Bu makaleyi bilgisayarınıza indirin

Transkript

Bu makaleyi bilgisayarınıza indirin
KEFALET İLE MÜTESELSİL BORÇLULUK İLİŞKİSİ
*Av.ŞEBNEM BOSTANCI
I) GENEL OLARAK
Müteselsil borçluluk ve kefalet kavramları ve bu kavramların birbirleri ile benzer ve farklı
yönleri doktrinde tartışma konusu oluşturmuş, uygulamada yarattığı sorunlar üzerine pek çok
kez değerlendirme yapılmıştır.
Müteselsil borçluluk ve kefalet kavramlarının, her iki kurumun da alacaklının alacağını kolay
tahsil etmesini sağlayan birer “şahsi teminat”1 şekli olmaları sebebiyle birbirlerine yakın
kavramlar oldukları aşikardır2. Bu yakınlığın “müteselsil kefalet” söz konusu olduğunda had
safhaya ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır3.
Müteselsil kefalet Borçlar Kanunu’nun (“BK”) 487. maddesinde düzenlenmiştir:
“Madde 487 - Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile
veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat
ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir.
Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur” .
Borçlar Kanunumuzun 487. maddesinde yer alan metin incelendiğinde “müteselsil kefil” ve
“müşterek müteselsil borçlu” deyimlerine yer verilmiş olduğu görülmektedir. Söz konusu
durum Mehaz Kanunun tamamen hatalı çevirisinden kaynaklanmış olup, aynı durum kısmen
de olsa mehaz İsviçre Borçlar Kanunununda da yer almıştır4. BK. m. 487’deki çeviri hatası
sonucu, “müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatıyla ... borcun ifasını deruhte”
ibaresinin kullanılmış olması, müteselsil kefalet ile müteselsil borçluluk kavramlarının
1
Şahsi teminat sözleşmeleri ile alacaklıya yalnızca şahsi nitelikte teminat sağlanması söz konusu olmaktadır.
Şahsi teminat veren, borçlunun borcunun karşılığını teşkil etmek üzere haczi kabil tüm malvarlığı ile birlikte
sorumluluk altına girmektedir. TANDOĞAN, Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C.II, İstanbul 1989, s.
689.
2
TEKİNAY, S. Sulhi, Borçlular Arasında Akdi Teselsül, (“Akdi Teselsül”), İstanbul 1956, s. 33.
3
AKINTÜRK, Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s. 80
4
TANDOĞAN, s. 703.
karıştırılmasına sebep olmakta, müteselsil kefalet altına girmek için müteselsil kefalette
müteselsil borçluluğun geçerli olacağı kanısını güçlendirmektedir5.
Bir şeyin aynı zamanda asli ve fer’i olmasına olanak bulunmadığı gibi bir başkası ile taahhüt
altına giren kimse de aynı zamanda hem kefil hem de müteselsil borçlu muamelesi göremez6.
Öğretide çoğunlukla kabul edilen görüş, müteselsil kefil ile asıl borçlu arasında BK.m.141
anlamında bir teselsül bulunmadığı yönündedir.7
BK. m. 487 f. I hükmüne göre, “kefil, borçlu ile mütesesil kefil veya müşterek müteselsil
borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhte etmiş ise” müteselsil
kefaletin varlığını kabul etmek mümkün olacaktır.
Madde metnine göre, kefilin ancak müşterek müteselsil borçlu sıfatını ortaya koyması ve bu
şekilde borcu üstlenmesi durumunda müteselsil kefil olma iradesinin varlığı kabul
edilebilecektir8. Ancak, bir kimsenin “müşterek müteselsil borçlu” sıfatı ile bir borcu
üstlenmesi durumunda bu kimsenin artık kefil olduğundan bahsedilemez, bu kimsenin ancak
müteselsil borçlu olduğunun kabul edilmesi gerekir9.
Müteselsil kefil olma iradesinin belirlenmesinde, kefalet belgesinden anlaşılması gerektiği,
kefalet belgesi haricinde kalan unsurlara dayanan bir yorumla böyle bir iradenin
mevcudiyetinin ileri sürülemeyeceği kabul edilmektedir10.
II) AYRIMIN ÖNEMİ
Müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet kavramlarını birbirlerinden ayırt etmenin, bu
ayrıma ilişkin kriterleri ortaya koymanın uygulamada karşılaşılan pek sorunu ortadan
kaldıracağı ve pratik şekilde çözüme ulaştırılması gerektiği aşikardır.
5
TANDOĞAN, s. 703.
TEKİNAY, Akdi Teselsül, s. 33.
7
REİSOĞLU, Seza, Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, (“Kefalet”), Ankara 1992, s. 70.;
AKINTÜRK, s. 80; TANDOĞAN, s. 703, ERLÜLE, Fulya, Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk
Kavramlarının Karşılaştırılması, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: VII, Sayı: 1-2,
Erzincan 2003, s. 630.
8
ÖZEN, Burak, Kefalet Sözleşmesi, (“Kefalet”), İstanbul 2008, s. 232.
9
ÖZEN, Kefalet, s.232.
10
YAVUZ, Cevdet / ÖZEN, Burak / ACAR, Faruk, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2007, s. 845,
ÖZEN, Kefalet, s. 237.
6
Somut bir olayda, iki müesseseden hangisinin kastedildiği, tatbik edilecek hükümler ve
hukuki sonuçlar bakımından büyük önem taşımaktadır. Kefalet hükümlerinin özel niteliği ve
yasa gereği kefile tanınan koruma, ayrıma ilişkin önemi daha da arttırmaktadır11.
Uygulamada ise bu iki müessese sıklıkla birbirlerine karıştırılmakta ve alacaklı tarafı daha
güçlü konuma getirmek, daha sağlam teminat vermek gayesiyle pek çok sözleşme ve matbu
metinlerde “müteselsil borçlu ve müteselsil kefil” veya “müşterek borçlu ve müteselsil kefil”
ifadelerine yer verilmektedir12. Bu sebeple, iki kişiden birinin müteselsil kefil mi, yoksa
müteselsil borçlu mu olduğunun tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır13.
Müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet birbirleri ile karıştırılmaması gereken farklı
kurumlar olduklarından; müteselsil kefaleti müteselsil borçluluğun çeşidi olarak algılamak ve
fer’i niteliğini, asli borç niteliğindeki müteselsil borçluluk ilişkisi ile bağdaştırmak söz konusu
olmamalıdır14.
Asıl borçlu ve müteselsil kefil, alacaklı karşısında, müteselsil borçluluğa benzer sorumlu olsa
ve alacaklının tercihine göre, isterse borçluya isterse kefile müracaat imkanı bulunsa da
yüzeydeki bu benzerliğe aldanıp, müteselsil kefalet ve müteselsil borçluluğun aynı şey olduğu
hatasına düşmemek gerekmektedir15.
Müteselsil kefil ile asıl borçlu arasında BK. m. 141 vd. anlamında müteselsil borç ilişkisi
bulunmamaktadır16. BK. m. 141 hükmüne göre müteselsil borçlu olarak kabul edilen
kimseler, alacaklı karşısında, birbirlerinden bağımsız olarak sorumluluk altına girmişlerdir.
11
REİSOĞLU, Kefalet, s. 65.
İki şirket arasında gerçekleştirilen “Borç Kabul ve Ödeme Protokolü” başlıklı sözleşmenin bir bölümünde
yeralan “ Kefil, işbu borç ile ve bu borcun faiz, komisyon, ücret, vergi, resim, harç, fon, gecikme cezaları ve sair
teferruatına ve cezai şartlarına, işbu PROTOKOL ile belirlenen borcun tamamen ve eksiksiz biçimde
ödenmesine kadar müşterek müteselsil borçlu sıfatıyla kefil olduğunu açıkça kabul ve taahhüt etmektedir. Kefil,
Bayi’nin ...............’e olan borcunu işbu PROTOKOL belirlenen koşul ve şartlarda ödememesi halinde, herhangi
bir mahkeme kararına gerek olmaksızın ...................’e olan borcun tamamını ödemeyi müşterek müteselsil
borçlu sıfatı ile kabul ve taahhüt eder” şeklindeki hüküm uygulamada yaşanan bu duruma örnek teşkil
etmektedir.
13
AKINTÜRK, s. 84.
14
ERLÜLE, s. 630.
15
ÖZEN, Kefalet, s. 232.
16
SUNGURBEY, İsmet, Medeni Hukuk Sorunları, İstanbul 1980, s. 574.
12
Buna karşılık müteselsil kefilin sorumluluğu her zaman için fer’i, farklı bir anlatımla asıl
borcun geçerli olarak var olması ve davamlılığını gerektiren bir sorumluluktur17.
Müteselsil kefalet ve müteselsil borçluluk birbirlerinden ayrı iki kurum olmalarına karşın,
yasa koyucu müteselsil kefaletin müteselsil borçluluk hükümlerine tabi olmasını engellemek
gayesiyle BK. m. 487 f. II’de “bu babın (kefalete ilişkin) hükümleri, bu nevi kefalete
(müteselsil kefalet) de tatbik olunur” ifadesine yer vermek zorunda kalmıştır18.
