Akvaryum Tasarımı Yapmak

Transkript

Akvaryum Tasarımı Yapmak
Yıl:1 • Sayı:5 • MART / NİSAN 2011 • Fiyatı: 4 TL
İKİ AYDA BİR YAYINLANAN AKVARYUM KÜLTÜRÜ DERGİSİ
Yeni başlayanlar için
Akvaryum Tasarımı Yapmak
Palyaço Karidesleri
Pumping Xenia
Bitki Akvaryumuna Giriş
Akvaryumda Işık
Kapak foto: Alper Tülek
Saz Türleri / Vallisneria
İçindekiler
6
Deniz Akvaryumu Sahibi Olmak İstiyorum. Ama Nasıl? -III
Her Yönüyle Corydoraslar
18
10
Palyaço Karidesleri / Hymenoceridae
Pumping Xenia
26
Bitki Akvaryumuna Giriş
Işık
44
22
32
Yellow Watchman Goby
Saz Türleri / Vallisneria
56
48
Bulmaca
Sahibi: Güney Film Yapım Basım Ltd. adına Direnç Kıymaç
Sorumlu Yazı işleri Müdürü: Alper Tülek
Görsel Tasarım: Şeref Kartal
Editör: Özge Özdemir
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Reklam için başvuru: Alper Tülek 0532 620 49 47
Yazarlar: İsa Aydın, Gökçe Göktan,
İl Bilge Aslıhan Okumuş, Selim Özadar, Talip Devrim Özgen, Gültekin Sabana, Davut Şems, Ali Ulvi Tekgüç, Hakan Toğuç, Ümit Uğur Tunç, Ergün Tunçkıran,
Refet Ali Yalçın, Deniz Şişman, Umut Gülengümüş, Ahmet Kadir Şanlı
Akvaryum Plus Dergisinde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına, ilanların
sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Duatepe mh. Avukat cd. Şahmerdan sk. No: 2/36 Şişli - İstanbul Tel: 0212. 279 23 48
Baskı: Matsa Basımevi
Web: www.akvaryumplus.com
e-mail: bilgi@ akvaryumplus.com
Merhaba sevgili akvarist dostlar,
Bu sayımızda da sizlere güzel içerikler hazırlamaya çalıştık. Deniz akvaryumlarına yeni başlayanlar
için hazırlamış olduğumuz yazı dizimizin yanında
bu ayda bitkili tank kurmak isteyenler için bir kılavuzluk niteliğindeki bitkili tank kurulumu hakkında yeni bir yazı dizimiz başlıyor. Bu yazı dizisinde
de bitkili tanklar için tüm detaylara iniliyor. Ve tüm
konular tek tek irdeleniyor. Ayrıca bu sayımızda
bitki türlerinin tanıtımına da başlıyoruz. Yeni başlayanlara yönelik makalelerimizin yanında ileri seviyedeki akvarist arkadaşlarımız içinde uzunca bir
makale yayınlıyoruz. Bu makalede sevgili Refet Ali
Yalçın’nın elinden çıkıyor. Makalesinde biz akvaristler için çok önemli olan ışığı ele alıyor. Bu makalede ışık hakkında tüm detaylara iniliyor. Ve elimizde bu konudaki en geniş kaynaklardan birini
oluşturuyor.
Dergimizi zevkle okumanız dileğiyle…
Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle,
hoşça kalın.
A. Alper TÜLEK
4
Fotoğraflar : Alper Tülek
Deniz Şişman
eniz akvaryumu
sahibi olmak istiyorum
Ama nasıl?
III
Akvaryumumuzun cam, dolap, zemin ve dekorunu hazırladık. Sırada akvaryumu izleyebilmemiz
ve canlıların ihtiyacını karşılayabilmek için aydınlatma sistemi var.
Aydınlatma:
Akvaryumdaki aydınlatmanın iki önemli rolü vardır. Birincisi hobicinin akvaryumu izlerken akvaryumun aydınlık olması ve güzel bir görsel sunması ikincisi ise akvaryum içindeki canlıların ihtiyaçlarını karşılamasıdır. Akvaryumun başarısı için
ikinci amaç daha önemli olmasına rağmen malesef bir çok hobicinin üzerinde durduğu amaç
birinci olandır.
Deniz akvaryumu denildiği zaman bir çok hobici
için öncelikle akvaryum suyunun mavi olması
gerekmektedir ve bu onlar için yeterlidir.
6
Oysa önemli olan ve akvaryumun başarısını doğrudan etkileyen faktör akvaryumdaki canlı yelpazesinin ihtiyaçlarıdır. Örneğin fotosentetik olmayan omurgasızların, resif içinde saklanarak yaşayan, gececi veya derin su balıklarının besleneceği sistemler ile fotosentetik olan omurgasızların
besleneceği akvaryum aydınlatması birbirinden
çok farklı olacaktır. Bu sebeple beslenmek istenen canlıların önceden tespit edilmesi ve onların ışık ihtiyaçlarının öğrenilmesi sistem kurulumunda yararlı olacaktır.
Aydınlatma sistemini kabaca iki farklı gruba ayırabiliriz.Birinci grup akvaryum için üretilmiş hazır
aydınlatma sistemleridir. Bunlar aydınlatma armatürü olarak isimlendirilir. İkinci grup ise el becerisi ve teknik bilgisi hobiciler için uygun olan
kendin-yap (DIY) aydınlatma sistemidir.
Birinci alternatifte dikkat edilecek noktalar:
• Beslenecek canlıların ihtiyaçlarına uygun ışığı veren aydınlatma armatürünü seçmek.
• Armatürün ebatlarının akvaryum için uygun olması. Bu akvaryumun camının yapılması esnasında armatürün marka/modeline karar verilmesini gerektiren bir durumdur. Eğer akvaryumu
armatürü düşünmeden yaptırırsanız armatürünüz kısa veya uzun kalabilir. Bu sebeple akvaryumun taban ölçüleri belirlenirken hazır armatürün ebatları dikkate alınmalıdır.
• Alınacak armatürün yedek parça ve aydınlatma
elemanları (lambaları) kolay bulunabiliyor olmalıdır.Unutmamak gerekir ki lambalar belli periyotlar ile değiştirilmek zorundadır. Uygun lamba
bulmak her zaman kolay olmayabilir.
• Alınacak armatürün teknik özelliklerini iyice öğrenmek faydalı olacaktır. Kullanılan lambaların her birinin ayrı reflektörünün olması, gerekiyorsa havalandırma sisteminin olması, lambaları tuzdan koruyacak ara cam veya akrilik koruyucu plaka olması, gerektiğinde ampullerin ayrı
ayrı kumanda edilinebilmesi armatürleri karşılaştırırken dikkat edilecek noktalardır.
İkinci alternatifte dikkat edilecek noktalar:
• Doğru malzemeleri kullanmak. Örneğin kaliteli
lambaları kalitesiz balastlar ile kullanmaya kalktığınızda lambalardan daha az verim alırsınız.
• Kullanılan sistem parçalarının doğru şekilde
montajlanması. Örneğin kaliteli elektronik balastlar üzerinde şema ile balast ile ampullerin
arasında olabilecek en uzun kablo boyları belirtilmiştir.Kablolama yapılırken bu şemaya uyulmalıdır.
• Yapılan armatürden verim alabilmek ve güvenlik
açısından sorun olmaması için tenik bilgisi yeterli birisi tarafından montaj yapılması. Unutulmamalı ki elektriğin şakası olmaz.
Aydınlatma armatürünü şeçerken bir diğer önemli noktada kullanılacak lamba tipine karar verilmesidir. Günümüzde akvaryumlar için kullanılan lambalar metal halide, T5 floresan ve son
bir yılda popüler olan LED aydınlatma elemanlarıdır. Metal halide deniz akvaryumculuğunda
eskiden çok kullanılan bir lamba tipi iken yerini
T5 floresanlara kaptırmıştır. Aynı taban alanlarını farklı renk ve özelliklerde ışık ile aydınlatabilmek için T5 çok daha avantajlı bir üründür. Sa7
nıldığının aksine kaliteli armatür ,lamba ve gerekli adette kullanıldığında 80 cm su derinliğine
kadar yeterli ışığı sağlar. T5 floresanların iki dezavantajı vardır.Birincisi lambaların metal halide
lambalara göre daha kısa zamanlarda değiştirilmesi ve verim kaybı yaşamamak için akvaryum
suyuna olabildiğince yakın konumlandırılmaları
gereğidir. Bu montaj şeklide lambaların tuzdan
korunmasında sorun olabilmektedir. Arada kullanılanacak koruyucu akrilik plaka bu korumayı
sağlarken sık sık temizlenmesi gerekecektir ki bu
temizlik genelde bir süre sonra çoğu hobici tarafından aksatılır. T5 lambaların değiştirilme dezavantajına karşı alternatif çözüm gelecekte genel maksatlı çoğu aydınlatma sisteminin temelini oluşturacak olan LED lambalar olacak.Günümüzde bir çok hobicinin DIY uygulama şeklinde
LED çözümler üzerinde çalışmasına rağmen deniz akvaryumculuğunda gönül rahatlığı ile LED
uygulamaları için henüz erkendir. T5 aydınlatma
kalitesine ulaşılacak LED armatürlerin kurulum
maliyetleri henüz çok da ekonomik değil. Ancak
zaman içerisindeki teknolojik ilerleme ile fiyatların makul seviyelere düşeceğini düşünüyorum.
Devam edecek....
8
Ertuğ Özbil
Onur Şahin
Foto: Fatih Sami Arabacı
Her Yönüyle
Corydoraslar
Yıllarca çöpçü adıyla anılan bu ufak sevimli haylazlar, ülkemizde hak ettiği değeri
görmekten çok uzak bir konumdalar. İşin içine girince anlıyor insan, kapının ötesinde
Alice Harikalar Diyarı olduğunu.
Foto: Erhan Çobaner
Corydoras’lar Zırhlı Kedibalıkları ailesinden gelirler.
Zırhlı kedibalıkları 9 cinste incelenir;
1. Corydoras,
2. Megalechis,
3. Brochis,
4. Scleromystax,
5. Aspidoras,
6. Callichthys,
7. Lepthoplosternum,
8. Hoplosternum,
9. Dianema
Bu cinslerin tamamının en belirgin özellikleri vücutlarının yan tarafları 2 satır zırhlı plakalara sahip olmasıdır. Bu zırh bu familyadaki türlerin deri
enfeksiyonlarına karşı direncini yüksek oranda
artırmaktadır.
Familyaya ait yaklaşık 350 tür listelenmekte ve kayıt altına alınmayı beklenenlerin olduğu belirtilmektedir. Corydoras cinsi, bünyesinde 300 civarında tür bulundurur. Bu türler kendi içinde
gruplara ayrılır. Ayrıca C-serisi ve CW-serisi olarak numaralandırılmış türler de vardır. Corydoras
cinsinin en küçük üyesi C.hastatus (yaklaşık 2.5
cm) iken, en büyüğü; C.barbatusun(10 cm) daha
sonra Scleromystax cinsine dahil edilmesiyle beraber C.robustus(9 cm) olmuştur.
Yakın zamanda kimi türler barbatusun olduğu gibi
Scleromystax adı altında yeni bir cinse dahil olmuşlardır. Devam eden çalışmalar sonrasında
bazı grupların da ayrı cinsler altına dahil edileceği gündemdedir. Yine corydoraslara çok yakın
olan aspidoras türleri de vardır.
Corydoraslar temel olarak benzer davranışları gös-
10
Corydoraslar anatomik olarak 3 çift bıyığa sahiptir
ve hangi çiftin ne işe yaradığı günümüzde ayrıntılarıyla tespit edilemese de titreşimleri algılama,
dokunma yoluyla iletişim, denge ayarlama gibi
fonksiyonları olduğu düşünülmektedir.
Corydorasların özel savunmalarından biri de koruma üçgeni dediğimiz anlık değişimdir. Başka balıklar tarafından yutulmaya çalışıldıklarında göğüs yüzgeçlerini ve sırt yüzgecini gerginleştirerek bir savunma pozisyonu oluşturur. Özellikle Japon balığı gibi damak derisi nispeten yumuşak canlılarda bu savunma büyük oranda
işe yarar. Corydoras göğüs yüzgeçlerini gerginleştirerek yutulmaktan kurtulduğu gibi sırt yüzgecini de düşmanın damağına saplar. Doğada,
bu savunmayı gerçekleştirdikten sonra corydoras canlı kalmayı başarabilmişse, onu yutmaya
çalışan balığın ölümünün gerçekleşmesinin ardından mikroorganizmalarca çürüme işleminin
başlatılmasından sonra gevşeyen et dokusundan kendini çıkararak hayatına devam eder.
Onlar için tropikal akvaryumların alt bölgesini hareketlendiren haylazlar diyebiliriz. Küçük, enerjik,
sevimli ve bir o kadar da açlardır. Akvaryumlarda
sürüler halinde bakıldığında mükemmel bir görüntü verir. Corydoraslar akvaryumun tabanında
sürekli artık yem aramakla meşguldür. Ufacık bir
yem için çakılları süpüren minik yem süpürgeleri gibilerdir. Koku algıları tüm kedibalıklarında olduğu gibi çok gelişmiştir. Kuma gömülü yemleri
dahi bulmakta sıkıntı çekmezler. En az onlar kadar barışçıl başka balıklarla birlikte bakılabilirler.
Bütün corydoras türleri zaman zaman ani bir şekilde yüzeye çıkıp hava yutabilirler. Bunun nedeninin, doğasında oksijen oranı düşük sularda yaşamaları olduğu düşünülmektedir. Su şartları kötüleştiğinde veya yeni tanka koyulduklarında bu
davranışlarını sıklaştırabilirler.
Foto: Fatih Sami Arabacı
terip, bakım teknikleri birbirlerine benzese de
aralarında ufak bazı farklar bulunmaktadır. Bunların daha kolay gösterilmesi ve anlaşılması için
Corydorasların bazıları gruplara ayrılmıştır. Paleatus grubu, Aeneus grubu, Panda grubu, Elegans
grubu bunlardan bazılarıdır. İlk üç grubun ülkemizde de üyeleri bulunmakta ve en yaygın türler
dahilindedir. Ayrıca popüler türlerin birçoğu da
bu gruplarda yer almakta ve hobiciler tarafından
elde edilmeye çalışılmaktadır.
Akvaryumlarda farklı türlerden sürüler yaptığınız
zaman hiç bir türün kendi türünden ayrı olarak
gruplara gitmediğini göreceksiniz. Bu da görsel
anlamda oldukça güzel bir görüntüdür. Sürü güdüleri olan türlerin birbirlerini kimyasal sıvılarla
ve türe özgü elektromanyetik titreşimlerle bulduğu bilinmektedir.
Doğasında büyük sürüler halinde bulunan corydoraslar akvaryumlarımızda da bu şekilde bakılması daha uygundur. Özel türlerin yavaş yavaş ülkemizde boy göstermekte olduğu düşünüldüğünde, akvaryum kurulumlarında da bulundukları ortamı en iyi şekilde taklit etmek balıklarımıza en güzel armağanımız olacaktır.
Ülkemizde corydoraslar “Çöpçü” adı ile satılmakta/
bakılmaktadır. Çoğu akvaristin balık dışkısı tükettiği bilgisi tamamıyla yanlıştır. Corydoraslar esasında akvaryumlarımızda baktığımız tüm balıklar
gibi yemlenmeye ihtiyaç duyar. Akvaryumdaki
dibe düşen yemler ve tortular ile beslenen Corydoras ailesi sanıldığı gibi balık dışkılarını yemez.
Hatta ülkemizde pek önem verilmese de kendilerine özel beslenme şekilleri ve yemleri vardır.
Değişik corydoras türleri tüm corydoras severlerin bildiği ancak biz Türk akvaristlerin nadir olarak pet shop akvaryumlarında karşımıza çıkan ve
oldukça yüksek fiyatlarla satışa sunulan türlerdir.
Bu türleri bu denli pahalı yapan nedenlerin başlıcaları ithalatının nadiren yapılması, yapılsa bile
küçük gruplar halinde olması ve nadir tür yerine
değerli tür kavramının bulunmasıdır.
Bu nedenlerden ötürü piyasa nadiren de olsa değişik türde corydoras bulduğumuz zaman fiyatı
yüksek olmasına karşın birçok Corydoras sevdalısı akvarist arkadaşların kaçırmadığı da farklı bir
ayrıntıdır. Bugüne kadar bizim bildiğimiz kada-
11
Foto: Fatih Sami Arabacı
rıyla Türkiye’de, C.aeneus, C.paleatus. C.sterbai,
C.panda, C.trilineatus, C.adolfoi, C.arcuatus,
C.atropersonatus, C.black venezuela, C.concolor,
C.delphax, C.habrosus, C.hastatus, C.melini,
C.metae, C.pulcher, C.pygmaeus, C.rabauti,
C.schultzei, C.schwartzi, C.sarareensis, C.similis,
C.surinamensis gibi türler çeşitli kişiler tarafından
bakılmış bir kısmının da üretimi gerçekleşmiştir.
