Kediler, yüzyıllardır insanlarla birliKte yaşamalarına rağmen özgür
Transkript
Kediler, yüzyıllardır insanlarla birliKte yaşamalarına rağmen özgür
PET SAĞLIĞI DERGİSİ MART 2015 SAYI 73 l i kt e e r i b a l a r l ı n e de n i i l . n a s n i r r ardır gür yapıla anlılardı l l ı y z c z en ö arlı e r, y ü Kedil arına rağm e daha duy al res yaşam ere göre st l köpek s s s s e e r r t t s s İÇİNDEKİLER 8 > Dünyadan ve pet sektöründen son haberler Pet dünyasının tüm güncel haberlerinin en doğru adresi olan Petinfo’da bu ay da sektörel gelişmeleri, bilimin ışığındaki verileri ve ilgi çekici hikayeleri siz hekimlerle paylaşıyoruz. 20 > Köpeklerin ehrlichiosis korunmasında en doğru tercih; Advantix İnsan ve köpeklere kenelerle bulaşan bakteriyel hastalıklardan olan biri Ehrlichiosis yurdumuzdaki belirsizliğin aksine, tüm dünyada zoonotik aciller arasında gösterilen ve önemi gittikçe artan Ehrlichia enfeksiyonlardırdan biri olarak kayıtlara geçmektedir. 28 > Yara iyileşmesi üzerine Bioptron’un etkileri Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyeleri, sıçanlarda cerrahi olarak oluşturulmuş cilt defektlerinin tam olarak kapanmasında bioptron uygulamalarının hızlandırıcı etkisi olup olmadığını araştırdı. sayfa 28 34 > Kedi ve köpeklerde bağışıklık sistemi ile ilgili besin maddeleri Mamaların içerisinde bulunan besin maddelerinin kedi ve köpeklerin bağışıklık sistemi üzerinde etkisi büyüktür. Peki bu besin maddeleri nelerdir? 50 > KHVHD’den 2015’de her aya bir seminer 22 Şubat günü Crowne Plaza İstanbul Harbiye Hotel’de düzenlenen “KORNEA-Gözün Penceresi” başlıklı seminerde Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr. Murat Şaroğlu sıralı ve interaktif sunumlar gerçekleştirdi. 60 > Yavru köpek eğitimi Köpekler doğru yönlendirilirse ileride oluşacak bütün sorunların önüne geçilebileceğini söyleyen Dr. Gürbüz Ertürk bu ayki sayımızda yavru köpeklerde tuvalet eğitiminin püf noktalarını sizlerle paylaşıyor. 62 > Köpeklerde artritisi 6 adımda sağaltmak mümkün Osteoartritis, bir yaşından büyük her beş köpekten birini etkilemektedir. Erken dönemde uygulanacak çok yönlü iyileştirme planlarıyla sadık dostlarımızı bu sıkıntılı durumdan kurtarabiliriz. sayfa sayfa 62 20 22 > Petville Veteriner Kliniği’ni ziyaret ettik Veteriner Hekim Örge Meral Ortaç’ı kliniğinde ziyaret ederek, kısırlaştırmadan obeziteye, klinisyen veteriner hekimlerin en çok karşılaştıkları problemler üzerine sıcak bir sohbet gerçekleştirdik. sayfa 22 Veteriner Hekim Örge Meral Ortaç ile hekimlik geçmişini, geleceğe dair planlarını ve klinikte en çok karşılaştığı problemleri konuştuk. sayfa 34 72 > Veteriner hekimlikte akılcı antibiyotik kullanımı Antimikrobiyal direnci önlemek için yapılacak çalışmalar “Tek Sağlık Yaklaşımı” içerisinde ele alınmalıdır; çünkü sorun kısa vadeli bir yaklaşımla çözülebilecek nitelikte bir sorun değildir. sayfa 42 > Kedilerde stresin davranışsal etkileri ve yöntemi Kediler, yüzyıllardır insanlarla birlikte yaşamalarına rağmen özgür yapıları nedeni ile köpeklere göre strese daha duyarlı canlılardır ve stresi azaltmak için birçok yöntem mevcuttur. PETİNFO 2015/03 04-05 70 EDİTÖR Erken tanı ile yaşlı dostlarımızın artritise bağlı ağrılarını azaltabiliriz. Veteriner Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU KORNEA-Gözün Penceresi 22 Şubat günü KHVHD’nin düzenlediği seminerde interaktif ve sıralı sunumlar gerçekleştirildi. KHVHD mesleğimizi ileri taşıyacak çalışmalarına bir yenisini ekledi Veteriner hekimleri bir araya getirip, bilimsel platformlar oluşturarak, mesleki bilgi birikimlerini artırmak için faaliyetlerde bulunan Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği, 2015 yılında her ay bir seminer planları olduğunu duyurmuşlardı. Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği, yılın ikinci seminerini 22 Şubat Pazar günü, Crowne Plaza İstanbul Harbiye Hotel’de, “KORNEA-Gözün Penceresi” başlığı ile Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr. Murat Şaroğlu’nun sıralı ve interaktif sunumlarıyla başarılı ve dikkat çekici bir şekilde gerçekleştirdi. Uzmanlarımız köşelerinde sizleri bilgilendirmeye devam ediyor… 10 yaşına gelmiş köpeklerin % 50’sinde az ya da çok katarakt geliştiğini ve 14 yaşındaki köpeklerin ise neredeyse tamamında az ya da çok katarakt gözlendiğinin altını çizen Prof. Dr. Murat Şaroğlu bu ayki köşesinde sizler için katarakt vakalarını değerlendirdi. Her zaman köpekler doğru yönlendirilir ve uygun ödüllendirme yapılırsa ileride oluşacak bütün sorunların önüne geçilebileceğini söyleyen Dr. Gürbüz Ertürk ise bu ay yavru köpeklerde en sık karşılaşılan problem olan tuvalet eğitiminin püf noktalarını siz değerli veteriner hekimlerimizle paylaştı. Bilimin ışığında kalmanız dileğiyle Saygılarımla Veteriner Hekim Ayça Üvez > syf 50 Veteriner Hekim GİZEM KUTUN Köpeklerde artritis sağaltımı Erken dönemde uygulanacak çok yönlü iyileştirme planlarıyla dostlarımızı sıkıntıdan kurtarabiliriz. > syf 62 petinfo Mart / Sayı: 73 Pet Sağlığı Dergisi Ayda bir yayımlanır. YAYIN TÜRÜ SÜRELİ YEREL SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. MEHMET AKTOP GENEL KOORDİNATÖR BARIŞ KOLGU [email protected] GENEL YAYIN YÖNETMENİ VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Vet. Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU [email protected] YAZI İŞLERİ SORUMLUSU VET. HEKİM AYÇA ÜVEZ [email protected] VET. HEKİM GİZEM KUTUN [email protected] KATKIDA BULUNANLAR Prof. Dr. Murat şaroğlu Dr. Gürbüz Ertürk ART DİREKTÖR EBRU DERELİ [email protected] GRAFİK TASARIM EMEL VURAL [email protected] DANIŞMA KURULU PROF. DR. AHMET ERGÜN PROF. DR. NİLÜFER AYTUĞ PROF. DR. TAMER DODURKA Yrd. Doç. Dr. Özlem Şengöz Şirin Dr. Banu Dokuzeylül VET. HEKİM RAHŞAN EROL BASKI PORTAKAL BASIM MATBAACILIK SANAYİ TİCARET A.Ş HUZUR MAH. TOMURCUK SOK. NO: 5/1 4 LEVENT / İSTANBUL TEL: 0212 332 28 012 ADRES YAYINCILAR SK. 10/4 34414 SEYRANTEPE - İSTANBUL TEL: 0212 324 50 56 - 324 50 59 www.matmedya.com ABONE BANU SAYINÇ [email protected] Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Petinfo Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz, sektörel bir yayındır. PETİNFO 2015/03 06-07 NOTLAR Dalmaçyalılar için yeni sağlık programı Bayer kedi sahiplerini iç parazitlere karşı bilinçlendiriyor Geçtiğimiz Aralık ayında başlayan ve Şubat ayına kadar süren proje kapsamında Bayer Hayvan Sağlığı bünyesinde, pet ürünlerinden sorumlu olarak çalışan Veteriner Hekim Gülden Yılmaz ve Veteriner Hekim Bülent Uçar İstanbul içindeki pet kliniklerinde kedi sahipleri ile buluştu. Pilot olarak başlatılan projede, İstanbul’da 5 veteriner kliniğinde sunumlar gerçekleştirildi ve öncelikli olarak kedi sahiplerinde iç parazitlere karşı farkındalık yaratmak amaçlandı. Yapılan sunumda animasyon videoları ile kedi sahiplerine zoonotik özellikteki parazitlerin yaşam siklusları izlettirildi. Kedilerinin yaşam tarzlarına göre hekimlerinin tavsiye ettikleri sıklıklarda iç parazit mücadelesi yaptırmaları gerektiği, hem kendilerini hem petlerini hem de çocuklarını korumak için Bayer, proje kapsamında İstanbul ve İzmir başta olmak üzere kliniklerde kedi sahipleriyle buluşmaya devam etmeyi planlıyor. PETİNFO 2015/03 08-09 Kennel Club sağır dalmaçyalılarda yeni bir test programını kabul etti. Kennel club İşitsel Uyarılmış Beyin Sapının Tepki (BAER)’sini ölçmeye yarayan testin sağır dalmaçyalılarda uygulanması gerektiğini kabul etti. Bu test genellikle dalmaçyalı ırklarının sadece yavrularında duyma yeteneğini ölçmek amacıyla kullanılırdı. Birleşik Krallık’taki birçok uzman bu testi köpeklerin duyma yetisini anlamak ve derecelendirmek amacıyla kullanmaktadır. Kennel Club, dalmaçyalı ırk yetiştiricileriyle beraber çalışarak ırk için resmi BAER testi sağlık programını yayınladı. Bu iş birliğiyle beraber Kennel Club ırk üzerinde yapılan bütün test sonuçlarına erişmiş olacaktır. Bu araştırma sonucunda dalmaçyalıların duyma yetileriyle ilgili net bir veri elde edilecektir. NOTLAR Bavet İlaç Pazarlama Müdürü Cemal Kaya, kongrelerde yer almaya ve çevre sağlığının her segmentinde sektöre değer katmaya devam edeceklerini belirtti. i stanbul Fuar Merkezi’nde 12. Uluslararası Hayvancılık Teknolojileri ve Hayvansal Ürünleri İhtisas Fuarı, yurtiçinden ve dışından gelen ziyaretçilerini ağırladı. Yunanistan, Pakistan, Macaristan, Letonya, Yemen, Çin gibi farklı coğrafyalardan gelen firmaların yanı sıra, yerli firmalar da ürün ve hizmetlerini sergileme ve sunma fırsatı buldular. Fuarda, Bavet İlaç’ın geniş ürün yelpazesinde yer alan; çiftlik hayvanları, pet, at, kanatlı, çevre sağlığı, arı ürünlerinin yanında ithal etmiş olduğu Vetinov pet beslenme ürünleri Diş Sağlığı, Bahçe Koruyucu, Üriner Sağlık, Easypill Kolay Tablet Yutturma, Smectite Yeşil Kil Toksin Bağlayıcı, Joint Support bitkisel antinflamatuar ürünlerinin ziyaretçilere detaylı tanıtımları gerçekleştirildi. ARICILIĞA DA DEĞİNİLDİ Bavet İlaç Animalia Fuarı’nda yeni pet ürünlerini tanıttı Bavet İlaç, merkez kadrosunda bulunan Pazarlama Müdürü Cemal Kaya, Teknik Müdür Dr. Demir Özdemir ve saha personellerinin katılımı ile, standında ürünlerini sergileyen ve sunan firmalar arasında yer aldı. PETİNFO 2015/03 10-11 Arıcılık sektörüne yönelik; “Varrao mücadelesi, petek güvesi“ gibi konularda seminerlerin verildiği fuarda, İstanbul Ünv. Vet. Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayrettin Akkaya’da “Arıcılıkta Kalıntı Sorunu” konulu semineri ile katılımcıları aydınlattı. Bavet İlaç yetkilileri, ürün yelpazelerinde yer alan arıcılık ürünlerinden, varroa mücadelesinde kullanılan “Apıstan, Apıguard”, petek güvesi mücadelesinde kullanılan “B401” ve oğul çekmede kullanılan “Swarm” isimli ürünlerinin detaylı sunumunu gerçekleştirdi. Bavet İlaç yetkilileri fuar ve sektörün geneline yönelik görüş ve önerilerini, fuara gelen Tv kanalları ile röportaj yaparak dile getirdi. Misyonu ve vizyonu gereği her yıl bir önceki yıla oranla büyümeyi ve büyümeye dayalı hizmet kalitesini arttırmayı hedefleyen Bavet İlaç, hızla değişen pazar koşullarına ayak uydurarak, kendini yenileyerek, bulunduğu sektöre katkı sağlamaya devam edecektir. NOTLAR Dünya Hayvanları Koruma Derneği köpek itlafını kınadığını açıkladı Köpekler insanlardaki mutlu ve kızgın yüzleri ayırt edebiliyor Köpekler üzerinde yapılan yeni araştırmaya göre, köpekler insan yüzündeki kızgın ve mutlu ifadeleri ayırt edebiliyor. Bu buluş köpek sahiplerini nedense hiç şaşırtmadı. Viyana’da yer alan Messerli Araştırma Enstitüsü Akıllı Köpek Laboratuvarı, bilim adamları köpeklerin insan yüzündeki sinirli ve mutlu ifadeleri ayırt edebileceğine yönelik araştırmalar yaptı. 20 köpeğe tekrarlı halde yarım insan yüzü fotoğrafları göstererek gerçekleştirilen araştırmada köpeklerin yarısı mutlu fotoğrafları gördüklerinde burunları ile dokunarak belirtmeleri, diğer yarısına ise mutsuz fotoğrafı fark ettiklerinde burunları ile dokunarak belirtmeleri öğretildi. Araştırmanın sonunda köpeklerin insan yüzündeki mimikleri ayırt edebildiği keşfedilmiştir, hatta sadece ağıza bakarak ya da sadece göze bakarak da insanların mutlu ya da sinirli olduğunu anlayabildikleri anlaşılmıştır. Kedilerin hava tabancası ile yaralamaları artışta İngiltere’de her 10 veteriner hekimden 4’ü hava tabancası ile yaralanmış kedi tedavi ediyor. British Veteriner Derneği üyelerinin yaptığı araştırmalara göre, İngiltere’de klinisyenlik yapan veteriner hekimler son 12 ayda hava tabancası ile yaralanan kedi hastalarında artış olduğunu ve vakalarının birçoğunun ölümle sonuçlandığını belirtiyor. Bu tarz vakaların genellikle öğrencilerin yaz tatiline girdiği dönemde gerçekleştiğini belirten birçok veteriner hekim, bu gaddarca hareketi yapanın çocuklar olduğunu düşünüyor. PETİNFO 2015/03 12-13 Pakistan hükümetinin aldığı itlaf kararını kınayan Dünya Hayvanları Koruma Derneği kararın tekrar ele alınması gerektiğini bildirdi. Dünya Hayvanları Koruma Derneği, Parkistan’da alınan sokak köpeklerini itlaf kararını kınayarak bunun her koşulda acımasız ve boş bir uygulama olduğunu belirtti. Uygulamaya karşı olduğunu açıkça belirten topluluk bu problemin köpekleri tanımlayıp kayıt altına alarak, kısırlaştırarak, aşılayarak ve bölgede yaşayan insanları bu konuda bilinçlendirerek etkili sonuca ulaşabileceklerini söyledi. Uluslararası kurallar çevresinde köpek popülasyonunu kontrol altında tutulabileceğini vurgulayan ekip, uygulamaların insancıl çerçevelerde yapılabileceğini savunduklarını belirtti. NOTLAR Hayvan refahı ile ilgili sıkıntılar kapıda Hayvanların fiziksel ve psikolojik açıdan sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmelerini sağlamaya amaçlayan hayvan refahı konusunda İngiltere sınıfta kaldı. PAW’ın son raporlarına göre, İngiltere hayvan refahı konusunda sınıfta kaldı. PAW’ın son raporlarına göre İngiltere’de yaşayan pet hayvanlarında davranış bozukluğu ve obezite konusunda ciddi sıkıntılar var. Bu sebeple, ciddi bir hayvan refahı krizinin söz konusu olduğu düşünülüyor. Ocak ayında yayınlanan yeni rapora göre; köpeklerde can sıkıntısının, eğitim eksikliğinin ve yetersiz egzersizlerin neden olduğu yıkıcı davranışlar ve köpeklerin çevresindekilere karşı gösterdiği agresiflikte ciddi artışlar dikkat çekiyor. Ayrıca bu sonuçlara göre hayvanlarda obezite oranınında farkedilir derecede arttığı saptanmıştır. İngiltere’deki veteriner hekimlerin % 80’i, önümüzdeki 5 yıllık sürede, obez hayvanların daha da çoğalacağını öngörmektedir. PETİNFO 2015/03 14-15 21.000 pet üzerinde yapILAN araştırmaYa GÖRE > 1,5 milyon köpek yeterince sosyalleştirilmiyor. > 250.000 köpek insanlara ve diğer hayvanlara agresif davranışlar gösteriyor ve hayvan sahiplerinin % 30’u köpeklerinin başka bir köpek tarafından saldırıya uğradığını ve ısırıldığını söylemektedir. > 5,5 milyon köpek yağlı ödül mamaları ile besleniyor. > Hayvan sahiplerinin % 55’inden fazlası beslenme konusunda veteriner hekimin tavsiyelerini uygulamıyor. > Her 3 hayvan sahibinden biri mikroçip uygulamasının yakında zorunlu hale getirileceğinden habersiz. > Milyonlarca hayvan aşılatılmıyor. > Pet sahipleri online satışın başlaması gerektiğini düşünüyor. NOTLAR Irk yetiştiriciliği kurallarında değişiklik Minyatür ince tüylü dachshund DNA’ları Lafora hastalağı yönünden test edilecek. Sertifikalı ırk yetiştiriciliği için ırklara özel yeni şartlar getirildi. Irk yetiştiricilerinin yapılan değişiklikleri 6 ay içerisinde yerine getirmesi bekleniyor. EurasIer Kalça skoru ölçümü şartı konuldu, dirsek displazisi yatkınlığı ölçümü ve patella testi yapılması önerilenler arasında. Tibet terier PRA3 ve rcd4PRA yönünden DNA testi zorunluluğu getirildi. Newfoundland