Kediler, yüzyıllardır insanlarla birliKte yaşamalarına rağmen özgür

Transkript

Kediler, yüzyıllardır insanlarla birliKte yaşamalarına rağmen özgür
PET SAĞLIĞI DERGİSİ
MART 2015 SAYI 73
l i kt e e
r
i
b
a
l a r l ı n e de n i i l .
n
a
s
n
i
r
r
ardır gür yapıla anlılardı
l
l
ı
y
z
c
z
en ö
arlı
e r, y ü
Kedil arına rağm e daha duy
al
res
yaşam ere göre st
l
köpek
s
s
s
s
e
e
r
r
t
t
s
s
İÇİNDEKİLER
8 > Dünyadan ve pet
sektöründen son haberler
Pet dünyasının tüm güncel
haberlerinin en doğru adresi
olan Petinfo’da bu ay da sektörel
gelişmeleri, bilimin ışığındaki
verileri ve ilgi çekici hikayeleri
siz hekimlerle paylaşıyoruz.
20 > Köpeklerin ehrlichiosis
korunmasında en doğru
tercih; Advantix
İnsan ve köpeklere kenelerle
bulaşan bakteriyel hastalıklardan
olan biri Ehrlichiosis yurdumuzdaki
belirsizliğin aksine, tüm dünyada
zoonotik aciller arasında gösterilen
ve önemi gittikçe artan Ehrlichia
enfeksiyonlardırdan biri olarak
kayıtlara geçmektedir.
28 > Yara iyileşmesi üzerine
Bioptron’un etkileri
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi
öğretim üyeleri, sıçanlarda
cerrahi olarak oluşturulmuş
cilt defektlerinin tam olarak
kapanmasında bioptron
uygulamalarının hızlandırıcı etkisi
olup olmadığını araştırdı.
sayfa
28
34 > Kedi ve köpeklerde bağışıklık
sistemi ile ilgili besin maddeleri
Mamaların içerisinde bulunan
besin maddelerinin kedi ve
köpeklerin bağışıklık sistemi
üzerinde etkisi büyüktür. Peki bu
besin maddeleri nelerdir?
50 > KHVHD’den 2015’de
her aya bir seminer
22 Şubat günü Crowne Plaza
İstanbul Harbiye Hotel’de
düzenlenen “KORNEA-Gözün
Penceresi” başlıklı seminerde
Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr.
Murat Şaroğlu sıralı ve interaktif
sunumlar gerçekleştirdi.
60 > Yavru köpek eğitimi
Köpekler doğru yönlendirilirse
ileride oluşacak bütün sorunların
önüne geçilebileceğini söyleyen
Dr. Gürbüz Ertürk bu ayki sayımızda
yavru köpeklerde tuvalet eğitiminin
püf noktalarını sizlerle paylaşıyor.
62 > Köpeklerde artritisi
6 adımda sağaltmak mümkün
Osteoartritis, bir yaşından
büyük her beş köpekten birini
etkilemektedir. Erken dönemde
uygulanacak çok yönlü iyileştirme
planlarıyla sadık dostlarımızı bu
sıkıntılı durumdan kurtarabiliriz.
sayfa
sayfa
62
20
22 > Petville Veteriner
Kliniği’ni ziyaret ettik
Veteriner Hekim Örge Meral
Ortaç’ı kliniğinde ziyaret ederek,
kısırlaştırmadan obeziteye, klinisyen
veteriner hekimlerin en çok
karşılaştıkları problemler üzerine
sıcak bir sohbet gerçekleştirdik.
sayfa
22
Veteriner Hekim Örge Meral Ortaç
ile hekimlik geçmişini, geleceğe
dair planlarını ve klinikte en çok
karşılaştığı problemleri konuştuk.
sayfa
34
72 > Veteriner hekimlikte akılcı
antibiyotik kullanımı
Antimikrobiyal direnci önlemek için
yapılacak çalışmalar “Tek Sağlık
Yaklaşımı” içerisinde ele alınmalıdır;
çünkü sorun kısa vadeli bir
yaklaşımla çözülebilecek nitelikte
bir sorun değildir.
sayfa
42 > Kedilerde stresin
davranışsal etkileri ve yöntemi
Kediler, yüzyıllardır insanlarla
birlikte yaşamalarına rağmen
özgür yapıları nedeni ile köpeklere
göre strese daha duyarlı canlılardır
ve stresi azaltmak için birçok
yöntem mevcuttur.
PETİNFO 2015/03 04-05
70
EDİTÖR
Erken tanı ile yaşlı
dostlarımızın artritise
bağlı ağrılarını
azaltabiliriz.
Veteriner Hekim
YAĞMUR AĞCAOĞLU
KORNEA-Gözün Penceresi
22 Şubat günü KHVHD’nin
düzenlediği seminerde
interaktif ve sıralı
sunumlar gerçekleştirildi.
KHVHD mesleğimizi ileri taşıyacak
çalışmalarına bir yenisini ekledi
Veteriner hekimleri bir araya
getirip, bilimsel platformlar oluşturarak,
mesleki bilgi birikimlerini artırmak için
faaliyetlerde bulunan Küçük Hayvan
Veteriner Hekimleri Derneği, 2015
yılında her ay bir seminer planları
olduğunu duyurmuşlardı. Küçük Hayvan
Veteriner Hekimleri Derneği, yılın
ikinci seminerini 22 Şubat Pazar günü,
Crowne Plaza İstanbul Harbiye Hotel’de,
“KORNEA-Gözün Penceresi” başlığı
ile Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr.
Murat Şaroğlu’nun sıralı ve interaktif
sunumlarıyla başarılı ve dikkat çekici bir
şekilde gerçekleştirdi.
Uzmanlarımız köşelerinde sizleri
bilgilendirmeye devam ediyor… 10 yaşına
gelmiş köpeklerin % 50’sinde az ya da
çok katarakt geliştiğini ve 14 yaşındaki
köpeklerin ise neredeyse tamamında az
ya da çok katarakt gözlendiğinin altını
çizen Prof. Dr. Murat Şaroğlu bu ayki
köşesinde sizler için katarakt vakalarını
değerlendirdi. Her zaman köpekler doğru
yönlendirilir ve uygun ödüllendirme
yapılırsa ileride oluşacak bütün sorunların
önüne geçilebileceğini söyleyen Dr.
Gürbüz Ertürk ise bu ay yavru köpeklerde
en sık karşılaşılan problem olan tuvalet
eğitiminin püf noktalarını siz değerli
veteriner hekimlerimizle paylaştı.
Bilimin ışığında kalmanız dileğiyle
Saygılarımla
Veteriner Hekim Ayça Üvez
> syf 50
Veteriner Hekim
GİZEM KUTUN
Köpeklerde
artritis sağaltımı
Erken dönemde
uygulanacak çok yönlü
iyileştirme planlarıyla
dostlarımızı sıkıntıdan
kurtarabiliriz.
> syf 62
petinfo
Mart / Sayı: 73
Pet Sağlığı Dergisi
Ayda bir yayımlanır.
YAYIN TÜRÜ
SÜRELİ YEREL
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım
Hizmetleri Tic. Ltd. Şti.
MEHMET AKTOP
GENEL KOORDİNATÖR
BARIŞ KOLGU
[email protected]
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Vet. Hekim YAĞMUR AĞCAOĞLU
[email protected]
YAZI İŞLERİ SORUMLUSU
VET. HEKİM AYÇA ÜVEZ
[email protected]
VET. HEKİM GİZEM KUTUN
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Murat şaroğlu
Dr. Gürbüz Ertürk
ART DİREKTÖR
EBRU DERELİ
[email protected]
GRAFİK TASARIM
EMEL VURAL
[email protected]
DANIŞMA KURULU
PROF. DR. AHMET ERGÜN
PROF. DR. NİLÜFER AYTUĞ
PROF. DR. TAMER DODURKA
Yrd. Doç. Dr. Özlem Şengöz Şirin
Dr. Banu Dokuzeylül
VET. HEKİM RAHŞAN EROL
BASKI
PORTAKAL BASIM MATBAACILIK
SANAYİ TİCARET A.Ş
HUZUR MAH. TOMURCUK SOK. NO: 5/1 4
LEVENT / İSTANBUL TEL: 0212 332 28 012
ADRES
YAYINCILAR SK. 10/4 34414
SEYRANTEPE - İSTANBUL
TEL: 0212 324 50 56 - 324 50 59
www.matmedya.com
ABONE
BANU SAYINÇ
[email protected]
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz.
Petinfo Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz, sektörel bir yayındır.
PETİNFO 2015/03 06-07
NOTLAR
Dalmaçyalılar için
yeni sağlık programı
Bayer kedi sahiplerini
iç parazitlere karşı bilinçlendiriyor
Geçtiğimiz Aralık ayında
başlayan ve Şubat ayına kadar
süren proje kapsamında Bayer
Hayvan Sağlığı bünyesinde,
pet ürünlerinden sorumlu
olarak çalışan Veteriner Hekim
Gülden Yılmaz ve Veteriner
Hekim Bülent Uçar İstanbul
içindeki pet kliniklerinde kedi
sahipleri ile buluştu. Pilot olarak
başlatılan projede, İstanbul’da
5 veteriner kliniğinde sunumlar
gerçekleştirildi ve öncelikli olarak
kedi sahiplerinde iç parazitlere
karşı farkındalık yaratmak
amaçlandı. Yapılan sunumda
animasyon videoları ile kedi
sahiplerine zoonotik özellikteki
parazitlerin yaşam siklusları
izlettirildi. Kedilerinin yaşam
tarzlarına göre hekimlerinin
tavsiye ettikleri sıklıklarda iç
parazit mücadelesi yaptırmaları
gerektiği, hem kendilerini hem
petlerini hem de çocuklarını
korumak için Bayer, proje
kapsamında İstanbul ve İzmir
başta olmak üzere kliniklerde kedi
sahipleriyle buluşmaya devam
etmeyi planlıyor.
PETİNFO 2015/03 08-09
Kennel Club sağır
dalmaçyalılarda yeni bir test
programını kabul etti. Kennel club
İşitsel Uyarılmış Beyin Sapının
Tepki (BAER)’sini ölçmeye yarayan
testin sağır dalmaçyalılarda
uygulanması gerektiğini kabul
etti. Bu test genellikle dalmaçyalı
ırklarının sadece yavrularında
duyma yeteneğini ölçmek
amacıyla kullanılırdı. Birleşik
Krallık’taki birçok uzman bu testi
köpeklerin duyma yetisini anlamak
ve derecelendirmek amacıyla
kullanmaktadır. Kennel Club,
dalmaçyalı ırk yetiştiricileriyle
beraber çalışarak ırk için resmi
BAER testi sağlık programını
yayınladı. Bu iş birliğiyle beraber
Kennel Club ırk üzerinde yapılan
bütün test sonuçlarına erişmiş
olacaktır. Bu araştırma sonucunda
dalmaçyalıların duyma yetileriyle
ilgili net bir veri elde edilecektir.
NOTLAR
Bavet İlaç Pazarlama Müdürü Cemal Kaya, kongrelerde
yer almaya ve çevre sağlığının her segmentinde
sektöre değer katmaya devam edeceklerini belirtti.
i
stanbul Fuar Merkezi’nde
12. Uluslararası Hayvancılık
Teknolojileri ve Hayvansal
Ürünleri İhtisas Fuarı, yurtiçinden
ve dışından gelen ziyaretçilerini
ağırladı. Yunanistan, Pakistan,
Macaristan, Letonya, Yemen,
Çin gibi farklı coğrafyalardan
gelen firmaların yanı sıra, yerli
firmalar da ürün ve hizmetlerini
sergileme ve sunma fırsatı buldular.
Fuarda, Bavet İlaç’ın geniş ürün
yelpazesinde yer alan; çiftlik
hayvanları, pet, at, kanatlı, çevre
sağlığı, arı ürünlerinin yanında ithal
etmiş olduğu Vetinov pet beslenme
ürünleri Diş Sağlığı, Bahçe
Koruyucu, Üriner Sağlık, Easypill
Kolay Tablet Yutturma, Smectite
Yeşil Kil Toksin Bağlayıcı, Joint
Support bitkisel antinflamatuar
ürünlerinin ziyaretçilere detaylı
tanıtımları gerçekleştirildi.
ARICILIĞA DA DEĞİNİLDİ
Bavet İlaç Animalia
Fuarı’nda yeni pet
ürünlerini tanıttı
Bavet İlaç, merkez kadrosunda bulunan Pazarlama
Müdürü Cemal Kaya, Teknik Müdür Dr. Demir Özdemir
ve saha personellerinin katılımı ile, standında ürünlerini
sergileyen ve sunan firmalar arasında yer aldı.
PETİNFO 2015/03 10-11
Arıcılık sektörüne yönelik;
“Varrao mücadelesi, petek güvesi“
gibi konularda seminerlerin
verildiği fuarda, İstanbul Ünv. Vet.
Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr.
Hayrettin Akkaya’da “Arıcılıkta
Kalıntı Sorunu” konulu semineri
ile katılımcıları aydınlattı. Bavet
İlaç yetkilileri, ürün yelpazelerinde
yer alan arıcılık ürünlerinden,
varroa mücadelesinde kullanılan
“Apıstan, Apıguard”, petek güvesi
mücadelesinde kullanılan “B401”
ve oğul çekmede kullanılan
“Swarm” isimli ürünlerinin detaylı
sunumunu gerçekleştirdi. Bavet İlaç
yetkilileri fuar ve sektörün geneline
yönelik görüş ve önerilerini, fuara
gelen Tv kanalları ile röportaj
yaparak dile getirdi.
Misyonu ve vizyonu gereği her
yıl bir önceki yıla oranla büyümeyi
ve büyümeye dayalı hizmet
kalitesini arttırmayı hedefleyen
Bavet İlaç, hızla değişen pazar
koşullarına ayak uydurarak, kendini
yenileyerek, bulunduğu sektöre
katkı sağlamaya devam edecektir.
NOTLAR
Dünya Hayvanları
Koruma Derneği
köpek itlafını
kınadığını açıkladı
Köpekler insanlardaki mutlu ve
kızgın yüzleri ayırt edebiliyor
Köpekler üzerinde yapılan
yeni araştırmaya göre, köpekler
insan yüzündeki kızgın ve mutlu
ifadeleri ayırt edebiliyor. Bu
buluş köpek sahiplerini nedense
hiç şaşırtmadı. Viyana’da yer alan
Messerli Araştırma Enstitüsü
Akıllı Köpek Laboratuvarı, bilim
adamları köpeklerin insan
yüzündeki sinirli ve mutlu
ifadeleri ayırt edebileceğine
yönelik araştırmalar yaptı.
20 köpeğe tekrarlı halde
yarım insan yüzü fotoğrafları
göstererek gerçekleştirilen
araştırmada köpeklerin yarısı
mutlu fotoğrafları gördüklerinde
burunları ile dokunarak
belirtmeleri, diğer yarısına ise
mutsuz fotoğrafı fark ettiklerinde
burunları ile dokunarak
belirtmeleri öğretildi.
Araştırmanın sonunda
köpeklerin insan yüzündeki
mimikleri ayırt edebildiği
keşfedilmiştir, hatta sadece
ağıza bakarak ya da sadece
göze bakarak da insanların
mutlu ya da sinirli olduğunu
anlayabildikleri anlaşılmıştır.
Kedilerin hava tabancası
ile yaralamaları artışta
İngiltere’de her 10 veteriner
hekimden 4’ü hava tabancası ile yaralanmış
kedi tedavi ediyor. British Veteriner Derneği
üyelerinin yaptığı araştırmalara göre,
İngiltere’de klinisyenlik yapan veteriner
hekimler son 12 ayda hava tabancası
ile yaralanan kedi hastalarında artış
olduğunu ve vakalarının birçoğunun ölümle
sonuçlandığını belirtiyor. Bu tarz vakaların
genellikle öğrencilerin yaz tatiline girdiği
dönemde gerçekleştiğini belirten birçok
veteriner hekim, bu gaddarca hareketi
yapanın çocuklar olduğunu düşünüyor.
PETİNFO 2015/03 12-13
Pakistan hükümetinin
aldığı itlaf kararını kınayan
Dünya Hayvanları Koruma
Derneği kararın tekrar ele
alınması gerektiğini bildirdi.
Dünya Hayvanları Koruma
Derneği, Parkistan’da alınan
sokak köpeklerini itlaf kararını
kınayarak bunun her koşulda
acımasız ve boş bir uygulama
olduğunu belirtti. Uygulamaya
karşı olduğunu açıkça belirten
topluluk bu problemin köpekleri
tanımlayıp kayıt altına alarak,
kısırlaştırarak, aşılayarak ve
bölgede yaşayan insanları bu
konuda bilinçlendirerek etkili
sonuca ulaşabileceklerini
söyledi. Uluslararası
kurallar çevresinde köpek
popülasyonunu kontrol altında
tutulabileceğini vurgulayan
ekip, uygulamaların insancıl
çerçevelerde yapılabileceğini
savunduklarını belirtti.
NOTLAR
Hayvan
refahı ile ilgili
sıkıntılar kapıda
Hayvanların fiziksel ve psikolojik açıdan
sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmelerini
sağlamaya amaçlayan hayvan refahı
konusunda İngiltere sınıfta kaldı.
PAW’ın son raporlarına
göre, İngiltere hayvan refahı
konusunda sınıfta kaldı.
PAW’ın son raporlarına
göre İngiltere’de yaşayan
pet hayvanlarında
davranış bozukluğu ve
obezite konusunda ciddi
sıkıntılar var. Bu sebeple,
ciddi bir hayvan refahı
krizinin söz konusu olduğu
düşünülüyor. Ocak ayında
yayınlanan yeni rapora göre;
köpeklerde can sıkıntısının,
eğitim eksikliğinin ve
yetersiz egzersizlerin
neden olduğu yıkıcı
davranışlar ve köpeklerin
çevresindekilere karşı
gösterdiği agresiflikte
ciddi artışlar dikkat
çekiyor. Ayrıca bu
sonuçlara göre hayvanlarda
obezite oranınında
farkedilir derecede arttığı
saptanmıştır. İngiltere’deki
veteriner hekimlerin % 80’i,
önümüzdeki 5 yıllık sürede,
obez hayvanların daha da
çoğalacağını öngörmektedir.
PETİNFO 2015/03 14-15
21.000 pet
üzerinde
yapILAN
araştırmaYa
GÖRE
> 1,5 milyon
köpek yeterince
sosyalleştirilmiyor.
> 250.000 köpek insanlara
ve diğer hayvanlara agresif
davranışlar gösteriyor
ve hayvan sahiplerinin %
30’u köpeklerinin başka bir
köpek tarafından saldırıya
uğradığını ve ısırıldığını
söylemektedir. > 5,5 milyon köpek
yağlı ödül mamaları
ile besleniyor.
> Hayvan sahiplerinin
% 55’inden fazlası
beslenme konusunda
veteriner hekimin
tavsiyelerini uygulamıyor. > Her 3 hayvan sahibinden
biri mikroçip uygulamasının
yakında zorunlu hale
getirileceğinden habersiz.
> Milyonlarca hayvan
aşılatılmıyor.
> Pet sahipleri online
satışın başlaması
gerektiğini düşünüyor.
NOTLAR
Irk yetiştiriciliği
kurallarında
değişiklik
Minyatür
ince tüylü
dachshund
DNA’ları Lafora
hastalağı
yönünden test
edilecek.
Sertifikalı ırk yetiştiriciliği için ırklara özel
yeni şartlar getirildi. Irk yetiştiricilerinin
yapılan değişiklikleri 6 ay içerisinde yerine
getirmesi bekleniyor.