III) FARKLI HÜKÜM VE SONUÇLAR
Yukarıdaki açıklamalarımızda da belirttiğimiz üzere, tamamen hatalı deyimler sebebi ile
birbirleriyle karıştırılan müteselsil borçluluk ve müteselsil kefalet kavramları, birbirlerinden
farklı kurumlardır. Müteselsil kefalet ile müteselsil borçluluk arasında tek benzerlik
alacaklının her iki durumda da borçlulardan istediğine başvurabilmesi noktasında
toplanmaktadır19.
Müteselsil borçluluk ilişkisinde alacaklı borcun tamamını dilediği borçludan talep
edebilmektedir20. Alacaklı, bu imkana borç ifa ya da başka şekilde sona erinceye kadar
sahiptir. Müteselsil borçluluğun özünü oluşturan bu husus BK. m. 142/ 1’de ifade edilmiştir.
Alacaklı, dilediği borçludan ifayı talep edebileceği gibi, borcun tamamının veya bir kısmının
ifasını da talep edebilecektir21. Müteselsil kefalette de alacaklı isterse doğrudan kefile isterse
borçluya başvurma yetkisine sahiptir. Bu anlamda, alacaklı rehni paraya çevirtmeden ve asıl
borçluya başvurmadan direkt kefile başvurabilir.22 Ancak, söz konusu benzerlik müteselsil
kefaleti BK. m. 141’e tabi kılmadığı gibi23, müteselsil borçlular da müteselsil kefile tanınan
17
ÖZEN, Kefalet, s. 233.
TANDOĞAN, s. 703.
19
TANDOĞAN, s. 703.
20
OĞUZMAN M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 841.
21
Bu husus yönünden BKT. m. 162/ 1 hükmü herhangi bir yenilik getirmemiş, mevcut kanun hükmünde
herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. ACAR, Faruk, Borçlar Kanun ve Borçlar Kanunu Tasarısı Çerçevesinde
Müteselsil Borçluluğa Toplu Bakış (BK. m. 141- 147), http://www.e-akademi.org/makaleler/facar-1.htm.
22
ERLÜLE, s. 631.
23
Müteselsil birlikte kefalet halinde, esas borçluyla kefiller arasında, kefalet hukuku anlamında var olan teselsül,
BK m. 141 vd. hükümlerde belirtilen anlamda bir teselsül ilişkisi olmamasına rağmen, müteselsil birlikte
kefillerin kendi aralarında söz konusu olan teselsülün BK m. 141 vd. anlamında bir teselsül ilişkisi olduğu
söylenebilir. (ÖZEN, Kefalet, s. 255-256). Buna göre, BK m. 146/1, ödeme yapan müteselsil birlikte kefilin rücu
hakkı bakımından uygulanma kabiliyetine sahip olacaktır. Bu hükme göre, kendi payından fazla ödemede
bulunan müteselsil borçlu, payını aşan kısım için diğerlerine rücu hakkını haizdir. Diğer kefillerle arasındaki iç
ilişkiye göre kendisine düşen paydan fazlasını ödeyen müteselsil birlikte kefil, payını aşan kısım için diğer
kefillere rücu edebilir (ÖZEN, Kefalet, s. 260).
18
haklardan faydalanamazlar24. BK. m. 141’e göre borçlu olan kimseler alacaklı karşısında
birbirlerinden bağımsız bir şekilde sorumluluk altına girmişlerdir. Bu sebeple, BK. 141 vd.
düzenlenmiş olan maddelerin kefalete doğrudan uygulanması mümkün olmayıp, kıyasen
uygulanabilirliği de kefalete ilişkin genel düzenlemeler ve uygulanabilir öncelikli bir hüküm
bulunmaması ile sınırlıdır25.
Öte yandan müteselsil borçluluk, müteselsil kefalete oranla daha güçlü bir teminat fonksiyonu
sağlamaktadır26. Kefil alacaklıya karşı esas borçluya ait tüm def’ileri ileri sürebildiği halde
müteselsil borçlulardan biri diğer borçluya şahsi def’ileri süremeyip ancak kendi şahsi
def’ilerini ve müşterek def’ileri ileri sürebilecektir27.
Müteselsil borçluluk ile kefalet arasındaki farkları kefaletin tali ve fer’i bir borç olmasından
kaynaklanan farklılıklar ve kefili koruma amacı taşıyan hükümlerden doğan farklılıklar olarak
iki ana başlık altında incelemek mümkündür28.
A) Kefaletin Tali ve Fer’i Bir Olmasından Kaynaklanan Farklılıklar
1 ) Tali Niteliği Açısından Farklılıklar:
Kefalet, ikinci derecede yani tali bir borçtur. Adi kefalet söz konusu olduğunda alacaklının
alacağını kefilden alabilmesi için önce asıl borçluyu takip etmiş olması ve buna rağmen
alacağını ondan alamamış olması gerekmektedir29. Kefil, BK. m. 486 hükmü gereğince, önce
asıl borçlunun koğuşturulması (tartışma def’i) def’i ile rehnin paraya çevrilmesi def’ilerini
ileri sürebilmektedir.
BK. m. 487 maddesinde ise, alacaklının asıl borçluya müracaat etmeksizin doğrudan kefil
aleyhine takibata geçebilmesi söz konusu olmaktadır. Adi kefilin BK. m. 486’a göre sahip
24
ERLÜLE, s. 631.
ÖZEN, Kefalet, s. 233.
26
ERLÜLE, s.631.
27
TEKİNAY, S. Sulhi / AKMAN, Sermet / BURCUOĞLU, Haluk / ALTOP, Atilla, Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, İstanbul 1993, s. 322.
28
TEKİNAY, Sulhi, Müteselsil Borç ile Kefalet Arasında Bir Mukayese (“Mukayese”), Adalet Dergisi, Temmuz
1956, s. 746.
29
YAVUZ, s. 830.
25
olduğu tartışma ve rehnin paraya çevrilmesi yönündeki def’i hakları, müteselsil kefilin bu
def’ilerden feragat etmiş olması sebebi ile bulunmamaktadır30.
BK. m. 486 hükmü gereği adi kefalet açısından, alacaklının kefil aleyhine takibe geçebilmesi,
asıl borçluya karşı yaptığı müracaatın sonuçsuz kalması durumunda mümkün olur. Oysa ki,
müteselsil borçlulardan her biri alacaklının takibi ile karşı karşıya kalmak açısından eşit
durumdadırlar. Kefaletin tali olma niteliği müteselsil kefalette ortadan kalkmakta ve bu
anlamda kefalet ile müteselsil borç arasında kendini gösteren fark ortadan kalkmaktadır31.
Müteselsil
kefaletin
taliliğini
Borçlar
Kanunu
Tasarısı
(“BKT”)
açısından
değerlendirdiğimizde, belirli kriterler dahilinde müteselsil kefilin sorumluluğunun ikincil
sorumluluk olduğunu ifade etmek yine de mümkün olabilecektir32. Müteselsil kefalete dair
düzenleme BKT m. 586’da yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre, “Kefil, müteselsil kefil
sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse
alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip
edebilir. Ancak, bunun için borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması veya borçlunun
ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması gerekir. – Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya
alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile
başvurulamaz.
Ancak,
alacağın
rehnin
paraya
çevrilmesi
yoluyla
tamamen
karşılanamayacağının önceden hakim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya
da konkordato mehli verilmesi hallerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile
başvurulabilir”.
BKT düzenlemesi gereği, müteselsil kefilin takip edilebilmesi açısından esas borçlunun
ödemede gecikmesi ve kendisine yapılan ihtarın sonuçsuz kalması aranmaktadır. Bu husus,
müteselsil kefilin sorumluluğunun tali bir sorumluluk olarak değerlendirilmesi gerektiğini
ortaya koymaktadır33. Bir diğer nokta ise, kefil olunan alacak ayrıca teslime bağlı taşınır rehni
30
REİSOĞLU, Seza, Türk Kefalet Hukuku, (“Kefalet Hukuku”), Ankara 1964, s. 70.
TEKİNAY, Mukayese, s. 746. Ancak müteselsil kefalette de, alacaklı borç muaccel olunca doğrudan doğruya
kefile başvurabilse bile, kefilin ikinci derecede borçlu olduğu kabul edilebilir. Örneğin, asıl borç muaccel
olmadıkça kefilin borcu da muaccel olmaz; paradan başka borçlara kefalette, ancak asıl borçlunun borcunu
yerine getirmediğinin tespitinden sonra müteselsil kefil takip olunabilir (YAVUZ, s. 830).
32
ÖZEN, Burak, Borçlar Kanunu Tasarısı m. 586 Hükmünün Müteselsil Kefalete İlişkin Getirdiği Düzenleme,
(“Müteselsil Kefalet”), Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: X, Sayı: 3-4, Erzincan
2006, s. 479.
33
ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 479.
31
ya da alacak rehni ile teminat altına alınmış ise müteselsil kefil, söz konusu rehinler paraya
çevrilmeden önce kendisine başvurulamayacağını ileri sürebilecektir34.