Dirsek displazisine yatkınlığı ölçülme şartı getirildi. Ayrıca 7 yaşından büyük dişilerin yavrulatılmaması öneriliyor. Papaz Russel Terrier Olası primer lens lüksasyonu, geç başlayan ataksi, spinoserebellar ataksiye karşı DNA testi yapılması şartı getirildi. PETİNFO 2015/03 16-17 Köpeklerin ehrlichiosis’e karşı korunmasında doğru tercih AdvantIx İnsan ve köpeklere kenelerle bulaşan bakteriyel hastalıklardan olan Ehrlichiosis, tüm dünyada zoonotik acil hastalıklar arasında gösterilen ve önemi gittikçe artan enfeksiyonlardandır. Ehrlichiosis, kene kaynaklı enfeksiyöz köpek hastalığıdır. Bu riketsiyal bakteri, dünyanın birçok yerinde bulunmasına rağmen, ilk defa 1935 yılında Cezayir’de fark edilmiştir. Bu hastalık, 1970 yılında Vietnam Savaşı’ndan dönen askeri köpeklerde ortaya çıkmış, şiddetli semptomları ve ölümler sebebiyle tüm dünyada oldukça dikkat çekmiştir. Özellikle de Alman Çoban köpekleri ve Doberman Pinchers ırklarında şiddetli enfeksiyonlara sebep olmuştur. Ehrlichia, adını bu riketsiyal bakteriyi ilk bulan Dr. Ehrlich’den alan, konakçısının beyaz kan hücrelerinde yaşayarak enfekte eden bir türdür. Farklı Ehrlichia türleri, farklı tip beyaz kan hücrelerinin içerisinde yaşamaktadır. Konakçıları; insanlar, petler ve vahşi hayvanlardır. Konakçıdan konakçıya PETİNFO 2015/03 20-21 kahverengi kene (Rhipicephalus sanguineus) ısırığıyla bulaşan Ehrlichia, hücrelere intraselüler olarak penetre olmasından dolayı vücuttan uzaklaştırılması oldukça zordur. Köpeklerde en sık rastlanan ehrlichiosis etkenleri; Ehrlichia canis, E. chaffeensis, E. ewingii’dir. Ehrlichiosis vakaları 3 fazda karşımıza çıkmaktadır Ehrlichiosis köpeklerde 3 fazda hastalık meydana getirmektedir; akut, subklinik, kronik. Hastalığın akut fazı genellikle kene ısırığından 1-3 hafta sonra gelişerek, 2-4 hafta devam etmektedir. Ehrlichia etkeni bu dönemde beyaz kan hücrelerinin içerisine girerek çoğalmaya başlar. Beyaz kan hücrelerinin çok olduğu; lenf nodüllerinde, dalak, karaciğer ve kemik iliğinde yapısal bozukluklara sebep olarak, büyümelerine neden olur. Kanın pıhtılaşmasını sağlayan trombositleri parçalayarak trombositopeni medyana getirir. Anemi, ateş, halsizlik, depresyon, iştah kaybı, kısa ve hızlı respirasyon, eklemlerde; ağrı, tutukluk ve morluklar sık gözlenen semptomlardır. Birçok köpek bu aşamada hastalığı yener ve düzelir, eğer düzelmezse hastalık subklinik faza geçer. Ehrlichiosisin subklinik fazında, köpek normal görünmektedir ya da az miktarda anemi söz konusudur. Bu faz boyunca Ehrlichia etkenleri dalak içerisinde yaşamaktadır. Bu faz aylarca hatta yıllarca devam edebilmektedir. Bu dönemde tedavi edildiğinde hasta düzelebilse de, bazı durumlarda hastalık ilerleyerek kronik faza geçebilmektedir. Hastalık kronik dönemde yumuşak geçebileceği gibi şiddetli de karşımıza çıkabilmektedir. Kilo kaybı, anemi, sinirsel belirtiler, kanama, gözlerde yangı, arka ayaklarda ödem ve ateş hastalığın bu fazında gözlenebilmektedir. Alman Çoban köpekleri ve Doberman Pinchers’lar kronikleşmeye yatkın ırklardır. Hemogram sonuçlarında bütün beyaz kan hücrelerinde azalma söz konusudur. Fakat bazen lenfositlerde yükselmeyle de karşılaşabilmekteyiz. Bu anormal bir durumdur ve leukemi ile karışabilmektedir. Hastalık kronikleştiği zaman kendini devamlı tekrarlayacaktır, özellikle de stres bu durumu tetikleyecektir. Bazı vakalarda ehrlichiosis kaynaklı artritis ve glomerulonefritis’te gelişebilmektedir. Hastalığın en spesifik laboratuvar bulgusu, her fazda karşılaşılan trombositopenidir. Protein seviyelerindeki değişiklik de sık gözlenmektedir. Özellikle de albümin seviyesinde düşüş gözlenirken, globülinlerde artış meydana gelmektedir. Köpekleri ehrlichiosisden nasıl koruyabiliriz? Köpekleri ehrlichiosisten korumanın en etkili yolu kene kontrolüdür. Advantix geniş spektrumlu kovucu ve öldürücü özelliği sayesinde kene kontrolünde mükemmel bir çözüm ortağıdır. Advantix’in kenelere karşı etkinliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Etkili olduğu; Ixodes ricinus, Rhipicephalus sanguineus, Dermacentor spp. gibi kene türlerine karşı tedavi ve koruyucu amaçlı kullanılır. Köpekler üzerinde keneler mevcutken uygulandığında keneleri öldürür, fakat bu keneler yapışık olarak deride kalabilirler. Hayvanların üzerine atlayacak kenelere karşı da kovucu ve öldürücü etkisi vardır. Bir uygulama, kenelere karşı 4 hafta boyunca etkinlik sağlar. Advantix nasıl etki eder? Advantix kloronikotinil grubundan imidakloprit ve sentetik pretroit sınıfından permethrin etken maddelerini içermektedir. Bu kombinasyon insektisit, akarisit ve repellent (kovucu) olarak etki eder. Köpeklerde ektoparaziter mücadele amacıyla kullanılan topikal damlatma çözeltisidir. Advantix köpeklerin derisine damlatıldıktan sonra çözelti hızlı bir şekilde vücut yüzeyine dağılarak etki eder. Her iki aktif madde de, uygulanan hayvanın deri ve tüylerinde 4 hafta boyunca aktif olarak kalır. Ehrlichiosis zoonoz bir hastalıktır E. chaffeensis ve E. ewingii etkenlerinin zoonoz oldukları her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Etken insanlarda da enfeksiyonlara sebep olmasına rağmen, bulaşmalar köpekten insana ya da başka türlere direkt olarak gerçekleşmemektedir. Hastalık konakçılara sadece kenelerle bulaşmaktadır. Bu sebeple hayvan sahiplerini, evcil hayvanlarının tüyleri arasında yer alabilecek bir kenenin onun için risk teşkil ettiği konusunda bilgilendirmelisiniz. AdvantIx’i tercih etmeniz için 7 neden 1 Güçlü kovucu ve öldürücü etkisi mevcuttur. 2 Köpeklerdeki vektörel kaynaklı hastalıkların bulaşma riskini azaltır. 3 Yaygın dış parazitlerde etkilidir. 4 Gebelik ve laktasyon sırasında kullanılabilir. 5 Ayda bir kez uygulanması önerilmektedir. 6 7 haftadan büyük ve 1,5 kg’dan ağır yavrularda kullanılabilir. 7 Banyo ve yıkamadan sonra da etkisini sürdürür. KLİNİK Kendimi veteriner hekimlik dışında bir iş yaparken hayal edemiyorum Mesleğini çok sevdiğini ve severek yaptığını söyleyen Veteriner Hekim Örge Meral Ortaç ile Petville Veteriner Kliniği’nde kısırlaştırmadan obeziteye, klinisyen veteriner hekimlerin kliniklerinde en çok karşılaştıkları problemler için çözüm yolu aradık. Başarılı bir hekim olmasının yanında gerçek bir hayvansever de olan Veteriner Hekim Örge Meral Ortaç’ı kliniğinde ziyaret ettik. V eteriner hekim Örge Meral Ortaç, 1979 Ankara doğumlu ilkokul öğrenimini Ankara’da, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamlamış. Ardından 1996 senesinde Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde üniversite eğitimine başlayan Örge Meral Ortaç, bir sene sonra yatay geçişle İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ne geçerek eğitimine devam etmiş ve 2001 senesinde mezun olmuştur. Veteriner Hekim Örge Meral Ortaç hayvanlar ve çocuklar konusunda oldukça hassas bir yapıya sahip. Dört tanesi kliniğinde ve iki tanesi de evinde olmak üzere altı kedisinin olduğunu belirtti. PETİNFO 2015/03 22-23 Veteriner hekim olmaya nasıl karar verdiniz? Sizi bu mesleğe yönelten en büyük etken neydi? Çocukluk dönemimden beri hayvanlara karşı oldukça büyük bir sevgim vardı ve mesleği seçmemde en büyük etken de bu olmuştur. Veteriner hekim olmaya karar verdiğim bir an ya da olay olmadı açıkçası zaten hep istiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse kendimi bu meslek dışında bir şey yaparken hayal edemiyorum. Ülkemizde eğitim sisteminin getirdiği zorluklar ve zorunluluklar nedeniyle, çoğu öğrenci becerilerine ya da yönelimlerine uygun mesleği seçememekte. Kendimi bu yönden çok şanslı hissediyorum. Gerçekten sevdiğim ve severek yaptığım bir mesleğe sahibim. Bilgiye kolaylıkla erişebildiğimiz bu günlerde hasta sahiplerine, doğru ve güvenilir bilgiyi yalnızca veteriner hekimlerden alabileceklerini anlatma görevini üstlenmeliyiz. Petville Veteriner Kliniği’nin açılış sürecini bize kısaca anlatır mısınız? 2001 senesinde mezun olduktan sonra okulda aldığım teorik bilginin üzerine pratik deneyim kazanmak ve de kendimi geliştirmek amacıyla sekiz sene boyunca çeşitli kliniklerde çalıştım. 2009 yılında da kızkardeşimin ve eşimin desteği ile Petville Veteriner Kliniği’ni açtım. Küçük bir sermaye ile açtığımız kliniğimizi, her sene ihtiyaçlarımıza ve eksiklerimize göre hedefler belirleyerek donanım yönünden, kendimi de bilgi ve deneyim bakımından geliştirerek istikrarlı ve özverili bir çalışma ile bu noktaya gelebilmiş bulunmaktayım. Şu anda kliniğimiz bünyesinde koruyucu hekimlik, tedavi, hasta takibi, yumuşak doku ve kısırlaştırma operasyonları, tüm kan analizleri ve dijital röntgen, yoğun bakım, diş ünitesi gibi dallarda hizmet verilmekte, uzmanlık gerektiren tedavi ve cerrahi uygulamalarda da uzman meslektaşlarımızla işbirliği halinde çalışılmaktadır. Meslek hayatınızda “Benim için unutulmaz bir anıdır.” dediğiniz bir olay var mı? Bu geçen yıllar içerisinde iyi ve kötü anılarım oldu, fakat sorunuza kapsamlı bir cevap vermem gerekirse; kedim Narin’i örnek gösterebilirim. 2011 senesinde “Şurada bir kedi var, gidip bakabilir misiniz?” diyerek aldığım bir telefon sonucunda buldum onu. Son derece kötü bir durumdaydı. Kaza geçirmiş, her iki gözü de çıkmış ve şok halindeydi. Yaşama şansı çok azdı. Üst üste ağır operasyonlar geçirdi fakat her iki gözünü de ne yazık ki kaybetti. Erişkin bir kediydi ve sıfırdan hayatı öğrenmek zorundaydı. Çok yoğun bir rehabilitasyon döneminden geçti. Onun hayata dönüşünü günbegün izlemek bir mucizeye tanık olmak gibiydi. Yemek yemeğe başlaması, ilk ürkek adımlarını atışı, ilk miyavlaması tam anlamıyla bir cesaret örneğiydi. Onun yaşama azmi, hayata sıkıca bağlanması ve sevgi dolu kalbi bana çok şey öğretti. Narin, şu anda yaklaşık 6 yaşında, artık tüm ihtiyaçlarını kendisi gideriyor, ayrıca son derece mutlu ve sevgi dolu bir kedi. Onu tanımama vesile olan kişiden ise o telefondan sonra haber almadım. KLİNİK Hasta sahipleri ile olan ilişkilerinizde nelere dikkat ediyorsunuz? Hasta sahiplerinin veteriner hekimlere bakışı sizce nasıl? Öncelikle onları hastalarımın ailesi olarak görüyorum. Hastam, ne yazık ki bana hastalığı konusunda kısıtlı bilgi verebildiği için ailesinin Örge Meral Ortaç, sokak hayvanları için elinden geleni yapmaya çalıştığını söylüyor. farklı kliniklerde deneyim kazandıktan sonra kendi kliniğini açan Örge Meral Ortaç, eksikliklere ve ihtiyaçlara göre bir rota çizerek bu günlere geldiğini söylüyor. gözlemleri ve söyledikleri benim için oldukça önem taşıyor. Genellikle muayenelerim sırasında onlardan mümkün olduğunca fazla bilgi almaya ve aynı ölçüde bilgilendirmeye dikkat ediyorum. Bunun da üzerlerinde olumlu bir etki bıraktığı kanısındayım. Muayene sonrasında kafalarında soru işareti kalmayacak şekilde ayrılan ailelerin bize karşı olan güveninin arttığı kanısındayım. Artık bilgiye kolaylıkla ulaşılan bir dönemdeyiz. Çoğu zaman yanlış bilgiler ve yaklaşımlar hastalarımızın sağlığını da olumsuz yönde etkiliyor, bu nedenle doğru bilgiyi yalnızca veteriner hekimlerinden alabileceklerini bilerek gelen ailelerimin sayısı gitgide çoğalıyor. Saf sevgiyi fark eden yegane varlıklar Benim için hayvanseverlik; sadece yedirmek, içirmek, barındırmak değil, onların tüm ihtiyaçlarına hayatı boyunca cevap verebilmektir. Bütün canlıların en önemli ihtiyaçlarının başında da sevginin geldiğini düşünüyorum. Hayvanlar ve çocuklar saf sevgiyi fark eden yegane varlıklardır. Bunu anladıklarında size yüzlerce katı sevgiyle karşılık veriyorlar. Türkiye’de önlenemeyen sokak hayvanlarında ki artış konusunda sizce ne yapılması gerekiyor? Bu konu gerçekten ülkemizde hep geri planda kalmış ama son derece önemli bir konu. İnsan, hayvan ve doğa ayrılmaz bir bütündür. Sokak hayvanlarının yaşam alanlarını yok ederek, onları beton blokların arasına sıkıştırıp, sonrasında da gerekli önlemler alınmadığı için PETİNFO 2015/03 24-25 artışları karşısında şikayet edip, onlardan kurtulmaya çalışmak bana göre son derece yanlış. Mevcut popülasyonun artmasını önlemenin yolu kısırlaştırmadan geçiyor. Belediyeler ve bizler işbirliği yaparak, bunun gerçekleşmesi yönünde çalışmalıyız. Klinisyenler olarak sokak hayvanları konusunda gerekli bilince sahip olduğumuza inanıyorum. Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Fakat bu konuda belediyelere bizden daha büyük görevler düşmekte. Barınaklarda, kötü koşullarda hayvanlara hapis hayatı yaşatmaktansa, kısırlaştırarak ve yaşam kalitelerini arttırarak popülasyonu azaltma yoluna gitmeleri kanısındayım. KLİNİK Örge Meral Ortaç, kısırlaştırma için endişe yaşayan hasta sahiplerini bilgilendiriyor. Hayvan sahiplerinin kısırlaştırma konusuna bakış açıları nasıl? Onları bu konuda nasıl ikna ediyorsunuz? Kısırlaştırmayı reddeden hayvan sahiplerine kızgınlık döneminde nasıl önerilerde bulunuyorsunuz? Bu konudaki bilinç düzeyinin gün geçtikçe arttığını görmekteyim. Bulunduğumuz çevre adalara da yakın olma sebebiyle özellikle kedi popülasyonunun yoğun olduğu bir bölge. Kısırlaştırma konusundaki ilk endişeleri; hayvanların üreme ve annelik duygusunu tatmaları gerektiği ve bunu ellerinden almanın, insani bir davranış olmadığı yönünde. Muayenelerimiz esnasında; hayvanların üreme dürtülerinin seksüel hormonların etkisiyle ve çoğalmak amacıyla gerçekleştiği, bizim gibi bir aile kurma duygusuyla olmadığını, sadece sütten kesildiği döneme kadar içgüdüsel bir annelik yaşadıklarını, kedi ve köpeklerin sosyal yaşantılarının temel özelliklerini açıklayarak, onları bilgilendiriyoruz. Bunun yanı sıra kısırlaştırmanın hayvan sağlığı ve yaşam kalitesi üzerindeki olumlu etkileri ile aksi Özellikle kilo kontrolü ve obezite konusunda hayvan sahiplerine ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz? Kliniğimizde muayenemizin olmazsa olmazlarından birisi de kilo kontrolüdür. Bebeklik döneminden itibaren gelen hastalarımızın her muayenesinde kilo kontrolü yapılır ve kayıt edilir. Hasta sahipleri artık o kadar alışkınlar ki, çoğu zaman ben söylemeden kendileri talep ediyorlar. Bu sayede hastalarımızın kilolarındaki artışları veya azalışları Obezite ile mücadelede başarıya ulaşmak için; uygun egzersiz programı, dengeli ve ölçülü bir beslenme ve buna uygun hareket edebilecek bir hasta sahibi gerekir. durumda karşılaşılabilecek hastalıklar konusunda bilgilendirme yapıyoruz. Kısırlaştırmayı reddeden sınırlı sayıdaki hasta sahiplerine kızgınlık dönemlerinde sadece aromaterapi ve bitkisel sakinleştiriciler önererek yardımcı olmaktayım. Kızgınlık erteleyici hormon tedavilerini mümkün olduğunca hayvanın sakin olduğu dönemlerde yapılması taraftarıyım. Bu hormon tedavisinin meydana getirebileceği yan etkileri de hasta sahibine açıklayarak uygulama