İdeal Akvaryumları Nasıl Olmalıdır?
Corydoraslar bugüne kadar genellikle arka planda
kaldığı için çoğu kez ihtiyaçları paspas altına itelenmiştir. Akvaryumları içine depoladığımız balık
sayısını kaldırabilecek ölçülerde ve dizaynda olmalıdır. Bakım koşullarımıza ve sistemimizin ne
kadar yükü kaldırabildiğine göre içine koyabildiğimiz balık sayısı değişir. Sürü içindeki birey sayısı arttıkça davranışları da o kadar olumlu yönde
değişmekte ve sürü içi uyum artmaktadır.
Tabana mutlaka ince bir kum tabakası serilmelidir.
Kumun büyüklüğü 2 – 3 mm den fazla olmamalı, keskin kenarlar içermemelidir. İdeali ise 1 – 1,5
mm boyutundaki kumları kullanmaktır. Bu tür bir
kum tercihi corydorasların onlar için hayati değer taşıyan bıyıklarını korumaya yönelik olacaktır. Unutulmamalıdır ki; bıyıklarını kaybeden bir
corydorasın, yitirdiği bıyıklarından başlayıp ağzı12
na yayılacak olan bir enfeksiyona yakalanması ihtimali oldukça artar. Bu da geri dönülmez noktaya basılan adım gibidir, en nihayetinde ölüm
görülür.
Tabi ki bir türü bakarken olmazsa olmazımız kaliteli sudur. C.Aeneus gibi türler su kalitesinin kötü
olmasına rağmen diğer türlere görece daha dirençli olmasına karşın her corydoras türü için
bunu söylemek imkânsızdır. Ülkemizde bulunan
C.sterbai, C.trilineatus gibi türler bu açıdan daha
dirençsizdir. Su değerlerine de değinecek olursak, çoğu tür için nötür pH ve yumuşak – orta
sertlikte bir su hazırlamak idealdir. Su sıcaklığı ise
türlere göre değişmekle beraber çoğu corydoras türü için yüksek sıcaklıklar tercih edilmeyen
değerlerdir. Birçok türün nispeten soğuk sularda
yaşadığı bir gerçektir. C.panda benzeri türler için
20-26 derece arası uygunken C.sterbai gibi türler
için 24-30 arası sıcaklıklar uygundur. Yaz aylarında sıcaklıkların 30 un üstüne çıkmasıyla beraber
C.sterbai gibi türlerde sıkıntılar çok görülmezken
C.pandaların kayıplarıyla karşılaşılabilir.
Tanka dekoratif amaçlı mangrove, mopani tipi dallar koyulabildiği gibi ülkemizde de bulabileceğiniz, ayva, meşe, söğüt, çınar köklerini veya dallarını da koyabilirsiniz. Bu köklerin üstüne tutturul-
23
Foto: Fatih Sami Arabacı
Üretim Teorileri
Bugüne kadar çeşitli yöntemler kullanılarak üretilmeye çalışılan corydoraslarda kimi türlerde kesin
başarı sağlanırken, kiminde ya az başarılı olunmuş ya da hiç olunamamıştır. Birkaç kabul gören üretim tekniği vardır. Bunlardan bahsetmek
istiyoruz.
muş java fernler ya da kuma dikilmiş çeşitli Echinodorus türü bitkilerin yer alması da akvaryuma ayrı bir hava verecektir ve Corydorasların rahatlamasını sağlayacaktır. Bunun yanında Pistia,
nilüfer, su mercimeği gibi su üstü bitkileri kullanarak da akvaryumun dengesini ayakta tutmaya
yardımcı olabilir hem de tabanda gölgelik alanlar sağlayabilirsiniz. Bu bahsettiğim bitkiler hem
dekoratiftir hem de geniş aralıklı koşullarda gelişebilir.
Cinsiyet Ayrımı
En bilindik yöntem tepeden bakmaktır. Baştan
kuyruğa doğru üçgen görünümlü ise erkek, baştan kuyruğa doğru dışbükey bir kavis alarak ilerleyen yarım ay görüntüsündeyse dişidir. Bunun
dışında bazı türlerde (C.geryi, C.elegans vb.)erkekler dişilerden daha farklı renklerde veya parlaklıkta olabilirler.
Yine son zamanlarda yapmakta olduğumuz bir
çalışmaya burada da değinmek isteriz. Bilindiği
üzere cinsiyet karakterleri balıkların morfolojilerine de dolaylı olarak yansıyabilmektedir. Corydoraslar da dişiyle erkek arasında boyut ve şekil farkının olduğu balıklar arasındadır. Bundan
faydalanarak geliştirmeye çalıştığımız yöntemde göz bebeğinden kuyruk başlangıcına çizilen
bir A(yatay) çizgisini, sırt yüzgeci başlangıcından
göğüs yüzgeci başlangıcına çizilen bir B (dikey)
çizgisine bölüyoruz. Elde edilen sonuçlarda dişilerin sonuçları belirli aralıklarda ve daha küçük çıkarken, erkeklerinki de belirli aralıklarda ve daha
büyük çıkmıştır. Türlere göre farklı değerler ortaya çıkacağı aşikardır. Lakin bu çalışmayı sonuçlandırmak ve bir karara bağlamak için daha çok
örnek ve kanıda ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu
nedenle şimdilik size sadece bahsetmekle yetiniyoruz.
14
Bunlardan birisi ve en çok yapılanı yeterli kondüsyon kazandırmak ve ardından büyük oranlarda
6-7 ºC daha soğuk suyla değişim yapmaktır. Bunun yağmur mevsimini taklit etmek için uygulanmaya başlanmış bir şey olduğu düşünülmektedir. Çoğu zaman işe yarar ancak yöntemin başarılı olurken kapsadığı tür sayısı genellikle sınırlıdır. Ülkemizdeki C.aeneus, C.paleatus, C.panda
bu yönteme en iyi tepki veren türlerdendir. Tabi
bu taklidin yeterli olabilmesi için akıntıyla desteklenmesi şarttır.
Diğer yöntem ise yine taklit yöntemine benzer
ama farklı bir yolla yapılmaktadır. Kimi corydoraslar ise bu teknikle daha iyi sonuç vermektedir.
Su türün dayandığı en yüksek sıcaklığa getirilip
su seviyesi 15 cm aralığına düşürülür. Bu şekilde
fazla beslenmeden 3-4 gün bekleyen corydoraslara bu sürenin ardından nispeten yumuşak ve
asidik su, yani yağmur suyuna benzer özellikteki
su eklenir. Yükseklik 30 cm ve daha üstüne çıkarılırken sıcaklık türün alt limitlerine yakın bir değere gelecek şekilde ayarlanır. Daha sonra şelale
filtre benzeri bir filtrelemeyle de akıntı verilir ve
üremeye teşvik sağlanabilir.
Yine bazı türler suyun soğumasından hoşnut olmayabilirler. Diğer türlere görece ılık suda yumurta bırakmayı tercih eden türlerden bazıları
ise C.gossei, C.rabauti, C.xinguensis tir.
Yukarıdaki iki yöntemin hiç etki göstermediği türler de olur. Ya da bazen işe yaramasını beklediğiniz türlerde de işe yaramadığı görülebilir. Meydana gelen bu başarısızlıklar hobicileri başka sebepler düşünmeye itmiştir. Bizim de üzerinde
çalışmakta olduğumuz ve doğruluğunun olduğunu düşündüğümüz bir faktör de hava basıncıdır. Hava basıncının düşmeye meyil aldığı, özellikle sonbahar-ilkbahar arası günlerde üretim haberleri daha sık duyulur. Yaptığımız ölçümlerde
Paleatus, Aeneus gibi türlerde dahi 1010 mbarlık basınçtan yarım saat gibi bir süre içinde 998
mbar a düşmesiyle beraber kurlaşmaların başla-
27
Foto: Fatih Sami Arabacı
dığı görülmüştür. 995 mbarda başlayan yağmurla beraber yüzey temizleme işlemleri hızlandı ve
yumurtaların bırakıldığı görüldü. Bu işi tesadüfî
olmayacak kadar ilginç kılan şey ise, basıncın
tekrar normal dengesine yükselmeye başladığında balıkların kurlaşma hareketlerinin giderek
azalmasıdır. Aynı zamanda üreme dansına başladıkları zaman yüzeye vurup hava alma alışkanlıklarının bir nevi havayı kontrol ettikleri bir araç da
olduğunu düşünüyoruz. Nasıl algıladıkları hala
gizemini korusa da en azından birçok türün böyle algıları olduğu gerçektir.
Üretimi ve Yavru Büyütme
Belki de corydoras aşıklarının en çok hayranlık duyduğu kısım bu balıkların üreme dansları ve yavrunun çıkışından büyümesine kadar geçen süreci izlemektir. Şüphesiz ki bir canlının meydana
gelişini büyüyüşünü görmenin verdiği haz tartışılmaz.
Üretim için planlamamız gereken tankın boyutları en azından 50x20x30 cm ölçülerinde olmalıdır. Kimi türlerde tankın içindeki su yüksekliği de
üremeyi doğrudan tetiklediğinden türlere göre
daha yüksek tanklar da kullanmak durumunda
kalabiliriz.
Tankın altına en incesinden kuvars kum serilmesi
iyi olacaktır. Gerçek kuvars çok açık kahverengi
ve krem tonlarıyla karışık olur. Piyasada çoğu kez
kalsit, kuvars olarak satılmaktadır. O tür kumlar
ise Afrika cichlidleri ve deniz balıklar için uygundur. Bu yüzden alacağınız kumun ne olduğunu
kesin olarak bilmiyorsanız Nitrik asit (Por-Çöz vb.
ürünler) testine tutunuz. Yoğun olarak köpüren
16
kumları satın almayınız. En azından 1,5-2 mm
yüksekliğinde bir kum tabakanız olmalıdır. Cama
cam üretimler çoğunlukla tercih edilse de ideali
kumlu tanklardır. Üretim tankını yukarıda tanımladığımız ideal akvaryum modelini ele alarak da
kurabilirsiniz.
Farklı türler farklı yumurta sayısı, dizilişi ve boyutlarına sahiptirler. Paleatus, aeneus gibi türler tek
seferde 10 a varan sayılarda yumurtayı yapıştırsa da trilineatus, panda gibi türler daha az sayıda
yumurtayı daha dağınık şekilde yapıştırırlar. Paleatus ve aeneus 200-300 yumurta sayılarına yükselebilirken sterbai, panda, trilineatus gibi türlerde yumurta sayısı 100 civarında kalmaktadır. 20
yıla kadar ömürleri olan bu türler doğru bakım
koşullarında 10 yaşını geçkin süreyle yumurtlama potansiyelini koruyabilir. Ancak çok fazlaca
besin yüklenilip kısa periyotlarla üretilmiş anaçlar kısa sürede verimden düşerler.
Çiftler ürerken T pozisyonu alırlar. Erkek hareketlenen dişiyi kovalar ve önünü kesmeye çalışır. T
pozisyonunda T harfinin yatay çizgisi erkeği, dikey çizgisi ise dişiyi simgeler. Balıklar, boşaltım
maddelerinin, sindirim artıklarının ve üreme sıvılarının birleşip tek bir açıklık olarak dışarıya açıldığı kloak adlı bir yapıya sahiptirler. Eşleşme sırasında dişi erkeğin kloak açıklığına ağzını dayar.
Bu sırada ise karın yüzgecinin arasına yumurtaları döker. Karın yüzgeçlerini kese şeklinde kasarak yumurtaları tutar. Bunun için dişinin karın
yüzgecinde deformite olmaması önemlidir. Dişinin yumurtaları dölleme sürecinde bugüne kadar ortaya atılmış 2 görüş vardır. Birincisi, dişinin
T pozisyonu esnasında erkekten aldığı spermle-
Bazı türlerde ise çiftleşme zamanı erkekler arasında rekabet görülür. Elegans grubu corydoraslarda buna sıkça rastlanıldığı bildirilmiştir. Aynı zamanda C.elegans da T pozisyonu almayıp sonradan yumurtasını dölleyen tek türdür.
Sonuçta üretim gerçekleştiğinde elinizde 2 seçenek olacak. Ya yumurtaları toplayarak başka tanka alacak ya da anaçları çıkaracaksınız. Şüphesiz
ki en doğru olanı anaçları ayırmaktır ancak imkanlar gereği her zaman bu mümkün olmamaktadır. Bu nedenle yumurtalar el vasıtasıyla toplanıp tercihen bir bitki yaprağının üstüne yapıştırılıp ayrı bir yere ayrılabilir. Bu ayırmanın sebebi
anaçların yumurtaları hızlı bir şekilde yemesidir.
Kimi anaçlar yumurtalarını çok geç yerken ya da
hiç yemezken, kimi anaçlar da bir önceki yapıştırdığı kümeyi temizleyerek yenisini onun yerine
yapıştırabilir. Bunlar nadiren de rastlansa mümkün olaylardır. Bazı anaçların karakterine bu yerleştiği için sahibinin balığı iyi tanıması gerekir.
Türlere ve sıcaklık değerlerine göre değişmekle beraber yavrular ortalama 3-7 gün arasında yumurtadan çıkarlar. Yumurtalar üzerinde hiçbir şekilde ışık yakılmamalı, hatta gerekiyorsa fazladan
karanlık için tankın etrafı sarılmalıdır. Çıkışlarını
takip eden ilk 2 gün hiçbir şeyle beslenmemeli, 2.günün sonunda deneme amaçlı mikrokurtla ya da iyice toz haline getirilmiş kaliteli yemler-
Foto : Cengiz Uzay
Foto : Cengiz Uzay
ri sindirim kanalı vasıtasıyla kloaka ulaştırıp oradan yumurta cebine aktardığıdır. Lakin bu görüş, spermlerin sindirim kanalında canlı kalmasının ve kısa sürede geçiş yapmasının olanaksızlığından dolayı terk edilmiştir. Geçerli görüş ise
T pozisyonu esnasında dişinin erkeğin spermlerini ağzında boğaz kanalını tıkayarak tutması ve
yumurtaları yapıştırmadan önce seçtiği bölgeye
püskürtmesidir.
le beslenmeye başlanmalıdır. Fazla yemlemekten mümkün oldukça kaçının. Yoksa su kalitesi kısa sürede bozulacak, ölümler görülecektir.
Her türde olduğu gibi yavru dönemlerinde daha
hassas olan corydoraslarda suyun kalitesinin korunmasına özen gösterilmelidir. Yavrulara artemia yerine mikrokurt vermeniz daha doğrudur.
Çünkü artemia yapısı gereği sert ve yüksek pH
lı sularda yaşayan canlılara besin olarak uygundur. Doymuş yağ asitleri yönünden daha zengin
olan mikrokurt canlıya daha çok enerji kazandırmaktadır. Unutulmamalıdır ki proteinin günlük
ihtiyacından fazlası zarardır ve enerji eldesindeki ilk tercih yağlardır.
Bunun yanında ışık yakılmayan akvaryumda tutulan corydoras yavruları için içeriye çeşitli mosslar eski echinodorus yaprakları da koyabilirsiniz.
Bunlar çürüyen yaprakları gereği ufak canlıların
gelişimine zemin hazırlayarak yavrulara iyi besin
kaynakları olmaktadır.
Corydoraslar ağırlıklı olarak etçil olduğu için hayvansal gıdalarla gelişimini sağlamaya çalışmak
daha doğrudur. Çünkü vücut yapıları buna uygundur. Piyasada otçul Plecolarla bir tutulup spirulina verildiğine istinaden bunu belirtme gereği hissettik.
Corydoras yavruları birbirlerine zarar vermeseler
de yumurtadan çıkış süreleri arasında 1 haftadan fazla fark bulunan yavrular bir arada bakılmamalıdır. Büyük yavrular yem yarışında diğerlerine üstünlük sağladıkları için bir sonraki yavrulardan büyük oranlarda kayıp görülebilir.
Makalenin sonuna geldik. Türk ve Dünya hobisinde özel bir yere sahip olan bu sevimli bücürleri
sizlere biraz da olsa anlatabildiysek ve sevdirebildiysek ne mutlu bize. Sağlıcakla kalın.
