazar
Denizi’nin doğu sahilleri boyuna gönderildiler.54 Sonunda Batı Türkistan fethini tamamlayan
Nadir Şah İran’a Meşhed şehrine döner. Bu fırsatı değerlendirme düşüncesinde olan Özbek ve
Türkmenler yeniden bir araya gelir ve 15 bin kişilik bir orduyla Nadir şah’a karşı savaş
başlatırlar. Bu savaş isteği, Nadir Şah’ın batı Türkistan’da yaptığı tahribatı da göstermektedir.
Zira döneminin güçlü askerî kuvvetine sahip bir Han’a karşı 15 bin kişilik ordu, kendi şartları
içinde dayanılmaz bir hayata, sosyal yapıya, devlet düzenine, devlet idaresindeki
bozulmuşluğa karşı bir isyan halidir de.
51
G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, [email protected]
G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, [email protected]
53
Mehmet Alpargu-M. Bilal Çelik, Nadir Şah’ın Batı Türkistan Seferi ve Sonuçları,
http://www.gefad.gazi.edu.tr/window/dosyapdf/2009/4/30.pdf
54
P. P. İvanov, Oçerki Po Istorii Sredney Azii (XVI-Seredina XIX v.), s. 152.
52
82
Kişinin içine doğduğu evrenle olan estetik ilişkisi, o kişiye mahsus zihnî bir etkinlik
değildir. Kişideki estetik birikim, toplumsal bilincin uzun yıllar gelişmesi ve yetkinleşmesi
süresi içinde oluşmuştur. Evreni, dolayısıyla yaşadığı çevreyi algılayan, kendi içinde
olgunlaştırıp yeniden yaşama biçimine dönüştüren ve haliyle ona estetik bir hüviyet
kazandıran kişi, biyofizyolojik alandan insana özgü olan duygu alanına; manevî haz alanına
geçer. Her şeyi olduğu gibi değil, onu tezyin ederek güzellik kabuller alanına sokar.
Dolayısıyla estetik bilince ulaşmış olur.
Estetik bilinç aynı zamanda güzel ve iyinin bir arada olma hâlidir. Zira ahlakçı filozoflar
olarak da tavsif edilen Sokrates, Platon, Aristoteles ile Descartesçı ve Kantçılar güzel ve iyi
arasında doğrudan bir bağlantı kurarlar. Onlara göre güzellik; doğruluk, dürüstlük ve iyiliktir.
Yani iyi güzel, güzel de iyidir. Bunlar birbirinin ayrılmaz mütemmimidir. M. Guyau’aya göre,
iyi daima faydalıdır, faydalı daima güzeldir; bu itibarla iyi de güzeldir. Shaftesbury’e göre de
orantı ve düzenin olduğu yerde güzellik, güzelliğin olduğu yerde erdem ve iyilik vardır.
Buradan hareket edildiği zaman çıkan sonuç; yaşadığı çevreyi algılayıp içine doğduğu veya
içinde yaşadığı ya da yaşamak zorunda kaldığı toplumla barışık olma hâli, karşılıklı iyilikte
bulunmaktır. Bu da hayatı güzelleştirir. Yani kişi toplumla barışık yaşar. İçinde yaşadığı
toplumun huzurlu olması tek tek kişinin huzurlu olmasını getirir ki bu da toplumsal
güzelliktir.
Estetik bilince ulaşan kişi, yâni sanatçı bunun bilincindedir ve gördüklerini
güzelleştirmek suretiyle toplumu güzelleştirmeye çalışır. Sanatçı, estetik bir suje olarak
varlığını sürdürürken algıladığı objeyi estetik bilinçle yeniden şekillendirir ve kendince
şekillendirdiği objeyi, kendi dışındaki kişilerin de haz duyacağı bir hâle getirir. Dolayısıyla
sanatçı ben olmaktan uzaklaşarak biz bilincine ulaşır.
Mahtum Kulu, yaşadığı dönemin bütün olumsuzluklarına rağmen mensubu olduğu, içinde
yaşadığı toplumu bir obje olarak alır, ondan hoşlanır, güzel olarak görür ve iyilikle
yoğurmaya, iyilikle güzelliği bir arada oluşturmaya çalışır. Bu yönüyle kendi eserini ortaya
kor ve eserleri toplumun diğer fertleri tarafından kabullenilip beğenildiği, toplumca
hoşlanıldığı zaman biz seviyesine ulaşır. Bu itibarla Mahtumkulu, Türkmen toplumu içinde
sanatçı egosuyla ben merkezli değil, “Biz” olma bilincine yükselir.
Kant; “Bir doğa güzelliği güzel bir şeydir, sanat güzelliği ise bir şey hakkında güzel bir
tasavvurdur” ifadesiyle kişinin zihninde idealize ettiği şeyi kasdeder.
Mahtumkulu, içinde yaşadığı şartları, özellikle Nadir Şah’ın Batı Türkistan seferleri
sırasında Türkmenlerin de içinde bulunduğu bu bölge insanına karşı sergilenen tavrı, Batı
Türkistan’dan alınıp Hazar’ın doğusundan kuzey bölgelerine doğru göçe zorlamalar,
kendisinin iki defa hapsedilmiş olması, Mahdumkulu’nun aldığı eğitim, edindiği davranış,
83
sahip olduğu İslamî terbiye, bu münasebetle iyi ve güzeli bir arada idrak etmesi; yani erdem
sahibi olması, tevekkül sahibi olmasını sağlar. Her zorluğa göğüs gerer ve gördüğü zulme bile
sabreder.
Mahdumkulu’nun aldığı medrese eğitimi, medresede okutulan dinî alanla ilgili dersler
yanında aldığı aritmetik, geometri, ölçü (planimetre), coğrafya, tıp ve tarih dersleri ile Fars ve
Türk dillerinde şiirler öğrenilmesi55, Onun bilim ve sanat alanını bir araya getirmesini sağlar.
Bu bir araya getirmenin öncüsü ise Türk şiir geleneğidir.
Mahdumukul’undaki geleneğin aktarılması düşüncesi, yetişme dönemi ve bu dönemde
aldığı eğitimle ilgilidir. O, babası Devletmemmet Azadî’nin ilk eğitiminden geçtikten sonra
yukarıda temas ettiğimiz bilgilerin verildiği medreseler olan Halaç, Buhara ve Hive
medreseleri vasıtasıyla olacaktır.
Mahtumkulu’nun Türkmen coğrafyasının dışında Hindistan, Kâbil, Margelan, Semerkant
Yesi, Buhara ve Hive gibi Türk kültür coğrafyalarında bulunması, burada canlı olarak
yaşayan Türk şiir geleneğini Nizamî, Nesimî, Fuzulî ve Neva-î gibi şahısların eserleri başta
olmak üzere Ahmed Yesevî, muhtemelen Yunus Emre, Karacaoğlan, Köroğlu, Korkut Ata
gibi şahsiyetlerin şiir ve anlatmalarını öğrenen, üstatları okuyarak bilgisini artırmasını
sağlamıştır. O, bu yolla iki edebiyat dünyasını, gelenekli olan Türk edebiyat alanı ile klasik
edebiyat alanını bir araya getirmiştir. Bu hal aynı zamanda yazılı kültürle sözlü kültürün
buluşması, bir terkip halinde toplum hayatında yeniden şekillenmesi anlamına da gelmektedir.
Ziya Gökalp; “O halde, millet nedir?” sorusunu yöneltip; “Irkî, kavmî, coğrafî, siyasî, iradî
kuvvetlere tefevvuk ve tahakküm edebilecek başka ne gibi bir rabıtamız var? İçtimaiyat ilmi
ispat ediyor ki, bu rabıta terbiyede, harsta yâni duygularda iştiraktir. İnsan en samimi en
derunî duygularını ilk terbiye zamanında alır. Daha beşikte iken, işittiği ninnilerle anadilinin
tesiri altında kalır. Bundan dolayıdır ki, en çok sevdiğimiz lisan anadilimizdir. Ruhumuza
vücut veren bütün dinî, ahlâkî, bediî duygularımızı bu lisan vasıtasıyla almışız. Zaten
ruhumuzun içtimaî hisleri, bu dinî, ahlâkî, bediî duygulardan ibaret değil midir? Bunları
çocukluğumuzda hangi cemiyetten almışsak, daima o cemiyette yaşamak isteriz. Başka bir
cemiyetin içinde daha büyük bir refahla yaşamamız mümkün iken, cemiyetin içindeki fakrı
(yoksulluğu) ona tercih ederiz. Çünkü, dostlar içindeki bu fakirlik, yabancılar arasındaki o
refahtan ziyade bizi mesut kılar. Zevkimiz, vicdanımız, iştiyaklarımız, hep içinde
55
Türkistan Medreseleri hakkında geniş bilgi için bkz. Kishimjan ESHENKULOVA, Modern Bilimlerin
Türkistan’a Girişi(1800-1917), İstanbul 2007 (İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış
Doktora Tezi)
84
yaşadığımız, terbiyesini aldığımız cemiyetindir. Bunların aksisadasını ancak o cemiyet içinde
işitebiliriz.” (Ziya Gökalp,1968:19-20) cümleleriyle aynı kültürel kodlara sahip topluluğun
milleti oluşturduğunu ve bunların aynı duygular etrafında kenetlendiğini ifade etmektedir. Bu
aynı zamanda yine Ziya Gökalp’ın ifadesiyle “Türkün ma’şeri vicdanıdır”.
Yine Ziya Gökalp toplumun maddî ve manevî bütün değerlerini topladığı ve toplumu bir
arada bulundurma iradesine sahip alanın hars, yani kültürel alan olduğu düşüncesindedir.
Aynı kültür alanında yaşayan grupların bir arada yaşama iradesi sergilemeleri elzemdir. Bu
açıdan bakıldığında da Türk grupları içinde birleşmesi en kolay olan grup Oğuzlardır. Zira
bunlar ayna kültürel kaynaktan beslenir ve aynı kültürel alanı yaşarlar. ““Bugün, harsça
birleşmesi kolay olan Türkler, bilhassa Oğuz Türkleri, yani Türkmenlerdir. Türkiye Türkleri
gibi, Azerbaycan, İran ve Harzem ülkelerinin Türkmenleri de Oğuz uyruğuna mensupturlar…
Oğuz Türkleri umumiyetle Oğuz Han’ın torunlarıdır. Oğuz Türkleri birkaç asır evveline
gelinceye kadar mütesanid bir aile halinde yaşarlardı. Meselâ Fuzulî bütün Oğuz şubeleri
içinde okunan bir Oğuz şairidir. Korkut Ata Kitabı Oğuzların resmî Oğuznamesi olduğu gibi,
Şah İsmail, Âşık Kerem, Köroğlu kitapları gibi halk eserleri de bütün Oğuzistan'a
yayılmıştır… Oğuz Türkleri, hepsi birbirine yakın akrabadırlar. Dört ülkedeki (Türkiye, İran,
Azerbaycan ve Harezm Ülkeleri) Türkmen illerinin adlarını karşılaştırırsak, görürüz ki,
birinde bulunan bir ilin yahut boyun diğerinde de şubeleri var. Meselâ, Harzem'de Tekelerle
Sarıları ve Karakalpakları görüyoruz. Memleketimizde Tekeler bir sancak teşkil edecek kadar
çoktur; hattâ, bir kısmı vaktiyle Rumeliye nakledilmiştir. Türkiye'deki Sarılar bilhassa
Rumkale'de otururlar. Karakalpaklar ise/Karapapak ve Terekeme adlarını alarak, Sivas, Kars
ve Azerbaycan cihetlerinde yerleşmişlerdir. Harzem'de Oğuzun Salur ve îmrah boylariyle
Çavda ve Göklen = Kartuklardan Kalin illeri vardır. Bu isimlere Anadolu'nun muhtelif
noktalarında tesadüf edilir. Göklen, kendi adını Van'da bir köye Gökoğlan şeklinde vermiştir.
Oğuzun Bayat ve Afşar boyları da gerek Türkiye'de, gerek Harzem, İran, Azerbaycan ve
Türkiye ülkeleri Türk etnoğrafyası itibarile aynı uyruğun yurtlarıdır. Bu dört ülkenin
mecmuuna Oğuzistan adını verebiliriz. Türkçülüğün yakın hedefi bu büyük kıtada yalnız bir
tek harsın hâkim olmasıdır” (Ziya Gökalp,1968:23).
Mahdumkulu’nun yetiştiği dönem ve kültürel çevre, yetişme döneminde edindiği bilgi ve
tecrübe birikiminin kaynakları, kendinden iki yüzyıl sonra gelen Ziya Gökalp’in ifade ettiği
kaynaklardır. Mahdumkulu’nun idealize ettiği Türk dünyasının ilk basamağı da Türkmen/
Oğuz birliğidir. Zira aynı kaynaktan beslenen bu iki aydın, aynı şuur altıyla aynı hedefe
yönelmişlerdir.
85
Ortak bilgi ve şuur, sadece farklı yüzyıllarda yaşayan Manhdumkulu ile Ziya Gökalp’ı aynı
kütürel alan içinde fikir üretmekten başka, başka şahıslarla da fikir birliğinde olmalarını
sağlamıştır.
Hacı Bayram Veli’nin;
Çalabım bir şar yaratmış
İki cihan aresinde
Bakıcak didar görünür
Ol şarın kenaresinde”
mısralarıyla Mahdumkulu’nun;
Yahşılar tutmuş bina bir şehri gördüm-ordadır
Aşk metasın satılan Pazar gördüm-ordadır”
mısraları aynı kalemden çıkmışa benzer.
19. Yüzyıl’da yaşayan Erzurumlu Emrah’ın;
Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun, dedi ki yoh yoh.
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır, dedi ki yoh yoh.
mısralarıyla, Doğu Türkistanlı Abdurehim Heyit’in;
Seher vahtı gördüm güzümün sultanini
Dedim sultanmısen o dedi yoh yoh
Güzleri ateş yeli, kolları kınalı
Dedim çolpanmisen dedi yoh yoh
mısraları arasında fark olmadığı gibi bir Azerbaycan mahnısında geçen;
Kara gözün ay balam
O dedi yoh yoh yoh yoh
Mene gelsin ah kadan
O dedi yoh yoh yoh yoh
mısralarıyla Mahdumkulu’nun;
Dedim: Gece karanı. Dedi: Uykudaayım.
Dedim: Kimler baysavul. Dedi: Kirpiğim yayım.
Dedim: Kayda mesgenin? Dedi: Lâ-mekân câyım.
Dedim: Zerefşân erer. Dedi: Kevserdir çayım.
Dedim: Ondan ber bana. Dedi: İstermiş bican
mısraları aynı kaynaktan beslenmektedir.
86
Bu iki küçük örnek, bir toplumun aynı kaynaktan beslenip aynı bilinçle bilinçlenmesine
örnek teşkil etmektedir.
Mahdumkulu’nun;
Gönüller, yürekler bir olup başlar
Tartsa yığın, erir topraklar, taşlar
Bir sofrada tayyar kılınsa aşlar
Yükselir o ikbali Türkmen’in.
Gönül havalanır ata çıktığında
Dağlar laleye döner ona baktığında
Bal getirir, coşup derya aktığında
Bent tutturmaz, gelse seli Türkmen’in
Mısraları birlik olmanın aynı zamanda güçlü olmak anlamına geldiğini ifade eder. İdealize
edilen birlik, Ziya Gökalp’ın ifadesiyle Türkmen/Oğuz birliğidir. Mahdum Kulu’nun bu
birliği aynı zamanda devlet olma halidir.
Türkmenler bağlasa bir yere beli,
Kurutur Kulzum’u, Deryayı Nil’i,
Teke, Yomut, Göklen, Yazır, Alili,
Bir devlete kulluk etsek beşimiz
Praksis kavramı; “ bir şeyi değiştirme, kökten değişiklik yapma, uygulama, aksiyon gibi
anlamları bünyesinde barındırır. Bir şeyi değiştirmek, uygulamak, kökten yeni bir
yapılanmaya gitmek, kişi veya toplumun amaçladığı ulaşılmak istenen noktadır. Bu noktaya
ulaşmak için ruhi ve bedenî büyük bir çabanın olması gerekir. Çeşitli düşünürler tarafından
anlamlandırılan bu kavram, daha çok sıra dışı bir değişikliği, biraz da ihtilali ifade eder.
“Sartre’a göre “bir şeyleri değiştirme, uygulama, yani tarihi oluşturan unsurların veya
olayların tesadüfî değildir. O’na göre bilmek, doğru değerlendirme yapmak, ortak özgürlük
alanını tespit edip insan hürriyetini sağlamak gerek. İnsanın hür olma hali aynı düşünce
hürriyetidir ki, bunu var kılan aydınlardır. “Birey, kendini, verilmiş olan olanaklar arasında
bir olanağı gerçekleştirerek nesnelleştirir ve Tarih’i yapmaya katkıda bulunur. Böylelikle
tasarı kişinin kendisinin belki de bilmediği bir gerçeklik kazanmaktadır ve bu gerçeklik
gösterdiği
ve
oluşturduğu
çelişkiler
aracılığıyla
olayların
akışını
etkilemektedir.”
(Tansel,2006:164).
Buradan hareket ederek; Mahdumkulu’nun politik tutumundan güzel sanat alanına kadar
olan bütün alanlarda yaptığı bütün faaliyetlerde, yazdığı, söylediği şiirlerinde tesadüfî
87
davranmamıştır. O, Türk toplumunda şiirin etkisini bildiği için Ahmet Yesevî hikmetlerinin
fonksiyonunu kendi şiirlerine yüklemiştir. Topluma kazandırmak, vermek istediği
davranışları, edindirmek istediği ve toplumun edinmek zorunda olduğu değerleri şiirleri
aracılığıyla aktarmıştır. Bütün bunlar kendinden önce yaşayanların bilgi birikimleri ve
tecrübelerinden beslenen bilinçlenmedir. Bu bilinçlenme ise toplumu değiştirme, dönüştürme,
toplum bilincinde var olan amaca yönelme ve ulaşma sonucunu getirir. Mahdum Kulu bunu
başarabilmiş nadir şahsiyetlerdendir. Çünkü O yaşadığı dönem içinde ümmet zihniyetinin
hakim olduğu bir ortamda şiirleriyle Türkmen kimliğinin oluşmasına fikrî katkı sağlamıştır.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Mahtumkulu’nun yetiştiği çevre, yetişmesinde etkili olan
aileden başlayıp Türkistan medreselerinde devam eden eğitim ve burada aldığı dersler, daha
da önemlisi Türk toplumunun beslendiği medeniyet ve kültürel kaynaklar O’nun bilinçaltını
harekete geçirmiş, hem devlet idareciliği, hem şairliğiyle Türkmen toplum yapısında bir
değişimi sağlamıştır. Zira O, bütün bu bilgi ve tecrübe birikimiyle yaşadığı dönem ve daha
sonra Türkmen toplumunun yaşadığı dönemin olaylarına, dar anlamda Türkmen, geniş
anlamda Türk tarihine yön vermiş şahsiyetlerden biridir.
KAYNAKLAR
ALPARGU, Mehmet -M. Bilal Çelik,
Nadir Şah’ın Batı Türkistan Seferi ve Sonuçları,
http://www.gefad.gazi.edu.tr/window/dosyapdf/2009/4/30.pdf
ARTUN, Erman, “Şair Mahtumkulu’nun Şiirlerinde Sanat, Estetik ve Üslup”,
BİRAY, Himmet, Mahtumkulu Divanı, Ankara 1992.