EurasIer
Kalça skoru ölçümü
şartı konuldu, dirsek
displazisi yatkınlığı
ölçümü ve patella
testi yapılması
önerilenler arasında.
Tibet terier
PRA3 ve rcd4PRA yönünden
DNA testi
zorunluluğu
getirildi.
Newfoundland
Dirsek displazisine
yatkınlığı ölçülme
şartı getirildi.
Ayrıca 7 yaşından
büyük dişilerin
yavrulatılmaması
öneriliyor.
Papaz Russel
Terrier
Olası primer lens
lüksasyonu, geç
başlayan ataksi,
spinoserebellar
ataksiye karşı DNA
testi yapılması
şartı getirildi.
PETİNFO 2015/03 16-17
Köpeklerin ehrlichiosis’e karşı
korunmasında doğru tercih
AdvantIx
İnsan ve köpeklere kenelerle bulaşan bakteriyel
hastalıklardan olan Ehrlichiosis, tüm dünyada
zoonotik acil hastalıklar arasında gösterilen
ve önemi gittikçe artan enfeksiyonlardandır.
Ehrlichiosis, kene kaynaklı
enfeksiyöz köpek hastalığıdır. Bu
riketsiyal bakteri, dünyanın birçok
yerinde bulunmasına rağmen, ilk defa
1935 yılında Cezayir’de fark edilmiştir.
Bu hastalık, 1970 yılında Vietnam
Savaşı’ndan dönen askeri köpeklerde
ortaya çıkmış, şiddetli semptomları
ve ölümler sebebiyle tüm dünyada
oldukça dikkat çekmiştir. Özellikle
de Alman Çoban köpekleri ve
Doberman Pinchers ırklarında şiddetli
enfeksiyonlara sebep olmuştur.
Ehrlichia, adını bu riketsiyal
bakteriyi ilk bulan Dr. Ehrlich’den
alan, konakçısının beyaz kan
hücrelerinde yaşayarak enfekte
eden bir türdür. Farklı Ehrlichia
türleri, farklı tip beyaz kan
hücrelerinin içerisinde yaşamaktadır.
Konakçıları; insanlar, petler ve vahşi
hayvanlardır. Konakçıdan konakçıya
PETİNFO 2015/03 20-21
kahverengi kene (Rhipicephalus
sanguineus) ısırığıyla bulaşan
Ehrlichia, hücrelere intraselüler
olarak penetre olmasından dolayı
vücuttan uzaklaştırılması oldukça
zordur. Köpeklerde en sık rastlanan
ehrlichiosis etkenleri; Ehrlichia
canis, E. chaffeensis, E. ewingii’dir.
Ehrlichiosis vakaları
3 fazda karşımıza çıkmaktadır
Ehrlichiosis köpeklerde 3 fazda
hastalık meydana getirmektedir;
akut, subklinik, kronik. Hastalığın
akut fazı genellikle kene ısırığından
1-3 hafta sonra gelişerek, 2-4 hafta
devam etmektedir. Ehrlichia etkeni
bu dönemde beyaz kan hücrelerinin
içerisine girerek çoğalmaya
başlar. Beyaz kan hücrelerinin
çok olduğu; lenf nodüllerinde,
dalak, karaciğer ve kemik iliğinde
yapısal bozukluklara sebep olarak,
büyümelerine neden olur. Kanın
pıhtılaşmasını sağlayan trombositleri
parçalayarak trombositopeni
medyana getirir. Anemi, ateş,
halsizlik, depresyon, iştah kaybı, kısa
ve hızlı respirasyon, eklemlerde; ağrı,
tutukluk ve morluklar sık gözlenen
semptomlardır. Birçok köpek bu
aşamada hastalığı yener ve düzelir,
eğer düzelmezse hastalık subklinik
faza geçer.
Ehrlichiosisin subklinik fazında,
köpek normal görünmektedir ya da
az miktarda anemi söz konusudur.
Bu faz boyunca Ehrlichia etkenleri
dalak içerisinde yaşamaktadır. Bu
faz aylarca hatta yıllarca devam
edebilmektedir. Bu dönemde tedavi
edildiğinde hasta düzelebilse de,
bazı durumlarda hastalık ilerleyerek
kronik faza geçebilmektedir.
Hastalık kronik dönemde
yumuşak geçebileceği gibi şiddetli de
karşımıza çıkabilmektedir. Kilo kaybı,
anemi, sinirsel belirtiler, kanama,
gözlerde yangı, arka ayaklarda
ödem ve ateş hastalığın bu fazında
gözlenebilmektedir. Alman
Çoban köpekleri ve Doberman
Pinchers’lar kronikleşmeye yatkın
ırklardır. Hemogram sonuçlarında
bütün beyaz kan hücrelerinde
azalma söz konusudur. Fakat
bazen lenfositlerde yükselmeyle
de karşılaşabilmekteyiz. Bu
anormal bir durumdur ve leukemi
ile karışabilmektedir. Hastalık
kronikleştiği zaman kendini devamlı
tekrarlayacaktır, özellikle de stres
bu durumu tetikleyecektir. Bazı
vakalarda ehrlichiosis kaynaklı
artritis ve glomerulonefritis’te
gelişebilmektedir. Hastalığın en
spesifik laboratuvar bulgusu, her
fazda karşılaşılan trombositopenidir.
Protein seviyelerindeki değişiklik
de sık gözlenmektedir. Özellikle
de albümin seviyesinde düşüş
gözlenirken, globülinlerde artış
meydana gelmektedir.
Köpekleri ehrlichiosisden
nasıl koruyabiliriz?
Köpekleri ehrlichiosisten
korumanın en etkili yolu kene
kontrolüdür. Advantix geniş
spektrumlu kovucu ve öldürücü
özelliği sayesinde kene kontrolünde
mükemmel bir çözüm ortağıdır.
Advantix’in kenelere karşı
etkinliği bilimsel araştırmalarla
kanıtlanmıştır. Etkili olduğu; Ixodes
ricinus, Rhipicephalus sanguineus,
Dermacentor spp. gibi kene türlerine
karşı tedavi ve koruyucu amaçlı
kullanılır. Köpekler üzerinde keneler
mevcutken uygulandığında keneleri
öldürür, fakat bu keneler yapışık
olarak deride kalabilirler. Hayvanların
üzerine atlayacak kenelere karşı da
kovucu ve öldürücü etkisi vardır. Bir
uygulama, kenelere karşı 4 hafta
boyunca etkinlik sağlar.
Advantix nasıl etki eder?
Advantix kloronikotinil
grubundan imidakloprit ve sentetik
pretroit sınıfından permethrin
etken maddelerini içermektedir. Bu
kombinasyon insektisit, akarisit ve
repellent (kovucu) olarak etki eder.
Köpeklerde ektoparaziter mücadele
amacıyla kullanılan topikal damlatma
çözeltisidir. Advantix köpeklerin
derisine damlatıldıktan sonra çözelti
hızlı bir şekilde vücut yüzeyine
dağılarak etki eder. Her iki aktif
madde de, uygulanan hayvanın deri
ve tüylerinde 4 hafta boyunca aktif
olarak kalır. 
Ehrlichiosis
zoonoz bir
hastalıktır
E. chaffeensis ve E. ewingii
etkenlerinin zoonoz oldukları
her zaman göz önünde
bulundurulmalıdır. Etken
insanlarda da enfeksiyonlara
sebep olmasına rağmen,
bulaşmalar köpekten insana ya
da başka türlere direkt olarak
gerçekleşmemektedir. Hastalık
konakçılara sadece kenelerle
bulaşmaktadır. Bu sebeple hayvan
sahiplerini, evcil hayvanlarının
tüyleri arasında yer alabilecek bir
kenenin onun için risk teşkil ettiği
konusunda bilgilendirmelisiniz.
AdvantIx’i
tercih etmeniz
için 7 neden
1
Güçlü kovucu ve
öldürücü etkisi
mevcuttur.
2
Köpeklerdeki vektörel
kaynaklı hastalıkların
bulaşma riskini azaltır.
3
Yaygın dış parazitlerde
etkilidir.
4
Gebelik ve laktasyon
sırasında kullanılabilir.
5
Ayda bir kez
uygulanması
önerilmektedir.
6
7 haftadan büyük
ve 1,5 kg’dan ağır
yavrularda kullanılabilir.
7
Banyo ve
yıkamadan sonra
da etkisini sürdürür.
KLİNİK
Kendimi veteriner hekimlik
dışında bir iş yaparken
hayal edemiyorum
Mesleğini çok sevdiğini ve severek yaptığını söyleyen Veteriner Hekim Örge Meral
Ortaç ile Petville Veteriner Kliniği’nde kısırlaştırmadan obeziteye, klinisyen veteriner
hekimlerin kliniklerinde en çok karşılaştıkları problemler için çözüm yolu aradık.
Başarılı bir hekim
olmasının yanında
gerçek bir hayvansever
de olan Veteriner
Hekim Örge Meral
Ortaç’ı kliniğinde
ziyaret ettik.
V
eteriner hekim Örge Meral
Ortaç, 1979 Ankara doğumlu
ilkokul öğrenimini Ankara’da,
orta ve lise öğrenimini
İstanbul’da tamamlamış. Ardından
1996 senesinde Uludağ Üniversitesi
Veteriner Fakültesi’nde üniversite
eğitimine başlayan Örge Meral Ortaç,
bir sene sonra yatay geçişle İstanbul
Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ne
geçerek eğitimine devam etmiş ve
2001 senesinde mezun olmuştur.
Veteriner Hekim Örge Meral Ortaç
hayvanlar ve çocuklar konusunda
oldukça hassas bir yapıya sahip.
Dört tanesi kliniğinde ve iki tanesi
de evinde olmak üzere altı kedisinin
olduğunu belirtti.
PETİNFO 2015/03 22-23
Veteriner hekim olmaya nasıl karar
verdiniz? Sizi bu mesleğe yönelten
en büyük etken neydi?
Çocukluk dönemimden beri
hayvanlara karşı oldukça büyük bir
sevgim vardı ve mesleği seçmemde
en büyük etken de bu olmuştur.
Veteriner hekim olmaya karar
verdiğim bir an ya da olay olmadı
açıkçası zaten hep istiyordum.
Doğrusunu söylemek gerekirse
kendimi bu meslek dışında bir
şey yaparken hayal edemiyorum.
Ülkemizde eğitim sisteminin
getirdiği zorluklar ve zorunluluklar
nedeniyle, çoğu öğrenci becerilerine
ya da yönelimlerine uygun mesleği
seçememekte. Kendimi bu yönden
çok şanslı hissediyorum. Gerçekten
sevdiğim ve severek yaptığım bir
mesleğe sahibim.
Bilgiye kolaylıkla erişebildiğimiz bu günlerde hasta
sahiplerine, doğru ve güvenilir bilgiyi yalnızca veteriner
hekimlerden alabileceklerini anlatma görevini üstlenmeliyiz.
Petville Veteriner Kliniği’nin açılış
sürecini bize kısaca anlatır mısınız?
2001 senesinde mezun
olduktan sonra okulda aldığım
teorik bilginin üzerine pratik
deneyim kazanmak ve de kendimi
geliştirmek amacıyla sekiz sene
boyunca çeşitli kliniklerde çalıştım.
2009 yılında da kızkardeşimin ve
eşimin desteği ile Petville Veteriner
Kliniği’ni açtım. Küçük bir sermaye
ile açtığımız kliniğimizi, her sene
ihtiyaçlarımıza ve eksiklerimize
göre hedefler belirleyerek donanım
yönünden, kendimi de bilgi ve
deneyim bakımından geliştirerek
istikrarlı ve özverili bir çalışma ile bu
noktaya gelebilmiş bulunmaktayım.
Şu anda kliniğimiz bünyesinde
koruyucu hekimlik, tedavi, hasta
takibi, yumuşak doku ve kısırlaştırma
operasyonları, tüm kan analizleri
ve dijital röntgen, yoğun bakım,
diş ünitesi gibi dallarda hizmet
verilmekte, uzmanlık gerektiren
tedavi ve cerrahi uygulamalarda da
uzman meslektaşlarımızla işbirliği
halinde çalışılmaktadır.
Meslek hayatınızda “Benim için
unutulmaz bir anıdır.” dediğiniz bir
olay var mı?
Bu geçen yıllar içerisinde iyi ve
kötü anılarım oldu, fakat sorunuza
kapsamlı bir cevap vermem gerekirse;
kedim Narin’i örnek gösterebilirim.
2011 senesinde “Şurada bir kedi
var, gidip bakabilir misiniz?” diyerek
aldığım bir telefon sonucunda
buldum onu. Son derece kötü bir
durumdaydı. Kaza geçirmiş, her iki
gözü de çıkmış ve şok halindeydi.
Yaşama şansı çok azdı. Üst üste
ağır operasyonlar geçirdi fakat her
iki gözünü de ne yazık ki kaybetti.
Erişkin bir kediydi ve sıfırdan hayatı
öğrenmek zorundaydı. Çok yoğun
bir rehabilitasyon döneminden
geçti. Onun hayata dönüşünü
günbegün izlemek bir mucizeye
tanık olmak gibiydi. Yemek yemeğe
başlaması, ilk ürkek adımlarını atışı,
ilk miyavlaması tam anlamıyla bir
cesaret örneğiydi. Onun yaşama
azmi, hayata sıkıca bağlanması
ve sevgi dolu kalbi bana çok şey
öğretti. Narin, şu anda yaklaşık
6 yaşında, artık tüm ihtiyaçlarını
kendisi gideriyor, ayrıca son derece
mutlu ve sevgi dolu bir kedi. Onu
tanımama vesile olan kişiden ise o
telefondan sonra haber almadım.
KLİNİK
Hasta sahipleri ile olan ilişkilerinizde nelere dikkat ediyorsunuz? Hasta
sahiplerinin veteriner hekimlere
bakışı sizce nasıl?
Öncelikle onları hastalarımın
ailesi olarak görüyorum. Hastam, ne
yazık ki bana hastalığı konusunda
kısıtlı bilgi verebildiği için ailesinin
Örge Meral Ortaç,
sokak hayvanları için
elinden geleni yapmaya
çalıştığını söylüyor.
farklı kliniklerde deneyim
kazandıktan sonra kendi
kliniğini açan Örge Meral
Ortaç, eksikliklere ve
ihtiyaçlara göre bir
rota çizerek bu günlere
geldiğini söylüyor.
gözlemleri ve söyledikleri benim için
oldukça önem taşıyor. Genellikle
muayenelerim sırasında onlardan
mümkün olduğunca fazla bilgi
almaya ve aynı ölçüde bilgilendirmeye
dikkat ediyorum. Bunun da
üzerlerinde olumlu bir etki bıraktığı
kanısındayım. Muayene sonrasında
kafalarında soru işareti kalmayacak
şekilde ayrılan ailelerin bize karşı
olan güveninin arttığı kanısındayım.
Artık bilgiye kolaylıkla ulaşılan bir
dönemdeyiz. Çoğu zaman yanlış
bilgiler ve yaklaşımlar hastalarımızın
sağlığını da olumsuz yönde
etkiliyor, bu nedenle doğru bilgiyi
yalnızca veteriner hekimlerinden
alabileceklerini bilerek gelen
ailelerimin sayısı gitgide çoğalıyor.
Saf sevgiyi
fark eden
yegane varlıklar
Benim için hayvanseverlik;
sadece yedirmek, içirmek,
barındırmak değil, onların tüm
ihtiyaçlarına hayatı boyunca cevap
verebilmektir. Bütün canlıların en
önemli ihtiyaçlarının başında da
sevginin geldiğini düşünüyorum.
Hayvanlar ve çocuklar saf sevgiyi
fark eden yegane varlıklardır. Bunu
anladıklarında size yüzlerce katı
sevgiyle karşılık veriyorlar.
Türkiye’de önlenemeyen sokak
hayvanlarında ki artış konusunda
sizce ne yapılması gerekiyor?
Bu konu gerçekten ülkemizde
hep geri planda kalmış ama son
derece önemli bir konu. İnsan, hayvan
ve doğa ayrılmaz bir bütündür. Sokak
hayvanlarının yaşam alanlarını
yok ederek, onları beton blokların
arasına sıkıştırıp, sonrasında da
gerekli önlemler alınmadığı için
PETİNFO 2015/03 24-25
artışları karşısında şikayet edip,
onlardan kurtulmaya çalışmak bana
göre son derece yanlış. Mevcut
popülasyonun artmasını önlemenin
yolu kısırlaştırmadan geçiyor.
Belediyeler ve bizler işbirliği yaparak,
bunun gerçekleşmesi yönünde
çalışmalıyız. Klinisyenler olarak
sokak hayvanları konusunda gerekli
bilince sahip olduğumuza inanıyorum.
Elimizden gelenin en iyisini yapmaya
çalışıyoruz. Fakat bu konuda
belediyelere bizden daha büyük
görevler düşmekte. Barınaklarda,
kötü koşullarda hayvanlara hapis
hayatı yaşatmaktansa, kısırlaştırarak
ve yaşam kalitelerini arttırarak
popülasyonu azaltma yoluna
gitmeleri kanısındayım.
KLİNİK
Örge Meral Ortaç,
kısırlaştırma için endişe
yaşayan hasta sahiplerini
bilgilendiriyor.
Hayvan sahiplerinin kısırlaştırma
konusuna bakış açıları nasıl? Onları
bu konuda nasıl ikna ediyorsunuz?
Kısırlaştırmayı reddeden hayvan
sahiplerine kızgınlık döneminde
nasıl önerilerde bulunuyorsunuz?
Bu konudaki bilinç düzeyinin
gün geçtikçe arttığını görmekteyim.
Bulunduğumuz çevre adalara da
yakın olma sebebiyle özellikle kedi
popülasyonunun yoğun olduğu bir
bölge. Kısırlaştırma konusundaki
ilk endişeleri; hayvanların üreme
ve annelik duygusunu tatmaları
gerektiği ve bunu ellerinden
almanın, insani bir davranış olmadığı
yönünde. Muayenelerimiz esnasında;
hayvanların üreme dürtülerinin
seksüel hormonların etkisiyle ve
çoğalmak amacıyla gerçekleştiği,
bizim gibi bir aile kurma duygusuyla
olmadığını, sadece sütten kesildiği
döneme kadar içgüdüsel bir annelik
yaşadıklarını, kedi ve köpeklerin sosyal
yaşantılarının temel özelliklerini
açıklayarak, onları bilgilendiriyoruz.
Bunun yanı sıra kısırlaştırmanın
hayvan sağlığı ve yaşam kalitesi
üzerindeki olumlu etkileri ile aksi
Özellikle kilo kontrolü ve obezite
konusunda hayvan sahiplerine ne
gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
Kliniğimizde muayenemizin
olmazsa olmazlarından birisi de kilo
kontrolüdür. Bebeklik döneminden
itibaren gelen hastalarımızın her
muayenesinde kilo kontrolü yapılır
ve kayıt edilir. Hasta sahipleri artık
o kadar alışkınlar ki, çoğu zaman
ben söylemeden kendileri talep
ediyorlar. Bu sayede hastalarımızın
kilolarındaki artışları veya azalışları
Obezite ile mücadelede
başarıya ulaşmak için;
uygun egzersiz programı,
dengeli ve ölçülü bir
beslenme ve buna uygun
hareket edebilecek bir
hasta sahibi gerekir.
durumda karşılaşılabilecek hastalıklar
konusunda bilgilendirme yapıyoruz.