17
Fotoğraf: Alper Tülek
Selim Özadar
Palyaço
Karidesleri
Hymenoceridae
18
Fotoğraf: Alper Tülek
Akvaryumcularda en sık rastlayacağınız palyaço
karidesi türü Hymenocera elegans’tır. Sırtlarındaki pembe benekleri, beneklerin etrafındaki mavi
çerçeve ve ilginç hareketleriyle palyaço karidesleri resiflerdeki çeşitliliğin çok güzel bir örneğidir.
Doğada sığ kesimlerde çiftler halinde görülürler
ve yıllar boyunca eşleriyle birlikte yaşarlar. Doğada bu karidesleri görmek oldukça zordur çünkü
yalnızca avlanmak için yaşadıkları mağaradan çıkarlar. Az öncede belirttiğim gibi palyaço karidesleri yalnızca denizyıldızlarıyla beslenirler. Denizyıldızı avlamakta oldukça ustalaşmışlardır ve
küçük boylarına rağmen hiçbir yıldız bu karideslerden kaçamaz. Palyaço karidesleri avlarını ters
döndürürler ve düzelmesini engellerler böyle-
likle denizyıldızı kaçamaz. Denizyıldızını yakaladıktan sonra avlarını hızlı bir şekilde mağaralarına taşırlar ve haftalarca hatta aylarca denizyıldızını yemekle meşgul olurlar. Bu süre boyunca denizyıldızını öldürmemek için kollarının ucundan
yemeye başlarlar. Aksi halde denizyıldızı ölüp çürümeye başlar. Yıldız tek bir kolu kalınca bile hayattadır. Denizyıldızını bitirdikten sonra karidesler yeni bir yıldız bulmak için tekrar mağaralarını
terk ederler.
Bazı kaynaklarda palyaço karideslerinin denizyıldızları dışındaki derisidikenlilerle de beslendiği
yazsa da; bu, palyaço karideslerinin yaşadığı bölgede yaşayan birkaç tür denizkestanesi için geçerlidir. Akvaryumda denizkestanesi ve denizhıFotoğraf: Davut Şems
Palyaço karidesleri büyük oval kıskaçları ve ilginç
desenleriyle en ilgi çekici karides türlerinden biridir. Maalesef ki bu güzel canlılar yalnızca tek bir
şeyle beslenir o da denizyıldızı. Denizyıldızı olmadan bu karideslerin hayatta kalması mümkün
değildir. Hymenoceridae familyası yalnızca iki tür
barındırır. Bunlar Hymenocera elegans ve H. pictadır. Bazı kaynaklarda bu familyada tek bir tür
olduğu kabul edilir. H. elegans ve picta’nın aynı
mı yoksa farklı türler mi olduğunu öğrenmek
için palyaço karidesleri üzerinde daha fazla genetik araştırma yapılmalıdır. Aynı tür olsalar bile
en azından bazı bireylerin farklı renkte olduğunu biliyoruz. H. picta olarak kabul edilen ve Orta
Pasifik’te yaşayan türün üzerindeki benekler bordoya yakın bir renktedir ve beneklerin etrafı ince
sarı bir çerçeveyle çevrilidir.
19
Fotoğraf: Alper Tülek
Fotoğraf: Davut Şems
Fotoğraf: Alper Tülek
yarlarıyla birlikte rahatlıkla bakabilirsiniz. Bunun
dışında kıllı yıldızlar, yılan yıldızları ve sepet yıldızları da bu karideslerin diyetinde değildir. Palyaço karidesleri doğada ağırlıklı olarak Formia, Linkia, Nardoa ve Acanthaster türü denizyıldızlarıyla beslenirler fakat akvaryumda diğer çoğu denizyıldızını da yerler. Akvaryumcularda kolaylıkla bulabileceğiniz Protoreaster türü denizyıldızları ya da aynı vücut şeklindeki diğer yıldızlar da
yem olarak kullanılabilir. Yerli türlerden ise kırmızı
denizyıldızını (Echinaster sepositus) severek yerler. Kum denizyıldızları (Astropecten irregularis)
20
ise yem bulunmayan zamanlarda verilebilir. Genellikle canlı kayalarla gelen ve hızlı bir şekilde
çoğalan Asterina türü denizyıldızları da palyaço
karideslerine verilebilir. 1 – 2cm’lik bu minik denizyıldızları palyaço karideslerine ancak kısa bir
süreliğine yetebilir. Bir çift palyaço karidesi bir
ayda 100 den fazla denizyıldızı yiyebilir. Bu nedenle akvaryumdaki Asterinalara güvenip palyaço karidesi almamalısınız. Büyük denizyıldızlarını yemeleri ise boyuna bağlı olarak birkaç hafta ile birkaç ay arasında sürebilir. Bir çift karidesin
10cm civarındaki bir denizyıldızını yemesi yaklaşık 3 hafta sürer. 20cm’lik bir Linkia ya da Protoreaster türü denizyıldızını yemeleri ise 2 ay sürebilir. Karidesler sürekli açtır ve verdiğiniz denizyıldızını bitirdikten en fazla birkaç gün sonra etrafta
dolaşıp yeni denizyıldızı aramaya başlayacaklardır. Karidesleri çok aç bırakmadan denizyıldızlarını bitirdikten birkaç gün sonra yeni denizyıldızını
akvaryuma eklemelisiniz.
Denizyıldızı yedikleri için palyaço karidesleri suyu
çok kirleten canlılar diye düşünülebilir fakat denizyıldızını neredeyse son parçasına kadar canlı
tutarlar. Zaten çürümek üzere olan bir denizyıldızını yemezler. Denizyıldızı canlı kaldığı için de
suyu çok fazla kirletmez. Burada dikkat edilmesi gereken konu denizyıldızını karideslere verene kadar denizyıldızını olabildiğince sağlıklı tutmaktır. Öncellikle ölmek üzere olan denizyıldızları karideslere verilmemelidir. Bu yıldızlar akvaryuma konduktan kısa bir sürede öleceği için
hem karides bir süre sonra yemeyi bırakır hem
de yıldız suyu kirletmeye başlar. Akvaryumcuda
su yüzeyine çıkmış, akvaryumdan çıkmaya çalışıyormuş gibi gözüken yıldızlar da satın alınmamalıdır. Bu yıldızlar akvaryuma alışamamış ve su
yüzeyine çıkarak kendini su koşullarına alıştırmaya çalışan yıldızlardır. Bu tarz yıldızların yaşama şansı çok fazla değildir. Son olarak, denizyıldızlarının su parametrelerindeki ufak değişiklikleri bile algılayabilen ve ani değişikliklerden etkilenen canlılar olduğunu unutmamak gerekir.
Bu nedenle akvaryuma yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Palyaço karidesleri küçük parçalar halinde
kesilip dondurulmuş denizyıldızlarını da yiyebilirler fakat bu yöntem suyu kirletebilir. Başka bir
yöntem ise dayanıklı Protoreaster türü denizyıl-
dızlarından 6 – 7 tanesini bir akvaryuma koyup
bir maket bıçağıyla kestiğiniz yıldızlardan birinin
bacağını karideslere verebilirsiniz. Denizyıldızların bacakları uygun koşullar sağlandığında tekrar
yerine çıkar. Karidesler yıldızın bacağını yedikten
sonra başka bir yıldızın bacağını kesip verebilirsiniz. İlk yıldıza tekrar sıra gelene kadar yıldızın bacağı tekrar yerine çıkmış olur. Elbette bunun için
yıldızların sık sık beslenmesi ve bulundukları akvaryumun su koşullarının çok iyi olması gerekir.
Palyaço karidesleri çiftler halinde yaşarlar ve diğer
palyaço karideslerine karşı bölgecidirler. Cinsiyet
değiştiremedikleri için eğer çift olarak bakmayı
planlıyorsanız yalnızca akvaryumcuda birbirine
zarar vermeden dolaşan bireyleri almanızı öneririm. Bir erkek ve bir dişiyi aynı akvaryuma koyarak çift olmalarını bekleyebilirsiniz fakat eğer
eş tutmazlarsa birbirleriyle denizyıldızlarını paylaşmazlar ve her birine ayrı denizyıldızı vermeniz
gerekir. Ayrıca cinsiyet ayrımı kolay değildir. Erkek dişiden biraz daha küçüktür. Bunun yanında
dişinin karnının altında bulunan yüzme ayaklarının uçları mavi, erkeklerin ise beyazdır.
23
Fotoğraflar: Davut Şems
Davut Şems
Pumping xenia
Sevgili akvaryum plus okurları bu sayımızda yumuşak mercanlardan (soft coral)
Pumping Xenia hakkında elimizden geldiği kadar bilgi ve tecrübelerimizi
paylaşacağız.
Familya: Xeniidae
Pumping xenia, pompom xenia, xenia umbellata,
wite pulse (nabız )coral isimleriyle anılan, Hint ve
Pasifik kökenli olan bu güzel görünümlü yumuşak mercan kimi akvariste göre baş belası kimine göre keyifli bir mercandır. Hiç bir mercanda
görünmeyen sürekli polyp açma kapama hareketiyle akvaryuma hareket kazandırır ve hoş bir
görüntü sağlar. Yeni başlayan hobiciler için ideal bir mercandır. Baş belası diyen hobicilerin sebebi de zararlı olmasından değil, çok hızlı çoğal22
masından ve diğer mercanlara yer bırakmak için
devamlı budamaları gerektiğindendir. Eğer bu
budama işlemi yapılmazsa tüm akvaryumu istila ederler.
Su şartları:
Isı: İdeal ısı 24-26 ºC ama yazın 30 ºC ye kadar rahat yaşar daha yüksek ısılarda küser ve erimeye
başlar. Yaz aylarında fan veya soğutucu kullanılması gereklidir.
Tuzluluk oranı: 1023-1026.
Ph: 8.1-8.4
Kh: 8-12 arası olmalıdır düşük KH i biraz tolere
eder ama daha yüksek KH değerlerinde erimeye başlar.
Akıntı miktarı:
Orta şiddetli akıntıyı severler ama direkt akıntıya
maruz kalmadığı sürece fazla rahatsız olmazlar
yani şiddetli akıntıda da yaşayıp üreye bilirler.
Işık ihtiyacı: Xenialar fotosentetik mercanlardandırlar ve symbiotic alg (zooxanthellae) barındırırlar ve bu alglerden enerji ve karbonhidrat elde
ederler. Xenialar yüksek ışığı severler ışık az geldiğinde boylarını ışık kaynağına doğru uzatırlar
ve pumping (polyplerini açıp kapatma hareketi)
yapmayı bırakırlar. Işık azlığı devam ederse ölürler. Yüksek ışıkta çok hızlı çoğalmaya başlarlar ve
koloni oluştururlar. Xenialar için metal halide, halojen veya T5 floresanlar kullanmalıyız.
Bakım ve gerekli elementler:
Bakımı çok kolay canlılardandır. Uygun şartlarda çok çabuk gelişir ve çoğalırlar. Xeniaların en
önemli özellikleri suda oluşan nitratı besin olarak kullanmaları ve dolayısıyla nitratı (NO3) yok
23
Üretim ve doğal çoğalma: En basit üretilebilen mercandır. Uygun şartlarda abartılı bir şekilde çoğalırlar, doğada eşeyli ve bölünerek çoğalırlar. Eşeyli olarak sperm ve yumurta bırakarak
çoğalırlar. Akvaryumda nadirde olsa gerçekleşiyor ve tek polypli xenialar meydana geliyor ve
büyüyorlar. Birde yan dal vererek veya gövdeleri ikiye ayrılarak çoğalma şekilleri vardır. Doğada ve akvaryumda en hızlı çoğalma şekli olan
dal vermektir. Yeni başlayanlar için mercan üretmek ve çoğaltmak gurur ve keyif verici bir olaydır. Bunu en kolay xenia ile gerçekleştire bilirsiniz. Üretim için xenia kolonisinin yanına küçük taşlar bırakıp xeniaların o taşlara sıçramasını beklemek yeterli olacaktır. Ya da keskin bir jilet veya makasla gövdelerinden kesip akıntı olmadığı bir yere (sump gibi) küçük taşlar üzerine
bırakıp yapışmasını beklemeliyiz. Çok kısa sürede taşlara yapışırlar. Ya da kesilmiş xeniaları iplik veya misina yardımıyla taşlara bağlaya biliriz yapıştıklarında iplikleri çözebiliriz. Gördüğünüz gibi üretmek için oldukça fazla alternatifimiz var.
Pumping xeniaların diğer türleri,silver branch
pumping xenia, green/gold pumping xenia,
pink&wite pumping xenia, blue pumping xenia.
etmeleridir. Balık sayısı fazla olan akvaryumlarda
çok yemlemeden dolayı nitrat yükselir xenia beslemekle nitratı sıfıra indirebiliriz. Benim xenia beslediğim zamanlarda nitrat testinde devamlı sıfır çıkıyordu. Xenialarin ihtiyaçları düzenli su değişimi,
iodin ve trace (iz) elementlerdir. Yüksek ışıkla beraber olağan üstü büyüme ve çoğalma performansı gösteriyorlar.
24
Doğal düşmanları: Birçok yumuşak mercan yiyen balık xeniaları da yer ama en özel xenia ve
aiptasia yiyen ve resif uyumlu (reef safe) olan
balık Filefish’tir. Özellikle SPS (küçük polipli sert
mercanlar) akvaryumlarda aiptasia ve xenia istilasından kurtulmak isteyen akvaristler Filefish
lerden yararlanabilirler.
Keyifli ve sağlıklı mercan besleme dileğiyle, canlılarınıza iyi bakın
Fotoğraflar : Mustafa Erdogar
Mustafa Erdoğar
”Clouded Field” Mustafa Erdoğar 2008
Bitki akvaryumuna giriş I
Bu yazıda bitki akvaryumuna yeni başlayanlar için olabildiğince basite
indirgenmiş, akıl karıştırmayan ve başlangıç için başarılı olup bitki
akvaryumundan zevk almayı sağlayacak bir “low tech” bitki tankı için
temel bilgileri vermeye çalışacağım.
Bitki akvaryumları, canlı su altı bitkileri ile yapılan
akvaryumlardır. Bu akvaryumlarda bitki bakımı
ve peyzaj, öncelikli olarak ele alınır. Balıklar ise
ikinci plandadır. Şuan ülkemizde, akvaryumlarda
kullanılabilecek yaklaşık 200 farklı tür su bitkisinin ithalatı ve üretimi yapılmaktadır. Şekil ve renk
olarak birbirinden farklı bu türlerin akvaryumda
kullanımı, çeşitli taşlar ve dallar gibi doğal dekorasyon malzemelerininde yardımıyla sayısız tasarım seçeneğini bizlere sunar. İşte bu nedenle bitki akvaryumları birçok hobici için görselliği
en yüksek akvaryumlar olarak kabul edilir ve bitki akvaryumu tasarımı dünya çapında önemli bir
yer edinmiş olup bu konuda her yıl uluslararası
tasarım yarışmaları düzenlenmektedir.
Bitki akvaryumlarını kullanılan ekipman teknolojisi ve bakım özellikleriyle genel olarak iki gruba
ayırmak mümkündür:
- Yüksek destekli (high – tech) bitki akvaryumları
- Düşük destekli (low – tech) bitki akvaryumları
High-tech bitki akvaryumları, yüksek ihtiyaçlara sahip zorlu bitkilere uygun sistem elemanlarını içeren ve bakım sağlanan akvaryumlardır. Ayrıca düşük şartlarda yetişebilecek bitkilerde bu
tip tanklarda çok daha hızlı bir gelişim gösterir
ve güzel görünürler. Ne var ki, böyle bir güzelli26
ğin oluşturulması ve sürdürülmesi ciddi anlamda bilgi, tecrübe ve emek ister.
Low-tech bitki akvaryumları, temel ihtiyaçları
düşük veya orta seviyelerdeki bitkilerin bakılmasına yönelik kurulmuş daha basit ve bakımı kolay sistemlerdir. İlk kez bitki akvaryumu kuracaklar için idealdirler.
Bu yazıda bitki akvaryumuna yeni başlayanlar için
olabildiğince basite indirgenmiş, akıl karıştırmayan ve başlangıç için başarılı olup bitki akvaryumundan zevk almayı sağlayacak bir “low tech”
bitki tankı için temel bilgileri vermeye çalışacağım.