DİNÇ, Ahmet-ÇAKIR, Ramazan, 18. Asır Şair-Mütefekkirlerinden Azadi ve Mahtumkulu’nun
Sosyo-Ekonomik Düşünceleri”, Turkish Studies Volume 4/3 Sipring 2009.
ERDOĞAN, Kenan, ‘Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Mahtumkulu Divanlarında Hz. Peygamber”,A Ü
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 45, Erzurum 2011.
GÜZEL, Abdurrahman (Editör), Mahtumkulu Dîvanı, Eskişehir 2014.
GÜZEL, Abdurrahman, Yunus Emre ve Mahtumkulu’da Ortak Motifler, Prof.Dr. Dursun Yıldırım
Armağanı, Ankara 1998.
İVANOV, P. P., Oçerki Po Istorii Sredney Azii (XVI-Seredina XIX v.), s. 152.
KAGAN, M., Estetik ve Sanat Dersleri, (Çev. Aziz Çalışlar), İstanbul 1993.
KÖPRÜLÜ, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, İstanbul 1976.
SÖYLEMEZ, Mikail, Mahtumkulu’nun Divanında İnsanın Psikolojik Yapısı, Dicle Üniversitesi Ziya
Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 16 (2011).
TANSEL, Arife, Jean Paul Sartre’ın Felsefesinde “Özgürlük, Sorumluluk ve Yabancılaşma”
Kavramları, Ankara2006 (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi).
TÜRKMEN, Fikret, Türkmen Edebî Geleneğinde Yunus Emre, Karacaoğlan, Mahtumkulu Çizgisi,
Milli Folklor, 84, Ankara 2009.
www.yagmurdergisi.com.tr(e.t.20.07.2013).
Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, İstanbul 1968.
88
MAHTUMKULU’NUN BADE İÇMESİYLE İLGİLİ BAZI DÜŞÜNCELER
Prof. Dr. Ali Torun56
Âşık Tarzı Türk şiir geleneğinin yüzlerce hatta binlerce yıl öncelerine dayanan bir
mazisi vardır. Tarihi süreç içerisinde bu gelenek de kendi içinde birtakım gelişmeler
yaşamıştır. Bu gelişmelerden en önemlisi İslâmi dönemde gerçekleşmiştir. 16. yüzyıla gelene
kadar halkın bedii ihtiyaçlarını karşılayan şair-musikişinaslar, klâsik edebiyat mensuplarının
menfi tutumları nedeniyle itibar kaybı yaşamaları, ozan kimliklerini bırakıp âşık unvanı
almaları gelenek açısından en büyük değişim ve dönüşümün başlangıcı olmuştur.
Bu değişim ve dönüşüm rüya ve bade olmak üzere iki temel üzerine bina edilmiştir.
Muhtumkulu (1733-1783) Oğuzların şairlik geleneğinin 18. yüzyıldaki temsilcisi olması
hasebiyle bu kimliği taşıyan bir âşıktır. Bunu şiirlerindeki bazı kayıtlardan açık bir şekilde
tespit edebilmekteyiz. Bu tebliğde öncelikle rüya ve bade kavramları ve bunların tarihi
kökleri ele alınıp, Mahtumkulu’nun rüya ve bade ile ilgili söylemlerinden bazı çıkarımlar
yapılacaktır.
Rüya, insan bedeninin uyku halinde bulunduğu esnada ruhen yaşadığı, bununla birlikte
bedenî olarak yer aldığını hatırladığı haldir. Bu özel hal tarih boyunca bütün insanların ilgisini
çekmiş ve onu teolojik, biyolojik, psikolojik ve metafizik açıdan izah etmeye çalışmıştır. Bu
çerçevede olmak üzere çeşitli din ve medeniyetlerde farklı rüya tasavvurları oluşmuştur. Bu
konu ile ilgili pek çok eser verilmiştir. Bu anlayışların ekseriyeti rüyayı bu âlem ile başka bir
âlem arasında köprü olduğu, bu esnada yaşanan olayların gelecekte olacakların habercisi
sayıldığı biçimindedir.(Yüksel,1996:13).
Rüya konusuna bilimsel olarak yaklaşanlardan biri olarak Freud’a göre rüyanın şuur
ve şuur altı olmak üzere iki muhtevası vardır. 5-6 yaşlarından önce kurulan şuuraltı
dünyasının istek ve ihtiyaçları, birtakım sembollerle rüyada zuhur eder. Bunların ekseriyetini
cinsellikle ilgili ihtiyaçlar oluşturur, bunlar şekil değiştirmiş olarak rüyada kendini ifade eder.
Ona göre rüyadaki her sembolün libido ile izah edilmesi gerekir.
Önceleri Freudcu iken sonraları kendi ekolünü kuran Alman psikoloğu Alfred Adler
(1870-1937)’e göre bütün rüyaların temelinde hayata karşı takınılmış genel bir tavır
mevcuttur. Uyku anında insan düşüncesini işgal eden rüya, dün ile yarın arasındaki bir
köprüden başka bir şey değildir. Bu nedenle bir ferdin hayata karşı takındığı tavrı bilmek, hal
ile gelecek arasında ne şekilde köprü kurduğundan haberdar olmakla rüyalarında kurduğu
köprülerin özelliklerini anlamak mümkündür. Bu anlayışla rüyada egoyu ön plana çıkarır.
Âşıklık geleneğindeki rüyanın tarihi bağlantılarını kurmamızda bir ufuk açıcı olarak
İsveçli psikolog C. G. Jung (1875-1961)’a göre rüya diğer psikolojik hallerden farklı değildir.
Onu psikolojik bakımdan anlamak için, önce onu meydana getiren yaşanmış olayların,
1.
56
Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi
89
hatıraların araştırılması, geçmişine inilmesi gerekir. Ona göre, rüyalar kolektif şuur altını
canlandırır ve kainat sırlarını taşır (Yüksel,1996:81-85) Lamarck’ın öne sürdüğü ve aynı
zamanda evrimin de esasını oluşturan “kazanılmış karakterlerin iletimi” tezini Jung,
psikolojiye taşır. Jung’a göre ortak biliniçdışındaki semboller kalıtım yoluyla fertlere geçer,
bunlar da bilinci etkiler. Jung bu ortak bilinçdışındaki sembollere arketip adını verir. Ona göre
bu arketipler mitolojik motifler içerir ( Jung, 1996:51).
Ortak bilinçdışında yer alan arketiplere bir örnek vermek gerekirse Hristiyan
dünyasında balık önemli bir arketiptir. Hz. İsa, ikonlarda ve resimlerde balık şeklinde
çizilmektedir. Papa’nın taktığı “Balıkçı Yüzüğü”dür. (Campbell, 1994:21-22) Elbette bu
arketiplerin de tarihî kökenleri bulunmaktadır. Buradaki balık sembolü Babil mühürlerinde,
Hindu efsanelerinde balık kokulu anlamına gelen Vyasa’nın balıktan doğması, İslâmiyett’e
Yunus Peygamber’in balık karnında yaşaması vd. bu arketipin tarihi köklerini oluşturur.
Bu bağlamda Muhtumkulu divanı ele alındığında Türk Mitolojisinin önemli
arketiplerine rastlamak mümkündür: at, ata-baba, şahin, doğan, koyun, kurt vb. arketipler
dikkat çekmektedir.
Bunlardan kurt tarihî metinlerin, bilhassa destanların ve sosyal hayatın önemli bir
mitolojik figürü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk geleneğinde yaygın olarak soyu kurda bağlama düşüncesi görülmektedir. Eski
Türklerden Aşina soyu, kurdu kendi ulu ataları olarak görürken Göktürk hakanları da
atalarının hatırasına saygı olarak çadırlarının önüne altın kurt başlı bayrak diktikleri
kaynaklarda geçmektedir. Kurttan türeme inancına bağlı olarak 6. yüzyıla ait bir Türk taş
abidesi üzerinde kurttan süt emen bir çocuğun resmi vardır (Beydili 2005: 350-351).
Türk astrolojisinde gök unsuruna bağlı olarak, Küçükayı burcu bir arabayı çeken iki
at ve Büyükayı burcu ise onu kovalayan yedi kurt olduğu düşünülür. Yakutlar da ayın
evrelerinin oluşmasını, kurt ve ayıların dolunayı yemesine bağlarlar (Çoruhlu 2011: 158).
Benzer anlatılar İskandinav kültüründe de bulunmaktadır. Nitekim İskandinav’lar, güneş ile
ayın peşine iki tane vahşi kurdun takıldığını düşünürler. Bu nedenle ay ve güneşin sürekli
hareket halinde olduğunu tasavvur ederler. Bugün benzeri halk anlatıları yaygın olarak
görülmemekle birlikte; yerel nitelikli olmak üzere bazı uygulamalarda da bu arketipin
yaşadığına şahit olmaktayız. Derlemelerimiz esnasında Afyonkarahisar-Şuhut Efeköy’deki
Bozoğlan Taşı ile anlatı ve uygulamalarda bu düşüncenin yaşadığını tespit ettik. Bir kaynak
kişinin ifadesine göre burada bozkurt yatmaktadır, gelin kız düğün günü buraya çıkartılır
etrafında üç kez dönerek dilek ve dualarda bulunur (Ünal, 2014,53).
Mahtumkulu’nun ortak şuuraltında yer alan kurt arketipi bir yiğitlik ifadesi olarak
yer alır:
Mert yiğit mert erden öner57
Nâmert asil hâ mert olmaz
Kurdun gözünde od yanar
Çakal tilkiler kurt bolmaz (s.472)
57
Meydana gelir, türer
90
Bir başka dörtlükte bu husus tekrarlanır:
Bürgüt58 kuş dey kanat kakıp dügülden
Muhannesler geçer, candan oğuldan
Kurt dek girip, yovnu koy59 dek dağıldan
Er yiğidin mert yoldaşı gerektir (Biray,1992:324)
Muhtumkulu’da tezahür eden ve tebliğimizin de ana konusunu teşkil eden bir başka
arketip de rüya ve rüyada içilen bâde konusudur.
Gezgin halk âşıkların büyük bir bölümü bâdeli âşık namıyla gelenek içinde itibar
kazanmışlardır. Bu bâdeli aşıklığın temeli geçmişi çok eski zamanlara uzanır. Türk boylarında
ozan, baksı, tadıbey, bugu vb değişik adlar alan ancak genelde şaman diye anılan din
adamlarının şamanlığa giriş merasimleri, gelenekleri, şamanlıktaki uygulamaları ile bâdeli
âşık olma süreçleri arasında çok yakın ilişki kurulabilmektedir (Günay,1986:14)
Türklerin İslâm dinini kabul etmelerinden sonra eski önemlerini kaybeden, yeni inanç
sistemine de ustaca adapte olan bu şair-ruhaniler, eskiye bağlı fakat yeni durumla da
çelişmeyen söylem ve uygulamaları ile halk arasında yeniden önem kazanmışlardır.
(Günay,1986:16-23)
Şamanlıkla âşıklık arasındaki benzerlikleri: her ikisinin de irade dışı seçilme,
genellikle aileden birinin bu özelliğe sahip olması, giriş yaşının genellikle 12-20 arasında
gerçekleşmesi; giriş öncesi rüya görmeleri, hastalanmaları, insanlardan uzaklaşmaları; usta
kişilerin sınamalarından geçmeleri, ustalarından mesleki bilgileri almaları, özel bir törenle
mesleğe geçiş, uyku sonrası yarı baygınlık (esrime), musiki aletiyle kendine gelme,
canlandırma yeteneklerinin üstün olması gibi noktalarda toplamak mümkündür.
(Güven,2012:467-474) Rüya’nın klasik plânı
1.
2.
3.
4.
Hazırlık Devresi
Rüya
Uyanış
İlk Deyiş evrelerinden oluşmaktadır.(Günay, 1986:116,117)
Mahtumkulu’nun rüyası ve rüyada sunulan bade konusunda bizzat kendi anlatımıyla
teferruatlı bir bilgiye sahip değiliz. Bu nedenle rüya motifinin kronolojik sırasını muhtelif
şiirlerindeki kayıtlardan takip edebiliyoruz:
1.Hazırlık Devresi: Divan’da Muhtumkulu’nun herhangi bir sıkıntı yaşadığına dair
bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak bir gece gece yarısında rüya gerçekleşir:
Bir gece yatırdım tünün yarında
Bir dört atlı gelip turgıl dediler
Haber bermiz sana fırsat cayında
Şol yerde erler bar görgil dediler (s.31)
58
59
Büyük ve yırtıcı bir kuş
koyun
91
Bir gece yatırdım, bir ahvâl gördüm
Bir bölek başları külahlı geldi.
tisginip60 uyandım, yerimden durdum
kolları tılladan61 asâlı geldi (35)
Bir başka şiirinde rüya olayının bir cuma günü gerçekleştiğini öğreniyoruz:
Bir Cuma gecesi gördüm düşümde
Bâl urup, göklere uçtum, yârenler
Pervâz eylep, seyrân ettim dünyâyı
Bir âbâdan caya düştüm yârenler (36)
2.Rüya:
2.1. Davet
Diğer rüya motiflerinde kutsal kişi rüya sahibini ziyaret ederken Mahtumkulu 4 atlı
tarafından bizzat Hz. Muhammed’in bulunduğu erenler meclise davet edilir. Mahtumkulu ruhî
bir yükselişle davete icabet eder.
2.2. Meclis
İki eren tarafından meclise götürülür, yeşil giyimli, atları yerinde duramayan dört eren
meclisin sayısal olarak büyütülmesini ister bu esnada 60 atlı ile birlikte bir şahıs meclise
yaklaşır, bu Hz. Muhammed’dir. Mahtumkulu’ya da bir at verirler, herkes bu atlıları
karşılamaya çıkar. Hal hatır sorulduktan sonra meclis kurulur, Mahtumkul’yu aralarına alırlar,
Hz. Ali elinden tutar, altındaki hasırı alıp üstüne tanımsız bir şey koyar ve kısmetin budur
devranını sür der. Mahtumkulu Hz. Ali’den mecliste bulunanları ad ad sorar: bunlar Hz.
Muhammed, Selim Hoca, Baba Züryat, Veysel Karani, Bahaeddin, Zengi Baba, Çâr-yâr
cevabını alır.
Hz. Muhammed, Hz. Ali ve diğer ashaba, bu kulun maksadını verin der. Selman Baba
emriyle bade sunulur, kendinden geçer. Sonra Arş’ta, ferşte ne varsa görmesine izin verilir.
Turgıl Dediler
Bir gece yatırdım tünün yarında
Bir dört atlı gelip turgıl dediler
Haber bermiz sana fırsat cayında
Şol yerde erler bar görgil dediler
Nazarım yetişgeç şol dört merdâne
Gönlüm cuşa geldi başım gerdâne
Şol vakıtta bar iki iki divâne
Durma oğlan anda bargıl dediler
Şol iki divâne tuttu kolumdan
Alıban gittiler durgan yerimden
60
61
titremek
altın
92
Bir işaret boldu onun birinden
Seyranda barıban durgıl dediler
Olturdup geldi iki pirzâde
Gözünden yaş akar dili duada
Hu Hak, deyip çıktı altı piyâde
Adam indi gelir görgil dediler
Bir dört atlı geldi barı62 sebzebâz63
Asaları yeşil atı teblebâz64
Meclis halkasın kurman böyle az
Adam köptür ulug kurgıl dediler
Dıştan çıktı altmış atlı gördüler
Muhammet dip tamam karşı yördüler
Sağlık selametlik bir bir sordular
Durman ulug caya65 yörgil dediler
Bir atın ardına beni berdiler
Seyrânda şol caya barıp durdular
Tamam oturdular meclis kurdular
Oğlan bana ara girgil dediler
Alidir dediler tuttu destimden
borya66 döşeğimi aldı astımdan67
Ben bilmedim bir zat68 koydu üstümden
Yolugan69 devrândır sürgil dediler
Haydardan soradım barça at-be-at
Hazret-i Peygamber oldur bolma yat
Ol Selim Hocadır, ol Baba züryat
Ol Veysel Karandır bilgil dedilen
Ol Bahaeddindir ol hem bir erdir
Biri Zengi Baba ol da nâmdârdır
Ol söyenşip70 duran dörtçahar-yârdır
62
tamamı
Yeşil giyimli
64
Oyun yapan
65
yere
66
Kamıştan yapılmış, hasır
67
alt
68
şey
69
Kısmetine çıkan, gelen
70
Dayanıp, yaslanıp
63
93
Maksadın ne bolsa aygıl dediler
Şol vaktta duran iki şeyh-i şabb71
Bu oğlana pata berin72 dedi saf
Yüz yigirmi dört bin enbiya ashâp
Barısı şolardır bilgil dediler
Rasulullah aydı: Ya Şâh-ı Merdân
Eyâ Selim Hoca, ya Baba Selmân
Ebu Bekr-i sıddık, ya Ömer, Osman
Bu kulun maksadın bergil dediler
Selim, Baba Selman buyurdu merde
Piyâleyi tutup saldılar derde
Gitti akıl-hûşum yattım şol yerde
Arşta ferşte ne bar görgil dediler
Yel boldum yüğürdüm yerin damarına
Nazarım dokundu arşın kemerine
Ceberrut âleminde Celîl sırrına
Gelip özün karap73 görgil dediler
Nâ-geh hayal etsem ele getirdim
Kayda baksam ana nazar yetirdim
Bu hal ile ben feragat yatırdım
Yüzüme tükürüp durgıl dediler
Resullah aydı: Ashâblar yörün
Oğlanı uzatın bir bata berin
Buyurdu dört atla eltip tapşırın
Getirgen cayında koygıl dediler
Durup Mahtumkulu gözün açıptır
Serine ne köyler74 gelip geçiptir
Hıra ner tek75 ak köpükler saçıptır
Oğlan Allah yârın bargıl dediler (s.31-34)
2.3. İnşirah
71
Genç şeyh
Birisi için dua etmek, başarılı olmasını arzu etmek
73
bakmak
74
Fikir, hayal
75
Azgın deve gibi
72
94
İnşirah, İslâm terminolojisinde Mi’rac hadisesinde Hz. Muhammed’in kalbinin
yarılarak temizlendiği hadisedir. Mahtumkulu da bu hadiseyi yaşar. İfadesine göre
Gökyüzünde Samanyolu yıldızları söner, ikisi yeşil, biri beyaz giyimli üç eren zuhur eder,
bunlardan biri göğsüne vurur, diğeri kılıçla göğsünü yarar, üçüncü de ağzını ağzına koyarak
dem (nefes) verir. Bundan sonra isteğini Hz. Ali’ye ifade edebileceği söylenir:
Âsmânın yüzünden Kehkeşan öçtü76
Nâgehân üç ere nazarım düştü
İki yeşil giymiş, biri sefîd-pûştu77
Gözüm gördü, dilim gelmez fermâna
Biri gelip elin göğsüme urdu
Biri bir tîğ bilen yüreğim yardı
Ağzıma ağzın koyup, biri dem urdu
Derler: Arzın değil78 Şâh-ı Merdâne (s.54)
2.4. Bilgilerin öğretilmesi:
Hz Ali’ye yedi soru sorar: Bunlar gökten ağır, yerden mert, deryadan bay, taştan saht,
ateşten yakıcı, buzdan sert, zehirden acı’nın ne olduğudur. Sırasıyla: yaman töhmet, güzel söz,
münafık gönlü, kanaat ehli, cebredici sultan, cimri ve fakire eziyet cevaplarını alır.