Kısırlaştırmayı reddeden sınırlı
sayıdaki hasta sahiplerine kızgınlık
dönemlerinde sadece aromaterapi
ve bitkisel sakinleştiriciler önererek
yardımcı olmaktayım. Kızgınlık
erteleyici hormon tedavilerini
mümkün olduğunca hayvanın sakin
olduğu dönemlerde yapılması
taraftarıyım. Bu hormon tedavisinin
meydana getirebileceği yan etkileri de
hasta sahibine açıklayarak uygulama
yapmayı seçiyorum.
PETİNFO 2015/03 26-27
gözlemleyebiliyoruz. Genelleme
yapmak gerekirse evlerde yaşayan
hayvanların % 50’si aşırı kilolu
veya obez. Bunların getirebileceği
hastalıklardan korunmak ise bebeklik
çağından itibaren hasta sahibini
bilinçlendirmek ve beslenme ile
kombine bir egzersiz programından
geçmektedir. Özellikle kısırlaştırma
sonrasında azalan hormonal üretimi
ve kısıtlı aktivite hızlı bir biçimde
kilo almaya yol açabilmekte.
Bunun önüne geçmek için ameliyat
sonrasında ihtiyaca uygun özel kuru
mamaları önermekteyim. Vücut
kondisyon skorunu belirleyerek, ne
kadar yemesi gerektiği hesaplanıp,
hasta sahibinden buna uyması
istenmektedir. Uygun bir egzersiz
programı, dengeli ve ölçülü bir
beslenme ve buna uygun hareket
edebilecek hasta sahibi; bu
kombinasyonunu gerçekleştirdiğimiz
ölçüde başarı kazanabiliyoruz. Fakat
bu üçlüden birinde dahi aksama
olduğunda tekrar en başa dönüyoruz.
ADVERTORIAL
Sıçanlarda yara iyileşmesi üzerine
Bioptron’un etkileri
Bu çalışmada, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri sıçanlarda
cerrahi olarak oluşturulmuş cilt defektlerinin tam olarak kapanmasında
bioptron uygulamalarının hızlandırıcı etkisi olup olmadığı araştırdı.
Murat BİR TANE, Hakan GÜRBÜZ, Siranuş KOKİNO, Mustafa YILDIZ
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı
Amaç: Bu çalışmada lineer polarize
polikromatik ışığın sıçanlarda yara
iyileşmesini hızlandırıcı etkisi araştırıldı.
Çalışma planı: Bu çalışmada
yaş ortalaması 6 ay, ortalama ağırlığı
220 gram olan Sprague-Dawley tipi
10 adet sıçan kullanıldı. İki sıçan
anestezi komplikasyonları sonucu
öldükleri için değerlendirmeye
alınmadı. Genel anestezi altında
sıçanların sırtlarında orta hatta, biri
proksimalde, diğeri 10 cm distalde
ve çapları 1.5 cm olan iki adet yara
açıldı. Proksimalde yer alan yaraların
tedavisinde günde bir kere olmak
üzere 4 dakikalık bioptron tedavisi
ve serum fizyolojik (SF) pansuman;
distaldeki kontrol yaraların tedavisinde
sadece serum fizyolojik pansuman
uygulandı. Her iki uygulama grubunda
ortalama iyileşme (kapanma)
süreleri inspeksiyonla belirlendi ve
karşılaştırma yapıldı.
Sonuçlar: Bioptron uygulaması
yapılan proksimal yaraların ortalama
kapanma süresi 15 gün (dağılım 14-16
gün); sadece SF pansuman uygulanan
distaldeki yaraların ortalama kapanma
süresi 25.1 gün (dağılım 24-26
gün) bulundu. Yaraların hiçbirinde
komplikasyon görülmedi.
Çıkarımlar: Lineer polarize
polikromatik ışık sıçanlarda yara
iyileşme hızını anlamlı derecede
artırmayı sağlar.
Bası yaraları özellikle yatağa
bağımlı ve duyu yitimi olan
hastalarda sıklıkla karşılaşılan bir
problemdir. Bası veya daha farklı
etiyolojiler ile oluşan cilt defektlerinin
tedavisinde ışık, elektrik akımı ve
manyetik alan gibi birçok fizik tedavi
ajanı kullanılmış ve başarılı sonuçlar
bildirilmiştir. Yara tedavisinde
kullanılan yöntemlerden biri de lineer
polarize polikromatik ışıktır (bioptron).
Bioptron, düşük yoğunluklu
lazer ışınlarının biostimülasyon
etkilerinin polarizasyon özelliğinden
kaynaklandığının anlaşılmasından
sonra üretilmeye başlanmış; polarize,
lazer ışınına benzerlik gösteren,
ancak polikromatik olması ile
ondan ayrılan sarı renkli bir ışıktır.
Bioptronun dalga boyu 400-2000
m’dir. Işık dalgasının infraruj olan
bölümü ışığın 1-2 cm derine etki
Bioptron terapisi,
mikrosirkülasyonu
geliştirerek yaraların
iyileşmesine yardım eder.
Zepter Marka Müdürü
Serkan Tekkeli Bioptron ile ilgili
merak edilenleri açıkladı (solda).
etmesini sağlar. Bioptronun insanda
çeşitli hücresel ve hümoral immün
reaksiyonları harekete geçirerek
biostimülasyon etkisi oluşturduğu,
bu özelliği ile yara iyileşmesini
hızlandırdığı bildirilmiştir. Travma
veya bası gibi çeşitli nedenlerle
oluşan cilt defektlerinin iyileşmesi
temelde enflamasyon, proliferasyon
ve yeniden yapılanma süreçlerini
içerir. Cerrahi yaralarda, kesilen
damarlardan sızan kan pıhtılaşarak
doku defektini doldurur. Pıhtı
içinde ve yara kenarında oluşan
enflamasyon sonucu nötrofiller ve
sonrasında doku makrofajları yara
bölgesine gelir. Bunlar nekrotik
doku kırıntılarını ve eritrositleri
temizlerler. Pıhtı içindeki fibrin ağı
yardımı ile fibroblastlar aktive olur ve
beraberinde yeni damarlanma başlar.
Bunu kollajen doku yapımı izler. Yara
kenarında çoğalan epitel hücreleri
pıhtının altından ilerleyerek doku
kaybını önler. Sonrasında yüzeydeki
epitel rejenerasyonu ile yara yüzeyi
tamamen örtülür. Yara iyileşme
sürecinin sözü edilen bu fazlarında
bioptronun yararlı etkileri olduğuna
dair sınırlı sayıda çalışma vardır.
Bu çalışmada, sıçanlarda cerrahi
olarak oluşturulmuş cilt defektlerinin
tam olarak kapanmasında bioptron
uygulamalarının hızlandırıcı etkisi
olup olmadığı araştırıldı.
Gereç ve yöntem
Bu çalışmada yaş ortalaması 6
ay, ortalama ağırlığı 220±20 gram
olan Sprague-Dawley tipi 10 adet
sıçan kullanıldı. Sıçanların ikisi
ameliyat veya bioptron uygulaması
sırasında anestezi komplikasyonları
sonucu öldükleri için değerlendirmeye
alınmadı. Sıçanlar tedavi süreci
boyunca protein içeriği % 24 olan
fare yemi ile beslendiler. Sıçanlara,
yara oluşturmak için yapılacak
ameliyattan önce anestezi amacı
ile kas içi 0.6 ml ketamin ve 0.4
ml % 2’lik xylazine hidroklorid
uygulandı. Genel anestezi altında
sıçanların sırtlarındaki tüyler bisturi
ile temizlendikten sonra temizlenen
alan betadin ile dezenfekte edildi.
Tüm sıçanlarda tüylerden arındırılmış
bölgede, steril şartlarda, aralarında
5-10 cm olacak şekilde, çapları 1.5
cm olan iki adet yara açıldı. Sıçan
sırtı orta hattında gerçekleştirilen
ameliyatlarda, cilt, cilt altı doku
eksize edildi. Omur kemik çıkıntıları
üzerindeki fasya korundu. Amaç
kronik bası yarasına uygun bir ortam
elde etmekti. Yaralar cerrahi sonrası
kanama kontrolünü takiben betadin
solüsyon ile dezenfekte edildi. Rutin
antibiyotik profilaksisi için kas içi 200
mg sefazolin yapıldı.
Yaralar bir gün kendi haline
bırakıldıktan sonra, tümüne günde
Bioptron ışınları, bağ dokunun
ana maddesi olan kollajenlerin
yapımından sorumlu fibroblastların
sayısını ve etkinliğini artırır.
bir kez serum fizyolojik (SF) ile
pansuman yapıldı. Proksimalde
yer alan yaraların tedavisinde
ek olarak günde bir kere olmak
üzere 4 dakikalık bioptron tedavisi
uygulandı. Bioptron ve SF pansuman
uygulamaları sırasında sıçanlar
uygulama kolaylığı açısından aynı
dozlardaki kas içi ketamin ve xylazine
hidroklorid ile uyutuldu. Işığın yara
üzerine dik olarak uygulanmasına
dikkat edildi. Distaldeki kontrol
yaraların tedavisinde sadece
SF pansumanı yapıldı. Yaraların
kapandığına dair karar inspeksiyonla
verildi. Cilt bütünlüğü sağlandığı anda
yara kapanmış olarak kabul edildi.
Bioptron+SF pansuman uygulanan
ve sadece SF pansuman uygulanan
yaraların ortalama iyileşme süreleri
araştırıldı. Proksimal ve distaldeki
yaraların ortalama kapanma süreleri
Wilcoxon eşleştirilmiş 2 örnek testi
ile karşılaştırıldı. Tedaviler sırasında
oluşan komplikasyonlar kaydedildi.
ADVERTORIAL
Yara iyileşme hızını anlamlı bir şekilde hızlandıran
bioptron, lazere göre daha ucuz bir yöntemdir.
Yara iyileşmesinin ilk
evresinde bioptron
uygulanması,
ortamdaki lenfosit
ve monositlerin
aktivitelerinde artış
sağlamaktadır.
Sonuçlar
Sıçanlarda SF pansumanın yanı
sıra bioptron uygulaması yapılan
proksimal yaraların ortalama
kapanma süresi 15 gün (dağılım
14-16 gün); sadece SF pansuman
uygulanan distaldeki yaraların
ortalama kapanma süresi ise 25.1
gün (dağılım 24-26 gün) olarak
belirlendi. Tedavi sonrasında yaraların
hiçbirinde enfeksiyon görülmedi.
Tartışma
Cilt defektlerinin iyileşmesi
üzerine düşük yoğunluklu lazerin
etkilerini araştıran birçok deneysel
çalışma vardır. Karşıt görüşler olsa
da, bu deneysel çalışmaların çoğunda
lazer uygulamalarının sıçanlarda
yara iyileşmesini hızlandırıcı etkisi
olduğu bildirilmektedir. Bazı deneysel
çalışmalarda, lazer uygulamalarının
yaranın gerilme kuvvetlerine karşı
olan tensil direncini artırdığı da
bildirilmiştir. Lazerin bu etkilerinin
lazer tipine, doza ve uygulama
sürelerine bağlı olduğu belirtilmiş,
olumsuz sonuçlar bildiren çalışmalar
bu açıdan eleştirilmiştir.
Düşük yoğunluklu uygulanan
lazerin, in vitro fibroblast kültürlerinde
ve in vivo hayvan deneylerinde
gösterildiği üzere, biostimülasyon
ve kollajen geninin ekspresyonunu
artırıcı etkisi vardır. Düşük yoğunluklu
lazerin hücrelerdeki biostimülan
PETİNFO 2015/03 30-31
etkisinin polarizasyon özelliğinden
kaynaklandığı belirtilmiştir. Lazerin
yüksek maliyeti göz önüne alınarak
daha ucuz, yine polarizasyon özelliği
olan, fakat biostimülasyon etkisini
değiştirmediği için polikromatik
özelliği olmasında sakınca
görülmeyen bioptron 1980’li
yılların başlangıcında kullanılmaya
başlanmıştır. Bioptronun yara
iyileşmesi üzerine olan çalışmalar,
lazer tedavisi ile ilgili çalışmalara göre
oldukça azdır. Kronik, iyileşmeyen
yaralarda ve bacak ülserlerinde
yapılan bioptron uygulamaları ile
olumlu sonuçlar bildirilmiştir; ancak
bu ışık türünün klinikte kullanımı
lazer kadar yaygınlaşamamıştır. Bu
çalışmamızda, daha önce birkaç
hastada bası yarası tedavisinde
uyguladığımız ve gözle görülür bir
iyileşme hızı artışı saptadığımız
bioptron tedavisini, sıçanlarda
oluşturulan cerrahi yaralarda
kullandık. Cerrahi bir yaranın, bası
yarasından gerek etiyolojik gerekse
de iyileşme süresine etki eden
faktörler açısından farklılık gösterdiği
bilinse de, çalışmamızın sonuçlarının
temelde benzer bir patoloji olan bası
yaralarının tedavisine de ışık tutacağını
düşünüyoruz. Bu nedenle sıçanlarda
oluşturulan yaraların bir tanesi bası
yarasının klasikleşmiş tedavisi olan
SF pansumanla tedavi edildi, diğerine
de ek olarak bioptron tedavisi
ADVERTORIAL
uygulandı. Çalışmamızın tek ve temel
sorusu bioptron uygulamasının yara
kapanma hızını anlamlı olarak kısaltıp
kısaltamayacağıydı ve bu sorumuza
olumlu yanıt aldık.
Ünalan ve arkadaşlarının
yaptıkları bir çalışmada, bioptron
uygulanan tenotomize tavşan
aşillerinde uygulanmayanlara
göre daha fazla yeni bağ dokusu
ve damarlanma meydana geldiği
bildirilmiştir. Bu da tamir sürecinde
bir biostimülan etki oluştuğunu
göstermektedir. Bioptronun bilinen
biostimülan etkilerinin polarizasyon
özelliğinden kaynaklandığı
bildirilmiştir. Polarize ışığın hücre
zarında yapısal değişikliklere yol
açtığı bilinmektedir. Işık, hücre
zarındaki lipid tabakaların polar
başlarını düzenleyerek, zarın rol
oynadığı enerji üretimi, immünolojik
ve enzimatik reaksiyonlar, hücre
geçirgenliği, bilgi transferi ve
artıkların uzaklaştırılması gibi
hücre zarı aktivitelerine stimüle
edici bir etki göstermektedir. Bu
stimüle edici etkinin, yara iyileşmesi
gibi immünolojik, enzimatik ve
rejenerasyon aktivitelerinin yer
aldığı ve birçok farklı enflamatuvar
olaylar zincirine pozitif katkıları
olacağını düşünmek oldukça
mantıklıdır. Yara iyileşmesinin ilk
evresi olan enflamasyon evresinde
bioptron uygulamasının ortamdaki
lenfosit ve monositlerin sayısında
ve aktivitelerinde artışlara yol
açtığı bildirilmiştir. Ayrıca, doku
makrofajlarının enflamasyon
bölgesine fibroblastları ve epitel
hücrelerini çağıran kemotaktik etkileri
de artmış olur. Bioptron sadece
enflamasyon safhasında değil, aynı
zamanda yara iyileşmesinin ikinci fazı
olan kollajen doku proliferasyonu
evresinde de olumlu etkiler gösterir.
Bu evrede damarlanmayı artırarak
ve fibroblastları stimüle ederek
yeni bağ doku oluşumunda ve
reepitelizasyonda hızlandırıcı ve yara
iyileşmesinin kalitesini artırıcı bir rol
oynar. Bu olumlu etkiler nedeniyle,
çalışmamızda bioptron uygulaması
yara iyileşmesinde hızlandırıcı bir rol
oynamıştır. Ayrıca, tedavi sırasında
yağ dokusu nekrozu hiçbir denekte
saptanmamıştır. Sonuç olarak, lineer
polarize polikromatik ışığın teorik
olarak belirtilen yara iyileştirici
etkisini pratik olarak sıçanlarda
gözledik ve iyileşme hızını anlamlı
olarak artırdığını saptadık. Bununla
birlikte, lazere göre daha ucuz olan
bu yöntemin yara iyileşmesinde rutin
olarak kullanımına geçilmeden önce
ve insanlar üzerinde çalışmaların
yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
PETİNFO 2015/03 32-33
Bioptron uygulaması
sonrası yara
kapanma hızı anlamlı
bir şekilde azalmış
ve tedavi sonrası
hiçbir komplikasyon
şekillenmemiştir.
TALAT GÜLBAY ANLATIYOR
KEDİ ve KÖPEKLERDE BAĞIŞIKLIK
SİSTEMİ İLE İLGİLİ BESİN MADDELERİ
Kedi ve köpeklerde bağışıklık
sistemi ile ilgili besin maddeleri
Mamaların içerisinde bulunan besin maddelerinin kedi ve köpeklerin bağışıklık
sistemi üzerinde etkisi büyüktür. Peki bu besin maddeleri nelerdir?
T
üm memelilerde olduğu
gibi kedi ve köpeklerde de
bağışıklık sisteminin görevi
hastalık etkenleri olarak bilinen
mikro organizmaların ve/veya kendi
yapısında bulunmayan tüm hücre,
doku ve moleküllerin vücut içine
girmelerini engellemek, girdilerse
onları bloke edip durdurmak,
yayılmalarını ve yerleşmelerini
önlemek ve onları etkisiz hale getirip
yok etmek ve uzaklaştırmaktır.
Vücut içerisinde çok değişik
molekül, hücre ve dokulardan oluşan
bağışıklık sisteminin oluşabilmesi,
görevlerini eksiksiz olarak yerine
getirebilmesi ve sağlıklı çalışabilmesi
için en önemli unsurlardan birisi
şüphesiz yeterli, dengeli ve sağlıklı
beslenmedir. Genel olarak yetersiz
beslenme ve enerji ihtiyacının
karşılanamadığı durumlarda kedi ve
köpeklerde bağışıklık sistemi de diğer
vücut sistemleri gibi bundan etkilenir
ve savunma gücü zayıflar.
Beslenme açısından bağışıklık
sistemini ilgilendiren ve bu son
derece detaylı savunma sisteminin
kedi ve köpeklerde sağlıklı
çalışmasında tüm besin maddelerinin
önemi olmakla birlikte bunlardan
bazıları daha major etkilere sahiptir.
Kedi ve köpeklerde bağışıklık
sistemininin fonksiyonlarında
major etkilere sahip olan bu besin
maddelerinden en önemli olanları:
omega yağ asitleri, A vitamini, E
vitamini, C vitamini, B6 vitamini
(piridoksin), folik asit (B9 vitamini),
B12 vitamini, beta karoten gibi
vitaminler; çinko, selenium, demir,
bakır ve manganez gibi iz elementler,
arjinin gibi amino asitler ve beta
glukanlar sayılabilir.
Omega yağ asitleri
Tüm hayvanlar ve insanlar
gibi kedi ve köpekler de Omega
1’in metil grubu ile Omega 7
karbon atomu arasına çift bağ
oluşturamadıklarından, Omega 3 ve
Omega 6 grubu içeren doymamış
yağ asitlerini sentezleyemezler.
Bu nedenle Omega 3 ve Omega 6
yağ asitleri kedi ve köpekler için de
esansiyeldir ve besin maddeleri ile
birlikte dışardan alınması gerekir.