Şimdi kendi bilgi ve tecrübelerime dayanarak oluşturduğum en kapsamlı, başarılı olmak için en az
riskin alındığı bir sistemin elemanlarını sırası ile
ele alalım:
İçerik
Akvaryum, yaşayan bir sistemdir ve her sistemde
olduğu gibi birbirleri ile ilişkili, birbirlerine bağımlı elemanlardan oluşur. Bitki akvaryumları
için bu elemanları şu şekilde sıralayabiliriz:
- Tank
- Aydınlatma
- Filtre
- Taban
- Karbondioksit
- Gübreler
- Diğer malzemeler
- Bitkiler
- Balıklar
- Kurulum
- Bakım
Bu elemanlardan biri yada bir kaçında olması gerekenden farklı bir durum oluşursa bu; o elemanın bağlı olduğu tüm diğer elemanları, hatta tüm sistemi olumsuz etkileyebilir. Bitki akvaryumlarında bu durum daha da önem kazanmıştır zira elemanların sayı ve aralarındaki bağların
fazlalığı ve ilişkilerdeki hassasiyetler söz konusudur.
Bununla birlikte bitki akvaryumlarında birden fazla sistem çözümü vardır. Farklı özelliklere sahip
farklı sayıda ele alınabilecek elemanlarla farklı
sistemler kurulabilir. Önemli olan bir sistemin seçilmesi ve onun elemanlarına özel belirtilen şartların eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesi gerektiğidir.
Tank
Tank ya da akvaryum olarak tabir edebileceğimiz,
canlı yaşamını ve tüm görselliği içinde barındıran, genellikle camdan imal edilen elemandır.
Tank seçiminde şu hususlar dikkate alınmalıdır:
Güvenlik: Cam kalınlığı, birleştirme şekli ve düzgünlüğü, silikonların çekilme düzgünlüğü ile yeterince sağlam olan, sizi daha sonradan üzmeyecek bir tank alınması büyük önem taşır.
Görsellik: İsteğe bağlı olmakla birlikte normal
camdan daha şeffaf olan “extra clear” tipi camların kullanılması, camların CNC kesim ve rodajlı
olması, birleşme yerlerinin göze batmaması için
düzgün ve gereğinden kalın çekilmemiş şeffaf
silikon kullanılması gibi özellikler görsellik açısından tankınızı daha yükseğe çıkaracaktır.
Hacim: Tankın brüt hacim olarak çok küçük (50 lt’
den az) veya çok büyük (250 lt’ den fazla) olma27
ması önemlidir. Çok küçük tanklarda su değerlerini dengede tutmak zordur. Dolayısıyla bakımı ve
sağlıklı bir sistem oluşturup başarılı olma çok zorlaşır. Büyük akvaryumlar ise; dizaynın oluşum süresi, bakım, farklı ışıklandırma türleri gerektirebilmesi vb. nedenlerle başlangıç için uygun değildir.
Büyük tankında; daha çeşitli dizaynlar oluşturma,
daha fazla tür bitki ve balık bakabilme gibi artıları olacaktır.
Ölçüler: Ölçüler belirlenirken bazı değer ve oranlara
dikkat edilmesi; ışıklandırmanın sığması, tank içinde rahat bir dizayn yapılabilmesi için yeterli alanı
elde etme ve tankın karşısına geçildiğinde güzel
ve derinlik içeren bir görsellik sağlayabilme açısından önemlidir. Bu oranlar:
* Tankın boyunun kullanılacak florasan uzunluğuna
göre seçilmesi.
* Enin mümkünse en az “boyun yarısı” kadar olması.
* Yüksekliğin mümkünse en fazla “en” kadar olması.
Aydınlatma
Işık, bitkilerin ihtiyaçlarının başında gelir ve diğer
birçok etmen buna bağlı olarak seçilir. Bu nedenle aydınlatma, bitki akvaryumlarındaki en önemli
ve temel elemanlardan biridir.
Bitkiler için ışığın iki önemli özelliği ön plana çıkar:
Niteliği ve şiddeti.
Bu bağlamda yeni başlayanlar için örnek iki ölçü
önerebilirim (değerler “boy*en*yükseklik” şeklinde verilmiştir):
--> 70x35x35 cm
--> 100x50x50 cm
Ölçüler, yukarıda verilen oranlara ve hacim aralığına
göre farklılaştırılabilir. Burada küçük olan tankı seçmek maddi açıdan sizi oldukça rahatlatacağı gibi
28
yaptığınız düzenlemeler ve bakım açısından da
büyük kolaylık sağlayacaktır.
Işığın niteliğinden kasıt, yayılan dalgaboylarıdır.
Her bitki her dalgaboyundaki ışığı aynı seviyede
kullanamaz. Bitkilerin mümkün olduğunca en iyi
seviyede faydalanabileceği ışığı seçmek, sağlıklı
bitkiler ve sağlıklı bir sistem için önemlidir. Işığın
niteliği seçilen lambanın modeli ile kolayca belirlenebilir. Bu sebeple bitkiler için özel üretilmiş
veya güvenilir hobiciler arasında performansı
tecrübe edilmiş ve internet ortamında paylaşılmış modellerin kullanılması uygun olur.
Işık şiddeti miktarı, bitkinin ışık ihtiyacına ve tankın
yüksekliğine göre belirlenir. Low-tech olarak tabir edilen bu sistemlerde genellikle ışık şiddeti
ihtiyacı az veya orta seviye bitkiler kullanılmaktadır. Fizik kuralları gereği tankın yüksekliği arttıkça
tabana düşen ışık şiddeti azalacağından yüksek
tanklarda kaynaktan (lambadan) daha fazla ışık
şiddeti sağlamak gerekmektedir.
Işık şiddeti lümen birimi ile ölçülmekle birlikte akvaryumdaki pratik kullanımında lamba tipi, gücü
(watt) ve sayısının belirlenmesi yeterli olacaktır. Farklı lamba tipleri farklı teknolojilere sahiptir ve verebilecekleri ışık şiddeti farklıdır. Bu nedenle lamba tipi tank yüksekliğine göre belirlenir. Low-tech tanklar için genellikle 50 cm tank
yüksekliğine kadar önerilen lamba tipi T8 floresanlardır. T8 floresanlar özellikle kolay bulunabilirlikleri açısındanda uygun olacaktır. Florasanın
gücü, boyu ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla tank
bölümünde de bahsedildiği gibi tanıkınızın ve
kapağınızın (yada armatürünüzün) boyu ile uygun boyda bir florasan gücü seçmek doğru olacaktır. Tank geneline yayılacak gerekli ışık şiddetini sağlamak ise seçilen güçte alınacak florasan
sayısı ile gerçekleştirilir. Bu sayıyı belirlemek için
öncelikle ihtyaç duyulan toplam ışık miktarı belirlenmelidir. Bunun içinse tecrübeli ve bitki ak-
varyumları konusunda uzmanlaşmış akvaristlerden Yiğit Semerci’ nin ortaya koyduğu ve bende
dahil birçok kişinin oldukça memnun kaldığı bir
formülü veriyorum: ((Boy*en)/50)/s2 (boy ve en
tank boyu ve eni olup “cm” cinsindendir)
Burada S2 bir sabit olup tank yüksekliğine göre
aşağıdaki değerleri alır:
35 cm yükseklik için : 1,3
40 cm yükseklik için : 1,2
45 cm yükseklik için : 1,1
50 cm yükseklik için : 1
29
Belirlenecek toplam güç değeri daha önceden belirlenen tek florasanın güç değerine bölünür. Çıkan sayıda küsüratlar yuvarlandıktan sonra kaç
adet florasan kullanmak gerektiği ortaya çıkmış
olur.
Bu formül dışında kullanılan bir başka yöntemse
tank brüt hacmine bağlı toplam güç ihtiyacını belirlemektir. Buda low-tech tanklar için genel olarak
0,3 – 0,6 watt/litre arasındadır. Bu yöntem bana diğeri kadar sağlıklı gelmemekle birlikte 0,5 watt/litre değerini tavsiye edebilirim.
Filtre
Bitki akvaryumlarında filtre, sirkülasyonu sağlamak
ve balıkların sağlıklı yaşamlarını devam ettirebilmek için gereklidir. (Belki sadece yosun yiyen birkaç küçük canlının bulunduğu bitki akvaryumlarında sadece 1-2 sirkülasyon motoruyla da başarılı olunabilir).
Filtre olarak bitki akvaryumlarında genel kullanım
dış filtre şeklindedir. Bunun dışında biyolojik filtrasyona sahip gelişmiş iç filtrelerde kullanılabilir.
Dış filtreler, büyük filtre hacimleri ve tank içinde
yer kaplamamaları ile ön plana çıkarlar. Dış filtrenin vanalı, sepetli ve pompalı olması kullanım açısından büyük kolaylık sağlayacaktır. Şelale filtreler,
askı filtreler yada sumplar su-hava yüzeyine hareket kazandırıp su içeriğindeki çözünmüş karbondioksit (CO2) gazının kaçmasına neden olduklarından özellikle low-tech bitki akvaryumları için uygun değildirler.
Filtrenin debisi akvaryumun hacmine göre belirlenebilir. Genellikle yeterli sirkülasyonu sağlayacak
brüt (filtre kutusunun üzerinde yazan) filtre debisinin tank brüt hacminin en az 5 katı olması uygundur. Kullanım sırasında ölçülebilecek net filtre debisi oldukça düşük olacağından debisi daha
büyük filtrelerde kullanılabilir. Kısma vanalı olduğu
sürece de istenmeyen bir risk oluşturmayacaktır.
30
Taban
Su bitkilerininde çoğunda diğer birçok bitkide olduğu gibi az yada çok bir kök sistemi vardır. Kökler besin alımı, tutunma gibi bitki hayatını devam ettirmede önemli işlevlere sahiptirler. Bu
nedenle köklerin içinde bulunacağı tabanın kök
gelişimi ve işlevini rahat yerine getirebilmesine
uygun özellikte olması gerekir.
Bitki akvaryumlarında tabanı oluşturan ana malzeme kumdur. Kum seçiminde iki önemli kriter söz
konusudur: Özelliği ve miktarı.
Özellik açısından ele aldığımızda;
Kum seçerken genel olarak iki alternatif vardır:
- Bitkiler için özel olarak üretilmiş kumlar. Bu kumlar genellikle besin içerikli olup, kullanım bilgilerinde belirtilen şekilde, tek başlarına veya üstlerine farklı bir kum örtülerek kullanılabilirler.
- Piyasada bulunabilecek standart kumlar. Bu
kumların besin içeriği olmadığından besin içerikli bitki kumları veya gübreler bölümünde yer
vereceğimiz taban gübreleri ile birlikte kullanımları uygundur. Bu kumların seçiminde özellikle
dikkat edilmesi gereken iki konu vardır:
1- Kumun ortalama tane çapı 1-5 mm aralığında
olmalı.
2- Suya salınım yapmamalı (suyu sertleştirip pH’ ını
arttırmamalı)*
Bu özelliklere uyan her türlü kumun kullanımı uygundur. Örnek olarak tane çapına dikkat edildiği sürece quartz veya silis kum, hem tane çapı
hemde salınım durumuna bakarak dere kumu
kullanılabilir.
* Kumun salınım yapıp yapmadığını az bir miktar alarak üzerine kuvvetli bir asit (tuz ruhu gibi)
dökmek suretiyle anlamak mümkündür. Kumda
köpürme varsa uygun değil demektir.
Miktar açısından ele alırsak;
Genellikle bitki akvaryumlarında tabanın en az 5-7
cm kalınlığında kumla kaplı olması uygun olur
(eğimleri saymazsak ortalamada). İsteğe göre bu
kalınlık 10-15 cm’ e kadar çıkarılabilir. Özellikle tasarım açısından bol eğimli bir taban hazırlandığında kalınlıkta yer yer 20 cm’ e kadar çıkan noktalar bile olabilir. Kumun hacmi (litre olarak) aşağıdaki fomülden hesaplanabilir:
(Boy*en*ortalama kum kalınlığı)/1000 (burada
geçen boy ve en, tank boyu ve eni olup “cm” cinsindendir)
Çoğu yerde kumlar litre ile değil, kg olarak satılmaktadır. Burada kumun yoğunluğu işin içine gireceğinden litre ve kg hesabı birbirini tutmayacağı gibi kumun cinsine ve tane boyutuna bağlı
olarak ağırlığı çok değişkenlik gösterecektir. Dolayısıyla kumu her zaman fazla almak iyi olur. Bunun için hesaplamayı yoğunluğu bilinmeyen
kumlar için en az 8 cm kalınlığa göre yapmak uygun olacaktır.
Karbondioksit (CO2)
Karbondioksit, bitkiler için ışıktan sonraki en önemli ihtiyaçtır. Fotosentez işlemini gerçekleştirmeleri buna bağlıdır. Su bitkileri, sudaki çözünmüş
CO2’ yi kullanırlar.
Suya CO2 kazandıran kaynaklar; balık ve omurgasızlar, bakteriler ve bitkilerin ışıksız ortamdaki faaliyetleridir. High-tech tanklarda, bitki türlerine ve
kullanılan ışığa oranla sağlıklı bitkiler ve sistemler
oluşturmak için bu kaynaklar genellikle yetmez
ve dışarıdan ek CO2 enjekte etmek gerekir. Bu işlem, taşıdığı riskler nedeniyle testlerle ve kontrollü olarak yapılması gereken bir işlemdir. Ancak
bu yazıda anlatılan low-tech sistemlerde buna
gerek yoktur. Önemli olan memcut kaynaklardan sağlanan CO2 gazının mümkün olduğunca
sudan kaçmasını engellemektir. CO2’i sudan kaçıran en önemli etken su yüzeyi hareketi veya
havalandırmadır. Bu nedenle tankta mümkün
olduğunca hareketsiz bir su yüzeyi sağlamak ve
mecbur kalınmadıkça havalandırma işlemi (hava
motoru kullanma) yapılmaması uygun olur.
Önümüzdeki sayıda gübreler konusu ile elemanlarımızı tanımaya devam edeceğiz.
27
Refet Ali
Yalçın
Akvaryum hobisinde ışık çoğu zaman en kapalı kutu olmuştur. Işığın yapısı
gereği onu anlamak, sınıflandırmak ve ışık kaynağı olan lambalar arasından
seçim yapmak kolay değildir. Bu yazıda detaylıca ışığı anlatmaya çalışacağım.
Radyasyon denildiğinde ilk akla gelen şey zararlı
ışınlardır, bu doğru ancak eksik bir tespittir. Zararlı olan X ışınları gibi UV ışınları, ışık, radyo dalgaları gibi dalgalar da radyasyondur. Bir elektromanyetik dalganın en önemli özelliği dalga boyudur. Işığın da rengini belirleyen tek faktör dalga boyudur.
Figür 2: Solda güneşin sağda ise dünyanın yaydığı radyasyon.
Figür 1: Elektromanyetik dalgalar
Işık elektromanyetik radyasyonların görülebilen
kısmına denir. Figür 1’den görebileceğimiz gibi
ışık, elektromanyetik radyasyon skalasının küçük
bir kısmını kapsar. O kadar elektomanyetik dalga
içinde bu kısmı görebilmemizin önemli bir nedeni vardır. Bunun anlamak için Figür 2’deki skalada güneşin dağılımına bakmamız gerekir.
Dağılımda görüldüğü gibi görülebilir elektromanyetik radyasyon skalasında, güneşin yaydığı radyasyon en yüksek seviyededir. Canlıların görme
yetileri de en kolay şekilde görebilmeleri için en
ağırlıklı ışığın dalga boyunda en fazladır.
32
Kelvin
Evrende sıcaklığı olan her şey radyasyon yayar, biz
de radyasyon yaymaktayız ancak sıcaklığımız
düşük olduğu için bu radyasyon skalanın kızılötesi tarafında kalmakta ve insan gözü ile görülmemektedir. Doğada piton yılanı gibi bazı yılanlar, kan emen yarasa ve kan emen bazı böceklerin kızılötesi alıcıları sayesinde sıcakkanlı hayvanları tespit etmektedirler. Plank yasası sıcaklığa
göre yayılan bu radyasyonun hangi dalga boylarında ne kadar olduğunu bilmemizi sağlar. Bu
yasa “kara nesne” olarak tanımlanan, doğada var
olmayan ideal bir nesne için tanımlanmıştır. Ancak güneş bu kara nesnenin özelliklerine yakın
bir grafik çizmektedir.
Bu denklemde T; Kelvin cinsinden sıcaklık, λ ise dalga boyudur. (Diğer h,c,k gibi semboller sabit sayılardır) Kelvin cinsinden sıcaklığı bulmak için
selsiyus dereceye 273.15 (yaklaşlık 273) eklenir.