Bunlar böyle digeç dilim açıldı
Kana kana mey-i muhabbet içildi,
Gönlüme yedi tavr sual geçildi
Dedim ruhsat bolsa, gelsin zebana
İki uzun erdir, bir kısa kaddır
Dediler: Hoş vaktır, yahşı fırsattır
Sözün bolsa, sora derler ruhsattır
Gönle gelen sözün getir beyâna
Dedim: Gökten ağır, yerden mert nedir
Deryâdan bay nedir, taştan saht nedir
Oddan yakıcırak, buzdan sert nedir
Zehirden acırak nedir bu câna
Derler: Yaman töhmet, ağır âsmândan
Kahırsız, yahşı söz gindir cihândan
Münâfığın gönlü saht sengistandan79
Ehl-i kânıg80 benzer bahr-ı ummâna
Cebr edici sultân yakıcı gözden
76
söndü
Beyaz giyinmiş
78
Arzını de, arzını söyle
79
taşlık
80
Kanaat ehli
77
95
Bahıldan dilesen, soğuktur buzdan
Fakire cebr etmek, zehirder sûzdan
Öğüttür bu sözler, bizden nişâne
2.5. Mahlas Verilişi:
Kendisine Firâkî mahlası verilir:
Muhtumkulu, hoş hâb içre yatardım
Emrine uğradım, imân getirdim
Özümü unuttum, hûşum yitirdim
Firâgî deyip çağıray sen81 men nâmım (s.68)
2.6: Uyanış
Yüzüne tükürülerek kendine getirilir. Hz. Muhammed’in emriyle dört atlı onu aldıkları
yere götürürler. Allah dostundur diyerek ayrılırlar. Mahtumkulu, azgın deve gibi ağzından
köpükler saçar, kendine gelir.
Durup Mahtumkulu gözün açıptır
Serine ne köyler82 gelip geçiptir
Hıra ner tek83 ak köpükler saçıptır
Oğlan Allah yârın bargıl dediler (s.34)
mahtumkulu hûşyâr boldum uyandım
uyandım örtendim84, tutuştum, yandım
ma’na pazarında hayata döndüm
şirin gazel donun biçtim yârenler (s.37)
2.7. İlk deyiş:
İlk deyişi Rabbinin ilhamıyla yurdu ile ilgili olur:
İlham etti Mevlâm bana
Nazar düştü senden yana
Yok bolur eden sana
Kaydıp dol Gürgene, Göklen
Sözü ağzıma Hak salar
Bir nefs aydılan bolur
Yamanlık eyleyen gelir
Nurbet85 dep amana Göklen (S.200)
Haktan bize buyruk bağlıdır belim
81
Çağırasın, çağıracaksın
Fikir, hayal
83
Azgın deve gibi
84
Yanmak, pişmek
85
Rahm, merhamet, acıma
82
96
Sende talim aldı açıldı dilim
Gelsin deyip karar86 ol Gerkez ilim
Gider boldum, hoş kal, güzer Şirgazi (s.205)
İkinci rüya:
Bir başka şiirinde rüya ruhî bir yükselişle Kırklar Meclisi’nde gerçekleşir. Bu şiirde
Kırklar Meclisi’nin tafsili tasvirini görmekteyiz. Narenciye, Turunç, limon, elmaların
Kehkeşan’a yükseldiği; rengarenk güllerin açtığı , şeyda bülbüllerin öttüğü; mermer
havuzlarından Kevser suyu gibi suların aktığı bir bağda kırk eren meclis kurar, Mahtumkulu
selam verip el öper, onlar selam alıp yer açarlar ve burada kendisine cam kadehte şarap
sunulur:
Uçtum Yârenler
Bir Cuma gecesi gördüm düşümde
Bâl urup, göklere uçtum, yârenler
Pervâz eylep, seyrân ettim dünyâyı
Bir âbâdan caya düştüm yârenler
Kehkeşâna çıkıp türlü semerler
Bin türlü meyveler, Hürrem şecerler
Narıncı, turuncu, limon, almalar,
Bir âbâdan bağa düştüm yârenler
Açılmıştır anda renk-be-renk güller
şûriş87 u efgânda şeydâ bülbüller
mermerden havuzlu, Kevser dek sular
tahayyir eyleyip, çaştım 88 yârenler
ol kara bağlıkta gördüm bir çemen
acayip meclisin gördüm encümen
devre girip, gördüm, oturmuş çilten89
selam berip, kolun kuçtum yârenler
hemme âvâz eylep Aleyk aydılar
işaret eyleyip ötgül dediler
devre kurap90 câma şarap koydular
bana yetgeç91 kolum açtım yârenler
86
bakar
kavga
88
şaşmak
89
kırklar
90
kurup
91
Ulaşınca, yetişince
87
97
bilmedim köp mü ya bana az bedri
özge âlem, başka bir avaz bedri
aşk aldı gönlümü, dile söz bedri
ayaktan ayağa düştüm, yârenler
mahtumkulu hûşyâr boldum uyandım
uyandım örtendim92, tutuştum, yandım
ma’na pazarında hayata döndüm
şirin gazel donun biçtim yârenler (s.36,37)
Bu kayıtlar, birinci rüyayanın başka bir ifade şekli değilse; Mahtumkulu’nun
rüyasının iki defa gerçekleştiğini ve iki defa badelendiğini öne sürebiliriz. Bu durumda birinci
rüya şeriat, ikinci rüyanın da tarikat çerçevesinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Nitekim bir
şiirinde gam badesini iki tas içtiğini ayrıca belirtir:
Mahtumkulu nûş ettim gam bâdesin iki tas
Üç içere rağbet yok, çün candan boldum halâs
Serinde sansız sevda, içte vesvâsü’l-hannâs
Gelin, tedbir eylen, bu derde eyyühennâs
Dize çöküp dem ursa, İsa, Hızır hem İlyâs
Kalınmaz zinde, zinde bolmaz, hod mürde bolan, gönlüm (s.289
Kırklar Meclisi’nde kendisine bade sunan kişi Nakşibendîlik tarikatının kurucusu
Bahaeddin Nakşıbendî’dir. Bu kayıttan hareketle Muhtumkulu’nun Nakşîbend tarikati
müntesibi olduğunu da söyleyebiliriz:
Bir gece yatırdım Şah-ı Nakşıbendî
Keremi cûş eylep, bir nân götürdü93
Sağ elinde bâde gülgûn şarâbı
Sol elinde tâze büryan götürdü
Uyandım uykudan, kaldım düşümden
Hayrân kaldım divanenin işinden
Bâdesin nûş eylep, gittim hûşumdan
Cam dîdeden eşk-i giryân götürdü (s.523)
Sonuç olarak: Mahtumkulu Âşık Tarzı Türk Şiir Geleneğinin iki temel unsuru olan
rüya ve bade hususunu bizzat İslâm dini tebliğcisi Hz. Muhammed’in huzurunda yaşamış,
tasavvufun kaynağı Hz. Ali’den temel bilgileri öğrenmiştir. Mahlas olarak da kendisine Firakî
verilmiştir. Ancak bu mahlası şiirlerinde pek az kullanır. Rüya ve badenin ikinci defa
gerçekleştiğini de söyleyebiliriz. Bu rüya da Kırklar Meclisi’nde gerçekleşmiş pir
(Nakşıbendî) elinden bade içmiştir. Bu iki rüyanın birincisini dört kapı kırk makamın şeriat,
92
93
Yanmak, pişmek
getirdi
98
ikincisini de tarikat çerçevesinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu her iki unsurun da
şiirlerinin eksenini oluşturması bu hususa delil olabilir. Âşık Tarzı Türk Şiirinde âşık ve
şiirlerinin itibar açısından önemli bir yeri olan rüyayı kolektif şuur altının bir tezahürü olarak
görmekteyiz. Rüya hadisesinin arketipi ise eski Türk din adamlarının kimlik değişim
ritüellerinden başkası değildir. Bu arketip değişik aşıklarda olduğu gibi 18. Yüzyıl
âşıklarından Mahtumkulu’da da gerçekleşmiştir.
99
KAYNAKÇA
Beydili, Celal (2005) Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük, Yurt Kitap-Yayın, Ankara
Biray, Himmet (1992), Mahtum Kulu Divanı, Kültür Bakanlığı Ankara (Örnek
Metinler bu esere aittir)
Campbell, J. (1994), Yaratıcı Mitoloji: Tanrının Maskeleri, (Çeviren Kudret
Emiroğlu), İmge Yayınevi Ankara.
Çoruhlu, Yaşar (2011), Türk Mitolojisinin Anahatları, Kabalcı Yayınevi, Ankara
Günay, Umay (1986), Âşık Tarzı Türk Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara.
Güven, Merdan (2012), “Bâdeli Âşıklık Geleneğinde Şamanî Kültür İzleri”,I. Uluslar
arası Âşık Sümmâni ve Âşıklık Geleneği Sempozyumu Bildirileri, Erzurum.
Jung, Karl Gustav (1996), Analitik Psikolojinin Temel İlkeleri/Konferanslar, (Çeviren
Kamuran Şipal) Cem Yayınevi İstanbul.
Ünal, Merve (2014), Ayonkarahisar Efe Köyünün Folkloru, (Basılmamış Lisans Tezi)
DPÜ, TDE Bölümü Lisans Tezi (Kaynak: Hasan Yonca, Mevlit Çetinkaya, Sultan Çetinkaya,
Ümmü Yonca)
Yüksel, Hasan Avni (1996), Türk-İslâm Tasavvuf Geleneğinde Rüya, MEB Yayınları
İstanbul.
100
TÜRKMEN BİLGESİ MAHTUMKULU’NUN DEYİMLERİ ÜZERİNE BİR
DEĞERLENDİRME
EMRAH YILMAZ
Türk dünyası olarak 291.yıldönümü kutladığımız Mahtumkulu, Çağdaş Türkmen
dilinin temelini atan ve şiirleriyle edebiyat dünyasına ayrı bir renk katan, büyük Türk birliğine
referansla “bir sofrada hazır kılınsa aşlar” diyerek halkına bağımsızlık ve birlik olma
çağrısında bulunan bir söz üstadıdır.
Mahtumkulu gibi büyük düşünürlerin deyimlerinin de kendine has bir kokusu, özel
bir tadı vardır. Böylesi deyimler semantik açıdan mercek altına alındığında; dilin ifade
derecesine, beynin işleyiş gücüne, dilin anlam katmanlarına daha yakından müşahade edilir.
Dilbilimciler, dilin bütünüyle kavranabilmesi için sözvarlığı içerisinde deyimlerinin mutlak
surette incelenmesi gerektiğini belirtirler. Dilin bu mihenk taşları vasıtasıyla bir toplumun
sosyo-kültürel yapısı ve dil hassasiyeti hakkında da analizler yapılabilir. Bu itibarla bir dilin
sözvarlığında deyimlere farklı bir önem atfedilir.
Ancak üzülerek ifade ediyoruz ki; Türkiye'de ve Türkmenistan'da, Türkmen milli şairi
Mahtumkulu’nun kullandığı deyimler hakkında yapılan çalışmalar birkaç makaleden ibarettir.
Maalesef her iki ülkede de birkaç ay öncesine kadar “Mahtumkulu’nun Deyimler Sözlüğü”
hazırlanmış değildi. Bu eksikliği gidermek ve doğumunun 290. sene-i devriyesinde
Mahtumkulu araştırmaları noktasında dilimize az da olsa bir katkı sağlamak amacıyla
Mahtumkulu Üniversitesi Türkmen Dili ve Edebiyatı Bölümü Filoloji hocası Tagandurdı
Bekcayev ile beraber Türkmen Türkçesinde ilk defa “Mahtumkulu Eserlerinin Deyimler
Sözlüğü” adlı çalışmayı hazırladık.
Türkmen deyim bilimi, gerek linguistik bakımdan gerekse tarihi-etnografik
bakımdan derin bir şekilde incelenmemiştir. Eğer 1947 yılında H.Baylıyev ve Penah Azimov
tarafından yazılan “Deyimler Sözlüğü” ile 1976 yılında Sapar Altayev ve arkadaşları
tarfından hazırlanan “Türkmen Dilinin Frazeologik Sözlügi” adlı eserleri bir kenara koyarsak
o zaman durum daha iyi anlaşılacaktır. Ancak Mahtumkulu’nun kullandığı pek çok deyim
maalesef bu sözlüklerde yer almamaktadır. Dolayısıyla şairin deyimlerini açıklamak için
başvurulması gereken kaynak, yine eserin kendisidir. Nitekim öyle de yaptık.
DEYİMİN TANIMI VE MAHİYETİ HAKKINDA
Ömer Asım Aksoy’a göre deyim: “Bir kavramı, bir durumu, ya çekici bir anlatımla ya
da özel bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan
kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da tümcedir.” (Aksoy, 1988: 52)
Aksoy, deyimleri ; “Biçimsel Özellikler ve Kavramsal Özellikler” olmak üzere iki temel
noktada ele alır ve daha sonra “yapı, kuruluş ve anlamları açısından” alt guruplara ayırır.
Doğan Aksan’a göre;“Deyim, belli bir kavramı, belli bir duygu ya da durumu dile
getirmek için birden çok sözcüğün yan anlamında kullanılmasıyla oluşan sözdür”
(Aksan, 2002: 95).
Deyimlerin özelliği ve mahiyeti hakkında pek çok dilci görüşünü ifade etmiştir.
Ancak Mahtumkulu’nun deyimlerine dikkat çekmek ve zamanı ekonomik kullanmak için
101
sadece Rus dilbilimcisi Viktor Viladimir Vinogradov’un konuya ilişkin görüşlerini
aktarmakla yetineceğim.
Vinogradov’a göre deyimlerin nitelikleri:
1-Deyimler semantik açıdan asla parçalanamazlar.
2-Deyimleri kelimelerin kavram boyutundan hareketle değil, oluşturdukları yeni anlamlarıyla
bir bütün olarak ele almak gerekir.
3-Deyimler, tek başlarına bir anlam ifade etmeyen kelimelerden de oluşabilirler.
(akşamcı, bacaksız, kaşarlanmış, vs. )
4-Deyimler etkileyici bir anlatıma sahip özel kalıplardır.
5-Deyimleri meydana getiren sözlerin yeri değiştirilemez.
6-Deyimleri farklı bir dile birebir çevirmek mümkün değildir. (Babayev 1962: 34).
Türkmen dilcisi Kakacan Babayev’e göre:
A) Deyimler, mutlaka iki veya daha fazla sözcükten meydana gelmelidir.
B) Her bir dilin deyimlerinin kendisine has belirgin özelliği olmalıdır.
Bu anlamda sadece Türkmen diline özgü olan deyimler birkaç örnek vermek yerinde
olacaktır.
 (Yedi deryanın suyunu içen) “Yedi deryanıñ suvunı içen” > (çok okumuş, çok
bilen manasında);
 (Kör deven köprüden geçti) “Kör düyän köprüden geçdi” > (evlenmek);
 “Soñuna sogan äkerin” > (bir işi tamamen bitirmek).
Değerli Katılımcılar!
Bu bildiride, klasik dönem Türkmen edebiyatının deyim yapısı ve mahiyeti hakkında
fikir edinmek amacıyla şairin en güçlü ve en gizemli ifadelerini oluşturan deyimlerinden
temsili olarak 6 tanesini yeni bir bakış açısıyla idrak dilbilimi açısından üç boyutlu olarak
(Gramatik, Semantik, Kognitif) incelemeye çalıştık.
Sözkonusu Mahtumkulu’nun kullandığı deyimler olunca takdir edersiniz ki;
anlatılacak pek çok şey vardır. Ancak özetle söylemek gerekirse, “Mahtumkulu Eserlerinin
Deyimler Sözlüğünü” hazırlarken dikkatimi çeken üç konuya temas etmek istiyorum.
1-Mahtumkulu, şiirlerinde Türk dilinin somutlaştırma eğiliminden ziyadesiyle istifade
etmiştir.
2-Dolaylamalara (periphrase) sıkça başvurmuştur.
3-18.yy’da Mahtumkulu’nun kullandığı deyimleri modern Türkmen Türkçesi deyimleri ile
karşılaştırdığımızda, günümüz deyimlerinin yapısında bazı kısalmaların oluştuğunu
söyleyebiliriz.
Somutlaştırma eğilimine örnek:
1- “Köňle geleni taraşlamak” / Gönüle Geleni Traşlamak
Gramatik / Yapısal: Ad + Sıfat + Fiil → A4 + S1 + A3 + İ.F.Y.E. + Mastar
Kognitif /Kavramsal: Köñül’ün niteliği sanatkâr ile ilişkisiyle ortaya konmaktadır (traşlamak)
102
Semantik / Anlamsal: Düşüncelerini olgunlaştırmak, iç dünyasındaki hissiyatını seçkin
kelimelerle aktarmak, yazdıklarını demlemek, kelimelere heykeltraş misali yaklaşmak.
Magtymguly, sözle her ne bileniň,
Özüňe kemlik bil aýtman öleniň,
Taraşlap, şaglatgyl köňle geleniň,
Senden soňkulara ýadygär bolar. (Z8)
Mahtumkulu, söyle her ne bildiğini,
Kendine kusur bil, söylemeden öldüğünü,
Traşlayarak süsle, gönlüne geldiğini,
Senden sonrakilere yȃdigar olur. (Z8)
2- “Menligiňden inmek” / Benliğinden İnmek
Gramatik / Yapısal: Ad + Fiil → A6 + Mastar
Kognitif /Kavramsal: Benlik’in niteliği eylem ile ilişkisiyle ortaya konmaktadır (inmek)
Semantik / Anlamsal: Kibirden kaçınmak, böbürlenmemek, övünmekten içtinap etmek, tevazu
göstermek, alçak gönüllü olmak.
Asy bolma, günähiňden ýanawer,
Özüň tany, menligiňden inewer,
Ýagşy wagtdyr, toba kylyp, dönewer,
Ýazyklar geçiler çagdyr bu çaglar. (Ç1)
Asi olma, günahından dönüver,
Kendin tanı, benliğinden iniver,
Yahşı vakittir, tövbe edip, dönüver,
Günahlar silinir çağdır bu çağlar. (Ç1)
3- “Pikir bişesinden avlamak” / Fikir Ormanından Avlamak
Gramatik / Yapısal: Ad + Ad + Fiil → A1 + 3.Tekil Şahıs İyelik E. + Kay. H. + A6 + Mastar
Kognitif /Kavramsal: Fikir’in niteliği doğa ile ilişkisiyle ortaya konulmaktadır (bişe/orman)
Semantik / Anlamsal: Derin düşünmek, tefekkür etmek, ibret nazarıyla bakmak.
Aby-towpyk ýuwup jesedim nawyn,
Hümmet bile ötsem ybadat zawyn,
Ruhum guşun besläp, nebsimiň awun,
Pikir bişesinden awlamaýynmy? (Ş5)
Âb-ı tevfik yıkar beden gemisi,
Himmet ile geçse kul zaviyesi,
Ruh kuşunu besler, avlasam nefsi,
Fikir ormanından avlamayım mı? (Ş5)
4- “Pikir gazanında gaynamak” / Fikir Kazanında Kaynamak
Gramatik / Yapısal: Ad + Ad + Fiil → A1 + 3.Tekil Şahıs İyelik E. + Kay. H. + A5 + Mastar
Kognitif /Kavramsal: Kazan’ın niteliği düşünce ile ilişkisiyle ortaya konulmaktadır (pikir/fikir)
Semantik / Anlamsal: 1-Düşüncede doyum noktasına gelmek, düşüncenin olgunlaşması,
2-İstişare etmek, düşünce sahasında kollektif hareket etmek, fikrin tamamlanması.
Gorka-gorka üflis ýagdaýa düşdük,
Takdyr näme bolsa, görülsin indi.