Linoleik (Omega 6 türü) asitten
Bağışıklık sisteminin yeterli ve
sağlıklı çalışmasında bir diğer
önemli vitamin B6 vitaminidir. B6
vitamini kırmızı kan hücrelerinin
ve bağışıklık sistemi hücrelerinin
yapımında ve B12 vitamininin
emiliminde rol oynar. B6 vitamini
vücudun hastalık nedeniyle
yeterli beslenemediği durumlarda
kandaki şeker düzeyinin
korunmasına da yardım ederek
savunma halindeki bağışıklık
sistemini destekler.
karbon zincirinin uzaması ve çift bağ
sayısının artması sonucu arahidonik
asit meydana gelir. Doymamış
yağ asitlerinden olan ve kedilerin
vücutlarında sentezleyemedikleri
arahidonik asit de bu nedenle kediler
için ilave bir esansiyel yağ asiti
olarak kabul edilir. Omega 3 yağ
asitleri, ALA - Alfa Linolenik Asit ,
EPA- Ekosa Pentaenoik Asit ve DHADokosa Heksaenoik Asit) formlarında
bulunur. Omega 6 türü yağ asitleri
ise linoleik asit, gama-linoleik
asit, eikosadienoik asit, dihomogama-linolenik asit, arahidonik asit,
CHAMPION'UN
DESTEKLERİYLE
HAZIRLANMIŞTIR.
M. TALAT GÜLBAY, Veteriner Hekim
1969 yılında Ankara’da doğan M.Talat GÜLBAY, 1983
yılında girdiği Kuleli Askeri Lisesi’nden 1987 yılında
mezun olmuş ve İstanbul Üniversitesi Veteriner
Fakültesi’nde eğitimine devam etmiştir. Lisans ve
yüksek lisans eğitimlerinin sonrasında 1993 yılında
Veteriner Hekim olarak mezun olmuştur. Aynı yıl
İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hayvan
Besleme ve Beslenme Hastalıkları ana bilim dalında
Doktora eğitimine başlamış ve 1995 yılında yeterlilik
sınavını başarı ile tamamlayarak kedi ve köpeklerde
obezite problemlerinin düzeltilmesi, kilo kontrolü ve
kilo vermeye yardımcı doğal beslenme ilaveleri ve
yöntemleri konusunda doktora çalışmasına başlamıştır.
1993 yılında kurduğu veteriner kliniğinde profesyonel
iş yaşantısını başlatmış ve 1994 yılında kliniğin
işletmesini de kapsayan Patiş Veteriner Hizmetleri
Limited şirketini hayata geçirmiştir. Gülbay, 1994
yılında akademik çalışmalarını sürdürürken yerli ve
yabancı birçok firmaya teknik danışmanlık yapmış ve
özellikle hasta hayvanların beslenmesi konusunda
hazırladığı aylık bültenler ve özel reçete diyetlerin
evcil hayvan sağlığında kullanımı konusunda hem
firmalara ve sektöre bilimsel desteklerde bulunmuştur.
1999 yılında ülkemizde Küçük Hayvan Veteriner
Hekimleri Derneği’nin kuruluşunda bulunmuş ve
ilk başkanı olarak 2000 yılında WSAVA (Dünya
Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği)’ya üye
olunmasını sağlamıştır. Amsterdam’da gerçekleşen
bu başarı ile birlikte 4 yıl süre ile WSAVA Ulusal
Temsilciği ve Uluslararası Genel Kurul Üyeliği
görevlerini sürdürmüştür. Bu süre zarfında birçok
ulusal ve uluslararası bilimsel konferans ve seminerler
düzenlemiş ve birçok konferansta katılımcı olarak yer
almıştır. 2001 ve 2005 yılında dünyada en başarılı
ve prestijli mesleki konferanslardan birisi olan Kuzey
Amerika Veteriner Konferansı’na (The North American
Veterinary Conference) Avrupa veteriner hekimlerini
temsilen Özel Konuk olarak katılmıştır. Çeşitli dergi
yazıları ve akademik makaleleri bulunmaktadır.
Örneğin Doğan Yayın Grubu’nda Hürriyet Gazetesi
“Pako’nun Sayfasında” kendisine ait köşesinde haftalık
olarak evcil hayvan sahiplerine yönelik bilimsel
yazılar yayınlamaya başlamıştır. National Geografic
Kids Türkiye Dergisi’nin evcil hayvanlarla ilgili olarak
hazırladığı ve çocukların gönderdiği evcil hayvanlarla
ilgili soruların yanıtları ve merak ettikleri konulardaki
yazıları ile çocukların bilgi ve birikimlerine katkıda
bulunmaya başlamıştır. Türkiye’nin ilk spesifik kuru
kedi ve köpek maması, Premium Champion ve Goody
markalarının sahibi Tropikal Pet’in fabrikasının kuruluş
aşamasında bünyesine katılmış ve tüm ürünlerin
tasarım, formülasyon ve üretimlerini gerçekleştirerek
ulusal pet sektörüne tamamen yerli ve yüksek kaliteli
ürünlerle büyük bir başarı ile katkıda bulunmuştur.
Tropikal Pet teknik danışmanlık görevini de
devam ettirmektedir.
KEDİ ve KÖPEKLERDE BAĞIŞIKLIK
SİSTEMİ İLE İLGİLİ BESİN MADDELERİ
dokosadienoik asit, adrenik asit,
dokosapentaenoik asit ve kalendik
asit formlarında bulunur.
Omega 3 ve Omega 6 yağ asitleri
hayvan organizması tarafından
sentez edilemedikleri için gıdalar ile
dışarıdan alınmaları şarttır. Omega 6
yağ asitleri özellikle bitkisel yağlarda,
Omega 3 yağ asitleri ise balık
yağında, mavi yeşil algler (özellikle
spiriluna türü yosunlar)’de ve krill’de
bol miktarda bulunur... Esansiyel
olarak alınan bu yağ asitlerinden
kedi ve köpeklerin hücre içerisinde
mitokondrilerinde uzun zincirli ve
çoğunlukla doymamış yağ asitleri
sentezlenmektedir. Esansiyel yağ
asitleri vücutta doymamış yağ
asitlerine dönüşürler. Bu doymamış
yağ asitleri de önce ekosanoid
isimli 20 karbonlu yağ asidine
dönüştürülmekte, bunlardan da
prostanoid denilen prostaglandinler,
tromboksanlar ve löykotrienler
sentezlenmektedir. Bunlar bağışıklık
sisteminin en önemli tepkilerinden
olan yangı mekanizmasının çok
önemli bileşikleri olup, hücrelerde
membran geçirgenliği ile enzim ve
reseptör aktivitesini etkilemektedirler.
Omega 6 yağ asitleri
metabolitleri enflamatuar,
hiperaljezik, trombotik ve mitojenik
özelliklere sahiptir. Savunma sistemi
açısından önemli ve gerekli olan bu
reaksiyonların aynı zamanda kontrol
altında gerçekleşmesi gerekmektedir.
Omega 3 yağ asitleri antienflamatuar,
analjezik, antitrombotik ve
antimitojenik özellikleri ile Omega 6
metabolitlerinin etkilerini dizginlerler
ve bu kontrolün gerçekleşmesini
sağlarlar. Kedi ve köpek beslenmesinde
yeterli miktarlarda Omega 3 ve Omega
6 yağ asitlerinin beslenme ile dışardan
alınmasının yanı sıra besin maddeleri
ile alınan ideal Omega 3 / Omega 6
oranının 1/10 - 1/5 aralığında olması da
son derece önemlidir.
Vitaminler
Vücutta tüm hücresel ve
kimyasal rekasiyonların içinde yer
alan vitaminler bağışıklık sisteminin
de sağlıklı çalışmasında ve etkin
bir savunma yapabilmesinde son
derece önemli görevlere sahiptirler.
Bağışıklık sistemi hücrelerinin
sayısının artması ve çalışmasında
vitaminler ve mineraller de amino
asitler, karbonhidratlar ve yağ asitleri
kadar önemli fonksiyonlar üstlenirler.
Özellikle antioksidan etkili A
vitamini, E vitamini, C vitamini ve beta
karoten ve B6 vitaminleri özellikle
serbest radikallere enzimlere ihtiyaç
duymadan doğrudan etki etmeleri
açısından savunma sisteminin
önemli unsurlarıdır. Folik asit (B9
vitamini) vücutta savunma hücreleri
de dahil tüm hücrelerin bölünme
ve büyümesinde görev alır. Folik
asit, bağışıklık sisteminin işlevine
de belirgin derecede katkıda
bulunup ayrıca kanda dengeli bir
homosistein seviyesi sağlamaktadır.
Bunun yanı sıra folik asit yorgunluk
azaltıcı bir özelliğe sahiptir. Bu etkisi
de özellikle hastalıkla mücadele eden
bünyenin güçlü bir enerji düzeyi ile
savunma yapabilmesinde ve halsizlik,
düşkünlük, bitkinlik gibi hastalık
etkilerinin azaltılmasında son derece
önemlidir. Bağışıklık sisteminin
yeterli ve sağlıklı çalışmasında bir
diğer önemli vitamin B6 vitaminidir.
B6 vitamini kırmızı kan hücrelerinin
ve bağışıklık sistemi hücrelerinin
yapımında ve B12 vitamininin
emiliminde rol oynar. B6 vitamini
gerek sinir hücrelerinin iletişimini
sağlayan nörotransmitterlerin
oluşumuna katılarak, gerekse
vücudun hastalık nedeniyle
yeterli beslenemediği durumlarda
vücutta daha önceden depolanan
karbonhidrat ve diğer besinlerin
glikoza dönüşmesine yardım ederek
kandaki şeker düzeyinin ve vücut
enerjisinin korunmasına da yardım
ederek savunma halindeki bağışıklık
sistemini destekler.
C vitamini kedi ve köpek için
esansiyel olmayıp vücutlarında
sentezlenebiliyor olmasıyla birlikte
(kedi ve köpekler günde yaklaşık
40 mg/ kg vücut ağırlığı C vitamini
sentezleyebilirler) özellikle kızgınlık,
gebelik, emzirme, büyüme, aşı
dönemi, yaşlılık, stres, zorlu çevre
koşulları ve yoğun fiziksel aktivite gibi
bağışıklık sisteminin desteklenmesi
gereken fizyolojik durumlarda ve
hastalık hallerinde 25-50 mg/kg gibi
C vitamini ilavesinin günlük olarak
beslenme ile birlikte alınması (2 ve
daha fazla öğüne bölünmüş halde)
son derece destekleyici ve faydalı
olmaktadır. C vitamini beyaz kan
hücrelerinin fonksiyon ve aktivitelerini
arttırarak immune fonksiyonları
desteklemektedir. Aynı zamanda C
vitamini kandaki bağışıklık sisteminin
önemli faktörleri olan interferon ve
antikor düzeylerini de yükseltmektedir.
Bağışıklık sistemi için önemli
olan diğer bir vitamin D vitaminidir. D
vitamini T hücresi aktivitesi ve antijen
üreten hücreler yoluyla doğrudan
etki eder. T hücre aktivitesinde
önemli rolü olan hücre reseptörlerini
düzenler. Aktif D vitamini epiteloid,
myeloid seri hücreleri, naturel
killer hücreleri ve solunum yolu
epitellerinin antimikrobiyal peptitkatelisidin sentezini uyarır. Böylece
organizmanın çevresel patojenlere
karşı korunmasında rol oynar.
A ve E vitaminleri de hem
antioksidan etkileri ile, hem de
kandaki beyaz hücre aktivitesini
arttırarak bağışıklık sistemine
doğrudan katkıda bulunurlar.
Mineraller
Esansiyel mineraller bağışıklık
sisteminin oluşması ve çalışmasında
etkin görev alırlar ve yetersizlikleri
kedi ve köpeklerde vücudun savunma
TABLO 1. Bağışıklık sistemi ile ilgili besin maddeleri ve kedi ve köpek mamalarında AAFCO
(Association of American Feed Control Officials) tarafından belirlenen standart kullanım oranları
AAFCO (Association of American
Feed Control Officials) KEDİ VE
KÖPEK MAMASI STANDARTLARI
KEDİ MAMASI
KÖPEK MAMASI
KURU MADDE BAZINDA
KURU MADDE BAZINDA
YAVRU
YETİŞKİN
min.
min.
maks.
YAVRU
YETİŞKİN
min.
min.
maks.
vitaminler VİTAMİN A
9.000 IU/
kg
9.000 IU/
kg
750.000 IU/kg
5.000 IU/kg
5.000 IU/kg
250.000 IU/kg
VİTAMİN D
750 IU/kg
750 IU/kg
10.000 IU/kg
500 IU/kg
500 IU/kg
5.000 IU/kg
VİTAMİN E
30 IU/kg
30 IU/kg
-
50 IU/kg
50 IU/kg
1.000 IU/kg
VİTAMİN B6
4 mg/kg
4 mg/kg
-
1 mg/kg
1 mg/kg
-
FOLİK ASİT
0.8 mg/kg
0.8 mg/kg
-
0.18 mg/kg
0.18 mg/kg
-
VİTAMİN B 12
0.02 mg/
kg
0.02 mg/
kg
-
0.022mg/
kg
0.022mg/
kg
-
mineraller ÇİNKO
75 mg/kg
75 mg/kg
2000 mg/kg
120 mg/kg
120 mg/kg
1000 mg/kg
DEMİR
80 mg/kg
80 mg/kg
-
80 mg/kg
80 mg/kg
3000 mg/kg
SELENYUM
0.1 mg/kg
0.1 mg/kg
-
0.11 mg/kg
0.11 mg/kg
2 mg/kg
MANGANEZ
7.5 mg/kg
7.5 mg/kg
-
5 mg/kg
5 mg/kg
-
BAKIR (KURU- EKSTRUDE MAMA)
15 mg/kg
15 mg/kg
-
7.3 mg/kg
7.3 mg/kg
250 mg/kg
BAKIR (KONSERVE MAMA)
5 mg/kg
5 mg/kg
-
%0,62
%0,51
-
aminoasitler ARJİNİN
%1,25
%1,04
-
yağ asitleri LINOLEIC ACID
%0.5
%0.5
-
%1
%1
-
ARACHIDONIC ACID
%0.02
%0.02
-
KEDİ ve KÖPEKLERDE BAĞIŞIKLIK
SİSTEMİ İLE İLGİLİ BESİN MADDELERİ
sistemini zayıflatır. Çinko bağışıklık
sistemi hücrelerinin üretiminde
görevli hormonların yapısında
yer alarak bağışıklık sistemini ve
hücrelerinin oluşumunu destekler.
İmmun sistemin bütünlüğü için
esansiyel olan çinko aynı zamanda
anti oksidan yapısı ile serbest
radikalleri de uzaklaştırır.
Bağışıklık sisteminin
oluşabilmesi, görevlerini
eksiksiz olarak yerine
getirebilmesi ve sağlıklı
çalışabilmesi için en önemli
unsurlardan birisi; yeterli,
dengeli ve sağlıklı beslenmedir.
Omega 6 yağ asitleri özellikle
bitkisel yağlarda, Omega 3
yağ asitleri ise balık yağında,
mavi yeşil alglerde ve krill’de
bol miktarda bulunur...
300’den fazla enzimin yapısına
giren çinko, oksijen ve organik
moleküllerden elektron transferini
önler, organik serbest radikalleri
stabilize eder ve sonucunda organik
serbest radikal reaksiyonlarını
sonlandırır. Epitel dokunun ve
kasların yaşlanmasını geciktirir.
Hücreler arası sinyalizasyonu
sağlaması çinkoyu iyileşme
süreçlerinde de etkin kılar. Çinko
eksikliğinde fagositoz, kemotaksis,
total lenfosit sayısı, tiroid ve timus
fonksiyonları ve gamaglobulin
düzeylerinde azalma olduğu
belirtilmiş ve antikor üretiminin
baskılandığı tespit edilmiştir.
Yeni yapılan araştırmalar ayrıca
bağışıklık hücrelerinin, özellikle çinko
gibi ağır metal rezervlerini patojen
mikro organizmaları zehirlemek
için bir anti-bakteriel silah gibi
seferber ettiğini göstermektedir.
Bakır için de aynı yönde araştırmalar
yapılmaktadır. Selenyum, bakır
ve manganez de hem serbest
radikallerin uzaklaştırılması hem
de hastalıklara karşı direncin
oluşturulmasında önemli roller
üstlenmektedirler. Bakır, çinko
ve manganez T ve B savunma
hücrelerini, nötrofil ve makrofajları
etkileyerek bağışıklık sisteminde
önemli rol alırlar. Selenyum ve
Vitamin E fagositoz sırasında lökosit
ve makrofajları korumakla beraber,
bu hücrelerin bakterilere karşı
toksik etkili maddeler üretmelerini
de sağlamaktadır. Bunu yaparken
bağışıklık sistemine katkıları sırasında
birbirlerinin etkisini de sinerjik olarak
arttırmaktadırlar. Demir de diğer
iz elementler gibi kan ve savunma
hücrelerinin ve lenf dokusunun
oluşumunda ve aktivitelerinde
görevler alır. Sonuç olarak bir çok
mineraller bağışıklık sisteminin
oluşması ve çalışmasında etkin
görev alırlar ve yetersizlikleri kedi
ve köpeklerde vücudun savunma
sistemini zayıflatır.
Arjinin
Önemli bir amino asit olan
arjinin vücutta bir çok fonksiyonda
yer almasının yanı sıra timus bezini
aktive etme görevini üstlenerek
T hücrelerinin sayısının artmasını
destekler. Bu sayede bağışıklık
sistemini kuvvetlendirirken tümor
hücrelerine karşı savaşta da önemli
rol üstlenir.
Beta Glukanlar
Beta-glukan maya hücre
duvarından elde edilen bir
poliglükoz molekülüdür.
Beta glukanların bağışıklık
sistemi üzerinde uyarıcı etkisi
bulunmaktadır ve enfeksiyonlara
karşı savunmadan sorumlu
makrofaj, granülosit ve monosit
gibi beyaz kan hücrelerini aktive
eder ve vücutta hasarlı dokuların
iyileşmesine destek olurlar. Beta
glukanlar bu şekilde akyuvar
hücrelerinin daha etkin ve hızlı
savunma yapmasını sağlarken
vücut direncini de artırarak,
bağışıklık sistemini güçlendirirler.
l
a
s
ş
ı
n
a
r
v
da
e
v
i
r
e
l
i
et k et i m i
yön
likte
r
i
b
a
l
r
eni ile
sa n l a
d
n
e
i
n
r
ı
ı
d
r
r d ı r.
yapıla
yıllar
z
a
r
l
ü
ı
ü
y
l
g
,
z
n
r
ö
Kedile na rağmen
arlı ca lıkları
y
u
d
a
ı
ta
dah
lar
si İç Has
e
a
s
m
Fakülte
e
r
a
e
r
n
ş
ri
t
te
s
su
Ve
ya
e göre ALÇIN Uludağ ÜniveışrsBitoezsui kluğu Kliniği Sorumlu
r
e
l
k
Y
avran
köpe
r. Ebru
yesi ve D
Doç. D
retim Ü
AD Öğ
Kedilerde stresi
azaltacak yöntemlerin
artırılması ve
hekimlerin bilgilerinin
güncellenmesi ile
kediler daha konforlu
bir hale gelir.
S
tres, insan ve hayvanlarda
birçok iç ve dış faktöre
bağlı olarak oluşan bir
durumdur. Stresin az
miktarda ve geçici olanı
canlıyı hayatta ve aktif
tutmayı sağlarken kronik olması bazı
dezavantajları beraberinde getirir.
Kediler, yüzyıllardır insanlarla
birlikte yaşamalarına rağmen
özgür yapıları nedeni ile köpeklere
göre strese daha duyarlıdırlar.