yapmayı seçiyorum. PETİNFO 2015/03 26-27 gözlemleyebiliyoruz. Genelleme yapmak gerekirse evlerde yaşayan hayvanların % 50’si aşırı kilolu veya obez. Bunların getirebileceği hastalıklardan korunmak ise bebeklik çağından itibaren hasta sahibini bilinçlendirmek ve beslenme ile kombine bir egzersiz programından geçmektedir. Özellikle kısırlaştırma sonrasında azalan hormonal üretimi ve kısıtlı aktivite hızlı bir biçimde kilo almaya yol açabilmekte. Bunun önüne geçmek için ameliyat sonrasında ihtiyaca uygun özel kuru mamaları önermekteyim. Vücut kondisyon skorunu belirleyerek, ne kadar yemesi gerektiği hesaplanıp, hasta sahibinden buna uyması istenmektedir. Uygun bir egzersiz programı, dengeli ve ölçülü bir beslenme ve buna uygun hareket edebilecek hasta sahibi; bu kombinasyonunu gerçekleştirdiğimiz ölçüde başarı kazanabiliyoruz. Fakat bu üçlüden birinde dahi aksama olduğunda tekrar en başa dönüyoruz. ADVERTORIAL Sıçanlarda yara iyileşmesi üzerine Bioptron’un etkileri Bu çalışmada, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri sıçanlarda cerrahi olarak oluşturulmuş cilt defektlerinin tam olarak kapanmasında bioptron uygulamalarının hızlandırıcı etkisi olup olmadığı araştırdı. Murat BİR TANE, Hakan GÜRBÜZ, Siranuş KOKİNO, Mustafa YILDIZ Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Amaç: Bu çalışmada lineer polarize polikromatik ışığın sıçanlarda yara iyileşmesini hızlandırıcı etkisi araştırıldı. Çalışma planı: Bu çalışmada yaş ortalaması 6 ay, ortalama ağırlığı 220 gram olan Sprague-Dawley tipi 10 adet sıçan kullanıldı. İki sıçan anestezi komplikasyonları sonucu öldükleri için değerlendirmeye alınmadı. Genel anestezi altında sıçanların sırtlarında orta hatta, biri proksimalde, diğeri 10 cm distalde ve çapları 1.5 cm olan iki adet yara açıldı. Proksimalde yer alan yaraların tedavisinde günde bir kere olmak üzere 4 dakikalık bioptron tedavisi ve serum fizyolojik (SF) pansuman; distaldeki kontrol yaraların tedavisinde sadece serum fizyolojik pansuman uygulandı. Her iki uygulama grubunda ortalama iyileşme (kapanma) süreleri inspeksiyonla belirlendi ve karşılaştırma yapıldı. Sonuçlar: Bioptron uygulaması yapılan proksimal yaraların ortalama kapanma süresi 15 gün (dağılım 14-16 gün); sadece SF pansuman uygulanan distaldeki yaraların ortalama kapanma süresi 25.1 gün (dağılım 24-26 gün) bulundu. Yaraların hiçbirinde komplikasyon görülmedi. Çıkarımlar: Lineer polarize polikromatik ışık sıçanlarda yara iyileşme hızını anlamlı derecede artırmayı sağlar. Bası yaraları özellikle yatağa bağımlı ve duyu yitimi olan hastalarda sıklıkla karşılaşılan bir problemdir. Bası veya daha farklı etiyolojiler ile oluşan cilt defektlerinin tedavisinde ışık, elektrik akımı ve manyetik alan gibi birçok fizik tedavi ajanı kullanılmış ve başarılı sonuçlar bildirilmiştir. Yara tedavisinde kullanılan yöntemlerden biri de lineer polarize polikromatik ışıktır (bioptron). Bioptron, düşük yoğunluklu lazer ışınlarının biostimülasyon etkilerinin polarizasyon özelliğinden kaynaklandığının anlaşılmasından sonra üretilmeye başlanmış; polarize, lazer ışınına benzerlik gösteren, ancak polikromatik olması ile ondan ayrılan sarı renkli bir ışıktır. Bioptronun dalga boyu 400-2000 m’dir. Işık dalgasının infraruj olan bölümü ışığın 1-2 cm derine etki Bioptron terapisi, mikrosirkülasyonu geliştirerek yaraların iyileşmesine yardım eder. Zepter Marka Müdürü Serkan Tekkeli Bioptron ile ilgili merak edilenleri açıkladı (solda). etmesini sağlar. Bioptronun insanda çeşitli hücresel ve hümoral immün reaksiyonları harekete geçirerek biostimülasyon etkisi oluşturduğu, bu özelliği ile yara iyileşmesini hızlandırdığı bildirilmiştir. Travma veya bası gibi çeşitli nedenlerle oluşan cilt defektlerinin iyileşmesi temelde enflamasyon, proliferasyon ve yeniden yapılanma süreçlerini içerir. Cerrahi yaralarda, kesilen damarlardan sızan kan pıhtılaşarak doku defektini doldurur. Pıhtı içinde ve yara kenarında oluşan enflamasyon sonucu nötrofiller ve sonrasında doku makrofajları yara bölgesine gelir. Bunlar nekrotik doku kırıntılarını ve eritrositleri temizlerler. Pıhtı içindeki fibrin ağı yardımı ile fibroblastlar aktive olur ve beraberinde yeni damarlanma başlar. Bunu kollajen doku yapımı izler. Yara kenarında çoğalan epitel hücreleri pıhtının altından ilerleyerek doku kaybını önler. Sonrasında yüzeydeki epitel rejenerasyonu ile yara yüzeyi tamamen örtülür. Yara iyileşme sürecinin sözü edilen bu fazlarında bioptronun yararlı etkileri olduğuna dair sınırlı sayıda çalışma vardır. Bu çalışmada, sıçanlarda cerrahi olarak oluşturulmuş cilt defektlerinin tam olarak kapanmasında bioptron uygulamalarının hızlandırıcı etkisi olup olmadığı araştırıldı. Gereç ve yöntem Bu çalışmada yaş ortalaması 6 ay, ortalama ağırlığı 220±20 gram olan Sprague-Dawley tipi 10 adet sıçan kullanıldı. Sıçanların ikisi ameliyat veya bioptron uygulaması sırasında anestezi komplikasyonları sonucu öldükleri için değerlendirmeye alınmadı. Sıçanlar tedavi süreci boyunca protein içeriği % 24 olan fare yemi ile beslendiler. Sıçanlara, yara oluşturmak için yapılacak ameliyattan önce anestezi amacı ile kas içi 0.6 ml ketamin ve 0.4 ml % 2’lik xylazine hidroklorid uygulandı. Genel anestezi altında sıçanların sırtlarındaki tüyler bisturi ile temizlendikten sonra temizlenen alan betadin ile dezenfekte edildi. Tüm sıçanlarda tüylerden arındırılmış bölgede, steril şartlarda, aralarında 5-10 cm olacak şekilde, çapları 1.5 cm olan iki adet yara açıldı. Sıçan sırtı orta hattında gerçekleştirilen ameliyatlarda, cilt, cilt altı doku eksize edildi. Omur kemik çıkıntıları üzerindeki fasya korundu. Amaç kronik bası yarasına uygun bir ortam elde etmekti. Yaralar cerrahi sonrası kanama kontrolünü takiben betadin solüsyon ile dezenfekte edildi. Rutin antibiyotik profilaksisi için kas içi 200 mg sefazolin yapıldı. Yaralar bir gün kendi haline bırakıldıktan sonra, tümüne günde Bioptron ışınları, bağ dokunun ana maddesi olan kollajenlerin yapımından sorumlu fibroblastların sayısını ve etkinliğini artırır. bir kez serum fizyolojik (SF) ile pansuman yapıldı. Proksimalde yer alan yaraların tedavisinde ek olarak günde bir kere olmak üzere 4 dakikalık bioptron tedavisi uygulandı. Bioptron ve SF pansuman uygulamaları sırasında sıçanlar uygulama kolaylığı açısından aynı dozlardaki kas içi ketamin ve xylazine hidroklorid ile uyutuldu. Işığın yara üzerine dik olarak uygulanmasına dikkat edildi. Distaldeki kontrol yaraların tedavisinde sadece SF pansumanı yapıldı. Yaraların kapandığına dair karar inspeksiyonla verildi. Cilt bütünlüğü sağlandığı anda yara kapanmış olarak kabul edildi. Bioptron+SF pansuman uygulanan ve sadece SF pansuman uygulanan yaraların ortalama iyileşme süreleri araştırıldı. Proksimal ve distaldeki yaraların ortalama kapanma süreleri Wilcoxon eşleştirilmiş 2 örnek testi ile karşılaştırıldı. Tedaviler sırasında oluşan komplikasyonlar kaydedildi. ADVERTORIAL Yara iyileşme hızını anlamlı bir şekilde hızlandıran bioptron, lazere göre daha ucuz bir yöntemdir. Yara iyileşmesinin ilk evresinde bioptron uygulanması, ortamdaki lenfosit ve monositlerin aktivitelerinde artış sağlamaktadır. Sonuçlar Sıçanlarda SF pansumanın yanı sıra bioptron uygulaması yapılan proksimal yaraların ortalama kapanma süresi 15 gün (dağılım 14-16 gün); sadece SF pansuman uygulanan distaldeki yaraların ortalama kapanma süresi ise 25.1 gün (dağılım 24-26 gün) olarak belirlendi. Tedavi sonrasında yaraların hiçbirinde enfeksiyon görülmedi. Tartışma Cilt defektlerinin iyileşmesi üzerine düşük yoğunluklu lazerin etkilerini araştıran birçok deneysel çalışma vardır. Karşıt görüşler olsa da, bu deneysel çalışmaların çoğunda lazer uygulamalarının sıçanlarda yara iyileşmesini hızlandırıcı etkisi olduğu bildirilmektedir. Bazı deneysel çalışmalarda, lazer uygulamalarının yaranın gerilme kuvvetlerine karşı olan tensil direncini artırdığı da bildirilmiştir. Lazerin bu etkilerinin lazer tipine, doza ve uygulama sürelerine bağlı olduğu belirtilmiş, olumsuz sonuçlar bildiren çalışmalar bu açıdan eleştirilmiştir. Düşük yoğunluklu uygulanan lazerin, in vitro fibroblast kültürlerinde ve in vivo hayvan deneylerinde gösterildiği üzere, biostimülasyon ve kollajen geninin ekspresyonunu artırıcı etkisi vardır. Düşük yoğunluklu lazerin hücrelerdeki biostimülan PETİNFO 2015/03 30-31 etkisinin polarizasyon özelliğinden kaynaklandığı belirtilmiştir. Lazerin yüksek maliyeti göz önüne alınarak daha ucuz, yine polarizasyon özelliği olan, fakat biostimülasyon etkisini değiştirmediği için polikromatik özelliği olmasında sakınca görülmeyen bioptron 1980’li yılların başlangıcında kullanılmaya başlanmıştır. Bioptronun yara iyileşmesi üzerine olan çalışmalar, lazer tedavisi ile ilgili çalışmalara göre oldukça azdır. Kronik, iyileşmeyen yaralarda ve bacak ülserlerinde yapılan bioptron uygulamaları ile olumlu sonuçlar bildirilmiştir; ancak bu ışık türünün klinikte kullanımı lazer kadar yaygınlaşamamıştır. Bu çalışmamızda, daha önce birkaç hastada bası yarası tedavisinde uyguladığımız ve gözle görülür bir iyileşme hızı artışı saptadığımız bioptron tedavisini, sıçanlarda oluşturulan cerrahi yaralarda kullandık. Cerrahi bir yaranın, bası yarasından gerek etiyolojik gerekse de iyileşme süresine etki eden faktörler açısından farklılık gösterdiği bilinse de, çalışmamızın sonuçlarının temelde benzer bir patoloji olan bası yaralarının tedavisine de ışık tutacağını düşünüyoruz. Bu nedenle sıçanlarda oluşturulan yaraların bir tanesi bası yarasının klasikleşmiş tedavisi olan SF pansumanla tedavi edildi, diğerine de ek olarak bioptron tedavisi ADVERTORIAL uygulandı. Çalışmamızın tek ve temel sorusu bioptron uygulamasının yara kapanma hızını anlamlı olarak kısaltıp kısaltamayacağıydı ve bu sorumuza olumlu yanıt aldık. Ünalan ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada, bioptron uygulanan tenotomize tavşan aşillerinde uygulanmayanlara göre daha fazla yeni bağ dokusu ve damarlanma meydana geldiği bildirilmiştir. Bu da tamir sürecinde bir biostimülan etki oluştuğunu göstermektedir. Bioptronun bilinen biostimülan etkilerinin polarizasyon özelliğinden kaynaklandığı bildirilmiştir. Polarize ışığın hücre zarında yapısal değişikliklere yol açtığı bilinmektedir. Işık, hücre zarındaki lipid tabakaların polar başlarını düzenleyerek, zarın rol oynadığı enerji üretimi, immünolojik ve enzimatik reaksiyonlar, hücre geçirgenliği, bilgi transferi ve artıkların uzaklaştırılması gibi hücre zarı aktivitelerine stimüle edici bir etki göstermektedir. Bu stimüle edici etkinin, yara iyileşmesi gibi immünolojik, enzimatik ve rejenerasyon aktivitelerinin yer aldığı ve birçok farklı enflamatuvar olaylar zincirine pozitif katkıları olacağını düşünmek oldukça mantıklıdır. Yara iyileşmesinin ilk evresi olan enflamasyon evresinde bioptron uygulamasının ortamdaki lenfosit ve monositlerin sayısında ve aktivitelerinde artışlara yol açtığı bildirilmiştir. Ayrıca, doku makrofajlarının enflamasyon bölgesine fibroblastları ve epitel hücrelerini çağıran kemotaktik etkileri de artmış olur. Bioptron sadece enflamasyon safhasında değil, aynı zamanda yara iyileşmesinin ikinci fazı olan kollajen doku proliferasyonu evresinde de olumlu etkiler gösterir. Bu evrede damarlanmayı artırarak ve fibroblastları stimüle ederek yeni bağ doku oluşumunda ve reepitelizasyonda hızlandırıcı ve yara iyileşmesinin kalitesini artırıcı bir rol oynar. Bu olumlu etkiler nedeniyle, çalışmamızda bioptron uygulaması yara iyileşmesinde hızlandırıcı bir rol oynamıştır. Ayrıca, tedavi sırasında yağ dokusu nekrozu hiçbir denekte saptanmamıştır. Sonuç olarak, lineer polarize polikromatik ışığın teorik olarak belirtilen yara iyileştirici etkisini pratik olarak sıçanlarda gözledik ve iyileşme hızını anlamlı olarak artırdığını saptadık. Bununla birlikte, lazere göre daha ucuz olan bu yöntemin yara iyileşmesinde rutin olarak kullanımına geçilmeden önce ve insanlar üzerinde çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyoruz. PETİNFO 2015/03 32-33 Bioptron uygulaması sonrası yara kapanma hızı anlamlı bir şekilde azalmış ve tedavi sonrası hiçbir komplikasyon şekillenmemiştir. TALAT GÜLBAY ANLATIYOR KEDİ ve KÖPEKLERDE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ İLE İLGİLİ BESİN MADDELERİ Kedi ve köpeklerde bağışıklık sistemi ile ilgili besin maddeleri Mamaların içerisinde bulunan besin maddelerinin kedi ve köpeklerin bağışıklık sistemi üzerinde etkisi büyüktür. Peki bu besin maddeleri nelerdir? T üm memelilerde olduğu gibi kedi ve köpeklerde de bağışıklık sisteminin görevi hastalık etkenleri olarak bilinen mikro organizmaların ve/veya kendi yapısında bulunmayan tüm hücre, doku ve moleküllerin vücut içine girmelerini engellemek, girdilerse onları bloke edip durdurmak, yayılmalarını ve yerleşmelerini önlemek ve onları etkisiz hale getirip yok etmek ve uzaklaştırmaktır. Vücut içerisinde çok değişik molekül, hücre ve dokulardan oluşan bağışıklık sisteminin oluşabilmesi, görevlerini eksiksiz olarak yerine getirebilmesi ve sağlıklı çalışabilmesi için en önemli unsurlardan birisi şüphesiz yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmedir. Genel olarak yetersiz beslenme ve enerji ihtiyacının karşılanamadığı durumlarda kedi ve köpeklerde bağışıklık sistemi de diğer vücut sistemleri gibi bundan etkilenir ve savunma gücü zayıflar. Beslenme açısından bağışıklık sistemini ilgilendiren ve bu son derece detaylı savunma sisteminin kedi ve köpeklerde sağlıklı çalışmasında tüm besin maddelerinin önemi olmakla birlikte bunlardan bazıları daha major etkilere sahiptir. Kedi ve köpeklerde bağışıklık sistemininin fonksiyonlarında major etkilere sahip olan bu besin maddelerinden en önemli olanları: omega yağ asitleri, A vitamini, E vitamini, C vitamini, B6 vitamini (piridoksin), folik asit (B9 vitamini), B12 vitamini, beta karoten gibi vitaminler; çinko, selenium, demir, bakır ve manganez gibi iz elementler, arjinin gibi amino asitler ve beta glukanlar sayılabilir. Omega yağ asitleri Tüm hayvanlar ve insanlar gibi kedi ve köpekler de Omega 1’in metil grubu ile Omega 7 karbon atomu arasına çift bağ oluşturamadıklarından, Omega 3 ve Omega 6 grubu içeren doymamış yağ asitlerini sentezleyemezler. Bu nedenle Omega 3 ve Omega 6 yağ asitleri kedi ve köpekler için de esansiyeldir ve besin maddeleri ile birlikte dışardan alınması gerekir. Linoleik (Omega 6 türü) asitten Bağışıklık sisteminin yeterli ve sağlıklı çalışmasında bir diğer önemli vitamin B6 vitaminidir. B6 vitamini kırmızı kan hücrelerinin ve bağışıklık sistemi hücrelerinin yapımında ve B12 vitamininin emiliminde rol oynar. B6 vitamini vücudun hastalık nedeniyle yeterli beslenemediği durumlarda kandaki şeker düzeyinin korunmasına da yardım ederek savunma halindeki bağışıklık sistemini destekler. karbon zincirinin uzaması ve çift bağ sayısının artması sonucu arahidonik asit meydana gelir. Doymamış yağ asitlerinden olan ve kedilerin vücutlarında sentezleyemedikleri arahidonik asit de bu nedenle kediler için ilave bir esansiyel yağ asiti olarak kabul edilir. Omega 3 yağ asitleri, ALA - Alfa Linolenik Asit , EPA- Ekosa Pentaenoik Asit ve DHADokosa Heksaenoik Asit) formlarında bulunur. Omega 6 türü yağ asitleri ise linoleik asit, gama-linoleik asit, eikosadienoik asit, dihomogama-linolenik asit, arahidonik asit, CHAMPION'UN DESTEKLERİYLE HAZIRLANMIŞTIR. M. TALAT GÜLBAY, Veteriner Hekim 1969 yılında Ankara’da doğan M.Talat GÜLBAY, 1983 yılında girdiği Kuleli Askeri Lisesi’nden 1987 yılında mezun olmuş ve İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde eğitimine devam etmiştir. Lisans ve yüksek lisans eğitimlerinin sonrasında 1993 yılında Veteriner Hekim olarak mezun olmuştur. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları ana bilim dalında Doktora eğitimine başlamış ve 1995 yılında yeterlilik sınavını başarı ile tamamlayarak kedi ve köpeklerde obezite problemlerinin düzeltilmesi, kilo kontrolü ve kilo vermeye yardımcı doğal beslenme ilaveleri ve yöntemleri konusunda doktora çalışmasına başlamıştır. 1993 yılında kurduğu veteriner kliniğinde profesyonel iş yaşantısını başlatmış ve 1994 yılında kliniğin işletmesini de kapsayan Patiş Veteriner Hizmetleri Limited şirketini hayata geçirmiştir. Gülbay, 1994 yılında akademik çalışmalarını sürdürürken yerli ve yabancı birçok firmaya teknik danışmanlık yapmış ve özellikle hasta hayvanların beslenmesi konusunda hazırladığı aylık bültenler ve özel reçete diyetlerin evcil hayvan sağlığında kullanımı konusunda hem firmalara ve sektöre bilimsel desteklerde bulunmuştur. 1999 yılında ülkemizde Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği’nin kuruluşunda bulunmuş ve ilk başkanı olarak 2000 yılında WSAVA (Dünya Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği)’ya üye olunmasını sağlamıştır. Amsterdam’da gerçekleşen bu başarı ile birlikte 4 yıl süre ile WSAVA Ulusal Temsilciği ve Uluslararası Genel Kurul Üyeliği görevlerini sürdürmüştür. Bu süre zarfında birçok ulusal ve uluslararası bilimsel konferans ve seminerler düzenlemiş ve birçok konferansta katılımcı olarak yer almıştır. 2001 ve 2005 yılında dünyada en başarılı ve prestijli mesleki konferanslardan birisi olan Kuzey Amerika Veteriner Konferansı’na (The North American Veterinary Conference) Avrupa veteriner hekimlerini temsilen Özel Konuk olarak katılmıştır. Çeşitli dergi yazıları ve akademik makaleleri bulunmaktadır. Örneğin Doğan Yayın Grubu’nda Hürriyet Gazetesi “Pako’nun Sayfasında” kendisine ait köşesinde haftalık olarak evcil hayvan sahiplerine yönelik bilimsel yazılar yayınlamaya başlamıştır. National Geografic Kids Türkiye Dergisi’nin evcil hayvanlarla ilgili olarak hazırladığı ve çocukların gönderdiği evcil hayvanlarla ilgili soruların yanıtları ve merak ettikleri konulardaki yazıları ile çocukların bilgi ve birikimlerine katkıda bulunmaya başlamıştır. Türkiye’nin ilk spesifik kuru kedi ve köpek maması, Premium Champion ve Goody markalarının sahibi Tropikal Pet’in fabrikasının kuruluş aşamasında bünyesine katılmış ve tüm ürünlerin tasarım, formülasyon ve üretimlerini gerçekleştirerek ulusal pet sektörüne tamamen yerli ve yüksek kaliteli ürünlerle büyük bir başarı ile katkıda bulunmuştur. Tropikal Pet teknik danışmanlık görevini de devam ettirmektedir. KEDİ ve KÖPEKLERDE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ İLE İLGİLİ BESİN MADDELERİ dokosadienoik asit, adrenik asit, dokosapentaenoik asit ve kalendik asit formlarında bulunur. Omega 3 ve Omega 6 yağ asitleri hayvan organizması tarafından sentez edilemedikleri için gıdalar ile dışarıdan alınmaları şarttır. Omega 6 yağ asitleri özellikle bitkisel yağlarda, Omega 3 yağ asitleri ise balık yağında, mavi yeşil algler (özellikle spiriluna türü yosunlar)’de ve krill’de bol miktarda bulunur... Esansiyel olarak alınan bu yağ asitlerinden kedi ve köpeklerin hücre içerisinde mitokondrilerinde uzun zincirli ve çoğunlukla doymamış yağ asitleri sentezlenmektedir. Esansiyel yağ asitleri vücutta doymamış yağ asitlerine dönüşürler. Bu doymamış yağ asitleri de önce ekosanoid isimli 20 karbonlu yağ asidine dönüştürülmekte, bunlardan da prostanoid denilen prostaglandinler, tromboksanlar ve löykotrienler sentezlenmektedir. Bunlar bağışıklık sisteminin en önemli tepkilerinden olan yangı mekanizmasının çok önemli bileşikleri olup, hücrelerde membran geçirgenliği ile enzim ve reseptör aktivitesini etkilemektedirler. Omega 6 yağ asitleri metabolitleri enflamatuar, hiperaljezik, trombotik ve mitojenik özelliklere sahiptir. Savunma sistemi açısından önemli ve gerekli olan bu reaksiyonların aynı zamanda kontrol altında gerçekleşmesi gerekmektedir. Omega 3 yağ asitleri antienflamatuar, analjezik, antitrombotik ve antimitojenik özellikleri ile Omega 6 metabolitlerinin etkilerini dizginlerler ve bu kontrolün gerçekleşmesini sağlarlar. Kedi ve köpek beslenmesinde yeterli miktarlarda Omega 3 ve Omega 6 yağ asitlerinin beslenme ile dışardan alınmasının yanı sıra besin maddeleri ile alınan ideal Omega 3 / Omega 6 oranının 1/10 - 1/5 aralığında olması da son derece önemlidir. Vitaminler Vücutta tüm hücresel ve kimyasal rekasiyonların içinde yer alan vitaminler bağışıklık sisteminin de sağlıklı çalışmasında ve etkin bir savunma yapabilmesinde son derece önemli görevlere sahiptirler. Bağışıklık sistemi hücrelerinin sayısının artması ve çalışmasında vitaminler ve mineraller de amino asitler, karbonhidratlar ve yağ asitleri kadar önemli fonksiyonlar üstlenirler. Özellikle antioksidan etkili A vitamini, E vitamini, C vitamini ve beta karoten ve B6 vitaminleri özellikle serbest radikallere enzimlere ihtiyaç duymadan doğrudan etki etmeleri açısından savunma sisteminin önemli unsurlarıdır. Folik asit (B9 vitamini) vücutta savunma hücreleri de dahil tüm hücrelerin bölünme ve büyümesinde görev alır. Folik asit, bağışıklık sisteminin işlevine de belirgin derecede katkıda bulunup ayrıca kanda dengeli bir homosistein seviyesi sağlamaktadır. Bunun yanı sıra folik asit yorgunluk azaltıcı bir özelliğe sahiptir. Bu etkisi de özellikle hastalıkla mücadele eden bünyenin güçlü bir enerji düzeyi ile savunma yapabilmesinde ve halsizlik, düşkünlük, bitkinlik gibi hastalık etkilerinin azaltılmasında son derece önemlidir. Bağışıklık sisteminin yeterli ve sağlıklı çalışmasında bir diğer önemli vitamin B6 vitaminidir. B6 vitamini kırmızı kan hücrelerinin ve bağışıklık sistemi hücrelerinin yapımında ve B12 vitamininin emiliminde rol oynar. B6 vitamini gerek sinir hücrelerinin iletişimini sağlayan nörotransmitterlerin oluşumuna katılarak, gerekse vücudun hastalık nedeniyle yeterli beslenemediği durumlarda vücutta daha önceden depolanan karbonhidrat ve diğer besinlerin glikoza dönüşmesine yardım ederek kandaki şeker düzeyinin ve vücut enerjisinin korunmasına da yardım ederek savunma halindeki bağışıklık sistemini destekler. C vitamini kedi ve köpek için esansiyel olmayıp vücutlarında sentezlenebiliyor olmasıyla birlikte (kedi ve köpekler günde yaklaşık 40 mg/ kg vücut ağırlığı C vitamini sentezleyebilirler) özellikle kızgınlık, gebelik, emzirme, büyüme, aşı dönemi, yaşlılık, stres, zorlu çevre koşulları ve yoğun fiziksel aktivite gibi bağışıklık sisteminin desteklenmesi gereken fizyolojik durumlarda ve hastalık hallerinde 25-50 mg/kg gibi C vitamini ilavesinin günlük olarak beslenme ile birlikte alınması (2 ve daha fazla öğüne bölünmüş halde) son derece destekleyici ve faydalı olmaktadır. C vitamini beyaz kan hücrelerinin fonksiyon ve aktivitelerini arttırarak immune fonksiyonları desteklemektedir. Aynı zamanda C vitamini kandaki bağışıklık sisteminin önemli faktörleri olan interferon ve antikor düzeylerini de yükseltmektedir. Bağışıklık sistemi için önemli olan diğer bir vitamin D vitaminidir. D vitamini T hücresi aktivitesi ve antijen üreten hücreler yoluyla doğrudan etki eder. T hücre aktivitesinde önemli rolü olan hücre reseptörlerini düzenler. Aktif D vitamini epiteloid, myeloid seri hücreleri, naturel killer hücreleri ve solunum yolu epitellerinin antimikrobiyal peptitkatelisidin sentezini uyarır. Böylece organizmanın çevresel patojenlere karşı korunmasında rol oynar. A ve E vitaminleri de hem antioksidan etkileri ile, hem de kandaki beyaz hücre aktivitesini arttırarak bağışıklık sistemine doğrudan katkıda bulunurlar. Mineraller Esansiyel mineraller bağışıklık sisteminin oluşması ve çalışmasında etkin görev alırlar ve yetersizlikleri kedi ve köpeklerde vücudun savunma TABLO 1. Bağışıklık sistemi ile ilgili besin maddeleri ve kedi ve köpek mamalarında AAFCO (Association of American Feed Control Officials) tarafından belirlenen standart kullanım oranları AAFCO (Association of American Feed Control Officials) KEDİ VE KÖPEK MAMASI STANDARTLARI KEDİ MAMASI KÖPEK MAMASI KURU MADDE BAZINDA KURU MADDE BAZINDA YAVRU YETİŞKİN min. min. maks. YAVRU YETİŞKİN min. min. maks. vitaminler VİTAMİN A 9.000 IU/ kg 9.000 IU/ kg 750.000 IU/kg 5.000 IU/kg 5.000 IU/kg 250.000 IU/kg VİTAMİN D 750 IU/kg 750 IU/kg 10.000 IU/kg 500 IU/kg 500 IU/kg 5.000 IU/kg VİTAMİN E 30 IU/kg 30 IU/kg - 50 IU/kg 50 IU/kg 1.000 IU/kg VİTAMİN B6 4 mg/kg 4 mg/kg - 1 mg/kg 1 mg/kg - FOLİK ASİT 0.8 mg/kg 0.8 mg/kg - 0.18 mg/kg 0.18 mg/kg - VİTAMİN B 12 0.02 mg/ kg 0.02 mg/ kg - 0.022mg/ kg 0.022mg/ kg - mineraller ÇİNKO 75 mg/kg 75 mg/kg 2000 mg/kg 120 mg/kg 120 mg/kg 1000 mg/kg DEMİR 80 mg/kg 80 mg/kg - 80 mg/kg 80 mg/kg 3000 mg/kg SELENYUM 0.1 mg/kg 0.1 mg/kg - 0.11 mg/kg 0.11 mg/kg 2 mg/kg MANGANEZ 7.5 mg/kg 7.5 mg/kg - 5 mg/kg 5 mg/kg - BAKIR (KURU- EKSTRUDE MAMA) 15 mg/kg 15 mg/kg - 7.3 mg/kg 7.3 mg/kg 250 mg/kg BAKIR (KONSERVE MAMA) 5 mg/kg 5 mg/kg - %0,62 %0,51 - aminoasitler ARJİNİN %1,25 %1,04 - yağ asitleri LINOLEIC ACID %0.5 %0.5 - %1 %1 - ARACHIDONIC ACID %0.02 %0.02 - KEDİ ve KÖPEKLERDE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ İLE İLGİLİ BESİN MADDELERİ sistemini zayıflatır. Çinko bağışıklık sistemi hücrelerinin üretiminde görevli hormonların yapısında yer alarak bağışıklık sistemini ve hücrelerinin oluşumunu destekler. İmmun sistemin bütünlüğü için esansiyel olan çinko aynı zamanda anti oksidan yapısı ile serbest radikalleri de uzaklaştırır. Bağışıklık sisteminin oluşabilmesi, görevlerini eksiksiz olarak yerine getirebilmesi ve sağlıklı çalışabilmesi için en önemli unsurlardan birisi; yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmedir. Omega 6 yağ asitleri özellikle bitkisel yağlarda, Omega 3 yağ asitleri ise balık yağında, mavi yeşil alglerde ve krill’de bol miktarda bulunur... 300’den fazla enzimin yapısına giren çinko, oksijen ve organik moleküllerden elektron transferini önler, organik serbest radikalleri stabilize eder ve sonucunda organik serbest radikal reaksiyonlarını sonlandırır. Epitel dokunun ve kasların yaşlanmasını geciktirir. Hücreler arası sinyalizasyonu sağlaması çinkoyu iyileşme süreçlerinde de etkin kılar. Çinko eksikliğinde fagositoz, kemotaksis, total lenfosit sayısı, tiroid ve timus fonksiyonları ve gamaglobulin düzeylerinde azalma olduğu belirtilmiş ve antikor üretiminin baskılandığı tespit edilmiştir. Yeni yapılan araştırmalar ayrıca bağışıklık hücrelerinin, özellikle çinko gibi ağır metal rezervlerini patojen mikro organizmaları zehirlemek için bir anti-bakteriel silah gibi seferber ettiğini göstermektedir. Bakır için de aynı yönde araştırmalar yapılmaktadır. Selenyum, bakır ve manganez de hem serbest radikallerin uzaklaştırılması hem de hastalıklara karşı direncin oluşturulmasında önemli roller üstlenmektedirler. Bakır, çinko ve manganez T ve B savunma hücrelerini, nötrofil ve makrofajları etkileyerek bağışıklık sisteminde önemli rol alırlar. Selenyum ve Vitamin E fagositoz sırasında lökosit ve makrofajları korumakla beraber, bu hücrelerin bakterilere karşı toksik etkili maddeler üretmelerini de sağlamaktadır. Bunu yaparken bağışıklık sistemine katkıları sırasında birbirlerinin etkisini de sinerjik olarak arttırmaktadırlar. Demir de diğer iz elementler gibi kan ve savunma hücrelerinin ve lenf dokusunun oluşumunda ve aktivitelerinde görevler alır. Sonuç olarak bir çok mineraller bağışıklık sisteminin oluşması ve çalışmasında etkin görev alırlar ve yetersizlikleri kedi ve köpeklerde vücudun savunma sistemini zayıflatır. Arjinin Önemli bir amino asit olan arjinin vücutta bir çok fonksiyonda yer almasının yanı sıra timus bezini aktive etme görevini üstlenerek T hücrelerinin sayısının artmasını destekler. Bu sayede bağışıklık sistemini kuvvetlendirirken tümor hücrelerine karşı savaşta da önemli rol üstlenir. Beta Glukanlar Beta-glukan maya hücre duvarından elde edilen bir poliglükoz molekülüdür. Beta glukanların bağışıklık sistemi üzerinde uyarıcı etkisi bulunmaktadır ve enfeksiyonlara karşı savunmadan sorumlu makrofaj, granülosit ve monosit gibi beyaz kan hücrelerini aktive eder ve vücutta hasarlı dokuların iyileşmesine destek olurlar. Beta glukanlar bu şekilde akyuvar hücrelerinin daha etkin ve hızlı savunma yapmasını sağlarken vücut direncini de artırarak, bağışıklık sistemini güçlendirirler. l a s ş ı n a r v da e v i r e l i et k et i m i yön likte r i b a l r eni ile sa n l a d n e i n r ı ı d r r d ı r. yapıla yıllar z a r l ü ı ü y l g , z n r ö Kedile na rağmen arlı ca lıkları y u d a ı ta dah lar si İç Has e a s m Fakülte e r a e r n ş ri t te s su Ve ya e göre ALÇIN Uludağ ÜniveışrsBitoezsui kluğu Kliniği Sorumlu r e l k Y avran köpe r. Ebru yesi ve D Doç. D retim Ü AD Öğ Kedilerde stresi azaltacak yöntemlerin artırılması ve hekimlerin bilgilerinin güncellenmesi ile kediler daha konforlu bir hale gelir. S tres, insan ve hayvanlarda birçok iç ve dış faktöre bağlı olarak oluşan bir durumdur. Stresin az miktarda ve geçici olanı canlıyı hayatta ve aktif tutmayı sağlarken kronik olması bazı dezavantajları beraberinde getirir. Kediler, yüzyıllardır insanlarla birlikte yaşamalarına rağmen özgür yapıları nedeni ile köpeklere göre strese daha duyarlıdırlar. Aşırı baskıcı, ısrarcı tutumlar kedileri rahatsız ederken, tutarsız komutlar, ilgi azlığı ya da aşırı sevgi gösterme de gereksiz strese yol açar. Oyun sırasında aşırı heyecanlandırma, korkutma ya da orantısız güç gösterileri kedilerin sahipleri ve çevreleri ile ilişkilerinin bozulmasına yol açmaktadır. Kedilerin yaşadıkları çevre ile ilgili faktörler