Pikir gazanynda gaýnadyk, bişdik,
Degme, ol joş urup dökülsin indi. (G54)
Korka korka müflis duruma düştük,
103
Takdir ne olursa, bilinsin artık,
Fikir kazanında kaynadık, piştik,
Bırak, o çoşup da dökülsün artık. (G54)
5- “Köňlüni bire baglamak” / Gönlünü Bir’e Bağlamak
Gramatik / Yapısal: Ad + Ad + Fiil → 3.Tek. Ş. İ.E. + Kay. H. + A3 + A4 + Mastar
Kognitif /Kavramsal: Köñül’ün niteliği inanç ile ilişkisiyle ortaya konmaktadır (Bir/Hakk)
Semantik / Anlamsal: 1-Allah’a inanmak, teslimiyet, derviş olmak, 2-Bir konuda belli bir
karara gelmek, neticeye varmak.
Dünýä gamy başyňda, göýä ýüwrüp, ýelir sen,
Dünýä doýmak ýok bolgynça bolsun diýr sen,
Ähli-musulman bolsaň, ölginçä halal iýr sen,
Kyrkyňda toba eýläp, bir mürşide gol biýr sen,
Köňlüňi bire baglap, eziz Suhana geldiň. (N2)
Dünya gamı başında, güya koşup gelirsin,
Dünyaya doyum olmaz, oldukça olsun dersin,
Ehli Müslüman isen, daima helal yersin,
Kırkında tövbe edip, bir mürşide gidersin,
Gönül bağlayarak, o aziz sübhana geldin. (N2)
6- “Baş bilen hac eylemek” / Baş İle Hac Eylemek
Gramatik / Yapısal: Ad + Edat + Birleşik Fiil → A1 + A1 + Yardımcı Fiille Oluşan B. Fiil
Kognitif / Kavramsal: Baş’ın niteliği ibadet ile ilişkisiyle ortaya konulmaktadır (hac eylemek)
Semantik / Anlamsal: Secde etmek, acziyetini bilmek, boyun eğmek, itaat etmek.
Adam ata haj eýledi baş bilen,
Ýüzün ýuwdy gözden akan ýaş bilen,
Kabyl urdy ol Habyly daş bilen,
Ini agasyndan aýrylmadymy? (A48)
Adem Ata hac eyledi baş ile,
Yüz yıkadı gözden akan yaş ile,
Kâbil vurdu o Habil’i taş ile,
Kardeş ağabeyden ayrılmadı mı? (A48)
Mahtumkulu Firakı’nın şiirlerini bu denli etkili kılan etmenlerden biri de dolaylamalara
sıkça başvurmuş olması sebebiyledir.
Ölüm →Ulagsız göç, Izı üzülmez göç, Tüynüksiz öye salmak, Mövt avısın içmek,
Yeriň damarına yügürmek, Käsäsi dolmak vs...
Kefen →Yakasız dona gelmek, Yakasız eteksiz dona girmek,Yakasız, eteksiz don biçmek,
Ecel →Ömrüniñ tanapını tartmak (ömrünün ipini çekmek), Ömür tanapı kesilmek,
Mezar →Tüynüksiz öy, Ahırat öyi, Toplı zemistan, Işiksiz, tüynüksiz garaňkı hana gelmek,
Işiksiz,Tüynüksiz cay, Gice öyünde yatmak, vd…
Kalp → Islam öyi (İslam evi), Devletmehmet Azadi ise; “İman evi” tabirini kullanır.
Tabut → Agaç ata mündürmek, Guş goltugına salmak, Bedev mündürmek...
Akarsu→Zıragatıň enesi (Ziraatin annesi), Heredot ise bu bağlamda akarsuyunun önemine
binaen: ”Mısır, Nil nehrinin bir armağanıdır” der.
Secde →Haka maňlay diremek, Baş bilen hac eylemek, Başı bilen gulluk eylemek
Kibir→ Men-menlik etmek, Öwlüyalık satmak,
Tevazu → Menliğiňden inmek, Menlikden gaçmak, Yokluk meydanında meclis kurmak,
(”Nabi” kelimesi gibi önce yok olmak ve yoklukta vücut bulmak....)
Bencillik → Özige soltan bolmak, Köñlüne men-menlik gelmek,
104
Yaşılık →Gış öye girmek (kış evine gir-), Yazları gış bolmak, Yazları gışa dönmek,
Elip kaddın dal etmek,Gış gargışı ýagmak, Elip kaddım boldu nun, Elip kaddın
nun eylemek, vb…
Sinir → Gahar atına münmek, Göz gızdırmak, Gahara münmek,
Ağlamak →Gözüň silini dökmek, Gözden köñül dökmek,
Yas →Özün yasa batırmak, Gam sili, Gussa sili
Ruhsat→ Pata/Ak pata almak, Pata bermek
Düşümek→Pikir bahrına girmek, Pikir deryasına akıl gämisini batırmak, Pikire batmak,
Pikir gazanında gaynamak, Pikir palçıgına batmak, Pikri pikre batmak, Pikre düşmek,
Pikre gitmek, Pikre galmak, Pikir bişesinden avlanmak, Pikre dolmak, Pikir basmak, Pikir
yetirmek, Akıl eýlemek, Akıl etmek, Akıl hazınasın açmak, Akıl dagıtmak, Akıl daglamak,
Akıl kesmek, Akıl yetirmek, Akıl, pikr etmek vs...
Kur’an →Işkıň kitabını açmak(Aşkın kitabı)
Susmak →Tilini kesmek, Tilini yıgnamak (dilini topla-), Dili yıgmak, Dili saklamak, vs..
Şahadet→Kelam getirmek, Keleme aytmak, Kelimeyi-iman görmek
Yukarıda gruplara ayırarak verdiğimiz örnekerden birkaçını şiir içindeki bağlamlarıyla
aktarmak istiyoruz:
Ulagsız göç (ölüm için):
Azyk göterinmez ulagsyz göç ne,
Alty ne, ýedi ne, dört nedir, bäş ne,
Akdan gara dönen şerefli daş ne,
Ady Döner, her kim zyýarat etdi? (84)
Işiksiz, tüynüksiz cay (mezar)
Hyzmat kyl kadyr Hudaýa,
Ömrüňi ötürme zaýa,
Işiksiz, tüýnüksiz jaýa,
Bir gün eltip salajakdyr.(163)
Yakasız eteksiz dona girmek (kefen)
Ajal dogry gelse, garşy durar sen,
Gaçyp imkanyň ýok, göwsüň gerer sen,
Ýakasyz, eteksiz dona girer sen,
Tüýnüksiz öýlere salsa gerekdir.(440)
Islam öyi (kalp, gönül)
Säher tur, Hudaýa ýalbar,
Yslam öýüň abat galsyn.
Ýamany goý, ýagşa ýol ber,
Şeýtan işi berbat galsyn.(144)
Zıragatıň enesi (akarsu)
Begler aksakgaldyr iliň magrajy,
Guldan aksakgallyk ile ýaraşmaz.
Akar suwdyr zyragatyň enesi,
Ilsiz-günsüz ýere gala ýaraşmaz.(234)
Gış öye girmek (yaşlılık)
Altmyşda gyş öýe girdiň,
Altmyş bäşde jandan irdiň,
Ýetmişde gunça gül tirdiň,
Toply zemistana geldiň.(90)
Haka maňlay diremek (secde)
Dört paslym nar boldy, daglar eredi,
Diriler uçdular, öli ýöredi,
Giden baryp Haka maňlaý diredi,
Ilimiň zybany — Azadym kany? (31)
Menligiňden inmek (tevazu)
Asy bolma, günähiňden ýanawer,
Özüň tany, menligiňden inewer,
Ýagşy wagtdyr, toba kylyp, dönewer,
105
Ýazyklar geçiler çagdyr bu çaglar.(243)
Pikir bişesinden avlamak (düşünme)
Aby-towpyk ýuwup jesedim nawyn,
Hümmet bile ötsem ybadat zawyn,
Ruhum guşun besläp, nebsimiň awun,
Pikir bişesinden awlamaýynmy? (280)
Gözden köňül dökmek (ağlamak)
Giň göwräni gam basypdyr özünden,
Baş hem gelse, ýyglap geçer halyma.
Bagyr ýaşyn köňül döker gözünden,
Gaş hem gelse, ýyglap geçer halyma.(47)
Keleme aytmak (şahadet)
Är, hatyn ikisi keleme aýdyp,
Musulman boldylar raýyndan gaýdyp,
Bular bu iş bilen myrada ýetip,
Hudaga köp şükür kyldy ýaranlar.(505)
Işkıň kitabını açmak (Kur’an)
Säher wagty, geliň dostlar,
Yşkyň kitabyn açaly.
Her hurufda niçe söz bar,
Oňa bir hasap geçeli.(155)
106
SONUÇ:
Günümüz deyimleri ile 18.yy deyimleri karşılaştırıldığında bugünkü deyimlerde bir kısalma
söz konusudur. Doç.Dr.Berdi Sarıyev hocamız, böylesi deyimleri “dolgusu düşen deyimler”
olarak nitelendirmektedir.
18. Yüzyıl Kullanım Şekli
Günümüz Türkmen Türkçesindeki Görünümü
Pikir deryasına batmak
Pikir palçıgına batmak
Pikri pikre batmak
Gam layına batmak
Pikir deryasına düşmek
Maksat iline yetmek
Maksat-mırada yetmek
Dile mısal getirmek
Dile dessan getirip
→
Pikre batmak
→
Pikre batmak
→
Pikre batmak
→
Gama batmak
→
Pikre düşmek
→
Maksada yetmek
→
Maksada yetmek
→
Dile getirmek
→ Dile getirmek
Acal tedbirine derman tapmazlık → Acala derman tapmazlık (Ecele derman bulamamak)
Ak pata bermek
→ Pata bermek (İzin vermek)
Yolun tanapını sökmek
→ Yolı sökmek
Yolun tanapını külterlemek
→ Yolı külterlemek (yolu aşındırmak), vs....
Sonuç olarak Mahtumkulu, Türk dilinin somutlaştırma eğiliminden yeterince istifade
ederek dile sembolik anlamlar yüklemiştir. Türkmen bilgesinin, takip mekanizmasını kırarak
beklenmedik, alışılmadık teşbihleri kullanması kadar dil bayrağını şerefle taşımış olması da
önemli bir gerçektir. Çağataycayı, özellikle de Nevâyî’yi çok iyi bilmesine rağmen eserlerini
halkın diliyle yazmayı tercih etmiştir ve Türkmen Türkçesi’nin yazı ve edebiyat dili halinde
teşekkül etmesinde ciddi katkıları olmuştur. Mahtumkulu, kültürel değerlerini yeni nesillere
aktaramayan hiçbir halkın millî olarak var olamayacağı gerçeğinden hareketle kudretli şiirler
yazmış ve değerlerin aşınmasına da müsaade etmemiştir. O, şiirleri vasıtasıyla yöneticileri
adaletle yönetmeye davet etmiş, Türkmen boylarına birlik olma çağrısında bulunmuş,
insanları mutlak hakikate çağırmış ve hayatını davasına vakfetmiş bir gönül kahramanıdır.
Şiirden öte Türkmen halkına bir özgüven kazandırmıştır. Bugün millî değerlerle
örtüşen düşünceler varsa, şiirler varsa, kendine özgüven varsa bunda Mahtumkulu’nun büyük
katkısı vardır. Türkmen edibinin şiirleri ilmi açıdan ciddi bir şekilde tahlil edilebilirse; işte o
zaman fikir dünyasının derinliğine nüfuz edilmiş olacaktır. Özetle söylemek gerekirse;
“Dilinde İslamiyet, Kaleminde Türklük” diyerek takdim edilen Mahtumkulu gibi nekre bir
şahsiyetin işlediği dinî, millî, ictimaî, siyasî ve insanî değerler hem akıl hem de gönül
dünyamıza hitap etmektedir.
107
Sözlerimi Mahtumkulu’nun 291. YILDÖNÜMÜNE İTHAFEN yazdığım bir şiirle
bitirmek istiyorum:
“SÖZ PAZARI”
Hakk ilhâm etmiş hikmeti, diline
Mahtumkulu Firaki, böyle biline
“Fikir deryasında akıl gemisine”
Manasını düşün de, sor birisine!
Türk’e emanet, Türkmen’e mukaddesât
Arş içinde mekân tutan hikmetli zât
Yüzüne tükürmek, demektir icâzet
İşte kapılar; iz’ân, basîret, ferâset…
Ten mülkündedir; can şehri, ecel kampı
Fırsat evindeki, muhabbet makamı
Mayalanmış, bir sofrada Türk idrakı
Kutlu olsun! Şanlı yılın Ey Firakı…
Sabır gemisinin usta kaptanına,
Fikir kazanının Türkmen aşçısına,
Söz pazarının malûm tüccarına,
Edirne’den Ardahan’a, selam sana!
Azâdî’dir kıblen, kadirşinas atan
Aşk-ı Menli, Akkız’dır, Firakı yapan
Seni,yücelten o hakikat-ı irfan
Kabrinde olsun sana ışık, olsun can!
108
KAYNAKÇA
AKSAN, Doğan (2013) “Türkçenin Zenginlikleri İncelikleri”, Ankara: Bilgi Yayınevi.
AKSAN, Doğan (2006) “Türkçenin Söz Varlığı”, Ankara: Engin Yayınevi.
AÇILOVA, Gülcemal (1977) “Türkmen Dilinde Durnuklı Söz Düzümleri”, Aşkabat.
AKSOY, Ömer Asım (1993) “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” 2 cilt, İst: İnkılap Kitabevi.
ALTAYEV, Sapar ve diğerleri (1976) “Türkmen Dilinin Frazeologik Sözlügi”, Aşgabat.
AŞIROV, Annagurban (1984) “Magtımgulınıñ Golyazmalarınıñ Tesviri”, Aşkabat.
AŞIROV, Annagurban (2014) “Magtymgulynyñ Golýazmalarynyñ Derñewi”, Aşkabat.
AŞIROV, Annagurban (2013) “Magtymguly Eserler Ýygyndysy”, Aşgabat.
CESUR, Hasan Hüseyin (2010)“Yunus Emre Divanındaki Deyimlerin Yapı ve Anlam
Bakımından İncelenmesi”, Sivas.
ERDEM, Melek (2003) “ Türkmen Türkçesinde Metaforlar” KÖKSAV, Ankara, Tengrim
Türklük Bilgisi Araştırmaları Dizisi:6.
GARRIYEV B., KÖSAYEV M, (1959) ”Magtymguly Saylanan eserler” TSSR Ylymlar
Akademiyası. Aşgabat.
GARRIYEV B, (1975)”Magtymguly”Ylymlar Neşriýaty, Aşgabat.
GÖLPINARLI, Abdülbaki,(2004)Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri,
İstanbul: İnkılap yayın.
(Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL’in editörlüğünde; “Mahtumkulu Bütün Eserleri”(2014)
2 cilt. TÜRKSOY-Ankara Doç. Dr. Berdi Sarıyev, Doç. Dr. Nergis Biray, İlteriş Kutlu ve
Emrah Yılmaz ile birlikte).
HAMZAYEV M. ve diğerleri (1962) “Türkmen diliniň sözlügi” TSSR YlymlarAkademiyası.
Aşgabat. KÖPRÜLÜ, M. Fuat (1996) “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar”, DİB Yayınları,
Akademiyası. Aşgabat.
KAKACAN, Babayev, Türkmen Dilinde İdiomalar, A.M. Gorkiy Adındakı Türkmen Dövlet
Universiteti, Aşkabat, 1962.
KARA, Mehmet-KARADOĞAN, Ahmet, Türkmen Türkçesi-Türkiye Türkçesi Deyimler
Sözlüğü, Ankara: Çağlar Yayınevi, 2004
LAKOFF G., JOHNSON M. (2005) “Metaforlar, Hayat, Anlam ve Dil” Tercüme Gökhan
Yavuz DEMİR. Ankara.
SARIYEV, Berdi (2014) “Klasik Düşüncenin Türkmen Mimarları” Akademik Kitap., İst.
TOPRAK, Burhan (2006) “Yunus Emre Divanı”, Promat Basım Yay.İstanbul.
109
MAHTIMKULU HAKKINDA TÜRKMENİSTAN’DA YAPILAN ÇALIŞMALAR
Doç. Dr. İhsan KALENDEROĞLU
Klasik Türkmen Edebiyatı’nın 18. yüzyılı edebiyatı denilince akla ilk gelen
isimlerin başında şüphesiz Mahtumkulu Firaki gelmektedir. O, Türkmen edebiyatının gelmiş
geçmiş en önemli şairlerinden birisidir. Türkmen araştırmacılarına göre klasik Türkmen
şiirinin temelini atan şairlerden biri olmakla birlikte şiirleri bir taraftan Anadolu’ya ve
Balkanlara kadar ulaşırken diğer taraftan Türkistan coğrafyasında, Hindistan, Afganistan,
Rusya ve İran coğrafyalarında çok geniş bir coğrafya yayılmış; buralarda etkisini göstermiştir.
1724 yılında (1733) Türkmenistan’ın güney batısında yer alan Garrıgala şehrinin
Etrek Çayı boyundaki Hacıgovşan obasında bir evde doğan Mahtumkulu, Sumbar vadisinde
yaşayan Gökleŋ tiresinden (boyundan) olduğunu ifade etmiştir. Şair bu hususu, sonraki
dönemlerde yazdığı bir şiirinde şöyle ifade etmiştir.
Yaz geler, vagt-da gider, gaflata çıkmış gözlerim,
Açayın diysem, açılmaz ne agır uykılıdır,
Bilemen soranlara aydıñ bu garıp adımız:
Aslı Gerkez, yurdı Etrek, Adı Mahtumkuludır. (Garrıyev 1947: 13)
Dövlet Mämmet Azadi gibi Klasik Türkmen şiirinin önde gelen (1700-1760)
şairlerinden birinin oğlu olan şairin yetişmesinde elbette babasının çok büyük katkısı
olmuştur. Yaşadığı dönemde Arapça, Farsça, Klasik Çağatayca gibi dillere olan hâkimiyeti ile
dikkat çeken Azadi, aynı zamanda mutasavvıf ve âlim bir şair olarak da öne çıkmış; doğal
olarak oğlu Mahtumkulu’nın da ilk muallimi olmuştur. Daha sonra kendi köyünde Niyaz
Salih isimli bir âlimden dersler alan Mahtumkulu, sonraki dönemde Halaç’taki İdris Baba
Medresesinde bir süre öğrenim gördükten sonra Buhara’daki Kökeltaş ve Hive’deki Şirgazi
Han medreselerinde öğrenimini tamamlamıştır. Yaşadığı coğrafyaya yakın Afganistan ve
Hindistan’ı ziyaret etmiş olan şair, Türkistan şehrine gelerek Hoca Ahmet Yesevi’nin
öğrencileri ile de görüşmüş; Buhara, Hive gibi önemli kültür şehirlerindeki kütüphanelerden
Nizami, Nesimi, Fuzili, Nevai gibi önemli şairlerin eserlerini okuyarak kendini geliştirmiştir.
Yaşadığı dönemde ve sonrasında Mahtımkulu tıpkı Ahmet Yesevi, Süleyman Hakim
Ata, Mevlana, Yunus Emre, Korkut Ata, Hacı Bektaş Veli, Kaygusuz Abdal ve daha adını
sayamadığımız onlarca bilge şahsiyet gibi Türk dünyasının ak sakalları arasında yer
almaktadır. O yalnızca Türkmenistan’ın değil bütün Türk dünyasının edebi şahsiyetlerinden
biridir. Doğumundan günümüze 290 yıl geçen şairin şiirleriyle ilgili başta Türkmenistan
olmak üzere Türkiye ve Rusya’da birçok çalışma yapılmıştır. Özellikle 1992 yılındaki
bağımsızlık sürecinden itibaren Türkmenistan’da ve Türkiye’de Mahtımkulu hakkında
yapılan bilimsel çalışmalarda ciddi bir artış olduğu gözlenmektedir. Bu çalışmalar günümüzde
de artarak devam etmektedir.