Aşırı baskıcı, ısrarcı tutumlar
kedileri rahatsız ederken, tutarsız
komutlar, ilgi azlığı ya da aşırı
sevgi gösterme de gereksiz strese
yol açar. Oyun sırasında aşırı
heyecanlandırma, korkutma ya da
orantısız güç gösterileri kedilerin
sahipleri ve çevreleri ile ilişkilerinin
bozulmasına yol açmaktadır.
Kedilerin yaşadıkları çevre ile ilgili
faktörler stresle yakın ilişkilidir.
Taşınma ya da alışık oldukları ev
düzeninin bozulması kedileri son
derece huzursuz eder. Özellikle
eve sonradan katılan hayvanlar
kedilerin rutin hayat düzenlerini
bozmaları, sahiplerinin ilgilerinin
bölünmesi ve hiyerarşik nedenlerden
dolayı ciddi bir stres kaynağıdırlar.
Evde yaşam, dinlenme, yemek,
KEDİ&KÖPEK
Stresin nedenleri
Kedilerde aşırı baskıcı ve
ısrarcı tutumlar, tutarsız
komutlar, ilgi azlığı ya da
aşırı sevgi gösterme, oyun
sırasında orantısız güç
gösterileri, taşınma ya da
alışık oldukları ev düzeninin
bozulması, sahiplerinin
ilgilerinin bölünmesi,
veteriner kliniği ziyaretleri ve
pansiyona bırakılma.
su ve kum kaplarının paylaşılma
zorunluluğu ciddi ev içi krizlere yol
açar. Tüm bunların yanında veteriner
kliniği ziyaretleri, pansiyona ya
da hospitalizasyona bırakılma
kedilerin korkulu rüyalarıdır. Çok
uyumlu kedilerde bile agresif
ya da anksiyetik davranışların
arttığı, sahipleri ile iletişimlerinin
bozulduğu fark edilir. Kediler
strese otonom sinir sistemleri
ile reaksiyon verirler, bu durum
nöroendokrin sistemi ve davranışları
değiştirir. Tahmin edilmeyen
durumlar ve ortaya çıkan stresli
olaylara karşı ilk tepki hipotalamushipofiz-adrenokortikal aksisin
(HPA) uyarılmasıdır. Salgılanan
beta endorfin analjeziyi sağlar
fakat adrenal orijinli epinefrin ve
kortikosteroidler hastalıklara karşı
direnci değiştirir. Stres, sempatik
stimulasyon yaratarak hipotalamus
ve adrenal bezleri aşırı şekilde uyarır.
Bu durum hastalıklara karşı direncin
azalmasına yol açar. Stres, kedide
subklinik olarak seyreden birçok
hastalığın ortaya çıkış ihtimalini
arttırır. FIV, FeLV, Mycoplasma
hemofelis enfeksiyonları, idiopatik
sistitis ve otoimmun hastalıklar
gibi pek çok durum stres altında
ortaya çıkar. Stresin tayini için
dikkatli bir gözlem süreci gereklidir.
Kediler stresli durumlarda hızlı
soluk alıp verme, salivasyon artışı,
uygun olmayan yere idrar ve dışkı
yapma, pupillaların genişlemesi,
Stres durumunda sempatik
stimülasyon şekillenir
ve bağışıklık sisteminin
düşmesi ile birlikte
kedilerde subklinik olarak
seyredebilen birçok
hastalığın ortaya çıkma
ihtimali artar.
PETİNFO 2015/03 44-45
konvülzyonlar, iştahsızlık, kusma,
ishal, ülser, bronkospazm, saklanma,
diğer insan ve hayvanlarla temas
kurmaktan kaçınma, agresyon, aşırı
yalama ya da hiç yalanmama gibi
birbirinden çok farklı semptomlar
gösterebilirler.
Bu belirtiler dışında stresli
durumlarda kortizol ve alfa amilaz
seviyelerinde de artış gözlenir.
Özellikle refahın simgesi durumunda
olan kortizol seviyesi kan, serum,
salya ve dışkıdan belirlenebilir. Bu
parametreler dışında FSH, LH, PRL,
testosteron, büyüme hormonu,
prolaktin ve beta endorfinin de
stresi tayin etmek için faydalı
oldukları düşünülmektedir. Stresin
zamanında saptanması ve önlem
alınması birçok problemin oluşumunu
engelleyebilecektir.
Stresi azaltma yöntemleri
Stres yaratan durumlardan kaçınma
Gereksiz heyecanlandırma,
yer değişikliği, yeni bir hayvan
edinme, tatile çıkma ve gürültülü
ortamlardan uzak durma ilk aşama
olabilir. Değişen duruma
KEDİ&KÖPEK
belirtilerini hafiflettiği bildirilmiştir.
Pet Remedy: Pet Remedy’nin
içinde bulunan esansiyel yağ karışımı
bir nörotransmitter olan GABA
(gabaaminobütirik asit) seviyesini
yükselterek etki göstermektedir.
İçeriğinde bulunan valerian (kedi
otu), oğul otu, adaçayı ve fesleğen
karışımının yeni durumlara
adaptasyonu kolaylaştırdığı, stres
belirtilerini azalttığı bildirilmiştir.
Elektrikli difüzör ve oda spreyi
formları bulunmaktadır.
Aromaterapi
Eski çağlardan beri,
geleneksel tıpta, esansiyel
yağ ile aroma terapinin
fizyolojik ve psikolojik
etkileri kanıtlanmıştır.
Özellikle lavanta aromasının
anksiyete veya mental stresi
azaltmakta etkili olduğu
bulunmuştur. Son yıllarda
lavanta kokulu kedi tasmaları
piyasada bulunabilmektedir.
uzun, sabır gerektiren bir deneyimdir
ancak bazen tek başına bile etkili
olabilmektedirler.
Stresin önlenmek için
yapılacak çalışmalar ile
sadece hayvanlardaki
davranış problemlerinin
değil aynı zamanda ortaya
çıkabilecek medikal
sorunların da önüne
geçilebilmektedir.
adaptasyon için yeterli zaman
tanınması, cezadan kaçınılması ve
ödüllendirme işleri kolaylaştırır.
Kedilerin kendilerini güvende
hissedebilecekleri küçük kutular ya
da dar alanlar fayda sağlar. Özellikle
veteriner kliniklerinde beyaz önlüğe
karşı gelişen stres için klinik ortamı
değiştirilmeli, gerekirse farklı renk
önlükler kullanılmalıdır.
Duyarsızlaştırma
Kedinin strese girdiği durumu
yapay, kısa süreli ve düşük
şiddette oluşturarak duruma tepki
vermeyecek hale getirme çalışmaları
yapılmalıdır. Hasta sahibi için oldukça
Kokusal uyaranlar
Feromonlar: Feromon, bireyler
arasında iletişimi sağlamak, cinsel
organların oluşumuna katkı sağlamak
ve sosyal yaşam düzenine sahip
canlılarda hiyerarşiyi sağlamak
amacı ile salgılanan bir tür kimyasal
maddedir. Kediler için sentetik
olanları evlerde ya da kliniklerde
stresi azaltmak için kullanılabilir.
Kediler için geliştirilen F3 feromonu
‘Feliway’ ve F4 feromonu’ Felifriend’
preparatlarının anksiyeteyi azalttığı,
alışma sürecini kısalttığı, stres
Bitkisel takviyeler
Ginkgo biloba, kava kava,
passiflora ekstratı, St.John’s
worth özütü, kedi otu, kedi nanesi,
melatonin ve antioksidanlar stres
durumunda fayda sağlayabilir.
Gıda takviyeleri
Kazein: Alfa-S1 kazein inek
sütündeki en temel proteinlerden
biridir. Bu proteini yapan peptidlerin
opoid ve immun sistemleri de
etkileyen güçlü biyolojik özelliklere
sahip olduğu saptanmıştır. Alfa-S1,
kazeinin triptik hidrolizi sonucu ortaya
çıkan dekapeptid çalışmalarında
anksiyete üzerine selegilline benzer
etki yarattığı bulunmuştur.
Kuru mamalar: Kuru mamaların
içeriğine alfa kazozepin
KEDİ&KÖPEK
Antianksiyetikler: Hidroksizin,
klorfeniramin, difenhidramin
Trisiklik antidepresanlar:
Klomipramin,imipramin, amitriptillin
ve doksepin
Seçici serotonin geri emilim
inhibitörleri: Fluoksetin, paroksetin,
fluvoksamin, sertralin ve sitalopram
Sonuç olarak, stresin
engellenebilmesi için öncelikle doğru
olarak tanımlanması gereklidir.
Stresin azaltılmasında sözü geçen
yöntemlerden bir ya da birkaçının
birlikte kullanılması ile sadece
davranış problemlerinin değil
aynı zamanda ortaya çıkabilecek
birçok medikal sorunun da önüne
geçilebilecektir. Uludağ Üniversitesi
Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları
Davranış Bozuklukları Kliniği’nde
yönetilmekte olan ve TÜBİTAK
(TOVAG 213O177) tarafından
desteklenmekte olan ‘Barınak
köpeklerinde stresin salya kortizol,
alfa amilaz ve kolin düzeyleri ile tayini
ve işitsel, koku uyaranları ve insan
temasının stres seviyeleri üzerine
etkilerinin araştırılması’ projesi
halen sürdürülmektedir. Bu proje
sonuçları ışığında kedilerde de stresi
azaltma yöntemleri hakkında projeler
yapılması planlanmaktadır. Kedilerde
stresi azaltabilecek yöntemlerin
arttırılması, veteriner hekimlerin
bilgilerinin güncellemesi ve hasta
sahiplerinde farkındalık yaratılması
ile kediler için hayat, daha konforlu ve
stressiz hale getirilebilir.
ve L-triptofan eklenmektedir.
Triptofan, korkunun, uykunun ve
iştahın düzenlenmesinde önemli
rol oynayan bir nörotransmiter olan
serotoninin ön maddesidir.
İşitsel uyaranlar
Klasik müziğin insanlar ve
hayvanlardaki stres belirtilerini
azalttığına yönelik birçok çalışma
yapılmıştır. Kediler için hazırlanmış
özel sakinleştirici müzik parçaları
ticari olarak satılmaktadır.
Oyuncaklar
Mama topları: Kuru mamaların
içine konulduğu ve gerek yeme
hızını yavaşlatan gerekse sıkıntıyı
ve stresi hafifletme etkileri olan
mama topları egzersiz zamanını
artırarak kedilerin hayatlarını çok
daha renklendirecektir.
Zeka geliştiren oyuncaklar:
Saklanan mama ya da oyuncakları
bulmaya yönelik oyuncakların
kedilerde stresi azaltabildiği görülür.
İlaçlar
Her stresli durum ile başa
çıkmak için ilaç kullanımı gerekli
değildir ancak ortaya çıkan davranış
problemlerinin şiddetine göre ilaç
kullanımı endike olabilir.
İnsan Teması
İnsanlarla temas eden
hayvanların etmeyenlere
göre daha düşük kortizol
seviyelerine sahip oldukları
ve adaptasyon sürecini hızlı
geçirdikleri saptanmıştır.
Kedilerin günde en az yarım
saat sahibi ile birlikte oyun
oynamaları ve birlikte vakit
geçirmeleri birçok davranış
probleminin oluşmasını önler.
PETİNFO 2015/00 00-00
Bazı mamaların içinde
bulunan triptofan ve
alfa kazozepin korkunun,
uykunun ve iştahın
düzenlenmesinde rol
oynar; stresli kedilerde
yatıştırıcı kuru mamalar
tercih edilebilir.
SEMİNER
“KORNEA-Gözün
Penceresi” konu
başlıklı seminere
meslektaşların
gösterdiği ilgi oldukça
yoğundu.
KHVHD’den
2015’de her aya
1 seminer
KHVHD, yılın ikinci seminerini 22 ŞubaT’TA, Crowne Plaza
İstanbul Harbiye Hotel’de düzenledi. “KORNEA-Gözün
Penceresi” başlığı ile Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr.
Murat Şaroğlu’nun sıralı ve interaktif sunumlarıyla
gerçekleştirilen seminere katılım yoğundu.
PETİNFO 2015/03 50-51
M
esleğimizi ileri taşıyacak
her çalışmada, özveriyle
bulunmayı görev edinen
Küçük Hayvan Veteriner
Hekimleri Derneği (KHVHD),
klinisyen veteriner hekimlere yönelik
çalışmalarına “KORNEA-Gözün
Penceresi” semineriyle bir yenisini
daha ekledi.Veteriner hekimleri bir
araya getirip, bilimsel platformlar
oluşturarak, mesleki bilgi birikimlerini
arttırmak için faaliyetlerde bulunan
Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri
Derneği, 2015 yılında her ay bir
seminer planlarını duyurmuşlardı.
Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri
Derneği, yılın ikinci seminerini 22
Şubat Pazar günü, Crowne Plaza
İstanbul Harbiye Hotel’de düzenledi.
“KORNEA-Gözün Penceresi” başlığı
ile Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof. Dr.
Murat Şaroğlu’nun sıralı ve interaktif
sunumlarıyla gerçekleştirilen
seminere katılım yoğundu. Seminere
İstanbul’un yanı sıra Ankara, Antalya
ve Bulgaristan’dan ‘göz hastalıklarına
meraklı’ veteriner hekimlerinde
katılımı oldukça dikkat çekti.
Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri
Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri
seminer sırasında, yoğun istek
üzere 75 kişilik olan kontenjanın,
90 kişiye artırıldığının altını
çizerek, katılımcılara gösterdikleri
yoğun ilgiden dolayı teşekkür etti.
Seminer Küçük Hayvan Veteriner
Hekimleri Derneği Yönetim Kurulu
Başkanı Erkut Gören‘in açılış
konuşması ile başladı. Erkut Gören
konuşmasında derneğin vizyonundan
ve misyonlarından bahsetti.
Amaçlarının; mesleki ve toplumsal
etkinlikler düzenleyerek, veteriner
hekimlik mesleğinin önemini
KHVHD Yönetim Kurulu Başkanı
Erkut Gören, “KORNEA-Gözün
Penceresi” konu başlıklı seminerin
açılış konuşmasını yaptı.
toplumumuza anlatmak, veteriner
hekimler arasındaki dayanışmayı
sağlamak ve mesleki gelişmelerden
veteriner hekim arkadaşlarımızı haberdar
etmek, meslek etiğinin korunmasına ve
mesleki hakların savunmasına hizmet
etmek olduğunu vurguladı.
SEMİNER
Prof Dr. Murat Şaroğlu göz
problemlerinin teşhisinin ancak normal
göz yapısının tam anlamıyla bilinmesi
ile mümkün olacağını vurguladı.
Göz hastalıklarının teşhisi için
normal göz yapısının tam olarak
bilinmesi gerekmektedir
Sunumlar, Prof. Dr. Murat
Şaroğlu’nun korneanın göz ve görüş
için önemini anlatan sunumuyla
başladı. Göz problemlerinin teşhisini
ancak normal göz yapısının tam
anlamıyla bilindiği zaman, kolay
konulacağını vurgulayan Prof. Dr.
Şaroğlu sunumunun ilk bölümünde
katılımcılara korneanın nasıl bir
yapı olduğundan ve katmanlarından
bahsetti. Normal göz yapısını
anlattıktan sonra göz üzerinde
gözlenecek anormal oluşumlardan
bahseden Prof. Dr. Murat Şaroğlu,
birinci sunumunun sonunda kornea
problemlerinin tedavisine nasıl
yaklaşılması gerektiğini veteriner
hekimlerle paylaştı ve sözü Prof. Dr.
Iuliana Ionascu’ya bıraktı. Prof. Dr.
Iuliana Ionascu “Kornea hastalıklarında
doğru teşhis nasıl konulur?” adlı
sunumuna gözü espirili bir şekilde
tanıtarak başladı. Gözü İsviçre saatine
benzeten Prof. Dr. Iuliana Ionascu
göz tedavisinde matkaba ihtiyaç
olmadığını söyleyerek veteriner
hekimleri gülümsetti. Ardından kornea
hastalıkları teşhisinde dikkat edilmesi
gereken 3 altın kuraldan bahsetti:
Hiç bir zaman hayvan sahibine
güvenmeyin, ihtiyacınız olan tüm
testleri acele etmeden yapın,
bilmediğiniz konuda bilen bir
arkadaşından yardım alın.
Korneal ağrıların en önemli
belirtilerine de değinen Prof.
Dr. Iuliana Ionascu, kapalı göz
bleofarospazm, epifora ve miosis
teşhisteki öneminden bahsederek,
sunumunu fotoğraflarla destekledi.
Kornea hastalıklarının teşhisindeki
testleri de katılımcılarla paylaşan
Prof. Dr. Iuliana Ionascu, schirmer
göz yaşı testinin ve fluoresceince
testinin her vakada yapılması gereken
elzem testler olduğunun altını çizdi
ve hekimin gerekli görmesi halinde
spesifik testlerden; göz bebeği testi
rose bengal testi, oftalmoskop,
tonometre ve göz ultrasonlarından
yardım alınabileceğini söyledi.
Sunumların devamında her bir testin
uygulama şeklini ve sonuçlarının ne
anlama geldiğini katılımcılarla paylaştı
ve sözü “Kedi ve köpeklerde travmatik
kornea hastalıklarında klinik belirti,
tanı ve tedavi” sunumu için Prof. Dr.
Murat Şaroğlu’na bıraktı.
Prof. Dr. Murat Şaroğlu kedi ve
köpeklerde gözlenen travmatik kornea
yaralarını incelerken tür, ırk, yaş
yatkınlığının her zaman göz önünde
bulundurulması gerektiğinin altını
çizerek; yavru kedilerde gözlenen kist
dermatoid, Amerikan Cooker‘larda
sıklıkla karşılaşılan ektopik silialar
ve yaşlı hayvanlarda sık gözlenen
iyi huylu göz tümörlerinin iyi birer
örnek olduğunu söyledi. Çok ağrılı bir
vakayla karşılaşıldığında ise hasta
sedasyona alınıp, 3. Göz kapağı altının
mutlaka yabancı cisime karşı kontrol
edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Kedi
ve köpeklerde karşılaşılan tırmık
yaralarının oldukça önemli olduğunu
vurgulayan Prof. Dr. Murat Şaroğlu,
sadece korneanın etkilendiği şanslı
vakalar olabileceği gibi göz kaybıyla
sonuçlanacak şansız vakalarında
olabileceğini söyledi. Sunumun
sonunda veteriner hekimleri vakalara
nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunda
ve uygulayabilecekleri tedavi
prosedürleri hakkında bilgilendirdi.
Sunumunun ilk bölümünde katılımcılara korneanın
nasıl bir yapı olduğundan bahseden Şaroğlu, ardından
kornea üzerinde karşılaşılan anormal oluşumlardan
ve tedavi yaklaşımlarından bahsetti.
PETİNFO 2015/03 52-53
SEMİNER
Plamen Stoyanov
Provet Veteriner Kliniği
Sıcak karşılama
için teşekkürLER
Prof. Dr. Iuliana Ionascu
sunumlarında yaptığı
benzetmelerle hastalıkların akılda
kalıcı olmasını sağladı
Öğleden sonraki ilk oturumda
Prof. Dr. Iuliana Ionascu katılımcılara
köpeklerde gözlenen 5 yaygın kornea
hastalığından bahsetti. Ionascu
sunumlarında yaptığı benzetmelerle
hastalıkların akılda kalıcı olmasını
sağladı. Sunumun devamında Prof.
