Fotograf Dergisi

Transkript

Fotograf Dergisi
Kontrast
32
Kasım - Aralık
Fotog raf Dergisi
ana sponsorluğunda yayımlanmaktadır.
1
AFSAD 4. Fotoğraf Sempozyum Hatırası
İMece Provokatif Sayılabilecek Bir Kutlama
3
İlker Maga
f/64 35 Yıllık Merakın Yazısı
Özcan Yurdalan
4
İçindekiler
Konuk Yazar Fotoğrafa Övgü
5
Murathan Mungan
Konuk Yazar AFSAD’a...
Simber Atay Eskier
6
Tarihçe Kuruluştan Günümüze AFSAD
Kazım Şahbudak
10
Kitaplık
2
Dosya Konusu AFSAD 35 Yaşında
Mustafa Ertekin, Mehmet Bayhan, İbrahim Göğer,
Gülbin Özdamar Akarçay, Rıza Arat,
Gülser Günaydın, Ahmet Gökhan Demirer,
Mehmet Özer, Cengiz Engin, Ali Rıza Akalın,
Mehtap Yıldız, Erol Büyükyazıcı, Alparslan Aydın,
Gültekin Çizgen, Gökhan Bulut, Serpil Yıldız,
Melih Vurkır
38
Türkiye Fotoğraf Sanatında
Yitirdiklerimiz Doğanay Sevindik
Unvan-sız/Un-titled Dora Günel
Göz Görmez Bilinç Görür Mehmet Özer
Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı Tarık Yurtgezer
Kapak Fotoğrafı:
AFSAD Fotograf Dergisi,
57. (son) sayı
AFSAD
Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği
Adına Sahibi
Mustafa ERTEKİN
Yayın Yönetmeni (Sorumlu Müdür)
Koray OLŞEN
Yayın Ekibi
Aysel Altun
Dora GÜNEL
Nejla Can Güler
Ayşe Saray
Redaksiyon
Ayşe Saray
Grafik Düzenleme
Ayşe Saray
Yönetim Yeri (Dergi İletişim)
AFSAD – Bestekar Sok. No: 28/21
Kavaklıdere – Ankara
Tel: 0312 4172115
Faks: 0312 4172116
GSM: 0533 7388208
www.kontrastdergi.com
www.afsad.org.tr
[email protected]
İki ayda bir yayımlanır.
AFSAD’ın ücretsiz yayınıdır.
Baskı
Mattek Matbaacılık
Basım Yayın Tanıtım Tic. San. Ltd. Şti.
Adres: Ağaç İşleri San. Sit. 1354 Cad. (21. Cad.)
1362 Sok. (601 Sok). No:35 İvedik / ANKARA
Tel: (0312) 433 23 10
Basım Tarihi: Kasım 2012
Yayın Türü: Bölgesel Süreli
ISSN: 1304-1134
Kontrast Ankara ekibi, 2012
Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan; yazı,
makale, fotoğraf, karikatür, illüstrasyon,
vb.’nin, elektronik ortamlar da dahil olmak
üzere, kullanım hakları AFSAD (Ankara
Fotoğraf Sanatçıları Derneği)’a ve/veya
eser sahiplerine aittir. İzin almaksızın,
hangi dilde ve hangi ortamda olursa olsun,
materyalin tamamının ya da bir bölümünün
kullanılması yasaktır.
Dergide yer alan yazıların sorumluluğu
yazarlarına aittir.
Provokatif Sayılabilecek Bir Kutlama
İMeceİşi İ l k Sibel
e r M aAcar
ga
Usta
Fikirler, arkalarında kalabalıklara ihtiyaç duyarlar.
2
Fikirler, evrensel ve hümanist içeriklerinden bağımsız arkalarındaki kalabalıklar oranında tesire sahiptir;
bu tesir gücü kadar ciddiye alınırlar.
Çıplak fikir, tesirsizdir.
Bir fikri politize edecek olan onun arkasındaki insanlardır.
Ama sadece fikirler değil, resim, fotograf, sinema ya
da benzeri yaratı alanları da arkalarında kalabalıklar
isterler; arkalarına aldıkları kalabalıklar oranında
değer görürler.
“İktidar kalabalıklardır!”
Bu formülasyon çok kaba görünse de öyle ya da
böyle gerçeği ifade eder; bu ifade slogan olmaktan
çıkarılıp daha ince bir ifadeyle karşımıza çıkarıldığında sahip olduğu o kaba öz, aslında değişmeyecektir.
“Değer” dediğimiz de burada anlam kazanıyor. Bir
fikir ya da herhangi bir yaratı ürünü ancak paylaşıma açıldığında, paylaşılarak ulaştığı yere tesir edip
orayı harekete geçirdiği oranda değere sahip olacak,
genişleyip büyüyecektir.
Mutlaka değerli denemeler olmuş, mutlaka bu denemelerden bazıları hedefine ulaşmış ve iz bırakmıştır,
hiçbir denemeyi küçümsememe koşuluna rağmen,
Türkiye geneline bakıldığında şu tespiti yapmak zor
olmayacaktır:
Türkiye’de fotograf kendi içine sıkışmıştır.
Türkiye’de fotograf arkasına yığınları alamadı. Nedeni, Türkiye’de fotografın ana gövdesini amatörlerin
oluşturuyor olması kesinlikle değildir, çünkü fotograf
tarihinde “fotograf amatörü” olarak da çok, ama çok
iz bırakılabileceğini gösteren çalışmalar mevcuttur;
Tina Modotti’nin, ürünlerini gördüğünde “yüzlerce
fotografçının çalışmaları en az benimkiler kadar
iyiydi” dediği “Arbeiter Fotografie” küçük bir örnek
olarak burada hatırlanabilir. Yukarıdaki sorunun cevabı, Türkiye’de fotografın içine sıkıştığı yerden çıkıp
yeni sorumluluklar üstlenememesinde aranmalıdır.
Türkiye’de fotograf genel bir eğilim olarak “fotografı
sevenler topluluğu” olarak kaldı ve kabını kıramadı,
kıracağına dair bir işaret ise ne yazık ki henüz yok.
Pek çok alan gibi fotograf da ne kadar süreceği belli
olmayan bir ara dönem geçiriyor. Ara dönem de olsa
ortaya çıkan bazı kesin veriler var:
Fotograf, televizyonun yaygınlaşması ve buna elektronik medya araçlarının eklenmesiyle basılı basındaki gücünü büyük oranda yitirmiş, yine benzer nedenlerden dolayı basındaki sosyal tesiri azalmıştır.
Fotograf çok yaygınlaşmış ve aynı oranda nicel
üretimi çoğalmıştır. Yaygınlaşmasına ve çok üretilmesine karşılık ürünleri belli merkezlerde toplayacak ve ona yön verecek iradeden mahrumdur;
bu mahrumluk fotografın büyümesiyle ters oranda
gelişmektedir.
Fotografın eğilim olarak galeri ve müzelere doğru
yöneldiği gözlense de, aslında bu eğilim fotografın
açılacağı yeni alanlardan sadece biridir. Resim,
heykel gibi klasik sanatta uzun zamandır gözlenen
tıkanma ve fotografın yaygınlaşması fotografın
ekonomize olmasına yeni bir boyut kazandırmış,
bu nedenle galeri ve müzeler geçmişten çok daha
fazla fotografa yer vermeye başlamışlardır. Ancak
son yıllarda gözlenen bu genişleme, fotografın yeni
alanlarından sadece biridir.
Ara dönemden geçen fotografa yön verecek, ona
yeni alanlar açacak, onu hümanist bir dünya için
kullanacak ve dolayısıyla ona ruh verip yeni içerikler
kazandıracak olanlar, insanlardan başkası değildir.
Çok klasik bir gerçeği burada tekrarlamakta sakınca
yok: Bir şey sorumluluk aldığı, insana, hayata tesir
ettiği ölçüde ciddiye alınır. Bir şeyin ciddiye alınmasına neden olan şey, insanlarla paylaşıma açılan
ürünün düzeyi ve onsuz değer olamayacağına göre
fonksiyonudur. Bazı ülkelerde fotografın ciddiye alınması, bazılarında ise “olmazsa da olur” kategorisinde değer görmesinin asıl nedeni, o ülkede fotografı
üretim aracı olarak kullanan yaratıcılar ve doğal
olarak onların çalışmalarından başkası değildir.
Türkiye’de de fotograf ve tabii ki fotografçılar, ancak
üstlendikleri sorumluluk (bu sorumluluğu sırf pratik
politik anlamda kullanmıyorum) ve ortaya koydukları
ürünler oranında ciddiye alınacak ve değer göreceklerdir.
AFSAD* kurulduğundan bu yana fotografın toplumsallık başta, sorumluluk üstlenerek yeni boyutlar
kazanabileceğini, gerçekleştirdiği çalışmalarda göstermiş ve bu özellikleriyle hafızalarda iz bırakmış değerli bir fotograf kuruluşudur. 35. yılında AFSAD’ın
Türkiye’de fotografın önemli bir yer edinip ciddîye
alınmasında hatırı sayılır bir rol oynayabileceğine
inanıyorum. Yolu açık, ömrü uzun olsun.
* Benim de geçmişimde AFSAD üyeliği var. Henüz yirmi
yaşında değildim, soğuk bir cumartesi sabahının altı buçuğunda ulaştığım Ankara’da derneğin açılışını sabırsızlık ve
biraz çekingenlikle beklemiştim. O gün Coşkun İncekara,
Rıza Arat, Ali Rıza Akalın ve daha birçok değerli üyesiyle
tanışmış, hoş bir gün geçirmiştim. AFSAD’ın ne olursa
olsun sırf fotograf konuşulan bir dernek olmadığını biliyordum, o gün ise bunu yaşadım.
Burada lafı kısa tutması gereken benim galiba, eğer
becerebilirsem...
Derneğin kuruluş sürecinden kalma hatıralara sahip
biri olarak, geyiğe sarıp hoşbeş havalarında gezinen
iki laf edip kapatabilirim yazıyı ama...
Aslına bakarsanız, 35 yılın fotoğraf iklimindeki hemen her havayı az çok koklamış biri olarak, söyleyeceğim şeyler var.
Ülkenin hayli çalkantılı yıllarında kurulan ve tam da
toplumsal ihtiyaçlar üstünden kendini tanımlayarak
var olan AFSAD, süreç içinde memleket siyasetinin,
değişen değerlerin yansıdığı bir organizma oldu.
Tıpkı diğer fotoğraf kurumları gibi, fotoğrafçılık gibi...
Fotoğraf makinesi denilen kayıt aleti nasıl ki teknolojinin her yeniliğini tez vakitte bünyesine alabilme
özelliğine sahip endüstriyel bir tüketim aracıysa,
fotoğrafçılık da değişen bakış açılarıyla, farklılaşan
görme biçimleriyle, evrilen estetik değerler ve politik
duruşlarla birlikte, fotoğrafçıların zihniyetini yansıtan
bir cilveli ayna meşgalesidir fikrimce.
Bu meşgale o kadar da masum, etliye sütlüye
dokunmayan, siyasetten, toplumsallıktan arınmış,
kendi halinde bir hoş hobi değildir kuşkusuz. Fotoğrafçılıktaki sanatsal uygulamaların grafik düzenlemeyle çözüleceği sanıldığı için kadük kaldığını,
basın fotoğrafının hem ana akımda hem alternatif
medyada haber kriterleri ve ifade gücü bakımından
dikkate değer olmadığını ihmal etmeden (yine de
bu ikisini ayrı tutarak), orta sınıfın boş vakit uğraşısı
olarak yaygınlaşan fotoğrafçılığın bugünkü hallerini
35. yıl münasebetiyle, bu yazıyla sınırlı kalmayacak
bir tartışmanın konusu yapabiliriz.
Kontrast’ı izleyenler ile sağda solda yazdıklarıma
denk gelenler memleket fotoğrafçılığı konusundaki
sözlerime aşinadır. Buradan itibaren söyleyeceklerim ise birkaç paragrafla sınırlanmış spekülasyona
açık bir özet olacak ama ben yine de derdimi
diyeyim:
Yaygın fotoğrafçılığın, bu coğrafyada bir sahte
âlem kurgusu olduğunu düşünüyorum. Fotoğrafın
kendisi elbette bir yanılsamadır ve görünen gerçekliğin yeniden üretildiği sahte bir âlemi kurgulamaktır fotoğrafçılık, bunu biliyorum ancak fotoğrafçının bu süreçteki zihinsel kurgusu bunun tam
tersi olsa gerektir. Gördüğünü göstermek üzere
fotoğraf çeken biri, basit bir kopyalamayla yetinmeyen, klişe kurguların ve ezber formların dışında
bir yapının peşindeyse eğer; fotoğrafında düşüncelerini, duygularını, estetik seviyesini, görgüsünü,
kültürünü yansıtmayı önemsiyorsa eğer, gözünün
gördüğü ile aklının anladığı arasındaki ilişkiyi
sorgular; gördüğü gerçek ile hakikat arasındaki
AFSAD
farkı hesaba katar. Basit bir “yüzey düzenlemeci”
anlayışa sıkıştırılamayacak kadar olağanüstü yeteneklere sahip olan fotografik görüntü, aynı zamanda
özgür ifadenin, yaratıcılığın ve sanatsal varoluşun
da bereketli alanıdır. Lakin sanat, yaratıcılık, özgür
düşünce... diye sıralayabileceğimiz ne varsa hepsi,
sahici bir hakikat arayışından başka nedir ki?
Bu arayışı, bu gayreti, bu çabayı, günümüz değerleri
çerçevesinde beyhude görebiliriz kuşkusuz. Sistemin
ekonomik ilişkileri içinde sınıfsal konumu her an bir
alt seviyeye ineceği için kaygı duyan ya da bir üst
kademeye atlamak için kariyer peşinde helak olan
orta sınıfa, oyalansın diye sunulmuş hobi fotoğrafçılığı için hayli zahmetli bir uğraş olarak görünebilir sözünü ettiğim hakikat arayışı. Temel fotoğraf eğitimlerinde verilen, yarışmalarda değerlendirilen klişelerle
yetinmek günümüzün ücretli kölelerinin gönlünü
hoş etmek için uygun olabilir. Lakin bir bakarsın bu
maksatla yaratılmış olan sahte âlem fazla şişmiş bir
balondur...
“Bütün bu lafların 35. yıl yazısında yeri var mı?” diye
sorulacak olursa hiç merak edilmesin ben hatıralarla
bezenmiş çok güzel hikayeler de anlatırım, kremaya
iki kepçe şeker de ben eklerim ama gün gelir kaldırmaz... Sıradanlıktan sıkılan olur, ezberden bunalan
çıkar.
AFSAD, kurulduğu yılda var olan fotoğraf anlayışına ve fotoğrafçılık tarzına kuşkuyla bakan, başka
türlüsü nasıl olabilir derdine düşmüş bir yapıydı.
O nedenle daha ilk adımda, memleketin var olan
fotoğraf kadrolarını toplayarak “Türkiye’de Fotoğraf
Sanatının İşlevi” ne menedir diye bir merakın peşine
düştü... Sahi bugün nedir bu memlekette fotoğrafın veya sanatının işlevi ve AFSAD bu işlev içinde
kendine nasıl bir konum tanımlar, nasıl bir temsile
sahiptir? Ben bunu merak ederim, biz çoktan geçtik
ama AFSAD’da yaş 35...
Görüntü duvar gazetesi ekibi, 1989 (E. Büyükyazıcı arşivinden)
Kasım - Aralık 2012
Kısa
Çekiç
f/64Metraj
Özcan Bora
Yurdalan
35 Yıllık Merakın Yazısı
3
Murathan Mungan
Konuk Yazar
4
Fotoğrafa Övgü*
Bakmayı öğretir fotoğraf-ın
gözü, insana
yöneldikçe
içeriği dolgunlaşır nesnelerin
katman, anlam, boyut:
ışık hacimdir gölge farkıyla
bir rastlantıya kilitlediğin
tekrarlanmazlığın akışında
zamanın ve mekânın çapraz armağanı
uçucu anlardan kalıcı sonuçlar
bir göz kırpımında
şimdi, ama ardında kalanla
8, 9 Mart 2012
* Henüz yayımlanmamış bir kitabından
Simber Atay Eskier
eleştiren, AFSAD’dan ayrılan birçok isim daha var
değil mi?
- Haklısınız ben sadece birkaç örnek verdim.
- Arkadaşlara katılalım mı?
- Bir dakika daha;
Ruhun ölümsüzlüğüne inanır mısınız?
- Merter Oral’ı anacaksınız değil mi, merak etmeyin,
daima bizimle!
- Tamam, o zaman, haydi devam edelim.
Konuk Yazar
- 2012–1977=35
Farkında mısın? 35 yıl olmuş…
- Kairos aşkına! Tabii farkındayım.
- İyilik, güzellik ve başarılarla dolu bir 35 yıl.
- Tebrik ve teşekkürlerimizi sunuyoruz. Daha nice
yıllara!
- Bunu kutlamalıyız.
- Bütün kalbimle! Ama diğerlerine katılmadan önce
biraz konuşmak isterdim.
- Platon aşkına! Buyursunlar.
- Öyleyse itiraf et! AFSAD’ın o sempozyumları olmasa, o ismiyle müsemma fotoğraf şölenleri, fotoğrafla
ilgili hangi akademik kariyerden bahsedebilirdin?
- İtiraf et! AFSAD’ın o müstesna kurucularının bazılarını tanımasaydın, fotoğrafın entelektüel zevklerini
nasıl keşfedebilirdin?
- İtiraf et! AFSAD o modernist toplumcu-gerçekçi vizyonu temsil etmese, postmodern serseri, netlik ayarı
yapmayı nereden bilecekti?
- İtiraf et! AFSAD’ın gerçekleştirdiği projeler olmasa
fotoğrafın sosyal işlevleri nasıl örneklenecekti?
- İtiraf et! AFSAD’ın fedakâr başkanları olmasa,
“fotoğraf derneği” kavramı layıkıyla tanımlanabilir
miydi?
- …AFSAD’ın “kamu yararına çalışan kurum
statüsü’’olmasa, fotoğrafın demokratik karakterini
nasıl idrak edebilirdik?
- …AFSAD’ın seminerleri ve yayınları olmasa, fotoğrafın o epistemolojik masumiyeti nasıl muhafaza
edilecekti?
- …AFSAD olmasaydı, FSK’li kardeşlerim, plüralist
konjonktürü nasıl temsil ederdi?
- …AFSAD’lıları tanımasaydın, fotoğraf sanatının
sırlarına nasıl vakıf olacaktın?
- Birkaç ipucu olsaydı…
- Memnuniyetle! İbrahim Demirel’in yalnız ağaçlarını
görmesen, o romantik şiiri görmesen, Deleuze ve
Guattari’nin algılam ve duygulam kuramını kavrayamazdın! Asla peyzajın içinde var olamazdın!
- İbrahim Göğer’in mitolojik portrelerini bilmesen,
dolayısıyla bilim kurgunun arketipik karakterini sezmesen, ne Eliade’nın Ebedi Dönüş Mitosu’nu ne de
Warburg’un Nachleben’inini anlayamazdın!
- Mahmut Turgut’un abstraksiyonları olmasa, bizzat,
bir abstrakt ekspresyonist deneyime nasıl sahip
olabilirdik?
- Gökhan Bulut’un minimalist yorumları olmasa, metafizik boşluklarda nasıl sörf yapabilirdik?
- Mehmet Arslan Güven’in polaroidleri olmasa,
varoluşçu retoriğin şimdiki zamanlarını nasıl yaşayacaktık?
- Cengiz Oğuz Gümrükçü rehberlik etmese, fotoğraf
tutkusu nasıl temsil edilirdi?
- Tekin Ertuğ fotoğrafımızın hafıza kayıtlarını tutmasa, kim anılara sahip çıkacaktı;
Ve atölyesi olmasa Nietzschevari Dionizos duyarlılığını kim görselleştirecekti?
- Evet, AFSAD üyesi, AFSAD ile ilgili ya da AFSAD’ı
Simber Atay Eskier
AFSAD’a...
5
23.11.1992 Hürriyet,Ankara Eki
Tarihçe
Kazım Şahbudak
Kuruluştan Günümüze AFSAD (*)
6
1970’lerin sonuna gelindiğinde, Türkiye’de bir sol
rüzgâr esmektedir. Çağdaş Sahne o dönem tiyatro
ve fotoğraf kurslarının düzenlendiği, sinema gösterilerinin yapıldığı önemli bir kültür merkezidir Ankara
için. Sinan Çetin, Celal Ertem, Aydın Ener, Çağdaş
Sahne’nin fotoğraf kurslarını yürütmektedir. Aynı
dönemde, fotoğraf kurslarının verildiği bir başka yer
ise, Çankaya Halkevi’dir. Buradaki fotoğraf kurslarını
ise Tansu Gürpınar yürütmektedir. Özcan Yurdalan
ve Merter Oral, Tansu Gürpınar’dan kurs almış ve
sonrasında Çankaya Halkevi’nin kurslarını yürütmektedirler.
Öte yandan ise panellerle, sempozyumlarla fotoğrafın teorik bütünlüğünü arıyorduk” (Özcan Yurdalan
söyleşisi).
AFSAD’ın kuruluşu bu iki koldan gelen fotoğrafçıların buluşması ve bu iki yerden bağımsız olarak çalışmalarını yürüten, aynı zamanda, buralardaki fotoğraf
çalışmalarını da takip eden Kemal Cengizkan ve
Alparslan Aydın’ın bu ekibe katılmaları sonucu oluşur. Bu süreç planlı bir araya gelişin ötesinde biraz
da kendiliğinden oluşan bir süreçtir.
“…Serginin açılmasında bir problem yoktu. Üstelik
de büyük bir katılımla açıldı. O sırada DİSK’in çok
kullanılan bir sloganı vardı ve bu çektiğimiz fotoğraflarda da görülüyordu. Bu durum problem oldu.
Siz de bu slogana katılıyorsunuz gibi bir yaklaşıma
girildi. Bu slogan olmamalıydı dendi. Fakat grev
yerinde o slogan atılıyor ve grev çadırında da o
slogan asılı. Bu sloganın olduğu fotoğrafı çekmemiz
sorun oldu. Çağdaş Sahne bizden bu fotoğrafları ve
sergiyi indirmemizi istedi. Biz ise indirmeyeceğimizi
belirttik, fakat sergiyi kaldırdılar. Bu durum AFSAD
yönetiminde de tartışmalara neden oldu.Tartışmalar
su yüzüne çıkınca da olağanüstü genel kurul kararı
alındı” (Kemal Cengizkan söyleşisi).
Kurucular 19 Mayıs 1977’de ilk yönetim kurulu toplantısını yaparak kendi içlerinde görev dağılımına gider. Sinan Çetin (Başkan), Cüneyt Ayral (Yazman),
Ercan Öztürk (Sayman), Alparslan Aydın (Sergi gösteri birimi sorumlusu), Özcan Yurdalan (Basın Yayın
ve Halkla İlişkiler birimi sorumlusu), Celal Ertem,
Merter Oral, Bülent Demirel, Ömer Eltan ilk yönetim
kurulunda yer alır.
Dernek aslında Çağdaş Sahne’nin içinde ve buranın
bir kolu olarak fotoğraf çalışmalarını yürütmek amacıyla kurulur. Çünkü Çağdaş Sahne dernek için çalışmaların sürdürülebileceği olanaklar sunmaktadır.
Kira, elektrik, su parası ödenmez. Sol içinde farklı
anlayışlar ve politikayla ilgisi daha az olan kişiler de
dernek içinde yer bulurlar. Bu anlamda farklı fotoğraf
anlayışları da temsil edilir. Ortak nokta ise “muhalif
bir anlayış ve sosyal sorumluluk duygusunu fotoğraflarla anlatma” isteğidir.
14 Temmuz 1977’de Halil Uluç, Gültekin Çizgen,
Ozan Sağdıç, Fikret Otyam ve Hamza İnanç Onur
Kurulu Üyeliğine getirilir. Ondört gün sonra ikinci
toplantısını yapan yönetim kurulu 30 kişinin dernek
üyeliğini kabul eder. Bu isimler arasında Kemal
Cengizkan, Dursun Ali Sarıkoç, Fikret Otyam, Sevim
İpekçi de yer alır.
“Derneği birkaç temel üzerine kurgulamıştık. Birincisi
tabii ki hayata müdahil olmak, öte yandan çağın tanığı olmak, öbür taraftan ise sadece fotoğraf üretmek
değil fotoğrafın kuramına da dair hat izlemek gerektiğini düşünüyorduk. Örneğin tanıklık anlamında,
büyük toplumsal hareketlere kurulduğumuz günden
beri destek verdik. Pratikte farklı bir uygulamayı
gerçekleştirmek istiyorduk. Çadır sergileri, otobüste
açılan sergiler ve disk grevine destek veriyorduk.
Derneğin kuruluşu üzerinden 5-6 ay gibi kısa bir
süre geçmeden büyük bir ayrışma yaşanır. DİSK’e
bağlı Maden-İş Sendikası’nın 1977’de MESS iş
yerlerinde gerçekleştirdiği büyük grevi fotoğraflayan
Kemal Cengizkan, Özcan Yurdalan, Merter Oral ve
Ercan Öztürk’ün fotoğrafları ile oluşan “grev” sergisi
bu ayrışmanın nedeni olur. Açılan sergi ertesi gün
indirilir.