stresle yakın ilişkilidir. Taşınma ya da alışık oldukları ev düzeninin bozulması kedileri son derece huzursuz eder. Özellikle eve sonradan katılan hayvanlar kedilerin rutin hayat düzenlerini bozmaları, sahiplerinin ilgilerinin bölünmesi ve hiyerarşik nedenlerden dolayı ciddi bir stres kaynağıdırlar. Evde yaşam, dinlenme, yemek, KEDİ&KÖPEK Stresin nedenleri Kedilerde aşırı baskıcı ve ısrarcı tutumlar, tutarsız komutlar, ilgi azlığı ya da aşırı sevgi gösterme, oyun sırasında orantısız güç gösterileri, taşınma ya da alışık oldukları ev düzeninin bozulması, sahiplerinin ilgilerinin bölünmesi, veteriner kliniği ziyaretleri ve pansiyona bırakılma. su ve kum kaplarının paylaşılma zorunluluğu ciddi ev içi krizlere yol açar. Tüm bunların yanında veteriner kliniği ziyaretleri, pansiyona ya da hospitalizasyona bırakılma kedilerin korkulu rüyalarıdır. Çok uyumlu kedilerde bile agresif ya da anksiyetik davranışların arttığı, sahipleri ile iletişimlerinin bozulduğu fark edilir. Kediler strese otonom sinir sistemleri ile reaksiyon verirler, bu durum nöroendokrin sistemi ve davranışları değiştirir. Tahmin edilmeyen durumlar ve ortaya çıkan stresli olaylara karşı ilk tepki hipotalamushipofiz-adrenokortikal aksisin (HPA) uyarılmasıdır. Salgılanan beta endorfin analjeziyi sağlar fakat adrenal orijinli epinefrin ve kortikosteroidler hastalıklara karşı direnci değiştirir. Stres, sempatik stimulasyon yaratarak hipotalamus ve adrenal bezleri aşırı şekilde uyarır. Bu durum hastalıklara karşı direncin azalmasına yol açar. Stres, kedide subklinik olarak seyreden birçok hastalığın ortaya çıkış ihtimalini arttırır. FIV, FeLV, Mycoplasma hemofelis enfeksiyonları, idiopatik sistitis ve otoimmun hastalıklar gibi pek çok durum stres altında ortaya çıkar. Stresin tayini için dikkatli bir gözlem süreci gereklidir. Kediler stresli durumlarda hızlı soluk alıp verme, salivasyon artışı, uygun olmayan yere idrar ve dışkı yapma, pupillaların genişlemesi, Stres durumunda sempatik stimülasyon şekillenir ve bağışıklık sisteminin düşmesi ile birlikte kedilerde subklinik olarak seyredebilen birçok hastalığın ortaya çıkma ihtimali artar. PETİNFO 2015/03 44-45 konvülzyonlar, iştahsızlık, kusma, ishal, ülser, bronkospazm, saklanma, diğer insan ve hayvanlarla temas kurmaktan kaçınma, agresyon, aşırı yalama ya da hiç yalanmama gibi birbirinden çok farklı semptomlar gösterebilirler. Bu belirtiler dışında stresli durumlarda kortizol ve alfa amilaz seviyelerinde de artış gözlenir. Özellikle refahın simgesi durumunda olan kortizol seviyesi kan, serum, salya ve dışkıdan belirlenebilir. Bu parametreler dışında FSH, LH, PRL, testosteron, büyüme hormonu, prolaktin ve beta endorfinin de stresi tayin etmek için faydalı oldukları düşünülmektedir. Stresin zamanında saptanması ve önlem alınması birçok problemin oluşumunu engelleyebilecektir. Stresi azaltma yöntemleri Stres yaratan durumlardan kaçınma Gereksiz heyecanlandırma, yer değişikliği, yeni bir hayvan edinme, tatile çıkma ve gürültülü ortamlardan uzak durma ilk aşama olabilir. Değişen duruma KEDİ&KÖPEK belirtilerini hafiflettiği bildirilmiştir. Pet Remedy: Pet Remedy’nin içinde bulunan esansiyel yağ karışımı bir nörotransmitter olan GABA (gabaaminobütirik asit) seviyesini yükselterek etki göstermektedir. İçeriğinde bulunan valerian (kedi otu), oğul otu, adaçayı ve fesleğen karışımının yeni durumlara adaptasyonu kolaylaştırdığı, stres belirtilerini azalttığı bildirilmiştir. Elektrikli difüzör ve oda spreyi formları bulunmaktadır. Aromaterapi Eski çağlardan beri, geleneksel tıpta, esansiyel yağ ile aroma terapinin fizyolojik ve psikolojik etkileri kanıtlanmıştır. Özellikle lavanta aromasının anksiyete veya mental stresi azaltmakta etkili olduğu bulunmuştur. Son yıllarda lavanta kokulu kedi tasmaları piyasada bulunabilmektedir. uzun, sabır gerektiren bir deneyimdir ancak bazen tek başına bile etkili olabilmektedirler. Stresin önlenmek için yapılacak çalışmalar ile sadece hayvanlardaki davranış problemlerinin değil aynı zamanda ortaya çıkabilecek medikal sorunların da önüne geçilebilmektedir. adaptasyon için yeterli zaman tanınması, cezadan kaçınılması ve ödüllendirme işleri kolaylaştırır. Kedilerin kendilerini güvende hissedebilecekleri küçük kutular ya da dar alanlar fayda sağlar. Özellikle veteriner kliniklerinde beyaz önlüğe karşı gelişen stres için klinik ortamı değiştirilmeli, gerekirse farklı renk önlükler kullanılmalıdır. Duyarsızlaştırma Kedinin strese girdiği durumu yapay, kısa süreli ve düşük şiddette oluşturarak duruma tepki vermeyecek hale getirme çalışmaları yapılmalıdır. Hasta sahibi için oldukça Kokusal uyaranlar Feromonlar: Feromon, bireyler arasında iletişimi sağlamak, cinsel organların oluşumuna katkı sağlamak ve sosyal yaşam düzenine sahip canlılarda hiyerarşiyi sağlamak amacı ile salgılanan bir tür kimyasal maddedir. Kediler için sentetik olanları evlerde ya da kliniklerde stresi azaltmak için kullanılabilir. Kediler için geliştirilen F3 feromonu ‘Feliway’ ve F4 feromonu’ Felifriend’ preparatlarının anksiyeteyi azalttığı, alışma sürecini kısalttığı, stres Bitkisel takviyeler Ginkgo biloba, kava kava, passiflora ekstratı, St.John’s worth özütü, kedi otu, kedi nanesi, melatonin ve antioksidanlar stres durumunda fayda sağlayabilir. Gıda takviyeleri Kazein: Alfa-S1 kazein inek sütündeki en temel proteinlerden biridir. Bu proteini yapan peptidlerin opoid ve immun sistemleri de etkileyen güçlü biyolojik özelliklere sahip olduğu saptanmıştır. Alfa-S1, kazeinin triptik hidrolizi sonucu ortaya çıkan dekapeptid çalışmalarında anksiyete üzerine selegilline benzer etki yarattığı bulunmuştur. Kuru mamalar: Kuru mamaların içeriğine alfa kazozepin KEDİ&KÖPEK Antianksiyetikler: Hidroksizin, klorfeniramin, difenhidramin Trisiklik antidepresanlar: Klomipramin,imipramin, amitriptillin ve doksepin Seçici serotonin geri emilim inhibitörleri: Fluoksetin, paroksetin, fluvoksamin, sertralin ve sitalopram Sonuç olarak, stresin engellenebilmesi için öncelikle doğru olarak tanımlanması gereklidir. Stresin azaltılmasında sözü geçen yöntemlerden bir ya da birkaçının birlikte kullanılması ile sadece davranış problemlerinin değil aynı zamanda ortaya çıkabilecek birçok medikal sorunun da önüne geçilebilecektir. Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Davranış Bozuklukları Kliniği’nde yönetilmekte olan ve TÜBİTAK (TOVAG 213O177) tarafından desteklenmekte olan ‘Barınak köpeklerinde stresin salya kortizol, alfa amilaz ve kolin düzeyleri ile tayini ve işitsel, koku uyaranları ve insan temasının stres seviyeleri üzerine etkilerinin araştırılması’ projesi halen sürdürülmektedir. Bu proje sonuçları ışığında kedilerde de stresi azaltma yöntemleri hakkında projeler yapılması planlanmaktadır. Kedilerde stresi azaltabilecek yöntemlerin arttırılması, veteriner hekimlerin bilgilerinin güncellemesi ve hasta sahiplerinde farkındalık yaratılması ile kediler için hayat, daha konforlu ve stressiz hale getirilebilir. ve L-triptofan eklenmektedir. Triptofan, korkunun, uykunun ve iştahın düzenlenmesinde önemli rol oynayan bir nörotransmiter olan serotoninin ön maddesidir. İşitsel uyaranlar Klasik müziğin insanlar ve hayvanlardaki stres belirtilerini azalttığına yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Kediler için hazırlanmış özel sakinleştirici müzik parçaları ticari olarak satılmaktadır. Oyuncaklar Mama topları: Kuru mamaların içine konulduğu ve gerek yeme hızını yavaşlatan gerekse sıkıntıyı ve stresi hafifletme etkileri olan mama topları egzersiz zamanını artırarak kedilerin hayatlarını çok daha renklendirecektir. Zeka geliştiren oyuncaklar: Saklanan mama ya da oyuncakları bulmaya yönelik oyuncakların kedilerde stresi azaltabildiği görülür. İlaçlar Her stresli durum ile başa çıkmak için ilaç kullanımı gerekli değildir ancak ortaya çıkan davranış problemlerinin şiddetine göre ilaç kullanımı endike olabilir. İnsan Teması İnsanlarla temas eden hayvanların etmeyenlere göre daha düşük kortizol seviyelerine sahip oldukları ve adaptasyon sürecini hızlı geçirdikleri saptanmıştır. Kedilerin günde en az yarım saat sahibi ile birlikte oyun oynamaları ve birlikte vakit geçirmeleri birçok davranış probleminin oluşmasını önler. PETİNFO 2015/00 00-00 Bazı mamaların içinde bulunan triptofan ve alfa kazozepin korkunun, uykunun ve iştahın düzenlenmesinde rol oynar; stresli kedilerde yatıştırıcı kuru mamalar tercih edilebilir. SEMİNER “KORNEA-Gözün Penceresi” konu başlıklı seminere meslektaşların gösterdiği ilgi oldukça yoğundu. KHVHD’den 2015’de her aya 1 seminer KHVHD, yılın ikinci seminerini 22 ŞubaT’TA, Crowne Plaza İstanbul Harbiye Hotel’de düzenledi. “KORNEA-Gözün Penceresi” başlığı ile Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr. Murat Şaroğlu’nun sıralı ve interaktif sunumlarıyla gerçekleştirilen seminere katılım yoğundu. PETİNFO 2015/03 50-51 M esleğimizi ileri taşıyacak her çalışmada, özveriyle bulunmayı görev edinen Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği (KHVHD), klinisyen veteriner hekimlere yönelik çalışmalarına “KORNEA-Gözün Penceresi” semineriyle bir yenisini daha ekledi.Veteriner hekimleri bir araya getirip, bilimsel platformlar oluşturarak, mesleki bilgi birikimlerini arttırmak için faaliyetlerde bulunan Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği, 2015 yılında her ay bir seminer planlarını duyurmuşlardı. Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği, yılın ikinci seminerini 22 Şubat Pazar günü, Crowne Plaza İstanbul Harbiye Hotel’de düzenledi. “KORNEA-Gözün Penceresi” başlığı ile Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr. Murat Şaroğlu’nun sıralı ve interaktif sunumlarıyla gerçekleştirilen seminere katılım yoğundu. Seminere İstanbul’un yanı sıra Ankara, Antalya ve Bulgaristan’dan ‘göz hastalıklarına meraklı’ veteriner hekimlerinde katılımı oldukça dikkat çekti. Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri seminer sırasında, yoğun istek üzere 75 kişilik olan kontenjanın, 90 kişiye artırıldığının altını çizerek, katılımcılara gösterdikleri yoğun ilgiden dolayı teşekkür etti. Seminer Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Erkut Gören‘in açılış konuşması ile başladı. Erkut Gören konuşmasında derneğin vizyonundan ve misyonlarından bahsetti. Amaçlarının; mesleki ve toplumsal etkinlikler düzenleyerek, veteriner hekimlik mesleğinin önemini KHVHD Yönetim Kurulu Başkanı Erkut Gören, “KORNEA-Gözün Penceresi” konu başlıklı seminerin açılış konuşmasını yaptı. toplumumuza anlatmak, veteriner hekimler arasındaki dayanışmayı sağlamak ve mesleki gelişmelerden veteriner hekim arkadaşlarımızı haberdar etmek, meslek etiğinin korunmasına ve mesleki hakların savunmasına hizmet etmek olduğunu vurguladı. SEMİNER Prof Dr. Murat Şaroğlu göz problemlerinin teşhisinin ancak normal göz yapısının tam anlamıyla bilinmesi ile mümkün olacağını vurguladı. Göz hastalıklarının teşhisi için normal göz yapısının tam olarak bilinmesi gerekmektedir Sunumlar, Prof. Dr. Murat Şaroğlu’nun korneanın göz ve görüş için önemini anlatan sunumuyla başladı. Göz problemlerinin teşhisini ancak normal göz yapısının tam anlamıyla bilindiği zaman, kolay konulacağını vurgulayan Prof. Dr. Şaroğlu sunumunun ilk bölümünde katılımcılara korneanın nasıl bir yapı olduğundan ve katmanlarından bahsetti. Normal göz yapısını anlattıktan sonra göz üzerinde gözlenecek anormal oluşumlardan bahseden Prof. Dr. Murat Şaroğlu, birinci sunumunun sonunda kornea problemlerinin tedavisine nasıl yaklaşılması gerektiğini veteriner hekimlerle paylaştı ve sözü Prof. Dr. Iuliana Ionascu’ya bıraktı. Prof. Dr. Iuliana Ionascu “Kornea hastalıklarında doğru teşhis nasıl konulur?” adlı sunumuna gözü espirili bir şekilde tanıtarak başladı. Gözü İsviçre saatine benzeten Prof. Dr. Iuliana Ionascu göz tedavisinde matkaba ihtiyaç olmadığını söyleyerek veteriner hekimleri gülümsetti. Ardından kornea hastalıkları teşhisinde dikkat edilmesi gereken 3 altın kuraldan bahsetti: Hiç bir zaman hayvan sahibine güvenmeyin, ihtiyacınız olan tüm testleri acele etmeden yapın, bilmediğiniz konuda bilen bir arkadaşından yardım alın. Korneal ağrıların en önemli belirtilerine de değinen Prof. Dr. Iuliana Ionascu, kapalı göz bleofarospazm, epifora ve miosis teşhisteki öneminden bahsederek, sunumunu fotoğraflarla destekledi. Kornea hastalıklarının teşhisindeki testleri de katılımcılarla paylaşan Prof. Dr. Iuliana Ionascu, schirmer göz yaşı testinin ve fluoresceince testinin her vakada yapılması gereken elzem testler olduğunun altını çizdi ve hekimin gerekli görmesi halinde spesifik testlerden; göz bebeği testi rose bengal testi, oftalmoskop, tonometre ve göz ultrasonlarından yardım alınabileceğini söyledi. Sunumların devamında her bir testin uygulama şeklini ve sonuçlarının ne anlama geldiğini katılımcılarla paylaştı ve sözü “Kedi ve köpeklerde travmatik kornea hastalıklarında klinik belirti, tanı ve tedavi” sunumu için Prof. Dr. Murat Şaroğlu’na bıraktı. Prof. Dr. Murat Şaroğlu kedi ve köpeklerde gözlenen travmatik kornea yaralarını incelerken tür, ırk, yaş yatkınlığının her zaman göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizerek; yavru kedilerde gözlenen kist dermatoid, Amerikan Cooker‘larda sıklıkla karşılaşılan ektopik silialar ve yaşlı hayvanlarda sık gözlenen iyi huylu göz tümörlerinin iyi birer örnek olduğunu söyledi. Çok ağrılı bir vakayla karşılaşıldığında ise hasta sedasyona alınıp, 3. Göz kapağı altının mutlaka yabancı cisime karşı kontrol edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Kedi ve köpeklerde karşılaşılan tırmık yaralarının oldukça önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Murat Şaroğlu, sadece korneanın etkilendiği şanslı vakalar olabileceği gibi göz kaybıyla sonuçlanacak şansız vakalarında olabileceğini söyledi. Sunumun sonunda veteriner hekimleri vakalara nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda ve uygulayabilecekleri tedavi prosedürleri hakkında bilgilendirdi. Sunumunun ilk bölümünde katılımcılara korneanın nasıl bir yapı olduğundan bahseden Şaroğlu, ardından kornea üzerinde karşılaşılan anormal oluşumlardan ve tedavi yaklaşımlarından bahsetti. PETİNFO 2015/03 52-53 SEMİNER Plamen Stoyanov Provet Veteriner Kliniği Sıcak karşılama için teşekkürLER Prof. Dr. Iuliana Ionascu sunumlarında yaptığı benzetmelerle hastalıkların akılda kalıcı olmasını sağladı Öğleden sonraki ilk oturumda Prof. Dr. Iuliana Ionascu katılımcılara köpeklerde gözlenen 5 yaygın kornea hastalığından bahsetti. Ionascu sunumlarında yaptığı benzetmelerle hastalıkların akılda kalıcı olmasını sağladı. Sunumun devamında Prof. Dr. Iuliana Ionascu bu hastalıklara tek tek değinerek uygulanabilecek tedavi yöntemlerini hekimlerle paylaşmıştır ve sözü tekrardan Murat Şaroğlu’na bırakmıştır. Kedilerde en sık karşılaşılan yangısal ve enfeksiyöz kornea hastalıkların sunumunu gerçekleştirmek üzere bir kez daha sözü alan Prof. Dr. Murat Şaroğlu, katılımcıları korneada gözlenen yangısal hastalıklardan keratitis simpleks, keratokonjunktivitis sikka Prof. Dr. Iuliana Ionascu sempatik hareketleri ve akılda kalıcı örneklemeleriyle sunumlarının akıllara kazınmasını sağladı. (kuru göz), eosinofilik keratitis, herpes keratokonjunktiviti ve simblefaron, kornea nekrozu (k. sekesterizasyon),ve akut bullous keratopatinin tanı ve tedavisinde uygulanması gereken prosedürler hakkında bilgilendirmiştir. Daha sonra kedilerde gözlenen enfeksiyöz göz hastalıklarından ve bu tip vakalarda göz ultrasonografisinin ne amaçla kullanıldığından bahsetmiştir. Kedilerde meydana gelen kornea nekrozlarına da değinen Prof. Dr. Murat Şaroğlu, kornea ülserlerinde uygulanan operatif sağaltım yöntemlerinden lamellar keratektomi, tarsorafi, konjunktivoplasti, korneokonjunktival transpozisyon, lamellar keratoplasti uygulamalarına da değinmiştir. Öncelikle KHVHD üyelerinden Gizem Taktak’a beni bu özel konuların işlendiği seminere davet ettiği için teşekkür ederim. Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr. Murat Şaroğlu gibi önemli isimlerle tanıştığım için mutluyum. Bulgaristan’da kedi ve köpek oftalmolojisiyle özel olarak ilgileniyorum. KHVHD ekibi kornea hastalıklarıyla ilgili mükemmel bir seminere imza attı. Oftalmolojiyle ilgili sorularımı, bana zaman ayırarak eksiksiz cevapladıkları için çok teşekkür ederim. Seminerin kliniğimde karşılaştığım vakaların tanı ve tedavilerinde, kolay ve etkili kararlar almama yardımcı olacağına inanıyorum. Bu tarz etkinliklerin, Balkanlar’daki veteriner hekimlerin deneyimlerini birbirleriyle paylaşması için çok iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Umuyorum ki, KHVHD ile bu tarz seminerler için sürekli irtibat halinde olacağız. Dr. Ionascu göz hastalıklarını örneklerken, ağrısız kornea hastalığını kitaba, erimiş kornea hastalığını bal dökülmüş göze, kuru göz hastalığını ağaçlara, pannusu resme, pigmentli keratitisi ise çikolatalı göze benzetti. PETİNFO 2015/03 54-55 SEMİNER KHVHD Kurulu, meslektaşlarının desteği ile birlikte mesleki eğitime verdikleri desteğe devam edeceklerini belirtti. Dr. Ionascu, schIrmer gözyaşı testinin ve fluoresceIne testinin her vakada yapılması gereken elzem testler olduğunun altını çizerek her bir testin uygulama şeklini ve sonuçlarının ne anlama geldiğini paylaştı. Toplantının son oturumunda Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr. Murat Şaroğlu kornea hastalıklarına operatif sağaltım yaklaşımlarını ortak anlattı. Prof. Dr. Murat Şaroğlu kornea vakalarında lazer uygulamaların başarısından bahsederken, Prof. Dr. Iuliana Ionascu insanlarda kullanılan tek günlük lenslerin kornea hastalıklarında ki başarısını, vaka bazlı sunumlarıyla katılımcılara aktarmıştır. 22 Şubat’ta düzenlenen, 2015 yılının ikinci semineriyle ilgili görüşleri KHVHD Başkanı Veteriner Hekim Erkut Gören ve KHVHD Yönetim Kurulu Üyesi Veteriner Hekim Müjgan Çevik Aksoy’dan aldık. ‘’KHVHD olarak eğitim seminerlerimizden ikincisini 22 Şubat 2015 tarihinde, Crowne Plaza İstanbul Harbiye Hotel’de, “KORNEA-Gözün Penceresi” başlığı ile Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr. Murat Şaroğlu’nun sunumları ile gerçekleştirdik. Meslektaşlarımızın seminerimize göstermiş olduğu PETİNFO 2015/03 56-57 yoğun ilgi hepimizi memnun etti ve 75 kişilik kontenjanımızı arttırdık. Bulgaristan’dan da bir meslektaşımızın katılımı ile toplamda 90 kişiyle gerçekleşen 2. eğitim seminerimiz KHVHD Yönetim Kurulu Başkanı Erkut Gören‘in açılış konuşması ile başladı. Prof. Dr. Ionascu ve Prof. Dr. Şaroğlu’nun sıra ile sunumlarını gerçekleştirdiği seminerde kahve aralarında meslektaşlarımızla KHVHD’nin seminerlerine bakış açılarını değerlendirme imkanı bulduk. Konuşmacılarımızdan Prof. Dr. Iuliana Ionascu’nun 3 adet kitabını çekilişle katılım gösteren meslektaşlarımıza hediye etmesi seminere renk katarken, KHVHD Yönetim Kurulu olarak biz de konuşmacılarımıza derneğimiz ve seminerimizden hatıra olarak birer İstanbul görselli tablo hediye ettik. KHVHD olarak gelecek seminerlerimizin çalışmalarına başlamış bulunmaktayız. Mesleğimize ve mesleki eğitime verdiğimiz önem, meslektaşlarımızın desteği ile bize yola devam etme gücü vermektedir. Ayrıca bu organizasyonumuzda da bizleri yalnız bırakmayan sponsorlarımıza ve Petinfo’ya teşekkür ederiz.” EĞİTİM Yavru köpek eğitimi Köpeklere doğru yönlendirme ile uygun ödüllendirme yapılırsa ileride oluşacak bütün sorunların önüne geçilebileceğini söyleyen Dr. Gürbüz Ertürk, bu ay yavru köpeklerde en sık karşılaşılan problem olan tuvalet eğitiminin püf noktalarını sizlerle paylaşıyor. Yavru köpeklerde eğitime, köpek eve geldiğinde, yani 8 haftalıktan sonra başlamak gerekir. Bu eğitimi birkaç basamakta ele almalıyız. 1. Tuvalet Eğitimi 2. Sosyalleşme Süreci 3. İstenmeyen davranışların önlenmesi ve temel komutların öğretilmesi Köpekler sosyal canlılardır, siz öğretmeseniz de onlar sürekli öğrenirler. Bu nedenle köpekle kurulan ilişkinin ilk anından itibaren onu doğru yönlendirmek gerekir. Doğru yönlendirilir ve uygun ödüllendirme yapılırsa ileride oluşacak bütün sorunların önüne geçilmiş olur. Tuvalet Eğitimi Köpek-insan ilişkisinde en önemli eğitimlerden birinin tuvalet eğitimi olduğuna inanıyorum. Meslek yaşamım buyunca çok sayıda köpeğin, tuvalet alışkanlığı olmaması nedeniyle sahip değiştirdiğine üzülerek tanık oldum. Oysaki köpekler, doğaları gereği temiz hayvanlardır. Köpek yavruları 8-9 haftalık olduklarında belli bölgelere tuvaletlerini yapma eğilimindedirler. İçgüdüleri gereği yattıkları, yemek yedikleri ve oynadıkları alanlar dışındaki bölgeleri tercih ederler (Uzun süre daracık kafeslerde tutulmuş yavrular hariç). Yavrunun bu doğal özelliği tuvalet eğitiminde bizim işimizi kolaylaştırır. Tuvalet eğitimi sabır ve zamana dayalı bir süreçtir Köpekler yemek yedikten ve su içtikten sonra, uykudan kalkınca, PETİNFO 2015/03 60-61 oyun oynayınca, heyecanlanınca eliminasyon ihtiyacı duyarlar. Bu ihtiyaçlarını zemine dayalı ve nokta işaretleme tarzında yaparlar. Yani ihtiyaçlarını karşılamak için uygun yere gider ve orada o noktayı bulmak için yeri koklayarak dairesel hareketler yapmaya başlarlar. (Artık biliyoruz ki, bu hareketi kendini dünyanın doğu-batı veya kuzey-güney aksına uyarlamak için yapıyorlar). İşte bu davranışı gördüğümüzde yavru köpek yanlış bir noktada ise onu korkutmadan, kızmadan “yok yok orası değil“ diyerek doğru yere taşımalı (taşırken ters çevirerek götürülürse eylem durur) ve doğru yerde yapınca derhal ödüllendirmeliyiz. Unutmayınız ki, bütün eğitimler gibi bu da sabır ve zamana dayalı bir süreçtir. Karşımızdaki canlı her şeyi ile bizden farklıdır, ama aynı sosyal hayatı paylaşıyoruz. Ne istediğimizi algılaması için sabretmeliyiz ve ona zaman tanımalıyız. İstediğimizi anladığında onu ödüllendirmeli ve sürecin tamamlanması için bunu sık sık tekrarlamalıyız. Tuvalet eğitiminde birçok yöntem olmasına karşın en yaygın kullanılan ve en başarılı olan yöntem; ”sınırlandırılmış alan” yöntemidir; yani bir kafes veya taşıma kutusu kullanmaktır. Köpeğin içinde rahatça yatabileceği, ayakta durabileceği ve dönebileceği büyüklükteki bir kafes kullanılmalıdır. Köpek bu kafese alıştırıldıktan sonra bütün ev halkının mutlak uyacağı bir program yapılır. Ayrıca bu işe başlanmadan önce köpek iç parazitlere karşı ilaçlanmalı ve iyi kaliteli bir mama ile beslenmelidir. Sabah erkenden köpek uyanır uyanmaz tuvalet ihtiyacının karşılanacağı yere götürülür. Bu, ev içerisinde gazete, pet, çeşitli aparatlar olabileceği gibi, ev dışında bir yer de olabilir. Buraya götürüldüğünde onunla hiç ilgilenmeden, oynamadan durulmalı ve tuvaletini yapması beklenmelidir. Tuvaletini yapınca hemen ödüllendirilmelidir. Geçen aydan anımsanacağı gibi ödül, önceden hazır edilmiş lezzetli ve küçük bir parça yiyecek olabilir. Bu ödül, eylemin bitiminden sonra 1-3 saniye içerisinde verilmelidir. Eliminasyon işlemi 10 dakika içerisinde yapılmadı ise yavru tekrar kafese götürülmeli ve 15 dakika sonra tuvalet bölgesine yeniden taşınmalıdır. Doğru yerde tuvaletini yaptı ise oynanabilir ve devamında yemek yiyip su içmesi sağlanır. Bu işlemden sonraki 20 dakika içerisinde tekrar tuvalet ihtiyacının oluşacağı unutulmamalıdır. Dinlenme anı ve kontrol edemeyeceğimiz durumlarda köpeği kafesinde tutmalıyız. Burada genel kabul gören süre; köpeğimiz kaç aylık ise +1 saat daha kafeste kalabileceğidir. Örneğin, 3 aylık bir köpek en fazla 4 saat kafeste kalmalıdır. Gün içerisinde 8-10 kez tuvalet ihtiyacının karşılanacağı alana gidilmelidir. Gece olduğunda köpek uyuyacağı için bu süre daha uzun olacaktır. Çok sayıda köpek tuvalet alışkanlığı edinememesi nedeniyle sahip değiştirmek zorunda kalıyor, Özetlersek, tuvalet eğitiminde 3 noktaya önem vermek gereklidir; A. Tuvalet eğitimi bitinceye kadar; > Yavru köpekler düzenli olarak belli aralıklarla beslenmeli. > Yemeği ve suyu 20 dakikadan fazla önünde tutulmamalı. > Öğünler arasında yiyecek veya içecek verilmemeli B. Aşağıdaki durumlarda tuvalet ihtiyacı karşılanmalı; > Sabah uyanır uyanmaz > Her yemek ve su içiminden sonra > Her uykudan uyandığında > Heyecan-coşku uyandıran durumlardan ve oyunlardan sonra > Gece yatmadan hemen önce C. Doğru yerde yapılınca ödüllendirilmeli, yanlış yerde yapılırsa yapılırken görüldüğünde kızılmadan, korkutulmadan doğru yere taşınmalıdır. Üzerinden 3 saniyeden fazla zaman geçmiş kazalar için; hiç konuşmadan köpek bölgeden uzaklaştırılmalı ve orası iyice temizlenmelidir. Bölgeye oyuncak ve mama serpiştirilebilir. Bu, o noktadaki bir sonraki kazayı önlemede yardım edecektir. Tuvalet eğitimi, saf veya kırma ırklar için farklı değildir. Sadece küçük ırklarda genellikle zor olabilmektedir. Bunun sebepleri de; küçük ırkların sidik keseleri küçüktür, yaşadıkları ev onların gözünde çok büyük bir alan gibi gelebilir, soğuk ve ıslak dış ortamlara daha duyarlı olabilirler, en önemlisi küçük köpek sahipleri başlangıçta evdeki kazaları çiş ve/veya kaka miktarının az oluşu sebebiyle önemsemez ve köpek kötü olana alışır. Gelecek sayıda yavru eğitiminin önemli parçalarından olan sosyalleşme sürecini ele alacağız. Dr. Veteriner Hekim Gürbüz Ertürk kimdir? 1988’den bu yana pet sağlığı, köpek eğitimi ve davranışları ile ilgilenen Veteriner Hekim Dr. Gürbüz Ertürk köpek eğitimi ve rehabilitasyonu konusunda Macaristan İş Köpeği Spor Kulübü, T.C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı gibi kurumlardan aldığı diplomaları ile profesyonel olarak köpek eğitmekte ve kurslar düzenlemektedir. Çeşitli meslek örgütlerinde yöneticilik de yapan Dr. Ertürk, FCI üyesi Romanya Köpek Eğitim Kulübü’nün kurucu onursal üyesidir. Türk Köpek Eğitim Derneği kurucu ve mevcut başkanıdır. KEDİ&KÖPEK Günümüzde osteoartrit tedavisi artık çok yönlü olarak (multimodal) yapılmaktadır. Artritisi 6 adımda sağaltmak mümkün Osteoartritis, bir yaşından büyük her 5 köpekten birini etkilemektedir. Erken dönemde uygulanacak çok yönlü iyileştirme planlarıyla sadık dostlarımızı bu sıkıntılı durumdan kurtarabiliriz. PETİNFO 2015/03 62-63 S adık, zeki, sevgi dolu… Bu sözcükler kuşkusuz köpekleri gördüğünüzde aklınıza gelen ilk kelimelerdir. Onlar bize çok şey veriyor peki biz onlara neler veriyoruz? İlerleyen yaşla ortaya çıkan, kronik ağrılarını ortadan kaldırarak, sadık dostlarımız köpeklere en büyük iyiliği yapabiliriz. Artritis, köpeklerde ağrının önde gelen sebeplerinden biridir. Osteoartritis, bir yaşından büyük her 5 köpekten birini etkilemektedir, 10 yaşından büyük köpeklerde ise bu oran artarak her 2 köpekten 1’nin kabusu haline gelmektedir. Erken dönemde uygulanacak çok yönlü iyileştirme planlarıyla sadık dostlarımız köpekleri bu sıkıntılı durumdan kurtarabiliriz. Fakat geç dönemlerde fark edildiğinde sonuç istenildiği gibi olmamaktadır ve sınırlı tedavi çeşitleri uygulanabilmektedir. Birçok köpek osteoartritis sebebiyle kliniklerinizi ziyaret etmektedir. Minimum ortalama 10-12 milyon köpekte osteoartritis belirtileri gözlenmektedir. Bu ciddi problem sağaltılmadığında daha da ilerleyerek, köpeklerin yaşam kalitesini ve süresini ciddi miktarda düşürmektedir. Eklem yangısı olarak anılan artritisle savaşmak aslında zor değil, bu problemin üstesinden kombine tedavilerle gelmek mümkündür. Alternatif tedavi yöntemlerini ilaçlarla kombine ederek kullandığımızda olumlu sonuçlar alabiliriz. İşte bunun 6 yolu; 1 NSAİD’ler, ağrı kesiciler ve kortikosteroidler Geleneksel tıpta kronik ağrılar için NSAID’ler sıklıkla reçete edilmektedir. Şiddetli vakalarda NSAID’ler yeni çıkan sentetik analjeziklerle birlikte kullanılarak ağrı kontrol altına alınabilmektedir. Nöropatik ağrıların kontrolü oldukça zordur, bu gibi vakalarda genellikle gabapentin kullanılmaktadır. Ağrı döngüsünde eklemin farklı bölgelerindeki ağrılar kesilebilmektedir, yani gezici ağrı tipi vardır, bu sebeple farklı ağrı kontrol ilaçlarını beraber kullanmak önemlidir. Ağrı kesici ilaçların (NSAID) etkinlikleri bireye ve vakaya göre değişiklik göstermektedir. Kısa süre NSAID kullanmak eklemlerin hareketliliğini arttırır, böylece köpeğin eklemini tam olarak kullanması için onu cesaretlendirir ve hayvanın ağrı eşiği yükseltir. 2 Eklem sağlığını koruyucu ve destekleyici ek takviyeler Nutrasotikleri içeren mamalar da köpeklere ilaçlar kadar yarar sağlamaktadır. Osteoartritise en çok yardımcı olan nutrasotik chondroitin sulfate, glucosamine, hyaluronic asit ve Omega 3’tür. Chondroitinsulfate, kıkırdağın önemli yapısal bileşenlerindendir, basınçlara karşı dayanıklılık sağlamaktadır. Glucosamine, bir amino şekerdir ve glycosaminoglycan sentezini başlatır. Eklem kıkırdakları için oldukça önemli bir bileşendir. Hyaluronic asit, anyoniktir ve genellikle proteinlere bağlı olarak bulunan, sülfat içermeyen glycosaminoglycanlardır. Eklemleri desteklemek amacıyla hyaluronic asit ve glucosaminler güvenle kullanılmaktadır. Ek takviyeleri diyetlerle beraber kullanmak, kıkırdağın ve sinoviyal sıvının üretilmesini sağlayarak, Aneljezikler artritis tedavisinin olmazsa olmazlardandır. Bazı ırklar daha duyarlıdır ve hasta sahipleri, ilaçların dikkatle seçilmesi konusunda uyarılmalıdır. eklemlere yardım etmektedir. Omega 3 esansiyel yağ asitleri, EPA ve DHA’yı memeliler vücutlarında sentezleyemedikleri için mutlaka dışarıdan aldıkları besinlerden temin etmelidirler. En iyi Omega 3 kaynakları; sardunya ve hamsi balıklarıdır. Omega 3, artritik eklemlerde var olan yangı döngüsünün kesilmesine yardımcı olmaktadır. 