Dr. Iuliana Ionascu bu hastalıklara
tek tek değinerek uygulanabilecek
tedavi yöntemlerini hekimlerle
paylaşmıştır ve sözü tekrardan Murat
Şaroğlu’na bırakmıştır. Kedilerde en
sık karşılaşılan yangısal ve enfeksiyöz
kornea hastalıkların sunumunu
gerçekleştirmek üzere bir kez daha
sözü alan Prof. Dr. Murat Şaroğlu,
katılımcıları korneada gözlenen
yangısal hastalıklardan keratitis
simpleks, keratokonjunktivitis sikka
Prof. Dr. Iuliana Ionascu sempatik
hareketleri ve akılda kalıcı
örneklemeleriyle sunumlarının
akıllara kazınmasını sağladı.
(kuru göz), eosinofilik keratitis,
herpes keratokonjunktiviti ve
simblefaron, kornea nekrozu (k.
sekesterizasyon),ve akut bullous
keratopatinin tanı ve tedavisinde
uygulanması gereken prosedürler
hakkında bilgilendirmiştir. Daha
sonra kedilerde gözlenen enfeksiyöz
göz hastalıklarından ve bu tip
vakalarda göz ultrasonografisinin
ne amaçla kullanıldığından
bahsetmiştir. Kedilerde meydana
gelen kornea nekrozlarına da
değinen Prof. Dr. Murat Şaroğlu,
kornea ülserlerinde uygulanan
operatif sağaltım yöntemlerinden
lamellar keratektomi, tarsorafi,
konjunktivoplasti, korneokonjunktival
transpozisyon, lamellar keratoplasti
uygulamalarına da değinmiştir.
Öncelikle KHVHD üyelerinden
Gizem Taktak’a beni bu özel
konuların işlendiği seminere
davet ettiği için teşekkür
ederim. Prof. Dr. Iuliana Ionascu
ve Prof. Dr. Murat Şaroğlu gibi
önemli isimlerle tanıştığım için
mutluyum. Bulgaristan’da kedi ve
köpek oftalmolojisiyle özel olarak
ilgileniyorum. KHVHD ekibi kornea
hastalıklarıyla ilgili mükemmel bir
seminere imza attı. Oftalmolojiyle
ilgili sorularımı, bana zaman
ayırarak eksiksiz cevapladıkları
için çok teşekkür ederim.
Seminerin kliniğimde karşılaştığım
vakaların tanı ve tedavilerinde,
kolay ve etkili kararlar almama
yardımcı olacağına inanıyorum.
Bu tarz etkinliklerin, Balkanlar’daki
veteriner hekimlerin deneyimlerini
birbirleriyle paylaşması için çok iyi
bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Umuyorum ki, KHVHD ile bu tarz
seminerler için sürekli irtibat
halinde olacağız.
Dr. Ionascu göz hastalıklarını örneklerken, ağrısız
kornea hastalığını kitaba, erimiş kornea hastalığını bal
dökülmüş göze, kuru göz hastalığını ağaçlara, pannusu
resme, pigmentli keratitisi ise çikolatalı göze benzetti.
PETİNFO 2015/03 54-55
SEMİNER
KHVHD Kurulu, meslektaşlarının
desteği ile birlikte mesleki
eğitime verdikleri desteğe devam
edeceklerini belirtti.
Dr. Ionascu, schIrmer gözyaşı testinin ve fluoresceIne
testinin her vakada yapılması gereken elzem testler
olduğunun altını çizerek her bir testin uygulama şeklini
ve sonuçlarının ne anlama geldiğini paylaştı.
Toplantının son oturumunda
Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve
Prof. Dr. Murat Şaroğlu kornea
hastalıklarına operatif sağaltım
yaklaşımlarını ortak anlattı. Prof. Dr.
Murat Şaroğlu kornea vakalarında
lazer uygulamaların başarısından
bahsederken, Prof. Dr. Iuliana Ionascu
insanlarda kullanılan tek günlük
lenslerin kornea hastalıklarında ki
başarısını, vaka bazlı sunumlarıyla
katılımcılara aktarmıştır. 22 Şubat’ta
düzenlenen, 2015 yılının ikinci
semineriyle ilgili görüşleri KHVHD
Başkanı Veteriner Hekim Erkut
Gören ve KHVHD Yönetim Kurulu
Üyesi Veteriner Hekim Müjgan Çevik
Aksoy’dan aldık. ‘’KHVHD olarak
eğitim seminerlerimizden ikincisini
22 Şubat 2015 tarihinde, Crowne
Plaza İstanbul Harbiye Hotel’de,
“KORNEA-Gözün Penceresi” başlığı
ile Prof. Dr. Iuliana Ionascu ve Prof.
Dr. Murat Şaroğlu’nun sunumları ile
gerçekleştirdik. Meslektaşlarımızın
seminerimize göstermiş olduğu
PETİNFO 2015/03 56-57
yoğun ilgi hepimizi memnun
etti ve 75 kişilik kontenjanımızı
arttırdık. Bulgaristan’dan da bir
meslektaşımızın katılımı ile toplamda
90 kişiyle gerçekleşen 2. eğitim
seminerimiz KHVHD Yönetim
Kurulu Başkanı Erkut Gören‘in
açılış konuşması ile başladı. Prof.
Dr. Ionascu ve Prof. Dr. Şaroğlu’nun
sıra ile sunumlarını gerçekleştirdiği
seminerde kahve aralarında
meslektaşlarımızla KHVHD’nin
seminerlerine bakış açılarını
değerlendirme imkanı bulduk. Konuşmacılarımızdan Prof. Dr. Iuliana
Ionascu’nun 3 adet kitabını çekilişle
katılım gösteren meslektaşlarımıza
hediye etmesi seminere renk
katarken, KHVHD Yönetim Kurulu
olarak biz de konuşmacılarımıza
derneğimiz ve seminerimizden hatıra
olarak birer İstanbul görselli tablo
hediye ettik. KHVHD olarak gelecek
seminerlerimizin çalışmalarına
başlamış bulunmaktayız.
Mesleğimize ve mesleki eğitime
verdiğimiz önem, meslektaşlarımızın
desteği ile bize yola devam etme
gücü vermektedir. Ayrıca bu
organizasyonumuzda da bizleri yalnız
bırakmayan sponsorlarımıza ve
Petinfo’ya teşekkür ederiz.” 
EĞİTİM
Yavru köpek eğitimi
Köpeklere doğru yönlendirme ile uygun ödüllendirme yapılırsa ileride oluşacak bütün
sorunların önüne geçilebileceğini söyleyen Dr. Gürbüz Ertürk, bu ay yavru köpeklerde
en sık karşılaşılan problem olan tuvalet eğitiminin püf noktalarını sizlerle paylaşıyor.
Yavru köpeklerde eğitime, köpek eve
geldiğinde, yani 8 haftalıktan sonra
başlamak gerekir. Bu eğitimi birkaç
basamakta ele almalıyız.
1. Tuvalet Eğitimi
2. Sosyalleşme Süreci
3. İstenmeyen davranışların önlenmesi
ve temel komutların öğretilmesi
Köpekler sosyal canlılardır,
siz öğretmeseniz de onlar sürekli
öğrenirler. Bu nedenle köpekle kurulan
ilişkinin ilk anından itibaren onu
doğru yönlendirmek gerekir. Doğru
yönlendirilir ve uygun ödüllendirme
yapılırsa ileride oluşacak bütün
sorunların önüne geçilmiş olur.
Tuvalet Eğitimi
Köpek-insan ilişkisinde en
önemli eğitimlerden birinin tuvalet
eğitimi olduğuna inanıyorum. Meslek
yaşamım buyunca çok sayıda köpeğin,
tuvalet alışkanlığı olmaması nedeniyle
sahip değiştirdiğine üzülerek tanık
oldum. Oysaki köpekler, doğaları
gereği temiz hayvanlardır. Köpek
yavruları 8-9 haftalık olduklarında
belli bölgelere tuvaletlerini yapma
eğilimindedirler. İçgüdüleri gereği
yattıkları, yemek yedikleri ve
oynadıkları alanlar dışındaki bölgeleri
tercih ederler (Uzun süre daracık
kafeslerde tutulmuş yavrular hariç).
Yavrunun bu doğal özelliği tuvalet
eğitiminde bizim işimizi kolaylaştırır.
Tuvalet eğitimi sabır ve zamana
dayalı bir süreçtir
Köpekler yemek yedikten ve
su içtikten sonra, uykudan kalkınca,
PETİNFO 2015/03 60-61
oyun oynayınca, heyecanlanınca
eliminasyon ihtiyacı duyarlar. Bu
ihtiyaçlarını zemine dayalı ve nokta
işaretleme tarzında yaparlar. Yani
ihtiyaçlarını karşılamak için uygun
yere gider ve orada o noktayı
bulmak için yeri koklayarak dairesel
hareketler yapmaya başlarlar.
(Artık biliyoruz ki, bu hareketi
kendini dünyanın doğu-batı veya
kuzey-güney aksına uyarlamak
için yapıyorlar). İşte bu davranışı
gördüğümüzde yavru köpek yanlış
bir noktada ise onu korkutmadan,
kızmadan “yok yok orası değil“
diyerek doğru yere taşımalı (taşırken
ters çevirerek götürülürse eylem
durur) ve doğru yerde yapınca derhal
ödüllendirmeliyiz. Unutmayınız ki,
bütün eğitimler gibi bu da sabır
ve zamana dayalı bir süreçtir.
Karşımızdaki canlı her şeyi ile
bizden farklıdır, ama aynı sosyal
hayatı paylaşıyoruz. Ne istediğimizi
algılaması için sabretmeliyiz ve
ona zaman tanımalıyız. İstediğimizi
anladığında onu ödüllendirmeli ve
sürecin tamamlanması için bunu sık
sık tekrarlamalıyız.
Tuvalet eğitiminde birçok
yöntem olmasına karşın en
yaygın kullanılan ve en başarılı
olan yöntem; ”sınırlandırılmış
alan” yöntemidir; yani bir kafes
veya taşıma kutusu kullanmaktır.
Köpeğin içinde rahatça
yatabileceği, ayakta durabileceği
ve dönebileceği büyüklükteki bir
kafes kullanılmalıdır. Köpek bu
kafese alıştırıldıktan sonra bütün ev
halkının mutlak uyacağı bir program
yapılır. Ayrıca bu işe başlanmadan
önce köpek iç parazitlere karşı
ilaçlanmalı ve iyi kaliteli bir mama
ile beslenmelidir.
Sabah erkenden köpek uyanır
uyanmaz tuvalet ihtiyacının
karşılanacağı yere götürülür. Bu,
ev içerisinde gazete, pet, çeşitli
aparatlar olabileceği gibi, ev
dışında bir yer de olabilir. Buraya
götürüldüğünde onunla hiç
ilgilenmeden, oynamadan durulmalı
ve tuvaletini yapması beklenmelidir.
Tuvaletini yapınca hemen
ödüllendirilmelidir. Geçen aydan
anımsanacağı gibi ödül, önceden
hazır edilmiş lezzetli ve küçük bir
parça yiyecek olabilir. Bu ödül,
eylemin bitiminden sonra 1-3 saniye
içerisinde verilmelidir. Eliminasyon
işlemi 10 dakika içerisinde yapılmadı
ise yavru tekrar kafese götürülmeli
ve 15 dakika sonra tuvalet bölgesine
yeniden taşınmalıdır. Doğru yerde
tuvaletini yaptı ise oynanabilir ve
devamında yemek yiyip su içmesi
sağlanır. Bu işlemden sonraki
20 dakika içerisinde tekrar
tuvalet ihtiyacının oluşacağı
unutulmamalıdır. Dinlenme anı ve
kontrol edemeyeceğimiz durumlarda
köpeği kafesinde tutmalıyız. Burada
genel kabul gören süre; köpeğimiz
kaç aylık ise +1 saat daha kafeste
kalabileceğidir. Örneğin, 3 aylık
bir köpek en fazla 4 saat kafeste
kalmalıdır. Gün içerisinde 8-10 kez
tuvalet ihtiyacının karşılanacağı
alana gidilmelidir. Gece olduğunda
köpek uyuyacağı için bu süre daha
uzun olacaktır.
Çok sayıda köpek
tuvalet alışkanlığı
edinememesi nedeniyle
sahip değiştirmek
zorunda kalıyor,
Özetlersek, tuvalet eğitiminde
3 noktaya önem vermek gereklidir;
A. Tuvalet eğitimi bitinceye kadar;
> Yavru köpekler düzenli olarak belli
aralıklarla beslenmeli.
> Yemeği ve suyu 20 dakikadan fazla
önünde tutulmamalı.
> Öğünler arasında yiyecek veya
içecek verilmemeli
B. Aşağıdaki durumlarda tuvalet
ihtiyacı karşılanmalı;
> Sabah uyanır uyanmaz
> Her yemek ve su içiminden sonra
> Her uykudan uyandığında
> Heyecan-coşku uyandıran
durumlardan ve oyunlardan sonra
> Gece yatmadan hemen önce
C. Doğru yerde yapılınca
ödüllendirilmeli, yanlış yerde
yapılırsa yapılırken görüldüğünde
kızılmadan, korkutulmadan doğru
yere taşınmalıdır. Üzerinden 3
saniyeden fazla zaman geçmiş
kazalar için; hiç konuşmadan köpek
bölgeden uzaklaştırılmalı ve orası
iyice temizlenmelidir. Bölgeye
oyuncak ve mama serpiştirilebilir.
Bu, o noktadaki bir sonraki kazayı
önlemede yardım edecektir. Tuvalet
eğitimi, saf veya kırma ırklar için
farklı değildir. Sadece küçük ırklarda
genellikle zor olabilmektedir. Bunun
sebepleri de; küçük ırkların sidik
keseleri küçüktür, yaşadıkları ev
onların gözünde çok büyük bir alan
gibi gelebilir, soğuk ve ıslak dış
ortamlara daha duyarlı olabilirler,
en önemlisi küçük köpek sahipleri
başlangıçta evdeki kazaları çiş
ve/veya kaka miktarının az oluşu
sebebiyle önemsemez ve köpek kötü
olana alışır. Gelecek sayıda yavru
eğitiminin önemli parçalarından olan
sosyalleşme sürecini ele alacağız.
Dr. Veteriner Hekim Gürbüz Ertürk kimdir?
1988’den bu yana pet sağlığı, köpek eğitimi ve davranışları ile ilgilenen Veteriner Hekim Dr. Gürbüz
Ertürk köpek eğitimi ve rehabilitasyonu konusunda Macaristan İş Köpeği Spor Kulübü, T.C. Tarım ve Köy
İşleri Bakanlığı gibi kurumlardan aldığı diplomaları ile profesyonel olarak köpek eğitmekte ve kurslar
düzenlemektedir. Çeşitli meslek örgütlerinde yöneticilik de yapan Dr. Ertürk, FCI üyesi Romanya Köpek
Eğitim Kulübü’nün kurucu onursal üyesidir. Türk Köpek Eğitim Derneği kurucu ve mevcut başkanıdır.
KEDİ&KÖPEK
Günümüzde
osteoartrit tedavisi
artık çok yönlü
olarak (multimodal)
yapılmaktadır.
Artritisi
6 adımda
sağaltmak
mümkün
Osteoartritis, bir yaşından büyük her 5 köpekten
birini etkilemektedir. Erken dönemde uygulanacak
çok yönlü iyileştirme planlarıyla sadık dostlarımızı
bu sıkıntılı durumdan kurtarabiliriz.
PETİNFO 2015/03 62-63
S
adık, zeki, sevgi dolu… Bu
sözcükler kuşkusuz köpekleri
gördüğünüzde aklınıza gelen
ilk kelimelerdir. Onlar bize çok
şey veriyor peki biz onlara neler
veriyoruz? İlerleyen yaşla ortaya
çıkan, kronik ağrılarını ortadan
kaldırarak, sadık dostlarımız
köpeklere en büyük iyiliği yapabiliriz.
Artritis, köpeklerde ağrının
önde gelen sebeplerinden biridir.
Osteoartritis, bir yaşından büyük
her 5 köpekten birini etkilemektedir,
10 yaşından büyük köpeklerde ise
bu oran artarak her 2 köpekten
1’nin kabusu haline gelmektedir.
Erken dönemde uygulanacak çok
yönlü iyileştirme planlarıyla sadık
dostlarımız köpekleri bu sıkıntılı
durumdan kurtarabiliriz. Fakat geç
dönemlerde fark edildiğinde sonuç
istenildiği gibi olmamaktadır ve sınırlı
tedavi çeşitleri uygulanabilmektedir.
Birçok köpek osteoartritis
sebebiyle kliniklerinizi ziyaret
etmektedir. Minimum ortalama
10-12 milyon köpekte osteoartritis
belirtileri gözlenmektedir. Bu ciddi
problem sağaltılmadığında daha
da ilerleyerek, köpeklerin yaşam
kalitesini ve süresini ciddi miktarda
düşürmektedir. Eklem yangısı
olarak anılan artritisle savaşmak
aslında zor değil, bu problemin
üstesinden kombine tedavilerle
gelmek mümkündür. Alternatif tedavi
yöntemlerini ilaçlarla kombine ederek
kullandığımızda olumlu sonuçlar
alabiliriz. İşte bunun 6 yolu;
1
NSAİD’ler, ağrı kesiciler
ve kortikosteroidler
Geleneksel tıpta kronik
ağrılar için NSAID’ler sıklıkla
reçete edilmektedir. Şiddetli
vakalarda NSAID’ler yeni çıkan
sentetik analjeziklerle birlikte
kullanılarak ağrı kontrol altına
alınabilmektedir. Nöropatik ağrıların
kontrolü oldukça zordur, bu gibi
vakalarda genellikle gabapentin
kullanılmaktadır. Ağrı döngüsünde
eklemin farklı bölgelerindeki ağrılar
kesilebilmektedir, yani gezici ağrı
tipi vardır, bu sebeple farklı ağrı
kontrol ilaçlarını beraber kullanmak
önemlidir. Ağrı kesici ilaçların
(NSAID) etkinlikleri bireye ve vakaya
göre değişiklik göstermektedir. Kısa
süre NSAID kullanmak eklemlerin
hareketliliğini arttırır, böylece köpeğin
eklemini tam olarak kullanması için
onu cesaretlendirir ve hayvanın ağrı
eşiği yükseltir.
2
Eklem sağlığını koruyucu ve
destekleyici ek takviyeler
Nutrasotikleri içeren mamalar
da köpeklere ilaçlar kadar yarar
sağlamaktadır. Osteoartritise
en çok yardımcı olan nutrasotik
chondroitin sulfate, glucosamine,
hyaluronic asit ve Omega 3’tür.
Chondroitinsulfate, kıkırdağın önemli
yapısal bileşenlerindendir, basınçlara
karşı dayanıklılık sağlamaktadır.
Glucosamine, bir amino şekerdir ve
glycosaminoglycan sentezini başlatır.
Eklem kıkırdakları için oldukça
önemli bir bileşendir. Hyaluronic asit,
anyoniktir ve genellikle proteinlere
bağlı olarak bulunan, sülfat
içermeyen glycosaminoglycanlardır.
Eklemleri desteklemek amacıyla
hyaluronic asit ve glucosaminler
güvenle kullanılmaktadır. Ek
takviyeleri diyetlerle beraber
kullanmak, kıkırdağın ve sinoviyal
sıvının üretilmesini sağlayarak,
Aneljezikler artritis
tedavisinin olmazsa
olmazlardandır. Bazı
ırklar daha duyarlıdır ve
hasta sahipleri, ilaçların
dikkatle seçilmesi
konusunda uyarılmalıdır.
eklemlere yardım etmektedir.