4 Aralık 1977’de Çağdaş Sahne’de yapılan olağanüstü Genel Kurul sonucu Sinan Çetin ve Celal
Ertem seçimleri kaybeder. Yeni yönetim şu şekildedir; Fikret Otyam (Başkan), Alparslan Aydın (Başkan Yardımcısı), Özcan Yurdalan (Yazman), Kemal
Cengizkan (Sayman), Bülent Demirel (eğitim birimi
sorumlusu) ve Aydın Ener (karanlık oda sorumlusu).
Bundan sonra AFSAD için zorlu bir süreç başlayacaktır. Çağdaş Sahne Yönetimi AFSAD’ı kendi bünyesinden çıkartma kararı alır. Evrensel Kitabevi’nin
sağladığı mekânda dernek bir yılı aşkın bir süre
kalır.(Mithatpaşa cad. No: 24) Bu adresten sonra
dernek 01.08.1979 tarihli yönetim kararıyla Fevzi
Çakmak sok. No: 36/1 adresine taşınır.
1977-1980 yılları, AFSAD kurucularının hayata
fotoğrafla müdahil olma, sosyal sorumluluk duygusu
içinde fotoğraf çalışmaları yapma isteklerinin öne
çıktığı yıllardır. Çağdaş Sahne ile yaşanan tartışma
ve devamında gelen ayrılık yeni derneği çok zor
durumda bırakır, fakat dönemin yönetici kadrosu
tüm bu zorluklara göğüs gererek çalışmalara devam
eder. Dönemin en önemli sorunu, derneğin bir merkezinin olmayışıdır. Bu durum sık sık yer değiştirilerek çözülmeye çalışılır.
Önemli çalışmalardan birisi; 2 Nisan 1978’de Sanatseverler Derneği’nde yapılan “Türkiye’de Fotoğraf
Sanatının İşlevi” adlı dönemin terminolojisi ile
Bir diğer önemli çalışma da; yıllar içinde 57 sayıya
ulaşacak olan “Fotograf” dergisinin Kasım 1978’de
yayınlanmaya başlamasıdır.
Birimler, bu dönemde kurulmuş ve dernek iç isleyişini
belirleyen önemli bir iç örgütlenme modeli olmuştur.
Bu model; Halkevlerinin kol çalışmalarının derneğe
uyarlanmış halidir. 2006’ya kadar devam eden “aday
üyelik” süreci de bu dönemde geliştirilir.
16 Ekim 1978’de Ankara’da açılan “Yaşamak 2- Selam Yaratana” sergisi ile nötron bombasını konu alan
“Bulutlar Adam Öldürmesin” sergisi dönemin önemli
çalışmaları arasındadır.
12 Eylül 1980 askerî darbesi ile birlikte tüm sendika, öğrenci kulüpleri ve dernekler gibi, AFSAD da
kapatılır. Birkaç ay sonra derneğin çalışmalarına
izin verilmesi için Ankara-Çankırı İlleri Sıkıyönetim
Komutanlığı’na başvurulur ve izin alınır. Darbeden
sonra yönetim kurulunun ilk toplantısı 25 Kasım
1980’de yapılır.
1981-1990 Dönemi
Bu dönem siyasi ve ekonomik yapı ile birlikte, toplumsal hayatın da yeni bir noktaya evrilmeye başladığı yıllardır. Uygulamaya konan 24 Ocak kararları ve
Anavatan Partisinin siyasal iktidarı ile tanışır Türkiye. 1970’lerin sosyal gerçekçi fotoğraf anlayışını,
kurgusal-deneysel yaklaşımlara ve daha çok bireysel
ifadelere bırakmaya başladığı bir dönemdir.
12 Eylül sonrası ilk genel kurul 29 Kasım1981’de
yapılır. Başkanlığa Ali Rıza Akalın seçilir. Bu yönetim çok sürmez ve yedi ay sonra olağanüstü genel
kurula gidilir. 27 Haziran 1982’de başkanlığa tekrar
Kemal Cengizkan seçilir.
“Eskiden çok istekli ve gönüllü insanlar gelip bir
şeyler yapmak isterdi. Ama insanlar korkmaya
başladı. Ortalıkta korku vardı bir kere. Biz de eskisi
gibi çalışmalar yapamıyorduk. Çünkü ne olacağını bilemiyorduk… Ama hepten de geri çekilmedik,
çalışmaları durdurmadık. Faaliyetlere izin verildikten
sonra olabildiğince çalışmalar yapmaya, kurs vermeye gayret ettik… Sosyal fotoğraf duruşumuzdan taviz
vermedik. Ama belki de o kadar yüksek sesle konuşamadık. Giderek bunu da kaybettik açıkçası, sosyal
değişimle birlikte” (Kemal Cengizkan söyleşisi).
Kursiyer çalışmalarından oluşan “Fotoğrafa ilk adım”
Ankara Sanatseverler Derneği’nde açılmaya devam
eder. Yine bu derneğin çağrısı üzerine, “Türkiye’de
Fotoğrafın Sorunları” adlı bir açık oturum düzenlenir.
AFSAD, dördüncü yıl sergisi 1981’de Ankara İngiliz
Kültür Derneği’nde açılır.
28.07.1982’de alınan yönetim kurulu kararıyla
dernek, Kızılırmak Sokak Ortam Apartmanı No:12/1
AFSAD
Birinci fotoğraf yarışması 1983’de “Kaybolan Kültür
Değerlerimiz” konusunda yapılır. Yarışmalar 1995
yılına dek her yıl düzenli bir şekilde yapılır. 1995’den
itibaren hiçbir sanat eserinin yarışma ortamında
değerlendirilemeyeceğini savunan dernek, bu yıldan
sonra, yarışmaları, ödülsüz ve değerlendirmesi
izleyiciye açık olarak yapılan “prestij” sergilerine
dönüştürür. Ocak 1984’de Fotograf Dergisi 14. sayı
ile tekrar yayınlanmaya başlar. 1987’ye kadar yayını
süren derginin, ekonomik zorluklar nedeniyle 49.
sayıda yayınına ara verilir. Beşinci olağan genel
kurul 7 Aralık 1986’da yapılır ve başkanlığa Ahmet
Tolungüç seçilir. Bu genel kurulda Merter Oral ve
Kemal Cengizkan’ın yönetimden ayrılmaları ile kurucu üyelerin hiç biri yönetimde değildir artık. Dernek
tamamen yeni bir kadro ile yönetilmeye başlanır.
Tolungüç’ün başkanlığı uzun sürmez ve bir ay sonra
ayrılarak yerini Rıza Arat’a bırakır.
Kemal Cengizkan’ın Ankara’dan ayrılması dernekte
başlayan değişimin de başlangıç yıllarıdır. Dokuz yıllık süreçte dernek yeni üyeler edinmiş ve bu isimleri
de demokratik bir şekilde yönetime taşımıştır.
Dokuzuncu yıl sergisi 11-31 Mart 1986’da Ankara
İngiliz Kültür Derneğinde açılır.
İkinci Fotoğraf Sempozyumu 17-18 Ocak 1987
tarihlerinde Ankara Alman Kültür Merkezi’nde yapılır.
Bu dönemin önemli çalışmalarından birisi de “Kamu
Yararına Çalışan Dernek Statüsüne” geçmek için
yapılan çalışmalardır.
1981ile 1990 yılları arasında dernek başkanlığı yapan isimler: Ali Rıza Akalın (1981-1982), Kemal Cengizkan (1982-1985), Ahmet Tolungüç (1985-1986),
Rıza Arat (1986-1988), Alparslan Aydın (1988-1989),
Melih Vurkır (1989-1990).
1991-2000 Dönemi
1990’lı yılların başlarına gelindiğinde dernekte artık
yeni bir kadro vardır. Bu dönem fotoğrafik açıdan
yeni arayış ve tartışmaların yoğun olarak yaşandığı
yıllardır.1980’lerin sonlarına doğru başlayan bu süreç
2000’lerin başında kendini dijital fotoğraf tartışmalarına bırakır. Kurumsallaşma ve örgütlülük anlamında
ise iç karışıklıkların ve kişisel çatışmaların derneğe
damgasını vurduğu ve iki önemli kırılmanın yaşandığı yıllardır.
Yayınına ara verilen “Fotograf Dergisi” 50. sayı ile
1991’in sonlarına doğru yayın hayatına tekrar başlar.
Dergi, yeni bir konseptle 57. sayıya ulaşır. Fakat
ekonomik sürdürülebilirlik yoktur. 57. sayıdan sonra
yayına ara verilir.
Kasım - Aralık 2012
Konuk
YazarKazım
Ahmet
Gökhan Demirer
Tarihçe
Şahbudak
adresine taşınır. Beşinci yıl sergisi 8-20 Kasım
1982’de Ankara Türk İngiliz Kültür Derneği’nde açılır.
İlk fotoğraf sempozyumu 1982’de düzenlenir. 1983
ve 1984’de iki panel düzenlenerek fotoğrafın sorunları tartışılır.1987 ve 1989’da üçüncüve dördüncü
sempozyumlar düzenlenir.
tartışmalı toplantısıdır. Bu toplantı, sonraki yıllarda geleneksel hale gelecek olan “AFSAD Fotoğraf
Sempozyumları”nın da başlangıcını oluşturur.
7
Kazım Şahbudak
Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile
işbirliği içinde gerçekleştirilir.
Çalışmalar GAP Projesinin, bölge
halkı üzerindeki ekonomik, kültürel, sosyal etkilerini ve coğrafik
değişikliklerin belgelenmesini
içermektedir.
1997’de derneğin 20.kuruluş
yıldönümünde 5.Fotoğraf Sempozyumu gerçekleştirilir.
Tarihçe
Kuveyt’te sergi, 29.10.1992 (E. Büyükyazıcı arşivinden)
8
Bakanlar Kurulu’nun 20.12.1991 tarihli kararı ile
AFSAD “Kamu Yararına Çalışan Dernek” statüsünü
alır. Bu statü özellikle Fotoğraf Federasyonu kurma çalışmalarında derneği uzunca bir dönem odak
noktasında tutar.
21-22 Kasım 1992’de Ankara Milli Kütüphanede 4.
Fotoğraf Sempozyumu yapılır. Ulusal Fotoğraf sergileri gerçekleştirilmeye devam edilir. 1992’de KreatifDoğa; 1993’de Zaman-Bilim Sanat İnsanlarımız-3;
1994’de Memleketimden İnsan Manzaraları; 199596’da Serbest; 1998’de Para ve 1999’da Serbest
konulu sergiler yapılır.
1994 AFSAD ve Ankaralı fotoğrafçılar açısından
önemli bir yıldır. Dernek içinde yaşanan ve temelde
kişisel olan tartışma ve sürtüşmeler sonucu 60’a
yakın isim AFSAD’tan ayrılarak yeni bir dernek kurarlar (FSK). Ayrılanlar derneğin önemli kadrolarıdır
ve bunun sonucu olarak derneğin etkisizleşeceği ve
kurumsal kimliğini kaybedeceği düşüncesi oluşur.
Fakat geçen süreç içinde bunun gerçekleşmediği
görülecektir. AFSAD bu ayrılıktan sonra, yoluna
devam eder. Yeni ve genç isimler yönetim kuruluna
gelir. Bu süreç, aynı zamanda 1980’lerde fotoğrafa
AFSAD’da başlayan kadroların da tamamen dernekten ayrılışıdır.
AFSAD’ın iç örgütlenmesinde; birimler, kurullar, üst
kurullar oluşturma gibi uygulamaların yaşandığı bir
dönem. Bunlardan dernek içinde en çok tartışma
yaratan ise; Danışma Kurulu’dur.
1989’da “Suya Özlem” sergisi ile başlayan GAP
(Güneydoğu Anadolu Projesi) bu dönemde de
devam eder. “Bir Fırat Öyküsü (1995)”, “Dört Mevsim GAP (1996)”, “Sözümüz GAP Üstüne (1997)”,
“GAP’ta Kadın ve Çocuk (1998)”, “Suya Karışan
Hayat, Hayata Karışan Su (1999)”, “GAP’ta 10 Yıllık
Birikim (1999)” sergileri gerçekleştirilir. Dernek için
önemli olan bu proje, 1995’ten itibaren Cumhurbaşkanlığı himayelerinde ve Başbakanlık GAP Bölge
Derneğin bu dönemde yaşadığı
önemli kırılma noktalarından birisi
de hiç şüphesiz ki 1998-1999
yıllarında yaşanan çalkantılardır.
Feridun Meriç başkanlığındaki yönetim kurulunun usulsüz ve keyfi
uygulamaları sonucu 46 etkin üye
dernekten çıkartılır. Buna karşılık
çoğunluğu arkadaş grubu 80 kişi
üye yapılır. Yaşanan durum, bir
grubun derneği ele geçirme operasyonudur âdeta.
Dernek üyelerinin büyük çabası sonrası gerçekleşen
olağanüstü genel kurul sonucu bu yönetim görevden
uzaklaştırılır.
“19.12.1999-28.05.2000 dönemi dernek açısından
bozulan kurumsal yapının yeniden yerleştirilmeye
çalışıldığı ve çeşitli zorlukların aşıldığı bir dönemdir.
Devir alınan defter ve belgelerin incelenmesi sonucu
bir önceki yönetim kurulunun usulsüz ve belgesiz
işlemler ve harcamalar yaptığı tespit edilir ve söz
konusu dönemde dernek adına alınan kararlarda
imzası bulunan yönetim kurulu üyeleri hakkında
Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda
bulunur. Geçen yıllarda var olan kurullar yeniden
oluşturulmuştur” (AFSAD 19.12.1999 - 28.05.2000
dönemi yönetim kurulu çalışma raporu).
Tüm bu yaşananlarda, dernekiçi gruplaşmaların ve
tecrübeli üyelerin ilgisizliğinin etkisi büyüktür. Bu
olaydan sonra uzun süre derneğin yeni bir anlayışla
örgütlenmesine çalışılır. Yeni dönemde yaşanan en
önemli iç örgütlenme modeli ise; birim çalışmalarının
iptal edilerek bunların atölyelere dönüştürülmesidir.
Dönemin bir önemli çalışması da; Kültür Bakanlığı
ve Cumhurbaşkanlığı’nın destekleri ile gerçekleştirilen “Yaşayan Ankara” belgesel çalışmasıdır.1997’de
başlayan ve iki yıl süren çalışmada; 24 kişilik proje
grubu Ankara’yı fotoğraflar. 6 Nisan 1999’da dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL tarafından açılışı yapılan sergi büyük bir ilgi ile karşılanır.
Ankara’nın bir dönemine tanıklık eden bu önemli
çalışma ne yazık ki dönemin yönetimi tarafından
tahrip edilmiştir.
Uzun yıllar Fevzi Çakmak Sokaktaki teras katında
çalışmalarını sürdüren derneğin,1999’da yaşanan
kırılmanın ardından yeni yapılanma çalışmaları sonucunda bu adresten taşınmasına karar verilir. Yeni
adres; Büklüm Sokak 22/11 Kavaklıdere-Ankara’dır.
Artık daha profesyonel bir yaklaşım vardır ve ücretli
2001-2012 Dönemi
Büklüm Sokak 22/11 adresine taşınması ile başlayan
süreç derneğe yeni bir yapı ve güç kazandırır. Bu
süreç içinde dernek Ankara’nın soysal ve ekonomik
olarak üst toplumsal gruplarında bulunan yeni üyelerle tanışır. Derneğe profesyonel bir bakış açısı hâkim
olmuş ve fotoğraf eğitimlerine atölye çalışmalarına
ağırlık verilmiştir. Bunun sonucu olarak ekonomik bir
büyüme de kendini göstermiş ve dernek, aynı katta
bulunan üç daireye sığacak büyüklüğe ulaşmıştır.
Toplantı, seminer ve eğitimler için daha modern ve
geniş mekânlara kavuşur.
Dernek bu dönemde eğitim ve atölye çalışmalarına
ağırlık verir. Atölyelerin her biri yılsonu sergileri ve
gösterileri düzenleyerek faaliyetlerini sürdürür. Bazı
atölyeler başarılarını yurt dışına kadar ulaştırır. Gökhan Bulut Soyut Fotoğraf Atölyesi buna örnektir.
Kurslarda kullanılacak bilgi ve görsel malzemenin
standardizasyonu için çalışılır. Eğitim programları detaylandırılarak üç aşamalı bir yapı oluşturulur. Birinci
aşama; 1., 2. ve 3. kur olarak alt kategorilere ayrılır.
Bu detaylı program aynı zamanda, derneğin eğitim
konusunda kazandığı tecrübenin de bir sonucudur.
2001’de yapılan Elmadağ Çocuk Tutukevi fotoğraf
çalışması önemlidir. Tutukevi’nde bulunan 12-18 yaş
grubu çocuklara temel fotoğraf eğitimleri verilerek bir
sergi çalışması yapılır. Bir anlamda Fotograf dergisinin devamı niteliğinde olması düşünülen dernek
haber bülteni “Gazete Kontrast” yayın hayatına başlar. Bu yayını fotoğraf dergisi olarak çıkarmak üzere
sponsorluk görüşmeleri yapılır fakat bundan sonuç
alınamaz.
Federasyon çalışmalarına ilk günlerden itibaren
katılan ve bu konuda itici güç olan dernek, kuruluş
aşamasında federasyon yapılanmasındaki bazı
bölümlere itirazı sonucu kurucu üye olmaktan vazgeçer. Dernekiçi değerlendirmeler sonucu 2004’de
federasyona üye olur.
Dijital fotoğrafın geç ulaştığı derneklerin başında
belki de AFSAD gelmektedir. Geniş bir karanlık oda
imkânına sahip dernekte dijital eğitimler, 2005’de
başlar. İlk dijital fotoğraf makinesi 2006’da alınır.
Aynı yıl bir yandan da karanlık odanın yenilenmesi
ve yeni agrandizörler alınması için çalışılır. Birçok
AFSAD
Derneğin üzerinde durduğu bir diğer konu da sosyal
sorumluluk projeleridir. Bu amaçla birçok proje gerçekleştirilir. Az gören ve bir kısmı dürbünlü gözlük
kullanan, 9-16 yaş arasındaki %10- 40 oranında
görme kaybı olan 11 ve görme kısıtlılığı olmayan bir
çocuğa 4 ay boyunca, her çocuğa bir eğitmen asistan verilmek suretiyle fotoğraf eğitimi verilir.
Bir diğer çalışma da; Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ile gerçekleştirilir. Proje kapsamında
kurum yurtlarında kalan 39 çocuk ile “Pencereleri Karelerle Dondurmak” konu başlığında fotoğraf eğitim
çalışması yapılır.
Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği
ile ortaklaşa yürütülen çalışmanın sergisi 5.Ocak
2008’de Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde açılır. Çalışmada şizofreni hastalarına özel bir müfredatla temel fotoğraf eğitimi verilerek
sergi çalışması yürütülür. Eğitimler bu derneğin
merkezinde verilir.
Haziran 2007 olağan genel kurulunda yapılan tüzük
değişikliği ile genel kurulun iki yılda bir yapılması kararı alınır. 7. Fotoğraf Sempozyumu ve sempozyum
kitabının yayınlanması da bu dönemde gerçekleşir.
2002 ve 2008’de 6. ve 7. Fotoğraf Sempozyumları
gerçekleştirilir ve sempozyum kitapları da yayınlanır.
Arşiv ve kütüphane çalışmaları dernek için kuruluşundan itibaren önemli olan bir konudur. Dernek
kuruluşunda oluşturulan birimler arasında arşiv birimi
de yer almaktadır. Bu durum derneğin bu çalışmaya
gösterdiği özenin de bir sonucudur. Dernekiçi sergi,
üyelik ve ayın fotoğrafları tasnif edilerek arşivlenmektedir. 2006’da başlayan dijital ortama aktarma
işlemleri büyük oranda tamamlanmıştır. Derneğin
üye alımlarında kullandığı aday üyelik süreci, 2006
Genel Kurulunda yapılan bir değişiklikle kaldırılır,
kısa film çalışmaları yapan kişilerin de Derneğe üye
olmaları sağlanır.
Bu dönemin en önemli olaylarından birisi de; derneğe bir mülk alınmasıdır. Üyelerin maddi katkıları ve
çeşitli bağışlarla Aralık 2010’da bugün de faaliyetlerini sürdürdüğü Büklüm Sokak’taki yer alınır.
Bu dönemde başkanlık yapan isimler: 2000-2001
Alparslan Aydın, 2001-2002 Serpil Yıldız, 2002-2006
Gülser Günaydın, 2006-2008 A. Gökhan Demirer,
2009-2011 Gökhan Bulut, 2011-2011 Ali Rıza Akalın,
2011-devam Mustafa Ertekin.
(*) 2010 tarihli MSGSÜ Fotoğraf Ana Sanat Dalı “Önemli Fotoğraf Dernekleri ve Sivil Toplulukların Günümüz Türk Fotoğrafına Katkısı” adlı Yüksek Lisans Tezinden alıntılanmıştır.
Kasım - Aralık 2012
Kazım Şahbudak
Bu döneminde dernek başkanlığı yapan kişiler: Dursun Ali Sarıkoç (1990-1992), İsa Özdemir (1992–
1994), İbrahim Göğer (1994-1995), Mehtap Yıldız
(1995-1997), Ali Rıza Akalın (1997-1998), Cengiz
Oğuz Gümrükçü (1998-1999), Cengiz Engin (19991999), Feridun Meriç (1999-1999), Serpil Yıldız
(1999-2000)
derneğimizde film bazlı fotoğraf eğitimleri hiç yapılmaz
iken AFSAD’ın halen çalışır durumda olan karanlık
odası ve film bazlı eğitim süreçlerinden geçerek karanlık odada baskı yapan kursiyer ve üyeleri vardır.
Tarihçe
çalışan sayısı ikiye çıkmıştır. Birimlerde gönüllülük
esasına dayalı bir arada olma ve dernek işlerini ortak
ve karşılıksız yapma düşüncesi kendini atölyelerde
ücret karşılığında proje bazlı çalışmalarda bir arada
olmaya bırakır.
9
AFSAD 35 Yaşında
Dosya Konusu
10
Fotoğrafça 35 Yıl
Mustafa Ertekin
AFSAD, fotoğraf yolunda bir sivil toplum örgütü
olarak 35 yılını geride bıraktı. AFSAD için bu 35
yıllık yol, yalnızca bir zaman dilimi değildi. Yanlış ve
doğrularıyla dolu dolu katedilen samimi, uzun bir yolculuktu. Sempozyumlar, dergiler, yayınlar, fotoğraf
tartışmaları, fotoğraf eğitimleri, sergiler, gösteriler,
meydanlar ve daha nice iz bırakan etkinliklerle dolu
bir yolculuk… Bu süreçte AFSAD, fotoğrafın toplumda yer bulmasında ve fotoğraf derneklerinin örgütlenmesinde bir mihenk taşı oldu.
Bu 35 yılı bir dosya olarak masaya yatırmak isteyişimizin temel nedeni, AFSAD’ın fotoğraf sanatı platformunda, topluma mal olmuş bir sivil toplum örgütü
oluşudur. Kontrast’ın meselesi AFSAD’ın 35 yıllık
tarihini yazmak değil, AFSAD pratiğinden yola çıkarak, şöyle bir durup geriye bakarak fotoğraf örgütlenmelerinin geleceğine de bir ayna tutmak isteğidir.
Ülkede binlerce fotoğrafçı her gün milyonlarca
fotoğraf üretiyor. Fotoğraflar kimi zaman geleceği
kuruyor, kimi zaman gerçeği çarpıtıyor. 80’e yakın
fotoğraf örgütlenmesi var, sanal platformda fotoğraf
paylaşımı yapan yüzlerce fotoğraf sitesi var… Böylesi bir ortamda fotoğraf sanatının gelişmesi ve toplum
yaşamında fotoğrafça duruşta fotoğraf örgütlenmeleri giderek öne çıkıyor… Geleceğe ilişkin doğru
önermeler için, durup geriye bakmakta yarar var.
Kimi zaman aynadan, kimi zaman pencerelerimizden AFSAD’a bakabilmek, yarının fotoğraf örgütlenmelerine bir tuğla niyetinedir.
AFSAD’da başkanlık yapmış bütün arkadaşlara,
AFSAD’da önemli faaliyetlerde sorumluluk almış
birçok üyemize sorduk; AFSAD’ın dününü-bugününü
ve geleceğe ilişkin görüşlerini… AFSAD’a dışarıdan,
pencerelerden bakan birçok fotoğraf insanına sorduk; AFSAD’ı dışarıdan nasıl görüyorsunuz diye…
Ve diğer sorular…
-Fotoğraf sanatı alanında faaliyet yürüten bir örgüt
olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi…
-AFSAD’ın örgütlenme biçimi ve faaliyetleri bağlamında değerlendirilmesi…
-AFSAD’ın diğer fotoğraf örgütlenmeleriyle etkileşiminin değerlendirilmesi…
-Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden
bugüne toplumdaki yeri…
-Yarın için nasıl bir AFSAD ya da fotoğraf derneği?
İstedik ki, çok yönlü masaya yatsın AFSAD özelinde
bütün fotoğraf derneklerimiz…
İstedik ki, farklı, kimi zaman da zıt görüşler ortaya
çıksın, eleştirel yaklaşımlardan bütün fotoğraf camiası yararlansın…
Birçok dönüş aldık, eleştirileriyle övgüleriyle önerileriyle… Diliyoruz ki, yarının fotoğraf örgütlenmelerine
ışık tutarlar.