110
Bu tebliğimizde elimizdeki mevcut kaynaklar doğrultusunda Mahtumkulu hakkında
Türkmenistan’da yapılan çalışmalardan bahsetmeye çalışacağız.
Türkmenistan’da Yapılan Çalışmalar
Türkmenistan’da Mahtumkulu ile ilgili ilk çalışma olarak 19. yüzyılın ilk yarısında
Türkmenistan’a seyahat düzenleyen F. Şopen, A. Mitskeviç ve arkadaşı A. Hodzko 1842
yılında Mahtımgulı’nın kısa biyografisi ve birçok şiirini yayımladığı kitabı görmekteyiz
(Çarıyev, 1957: 5). 1863 yılında ise Türkmenistan’a Hacı Reşit adıyla seyahat eden Macar
âlim Vambery Mahtumkulu’nun otuz şiirini “Orta Asya’ya Seyahat” adlı kitabının bir
bölümünde yayımlamıştır. Vambery bu seyahatinde, Mahtumkulu’nun şiirlerini besteleyerek
kendinden geçercesine okuyan bahşıları görünce çok etkilenmiş ve Mahtumkulu’nun
şiirlerinin halk üzerindeki tesirini “Türkmenler, şairin şiirlerine Kur’an’dan sonra ikinci
mukaddes kitap gözüyle bakıyorlar.” sözleriyle ifade etmiştir (Geldiyev, 2003: 103)
20. yüzyılın başlarında A. N. Samoyloviç ve V.V. Bartold da Mahtumkulu’nun
şairliğine çok önem vermişlerdir. Henüz üniversite 3. sınıf öğrencisi iken hocası
Melioranski’nin desteği ile 1902 yılında Türkmenistan’a gelen Samoyloviç bu süreçte
Mahtumkulu’nun şiirleriyle de ilgilenmiştir. Bir diğer araştırmacı V. V. Bartold “Türkmen
Halkının Tarihi” adlı makalesinde “Mahtumkulu’nun şairliği Türkmen halkı için çok büyük
önem taşımaktadır”. şeklinde bir değerlendirme yapmıştır. Önemli Rus araştırmacılarından
Bertels de “Türkmen halkı birçok şair yetiştirdi ama bunlar arasında söz üstadı, eşi benzeri
olmayan Büyük Mahtumkulu ilk sırada gelir. Mahtumkulu Türkmen’in kıymetli taşlarından
biri olup günümüzde âdeta bir yüzüğün kaşında göz kamaştırıcı ışığıyla parıldıyor.” demiştir.
20. yüzyılın başlarında Mahtumkulu’nun ilk şiirlerinin yer aldığı kitap 1911 yılında
Taşkent’te Ostroumov tarafından yayımlanmıştır. 1912 yılında ise Nogay Türklerinin yaşadığı
Astrahan’da Abdurrahman Niyazı tarafından şairinin şiirlerinden oluşan başka bir kitap
yayımlanmıştır (Garrıyev, 1977: s. 9).
1920’li yıllara gelindiğinde Bolşevik devrim Türkmenistan’da da etkisini hissettirmeye
başlamıştır. Bu dönemde özellikle kültürel politikalara ağırlık veren Bolşevikler, Türkmen
Sovyet İlimler Akademisi bünyesinde şairin adıyla Mahtumkulu Dil ve Edebiyat Enstitüsünün
kurulmasını şaire verilen önemin bir göstergesi şeklinde ifade etmektedir. Bu doğrultuda
Türkmenistan SSR İlimler Akademisi Gol Yazmalar Enstitüsündeki el yazması nüshalardan
hareketle 1926, 1940, 1941, 1943, 1945, 1948, 1949 yıllarında şairin şiirleri neşredilmiştir.
Ancak bu süreçte yapılan çalışmalarda büyük şairin şiirlerini tasnife tabi tutmanın yanı sıra
bazı şiirlerini yayımlamamaya varıncaya kadar gayr-i ilmî müdahalelerde bulunulmuştur.
Örneğin 1926 yılında Aşkabat’ta, önemli Türkmen yazarlarından Berdi Kerbabayev
Mahtumkulu’nun o zamana kadar derlenmiş şiirlerini bir araya getirerek kitap hâlinde basılan
divan nüshasında şairin “Mihmandır”, “Sofular” ve “Ay-gününüz Batmaya” isimli şiirleri
sonraki elyazması nüshalarda ve neşirlerde farklı şekillerde yansıtılmıştır (Çarıyev, 1957: 16).
Dönemin araştırmacıları bu durumu her ne kadar nüshalar arasındaki farklılıklar olarak
yansıtsalar da baskıcı yönetimin de müdahalelerinin olduğu inkâr edilemez.
16 Ağustos 1926 tarihinde “Türkmen şairlerinin, yazarlarının ve edebiyatla ilgili çalışma
yapan diğer ilgililere konferans düzenleme konusunda.” TK(b)P MK’nin Sekreteri özel bir
111
karar almıştır. Sekreterlik tarafından onaylanan programda, 9 kişiden oluşan bir düzenleme
komitesi konferansta ele alınması planlanan konular arasına “Türkmen edebî eserleri ve
Mahtumkulu’nun şiirleri” başlıklı bir bölüm de koymuşlardır.
Yukarıdaki faaliyetlerden gerek edebiyat gerekse folklor alanında Komünist Parti
yöneticilerinin ne kadar ciddiyetle çalıştıkları çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Ancak,
yapılan bu toplantıların tamamıyla başarılı olduğunu söylemek de oldukça güçtür. Özellikle
Türkmen İlim ve Edebiyat Cemiyeti’nin (TNLO) yapmış olduğu toplantılarda zaman zaman
tartışmaların olduğu görülmektedir. 1928 yılında yapılan bir toplantıda, cemiyette yer alan
antiproletar elemanlar, toplumun imkânlarını kendi milliyetçi görüşleri doğrultusunda
kullanmaya çalışmakla suçlanmaktadır. Özellikle A. Gulmuhammedov ve M. Geldiyev gibi
toplum içinde önemli görevlerde bulunan kişiler, yazdıkları eserlerde burjuva ve milliyetçilik
çalışmaları yapmakla itham edilmişlerdir. M. Geldiyev, dil konusunda Pantürkist bir yaklaşım
sergilediği ve bunu gizleyerek yaptığı için suçlanmıştır. Yine folklor ve klasik edebiyat ile
ilgili başta Mahtumkulu, Seydi, Zelili gibi önemli şairlerin eserlerinin, M. Geldiyev tarafından
milliyetçi duyguları yükseltmek için kullanıldığı belirtilmiştir (Bayrammıradov 1966: 76).
Daha sonraki yıllarda özellikle, Geldiyev’in bu tutumunun devam ettiği belirtilerek bu
durumun cemiyetin yapmış olduğu çalışmalara engel olduğunun altı çizilerek şiddetle
cezalandırılmıştır.
Bu dönemde halka Bolşevik rejimi anlatma noktasında propagandalara başvuran
dönemin idarecileri Mahtımkulu’nun şiirlerini de kullanmışlardır. Onun halk üzerindeki
etkisini çok iyi bilen Bolşevik idarecilerin isteği ile şairin İslami ve millî konuları işlemeyen
birçok şiiri seçilerek başta Rusça olmak üzere birliğe bağlı diğer halkların dillerine tercüme
edilmiştir. İlk defa Çarlık idaresi döneminde Rusçaya tercüme edilen Mahtumkulu’nun
şiirleri, 1920 yılının başında ikinci kez Lenin döneminde çevrilmiştir. Aynı zamanda onun
şiirlerinin tematik yapısı ile ilgili Rus araştırmacılar çalışmalar da yapmışlardır. (Jurmenek
1959: 110)
Bu hususta 1938 yılında, Türkmenistan Sovyet Yazarlar Birliği Başkanı Kemal
İşanov’un “Bagşı ve Şairlerin Cumhuriyetler Toplantısı”nda sunduğu tebliğinde “Klasik
Şairler Hakkında” adlı bölümde klasik dönem Türkmen edebiyatı ile ilgili tespitleri vardır.
Kemal İşanov, öncelikle klasik Türkmen edebiyatı ve bu dönemin önemli temsilcilerinden
Mahtumkulu’yu övdükten sonra onun yazmış olduğu bazı şiirlerde komünizm motifleri tespit
etmeye çalışmıştır. Kemal İşanov’un bu konudaki değerlendirmesi şöyledir:
“Türkmenistan’da devrimden önce Türkmen edebiyatı ve halk edebiyatının medeni
mirası çok zengindir. Bütün bunlardan önce 18. yüzyılda yaşayan Türkmenlerin büyük şairi
Mahtumkulu’nun varlığı çok önem taşımaktadır. Mahtumkulu, bundan 125–150 yıl önce
ölmüştür. Onu büyükten küçüğe bütün Türkmen halkı bilir. Mahtumkulu’nun yaratıcılığında
dini felsefenin güçlü olduğuna bakmadan, Türkmen halkının o zamanki ağır hayatını
anlatmada halk edebiyatının serbest olmadığını söyleyebiliriz. Mahtumkulu, kendi devrinin
büyük şairi olsa bile o devirden şikâyet etmiştir. Örneğin;
Mahtumkulu düşdiŋ ışkıŋ güzerne, Mahtımgulı düştün aşkın yoluna,
Kim bar sözletmäge eltip nazarna,
Ki var söyletmeye götürüp karşısına,
112
Hic ravac tapman söziŋ bazarna,
Hırıdarsız döke döke gidersen.
Hiç karşılık bulamazsın sözünün değerine
Gönülsüz döke döke gidersin.
Yine o;
Halayık barısı çesethor boldı,
Alımlar ılmından galdı kör boldı,
Sıpahı barısı parahor boldı,
Şa aldında adıl vezir galmadı.
Cariyelerin hepsi cesede döndü,
Alimler ilminden kaldı kör oldu,
Sipahilerin hepsi paragöz oldu,
Şahın emrinde adil vezir kalmadı.
diyerek, iki dörtlükte de bütün gücü ile o dönemde, halkı talan eden, soyan hanlara, beylere
karşı olduğunu göstermekte; ilmî adaletsizliği gözleyen insanlara karşı iş yaptıklarından
şikayet etmektedir (İşanov 1938: 19).
1940-1941 yılları arasında Ahmet Ahundov Gürgenli ve Ruhi Aliyev şairin şiirlerinden
oluşan kitabı birlikte çıkarırlar (Garrıyev, 1977: s. 9). Aynı yıl, II. Dünya Savaşı başlamadan
önce Mahtumkulu’nun şiirlerinden oluşan küçük bir şiir antolojisini Mark Tarkovski Rusçaya
tercüme ederek yayımlamıştır. 1944 yılında ise Baymuhammet Garrıyev’in yayımladığı kitabı
görmekteyiz. Bu dönemde Georgi Şengeli ise 1945 yılında Mahtumkulu’nun önemli
eserlerinden oluşan ikinci bir antoloji hazırlamıştır. 1948 yılında A.Tarkovski, M. Tarkovski
ve G. Şengeli birlikte Mahtumkulu’nun toplamda 5000 mısradan oluşan şiirlerini “SSSR
Dövlet Çeper Edebiyat Yayınları”ndan, 1949 yılında ise “Sovyet Yazarları Yayınları”ndan
çıkarmışlardır. Ayrıca “Türkmen Şiiriniñ Antologiyası” ve “Türkmen Poeziyasınıñ
Klassıkları” adlı çalışmalarda da şairin birçok şiiri neşredilmiştir (Berkeliyev 1980: 32).
1945 yılında B. A. Garrıyev, “Türkmen Edebiyatı Biziñ Guvancımızdır”, Sovyet
Edebiyatı dergisi, S. 4–5, Aşkabat, 1945, s. 35–37. Makalede Garrıyev, Dövletmammat
Azadı, Mahtumkulu Firaki, Andelip, Magrupı, Şeydayı, Şabende, Seydi, Zelili, Gayıbı, Talıbı,
Keminä, Zınharı, Mollanepes, Aşıkı, Abdısetdar Kazı, Kâtibi, Matäcı, Misgingılıç gibi
Türkmen şairlerinin kısaca özgeçmişleriyle birlikte sanatlarından bahsetmiştir.
1946 yılında Ata Govşudov’un hazırladığı Vatancılık temasını anlatan bir diğer çalışma
da “Magtımgulıda Halk Dörediciliği hem Vatançılık” adlı makaledir. Yazarın, SSCB İlimler
Akademisi Türkmenistan Şubesi yayınlarından çıkan bu makalesinde Mahtumkulu’nun
eserlerinin edebiliği, vatan sevgisi hakkında bilgiler yer almaktadır. Büyük Türkmen şairi
Mahtumkulu’nun atasözlerini, rivayetleri kendi eserlerinde üstatlıkla kullanmış olduğu
makalede birçok örnek yer almaktadır. Bu konuda yazılmış diğer bir makale de Mati
Kösäyev’in Sovyet Edebiyatı dergisinde yayımlanan “Halk Dörediciliginiñ Güycini
Duşmanıñ Derbi-Dagın Edilmegi Üçin Ulanılıñ” adlı makalesidir. Bu çalışma, M. Kösäyev’in
halk şairlerinin, bagşılarının ve yazarların III. Cumhuriyet istişaresinde yaptığı bildiriden
alınmıştır (Berkeliyev 1980: 32)
Yine 1950 yılında Hrestomatiya, Po Turkmenskoy Literature 18-19 Vekov i
Narodnomu Tvorçestvu. Aşkabat, 1950, 165 s. Antoloji şeklinde hazırlanan bu eserde,
113
Mahtumkulu, Zelili, Keminä, Mollanepes gibi şairlerin eserlerinden parçalar, destanlar, nazım
türlerinden birçok örnekler verilmiştir (Berkeliyev 1980: 47). TSSR Ilımlar Akademiyası Dil
ve Edebiyat Enstitüsü, Profesör G. O. Çarıyev’in editörlüğünde Stalin’in ölümünden sonra
1957 yılında “Mahtumkulu, Saylanan Eserler” adıyla Türkmen Devlet Neşriyatı tarafından
yayımlanmıştır. Eserde Mahtumkulu’nun 381 şiirine yer verilmiştir. Eserin ön söz kısmında
Çarıyev Mahtumkulu’nun şairlik gücü, yaşadığı dönemin sosyal ve siyasi yapısı hakkında
geniş bilgi vermiştir.
15 Ağustos 1958 yılında Türkmen Komünist Partisi Merkezi Komitesi tarafından
alınan karar gereği Mahtumkulu’nun doğumunun 225. yılı münasebetiyle bir dizi etkinlikler
tertip edilmiş; önceki şiirlerine ilaveten derlenen yeni şiirler le birlikte 2. Ciltlik kitap hem
Türkmence hem de birliğe bağlı diğer Türk topluluklarının dillerine tercüme ettirilmek
suretiyle bastırılmıştır (Taganov, A., 1960:130-131). 1959 yılında Hoca Hanov “Edebiyat ve
Sungat” gazetesinde yayımlanan “Magtımgulı ve Halk Dörediciligi” adlı makalesinde şairinin
şiirlerine geniş yer vermiştir. Yine bu dönemde Rus araştırmacı B. Jurmenek, Sovyet
Edebiyatı dergisinde “Mahtumkulunıñ Eserleri Rus Dilinde”, adlı bir makaleyle şairin
şiirlerinin Rusça yayımlandığı dönemleri ve toplulukları kaleme almıştır. 1977 yılında
Baymuhammet Garrıyev tarafından “Mahtumkulu, Saylanan Goşgular” adıyla Türkmenistan
Neşriyatı yayınları arasıdan başka bir kitap yayımlanmıştır. Bu çalışmada şairin şiirleri tema
bakımından tasnif edilmek suretiyle 420 civarında şiir yer almaktadır. 1983 yılında ise
Türkmen SSR İlimler Akademisi tarafından yayımlanan “Mahtumkulu, Saylanan Eserler” adlı
çalışmanın I. ciltte 294, II. ciltte ise 211 şiirine yer verilmiştir. Toplam 505 şiirin yer aldığı
bu çalışmanın her iki cildini de G. Nazarov, A. Mulkamanov, M. Övezgeldiyev yayıma
hazırlamıştır.
Sonuç
Mahtumkulu ile ilgili başta Türkmenistan olmak üzere Türkiye, Türk Cumhuriyetleri ve
Akraba Topluluklarla Rusya, Afganistan, Hindistan gibi ülkelerde pek çok çalışma
yapılmıştır. Tebliğimizde her ne kadar Türkmenistan’da yapılan çalışmalardan bahsetmeye
çalışsak da bu çalışmalar elbette belirttiklerimizle sınırlı değildir. Özellikle doğumun 290. yılı
münasebetiyle Türkiye’de ve Türkmenistan’da Mahtumkulu hakkında başta yeni şiirlerin
eklenmiş hâliyle divanının basılması, heykelinin inşa edilmesi olmak üzere pek çok faaliyet
gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmaların gerçekleşmesine öncülük eden, Türkiye’de ilk ilmi
çalışma özelliği taşıyan Mahtumkulu Divanını doktora tezi olarak hazırlayan Rahmetli Hocam
Himmet Biray Bey’i saygıyla anıyorum. Mekanı cennet olsun. Ayrıca yukarıda belirttiğim
Mahtumkulu’nun doğumunun 290. Yılı etkinliklerine öncülük eden, büyük emek sarf eden
Hocam Prof. Dr. Abdurrahman Güzel Bey’e ve ona destek veren diğer hocalara,
Türkmenistan Türkiye Büyükelçisine, Uluslararası TÜRKSOY Teşkilatı Genel Sekreteri
Düsen Kaseinov Bey’e, Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Dr. Fırat Purtaş Bey’e, 2013 yılı
Türk Dünyası Kültür Başkenti olan Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna Bey ve heyetine,
TİKA ve Başkent Üniversitesi Yönetimine saygılarımı sunuyorum.
Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.
114
Kaynaklar
AKINIYAZOV, G., “Mahtumkulunıñ Vatançılıgı Hakında”, Türkmenistan SSR’niñ
Ilımlar Akademiyasınıñ Habarları, cilt 7, sayı 12, Aralık, 1958, s. 113.
BAYRAMMIRADOV, K., “Türkmenistan Kompartiyasınıñ Guramaçılık Cebisleşigi
Ugrundakı Göreşi Tarıhından (1924-1934-inci yıllar)”, Sovyet Edebiyatı Dergisi, sayı
5, Mayıs, 1966, s. 72-86.
BERKELİYEV, Kakalı; Türkmen Halk Dörediciliği Boyunça Görkezici, Aşkabat,
Ilım Neşriyat, 1980.
ÇARIYEV, G. O., Mahtumkulu, Turkmenistan Dovlet Neşriyatı, Aşkabat, 1957.
GARRIYEV, B.A., XVIII-XIX. Asır Türkmen Edebiyatından, Gollanma Material
ve Usuli Görkezmeler, Aşkabat 1947, s.13-40.
GARRIYEV, B. A., Magtımgulı, Saylanan Goşgular, Türkmenistan Neşriyatı,
Aşkabat 1977.
GELDİYEV, G., Söz Konusu Edebiyat, Kaynak Yayınları, İstanbul 2003.
