İlamı görüntülemek için tıklayınız

Transkript

İlamı görüntülemek için tıklayınız
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas Numarası: 2013/18-1755
Karar Numarası: 2015/1039
Karar Tarihi: 13.03.2015
SOYADI DEĞİŞİKLİĞİ DAVASI
ÇOCUK REŞİT OLUNCAYA KADAR VEYA BABA SOYADINI DEĞİŞTİRMEDİKÇE
SOYADI DEĞİŞTİRMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR
BOŞANMA VE VELAYET HAKKI ANNEYE ÇOCUĞUN SOYADI DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN
DAVA AÇMA HAKKI VERMEZ
ANA BABANIN EVLİLİK BİRLİĞİ İÇİNDE BİRLİKTE VERECEKLERİ BİR KARAR İLE
BİLE ÇOCUĞUN SOYADINI DEĞİŞTİRMELERİ MÜMKÜN DEĞİLDİR
ÖZETİ: Bir çocuğa soyadı verilmesi için o çocuğun doğum tarihinde annesi ile babasının evli
olup olmadığına bakmak gerekir. Doğum gününde anne ve baba evli ise çocuk babanın, diğer
bir anlatımla ailenin soyadını alacaktır. Çocuğun soyadı bu surette belirlendikten sonra onun
soyadını velayet hakkına vesair nedenlere dayanarak değiştirmek Türk Medeni Kanunu'nun
321. maddesindeki düzenleme karşısında mümkün değildir. Ancak çocuk, ergin olduktan sonra
Türk Medeni Kanunu'nun 27. maddesindeki koşulların varlığı halinde soyadını her zaman
değiştirmek hakkına sahiptir. Somut olayda soyadının değiştirilmesi istenen F.M. G.'ın doğum
günü olan 09.08.2003 tarihinde anne ve babası resmen evlidir. Çocuk evlilik içinde doğmuştur
ve Türk Medeni Kanunu'nun 321. maddesine göre babanın soyadını almıştır. Yukarıda yapılan
açıklamaların ışığında çocuk reşit oluncaya kadar veya baba Türk Medeni Kanunu'nun 27.
maddesindeki koşulları kanıtlayarak soyadını değiştirmedikçe soyadı değiştirme mümkün
değildir. Sadece boşanma ve velayet hakkı anneye çocuğun soyadı değişikliği için dava açma
hakkı vermez.
Taraflar arasındaki 'soyadı değişikliği' davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara
Batı 4. Asliye Hukuk ( Kapatılan Sincan 4. Asliye Hukuk ) Mahkemesince davanın kabulüne
dair verilen 23.01.2013 gün ve 2012/216 E. 2013/12 K. sayılı kararın incelenmesi davalı
temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 09.05.2013 gün ve
2013/5954 E. 2013/7893 K. sayılı ilamı ile;
( ... Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının eski eşi A. G. ile olan evliliklerinden kızı F.M.
G.'ın dünyaya geldiğini, daha sonra aralarında çıkan anlaşmazlık nedeniyle boşandıklarını ve
küçüğün velayetinin kendisine verildiğini, boşanmadan dolayı annenin soyadı ile kızı F.M.'in
soyadlarının farklı hale geldiğini bu durumun çocuğu okulda rahatsız ettiğini ve psikolojik
olarak rahatsızlık duyduğunu ileri sürerek F.M. G.'ın soyadının annesinin soyadı olan İ.
şeklinde değiştirilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davacı ile dava dışı A. G.'ın evliliklerinden 09.08.2003
tarihinde soyadının değiştirilmesi istenen F.M. G.'ın dünyaya geldiği, davacı Z.S. ile A.'ün
Bağcılar Aile Mahkemesinin 25.07.2007 gün ve 2005/1488-2007/658 sayılı kararı ile
boşandıkları, mahkemece dava dışı baba ile çocuk F.M. G. arasında şahsi ilişki tesisine karar
verildiği, F.M.'in velayetinin davacı anne Z.S.'e bırakıldığı anlaşılmaktadır.