Örneğin insan vücudu 36 selsiyus derece, yani
(36+273)=309 Kelvin’dir. Kelvin kısaca K ile gösterilir. Yukarıdaki denkleme kelvin konularak aşağıda görülen grafikler elde edilebilir. Kırmızı olan
grafik güneşin sıcaklığı verilerek çizilen grafiktir,
güneşin gerçekte yaydığı radyasyon ile büyük
benzerlik gösterir. Mavi olan ise eğer güneş 5777
değil de 7000K olsaydı nasıl bir dağılım olacağının grafiğidir. Yeşil de benzer şekilde daha düşük
sıcaklık olan 4000K’in grafiğidir.
denklem bize verilse ve sonucunun 5 olduğunu
bilsek, bize 5 sonucunu veren sayılardan emin
olamayız, çünkü 5 sonucunu verebilecek sonsuz
sayıda kombinasyon var. F(2,1), F(1,3), F(0,5) gibi
çözüm kümeleri bize 5’i verir. Kelvin değeri de
bu şekilde bize lambanın ne renkte görüneceğine dair aşağı yukarı bir fikir verse de hangi dalga
boylarında ne kadar ışık sağladığına dair bir bilgi vermez. Hatta aynı kelvin derecelerinde farklı renkler görülebilir. Örneğin 10.000 Kelvin bir
lamba beyaz da pembe de görülebilir. Kelvin değerinin bize net bilgi veremeyen, sadece ne renk
göründüğü hakkında aşağı yukarı fikir veren bir
yardımcı kılavuzdur, fotosentetik canlılarımız için
bir lamba seçerken faydalı olmaz.
Figür 4’de soldaki bir firmanın aqua glo markalı
ürünü, sağdaki ise aynı firmanın power glo markalı ürünü. Ürünlerin ikisi de 18000 K. Görüldüğü gibi spektrumlarında ciddi farklar var, verdiği
renkler aynı değil ancak aynı kelvindeler. Yukarıdaki denklem örneğindeki gibi birisi F(2,1)’den 5,
birisi F(1,3)’den beş geldi, kaynaklar farklı sonuç
aynı. Ancak biz bu sonucu (yani Kelvini) spektrumu anlamada, bir başka deyişle lamba seçiminde kullanamayız.
Figür 3: Sıcaklığa göre ışınım - dalgaboyu grafiği.
Yukarıda gördüğümüz gibi sıcaklık düştükçe ağırlık
sağa (kırmızı dalga boyuna) doğru, yükseldikçe
de sola yani mavi dalga boyuna doğru kaymaktadır. Piyasada satılan pek çok lambada Kelvin
değeri verilir, o değer vasıtası ile ışığın nasıl bir
renkte yandığı öngörülebilir. Yalnız bahsi geçen
lambalar gerçekten binlerce dereceye çıkmadığı
için o Kelvin ifadesi o lambanın Figür 3’deki gibi
bir ışıma yapmadığı anlamına gelmektedir. Örnek olarak güneşe yakın olan 5800 Kelvin bir floresan alırsanız rengi güneşe benzer olsa da, dalga boyu diagramı güneşten çok farklı olacaktır.
A model bir ışığın Kelvin değeri hesaplanırken
kromatik ölçü diagramından denklemler kullanılarak hesaplanır ve eğer bir kara nesne kaç derece olsaydı, A model ışık ile aynı renkte ışık verirdi sorusuna cevap verir. Bu bilgi bize ne yazık
ki elimizdeki ışığın dalga boyu diagramını vermez. Denklemleri yazıyı karıştırmamak için buraya yazmaya gerek duymadım basit bir denklemden örnek vermek gerekirse F(x,y)=2x+y denklemini düşünebiliriz. F(2,1) ‘de 5 değerini alıyoruz, F(1,3)’de de 5 değerini alıyoruz. Yani bizim
elimizde dalgaboyu ve güç skalası varken biz
Kelvin değerini ve hangi renkte ne kadar ağırlıkta ışık verdiğini bilebiliyoruz. Ancak yukarıdaki
Figür 4: Aqua-Glo ve Power Glo dalga boyları.
Lümen
Lümen insan gözünün görebildiği ışık gücüdür. İnsan gözü Figür 3’de görüldüğü gibi en çok (555
nm) yeşil dalga boyunda hassastır. Figür 5’den;
aynı güçten 10 tane 650 nanometre (kırmızı) ışığın, 1 tane 550 nanometre dalga boyundaki ışıkla insan gözüne aynı güçte görüneceğini çıkartabiliriz.
Figür 5: İnsan gözünün duyarlılığı
33
Bildiğimiz gibi pek çok elektrikli cihazda A B C enerji sınıfları mevcuttur. Benzer şekilde lambalar da
bu şekilde sınıflandırılır. Lambaların büyük yüzdesinin amacı insan görselliğine hizmet etmek
olduğundan verimleri lümene göre değerlendirilir. Bir lambanın görsel verimini Watt başına düşen lümenden çıkartabiliriz. Aynı kalitedeki yeşil, mavi ve kırmızı ledlerden yeşillerin lümeninin
yüksek olması yeşil ledin daha iyi üretildiğinden
veya daha kaliteli olmasından değil, insan gözünün yeşili daha parlak görmesinden kaynaklanır. Bu durumda tüm ışıklar yeşil olursa çok verimli ve çok iyi olur gibi bir görüş ortaya çıkabilir ancak işin bir de estetik boyutu var. Çevremizdeki maddelerin kendine has renkleri vardır, bu
renkleri gösterebilmeleri için üzerlerine ışık düşmesi ve onların yansıttığı ışıkların da bizim gözümüze gelmesi gereklidir. Eğer kırmızı bir balığın
üzerine sadece yeşil spektrumu olan bir ışık gönderirseniz balığın kırmızısını göremezsiniz. Işığın
gerçek renkleri gösterme oranını belirten değere CRI denir.
CRI
CRI color rendering index’dir. Color rendering index ne kadar yüksek ise, o ışık altında bir cisim
gerçek renklerini o kadar iyi gösterir. Verimsiz
olan eski tip ampuller ve halojen lambalarda CRI
tam değeri olan 100’e yakındır. Geniş spektrumlu metal halidelerde de oldukça yüksek (96) CRI
değerlere ulaşılır. Bu değer soğuk renk veren Trifosfor floresanlarda 90’lara, sıcak renk verenlerinde ise 73’lere kadar düşmektedir. Listenin tamamına Tablo 1’den bakabilirsiniz. Ampulde neden
CRI’nın yüksek olduğuna ampulün anlatıldığı kısımda değinilmiştir.
Işık kaynağı
Kelvin
CRI
Düşük Basınçlı Sodyum
1800
~5
Yüksek Basınçlı Sodyum
2100
24
Halofosfat Sıcak Beyaz Floresan
2940
51
Halofosfat Soğuk Beyaz Floresan
4230
64
Tri-phosphor Sıcak Beyaz Floresan
2940
73
Halofosfat Soğuk Günışığı Floresan
6430
76
Kuartz Metal Halide
4200
85
Tri-fosfor Soğuk Beyaz Floresan
4080
89
Seramik Metal Halide
5400
96
Ampül/Halojen Lamba
3200
100
Tablo 1
34
Lambalar
Işık ve en büyük ışık kaynağı güneş ile ilgili bilgiler
ardından, sıra yapay ışık kaynakları olan lambalara geldi. Piyasada pek çok lamba mevcut, bu
lambaların çalışma prensiplerini ve birbirlerinden farkına bakalım.
Işık, lambalarda benzer şekilde yaratılır. Işıma yapacak atoma enerji verilerek elektronu bir seviye
yukarıya çıkartılır. Ardından elektron bu seviyede
stabil kalamaz ve geri döner. Geri dönerken de
aldığı enerjiyi geriye elektromanyetik radyasyon
olarak verir. Bu radyasyonun hangi dalga boyunda olduğu atoma ve enerji seviyelerine bağlıdır.
Lambalarda verimi etkileyen en önemli faktör bu
seviye atlatılan elektronun nasıl atlatıldığıdır.
Tungsten Lambalar
Tungsten lambalar bildiğimiz ampuldür. Son derece verimsiz olduğu için pek çok ülkede satışı yasaklanmıştır. Çalışma mantığı güneşin verdiği ışık
gibi yüksek sıcaklıklara gelerek ışıma yapmaktır,
elektronlar ısıtılarak bir üst seviyeye atlatılır. Isıtılan malzeme bir metal olan tungstendır. Demir
tungsten’dan daha iyi bir ışık saçıcı olsa da, erime
sıcaklığı düşük olduğu için kullanılamamıştır. Demirin ısıtılınca kızarması ile tamamen aynı mantıktır. Daha yüksek sıcaklıklarda Figür 4’den hatırlayacağımız gibi daha fazla ışıma yapmaktadır.
Figür 6: Tungsten’ın ışınımı.
Tungsten’ın sıcaklığına göre yaptığı ışıma Figür
5’den görülebilir. Kırmızı çizgiler arasında kalan
kısım görülebilir düzeydeki ışımalardır, onun solunda ve ağırlıklı olarak sağında kalan kısım ise sırasıyla görülemeyen UV ve kızılötesi dalga boylarındaki radyasyondur. Aldığı gücün büyük kısmını görülemeyen dalga boylarında yaydığından
aydınlatma için oldukça verimsiz bir seçenektir.
Kırmızıçizgi aralığında ise tam spektrumda ışıma
yaptığından tüm renkleri verir ve tama yakın CRI
değerine sahiptir.
Floresan lambalar
Floresan lambaların içerisinde bir soygaz (Argon)
ve civa bulunur. Lambaya yüksek voltaj verildiğinde içindeki iyonlaşmış gaz hareketlenir, bu
durum sıvı haldeki civanın buharlaşmasına neden olur. Bir süre sonra civa buharı ile serbest
iyonlar çarpışarak elektronların seviye atlamasına neden olur. Ardından elektronlar normal seviyeye inerek ışıma yaparlar. Ancak bir sorun vardır, yapılan ışıma ultraviyole spektrumdadır ve
bu yüzden görülemez. İşte tam bu nedenle florasan tüpler dışarıdan gördüğümüz beyaz fosfor ile kaplanır. Fosfor ultraviyole ışınları soğurup
bizim görebildiğimiz dalgaboylarında ışık yayar.
Floresanlarda renk olarak belirleyici şey etrafındaki fosfor tabakasıdır.
Floresanlar genişliklerine göre T12, T8, T5 gibi kategorilere ayrılır. T’den gelen sonra sayı 8’e bölünürse lambanın çapının inç biriminden değeri
bulunur. Örneğin T5 lamba 5/8=0,623 inç’dir bu
da yaklaşık 1.6 cm eder. T5 lambalar aynı güçteki
T8lerden, T12ler de T8 lerden daha yoğun ışık verirler. T5 lambaların çıkış güçlerine göre, normal,
yüksek çıkış (HO), çok yüksek çıkış (VHO) tipleri bulunmaktadır. Derin akvaryumlar ve/veya bol
ışıklandırma isteyen canlılar için yüksek çıkışlı floresanlar tercih edilmelidir. Bunun nedenine ışığın azalması başlığında değinilmiştir.
Floresanların en büyük dezavantajları kısa ömürleridir. Özellikle mavi spektrumlarını diğerlerine
nazaran çok daha kısa sürede kaybedeler. Akvaryum ışığı üreten büyük bir firmaya lamba ömrünü sorduğumda şu cevabı aldım. “Teknik olarak
T5 floresanlarımızın ömrü 15000 saattir. Ancak
3000-5000 saat sonra ışık çıkışı ilk halinin %90’ını
koruyor ve çoğu dalga boyu stabil kalıyor. Bu süreden sonra özellikle mavi spektrum adım adım
düşüyor.” Floresanlar en kötü ihtimalle senede
bir değiştirilmelidir. Floresan lambaların ömürlerinin kayda değer bir kısmı açılıp kapanması sırasında harcanmaktadır, bu nedenle açıp kapatmayı yapan balastın kalitesi önemlidir. Timer ile
günde 4-5 defa ışıklarınızı açıp kapamak da lamba ömrünüzü normalden daha hızlı bir şekilde
geriye götürecektir.
Son dönemlerde akvaryumlar için geniş spektrumları çıkmış olsa da floresanların çok büyük yüzdesinin dalga boyu aşağıdaki gibi bir davranış gösterir.
Figür 7: Okullarda, iş yerlerinde kullanılan standart 6500K floresanın dalga boyu.
Tri fosfor dediğimiz 3 ayrı fosfor mavi, yeşil ve turuncu kısımlarda 3 zıplama yapar, araları genellikle boştur. Bu nedenle CRI değerleri fazla yüksek değildir. En büyük zıplama da yüksek lümenli olsun diye yeşilde yapılır. Bitkilere özel floresanlarda fosforlar göze yönelik değil, fotosentetik canlılara yönelik yüksek mavi ve kırmızı spektrumda ayarlanır (Örnek: Figür 8)
Figür 8: Bitkiye özel floresanın dalga boyu güç dağılımı.
Aynı şekilde yüksek görsellik katmak için geniş
spektrumlarda ışıma yapan floresanlar da mevcuttur. Bunların bitkiler için özel floresanlarla beraber kullanılması bitki floresanlarının neden olduğu görsellik eksikliğini kaldıracaktır.
Figür 9: Geniş spektrumlu floresan dalga boyu güç dağılımı.
Tasarruflu Lambalar?
Tasarruflu lambalar küçük floresanlardır. Akvaryumlar için kullanılmalarının bir anlamı yoktur.
Tüp şeklindeki normal floresanlar zaten akvaryum şekli için oldukça uygun ve tasarruflulardan
35
daha verimli bir yapıdadır bu nedenle bildiğim
kadarıyla hiçbir firmanın akvaryumlar için üretilmiş bir tasarruflu lambası yoktur. Tasarruflu lambanın en büyük özelliği dibinde balastıyla hazır
gelmesi hazır şekilde duya takılması ve böylece
kurulum derdi olmamasıdır, ancak bu avantajı
normal floresanın yerini alabilecek kadar büyük
bir avantaj değildir.
Metal Halideler
Metal halideler de floresanlar gibi gaz deşarjlı lambalardır. Floresanlardan farklı olarak yüksek basınç altında çalışırlar ve argon ve civa dışında
halide karışımları vardır, bu karışımların oranına
göre gücün dalga boylarındaki dağılımı, başka
bir deyişle lambanın rengi ayarlanır. Metal halideler noktasal ışık kaynakları olduğu için oldukça yoğun bir ışık verirler bu sayede uzun mesafeleri aydınlatmada kullanılabilirler. Piyasada genel amaçlı satılan metal halideler geniş spektrumludur.
Figür 10: Metal halide dalga boyu.
Metal halidelerin akvaryumlar için özel yapılmışları vardır. Deniz akvaryumları için mavi spektrum
ağırlıkta, bitkiler için ise kırmızı ve mavi ağırlıkta
olurlar. Hangi ışığı seçmeliyim başlığında metal
halidelerin başlıca dezavantajlarına değinilmiştir.
Fotosentetik canlılar olan tanklarda geniş spektrumlu ışıkların temel ışık olarak kullanılması ciddi
yosun sorunları doğurur. Geniş spektrumlu lambalar, hedefe yönelik lambalara destek olarak
görsellik katması için eklenmelidir. Fotosenteze
destek olan lambalar 8-10 saat yanarken, görselliğe destek olan geniş spektrumlu lambalar akvaryumun seyredileceği öğle veya akşam saatlerinde 4-5 saat yanabilir.
Led
Led teknolojisi çok yeni olmasa da son dönemlerde gelişimi çok hızlandırılmış bir teknolojidir.
LED’in açılımı Light Emiting Diode, Türkçesi ile
ışık yayan diyottur. Diyot ise elektrik akımını tek
bir yönde ileten yarıiletkene denir. LED de diğer
ışık kaynakları gibi elektronların seviye atlatılması ile ışık üretir. Bu seviye atlatılması ise diğer yöntemlerden farklıdır. Yarı iletkenler yapılarına ilet-
36
ken atom eklenerek zenginleştirilir. Elektron boşluğu yaratılan ve elektronu bulunan zenginleştirilen iki ayrı iletkenin karşılıklı koyulup uygun
yönlerde gerilim verince elektron boşlukları dolarak ışık yayılması sağlanır. Bu teknoloji eskiden
beridir televizyon kumandası gibi bilindik cihazlarda kullanılırdı. Kumandanın ucundaki görülemeyen kızılötesi dalga yayan lamba da bir leddir. Farklı malzemeler kullanarak önce görülebilir dalga yayılması sağlanmış, son dönemlerde daha da geliştirilerek 3 tabakalı OLED’ler yapılmıştır. O harfi kullanılan organik plastiklerden
gelmektedir. Bu teknoloji sayesinde ileride katlanabilen televizyonları görebileceğiz.