Yürürlükteki hukuk açısından, müteselsil kefalete ilişkin BK. m. 487’deki düzenlemenin
kefilin sorumluluğu yönünden ikincilliği kabul etmediği, bu niteliği sadece adi kefalete
özgülediği açıktır35. Ancak, BKT m. 586’da konuya ilişkin yapılan değişiklik sayesinde,
taliliğin tüm kefalet türlerini içina alan zorunlu bir unsur olarak nitelendirilmesi mümkün
olabilecektir36. Müteselsil kefaletin yukarıda özetlediğimiz şekilde düzenlenmiş olması
önemli bir değişiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.
2 ) Fer’i Niteliği Açısından Farklılıklar:
BK. m. 492 hükmüne göre “asıl borç herhangi bir sebeple sakit olunca kefil beri olur”
denilmek suretiyle asıl borcun herhangi bir şekilde sona erdiği durumlarda, kefaletin fer’i
niteliği dolayısıyla kefil borcundan kurtulmaktadır. Ancak, BK. 145. maddesinin f.II. “eğer
müteselsil borçlulardan biri borç tediye olunmamış iken ondan tahallüs etmiş ise, diğer
borçlular halin veya borcun mahiyetinin irae ettiği nisbette, bu beraatten istifade edebilirler”
denilmek suretiyle müteselsil borçlulukta, borçlulardan herhangi birisi ödeme ve takas dışında
bir sebepten37 dolayı borçtan kurtulduğu tüm durumlarda diğer borçluların mutlaka borçtan
kurtulmalarının söz konusu olmadığı, ancak halin veya borcun mahiyetinin münasip olduğu
ölçüde bundan istifade edebilecekleri açık bir şekilde ifade edilmiştir38. Oysa kefil, kefaletin
doğal ve zaruri neticesi olarak, müteselsil borçluluktan farklı olarak asıl borcun sona erdiği
tüm durumlarda borcundan kurtulmaktadır39.
34
ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 480.
ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 480.
36
ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 481.
37
“İfa ve takas dışında kalan borcun sona erme sebepleri, ibra, sulh, yenileme, birleşme ve zamanaşımıdır. Söz
konusu sebeplerin yalnız borçlulardan biri için gerçekleştiği ya da tam tersine bütün borçlulara etkili olduğu
anlaşılmıyorsa çözüm ne olmalıdır? Kanunumuz bu hususta açık değildir. BK. m. 145 f. 2’ye göre
borçlulardan biri ifa ve takas dışında bir sebepten borçtan kurtulunca diğer borçlular ancak halin veya borcun
mahiyetinin uygun olduğu oranda kurtuluştan faydalanırlar, ancak özellikle alacaklının iradesini
yorumlamaya elverişli bulunan olayları ifade eden hal deyimi asıl amacın anlaşılmasında yeterli olmayabilir.
Öğretide, bazı yazarlar tarafından BK. m. 145 f. II metnindeki ancak kelimesinden de anlaşıldığı gibi, diğer
borçluların borçtan mutlak şekilde kurtulmaları kural olarak reddedilmektedir. Söz konusu madde borçtan
kurtulma sebeplerinin yalnız bir borçlu için gerçekleşmesi halinde prensip olarak diğer borçluların da bundan
yararlanmalarını kabul etmekte, ancak bu yararlanmanın ne oranda olacağını halin özelliklerine ve borcun
mahiyetine tabi kılmaktadır. Hal ve borcun mahiyeti aksini emretmiyorsa bu oran, borçtan kurutulan
borçlunun borçtan payına düşen miktara göre belirlenmelidir”, bkz.: ERLÜLE, s. 637.
38
ERLÜLE, s. 635.
39
ERLÜLE, s. 637.
35
Yargıtay 12. HD’nin 27.12.1973 tarihli, 1973/11483E 1973/11776K sayılı kararında40
“Borçlar Kanunu’nun 145. maddesinde açıklandığı gibi; tediyesi ile veya yaptığı takasla
borcun tamamını veya bir kısmını iskat etmiş olan müteselsil borçlulardan biri, sakıt olan
borç nispetinde diğer borçluları da halas etmiş olur, müteselsil borçlulardan biri borç tediye
edilmemişken ondan tahallüs etmiş ise diğer borçlular ancak halin veya borcun mahiyetinin
irae ettiği orantıda bu beraatten yararlanabilirler. Aynı yasanın kefalet akdine ilişkin 492.
maddesinde ise; (asıl borcun, herhangi bir sebeple sukutu halinde kefilin de borçdan beri
olacağı) yazılıdır” denilmektedir.
BK. m. 485 hükmüne göre, kefilin borcu fer’i bir borç olması sebebiyle geçerliliği asıl borcun
geçerliliğine bağlıdır. Kefaletin hüküm ifade edebilmesi için geçerli bir asıl borca ihtiyaç
bulunmaktadır41. Asıl borcun herhangi bir şekilde hükümsüz olması durumunda, kefalet de
fer’i niteliği gereği hükümsüz kılmaktadır. Oysa, müteselsil borçlulukta borçlulardan her
birinin borcu asli borç niteliğinde olup42, borcun geçerliliği şartı borçlulardan her biri için ayrı
ayrı belirlenmektedir.
3 ) Def’i ve İtiraz İleri Sürebilme:
Müteselsil kefil BK. m. 497/ 1 gereğince, alacaklıya karşı asıl borçluya ait tüm def’ileri43 ileri
sürmek hakkına sahip iken, kefaletten tamamen farklı olarak müteselsil borçlu diğer
borçlulara ait kişisel def’leri ileri sürememektedir. Başka bir deyişle, müteselsil borçlu
alacaklıya karşı müteselsil borcun sebep ve konusundan doğmuş olanlar ile kendi aralarında
mevcut kişisel ilişkiler dışında bir şey ileri süremeyecektir44.
BK. m. 143 gereği her borçlu, müteselsil borcun hukuki sebebi ve konusundan kaynaklanan
savunmaları ileri sürme hakkına sahiptir. Yasa, müteselsil borçlulukta her borçlunun sahip
olduğu ortak savunmayı sadece bir imkan olarak değil, aynı zamanda her borçlunun
alacaklıya karşı yapmak zorunda olduğu bir mecburiyet olarak düzenlemiştir45. İlgili
40
REİSOĞLU, Kefalet, s.71.
YAVUZ, s. 829.
42
EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 1152.
43
Def’i kavramını geniş ve dar anlamıyla değerlendirmekte fayda vardır. Buna göre geniş anlamda def’i
davalının savunmasında kullandığı her türlü itirazı kapsamaktadır. Dar anlamda def’i ise, borçlu olunan
edimi geçici veya daimi yerine getirmekten kaçınma hakkıdır. Madde metni içerisinde geçen def’i ifadesi
hem dar manadaki def’ileri hem de itirazları kapsamaktadır (EREN, s. 1158).
44
ERLÜLE, s. 637- 638.
45
OĞUZMAN/ÖZ, s. 850.
41
düzenleme gereği, dava edilen borçlu müşterek savunma sebebi mevcutken bunu ileri
sürmezse diğer müteselsil borçlulara karşı haiz olduğu rücu hakkını kaybedecektir46.
Müteselsil borçlulardan birinin alacaklıya karşı kişisel bir savunma sebebine sahip olması ise
diğer borçlulara hiçbir şekilde sirayet etmemektedir. Örneğin, alacaklının borçlulardan
herhangi birini borçtan ibra etmesi ya da borçlulardan birinin borcunun şarta veya süreye
bağlı tutulması da yalnız ilgili borçluya özel bir savunma sağlar ve diğer borçlular bu
durumdan istifade edemezler47.
Kefilin asıl borçluya ait tüm def’i ve itirazları ileri sürebilmesi kefaletin fer’i niteliğinin bir
sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır48. Çünkü kefil, asıl borçludan daha fazla bir yükümlülük
üstlenemez. BK. m. 497 düzenlemesi kapsamında “asıl borçluya ait tüm def’iler” şeklinde bir
ifade yer alsa da buradaki asıl amaç alacaklıyı asıl borçlunun aczine karşı korumak
olduğundan,
kefilin,
asıl
borçlunun
aczi
sebebiyle
elde
ettiği
def’i
hakkından
yararlanamayacaktır49. Kefilin, asıl borçlunun aczi ile ilgili def’ilerden faydalanamayacağı
hususunu BK. m. 497/ 2’nin düzenlediği düşünülürse de öğretide kabul edilen görüş, bu
maddede aslında BK. m. 485/ 3’de yer alan özel tekeffül hallerine atıf söz konusu olduğu
şeklindedir50.
BK. m. 497 düzenlemesine göre kefil, asıl borca yönelik hakkın doğumunu engelleyen
itirazlar ile hakkı ortadan kaldıran itirazları ileri sürebilecektir. Kefilin, hakkın doğumunu
engelleyen itirazlarına örnek olarak; kefil olunan borcun medeni hakları kullanma
ehliyetsizliği sebebiyle geçerli olmadığı verilebilir. Bu durumda kefil, asıl borcun geçerli
olmadığı def’ini ileri sürebilecektir. Hakkı ortadan kaldıran itirazlara örnek olarak ise, BK. m.