2525 sayılı Soyadı Kanununun 4. maddesinin ikinci fıkrasının 'evliliğin feshi veya boşanma
hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadı alır'
şeklindeki birinci cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinden sonra bilhassa
boşanmalar sebebiyle somut olayda olduğu gibi zaruri nedenlerle velayetin anneye bırakılması
hallerinde velayet hakkına sahip annelerin çocuklarına kendi soyadlarını vermek için bir çaba
içine girip bu tür soyadı değişikliği davalarını açtıkları görülmektedir.
2525 sayılı Kanunun 4.maddesindeki düzenlemenin, Yasanın genel gerekçesinden de
anlaşılacağı gibi Soyadı Kanununun, ilk defa soyadı alınması ile ilgili olduğu ve 4721 sayılı
Türk Medeni Kanununun 321. maddesindeki hüküm karşısında, bu kuralın günümüzde sadece
bazı istisnai durumlarda uygulanabilmesinin söz konusu olduğu Anayasa Mahkemesince de
kabul edilmektedir. Yüksek Mahkeme sözü edilen maddeyi Türk Medeni Kanununun 335 ve
366. maddeleriyle Anayasanın 10. ve 41. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptal etmiştir. Tüm
bu maddeler, velayet hakkının kullanılmasında kadın ve erkeğin birbirlerine eşit oldukları
ilkesini ön plana çıkarmaktadır. Eski 743 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun eşitliğe aykırı
hükümleri, bu yasanın yürürlükten kaldırılmasıyla son bulmuştur.
Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi hükümleri ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarında da çok geçerli nedenlerin varlığı dışında yalnızca cinsiyete dayalı
bir farklı muamelenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesinde düzenlenen
ayrımcılık yasağını ihlal ettiği kabul edilmektedir. Eşitlik ilkesi, Anayasa Mahkemesinin
kararında da değinildiği gibi aynı konumda bulunan kadın ve erkeğin yasalar önünde eşit
haklara sahip olmasını gerektirir. Durumdan vazife çıkartarak ya da geçici elde edilmiş bazı
hak ve imkanlardan yararlanarak kadın veya erkeğin kendi lehine bir üstünlük yarışına
girmesine yasalar milli ve evrensel hukuk düzeni izin vermez. İptal kararına konu olan yasa
maddesini Kanunun kabul edildiği 21.06.1934 tarihinin koşullarına göre misyonunu
tamamlamış bulunmaktadır. Aradan geçen zaman içinde yukarıda kısmen değinilen hukuki
gelişmeler karşısında iptalinden başka bir çare de kalmamıştır. Bununla birlikte 4721 sayılı
Türk Medeni Kanununun 321. maddesi Anayasa Mahkemesinin incelemesinden geçmiş olup
'çocuk, ana ve baba evli ise ailenin' soyadını taşıyacağı hükmünün anayasaya aykırı olmadığına
karar vermiştir. Buradaki 'aile' deyiminden babanın anlaşılacağı Anayasa Mahkemesince de
kabul edilmiştir ( Anayasa Mahkemesinin 02.07.2009 gün ve 2005/114-2009/105 sayılı kararı
). Buna karşılık Türk Medeni Kanununun sözü edilen bu maddesindeki 'evli değilse ananın'
ibaresi Anayasanın 10 ve 41. maddelerine aykırı bulunarak baba lehine iptal edilmiştir. Bu
madde iptal edilmezden önce anne ve babanın sonradan evlenmesi ( Türk Medeni Kanununun
292. maddesi ) ile yine, aynı Kanunun 27. maddesine bağlı haklı nedenlerden dolayı soyadının
değiştirilmesi halleri dışında çocuk babanın soyadını tanıma vs. sebeplerle alamamakta idi.