Ledler piyasaya hızlı bir giriş yaptılar. 2011 başı itibarı ile bilinenin aksine piyasadaki ledler pek çok
floresandan daha verimsizlerdir. Floresanların lümen bazlı verimleri 80-100 arasında iken, ledlerin 4.5 ile 150 arasındadır (bkz: Tablo 2). Ne yazık
ki piyasada bulunan uygun fiyatlı ledler düşük
verime sahipler. Floresanın üretebileceği kadar
ışığı verecek uygun fiyatlı ledleri bir araya getirince hem kurulum masrafı olarak hem de elektrik masrafı olarak daha büyük yükün altına girilir.
Şu anda verimli olan ledler pahalı ve halen gelişmekteler. Bu nedenle ya beklemek ya da yüksek meblağlar verip akvaryumlar için özel verimli ledlerden almak gerekli. Led ışıkların spektrumu şu şekildedir:
Figür 11: Led Dalga boyu
Görüldüğü gibi tek bir ledin geniş bir spektrumu
yoktur. İyi renk ve geniş spektrum elde etmek
için ledleri kombine bir şekilde kullanmak gereklidir. Bu bir dezavantaj değil avantajdır, böylece
istediğimiz kadar lamba kullanarak istediğimiz
spektrum dağılımını elde edebiliriz. Zaten yurt
dışında bitkiler için satılan ledler kırmızı ve mavi
ağırlıklı olmak üzere diğer ledlerle karışık şekilde
hazırlanmaktadırlar. İleride akvaryum teknolojisi
hiç şüphesiz lede doğru kayacaktır ancak 2011
başı itibarı ile led ile aydınlatma yapmak istiyorsanız bu işi iyi bilen ve elinde verimli kaliteli ledler bulunduran firmalardan veya ebay gibi sitelerden spektrumlarına bakarak power ledler alıp
işi bilen elektrikçilere kurdurmanız gerekir. Büyük Avrupa ve Amerika firmaları ledli armatürlerin fiyatını makul seviyeye çekip üretip yaygınlaştırmadıkça uzak doğudan gelen ledli lambalara
şüphe ile bakmanızı öneririm. Muhtemelen floresanlardan daha verimsiz olacaklardır.
Verim Karşılaştırması
Kategori
Ampül
LED
Floresan
Gaz
Deşarjlı
Tip
100–200 W
tungsten ampül
12’deki gibi ışık aşınızın 70 dereceyi geçtiği oluyorsa kenarların ışık alması için ışık sayısını arttırmanız gerekir.
Figür 12: Işığın yüzeye gelme açısı.
Toplam Lümen Yüzde Lümen
Verimi (lm/W)
Verimi
13.8–15.2
% 2.0–2.2
100–200–500 W tung16.7–17.6–19.8 % 2.4–2.6–2.9
sten cam halojen
Beyaz LED
(güç kaynağındaki
4.5–150
kayıp hesaplanmadan)
% 0.66–22.0
9–32 W
Tasarruflu Lamba
46–75
% 8–11.45
T8 Lamba
Elektronik Balast
80–100
% 12–15
T5 Floresan
70–104.2
% 10–15.63
Yüksek Basınçlı
Sodyum Lamba
85–150
% 12–22
Düşük Basınçlı
Sodyum Lamba
100–200
% 15–29
Metal Halide Lamba
65–115
% 9.5–17
Sudaki en ciddi kayıp soğurulma ile olur. Işığın sudaki soğurması dalga boyuna göre değişir [figür
16]. Dalga boyu uzadıkça (kırmızıya doğru gittikçe) ışık daha çok soğurulur (arada azalma artmalar olsa da kırmızıya doğru gittikçe genel gidiş
daha çok soğrulma yönündedir). Bu nedenle denizin dibine en çok mavi, en az kırmızı ışık iner. 3
dalga boyu için yaptığım hesaplamalar sonucu
elde ettiğim çizimler şu şekildedir.
Figür 13: 700 nm dalga boyunda ışığın suda soğrulması
Tablo 2: Lümene göre ışık verimi karşılaştırması.
Işığın Azalması
Işığın gücünün azalması ile ilgili forumlarda ve çok
sayıda yanlış bilgilendirme mevcut. Işık lambadan çıktıktan sonra havada ciddi bir soğrulma ve
saçılma olmadan ilerler. Işığın akvaryuma geldiğinde ilk kayba uğradığı yer su yüzeyidir. Su yüzeyinde ışığın bir kısmı yansıma yapar ancak 60
derecede bile ışığın %10’u ancak kaybolur. 70
derecenin üzerinde ise çok ciddi kayıplar başlıyor. Eğer akvaryumunuzda metal halide gibi
noktasal ışık kaynakları kullanıyorsanız ve Figür
Figür 14: 550 nm dalga boyunda ışığın suda soğrulması
37
Figür 17: Birim alana düşen ışık kaynağından uzaklaştıkça ki seyri.
Figür 15: 400 nm dalga boyunda ışığın suda soğrulması
Grafikler şu şekilde yorumlanabilir. 50 cmlik yüksekliğe sahip bi akvaryumun dibine gelen ışığın
mavi dalga boyunun %97’si kalır sadece %3’ü soğurulur. 550 nanometrelik yeşil dalga boyunda
ise aynı tankta tabana %98lik bir ışık ulaşır. Kırmızı dalga boyunun ise ancak %74’ü tabana inebilirken %26’sı soğrulur.
Bakıldığında yeşil ve mavi spektrumda 1 metre derinlikte bile ciddi bir azalma görünmüyor. Mavi
dalga boyunda azalma yoksa deniz akvaryumlarında akvaryumu epeyi derin yapabilirim gibi
bir çıkarım yapılabilir ancak bunun pratikte böyle olmadığını biliyoruz. Peki derine gittikçe ışığın
azalmasını başka ne etkiliyor olabilir? Işığın azalmasının diğer nedeni ise aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi ışığın ilerledikçe yayılmasıdır. Işığın yayılırken soğrulmadığını varsayarsak, bu halkaların her biri aynı güçte ışık taşırlar. Ancak üzerlerindeki aynı boydaki küçük siyah ile işaretlenmiş
alanı düşünürsek bu alana düşen ışık gücü halka
büyüdükçe azalacaktır. Aynı ışığın düştüğü alan
arttıkça, alan başına düşen ışık da azalıyor.
Figür 16: Işığın ilerlerken ki dağılımı
38
Durumun ciddiyetini en iyi anlatan Figür sanıyorum Figür 17’dir. Bu figürde Alttaki sayılar (1020-40-60-70) ışık kaynaklığından uzaklığı, soldaki
sayılar ise (0.2-0.4-0.6-0.8) Birim alana düşen ışık
gücünü gösteriyor. Işık kaynağının su yüzeyinin
10 cm yukarısında olduğunu düşünelim. Örneğin ışık kaynağından 10 cm uzakta olan su yüzeyinde 1 birimlik alana 1 birim ışık düşüyorken 40
cm uzaktaki 1 birim alana 0.25 birim ışık, 70 cm
uzaklığındaki 1 birim alana ise 0.143 birim ışık
düşer. Yani aynı ışığı bir 30 cm yüksekliğindeki bir
de 60 cm yüksekliğindeki tanklara koyarsanız ikisinde de su yüzeyine gelen bitki aynı ışığı alırken,
30 cm yüksekliğindeki akvaryumdaki taban bitkisi 0.25 birim, 60 cm yüksekliğindeki akvaryumdaki taban bitkisi 0.143 birim ışık alacaktır. Üstelik
bu azalma sadece ışığın dağıldıkça yoğunluğunun azalmasından kaynaklanan azalmadır, soğrulma ve yüzey yansıması gibi azalmalar dahil
değildir. Buradan kaba bir hesap ile 30 cm’e 1 ışık
koyuyorsak, 60 cm’e 2 ışık koymamız gerektiğini
hesaplayabiliriz. Bu grafik ve hesaplamalar çember gibi yayılan dalga üzerinden yapılmıştır, floresanlar ince uzun olduğu için bu şekilde bir dağılım yaptıklarını varsayabiliriz ancak metal halide ve led gibi ışıklar noktasal ışık kaynağıdır ve
küresel bir yayılma yaparlar. Bu durumda doğru
uzaklıkla doğru orantılı değil uzaklığın karesiyle
doğru orantılı bir azalma olur ancak noktasal ışık
kaynakları çok daha yoğun olduğu için bu eksikliği kapatır ve yine yukarıdaki grafikle aşağı yukarı benzer bir hale gelir.
Sarımtırak ve kirli sularda soğrulma oldukça arttığı
gibi bir de ışığın saçılması devreye girer ki ışığın
yok olması ciddi derecede artar, o nedenle temiz
ve berrak suyun önemi fazladır. Işığın tabana gittikçe azalmasının en büyük nedeni yukarıdaki figürdeki dağılmadır.
Işığın Akvaryum İçinde Dağılımı
Işık kaynağı akvaryuma çok yakın olduğu için Akvaryumun her tarafını eşit olarak aydınlatmak
mümkün değildir. Yukarıdaki başlıkta ışığın yukarıdan aşağıya indikçe nasıl azaldığını gördük. Akvaryumda sağdan sola ve eninden de önden geriye giderken de ışık şiddetinde azalma görülür.
Akvaryumun orta bölgesi daha çok ışık alır. Üzerindeki ışık her ne kadar aynı olsa da, orta bölgeler bu ışıktan daha yakın mesafeden faydalandığı
için daha kuvvetli bir şekilde aydınlanırlar.
Figür 18: Işığın akvaryumun sağ ve soluna gittikçeki güç dağılımı
Grafikte görüldüğü gibi 100 cm boyunda 50 cm
yüksekliğinde bir tankın 10 cm üzerine; metal
halide, 60 cm’lik floresan ve 90 cm’lik floresan konulduğunda ortaya 1 birim ışık düşerken akvaryumun geri kalanına kaç birim ışık düştüğünün
grafiği verilmiştir. Metal halide yeşil, 60’lık floresan mavi, 90’lık floresan ise kırmızı ile çizilmiştir. Eğer floresan 90 cm olursa ortaya 1 birim ışık
düşerken, en kenara 0.635 birim ışık düşecektir.
Bu sayı 60 cm’lik floresanda 0.54, metal halidede ise 0.45’dir. Bu grafik ışık boyunun akvaryum
boyuna yakın olduğu zaman kenarların ortaya
göre nasıl etkilendiğini göstermek için çizilmiştir.
60cm floresanı 90 cm ile değiştirince tabi ki ortası da daha çok ışık alır ancak vurgulamak istediğim şey kenarların ortadaki ışığa oranı olduğu
için bu şekilde normalize edilmiş bir grafik çizdirdim. Işık boyunu akvaryum boyuna yakın tutmaya özen gösterirken, daha güçlü ışık isteyen ve
kısa boyu nedeniyle tabanda daha az ışık almak
zorunda kalan bitkileri ortada, eğer ışık güçsüzse
az ışık isteyen bitkileri ise kenarlara dikmek gerekir. Bitkilerinizi almadan önce ışık gereksinimlerini öğrenmekte fayda vardır, genel olarak geniş
yapraklı ve yeşil bitkiler az ışık, ince yapraklı, kır-
mızı renkli bitkiler ise bol ışık isterler. Metal halideler ışığın daha iyi yayılması için biraz daha yukarı konulur.
Reflektörler
Reflektörler oldukça önemli aydınlatma ekipmanlarıdır. Floresan ve metal halideler yapıları gereği 360 derece ışık yayarlar, akvaryuma ulaşmayıp
yukarıya giden ışığı en az kayıpla aşağıya yansıtmak için kaliteli, suda kararıp özelliğini kaybetmeyen, iyi yansıtıcı olan reflektörler kullanmalıyız. İyi bir reflektör bir floresandan veya metal
halideden faydalanma miktarını neredeyse ikiye
katlar, bu miktar asla küçümsenmemeli, uygun
şekilde bükülmüş, bu iş için yapılmış kaliteli reflektörler kullanılmalıdır.
Balastlar
Balast seçimi oldukça önemlidir. Lambadan en iyi
performansı almak için kullanacağınız floresanı üreten firmanın önerdiği marka ve modeldeki balastı kullanmak gereklidir. Bir güçmetre yardımı ile cihazların ne kadar elektrik çektiğine bakarken 6 adet 36 wattlık T8 floresan bağlı armatürlerinin bağlı olduğu üçlü prize giden gücü
ölçtüm. 216 civarı watt çekmesi gereken armatür 150 watt civarı güç çekiyordu bunun nedeni balastların uygun olmamasıydı. Floresan ve
metal halide gibi gaz deşarjlı lambaların elektriği çektikçe hareketlenen iyonlardan dolayı rezistansı düşer ve daha çok akım çekmek isterler, bunu da balast düzenler. Uygun bir balast olmazsa lambaya uygun akım gitmez, verimsiz çalışma, titreme, fazla akım çekerek lamba ömrünün kısalması, az akım ile alınabilecekten daha
düşük düzeyde bir ışık alınması gibi sorunlarla
karşılaşılana bilinir. Balastlar su ve nemden uzak,
açık rahat soğuyabilecekleri ortamlara konulmalıdır.
Nasıl bir ışıklandırma seçilmeli?
Temel bilgileri kullanıp yorumlayarak mevcut sistemimiz için en mantıklı ışığı seçmemiz gerekir. Seçimi yaparken kendimize sormamız gereken şunlardır:
- Fotosentetik (bitki, mercan) canlılar bakacak
mıyım?
- Akvaryumumun boyutu ne olacak?
- Ne kadarlık bir bütçe ayıracağım?
Eğer fontosentetik bir canlı bakmayacaksanız seçimi tamamen kendi gözlerinize göre yapabilirsi-
39
niz. Seçim yaparken en iyi verimi alabilmek için
lümeni yüksek lambaları tercih edin. Bunun yanında spektrumu geniş olan bir lamba da eklerseniz akvaryumunuzdaki canlıların tüm renklerini görebilirsiniz.
Eğer fotosentetik canlılar bakacaksanız önceliği
onların ihtiyaçlarına göre belirlemeniz gerekir.
Fotosentetik canlılar dışarıdan besin alıp o besinin enerjisini kullanmazlar. Üzerlerine ışık ile gelen enerjiyi kullanabilecekleri enerjiye çevirirler.
Eğer ışıktan kullandıkları kadar enerji alamazlarsa ölürler. İnsan gözünün en çok hangi dalga
boylarına duyarlı olduğunu Figür 5’de görmüştük. Fotosentetik canlılar için ise durum terstir.
Bu canlıların büyük çoğunluğu yeşilde en az ışık
tutarken mavi ve kırmızı dalga boylarında yüksek
miktarda ışık tutarlar.
Işığı absorbe eden birçok pigment vardır. Bunlardan bazıları klorofil-a, klorofil-b, klorofil-c-1,
klorofil-c-2, klorofil-d, klorofil-f’dir. Bitkilerde klorofil a ve klorofil b görülür. Bunların ışığı tutma
Figür 19: Klorofil a ve b’nin ışığı absorbe ettiği dalga boyları ve absorbe
miktarı. [14]
miktarları ve spektrumları Figür 19’da verilmiştir.
Alınacak lambaların bitkilerin gelişimi için bu skalaya benzer ışıma yapması gerekmektedir. Ancak
tabi sadece bu noktalara bağımlı kalınmamalı. Bitkilerin yeşil görünmesinin sebebi güneşten
gelen geniş ışık spektrumunun mavi ve kırmızısının soğrulup yeşilin geri yansıtılmasıdır. Eğer
lambanızda yeşil spektrum zayıfsa veya yoksa
bitkilerin yeşil güzelliğini göremezsiniz. Bu yüzden her ne kadar bitkilerin fotosentezi için kırmızı ve mavi tayf gerekli olsa da görsellik de unu40
tulmamalıdır.
Lambalar örneğin hava motorları gibi nicelik cihazları değildir. Kalitesiz bir hava motoru alırsanız,
kaliteliden farkı fazla elektrik harcaması ve çabuk
bozulması olacaktır ancak eğer bir lamba alıyorsanız bunun kalitesizini almanız fotosentetik
canlılarınızın yetersiz beslenmesi demek olacaktır. Lambalar akvaryumlardaki teknik malzemeler
içerisinde en fazla mühendislik isteyen cihazlardandır. Piyasada bol bulunan üretilen lambalar
insan gözüne göre tasarlanmıştır, bitkiler için tasarlanan lambalar az sayıda üretilmekte ve sürümü az olan ürünlerdir bu nedenle fiyatları daha
pahalıdır. Ancak bu ürünlerde nicelik değil nitelik önemli olduğu için lamba alırken kaliteli markaların ürünlerini seçmeye çok özen gösterilmelidir. Bir hava motoru havayı öyle ya da böyle verir, ya da kafa motoru suyu öyle ya da böyle basar, ışıkta ise istemediğiniz spektrumlar ağırlıkta
olursa bitki ve mercan akvaryumlarında çok ciddi yosun ve büyüme yavaşlığı sıkıntılar sizi bekliyor demektir.