492’de düzenlenmiş olan asıl borcun herhangi bir sebeple sona ermesi durumunda kefaletin
de sona ermesi verilebilecektir51.
Tüm bunların yanısıra kefil, kefalet sözleşmesinden kaynaklanan ve sadece kefile ait olan
şahsi def’ileri de ileri sürmek hakkına sahiptir. Kefalette şekle uymama, irade fesadı bu
46
OĞUZMAN/ÖZ, s. 850.
TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s. 310.
48
YAVUZ, s. 853.
49
ERLÜLE, s. 638.
50
ERLÜLE, s. 638.
51
ERLÜLE, s. 638.
47
hususa ilişkin örnek teşkil edebilecektir. Kefil, şahsi def’ilerin yanısıra kefaletin
zamanaşımına uğradığını ve muaccel olmadığını da ileri sürebilecektir.
Görüldüğü üzere, müteselsil kefil asıl borçluya ait tüm def’ileri ileri sürebilirken, müteselsil
borçlu kefilden tamamen farklı olarak diğer borçlulara ait şahsi def’ileri ileri sürememektir52.
4 ) Borcun Muteberlik Şartı:
Müteselsil borçta borcun muteberlik koşulu borçlulardan herbiri için ayrı ayrı tayin
edilecektir. Oysa ki kefalette kefilin sorumluluğu için geçerli bir esas borcun varlığı şarttır53.
Kefaletin varlığı, doğumu her zaman geçerli, temel borç ilişkisinden doğmuş asıl borcun
varlığına bağlıdır54.
5 ) Kusur veya Temerrüd Hali :
Müteselsil borçlulukta, borçlulardan bir tanesinin kusur ya da temerrüdü halinde diğer
borçluların etkilenmesi söz konusu olmayacaktır55. Yani, borçlulardan her birinin kusur veya
temerrüdünden kaynaklanacak sonuçlar esas anlamda şahsidir. Kefalette ise prensip, BK. m.
490 hükmüne göre kefilin, borcun aslı ile beraber borçlunun kusur ve temerrüdünün kanuni
neticelerinde de sorumlu olacağı yönündedir56.
Genel anlamda, borçlunun kusurunun kanuni neticelerinden, onun BK. m. 96 maddesi
gereğince, asıl borcu hiç veya gereği ifa etmemesinden kaynaklanan müspet zararın tazmini
yükümlülüğü anlaşılmaktadır. Aynı şekilde kefil de borçlunun temerrüde düşmüş olmasının
kanuni neticelerinden, yani geç ifadan kaynaklanan zarar- ziyandan ve para borçlarında
gecikme faizinden de mes’uldur57. Ancak, kefaletin fer’i niteliği sebebiyle sözleşmenin feshi
52
ERLÜLE, s. 639.
TEKİNAY, s.747.
54
BARLAS, Nami, Kefalet Hukukuna İlişkin Bazı Sorunlar ve Yargıtay Uygulaması, (“Kefalet Hukuku”),
Makalelerim C.1, İstanbul 2008, s. 361.
55
TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s. 310.
56
ERLÜLE, s. 641.
57
SÜCÜLLÜ, Aslı Sözgen, Kefalet Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 36.
53
durumunda karşı taraf kefilden menfi zararın tazminini talep edemeyecektir. Yine kefil, esas
borçlunun sözleşme öncesi kusurunun kanuni neticelerinden de sorumlu tutulamaz58.
BKT. m. 589/ 2’de yer alan düzenlemeye göre, kefilin asıl borç yanında borçlunun kusur veya
temerrüdünün kanuni neticelerinden, dava ve takip masrafları ile işlemiş bir senelik ve
işlemekte olan anapara faizlerinden de sorumlu olduğu kabul edilmektedir. Ancak, tekraren ve
hususiyetle söz konusu sorumluluğun dahi azami miktarla sınırlı olduğu vurgulanmıştır59.
6 ) Zamanaşımı :
BK. m. 134/1 hükmü gereğince müteselsil borçlulardan biri açısından kesilen zamanaşımı
diğerlerine karşı da kesilmiş kabul edilmektedir60. BK. m. 134/2 hükmünde ise asıl borçlu
açısından kesilen zamanaşımının kefil açısından da kesilmiş olacağı ifade edilmektedir. Aynı
maddenin 3. fıkrasında yer alan düzenlemeye, kefile karşı katedilmiş olan zamanaşımının asıl
borçlu açısından katedilmiş olmayacağı yönündedir 61.
Yukarıdaki izahat ışığında, zamanaşımı, kefile karşı kesilince asıl borçluya karşı kesilmediği
halde, müteselsil borçlulardan birine karşı kesilmiş olan zamanaşımı diğerlerine karşı da
kesilmiş olmaktadır. Yasa koyucunun, söz konusu hükmü düzenlerken aslın fer’i olan değil,
fer’i olanın asla bağlı kılınması gerektiğinden hareket ettiği düşünülebilirse de hukuk
politikası açısından bu durum uygun düşmemektedir62. Öğretide, müteselsil borçlulardan
birine karşı kesilen zamanaşımının diğerlerine karşı da kesilmiş olacağı hükmü ise BK. m.
144 ile düzenlenen, müteselsil borçlulardan birinin diğerlerinin durumunu kendi fiili ile
ağırlaştıramayacağı kuralına getirilmiş bir istisna olması sebebi ile eleştirilmektedir63.
7 ) Muacceliyet :
Kural olarak kefalet borcu asıl borç ile birlikte muaccel olmaktadır. Oysa müteselsil borç,
borçlulardan her biri için ayrı ayrı zamanlarda muaccel olabilmektedir. Müteselsil borçlulukta
borçlulardan her birinin borcu diğerinden az çok bağımsız olmasına karşın kefilin borcu, asıl
58
ERLÜLE, s. 641.
BARLAS, Kefalet Hukuku, s. 374.
60
TANDOĞAN, s. 706.
61
TEKİNAY, “Mukayese”, s. 748.
62
ERLÜLE, s. 642.
63
ERLÜLE, s. 642.
59
borca bağlı olduğundan, kefalet borcu asıl borçtan önce muaccel hale gelmemektedir. Aksi
sözleşme ile kararlaştırılabilir olmasına karşın kefil, asıl borcun muaccel hale gelmediği
def’ini her zaman ileri sürebilecektir64.
64
ERLÜLE, s. 641.
B) Kefili Koruma Amacı Taşıyan Hükümlerden Kaynaklanan Farklılıklar
Kefalet hükümlerinden büyük bir kısmı kefili korumak amacına yöneliktir. Zira kefil, çoğu
zaman, karşılığında her hangi bir menfaat elde etmeksizin başkasına ait bir borcu tekeffül
etmektedir65. Kanun, kefilin genellikle sırf borçlunun hatırı için ve karşılıksız olarak
alacaklıya muhatap olduğunu göz önünde tutarak, onu korumak gereğini duymuştur66.
Müteselsil borçluluk ile kefalet kurumlarının, kefili koruma amacı taşıyan hükümlerden
kaynaklanan farklılıklarını aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz:
1) Akdin Geçerliliği Açısından:
BK m. 484 uyarınca, kefaletin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına ve kefilin sorumlu olacağı
azami meblağın gösterilmesine bağlıdır67. Müteselsil borç ilişkisinin doğumu ise şekle tabi
kılınmamıştır.
2) Borcun Nakline İlişkin Olarak:
BK m. 176/2’ye göre, borcun naklinde kefilin sorumluluğu ancak borcun nakline razı olduğu
takdirde devam eder, aksi halde kefil borçtan kurtulur68. Müteselsil borçlulukta ise bu tür bir
düzenleme bulunmamaktadır. Dolayısıyla, müteselsil borçlulardan biri borcunu başkasına
naklederken diğer borçlular buna rıza göstermemiş olsalar bile, borçtan kurtulamazlar69.
BK m. 176/2’de düzenlenen hüküm kefalet kurumunun yapısına uygundur. Şöyle ki, borç
ilişkisinin dışındaki kefil, borçlunun ödeme gücünü ve şahsi itibarını göz önünde tutarak
hareket etmiş olduğundan, kefaleti, borçlunun yerine geçen kimsenin de borcuna bağlamak,
kefili önceden düşünmediği bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmak olurdu70.
65
AKINTÜRK, s. 83.
TEKİNAY, Akdi Teselsül, s. 37, TEKİNAY, Mukayese, s. 748, TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP,
s. 323.
67
BKT’nın kefaletin şeklini düzenleyen 58. maddesine göre, ayrıca, “kefilin sorumlu olacağı azami miktarı,
kefalet tarihini ve müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına
girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır”.
68
BKT’nın borçlunun değişmesinin sonuçlarını düzenleyen 197. maddesinin 2. fıkrasına göre bu rızanın yazılı
şekilde verilmesi aranmıştır.
69
AKINTÜRK, s. 86.
70
ERLÜLE, s. 643.
66
3) Halefiyet Hususunda:
BK m. 496 uyarınca, kefil ifada bulunduğu tutar oranında alacaklının haklarına halef olur.
