Türkiye`nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu`ya Yönelik Tutumlar

Transkript

Türkiye`nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu`ya Yönelik Tutumlar
Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu’ya Yönelik Tutumlar: Üniversite
Öğrencilerinin Algıları Hakkında Bir Alan Araştırması
Sabri ÇİFTÇİ1 - Fatih ERTUGAY2
Özet
21. yüzyılın başından beri Türk dış politikası çok önemli bir dönüşüm geçirmektedir. “Çok yönlü
dış politika” anlayışına bağlı olarak dış politikada kamuoyu önemli bir parametre olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, öncelikle Türkiye’nin 1950’li yıllardan beri izlediği dış
politika, Ortadoğu merkeze alınarak özetlenmekte, ardından da dış politika ile ilgili tutumlar
değerlendirilmektedir. Çalışmada 800 üniversite öğrencisi ile yapılan bir anketin sonuçları
incelenerek dış politika ile ilgili algıların ampirik bir çözümlemesi verilmektedir. Kamuoyunun
ve seçmenlerin en dinamik kesimi olan üniversiteli gençlerin çok yönlü bir dış politika algısına
sahip oldukları ve dış politikada Türk dünyası ve Avrupa Birliği’ni (AB), İslam dünyası ve
Ortadoğu’ya göre öncelikli gördükleri belirtilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Anket, Dış Politikaya Dönük Tutumlar, Gençlerin Algıları, Kamuoyu,
Ortadoğu, Türk Dış Politikası.
1
2
Yrd. Doç, Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü
Araş. Gör. ,Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü
GİRİŞ3
Soğuk Savaşın bitmesinin ardından Türk dış politikası yeni bir yön arayışına girdi. İki kutuplu
dünyada Türkiye bir köprü veya Sovyet tehdidine karşı Batı çıkarlarını koruyan en uçtaki ülke
olarak tanımlanırken, 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’nin jeopolitik önemi yeni paradigmalarla
açıklanmaya başlandı. Soğuk savaşın hemen ardından Türk dış politikasının seyri kimilerince
idare-i maslahat (muddling-through)4 olarak tanımlanırken, AKP’nin iktidara gelmesi ve Ahmet
Davutoğlu’nun önce danışmanlık ardından bakanlık kanalıyla dış politikaya yön vermesi Türk dış
politikasında yeni bir hareketlilik başlattı. Bu hareketlilik Davutoğlu’nun stratejik derinlik
yaklaşımında teorik bir temel bulurken Türkiye’yi bir köprü olmanın ötesinde bir merkez ülke
olarak tanımladı. Söz konusu yeni hareketlilik çok yönlü dış politika ve komşularla sıfır problem
stratejilerini esas aldığından5 Türkiye Batı’ya endeksli politikalar yerine Ortadoğu, Kafkaslar ve
Orta Asya gibi bölgelerde ekonomik ve siyasal girişimlerini hızlandırdı. Özellikle Ortadoğu’ya
yönelik politikalar Türkiye’nin dış politikasında bir Ortadoğu(lu)laşma6 temayülüne girdiği
yönünde eleştiriler doğurdu.
Türk dış politikasında yaşanan yeni hareketlilik, uluslararası sistem düzeyinde yaşanan
dönüşümün bir sonucu veya AKP’nin lider kadrosunun değerlerinin bir yansıması olarak
görülebilir. Bu konuda son yıllarda yapılan çalışmaların sayısı bir hayli fazla7. Bu makalede söz
konusu çalışmaların genellikle ihmal ettiği bir konu üzerinde durulacaktır. Bir başka deyişle
3
Bu çalışma, Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (CÜBAP) tarafından IKT-78 proje numarası ile
desteklenmiştir.
4
Ahmet Sözen, “A Paradigm Shift in Turkish Foreign Policy: Transition and Challenges”, Turkish Studies, 103-123,
Cilt: 11, Sayı: 1, 2010, s. 104.
5
Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision: An Assessment of 2007”, Insight Turkey, Cilt: 10, Sayı: 1,
Ocak-Mart 2008, ss. 77-96.
6
Tarik Oguzlu, "Middle Easternization of Turkey's Foreign Policy: Does Turkey Dissociate from the West?" Turkish
Studies, Cilt: 9, Sayı: 1, (2008): 3-20.
7
Mustafa Aydın, “Determinants of Turkish Foreign Policy: Historical Framework and Traditional Inputs”, Middle
Eastern Studies, Cilt: 35, Sayı: 4, 1999, ss.152-186; Ziya Öniş, “Multiple Faces Of The “New” Turkish Foreign
Policy: Underlying Dynamics And A Critique”, Glodem Working Paper Series, 04/2010 Center for Globalization
and Democratic Governance, Koç University, Bülent Aras and Aylin Gorener, “National Role Conceptions and
Foreign Policy Orientation: The Ideational Bases of The Justice and Development Party's Foreign Policy Activism in
The Middle East”, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, Cilt: 12, Sayı: 1, 2010 , s. 73-92; Sözen, “A
Paradigm Shift…”, s. 103-123; Oguzlu, "Middle Easternization…”, s. 3-20; Bülent Aras, “Davutoğlu Era in Turkish
Foreign Policy”, SETA (Foundation for Political, Economic and Social Research), www.setav.org, (Erişim Tarihi,
08.22.2010); Şaban Kardaş, “Turkey: Redrawing the Middle East Map Or Building Sandcastles?”, Middle East
Policy, Cilt: 17, Sayı: 1, 2010, s. 115-136.
AKP’nin dış politika hareketliliğinin iç siyasette önemli bir değer olduğu gerçeği
vurgulanacaktır. Özellikle Davos çıkışı ile birlikte önem kazanan dış politika-iç politika
bağlantısı, AKP’nin ekonomik kriz döneminde halk desteğini belli bir düzeyde tutması ve milli
duygulara hitap ederek geniş kitlelerin sempatisini kazanmasında araçsal bir önem taşımaktadır.
Öniş’e göre, AKP’nin dış politika hamlesi büyük ölçüde kamuoyunun tercihleriyle uyum arz
ederek iç politika ile dış politikanın iç içe geçmesi sürecini ifade ediyor8. Fakat hemen belirtmek
gerekir ki, bu ilişki simetrik bir ilişki değildir, başka bir anlatımla dış politika hamlelerinin iç
politikayı etkileme ve belirleme oranı ile kamuoyunun dış politika tercihlerini belirleme oranı ve
düzeyi aynı değildir. Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Türkiye’de dış politikanın
oluşumunda ihmal edilen bir ilişkinin, sözü edilen iki boyutunun ayrıca ele alınması gerekiyor9.
Demokrasilerde yurttaş tercihleri ile hükümet politikaları arasında bir uyumluluk olması
ideal bir durumdur. Siyasal liderler politika oluştururken ve uygularken kamuoyunun tercihlerini
dikkate aldıkları takdirde, hem demokrasinin gereğini yerine getirir hem de siyasal bir yatırım
yaparlar. Bir başka deyişle demokratik bir süreçte, iktidarlarını pekiştirmek isteyen liderlerin
mutlaka kamuoyunun eğilimlerini ve tercihlerini dikkate alması gerekmektedir. Günümüzün
küreselleşen dünyasında siyasetin eşanlı olarak ulusal ve uluslararası düzeylerde oynanan bir
oyun olduğu dikkate alınırsa, dış politika-iç politika bağlantısının ve bu bağlamda kamuoyunun
tercihlerinin önemi daha iyi anlaşılabilir. Bu önem dolayısı ile de kamuoyunun tercihlerinin ve
eğilimlerinin belirlenmesi, mevcut politikalara yönelik tutumlarının tespit edilmesi, aradaki ilişki
hakkında ciddi ipuçları verecektir.
Bu çalışmada konuyla ilgili ampirik bir araştırma yaparken, her bir dış politika tercihi,
stratejisi ve kavramı ile ilgili (örneğin “ritmik diplomasi”, “stratejik derinlik” vb.), algıları ölçme
ve değerlendirmeye yönelik bir yöntem izlenmemiştir. Daha ziyade, Türk kamuoyunun önemli ve
aktif gruplarından olan üniversite gençliğinin Türkiye’nin dış politikası hakkındaki tutumlarının
8
Öniş, “Multiple Faces...”, s. 19.
Bu konuda teorik bir tartışma için şu çalışmanın ilk bölümlerine bakılabilir bkz. Duygu Sezer, Kamuoyu ve Dış
Politika 1964-1968, (Ankara: AÜSBF Yay., 1972). Aslında, İngilizce siyaset bilimi literatüründe bu konu üzerinde
yapılmış çalışmaların sayısı bir hayli fazladır. Bu konuda yapılmış önemli çalışmalardan bazıları şunlardır James N.
Rosenau, Public Opinion and Foreign Policy: An Operational Formulation, (New York: Random House, 1961);
Ole R. Holsti, Public Opinion and American Foreign Policy, (Ann Arbor: University of Michigan Press, 1996);
Thomas Risse-Kappen, “Public Opinion, Domestic Structure and Foreign Policy in Liberal Democracies”, World
Politics, Cilt: 43, 1991, ss. 479–512; Eugene R. Wittkopf, Faces of Internationalism: Public Opinion and American
Foreign Policy, (Durham, NC: Duke University Press, 1990).
9
incelenmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla yapılan anket çalışmasında daha çok bölge odaklı ve uzun
vadeli politika yaklaşımlarının ve uygulamalarının değişip değişmediği ve üniversite gençlerinin
bu konudaki tutum ve beklentileri ele alınmıştır10. Bu açıdan, AKP’nin dış politika yöneliminde
en
tartışmalı
alanlardan
biri
olan
Ortadoğu
ekseni,
Türkiye’nin
dış
politikasında
Ortadoğu(lu)laşma eleştirilerine yol açmış ve bu eleştirinin üniversite öğrencileri arasında nasıl
algılandığı sorusu araştırılması gereken bir alan olarak karşımıza çıkmıştır. Fakat unutmamak
gerekir ki, dış politika bir bütün halinde ele alınmak zorundadır. Bu nedenle, anket çalışmasında
sadece ve doğrudan Ortadoğu’ya yönelik dış politika tercihleri ve bunlar üzerinden şekillenen bir
değerlendirme değil, genel bir dış politika algısı ve bunun alt bir başlığı olan Ortadoğu politikası
üzerine bir değerlendirme yapılmıştır.