Doğada ışık bir anda gelip gitmiyor, güneş ile beraber yavaş yavaş güçlenen ışık öğle saatinde
en güçlü halini aldıktan sonra azalmaya başlıyor. Balıklar da benzer bir durum bekliyorlar ancak genellikle koyduğumuz timerlar ile ışık belli
bir saatte açılıp belli bir saatte kapanıyor. Elektronik olarak dimlenerek benzer ortamı akvaryumlarda yaratmak son dönemlerde mümkün oldu.
Bundan birkaç sene sonra ledler piyasaya hakim
olunca ise bu durumun çoğu reflektörde standartlaşacağını düşünüyorum. Floresanlar da uygun floresanı ve balastı bulduktan sonra dimlenebiliyor. Ledlerde ise yapıları gereği bu durum
çok daha kolay, ledler yaygınlaştıkça otomatik
dimlenme sistemleri de yaygınlaşacaktır. Floresanlar için dimlenme pek kolay ve pratik değil.
Floresanlar ledler gibi 0’dan dimlenmeye başlayamıyor, önce belirli bir aşamayı atlamaları gerekiyor bu yüzden doğayı taklit amacına tam olarak hizmet ettikleri söylenemez. Doğayı taklit ve
bazı balıkların gece yavrularını kaybetmemeleri
için geceleri ay ışığını taklit amacıyla birkaç zayıf
ledi tankınızda açık bırakabilirsiniz.
Kaç adet ışık kullanmalıyım?
Eğer fontosentetik canlılarınız yoksa bu sizin görsel beklentinize göre değişir. Kabaca 4 litreye 1
watt floresan ışığı düşecek şekilde ışıklandırma
balıklar için iyi bir ışıklandırmadır. Bazı balıklar
bol ışığı severken, bazı balıklar ise rahatsız olurlar
sevmezler. Çok ışıklandırma yapmanız balıklarınızda strese neden olabilir, örneğin Discus balıkları yüksek ışıkta kafalarını aşağı doğru tutarak rahatsız olduklarını gösterirler. Uygun ışığı ayarladıktan sonra balıkların ışık altında olmak istemediklerinde gölgede kalabilecekleri bitki, kütük ve
kayalık alanlar hazırlamayı unutmayınız.
Eğer fotosentetik canlılarınız varsa kaç adet ışık kullanacağınız sizin şartlarınıza ve canlılarınıza göre
değişir. Bitkiler ve mercanlar yaşadıkları bölgeler
ve şartlara göre değişik ışık şiddetine ihtiyaç duyarlar. Işığı ayarlamak Sayın İlyas Aydemir’in dediği gibi “arabanın gazına basmak” gibidir. Çok az
basarsanız gitmez, çok basarsanız da iyi yol alırsınız ama kontrol etmek için usta şoför olmanız
gerekir. Zor fotosentetik canlılar genellikle temiz
su ve bol ışık isteyen canlılardır. Bunlara bol ışığı
verdiğiniz zaman suyunuzdaki değerlerin de uygun olması gerekir yoksa tankta dengeyi kaybedip çok ciddi yosun sorunlarıyla karşı karşıya kalırsınız. Bu yüzden 1. önerim ışığı öncelikle kaliteli alıp, ömrü dolduğunda değiştirmeniz, 2. önerim ise basit, az ışık isteyen canlılar ile başlayıp,
sistem oturdukça ışığı da arttırıp daha yüksek
ışık isteyen canlıları o zaman eklemeniz yönünde olacaktır. Bitkili tanklar için 3 litreye 1 watt ile
başlayıp bitkilerinize ve yüksekliğinize göre 2 litreye 1 watt, 1 litreye 1 watt güce çıkabilirsiniz. Bu
yazıda yazılanlar eşliğinde artık önerileri rahatlıkla eleştirebilir hale gelmek mümkün. Örneğin 2
litreye 1 watt öneriyorsun ama hangi lamba türüne göre, hangi markaya göre denilebilir. Işık
seçiminde bir sürü değişken var, seçim yaparken izlenecek en iyi yol önce tecrübeleri takip
etmek, sonra da bildiğiniz temel ışık bilgileri eşliğinde mevcut tecrübeyi kendi tankınıza uyar-
lamaktır. Ben şuanda 120x55x55 cm3 bitkili tankımda 4 adet 54 watt yüksek çıkışlı T5 lamba kullanıyorum. Rotala macrandra red gibi bol ışık isteyen bitkiler bile köşede olmasına rağmen çok
iyi durumda ve çok iyi büyüyorlar. Yaklaşık 1.66
litreye 1 watt ışığım var. Işıklarım Alman malı kaliteli ürünler, 2 tanesi bitkiler için özel model, diğer 2’si ise yine bitkiler için bol kırmızı ve mavi
spektrumun yanında görsellik sağlaması için geniş spektrumu da bulunduruyor. Böylece ben
görselliğin tadına varırken bitkilerim de keyifle
fotosentez yapıyor. Bundan önce 6 adet 36 wattlık T8 lamba (piyasada uygun fiyata bulunan akvaryum için floresanlardan) kullanmıştım. Rotala macrandra red dışındaki tüm bitkilere yine sorunsuzca bakmıştım. Bitkiler daha yavaş büyüyordu ancak yine de başarı sağlıyordum. Tabi bu
ışıklandırma ile görsel ve işlevsel olarak daha iyi
bir akvaryuma sahip oldum. Burada iş ne kadar
bütçe ayırdığınıza bakıyor. Az bütçe ayırırsanız
bitki yetiştirmek için uygun fiyatlı T8 floresanları
kullanıp daha kolay bitkileri bakıp daha sonra ışık
kalitenizi yükseltip daha zor bitkileri deneyebilirsiniz. Başarıya ulaşmak zor değil yeter ki canlılarınızı şartlarınıza göre seçin ya da şartlarınızı canlılarınıza uygun hale getirin.
Ne kadar süre ışıklandırma yapmalıyım?
Ben kendi bitkili tankımda 4 T5 ile günde 8 saat
ışıklandırma yapıyorum. Farklı fikstürler de yapılıyor. Örneğin iki lamba yanıyor, diğer ikisi iki saat
sonra yanıyor. Kapanırken de önce iki tane, ondan bir süre sonra diğer ikisi sönüyor. Metal halide ve T5 ikilisi kullanılırken genelde T5 ler 8 saat,
metal halideler ise o 8 saatin arasında 4-5 saat
yanıyor. Bu konuda tecrübem yok denenerek
gözlem yapılabilir. Yaptığım yegane değişiklik
yosun sorunum olduğunda çözüm olarak değil
ancak çözümü yaparken yayılımın durdurulma41
sı için ışıklandırma süresi ve/veya miktarını azaltmak. 8 saat bir kerede yakmak yerine 2 şer saat
yakıp araya yarım saat koyan hobiciler de mevcut, bunun nedeni yosunların fotosenteze bitkiler kadar hızlı başlayamaması gösteriliyor ancak bu delil; çok aç kapa, daha önce belirttiğim
gibi floresanların ömründen yediği için bu metodu kullanmıyorum. Unutmadan belirteyim 24
saat ışık açık tutmak hem akvaryumdaki balıklara
hem de sisteme eziyet. Böyle bir uygulama sonrası çok ciddi yosun sorunları ve bağışıklık sistemi zayıflamış rengini kaybetmiş balıklar ile karşı
karşıya kalınır.
Akvaryumumun yüksekliğini ne kadar
tutmalıyım?
Akvaryum işi bir hobidir ve bir hobicinin en sevmediği şey kısıtlanmaktır. Şu kadar yükseklikte
tutun demek yaratıcılığı ve hayalleri törpülemek
anlamına gelir. Yüksekliği seven güzel melekleri
40cm bir yüksekliğe hapsetmek hiç iyi olmayacaktır ancak yukarıda belirttiğim gibi kaynaktan
uzaklık arttıkça dağılmadan dolayı birim alana
düşen ışık kuvveti azalıyor. Bu nedenle yüksekliği
arttırmanın bazı bedelleri olduğu unutulmamalı. Bu bedeller genellikle ilk kurulum ve elektrik
faturasında göze çarpar. Bu yüzden akvaryumları hem kolay erişe bilirlik, hem ışıktan maksimum
verim alma nedeniyle yüksek tutmamanızda fayda var. Hoş görünen tank boyutları yaklaşık olarak 2L x L x L boyutlarında tanklardır. 100x50x50,
120x55x55, 150x60x60 gibi tankları öneririm.
Metal halide çok yoğun ışık vermesi nedeniyle güçlü ışık istenen durumlarda çok başarılı bir
sonuç sağlar ancak ona yoğun ışık vermesinin
avantajını sağlayan noktasal ışık kaynağı olması, çok büyük bir dezavantajı da beraberinde getirir; “tam gölge” Aşağıdaki figürden görülebildiği üzere 1, 4 ve 5 numaralı bölgeler bitki nedeniyle sağdaki metal halide tarafından aydınlatılamamaktadır. Benzer şekilde 2, 3 ve 5 numaralı bölgeler de soldaki metal halide tarafından aydınlatılamamaktadır. Ortak nokta olan 5 numaralı bölge tam gölge olarak kalmakta ve oraya
ışık doğrudan gidememekte, ancak çok az miktardaki dağılan ışık gitmektedir ve o bölgede fotosentetik canlıların barınması çok zor olmaktadır. Bu nedenle eğer birbirine gölge yapan bitkiler veya mercanlar bakıyorsanız metal halideleri
ana ışıklandırıcı olarak kullanmamalı, floresanlarla desteklemelisiniz. Floresan çizgisel ışık kaynağı
olduğu için floresan üzerindeki bir noktadan çı42
Figür 20: Metal halidelerin yarattığı yarı gölge (kırmızı) ve tam gölgeler (gri).
kan ışık 5. Bölgeye ulaşamasa bile başka bir bölgeden çıkan ulaşacaktır.
Lamba türü olarak (floresan, metal halide) seçim
yapacaksanız yukarda da yazan şu sorulara göre
bir seçim yapabilirsiniz demiştik.
- Fotosentetik (bitki, mercan) canlılar bakacak
mıyım?
- Akvaryumumun boyutu ne olacak?
- Ne kadarlık bir bütçe ayıracağım?
Eğer tankınız yüksekse (60 cm’den fazla) ve eğer
fotosentetik canlı bakmayacaksanız T5 lamba iyi
bir aydınlatma sağlayacaktır. Tank yüksekliği 60
cm’den az ise T8 floresan lambalar yeterli olacaktır.
Eğer tankınız 60 cm’den alçaksa ve fotosentetik
canlı bakacaksanız durum canlılarınıza göre değişir. Mercanlar ve taban bitkilerinin sadece kolay olanları 50-60 cm yükseklikte T8 floresan ile
başarılı olur. Eğer bol ışık isteyen bitkiler ve mercanlar bakacaksanız T5 gereklidir. Eğer tankınız
60 cm’den yüksekse metal halide destekli T5 floresanlar kullanmalısınız.
Sayfalarca yazıdan sonra böyle kısa bir özetin biraz sığ olduğunun farkındayım. Lamba kalitesi,
sayısı, dalga boyu, tank yüksekliği, ışık gücü, fotosentetik canlıların zorluğu, reflektörler, balastlar, suyun temizliği, ışıklandırma süresi gibi pek
çok değişkenin olduğu bir durumda fazla sayıda net yorum yapılamaz. O yüzden tekrar belirtmekte fayda var, forumlarda sizin beslemek istediğiniz canlıları, sizin tank boyutunuza benzer
boyutlarda sağlıklı bir şekilde bakan kişilerin sisteminden örnek alarak, deneme yanılma ve bu
yazıda yazan bilgiler doğrultusunda kendi tarzınıza ve canlılarınıza en uygun ışıklandırmayı yaratın. Zaten işi hobi yapan kısım da budur, birinin
size gidip bunu al demesi değil, sizin temel bilgiler ile tecrübeleri yoğurup kendi tarzınızı yaratmanızdır. Bu temel bilgilerin bir kısmını anlatabildiysem ne mutlu bana.
Bir dahaki sayıda görüşmek üzere...
Abdullah
DEMİR
Talip Devrim
ÖZGEN
Yellow
Watchman Goby
büyüktür. Maksimum 10 cm boya ulaşırlar. Omnivor (hem et hem ot ile beslenen canlı) beslenme alışkanlıklarına sahiptirler. Ortalama ömürleri 5 yıldır. Baş, vücut ve yüzgeçler üzerinde parlak
mavi, sarı, turuncu lekeler vardır.
Biyolojisi:
Yellow Prawn Goby, Yellow Shrimp Goby olarakta isimlendirilir. Yellow Watchman Goby’nin yaşam alanı Pasifik Okyanusunun batısında bulunan Singapur, Güney Great Barrier Reef, Yaeyama Adaları ve Mikronezya’dır. Derinliği 1-25 metre arasında bulunan resiflerde bulunur. Önü açık
kum alanı olan kayalık bölgelerde yuva yapar.
Pistol Shrimp ile simbiyotik (birlikte yaşama) ilişki
içerisine girebilir. Erkek bireyler dişilerden daha
44
Akvaryum Bakımı:
Akvaryumda bakımı kolay bir türdür. Tuzluluğu 2536 ppt, sıcaklığı 25 °C - 28 °C, pH 8.1-8.4, karbonat sertliği 8-12 dKH olan akvaryum ortamında
rahatlıkla bakılabilir. Yem olarak kıyılmış karides,
kalamar, granül yem, pul yem ve canlı olarak ta,
büyük artemia ve küçük mysis karidesleri verilebilir. Tank içerisinde, oyuk şeklindeki kayaların
kumla birleştiği kısımlara yuva yapabilir. Ürkek
bir balık olması nedeniyle akvaryumun üzerinin
kapalı olması gerekmektedir; aksi taktirde dışarıya atlayabilir. Diğer türlere karşı barışçıl olmasına
rağmen eş tutma haricinde kendi türlerine karşı
saldırgan bir balıktır.
Üretim Çalışmalarımız:
Çift olan anaç balıklarımız, 300 litrelik sistemden
beslenen 17 lt lik bir akvaryumda duruyorlar. Akvaryumun içine balıkların yuva yapabileceği içi
oyuk yapay ağaç kütüğü koyduk. Taban malzemesi olarak hiç bir şey koymadık. Anaç balıklarımız aylık periyotlarla yumurtlamaktadırlar. Akvaryum suyu 30 ppt tuzluluğa, 27 °C sıcaklığa sahip. Yumurtaları inkübe etmek (yumurtaların çıkmasını sağlamak) ve larvaları beslemek
için 17 litrelik ayrı bir akvaryum kullandık. Ölçüleri 20x35x25 cm olan bu akvaryuma, sonrasında ana tanktan su girişi yapabilmek için düzenek
kurduk.
zulan yumurtaları ağzıyla kopardığını gördük. İnkübasyon aşamasında dişi genelde yuvaya girmedi ve dışarıda bekledi. Bu arada anaçları beslemeye devam ettik ancak dişinin yem almasına rağmen erkeğin yem almadığını gördük. Bu
arada larva tankında aynı sıcaklık ve tuzluluk değerlerine sahip su hazırladık. 3. gün ışıklar sönmeden önce yumurtaların bulunduğu yuvayı bir
kap yardımıyla hiç sudan çıkarmadan larva tankına aktardık. Yumurtaların havalanması için yuvanın ağzına hava hortumuna takılmış bir cam
çubuk yardımıyla hava koyduk. Kabarcıkları büyük ve suyu kaynatacak şekilde havayı ayarladık.
Işıklar kapandıktan yaklaşık 1 saat sonra larvalar
yumurtadan çıkmaya başladılar.
Larval Dönem:
Yaklaşık 30 dakika içerisinde tüm larvalar yumurtadan çıktılar. El değdirmeden yuvayı tanktan çıkardık. Yumurtadan geriye sümüksü jel benzeri
bir madde kalmıştı. Yuvayı temizledikten sonra
tekrar anaçların yanına koyduk. Larva tankındaki
hava hortumuna hava taşı taktık ve olabildiğince kıstık. Arada örnekler alıp mikroskopta inceledik ve larvanın besin kesesinin yarıya yakınını tükettiğini gördük. Hava kesesi henüz oluşmamıştı. Larvalar çıkmasından yaklaşık 1 saat sonra larvaların yüzeye doğru hareket ettiklerini ve su yüzeyine asılı vaziyette durduklarını gördük.