O halde bir çocuğa soyadı verilmesi için o çocuğun doğum tarihinde annesi ile babasının evli
olup olmadığına bakmak gerekir. Doğum gününde anne ve baba evli ise çocuk babanın, diğer
bir anlatımla ailenin soyadını alacaktır. Çocuğun soyadı bu surette belirlendikten sonra onun
soyadını velayet hakkına vesair nedenlere dayanarak değiştirmek Türk Medeni Kanununun
321. maddesindeki düzenleme karşısında mümkün değildir. Ancak çocuk, ergin olduktan sonra
Türk Medeni Kanununun 27. maddesindeki koşulların varlığı halinde soyadını her zaman
değiştirmek hakkına sahiptir. Velayet hakkı anne ve baba için normal şartlarda çocuğun ergin
olmasına yani on sekiz yaşını tamamlamasına kadar devam eden geçici bir haktır. Evliliğin
sonradan boşanma gibi nedenlerle ortadan kalkması hallerinde velayet hakkının sırf anneye
verilmiş olması onun soyadının değiştirilmesi için haklı bir neden sayılmadığı gibi hukuki
mevzuat da buna cevaz vermemektedir. Bir an için mevzuatın böyle bir duruma izin verdiği
kabul edilse dahi sonradan gelişen sebeplerden dolayı çocuğun yararı açısından velayetin
babaya yeniden verilmesi hallerinde bu kez baba, velayet hakkına dayanarak tekrar çocuğun
soyadını değiştirmek isteyecektir. Madem ki velayet kimde ise çocuk onun soyadını taşıyacaktır
o halde baba bu haktan mahrum edilemez. Böyle bir uygulamanın nüfus kütüklerindeki kaydın
güvenilirliği ve istikrarı zedeleyeceği gibi asıl bu gibi uygulamalar çocuğun ruh hali üzerinde
çok derin ve etkili travma yaratacaktır. Yargı mercileri bu durumu gözeterek anne ile babanın
ya da ailelerin çocuk üzerinden inatlaşarak onun yararlarını hiçe sayıp, hukuken oluşmuş
statüleri gerçek dışı ve yapay sebeplerle değiştirmeye çalışmalarına izin vermemeleri, söz
konusu istemlerine alet olmamaları gerekir.
Somut olaya gelince; soyadının değiştirilmesi istenen F.M. G.'ın doğum günü olan 09.08.2003
tarihinde anne ve babası resmen evlidir. Çocuk evlilik içinde doğmuştur ve Türk Medeni
Kanununun 321. maddesine göre ailenin diğer bir deyimle babanın soyadını almıştır. Böylece
bu çocuk reşit oluncaya kadar veya baba Türk Medeni Kanununun 27. maddesindeki koşulları
kanıtlayarak soyadını değiştirmedikçe soyadı değiştirme konusu yasal olarak kapanmıştır. Bu
çocuğun anne ve babasının sonradan 19.01.2009 tarihinde boşanmış olması sadece boşanma ve
velayet hakkı nedeniyle anneye böyle bir dava açma hakkı bahşetmez. Boşanma ilamı uyarınca
babasının çocukla kişisel ilişki tesis etme hakkı bulunması ve bu nedenle anne ve babanın ister
istemez karşılaşması dikkate alındığında davacının dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların hukuki
bir dayanağı bulunmadığı gibi soyadı değişikliğinin çocuğun evlilik içinde doğmakla kazandığı
meşru statüye ve onun menfaatlerine zarar vereceği gerçeği karşısında mahkemece davanın
reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru görülmemiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan
ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava eşinden boşanan kadının, evlilik birliği içerisinde doğan ve velayeti kendisine
ait olan küçük çocuğunun boşandığı kocasının değil kendisinin soyadını kullanmasına izin
verilmesi, olmadığı taktirde iki soyadını birlikte kullanmasına izin verilmesi ve bu hususta
nüfus kayıtlarının düzeltilmesi isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili Z.S. İ. ile dava dışı eski eşi A. G.'ın boşandıklarını, müşterek çocukları
F.M. G.'ın velayetinin annesi davacı Z.S. İ.'a verildiğini, ortak çocuk F.M.'in anne babasının
çok küçükken ayrılmış olması ve babasının İzmir'de, çocuğun da annesi ile birlikte Ankara'da
yaşaması ve çok seyrek olarak babası ile görüşebilmesi gibi sebeplerle babası ile yakın bir ilişki
kuramadığını, halen ilköğretim öğrencisi olan F.M.'in annesinin soyadının İ., kendisinin
soyadının ise babasının soyadı olan G. olmasını okulda büyük sorun haline getirdiğini, anne
babasının boşanmış olduğunu arkadaşlarına açıklamak zorunda kalmasının çocuğu psikolojik
olarak yıktığını, F.M.'in, okulda ve arkadaş çevresinde soyadının İ. olduğunu söylediğini, G.