Omega 3 esansiyel yağ
asitleri, EPA ve DHA’yı memeliler
vücutlarında sentezleyemedikleri
için mutlaka dışarıdan aldıkları
besinlerden temin etmelidirler. En
iyi Omega 3 kaynakları; sardunya ve
hamsi balıklarıdır. Omega 3, artritik
eklemlerde var olan yangı döngüsünün
kesilmesine yardımcı olmaktadır.
3
Beslenme ve
kilo kontrolü
esansiyeldir
Diyet ve beslenme osteoartritisin
esansiyel bileşenleridir. Bir
çalışmada, arka ayaklarında
topallık ve osteoartritis bulunan
kilolu köpeklerin, kilo kaybı
sonrasında rahatsızlıklarında
belirgin bir düzelme gözlenmiştir.
Osteoartritisli eklemler artan
vücut ağırlığıyla beraber
daha da güçsüzleşmektedir.
Obezitede, yağ hücreleri
kronik düşük dereceli
yangıların seviyelerini
yükseltmektedir ve bu
birçok sağlık problemini
tetiklemektedir. Köpeklerde
osteoartritisin şiddetini azaltması
nedeniyle ağırlıklarının normal
seviyelerde olması oldukça
önemli bir konudur.
Yaşlı köpeklerdeki olgun eklem
kıkırdağı kendini yeteri derecede
onarma yetisine sahip değildir.
Bunlarla birlikte sabit basınçlar
da artritise zemin hazırlar.
E, C vitaminleri iyi birer
antioksidandırlar fakat
hayvanlarda sınırlı
miktarDA sentezlenen
C vitamininin, kalsiyum
oksalat oluşturma riskine
dikkat edilmesi gerekir.
E vitamini, iyi bir antioksidandır.
Serbest radikallerin meydana
getirdiği oksidatif hasarlar dejeneretif
eklem hastalığının derecesini
arttırır. E vitamini ise oksidasyonu
engellemektedir, fakat yarar
sağlayabilmesi için vücutta yeterli
düzeyde bulunması gerekmektedir.
C vitaminin de bilindiği gibi
antioksidan özelliği bulunmaktadır.
Fakat köpekler sınırlı miktarda C
vitaminini vücutlarında kendileri
sentezleyebilmektedir ve vitaminin
antioksidan özelliğini geliştirmek için
dışarıdan takviye edilmelidir. Ancak C
vitamini takviyesinin bazı hayvanlarda
kalsiyum oksalat kristalleri
oluşumunu tetikleyeceği kesinlikle
göz ardı edilmemelidir.
5
KEDİ&KÖPEK
Alternatif
tedavi
yöntemleri
Geleneksel Çin tıbbı son
zamanlarda çok popüler.
Akupunktur, masaj, bitkiler birçok
hastalık için tercih edilmekte.
Elektro akupunktur,
eklemlerin kan
dolaşımını artırarak,
osteoartritis ağrılarını
azaltmakta oldukça
etkilidir. Çin tıbbı osteoartritisin
vücudu nasıl etkilediğini
inceler. Mesela köpeklerin
kalça bölgesinde söz konusu
olan güçsüzlükleri, köpek ön
ayaklarının olduğu bölgede telafi
etmeye çalışır, diğer bir değişiklik
içten oluşur ve vücudun tamamını
etkiler, bu da vücut postürünü bozar.
Romatoid artritisin etiyolojisi
tam olarak bilinmemekle
birlikte, pek çok ırkı, kısmen
orta yaşlarına doğru etkiler.
Cinsiyet predispozusyonu yoktur.
4
Fizik tedavi ve egzersizler
önemli tedavi modelleridir
Fizik tedaviler de osteoartritisin
tedavisinde büyük öneme sahiptir,
problemli köpeklerin kalkmasına ve
hareket kabiliyetine oldukça yarar
sağlamaktadır. Yaşlı köpeklerde
osteoartritis problemleri genellikle
kas atrofisi ve aşırı zayıflamış
bacaklarla karakterizedir. Mesela
köpeklerin kalça kısımındaki
güçsüzlükler genellikle pelvisin
stabil halde durmasını sağlayan
gluteal, adduktor ve hamstring
kaslarında meydana gelen atrofiler
sonunda gelişmektedir. Fiziksel
tedavilerinde, su altında tekrarlı
yapılan egzersizlerle atrofiye
olan, yumuşayan kaslar tekrardan
güçlendirilir. Hasta fizik tedavide
olmadığı zamanlarda, hasta sahibinin
evde yaptıracağı düzenli egzersizlerle
iyileşme periyodunu hızlandırır.
Böylelikle zayıflayan kaslar daha
hızlı eski formuna dönmektedir. Fizik
tedavi obez hayvanların kaslarını
güçlendirirken, zayıflamasına da
olanak sağlamaktadır. Özetle, fizik
tedavi ve düzenli ev egzersizleri en
önemli tedavi modellerindendir.
PETİNFO 2015/03 64-65
6
Rejeneratif tıptan ve
kök hücre tedavisinden
yardım alabiliriz
Rejeneratif tıp ve kök hücre
tedavileri de artritisi sağaltmakta
rol sahibidir. Hayvanın kendi yağ
dokusu kullanılarak yapılan kök
hücre tedavileri büyük başarılar
sağlamaktadır. Terapötik lazerler,
KEDİ&KÖPEK
U
ltrason
dalgalarından
yararlanın
yani çeşitli dalga boyları ile kombine
edilmiş ışınları yayan ışık tedavileri
de eklem yangılarını sağaltmakta
oldukça önemli bir yere sahiptir.
Osteoartritis birçok köpeği etkileyen
ve onların hayat standartlarını
düşüren bir hastalıktır. Kesin tanı
konulduğu anda birçok etkili tedavi
yöntemiyle bu hayvanlara yardımcı
olabiliriz, yeter ki gözden kaçmasın.
Artritis nedir? En sık gözlenen
artritis sebepleri nelerdir?
Vetacademia Veteriner Tanı ve
Tedavi Merkezi’nden Onur Özgün
Derincegöz, yaş, cinsiyet, ırk ve
genetik endojen riskleri kapsayan çok
çeşitli nedenlere bağlanan artritisin
sebepleri ile ilgili değerli görüşlerini
Özellikle yaşı ileri olan hastalarda
ileri veya erken dönem eklem
rahatsızlıklarında fizik tedaviden
yararlanılmaktadır. Ultrason cihazı
kullanımı da bu tekniklerden
biridir. Cihazın kullanımı ile
ses dalgalarının kıkırdağın,
kemiğin ve eklemin oluşumda
rol oynayan kollajen yapımını
bizlerle paylaştı. Artrit, eklem
kıkırdağı ve subkondral kemiklerde
yıkım ve onarım arasındaki dengenin
bozulması ile karakterize yangısal bir
hastalıktır. Oluşum mekanizmasında
travmatik olaylar, genetik faktörler,
obezite gibi birçok neden bulunmakla
beraber en başta yaşlılık gelmektedir.
Artritin klinik semptomları olarak
başta; ağrı ve hareket kısıtlanması
(topallık), lokal hassasiyet ve ısı
artışı, krepitasyon, radyolojik olarak
eklem dejenerasyonları ve osteofitik
üremeler sayılabilir. Artritlerin
en yaygın türü olarak dejeneratif
eklem hastalığı olan osteoartritler
karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde
kliniklerde sıklıkla karşılaşılan
kalça displazileri, ön çapraz bağ
kopukları gibi hastalıklar bunun
en önemli sebepleri arasında yer
almaktadır. Yine bazı köpek ırklarında
romatoid artritler, özellikle ısırık
yaralarına bağlı şekillenebilen septik
artritlerde karşılaştığımız artrit türleri
arasındadır. Artritlerin tedavisinde
temel amaç ağrının ve diğer
semptomların kontrolünü sağlayarak
yaşam kalitesini artırmak, eklemin
fonksiyonlarını koruyarak iyileşmesini
sağlamak, kasların mobilizasyonunun
arttırması amaçlanır. Kollajen
yapımının uyarılması
ile kan dolaşımı artar
ve dolayısıyla eklemin
hareket yeteneği
artar, spazmlar azalır
ve ağrı dindirilir. Ultrason
dalgalarının tek başına tedavi
etmesi beklenmese de, ağrıdan
dolayı hareket etmek istemeyen
hayvanın ağrılarını azaltmak için
bir başlangıç olarak düşünülebilir.
PETİNFO 2015/00 00-00
Artritisi teşhisinin tek
yönlü konulması mümkün
değildir. radyolojik,
patolojik ve laboratuvar
bulgularının da klinik
bulgularıyla bir arada
değerlendirilmesi gerekir.
A
KEDİ&KÖPEK
rtritisin
teşhisinin
karmaşıklığı
Artritlerin tanısında klinik
verilerin önemi tartışılmaksızın
radyolojik bulgularda çok büyük
yer tutmaktadır. Radyolojik
yöntemler olarak, anatomik
bulguları tespit eden direkt
grafi, bilgisayarlı
tomografi, artrografi ve
ultrasonografi, fizyolojik
bulguları ortaya çıkaran
Fizik tedavi veteriner
hekimliğin son yıllarda
en hızlı popülarite kazanan
bilim dallarından biri
olarak osteoartritisin
semptomatik tedavisinde
de kullanılmakta ve
oldukça başarılı
sonuçlar alınmaktadır.
korunmasıdır. Tedavi seçenekleri
medikal tedavi (semptomlara yönelik
ve kondroprotektif ilaçlar), fizik
tedavi ve cerrahi yöntemler olarak
uygulanmaktadır. Semptomatik
tedavide en önemli bulgunun ağrı
olmasından dolayı nonsteroid
antiinflamatuar ilaçların kullanımı
gereklidir. Bu tür ilaçların sindirim
sistemine olan olumsuz etkileride göz
ardı edilmemeli ve destekleyici bir
tedavi seçeneği ile birleştirilmelidir.
Yine eklemdeki ağrının ortadan
kaldırılması için parenteral olarak
eklem içi steroid uygulamaları
yapılmaktadır. Medikal tedavide
önem taşıyan ikinci bir uygulamada
kondroprotektif ilaçlardır. Bu
ilaçlar kıkırdak matriks yapımını
uyaran ve matriks yıkımını inhibe
eden glikozaminoglikan polisülfat
sintigrafi, manyetik rezonans
görüntüleme ve artroskopi
yöntemleri sayılmaktadır.
ve glikozaminoglikan peptid
kompleksi ilaçlardır. Eklem içine
uygulanan yüksek molekül ağırlıklı
hiyaluronik asit uygulamalarının
da yararlı olduğu ve ağrıyı 6
aya kadar uzayan sürelerde
azalttığı bilinmektedir. Septik
artritlerde ise gerekli laboratuvar
incelemeleri yapıldıktan sonra
uygun antibiyotiklerin uygulanması
yararlı olmaktadır. Artritlerde
önemli bir tedavi seçeneğide fizik
tedavidir. Bu tedavi seçeneğinin
amacı yine ağrının ve fonksiyon
kaybının azaltılması, restorasyonun
Omega 3 eklemlerdeki var
olan yangı döngüsünün
kesilmesine yardımcı.
PETİNFO 2015/03 68-69
sağlanması ve oluşan fiziksel
bozuklukların minimalize edilmesi
içindir. Bu tedavi seçeneğinde
hasta sahiplerinin bilgilendirilmesi,
hayvanların istenilen kilolara kadar
zayıflatılması, kuvvetlendirme ve
germe egzersizlerinin yapılması,
mümkün olduğu kadar yüzme
egzersizleri yer almaktadır. Tüm
bu yöntemlere rağmen yanıt
alınamayan durumlarda ve kalça
displazisi, ön çapraz bağ rupturu gibi
sekonder etkenlere bağlı şekillenen
artritlerde cerrahi yöntemler ön plana
çıkmaktadır. Eklemin lokalizasyonuna
ve hastalığın derecesine bağlı olarak
uygulanabilecek birçok cerrahi teknik
bulunmaktadır. Bu yöntemler altın
implantasyonu, akupunktur, eklemde
şekillenmiş osteofitik üremelerin
törpülenmesi, bağ rupturlarının
onarılması, dirsek, omuz diz ve
kalça protezleri, çeşitli yöntemlerle
eklemlerin kilitlenmesi, günümüzde
revaçta olan ve ülkemizde de yeni
uygulanmaya başlayan kök hücre
nakilleri vs. olup dikkatlice seçilerek
hastalığın derecesine göre tercih
edilmelidir. Erken tanı her hastalıkta
olduğu gibi artritlerde de büyük önem
taşımakta olup, hayvanların yaşam
kalitesini artırmak için veteriner
hekimlik alanında da dikkate alınması
gereken önemli hususlardandır.
Klinikte ilaç kullanan
veya reçeteyi
düzenleyen veteriner
hekimin önemli
sorumlulukları vardır.
Veteriner hekimlikte
akılcı antibiyotik
kullanımı
Antimikrobiyal direnci önlemeK için yapılacak çalışmalar
“Tek Sağlık Yaklaşımı” içerisinde ele alınmalıdır; çünkü sorun
kısa vadeli bir yaklaşımla çözülebilecek nitelikte değildir.
PETİNFO 2015/03 72-73
V
eteriner hekimlikte
kullanılan ilaçlar; hayvan
sağlığı ve yetiştiriciliğinde
hastalıkların sağaltımı,
davranışların değiştirilmesi, gelişimin
hızlandırılması, verimin artırılması
ve gıda kalitesinin iyileştirilmesi
amaçlarıyla farklı uygulama alanları
bulurlar. Bu amaçları karşılayacak
şekilde kullanılan ilaçlar, hedef
niteliğindeki canlılarda yararlı ya
da zararlı nitelikte iki yönlü etki
oluştururlar. Yararlı etkiler olarak;
hastalıklar iyileşebilir, hafifleyebilir;
hastalıklarda koruyucu / önleyici etki
oluşabilir ya da gelişimin hızlanması,
verimin artması, gıda kalitesinin
iyileşmesi sağlanabilir. Zararlı etkiler
olarak ise şunlar ifade edilebilir:
> Doku ve organlarda hasar
> Bağışıklık sisteminin baskılanması /
uyarılması
> Dirençli suşlar (bakteri, parazit gibi)
> Gıdalarda kalıntı riski
Klinikte ilaç kullanan veya
reçeteyi düzenleyen veteriner
hekimlerin 2 önemli sorumluluğu
vardır: Etkin tedavi ve gıda. Bu durum,
veteriner ilaçlarının bilinçli ve güvenli
kullanımıdır denilebilir. Son durum;
ilaç reçetesinin yazılması, ilacın
uygulanması, dağıtım ve kontrolü
ile ilgili düzenlemelerin en önemli
kısmını oluşturur. Burada hekim
birçok durumu gözetmek zorundadır.
Veteriner hekimin sorumlulukları
Antibiyotikler; çeşitli
mikroorganizma türleri tarafından
sentezlenen kimyasal maddelerdir.
Hayvanlarda bakteriyel hastalıkların
tedavisinde antibiyotik kullanımı çeşitli
nedenlerle gereklidir. Öncelikle hasta
hayvanların tedavi edilmeleri gerektiği
için antibiyotikler kullanılmalıdır. Diğer
taraftan antibiyotikler, enfeksiyöz
hastalıklarla mücadele etmekte
ve bulaşıcı hastalıklarda bakteriyel
etkenin yayılmasını önlemektedir.
Zoonotik hastalıkların insanlara
bulaşma tehlikesini en aza indirmek
için de antibiyotikler kullanılmaktadır.
Ayrıca yüksek kaliteli sağlıklı gıda için,
sağlıklı hayvan popülasyonu
oluşturulmasının kaçınılmaz
olduğu da bir gerçektir.
Veteriner hekimlikte
antibiyotiklerin bilinçli kullanımı
son derece önemlidir. Antibiyotik
kullanımı geniş bir çerçevede
ele alınmalı; hayvan ıslahı ve
refahı, hijyen, besleme ve aşılama
sistemlerinden ayrı olarak
düşünülmemelidir. Antibiyotik
gereksinimini azaltmak için
hastalıklar sürekli kontrol edilmeli
ve antibiyotik kullanımının yanı
sıra bütüncül yaklaşımlarda
bulunulmalıdır. Hedef; antibiyotiklerin
sağaltıcı etkisini yükseltmek ve
dirençli mikroorganizmaların
oluşumunu en aza indirmek şeklinde
olmalıdır. Antibiyotiklerin üretim ve
kullanım miktarları hakkındaki en
güvenilir bilgiler ABD ve AB üyesi
ülkelere aittir. ABD’de üretilen
antibiyotiklerin (15 - 25 bin ton) %
70’i hayvan yetiştiriciliğinde tedavi
dışı amaçlarla kullanılmaktadır.
ABD’de üretilen antibiyotiklerin % 6’sı
hayvancılıkta tedavi amaçlı, % 9’u
tıp alanında tedavi amaçlı ve % 15’i
de diğer amaçlarla kullanılmaktadır.
ABD’de hayvancılık alanında
antibiyotik kullanımı, tıp alanındaki
tüketimin 8 katıdır. Gıda ve Kontrol
Genel Müdürlüğü verilerine göre
2014 yılı Mart ayı itibariyle ruhsatlı
toplam 2006 veteriner ilacının 908
adedi antibakteriyel ilaç niteliğindedir.
AB’ye üye 26 ülke antibiyotik
kullanımı potansiyelini değerlendirmek
için kısa adı ESVAC olan bir oluşum
meydana getirmişlerdir. ESVAC
genel olarak AB düzeyinde ve ülkeler
düzeyinde hayvan sağlığı alanında
antibiyotik kullanımına ilişkin kapsamlı
değerlendirmeler yapmaktadır.
2012 yılı raporunda söz konusu 26
Bilinçli ve
güvenli ilaç
kullanımı
Veteriner hekimlikte kullanılan
antibiyotikler, bakteriyel
hastalıkların sağaltımıkorunması veya metaflaksisinde
kullanılmaktadır. İlaçların ve
özellikle antibiyotiklerin bilinçli
kullanımı son derece önemlidir.
> Hastalığın doğru tanısı, doğru
ilaç kullanımı, ilacın zamanında
kullanılması
> İlacın zararlı etkilerinin
olabileceğinin bilinci
> Bireysel tedavi uygulaması
> İlaç prospektüsü bilgilerine
uyulması
> Kontrolsüz ve aşırı ilaç
kullanımından kaçınılması
> Koruyucu hekimlik, iyi bakımbesleme uygulamaları
> Kalıntı riskinin değerlendirilmesi
> Reçetenin uygun şekilde
düzenlenmesi
> Miadı dolmuş ilaçlar
> İlaca ilişkin kayıt tutulması
> İlacın uygun şekilde saklanması
ve bertaraf edilmesi
> Uygulayıcı personele
yönelik riskin göz önünde
bulundurulması
KEDİ&KÖPEK
Antimikrobiyal direnç
kısa vadede yaklaşımlarla
çözülemeyeceği için
uzun süreli mücadeleyi
hedef alacak çalışmalar
gerçekleştirilmelidir.
Veteriner
hekimlik beşeri
hekimliği geçti
ülkede kullanılan antibiyotik grupları;
tetrasiklinler % 37; penisilinler %
22 ve sülfonamidler % 10 olarak
gösterilmiştir. Danimarka İlaç İzleme
Ajansı verilerine göre Danimarka’da
insanlarda kullanılan antibiyotiklerin;
insanlarda kullanılan miktarı,
hayvancılıkta kullanılan miktarın
sadece % 25’ine eşittir. 2010 ve 2011
yıllarında AB üyesi ülkelerde çiftlik
hayvanlarında antibiyotik kullanımı
değerlendirilmiş, İspanya’da 2011 yılı
için bir artış görülmüş, diğer ülkelerde
ise azalma tespit edilmiştir.