Katkılarınız için teşekkür ediyoruz.
Mustafa Ertekin
AFSAD Yönetim Kurulu Başkanı
F: Sinan Niyazi Kutsal
35 yıl…
Gerçekten mi diye bir an düşündüm. Uzun gibi ama
yaşanıp geçince kısa da gelmekte.
Ancak AFSAD düzenli, düzeyli, sistemli ve hiç yalpalamayan çalışmaları ile hepimizin saygısını kazandı.
Zaman içinde bu algılayışım azalmadı gelişti.
Kuruluş günlerinden başlayarak AFSAD’ı izledim.
İFSAK Başkanlığı dönemi idi. Sevinçle karşıladık.
Yakınlıklarımız oldu. Adana’da da AFAD vardı. ’80
öncesinden başlayarak bir araya geldik. Federasyon tüzük taslağı hazırlamıştım. AFSAD’dan Kemal
Cengizkan ve AFAD’dan Sefa Ulukan ile Abdülkadir
Kaçar İstanbul’a geldiler. Çalıştık, gözden geçirdik
ve anlaştık. 12 Eylül geliverdi, yasalar değiştirildi ve
kuramadık.
AFSAD’da üyeler, yönetenler değişti ama kararlılığı,
çalışması, verimi değişmedi ve bugünlere ulaşıldı. Bu
düzenin başarılmış olması da güzel bir örnektir.
12 Eylül öncesini ancak yaşı uygun olanlar anımsar… Politik hareketlenme dorukta idi. Partiler, sendikalar, örgütler, gruplar. Yürüyüşler, tartışmalar,
çatışmalar. Şişhane’deki merkezde üyeler gidip
bizler sohbete dalmışken dışarıda silahlar patlayınca
masaların altına girdiğimiz çok olmuştu. “Hareketlenme” olarak tanımlamaya çalıştığım arayışların,
kabarmaların toplumun sağlıklı geleceğe ulaşması
için zorunlu olduğunu düşünenler de vardı, ki ben de
buna yakınım, tedirginlik duyarak aşırılıklar olduğunu
düşünenler de. Çocuğun gelişmesinde bazı hastalıklarla bağışıklığın gelişmesi gibi. Dengelenebilir, akılcı
yöne gidebilir miydi? Sanırım kapsamlı bir inceleme
konusudur.
Neden bunlara değinmekteyim?
Yasalarla sınırlanmış, 12 Eylül öncesinde ve sonrasında alabildiğine denetlenen amatör bir derneğin
başkanı idim. Her görüşte üye vardı, tedirgin olup
uzaklaşanlar da. Kişisel görüşlerimi, seçimlerimi
ayrı tutarak ve o dönemde Mimarlar Odası Yönetim
Kurulu’nda olduğumu vurgulayarak, tartışma / çekişmelerin derneğe girmemesi için çaba gösterdim. Çok
da başarabildiğimi söyleyemem. Geriye
bakınca yakınmam yoktur. Yaşanması
gerekenler yaşandı Sosyal olayların da
bir matematiği olduğunu düşünürüm.
Anımsıyorum; AFSAD ilk dergisini çıkardığında
paketle yollardı. Çantama doldurur yolda rastladığım
her tanıdığa ver bir lira derdim. Örneğin bu konuda
çokça eleştirim var; dernekler ortamında onca üye
varken ayda onar liramızı ayırıp dayanışmaya girişemedik. Biliyorum, derneklerimizin olmaktan önce
geçmişten gelen toplumsal eksiklerimiz bunlar. Çok
denedik ama yeterince olamadı. Günümüzde de
olamamakta. Düşünün, bir milyon kişi ayda birer lira
verse neler yapılmaz.
Birileri yapıyor… Bizler yapamadık.
Fotoğraf derneklerimizin genel konumuna da değinmek istiyorum. Otuzbeş yıl içinde belki biraz değişti
ama birazcık… Sosyal yapı içinde her alanda değişik
düzeylerde örgütlenme pek gelişmediğinden, amatör derneklerimiz gerçekte üstlenmemeleri gereken
sorumluluklarla da karşı karşıya kaldılar. Gelişmiş
batı toplumlarında benzer derneklerin büyük çoğunluğu üye sayısı sınırlı sosyal-kültürel beraberliklerdir.
Üye sayısı çoğalınca bir bakıma sorunlar belirir ve
kopukluklar yaşanır.
AFSAD’ın otuzbeşinci yılına saygın bir kurum olarak
ulaşması hepimiz için kıvançtır. Geleceğe daha güçlü, daha verimli ve saygın bir örnek olarak varılacaktır.
Emeği geçenleri ve tüm üyeleri kutluyorum.
Saygılarımı ve sevgilerimi iletiyorum.
AFSAD kuruldu. Ülkemizde üç dernek
olmuştuk. Bozkırın ıssızlığında, gecenin ayazında ve rüzgarın uğultusunda,
biraz uzakta da olsa yanan ateşin
sıcaklığını ve güvencini duymak gibi. El
ele vereceğimiz, güç alacağımız birileri
daha vardı. Ama AFSAD’ın belirli görüşleri, seçimleri, yönelişleri de vardı…
Doğrusunu söylemek gerekirse önceleri
acabalar içindeydim. Toplumun her
kesimine ulaşmak çabasında olması
gereken amatör bir kuruluş kendisini ve
alanını sınırlamalı mıydı?
Bu da bir inceleme, irdeleme konusu
olabilir.
(E. Büyükyazıcı arşivinden)
AFSAD
Kasım - Aralık 2012
AFSAD 35 Yaşında
Mehmet Bayhan
Dosya Konusu
AFSAD
11
İbrahim Göğer
Dosya Konusu
AFSAD 35 Yaşında
Sordular Söyledim
12
F: Doğanay Sevindik
Derginin konusu olan fotoğraf etkinlikleri çerçevesinden bakıldığında, birkaç özel kurum ve kişisel
girişimin dışında, tüm etkinliklerin fotoğraf dernekleri
tarafından gerçekleştirildiği, AFSAD’ın grafiği son
dönemlerde aşağıya doğru olsa bile, hiç de azımsanmayacak katkılarının olduğu görülecektir. AFSAD’ın
etkinlikleri, görece olarak, kuramsal alanda yoğunlaşmıştır. Dergi, albüm gibi basılı yayınlar ve sempozyumlar bu alanda en önemli etkinlikler olurken,
fotoğrafik alanda Kent-Koop işbirliğinde Kent ve
İnsan Projesi, Kaybolan Değerlerimiz, Bilim Sanat
İnsanları ile Ulusal Sergiler ve GAP Projesi önemli
etkinlikler olarak sıralanabilir.
kuruluş amaçları olan kurumlardır. Dernek, birlik olmaktan çok, belirlenmiş amaçlar uğruna çaba gösteren, gönüllü, karşılık beklemeksizin bir arada bulunan
kişilerin oluşturduğu, demokratik organizmalardır.
Özünde bireysel olan sanatsal çalışmalar, diğer disiplinlerde gözlenemeyen biçimde fotoğraf alanında,
dünyada olduğu gibi yurdumuzda da örgütlü bir yapıya sahip. Bu durumun, fotoğrafın protest ve jurnal
yapısından kaynaklandığı düşünülebilir. Türkiye’de
fotoğraf örgütlerinin kurularak gelişmesi yetmişli yılların örgüt bilinci ve anlayışı paralelinde oldu. Hak
arayışı ve sosyal sorunlarla ilgili politize aydınlar,
mücadelelerini bu kez de fotoğraf aracılığı ile sürdürmeye çalıştılar. Her türlü fotoğrafik yaklaşımı
aynı çatı altında barındırma anlayışı ve kararlılığı
AFSAD’ı zenginleştirdiği kadar da geliştirdi.
Örgüt yapılanması, amaçları doğrultusunda gerçekleştirdiği eğitim ve fotoğrafik çalışmalarla AFSAD,
diğer fotoğraf dernekleri için de örnek bir model oldu.
Üniversiteler, son on yıl içerisinde varlık gösteren
müzeler, vakıflar ve dernekdışı kişisel oluşumlar,
fotoğraf eğitimi ve fotoğrafik etkinliklerde bulunsalar
bile, yapısal olarak derneklerden farklı işleyen, farklı
Proje Kurulu yeni projeler üretmek ve geliştirmek,
projelerin yürütülebilmesi amacıyla gerekli görüşme,
düzenleme ve finansman olanaklarını araştırmak,
sürdürülmekte olan ulusal ve uluslararası projeleri
denetlemek amacıyla oluşturulmuştu. Danışma Kurulu ise pek çoğumuzun bildiği gibi Derneğin dünü, bugünü ve yarınını değerlendirerek, derneğin amaçları
doğrultusunda, Yönetim Kurulu’na öneriler geliştirmekteydi. Kurullar çalıştırılmayınca Dernek, deneyim
kazanmış üyelerinin görüş, öneri ve katkılarından da
yararlanamamaktadır. Bu durumun AFSAD’ın geleceği için olumsuzluklar yaratacağını düşünüyorum.
Dernekler Yasasına bağlı olarak, iç işlerinde özerk
kurumlar olan dernekler gibi, AFSAD da federasyon
dahil, diğer fotoğraf dernekleri, devlet ve yerel kurumlar, özerk ve özel kuruluşlar ile uluslararası platformlarla projeler yürüttü. Ne yazık ki son yıllarda, proje
üretiminde de ivme kaybı yaşandığı söylenebilir. Bu
amaçla yapılandırılan Proje Kurulu ile Danışma Kurulu’nun işletilmemesi ivme kaybının başlıca nedenidir.
Kurulların çalıştırılmaması ve katılımcı (üyelerin
görüş ve katkılarından yararlanan) yönetim biçiminden hızla uzaklaşılması, başkan inisiyatifinin ağırlıklı
olarak kullanıldığı, görece daha az demokratik olan
yönetim anlayışını geliştirmiştir. Bu durum derneğin
tutarlılık ve devamlılık ilkelerine de zarar verebilir.
AFSAD 35 Yaşında
Ortak bir ürün geliştiremiyor,
geliştirmek için de niyet ve isteğimiz giderek yok oluyorsa,
hâlâ birlikteyiz, ortak bir amaç
çerçevesinde bir olduk, dernek olduk diyebilir miyiz? Bence her üye, üyeliğinin ne kadar
kağıt üzerinde kaldığını, genel
kurullar dışında dernekle ilişkisini
ve derneğe katkısını sorgulamalı. Aynı sorgulamayı
dernek kendi adına yaparken, nasıl bu duruma getirildiğimizi düşünmeyi de ihmal etmemelidir. Aksi
halde AFSAD, temel fotoğraf eğitiminden sonra atölyeleriyle, eğitim faaliyetini bir süre daha sürdürmeye
çalışan, çalışma kurullarıyla sadece kurul üyelerinin
azmine bağlı kalarak projeler üreten ve giderek içe
doğru çöken bir görünüm vermeye devam edecek.
AFSAD
“Suya Özlem” ekibi 21.6.89 (D.Sarıkoç arşivinden)
İletişim araçlarının gelişmesi, çeşitlenmesi, davranış
alışkanlıklarımız gibi dernekle fiziki alışverişimizi
de değiştirdi. Tek iletişim biçiminin yüzyüze olduğu
zamanlardan, neredeyse hiç karşılaşmadan iletişim
kurabildiğimiz günümüzde, derneğin yapılanmasının
gözden geçirilmesi, hiç değilse bu konunun değerlendirilmesi gerekmez mi?
Kasım - Aralık 2012
Dosya Konusu
AFSAD kuruluş amaç ve
varlık nedenine sadık kalarak, özellikle daha deneyimli
olanlar dahil, tüm üyelerinin
katılımını sağladığı fotoğrafik
projeler üretmeli, sergilemeli, basılı ve sanal ortamda
paylaşmalıdır. Uzun süredir
ara verdiği, çevre ve sosyal
konulara duyarlı, sorumlu ve
sahip çıkan, sivil örgüt yapısına geri dönmeli, bu şekilde
üyelerinin fotoğraf üretimini de
desteklemelidir.
13
SöyleşiKonusu
Aysel Altun
- T. Deniz
Çakır
Dosya
AFSAD
35 Yaşında
14
Türkiye’de 1970’li Yıllarda Fotoğraf ve
AFSAD’ın Kuruluşu
Gülbin Özdamar Akarçay
1970’li yılların getirdiği örgütlenme ruhu fotoğraf sanatında da görülmüş, İFSAK’ın başlattığı dernekleşme hareketi, çeşitli oluşumlara cesaret vermiştir. Bu
dönemde fotoğraf dergileri de çıkarılmış, ekonomik
sıkıntılara rağmen, bilgilendirme amacı taşımışlardır. Ancak bu dergi ve dernekler arasında fotoğrafik
ve ideolojik farklılıklar nedeniyle görüş ayrılıkları da
ortaya çıkmıştır.
Kitlesel hareketler ve dönemin siyasi yapısı fotoğrafı
da etkileyerek, “kitle fotoğrafı”, “sosyalist fotoğraf”,
“burjuva fotoğrafı”, “sümüklü çocuk fotoğrafı” tanımlamaları kullanılmaya başlanmıştır. 1970’lerde fotoğraf ile ilgili dernekler kurulmuş, bu sayede “amatör
fotoğraf severlerin sayısı da artmıştır” (Ertan, 2005).
Dernekleşmenin bu yıllardaki Türk fotoğrafına ikinci
yansıması ise, fotoğrafta tarz farklılıklarının oluşmasıdır. Nasıl ki toplumda sınıfsal ayrılıklar belirginleştiyse, fotoğrafta da iki farklı yaklaşım ortaya çıkmıştır.
Bunlardan ilki; fotoğrafı bir sanat olarak gören ve
biçimin içerikten önemli olduğunu savunan görüş,
ikincisi de; fotoğrafı işçi sınıfının ve ülkenin kurtuluşu
için bir araç olarak tanımlayan görüştür.
Fotoğraf sanatçısı Şahin Kaygun, ikinci görüşü
taşıyan dönemin toplumcu belgeci anlayışına sahip
fotoğrafçıları “toplumdan uzak toplumcular” diye
eleştirerek, “sözde toplumcu olan bu kişiler son
günlerde gitgide artan bir gürültü ile birbirlerini bile
dinlemeden, yalnızca konuşur olmuşlardır. En büyük
kendileridir. En doğruyu kendileri yapmaktadır ve
sanki kendilerinden başka hiç kimse bu konularla
ilgilenmemektedir” (Kaygun, 1978: 47-48) yorumunu
yapmıştır. Temel felsefeden yoksun herkesin toplumcu olduğunu ifade eden Kaygun, bu yaklaşıma karşı
çıkan herkese antidevrimci, antitoplumcu ve burjuva
sanatçısı dendiğini vurgulamıştır. Kaygun’u destekleyen yazısıyla Hasan Kurbanoğlu, “toplumcular”
tarafında çekilen fotoğrafların gerçeği yansıtmadığını
vurgulamış, teknik açıdan yetersiz olduklarını belirterek şu yorumu yapmıştır:
“Burnundan sümükler akan, yüzüne sinekler konmuş
çocukları fotoğraflamak Anadolu’nun geri kalmışlığını
belirlemez. Çünkü Anadolu’da tertemiz, nur topu gibi
çocuklar da vardır. Bu da gelişmişliğini belirlemez.
Mesaj yanlıştır. Ama devrimci nitelik taşıdığı öne sürülen her sergi böylesi fotoğraflarla doludur. Demek
ki, Türk fotoğrafı henüz anlatımcı yapıya ulaşamamış
tır. Bu anlayıştaki fotoğraf sanatçılarının önce kendilerini eğitmeleri gerekir. Fotoğrafta eğitim sorunu
burada başlıyor. Önce bu sorun, elbirliğiyle ilerici bir
doğrultuda çözümlenmelidir” (Kurbanoğlu, 1977: 4)
Bu iki grup arasındaki anlaşmazlıklara karşı Onat
Kutlar, ülkenin içinde bulunduğu politik sürecin
önemli boyutlara geldiğini ve sanatçıların da politik
tercihlerini yapmak zorunda kaldıklarını belirtmiştir.
Hem biçim hem de içerik olarak fotoğrafın yeterli olması gerektiğini vurgulayan Kutlar, iki grubun da kimi
eksikliklerini şöyle yorumlamıştır:
“Eğer insan bir silahı kullanıyorsa, o silahı iyi kullanmasını öğrenmelidir... Eğer içimizdeki bazı fotoğrafçılar çok iyi fotoğraf çektiklerini iddia ediyorlarsa ve o
silahı iyi kullanamıyorlarsa o zaman sadece silah kullanmaktan başka ayrıcalıkları olamaz. Ya da fotoğrafların konularından ötürü de bir ayrıcalıkları olmaz. En
devrimci, en çarpıcı konuyu da kötü bir biçimle, kötü
bir teknikle sunuyorlarsa o da büyük bir yanlışlık olur”
(Kutlar, 1978:51).
Bu dönemde “sosyalist fotoğraf” kavramı da ortaya
atılmış, hatta tanımlanmıştır. Bu tanım sosyalist gerçekçilik üzerinden yapılmıştır. Bu kavramı tanımlayanlardan biri de İrfan Demirkol’dur. 20 Ağustos 1977
tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan fotoğraf
konulu söyleşide Ara Güler’in “Türkiye’deki fotoğraf
çabaları son yıllar içinde politik elbiseler giyerek,
devrinin dinamizminden istifade eden görüşlerle
sunulmaya çalışmaktadır” açıklamasının ardından
Demirkol, Vatan Gazetesindeki yazısında “sosyalist
fotoğrafı” vurgulayarak, Güler’e tepkisini ortaya koymuştur. Demirkol, burjuva sanatçısı tarafından çekilen
fotoğrafta burjuva sanat anlayışının belirgin olduğunu,
sosyalist sanatçı tarafından çekilen fotoğrafın da sosyalist gerçekçilik anlayışıyla çekildiğini belirtmiştir.
Sosyalist gerçekçi ve toplumsal belgeci anlayışa
paralel olarak 1970’lerin ortalarında başlayan Türk
fotoğrafında yeni eğilimler, fotoğrafın tekniğine ve
içeriğine farklı bakış açıları getirmiştir. Bu denemeleri ilk olarak gerçekleştiren Kamil Şükûn’dur. Şükûn
ve Rebii Yetiş’in 1973’de Sinematek Salonu’nda
“nü fotoğraf”tan oluşan sergileri, “fotoğraf yalnızca
toplumsal olayları belgelemekte kullanılmalı” gerekçesiyle bazı grupların tepkisiyle karşılaşmıştır.
Aynı dönemde, Şükûn’un işkenceyi protesto etmek
amacıyla gerçek objeleri de kullanarak düzenlediği
fotoğraflar ile Ara Güler’in belgesel fotoğrafları, “Ara
Güler Kamil Şükûn’a Merhaba Diyor” adlı sergide
buluşmuştur (Özendes, 1999: 29).
Deney yoluyla problemlerin çözümünü sağlayıp,dil
zenginliğine ulaşmaya çalışan bir grup ise deneysel
fotoğrafa yönelmiş ve bunun öncüsü Ahmet Öner
Gezgin olmuştur. Gezgin, anı fotoğraflamak yerine kendi kişisel gerçekliğini yaratmaya çalışmıştır
(Özendes, 1999: 30). Deneysel fotoğrafın amacını
AFSAD 35 Yaşında
1970’li yılların Türk fotoğrafına damgasını vuran etkinliklerden biri de “Kuşaklar”
sergisidir. Birincisine 26, ikincisine 34,
üçüncüsüne ise 51 fotoğrafçının katıldığı
“Kuşaklar” sergisi, gelenekselleşerek
80’lerde de devam etmiştir.
Sanatsal gelişmelerin yanında, 1970’lerde
yaşanan ekonomik bunalım, fotoğrafı da
Sözümüz GAP Üstüne, 18.01.1997 (B. Cerrahoğlu arşivinden)
etkilemiştir. Filmler, banyo malzemeleri ve teknik
ekipmanların yurt dışından sağlanması ya da payayınlarla bizlere ulaştırıyor” yorumunu yapmıştır
halı olması nedeniyle orta ya çıkan teknik yetersizlikler (Yeni Fotoğraf Dergisi, 1978: 46).
fotoğrafın sanatsal ve toplumsal gelişimini yavaşlatmıştır.
1970’li yılları diğer dönemlerden ayıran en önemli
özellik, fotoğrafın, bağımsız bir meslek dalı olarak,
Dönemin Fotoğraf Dernekleri ve Dergiler
basından sonra reklâm sektörüne de hizmet götüren
tanıtım fotoğrafçılığı alanının ortaya çıkmasıdır. Bu
1970’li yıllar ideolojik görüş ayrılıklarının yanısıra babağlamda FOTOS, tanıtım fotoğrafçıları arasındaki
zı ilklerin de yaşandığı yıllar olarak tarihe geçmiştir.
dayanışmayı sağlamak amacıyla, 1978 yılında bir
Fotoğrafçılık bağımsız bir meslek dalı olarak reklâm
araya gelmiş profesyonel fotoğrafçılar topluluğudur.
sektöründe yerini almış, uzun soluklu bir fotoğraf der- Profesyonel fotoğrafçıların sorunlarına çözümler gegisi çıkarılmıştır. Bu dönemde 24 Aralık 1959 yılında
tirmek, çalışma fiyatlarını saptamak, iş yerleri ile ya“Erenköy Amatör Foto Kulübü” adı ile Nurettin Erkılıç’ pılacak anlaşmalarda bir fiyat belirlemek, telif haklarıın önderliğinde kurulan İFSAK, ilk dernek olma özelli- nı gündeme getirmek amacıyla kurulmuştur. Bir süre
ğini korumaktadır. 1970’lerde geliştirdiği etkinlikler,
FOTOS’un başkanlığını Şahin Kaygun yürütmüş, 23
temel fotoğraf seminerleri, yarışmalar ve diğer dernek- Haziran 1979’da yapılan ilk Genel Kurul’da Yavuz
ler ile ortaklaşa yaptığı projeler ile Türkiye’nin önemli
Evcim Başkanlığa; Ersin Alok, Güler Ertan, İbrahim
sanat kuruluşlarından biri olan İFSAK, dönemin ünlü
Zaman, Halim Kulaksız yönetim kurulu üyeliğine
fotoğrafçılarını yetiştirmiş, Türk fotoğraf tarzının olu
seçilmiştir (Yeni Fotoğraf Dergisi, 1978: 47). FOTOS
şumunda önemli katkılarda bulunmuş ve bulunmaya
grubu 1977 yılında yayınladığı bildiride, fotoğraf
devam etmektedir. 1974’de düzenlenen “Ulusal Sanat olanaklarının insan mutluluğu, yarını ve sorunları
Fotoğrafı” yarışması atılan ilk adımdır. “Sokaklar ve
için kullanılması gerektiğini savunarak, ileriye dönük
Yollar”, 1975’de “Yaşamda Kadın” ve 1976’da “Çocuk adımlar atılmışken fotoğrafın, “devrimci fotoğraf” adı
ve Oyun” gibi yarışmalar düzenlemiş, sonraki yıllarda altında yozlaştığına, dinamizminin azaldığına ve içinkatılımı arttırmak için konu sınırlamasını kaldırmıştır
den çıkılmaz bir kaosa sürüklendiğine değinmiştir.
(Özendes, 1999: 34). 1979 yılında ise Türkiye’de ilk
kez uluslararası bir fotoğraf yarışması düzenlemiştir.
AFSAD’ın Kuruluşu ve Amaçları
Ekim 1976 yılında yayın hayatına başlayan Yeni Fotoğraf Dergisi, o döneme kadar uzun ömürlü olan tek
dergidir. Ondan önce fotoğraf dergileri yayımlanmış
ancak en uzun ömürlüsü 6 sayı çıkabilmiştir. Fotoğraf yıllıkları yayınlayan Yeni Fotoğraf Dergisi, bu
yıllıkları Gültekin Çizgen’in koleksiyonundan hazırlamıştır. Özellikle 1978 yıllığı, dönemin usta fotoğrafçılarının fotoğraflarından oluşmasının yanısıra, Türk
fotoğrafını kapsayan ve derlenen ilk yayındır. Yıllıkların, Yeni Fotoğraf Dergisi’nde yayınlanmasından
sonra, Haldun Taner, “Yeni Fotoğraf Dergisi, fotoğraf
alanında bilinçli ve heyecanlı uyanışın odağı oldu”
derken, Abdi İpekçi, “tüm olanaksızlıklara karşın
sonsuz bir özveri ve yılmayan bir çabayla fotoğrafı ve
onun büyük ustalarını her bakımdan övgüye değer
AFSAD
Ankara Sinematek Derneği’nin 24 Şubat 1977’de
Çağdaş Sahne Kültür Merkezi’nde düzenlediği “Fotoğraf Sanatının Sorunları” konulu toplantı, Ankara
Fotoğraf Sanatçıları Derneği’nin (AFSAD) kuruluş
düşüncesini doğuran bir etken olmuştur. Çankaya
Halkevi ve Çağdaş Sahne gruplarının bir araya gelerek oluşturdukları bu oluşumun ortak niyeti, fotoğrafı
toplumsal değişime ve dönüşüme katkı sağlayacak
bir araç haline getirmektir (Yurdalan, 2005). Çankaya
Halkevi sadece fotoğraf seminerleri ve kursları veren
bir örgüt değil, aynı zamanda “fotoğrafı bir takım
toplumsal niyetler üstünden araç olarak” (Yurdalan,
2005) kullanan bir örgüttür. Çağdaş Sahne’deki grup
da benzer çabalarla fotoğraf çeken kişilerden oluşmaktadır. Kurucu üye Özcan Yurdalan, AFSAD’ın
Kasım - Aralık 2012
Dosya Konusu
fotoğrafın tüm estetik ve teknik olanaklarını kullanarak sanatsal mesaja ulaşmak
olarak tanımlayan Gezgin, ana unsurlarını “teknik/yapım, estetik/öz/biçim,
betimleme/içerik ve pragmatik/bildirişim”
olarak açıklamıştır (Gezgin, 1985: 379).