soyadını kullanmaktan imtina ettiğini, bu sebeplerle müvekkilinin soyadının İ. olarak
değiştirilmesine, bu talebin kabul görmemesi halinde soyadının G. İ. olarak değiştirilmesine
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Nüfus Müdürlüğü temsilcisi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 321. madde
hükmüne göre nesebi düzgün olan çocuğun babanın soyadını taşıyacağını, somut uyuşmazlıkta
soyadı değişikliğine kanunen engel bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece ' ... 2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin 2. fıkrasında 'evliliğin feshi veya
boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği
soyadını alır' biçimindeki 1. cümlesinin iptaline ilişkin anılan Anayasa Mahkemesi kararında
anlatıldığı üzere boşanan çocuğun özellikle velayeti annesine verilmesine rağmen, babasının
soyadını taşımak durumunda kalmasının çocuk yönünden ayrımcılığa neden olduğu ve bu
kapsamda eşitlik ilkesine aykırı bulunduğunun değerlendirilmiş olmasına, uluslararası hukuk
belgelerinde kadın erkek eşitliğini düzenleyen hükümlere yer verilmiş olması ve bu kapsamda
ülkemizce de imzalanarak kabul edilen uluslararası sözleşmeler ile Çocuk Hakları Sözleşmesi
ve bu belirtilen sözleşmeler kapsamında, uluslararası sözleşmelerin ve özellikle Anayasanın 10
ve 41. maddesi, eşitlik ilkesi ve çocukların korunmasına ilişkin evrensel hükümleri nazara
alındığında, mevcut hali itibari ile Anayasaya ve uluslararası sözleşmelere uygun bulunmayan
TMK'nın 321, 335 ve 336 maddesi kapsamında çocuğun reşit oluncaya kadar babasının soy
ismini taşımaya devam ettirilerek, reşit olduğunda dilediği soy ismi kullanma hakkı tanınarak,
söz konusu talep yönünden vaki davaların kabul edilmemesi halinde anlatılan biçimde
Anayasaya, eşitlik kurallarına ve cinsiyet ayrımcılığı ve diğer ayrımcılıkları önlemeye ilişkin
uluslararası sözleşmelere aykırı davranmış olunacağı ve tüm bu değerlendirmeler ışığında
davacının talebinin hukuka, hakkaniyete, Anayasal kurallara ve Anayasa hükmü niteliği taşıyan
uluslararası sözleşmelere uygun meşru bir talep olduğu değerlendirilerek, her ne kadar
yürürlükte bulunsa da TMK'nın 316. maddesinin hukuka, Anayasaya ve uluslararası
Sözleşmelere uygun bulunmaması nedeni ile yasa hükmüne itibar edilmeyerek davalı tarafın
savunduğu gerekçeler ve Anayasa hükümlerinin yasadan önce uygulanacak olması nedeni ile
bu konuda Türk Medeni Kanunu 321 maddesi kapsamında davanın reddi gerektiği yönündeki
Yüksek Yargıtay İçtihatlarına da itibar edilmeyerek, davanın hukuka ve hakkaniyete uygun
olduğu' gerekçesiyle davanın kabulüne, küçüğün annesinin soyadı olan İ. soyadını
kullanmasına ve nüfus kayıtlarının bu şekilde değiştirilmesine dair verilen karar; davalı
temsilcisinin temyizi üzerine; Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş,
Mahkemece; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık eşinden boşanan kadının, evlilik birliği içerisinde doğan ve velayeti kendisine ait
olan küçük çocuğunun; boşandığı kocasının değil kendisinin soyadını kullanmasına ya da her
iki soyadını birlikte kullanmasına izin verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
2525 sayılı Soyadı Kanunu'nun 4. maddesinin ikinci fıkrasının 'evliliğin feshi veya boşanma
hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği soyadını alır'
şeklindeki düzenlemenin, kanunun genel gerekçesinden de anlaşılacağı gibi Soyadı
Kanunu'nun, ilk defa soyadı alınması ile ilgili olduğu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
321. maddesindeki hüküm karşısında, bu kuralın günümüzde sadece bazı istisnai durumlarda
uygulanabilir olduğunu belirten Anayasa Mahkemesi maddeyi Türk Medeni Kanunu'nun 335
ve 366. maddeleriyle Anayasanın 10. ve 41. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptal etmiştir.