Müteselsil borçlulukta ise, BK m. 147/1’e göre, borçlulardan biri ancak kendi hissesinden
fazla bir ödemede bulunduğu takdirde ve sadece bu fazlalık oranında alacaklının haklarına
halef olabilir.
Yine BK m. 496’ya göre, kefalette kefil, halefiyetten önceden feragat edemez. Kefalet
senedinde yer alan bu tür feragatler sanki hiç yapılmamış gibidirler, dolayısıyla kefil için
bağlayıcı olmazlar71. Buna karşılık, müteselsil borçlulardan birinin önceden halefiyetten
feragat etmesini önleyici bir hüküm mevcut değildir.
4) Alacaklıyı İfayı Kabule Zorlama Açısından:
BK m. 501 düzenlemesi uyarınca, kefalette borç muaccel olunca kefil her zaman alacaklıyı
borcun ifasını kabule veya kendisini borçtan kurtarmasına zorlayabilir; alacaklı ifayı kabul
etmezse kefil kendiliğinden borçtan kurtulur. Bu halde kefil, BK m. 91 uyarınca borcu tevdi
etmekle yükümlü olmaksızın borçtan kurtulabilmektedir72. Oysa müteselsil borçlulukta
borçluların bu şekilde borçtan kurtulmaları söz konusu değildir.
5) Teminat Verilmesini İsteme Hususunda:
BK m. 503’de belirtilen, borçlunun, kefile karşı üstlendiği yükümlülüklere, özellikle belli bir
süre içinde kendisini borçtan kurtarma vaadine aykırı davranmış olması, borçlunun temerrüde
düşmüş olması ve borçlunun gerek malvarlığı durumunun kötüleşmesi, gerekse onun kusuru
yüzünden kefil için tehlikenin, kefaleti kabul ettiği zamana göre önemli şekilde artmış olması
hallerinde kefil, asıl borçludan, teminat vermesini ve eğer borç muaccel hale gelmiş
bulunuyorsa kendisini kefaletten kurtarmasını talep etmek hakkına sahiptir. Buna karşılık
müteselsil borçlulardan birinin diğer borçlulara karşı böyle bir talep hakkı yoktur.
71
ERLÜLE, s. 644.
TEKİNAY, Mukayese, s. 751, TEKİNAY, Akdi Teselsül, s. 39, AKINTÜRK, s. 87, TANDOĞAN, s. 706,
ERLÜLE, s. 644.
72
6) BK m. 499-500’de Düzenlenen Hususlar Açısından:
BK m. 499 uyarınca, alacaklı, alacağı tediye eden kefile, borçluya rücu hakkını kullanmaya ve
elinde bulunan rehinleri nakde çevirmeye yarayacak senetleri teslime mecburdur. BK m. 500
uyarınca ise, alacaklı, kefaletten doğan borcun temini için, kefaletin akdi esnasında veya
sonradan tesis edilen teminatı kefilin zararına olarak azaltır veya elden çıkarırsa kefile karşı
sorumlu olur. Dolayısıyla, alacaklının asıl borçluya karşı sahip olduğu rehin ve ipotek gibi feri
haklar düşerse veya tediyede bulunmak isteyen kefile devredilmezse kefil borçtan kurtulur73.
Her ne kadar BK m. 147/2’ye göre, alacaklı, diğerlerinin zararına olarak müteselsil
borçlulardan birinin durumunu iyileştirdiği takdirde, bu fiilinin sonuçlarına katlanacak olsa
da, bu hüküm, borçlulardan birine karşı sahip olduğu rehin veya ipotek hakkından feragat
eden alacaklının diğerlerine karşı haklarını tamamen kaybedeceği şeklinde yorumlanamaz.
Diğer borçlular, rehin veren borçlunun borçtan hissesine düşen miktarın indirilmesini
isteyebilirler74.
7) Evlilik Bağının Bulunması Açısından
Eski Medeni Kanun’un 169. maddesinde, evli kadın tarafından kocası yararına üçüncü kişilere
karşı üstlenilen taahhütlerin geçerliliği sulh hakiminin iznine/onayına bağlanmıştı. Bu
nedenle, evli bir kadın kocasının bir borcu için kefil olurken mahkemeden izin/onay almak
durumundaydı; böyle bir iznin alınmadığı, sonradan onayın da sağlanamadığı hallerde kefalet
sözleşmesi hükümsüz kalıyordu75. Oysa, karı kocanın müteselsilen borç yüklenmeleri bu
maddenin uygulanmasını gerektirmiyordu. Zira, burada daima koca yararından bahsetme
imkanı yoktur, belki de yararı olan evli kadındır76.
73
TEKİNAY, Mukayese, s. 749. BKT m. 592, BK m. 499 ve m. 500’ü kısmen karşılamaktadır. BKT m 592’ye
göre, “-Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya daha sonra asıl borçludan alacağın özel güvencesi olmak üzere
elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını kefilin zararına olarak azaltırsa, zararın daha az
olduğu alacaklı tarafından ispat edilmedikçe, kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır.
Kefilin fazladan ödediği miktarın geri verilmesini isteme hakkı saklıdır…
-Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli
bilgileri vermekle yükümlüdür. Alacaklı kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından alacak için
sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri
yapmak zorundadır…
-Alacaklı, hakli bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, iyi niyetli olmaksızın veya ağır ihmaliyle
mevcut belgeleri veya rehinleri ya da sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinde çıkarırsa, kefil borcundan
kurtulur. Bu durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini isteyebilir.”
74
TEKİNAY, Mukayese, s. 749.
75
BARLAS, Kefalet Hukuku, s. 374.
76
TEKİNAY, Mukayese, s. 751, REİSOĞLU, Kefalet, s. 72.
Yeni Türk Medeni Kanunu’nda buna benzer bir hüküm yer almadığından bugün için artık
kadın, kocasının bir borcu için kefil olurken kefaletin geçerliliği için mahkemeden izin veya
onay alınmasına gerek bulunmamaktadır77. Buna karşılık, BKT m. 584 uyarınca, eşlerden biri
Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı
doğmadıkça, ancak diğer eşin en geç kefaletin kuruluşu anında vereceği yazılı izinle kefil
olabilir. Böylece, artık kefaletin geçerliliği için diğer eşin yazılı izni gerekecektir. Eşin izni
alınmaksızın imzalanan kefalet sözleşmesine diğer eşin sonradan icazet vermesi yolu kapalı
tutulduğundan, bu iznin alınmaması kefalet sözleşmesinin “noksan (askıda hükümsüz)” değil,
“kesin hükümsüz” sayılmasına yol açacaktır78.
IV) MÜTESELSİL KEFALET VE MÜTESELSİL BORÇLULUK AYRIMINA
İLİŞKİN KISTASLAR
Bir kişisel teminat taahhüdünün niteliğinin belirlenmesi için bir takım kriterleri olaya
uygulamadan önce, metin genel yorum ilkeleri çerçevesinde yorumlanmalı ve taraf
iradelerinin gerçek anlam ve kapsamının ne olduğu tespit edilmeye çalışılmalıdır79. Öncelikle
tarafların sözleşmede kullandıkları deyimlere bakılacak, lafza dayalı yorumla bir sonuca
ulaşılamazsa yardımcı yorum ilkeleri (tereddüt halinde, yükümlülük altına giren lehine
davranılması, sözleşmeyi ayakta tutan yorum tarzının tercih edilmesi, vb. gibi) devreye
sokulur80.
Öğretide ve uygulamada müteselsil kefalet ve müteselsil borçluluk ayrımına ilişkin
geliştirilmiş olan kıstaslar aşağıda incelenecektir.
77
Ancak MK m. 199/1 uyarınca, ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali bir
yükümlülüğün yerine getirilmesi gerekli kıldığı takdirde, eşlerden birinin istemi üzerine hakim, o eşin belirli
malvarlığı değerleriyle ilgili tasarruflarını diğer eşin rızasına tabi kılabilir, MK m. 199/2 uyarınca da hakim bu
konuda gerekli önlemleri alır. İşte, eğer bu hükmün sadece tasarruf işlemlerini kapsamadığı, borçlandırıcı
işlemleri de içerdiği kabul edilirse ve eşlerden birinin başvurusu üzerine hakim de böyle bir karar almışsa bu
takdirde eşin kefalet sözleşmesiyle yükümlülük altına girmesi diğer eşin rızasına bağlı olabilir ve evlilik bağı
yüzünden kefaletle ilgili bir sınırlama da ancak bu kapsamda gündeme gelebilir. Bu konuda bkz. BARLAS,
Nami, Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Eşler Arası Hukuki İşlem Özgürlüğü ve Sınırları,
Makalelerim, Cilt: I, İstanbul 2008, s. 247-253.
78
BARLAS, Kefalet Hukuku, s. 375.
79
BARLAS, Kredi Kartı İlişkisinde Bankaya Karşı Verilen Kişisel Teminatın Niteliğinin Belirlenmesi (“Kredi
Kartı”), Makalelerim, Cilt: I, İstanbul 2008, s. 156-157.
80
BARLAS, Kredi Kartı, s. 157.