Şahin Kaygun ise hazırladığı foto-grafik
çalışmalar ile fotoğrafa soyut bir anlam
yüklemiştir.
15
AFSAD 35 Yaşında
Dosya Konusu
16
kuruluş süreci ile ilgili şunları söylemektedir:
“O dönem Çağdaş Sahne’de fotoğraf atölyeleri, Çankaya Halkevi’nde ise uzun süre devam eden fotoğraf
seminerleri vardı. Merter Oral ve ben, Çankaya Halkevinde çalışıyorduk. Çağdaş sahnede Sinan Çetin,
Ömer Lütfü Eltan, Cüneyt Ayral, Celal Ertem, Ercan
Öztürk çalışıyordu. Bu iki yapı birleşti ve bir fotoğraf
derneği kurmaya ihtiyaç olduğunu tespit ederek çalışmaya başladık. Dönem itibariyle Çankaya Halkevinin
yaptığı fotoğraf çalışmaları da sadece kurslarla sınırlı
değildi. Fotoğrafı, hakikaten bir amaç olarak değil de,
bir takım toplumsal niyetler üstünden araç olarak kullanıyorduk. Sinematek’te de benzer niyetler taşıyan
insanlar vardı. Oradaki seminerlere katılan fotoğrafçılar da bu yapıyı güçlendirdiler. Ve bir kesişmeyle
beraber bir araya gelindi ve dernek kurulma çalışmasına başlandı” (Yurdalan, 2005).
AFSAD, Sinan Çetin (Köy-Koop Sanat Film Merkezi), Alpaslan Aydın, Celal Ertem, Merter Oral, Özcan
Yurdalan, Ercan Öztürk, Bülent Demirel, Cüneyt
Aral ve Ömer Lütfü Eltan (İlerici Gençlik Derneği
Foto Film Kolu) tarafından Nisan 1977’de kurulmuştu. İlk kuruluş kongresine siyasi parti başkanları da
katılmıştı. Yurdalan, Mehmet Ali Aybar’ın kongrede
bir konuşma yaptığını CHP’den ve diğer sol partilerden tebrik mesajı geldiğini ifade ederek, kongrenin
basında yer alan grup üyeleri nedeniyle ses getirdiğini belirtmiştir (Yurdalan, 2005). Genel Kurulda bir
konuşma yapan Sinan Çetin AFSAD fikrinin ortaya
çıkışını ve amaçlarını şöyle açıklamıştır:
“AFSAD, Ankara Çağdaş Sahne Kültür Merkezi içerisinde Sinematek tarafından düzenlenen sinema ve
fotoğraf derslerinin bir ürünü olmuştur. Bu derslerin
duyurusu için Çağdaş Sahne panosuna astığım afiş,
Sinematek odasının hiç beklemediğim kadar fotoğraf
meraklısıyla dolup taşmasına neden oldu. Bu fotoğraf sanatçısı arkadaşlar her şeyden önce ülkesini
seven, onun sorunlarını dile getirmeyi amaçlayanlardı. Öylesine bir potansiyeli kanalize etmek düşüyordu
bize… ve bu birikimi bir dernek çatısı altında toplamaya karar verdik. Ancak bu toplamayı sağlarken
bazı doğrularla yola çıkmamız gerekiyordu. Belirli
prensipleri uzun vadeli bir politikayla uygulamak zorunluluğu ortada idi. Yani tutarlı olmalıydı AFSAD, ya
da başka bir deyimle söylediğini yapmalıydı. AFSAD
söylediğini yaptı, en azından tüm gücüyle yapmaya
çalıştı. Şimdiye dek yaptıklarını dört aylık kısa bir
süre içinde iki sergi, üç dia gösterisi, söyleşi ve eğitim
çalışmalarıyla gösterdi. Arkadaşlar, bugün ülkemizde
fotoğraf alanında uğraş veren çeşitli kişi ve kuruluşlar
bulunmaktadır. Bu kişi ve kuruluşlarla ortak yanlarımız
kuşkusuz vardır ve bizler bu ortak çıkarlar adına birlikte mücadele etmekten onur duyacağız. Ancak bizler
fotoğraf sanatını, Türkiye’deki uygulanış biçimine farklı
bir soluk getirmek amacındayız” (Çetin, 1977: 4)
Çağdaş Sahne Kültür Merkezi’nde çalışmalarına devam eden AFSAD, cumartesi toplu fotoğraf çekimleri,
Pazar günleri seminerler ve söyleşilerle etkinliklerine
başlamıştır. AFSAD’ın etkinlikler sonucunda oluşan
ilk sergisi 22 Haziran 1977’de 18 üyenin 50’yi aşkın fotoğrafı ile Çağdaş Sahne Kültür Merkezi’nde
açılmıştır. Bu çalışmalar aynı zamanda, Antalya
Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali kapsamında
da sergilenmiştir. Kemal Cengizkan, AFSAD’ın ilk
yıllarını şöyle anlatmaktadır:
“O zamanlar derneğe üye olmak için fotoğraf getirmek gerekmiyordu. İsteyen herkes 75 lira verip üye
olabiliyordu. İlk etkinlikler, üyelerle eğitim toplantıları ve toplu çekim gezileriydi. Üye toplantılarında
çoğunlukla “kimin için fotoğraf?”, “neyin fotoğrafı”
gibi konular işlenmekteydi… AFSAD’ın dışa açık ilk
sergisi Antalya şenliğindeki karma fotoğraf sergisiyle
oldu. Düzeyin düşüklüğüne karşın, gerek kuruluşun
getirdiği hareketi gerekse fotoğraf üzerine edilen iddialı sözler, bir de basınla ilişkiyi sağlayan Cüneyt’in
başarılı çalışmaları nedeniyle basında epey yer alışmıştı sergi. Ama herhalde en doğru değerlendirmeyi,
“fotoğrafı bir silah olarak düşünmek iyi de, önce doğru dürüst fotoğraf üretmek gerek” demeye getirerek
Zeynep Oral yapmıştı” (Cengizkan, 1987: 31).
Solun farklı fraksiyonlarını benimseyen fotoğrafçılardan oluşan AFSAD’da, bir grup üyenin Maden-İş’in
MESS’e karşı yürüttüğü grevi fotoğraflayıp Çağdaş
Sahne’de sergilemesi tartışmalara neden olmuştur.
Özcan Yurdalan, Kemal Cengizkan, Ercan Öztürk
ve Alpaslan Aydın’ın içinde bulunduğu grup, işçi
sınıfı mücadelesini desteklediklerini belirtmişlerdir.
AFSAD’ın Çağdaş Sahne’den ayrılmak zorunda
kalışını ve soliçi fraksiyon farklılıklarından ileri gelen
gerginliği Yurdalan şöyle açıklamıştır.
“AFSAD’ta bulunanlar politik insanlardı. Cüneyt
Ayral gibi, bizim gibi net politik söyleme ve duruşa
sahip olmayan arkadaşlarımız da vardı. Aslında
burada önemli olan sorun; solun farklı fraksiyonları
içinde yer alan insanların bir araya gelmesiydi. Grev
sergisini açtıktan sonra çok ciddi bir çalkantı başladı AFSAD’da. Çünkü biz işçi sınıfı mücadelesini ve
Maden-iş’in MESS’e karşı yürüttüğü grevi önemsiyorduk. İstanbul’a gelip çok yoğun çalışmıştık. Ben,
Kemal Cengizkan, Ercan Öztürk, Alpaslan Aydın
dört kişi çalışmıştık ve önce çağdaş sahnede açtık
sergiyi. AFSAD içindeki diğer arkadaşlarımız, Sinan
Çetin’in başını çektiği arkadaşlarımız bir gece sergiyi
kapadılar, topladılar. Çağdaş Sahne’den toparladılar.
Ondan sonra kıyamet koptu zaten, çünkü çok önemli
bir tepki gösterildi buna. O arkadaşların sergiyi
toplamasının nedeni de onların bulundukları ideolojik
vizyon içinde, bu grevin yanlış, kötü, olumsuz bir grev
oluşu ve dolayısıyla bizim açtığımız serginin de aynı
bağlamda oluşuydu” (Yurdalan, 2005).
AFSAD, bu bölünmenin ardından Çağdaş Sahne’den
ayrılarak, Evrensel Kitabevi’nin bodrum katına taşınmış, faaliyetlerini burada sürdürmeye devam etmiştir.
Bu süreci Cengizkan şöyle anlatmaktadır: “Fikret
Otyam’la görüştük, ‘bize yer lazım’ dedik. ‘Ne yapalım’ dedik. Serpil Bozer vardı Evrensel Gazetesinde.
Onunla Otyam konuştu ve uzlaşma sağlandı. Serpil
Hanım bize onların kullanmadığı bir büronun kulla-
AFSAD üyeleri Merter Oral, Kemal Cengizkan, Sevim İpekçi, Özcan Yurdalan’ın “Selam Yaratana” adlı
sergileri 16 Ekim 1978’de Kızılay’daki sergi çadırında
açıldıktan sonra Ankara Belediyesi’nin hazırladığı
otobüs ile sanayi bölgesini gezmiştir. “Bulutlar Adam
Öldürmesin” sergisi de Dünya Barış Günü kutlamaları çerçevesinde İstanbul Belediye Sarayı’nda ve
Çamlıtepe gecekondu mahallesinde açılmıştır. 17
Mart 1979’da “Doğa” konulu, 16 Nisan 1979’da ise
“Çocuk” konulu sergiler düzenleyerek AFSAD fotoğraf
alanında sesini duyurmayı sürdürmüştür. “Almanya’da
Kadın” ve “Türkiye’de Kadın” başlıklı sergiler Alman
Kültür Merkezi ile ortaklaşa düzenlenmiştir.
Türkiye’nin ilk fotoğraf sempozyumunu düzenleyen
AFSAD sayesinde fotoğraf sanatının işlevi tartışılmış ve dönemin farklı alanlarından birçok fotoğrafçı
bir araya gelmiştir. Bu sempozyumdaki bildiriler bir
kitapçıkta toplanmıştır. Üyelerin çocuk konulu fotoğrafları Güven Park’ta bir çadırın içinde sergilenmiştir.
Temel fotoğraf eğitimlerinin yanısıra, Nazım Hikmet’i
anmak için dia gösterilerini içeren bir toplantı organize edilmiştir.
“Fotograf” Dergisi’nin Oluşumu
AFSAD gerek fotoğraf ile ilgili haberleri ve çalışmaları duyurmak, gerekse fotoğraf ve sınıf bilincini
aşılamak için “Fotograf” adlı dergi çıkarmış ancak,
ekonomik zorluklar nedeniyle dergi kalitesiz kâğıt ve
mürekkep ile basılmıştır. O dönemlerde Yeni Fotoğraf Dergisi hem renkli basılması hem de reklâm
alması ile eleştirilmiştir. Fotograf Dergisi ise iki sayfa
A3’ün katlanmış halinden oluşmuştur.
İlk sayısından itibaren derginin sahibi Kemal Cengizkan, Yazı İşleri Müdürü de Özcan Yurdalan olarak
belirtilmiş ancak bazı dernek üyeleri de derginin
çıkmasında ve içeriğinde önemli rol oynamışlardır.
Dergi siyah beyaz çıkarılmış ve kontrast baskı tercih
edilmiştir. Dergide yarışma haberleri, sergi haberleri, fotoğrafçılar ve bazı birliklerin tanıtımları, güncel
yazılar, teknik incelemelere yer verilmiştir. Okuyucuya kimi zaman “Hey Dost”, kimi zaman da amatör
denilerek seslenilmiştir. Dergi, o dönemde 5000 adet
basmış ve büyük illere dağıtılmıştır. Özellikle sol
fotoğraf çevresinin rağbet ettiği dergi, işçi haklarından, 1 Mayıs övgülerine ve cinayet haberlerine kadar
önemli görülen konulara yer vermiştir. Ancak o dönemde yaşanan ekonomik bunalım, baskı ve fotoğraf
malzemelerinin dışa bağımlı olması nedeniyle Kasım
1979’da kapanmak zorunda kalmıştır.
AFSAD
1970’li yılların siyasi atmosferi, çatışmalar ve kamplaşmalar düşünülecek olduğunda AFSAD’ın, işçi
sınıfının kurtuluşu hakkındaki yazıları, 1 Mayıs
vurguları ve slogan kokan sergi başlıkları ile sol
ideolojiyi benimsediği görülmektedir. Dergide de
sosyalizmi öven, faşizmi kınayan ifadelere rastlanılmaktadır: Fotograf Dergisi’nin 12/13. sayısında
yer alan “2. Genel Kurulu’nda AFSAD tarafından,
günümüzde yaşamın dayattığı gerçek ve anlaşılan
o ki düzen ve faşizm, başta işçi sınıfı olmak üzere
tüm demokratların, aydınların, sanatçıların temel
sorunudur” (Yurdalan, 1979) açıklaması yapılmıştır.
“1 MAYIS GELECEĞİMİZ ONURUMUZ SAVAŞIMIZ
BAYRAĞIMIZ” başlıklı yazıda ise 1 Mayıs’ın tarihi
anlatılmış ve “O gün bugündür her 1 Mayıs sabahı
tüm ülkelerde işçi sınıfı alanları doldurur. İstemlerini
haykırır. Geleneğini korur, onurunu savunur, savaşı,
bayrağını dalgalandırır” cümlelerine yer verilmiştir.
1 Mayıs mitinginde çekilmiş fotoğraflar, “Yaşatacak
Seni Tunç Bileğimiz” adlı başlıkla yayımlanmıştır.
Dergilerde miting, grev, TİP’li gençlerin öldürülmesi
gibi haberler de bulunmaktadır. Örneğin, AFSAD
üyelerinin, Mersin Soda İşçilerinin Ankara’ya yürüyüşünü konu alan belgesel çalışmasına yer verilmiş,
fotoğrafların yanındaki metinde, “şimdi tüm demokrasi güçleri soda işçilerinin yanında, dayanışmada
kararlı. Soda işçilerinin hakları er ya da geç alınacak,
soda grevi başarıya ulaşacak” ifadesi yer almıştır.
Dergideki yazıların da ortaya koyduğu gibi Cengizkan, AFSAD’ın siyasi çizgisini, “sol merkezli, emekten, Türkiye’deki değişimden yana bir çizgi” olarak
tanımlamakta ve “sendikalarla bağlantı kurmaya ve
sürdürmeye çalışan, bütün yazar örgütleri, mesleki
örgütlerle bağlantılı, tüm ilerici örgütlerle, derneklerle, kuruluşlarla bağlantılı bir çizgideydik” (Cengizkan,
2005) açıklamasını yapmaktadır. Özcan Yurdalan
ise AFSAD’ı solun genel yelpazesi içinde konumlandırırken, diğer kuruluşlarla da ilişkilerinden şöyle
bahsetmektedir:
“Bizim FOTOS ve Yeni Fotoğraf’la ilişkimiz vardı.
Mesela yanlış hatırlamıyorsam FOTOS’tan insanlar
çağırmıştık bir açık oturuma ve sempozyuma davet
ettik. Dolayısıyla biraz daha örgüt bilinci ile davranıyorduk. Çok fazla suistimal eden bir duruş içinde
değildik. Otyam bizimle aynı hattı paylaşmıyor olsa
bile dernek başkanlığı yapmıştır. Çok homojen değildik dernek yönetimi içinde. Farklı siyasi duruşlardan
ve aynı zamanda bizden daha az siyasi olan insanlar
da vardı. O zamanın ortalama söylemi bugünün son
derece radikal sol söylemi. Özellikle fotoğraf camiasının bugünkü durumundan bakılınca bir hayli keskin
bir sol söylem. Çünkü bugün artık iyice düşünce,
fikir, ideoloji bu ortamın içinden soyutlanmış durumda” (Yurdalan, 2005).
AFSAD yönetiminde ve dergi kadrosunda yer alan
Cengizkan ve Yurdalan’ın da belirttiği gibi AFSAD’ın
siyasi çizgisi sol ideoloji merkezlidir. Ancak AFSAD
grubu, propagandacı örgütlerin sergilediği radikal sol
Kasım - Aralık 2012
AFSAD 35 Yaşında
Yönetimin istifa etmesi üzerine yapılan, AFSAD
Olağanüstü Genel Kurul’unda ise Başkanlığa Fikret
Otyam, Başkan Yardımcılığı’na Alpaslan Aydın,
yazmanlığa Özcan Yurdalan, saymanlığa Kemal
Cengizkan seçilmiştir. Fikret Otyam bir süre başkanlık yaptıktan sonra derneğin başkanlığını Kemal
Cengizkan’a devretmiştir.
AFSAD’ın Siyasi Vizyonu
Dosya Konusu
nım hakkını verdi. Otyam da yönetimde idi” (Cengizkan, 2005).
17
Fotoğraf
Estetik
AFSAD 35veYaşında
Dosya Konusu
18
içinde yer almadıklarını ifade etmiş, işçi sınıfı mücadelesini destekleyen geleneksel sol anlayışını ortaya
koymaya çalıştıklarını belirtmişlerdir. 1970’li yılların
siyasi kutuplaşmaları ve ideolojik ayrılıkları içinde sol
kimliği ile toplumsal değişim ve dönüşümü yaratmak
için, toplumsal belgeci anlayış ile fotoğraf çektiklerini
vurgulamışlardır.
AFSAD’ın Fotoğraf Anlayışı
Sanatsal yaratımın toplumsal gerçek ve sorunlardan
ayrı düşünülemeyeceğini bildiren AFSAD, gerçekçi
fotoğraf sanatçılarının toplumsal yaşantıyı ve çelişkiyi
fotoğraflarında yansıtması gerektiğini savunmuştur
(Fotograf Dergisi, 1979). Merter Oral ise; belgesel
fotoğrafın konusunu yaşamsal gerçeklikten aldığını
ve özünde insanı belgelemesi açısından önemli bir
fotoğraf dalı olduğunu belirtmiştir (Fotograf Dergisi,
1979). Fotoğraf sanatçısının da içinde bulunduğu
ortamdan etkileneceğini vurgulayan ve dergide yer
alan, “fotoğraf bakaçtan bakan gözün ve beynin,
gördüğünü özümsemesi ve yorumlaması ile çekilir.
Yani sadece fotoğraf makinesinin işi değil, ardındaki
beynin de işidir. İş böyle olunca objektifin çevrildiği konu büyük önem kazanıyor” (Fotograf Dergisi,
1979) açıklamasından, fotoğrafta biçimin ikincil önem
taşıdığı anlaşılmaktadır. Kendilerini toplumsal belgeci
olarak tanımlayan dergide, kendi görüş ve tarzlarına
yakın olan Photo League gibi derneklerin yanısıra,
Dorothea Lange, Jacop Riis, Lewis Hine gibi toplumsal belgeci fotoğrafçılar da tanıtılarak, fotoğrafın var
olan sorunlara çözümler üretme amacında olması
gerektiği ifade edilmiştir.
Diğer fotoğraf derneklerindeki fotoğraf anlayışından
farklı olarak, fotoğrafa işlev yükleyen ve toplumsal
sorunları dert edinen bir topluluk olması itibariyle
AFSAD, 1977 yılında kurulduğunda, öncelikle kimin
için ve neden fotoğraf çekileceğinin belirlenmesi
gerektiğini savunmuş ve Türkiye’de Fikret Otyam’ın
önderliğini yaptığı “Toplumsal Belgeci Fotoğraf”ı
kurumsallaştıran ilk dernek olmuştur.
KAYNAKÇA
1. Cengizkan, Kemal. Dünden Bugüne AFSAD, Fotograf
Dergisi, Mayıs 1987.
2. Çetin, Sinan. “AFSAD Genel Kurulu Tamamlandı”, Vatan
Gazetesi, 27 Eylül 1977.
3. Ertan, Güler. Cumhuriyetin Kuruluşundan Günümüze
Yıllara, Dönemlere Ayırarak Fotoğrafçılar, Fotoğraflar,
Akımlar, Olaylar ve Gelişmeler, http://www.fotografya.gen.
tr/issue-4/guler3.html
4. Gezgin, Ahmet. “Deneysel Fotografiye Kuramsal Bir
Yaklaşım”, Türkiye’de Sanatın Bugünü ve Yarını, Ankara:
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları,
1985.
5. Kaygun, Şahin. “Fotoğrafın Toplumsal İşlevi”, AFSAD
Dergisi, Nisan 1978.
6. Kurbanoğlu, Hasan. Sorumluluk, Vatan Gazetesi, 25
Ekim 1977.
7. Kutlar, Onat. “Tartışma”, AFSAD Dergisi, Nisan 1978.
8. Oral, Merter. Belgesel Fotoğraf, Fotoğraf Dergisi, Nisan
1979, Sayı:6.
9. Özendes, Engin. Türkiye’de Fotoğraf, İstanbul: Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, 1999.
10. Yurdalan, Özcan. AFSAD 2. Genel Kurul ve İki görev,
Fotograf Dergisi, 1979, Sayı:12-13.
11. 1978 Türk Fotoğraf Yıllığı İçin Ne dediler? Yeni Fotoğraf Dergisi, Temmuz/Ağustos 1978.
12. Özcan Yurdalan ile 9 Ekim 2005’de yapılan görüşme.
13. Kemal Cengizkan ile 9 Ekim 2005’de yapılan görüşme.
(E. Büyükyazıcı arşivinden)
Kontrast ekibi, AFSAD’ın 35 yılını geride bırakması
nedeniyle, bu konuda benden yazı isterken, gönderilen başlıkların iç içe de değerlendirilebileceğini
belirtmişti.
Gerçekten de hızlanan dünyada, üretimin ve iletişimin geldiği boyutlarda konuları ayırmak kolay değil.
Ama bir sınırlama konmayınca da düşünceler boşlukta kaybolup gidiyor.
Ben Koray’ın önerisine uyarak iki başlığı birleştirmeye karar verdim.
Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri ve yarın için nasıl bir AFSAD ya
da fotograf derneği olması gerektiği.
Otuz beş yıldan söz ediyoruz. İnsanın kendi hızını
aşamadığı binlerce yılda belki çok önemli bir süre
değildi bu. Ama endüstri devrimiyle başlayıp bilgi
çağıyla yeni bir boyuta taşınan gelişmeler yeni bir
dünya ve zaman yarattı. Otuz beş yıl eskinin onlarca,
yüzlerce yılına eşdeğer olabilir.
1977’de kurulan AFSAD’ın geçmişinde ayrı bir yeri
olan çadır sergilerinden Kontrast’ın otuz beşinci yıl
için elektronik postayla yazı istediği 2012’ye neler
değişti?
Genelden özele mi gitmeliyiz, tam tersini mi yapmalıyız? Önce dünyada ve Türkiye’de neler olduğunu,
sonra kültür ve sanat politikalarındaki değişimi,
ardından fotografın ve derneklerin bunların içindeki
konumunu mu incelemeliyiz?
Ya da önce elimizdeki araca, fotograf makinelerimize
bakmalı, otuz beş yıl önce yaşadığımız süreçlerle
bugünkü arasındaki farklardan geleceği öngörmeye
mi çalışmalıyız?
Bence her ikisini de denemeliyiz, yaşama, farklı
açılardan bakmanın yollarını aradığımız, dünyayı
başkalarından farklı görmeye çalıştığımız gibi, kendi
deneyimimizi de tüm ayrıntılarıyla çözümlemenin bir
yolunu bulmalıyız. Bu çözümlemeler belki başlangıçta yalnızca sorular getirecek, cevaplar çok uzakta
görünecektir. Ama sordukça, düşündükçe, söylenip
yazılanları, çalışılıp üretilenleri yeterli bulmadıkça çıkacak yeni sorular, aranan yere daha yakın olacaktır.
Dünden yarına AFSAD’a geçmeden aynı dönemde
fotografla ilgili kendi düşüncemi söyleyeyim.
Fotograf dergisinin bir sayısında fotografın özgün
yanının önemine değinmiştim. Gerçeğin ince örülmüş
dokusunun yalnızca fotografta tüm ayrıntılarıyla ve
doğal olarak bulunması ona ayrı bir güç veriyor. Bir
resim, konu aldığı nesneyi gerçeğe yakın yansıttı-
AFSAD
ğında fotograf gibi olduğu söylenerek övülebiliyor.