Makalede, geçmişten günümüze Türkiye’nin Ortadoğu politikasının genel bir muhasebesi
verildikten sonra, kamuoyunun eğilimleri ve dış politika algısı arasındaki ilişkiyi anlamamızı
kolaylaştıran teorik tartışmalara kısaca değinilecektir. Makalenin üçüncü bölümünde Cumhuriyet
Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan dış politika algısı ile ilgili anket çalışmasından elde
edilen sonuçlar ortaya konacak ve gençlerin özellikle Ortadoğu politikası, karşılaştırmalı olarak
alternatif dış politika tercihleri ve genel itibari ile dış politika kararları ile ilgili tutumları
tartışılacaktır. Sonuç bölümünde ise üniversite öğrencilerinin tutumlarından hareketle son dönem
dış politika tercih ve uygulamalarının nasıl görüldüğü ve algılandığı ile ilgili genel
değerlendirmeler yapılacaktır. Tüm değerlendirmelerde, var olan algıların tespiti kadar, olması
gereken dış politika tercihlerine yönelik algı ve beklentilerin de ortaya konmaya çalışılacağı
belirtilmelidir.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI VE ORTADOĞU
Çalışmanın giriş kısmında da belirtildiği üzere, kamuoyunun politika yapıcıların karar ve
uygulamaları üzerinde etkisi ancak demokratik bir düzende anlam kazanabilir. Siyasal sistemin
işleyişinde kamuoyunun etkisi, ancak farklı siyasi aktörlerin devreye girebildiği, farklı toplumsal
10
Türkiye’de benzer çalışmalar son zamanlarda yapılıyor olsa da henüz yeterli düzeyde değildir. Bu konuda özellikle
bazı STK’lar ile bazı araştırma merkezleri değerli katkılarda bulunmuşlardır. Örnek olarak USAK’ın “USAK Türk
Dış Politikası'nda Yön Değişimi Anketi - Aralık 2009”, “USAK 4. Dış Politika Algılaması Anketi - Ağustos 2009”,
“USAK Ortadoğu Algılama Anketi - Mart 2006” ve “USAK 3. Dış Politika Algılama Anketi (DPAA) - Aralık
2005”, http://www.usak.org.tr/anketler.asp, (Erişim Tarihi, 13.03.2011) dış politika anketleri ile TESEV’in
“Ortadoğu’da
Türkiye
Algısı”
ve
“Arap
Dünyasında
Türkiye
Algısı”,
http://www.tesev.org.tr/default.asp?PG=DPL03TR04, (Erişim Tarihi, 13.03.2011) adlı anket verilerine dayalı
çalışmalarına bakılabilir.
kesimlerin taleplerini siyasal sisteme iletebildiği bir vasatta anlam ve değer kazanacaktır. Bu
nedenle çalışmanın bu bölümünde Türkiye’nin Ortadoğu politikasının evrimi çok partili siyasal
rejime geçilen 1950’den itibaren ele alınacaktır. Yoksa çalışma, ne tüm Cumhuriyet tarihi
boyunca ne de yaptığı dönemselleştirme itibari ile kuramsal ve pratik bir kamuoyu-dış politika
ilişkisi analizi olarak öngörülmemiştir.
1950-2000 Arası Türkiye’nin Dış Politikası Bağlamında Ortadoğu
Tek partili yıllarda Türk dış politikasında güvenlik kaygısı belirleyici olmuştur. Çok partili
siyasal yaşamla birlikte bazı kırılmalar görülse de aynı güvenlik kaygısı Türkiye’nin Sovyet
bloğu karşısında Batı endeksli bir politika benimsemesine yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın
ardından İngiltere ve Fransa’nın bölgeden çekilmesiyle bağımsızlığını kazanan ülkeler
beklenenin aksine Türkiye’nin Ortadoğu ile ilişkilerinin gelişmesi sonucunu doğurmamıştır. Tam
aksine, 1950’li yıllar Türkiye’nin bölgeden daha da uzaklaştığı yıllar olmuştur11. Bu dönemde
Batıcılığın dış politikanın başat ölçütü olması, Türkiye’yi bölgeden uzaklaştırmakla kalmamış,
bölge halkı nezdinde Türkiye imajı ciddi şekilde zedelenmiştir. 1950’li yıllarda “aktif taraflılık”
politikasını izleyen Türkiye’nin adeta Batı’nın bölgedeki temsilcisi olarak hareket ettiği
görülmektedir. Kısaca, bu dönemde Türkiye’nin ‘abartılı’ denebilecek bir Batı eksenli dış politika
izlediği gözlenmektedir12.
Soğuk Savaş boyunca Ortadoğu’da kutuplar arası güç mücadelelerinin devam ettiği
görülmüştür13. Bu dönemde ABD, İngiltere’nin çekildiği bölgeleri kendi denetimi altına
sokarken, SSCB de Batı karşıtı rejimlerle işbirliğine yönelmiştir. Türkiye ise II. Dünya
Savaşı’nın başında ortaya çıkan ve savaştan hemen sonra artarak hissedilmeye başlanan Sovyet
tehdidi nedeniyle NATO’ya katılarak Batı bloğu içinde yer almıştır. Bu yıllarda, tıpkı tek parti
döneminde olduğu gibi, Türkiye’nin Ortadoğu politikası da dâhil tüm dış politika stratejisi SSCB
tehdidi üzerine kurulmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin güvenlik kaygılarıyla Batı’nın siyasi,
ekonomik ve askeri kurumlarında yer almaya çalıştığı gözlenmektedir. Türkiye’nin 1950’li
yılarda Ortadoğu’da meydana gelen olaylar karşısında ortaya koyduğu dış politika stratejisi,
11
Ömer Kürkçüoğlu, “Çoklu Bir Dış Politika İzleyebilecek Birikim ve Maharet Dışişlerinde Var”, Mülakatlarla Türk
Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 23.
12
Mehmet Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu Politikası: Süreklilik ve Değişim”, Akademik ORTA DOĞU, Cilt: 4, Sayı:
2, 2010, s. 9.
13
Armağan Kuloğlu, “Soğuk Savaş Döneminden Günümüze Ortadoğu’daki Gelişmeler ve Türkiye’nin Güvenliğine
Etkileri”, Türk Dış Politikası, III. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Sedat Laçiner (der.), (Ankara:
Cantekin Mat., 2009), s. 207.
Türkiye’yi Batıya yaklaştırırken, Araplardan uzaklaştırmıştır14. Bu uzaklaşmada özellikle Soğuk
Savaş’ın aynı kampa girmeye mecbur bıraktığı Türkiye ve İsrail yakınlaşması son derece
belirleyici olmuştur15. 1967 ve 1973 Arap-İsrail Savaşları, 1975-1990 arası dönemde yaşanan
Lübnan İç Savaşı, 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali, 1980-1988 arasında yaşanan İran-Irak Savaşı
gibi olaylar ve büyük devletlerin bu olaylarda oynadığı aktif roller Türkiye’nin Ortadoğu
ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirmesini engellemiştir. Dolayısıyla 1990’ların başına kadar süren
Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin tek başına inisiyatif kullanarak Ortadoğu’da yeni dış
politika hamlelerine yönelmesi mümkün olmamıştır. Fakat bu dönemde özellikle Kıbrıs
konusunda Batı’nın Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratması ile birlikte Türkiye Ortadoğu’ya
yönelik politikasını yeniden gözden geçirme gereği duymuştur. Johnson Mektubu16, Türkiye’yi
1950’li yıllarda yürüttüğü Ortadoğu’ya yönelik dış politikasında değişiklik yapmaya itmiştir17.
Bu dönem Türk dış politikası açısından çok yönlülüğe geçişin bir anlamda başlangıcıdır. Türkiye
hem Kıbrıs meselesinde Arapların desteğini almak, hem Sovyetler Birliği ile ilişki kurup
Amerika’dan sağlayamadığı ekonomik desteği buradan sağlamak adına çok yönlü bir politikaya
girişmeye çalışmıştır18.
1980’li yıllarda, Türk dış politikasında güvenlik ve savunma konuları belirleyici olmaya
devam etmiştir. İran İslam Devriminin gerçekleşmesi Türkiye’nin Ortadoğu politikasında önemli
sonuçlar doğurmuş ve Türkiye’nin Orta Doğu’ya yönelik politikasına ideolojik bir anlam
yüklenmesine neden olmuştur. İran’daki gelişme dışında Türkiye’nin Ortadoğu politikasında
terör ve su sorunu gibi meseleler Türkiye’nin bölgeye bakışında belirleyici olmuştur19. Ayrıca 12
Eylül 1980 askeri darbesinden sonra tekrar çok partili siyasi yaşama geçiş süreci ve askeri
darbenin çok boyutlu etkilerinin siyasi yaşam üzerindeki kalıcı etkileri iç politikayı etkilediği gibi
dış politikayı da doğrudan etkilemiştir. Resmi ideolojinin kendini restorasyonu20 olarak
14
Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu…”, s. 9.
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 4. Baskı, (Bursa: MHM Yayınları,
2008), s. 622.
16
Bu olayın Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi ve Türk dış politikasına yansıması için bkz. Halil Şimşek, “Johnson
Mektubu ve Türk-Amerikan İlişkilerine Etkisi”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası
Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010).
17
Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 10.
18
Çağrı Erhan, “Türkiye Ortadoğu’da ABD Ne İstediyse Yapmıştır”, Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe
Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 51.
19
Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 10.
20
Bu konuda bakınız Hasan Bülent Kahraman, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi I, (İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008).
15
tanımlanan bu askeri müdahale özellikle İran İslam Devrimi’nin de etkisiyle dış politikada bir kez
daha Ortadoğu konusunda mesafeli durulmasına neden olmuştur.
Soğuk Savaş sonrası dönemde SSCB’nin yıkılması Türkiye’nin önemli bir güvenlik
rahatlığına kavuşmasını ve hareket alanının genişlemesini sağlamış olsa da21 Irak’ın Kuveyt’i
işgali yeni döneme damgasını vurmuş ve Batılı güçlerin bölgeye askeri olarak yerleşmesi
sonucunu doğurmuştur. Özal döneminde Körfez Savaşı, Türkiye için Soğuk Savaş sonrası
dönemde azalan stratejik öneminin canlandırılması için bir fırsat olarak görülmüştür22. Genel
olarak 1990’lı yıllar Türk dış politikasında bir yön arayışının devam ettiği ve bazı uzmanların
idare-i maslahat dönemi olarak tanımladığı bir dönemdir23.