3 Beslenme ve kilo kontrolü esansiyeldir Diyet ve beslenme osteoartritisin esansiyel bileşenleridir. Bir çalışmada, arka ayaklarında topallık ve osteoartritis bulunan kilolu köpeklerin, kilo kaybı sonrasında rahatsızlıklarında belirgin bir düzelme gözlenmiştir. Osteoartritisli eklemler artan vücut ağırlığıyla beraber daha da güçsüzleşmektedir. Obezitede, yağ hücreleri kronik düşük dereceli yangıların seviyelerini yükseltmektedir ve bu birçok sağlık problemini tetiklemektedir. Köpeklerde osteoartritisin şiddetini azaltması nedeniyle ağırlıklarının normal seviyelerde olması oldukça önemli bir konudur. Yaşlı köpeklerdeki olgun eklem kıkırdağı kendini yeteri derecede onarma yetisine sahip değildir. Bunlarla birlikte sabit basınçlar da artritise zemin hazırlar. E, C vitaminleri iyi birer antioksidandırlar fakat hayvanlarda sınırlı miktarDA sentezlenen C vitamininin, kalsiyum oksalat oluşturma riskine dikkat edilmesi gerekir. E vitamini, iyi bir antioksidandır. Serbest radikallerin meydana getirdiği oksidatif hasarlar dejeneretif eklem hastalığının derecesini arttırır. E vitamini ise oksidasyonu engellemektedir, fakat yarar sağlayabilmesi için vücutta yeterli düzeyde bulunması gerekmektedir. C vitaminin de bilindiği gibi antioksidan özelliği bulunmaktadır. Fakat köpekler sınırlı miktarda C vitaminini vücutlarında kendileri sentezleyebilmektedir ve vitaminin antioksidan özelliğini geliştirmek için dışarıdan takviye edilmelidir. Ancak C vitamini takviyesinin bazı hayvanlarda kalsiyum oksalat kristalleri oluşumunu tetikleyeceği kesinlikle göz ardı edilmemelidir. 5 KEDİ&KÖPEK Alternatif tedavi yöntemleri Geleneksel Çin tıbbı son zamanlarda çok popüler. Akupunktur, masaj, bitkiler birçok hastalık için tercih edilmekte. Elektro akupunktur, eklemlerin kan dolaşımını artırarak, osteoartritis ağrılarını azaltmakta oldukça etkilidir. Çin tıbbı osteoartritisin vücudu nasıl etkilediğini inceler. Mesela köpeklerin kalça bölgesinde söz konusu olan güçsüzlükleri, köpek ön ayaklarının olduğu bölgede telafi etmeye çalışır, diğer bir değişiklik içten oluşur ve vücudun tamamını etkiler, bu da vücut postürünü bozar. Romatoid artritisin etiyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte, pek çok ırkı, kısmen orta yaşlarına doğru etkiler. Cinsiyet predispozusyonu yoktur. 4 Fizik tedavi ve egzersizler önemli tedavi modelleridir Fizik tedaviler de osteoartritisin tedavisinde büyük öneme sahiptir, problemli köpeklerin kalkmasına ve hareket kabiliyetine oldukça yarar sağlamaktadır. Yaşlı köpeklerde osteoartritis problemleri genellikle kas atrofisi ve aşırı zayıflamış bacaklarla karakterizedir. Mesela köpeklerin kalça kısımındaki güçsüzlükler genellikle pelvisin stabil halde durmasını sağlayan gluteal, adduktor ve hamstring kaslarında meydana gelen atrofiler sonunda gelişmektedir. Fiziksel tedavilerinde, su altında tekrarlı yapılan egzersizlerle atrofiye olan, yumuşayan kaslar tekrardan güçlendirilir. Hasta fizik tedavide olmadığı zamanlarda, hasta sahibinin evde yaptıracağı düzenli egzersizlerle iyileşme periyodunu hızlandırır. Böylelikle zayıflayan kaslar daha hızlı eski formuna dönmektedir. Fizik tedavi obez hayvanların kaslarını güçlendirirken, zayıflamasına da olanak sağlamaktadır. Özetle, fizik tedavi ve düzenli ev egzersizleri en önemli tedavi modellerindendir. PETİNFO 2015/03 64-65 6 Rejeneratif tıptan ve kök hücre tedavisinden yardım alabiliriz Rejeneratif tıp ve kök hücre tedavileri de artritisi sağaltmakta rol sahibidir. Hayvanın kendi yağ dokusu kullanılarak yapılan kök hücre tedavileri büyük başarılar sağlamaktadır. Terapötik lazerler, KEDİ&KÖPEK U ltrason dalgalarından yararlanın yani çeşitli dalga boyları ile kombine edilmiş ışınları yayan ışık tedavileri de eklem yangılarını sağaltmakta oldukça önemli bir yere sahiptir. Osteoartritis birçok köpeği etkileyen ve onların hayat standartlarını düşüren bir hastalıktır. Kesin tanı konulduğu anda birçok etkili tedavi yöntemiyle bu hayvanlara yardımcı olabiliriz, yeter ki gözden kaçmasın. Artritis nedir? En sık gözlenen artritis sebepleri nelerdir? Vetacademia Veteriner Tanı ve Tedavi Merkezi’nden Onur Özgün Derincegöz, yaş, cinsiyet, ırk ve genetik endojen riskleri kapsayan çok çeşitli nedenlere bağlanan artritisin sebepleri ile ilgili değerli görüşlerini Özellikle yaşı ileri olan hastalarda ileri veya erken dönem eklem rahatsızlıklarında fizik tedaviden yararlanılmaktadır. Ultrason cihazı kullanımı da bu tekniklerden biridir. Cihazın kullanımı ile ses dalgalarının kıkırdağın, kemiğin ve eklemin oluşumda rol oynayan kollajen yapımını bizlerle paylaştı. Artrit, eklem kıkırdağı ve subkondral kemiklerde yıkım ve onarım arasındaki dengenin bozulması ile karakterize yangısal bir hastalıktır. Oluşum mekanizmasında travmatik olaylar, genetik faktörler, obezite gibi birçok neden bulunmakla beraber en başta yaşlılık gelmektedir. Artritin klinik semptomları olarak başta; ağrı ve hareket kısıtlanması (topallık), lokal hassasiyet ve ısı artışı, krepitasyon, radyolojik olarak eklem dejenerasyonları ve osteofitik üremeler sayılabilir. Artritlerin en yaygın türü olarak dejeneratif eklem hastalığı olan osteoartritler karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde kliniklerde sıklıkla karşılaşılan kalça displazileri, ön çapraz bağ kopukları gibi hastalıklar bunun en önemli sebepleri arasında yer almaktadır. Yine bazı köpek ırklarında romatoid artritler, özellikle ısırık yaralarına bağlı şekillenebilen septik artritlerde karşılaştığımız artrit türleri arasındadır. Artritlerin tedavisinde temel amaç ağrının ve diğer semptomların kontrolünü sağlayarak yaşam kalitesini artırmak, eklemin fonksiyonlarını koruyarak iyileşmesini sağlamak, kasların mobilizasyonunun arttırması amaçlanır. Kollajen yapımının uyarılması ile kan dolaşımı artar ve dolayısıyla eklemin hareket yeteneği artar, spazmlar azalır ve ağrı dindirilir. Ultrason dalgalarının tek başına tedavi etmesi beklenmese de, ağrıdan dolayı hareket etmek istemeyen hayvanın ağrılarını azaltmak için bir başlangıç olarak düşünülebilir. PETİNFO 2015/00 00-00 Artritisi teşhisinin tek yönlü konulması mümkün değildir. radyolojik, patolojik ve laboratuvar bulgularının da klinik bulgularıyla bir arada değerlendirilmesi gerekir. A KEDİ&KÖPEK rtritisin teşhisinin karmaşıklığı Artritlerin tanısında klinik verilerin önemi tartışılmaksızın radyolojik bulgularda çok büyük yer tutmaktadır. Radyolojik yöntemler olarak, anatomik bulguları tespit eden direkt grafi, bilgisayarlı tomografi, artrografi ve ultrasonografi, fizyolojik bulguları ortaya çıkaran Fizik tedavi veteriner hekimliğin son yıllarda en hızlı popülarite kazanan bilim dallarından biri olarak osteoartritisin semptomatik tedavisinde de kullanılmakta ve oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır. korunmasıdır. Tedavi seçenekleri medikal tedavi (semptomlara yönelik ve kondroprotektif ilaçlar), fizik tedavi ve cerrahi yöntemler olarak uygulanmaktadır. Semptomatik tedavide en önemli bulgunun ağrı olmasından dolayı nonsteroid antiinflamatuar ilaçların kullanımı gereklidir. Bu tür ilaçların sindirim sistemine olan olumsuz etkileride göz ardı edilmemeli ve destekleyici bir tedavi seçeneği ile birleştirilmelidir. Yine eklemdeki ağrının ortadan kaldırılması için parenteral olarak eklem içi steroid uygulamaları yapılmaktadır. Medikal tedavide önem taşıyan ikinci bir uygulamada kondroprotektif ilaçlardır. Bu ilaçlar kıkırdak matriks yapımını uyaran ve matriks yıkımını inhibe eden glikozaminoglikan polisülfat sintigrafi, manyetik rezonans görüntüleme ve artroskopi yöntemleri sayılmaktadır. ve glikozaminoglikan peptid kompleksi ilaçlardır. Eklem içine uygulanan yüksek molekül ağırlıklı hiyaluronik asit uygulamalarının da yararlı olduğu ve ağrıyı 6 aya kadar uzayan sürelerde azalttığı bilinmektedir. Septik artritlerde ise gerekli laboratuvar incelemeleri yapıldıktan sonra uygun antibiyotiklerin uygulanması yararlı olmaktadır. Artritlerde önemli bir tedavi seçeneğide fizik tedavidir. Bu tedavi seçeneğinin amacı yine ağrının ve fonksiyon kaybının azaltılması, restorasyonun Omega 3 eklemlerdeki var olan yangı döngüsünün kesilmesine yardımcı. PETİNFO 2015/03 68-69 sağlanması ve oluşan fiziksel bozuklukların minimalize edilmesi içindir. Bu tedavi seçeneğinde hasta sahiplerinin bilgilendirilmesi, hayvanların istenilen kilolara kadar zayıflatılması, kuvvetlendirme ve germe egzersizlerinin yapılması, mümkün olduğu kadar yüzme egzersizleri yer almaktadır. Tüm bu yöntemlere rağmen yanıt alınamayan durumlarda ve kalça displazisi, ön çapraz bağ rupturu gibi sekonder etkenlere bağlı şekillenen artritlerde cerrahi yöntemler ön plana çıkmaktadır. Eklemin lokalizasyonuna ve hastalığın derecesine bağlı olarak uygulanabilecek birçok cerrahi teknik bulunmaktadır. Bu yöntemler altın implantasyonu, akupunktur, eklemde şekillenmiş osteofitik üremelerin törpülenmesi, bağ rupturlarının onarılması, dirsek, omuz diz ve kalça protezleri, çeşitli yöntemlerle eklemlerin kilitlenmesi, günümüzde revaçta olan ve ülkemizde de yeni uygulanmaya başlayan kök hücre nakilleri vs. olup dikkatlice seçilerek hastalığın derecesine göre tercih edilmelidir. Erken tanı her hastalıkta olduğu gibi artritlerde de büyük önem taşımakta olup, hayvanların yaşam kalitesini artırmak için veteriner hekimlik alanında da dikkate alınması gereken önemli hususlardandır. Klinikte ilaç kullanan veya reçeteyi düzenleyen veteriner hekimin önemli sorumlulukları vardır. Veteriner hekimlikte akılcı antibiyotik kullanımı Antimikrobiyal direnci önlemeK için yapılacak çalışmalar “Tek Sağlık Yaklaşımı” içerisinde ele alınmalıdır; çünkü sorun kısa vadeli bir yaklaşımla çözülebilecek nitelikte değildir. PETİNFO 2015/03 72-73 V eteriner hekimlikte kullanılan ilaçlar; hayvan sağlığı ve yetiştiriciliğinde hastalıkların sağaltımı, davranışların değiştirilmesi, gelişimin hızlandırılması, verimin artırılması ve gıda kalitesinin iyileştirilmesi amaçlarıyla farklı uygulama alanları bulurlar. Bu amaçları karşılayacak şekilde kullanılan ilaçlar, hedef niteliğindeki canlılarda yararlı ya da zararlı nitelikte iki yönlü etki oluştururlar. Yararlı etkiler olarak; hastalıklar iyileşebilir, hafifleyebilir; hastalıklarda koruyucu / önleyici etki oluşabilir ya da gelişimin hızlanması, verimin artması, gıda kalitesinin iyileşmesi sağlanabilir. Zararlı etkiler olarak ise şunlar ifade edilebilir: > Doku ve organlarda hasar > Bağışıklık sisteminin baskılanması / uyarılması > Dirençli suşlar (bakteri, parazit gibi) > Gıdalarda kalıntı riski Klinikte ilaç kullanan veya reçeteyi düzenleyen veteriner hekimlerin 2 önemli sorumluluğu vardır: Etkin tedavi ve gıda. Bu durum, veteriner ilaçlarının bilinçli ve güvenli kullanımıdır denilebilir. Son durum; ilaç reçetesinin yazılması, ilacın uygulanması, dağıtım ve kontrolü ile ilgili düzenlemelerin en önemli kısmını oluşturur. Burada hekim birçok durumu gözetmek zorundadır. Veteriner hekimin sorumlulukları Antibiyotikler; çeşitli mikroorganizma türleri tarafından sentezlenen kimyasal maddelerdir. Hayvanlarda bakteriyel hastalıkların tedavisinde antibiyotik kullanımı çeşitli nedenlerle gereklidir. Öncelikle hasta hayvanların tedavi edilmeleri gerektiği için antibiyotikler kullanılmalıdır. Diğer taraftan antibiyotikler, enfeksiyöz hastalıklarla mücadele etmekte ve bulaşıcı hastalıklarda bakteriyel etkenin yayılmasını önlemektedir. Zoonotik hastalıkların insanlara bulaşma tehlikesini en aza indirmek için de antibiyotikler kullanılmaktadır. Ayrıca yüksek kaliteli sağlıklı gıda için, sağlıklı hayvan popülasyonu oluşturulmasının kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir. Veteriner hekimlikte antibiyotiklerin bilinçli kullanımı son derece önemlidir. Antibiyotik kullanımı geniş bir çerçevede ele alınmalı; hayvan ıslahı ve refahı, hijyen, besleme ve aşılama sistemlerinden ayrı olarak düşünülmemelidir. Antibiyotik gereksinimini azaltmak için hastalıklar sürekli kontrol edilmeli ve antibiyotik kullanımının yanı sıra bütüncül yaklaşımlarda bulunulmalıdır. Hedef; antibiyotiklerin sağaltıcı etkisini yükseltmek ve dirençli mikroorganizmaların oluşumunu en aza indirmek şeklinde olmalıdır. Antibiyotiklerin üretim ve kullanım miktarları hakkındaki en güvenilir bilgiler ABD ve AB üyesi ülkelere aittir. ABD’de üretilen antibiyotiklerin (15 - 25 bin ton) % 70’i hayvan yetiştiriciliğinde tedavi dışı amaçlarla kullanılmaktadır. ABD’de üretilen antibiyotiklerin % 6’sı hayvancılıkta tedavi amaçlı, % 9’u tıp alanında tedavi amaçlı ve % 15’i de diğer amaçlarla kullanılmaktadır. ABD’de hayvancılık alanında antibiyotik kullanımı, tıp alanındaki tüketimin 8 katıdır. Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü verilerine göre 2014 yılı Mart ayı itibariyle ruhsatlı toplam 2006 veteriner ilacının 908 adedi antibakteriyel ilaç niteliğindedir. AB’ye üye 26 ülke antibiyotik kullanımı potansiyelini değerlendirmek için kısa adı ESVAC olan bir oluşum meydana getirmişlerdir. ESVAC genel olarak AB düzeyinde ve ülkeler düzeyinde hayvan sağlığı alanında antibiyotik kullanımına ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yapmaktadır. 2012 yılı raporunda söz konusu 26 Bilinçli ve güvenli ilaç kullanımı Veteriner hekimlikte kullanılan antibiyotikler, bakteriyel hastalıkların sağaltımıkorunması veya metaflaksisinde kullanılmaktadır. İlaçların ve özellikle antibiyotiklerin bilinçli kullanımı son derece önemlidir. > Hastalığın doğru tanısı, doğru ilaç kullanımı, ilacın zamanında kullanılması > İlacın zararlı etkilerinin olabileceğinin bilinci > Bireysel tedavi uygulaması > İlaç prospektüsü bilgilerine uyulması > Kontrolsüz ve aşırı ilaç kullanımından kaçınılması > Koruyucu hekimlik, iyi bakımbesleme uygulamaları > Kalıntı riskinin değerlendirilmesi > Reçetenin uygun şekilde düzenlenmesi > Miadı dolmuş ilaçlar > İlaca ilişkin kayıt tutulması > İlacın uygun şekilde saklanması ve bertaraf edilmesi > Uygulayıcı personele yönelik riskin göz önünde bulundurulması KEDİ&KÖPEK Antimikrobiyal direnç kısa vadede yaklaşımlarla çözülemeyeceği için uzun süreli mücadeleyi hedef alacak çalışmalar gerçekleştirilmelidir. Veteriner hekimlik beşeri hekimliği geçti ülkede kullanılan antibiyotik grupları; tetrasiklinler % 37; penisilinler % 22 ve sülfonamidler % 10 olarak gösterilmiştir. Danimarka İlaç İzleme Ajansı verilerine göre Danimarka’da insanlarda kullanılan antibiyotiklerin; insanlarda kullanılan miktarı, hayvancılıkta kullanılan miktarın sadece % 25’ine eşittir. 