JURMENEK, B., “Mahtumkulunıñ Eserleri Rus Dilinde”, Sovyet Edebiyatı Dergisi,
sayı 1, Ocak, 1959, s. 110.
HIDIROV, M. N., “Mahtumkulu Pıragınıñ Çeper Dili Dogrısında”, Sovyet Edebiyatı
Dergisi, sayı 8, Ağustos 1959, s. 119.
İŞANOV, Kemal, ““Bagşı ve Şahırlarımızıñ Respublikan Slyotında, Halk Dörediciligi
Hakında T.S. Yazıçılar Soyuzınıñ Başlıgı Yol. Kemal İşanovıñ Eden Dokladından”,
Sovyet Edebiyatı Dergisi, Eylül-Ekim 1938, s. 19.
TAGANOV, A., “Beyik Şahırıñ Tarıpı”, Türkmen Komünisti, C.7, s. 127-134.
115
MAHTUMKULU’DA “SÖZ” KAVRAMI VE SÖZÜN PSİKOLİNGUİSTİK ETKİLERİ
ÜZERİNE BAZI DİKKATLER
Doç.Dr.Berdi SARIYEV
Değerli Katılımcılar!
Milletin millet olarak tanınmasında en önemli faktörlerden biri de hiç kuşkusuz dildir. Dilin
temel yapısını da sözlük hazinesinin oluşturduğu yadsınamaz bir gerçektir. İnsanoğlu hayatın her
safhasında mevcut dönemin sosyal ve tarihsel şartlarını dikkate alıp SÖZE sahip çıkmış, bunları
toplamış, bunlardan her türlü sözlükleri hazırlamış, sonuç itibariyle SÖZÜ, millî mirasına
dönüştürerek bunun korunmasını ve gelişmesini sağlamıştır. SÖZ de varoluş gayesine binaen insanın
birbiriyle temas kurabilmesi için önemli olan hizmeti yerine getirmiştir. Bu hizmetten yararlanan
insan, kullandığı sözcüklerle istek ve arzularını, görüş ve düşüncelerini beyan ederek kuşaktan kuşağa
aktarmayı başarmıştır. Neticede yılların tecrübesinden istifade eden insan, SÖZ ile hemhâl olup
“SÖZ”de yaşamanın getirdiği birikimi hayatın manasını kavramada sarf eden İNSAN ile tek parça
haline gelmiştir.
Türkmence bir ifade ile “ayrı-ayrı düşünceleri aňlatmak üçin hızmat edyän gepleyiş birligi”
[TDS:1962:606] (Ayrı ayrı dücünceleri anlatmak için hizmet eden konuşma birliği) olarak açıklanmış
olan deyişten yola çıkarsak, SÖZ → DÜŞÜNCEDİR / DÜŞÜNCE → ANIN / ZİHNİN ÜRETTİĞİ
BİR ÜRÜNDÜR mefaforunu elde edebiliriz. Sadece insanoğluna mahsus olan bir üründür SÖZ.
Mahtumkulu’nun belirttiği gibi esas olan bu ürünü halkının, milletinin SÖZ PAZARINA
çıkarabilmektir, ancak “söz ürünü”ne diğer ürünler gibi ve yurt dışına ihracat edilen mallara özgü olan
“Made in ...” damgası basılmayacaktır, çünkü bu ürünler ihracat edilmemek için üretilmiştir. Bu
nedenle söz konusu olan ürünler bir halkın genel milli ve miras varlığını oluştururlar.
Dil bilimciler şu ana kadar SÖZ VARLIĞINI ana hatlarıyla öğrenmenin çeşitli yollarını
araştırmışlar ve araştırmaktadırlar. Onların son yıllardaki bilimsel çalışmalarında insanın anlama
yeteneğine, akıl erdirme başarısına daha ağırlık verdikleri görülmektedir. Biz de idrak dil
bilimcilerinin görüşlerine katılarak bu bildiride Mahtumkulu şahsında İNSAN’DAKİ SÖZÜ ve
SÖZ’DEKİ İNSANI incelemeye çalıştık. İlmin çeşitli alanlarıyla ilgili yazılmış olan bilimsel
çalışmaları SÖZ olmaksızın göz önüne getirmek imkânsız olduğu gibi her bir halkın milli düşünce
yapısını da (менталитет) SÖZSÜZ ifade etmek asla mümkün değildir. Çünkü SÖZ, insanı sımsıkı
saran üç dünyanın (iç dünya, dış dünya ve dil dünyası) MİLLİ SESİDİR.
Dil biliminde metaforlara yeni bakış yöntemini getiren bilim adamlarının “Лакоф Дж.,
Джонсон М. МЕТАФОРЫ, КОТОРЫМИ МЫ ЖИВЁМ (Türkiye Türkçesi: Günümüzde
Beraber Yaşadığımız Metaforlar) / Дж.Лакоф, М.Джонсон // Теория метафоры. – М.: “Прогресс”,
1990: 347-415.” (Lakoff, George, Mark Johnson. Metaphors Ve Live By, Chicago and London,
1980) başlıklı kitabı son zamanlarda genel olarak bilimsel çalışmaların kaynak kısmında sıkça yer alan
temel bir eser olduğunun altını çizmek gerekir.
Biz de bahsedilen kaynaktan yararlandık, fakat biz bu çalışmamızda Türkmenlerin günümüzde
kullandığı (“метафоры, которыми мы живём”) metaforları değil, aksine KLASİK
ŞAİRLERİMİZİN KULLANMIŞ OLDUĞU METAFORLARI (“метафоры, которыми они
жили”) incelemeye, başka bir deyişle Türkmenlerin 18.yüzyıldaki “SÖZ PAZARINA” yolculuğa
116
çıkarak, idrak dil bilimi yöntemlerine göre halkın kendi SÖZÜYLE ilgili milli özelliklerini
araştırmaya çalıştık.
Türkmen dil biliminde ilk defa Türkmen aile ekolünün bilginleri – baba-oğlun (Devlet-Mehmet
Azadi ile Mahtumkulu Fıraki) eserlerindeki SÖZ kavramına yeni bir bakış açısıyla incelemeye ve
Türkmen SÖZÜNÜN milli özelliklerini aktarmayı göz önünde bulundurduk.
Bilindiği gibi, SÖZ her bir halkın, her bir milletin başka şeylerle yerini dolduramayacağı bir
varlıktır. Ayrıca SÖZ, halkın hazinesidir, milletin mirasıdır, devletin resmi dilidir, siyasetçinin siyasal
görüşüdür, hukukçunun yasasıdır, bilim adamının araştırmasıdır, din adamının duasıdır, şairin şiiridir,
yazarın romanıdır, halıcının el / çitme işidir, doktorun muayenesidir, annenin ninnisidir, babanın
atasözüdür…
Öncelikle bu hazine (SÖZ) her hangi bir dilin ve onu kullanmış olan milletin var olduğuna
şahitlik eder ve yaşadığını ispatlar. Tıpkı aldığımız örnekteki gibi. Örnekte, dilinin ve milletinin
varlığını, geçmişte yaşamış olduğunu, günümüzde yaşadığını ve gelecekte de yaşayacaktığını
Türkmen şairi Nobatkulu Recepov “Türkmen dili” başlıklı şiirini şu iki satırında şöyle dile
getirmektedir:
“Eger diri bolsa Türkmeniň dili,
Gelecegem diri, Geçmişem diri.” (Recebov, 1998:21)
Türkiye Türkçesiyle:
“Eğer Türkmen’in dili şu an diri ise, zaten Geçmişi diri olmuştur, sahip çıkılarak korunursa, hiç kuşkusuz
Geleceği de diri olacaktır.”
Bu satırdaki Türkmenlerin “DİRİ GEÇMİŞİNİN” canlı olduğunu ispatlamak için bizim yine
SÖZDEN istifade etmemiz gerektir. Çünkü bizim içinde bulunduğumuz mekanın SÖZSÜZ yeri
bulunmamaktadır, bir başka deyişle biz SÖZÜN içinde yaşıyoruz:
DÜŞÜNCE → SÖZDÜR. MADDE → SÖZDÜR. FİKİR → SÖZDÜR. İLİM → SÖZDÜR.
YAŞAM → SÖZDÜR. İNANÇ → SÖZDÜR. DEVLET → SÖZDÜR. SİYASET → SÖZDÜR.
KÜLTÜR → SÖZDÜR. SANAT → SÖZDÜR. EDEBİYAT → SÖZDÜR. DİL → SÖZDÜR.
SÖZLÜK → SÖZDÜR. ATA → SÖZDÜR. … → …
Tekrarlanmış gibi görünebilen fakat asla tekrarlanmayan bu durumu sonuç itibarıyla aşağıdaki
gibi ikili linguistik SÖZLEŞMEYE bağlayabiliriz:
I. DÜNYA → SÖZDÜR / SÖZ → DÜNYADIR
SÖZDÜR.
/ II. SÖZ → İNSANDIR / İNSAN →
Böylece yukarıdaki linguistik SÖZLEŞMEDEN yola çıkarak ağırlık verdiğimiz konu
İNSANDAKİ SÖZÜ ve SÖZDEKİ İNSANI öğrenmektir.
Türkolojinin tarihel ve kültürel eserlerine baktığımız zaman günümüzde idrak dil bilimi
yaklaşımları açısından başka türlü yorumlanabilir. Mesela, 11. yüzyıldaki “Kutadgu bilig” eseri
tamamıyla Türklerin eski idrak dil bilimine göre temeli atılmış olan bir eserdir. Türk idrak dil
117
biliminin canlı tarihi olan bu eserde “SÖZ” kavramıyla ilgili çok sayıda görüşlerin ileri sürüldüğünü
görebiliriz. İşte bir örnek, Türklerin SÖZ ve SÖYLEYİŞ ile ilgili eski felsefesine ait bazı örnekler:
I. 960. “biligli sözin sen eşit özneme, ayıtmazda aşnu sözüng sözleme.” [KB, 1991:113];
Günümüz Türkçesiyle: Bilgilinin sözünü dinle, itiraz etme; sana sorulmadan da söz söyleme. [KB/T,
1974:80].
Açıklaması: Genel Türk felsefesine göre, dildeki her bir işaret bir düşünceyi
DÜŞÜNCE → İŞARETTİR.
( ? ) → AYITMAKTIR.
( . ) , ( ! ) → SÖZDÜR.
“Ayıtmak – sormak; söylemek, demek” [KB, 1979:47]. Demek, “sormak” kelimesi soru
işaretini gerektiren kelimedir. Noktalama işaretlerine göre, soru (?) işareti söyleyişe (konuşmaya)
başlamanın en önemli unsuru, AYITMAKTIR, yani İSTEKTİR; haber (.) ve ünlem (!) işaretleri ise
SÖZDÜR. Sonuç itibariyle, İSTEK → SÖZDÜR metaforunu elde edebiliriz. Böylece “istek,
istemek” ( Türkmencede: isleg / islemek ) kelimelerin sözlükteki anlamlarında da yine SÖZ kavramıyla
karşılaşabiliriz.
II. “961. kişig kim okısa kereklep tilep,
ol ok sözlegü aşnu sözni ulap.” [KB, 1991:113]
Günümüz Türkçesiyle: Birini kim, lüzum görerek, ister ve çağırırsa, söze de ilk önce o başlar.
[KB/T, 1974:80]
Açıklaması: Türk felsefesine göre:
DÜŞÜNCE → İŞARETTİR.
İŞARET → ÇAĞIRIŞIMDIR.
ÇAĞRIŞIM → BELLİ BİR DÜŞÜNCEYE DAVET ETMEKTİR.
→ İŞARETİ BULUNDUĞUN YERDEN İLERİYE DAVET EDER.
← İŞARETİ BULUNDUĞUN YERDEN GERİYE DAVET EDER.
↑ İŞARETİ BULUNDUĞUN YERDEN YUKARIYA DAVET EDER.
↓ İŞARETİ BULUNDUĞUN YERDEN AŞAĞIYA DAVET EDER.
Örneğimize göre, OKIMAK → ÇAĞIRMAKTIR/ DAVET ETMEKTİR. OKIÇI / OKIĞÇI /
OKITÇI → DAVETÇİDİR. OKIYAN / DAVET EDEN → SÖZE İLK OLARAK BAŞLAYANDIR
118
(KONUŞAN). DAVET EDİLEN → DAVETÇİYE YANIT VERENDİR. (ÖNCE DİNLEYEN,
SONRA KONUŞAN). Böylece, okımak/ kereklemek / tilemek → istekte bulunmaktır. Netice
itibarıyla, yine istekle ilgili SÖZ kavramına döneriz ve İSTEKTE BULUNMAK → SÖZ
SÖYLEMEKTİR metaforunu elde ederiz.
III. “987.yava sözlese söz neçe yas kılur,
eğer sözleyü bilse asgı bolur” [KB, 1991:116]
Günümüz Türkçesiyle: Söz boş yere söylenirse, çok zarar getirir; söz yerinde söylenirse, faydalı
olur. [KB/T, 1974:82]
Bu örneğe göre, SÖZ YERİNDE İSE → FAYDADIR. SÖZ YERİNDE DEĞİL İSE →
ZARARDIR.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı gibi, idrak dil biliminde SÖZ kavramına büyük önem
verilmektedir. Bu durum ise her bir halkın milli düşünce özelliği incelendiği zaman öncelikle SÖZ
kavramının detaylı olarak ele alınmasının şart olduğunu belirtmektedir.
Rus ve Çin dillerinde “DİL-SÖYLEYİŞ-SÖZ” kavramlarını karşılaştırmalı bir şekilde tarihsel
açıdan inceleyen Ван Ци (Van Shi) Rus ve Çin gelenek göreneklerine göre konuşma kültürü hakkında
gelen sonuçları ilgi çekicidir. Dünya ve insanın yoktan var edilmesiyle ilgili düşünce merkezinde
(Слово-Логос) SÖZ kavramının yerini belirleyen araştırmacının bazı görüşleri [Ван Ци, 2010:13-14]
her bir halk için de geçirli olabilecek niteliği taşıdığını belirtmek gerekir:
SÖZ kültürü hakkındaki görüşün genel Türk geleneğine göre de TENGRİ / TANRI/ BİRİBAR /
YARATAN / HUDAY / HÜDA / HAK / ALLAH düşüncesinden kaynaklandığını görebiliriz. Buna
örnek olarak Türkmen bilgini Devlet-Mehmet Azadi’nin aşağıdaki satırlarını gösterebiliriz:
“Hak yaratmıştır tili ihsan için,
Söyle demiş: “Zikri-Hak” Subhan için.
Til ile mağlum olur, küfr-ü iman,
Til ile mağlum olur yakşı-yaman.
Hem sevap hem günah işler tamam,
Gönlün içre evvelinde fikir eyle,
Til iledir, dinle sen, ey has-u aam.
İyi kavra, yakşı-yamanı söyle.
Ger söz kötü ise, hemen yum dudak!
Yakşı ise, söyle daha da yakşırak.” (VA, 82-83).
119
Rus dilinin eski metinlerinden SÖZ kavramını inceleyen bilim adamların geldikleri nihayi
sonuçta şu aşağıdaki metaforların listesiyle karşılaşmak mümkündür:
“1.Метафоры стихий. (Doğal özellikleri olan metaforlar)
1.1. “Слово – это жидкось”. (Söz sıvıdır)
1.2. “Слово – это огонь” / “Слово – это стихия”. (Söz ateştir) / (Söz afettir)
2.Зооморфные метафоры. (Hayvanat /zooloji özellikleri olan metaforlar )
2.1. “Слово – это птица”. (Söz kuştur)
2.2. “Слово – это животное”. (Söz canlı yaratıktır)
3.Фитоморфные метафоры. (Bitkisel özellikleri olan metaforlar)
“Слово – это семя” / “Слово – это зерно”. (Söz tahıldır) / (Söz buğdaydır)
4.Пищевые метофоры. (Gıda / besin nitelikleri olan metaforlar)
5.Артефактные метафоры. (Madde / araç gereç nitelikleri olan metaforlar)
1. “Слово – это оружие”. (Söz silahtır)
2. “Слово – это игла”. (Söz iğnedir)
3. “Слово – это кормило” / “Слово – это весло”. (Söz kayık küreğidir) / (Söz dümendir).
[Кондратьева, 2007: 83-87].
Buna benzer örnekleri Rus klasik edebiyatı metinlerini inceleyen O. Y. Smirnova’nın “Концепт
“СЛОВО” как объект образного сравнения в русском языке” başlıklı bilimsel çalışmasında da
görmekteyiz [Смирнова, 2004:3-5].
Yukardaki örneklerden bir tanesini Türkmen Türkçesi örneğiyle karşılaştıralım. Rus dilinde
“Артефактные метафоры” başlıklı bölümde yer alan “Слово – это игла” (Söz iğnedir) örneği
Türkmen bilgini Mahtumkulu’nun aşağıdaki satırlarıyla yan yana getirebiliriz:
“Alma yaman sözi hergiz yadına,
Tiken bolup dürtüp geçer donundan” (S22).
Demek, karşılaştırılan nesneler (“iğne” ve tiken / diken) bir hedef için kullanılırlar, buna
ulaşmaları için ise “batması” / “batıp geçmesi” gerekmektedir. Böylece, Rus dilindeki “Слово – это
игла” metaforu ile Türkmen dilindeki “SÖZ → TİKENDİR” metaforunun anlamı açısından eşdeğer
olduğu bir gerçektir. Ayrıca her iki örnekte de SÖZ → MADDEDİR. Dikişte kullanılan iğnenin de,
bitki olarak bilinen dikenin de sivri ucu bulunur. Yalan veya kötü karakteri olan SÖZ söylendiği
zaman bunların sivri ucu gönül gömleğinden geçerek kalbi yaralayabilir. Türklere göre, el işi de, dil işi
de büyük bir başarıyı gerektiren sanattır. Dünyada eşi benzeri olmayan Türk halılarımız analarımızın,
gelinlerimizin, kızlarımızın, el işinin sanatsal eserinin bir örneğidir. Adı halı olarak geçse bile bu
eserden onların kalpten işlediği nakışlarını gönül gözüyle görmek mümkündür. Bu durum dil işi için
de geçerlidir.
120
Türkmen bilgini Mahtumkulu’nun sözleriyle ifade edersek, GÖNÜLLERİN NAKŞI olan SÖZ de
ilgi çekici bir sanatın eseridir. Bu nedenle günlük hayatımızda kullandığımız sözler, deyimler ve
atasözlerinin her biri halıdaki birer motiflere benzemektedirler: “Tile gelen sözler gönül nakışıdır” (G35).
Türkmen şairinin “Mahtumkulu, sözle her ne bildiğini, Kendine eksik bil söylemeden öldüğünü,
Tıraşlayarak süsle, gönlüne geldiğini, Senden son kuşaklara armagan olur! ” (Z6) satırlarında da yine
GÖNÜLE GELENİ tıraşlamaktan söz açtığı görülmektedir.
Babası Devlet-Mehmet Azadi’nin de gönülleri fethettiği vaazlarının ilk çıkış noktası HOŞ
SÖZDEN başlar. Onun “Tanrı dostum dedi, dostluk eyle sen, Hoş söz ile halk era vaaz eyle sen!”; “Hoş söz ile
eyle sen yakşı kılık”; “Gerçi hoş söz demek o ucuz turur, Cümle halka kuşkusuz ihsan turur”; “Vermek ile halk
era bu hoş sözü, Hiç tükenmez hem melul olmaz özü”; “Alem içre yakşılık düp-düz budur, Hoş kılık, hoş söz
bunlar uludur” satırlarında HOŞ SÖZ ile HOŞ KARAKTERİN bir sırada konulmasının merkezinde
Türkmen halkının milli düşünce yapısının temel taşı yatmaktadır.