1990’larda Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini şekillendiren iki önemli etken olmuştur.
Birincisi Türkiye’nin PKK ile mücadelesi, ikincisi de 1991’den sonra Kuzey Irak’ta meydana
gelen iktidar boşluğudur24. Bu iki sorun Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında güvenlik kaygısını
yeniden ön plana çıkarmıştır25. Güvenlik kaygısının daha ziyade Suriye ve Irak gibi Arap
ülkelerinden kaynaklanması, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesini beraberinde getirmiştir.
Türkiye’nin Ortadoğu’ya güvenlik merkezli bakışı 1990’lı yıllarda Türk-İsrail stratejik
ortaklığının ortaya çıkmasına neden olurken, Türkiye’nin Arap dünyasından uzaklaşması
şeklinde algılanarak, Arap dünyasından ciddi şekilde eleştiri almasına sebep olmuştur26. Bununla
birlikte 90’lı yılların sonlarına doğru AB ile ilişkilerin gelişmesi ve Suriye ile olan sorunların
çözüm sürecine girmesi Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik dış politikasını daha dengeli bir
çerçeveye oturtmasına zemin hazırlamıştır27.
2000 Sonrası Türkiye’nin Dış Politikası ve Ortadoğu
2003 yılında Irak’ın işgali ile birlikte Ortadoğu’da yeni dengeler oluşmaya başlamıştır. 11 Eylül
saldırılarından sonra ABD’nin Ortadoğu politikasındaki söylem ve eylemi çoğu bölge ülkesinde
olduğu gibi Türkiye’de de endişe yaratmıştır. 2001’den sonra Türkiye geleneksel bölge politikası
21
Arı, Geçmişten Günümüze…, s. 623.
İrina Svistunova, “Irak Faktörünün Türkiye’nin Dış Politikasına Etkisi”, Ortadoğu Analiz, Cilt 2, Sayı 19-20,
2010, s. 88.
23
Sözen, “A Paradigm Shift…”, s. 104.
24
Svistunova, “Irak Faktörünün Türkiye’nin…”, s. 88.
25
Gamze Güngörmüş Kona, “Ortadoğu Siyasetini Belirleyen Üç Temel Aktör: Türkiye-ABD-Rusya Federasyonu”,
Global Strateji, Yıl 4, Sayı 14, 2008, s. 85.
26
Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 11.
27
Arı, Geçmişten Günümüze…, s. 628.
22
olan “Ortadoğu sorunlarından uzak durma” yaklaşımıyla sorunlardan kurtulamayacağını
anlamıştır. Daha da önemlisi, gerek kamuoyunda gerekse de seçkinler düzeyinde savaş karşıtlığı
genel kanı haline gelmiş ve Ortadoğu’yu kendi sömürgeci emelleri için bölüp yönetmeye çalışan
emperyalist Batı algısı tekrar canlanmıştır28. Bundan sonra Türkiye bölge sorunlarına
karışmayarak değil, sorunlara karşı çözüm önerileriyle ve barış yanlısı politikalarıyla riski
azaltacağını düşünmeye başlamıştır29. TBMM’de ABD’nin işini kolaylaştırması beklenen
tezkerenin reddinin ardından, ABD’nin Irak’taki başarısızlığı Ortadoğu’da bir güç boşluğu ortaya
çıkarmıştır. Türkiye ve İran gibi bazı bölge ülkeleri ile küresel güçler bu boşluğu kendi ekonomik
ve siyasi çıkarları doğrultusunda doldurmaya çalışmışlardır. Bu bir anlamda Türk dış politikası
için kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü Ortadoğu gibi hareketli ve istikrarsız bir bölgede yer alan
Türkiye’nin bu şartlardan etkilenmemesi düşünülemez. Bölge üzerindeki jeopolitik rekabet,
kaçınılmaz olarak bu bölgeyi ve bölge ülkesi olarak da Türkiye’yi sürecin içerisine çekmekte ve
bir takım adımlar atmaya zorlamaktadır30. Özal döneminde başlayan hareketlilik 1990’larda
yerini dış politika kararsızlığına bırakmış olsa da, AKP iktidarından önce de Türkiye’nin
Ortadoğu’da aktif bir politikanın ilk işaretlerini vermeye başladığını görüyoruz.
Özellikle ABD’nin İran ve Suriye’ye karşı yaklaşımının sertleştiği ve uluslararası gerginliğin
arttığı bir ortamda Türkiye-İran ve Türkiye-Suriye işbirliğinin yoğunlaşması Türkiye’nin aktif
bölgesel politika izlemekte kararlı olduğunun kanıtıdır31.
Ortadoğu Politikasında Değişen Retorik ve İç Politika-Dış Politika İlişkisi
Türkiye’de, cumhuriyet tarihi boyunca yönetici elit, Ortadoğu ile kurulacak her tür ilişkinin,
Türkiye’nin Batılı karakterine zarar vereceği ve Cumhuriyet ve modernleşme projesinden geriye
dönüş anlamına gelebileceği düşüncesini taşımıştır. Batı eksenli politikalara rağmen Soğuk Savaş
dönemi boyunca Türkiye, Batıyla yaşadığı problemler neticesinde zaman zaman Ortadoğu
ülkelerine yaklaşmış ve onların desteğini almaya çalışmıştır; ama Ortadoğu hiçbir zaman
yönelinecek bir alternatif olarak görülmemiştir 32.
28
Gülden Ayman, “Türk Dış Politika Seçkinlerinin Ortadoğu Algılamaları ve Irak Savaşı”, Akademik Orta Doğu,
Cilt: 1, Sayı: 1, 2006, s. 9.
29
Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu …”, s. 12.
30
Mehmet Seyfettin Erol, “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Vizyon Arayışları ve ‘Dört Tarz-ı Siyaset’”, Gazi
Akademik Bakış, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s. 52.
31
Svitunova, “Irak Faktörünün …”, s. 91.
32
Nasuh Uslu, “Türkiye’nin Yeni Ortadoğu Yaklaşımı”, Bilig, Sayı 52, Kış / 2010, s. 148.
Ortadoğu’da sahip olunan tarihsel, kültürel, sosyal ve ekonomik bağların harekete
geçirildiği veya geçirilmeye çalışıldığı süreç 2002 seçimlerinin ardından yaşanan iktidar
değişikliği ile hız kazanmıştır33. Aslında AKP ile başlayan yeni Ortadoğu stratejisi, Türkiye’nin
dış politikasındaki 1990’larda emareleri görülen dönüşümün yeni bir boyut ve hız kazanmış hali
olarak ele alınabilir. .
Bu yeni süreç Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasının hem yapısında hem de
söyleminde değişiklik meydana getirmiştir. Yapısal açıdan, Türkiye bölge sorunlarından uzak
durarak değil, çözüm odaklı bir yaklaşım benimseyerek bölgede varlık göstermektedir. Bunun
yanında Türkiye’nin Ortadoğu politikasının diplomatik dilinde de değişiklik olmuştur. İşbirliği,
bütünleşme, gelişme, ortaklık gibi kavramlar ağırlık kazanmıştır34. Her şeye, her soruna, her
kişiye açık “hele bir konuşalım” tarzı bir dış politika izlenmeye başlanmıştır. Yerel bir tarzın, bir
“Türkiye, Anadolu tarzı”nın dış politikaya yansımış olduğunu söylemek mümkündür35. Bu yeni
retorik/tarz sadece bu kavramlarla sınırlı kalmamakta “güvenlik üreten” ülke36, “stratejik
derinlik”37 gibi diğer kavramlarla geliştirilmekte ve bu kavramlar çerçevesinde uygulamaya
dönük yeni politikalara dönüşmektedir. Davutoğlu bu yaklaşımın temel ilkelerinin güvenlik ve
özgürlük arasında denge, komşularla sıfır problem, komşu ülkelerle mevcudun daha ötesinde
ilişkilerin geliştirilmesi, çok yönlü dış politika ve ritmik diplomasi38 olduğunu belirtmektedir. Bu
kavramlar etrafında şekillenen yeni Türk dış politikası ile birlikte Türkiye’ye yönelik ön yargılar
belli ölçüde kırılmış ve bölgedeki geleneksel ilişkiler belli ölçüde değişime uğramıştır. Türkiye,
artık bölgede dikkate alınan bir devlettir. Kriz durumlarında Türkiye’nin ara buluculuğu
aranmakta ve Türkiye’nin katkısıyla çözümler üretilmektedir. Birbirlerine düşman olan devletler
Türkiye’nin gözetiminde bir araya gelmektedirler39. Bu yeni dış politikanın dönemsel olarak bir
özeti yapılacaksa, bölgesel ve küresel sistemdeki değişimlerin etkisiyle Türkiye’nin 2000’lerin
33
Uslu, “Türkiye’nin Yeni...”, s. 149.
Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu...”, s. 14.
35
Ersel Aydınlı, “Bölgesel Güç Olmak ve Türk Dış Politikasında Yön Arayışları”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası
Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin
Mat., 2010), s. 57.
36
Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu...”, s. 14.
37
Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 38. Baskı, (İstanbul: Küre Yayınları,
2009).
38
Davutoğlu, “Turkey’s Foreign …”, s. 81.
39
Uslu, “Türkiye’nin Yeni…”, s. 174.
34
başında pasif, 2003’ten sonra aktif ve 2006 sonrası dönemde de proaktif bir şekilde
Ortadoğu’daki ekonomik ve politik çıkarlarını hayata geçirmeye başladığı söylenebilir40.
Dış politikada bazı alternatifler arasında tercihte bulunurken/karar verirken bu sürece
dahil olan kişi ve kurumlar, siyasal yapı ve kamuoyu sonucu etkiler. Temelde bunlar genel
hatlarıyla dış çevre ve iç çevre olarak iki kategoride ele alınmaktadır. Dışsal çevre uluslararası
sistemin yapısı, diğer devletlerin çıkarları veya bölgesel ve uluslararası güç dağılımdır. İçsel
çevre ise ülkenin siyasal yapısı, hükümet biçimi, kamuoyu ve karar vericilerin niteliklerini
içerir41. Türkiye’nin AKP dönemi dış politikasında farklı saiklerin etkili olduğu bilinmektedir.