Tüm bu maddeler, velayet hakkının kullanılmasında kadın ve erkeğin birbirlerine eşit oldukları
ilkesini ön plana çıkarmaktadır. Mülga 743 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun eşitliğe aykırı
hükümleri, bu yasanın yürürlükten kaldırılmasıyla son bulmuştur.
Eşitlik ilkesi, Anayasa Mahkemesinin kararında da değinildiği gibi aynı konumda bulunan
kadın ve erkeğin yasalar önünde eşit haklara sahip olmasını gerektirir.
Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi hükümleri ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarında da çok geçerli nedenlerin varlığı dışında yalnızca cinsiyete dayalı
farklı muamelenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık
yasağını ihlal ettiği kabul edilmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ( TMK )'nın konuya ilişkin ve 'Soyadı' başlıklı 321.
maddesinde,
'Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin: evli değilse ananın soyadını taşır...' düzenlemesi yer
almaktadır.
Türk Medeni Kanunu'nun 321. maddesinin gerekçesinde ise '... maddeye göre çocuk, ana ve
baba birbirleriyle evli ise ailenin, birbirleriyle evli değilse yani çocuk yasal olmayan bir
birleşme sonucunda dünyaya gelmişse ananın soyadını taşır. Baba ile çocuk arasında tanıma ve
babalık hükmü ile soybağı kurulduğu halde dahi çocuk ananın soyadını alacaktır. ...'
denilmektedir.
Bilindiği üzere, soyadı aileleri ayırmaya yarayan bir simge olup her vatandaş kanunda
öngörülen şekilde usulüne uygun bir soyadı taşımak zorundadır.
TMK'nın 321. maddesi son derece açık olup anılan madde uyarınca anne baba evli değilse ve
çocuk baba tarafından tanınmışsa veya çocuk hakkında babalığa dair bir hüküm yoksa çocuk
ancak annenin soyadını alır ve annenin bekarlık hanesine kaydedilir.
Bu nedenle evlilik içinde doğan bir çocuk diğer bir deyişle annesi ile babası evli olan bir çocuk
erginliğe erişinceye kadar babanın soyadını taşımakla yükümlüdür; erginliğe eriştikten sonra
haklı sebep varsa soyadını değiştirmek üzere dava açma yoluna gidebilir.