Oysa fotografta görünenler doğal olarak gerçek, ya
da en azından öyle kabul ediliyor. Bunu sağlayan
da şimdilerde çözünürlük olarak günlük yaşama
giren ayrıntı verme kapasitesi. Yaşamın her alanına
çevrilebilen objektiflerin yakaladığı sıradan görünen
karelerin içinde bile farklı açılardan bakıldığında tarih
yazacak ayrıntılar olabilir. İster film kullanan, ister
dijital kameralarla çekilmiş olsun, iyi bir fotografta
bakılan açının, içeriğe ve biçime katılan ayrıntıların
önemi değişmiyor. Geçmişin grenlerinin, bugünün
piksellerinin milyonlarcası bir araya gelerek yeni ve
kalıcı bir boyut açıyor. Görüntü bu inceliğin zenginliğine yaslanırsa, fotografın özgünlüğüne dayanan bir
başarı sağlanıyor.
Otuz beş yıl uzun bir süre. Geçmişten seçilen sergi
ve etkinlikleri güncel yorumlarla düzenleyerek yeni
sunumlarla paylaşma olanağı dönemler boyunca
ayakta kalarak kazanılmış bir ayrıcalık. Şimdi bunu
yalnız salonlar ve çadırlarda değil, İnternet’in geniş
dünyasında da yapabilme olanağı var. Ama buradaki
en büyük zorluk, milyarlarca sayfanın arasında bir
anlam taşıyabilmek, görünebilmek. Ancak çok iyi düşünülen, sabır ve emekle hazırlanan çalışmalar yaşayabiliyor. AFSAD’ın bu konuda önemli bir avantajı
var: tarihi. Geçmişin birikiminin bugünün koşullarında
değerlendirilmesi, yeni ve özgün çalışmalarla birleşmesi yeni boyutlar getirebilir. Geçmişte, iz bırakan
fotograflar basılı gazetelerle, dergilerle, televizyonlarla yayılıyordu. Şimdi doğru bir fotograf tanıklığını bir
anda tüm dünyaya ulaştırabilir.
İnsan yaşlandıkça geçmişe daha çok mu değer veriyor? Belki. Ama bunun bir nedeni de var. Kazandığınız birikimi kullanmazsanız yitirmeye başlıyorsunuz.
Bu yüzden hem kişilerin, hem de kurumların deneyimlerden ürünlere giden rayları döşemesi gerekiyor.
Son bir not olarak dergiden bir 35. yıl armağanı
isteyebilirim. Adının “Kontrast Fotograf” olarak değiştirilmesi ve eskiyi izleyen numaraların da kapağa
konması. Geçmişle köprülerimiz kopmasın. Sayı sayı
geriye giderek, sanal sergileri, internet sitelerini, yeni
açılan dernekleri, federasyonu, sempozyumları bulabilelim. Çadır sergilerine dek varabilelim.
Kuru teşekkürlerin amatör derneklerde pek de anlamı
olmadığını biliyorum, dernekler her zaman aktif
maddi ve manevi desteğe gerek duyar. Ama yine de
başta derneğin ve derginin yükünü bugün taşıyanlar
olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum.
Kasım - Aralık 2012
AFSAD 35 Yaşında
Rıza Arat
Dosya Konusu
Dünden Yarına AFSAD
19
Fotoğraf
Estetik
AFSAD 35veYaşında
Dosya Konusu
20
AFSAD Nasıl Olmalı?
Gülser Günaydın
Kontrast Dergisi, üyesi olduğum dernek hakkında
değerlendirme ve hatta eleştiri yapmak fırsatını bana
verince, ben de kendi şahsi değerlendirmelerimi
sadece AFSAD üzerinden değil, benzer sorunlarla
uğraştığını bildiğim, tüm derneklere yayarak yapmak
istedim. Kendim sordum, kendim cevapladım.
Fotograf Dernekleri olmalı mı? Neden? Nasıl?
Evet olmalıdır. En basit varoluş nedeni; alakadarları
bir araya toplayabilmektir. Bir arada olabilme formüllerinden, ister dernek, vakıf, kulüp, isterse de başka
bir oluşum seçilebilir. İtiraf edilmelidir ki; bu yapılar
içinde en zor olanı dernek olmaktır. Çünkü bahsi
geçen örgütlenme biçiminde; devlete ve kamuya
sorumluluklarınız had safhadadır ve örgütlenme
biçiminiz (üye alımları, aidatlar, yönetim ve denetim kurullarının seçimi, genel kurullar...) kurallara
(yasalara) uygun ve kayıtlı olmalıdır. İşin kötü tarafı
ise; uygun olmayan durumların devlet tarafından
(arkadaşlar arasında değil) cezalandırılması gerekir.
Oysa ki siz buraya gönüllü olarak gelmiştiniz.
Geçmişte Fotograf Dernekleri ne işe yaradı?
Türkiye’de fotograf eğitimi üniversite düzeyinde
henüz bölüm olarak yokken, doğal olarak, derneklere çok iş düştü. Dernek kurucuları kendi vizyonları
ölçüsünde misyonlarını belirlediler ve hayata geçirmeye çalıştılar. Dönemin toplumsal ve siyasi gelişmelerinden had safhada etkilendiler. Doğal olarak
yapılan fotografik işlerde toplumsal boyut ve fayda
çok önemliydi ve fotografik eserler çoğunlukla araç
olarak kullanılıyordu. Kuramsal çalışmalar, bireysel sanatsal ifadelere de zaman zaman yer buldu.
Bugün fotograf eğitimi veren üniversitelerin birinci
kuşak eğitmenleri de çoğunlukla bu kadrolardan
çıkmışlardır.
Günümüzde Fotograf Dernekleri ne yapıyor?
Önce AFSAD’ın amacına bakalım:
‘’Fotoğraf sanatının toplumsal işlevini gerçekleştir-
mek, fotoğraf sanatı aracılığıyla kitlelerle bağ kurmak, fotoğraf sanatçılarının tanışma ve dayanışmalarını sağlamak, bir araya toplamak ve onlara yapıt
verecek olanaklar hazırlamak, yapıtlarını değerlendirmek, yapıtların sağlam temellere oturtulması için
bilimsel araştırmalar yapmak, sanat kurullarıyla ortak
çalışmalar yapmak, dayanışmaya gitmek derneğin
amacıdır.’’
Bu satırlar fotograf dernekleri içerisinde kurulma
amacını en iyi özetlemiş derneklerden biri olan
AFSAD’ın tüzüğündeki amaç ve faaliyetler bölümlerinden aynen alınmıştır. Bu derneğe üye olduğumdan, 20 seneye yakın öğrencilik ve başkanlık dahil
her aşamasında bulunduğumdan biliyorum, AFSAD
bunları yapmaya çalışır. İltimas geçtiğim sanılmasın
ama kurumsallaşma ve öncü olma açısından diğer
derneklerden de bana göre en az bir gömlek üstündür. Buna rağmen gene de sorun çoktur. Misal mi?
Buyrun bakalım: Türlü türlü organizasyonlar (sempozyumlar, fotograf günleri, süreli yayınlar, albümler,
yarışmalar, kataloglar, eğitimler...) hayal edilir, oluşması için ekipler meydana getirilir. İşler iyi başlar,
nadiren tıkırında gider, çoğunlukla sonrasında sıkıntılar belirir. Ya yeterli eleman (gönüllü) yoktur, ya
gönüllünün zamanı yoktur, ya gönüllünün gönlü işten
vaz geçer, ya yeterince teknik donanım-para yoktur
yada sponsor bulmak için artık vakit kalmamıştır.
Şahsi problemleri mevzu bile etmiyorum etmemesine de zaten hemen herkesin geçinmek için yapmak
zorunda olduğu bir de mesleği vardır. Yönetimsel
çekişmeler, idari işler, rutin organizasyonlar, alınganlıklar, hırs ve iktidar mücadeleleri gibi insanoğlunun
toplu hale geldiğinde oynamaktan kendini alıkoyamadığı yetişkin oyunlarından hiç bahsetmeyelim, zira
bunların olmadığı yeri ben şahsen bilmiyorum.
Bütün bunlara rağmen gene de fotoğraf dernekleri,
hedefinde ilerlemeye, bazen oldukça iyi bazen de
vasat devam eder.Bu toplu yapılan işleri bir kenara
bırakacak olursak, bir önemli soru da; derneklerin
O zaman derneklere niye üye oluyoruz?
Hobimiz veya meraklarımız için bilgilenelim derken,
içinde bulunduğumuz derneğe üye olmak akıntıya
kapılmak gibi kendiliğinden mi gelişir? Gerçek insan,
gerçek ortam, gerçek sosyalleşme için mi?
Tüzüklerde yazan amaçlardan kastedilen; önce
kendimizi, sonra çevremizi, belkide dünyayı değiştirebilme iddiasının en yasal şeklini gerçekleştirebilmek
ihtimali için mi derneklerin kapısını çalarız?
Bir arada olmanın ve önce o grupta kabul görmenin
birey olarak var olma yolunda faydasını cebe koymak için mi?
Ayrıca sivil toplum örgütleri zamanın önemli meseleri
konusunda harekete geçmeyi kolaylaştırdığından var
olma ve değitirebilme iddiasına tek bireye göre daha
yakın olduğundan mı? ‘Haydi hep beraber bir proje
arkadaşlar’ nereye kadar gitmeli? Kendi sesimizi
çıkartmaya hazırlanana kadar, cesaretlenene kadar,
hiç çıkmayacak sesimizi yurttan sesler korosu halinde söyleyebilmek için mi?
Birilerini (konu ile alakadarları özellikle) seyretme ve
en önemlisi seyredilme arzusundan mı?
Hepsinden biraz, yani ortaya karışık mı?
Bunlar çok insanî şeyler mi?
Bundan sonra fotograf dernekleri ne yapmalı?
1-Hali hazırda derneklerin en önemli gelirleri üye
aidatları değil seminer ücretleridir. Yani, seminerler
zorunludur çünkü: hem para kazanarak mevcudiyetini devam ettirmek için, hem de tüzük amaçlarından
bence en önemlisini yapabilmek için. O zaman en
iyisini yapmaya çalış.
2-Sonra hep birlikte karar verilmelidir ki derneğin
kimliği ne olmalıdır. Belgesel
çalışmalarla adından söz ettiren bir
dernek mi? Sempozyum, panel,
fotograf günleri
gibi faaliyetlerle
bilinen bir dernek
mi? Kuramsal
çalışmalar, projeler ve bireysel
üretimlerin desteklendiği veya sanat
Sonuç; Her dernek kendine bir kimlik bulmalıdır.
Buna karar vermek o gruptaki insanlara aittir doğal
olarak ama eleştirmek, kastımızı aşmadıktan sonra,
hepimize aittir.
AFSAD 35 Yaşında
Butün bunlara bir de zamanın teknololojik gelişmeleri
eklenince manzara biraz daha değişmiştir. Artık bir
çok bilgiye, dergiye, kitaba sanal ortamdan ulaşabilir,
fotograf gruplarına üye olup, etkinliklere katılabilir,
evinizden veya iş yerinizden türlü türlü mevzulara
ortak olup kritik bile yapabilirsiniz. Tabii ki hepsi bildiğiniz şeyler.
yapmaya-yaptımaya çalışan bir dernek mi? Eğitimin
bir okul gibi çok iyi verildiği bir dernek mi? ...Bunlardan bir kaçı mı? Hepsi mi? Bizim dernek hangisini iyi
yapabilir? İltimas geçmeden her dernek bu sorunun
cevabını kendi selameti için bulmalıdır. Aslında
derneklerin en hantal yanı da işte tam burasıdır.
Çünkü derneklerin belli bir sahibi yoktur. Sahibi tüm
üyeleridir. Yapılması gereken, değişimi aktaracakdüşünecek-tartışacak-karar verecek mekanizmayı
oluşturmaktır. Elindeki kaynaklarla herşeyi birden
yapmaya gücü yetmeyecekse, birkaç kişinin üzerinde
işler toplanıyor ve yetişilemiyorsa, çözüm basittir. En
iyi yapılabilineceğine inanılan ve sonuçları açısından
daha özgün olanları seç ve diğerlerini ele.
3-Fotograf dernekleri sadece o dernek çatısında olan
kişilerin fotograflarını birbirlerine gösterdikleri bir yer
değildir. Fotograf dünyasının meşhurları/üstatları ve
izleyenler için bir tanışma-buluşma-kabul görme kanallarından biridir dernekler. Bundan vazgeçilemez.
4-Mevcut dernekleri bir arada toparlamaya çalışan bir
de Federasyon örgütlenmesi vardır. Federasyonun
farklı farklı yapılardaki dernekleri bir hizaya getirme
amacı anlaşılabilir. Tek tek olmaktansa birleşince en
az toplamı hatta toplamından fazla bir güce sahip
olması gereken Federasyon, kimse alınmasın ama,
bana göre istediklerini yapabilmekten henüz (umarım
değişir) uzaktır. Bürokratik işlemleri daha da artmış
ama buna mukabil gücü artmamış hantal, büyük bir
dernek yapısındadır ve derneklerin çektiği sıkıntıların
hemen hepsini çekmektedir. Federasyon fotograf
derneği olma standartlarını oluşturmalı ve bu standartlarda olmayan derneklere yardım etmelidir. Yani
Fererasyon bir reçete verecekse olması gerekenlerin
minimumu olmalıdır ve her dernek maksimumu için
kendisi uğraş vermelidir.
5-Derneklerin üye kabul prosedürleri değişik değişiktir. Bazı derneklerde başvuru ve aidat ödeme yeterlidir, bazı derneklerde de üye olmak bir hazırlık ve
kabul dönemini gerektirir. Ama her üye kişi o organizmanın bir parçası olduğunu unutmamalı, faaliyetlerde
ve karar vermede kendisine de sorumluluk düştüğünün bilincinde olmalıdır. Kabarık ama hayali üye
listesinin kimseye faydası yoktur.
6-Fotograf dernekleri sempozyum, kongre, panel..
düzenlemeli mi?
Üniversitelerde Fotograf Bölümleri kurulduğuna göre
dernekler bu işleri tek başlarına yapmaya çalışmamalı, özellikle akademik olma iddiası olan faaliyetler
üniversitelerle birlikte yürütülmelidir. Dernekler tek
başına bu işi yapamazlar anlamında algılanmamalı
ama güçlerin ve alakadarların birleştirilmesinde fayda
sonsuzdur. Yapılması gereken hedef kitleyi belirleyip
ona göre organizasyon yapmaktır.
7-Bütün bu temel işleri yapabilen bir dernek sonrasında yaptığı işleri kendi sınırları içinde standardize
edebilmek için mevcut kalite/standart programlarından birini kullanmayı düşünmelidir.
Dosya Konusu
bireysel olarak insanlara ne verebildiğidir. Bu iddia
esasen kaç tane potansiyel yaratıcı güce el verebildiği ve bu amaç için neler yapabildiğidir. Hem nitelik
hem de nicelik olarak bunun hesabı kolaydır ve her
dernek kendi adına bu hesaplaşmayı isterse yapabilir.
21
Fotoğraf
Estetik
AFSAD 35veYaşında
Dosya Konusu
22
AFSAD Fotoğraf Galerisi
Ahmet Gökhan Demirer
Türkiye’de yıllar içinde fotoğrafa olan ilginin artmasında, öncü dernekler İFSAK ve AFSAD’ın önemli
katkıları olmuştur. Söz konusu dernekler ve sonrasında diğer şehirlerde faaliyete geçen amatör fotoğraf
dernekleri, kuruluşlarından bugüne kadar, toplumda
bir ifade biçimi olarak fotoğrafa dair temel bir farkındalık oluşturdular. AFSAD, belirgin olarak kuruluş
yıllarındaki politik atmosferin bir yansıması olarak,
özellikle fotoğrafın toplumsal işlevine vurgu yapan
çalışmalarıyla öne çıksa da isminde iddialı biçimde
taşıdığı “fotoğraf sanatçılığı”nı yansıtan bir atmosferi
de desteklemiş ve toplumda bir sanat olarak fotoğrafın farkedilmesine ciddi katkısı olmuştur. Fotoğraf
uygulamalarının çok çeşitlendiği, akademik fotoğraf
eğitim kurumlarının yaygınlaştığı ve pek çok farklı fotoğraf paylaşım kanallarının açıldığı günümüzde ise
Türkiye’deki diğer fotoğraf dernekleri gibi, AFSAD
da artık, dernek oluşumuna paradoksal biçimde pek
de yakın olmayan şehirli orta sınıfın gözde boş vakit
hobilerinden olan fotoğrafı sadece öğrenmek için uğradığı, her şehirde sayıları giderek artan
ticari fotoğraf kursları arasında onlarla rekabet eden bir işletme gibi algılanabilmekte ve bu algı, özünde fotoğrafta ortaklaşa
çabayı savunan dernek ruhunu zayıflatmaktadır. Geniş bir fotoğrafsever grubu,
derneğin; fotoğraf eğitimi verilen, hoşça
vakit geçirilen, eğlenceli çekim gezileri
yapılan, üye olmasalar da var olacak,
hatta bina üstüne binalar alabilecek (!)
bir yer olduğu düşüncesindedir. Her yıl
derneğe uğrayan çok sayıda fotoğraf heveslisinden çok azının dernek üyeliğine
ilgi duyması ise dernek faaliyetlerinin dar
bir kadro çevresinde yapılmasına neden
olmaktadır.
AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla
ilişkilerinden, esasen diğer derneklerle
olan ilişkilerini anlıyorum ki, bu durumda
görünen, Federasyon çatısı altında olsalar da birbirinden kopuk, hatta rekabet
halindeki benzer kurumlardır. Üniversitelerle dernek ilişkilerinde ise, birkaç
fotoğraf derneği kökenli, iyi niyetli ve
yetkin akademisyen fotoğrafçının kişisel
gayretleri ile dernek ortamlarında yaşanan eğitsel paylaşımlar dışında, genel
olarak akademik sanat camiasının fotoğrafa bakışlarının öteden beri, epey eksik
ve güncel olmayan sanat bilgisine dayalı,
kof bir akademizm kibiriyle malul olduğu
düşüncesindeyim. Tabii çuvaldızı kendimize de batırarak, akademik çevrelerin
bu uzak durma ya da küçümsemelerinde,
dernek çevrelerinden fotoğraf sanatı adına sunulan, gerek sunum gerekse içerik
itibarıyla birbirinin tekrarı, kötü, yetersiz
çalışmaların da fotoğraf sanatı derneklerinin sanat
ortamında hatırı sayılır bir ağırlıkları olmasına engel
olduğunu belirtmek gerekir.
Tabii ülkemiz genel sanat piyasası ve galericiliğinin
-özellikle İstanbul’da çağdaş sanat fotoğrafına yer
veren çağdaş vizyona sahip yeni bazı galeriler hariçfotoğrafa hiç yüz vermeyip, son derece sıradan, kötü
tabloları “sanat eseri” olarak ortalama sanat alıcılarına
sunmakla yetinen dar bir vizyon ve sanat kültürüne
sahip olmaları da mevcut ortalama sanat eseri talebinin fotoğrafa yönelimini kısıtlamakta ve engellemektedir.
Sanat eseri olarak fotoğrafa olan talebin Türkiye’deki
cılızlığından hareketle; yarın için nasıl bir AFSAD ya
da fotoğraf derneği olmalı sorusuna yanıt olmak üzere, AFSAD’ın ve fotoğraf derneklerinin fotoğraf eğitiminin yanısıra bugün bir öncü olarak üstlenmesi gereken yeni ve önemli misyonlarının, fotoğraf meraklılarına fotoğraf çekmeyi öğretmeyi bir gömlek ileri
Mehmet Özer
Fotoğraf sanatı alanında faaliyet gösteren bir örgüt
olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi nelerdir?
Otuz beş yıl, uzun bir ömür. Ülkemizin bir kuşağının
hayatlarına tanıklık eden AFSAD’ın 35 yıldır aralıksız
(12 Eylül Askeri faşist darbesinin kesintiye uğrattığı
dönem hariç ki, bu dönemde AFSAD’lılar fotoğrafla olan ilişkilerini koparmadılar ve derneği yeniden
faaliyete geçirmek için fedakâr bir çaba sergilediler)
fotoğraf üretmeyi sürdürmesi derneğin varlığının
ne kadar gerekli olduğunun bir kanıtıdır. AFSAD
gücünü, sürekliliğini, demokratik kitle örgütü olarak
toplumsal ihtiyaçlara yanıt vermesinden alır. Onca
fotoğraf derneğinin içinde AFSAD’ın önemli bir yerinin olması, AFSAD’ın hayata dair projeler üretmesi,
üyelerinin kendilerini, derneğin sunduğu olanaklarla
yaşamlarını yaşanır kılarak, hayata katarak çoğullaştırmak ve kendilerinden yola çıkarak bir ülkenin
öykülerini yazarak tanık olmalarıdır.
AFSAD’ın örgütlenme biçimi ve faaliyetleri hakkında
neler düşünüyorsunuz?
Bir kurumun yaratılması toplumsal bir ihtiyaçtan
doğar ve örgütlenme biçimi onun faaliyetlerini de
belirler. Bu nedenle siz amacınıza uygun örgütlenme
modellerini seçersiniz. AFSAD’ın kurulduğu yıllardaki amacı değişmemiş olsa da, bugün toplumsal
gereksinmeler nedeniyle yeni ve güncel amaçlar da
sorumluluklarının arasındadır. AFSAD, üyelerine karşı sorumludur. Üyelerinin fotoğraf eğitim ve deneyimlerinin artırılması, kişisel becerilerinin geliştirilmesi,
fotoğraf dilini etkin biçimde kullanmalarına yardımcı
olmasıdır. AFSAD, içinde yaşadığı topluma karşı da
sorumludur. Toplumun görsel belleğidir ve tanıklığını
yarına taşımakla sorumludur.
AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla etkileşimini
değerlendirir misiniz?
Günlük işler içinde sıkışıp kalan her kurum sonunda
daralır ve sönümlenir. AFSAD bu yabancılaşmayı
bir çok alanda sürdürdüğü çalışmalarıyla aşabilmektedir. Diğer fotoğraf dernekleri ve oluşumlarıyla
AFSAD
karşılaştırıldığında AFSAD’ın ürettiği projeler öğretici
olmuştur. Fotoğrafın sorunları doğru saptanıp, sorular doğru sorulduğunda tüm fotoğrafçılar ve kurumlar
bakımından geliştirici ve dönüştürücüdür. Belgesel
fotoğraf sempozyumu bunun en belirgin örneğidir.
Güçlü katılımla süren sempozyum sonunda, ülkenin
her yanında belgesel fotoğrafçıların çalışmaları daha
çok görünür olmuştur.
Hemen hemen her üniversitenin fotoğrafçılık bölümü, bir fotoğraf topluluğu, kültür sanat derneklerinde
fotoğraf çalışması var. Fotoğraf çalışması giderek
daha farklı toplumsal kesimler tarafından yapılmaktadır. Şüphesiz ki her çalışmanın fotoğrafa bir katkısı
vardır. Ama fotoğrafın asıl amacını asla unutmamak
gerekir. Fotoğrafçılar küçük hayatların destansı
öykülerini yazmayı sürdürüyor. Kederlerin ve sevinçlerin taşıyıcısı ve paylaştırıcısı olarak.
Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri nedir?
Fotoğrafçıların tarzı ne olursa olsun temel ortak bir
duygu vardır ki bu da sorumluluk duygusudur. Çektiğiniz konuya karşı, onu izleyenlere karşı ve topluma
karşı sorumlusunuz. AFSAD yüzünü sokağa, hayata
döndükçe onun toplum içindeki saygın yeri artmaktadır. Van depremini kolektif bir çalışmaya dönüştürerek, konut, sağlıklı barınma hakkı ve güvenlik politikaları konusunda soruların sorulmasını sürekli hale
getirmiştir. Sizin toplumdaki yerinizi, yine sizin toplumsal sorumluluğunuz belirleyecektir.
Yarının AFSAD’ı ya da fotoğraf derneği nasıl olmalıdır?
Fotoğraflar öykülerimizi anlatmayı devam ettikçe,
AFSAD toplumdaki yerini sürdürmeye devam
edecektir. Derneğimiz daha çok atölyeler üzerinde
yükselmektedir. Atölyelerin örgütlenmesinde derneğin amaçları ve ihtiyaçları gözetilerek yeniden
örgütlenmelidir.
Fotoğrafın sorunlarını çözdükçe, toplumun sorunlarına duyarlılığını yitirmediği sürece AFSAD’ın her
zaman bir yarını olacaktır.
Kasım - Aralık 2012
AFSAD 35 Yaşında
Günümüzde, hatırı sayılır satın alınabilir sanat (affordable art) konsepti çerçevesinde pek çok fotoğraf galerisi farklı Avrupa şehrindeki şubelerinde farklı boyut
ve sunumda sertifikalı fotoğraf satışı yapmaktadır.
Böylesi bir girişimin, her yıl artan sayıda fotoğraf eğitimi alanların, artık evlerinin duvarlarına kendi fotoğrafları dışında, sanat fotoğrafı asmaya başlayan
şehirliler olarak çevremizde de görülmeye başladığı
düşüncesinden hareketle, fotoğraf galerisi işletmenin
bir fotoğraf derneği için günümüzde fotoğraf sanatını şehirli kitle ile bir sanat nesnesi olarak tanıştırıp
buluşturacak yeni ve önemli bir misyon olacağı
düşüncesindeyim. Böylelikle dernek üyelerinin her
biri, AFSAD Galeri’nin eser sahipleri, sanatçıları olabileceğinden, derneğe bir uğrayıp kaybolan, esasen
sanal paylaşım meraklısı zamane fotoğraf severleri
için de cazip olabilecek, dernekçilik ruhu -belki bir
başka boyutta ama- yeniden canlanabilecektir....