Kardaş’a göre AKP’nin dış politikası dört farklı değişkenin ürünüdür. Bunlar güç dengesindeki
ve sistem düzeyindeki değişimler, iç politikadaki değişimler, kimlik ve son olarak kamuoyunun
eğilimleri olarak sıralanabilir42. 2002’de iktidara gelen ve daha sonraki yerel seçimler dahil dört
seçimde halktan onay almaya devam eden AK Parti’nin, dış politika tercihlerinde özellikle
sistemik etkileri ve uluslararası konjonktürü dikkate almakla birlikte kendi seçmeninin
beklentilerini de göz ardı etmediği, hatta uygulamada bunları öncelediği söylenebilir. Burada
vurgulanması gereken en önemli nokta demokrasilerde halkın beklenti ve isteklerinin hükümetler
tarafından dikkate alınması gerekliliği, bunun dış politikaya yansıma biçimi ve bu politikanın
yöneldiği bölgede nasıl algılandığı ve karşılık bulduğudur. Kamuoyunun eğilimlerinin dış
politikada dikkate alınması demokratik düzenlerde anlam kazanabilecek bir olgudur.
Demokratikleşme ve siyasal katılım arttıkça seçmen eğilimleri ve tercihleri önem kazanmaktadır.
Özellikle yöneticilerin demokratik sorumluluğu ilkesi gereği dış politika tercihlerinde siyasal
iktidar-seçmen tercihleri bağlantısı önem kazanmaktadır43. Amerika’da yapılan çalışmalar
kamuoyunun dış politika konusunda tutarlı ve akılcı tutumlara sahip olduğunu ortaya
koymuştur44. Öniş’in dış politikanın demokratikleşmesi olarak adlandırdığı olgu, sivil toplumun
dış politika hamlelerine katılımının giderek görünür bir hal alması ve dış politika ile ilgili
kararlarda kamuoyunun eğilimlerinin öneminin artmasına işaret eder45. AK Parti’nin özellikle
40
Ayman, “Türk Dış Politika…”,s. 34.
Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, 8. Baskı, (Bursa: MKM Yayınları, 2009), s. 188 vd.
42
Kardaş, “Turkey: Redrawing…”, s. 117
43
Ayrınıtlı bilgi için bkz. John H. Aldrich, Christopher Gelpi et al., “Foreign Policy and the Electoral Connection”,
Annual Review of Political Science, Cilt: 9, 2006, 477-502.
44
Matthew A. Baum, and Philip B.K. Potter “The Relationships Between Mass Media, Public Opinion, and Foreign
Policy: Toward a Theoretical Synthesis”, Annual Review of Political Science, Cilt: 11, 2008. S. 39-65
45
Öniş, “Multiple Faces…”, s. 9.
41
ikinci iktidar döneminde önem kazanan kamuoyu-dış politika bağlantısı, sözü edilen bu
demokratikleşmenin bir sonucu olarak algılanabilir.
Son dönemde bu gelişmelerin Türkiye’nin dışarıdaki imajını da etkilediğini söylemek
yanlış olmaz. Örneğin 1997’de toplumsal kabul düzeyi düşük ve demokratik bir beklentiden
ziyade bürokratik-devletçi yapıyı temsil eden Süleyman Demirel, Türkiye’nin dış politikasının
acı bir şekilde tenkit edildiği İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) zirvesinden erken ayrılmak zorunda
kalmıştır. Daha sonraki yıllarda Süleyman Demirel’in temsil ettiği gelenek Türk siyasal
yaşamında sahneden çekilmek zorunda kalmıştır. Oysa 2003 yılına gelindiğinde Abdullah Gül
Dışişleri Bakanı olarak aynı örgütün zirvesinde yaptığı konuşmada, insan hakları, demokrasi ve
kadın hakları konusunda eleştirilerde bulunmasına rağmen herkes tarafından ayakta
alkışlanmıştır46. Benzer şekilde iktidarda olduğu yıllarda Necmettin Erbakan’ın gerçekleştirdiği
ve çadırda ağırlandığı Libya ziyareti iç kamuoyunda kabul görmemiş ve çok ciddi tepkiler
almıştı47. Bununla birlikte aynı ülkeye yaklaşık on yıl sonra yeni bir ziyaret gerçekleştiren
Başbakan Erdoğan’ın bu ziyareti hem iç kamuoyu tarafından olumlu algılanmış hem de
Kaddafi’nin üst düzey ve oldukça sıcak ağırlamasına sahne olmuştu48. Bu durum bir yandan
değişen iç dinamiklerin etkisini bir yandan da bunun dış kamuoyları tarafından algılanma
biçiminin önemi hakkında ipucu verir mahiyettedir.
Bu bağlamda bölge ülkelerinde yapılan bir araştırma Türkiye’nin değişen politikalarının
bölgede fark edildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’nin bölgede sürmekte olan sorunlarda
üstlendiği arabuluculuk rolü ve Arap dünyasında daha aktif bir rol oynamasına yönelik desteğin
oldukça yüksek olduğu da görülmektedir. Ayrıca çalışma katılımcılarının dörtte üçünden
fazlasının Türkiye’nin Arap dünyasında barışın sağlanması yönünde olumlu bir katkısı olacağına
inanmakta ve bu noktada Türkiye’nin bölgeye olan yakınlığını bir avantaj olarak algıladıklarını
ortaya koymaktadır49. Türkiye’nin imajının olumlu hale gelmesinde 1 Mart tezkeresinin reddi,
Türkiye-AB ilişkilerindeki gelişmeler, Türkiye’nin Gazze saldırıları sırasında gösterdiği tepki ve
46
Kemal Kirişçi, “Türkiye Daima Kendisini AB’ye Yakınlaştıracak Politikalar İzlemelidir”, Mülakatlarla Türk Dış
Politikası Cilt I, Habibe Özdal et al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 5.
47
İlgili bazı haber ve yorumlar için bkz. “Refah-Doğru Yol Koalisyonunun Sonu Göründü”,
http://www.turkiye.net/mbinay/news/analiz14.htm, (Erişim Tarihi, 18.10.2010); “Kaddafi Bunadı mı?”,
http://www.tumgazeteler.com/?a=231890,
(Erişim
Tarihi,
18.10.2010);
“Çok
Taraflı
İlişikler”,
http://www.turksam.org/tr/yazdir1483.html, (Erişim Tarihi, 18.10.2010).
48
Bkz. 25 Kasım 2009 tarihli ulusal gazeteler.
49
Mensur Akgün, “TESEV’in Önsözü”, Arap Dünyasında Türkiye Algısı, Dış Politikası Serisi 11, (İstanbul: TESEV
Yayınları, 2010), s. 5; Bu araştırma Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Filistin, Suudi Arabistan ve Suriye’de yapılmıştır.
Davos olayı ile Türkiye’nin demokratik, istikrarlı, barışçıl, refah düzeyi yüksek ve sorunlarını
kendi kendine çözme kapasitesine sahip bir Ortadoğu vizyonunu temsil etmesi gibi etkenler
önemli rol oynamıştır50.
Dış politika-iç politika ilişkisi ve bu ilişkinin şekillenmesinde kamuoyunun rolünü daha
iyi anlamak için Türkiye’nin modernleşme sürecini büyük ölçüde tamamlamış, demokrasisini
pekiştirme yolunda önemli adımlar atmış ve liberal bir ekonomiye sahip bir ülke olduğunu ve bu
unsurların Türkiye’nin dış politika tercihlerini şekillendirdiğini unutmamak gerekir51. Bu
özelliklere sahip demokratik ve ekonomik yapıda dış politika çok farklı çevrelerin bir biri ile
etkileşimi neticesinde ortaya çıkacağından, çok daha büyük bir meşruluk tabanına sahip
olacaktır52. Bir ülkenin kendi içerisindeki dinamikler değiştikçe dış politikasının da bu yönde
evrileceği söylenebilir53. Kirişçi, AKP’nin dış politikasının aslında Türk toplumu tarafından talep
edilen Türkiye’nin ekonomisini liberalleştirme ve demokrasisini çoğulculaştırma çabaları ile
uyumluluk gösterdiğini söylemektedir54. Bazı uzmanlara göre Türkiye iç politikasındaki
dönüşümü gerçekleştirdiğinde ve halkın talepleri siyasal düzleme yansıdığında, Türkiye kendi
potansiyelini bulmuş ve dış politikada çevre ülke konumundan merkez ülke konumuna evrilmeye
başlamıştır. Bu da beraberinde Davutoğlu’nun tanımladığı şekliyle çok kulvarlı, komşularıyla
sıfır problemli, ritmik diplomasinin önünü açmıştır55.
Ortadoğu ülkeleri ile Türkiye arasında işbirliğinin mümkün veya olması gereken bir hedef
olarak görülebilmesi ve kamuoyunun buna açık destek vermesi bu hedefe yönelik bir psikolojinin
ortaya çıkmasına bağlıdır56. Fakat bu kamuoyu desteğinin ve beklentilerinin yeteri kadar karar
alıcıların kararlarını etkilediğini söylemek de doğru olmayacaktır. Bu yönüyle Türk dış
politikasında en önemli eksiklerden biri, dış politikanın oluşturulması sırasında tüm kesimlerin
katılımcı olmaması durumudur. Eskiden Türk dış politikasında hükümet ikinci bürokrasi birinci
50
Meliha Benli Altunışık, Arap Dünyasında Türkiye Algısı, Dış Politikası Serisi 11, (İstanbul: TESEV Yayınları,
2010), s. 10.
51
Arap dünyasından bazı yorumcular Türkiye’nin şu andaki tutumunu demokratik bir düzene sahip olduğu için
sergileyebildiğini belirtmişler, bu durumun Türkiye’nin diğer Arap rejimleri ile arasındaki farkları vurguladığının
altını çizmişlerdir. Altunışık, Ibid., s. 12.
52
Kirişçi, “Türkiye Daima …”, s. 6.
53
Ibid., s. 9.
54
Ibid., s. 17.
55
İlhan Uzgel, “Türk Dış Politikasında Bölgesel Güç İllüzyonu”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası Uluslararası IV.
Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010), s.
63.
56
Ayman, “Türk Dış Politika…”, s. 10.
planda yer almaktaydı. Şimdilerde ise bürokrasi ile hükümet eşit düzeyde bulunmakta ama hala
sivil toplum bu sürecin içinde yeteri kadar yer alamamaktadır. Dolayısı ile Türk dış politikasının
daha az katılımcı olduğu söylenmektedir57. Daha iyimser gözlemcilere göre58 ise Türkiye’de dış
politika artık siyasetçilerin ve diplomatların tekelinde olmaktan çıkıp, bazı ekonomik ve sivil
toplum örgütleri tarafından tabandan belirlenmektedir. Bir başka deyişle ekonomi, Türk dış
politikasının yeni belirleyeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak “dış
politika ve iç politika arasındaki ayrım giderek bulanıklaşmakta”59 ve Türkiye’nin Ortadoğu’ya
yönelik dış politika tercihleri bir yandan AKP’nin kamuoyunun eğilimlerini dikkate almasını
gerektiren seçim stratejileri, bir yandan da muhafazakâr ve/veya İslamcı ideolojilerinin çift yönlü
baskısı altında şekillenmektedir.
Sonuç olarak, Türk dış politikasında yaşanan yeni hareketliliği daha iyi anlamak için
kamuoyunun eğilimlerini ve yurttaşların dış politika ve Ortadoğu’ya yönelik algılamalarını
incelemek zaruri hale gelmektedir. Cumhuriyet üniversitesi öğrencilerine uygulanan anket
çalışması dış politika-iç politika ilişkisini anlamak ve kamuoyunun eğilimlerinin dış politikaya ne
denli yön verdiğini tespit etmek açısından çok önemli ipuçları vermektedir.
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DIŞ POLİTİKA ALGISI
Bu çalışmada ulaşılacak sonuçlar kamuoyunun tümüne genellenebilir nitelikte olmayacaktır;
çünkü anket kamuoyunu oluşturan bir alt gruba uygulanmıştır. Fakat üniversite çağındaki gençler
AKP döneminde siyasal sosyalleşmesini tamamlamış veya bu süreci hâlihazırda yaşayan bir grup
oldukları için, bu kesimin tutumlarının araştırılması, AKP dönemi dış politikalarının nasıl
algılandığı, bunların kabul görüp görmediği ve gençlerin politika tercihlerinin farklılık düzeyleri
gibi konuların aydınlatılması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca üniversite öğrencilerinin Türk
Dış Politikasında 2000’li yıllardan sonra görülen hareketliliği nasıl değerlendirdiklerini
araştırmak, toplumun eğitimli ve genç kesiminin hükümetin dış politikasına destek verip
vermediğini ortaya koyacağından hükümet açısından kayda değer bir bulgu olacaktır. Genel
olarak 18-24 yaş dilimini oluşturan gençler, büyük ölçüde yeni dış politika hareketliliği
döneminde siyasal sosyalleşmesini tamamlamış seçmen kitlesini oluşturdukları için, söz konusu
57
Beril Dedeoğlu, “Türkiye’nin Türk Dünyası ile İlişki Kurması Rusya’ya Rağmen Olamaz”, Mülakatlarla Türk Dış
Politikası Cilt I, Habibe Özdal et.al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009), s. 79, 80.
58
Öniş, “Multiple Faces…”, s. 12, 13.
59
Ibid., s. 19.
kesimin dış politika ve Ortadoğu’ya yönelik stratejileri ile ilgili algılarını tespit etmek, toplumun
tümünde AKP politikaları hakkında ortaya çıkan olumlu ve olumsuz tepkilere ışık tutacaktır. Son
olarak, 2011 yılı başında Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinde ortaya çıkan halk hareketlerinde
eğitimli ve genç kesimin liderlik rolü oynadığı hatırlanacak olursa, bu kesimin tutumlarının
anlaşılmasının dış politikanın geleceğine yön verilmesi ve bu politikaların kabulü yönünde
taşıdığı önem daha iyi anlaşılabilir.
Metot ve Örneklem
Gençlerin dış politika algılarını ve Ortadoğu’ya yönelik olarak yaşanan hareketlilik hakkındaki
tutumlarını ölçmek için Cumhuriyet Üniversitesi öğrencileri ile bir anket çalışması yapıldı.
Anketin hızlı ve etkin bir şekilde tamamlanması için soruların tamamı proje kapsamında
oluşturulan bir yazılım ile bilgisayar ortamına aktarıldı. Bilgisayarlı anket uygulaması
Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bilgisayar laboratuarlarında
gerçekleştirildi. Ankete İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin farklı bölümlerinden ve diğer
fakültelerden toplam 800 öğrenci katıldı. Öğrenciler seçilirken elverişlilik yöntemine göre bir
örneklem oluşturuldu. Örneklem oluşturulurken öğrencilerin üniversitenin farklı fakültelerinden
seçilmesine özen gösterildi. Kullanılan bilgisayarlı anket uygulaması, yüksek bir tamamlama
yüzdesi elde edilmesini kolaylaştırırken ekrana tek tek gelen sorular katılımcıların sıkılmadan
sorulara cevap vermesini mümkün kıldı. Elde edilen örneklem elverişlilik yöntemine göre
oluşturulsa da cinsiyet, fakülte ve sosyo-ekonomik durum ölçütlerine göre temsil niteliği yüksek
bir örneklem elde edildiği söylenebilir. Temsil gücü yüksek bir örneklem elde edilmesinde,
Cumhuriyet Üniversitesi’nin bulunduğu şehrin konumu sebebiyle Türkiye’nin her tarafından,
farklı gruplara mensup öğrencilerin tercih ettiği bir eğitim kurumu olması etkili oldu. Tablo 1–4,
ankete katılanların cinsiyet, çalışma alanı, üniversite tecrübesi ve sosyo-ekonomik statüye göre
dağılımını ortaya koymaktadır.
Tablo 1: Ankete katılanların cinsiyete göre dağılımı
Sayı
Oran (%) Erkek 392
49 Bayan 408
51 Toplam 800
100 Tablo 1’de görüldüğü gibi ankete katılanlar arasında dengeli bir cinsiyet dağılımı oranı
ortaya çıkmıştır. Ankete katılanların % 49’u (392 kişi) erkek, % 51’i (408 katılımcı) bayandır.
Tablo 2 ise ankete katılanların üniversitedeki yıllarına ve çalışma alanlarına göre dağılımını
vermektedir.
Hangi Fakültede Okuyorsunuz? Fakülte Sayı İktisadi ve İdari Bilimler 517 Meslek Yüksekokulu 87 Fen‐Edebiyat 73 Eğitim/Güzel Sanatlar 28 Mühendislik 74 Tıp Fakültesi 14 Diğer (İlahiyat, Sağlık 7 Bilimleri) Oran 65 11 9 4 9 2 1 Üniversitede Kaçıncı Yılınız Yıl Sayı Oran 1
338
42
2 109 14 3 208 26 4 130 16 5 ve üstü 15 2 Tablo 2’de görüldüğü gibi ankete katılanların % 42’si (338 katılımcı) üniversiteye yeni
başlamış öğrencilerdir. Bu oran yüksek gibi görünse de üniversitelerde 1. sınıf öğrencilerinin
genellikle en kalabalık grubu oluşturdukları üst sınıflarda öğrenci yoğunluğunun azaldığı
bilinmektedir. Ayrıca daha üst sınıflar ankete katılanların % 58’ini teşkil etmektedir. Tablo 2’ye
bakılarak üniversite tecrübesi açısından iyi bir örneklem elde edildiği söylenebilir. Çalışma
alanları dikkate alındığında, elverişlilik yöntemi kullanıldığı için anketin yapıldığı İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinde % 65’lik katılım oranı ile üst düzeyde bir temsil olduğu ortaya
çıkmıştır. Fakat bu fakülte içerisinde Kamu Yönetimi, İktisat, İşletme, Yönetim ve Bilişim gibi
farklı bölümlerin varlığı;60 meslek yüksek okulları, tıp, mühendislik, eğitim, fen-edebiyat ve
diğer alanlarda okuyan öğrencilerin örneklem içerisinde yer alması bu oransız temsil sorununu
bir ölçüde çözmektedir.
Tablo 3, ankete katılan öğrencilerin ailelerinin gelir düzeylerini ortaya koymaktadır.
60
Öğrencilerin sınıfları, memleketleri ve bölümleri sorulduğunda kimlik tespiti mümkün olacağından, ankette bölüm
sorulmamış ve sadece fakülte bilgisi ile yetinilmiştir. Katılanların rahatça cevap verebilmesi için bu yöntem takip
edilmiş ve bu durum katılımcıları izah edilmiştir.
Tablo 3: Ailenin Aylık Gelirine Göre Sosyo-Ekonomik Statü
Gelir Seviyesi 0‐750 750‐1000 1000‐1500 1500‐2000 2000 ve üzeri Sosyo‐Ekonomik Statü
Alt
Alt‐Orta
Orta
Üst‐Orta
Üst
Sayı
Oran 207
168
201
116
108
26 21 25 14.5 13.5 Tablo 3’te görüldüğü gibi katılımcıların sosyo-ekonomik statüsü dikkate alındığında
temsil gücü yüksek bir örneklem oluştuğu görülmektedir. Gelir seviyesini öğrenmek için sorulan
soruya göre sosyo-ekonomik statü 5 seviyeye ayrılmıştır. Buna göre katılımcıların % 26’sı (207
öğrenci) alt gelir grubundan gelirken, % 21’i alt-orta (168 katılımcı), % 25’i orta (201 katılımcı),
ve % 14,5’i ise üst-orta (116 katılımcı) gelir seviyesinden gelmektedir. Son olarak katılımcıların
% 13,5’inin (108) aileleri üst gelir seviyesinde bulunmaktadır.
Son olarak Tablo 4’te katılımcıların bölgelere göre dağılımı verilmiştir.