Uyuşmazlığın çözümünde velayet hakkının niteliğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere, velayet hakkı anne ve baba için normal şartlarda çocuğun ergin olmasına yani
on sekiz yaşını tamamlamasına kadar devam eden geçici bir haktır. Evliliğin sonradan boşanma
gibi nedenlerle ortadan kalkması hallerinde velayet hakkının sırf anneye verilmiş olması onun
soyadının değiştirilmesi için haklı bir neden sayılmadığı gibi hukuki mevzuat da buna cevaz
vermemektedir. Bir an için mevzuatın böyle bir duruma izin verdiği kabul edilse dahi sonradan
gelişen sebeplerden dolayı çocuğun yararı açısından velayetin babaya yeniden verilmesi
hallerinde bu kez baba, velayet hakkına dayanarak tekrar çocuğun soyadını değiştirmek
isteyecektir. Velayet hakkı kimde ise çocuk onun soyadını taşıyacak ise baba da bu haktan
mahrum edilemez. Böyle bir uygulama ise nüfus kütüklerindeki kaydın güvenilirliği ve istikrarı
zedeleyeceği gibi asıl bu gibi uygulamaların çocuğun ruh hali üzerinde çok derin ve etkili
travma yaratacağı açıktır.
Mevzuatımızda çocuğun velayetinin verildiği kişinin soyadını taşıyacağı yönünde bir
düzenleme bulunmadığı gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 321. maddesi Anayasa
Mahkemesinin incelemesinden geçmiş olup 'çocuk, ana ve baba evli ise ailenin' soyadını
taşıyacağı hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığına karar verilmiştir. Buradaki 'aile'
deyiminden babanın anlaşılacağı Anayasa Mahkemesince de kabul edilmiştir ( Anayasa
Mahkemesinin 02.07.2009 gün ve 2005/114-2009/105 sayılı kararı ).
Buna karşılık Türk Medeni Kanununun sözü edilen bu maddesindeki 'evli değilse ananın'
ibaresi Anayasanın 10 ve 41. maddelerine aykırı bulunarak baba lehine iptal edilmiştir. Bu
madde iptal edilmezden önce ise anne ve babanın sonradan evlenmesi ( Türk Medeni
Kanunu'nun 292. maddesi ) ile yine, aynı Kanun'un 27. maddesine bağlı haklı nedenlerden
dolayı soyadının değiştirilmesi halleri dışında çocuk babanın soyadını tanıma vs. sebeplerle
alamamakta idi.
Kaldı ki, ana babanın evlilik birliği içinde birlikte verecekleri bir karar ile bile çocuğun soyadını
değiştirmeleri mümkün olmadığından, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğinden bahsedilemez.
O halde Hukuk Genel Kurulunun 25.12.2013 gün ve 2013/18-464 E. 2013/1698 K. sayılı
kararında da benimsendiği üzere, bir çocuğa soyadı verilmesi için o çocuğun doğum tarihinde
annesi ile babasının evli olup olmadığına bakmak gerekir. Doğum gününde anne ve baba evli
ise çocuk babanın, diğer bir anlatımla ailenin soyadını alacaktır. Çocuğun soyadı bu surette
belirlendikten sonra onun soyadını velayet hakkına vesair nedenlere dayanarak değiştirmek
Türk Medeni Kanunu'nun 321. maddesindeki düzenleme karşısında mümkün değildir. Ancak
çocuk, ergin olduktan sonra Türk Medeni Kanunu'nun 27. maddesindeki koşulların varlığı
halinde soyadını her zaman değiştirmek hakkına sahiptir.
Somut olayda soyadının değiştirilmesi istenen F.M. G.'ın doğum günü olan 09.08.2003
tarihinde anne ve babası resmen evlidir. Çocuk evlilik içinde doğmuştur ve Türk Medeni
Kanunu'nun 321. maddesine göre babanın soyadını almıştır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında çocuk reşit oluncaya kadar veya baba Türk Medeni
Kanunu'nun 27. maddesindeki koşulları kanıtlayarak soyadını değiştirmedikçe soyadı
değiştirme mümkün değildir. Sadece boşanma ve velayet hakkı anneye çocuğun soyadı
değişikliği için dava açma hakkı vermez.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı ile, çocuğun talebi doğrultusunda uluslararası sözleşmelere uygun
olan direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de, bu görüş yukarıda
açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak
gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı İdare temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel
Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz
peşin harcının yatırana geri verilmesine, 13.03.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Benzer belgeler