A) Aslilik-Fer’ilik Kıstası
Müteselsil
borçluluk
ile
müteselsil
kefalet
kavramlarını
birbirinden
ayırmada
başvurulabilecek ilk kıstas, kefaletin fer’i niteliğine karşılık, müteselsil borçluluğun asli
oluşudur. Borcun doğumu ve mevcudiyeti asıl borca bağlı ise müteselsil kefaletten, asıl
borçtan tamamen bağımsız olarak doğmuşsa ve asıl borcun sona ermesine rağmen devam
ediyorsa müteselsil borçluluktan söz edilecektir81. Ancak öğretide haklı olarak belirtildiği
gibi, teorik bir kıstas olan, aslilik-fer’ilik kıstasını somut olaya uygulamak çoğu zaman
mümkün olmayacaktır82.
Özellikle uygulamada, genelde kredi sözleşmeleri birden fazla müteselsil borçlu tarafından
imzalanmaktadır. Acaba bu kimseler gerçekten müteselsil borçlu olarak BK m. 141 vd.
maddelerine göre asli bir borç mu yüklenmektedirler, yoksa teminat maksadıyla ve kefil olma
amacıyla mı sözleşmeyi imzalamaktadırlar? Öğretide müteselsil borçluluk ile kefalet
arasındaki benzerliğin her iki müessesenin fonksiyonundan ileri geldiği belirtilmekte ve gerek
müteselsil borçluluğun, gerekse kefaletin, alacaklının durumunu pekleştiren, ona alacağını
kolaylıkla tahsil imkanını bahşeden bir “şahsi teminat” müessesesi olduğu ileri
sürülmektedir83. Dolayısıyla, bir kimsenin borçlu olmadığı halde teminat amacıyla kefil değil
de müteselsil borçlu olabildiği de kabul edilmektedir84. Bir sözleşmeyi müteselsil borçlu
olarak imzalayan kişi hataen veya kefaleti gizlemek için “müteselsil borçlu” olarak
imzaladığını veya bu ibareye rağmen kefil olarak yükümlülük altına girdiğini ispat ederse
kefalet hükümleri uygulanacaktır85.
Kullanılan terimlerden tam bir kesinlikle müteselsil borçluluğun mu yoksa müteselsil
kefaletin mi kast edildiği anlaşılamıyorsa, BK m. 18’den hareketle, tarafların amaçlarının
araştırılması gerekmekte, amaç alacaklıya daha iyi bir teminat sağlamak suretiyle, asıl
borçlunun kredisini güçlendirmekse, kefaletin kabul edilmesi gerektiği savunulmaktadır86.
Kefilin sorumluluğu her olasılıkta (adi kefalet- müteselsil kefalet) fer’i bir sorumluluk
olmakla beraber BK m. 487’deki müteselsil kefalete ilişkin düzenleme kefilin
81
REİSOĞLU, Kefalet, s. 73.
REİSOĞLU, Kefalet, s. 73.
83
AKINTÜRK, s. 83.
84
ERLÜLE, s. 632.
85
REİSOĞLU, Kefalet, s.74.
86
TANDOĞAN, s. 709, REİSOĞLU, Kefalet, s. 74.
82
sorumluluğunun ikincilliğini kabul etmemektedir87. Buna karşılık, BKT’nın müteselsil
kefaleti düzenleyen 586. maddesi88 uyarınca, ikincillik, bütün kefalet türlerini kapsayan
zorunlu bir unsur olarak değerlendirilecektir89. İkincillik, kefile başvurabilmek için, ödemede
geciken borçluya bir ihtar çekilmesi ve bu ihtarın sonuçsuz kalması gereğinde ve önce
rehinlerin paraya çevrilmesi gereğinde kendini göstermektedir90.
B) Menfaat Kıstası
Menfaat kıstasına göre, eğer taahhüt altına girenin bundan bir menfaati yoksa, borç altına
girmesi sadece alacaklıya daha iyi bir teminat sağlamak suretiyle borçlunun kredisini
güçlendirmeye yönelikse kefaletin, aksi takdirde müteselsil borçluluğun varlığı kabul
edilmektedir91. Ancak kefilin de bir menfaat karşılığı yükümlülük altına girebileceği,
bankaların aldıkları komisyonlar karşılığında kefil oldukları, ivazın kefalet niteliğini ortadan
kaldırmadığı düşünülürse bu kıstasın çok güvenilir olmadığı söylenebilir92.
İsviçre Federal Mahkemesi de bir kararında (BGE 81 II 520) taahhüt altına girenin borcun
ifasında kişisel bir menfaatinin bulunmasını, olayın kefalet değil müteselsil borçluluk olarak
kabul edilmesi için yeterli olmayacağını, zira taahhüt altına girmiş kimsenin iktisadi
menfaatinin bulunmasının müteselsil borçluluk kadar kefalette de söz konusu olabileceği
belirtilmiştir93. Buna karşılık İsviçre Federal Mahkemesi, diğer bir kararında (BGE 101 II
323), bir anonim ortaklığa, aynı zamanda en büyük ortağı olan yönetim kurulu başkanınca
“…şahsi sorumluluğu altında…” deyimi kullanılarak verilen ödünçte, ortaklığın iflası halinde
hukuki ve cezai sorumluluğu ortaya çıkacak olan başkanın, kefaletinin değil müteselsil
borçluluğunun söz konusu olduğunu kabul etmiştir94.
87
ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 480.
“Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul
etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak,
bunun için borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması veya borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın
sonuçsuz kalması gerekir. –Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin
paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen
karşılanamayacağının önceden hakim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato
mehli verilmesi hallerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.”
89
ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 481.
90
ÖZEN, Müteselsil Kefalet, s. 479-480.
91
AKINTÜRK, s. 89, REİSOĞLU, Kefalet, s. 74, TANDOĞAN, s. 707.
92
AKINTÜRK, s. 89.
93
REİSOĞLU, Kefalet, s. 75.
94
REİSOĞLU, Kefalet, s. 75.
88
Yargıtay da, kendisine intikal eden bir olayda davalının, borçlu bir anonim şirketin kredi
taahhütnamesini “müşterek borçlu ve müteselsil kefil” olarak imzalamasına rağmen; davalının
bu anonim şirketin yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle “menfaat” ilişkisini kabul ederek
“müşterek borçluluğun” bulunduğu sonucuna varmıştır95. Yargıtay’a göre, “…Davalı (H)nin
akit firmaya karşı taşıdığı sıfat dikkate alındığında her ne kadar akit firma bir anonim şirket
ise de, kredi taahhütnamesinde menfaati bulunduğunun kabulü gerekir. Davalı ayrıca
taahhütnameyi imzalarken müşterek borçlu sıfatını da kullanmıştır. Kaldı ki menfaat
ilişkisinin mevcudiyeti karşısında sadece müteselsil kefil sıfatı kullanılmış olsa idi dahi durum
değişmeyecek, müşterek borçluluk söz konusu olacaktır…”96.
C) Borcun Aynen Yerine Getirilmesi-Tazminat Ödeme Kıstası
Yargıtay’ın müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet kurumlarının ayrımında benimsediği
bu kıstasa göre, müteselsil borçlulukta borçlunun edimini bizzat yerine getirme borcu
olmasına karşılık, kefilin borcu tazminat borcudur97. Yargıtay’ın söz konusu kıstası
benimsediği kararlarından birinde98, “…Müteselsil borçluluk ile müteselsil kefalet ayrı birer
hukuki müessesedir. Kefil kefalet ettiği şahsın vecibesini ifa etmemesi halinde borcun bizzat
icabını yerine getirmeyi değil, ancak tazminat olarak muayyen bir miktar parayı ödemeyi
taahhüt eder. Bu itibarla tazminat mükellefiyetini önlemek için müteselsil kefilin esas borcu
doğuran akde mütallik şahsen yapacağı bir edim yoktur. Zararı ödemekle mükelleftir.
Halbuki müteselsil borçlulukta ise, borçlu akdin icabı bulunan borcu bizzat ifa etmeyi
taahhüt eder…” demektedir.
Yargıtay’ın bir diğer kararına99 göre, devlet hesabına öğrenim yapanların yükümlülüklerini
yerine getirmemeleri halinde, onlar için “müşterek borçlu, müteselsil kefil” sıfatıyla taahhütte
95
HGK 30.9.1987 1986/11-617E 1987/684K, Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, erişim tarihi: 19.12.2008.
Bu karara ekli karşı oy yazısında şu hususlara yer verilmektedir: “…Davalı, dava dışı anonim şirketin yönetim
kurulu üyesidir. Anonim şirket sermaye şirketi olmasına ve şirket tüzel kişiliği ile davalının gerçek kişiliğinin
farklı bulunması ve davalının şirket karından pay alması hali, banka tarafından verilen krediden davalının da
yararlandığı sonucu çıkarılarak, iddia dışına çıkılmak ve re'sen davalının asıl borçlu gibi sorumlu olduğunu
kabul etmek olanaksızdır. Çünkü her şeyden önce davacı bankanın böyle bir iddiası yoktur. Davalı, bankadan
krediyi almamış ve krediyi dava dışı anonim şirket almıştır. Davacı bankadan borç almayan kişinin borçlu gibi
sorumlu tutulması bu sözleşme kapsamı ile olanaklı görülemez. Davalı alınan krediden doğrudan doğruya
yararlanmamıştır. Bundan başka, bir sözleşmeyi açıkça müteselsil kefil olarak imza eden kişinin, kredi
sözleşmesinden dolaylı olarak yararlandığı kabul ile asıl borçlu gibi sorumlu olması hususu güç savunulacak bir
yöndür. Ayrıca, davacı banka, davalının borçlu olduğuna ilişkin hiçbir delil de ibraz ve ikame etmemiştir. Dava
dosyasında, davalının borçluluğuna ilişkin en ufak bir delil de yoktur…”.