2010 ve 2011 yıllarında AB üyesi ülkelerde çiftlik hayvanlarında antibiyotik kullanımı değerlendirilmiş, İspanya’da 2011 yılı için bir artış görülmüş, diğer ülkelerde ise azalma tespit edilmiştir. ANTİBİYOTİKLERİN BİLİNÇLİ KULLANIMI: TEMEL İLKELER 1. Doğru antibiyotik seçimi > Kesin tanı > Bakterinin türüne ve hastalığın belirtilerine göre onaylanmış bilinen ürünlerin kullanılması > Saha çalışmaları sonucu ilaç etkinliğinin değerlendirilmesi > Mikroorganizmaların ilaca karşı olan duyarlılıkları > İlacın farmakokinetiği ve dokulardaki dağılımı > Bağışıklılık (immünokompetans) sisteminin durumu > Antibakteriyel etki spektrumu > Antibiyotik kombinasyonları 2. Doğru antibiyotik kullanılması > Dozu, süresi, reçetelendirme vb. 3. Antibiyotik kullanımını etkileyen faktörler > Etkili kan yoğunluğu > Doku döküntüleri ve irin. > Verilme yolu - emilme > Doğal engeller (Bağırsak engeli, seröz zarlar, plasenta, göz, kan-beyin engeli) > Atılma yolları > Ekolojik faktörler > Bağışıklık sistemi > Hücre içine yerleşen bakteriler Antibiyotik tüketimi konusunda; veteriner hekimlik ve beşeri hekimlik için karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılacak olursa; Avusturya: İnsan hekimliği 45 ton - Veteriner hekimliği 60 ton (2011 yılı) Almanya: İnsan hekimliği 800 ton - Veteriner hekimliği 1734 ton (2011 yılı) Fransa: İnsan hekimliği 760 ton - Veteriner hekimliği 1.320 ton (2005 yılı) Çin: Antibiyotik üretim ve tüketim oranları dünyada en yüksek olan ülke Hindistan: Dünya toplam antibiyotik üretiminin 1/3’ü (2012 yılı) İngiltere: Gıda değeri olan hayvanlarda 2008 yılında 327 ton, 2009 yılında 349 ton, 2010 yılında 390 ton, 2012 yılında 349 ton Eğer antibiyotiklerle başlatılan sağaltımdan 2-3 gün içerinde dikkat çekici bir iyileşme sonucu elde edilmezse, tanı yöntemleri ve tedavide kullanılan ilaçlar tekrar gözden geçirilmelidir. PETİNFO 2015/03 74-75 Antibiyotiklerle yapılacak sağaltımda dikkat edilmesi gereken hususlar Hastanın bağışıklık sisteminin yetersiz veya bozuk olması, beyin zarı, kalp zarı, kemik-kemik iliği yangısı gibi ciddi hastalıklar bakterileri öldürerek etkiyen ilaçların kullanılmasını gerekli kılar. Hastalıkların tanısı mümkün olduğunca erken yapılarak, en etkili ilaç şekliyle sağaltıma başlanmalıdır. Bakterilerin hızla çoğaldıkları döneme etkiyen ilaçlar yönünden olduğu kadar, hangi ilaca ne kadar duyarlı olduklarının belirlenmesi bakımından da tanı çok önemlidir. Bunun için, mümkünse bir antibiyogram yapılarak, hastalık etkeninin en fazla duyarlılık gösterdiği ilaçlar belirlenmelidir. Hastalık etkeninin belli bir türden olduğu anlaşılırsa, antibiyograma gerek kalmaksızın da sağaltım uygulamasına geçilebilir. Hastanın savunma sistemlerinin bozuk olduğu durumlarda, endokardit, osteomiyelit gibi hastalıklarda, bağışıklık sistemi yetmezliği veya baskılandığı durumlarda öncelikle bakterileri öldürücü ilaçlar seçilmelidir. Bakterilerin tümünü veya önemli bir kısmını öldürebilecek ya da gelişmesini durdurabilecek ölçüde plazmada ilaç yoğunluğu sağlamak için başlangıçta ilaç yüksek dozlarda verilmelidir. Antibiyotiklerle sağaltım sırasında latent dönemdeki bakterilerin ilaçlara duyarlılığı genellikle azdır; bunun için, sağaltım uygulaması vücuttan bakterilerin tümüyle uzaklaştırılmasına kadar sürdürülmelidir. İlacın verilme yolu ve ilaç şekli etkinin ortaya çıkış hızını önemli şekilde etkiler. Aynı bakterilerin sebep oldukları çeşitli hastalıkların sağaltımının mümkünse tek ilaçla yapılması; birçok bakterinin işe karıştığı olaylarda ya geniş spektrumlu ilaçların veya ilaç karışımlarının kullanılması tavsiye edilir. İn vitro etkili olan bir ilacın in-vivo etkisiz kalması veya yeterince etkili olamaması da söz konusudur. Prof. Dr. Ender YARSAN Ankara Üniversitesi, Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi II. Başkanı Kullanılacak ilacın hastalığa etkisinin güçlü, konakçıya istenmeyen etkisinin az olması ve kullanılmaması gereken durumların iyi bilinmesi gibi faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır. ANTİBİYOTİKLERE DİRENÇ Antibiyotik direnci, ilk olarak kritik hastalıklar ve immun sistemi baskılanmış hastalarda, hastane kaynaklı enfeksiyonların artmasıyla ortaya çıkan bir problemken, bugün için teşhis ve tedavisi zor, ciddi hastalıklara neden olan bir toplum sorunu olmuştur. Antibiyotiklere dirençli bakteriler; bir yandan kendisine önceden etkili ilaçların etkinliğini ve sağaltımın yararlılığını azaltırken, bir yandan da hayvandan hayvana veya hayvandan insana geçen hastalıkların yaygınlaşmasına yol açarlar, bu yönden konu halk sağlığı bakımından da çok önemlidir. Antibiyotiklere karşı bakterilerde direnç oluşmasının hekimlik pratiği yönünden bazı sakıncaları vardır. Bunların en önemlisi alışılmış ilaçlarla yapılan tedavinin başarısız kalmasına neden olmasıdır. Ayrıca, bu durum öldürücü etkiyi de artırabilir. Alışılmış doz, etkin olmadığı için dozun artırılmasına ve tedavi süresinin uzamasına yol açabilir; sonuçta hastada yan etki olasılığı artabilir ve tedavinin parasal maliyeti yükselebilir. Henüz direnç oluşmamış, pahalı ve bazen de daha toksik olan yeni ilaçların veya kombine ilaç kullanılmasını gerektirebilir; bu da tedavinin maliyetinin artmasıyla sonuçlanabilir. WHO Başkanı Dr. Brundland 2000 yılı raporunda KEDİ&KÖPEK SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR Avrupa’da her yıl 25.000 kişi ölmekte Patojen mikroorganizma veya suşun, antibakteriyel ilacın kullanıldığı doz aralığında serumda meydana getirdiği yoğunluk düzeyinde, ilaç tarafından etkilenmemesi direnç olarak tanımlanır. Antibiyotiklere dirençli bakterilerden kaynaklanacak şekilde AB ülkelerinde her yıl 25.000 insanda ölüm şekillenmektedir. insanlığın “antibiyotik öncesi çağa” dönüş riski altında olduğunu ve tüm mevcut mali ve bilimsel kaynakların bu tehlikenin önlenmesine harcanması gerektiğini ifade etmiştir. WHO 2001 yılında direnç sorunun kontrol altına alınabilmesi için ”Antimikrobiyal Direncin Kontrol Altına Alınması” konulu raporu yayınlamıştır. Direnç sorununun antibiyotiklerle sınırlı kalmadığı, antifungal, antiviral ilaçlara ve dezenfektanlara karşıda direncin oluştuğu açıklanmış; sorunun bireysel değil toplumsal olduğu, ülkesel değil küresel olduğu ve ancak ülkelerin ortak çalışmalarıyla kontrol altına alınabileceği açıklanarak, kontrol stratejilerinin esasları belirlenmiştir. 1990’lı yıllardan itibaren insan sağlığı alanında yapılan çok çeşitli araştırmalar, hasta verilerinin analizi; düzenlenen toplantılar ve hazırlanan çok sayıda rapor sonucunda insanlarda “gizli bir tehdit”; bazı araştırıcılara göre de gizli ve tehlikeli bir epidemi boyutuna ulaşan antimikrobiyal direnç sorunu için yaygın ve bilinçsiz şekildeki antibiyotik kullanımı gösterilmiştir. Muayeneyi ve klinik tanıyı takiben antimikrobiyellerin doğru dozajda reçete edilmesi, bu ajanların günümüzde ve gelecekte etkisini korumasını sağlayacak olan en önemli önlemlerden biridir. Günümüzde antimikrobiyal direncin küresel bir halk sağlığı sorunu olduğu; gizli bir salgının tüm dünya üzerine yayıldığı bütün tıp ve veteriner otoriteleri tarafından kabul edilmekte, başta AB ve ABD olmak üzere tüm dünya devletleri, uluslararası insan ve hayvan sağlığı, gıda-tarım kuruluşları, üniversiteler ve toplum yararına çalışan organizasyonlar antimikrobiyal direnç sorununun yayılmasını önlemek ve oluşumunu yavaşlatmak için geniş kapsamlı çalışmalar yapmaktadırlar. WHO tarafından 2001 yılında antimikrobiyal direncin önlenmesi için “Küresel Antimikrobiyal Direnç Önleme Stratejisi” çalışmaları başlatılmış, bu kapsamda raporlar hazırlanmış ve en son olarak 2014 yılı için de bu yönde kapsamlı bir değerlendirme yapılmıştır. Bu raporlara göre; sorunun çözümü için çok sektörlü bir yaklaşım oluşturulmalıdır. Her ülke önerileri planlamak ve koordine etmek üzere ulusal özel komiteler oluşturmalıdır. WHO tarafından yapılan önerilerle birlikte OIE de 2006 yılında veteriner hekimlik alanında kullanılan antimikrobiyallerin sorumlu ve bilinçli kullanımı konusunda bir İlaç uygulamadan önce bakteri ile duyarlılık testleri yapılarak, sonuca göre kullanılacak ilaç saptanmalıdır. PETİNFO 2015/03 76-77 KEDİ&KÖPEK “Tek sağlık yaklaşımı” kapsamında yürütülecek çalışmalar bir merkezde toplanmalıdır. kılavuz geliştirmiştir. Kılavuzda, antimikrobiyallerin kullanımına izin veren ve denetleyen kuruluşların, veteriner ilaçları üreten sanayi kuruluşlarının, veteriner hekimlerin ve hayvan yetiştiricilerin antimikrobiyal direncin önlenmesindeki sorumlulukları detaylı olarak açıklanmıştır. Uluslararası boyutuyla incelendiğinde, Antimikrobiyal direnç son derece önemli bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirilmiştir. Gelişmiş ülkeler konuyu en üst makamlarıyla sahiplenmiş ve çözüm yolları aramışlardır. Bu kapsamda ABD’de Eylül 2014 tarihinde doğrudan Beyaz Saray’dan olacak şekilde Bakterilerin hızla çoğaldıkları döneme etkiyen antibiyotikler yönünden olduğu kadar, hangi ilaca ne kadar duyarlı olduklarının belirlenmesi bakımından da tanı bizim için önemli bir araçtır. “National Strategy For Combating Antibiotic Resistant Bacteria” başlıklı bir rapor yayınlanmıştır. Raporda mevcut durum ve yapılması gereken uygulamalar ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir. Antimirobiyal Direnç konusu multidisipliner bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Bunu ortaya koyacak şekilde 14 Kasım 2014 tarihinde FVE, tıp hekimleri ve diş hekimleri ortak bir deklarasyon ile antibiyotik direnci konusuna dikkat çekmişlerdir. Bu durum Tek Sağlık yaklaşımının da önemli bir çalışma alanıdır ve yapılacak çalışmalar bu kapsamda ele alınmalıdır. Ülkemizde de 2009 yılında Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Türk Tabipler Birliği arasında Tek Sağlık yaklaşımıyla ilgili “Ortak Deklarasyon” yayınlanmıştır. Antimikrobiyal direnç sorunu ülkemizde de gittikçe yayılıyor ve ciddi boyutlara ulaşıyor. Bu nedenle antimikrobiyal direnç probleminin kontrol altına alınması için ulusal bir strateji geliştirilmesi ve bunu farklı birimler altında değil ortak bir çatı altında toplayarak çalışmaların koordine edilmesi gerekir. Antimikrobiyal direnç konusunun önemine vurgu yapacak şekilde, PETİNFO 2015/03 78-79 Dünya Veteriner Hekimler Günü’nün 2012 yılı için teması “Antimikrobiyal Direnç” olarak seçilmiştir. TVHB ve Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği tarafından Dünya Veteriner Hekimleri Günü kutlamaları kapsamında hazırladığı “Veteriner Hekimlikte Antibiyotikler: Antibiyotiklere Direnç ve Direncin Çok Yönlü Etkileri” konulu broşür; WHA ve WHO tarafından yapılan ortaklaşa değerlendirme sonucunda birinci seçilmiştir. Yine bu kapsamda “Bilinçli Antibiyotik Kullanımı ve Antimikrobiyal Direnç Sempozyumu” T.C. Sağlık Bakanlığı, T.C Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji (EKMUD), TVHB ve Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği İşbirliği ile 18-19 Ekim 2012’de Ankara’da düzenlenmiştir. ANTİBİYOTİK DİRENCİNİN KONTROL ALTINA ALINMASI Eğer enfeksiyon etkeni ilaca duyarlı ise veya duyarlı olacağına inanılıyorsa ilaç kullanılmalıdır. İlaç yeterli dozda ve mümkün olduğu kadar kısa bir süre uygulanmalıdır. Etkisiz dozda veya gerektiğinden Antibiyotiklerin kullanımından ileri gelen sakıncalar 1. Dirençli mikroorganizma suşları ortaya çıkabilir. 2. Akılcı bir şekilde kullanılmadığında bağışıklık sistemi etkilenebilir. 3. Antibiyotiklerin doğrudan etkileri mevcuttur. 5. Antibiyogram yapılmadan kullanılan hastalarda ilaç alerjisi 6. Endotoksik şok KEDİ&KÖPEK daha uzun bir süre ilaç verilmesi, bakterinin direnç kazanmasını kolaylaştırabilir. İlaç uygulamadan önce hastalardan izole edilen bakteri ile duyarlılık testleri yapılarak bu testlerin sonucuna göre, kullanılacak ilaç saptanmalıdır. Bölgedeki çeşitli bakterilerde direnç prevalansı iyi bilinmelidir. Antibiyotik direncini kontrol altına almak için bazı stratejik konulara önem göstermek gerekir. Antibiyotik direncinin izlenmesi için, antibiyotik direnci aşamalarının ve eğilimlerinin belli coğrafik alanlarda belirlenmesi gereklidir. Antibiyotiklerin etkili kullanılmasında önemli hususlardan biri de reçeteye yazılmalarıdır. Antibiyotiklere direnç ile ilgili toplumda fazlaca bir bilgi birikimi söz konusu değildir. Bu amaçla toplumun ve bu konuyla ilgileneceklerin uzman kişiler tarafından bilgilendirilmesi önemlidir. Enfeksiyonların kontrolü antibiyotik direncini frenleyen çok önemli bir unsurdur. Antibiyotiklerin doğru kullanımı, antibiyotik dirençli bakterilerin yayılmasını ve ortaya çıkmasını azaltırken, enfeksiyon engelleme önlemleri bakterilerin yayılmasını kontrol altına almada ana etkendir. Veteriner hekimlikte kullanılan ilaçların ve özellikle de antibiyotiklerin bilinçli kullanımı son derece Yetkili kişilerin ve makamların, antimikrobiyalleri ve bu ilaçlarla ilgili olası herhangi bir direnç gelişimini değerlendirmek için reçete verilerini doğru şekilde izlemesi gerekmektedir. zoonoz bakteriler araştırılıyor Halen AB, ABD ve Kanada’da insan ve hayvan orijinli gösterge bakteriler ile gıdalardan izole edilen zoonoz karakterli bakterilerdeki direnç özeliklerini belirlemek ve izlemek üzere 15 izleme programı mevcuttur. Bunların veteriner hekimlik alanında olanları: NARMS, MARAN, DANMAP, GERM-VET, CIPARS, ITAVARM’dır. PETİNFO 2015/03 80 önemlidir. Antibiyotiklerin, bilinçli kullanıldıklarında enfeksiyonlarla mücadelede olağanüstü katkılar sağlayan, aksi durumda ise ağır yaralanmalara ve bazen de ölümlere yol açabilen silahlar oldukları kabul edilir. Antibiyotiklerin uygun kullanılmaları için bazı prensiplere dikkat edilmesi gerekir. Bunlardan başlıcaları; antibiyotikler kısıtlı ve dönüşümlü olarak kullanılmalı, antibiyotik kullanımı eğitimi verilmeli, ilaç firmaları denetlenmeli, antibiyogram yaparak doğru antibiyotik seçilmeli, antibiyotiklere karşı direnç durumu belirlenmelidir. Antibiyotiklere karşı direnç gelişiminin önlenmesinde alınması gereken önlemlerden biri de, bazı antibiyotiklerin rezerv olarak saklanmalarıdır. Sonuç olarak doğru ilaç kullanımı için sağlık mensuplarının eğitim kaliteleri artırılmalı, bilgileri periyodik hizmet içi eğitim programlarıyla güncelleştirilmeli ve bilgilendirmenin kontrolü de periyodik olarak yapılmalıdır. Bilinçsiz ve kontrolsüz ilaç kullanımı konusunda özellikle medya aracılığı ile toplumun da bilgilendirilmesi gerekir. Son söz olarak, Antimikrobiyal Direnci önleme noktasında yapılacak çalışmalar “Tek Sağlık Yaklaşımı” içerisinde ele alınmalıdır; bu konuda yürütülecek çalışmalar bir merkezde toplanarak “koordinasyon” sağlanmalıdır.