Türkmen milli bilgini Mahtumkulu’nun “SÖZ PAZARI” deyimine onun “Baka-baka
gideceksin” başlıklı şiirinin son dörtlüğünde rastlıyoruz: “Mahtumkulu, düşdün aşkın güzerine, Kim var
konuşulacak gidip nazarına, Hiç revaç bulmadın sözün pazarına, Müşterisiz, döke-döke gideceksin” (B6).
Öncelikle şunu belirtelim, pazar olacaksa, herhangi bir malın veya eşyanın olması gerektiği aşikârdır.
O zaman SÖZ mal mı? Bu sorunun yanıtını tekrar şairin kendi satırlarından araştıralım. İşte, onun
yanıtı: “Uzak ömür, yol ağırdır, Han çalışırsa, bel ağırtır, Yakşı söze müşteridir, İyi gelir fakir, sultana.” (B51).
Bunların sonucu şunlardır:
“SÖZ → MADDEDİR / ÜRÜNDÜR.
SÖZ → İNSANIN ÜRETTİĞİ ÜRÜNDÜR.
ÜRÜNÜN SATILDIĞI YER → SÖZ PAZARIDIR.
SÖZ MÜŞTERİSİ → DİNLEYENDİR / İNSANDIR”.
18. yüzyıldaki Türkmen aile ekolü bilginlerinden baba-oğlun (Azadi ile Mahtumkulu)
eserlerinde karşılaştığız Türkmen sözlerinin nasıl türleri mevcut idi? Bunları sözün karakterisitik
özelliklerini ortaya çıkaran sıfatlarıya açıklamaya çalışalım.
Dilbiliminde herhangi bir durum değerlendirildiği zaman belirli kurallardan yola çıkıldığını Rus
ve Çin dillerinde “dil-söyleyiş-söz” kavramlarını inceleyen Vаn Shi’nin çalışmasında da
görebilmekteyiz: “положительные эпитеты” (olumlu sıfatlandırma özelliğine göre),
“отрицательные эпитеты” (olumsuz sıfatlandırma özelliğine göre) [Ван Ци, 2010:15]. Bundan
yola çıkarak biz de SÖZ kavramına ait olan karakteristik özelliği aşağıdaki şemaya göre
değerlendirmeyi isabetli bulduk:
121
SÖZÜN
KARAKTERİSTİK
ÖZELLİKLERİ
+
OLUMLU
OLUMSUZ
Mahtumkulu örneğinden hareketle SÖZLE ilgili sadece listesini vermekle yetindiğimiz “Özel
İfadelerin” MUHAKEMESİNİ ve MUKAYESESİNİ değerli Türk alimlerinin takdirine bırakıyoruz.
18. yüzyılda karşılaştığımız Türkmen sözlerinin olumlu (+) ve olumsuz (-) karakteristik özelliklerini
taşıyan sözcük listesinden bazı örnekler şunlardır:
1. YAGŞI SÖZ (İyi Söz):
18. ALIMLAR SÖZİ (Âlimler Sözü)
2. HOŞ SÖZ (Hoş Söz)
19. DANALAR SÖZİ (Bilginler Sözü)
3. ŞİRİN SÖZ (Şirin Söz)
20.YAGŞILAR SÖZİ (İyi Kişilerin Sözü)
4. LEZZETLI SÖZ (Tatlı Söz)
21. MERDİŇ SÖZİ (Merdin Sözü)
5. BAL ÝALY SÖZ (Bal Gibi Söz)
22. İL SÖZİ (El Sözü)
6. SÜYCİ SÖZ (Tatlı Söz)
23. AŞIK SÖZİ (Aşık Sözü)
7. DOGRI SÖZ (Doğru Söz)
24. YAMAN SÖZ (Kötü Söz)
8. HAK SÖZ (Hak Söz)
25. YALAN / YALGAN SÖZ (Yalan Söz)
9. AKIL SÖZ (Öğüt Verici Söz)
26. HARAM SÖZ (Haram Söz)
10. MAGNI SÖZ (Anlamlı Söz)
27. KÜFÜR SÖZ (Küfür Söz)
11. TAŇRI SÖZİ (Tanrı Sözü)
28. GIBAT SÖZ (Dedikodu)
12. KELAM SÖZI (Kelam Sözü)
29. ACI SÖZ (Acı Söz)
13. PYGAMBER SÖZİ (Peygamber Sözü)
30. ZARIN SÖZ ()
14. AYAT SÖZI (Ayet Sözü)
31. GATI SÖZ (Sert Söz)
15. HİKMET SÖZİ (Özlü Söz)
32. ZÄHER SÖZİ (Zehir Sözü)
16. MÄHRİBAN SÖZ (Mihriban Söz)
33. MANISIZ SÖZ (Anlamsız Söz)
17. ÄHLI-NASIH SÖZİ (Ehli-Hasıh Sözü)
34. KEMAKILLIK SÖZİ (Aptalca Söz)
122
35. BİEDEP SÖZ (Kaba Söz)
38. BİMAGNI SÖZİ ()
36. ŞEYTAN SÖZİ (Şeytan Sözü)
39. NÄKES SÖZİ ()
37. HATIN SÖZİ (Kadın Sözü)
SÖZÜN NİCELİK AÇIDAN KARAKTERİ
Sözün ölçü özelliği, başka bir deyişle sözlerin ölçü birimi olarak sıfatlandırılması Türkmenlerin
milli düşünce yapısının temel özelliklerinden biridir.
SÖZ → SAYAÇTIR.
1) SÖZ azlık-çokluk / miktar ölçüsü olarak:
“Magtymguly, az eýle söz,
“Eý, jahan mülkünde gezen serferaz,
Barça galar dag-u deňiz,
Bir bende men, köp sözleýip bilmen az,
Topraga dolsa üşbu göz,
Dünýä bazarynda pelek – humarbaz,
Hakdan ýene perman çykar.” (G10);
Hiç söý bile ynsan ony utmaz hiç.” (K13).
Örneklerden de anlaşılacağı gibi, Türkmenlerin konuşma kültüründe çok sözden
kaçınılmaktadır. 18.yüzyılda “Az bolsun, uz bolsun” (Az olsun öz olsun) düşüncesine hizmet eden
Türkmenlerde insanın değeri onun konuştuğu az sözüyle ölçülmüştür.
2) SÖZ ağırlık-hafiflik / ağram ölçüsü olarak:
“Diýrler: “Ýaman töhmet agyr asmandan…” (B47).
3) SÖZ geniş-darlık alanına göre / hacim ölçüsü olarak:
“… Gaharsyz, ýagşy söz giňdir jahandan,” (B47).
4) SÖZ değer / fiyat / paha ölçüsü olarak:
“Magtımgulı, sözüm gısga, şerhi köp,
“Zamana beyledir – göze ilmezler,
Bilmeze hiç, bilen kişä nırhı köp,
Her yigidiň golda barı bolmasa.
Yeriň yerden, äriň ärden parhı köp,
Yüz tümenlik sözün şaya almazlar,
Müşgül budur, sözleşende deň bolar.” (G13)
Her kişiniň ıgtıbarı bolmasa.” (G35)
123
124
“Soran bolsa, sınam içre suzlar bar,
Yüz tümenden yegdir, niçe sözler bar,” (D45);
5) SÖZ uzunluk-kısalık ölçüsü olarak:
“Magtımgulı, sözüm gısga, şerhi köp…” (G13);
“Ovval, Magtımgulı, özüň düzetgil,
Özüňni sen özgelere göz etgil,
Az iygil, az yatgıl, sözüň az etgil,
Ne bar manısız söz uzamak bilen.” (G26);
“Aslına yetişgil yalanda-çında,
Söz gısgadır, magnı köpdür içinde,” (O4).
SÖZÜN DİNÎ NİTELİĞİ
Müslüman inancında sözün başlı başına bir tesiri vardır. Aslında hakiki söz; mutlak yaratıcı olan
Allah’ın ( Hudaýyň, Taňrynyň, Biribaryň) ve onun peygamberlerinin sözüdür:
“Taňrı, pıgamber sözünden bihabardır bu pirler,
Pasıknı kazı bilip, nayıpnı soltan diyrler” (D2).
Sözün dinî niteliğini gösteren bazı örnekler:
1- SÖZ → AYETTİR:
“Bendäge etme hıyanat, Barça gul taňrıga rayat. Bu sözde bar hadıs, ayat, Pähim eyle
ölmesden burun!” (D3); “Aňlamaza ayat sözlerin diyseň… Ol sözler gulagnıň daşına degmez.” (D45).
2- SÖZ → HADİSTİR:
“Hadısdan, ravıdan bir söz diyeyin, Hayhat günden, zulmat günden, aman hey!” (A17); “Renci
azım, rahatı köp, şeyle bil, Sözleri hadısdır, ayatı delil, Beni İshak ibni Ibrayım Halıl, Yalavunç urugı
zatlı, yaranlar!” (A34); “Bendäge etme hıyanat, Barça gul taňrıga rayat. Bu sözde bar hadıs, ayat,
124
125
Pähim eyle ölmesden burun!” (D3); “…Pıgamber hadısın öňünde goysaň, Gıymazlıkda müň söz
gulagna guysaň, Ol sözler gulagnıň daşına degmez.” (D45).
3- SÖZ → TÖHMETTİR:
“Diýrler: “Yaman töhmet agır asmandan…” (B47).
4- SÖZ → KELAMDIR:
“Magtımgulı uyar kelam sözüne, Yer-u gök tutaşar daglar tozuna” (B35).
5- SÖZ → HARAMDIR:
“Tiliňni çekmeseň haram sözüňden, Belli, bibat bolar diniň, gıbatkeş!” (G64); “Köňül dünyä
ışkında, haram sözler tillerde, Men bir acız bende men, kemine men gullarda, Köp günäler
gazandım, az pursatlı yıllarda, Hıcalata goymagıl yagşı-yaman içinde!” (Y44).
6- SÖZ → ŞEYTANDIR:
“Okur bolsaň, ok ur nebsiň gözüne, Gara, çın göz bile müshef yüzüne, Aldanıp girmegil şeytan
sözüne, Allanıň emrine goygucı bolma” (G28); “Kimse şeytan sözün bitip baradır.” (G29).
Sözün dil ile münasebetinin olduğu aşikârdır. Bu ilişkiyi gösteren birkaç misal:
1- Söz ile Gönül Arasındaki İlişki:
“Magtımgulı, sözle her ne bileniň, Özüňe kemlik bil aytman öleniň, Taraşlap şaglatgıl köňle
geleniň, Senden soňkulara yadıgär bolar!” (Z6).
Burada zikredilen “köňle gelmek” ifadesi bazen “dile gelmek” şeklinde de kullanılır: “Ten bir
dar kapasdır, can bir Vagşıdır, Tile gelen sözler köňül nagşıdır” (G35).
Bu örnek de yine dil ile gönül arasındaki ilşkiyi göstermesi bakımından pek manidardır.
2- Söz ile Şuur Arasındaki İlişki:
“Magtımgulı, sözi dürdür bilene, Başda huşuň bolsa, söze gulak sal.” (B41).
3- Söz ile Akıl Arasındaki İlişki:
“Akıl bir gün keser boldı, Ne söz gelse bu dahana.” (B51); “Kesmez akıl, söz sözleşmez bu tiller,
Pelek urup, gözel suhan göterler.” (D36).
Mahtumkulu’nun bu satırlarından çıkardığımız netice şudur: “akıl → kesici bir alettir.”
Modern Türkmen Türkçesinde aklın bu niteliğini “yiti” ve “kütek” sözlerinden hareketle de görmek
mümkündür:
Mukayese : “Ol gatı yiti oglan / Beyle kütek adamı görmedim.”
125
126
4- Söz ile Yürek (Kalp) Arasındaki İlişki:
“Yürekde yok sözi tile getirme, Ihlas gulagına çalgın bu işi!” (B55).
“Bendesi men söze hırıdar guluň” (B43) diyen Mahtumkulu okuyucularına söz sanatı ve ifade
etme kültürü hakkında da pekçok tavsiyede bulunmuştur. Buyrun, Türkmen bilgesinin bu nasihatlerine
birlikte kulak verelim:
-Söylenen Söze Kulak Ver, Verilen Öğüt-Nasihati Dinle!
“Yagşı söze gulak salgıl, Yagşılardan alkış algıl” (A1); “Sözüm nesihatdır, bir gulak salıň”
(B43); “Hakıkat yolundan habarlı ärler, Bu sözüm eşitgeç, çın gulak biyrler” (Ç11); “Magtımgulı, bu
sözümni ilge äşgär kılsaňız, Bir nesihat bererem men, ger ki gulak salsaňız” (C4); “Yamana övüt
hebesdir, Yagşı äre bir söz besdir” (K17); “Nep almayan kişi sözden, övütden, Enaylıgı bolmaz gurı
sövütden” (Ý22).
Şahirin söz ve konuşma hakındaki bu perspektifi sıradan bir bakışaçısı değildir. Bu ifadeler
dönemin konuşma kültürünü yansıtması hasebiyle de pek manidardır.
-Müsaade Edilmezse, Ruhsat Verilmezse, Söz Söyleme!
“Akıl bolsaň, söz aytmagın, Nobat berilmeyän yerde!” (G44); “Gımmatın gaçırma, yerinde sözle,
Uzatmagıl her näkese tiliňni!” (I11).
Konuşma kültüründe konuşmacının da, dinleyicinin de kendi sorumlulukları vardır. Bu
mesuliyetten biri de yerinde, zamanında ve sırasına göre konuşma kaidesidir. Bu çok basit bir
kaideymiş gibi görülse de aslında gerçek hiç de öyle değildir. Bu konudaki düşüncelerimizi söz üstadı
Mahtumkulu’nun kendi sözleriyle toparlamaya çalışalım:
“Nobat berilmeyän yerde söz aytmazlık, munuň özi akıllılıgıň alamatıdır”, “Yerinde sözlemeklik,
munuň özi sözüň gadır-gımmatına ulı sarpa goymaklıkdır”.
- Sert, Nahoş, Kalp Kırıcı, Küfürlü, Acı Sözden ve Gıybetten Dilini Koru!
“Magtımgulı, ası guluň, Küfür sözden sakla tiliň” (A10); “Aslı adamzada acı söz urmaň” (D10);
“Çirik diyp, gatı söz aydıcı bolma” (G28); “Kişige gatı söz aydıcı bolma” (G28); “Geler-gelmez sözi
aydıcı bolma” (G28); “Tiliňi çekmeseň haram sözüňden, Belli bibat bolar diniň gıbatkeş!” (G64); “Söz
yarasından gaçaver, Tıg yarası biter gider!” (Ö4); “Alma yaman sözi hergiz yadıňa, Tiken bolup
dürtüp geçer donuňdan” (S22), “Bir yaman söz cana yılan dişidir, Soksa, zähri asan çıkmaz iniňden”
(S22).
Söz üstadı şair burada sözle yaralamanın, insanı kırmanın “hançerden daha ağır” şekilde bir
yaralanmaya sebebiyet vereceğini beirterek konuşma kültüründe nahoş, gereksiz, incitici sözlere yer
verilmemesi gerektiğini hatırlatmaktadır.
Mahtumkulunun bakış açısına göre, Tek bir sözden incinen veya sadece bir sözle kalbi kırılan
birisini eski haline getirmek, onun gönlünü almak lokmanın başaramayacağı bir şeydir. Bunun içinde
büyük üstad daima “dilini küfür sözden koru”, “asla kimseye acı söz söyleme”, “kötü söz söyleyen
126
127
olma”, “söz yarasından kaçıver”, “yaman sözü agzıňa da alma, hatırına da getirme” gibi tavsiyelerde
bulunmuştur.
- Bütün İnsan Irkına, Özellikle de Gamlı, Yabancı ve Misafir Olan İnsanlara Karşı Edepli
Davran, Güleryüzlü Ol, Hoş Sözler Söyle!
“Hoş sözlegil, bir mısapır duş gelse” (A9); “Dür bolsun dayıma sözlegen sözüň” (B46);
“Gaharsız yagşı söz giňdir cahandan” (B47); “Yagşı söze hırıdardır, Yararmış geda, soltana” (B51);
“Bir gamlı göreňde şirin söz bergil” (D10); “Cahan içre musulmana, Hoş sözler yagşı sanaver!” (E7);
“Bildigiňçe mıdam yagşı sözlegin, Yagşı söz tapmasaň, otur sem bolup” (C12); “Bilseň hoş güftar
açaver, Bilmeseň äm-säm geçever” (Ö4).
Şair konuşma kültüründe tatlı dilli olmanın, adabı muaşerete riayet etmenin elzem olduğunu
özellikle belirtmiştir. Onun fikrine göre, yabancı, misafir veya dertli insanlar ile karşılaşıldığında,
konuşma kültürüne daha da ihtimam gösterilmesi gerekir. Bu meyanda verilen nasihatler: “hoş söyle
ki, bir misafir duş gelsin”, “dür olsun daima sözleyen sözün”, “elinden geldiğince daima yagşı söyle”,
“gamlıyı gördüğünde, şirin söz söyle” vb..
-Sözün Aslını, Hakiki Manasını İyi Anla!
“Söz manısın aňmaz adam, Bir guyruksız ite meňzär” (A31); “Zatında söz pähmin bilmez
adamga, Müň manı söyleseň, gadrın näbilsin” (G2); “Akmak sözden hezl eylemez, aňlamaz, Arıf
bolsaň, söz manısın seçer sen” (G36); “Söz bilmeseň, bileniňi aytmasaň, Söz sözledip, söz aslına
yetmeseň, Yay çekeňde, dogrı garap atmasaň, Ol okuň nışanıň yanına degmez” (C10); “Sözlegende söz
manısın bilmeyen, Ondan yene sözlemeyen lal yagşı” (M5); “Aslına yetişgil yalanda-çında” (O4);
“Magnı söz aňlamaz biakıl adam, Danalarıň aydan sözüne degmez” (S6); “Akıl söze güler nadan, Söz
manısın bilmeginçe” (S21); “Ümsüm otur, halk içinde sözleme, Sözlär bolsaň, söz aslına yet yagşı!”
(Ý22).
- Az Bilip, Çok Söyleme! Sözlediğin Söz “Az Olsun, Öz Olsun!”
“Az bilip, köp sözleyip, gam çeşmesini işme” (E3); “Magtımgulı, sözüm gısga, şerhi köp, Bilmeze
hiç, bilen kişä nırhı köp, Yeriň yerden, äriň ärden parhı köp, Müşgül budur – sözleşende deň bolar”
(G13) “Az iygil, az yatgıl, sözüň az etgil, Ne bar manısız söz uzamak bilen” (G26); “Çoh sözlär sen,
dile bir azar bolduň” (H10); “Söz gısgadır, magnı köpdür içinde” (O4); “Aklıň bolsa, märekede az
sözle, Köp söz seni il içinde har eylär” (Ý10)
- Sözünden Cayma, Söz Verdiğin Vakit Sözünde Dur!
“Şol sözüňden hergiz gaydıcı bolma” (G28).
Mahtumkulu’nun şiirlerinde sözle ilgili nitelikler ve kavramlar çok fazladır. Dolayısıyla bu
kavramları özetle aktarmak yerinde olacaktır.