Dosya Konusu
taşıyarak, bir sanat nesnesi olarak fotoğrafa talep
yaratmak olduğunu düşünüyor ve bu amaçla da
AFSAD’ın öncü bir dernek olarak fotoğraf galericiliğine başlamasını öneriyorum.
23
Fotoğraf
veYaşında
Estetik
AFSAD 35
Dosya Konusu
24
Mekânın Büyüsü / (Fevzi Çakmak Sokak anısına)*
Cengiz Engin
Bir ‘olayın’, belirli bir ‘sürecin’ kaydedilmesi söz konusu olduğunda, fotoğraf; hareketli görüntüye kıyasla bir miktar güdük
kalır. Hareketli görüntüdeki akışın sürekliliği, hareketler, davranışlar, sesler, ve
benzeri ilave etkiler sayesinde belirli bir
sürece ait tüm detaylar birçok boyutuyla
kaydedilmiş olur. Bu nedenle, çekim anına
ilişkin hareketli görüntülerin belgesel
potansiyeli daha ön plandadır. Durağan
haldeki fotoğrafın ise çağrışımsal potansiyeli ön plandadır. Fotoğraftaki çağrışımsal
potansiyelin hareketli görüntüyle olan
farkı, belirli tek bir sürece bağlı kalmadan, imgedeki detayların, enstantanenin kısalığına nispet edercesine, çekim
anından çok öncesi ve çok sonrasıyla,
geniş bir belleksel yelpazeyi harekete
geçirebilir olmasındadır. Hatta denebilir ki;
görüntüdeki nesneler ve mekânlar, belirgin bir olayın
detaylarından soyutlandığı ölçüde daha da geniş
bir zamana yayılmış anıların bellekten çağrılmasına
olanak tanır. Belleklerdeki çağrışımsal etki imgenin
durağanlığı ölçüsünde güçlüdür. Bu nedenle yitip gitmiş bir canlıya, nesneye, mekâna ait suretin yarattığı
etki; fotoğrafın en önemli özelliklerinden birisidir. Bir
daha geri dönmeyecek olana ait durağan suret, akıp
giden zamana karşı koymanın âdeta bir başkaldırı
biçimidir.
2002 yılında, AFSAD’ın fiziksel koşullarının yetersiz
gelmesi nedeniyle, Fevzi Çakmak Sokak’taki lokalimizi Büklüm Sokaktaki daha geniş ve kullanışlı mekâna taşımaya karar verdik. Fevzi Çakmak Sokak’taki
adresimizden taşınmadan birkaç hafta evvel, o dönem sorumluluğunu yürüttüğüm atölye katılımcılarıyla
birlikte, dernek lokalinin her bir köşesini, sıradan
gündelik detaylarını fotoğraflamaya, zaman içinde
dondurmaya karar verdik. Elde ettiğimiz görüntüler,
kısa bir süre sonra dönüşü olmayacak şekilde yitip
gidecek bu büyülü mekânın son imgeleri oldu.
Beş kat merdiveni teker teker tırmandıktan sonra
biraz daha devam etseniz neredeyse apartmanın
çatı arasında çıkacağınız noktada yer alan dernek
kapısı; kapıyı açar açmaz karşınızda duran duvar
panosu, mutfakta çalışan kim varsa selam vermeden
geçemeyeceğiniz daracık şirin mutfak, bahar ve yaz
aylarının vazgeçilmez terası, terasın demirbaşları
plastik sandalyeler, saksılardaki çiçekler, her türlü
toplantı, eğitim, vb etkinliklerin yapıldığı dernek ‘salonumuz’, söyleşi dinlemek için kafamızı uzatmaya
çalıştığımız ahşap doğrama pencereler, dia gösterilerinde veya dernekten
en son çıkarken açıpkapattığımız ayağımızın
dibinde duran elektrik
anahtarları, kış aylarında
mont-kaban istifine alabildiğince dayanan duvar
askıları, musluğun altında
birilerine ait film tankı akar
su altında yıkanırken aynı
zamanda kullanımda olan
derneğin yegâne tuvaleti,
bir zamanlar günlerce
randevu beklediğimiz banyodan bozma ‘emektar’
karanlık odamız ve kırmızı
lambası, internet diye bir
bilgi kaynağımızın olmadığı dönemde yabancı
dergilerden bilgi edinmeye
çalıştığımız kütüphanemiz ve simsiyah kapaklı
Sahip olduğumuz imgeler, o dönemde dernekte bulunan kişiler için sıradan nesnelerin görüntüleri değil
şüphesiz, bu imgelerde:
Sevinçler, üzüntüler, arkadaşlıklar, dostluklar, sevgili
olmalar, evlilikler, emek vermeler, paylaşımlar, gurur
duymalar, hayal kırıklıkları, tartışmalar, kavgalar,
küsmeler, barışmalar, şarkılar, yeni yerler keşfetmeler, bir olmalar, çok olmalar, kayıplar; iyi ve kötü
- mutlu ve hüzünlü ama bir dolu olay gizli… Kimisi
dost paylaşımlarımızda andığımız, kimisi kişisel belleklerimizde saklı anılar…
Fevzi Çakmak Sokak’tan sonra taşındığımız Büklüm
Sokak ve sonrasında şimdiki lokalimizin bulunduğu
Bestekâr sokak; kuşkusuz ki ayrı ayrı değerler taşıyor. Fevzi Çakmak’tan önceki mekânların da özel değerleri olduğuna eminim. Ancak sanıyorum ki birçok
kişinin kişisel belleğinde, Fevzi Çakmak sokağın ayrı
bir önemi bulunuyordur.
Belki o dönemdeki fotografik paylaşım ve bilgiye
ulaşma imkânlarının kısıtlı olması, ortaya çıkan
AFSAD
AFSAD 35 Yaşında
fotoğraflarımızın dernek karanlık odasında oluşması,
karşılıksız emek duygusunun hâkim olduğu dernekçilik anlayışı, içinde bulunduğumuz mekânı da büyülü
yapıyordu kimbilir.
*Fotoğraflar: Cengiz Engin
Dosya Konusu
dolaplarımız, kütüphane odasındaki film kurutma
dolabı ve içindeki ataçlar-çamaşır mandalları, her
zaman için tasnif gerektiren materyallerin bulunduğu
arşiv-dergi odası, yönetim toplantılarının yapıldığı,
dernek işlemlerinizi yürüttüğümüz sekreterya odası…
ne kadar çok imgeye sahip olursak, yitip gitmelerine
engel olabilirmişiz gibi fotoğrafladık, her bir köşesini
derneğimizin.
25
Kasım - Aralık 2012
Fotoğraf
veYaşında
Estetik
AFSAD 35
Dosya Konusu
26
35. Basamaktan Görünen Panorama
Ali Rıza Akalın
Fotoğraf sanatı alanında faaliyet gösteren bir örgüt
olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi nelerdir?
AFSAD’ın kurulduğu 1977 yılını ve sonrasını yaşamış olanlar bileceklerdir ki; ülke gerçek anlamda bir
iç savaş eşiğinde dolaşmakta idi.
Bu ortamda kurulmuş bir fotoğraf derneğinin varlığını
sürdürebilmesinin öncelikli koşulu; demokrasiden
yana, insan haklarına dayanan, bağımsız, sosyal
belgeci olmasıdır.
AFSAD’ın kuruluş amaçları içinde yer alan; “günümüzü belgelemek, geleceğe aktarmak”, “fotoğraf aracılığı ile dostluklar kurmak”, “fotoğrafın yaygınlaşıp, yetkinleşmesini sağlamak”, “örgütsel üst yapıyı kurmak”
hedefleri için etkin ve öncü eylemler yapılmıştır.
Bu kapsamda kuruluşunun birinci yılında “Türkiye’de
Fotoğraf Sanatının İşlevi” üst başlıklı, fotoğrafın çok
geniş yelpazesindeki temsilcilerinin katıldığı bir panel
düzenlenerek, düşünsel bir fotoğrafik topografya
çıkarılmıştır.
Bu panel; AFSAD’ın sonraki yıllarda gerçekleştireceği ve “bir AFSAD klasiği” niteliğine ulaşan sempozyumların ilham kaynağı olmuştur.
AFSAD, bu panelde sunduğu bildiri ile sosyal belgeci
niteliğini ve niyetini geniş kitlelere duyurmuştur.
Bu paneldeki (1978) söylemler; zaman içerisinde
avangart yöntemler (poster bildiriler, gezici otobüs
sergileri, çadır ve açık hava sergileri) ile hayata geçirilmiş, kısa zaman sonrasında da periyodik ve süreli
yayınlarla geniş kitlelere ulaşılmıştır.
“Bulutlar Adam Öldürmesin”, “Selam Yaratana”,
“Çocuk İşçiler”, “Kent” isimli sergiler, söylemin somut
ürünü olarak gerçekleştirilmiştir.
AFSAD, kendi içyapısını, dinamiğini oluşturmanın
yanısıra, bir üstyapı kuruluşunu gerçekleştirmenin de
düşünsel altyapısını hazırlamıştır. Daha 1978 yılının
başlarında, üyelerine yönelik olarak yayınlamakta
olduğu “aylık bülten”de, “Yaşasın Federasyonlaşma
Çabalarımız” sloganını kullanmış, bu doğrultuda
“Dernekler Ortak Sergileri”nin lokomotifi olmuştur.
Ancak, ne yazık ki, Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun 2003 yılındaki kuruluş aşamasında AFSAD
yönetiminde bulunanlar, “kurucu dernek” olma onurunu ıskalamışlardır.
Yazdıklarıma ilaveten, AFSAD’ın gerçekleştirdiği birçok ilk’leri vardır. Temel olarak AFSAD; Türkiye’de,
fotoğrafı sosyal bir amaç için kullanan ilk ve tek
dernek olmuştu.
AFSAD’ın örgütlenme biçimi ve faaliyetleri hakkında
neler düşünüyorsunuz?
Çok doğaldır ki; farklı düşünce ve farklı eylem biçimlerine sahip bir derneğin örgütlenme yapısı da,
işlevini yerine getirebilecek nitelikte olmalıydı.
Bu amaç doğrultusunda, “Her birim bir atölye” düşüncesi çerçevesinde; Sergi-Gösteri, Sosyal İşler, Yayın,
Eğitim gibi birimler oluşturulmuştur. Her birim bir
yönetim kurulu üyesine bağlı olarak, hem derneğin o
alandaki işlerinin yürümesi, hem de birimin belirlediği
konu veya teknikle ilgili fotoğraf çalışması, sergileri
yapılmıştır.
Gerek nicel gerekse nitel olarak gelişmekte olan
AFSAD’ın yönetim biçimi; zaman içinde daha aktif,
etkili ve geniş alanda işler yapmak adına geliştirilmeye çalışılmıştır. Bunun sonucu olarak, “Danışma
Kurulu” oluşturulmuştur.
Bu yapının, gerçek anlamda bir “danışılan kurul”
değil de neredeyse “yöneten üst kurul” gibi çalışma
eğilimi umulan yararı sağlamamıştır.
Bu yapılanma içindeki AFSAD, özellikle, etkinliklerini
kapalı mekânların dışına taşımaya dikkat etmiştir.
Üyelerine yönelik iç eğitimde; salt fotoğraf değil, resim, edebiyat, felsefe, matematik gibi bilim ve sanat
dallarının önemli isimlerinden yararlanılmıştır.
Ulaşabileceği alanı genişletebilmek amacı ile de,
“Fotograf” dergisini salt kendi öz imkânları ile yayınlamıştır. Dergi, özellikle içinde taşıdığı eklerle, fotoğrafın teknik ve kuramsal yanına ilişkin yazılar da yayınlayarak, geniş perspektiften bakışını sürdürmüştür.
Aslında; bakanlık, üniversite, yerel yönetim gibi ekonomik güce sahip kuruluşlarla gerçekleştirilmesi gereken “Sempozyum” AFSAD’ın klasik ve neredeyse
periyodik hale gelmiş önemli etkinliğidir. Düzenlediği
dönemde öne çıkan konu ya da sorunun “üstbaşlık”
olarak belirlendiği sempozyumlar, çok çeşitli alanlardan katılanların bildirileri geleceğe aktarılan yayınlara
dönüştürülmüştür.
Temel olarak, “yarışma düzenlemek” düşüncesine
karşı olunmasına rağmen, “günümüzü belgelemek,
geleceğe aktarmak” ilkesini hayata geçirebilmek
adına, “Çalışan İnsan”, “Barış”, “Arabesk”, “Emek”,
“Gençlik”, “Bilim ve Sanat İnsanlarımız”, “Para” konulu ulusal yarışmaların sergileri açılmış, albümlere
dönüştürülmüştür.
Hemen her yaş grubundan kişilerin sosyal yaşama
katılmaları yönündeki arzuları, düzenlenen “Fotoğraf
Temel Eğitimi” seminerleri ile karşılanagelmiştir.
Detaylarına indirgenmeden sadece üstbaşlıkları ile
verilen bu çalışmaların dışında elbette ki çok farklı
projeler de gerçekleştirilmiştir.
Bu projelerin önemli bir bölümü sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler, resmi kurumlar, sosyal ve
sanatsal derneklerle birlikte ve toplumun büyük bir
bölümünü ilgilendiren konular olmuştur. “Metamorfoz
Ankara”, “Kent ve İnsan”, “Çevre Sorunları”, “Islahevleri”, “GAP” bunlardan birkaçıdır.
Bu toplumsal ivme sonucunda AFSAD, Bakanlar
Kurulu kararı ile “Kamuya Yararlı Dernek” statüsünü
kazanmıştır.
Bu anlamda, bugünün yaygınlaşan iletişim araçlarının etkisi ile AFSAD, Türkiye’de bilinen bir sivil
toplum kuruluşudur.
AFSAD; bir süredir yaşamakta olduğu, “içe dönüklüğü” sonlandırıp diğer ülkelerle ve kitle örgütleri ile
ilişkilerini geliştirmelidir.
AFSAD, yurt dışından sergi getirip yurtdışına sergi
göndermelidir.
AFSAD, her ayın belli bir günü fotoğraf ve diğer sanat dallarından bilinen, tanınan bir ismi konuk etmeli,
AFSAD mekânının dışında bir salonda, isteyen herkesin izleyebileceği konferanslar düzenlemelidir.
AFSAD, yılda üç kez Türk ve yabancı fotoğrafçıların
katılımıyla atölye çalışması düzenlemelidir.
AFSAD; içeriği ve biçimi var olandan farklı “fotoğraf
günleri”ni iki yılda bir düzenlemelidir.
AFSAD’ın bu konumu ona, sorumluluklar yükleyerek
sosyal projeler oluşturma, taraf olma, görsel materyal
üretme, dışa dönük olma görevleri vermektedir. Yakın zamana dek bu görevlerin belli ölçülerde gerçekleştirildiği söylenebilir.
AFSAD, bundan böyle, resmî ve özel kuruluşlar ile
demokratik kitle örgütlerine proje önerileri götürmeli,
salt kendisine gelecek önerileri beklememelidir. Bu
kapsamda, Avrupa Birliği’nin ciddî maddî katkıları ile
gerçekleştirilebilecek projeleri vardır.
Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri nedir? Yarının AFSAD’ı ya da
fotoğraf derneği nasıl olmalıdır?
AFSAD, eğer olanaklı ise, fotoğraf eğitimi veren fakülteler ile ilişki kurup, “öğrenci bitirme tez ve ödevlerini kitap veya kitapçık”a dönüştürmelidir.
35 yıllık süre, bazı etkinlikleri gerçekleştirebilmek için
“kısa” bir zaman dilimidir. Yine de salt kendi üyelerinin katkıları ile “çok önemli” olarak nitelediğim işler
gerçekleştirilebilmiştir.
AFSAD, sezon başında duyuracağı, “konulu” bir yarışma düzenlemeli, bu yarışmaya katılımcı kişi, dört
fotoğraftan oluşan portfolyo ile katılabilmeli, fotoğraflar, izleyiciye açık bir biçimde değerlendirilerek, fotoğrafçının ödüllendireceği bir sistem oluşturmalıdır.
Detaylara inmeden bir bölümünden söz edebildiğimiz
etkinlikler “öncü” ve “nitelikli işler” olmuştur.
AFSAD bu yapısı ile bir dönem, fotoğraf dünyamızın
lokomotifi olmuştur.
İcadından 150 yıl sonra, yavaş yavaş metamorfoza
uğramaya başlayan fotoğraf, sözcüğün gerçek anlamı ile nicel bir “patlama” oluşturmuştur.
Bu durum, ister istemez fotoğraf derneklerini ağırlıklı
olarak; “Temel Bilgiler Eğitimi” veren, fotoğraf gezileri
düzenleyen kuruluşlara dönüştürmüştür.
Kaçınılmaz taleplerin karşılanması, derneklere,
özellikle ekonomik kazançlar ve üye kazanımları
sağlamıştır. Ancak, giderek ve sürekli bir biçimde,
salt seminer ve gezi düzenleyerek varlığı sürdürmek
doğru olmadığı gibi yeterli de değildir.
AFSAD’ın son birkaç sergisinin estetik düzeyi dikkate
alındığında, durumun sıkıntılı olduğu gözlenmektedir.
Üyelerin özellikle düşünsel, estetik seviyelerinin geliştirilmesine yönelik yeni eğitim programları oluşturmalıdır.
Atölye yapılanması hiç şüphesiz ki, doğru ve gerekli
bir düzenlemedir. Ancak, dernek işleyişi ve etkinliklerden bağımsız hale gelmekte ve belli bir sayıda
üyeye hitap etmektedir. Daha yararlı ve yaygın bir
işlev kazandırılmalıdır.
AFSAD, “kamuya yararlı dernek” olma sorumluluğunu yerine getirerek, toplumda yaşanmakta olan
olaylarla ilgili görüşlerini açıklayan basın duyuruları
yapmalıdır.
Bu düşünceden yola çıkarak, AFSAD’ın önce idari
yapısında değişiklik ve düzenlemeye gidilmesi gerektiğini düşünüyorum.
AFSAD; bir başkan, iki başkan yardımcısı, bir idari
sekreter, bir sayman ve dört üyeden oluşan bir Yönetim Kurulu oluşturmalıdır.
AFSAD
Kasım - Aralık 2012
AFSAD 35 Yaşında
Başkan yardımcılarından biri dışilişkiler, diğeri
dernekiçi işleyişlerden sorumlu yürütücü görevini
üstlenmelidir.
Dosya Konusu
AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla etkileşimini
değerlendirir misiniz?
27
Yazacaklarım görüş istenen başlıklarla ne kadar örtüşecek bilemiyorum... Son altı yıldır dernekle bağlarım
oldukça zayıf, bu anlamda yeni bir katkı yapamazsam
beni bağışlayınız. Epeyce geriye giderek biraz öykü
tadında anlatmak isterim kendi AFSAD’ımı.
Yıl 1983... Arkadaşım Nilgün Göğer’in önerisiyle
fotoğraf öğreneceğim. AFSAD, Kızılırmak Sokak’taki
o küçücük mekânda... O günler bugün gibi gözümün
önünde, o minik salonun dört bir yanını kaplayan, siyah beyaz çıtıpıtı çiçekli basma örtülerle çevrelenmiş
ahşap sıralar ağırlardı biz yeni konuklarını. Bir heves
koşardık haftasonları kurslarına, kurs hocam Semih
Yolaçan’dı. Bir Lubitel makine edinebilmiştim, 6x6
roll film kullanan. Kalede ve Kurtuluş Parkında çektiğimiz, fotoğraf bile denemeyecek karmakarışık görüntülerin içinden seçtiğimiz birkaç kareyle, ilk karanlık
oda deneyimimiz nefes kesecek kadar heyecanlı ve
zevkliydi. Hafızam beni yanıltmıyorsa, bir ya da iki
metre karelik bir mutfakta sevgili İsmail Murşil’in demlediği ve güleryüzle ikram ettiği çayları yudumlayarak
tadına varırdık o zamandan ta bugünlere taşınan yeni
arkadaşlıkların... Sıra örtülerini ve perdeleri arkadaşlarımız kendileri dikmişlerdi, belli aralıklarla evlerine
götürür aklar, paklar, ütüler getirirlerdi. Camları siler,
yerleri temizlerlerdi. Eren Özerdim’in portre atölyesini
hatırlarım o günlerden, Dora Günel’i. AFSAD Fotograf
Dergisi için çalışan Muazzez Pervan’ı, Nilgün Göğer’i...
Henüz kurumsallığa adım atılmadığı yıllardı ve her
görev gönüllülükle ve özveriyle üstlenilirdi. Sonunda
kurs bitti... Fotoğraf konuşmak, yeni bir şeyler öğrenmek istiyordum ama buna zaman ayıracak sayıda
yetkin gönüllü de azdı sanırım. Uzak mesafelerden
koşa koşa geldiğim dernekten yeni bir şey öğrenmeden pişmanlık içinde çıktığım günlerin sayısı giderek
artmaya başlayınca kesinti de kaçınılmaz oldu...
1986’da üyeliğe kabul edildim ama sadece aidat ödemek için derneğe gidip gelen bir üye olmaktan öteye
geçememiştim. Ta ki 1988 yılında Orhaniye Kızkumu’
nda düzenlenen Foto-Tatil’e katılıncaya dek... Bugün
bile özlemle hatırladığım, unutulmaz güzellikteki o
ortam, orada tanıştığım o güzel insanlar sayesinde
yeniden AFSAD’a bağlandım. Sonrası kendiliğinden
geldi... 1989’la birlikte artık görev alan, katkı veren
gerçek bir AFSAD’lı olma onurunu kazandım. İlk
atölye hocam, sevgili Merter Oral oldu. Ve birbirinden
değerli bir sürü güzel insanla AFSAD için çabaladık.
Derneğime şükran duyuyorum; bu çatı altında edindiğim arkadaşlıklar, yaşamdaki en büyük kazançlarım
oldu ve ömür boyu paylaşılacak dostluklara dönüştü.
İlerleyen yıllarda AFSAD iki kez mekân değiştirdi.
Herkes elini taşın altına koydu, çiçekli perdelerimizin
yerini storlar, sıralarımızın yerini de düzenli derslikler, gösteri alanları aldı. Çocukluktan ergenliğe,
sonrasında da yetişkinliğe doğru yol alırken, kurumsallaşma önemsendi, üye bağlarını geliştirecek
birimler, atölyeler oluşturuldu. Dernek sekretaryası,
AFSAD
mutfak hizmetleri ve eğitim seminerleri için profesyonel hizmet alınmaya başlandı. Elbette tüm bu süreç
bizden önceki arkadaşlarımızın da karşılaştığı gibi
güllük gülistanlık yürümedi; kurumları da, dernekleri de memleket genelinden soyutlamak mümkün
olamıyor ne yazık ki! İnişlerle çıkışlarla geçen yıllar
bunlar... Farklı bakış açıları ve çokseslilik, yaşamda
ayakta kalabilmek için çok önemli, ancak ince ayar
istiyor. Zaman zaman kişisel hırslar ve kurumsallığa
aykırı uygulamalar çabaları sekteye uğratsa da, her
seferinde yeniden toparlanma başarıldı. Biliyoruz ki
hepimizin her zaman aynı dili konuşması mümkün
değil. Sanata ucundan bucağından bulaşan bireyler
olarak, farklılıklarımızla zenginleşiyor ve gelişiyoruz.
Bu nedenle yaşanan kırgınlıklar, küskünlükler iz
bırakmakla birlikte, zamanla bağışlanabilir oluyor.
Böyle böyle 35 yılı geride bırakırken AFSAD rüştünü
çoktan kanıtladı. Kamuoyunda bilinen bir adı ve olumlu bir imajı var. Dernekler ve diğer fotoğraf oluşumlarıyla olan ilişkilerinde açık, yardımsever ve paylaşımcı oldu. Ankaralı binlerce fotoğrafsever eğitimlerinden
geçti. Çıkardığı yayınlar, açtığı sergiler, düzenlediği
etkinlikler, yıllara yayılan belgesel çalışmalarla göz
doldurdu ve öncülük etti, fotoğrafı sevdirdi, yetiştirip
toplum hizmetine kazandırdığı profesyonellerle, her
zaman gurur duydu, bağışlarla yüreklenip, borçla da
olsa bizim diyebileceğimiz bir çatı kazandırdı.
Peki, misyonunu tamamladı mı? Elbette hayır... Dünya hızla değişiyor ve bu değişim her zaman güzel gelişmelerin habercisi olmuyor. Ülke genelinde baktığımızda, yarınların umut vaat etmediği zor günler yaşanırken, yaşamı 35 yıldır karelere döken bir derneğin
de, üzerine düşen görevle, toplumsal sorumlulukla,
dernek politikalarını yeniden gözden geçirmesi kaçınılmaz oluyor. Teknolojik gelişmelerin yarattığı yeni
düzenle, binlerce fotoğraf yüzlerce fotoğraf sitesinde
uçuşurken, bu sonucun, fotoğraf adına ne kadar gelişme sayılacağı tartışılır. Madem ki biz fotoğraf üretiminin çokluğuna nicelik değil, nitelik olarak bakması
gereken bir derneğiz, o zaman farkımız ne olacak,
öncülüğümüzle nerede duracağız, ürettiklerimizin bir
söylemi olacak mı, paylaşımı nasıl farklılaştırabilir
ve yaygınlaştırabiliriz? Burada değindiğim, bireylerin
tarzlarının tek tipleştirilmesi değil; ister soyut olsun,
ister belgesel, her fotoğrafın bir dili, bir mesajı vardır.