97
ERLÜLE, s. 634.
98
3. HD. 22.01.1952 E. 592 K. 666 (REİSOĞLU, Kefalet, s. 77).
99
3. HD., 6.12.1955 tarih, 9031E., 6504K. (AKINTÜRK, s. 90).
96
bulunan, onların yerine okuyamayacağına göre, bu taahhüt müteselsil borçluluk değil,
müteselsil kefalet kabul edilmektedir.
Kefilin tazminat ödeme borcundan bahseden Reisoğlu ve Tandoğan’ın aksine, Barlas, kefilin
borcunun daima bir para borcu olduğunu, kefilin “kefil sıfatıyla” ifada bulunurken hiçbir
zaman borçlunun borcunu yerine getirmediğini, asıl borç yüzünden giriştiği kefaletten doğan
kendi borcunu ifa ettiğini, dolayısıyla kefilin borcunun bir tazminat borcu olmadığını
belirtmektedir100.
Yargıtay’ın ileri sürdüğü bu kıstas her iki müesseseyi birbirinden ayırmakta pratik bir kıstas
gibi gözükmekle beraber, müteselsil borçluluğun mahiyetine uymadığından da kabul
edilemez101. Zira müteselsil borçlulukta borçlulardan her birinin borcunun aynı olması şart
değildir; her bir borcun içeriği birbirinden farklı olabilir102.
D) Tarafların Kullandıkları Deyimlerin Değerlendirilmesi
Uygulamada, BK m. 487/1’de yer almış olması nedeniyle, çeşitli sözleşmelerde müteselsil
kefil ve müşterek müteselsil borçlu terimleri birlikte kullanılmaktadır. Yargıtay da çeşitli
kararlarında, bu ifadeleri, genellikle, kefaletin göstergesi olarak kabul etmiştir103.
Yargıtay, 2001/3842E, 2002/3345K sayılı kararında104, “…Maddede yer alan "müteselsil kefil
ve müşterek müteselsil borçlu” ibaresinden akdi imza eden kişinin müşterek müteselsil kefil
olduğunun anlaşılması gereklidir…” demektedir. Yine Yargıtay, 2004/9348E, 2005/4838K
sayılı kararında105, “…BK.nun 487. maddesi hükmüne göre borçlu ile beraber müteselsil kefil
ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhte
etmiş olma müteselsil kefaleti ifade eder…” demektedir.
Yargıtay başka bir kararında106, “…her ne kadar sözleşmenin 28. Maddesinde “müşterek
borçlu” tabiri daha geçmekte ise de, gerek bu maddenin başlığındaki (müteselsil kefalet)
ibaresinden, gerekse buna uygun şekilde asıl kredinin 3182 sayılı Bankalar Kanununun 44.
100
BARLAS, Kefalet Hukuku, s. 360.
AKINTÜRK, s. 90.
102
AKINTÜRK, s. 53-54, REİSOĞLU, Kefalet, s. 75, TANDOĞAN s. 708.
103
SUNGURBEY, s. 576.
104
Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, erişim tarihi: 19.12.2008.
105
Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, erişim tarihi: 19.12.2008.
106
11. HD. 8.5.1986 986/2111E, 986/2772K (REİSOĞLU, Kefalet, s. 75).
101
Maddesinin 3. Fıkrası uyarınca davalıya kullandırılması açısından davalıyı müşterek borçlu
kabul etmeğe imkan bulunmamaktadır…” sonucuna varmaktadır.
Bir diğer kararında107 Yargıtay, “…Davacının müşterek borçlu sıfatı ile borç altına girmediği,
kiracı olarak sadece Satılmış’ın gösterilmiş olmasından da anlaşılmaktadır…” demektedir.
Yargıtay’a göre, “…Kefalet ile müteselsil borçluluk birbirinden farklı müesseseler olup
geçerlilik koşulları, tabi oldukları hükümler birbirinden keza farklıdır. Türk Borçlar
Kanunu'nun 487 nci maddesinde uygulamada karışıklıklara yol açan bir çeviri yanlışlığı
yapılmıştır. Mehaz metninin 496 ncı maddesinde ( "Si la Caution s’oblige avec le debiteur en
prenant la qualification de caution solidaire ou toute autre equivalente…" ) "müteselsil
borçlu" kavramına yer verilmemişken Türkçe metinde "müteselsil borçlu" sözlerine de yer
verilmiştir. Ancak Türk Borçlar Kanunu'nun 487 nci maddesini yorumlarken 20.9.1950 gün
ve 4/10 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında benimsendiği üzere mehaz İsviçre metnine uygun
olarak "müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu" sözlerini müşterek müteselsil kefil
olarak anlamak gerekir. 487 nci maddenin 2 nci fıkrası kefalete ilişkin hükümlerin müteselsil
kefalete de uygulanacağını hükme bağlamakla, müteselsil borçluluğun öngörülmediğini
benimsemek suretiyle yanlışlığı ayrıca meydana koymaktadır. O halde kural B.K.'nun 487 nci
maddesi açısından (müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu ) sözleriyle müteselsil
borçluluk halinin öngörülmediği keyfiyetidir. Ancak bu hususta şu yön de özellikle
belirtilmelidir ki uygulamada müteselsil borçluluk halinin öngörülüp öngörülmediği
konusunda değişmez bir esas ve ölçü konulması mümkün değildir. Kullanılan sözlerden
ziyade tarafların amacı ve olayların özelliklerine göre bir değerlendirme yapılmalıdır.
Müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sözlerinin birlikte kullanıldığı her durumda
Yasa metninin yorumunda olduğu gibi mutlaka ( müteselsil kefalet ) in söz konusu olduğunun
kabulü tarafların amacı ve gerçek durumla çatışır sonuçların doğmasına yol açabilir…”108.
Genellikle kredi sözleşmelerinde borç miktarı belirlendiğinden alacaklı açısından bir kişinin
müteselsil borçlu veya müteselsil kefil olması, başvuru bakımından fark etmeyecek; bir kişi
ister müteselsil borçlu, ister müteselsil kefil olsun; muaccel bir borcu ödemek zorunda
kalacaktır109. Ancak örneğin alacaklının borç ödenmeden borçlulardan birini ibra etmesi
107
3. HD. 11.6.1985 985/2636E, 985/4163K (REİSOĞLU, Kefalet, s. 75).
HGK 30.9.1987 1986/11-617E 1987/684K, Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, erişim tarihi: 19.12.2008.
109
REİSOĞLU, Kefalet, s. 76.
108
halinde diğer borçlular borçtan kurtulamazken, müteselsil kefil asıl borçluya ait bu def’iyi
ileri sürerek borçtan kurtulacaktır110.
Görüldüğü üzere, hakim her somut olayda, müteselsil borçluluğun mu, yoksa kefaletin mi söz
konusu olduğunu tespitte tek bir kıstasa bağlanmayarak çeşitli kıstaslara göre bir sonuç
çıkaracak, şüphe halinde ise kefaletin varlığını kabul edecektir111. Böylece kefalete ilişkin
hükümlerin koruyucu amacı boşa çıkarılmamış olacaktır. Şu kadar ki, kefalet lehine varılan
bu çıkarım, kefaleti, müteselsil borçluluk kurumundan ayırmaya yönelik kıstaslar yeterli
olmadığı, sözleşmenin kurulması anında etkili olan olaylar, sözleşme metninde kullanılmış
olan ibareler, tarafların güttükleri hukuki ve ekonomik amaç kesin bir sonuca yönelmediği
takdirde gerçekle örtüşür sonuçların doğmasına yol açacaktır112.
110
Bkz.: III)2.
AKINTÜRK; s. 91, TANDOĞAN, s. 709, REİSOĞLU, Kefalet, s. 78.
112
ERLÜLE, s. 635.
111
V) KEFALET VE GARANTİ SÖZLEŞMESİ AYIRIMI
A) Genel Olarak
Garanti Sözleşmesi de kefalet sözleşmesi gibi şahsi teminat sözleşmelerinden biridir.
Garanti sözleşmesi ile garanti veren, bir üçüncü kişinin belli bir davranışını veya bir
teşebbüsünün sonucunu temin ve üçüncü kişinin temin edilen eylemi yapmaması veya
sonucun meydana gelmemesi halinde garanti alana tazminat ödemeyi taahhüt
etmektedir113. Garanti sözleşmesi Borçlar Kanunumuzda düzenlenmemiş olmakla birlikte,
Türk ve İsviçre hukukunda baskın olan görüş, BK m. 110’da başkasının fiilini taahhüt
altında düzenlenmiş olan müessesenin garanti sözleşmesi olduğu yönündedir.114.