Tablo 4: Katılımcıların Coğrafi Bölgelere Göre Dağılımı
Coğrafi Bölge
Doğu Anadolu Bölgesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
İç Anadolu Bölgesi
Akdeniz Bölgesi
Karadeniz Bölgesi
Marmara Bölgesi
Ege Bölgesi
Sivas
Sayı
91
27
120
85
168
46
27
236
Oran
11
3
15
11
21
6
3
30
Tablo 4’te görüldüğü gibi katılımcılar Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelmiştir. Ankette
sorduğumuz soru katılımcıların nereli olduğu şeklindeydi. Bu soruya verilen cevaplara göre 75
farklı ilden katılımcının ankete katıldığı gözlenmiştir. Şaşırtıcı olmamakla birlikte bölge
toplamlarını verdiğimiz yukarıdaki tabloya göre en fazla katılım, anketin yapıldığı yer olan
Sivas’ta (% 30) olmuştur. En fazla katılımın % 21’lik oranla Karadeniz bölgesinde ve hemen
ardından Sivas dışında kalan İç Anadolu bölgesinde (% 15) olduğu görülmektedir. Güneydoğu ve
Ege bölgelerinden katlımın % 3 gibi biraz daha düşük bir seviyede olduğu gözlenmektedir. Genel
olarak katılımcıların coğrafi esasa göre genelleme yapmayı olanaklı kılacak şekilde dağıldığını
söylemek abartılı olmaz. Yukarıdaki dört tablo dikkate alındığında, anketimizin temsil gücü
yüksek bir örneklem ile yapıldığı ve Türkiye’de üniversite gençliğinin dış politika algıları
hakkında genelleme yapabilme imkânı verdiği söylenebilir.
Üniversite Gençliğinin Dış Politikaya Yönelik Tutum ve Algıları
Anketimizde yer alan sorulardan bir kısmı mevcut hükümetin dış politikasına yönelik genel
tutumlar ve bu konuda hükümete verilen desteği anlamaya yönelikti. Bu amaçla iki soru sorduk.
İlk soru şu şekildeydi:
Mevcut hükümetin dış politika stratejisi sizce doğru mu?
1 ) Evet doğru
2 ) Hayır, doğru değil
3 ) Ne doğru ne yanlış
Ankete katılan 800 kişiden 296’sı (% 37) mevcut hükümetin genel olarak dış politika stratejisinin
doğru olduğunu düşünürken, 249 kişi (% 31) hükümetin doğru bir strateji izlemediği kanaatini
taşımaktadır. Görüldüğü gibi, üniversite gençliği mevcut hükümetin dış politikasına koşulsuz bir
destek vermemektedir. Daha ilginç olanı ise kararsızların sayısının bir hayli fazla olmasıdır.
Katılımcıların % 32’lik bir oranı AKP hükümetinin izlediği dış politikanın ne doğru ne yanlış
olduğu kanaatini taşımaktadır. Nötr bir tutuma sahip olanlar ile hükümetin dış politika stratejisini
yanlış bulanlar birlikte değerlendirildiğinde eleştirel bir gençlik görüntüsü ortaya çıkmaktadır.
Fakat sorduğumuz bir diğer soru, kararsızların son kertede mevcut hükümeti destekledikleri
sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Ankete katılanlara ‘mevcut hükümetin dış politikası ülke
çıkarlarına hizmet ediyor mu?’ şeklinde sorduğumuz soruya katılanların % 57’si mevcut hükümetin
dış politikasının ülke çıkarlarına hizmet ettiğine ifade ederken, % 43 oranında hükümetin dış
politikasının ülke çıkarlarına hizmet etmediğine inanmaktadır.
Ankete katılanlara dış politika söz konusu olduğunda kendilerini Avrupalı, global yurttaş,
Ortadoğulu ve hem Avrupalı hem Ortadoğulu kimliklerinden hangisine yakın hissettiklerini sorduk.
Şekil 1: Uluslararası Kimlik Algısına Göre dış Politikaya Verilen Destek
0
20
35
35
38
40
60
35
31
28
39
Evet
32
Hayır
80
100
30
Avrupalı
34
Global Yurttaş
34
Ortadoğulu
29
Avrupalı/Ortadoğulu
Ne Doğru Ne Yanlış
Şekil 1, bu kimlikleri seçenlerin ‘Mevcut hükümetin dış politikasını doğru buluyor
musunuz’ sorusuna verdikleri cevaplara göre yüzde dağılımlarını göstermektedir. Buna göre
kendini Avrupalı hissedenlerin % 35’i mevcut politikayı doğru bulurken, aynı oranda katılımcı bu
politikayı yanlış bulmakta ve % 30’luk bir oran ne doğru ne de yanlış bulmaktadır. Kendini
Ortadoğulu olarak gören katılımcıların % 38’i mevcut politikayı doğru bulurken % 28’i yanlış
bulmaktadır. Bu grupta yansız kalanların oranı ise % 34’ü bulmaktadır. Aynı oranlar kendini hem
Avrupalı hem de Ortadoğulu veya global yurttaş olarak görenler arasında da benzer rakamlara
ulaşmaktadır. Şekil 1’deki bulgular hükümetin dış politikasına verilen desteğin bireylerin
uluslararası alandaki kimlik tanımlamaları ile bir ilgisi olmadığını ve kendilerini ister Ortadoğulu
ister Avrupalı olarak görsün, katılımcıların dış politika uygulamaları hakkında benzer fikirlere
sahip olduklarını göstermektedir.
Dış politika ile ilgili tutumları daha iyi ortaya koyabilmek için ankete katılanlara Türk dış
politikası ile ilgili bir dizi hedefe katılma derecelerini 5-katmanlı likert ölçeğine göre (tamamen
katılıyorum 1, tamamen katılmıyorum 5) belirtmeleri istendi. Şekil 2’de kullanılan oranlar her
hedefe tamamen katılıyorum veya katılıyorum şeklinde cevap verenler bir grupta, tamamen
katılmıyorum veya katılmıyorum diyenler diğer grupta olmak üzere oluşturuldu. Kararsız olanlar
ise yansız grubu oluşturdu. Şekil 2 belirtilen hedeflere katılan, katılmayan ve kararsız olan
katılımcıların yüzdelerini göstermektedir.
Şekil 2: Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri Neler Olmalıdır?
Dış politika önceliklerinin aksine dış politika hedefleri söz konusu olduğunda Türkiye’nin
Ortadoğu ve Balkanlarda liderlik rolü oynaması gerektiği ankete katılanların önemli bir kısmı
tarafından vurgulanmaktadır. Örneğin, katılımcıların % 73’ü Türkiye’nin Ortadoğu’da lider ülke
olması hedefine katılırken, bu oran Balkanlarda liderlik rolü için % 61 olarak ortaya çıkmaktadır.
Türkiye İslam birliğinin lideri olmalıdır hedefine katılanların oranı % 54 iken, Türkiye’nin AB’ye
üye olması gerekliliğine katılım oranı ise % 45 gibi bir düzeyde kalmaktadır. Türkiye’nin AB
üyeliği hedefine katılmama oranı ise oldukça yüksek bir düzeyde (% 29) kalmaktadır.
Türkiye’nin Orta Asya ülkeleri ile birlik kurması hedefine katılma oranı % 57 olarak karşımıza
çıkmaktadır. Şekil 2’deki veriler değerlendirildiğinde üniversite gençliğinin dış politika
öncelikleri konusunda çok yönlü bir tutum takındığı ve Ortadoğu, Balkanlar, İslam dünyası ve
Orta Asya ülkelerinde izlenecek dış politika hedeflerini AB üyeliğinin önüne koydukları
görülmektedir. Burada özellikle Ortadoğu’da lider ülke olma hedefine katılma oranının % 73 gibi
yüksek bir değere ulaşması, hükümetin Ortadoğu’yu önceleyen dış politika stratejilerinin gençler
arasında da yankı bulduğunu göstermektedir. Bu noktada sorulması gereken soru bu tercihlerin
ortaya çıkışında kimlik ve değerlerle ilgili tutumların bir rol oynayıp oynamadığıdır.
Anketimizde kimlik ve dış politika tercihleri arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönelik
sorular da yer aldı. Katılımcılara ‘Türkiye’nin dış politikadaki kimliği tek kelime ile nasıl
özetlenebilir’ şeklinde bir soru soruldu. Tablo 4 bu soruya verilen cevapların sayı ve yüzdesini
vermektedir.
Tablo 4: Türkiye’nin Dış Politikadaki Kimliği
Sayı
Türk 374
Müslüman 179
Batılı 55
Avrupalı 34
Ortadoğulu 68
Osmanlı 90
Toplam 800
Oran 47 22 7 4 9 11 100 Tablo 4’e göre üniversite gençlerinin hemen hemen yarısı dış politikadaki ana kimliğinin
‘Türk’ olduğuna inanmaktadır. 800 katılımcıdan 374’ü (% 47) milli kimliği öne çıkarırken, dış
politikada ana kimliği ‘Müslüman’ olarak tanımlayanların oranı ise % 22 gibi oldukça yüksek
sayılabilecek bir noktaya ulaşmaktadır. Bu sonuçlar realist teorinin öngördüğü gibi dış politikada
milli çıkar olgusunun daha önemli olduğunu ortaya koyarken genç ve eğitimli seçmen tutumları
açısından ümmet olgusunun ikinci planda kaldığını göstermektedir. Türk dış politika kimliğini
Batılı görenlerin oranı % 7, Ortadoğulu olarak değerlendirenlerin oranı % 9 ve Avrupalı olarak
görenlerin oranı ise % 4 olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha ilginç olanı ise Türk dış politika
kimliğini Osmanlı olarak değerlendirenlerin oranının (% 11), Batılı ve Avrupalı olarak görenlerin
toplam oranına eşit olmasıdır. Ortadoğu söz konusu olduğunda üniversite gençlerinin küçük bir
oranın Ortadoğulu olmayı temel bir dış politika kimliği olarak gördüğü ve Türk, Müslüman ve
Osmanlı gibi kimliklere öncelik verdikleri görülmektedir. Bu sonuçlar, katılımcıların mevcut dış
politikanın yönü ile ilgili algılarını ortaya koymak açısından önem taşımakla birlikte dış
politikanın yönü hakkında bir fikir vermemektedir. Bir başka deyişle, dış politika kimliğinin
‘Türk’ olarak ifade edilmesi, dış politikada önceliğin Türk Dünyasına verilmesi anlamına
gelmeyebilir. Anketimizde yer alan bir diğer soruda katılımcılara ‘Sizce, Türkiye’nin geleceği
nerede’, şeklinde bir soru yönelttik. Bu soruyu Tablo 4’te bulguları sunulan dış politika kimliği
sorusu ile birleştirerek bir çapraz tablo hazırladık. Tablo 5 bu iki soruya verilen cevapların özetini
vermektedir.