Mesaj yerine ulaşıyor mu kaygısını gütmek de üretenlere düşer. Bu konularda her AFSAD’lıyım diyen
üyenin epeyce kafa yorması gerekiyor.
Son sözüm; AFSAD’ın geleceğe taşınırken, bugünlere gelmesini sağlayan geçmişini unutmayan, değerlerine sahip çıkan, emeğe saygılı, önyargılardan
arınmış, araştıran, sorgulayan, yenilikçi, yaratıcı,
toplumsal konularda duyarlı, bütünleşmiş, sorumlu
ve öncü bir üye tabanı olmasını düşlemek olsun.
Sevgiyle selamlarım.
Kasım - Aralık 2012
AFSAD 35 Yaşında
Mehtap Yıldız
Dosya Konusu
35 Yıla Saygıyla...
29
Söyleşi
Nejla Can
Güler
Dosya Konusu
AFSAD
35 Yaşında
Sorular-Cevaplar
Erol Büyükyazıcı
(E. Büyükyazıcı arşivinden)
30
Fotoğraf sanatı alanında faaliyet gösteren bir örgüt
olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi nelerdir?
AFSAD 35 yılı geride bırakırken, ki bu az bir zaman
değildir, geriye dönüp bakıldığında Türkiye fotoğrafına önemli katkıları olduğu görülecektir. Yetişmesinde destek olduğu fotoğrafçılar, çıkardığı dergiler,
sempozyumlar ve sergiler başta olmak üzere, 35 yılda geçekleştirdiği işlerin değerlendirmesinin o günün
şartları dikkate alınarak doğru bir sekilde yapılması,
geçmiş ve bihassa gelecek için önemlidir. Buradan
çıkan verileri değerlendirirsek, bugün gelinen noktada ve şartlarda, kişilerin fotoğrafik talepleriyle sınırlı
bir durum oluşmuştur. Şimdi AFSAD’ın kurum olarak,
fotoğraf konusunda üzerine düşen nedir, bunun cevabını vermek gerekiyor.
AFSAD’ın örgütlenme biçimi ve faaliyetleri hakkında
neler düşünüyorsunuz?
AFSAD kurumlaşmasını en azından Türkiye ortalamasının üzerinde gerçekleştirmiş bir dernektir. Bu,
zamanla kişilerin, grupların düşünceleriyle biçim değiştiren bir yapı oluşturdu. Ancak AFSAD ilk kurulduğu günden beri, temelde, aynı şekilde devam etmektedir. Yönetim Kurulu bile ilk günden bu yana ne bir
kişi artmış ne de eksilmiştir. Dernek fiziksel olarak
bu kadar büyürken, gelenlerde bu kadar artış varken,
faaliyetler artmış ve çeşitleri bu kadar çoğalmışken.
Hatta kredi borcunun ödenmesi bile başlı başına bir
konuyken bu yönetim şekli AFSAD’ı taşımaz duruma
gelmiştir. Derneğin bugün yapması gereken, günün
şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun yeni bir yönetim biçimi şekillendirmektir. Bence AFSAD’ın birinci meselesi budur ve bunu da örnek olacak şekilde yapmalıdır.
AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla etkileşimini
değerlendirir misiniz?
AFSAD’ın ve diğer fotoğraf derneklerinin birbiriyle
ilişkileri şöyle olmaktadır. Dernek yönetimindeki
kişilerin birbirleriyle tanışıklık dostlukları varsa bir
yakınlaşma olmakta, yoksa bir şey olmamaktadır.
Ben 25 yılda bunu gördüm. Fotoğraf derneklerinin
bir araya gelip veya en azından yakın coğrafyadaki
derneklerin bir proje gerçekleştirdiği olmuş mudur?
Burda kastedilen geleceği olan kurumsal ilişkilerdir,
günlük temaslar değil. Bir de bu ilişkilerde federasyon
bir mesele halinde durmaktadır. Herkes federasyondan şikayetçi. Arkadaşlar bu federasyon bizim, kimi
kime şikayet ediyorsunuz anlamış değilim.
Umut ederim derneklerarası iletişimsizlik, kopukluk
gelecek günlerde ortadan kalkar, hep beraber güzel
ve başarılı etkinlikler gerçekleştiririz.
Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden bugüne toplumdaki yeri nedir?
AFSAD’ın ilk kurulduğundaki politik yapısı Türkiye’nin
değişen ekomomik ve politik yapısı ile birlikte değişimler göstermiştir.Türkiye gibi geçmişi krizlerle dolu
bir ülkede 35 yılda gelen yönetimlerin değişik refleks-
Yarının AFSAD’ı ya da fotoğraf derneği nasıl olmalıdır?
Ben bunun iki kelimesini değiştirerek şöyle diyorum:
FOTOĞRAF, PASİF OYALANMAYA YÖNELİK BİR
EĞLENCE ENDÜSTRİSİ HALİNE GELMİŞTİR.
Bugünkü sayısal teknolojide durum tam da budur.
Bu cümlenin altına imzamı atıyorum.
AFSAD ve diğer fotoğraf dernekleri, bir duruş sergileyerek, fotoğrafı sanat ortamının gündemine taşımalı, bunu yaparken örgütsel olarak yeni teknolojiden
yararlanarak fotoğrafın düşünsel ve felsefî yönden
derinlik kazanması ve biçimsel olarak yeni ufuklara
yönelmesine zemin yaratılmalıdır. Şimdi durum nedir
derseniz; F.R. Leavis’in bir sözü var: “Modern kültür
(*) Kitle kültürü sineması ve B filmi. F.R.Leavis.
Hayalperest yayınları. Ocak 2012, sayfa 24.
Ne Yapmalı?
Alparslan Aydın
Kontrast Dergisinden bir e-posta aldım. Okumakta
olduğunuz sayıda yayınlanmak üzere, saptadığı bazı
konu başlıklarında görüşlerimiz istenmiş. Yazıda
şöyle denmiş:
“AFSAD, fotoğrafçının toplumda yer bulmasında ve
fotoğraf dernekleri örgütlenmesinde bir mihenk taşı
(bu tanımlama çok iddialı bulunabilir ama en azından
şunu söyleyebilirim; önemli bir yeri) oldu” ve devam
ediyor; “AFSAD fotoğraf sanatı platformunda topluma mal olmuş bir sivil toplum örgütüdür.” Bu cümleye
şunu eklemek istiyorum: Solcu bir çizgide, demokratik tavrını da hiç bozmadan korumuş bir sivil toplum
örgütüdür. Bu nedenle, muhalefetsiz bir örgüt düşünemiyorum. Çünkü muhalefet her zaman yönetimlerin
derneğe daha çok sahip çıkmalarına ve de daha
dikkatli, daha iyi çalışmalarına neden olur. Bir kurucu
üye olarak, dernekte fiilen bulunduğumda (yönetimde, danışma kurulunda, herhangi bir birimde ya da
projede görev aldığımda) muhaliflerimin olması beni
çok daha özenli yapmıştır. Gönüllü ve amatör ruhumu, ama profesyonel yaklaşımımı çok daha aktif hale
getirmiştir. Onlara çok teşekkürler. Yani muhalefeti
olan yönetimler daha iyi çalışırlar. Şimdilerde muhalefet sanal ortamda yapılıyor (Arap Baharı gibi!!!?)
Ancak, muhalefet dernek binasına çekilebilir ve
üyeler arasında sıcak temas sağlanabilirse; gönüllü
katılımcılık, amatör ruh, profesyonel yaklaşım artar,
örgüt güçlenir. Bana göre gereken, üyeler arasında
sanal ortam yerine, dernek binasında veya zaman
zaman bir başka ortamda fiziki (sıcak) temas kurmak, ama nasıl!? Çünkü teknolojik gelişmelerden de
kopulamıyor, kopulamaz..! Bu durumda, derneklerin
sıkıntısı başlıyor: Etkinliklere katılan üye sayısının
azalması ve amatör ruhun zayıflaması. En önemlisi
ise; gönüllü katılımcılığın yok olması. Artık üyeler,
derneğe bir katkı sağlamadan, sadece yararlanmaya
çalışıyorlar. Bu da dernekleri ticarileşmeye zorluyor.
Gönüllü katılımcılığın artırılması, amatör ruhun ve
profesyonel yaklaşımın korunması AFSAD’ın tartışması ve çözüm üretmesi gereken önemli başlıklar
gibi görünüyor.
Üyenin bilgisini, fotoğraf kalitesini ve üretimini artırmayı hedefleyen atölyeler AFSAD’ın fotoğraf dünyaAFSAD
sına kazandırdığı ilk ve önemli bir etkinlik. Bu yapıyla
atölyeler korunmalı, üst seviye kurlarına dönüştürülmemelidir. Atölyelere katılan üyelerden ücret alınması yerine, etkinliklere aktif katılmaları sağlanmalıdır.
Örneğin, atölyeye katılım bedeli olarak AFSAD’ın
etkinliklerinde görev verilmesi gibi…
AFSAD’ın uzun ve kısa vadeli hedefleri olmalıdır.
Geçmişte olduğu gibi projeler üretmeli, bunları
hayata geçirebilmelidir. AFSAD’ın bina satın alması
oldukça iyi bir hedef idi. Ama bununla yetinmeyip; fotoğraf kültür merkezi kurmayı hedefleyip daha büyük
bina almayı planlamalıdır. Geçmişi iyi bilen deneyimli
ve bilgili üyelerin derneğe gelmesi sağlanmalı, onlara
fikir jimnastiği yaptırarak yeni projeler üretilmelidir.
Yani, etkin işleyen danışma kurulu (DK) oluşturulmalıdır. Doğru işleyen bir DK, yönetimlere olumlu katkılar sağladığı gibi, yüklerini hafifletmektedir. AFSAD’ın
geçirdiği iki büyük kriz döneminin atlatılmasında
DK’nin büyük katkısı olmuştur (DK, yanılmıyorsam
1989 yılında ilk kez AFSAD tarafından uygulamaya
konulmuştur). Zaten bizlere gönderilen metindeki
konu başlıklarının her biri de en az 2–3 danışma
kurulunun konusu.
Özetin özeti:
Gönüllülük esasına dayalı amatör ruhun, profesyonel yaklaşımın korunup artırılması… Sanal ortamdan vazgeçmeden dernek binasında sıcak temas
sağlanması en az bir muhalif gurubun oluşması,
muhalefetten çekinmek, muhalefeti ezmek yerine
önemsenmesi... Derneğin en önemli gelir kaynağı ve
üye kazanım alanı olan fotoğraf eğitim seminerleri ile
üst düzey kurların önemsenip, günümüz koşullarına
uygunluğunun araştırılması… Üyenin her alanda
kalitesini artıran, derneğe gelmesini ve etkinliklere
katılımını sağlayan atölye anlayışının yaygınlaşması… Hayata geçirilebilecek projeler üretip hedeflerinin
yükseltilmesi… Ve, en önemlisi bütün bunları tartışıp,
analiz edip yönetime önerilerde bulunabilecek bir
danışma kurulunun oluşturulması…
Umarım Kontrast’ın sunduğu bu başlıklar dernek
gündeminde uzun süre yerini korur.
Kasım - Aralık 2012
AFSAD 35 Yaşında
pasif oyalanmaya yönelik bir eğlence endüstrisi haline gelmiştir.”(*)
Dosya Konusu
leri olmuşsa da, genelde AFSAD demokrat yapısını
muhafaza etmiştir.
31
İbrahim
Göğer
AFSAD
35 Yaşında
Fotoğraf
Üzerine
Dosya Konusu
32
AFSAD’a Dair
Gültekin Çizgen
Fotoğraf sanatı alanında faaliyet gösteren bir örgüt
olarak AFSAD’ın Türkiye’deki fotoğraf örgütlenmesindeki yeri ve işlevi nelerdir?
bümleri yayınlayan bir kuruluş oldu. Unutmayalım ki,
bu, daha bir yılını doldurmayan kurum için, ülkemiz
fotoğrafının önemli bir atılımıdır.
Yaşamını fotoğrafa adamış, yılmadan, yorulmadan
onun itibarı için 54 yıldır çalışan biri olarak, yöneltilen
sorulara dolambaçsız, kavranabilir cevaplar vermeye
çalışacağım.
Fotoğraf koleksiyonculuğunun gelişmesi çok önemlidir. Fotoğraf galerileri, dış sergilerin ülkemize gelmesi
gibi oluşumların da bu çerçeveye dahil edilmesi gerekir. Ve büyük fotoğrafa buradan bakınca, AFSAD’ın
bu yapılanmadaki yeri nedir? diye düşünelim.
Kontrast Dergisi’nin, AFSAD’ın 35. yılı özel sayısına yazı talebinizde, fotoğrafımızın ülke konumuna
bir bakışınız var. Şöyle diyorsunuz. “Ülkede binlerce fotoğrafçı her gün on binlerce fotoğraf üretiyor;
80’e yakın fotoğraf oluşumu, sanal alemde fotoğraf
paylaşımı yapan yüzlerce fotoğraf sitesi var.” Elbette bunlar tümü var ama önce asıl önemli olan diğer
kazanımlardır. Hemen aklımıza gelenler, oldukça
geniş bir fotoğraf yayıncılığı ile fotoğraf albümleri
kütüphanesinin oluşmuş olmasıdır. Fotoğraf yayıncılığı ve kuramsal kitaplarımızın sayısı da artıyor. Bu
alanla uğraşan dergiler, yayınevleri her gün yeni bir
şey yayınlamaya gayret ediyorlar.
Ülke fotoğrafımızdaki en önemli kazanımlardan biri
de müzeleşmedir. “İstanbul Fotoğraf Müzesi”, 1.100
m2 alanda, altı galerisindeki çeşitli sergileriyle, koleksiyonuyla, arşiviyle hizmet veren, önemli fotoğraf al-
Kuşkusuz ki AFSAD kurulduğundan bu yana özverili,
dinamik kadrolarıyla önemli pek çok işi başardı. Öncelikle aklıma gelen, fotoğrafımızın kuramsal yapısını
güçlendiren AFSAD sempozyumlarıdır. Elbette çıkardığı dergilerin de önemi ortada. Sonunda mülkiyetiyle
beraber düzenlediği dernek lokalinin yapılanması,
fotoğraf eğitimine verdiği önem, ülkemiz fotoğrafına
önemli katkılardır.
Bir sivil toplum örgütü olarak AFSAD’ın dünden
bugüne toplumdaki yeri böylece olumlu olarak şekillenmektedir. Neticede AFSAD Ankara’da fotoğrafa
gönül vermiş bir çevrenin odaklandığı merkezdir.
AFSAD’ı örgütlenme biçimi ve faaliyetleri hakkında
neler düşünüyorsunuz? AFSAD’ın diğer fotoğraf oluşumlarıyla etkileşimini değerlendirir misiniz?
AFSAD 35 Yaşında
Şeklinde istenen sorulara gelirsek, kendimi bu
iki noktada çok yeterli görmüyorum. Ayrıntılı bilgi
eksikliği içindeyim. Haksızlık yapabilirim, o da yanlış
olur. Bunlar derneğin kendi iç yapılanmasına bağlı
konulardır, yönetimin ve aktif üyelerin değerlendirmesine açıktır.
Yarının AFSAD’ı ya da fotoğraf derneği nasıl olmalıdır?
Dosya Konusu
AFSAD’ın var olan yapıda yürüyen çabalarına bazı
yeni projeler katmasında yarar görürüm. Elbette
başkent Ankara’da yapılanmasının gerçekleştirilmesi
elzem başlıca hedef, İstanbul’dan sonra bir “Ankara Fotoğraf Sanatı Müzesi”nin kurulması olmalıdır.
Müze yapılanması için gerekli iki temel olgu vardır:
İlki bir mekân, diğeri de koleksiyon ile kültürel etkinliklerin programlanması ve sürdürülmesidir.
Müze için kilit olay mekândır. AFSAD, Ankara’nın
her kesiminden gelen güçlü üye ilişkileri üzerinden
mekân sorununu çözebilmeli diyorum. Bu konuda
yapılan ön temasların dağınıklığı ve programlı bir
şekilde yapılamamasından dolayı bugüne kadar
konu yerinde saymıştır. Ankara Fotoğraf Sanatı Müzesi, AFSAD’ın boynunun borcudur. 35 yıldan sonra
en önemli hedefi bu olmalıdır.
İkinci önemli nokta, AFSAD Yayınlarının yeni kuramsal kitap ve albümlerle gelişmesi ve üyelerinin her
birinin mutlaka bir fotoğraf kitaplığına sahip olmalarının sağlanmasıdır.
Üçüncü nokta, AFSAD Sempozyumlarını yeniden
konu hedefleyerek şekillendirmeli ve her yıl yeni bir
sempozyum temposunda sürdürmelidir. Türk fotoğrafının yumuşak karnı kuramsal yapısıdır. Daima
takip ve taklit tehdidiyle karşı karşıya olan fotoğraf
ortamına yerlilik bilincinin verilmesi, AFSAD için
önemli bir misyondur. Her fotoğraf sanatçısı üretirken, eserinde önce kendi kimliklerini arar ve çalışma
süreci içinde bunu keşfeder. İşte bu keşif gezisine
yol göstermek, yardım etmek bir fotoğraf derneğinin temel misyonudur. “Geleneğe yenilik ve yerlilik
katmak” slogan budur.
Son hesaplaşmada, fotoğraf derneklerinin başarısı,
fotoğraf ürününün kalitesiyle doğru orantılıdır. Sanat
ortamında bu, tam zamanlı, profesyonel bir yapılanmayla çözümlenir. Sanatı sanatçılar yapar. Bu
tespitten hareketle sorulacak yeni soru da, ülkenin
sosyoekonomik ve kültürel şartlarının bu olguya ne
kadar imkân tanıdığıdır? Elbette fotoğraf sanatıyla
profesyonel olarak ilgilenen kişilerin önüne kırmızı
halılar serilmiyor. Bunu herkes bilmekte ama buna
rağmen birçok sanatçı bu alanı doldurmaktadır.
AFSAD’ın fotoğraf teorisi, eleştirisi ve tarihi çevresinde, her bilgiye ulaşılabilen bir sığınak olmasını
düşünmeliyiz. Çünkü fotoğraf sanatı bir sığınaktır.
Tutkulu insanların çözümleyeceği, geliştireceği bir
konudur fotoğraf sanatı. Düşünsel değerlere tutkulu insanlar, yürekli olanlar ancak fotoğraf sanatına
gönül verebilirler. Fotoğrafla ilgili kişiler, yalnız bir
AFSAD
F: Cengiz Engin
makina teknokratı olarak ortaya çıkamazlar. Tüm
yapıp etmeleri, ürettikleri bir geleneğin devamı
olmalıdır. Böylece fotoğraf sanatı ortamımız gelişir,
zenginleşir.
Bir başarıdan söz edeceksek, bu ancak değindiğim
kritik özelliklerin öne çıkmasıyla mümkündür. Şimdi
temel soru şudur: AFSAD şimdiye kadar hangi parlak kadroları fotoğrafımıza hediye etmiştir, yetişmesine önemli katkıları olmuştur? Eğer bunun cevabı
uzun bir listeyse 35 yıl boşuna geçmemiş demektir.
AFSAD’a üye olmakla kişi yalnız dernek üyesi olur,
sanatçı olmaz. Üstün sanat fotoğrafı üretmek, sanatçının işidir. Son derece bireysel bir iştir. Ancak çevre
bu oluşuma önemli katkılar sağlayabilir. AFSAD’ın
başarılı bireyler için besleyici bir bilgi köprüsü olması, fotoğraf ürünlerinin verimlilikle gelişmesini sağlayacaktır. AFSAD, tam bu noktada çok özel yeni
bir yapılanma sağlayabilir umudundayım. Ülkemizin
fotoğraf haritasının zenginleştirilmesi tüm derneklerin görevidir. Ancak AFSAD geçmişiyle bu alana en
yakışan isimdir.
Bugüne kadar elde edilmiş tüm kazanımlar ancak
zorlukla elde edilmiş şeylerdir. Ama bunlar iddialı
bir dernek için yeterli değildir, daha fazlası gerekir.
AFSAD’ın daha nice 35 yılının şenlikli bir verimlilikle
geçmesini dilerim.
Kasım - Aralık 2012
33
İbrahim
Göğer
AFSAD
35 Yaşında
Fotoğraf
Üzerine
Dosya Konusu
34
Yaygınlaşan Fotoğraf Kursları ve Fotoğraf
Dernekleri
Gökhan Bulut
Sınırlı koşullarda, dönemin idealist düşüncelerinin etkisi ve dayanışmanın ihtiyaca dönüştüğü bir dönem
içerisinde kurulan AFSAD, amatör idealist çabalarla
yürüttüğü faaliyetleri ile güncel fotoğrafın önemli
örgütlerinden birisi konumundadır.
derneklerin amaçlarından birisi olan, ”fotoğrafın
yaygınlaştırılması” doğal sürecini yaşamış ve derneklerin ayakta durmasını sağlayan, insan kaynağının başlıca etmeni olan “fotoğraf eğitimi” cazip bir
sektöre dönüşmüştür.
Bu başlangıç idealist amatör ilkesel duruşun, derneğimiz ve genel olarak derneklerde, 12 Eylül
darbesiyle başlayan toplumsal -deforme- değişime
rağmen güncelliğini koruması ve içeriğinde bu yapıyı
barındırması, sanatsal üretim sürecinin canlılığından kaynaklanmaktadır. Yaşama karşı kaygısı olan,
bu kaygıyla oluşan görüşünü fotoğraf diliyle açığa
çıkaran, bunun örgütlü bir yapıyla daha doyurucu
noktalara taşınacağını bilip, bir arada hareket eden
üye tabanı var olduğu sürece, idealist amatör yapı
dernekler içerisinde varlığını sürdürecektir.
Özellikle, dernekler bünyesinde yetişmiş eğitmenler
ile profesyonel bir uğraş olarak fotoğrafın üretim sürecindeyken, eğitim faaliyetleri ile kendisine yeni mali
kaynaklar yaratma amacındaki profesyonel fotoğrafçılar, popülaritesi artan fotoğrafın potansiyel ihtiyacı
olan eğitimi, kendi profesyonel mekânlarında faaliyet
alanı olarak gösterme eğilimi artmıştır. Bu, profesyonelleşen fotoğrafçılar açısından ve sürecin getirdiği
nokta olarak normal bir durumdur.
Ancak, güncel fotoğraf içerisindeki değişim ile birlikte
üyelik sorumluluğuyla dernek ve örgütlenme bilincinde de farklılıklar oluşmaya başlamıştır. Güncel
fotoğraf örgütlenmelerinin, günümüz koşullarında
henüz varlığını yeterince hissettirmeyen ancak yakın
süreçte sorun olarak varlığını genişletecek bir durum
tüm derneklerin önünde durmaktadır.
Fotoğrafın dijital teknolojiyle yenilenmesi, sektörün
çekim ve baskı sürecini kolaylaştırması ile beraber,
Ancak, bu yeni ve gelişen yapılanmanın derneklerin
içerisinde yer alması durumunda, yazının başlangıcında vurgulamaya çalıştığım, derneklerin idealist
amatör içeriğinde deformasyonlara yol açıp, sonuçta
idealist yapı ve buna dayalı fotoğraf üretiminde gerilemeye yol açabilecektir.
Dernekler fotoğraf eğitimi verirken iki şeyi önemser.
Birinci ve esas olan yeni fotoğrafçılar ve dinamik bir
üye tabanı oluşturmak. Derneklerde, fotoğraf eğitimine koşut olarak örgüt üyeliği ve bilinci de eğitimler
içerisinde katılımcılara sunulur, katılımcılar içerisinde
Ali Şahin’e veda yemeği 1989 (E. Büyükyazıcı arşivinden)
Özellikle son dönemlerde, fotoğrafın gelişiminin
yüksek dozunda yaygınlaşan özel kurslardan dolayı
Dergi Yayın Kurulu’nun vermiş olduğu sınırlı alan
içerisinde, bütün olarak dernek ve dernekleri yazmak mümkün olamayacağından, tartışmaya değer
bir konu olarak eğitim konusunun bir yönünü gündeme almaya çalıştım. Umut ederim hem dernek yöneticileri, hem de özel kurs yöneticileri konu üzerine
hassasiyetle durup, birbirlerini ilgi alanı yapmadan,
kendi faaliyetleri üzerinden aktivitelerini sürdürerek
kaygı duyulabilecek koşulları kendiliğinden ortadan
kaldırırlar.