Garanti sözleşmelerini “kefalet benzeri garanti sözleşmesi” (teminatı amaçlayan garanti
sözleşmesi) ve “saf garanti sözleşmesi” (yöneltmeyi amaçlayan garanti sözleşmesi) olmak
üzere ikiye ayırmak mümkündür115.
Kefalet benzeri garantide alacaklı (garanti alan) ile borçlu (garanti edilen) arasında temel
bir borç ilişkisi vardır. Fakat kefaletten farklı olarak garanti verenin taahhüdü bu temel
borç ilişkisinden doğan borcun varlığına ya da geçerliliğine bağlı değildir116. Saf garantide
ise böyle bir temel borç ilişkisi bulunmamaktadır. Garanti veren, garanti alanı belirli bir
davranışa yöneltmek amacıyla, bu davranıştan o kişi için doğacak tehlikeleri üzerine
alarak bağımsız nitelikte bir borç altına girmektedir117.
Bir somut olaydaki kişisel teminat taahhüdünün niteliğinin belirlenmesinde kefalet ile saf
garanti sözleşmeleri ayırımı bakımından bir sorunla karşılaşılmaz ise de, taahhüdün
kefalet mi yoksa kefalet benzeri garanti mi olduğunun belirlenmesi güçlük yaratır. Bu
farklılığın temelinde kefaletin Borçlar Kanunu’nda ayrıntılı düzenlemeye bağlanmış
olmasına rağmen, garanti sözleşmesinin böyle bir düzenlemeden yoksun olması yatar.
Kanunda kefili koruyucu düzenlemeler bulunmasına rağmen, kefilden çok daha ağır bir
113
YAVUZ, s. 871.
YAVUZ, s. 870.
115
TANDOĞAN, s. 804, BARLAS, Kredi Kartı, s. 152-153.
116
BARLAS, Kredi Kartı, s. 153.
117
YAVUZ, s. 870-871.
114
teminat yükü altına girmiş olan garanti vereni koruyucu hiçbir düzenleme bulunmaması
garanti verenin durumunu daha da ağırlaştırmaktadır.
BKT m. 603’e göre, “Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin
hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında
yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır”. Tasarı yasalaştığı takdirde, garanti veren de
kefili koruyucu nitelikteki bu hükümden yararlanacaktır.
Banka teminat mektupları da, teminatı amaçlayan garanti sözleşmeleri olarak
nitelendirilebilirler118. Yargıtay da 1967 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı ile banka
teminat mektuplarını garanti sözleşmesi saymış ve bu tespitini daha sonraki kararlarında
da sürdürmüştür. Söz konusu Yargıtay kararına göre, “Bankanın sıfatı teminatı veren
olduğundan, taahhüdü esas sözleşmeyi yapan taraflardan ve esas akitten ayrı ve tamamen
müstakildir. Bankanın taahhüdü lehtarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı
olmaksızın garanti taahhüdü olarak tecessüm eder. Bir kimse, asıl borçlunun ileri
sürebileceği itirazlara bakılmaksızın borcun yerine getirilmemesinden doğan zararın
tazminini kabul etmesi halinde o kimseye garanti veren durumundadır. Üçüncü şahsın
fiilini garanti eden, yani bu şahsın bir şey yapacağını başkasına vaad eden şahıs müstakil
bir taahhüt altına girmiştir.”119
B) Farklı Hüküm ve Sonuçlar
Bir taahhüdün kefalet ya da garanti olarak değerlendirilmesinin yaratacağı farklı sonuçları
aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:
1) BK m. 484 hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılması
ve kefilin sorumlu tutulacağı miktarın belirtilmiş olmasına bağlı iken, garanti
sözleşmesi açısından herhangi bir şekil ve limit belirlenmesi zorunluluğu
bulunmamaktadır.
118
REİSOĞLU, Seza, Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler, (“Teminat Mektupları”), Ankara 2003, s.
36.
119
REİSOĞLU, Teminat Mektupları, s. 30.
2) BK. m. 497 uyarınca kefil, borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme
hakkına sahip iken, garanti veren bu tarz bir imkandan yoksundur.
3) BK. m. 496 gereğince kefil, alacaklıya yaptığı ödeme yaptığı oranında alacaklının
haklarına halef olur ve buna dayanarak asıl borçluya rücu edebilir. Buna karşılık,
garanti verene bu tarz bir halefiyet tanınmamıştır.
4) Kefaletin geçerliliği alacaklı ile borçlu arasındaki temel borç ilişkisinin geçerliliğine
bağlıdır. Oysa, garanti sözleşmesi temel borç ilişkisinden bağımsız olduğundan temel
borç ilişkisi geçersiz olsa bile garanti verenin sorumluluğu bundan etkilenmez.
5) Kefalet sözleşmeleri açısından kanunda kefilin kefaletten kurtulmasını öngören veya
kefili koruyucu düzenlemeler mevcut iken garanti vereni koruyan bu tarz bir
düzenleme bulunmamaktadır.
Yargıtay, söz konusu farklılıkları 04.04.2003 tarih ve 2002/12569E 2003/3985K sayılı
kararında120, “Garanti sözleşmesi feri nitelikte olmayan bir sözleşme olup, garanti veren işin
tehlikesini (riskini) feri olmayan bağımsız bir taahhütle kısmen veya tamamen üzerine
almaktadır. Kefalet de ise, kefil asıl borçluya ait bütün defileri alacaklıya karşı dermeyan
etmek hakkını haizdir (BK. mad. 497). Halbuki kefalette kefilin borcunun fer'i nitelikte
bulunmasına karşı garanti veren kimsenin borcu fer'i olmayıp bağımsızdır. Bu nedenle kefalet
aktinden kaynaklanan sorumluluk alacaklı ile üçüncü kişi arasındaki borç ilişkisi hukuken
geçerli olduğu sürece devam eder. Asıl borç her hangi bir nedenle sakıt olunca kefil borçtan
kurtulur (BK. mad. 492). Garanti sözleşmesinde ise üçüncü kişinin yükümü sona ermez. Edim
geçerli bir borç ilişkisine vücut vermese veya borç ilişkisi sona erse bile garanti veren
sorumludur” demek suretiyle ortaya koymuştur.
120
Kazancı Bilişim İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 24.12.2008.
KAYNAKÇA
ACAR, Faruk, Borçlar Kanunu ve Borçlar Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Müteselsil
Borçluluğa Toplu Bakış (BK. M. 141-147), E-akademi, Sayı 60, Şubat 2007, http://www.eakademi.org/makaleler/facar-1.htm
AKINTÜRK, Turgut, Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971
BARLAS, Nami, Kredi Kartı İlişkisinde Bankaya Karşı Verilen Kişisel Teminatın Niteliğinin
Belirlenmesi, Makalelerim, Cilt I, s. 141-195, İstanbul 2008
BARLAS, Nami, Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Eşler Arası Hukuki
İşlem Özgürlüğü ve Sınırları, Makalelerim, Cilt I, s. 223-261, İstanbul 2008
BARLAS, Nami, Kefalet Hukukuna İlişkin Bazı Sorunlar ve Yargıtay Uygulaması,
Makalelerim, Cilt: I, s.357-399, İstanbul 2008
EREN, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006
ERLÜLE, Fulya, Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk Kavramlarının Karşılaştırılması,
Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: VII, Sayı: 1-2, Erzincan 2003, s. 629-644
OĞUZMAN, M. Kemal / ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006
ÖZEN, Burak, BK Tasarısı m. 586 Hükmünün Müteselsil Kefalete İlişkin Getirdiği
Düzenleme, Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: X, Sayı: 3-4, Erzincan 2006, s. 477-494
(“Müteselsil Kefalet”)
ÖZEN, Burak, Kefalet Sözleşmesi, İstanbul 2008 (“Kefalet”)
REİSOĞLU, Seza, Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet, İstanbul 1992
(“Kefalet”)
REİSOĞLU, Seza, Türk Kefalet Hukuku, Ankara 1964 (“Kefalet Hukuku”)
SUNGURBEY, İsmet, Medeni Hukuk Sorunları, İstanbul 1980
SÜCÜLLÜ, Aslı Sözgen, Kefalet Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006
TANDOĞAN, Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Cilt II, İstanbul 1989
TEKİNAY, S. Sulhi, Borçlular Arasında Akdi Teselsül, İstanbul 1956 (“Akdi Teselsül”)
TEKİNAY, S. Sulhi, Müteselsil Borç ile Kefalet Arasında bir Mukayese, Adalet Dergisi,
Yıl:47, Sayı: 7, Temmuz 1956, s. 742-752 (“Mukayese”)
TEKİNAY, S. Sulhi / AKMAN, Sermet /BURCUOĞLU, Haluk / ALTOP, Atilla, Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993
YAVUZ, Cevdet / ÖZEN, Burak / ACAR, Faruk, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler,
İstanbul 2007
KAZANCI BİLİŞİM İçtihat Bilgi Bankası

Benzer belgeler