127
128
Türkmen literatüründe söz ile ilgili Türkmenlere mahsus pekçok milli özellik vardır. Bunlardan
biri de sanat ile ilgilidir. Mahtumkulu’nun şiirlerinde geçen sembolü de “nakıştır”. Türkmen idrakine
göre, gönüle söz ile çekilen nakış mükemmelliğin, inceliğin, keskinliğin, ustalığın bir alametidir. Sözü,
dili, edebiyatı sanat ile birleştiren Türkmenlerin sözlük hazinesi “söz üstadı”, “söz sanatı”, “şiir
sanatı” gibi pekçok edebi zenginliği bünyesinde barındırmaktadır. Diğer yandan Türkmenler,
dokudukları halı desenleri, keçelere çizdikleri gül nakışları, milli nakışları ile dünya sanatına renk
katan halklardan biridir. Türkmenlerde nakış – güzelliğin alametidir, sanatın dokunuşudur, büyük
istidadın bir neticesidir.
Yaptığımız çalışmada Türkmen idrakinde sözün “dogru / hak” ve “yalan / galat ” niteliklerinin
dikkat çekici olduğu kanaatine vardık: “Magtımgulı, sözüň hakdır, Hak söze ten beren yokdur” (B51);
“Magtımgulı, dogrı söyle, Ömrüň gelip, geçer beyle, Zınhar, yaşulıňı sıla, Baş göre girmesden
burun!” (D3); “Mert oguldır, ilge yayar desterhan, Dogrı söz üstünde berer şirin can, Ömrüni ötgerip
diymesdir yalan, Cäht eyläp, yalan söz aydıcı bolma.” (G28); “Magtımgulı, dogrı söze ten bergil,
SoVap mundan ötmez, tapsaň, nan bergil, Köňlüň tapan dost yolunda can bergil, Işiň nedir seni
diymez yar bile!” (K2); “Magtımgulı aydar, aşık, bu sırda, Käyinmeyin dogrı söyle bu yerde” (O4);
“Niçe galat sözlär, yerden üzülmän” (H10); “Kimler galat tapsa, hakı sözlemez” (H10); “Kıbla tutar
men yüzüm, Galat imesdir sözüm, Magtımgulı diyr, gözüm, Gayrı Vatana düşmez” (N21); “Sözüm
galat däldir, behiştdir cayıň” (Z4).
Örneklerden de anlaşılacağı üzere, Türkmen düşüncesinde sözün doğruluğuna büyük önem
veriliyor, aksine, yalan ve galat söz söyleyen ise çok kınanır. “Dogrı – ozar, egri – azar” anlayışından
hareketle Türkmenlerde doğru sözlü olmak konusunda söz ile din arasındaki ilişkiye de dikkat çekilir.
Milli şairimizin bu konudaki düşüncelerine “Dogry söz üstünde berer şirin jan”, “dogry söze ten
bergil” dediği satırlardan ulaşabiliriz.
SÖZ – ALTINDIR / DÜRDÜR / TÜMENDİR. “Magtımgulı sözi dürdür bilene, Başda huşuň
bolsa, söze gulak sal” (B41); “Yagşılar yanında yörgül sen özüň, Dür bolsun dayıma sözlegen sözüň,
Alımlara uysaň, açılar gözüň, Cahıllara uysaň, kör dek bolar sen!”(B46); “Gepin tapıp, yagşı sözlän,
Misli dür saçan yalıdır” (I1); “Her sözüm bir dürdür gadrın bilene, Doga etmek delalatdır ölene”
(Y15); “Soran bolsa, sınam içre suzlar bar, Yüz tümenden yegdir, niçe sözler bar” (D45); “Zamana
beyledir – göze ilmezler, Her yigidiň golda barı bolmasa, Yüz tümenlik sözüň şaya almazlar, Her
kişiniň ıgtıbarı bolmasa.” (G35).
Türkmen düşüncesinde sözün başlı başına bir değeri, fiyatı, kıymeti vardır. Başka bir ifadeyle,
sözün değerinin, fiyatının iktisadi açıdan da, siyasi cihetten de, kültürel ilişkiler yönünden de önemi
pek büyüktür.
SÖZ – GÖKYÜZÜDÜR / ÂLEMDİR / CİHANDIR. “Diyrler:Yaman töhmet agır asmandan,
Gaharsız, yagşı söz giňdir cahandan” (B74); “Aydar Magtımgulı: Sözüm älemdir, Nesihatım ulı ile
ılımdır” (G66). Türkmen anlayışında söylenen sözlerin genişliğine de büyük değer verilir. Çağdaş
Türkmen Türkçesinde kullanılan “giň adam”, “dar gursak”, “darıkmak” “giňişlige salmak”, “giň ýeriň
gürrüňini etmek” “giň gövünli bolmak” gibi pekçok deyimin sırlı anahtarlarına yine söz ile ulaşılabilir.
Sözün Bazı Karakteristik Özellikleri:
SÖZ – ÖĞÜTTÜR: “Pakıra cebr etmek – zäherden suzdan, övütdir bu sözler, bizden nışana”
(B47).
128
129
SÖZ – OKTUR: “Yagşı niyet – senden dilegim köpdür, Acı sözler dilden çıkan bir okdur,
Doganıň dogana bahası yokdur, Aganı inige mätäç eyleme!” (M9).
SÖZ – YILANDIR: “Bir yaman söz cana yılan dişidir, Soksa, zähri asan çıkmaz iniňden” (S22).
SÖZ – YARADIR: “Bilseň hoş güftar açaVer, Bilmeseň äm-säm geçeVer, Söz yarasından
gaçaVer, Tıg yarası biter gider!” (Ö4).
SÖZ – NÂRDIR / ODDUR (ATEŞ): “Ganımatdır gardaş yüzi, DoVadır gadamı-tozı, Bir eblehiň
aydan sözi, Barabardır nar biläni” (Y40).
SÖZ – BİNADIR / CAYDIR (YER): “Kanıg bolup, ızzatda özüňni, Tama kılıp, sarartmagın
yüzüňni, Her namarda hayıp eyleme sözüňni, Sözüňniň binasın yıkança bolmaz!” (Y5); “Dostuň ıhlas
bilen, merhemet etmez, Märekede aydan sözüň cay tutmaz” (Y21).
SÖZ – RÜZGARDIR: “Märekede aydan sözüň cay tutmaz, Diňlemezler, gurı, sözüň bad bolar!”
(Y21).
SÖZ – TUZDUR: “Kimler zer lıbas geyse, Ançalar zäher iyse, Yagşı dost bir söz diyse, Canıň
içre duz bolar” (Y45).
SÖZ – BELADIR: “Sözüň başa bela bolar, Dünyäň daşı gala bolar, İl agızı ala bolar, Zamana
ahır bolanda” (Z2).
SÖZ – HATIRADIR: “Magtımgulı, sözle herne bileniň, Özüňe kemlik bil aytman öleniň,
Taraşlap şaglatgın köňle geleniň, Senden soňkulara yadıgär bolar!” (Z6) vb..
“SÖZ” Kavramıyla İlgili Metaforlar:
ZOOLOJİK METAFORLAR:
“Yaman hiç nesihat tutmaz, Yagşı söze gulak güytmez, Hiç bir sözüň örä gitmez, Näkes suhanşor
biläni.” (Y40). “Örä gitmek” deyiminin hayvanlarla ilgisi olduğuna göre, burada SÖZ →
HAYVANDIR metaforu ortaya çıkıyor.
“Bir yaman söz cana yılan dişidir, Soksa, zähri asan çıkmaz iniňden. (S22).
zikredilen işaretin sahibi YILANDYR, bakış açısının merkezi de SÖZDÜR.
Bu örnekte
Neticede, SÖZ → YILANDIR metaforu ortaya çıkıyor.
BİOLOJİK METAFORLAR:
“Alma yaman sözi hergiz yadıňa, Tiken bolup dürtüp geçer donuňdan.” (S22). Böylece, sözün
botanik ile ilişkisinden bahsedebiliriz ve sonuç itibariyle de SÖZ → BİTKİDİR metaforu ortaya
çıkmaktadır.
129
130
ÇALIŞMAMIZDA ELDE ETTİĞİMİZ SONUÇLAR:
1.Haktan bâde içen bir şair olmanın yanısıra, Mahtumkulu bir dil bilimcidir, o bir gönül bilimcidir
(психолингвистика – gönül bilimi, психолингвист – gönül bilici).
2. Şairin “Dile gelen sözler gönül nakşıdır” sözlerinde genel dil biliminin en önemli konusu olan dil
ile düşünce arasındaki ilişkisinden söz edilmektedir. Bunu düşüncenin izlerini“Taraşlap şaglatgın
könle gelenin” satırında da görmek mümkündür.
3.Mahtumkulu’nun divanında geçen 12 pazardan 3’ü dil bilimiyle ilgili pazarlardır:
1.Söz Pazarı; (semantik)
2.Mana Pazarı; (lojik)
3.Gönül Pazarı (psikolinguistik).
4.Tebliğimizin kaynağı için Mahtumkulu’nın SÖZ PAZARINDA dolaştık ve sözün nitelikleriyle
birlikte 39 çeşidini elde ettik. Ayrıca 4 örneği olan “güftar” kelimesini de hesaba kattığımızda
Mahtumkulu’da söz kavramıyla ilgili toplam 43 çeşit örnek göstermek mümkündür.
5. Şairin “Bilsen hoş güftar açıver, bilmesen, sessizce geçiver, söz yarasından gaçıver, tığ yarası biter
gider” satırlarında sözün psikolinguistik etkisinden bahsedilmektedir. 1.sözün olumlu etkisi (+)
gönlün gülünü almaktır. 2.sözün olumsuz etkisi (-) gönlün vazosunu kırmaktır. Bir başka örnekte
de; “Bir yaman söz cana yılan dişidir, soksa, zehri asan çıkmaz iniňden”. Yaman söz > Yılan dişi >
Zehir
6. Mahtumkulu, yahşı sözün, hoş sözün insanın ömrünü uzattığının da altını çizer. Uzun yaşamanın
sırrı sözdedir diyor Türkmen milli şairi. Bu sebeple şair, her zaman insanları hoş sözlü olmaya davet
etmektedir. Sözü Türkmen milli şairi Mahtumkulu Firaki’ye bırakalım çünkü SÖZÜN BÜYÜĞÜ,
BÜYÜKLERİN SÖZÜDÜR;
Öňüň gara, ardıň gözle,
Hoş sözüň diy, gahrıň gizle,
130
131
Sözlä bilseň, yagşı sözle,
Halk yamanıň bizarıdır.
Dür bolsun dayıma sözlegen sözüň,
Alımlara uysaň, açılar gözüň! (B46)
131
132
KAYNAKÇA:
АЛТАЕВ С., АЧЫЛОВА Г., ГҮҖҮКОВ С. (1976). Түркмен дилиниң фразеологик сөзлүги.
Ашгабат.
АННАМУХАММЕДОВ М. (1997) Maгтымгулы гизлин сырың бар ичде. (Икинҗи китап).
Aшгабат
AННAНEПEСОВ M. (1990) Maгтымгулы вe oнуң заманасы. Aшгабат.
АЧЫЛОВА Г. (1977) Хәзирки заман түркмен дилинде дурнуклы сөз дүзүмлери. Ашгабат.
AШЫРОВ A. (1995) Maгтымгулының голязмаларыны ызарлап. Aшгабат.
БАКУЛИН Ф. (1872) Песни у туркмен и поет их Махтумкули. ЗВО. Известия
Кавказского отдела русского географического общества, т. I. № 3. Тифлис.
БЕКМУРАДОВ А. (1990) Поэтическое мастерство Махтумкули Фраги. Автореф. дисс. на
соискание уч.степ. доктора филол.наук. Ашгабат.
БЕКМУРАДОВ А. (1993) Поэтический мир Махтумкули. Ашгабат.
БИТОКОВА С.Х. (2009) Парадигмальность метафоры как когнитивного механизма (на
материале кабардинского, русского и английского языков). Нальчик.
БИЧЕ-ООЛ В.К. (2009) Культура нганасан: историко-культурологический анализ. Челябинск.
ГАРРЫЕВ Б.А. (1975) Магтымгулы. Ашгабат.
ГАРРЫЕВ С. (1967) Түркмен эдебиятының Совет Гүндогары халкларының эдебиятлары
билен өзара багланышыгының тарыхындан. Ашгабат.
ГОНЧАРОВА О.А. (2003) Народной медицины в Горном Алтае. Горно-Алтайск.
ГОРОДЕЦКАЯ
Л.А.
(2007)
Лингвокультурная
культурологическая проблема. Москва.
компонентность
личности
как
ГЫЛЫЧДУРДЫЕВ А. (1967) Магтымгулының эстетики гарайышлары ве хәзирки заман.
Ашгабат.
ДӨВЛЕТМӘММЕТ АЗАДЫ (1982) Сайланан эсерлер. Ашгабат.
ДУРДЫЕВ Х. (1987) Акыл гәмиси. Ашгабат.
ИЛЬЯСОВ О. (1963) «Вагзы-Азат» Довлетмамеда Азади. Автореф. диссерт. на соискание
уч.степ.канд.филол.наук. Ашгабат.
ИСЛАМИ Мамедаман (1966). Словарь языка Довлетмамеда Азади. Автореф. диссерт. на
соискание уч.степ.канд.филол.наук. Ашгабат.
КАРРЫЕВ С. (1967) Из истории взаимосвязей Туркменской литературы и литератур народов
Советского Востока. Автореф. дисс. на соискание уч.степ. доктора филол.наук. Ашгабат.
132
133
КЛЫЧДУРДЫЕВ А. (1966) Эстетические взгляды Махтумкули и современность. Автореф.
диссерт. на соискание уч.степ.канд.филол.наук. Ашгабат.
KӨСӘЕВ М, AХУНДОВ Б. (1962) Дөвлетмәммет Азады. Вагзы-азат. ТССР Ылымлар
Академиясы. Aшгабат.
MAГТЫМГУЛЫ. (1959) Maгтымгулы. Бейик шахырың 225 йыллыгына багышланан макалалар
йыгындысы. Aшгабат.
MAГТЫМГУЛЫ. (1989) Maгтымгулы – 250 (Шахыр хакында ылмы докладлар, макалалар вe
хaбaрлaр). Aшгабат.
MAГТЫМГУЛЫ. (1983) Сайланан эсерлер. Ики томлук.1–2. Aшгабат.
MAХТУМĶУЛИ ФИРОҒИЙ. (2008) Сайланма. Тошкент.
МЕРЕДОВ А., АХАЛЛЫ С. (1988) Түркмен классыкы эдебиятының сөзлүги. Ашгабат.
МУХАМЕДОВА З.Б. (1948) Язык астрабадской рукописи Дивана Махтумкули (по материалам
Ленинграда). Диссертация на соискание ученой степени канд. филологических наук. Москва.
МУСТАКОВ Р. (1994) Магтымгулының поэзиясында гадымы Гүндогарың мифлери. Aшгабат.
МЫРАДОВ С. (1978) Асырларың җүммүшинден (Магтымгулы хакында ойланмалар). Aшгабат.
САМОЙЛОВИЧ А. (1909, 1910, 1914) Указатель к песням Махтумкули. Записки
Восточного отделения императорского-Русского археологического общества
(ЗВОРАО), Спб. 1909; Он же. Указатель к песням Махтумкули. ЗВОРАО. т. XIX вып.
IV. Спб. 1910; Он же. Третье дополнение к указателю песен Махтумкули. ЗВОРАО. т.
XXII вып. 1-2, Спб. 1914.
ХАМЗАЕВ М. (1962) Tүркмен дилиниң сөзлүги. ТССР Ылымлар Академиясы. Aшгабат.
ЧAРЫЕВ Г.О. ( 1971) Maгтымгулы – aкылдар. Aшгабат.
ЧАРЫЕВ Г.О. (1949) Из истории туркменской общественно-философской мысли в XVIII веке.
Автореф. дисс. на соискание уч.степ. доктора филос.наук. Ашгабат-Москва.
ЧАРЫЕВ М. (1974) Махтумкули и народное творчество. Автореф. диссерт. на соискание
уч.степ.канд.филол.наук. Ашгабат.
ЧАРЫЕВ М. (1983) Магтымгулы ве халк дөредиҗилиги.Ашгабат.
АKSAN D. (1987). Türkçenin Gücü. Ankara.
АKSAN D. (2006). Türkçenin Söz Varlığı. Ankara.
ANNAMUHAMMEDOW M. (1995) Magtymgulynyň döredijiliginde mistiki poeziýanyň
ideýa-çeperçilik däpleri. Dil-edebiýat ylym. doktory diýen alymlyk derejesini almak üçin
ýazylan diss. awtoreferaty. Aşgabat.
AŞYROW A. (1995) Magtymgulynyň golýazmalary: ylmy-tekstologik barlaglar. Dil-edebiýat
ylymlarynyň doktory diýen alymlyk derejesini almak üçin ýazylan diss. awtoreferaty.
Aşgabat. ATA A. (1992) “Mahdum Kulu”. Türkoloji Dergisi, Ankara.
133
134
BİRAY H. (1992) Mahtumkulu Divanı. Ankara.
ERDEM M. (2003) Türkmen Türkçesinde Metaforlar. Ankara.
ERDEM M. (2009) Modern Oğuz Türkçesi Söz Warlığı. Türkiye, Azerbaycan we Türkmen Standart
Türleri Esasında. Ankara.
GÜZEL A. (1998) “Yunus Emre ve Mahtumkulu’da Ortak Motifler”. Dursun Yıldırım Armağanı,
Ankara.
DÖWLETMÄMMET AZADY (2012) Döwletmämmet Azady we XVIII asyr türkmen durmuşy.
Halkara ylmy maslahatyň nutuklarynyň gysgaça beýany. Aşgabat.
İMAMOĞLU T. (2013) Modern Batı Düşüncesinin Felsefi Temelleri. Din ve İnsan Algısı Üzerine Bir
Değerlendirme. İstanbul.
LAKOFF G., JOHNSON M. (2005) Metaforlar. Hayat, Anlam ve Dil. Tercüme Gökhan Yavuz
DEMİR. Ankara.
SARIYEW B. (2004) Magtymguly sözlär, tili türkmeniň, ruhubelentlikdir ýoly Türkmeniň. Ankara.
MAGTYMGULY (2013). Eserler ýygyndysy. I jilt. Aşgabat.
MAGTYMGULY (2013). Eserler ýygyndysy. II jilt. Aşgabat.
MILLI GOLÝAZMALAR INSTITUTYNYŇ IŞLERI.(2013) Milli golýazmalar institutynyň işleri.-IGoýberliş. Toplan we tertibe salan dil-edebiýat ylymlarynyň doktory Ahmet Mämmedow.
Aşgabat,Bursa.
ŞYHNEPESOW A. (1994) Magtymgulynyň çeper pikerlenmesiniň struktura aýratynlygy. Dil-edebiýat
ylym. kand. diýen alymlyk derej. almak üçin ýazylan diss.awtoreferaty. Aşgabat.
YILMAZ H. (2005) Mahdumkulı Divanı (İnceleme-Metin-Dizin), (Basılmamış Doktora Tezi),
Ankara.
C H O D Z K O. A. (1842) Specimens of the popular poetry of Persia, London.
134

Benzer belgeler

Berdi Sarıyev:İlk Türkmen Kadın Türkoloğu: Prof.Dr. Zılıha

Berdi Sarıyev:İlk Türkmen Kadın Türkoloğu: Prof.Dr. Zılıha Zılıha Bakıyevna Muhammedova (resim 1, resim 2) bugün bizim aramızda olsaydı,  2007  yılında  kendisiyle  doğumunun  85.  yıldönümünü  kutlayacaktık.  Maalesef,  ömrünün kısa olması nedeniyle insan...

Detaylı