Tablo 5: Sizce Türkiye’nin Geleceği Nerede?
Türk
Müslüman
Batılı
Avrupalı
Ortadoğulu
Osmanlı
Toplam
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
Sayı
Oran (%)
AB
Ortadoğu
Türk
Cumhuriyetleri
156
42
38
21
12
22
9
26
16
24
33
37
Diğer
Toplam
32
9
32
18
7
13
4
12
19
28
8
9
İslam
Dünyası
46
12
48
27
8
15
5
15
14
21
16
18
131
35
50
28
25
45
12
35
18
26
28
31
9
2
11
6
3
5
4
12
1
1
5
6
374
100
179
100
55
100
34
100
68
100
90
100
33
13
17
33
4
100
Tablo 5’de oldukça ilginç sonuçlar yer almaktadır. Son sırada yer alan genel toplamalara
bakıldığında, üniversite gençlerinin % 33’ü Türkiye’nin geleceğini AB'de, yine % 33’ü Türk
Cumhuriyetlerinde görmektedir. Ortadoğu için aynı oran % 13, İslam dünyası için ise % 17
olmaktadır. Tablo 5’e göre dış politikada ülkenin taşıdığı kimlik algısı ile dış politikanın
gelecekte yöneleceği bölgeler hakkındaki tutumlar birebir örtüşmemektedir. Örneğin, dış politika
kimliğini Müslüman olarak algılayan katılımcıların % 27’lik bir oranı Türkiye’nin geleceğinin
İslam dünyasında olduğuna inanırken, bu oran AB için daha yüksek bir orana ulaşmaktadır (%
28). Türk dış politika kimliğini Ortadoğulu olarak niteleyenlerin % 28’i geleceğin Ortadoğu’da,
% 26’sı Avrupa’da, % 24’ü Türk Cumhuriyetlerinde ve % 21 İslam dünyasında olduğunu
vurgulamaktadır. Benzer şekilde dış politika kimliğine Avrupalı diyenlerin % 26’sı Türkiye’nin
geleceğinin Türk Cumhuriyetlerinde olduğuna inanmaktadır. En çok tercih edilen Türk kimliği
dikkate alındığında, bu kimliği benimseyenlerin % 42’si dış politika geleceğinin Türk
Cumhuriyetlerinde, % 35’i Avrupa’da ve sadece % 9’luk bir oranı Ortadoğu’da olduğuna
inanmaktadır.
Bu sonuçlara göre Türk dış politikasının temel kimliği ‘Türk’ olarak algılansa da öncelik
Avrupa’ya ve Türk Cumhuriyetlerine verilmektedir. Bu sonuç, gençlerin dış politikada Türk
dünyası ve AB'yi İslam dünyası ve Ortadoğu’ya göre öncelediği sonucunu doğurmaktadır.
Görüldüğü gibi Ortadoğu, gençler arasında Türkiye’nin geleceğinin var olduğu bölge olarak
görülmemektedir. Hükümetin Ortadoğu’da başlatmış olduğu dış politika hareketliliği ile bu
algıların örtüştüğü söylenemez. Ayrıca, Türkiye’nin dış politikada algılanan kimliği ile
katılımcıların dış politika hedefleri arasında birebir bir örtüşme olmadığı ve algılanan kimlik ne
olursa olsun Ortadoğu bölgesinin gençlerin dünyasında bir dış politika önceliği olarak ikincil
önemde olduğu görülmektedir.
Bu noktada akla gelen soru, üniversite öğrencilerinin hükümetin dış politikasının yönü
hakkında ne düşündükleridir. Katılımcıların Türk dış politikası ile ilgili olarak ‘olması gereken’
ile mevcut hükümetin temsil ettiği ‘olan’ hakkındaki tutumları da dış politika ve özellikle
Ortadoğu ile ilgili eğilimlerini ortaya koymamız açısından önem taşımaktadır. Bu amaçla ‘sizce
Türkiye’nin geleceği nerede?’ ve ‘sizce hükümetin dış politika önceliği hangi bölgede olmalı?’
sorularına verilen cevapları sütun grafikleri şeklinde özetledik.
Şekil 3: Bireysel Tercihler ve Hükümetin Dış Politikada Yönelmesi Gereken Bölgeler
Tercihler
0
35%
0
33%
33%
0
27%
0
19%
0
0
17%
16%
13%
0
4%
0
3%
0
Ortadoğu
AB
Türkiye'nin Geleceği Nerede
İslam Dünyası
Türk cumhuriyetleri
Diğer
Hükümetin Dış Politika Önceliği Hangi Bölge Olmalı
Şekil 3, ‘Sizce Hükümetin Dış Politika Önceliği Hangi Bölgede Olmalı’ ve ‘Türkiye’nin
Geleceği Nerede’ sorularına verilen cevapların bütün katılımcılar içerisindeki yüzde oranlarını
göstermektedir. Hükümetin dış politika önceliğinin Türk dünyası (% 35 oranı) olması gerektiğini
söyleyenler ile Türkiye’nin geleceğinin bu bölgede olduğunu söyleyenlerin oranı (% 33) oldukça
yakındır. Benzer bir sonuç % 17 (gelecek) ve % 16 (öncelik) oranları ile İslam dünyası için de
karşımıza çıkmaktadır. Burada asıl ilginç cevaplar AB ve Ortadoğu için verilmektedir.
Katılımcıların % 13’lük bir oranı ülkenin geleceğini Ortadoğu bölgesinde görürken hükümetin
öncelik vermesi gereken bölgeler bağlamında bu oran % 19’a ulaşmaktadır. Tersi bir durum AB
söz konusu olduğunda karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin geleceğini AB’de görenlerin oranı %
33 iken, hükümetin bu bölgeye öncelik vermesi gerektiğini söyleyenlerin oranı % 27’de
kalmaktadır. Bu sonuca göre, eğitimli gençlerin bireysel olarak AB’yi tercih etseler de hükümetin
Ortadoğu’ya öncelik vermesi gerektiğini arzuladıkları söylenebilir. Fakat şunu unutmamak
gerekir ki Türkiye’nin geleceğini Ortadoğu’da görenler (% 13) ve hükümetin bu bölgeye öncelik
vermesi gerektiğini düşünenler (% 19), sırlamada AB ve Türk Cumhuriyetlerini tercih edenlerin
ardından ancak üçüncü sırada yer almaktadır. Bu da Ortadoğu’nun gençlerin algılarına göre en
öncelikli bölge olmadığını göstermektedir.
Bu sonuçlara göre üniversite gençlerinin dış politika tercihleri ile hükümetin yeni dış
politika hareketliliği arasında bir çelişki ya da uyum olduğu söylenebilir mi? Bu sorunun cevabını
bulguları tartıştığımız sonuç bölümünde vermeye çalışacağız.
SONUÇ
Bu çalışmada kamuoyunun genç, eğitimli ve dinamik bir alt grubunu oluşturan üniversiteli
gençlerin dış politika hakkındaki tutumları incelendi. 800 öğrenci üzerinde uygulanan ve temsil
gücü yüksek sayılabilecek bir anket çalışması ile dış politika ve Ortadoğu’da hükümetin izlediği
strateji hakkındaki algılar ortaya kondu.
Türk dış politikası 2000’li yıllarda değişen uluslararası sistem içinde yeni bir yön kazandı.
AKP döneminde dört tarafı düşmanlarla çevrili ülke retoriğinden uzaklaşılarak aktif, çok yönlü
ve komşularla sıfır problemli bir dış politika stratejisi uygulanmaya başlandı. AKP’nin ikinci
döneminde hız kazanan dış politika hareketliliğin en önemli alanlarından biri Ortadoğu oldu.
Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak güvenlik kaygısı ile yönünü Batı’ya çeviren ve daha
sonraları AB üyesi olmayı hedefleyen Türkiye’nin yeni yönü kimilerince bir eksen kayması veya
Türk dış politikasının ‘Ortadoğululaşması’ olarak adlandırıldı. Bu eleştirilere karşı hükümet
yetkilileri böylesine bir kayma ve yön değişikliği olmadığı, Türkiye’nin çok yönlü ve aktif bir dış
politika izlediğini söylediler. Gerek dış politikada yaşanan hareketlilik gerekse bu konudaki
tartışmalar kamuoyunun önemli gündem maddelerinden birini oluşturdu. Özellikle Davos krizi ve
Mavi Marmara’ya yapılan saldırı, dış politika-iç politika ilişkisinin önem kazandığını ve siyasal
partilerin dış politika alanını içerde seçmen tercihlerini etkileyebilecek bir araç olarak gördüğünü
ortaya koydu. Bu, aslında dış politikada ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ ilkesi ile özetlenen ve Batı
merkezli dış politikaya karşı geliştirilen yeni stratejiler arasındaki çatışmanın doğal bir sonucu
olarak okunabilir. Dış politikada oluşan bu fay hattı, yurttaş tercihlerini dış politikanın izleyici bir
öğesi
olmanın
ötesinde
belirleyici
bir
dinamiği
haline
getiren
ve
dış
politikanın
demokratikleşmesi olarak adlandırılan bir duruma yol açtı.
Anket sonuçları seçmenin en genç ve dinamik kesimini oluşturan üniversiteli gençlerin
dış politika ile ilgili olarak eleştirel ve çok yönlü tutumlara sahip olduğunu ortaya koydu.
Gençlerin % 37’si mevcut hükümetin dış politika stratejisini doğru bulurken, % 31’lik bir oran bu
stratejiyi yanlış bulduğunu ifade etti. Fakat bu eleştirel tona rağmen % 57’lik bir oran hükümetin
dış politika stratejisinin ülkenin faydasına olduğunu belirtti. Çalışmada Türkiye’nin dış
politika’daki kimliğini ‘Türk’ olarak niteleyenlerin oranı da % 47 olarak belirlenirken elde edilen
verilere göre katılımcıların dış politikada Türkiye’nin kimliği ile ilgili olarak sahip oldukları
algılar ve hükümetin dış politika stratejilerine verilen destek arasında bir ilişki olmadığı ortaya
çıktı. Özellikle dış politikanın Ortadoğulaştığı ve AKP’nin bu yönde bir taban bulduğu
eleştirilerinin aksine Ortadoğu ve İslam dünyası ile ilgili öncelik belirten tutumların veya kimlik
algılarının çok önemli olmadığı görüldü.