Değişen Dünyada Sanatı Anlama Çabası
Serpil Yıldız
Birkaç yıldır soruyorum: “Her şey, yaşam biçimleri, hayat algısı, varoluş koşulları, dil, değerlerimiz,
değer algılarımız, ortam, üretim, tüketim; bunların
ilişkileri- biçimleri, yönetimi, yani aklıma gelen her
şey bir nedenle, hızla değişti, değişiyor: belki daha
da şiddetlenerek ve algıyı yok edecek denli baş
döndürerek. Tepe taklak olduk, öğrendiğimiz, değer
verdiğimiz, mücadele ettiğimiz ya da alıştığımız her
şeyden sökülüp parçalanıyoruz. Hücrelerimize kadar
yeni kodlarla bezendiriliyoruz. Böyle bir dünyada,
sanat nasıl aynı kalsın? Kant ve Romantiklerin
öncülüğünde, “özerk bir hakikat rejimi” ve evrenselliğin dili olarak ortaya çıkan modern sanat, on beş
yıl önceye dek tanımlanan ve öğretilen gibi biriciklik,
özgünlük, gerçeklik vb, en önemlisi de toplumsal ve
evrensel olma özelliklerini hâlâ barındırabiliyor mu?
O hâlâ, eski bildiğimiz mi?
Bu sorulara hemen yanıt bulmak kolay değilse de
çağdaş sanat üzerine yazılmış kitap, özgün makale
ya da derlemeler artık daha erişilebilir (bkz. e-skop
dergi ve bülteni). Bunlardan anlayabildiklerimin çok
kaba özeti şöyle:
Şimdi varlığını ve gücünü neoliberalizmden alan,
devletlerin değil şirketlerin yönettiği, rejimi kültüralizm olan globalist kuşatma altındayız. Hümanizmle 15. yüzyılda başlayan modernleşme süreci,
İspanya’yla sömürgeciliğe, Hollanda’yla kapitalizme,
Fransa’yla nasyonalizme (aydınlanma), sonra da
Britanya ile de liberalizme doğru evrildi. Sömürgeciliğin dayandırıldığı modernlik, bütün insanlığı ve
evreni aynı uygarlık tarihine kurgulayan bir kültür
öğretisiydi. Globalizme geçerken, çağdaş kültür
modernliğe karşı örgütlendi; onun en önemli çıktıları
AFSAD
olan evrensellik, toplumsallık ve tarihselliği parçalayıp dağıttı, çokkültürlülüğü yarattı. Hızla eritilen toplumsallık, toplum ilişkileri/çatışmaları üzerine kurulu
tarihi de anlamsız kılıp, sonlandırdı.
Çağdaşlık kültürünün egemenliğindeki bu yeni
dünyada, modernliği var eden bellek, semboller, dil
ve bilgi bu kültürün yarattığı insan tipinin belleğinde
çeşitli yöntemlerle yeniden kodlandı, kodlanıyor:
Bellekler artık daha bulanık ve hatta silinmiş. Şimdi
yalnızca “şimdi” var.”Şimdi”de siyaset hızla kültür
odaklılaşırken, sınıf savaşlarının yerini kültür savaşları, ekonomi politiğin yerini kültürel politika alır. Doğal olarak kültür toplumdan ve tarihten kopar, sanat
da özerkliğini, evrenselliğini, toplumsallığını yitirip
kültürelleşir, kültüralizme eklemlenip onun aracına
dönüşür. E-skop dergi ve bülteninde yayınlanan
Ali Artun imzalı “Çağdaş Sanat ve Kültüralizm” adlı
makaleden seçtiğim bazı alıntılar dönüşümün nasıl
gerçekleştiğine işaret ediyor:
“…Sanat bir tür üretime ve finans aracına, yaratıcılık da bir endüstriye dönüştükçe “kültür ekonomisine” dahil oluyorlar. Aslında kültür ekonomikleştikçe,
bütün ekonomi kültürelleşiyor. İnsanların ne düşündüğünün, ne hissettiğinin ve nasıl davrandığının
yapılandırılmasına yöneliyor; bir semboller ekonomisine evriliyor...
…Piyasanın kültürel hegemonyasını kurabilmesi,
hayata işlemesi, önemli ölçüde sanatın seferber
edilmesini gerektiriyor. Bunun için de bilgi nasıl enformasyona dönüştürüldüyse, sanat da önce bir iletişim diline, bir ‘anlam makinesi’ne indirgeniyor, ondan
sonra da şirketlerin kurumsal kültürüne eklemlenmek
üzere yönetim disiplinlerine soğuruluyor…
Kasım - Aralık 2012
AFSAD 35 Yaşında
derneklerin zafiyet yaşamamaları, amatör idealizmle,
profesyonel kaygıların çelişkisinde dernek organizasyonlarının aksamaya uğramaması, gelecek dönemlerde sıkıntılı süreçlerle karşı karşıya kalmamak için,
yönetimlerin konu üzerine hassasiyet göstermeleri
ve özel kurslarla girift bir görüntü oluşturmamaları
gerekmektedir.
Dosya Konusu
yeteneği ve katkısı olacak yeni fotoğrafçılar, eğitimciler tarafından belirlenir ve dernek yöneticisi, dergi,
sempozyum, festival gibi organizasyonların birer
parçası olarak dernek üyeliğine teşvik edilir, yeni ve
enerjisi yüksek üyeliklerle dernek faaliyetleri ilk canlılığında devam eder. Eğitim faaliyetlerinde ülke fotoğrafına yeni değerler katacak fotoğrafçılar bulunur,
teşvik edilir. İkincisi ise; tüm faaliyetlerinin önemli
maddi kaynağını eğitimlerden sağlar dernekler. Buradan gelen bağışlarla kendisine altyapı sorunlarını
gidermek üzere yer satın alabilir, dergisini, gündelik
ihtiyaçlarını, sergi organizasyonlarını temel olan bu
kaynaktan sağlayıp, mali yapısını sağlamlaştırır. Ve
bu bütünsel kaynakla sonuç olarak başlangıç ilkesiyle örtüşen faaliyetleri ile toplumsal geri dönüşüme
katkı sağlar, kamu yararı sağlar.
35
AFSAD 35 Yaşında
Dosya Konusu
36
…Markaların yaratılması da sanat sayesinde
başarılıyor. Ayrıca pazarlama, sanatın modern
rasyonalite karşısında geliştirdiği birikimden, hayallerden, arzulardan, düşlerden, fantazyalardan,
büyülerden, erotizmden, vb. yararlanılarak geliştiriliyor. Bir yandan sanat piyasalaşırken, diğer yandan
piyasa sanatsallaştırılıyor. Ne var ki bu, ontolojisi
gereği ancak kendi kendini anlamlandıran sanatın
dilini bütün tarihsel enigmalarından, ezoterizminden,
gizeminden sökerek oluyor. Yani, sonuçta onun rasyonalizm karşısında kurduğu birikimi rasyonelleştirip
tüketerek oluyor. İşte bu da sanat yönetiminin sanatı
iletişim diline tercüme ederek yeniden anlamlandırması sayesinde başarılıyor. Böylece sanat, kamusal
tözünden yalıtılarak özelleştiriliyor…
…Avrupa Kültür Derneği’nin yayınladığı Kültür Sanat Yönetimi Programı’nda ‘Organizasyonel Seviyede Kültür-Sanat Yönetimi’ bölümünde, 1989 sonrası
Balkanlar’da, ‘sivil/açık topluma geçiş’ sürecinin kültürel yönetiminde görev almak üzere kurulan Soros
Çağdaş Sanat Merkezi (SCCA) zincirini örnek olarak
anıyor. Kendini ‘dünyanın en başarılı spekülatörü’
olarak gören bir global finans devinin, ‘sanat yönetiminin’ işletilmesinde de başarılı olması tesadüf
olmasa gerek...
…Sanatın ne ölçüde araçsallaştırılabileceği ve
sanatçının hangi hizmetlere varıncaya kadar angaje
edilebileceği, sanat yönetiminin belletildiği kılavuzlarda gayet açıktır. Birincisi, bu kaynaklarda sanatın
ontolojisiyle, tarihiyle, estetikle, eleştirel edebiyatıyla
ilgili hiçbir ize rastlanmaz. İkincisi, sanatın eklemlendiği her kültürel operasyon –ya da misyon–
Rönesans’tan beri onun adım adım gerçekleştirdiği
kazanımlara tamamıyla karşıttır. Üçüncüsü, sanat
işletmelerinde sanatçılar yaratıcılıklarıyla değil idarî
beceriyle kendilerini gösterirler ve bu işletmelerin
bürokratik işleyişi içinde birer artokrata dönüşürler.
Artokrasinin dili, sanatın diline yabancıdır. Kesindir,
emredicidir, post-ideolojiktir, pragmatiktir, günceldir; sayısal ve şematiktir. Ama sanat artık bu dille
anlamlandırılır ve işlevselleştirilir. Sonunda, dijital
devrelerin sıfırları ve birleriyle, şirket bilançolarının
matematiği (rakamları ve grafikleri) bağlamında
sanat yönetimi sanatı tasfiye eder. Sanat artık öykü
anlatır, temsilîdir, başka dillere tercüme edilebilir,
günceldir. Belki ondan, çağdaş sanat realisttir. Bütün 20. yüzyıl otokrasilerinde olduğu gibi kendi kendini anlamlandıran ‘soyut’ tehdit edicidir.
Sanatçıya gelince… Çağdaş jeo-kültür ortamında
artık o bir sosyal hizmet uzmanıdır, kültür operatörüdür, etnograftır. Yani resmî bir ‘idarenin’ resmî bir
görevlisidir, memurudur…”
Yukarıda okuduklarınızı AFSAD’ın ele alındığı bir
dergide niye sorguladığımı sorgulayabilirsiniz. Bana
gelen mesajda AFSAD’ın geçmişinden yola çıkarak
gelecek örgütlenmesine ışık tutacak öneriler de
isteniyordu.
AMAN DİKKAT! Kültüralizm eliyle yeni bir dünya,
yeni bir insan tasarlanıp hayata sokuluyorken:
AFSAD değişen insan hammaddesi ve araçlaşmış
sanat olgusuyla artokrasi ve kültüralizme göre nasıl
konumlanacak? Destekçi mi, itirazcı mı olacak?
1991 yazı (E. Büyükyazıcı arşivinden)
AFSAD 35 Yaşında
İçimdeki AFSAD Mikrobu
AFSAD ile tanışıklığımız, 1983 yılında, Kızılırmak
Sokak’taki dernekte, üstü sarı desenli kumaş kaplı,
süngerli tahta sıralar üzerinde aldığımız fotoğraf eğitimi ile başlar. O sıralar üzerinde FOTOGRAF dergisi
paketler, AYIN FOTOĞRAFI değerlendirmelerinde
fotoğraf okumayı öğrenir, GENEL ÜYE toplantılarında Kemal Hocayı can kulağı ile dinlerdik. ODTÜ’de
80 sonrası yeniden açılan Fotoğraf Kulübü’nde
(ODTÜ-AFT) düzenlediğimiz fotoğraf kursuna katılan
kursiyerleri FOTOGRAF dergisine toplu olarak abone yaparak dernekte epey sükse sağlamıştık.
Derneğin içine çıkmamacasına dalışımız ise 1987
yılında düzenlenen 1. FOTOĞRAF SEMPOZYUMU
’nda yayın standı satış görevliliği ile olmuştur. Hani
fotoğraf derneklerinin üst örgütlenmesi olan TÜRKİYE FOTOĞRAF SANATI FEDERASYONU’na kadar
uzanan sürecin ilk toplantısının AFSAD’ın öncülüğünde yapıldığı Sempozyum. Ardından YK üyelikleri,
en hararetli tartışmaların yapıldığı Danışma Kurulu
toplantıları, AFSAD’ın fotoğraf dernekleri örgütlenmesine armağanı ATÖLYE fikrinin ortaya atılması,
askerlik öncesi kısa bir dönem Başkanlık, askerlik
sonrasında duvar gazetesi GÖRÜNTÜ ekibine giriş,
hayattaki en iyi arkadaşlarımla tanışma, FOTOGRAF
dergisini 50. Sayı ile yeniden yayımlama çabaları,
dergiyi derneğe yük etmemek için kapı kapı reklâm
arama çalışmaları, ne olacak bu derneğin hali ile
başlayıp geceler boyu süren AFSAD tartışmaları,
ardından dernek işlerinden bir süreliğine el etek çekmeler ama AFSAD’ın hep hayatımızın içinde olması,
uzaktan da olsa, elden geldiğince katkı yapmalar,
her yemekte, her ortamda AFSAD tartışmalarından
AFSAD
Melih Vurkır
kopamama, ardından Denetim Kurulu üyesi olarak
tekrar kurullarda görev alma, diyerek bu günlere
kadar geldik. 2013 yılında umarım 30. üyelik yılımızı
da kutlayacağız. O zaman 53 yaşımızda olacağımıza göre yaşanmış ömrümüzün %57’si AFSAD’la
geçmiş olacak.
Bu günden geçmişe bakınca içimizdeki AFSAD
mikrobu bence o tahta sıralardan bulaştı. O tahta
sıralar üzerinde öğrendik “ORTAKLAŞA ÇABA” ile
nelerin başarılabileceğini, “DOST SELAMLARIMIZLA” diye biten duyurularla pekişti dostluklarımız.
AFSAD yüzünden yaşadım dostlarımla kırgınlıkları,
yine AFSAD sayesinde onlarla kaldığı yerden dostça
sohbetlere devam edebildik. AFSAD’ın her kademesinde öğrendik bir örgütü yönetmenin inceliklerini.
AFSAD sayesinde edindiğim tüm dostlarımın tek bir
amacı vardı “hep ve her zaman daha iyi bir AFSAD”.
Doğaldır ki herkesin “Daha iyi bir AFSAD” tanımı bir
değildi. Ama bu farklılıklar zenginleştirdi AFSAD’ı.
AFSAD zenginleşirken aslında bizler zenginleşiyorduk, farklı fikirlerin de değerli olabileceğini, onlara
tahammül göstermeyi öğrenirken. Şimdi anlıyorum
ki “hep ve her zaman daha iyi bir AFSAD” amacını
gerçekleştirirken aslında kendimizi hep daha iyi
olmaya programlamışız. Zaman zaman çoğumuzun
aklından geçmiştir AFSAD bana ne veriyor diye. 35
yıllık AFSAD’ın 30 yılda bana verdiklerinin sadece
bir kaçı bunlar. Ama her şeyden önemlisi her hangi
bir karşılık beklemeden alınan bir şeyler üretme keyfi
bir ömre yeter. İyi ki o tahta sıralara oturmuşum.
Dost selamlarımla.
Kasım - Aralık 2012
Dosya Konusu
Seferihisar’da fototatil, 1996 (B. Cerrahoğlu arşivinden)
37
Bu sayımızı AFSAD’ın kuruluşunun 35. yılı nedeniyle
AFSAD’a ayırdık. Böyle olunca Kitaplık köşemizde
de 2012 yılında fotoğraf kitabı çıkaran AFSAD üyelerinin yayınlarını tanıtalım istedik.
Bu yıl, Mehmet Özer, Göz Görmez Bilinç Görür,Tarık
Yurtgezer, Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı, Doğanay
Sevindik, Yitirdiklerimiz, Dora Günel de, Unvan-sız
adlı fotoğraf kitaplarını ve kataloglarını yayınladılar.
Kitaplık
Kontrast
Türkiye Fotoğraf Sanatında Yitirdiklerimiz
(1923-2010) Doğanay Sevindik
Bu katalog fotoğraf yaşı 1-70 olan
fotoğrafçı dostların
anısına yapıldı. Bir
derleme eseri olup,
yayımlanmış en
kapsamlı yayındır… Cumhuriyet
dönemi öncesi
fotoğrafçılar, gazeteciler, savaş
muhabirleri, stüdyo fotoğrafçıları
ile Cumhuriyet dönemi sonrası
fotoğrafçılar… 171 kişi yer aldı…”
demektedir.
Hazırlık aşamasında bilgiye erişme
konusunda yaşadığı sıkıntıların
ardından mutluluğunu şu sözlerle
ifade ediyor: “…Fotoğraf sanatı adına ülkemizde bir ‘İLK’i gerçekleştirmenin mutluluğunu ve sevincini
yaşıyorum…”
38
Şinasi Barutçu
Kapak tasarımını Nalan Yılmaz Sevindik, Grafik
Tasarımını Mine Hoşgün Soylu’nun yaptığı 383 sayfa
katalog Ümit Ofset tarafından basılmıştır. Katalogda
ülkemiz fotoğraf sanatına katkıda bulunan ve şu an
aramızda bulunmayan 171 kişi yer almaktadır. Para
ile satışa sunulmayan katalog, 954 kişi veya kurumun maddi destekleri ile yayına hazırlanmıştır.
Doğanay Sevindik, yitirdiğimiz 171 kişinin iki fotoğrafı ve özgeçmişlerinin yer aldığı on yıllık çalışmanın
öyküsünü anlatmaya ‘Hayal kurmasını bilene zaman
daima saygı gösterir.’ sözü ile başlıyor.
Projenin, 2000 yılı Mayıs ayında Kayseri’de yapılan
Türkiye Fotoğraf Dernekleri Birliği (TFDB) toplantısında tüm derneklerin oy birliği ile “- Kampanya
benim sorumluluğumda yürütülecek… - Dernek
temsilcileri vefat eden üyelerinin özgeçmişlerini ve
fotoğraflarını bana iletecek…” şeklinde kabul gördüğünü belirtiyor.
Katalogda kimlere yer verildiğini konusunda ise “…
Katalogda kimlerin yer alacağı en önemli konuydu…
ilk günden beri bazı fotoğrafçılarla uzlaşamadım…
Bir başvuru ve başucu kataloğu.
Keyifli okumalar.
Şinasi Barutçu
UNVAN-SIZ/UN-TITLED
Bugüne kadar birçok belgesel projeye imza atan
Dora Günel’in iki buçuk senelik çalışmasının ürünü
olan ve siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan albümde
Günel; kendisinin de 37 yıldır çalıştığı uluslararası
şirkette farklı düzeylerde çalışan mesai arkadaşlarını,
profesyonel iş hayatlarının yanı sıra günlük yaşamları
ile de belgeliyor. 2010 Türkiye’sinin bir başka yüzünü
içten ve güçlü bir portre olarak bizlere sunuyor.
kitabın giriş yazısında bu
çalışması için “…Duvarların dili olduğunu yaşadım
bu proje sırasında. Her
ev ayrı bir auraya sahipti. Horon tepilen ev de
vardı, kanun çalınıp meşk
edilen de… Birlikte çalıştığım insanlarla dünyanın
zenginliğini yaşadım ‘Alice
Harikalar Diyarında’ bu
olsa gerekti…” diyor.
Kitaplık
Unvan-sız/Un-titled, editörlüğünü Kemal Cengizkan,
kapak tasarımını Savaş Çekiç’in yaptığı 275 sayfa
kitap, Espas Sanat Kuram tarafından yayına hazırlanmıştır.
Kontrast
Dora Günel
Finansman direktöründen,
vardiya elektrikçisine, marka
pazarlama memurundan, mali
grup koordinatörüne, hemşireden, ihracat müdürüne, çaycıdan,
çevre müdürüne… ‘Fotoğraf her
yerde’yi kanıtlarcasına kimi ile
sabah koşusuna gidiyor, kimi ile
rakı sofrasına oturuyor, kimi ile de
motosiklet yolculuğuna çıkıyor.
Modern bir ofis binasında masa
başında çalışırken ya da fabrikada üretimi denetlerken gördüğümüz müdürü kahkahalarla çocuğu
ya da köpeği ile oynarken, fabrika
çalışanını evinde sobasına odun
atarken görmek. Farklı kültür,
farklı gelir düzeyinden çalışma
arkadaşlarını fotoğraflayan Günel
39
Ken Light ise kitap için “…Fotoğraflara dikkatlice bakarsanız duvarlara
asılı sanat eserlerini, yaratılmış veya
satın alınmış elişlerini, birbiriyle
paylaştıkları günlük yaşam sevinçlerini görürsünüz… Dora’nın projesi
çağdaş Türk fotoğrafına önemli bir
katkıdır… Bu çalışma onun insanlık
hallerine duyduğu derin tutkusunun
ve fotoğraf sanatına adanmışlığın
ürünüdür…” demektedir.
Dora Günel bizlere bir kez bakmakla yetinmeyeceğimiz çok güzel bir
albüm sunmuş.
Keyifli okumalar.
AFSAD
Kasım - Aralık 2012
Göz Görmez Bilinç Görür
Kitaplık
A
Kontrast
Mehmet Özer
40
Mehmet Özer’in hazırladığı Göz Görmez
Bilinç Görür adlı kitap Nota Bene Yayınları
tarafından Mayıs 2012’de yayınlandı.
Bir ozan yüreğiyle hazırlanmış kitap yedi
bölümden oluşuyor. İlk iki bölümde Özer’in
kendi kaleme aldığı özgeçmişi ve Özer’i tanıtan yazılar var. Üçüncü bölümde fotoğraf yazıları, dördüncü
bölümde Özer’in doğa fotoğrafları ve üzerine yazılar,
kitabın en ağırlık verilen beşinci bölümü, Belgesel
Fotoğraf Okumalarında ise çeşitli yazarların fotoğraf
üzerine yazıları yer alıyor. Son iki bölümde ise, basında M. Özer hakkında çıkan yazılar ve bitiş yazıları var.
Kitabın en duygu yüklü yeri ise son sayfada yer almış. 1989 yılında greve giden Demirçelik işçileri
137 gün süren grev sonunda, kendilerinden desteğini
esirgemeyen Mehmet Özer’e bir fotoğraf makinesi
almak için aralarında para toplamışlar. Buna katılanların listesi de buraya konmuş.
Teşekkürler Kalbim başlığını koyduğu giriş yazısında yaşam mücadelesini ve fotoğraf yaşamının kısa
bir özetini verirken fotoğraf anlayışının özetini de;
“Fotoğrafçı, fotoğrafın hangi alanı ile ilgileniyorsa
ilgilensin, fotoğraflarında parmak izleri vardır. Dünyamızı algılama biçimimiz,
hayat karşısındaki duruşumuz bizim fotoğraf
tarzımıza, fotoğraflarımıza da yansır. Ama
temel ve ortak bir duygu
var ki o da objektifimizi
neye çeviriyorsak ondan
sorumlu olduğumuzdur.
Bu sorumluluk duygusu
deklanşöre bastığımız
anda başlayacak ve
soludukça sürecektir.”
satırlarında görüyoruz.
Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı
Kitabı elinize aldığınızda, önce içindeki fotoğraflar büyülüyor sizi.
Fotoğraflar ve bunların
nerelerde çekildiği merakı sarıyor ve “yaşadığım
yerlerde nereler, neler
var da ben bilmiyorum” duygusuna kapılıyorsunuz. Sonra kitabı okumaya
başladığınızda iki şey yapmak istiyorsunuz.
Öncelikle bir solukta okumak ve aynı zamanda, aradığınız temel bilgileri bulduğunuz bu
ergonomik kaynağı hep yanınızda taşımak
istiyorsunuz.
ayrıntı verilerek, manzara fotoğrafları konusuna giriş
yapılıyor. Manzara fotoğraflarında yaşanan sorunlar,
çekilen manzara ile görünen manzaranın niçin farklı
olduğu, gün batımı renklerinin neden istenildiği gibi
olamadığı, net alan derinliği konularına değinilen bu
bölümde; a) akarsu, göl ve deniz kıyısı b) gündoğumu ve günbatımı c)gündoğumundan önce, günbatımından sonra ve d) karlı manzara başlıkları altında
daha iyi fotoğraf elde etmek için dikkat edilecek
konular ele alınmakta. Ayrıca, üst üste çekim tekniği
anlatılmakta. Yakın plan çekimleri bölümünde; yakın
plan çalışılmak istenen konular ve bunların nasıl çekilebileceği, kullanılabilecek ekipmanlar ve kullanım
41
Yurtgezer, 20 yılı aşkın deneyimini, yalın bir
anlatımla aktarmış okurlarına. Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı; sadece doğa fotoğrafıyla ilgilenenlerin değil, fotoğraf çekenlerin
okuması gereken bir kaynaktır. Kitap; doğa
fotoğrafının kapsadığı konulardan sonra,
temel fotoğraf bilgilerini bir kez daha hatırlatıyor bize. Pozlama kapsamında; diyafram,
örtücü, ölçüm, çekim teknikleri hakkında bilgi
verilmekte. Işık, objektifler, filtre konularında
alanları anlatılmaktadır. Kitapta yabanıl hayvan
fotoğrafçılığı bölümünde ise; çekim teknikleri ile, bu çekimin yapılabilmesi için gizlenme
teknikleri ile uzaktan kumandalar tanıtılmakta.
Kitabın sonunda; “Kompozisyon İçin İpuçları”
başlığı altında; doğada fotoğraf çekerken dikkat
edilmesi gereken kompozisyon kurallarına
dair ipuçları mevcut. Kitapta tüm anlatımlar,
Türkiye’nin eşsiz güzellikteki doğasından örnek
fotoğraflarla destekleniyor.
Kısaca, bu kitapta; Kelebek, yabanıl hayvan,
çiçek, akarsu, göl, deniz, deniz kıyısı, gündoğumu, günbatımı, gündoğumu öncesi, günbatımı
sonrası, karlı manzara çekimlerinin olmazsa
olmazlarını, ipuçlarını okuyabileceğiniz gibi pek
çok sorunuza da bu “başucu kitabında” cevap
bulabileceksiniz.
AFSAD
Kitaplık
Tarık Yurtgezer’in yazdığı “Fotoğraf-Doğa Fotoğrafçısının Elkitabı” 2012
yılında Say Yayınları
tarafından yayımlandı.
Kontrast
Tarık Yurtgezer
Kasım - Aralık 2012

Benzer belgeler