ANTİBİYOTİKLERİN BİLİNÇLİ
KULLANIMI: TEMEL İLKELER
1. Doğru antibiyotik seçimi
> Kesin tanı
> Bakterinin türüne ve hastalığın
belirtilerine göre onaylanmış bilinen
ürünlerin kullanılması
> Saha çalışmaları sonucu ilaç
etkinliğinin değerlendirilmesi
> Mikroorganizmaların ilaca karşı
olan duyarlılıkları
> İlacın farmakokinetiği ve
dokulardaki dağılımı
> Bağışıklılık (immünokompetans) sisteminin durumu
> Antibakteriyel etki spektrumu
> Antibiyotik kombinasyonları
2. Doğru antibiyotik kullanılması
> Dozu, süresi, reçetelendirme vb.
3. Antibiyotik kullanımını
etkileyen faktörler
> Etkili kan yoğunluğu
> Doku döküntüleri ve irin.
> Verilme yolu - emilme
> Doğal engeller (Bağırsak
engeli, seröz zarlar, plasenta, göz,
kan-beyin engeli)
> Atılma yolları
> Ekolojik faktörler
> Bağışıklık sistemi
> Hücre içine yerleşen bakteriler
Antibiyotik tüketimi konusunda;
veteriner hekimlik ve beşeri
hekimlik için karşılaştırmalı bir
değerlendirme yapılacak olursa;
Avusturya: İnsan hekimliği 45
ton - Veteriner hekimliği 60 ton
(2011 yılı)
Almanya: İnsan hekimliği 800
ton - Veteriner hekimliği 1734
ton (2011 yılı)
Fransa: İnsan hekimliği 760
ton - Veteriner hekimliği 1.320
ton (2005 yılı)
Çin: Antibiyotik üretim ve
tüketim oranları dünyada en
yüksek olan ülke
Hindistan: Dünya toplam
antibiyotik üretiminin 1/3’ü
(2012 yılı)
İngiltere: Gıda değeri olan
hayvanlarda 2008 yılında 327
ton, 2009 yılında 349 ton,
2010 yılında 390 ton, 2012
yılında 349 ton
Eğer antibiyotiklerle başlatılan sağaltımdan
2-3 gün içerinde dikkat çekici bir iyileşme sonucu elde
edilmezse, tanı yöntemleri ve tedavide kullanılan
ilaçlar tekrar gözden geçirilmelidir.
PETİNFO 2015/03 74-75
Antibiyotiklerle yapılacak
sağaltımda dikkat edilmesi
gereken hususlar
Hastanın bağışıklık sisteminin
yetersiz veya bozuk olması, beyin zarı,
kalp zarı, kemik-kemik iliği yangısı gibi
ciddi hastalıklar bakterileri öldürerek
etkiyen ilaçların kullanılmasını
gerekli kılar. Hastalıkların tanısı
mümkün olduğunca erken yapılarak,
en etkili ilaç şekliyle sağaltıma
başlanmalıdır. Bakterilerin hızla
çoğaldıkları döneme etkiyen ilaçlar
yönünden olduğu kadar, hangi
ilaca ne kadar duyarlı olduklarının
belirlenmesi bakımından da tanı çok
önemlidir. Bunun için, mümkünse
bir antibiyogram yapılarak, hastalık
etkeninin en fazla duyarlılık
gösterdiği ilaçlar belirlenmelidir.
Hastalık etkeninin belli bir türden
olduğu anlaşılırsa, antibiyograma
gerek kalmaksızın da sağaltım
uygulamasına geçilebilir. Hastanın
savunma sistemlerinin bozuk olduğu
durumlarda, endokardit, osteomiyelit
gibi hastalıklarda, bağışıklık sistemi
yetmezliği veya baskılandığı
durumlarda öncelikle bakterileri
öldürücü ilaçlar seçilmelidir.
Bakterilerin tümünü veya
önemli bir kısmını öldürebilecek
ya da gelişmesini durdurabilecek
ölçüde plazmada ilaç yoğunluğu
sağlamak için başlangıçta ilaç yüksek
dozlarda verilmelidir. Antibiyotiklerle
sağaltım sırasında latent dönemdeki
bakterilerin ilaçlara duyarlılığı
genellikle azdır; bunun için, sağaltım
uygulaması vücuttan bakterilerin
tümüyle uzaklaştırılmasına kadar
sürdürülmelidir. İlacın verilme yolu
ve ilaç şekli etkinin ortaya çıkış
hızını önemli şekilde etkiler. Aynı
bakterilerin sebep oldukları çeşitli
hastalıkların sağaltımının mümkünse
tek ilaçla yapılması; birçok bakterinin
işe karıştığı olaylarda ya geniş
spektrumlu ilaçların veya ilaç
karışımlarının kullanılması tavsiye
edilir. İn vitro etkili olan bir ilacın
in-vivo etkisiz kalması veya yeterince
etkili olamaması da söz konusudur.
Prof. Dr. Ender YARSAN
Ankara Üniversitesi, Veteriner
Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Türk Veteriner Hekimleri Birliği
Merkez Konseyi II. Başkanı
Kullanılacak ilacın hastalığa etkisinin
güçlü, konakçıya istenmeyen etkisinin
az olması ve kullanılmaması gereken
durumların iyi bilinmesi gibi faktörler
de göz önünde bulundurulmalıdır.
ANTİBİYOTİKLERE DİRENÇ
Antibiyotik direnci, ilk olarak
kritik hastalıklar ve immun sistemi
baskılanmış hastalarda, hastane
kaynaklı enfeksiyonların artmasıyla
ortaya çıkan bir problemken, bugün
için teşhis ve tedavisi zor, ciddi
hastalıklara neden olan bir toplum
sorunu olmuştur. Antibiyotiklere
dirençli bakteriler; bir yandan
kendisine önceden etkili ilaçların
etkinliğini ve sağaltımın yararlılığını
azaltırken, bir yandan da hayvandan
hayvana veya hayvandan insana
geçen hastalıkların yaygınlaşmasına
yol açarlar, bu yönden konu halk
sağlığı bakımından da çok önemlidir.
Antibiyotiklere karşı bakterilerde
direnç oluşmasının hekimlik pratiği
yönünden bazı sakıncaları vardır.
Bunların en önemlisi alışılmış
ilaçlarla yapılan tedavinin başarısız
kalmasına neden olmasıdır. Ayrıca, bu
durum öldürücü etkiyi de artırabilir.
Alışılmış doz, etkin olmadığı için
dozun artırılmasına ve tedavi
süresinin uzamasına yol açabilir;
sonuçta hastada yan etki olasılığı
artabilir ve tedavinin parasal maliyeti
yükselebilir. Henüz direnç oluşmamış,
pahalı ve bazen de daha toksik olan
yeni ilaçların veya kombine ilaç
kullanılmasını gerektirebilir; bu da
tedavinin maliyetinin artmasıyla
sonuçlanabilir. WHO Başkanı Dr.
Brundland 2000 yılı raporunda
KEDİ&KÖPEK
SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN
YAPILAN ÇALIŞMALAR
Avrupa’da her
yıl 25.000 kişi
ölmekte
Patojen mikroorganizma veya
suşun, antibakteriyel ilacın
kullanıldığı doz aralığında
serumda meydana getirdiği
yoğunluk düzeyinde, ilaç
tarafından etkilenmemesi direnç
olarak tanımlanır. Antibiyotiklere
dirençli bakterilerden
kaynaklanacak şekilde AB
ülkelerinde her yıl 25.000
insanda ölüm şekillenmektedir.
insanlığın “antibiyotik öncesi çağa”
dönüş riski altında olduğunu ve tüm
mevcut mali ve bilimsel kaynakların
bu tehlikenin önlenmesine
harcanması gerektiğini ifade etmiştir.
WHO 2001 yılında direnç sorunun
kontrol altına alınabilmesi için
”Antimikrobiyal Direncin Kontrol
Altına Alınması” konulu raporu
yayınlamıştır. Direnç sorununun
antibiyotiklerle sınırlı kalmadığı,
antifungal, antiviral ilaçlara ve
dezenfektanlara karşıda direncin
oluştuğu açıklanmış; sorunun bireysel
değil toplumsal olduğu, ülkesel değil
küresel olduğu ve ancak ülkelerin
ortak çalışmalarıyla kontrol altına
alınabileceği açıklanarak, kontrol
stratejilerinin esasları belirlenmiştir.
1990’lı yıllardan itibaren insan
sağlığı alanında yapılan çok çeşitli
araştırmalar, hasta verilerinin
analizi; düzenlenen toplantılar
ve hazırlanan çok sayıda rapor
sonucunda insanlarda “gizli bir
tehdit”; bazı araştırıcılara göre de
gizli ve tehlikeli bir epidemi boyutuna
ulaşan antimikrobiyal direnç sorunu
için yaygın ve bilinçsiz şekildeki
antibiyotik kullanımı gösterilmiştir.
Muayeneyi ve klinik
tanıyı takiben
antimikrobiyellerin
doğru dozajda reçete
edilmesi, bu ajanların
günümüzde ve gelecekte
etkisini korumasını
sağlayacak olan en önemli
önlemlerden biridir.
Günümüzde antimikrobiyal
direncin küresel bir halk sağlığı
sorunu olduğu; gizli bir salgının tüm
dünya üzerine yayıldığı bütün tıp
ve veteriner otoriteleri tarafından
kabul edilmekte, başta AB ve ABD
olmak üzere tüm dünya devletleri,
uluslararası insan ve hayvan sağlığı,
gıda-tarım kuruluşları, üniversiteler
ve toplum yararına çalışan
organizasyonlar antimikrobiyal direnç
sorununun yayılmasını önlemek ve
oluşumunu yavaşlatmak için geniş
kapsamlı çalışmalar yapmaktadırlar.
WHO tarafından 2001 yılında
antimikrobiyal direncin önlenmesi
için “Küresel Antimikrobiyal Direnç
Önleme Stratejisi” çalışmaları
başlatılmış, bu kapsamda raporlar
hazırlanmış ve en son olarak 2014
yılı için de bu yönde kapsamlı bir
değerlendirme yapılmıştır. Bu
raporlara göre; sorunun çözümü
için çok sektörlü bir yaklaşım
oluşturulmalıdır. Her ülke önerileri
planlamak ve koordine etmek üzere
ulusal özel komiteler oluşturmalıdır.
WHO tarafından yapılan
önerilerle birlikte OIE de 2006 yılında
veteriner hekimlik alanında kullanılan
antimikrobiyallerin sorumlu ve bilinçli
kullanımı konusunda bir
İlaç uygulamadan
önce bakteri ile
duyarlılık testleri
yapılarak, sonuca
göre kullanılacak ilaç
saptanmalıdır.
PETİNFO 2015/03 76-77
KEDİ&KÖPEK
“Tek sağlık yaklaşımı”
kapsamında yürütülecek
çalışmalar bir merkezde
toplanmalıdır.
kılavuz geliştirmiştir. Kılavuzda,
antimikrobiyallerin kullanımına izin
veren ve denetleyen kuruluşların,
veteriner ilaçları üreten sanayi
kuruluşlarının, veteriner hekimlerin ve
hayvan yetiştiricilerin antimikrobiyal
direncin önlenmesindeki
sorumlulukları detaylı olarak
açıklanmıştır. Uluslararası boyutuyla
incelendiğinde, Antimikrobiyal direnç
son derece önemli bir halk sağlığı
sorunu olarak değerlendirilmiştir.
Gelişmiş ülkeler konuyu en üst
makamlarıyla sahiplenmiş ve çözüm
yolları aramışlardır. Bu kapsamda
ABD’de Eylül 2014 tarihinde doğrudan
Beyaz Saray’dan olacak şekilde
Bakterilerin hızla
çoğaldıkları döneme
etkiyen antibiyotikler
yönünden olduğu kadar,
hangi ilaca ne kadar
duyarlı olduklarının
belirlenmesi bakımından
da tanı bizim için önemli
bir araçtır.
“National Strategy For Combating
Antibiotic Resistant Bacteria”
başlıklı bir rapor yayınlanmıştır.
Raporda mevcut durum ve yapılması
gereken uygulamalar ayrıntılı şekilde
değerlendirilmiştir. Antimirobiyal
Direnç konusu multidisipliner bir
yaklaşımla ele alınmalıdır. Bunu
ortaya koyacak şekilde 14 Kasım
2014 tarihinde FVE, tıp hekimleri ve
diş hekimleri ortak bir deklarasyon
ile antibiyotik direnci konusuna dikkat
çekmişlerdir. Bu durum Tek Sağlık
yaklaşımının da önemli bir çalışma
alanıdır ve yapılacak çalışmalar
bu kapsamda ele alınmalıdır.
Ülkemizde de 2009 yılında Türk
Veteriner Hekimleri Birliği ile Türk
Tabipler Birliği arasında Tek Sağlık
yaklaşımıyla ilgili “Ortak Deklarasyon”
yayınlanmıştır.
Antimikrobiyal direnç sorunu
ülkemizde de gittikçe yayılıyor ve
ciddi boyutlara ulaşıyor. Bu nedenle
antimikrobiyal direnç probleminin
kontrol altına alınması için ulusal
bir strateji geliştirilmesi ve bunu
farklı birimler altında değil ortak bir
çatı altında toplayarak çalışmaların
koordine edilmesi gerekir.
Antimikrobiyal direnç konusunun
önemine vurgu yapacak şekilde,
PETİNFO 2015/03 78-79
Dünya Veteriner Hekimler Günü’nün
2012 yılı için teması “Antimikrobiyal
Direnç” olarak seçilmiştir. TVHB
ve Veteriner Farmakoloji ve
Toksikoloji Derneği tarafından
Dünya Veteriner Hekimleri Günü
kutlamaları kapsamında hazırladığı
“Veteriner Hekimlikte Antibiyotikler:
Antibiyotiklere Direnç ve Direncin
Çok Yönlü Etkileri” konulu broşür;
WHA ve WHO tarafından yapılan
ortaklaşa değerlendirme sonucunda
birinci seçilmiştir. Yine bu kapsamda
“Bilinçli Antibiyotik Kullanımı ve
Antimikrobiyal Direnç Sempozyumu”
T.C. Sağlık Bakanlığı, T.C Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik
Mikrobiyoloji (EKMUD), TVHB ve
Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Derneği İşbirliği ile 18-19 Ekim
2012’de Ankara’da düzenlenmiştir.
ANTİBİYOTİK DİRENCİNİN
KONTROL ALTINA ALINMASI
Eğer enfeksiyon etkeni ilaca
duyarlı ise veya duyarlı olacağına
inanılıyorsa ilaç kullanılmalıdır. İlaç
yeterli dozda ve mümkün olduğu
kadar kısa bir süre uygulanmalıdır.
Etkisiz dozda veya gerektiğinden
Antibiyotiklerin
kullanımından
ileri gelen
sakıncalar
1. Dirençli mikroorganizma
suşları ortaya çıkabilir.
2. Akılcı bir şekilde
kullanılmadığında bağışıklık
sistemi etkilenebilir.
3. Antibiyotiklerin doğrudan
etkileri mevcuttur.
5. Antibiyogram yapılmadan
kullanılan hastalarda ilaç alerjisi
6. Endotoksik şok
KEDİ&KÖPEK
daha uzun bir süre ilaç verilmesi,
bakterinin direnç kazanmasını
kolaylaştırabilir. İlaç uygulamadan
önce hastalardan izole edilen bakteri
ile duyarlılık testleri yapılarak bu
testlerin sonucuna göre, kullanılacak
ilaç saptanmalıdır. Bölgedeki çeşitli
bakterilerde direnç prevalansı iyi
bilinmelidir. Antibiyotik direncini kontrol
altına almak için bazı stratejik konulara
önem göstermek gerekir. Antibiyotik
direncinin izlenmesi için, antibiyotik
direnci aşamalarının ve eğilimlerinin
belli coğrafik alanlarda belirlenmesi
gereklidir. Antibiyotiklerin etkili
kullanılmasında önemli hususlardan
biri de reçeteye yazılmalarıdır.
Antibiyotiklere direnç ile ilgili toplumda
fazlaca bir bilgi birikimi söz konusu
değildir. Bu amaçla toplumun ve bu
konuyla ilgileneceklerin uzman kişiler
tarafından bilgilendirilmesi önemlidir.
Enfeksiyonların kontrolü
antibiyotik direncini frenleyen çok
önemli bir unsurdur. Antibiyotiklerin
doğru kullanımı, antibiyotik dirençli
bakterilerin yayılmasını ve ortaya
çıkmasını azaltırken, enfeksiyon
engelleme önlemleri bakterilerin
yayılmasını kontrol altına almada ana
etkendir. Veteriner hekimlikte kullanılan
ilaçların ve özellikle de antibiyotiklerin
bilinçli kullanımı son derece
Yetkili kişilerin
ve makamların,
antimikrobiyalleri ve
bu ilaçlarla ilgili olası
herhangi bir direnç
gelişimini değerlendirmek
için reçete verilerini
doğru şekilde izlemesi
gerekmektedir.
zoonoz
bakteriler
araştırılıyor
Halen AB, ABD ve Kanada’da
insan ve hayvan orijinli gösterge
bakteriler ile gıdalardan izole
edilen zoonoz karakterli
bakterilerdeki direnç özeliklerini
belirlemek ve izlemek üzere
15 izleme programı mevcuttur.
Bunların veteriner hekimlik
alanında olanları: NARMS,
MARAN, DANMAP, GERM-VET,
CIPARS, ITAVARM’dır.
PETİNFO 2015/03 80
önemlidir. Antibiyotiklerin, bilinçli
kullanıldıklarında enfeksiyonlarla
mücadelede olağanüstü katkılar
sağlayan, aksi durumda ise ağır
yaralanmalara ve bazen de ölümlere
yol açabilen silahlar oldukları
kabul edilir. Antibiyotiklerin uygun
kullanılmaları için bazı prensiplere
dikkat edilmesi gerekir. Bunlardan
başlıcaları; antibiyotikler kısıtlı ve
dönüşümlü olarak kullanılmalı,
antibiyotik kullanımı eğitimi
verilmeli, ilaç firmaları denetlenmeli,
antibiyogram yaparak doğru antibiyotik
seçilmeli, antibiyotiklere karşı direnç
durumu belirlenmelidir. Antibiyotiklere
karşı direnç gelişiminin önlenmesinde
alınması gereken önlemlerden biri
de, bazı antibiyotiklerin rezerv olarak
saklanmalarıdır. Sonuç olarak doğru
ilaç kullanımı için sağlık mensuplarının
eğitim kaliteleri artırılmalı,
bilgileri periyodik hizmet içi eğitim
programlarıyla güncelleştirilmeli ve
bilgilendirmenin kontrolü de periyodik
olarak yapılmalıdır. Bilinçsiz ve
kontrolsüz ilaç kullanımı konusunda
özellikle medya aracılığı ile toplumun
da bilgilendirilmesi gerekir. Son söz
olarak, Antimikrobiyal Direnci önleme
noktasında yapılacak çalışmalar
“Tek Sağlık Yaklaşımı” içerisinde ele
alınmalıdır; bu konuda yürütülecek
çalışmalar bir merkezde toplanarak
“koordinasyon” sağlanmalıdır. 

Benzer belgeler

Temmuz-2015 - Petinfo Dergi

Temmuz-2015 - Petinfo Dergi Gürbüz Ertürk ise bu ay yavru köpeklerde

Detaylı