Anketin sonuçlarına göre gençlerin önemli bir kesimi Türkiye’nin geleceğini AB ve Türk
Cumhuriyetlerinde görürken (toplamda % 66’lık bir oran), geleceği Ortadoğu’da görenlerin oranı
% 13 olarak ortaya çıktı. Türkiye’nin geleceğinin İslam dünyasında olduğunu düşünenlerin oranı
(% 17) da dikkate alındığında, bazı uzmanların ve kesimlerin ileri sürdüğü dış politikada eksen
kayması, Ortadoğulaşma eleştirisinin eğitimli gençlerin tutumları düzeyinde geçerli olmadığı
görülmektedir. Aslında anket sonuçlarına göre üniversiteli gençlerin Türk dış politikasında farklı
alternatiflere açık olduğu ve değişik bölgelere yönelik dış politika tercihlerine taraftar olduğu ve
genel olarak hükümetin stratejilerine destek verdiği söylenebilir. Bu desteğin koşullu olduğu ve
gençlerin dış politikada ‘Türk’ kimliğini esas aldıkları, AB ve Türk Dünyasını önceledikleri,
fakat İslam dünyası ve Ortadoğu’da da aktif bir dış politika izlenmesini arzuladıkları sonucuna
ulaşılabilir.
Son olarak, anket sonuçlarına göre gençlerin dış politika hedefleri bağlamında ortaya
koydukları tutumlar ile hükümetin izlemesi gereken dış politika stratejileri ile ilgili tutumlarının
genel olarak bir tutarlılık içinde oldukları sonucuna ulaşılabilir. Buna rağmen, bu bulgu yukarıda
değinilen ve dış politikaya verilen destek, dış politika hedefleri ve algıları ile ilgili sonuçlarla
birlikte değerlendirildiğinde, eğitimli gençlerin koşulsuz bir destek içinde olmadıkları
söylenebilir. Benzer eğilimlerin daha geniş bir kamuoyu için de geçerli olabileceği
düşünüldüğünde, politika yapıcı ve uygulayıcıların stratejilerine yön verirken bunları dikkate
alması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Demokratik sorumluluk ilkesi gereği, Ortadoğu veya
başka bir bölgeye yönelik dış politikalar belirlenirken, kamuoyunun seçimlerde sahip olduğu
gücü kullanabileceği; bu bağlamda hem kamuoyunun en aktif ve eğitimli kesimi olan üniversiteli
gençlerin hem de daha geniş anlamda kamuoyunun tercih ve tutumlarının dikkate alınmasının
rasyonel bir strateji olacağı rahatlıkla ileri sürülebilir.
KAYNAKÇA
Ahmet Sözen, “A Paradigm Shift in Turkish Foreign Policy: Transition and Challenges”, Turkish
Studies, 1743-9663, Cilt:11, Sayı: 1, 2010, ss. 103-123.
Ahmet Davutoğlu, “Turkey’s Foreign Policy Vision: An Assessment of 2007”, Insight Turkey,
Cilt: 10, Sayı:1, Ocak-Mart 2008, ss. 77-96.
Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 38. Baskı, (İstanbul:
Küre Yayınları, 2009).
Armağan Kuloğlu, “Soğuk Savaş Döneminden Günümüze Ortadoğu’daki Gelişmeler ve
Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türk Dış Politikası, III. Türk Dış Politikası
Sempozyumu Tebliğleri, Sedat Laçiner et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2009).
Beril Dedeoğlu, “Türkiye’nin Türk Dünyası ile İlişki Kurması Rusya’ya Rağmen Olamaz”,
Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK
Yayınları, 2009).
Bülent, Aras, Ortadoğu ve Türkiye, (İstanbul: Q-Matris, 2003).
Bülent Aras, “Davutoğlu Era in Turkish Foreign Policy”, SETA (Foundation for Political,
Economic and Social Research), www.setav.org, (Erişim Tarihi, 08.22.2010).
Bülent Aras and Aylin Gorener, “National Role Conceptions and Foreign Policy Orientation: The
Ideational Bases of The Justice and Development Party's Foreign Policy Activism in The
Middle East”, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, Cilt:12, Sayı:1, 2010 , s. 7392
Çağrı Erhan, “Türkiye Ortadoğu’da ABD Ne İstediyse Yapmıştır”, Mülakatlarla Türk Dış
Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK Yayınları, 2009).
Ersel Aydınlı, “Bölgesel Güç Olmak ve Türk Dış Politikasında Yön Arayışları”, Yeni Dönem
Türk Dış Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman
Bahadır Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010).
Eugene R. Wittkopf, Faces of Internationalism: Public Opinion and American Foreign Policy,
(Durham, NC: Duke University Pres, 1990).
Gamze Güngörmüş Kona, “Ortadoğu Siyasetini Belirleyen Üç Temel Aktör: Türkiye-ABDRusya Federasyonu”, Global Strateji, Cilt: 4, Sayı:14, 2008, ss. 81-91.
Gülden Ayman, “Türk Dış Politika Seçkinlerinin Ortadoğu Algılamaları ve Irak Savaşı”,
Akademik Orta Doğu, Cilt:1, Sayı:1, 2006, ss. 1-20.
Halil Şimşek, “Johnson Mektubu ve Türk-Amerikan İlişkilerineEtkisi”, Yeni Dönem Türk Dış
Politikası Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır
Dinçer et. al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010).
Hasan Bülent Kahraman, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi I, (İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008).
İlhan Uzgel, “Türk Dış Politikasında Bölgesel Güç İllüzyonu”, Yeni Dönem Türk Dış Politikası
Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Osman Bahadır Dinçer et.
al. (der.), (Ankara: Cantekin Mat., 2010).
Irina Svistunova, “Irak Faktörünün Türkiye’nin Dış Politikasına Etkisi”, Ortadoğu Analiz, Cilt: 2,
Sayı: 19-20, 2010, ss. 87-92.
James N. Rosenau, Public Opinion and Foreign Policy: An Operational Formulation, (New
York: Random House, 1961).
John H. Aldrich, Christopher Gelpi, Peter Feaver, Jason Reifler, and Kristin Thompson Sharp,
“Foreign Policy and the Electoral Connection”, Annual Review of Political Science, Cilt:
9, 2006, ss. 477-502.
Kemal Kirişçi, “Türkiye Daima Kendisini AB’ye Yakınlaştıracak Politikalar İzlemelidir”,
Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK
Yayınları, 2009).
Matthew A. Baum and Philip B.K. Potter “The Relationships Between Mass Media, Public
Opinion, and Foreign Policy: Toward a Theoretical Synthesis”, Annual Review of
Political Science, Cilt: 11, 2008, ss. 39-65.
Mustafa Aydın: “Determinants of Turkish Foreign Policy: Historical Framework and Traditional
Inputs”, Middle Eastern Studies, Cilt: 35, Sayı:4, 1999, ss. 152-186.
Mehmet Seyfettin Erol, “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Vizyon Arayışları ve ‘Dört
Tarz-ı Siyaset’”, Gazi Akademik Bakış, Cilt: 1, Sayı:1, Kış 2007, ss. 33-55.
Mehmet Şahin, “Türkiye’nin Orta Doğu Politikası: Süreklilik ve Değişim”, Akademik ORTA
DOĞU, Cilt: 4, Sayı: 2, 2010, ss. 9-22.
Meliha Benli Altunışık, Arap Dünyasında Türkiye Algısı, Dış Politikası Serisi 11, (İstanbul:
TESEV Yayınları, 2010).
Mensur Akgün, “TESEV’in Önsözü”, Arap Dünyasında Türkiye Algısı, Dış Politikası Serisi 11,
(İstanbul: TESEV Yayınları, 2010).
Nasuh Uslu, “Türkiye’nin Yeni Ortadoğu Yaklaşımı”, Bilig, Cilt: 52, Kış 2010, ss. 147-180.
Ömer Kürkçüoğlu, “Çok Bir Dış Politika İzleyebilecek Birikim ve Maharet Dışişlerinde Var”,
Mülakatlarla Türk Dış Politikası Cilt I, Habibe Özdal et. al. (der.), (Ankara: USAK
Yayınları, 2009).
Ole R. Holsti, Public Opinion and American Foreign Policy, (Ann Arbor: University of
Michigan Press, 1996).
Şaban Kardaş, “Turkey: Redrawing the Middle East Map Or Building Sandcastles?”, Middle
East Policy, Cilt:17, Sayı:1, 2010, ss. 115-136.
Tarık Oğuzlu, “Middle Easternization of Turkey's Foreign Policy: Does Turkey Dissociate from
the West?”, Turkish Studies Cilt: 9, Sayı: 1, (2008), ss. 3-20.
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, 4. Baskı, (Bursa:
MHM Yayınları, 2008).
Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika, 8. Baskı, (Bursa: MKM Yayınları, 2009).
Thomas Risse-Kappen, “Public Opinion, Domestic Structure and Foreign Policy in Liberal
Democracies”, World Politics Cilt: 43, 1991, ss. 479–512.
Ziya Öniş, “Multiple Faces Of The “New” Turkish Foreign Policy:Underlying Dynamics And A
Critique”, Glodem Working Paper Series, 04/2010 Center for Globalization and
Democratic Governance, Koç University.
http://www.tumgazeteler.com/?a=231890, (Erişim Tarihi, 18.10.2010)
http://www.turkiye.net/mbinay/news/analiz14.htm, (Erişim Tarihi, 18.10.2010)
http://www.turksam.org/tr/yazdir1483.html, (Erişim Tarihi, 18.10.2010).s

Benzer belgeler

Türkiye`nin Ortadoğu`daki “Bölgesel Güç”

Türkiye`nin Ortadoğu`daki “Bölgesel Güç” bloğu karşısında Batı endeksli bir politika benimsemesine yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere ve Fransa’nın bölgeden çekilmesiyle bağımsızlığını kazanan ülkeler beklenenin aksi...

Detaylı