0 Yaş
Hava kesesi
Karides, kalamar, artemia, krill’ den yapılmış toz larva yemi, C ve E vitaminleri, aminoasitler, rotifer
ve yoğunlaştırılmış fitoplanktonların karıştırılması ile yaptığımız yaş yemlerle günde 1 kez beslediğimiz anaçlarımız ışıklar kapandıktan 1 saat
sonra yumurtlamaya başladılar. Yumurtalarını
yapay ağaç kütüğünün tavanına üzüm salkımı
şeklinde yapıştırdılar. İlk aşamada yumurta salkımı krem rengindeyken zaman geçtikçe koyulaştı ve füme rengine döndü. Gözler belirginleşti ve ışıkta parlamaya başladılar. İnkübasyon (kuluçka) aşamasında erkek sürekli vücuduyla ve
kuyruğuyla yumurta salkımını havalandırdı. Bo-
Besin kesesi
1. gün larva tankına ışık taktık. Işık kaynağı olarak,
beyaz ışık veren masa lambası kullandık ve bez
kullanarak ışık şiddetini düşürdük. Ayrıca larvalara fitoplankton girişi yaptık. Yaklaşık 1 gün sonra
larvaların hemen hemen hepsinin hava keselerini şişirdiklerini tespit ettik.
45
1 Yaş
Hava kesesini şişiremeyenler ise 3.günden itibaren
dengesiz yüzmeye çalışmalarından dolayı aşırı enerji harcamanın ve beslenememenin neticesinde ölmeye başladılar. Hava kesesine bağlı
ölümler 7.günde büyük oranda durmuştu. Yaptığımız kontrollerde 1., 2. ve 3. günlerde larvanın
besin kesesinin yavaş yavaş tükendiğini ve henüz dışarıdan beslenmediğini gördük.
2 Yaş
İlk yem girişini 1.günün sonunda S (small-küçük)
tip rotiferle (rotiferi 60 ve 45 mikronluk süzgeçlerden süzerek elde ettik) yaptık. Günlük %50
taze su değişimi yaptık. 4. günün sonunda larvaların beslenmeye başladığını ve aktif hareket
ettiklerini gördük. İşin en zor tarafını atlatmıştık.
Bundan sonrası günlük su değişimi, fitoplankton takviyesi ve besin içeriği zenginleştirilmiş rotiferle beslemeye devam etmekti. Daha doğrusu biz öyle zannetmiştik. Bu balıkla ilgili bilinmeyenin çok olması işimizi epey zorlaştırıyordu. Sürekli gözlemlemek ve müdahalelerde bulunmak
gerekiyordu. Metamorfoz süresinin uzunluğu en
zor tarafıydı. 12.günde S tip rotiferden L(large)
tip rotifere geçtik. 20.günlerin başında fitoplankton girişini kestik. Başlarda 3-4 günde bir yaptığımız dip sifonunu her gün yapmaya başladık. Su
girişini ana akvaryum tankına bağladık. Su çıkışına ise 300 mikron plankton bezi taktık ve AF tip
artemia yem vermeye başladık. İlk artemiayı 2728. günlerde aldığını gördük. Bu günlerde larvaların şekilleri daha çok ebeveynlerini andırmaya
başladı ve bu günlere kadar pelajik (suda asılı ya
da serbest) olan larvalar artık akvaryum tabanına indi ve tamamen ebeveynlerinin hareketlerine benzer davranışlar sergilemeye başladılar.
İlk partide yaşadığımız bir aksilik ise güneş ışığının doğrudan larva tankına girmesi sonucunda
larvaların çoğunun ölümüne neden oldu. Kalan
yavrulara 34-35. güne kadar rotifer ve artemiayı
birlikte verdik. Sonrasında ise EG tip artemia ile
beslemeye başladık. 2.ayın sonunda önce kıyılmış karides parçaları daha sonraları ise yumuşak
kıvamlı yaş yemlerle beslemeye başladık.
4 Yaş
37 Yaş
6 Yaş
46
60 Yaş
Düzeltmeler Ve Sonuç:
İlk partide yaptığımız hatalar çok fazlaydı. Öncelikle larva akvaryumu şeklinin çok önemli olduğunu gördük. Kullanılacak akvaryumun ya da malzemenin kesinlikle köşeli olmaması, oval kenarlı
olması gerekiyor. Aynı zamanda tabanında tepeden gelen ışığı yansıtmayacak şekilde mat koyu
renkte olması gerekiyor. Kullanılan ışığın şiddetinin ayarlanabilir olması gerekiyor. Mümkünse dimmer (reosta) kullanılarak ayarlanması büyük kolaylık sağlayacaktır. Tankın bulunduğu ortamın kesinlikle diğer ışık kaynaklarından arındırılmış olması gerekir. Larvalara ilk yem girişinin ilk
gün değil de 3. günde mümkün olan en küçük
boyutlu rotiferle yapılması gerekmektedir. Eğer
su değişimi ana akvaryum tankından yapılacaksa mutlaka su girişine kaba filtre ve UV filtre koyulması gerekir. Ana tankta bulunan bazı hidroid
türlerinin larva tankında üremesi de ayrı bir kirliliğe neden olmaktadır.
Sonraki partilerde yaşam oranını onlu rakamlardan yüzlü rakamlara ulaştırmak için çalışmalarımız oldu. Ancak yaz sıcaklarının aşırılığı önce
100 Yaş
2-3 cm ulaşmış yavruların akabinde de anaç balıkların
kaybına neden oldu.
Sonuç olarak kazanılan tecrübelerle Yellow Watchman
Goby nin akvaryum ortamında üretilmesi konusunda büyük bir yol aldığımıza ve daha profesyonel ortamlarda bu balığın ticari olarak üretilmesinin mümkün olabildiğine inanıyoruz.
23
Fotoğraflar : Alper Tülek
Gülay Baran
Saz Türleri
Vallisneria
Bu makalemde sizlere akvaryum bitkileri arasında gerçek bir klasik
olan ve akvaryum hobisine yeni başlayanların olduğu kadar deneyimli
akvaristlerin de çok sevdiği Vallisneria türlerinden bahsetmek istiyorum.
Ülkemizde ‘saz’ adıyla bilinen Vallisnerialar dünyada akvaryum
hobisinde kullanılmış ilk bitkilerden biridir ve halen de bu popülerliğini
korumaktadır.
48
Tamamen sucul bir bitki olan Vallisnerialar, suyun dışında yaprak çıkartamaz ve suyun dışında kalan yaprakları kısa sürede çürür. Gerek çiçeklenme ve tohum üretimi gerekse çok çeşitli koşullarda çok farklı biçimlerde gelişebilmesi
bakımından bilimsel olarak da şaşırtıcı bir bitkidir. Tüm dünyada yaygın olarak rastlanan bu bitkinin dünyada 20’den fazla türü tanımlanmıştır
ancak akvaryumcularda en çok üç türüne rastlanır; bunlardan ikisi Vallisneria americana ve Vallisneria spiralis’tir. Vallisneria americana; orman
sazı olarak bilinen en kalın ve uzun boylu sazları ve çeşitli uzunluklardaki burgulu sazları kapsar.
Bunlar daha çok Asya ve Amerika kökenlidir. Yakın dönemde hobiye yeni bir tür daha dahil olmuştur; ince ve dekoratif görünümüyle büyük
beğeni toplayan Avusturalya kökenli Vallisneria
nana. Gelecekte de daha farklı saz türlerini akvaryumlarımızda göreceğimizi umuyorum.
Genel Bakım Koşulları
Vallisneriaların bakımı türden türe bazı farklılıklar
içerse de genellikle bakımları kolaydır. Orta ve
üstü sertlikte sulardan hoşlanır; çok yumuşak ve
asidik sularda ise kısa sürede erimeye başlar. İşte
bu yüzden ‘bakımı zor’ olarak adlandırılan, orta/
yüksek sertliğe sahip çeşme sularının kullanımını
zorlaştıran, çeşitli su yumuşatıcılarla (kimyasallar,
mangrov kökleri, revers ozmos) suya müdahale edilmesini gerektiren bitkilere kıyasla önem-
li bir avantaja sahiptir. Sert sularda yetişmesi kalın yapraklı saz türlerinin dışında hiçbir bitkiyi akvaryumda bırakmayan cichlidlerle bile beslenebilmesini sağlar. Anubias gibi sert bir bitkiyi bile
yiyebilen bazı cichlidler, kalın yapraklı Vallisneria americana gigantea ile karşılaşınca birkaç diş
izinden öteye gidemeyecektir. Vallisnerialar Malawi ve Tanganyika göllerine endemik olduğu bilinen tek bitki türüdür bu yüzden Afrika biyotoplarınıza zarar vermeden tanklarına ilave edebilirsiniz. Örneğin Malawi Gölü’ne endemik bir balık türü olan Nimbochromis livingstonii (yaşayan
kaya, kalingo) çok sık bir Vallisneria örtüsü arasındaki çamurluk ve kumluk alanlarda yaşamaktadır.
Acı su akvaryumlarında da başarıyla bakılabilir
çünkü düşük tuzluluk seviyelerini tolere edebilen ender bitkilerdendir. Acı su tanklarının kayalık ve sade görünümlerinin yanında yine de bitki beslemek isteyen akvaristler için Vallisnerialar
bulunmaz bir nimettir.
Işık skalaları da çok geniştir, düşükten yüksek seviyeye kadar her seviyede yaşayabilirler ancak hızlı büyüme ve daha sağlıklı bir görünüm elde etmek için en azından orta seviyede bir ışıklandırma uygun olacaktır. Deneyimlerime göre akvaryumda doğal güneş ışığına çok iyi tepki veren
bir bitkidir ve cam önlerindeki tanklarda yaprak49
edecektir ama CO2 takviyeli sistemden daha yavaş bir şekilde. Burada önemli olan nokta, diğer
bazı bitkiler gibi ölmemesidir; işte bu dayanıklılığı sayesinde tüm dünyada tanınan ve sevilen bir
bitki haline gelmiştir.
Isı ihtiyacı yine çok geniş bir aralığa sahiptir; 18-30
°C arasındaki su sıcaklıklarında yaşamını sürdürebilir. Bu nedenle japonlar gibi soğuk su balıklarıyla olduğu kadar discus gibi yüksek su sıcaklıkları
gerektiren türlerle birlikte de bakılabilir.
Alleopatik açıdan bakıldığında Vallisnerialar ile
Cryptocorynelerin bir arada bakılamayacağı
çünkü bu iki farklı grubun diğer bitkinin büyümesini engelleyen kimyasal maddeler salgıladığına inanılır. Öte yandan bu iki grubun farklı ihtiyaçları olduğunu da biliyoruz. Vallisneriaların
sert sularda yetişip asidik sularda erimeye başladığını, Cryptocorynelerin ise oturmuş ve asidik
suya ihtiyaç duyduğunu hatırlarsak idealinde bir
arada bakılmasının tam uygun olmadığını görürüz. Fakat aynı birbirine zarar vermeyen ve aynı
biyotopun canlıları olmasa da yaşam şartlarının
benzerliği bakımından (su sıcaklığı, pH, tuzluluk
oranı vs.) bir arada beslenebilen balıklar gibi bu
bitkiler de beraber bakılabilir. Tek yapılması gereken orta bir yol bulmaktır; iki grubun yaşayabileceği bir su sertliği ve ışık seviyesi ile ikisi birlikte yaşatılabilir.
larında oluşan yosun sorununun kolaylıkla üstesinden gelebilir. Aynı şekilde yetiştirmeye çalıştığım bitkiler, yoğun güneş ışığının yapraklarında oluşturduğu algler nedeniyle uzun dönemde
yaşamlarını yitirdiler ama Vallisnerialar arka camı
tamamen kaplayacak kadar yosunlanma ve yaprakların üstüne yerleşen onca sakal yosununa
rağmen tüm tankı sardılar.
Normalde ışık seviyesi arttıkça bitkinin gelişimi hızlanacağı ve bu yüzden de sudaki besinleri daha
hızlı tüketeceği için akvaryuma CO2 ve sıvı bitki gübresi katmak gerekecektir ancak sazlar için
böyle bir zorunluluk yoktur. Sazlar sudaki bikarbonatı temel karbon kaynağı olarak tüketirler bu
yüzden CO2 seviyesinin düşük olduğu sularda
bile rahatça yaşamını sürdürür. Zaten bir kısım
saz türü doğada da serbest CO2 yönünden fakir
göllerdeki sığ sularda yaşamaktadırlar. Su değişimleri düzenli yapılıp, sudan eksilen maddeler
tamamlandığı sürece sazlar gelişimlerine devam
50
Farklı türdeki sazların ulaşacağı maksimum uzunluk oldukça değişkendir; türleri incelerken hepsini ayrı ayrı aktaracağım fakat şunu söyleyebilirim ki neredeyse her tür dekorasyon ihtiyacınız
için piyasada bulabileceğiniz bir saz vardır. Ülkemize gelen 6-7 tür içinden kendi ihtiyaçlarınıza
göre her boyuttaki tankta Vallisneria besleyebilirsiniz. Kimisi açık yeşil renkte, kısa ve burguluyken kimisi de koyu yeşil, kapkalın yapraklı ve tankınızın yüzeyini boydan boya kaplayacak uzunluktadır. Örneğin kısa boylu ve burgulu türleri
büyük tanklarınızın ön planında; nano tanklarınızın ise ön-orta planında kullanırsınız. İnce yapraklı ve orta uzunluktaki türleri ise büyük tanklarınızın orta planında, nano tankınızın arka planında kullanabilirsiniz. Ancak saz türlerinin görsel açıdan tatmin edici bir görünüme kavuşması için yükseklik faktörünü gözardı etmemek lazımdır. Dediğim gibi sazlar nano tanklarda çok
rahatlıkla kullanılabilir ancak en azından en, boy
ve yüksekliğin birbirine eşit olduğu (kare/kübik)
tanklarda görsellikleri fazladır. Yüksekliği nedeniyle ışık sorunu yaşayan tankların da en vazgeçilmez ve uygun bitkisi sazlardır.
Dikimi ve Çoğalması
Dikerken bitkinin köklerini kuma gömdükten sonra hafifçe yukarı çekerek taç kısmını kumun üzerinde bırakırsanız daha sağlıklı bir dikim gerçekleştirmiş olursunuz. Dikilebileceği en uygun
kum türü olarak lav kırıklarını, dere kumunu, quartz kumları ve piyasada bitkili tanklar için özel
olarak üretilmiş diğer kumları sayabiliriz. Bu kumlar kadar tercih edilmese de ucuz bir alternatif
olan midye kırığında da yetişir. En verimsiz sonucu ise çok ince silis kumlar verir çünkü bitkinin
kökleri çok ince olan kum taneleri arasında tutunamaz ve gelişemez.
Besinden yana zengin tabanlarda gelişimi çok
daha hızlı ve yayılıcı olacaktır. Çoğalma şekli düşünüldüğünde tabanda belli bölgelere tablet
koymaktan çok, yayılması istenilen tüm tabana
eşit biçimde tablet gübre dağıtılması daha iyi sonuç verir. Vallisneriaların kök sistemleri yine türden türe değişiklik göstermektedir. Örneğin; çok
kalın ve uzun yapraklara sahip olan Vallisneria
americana gigantea gövdesiyle uyumlu biçimde gelişmiş bir kök sistemine sahiptir bu yüzden
en az 8-10 cm yüksekliğinde kuma ihtiyacı vardır ve kumun tabanında ilave besinler gelişimini hızlandıracaktır. İnce yapraklı Vallisneria nana
türünün ise çok daha zayıf kökleri vardır, 5-8 cm
bir taban yüksekliği yeterli olur ve yine daha hızlı ve sağlıklı gelişim için taban besini fayda sağlayacaktır.
Çoğalımı verdiği yan sürgünlerle gerçekleşir. Bu
ufak sürgünler kısa zaman sonra büyüyerek kendi yan sürgünlerini vermeye ve tankı kaplamaya başlar. Tanktaki yayılımını çeşitli şekillerde
kontrol altına alabilirsiniz. Örneğin; belli bir alanda kalmasını istiyorsanız – orta vadeli bir çözüm
olarak – yayılmasını istediğiniz alanlar ile diğer
bölgeler arasına kaya ya da kütüklerden bir set
çekebilirsiniz. Sürgünler kumun altından ilerlediği için sizin oluşturduğunuz bu setleri birkaç ay
boyunca geçemezler. Ama sonra bir gün benim
de çok hoşuma giderek şahit olduğum gibi tankın ummadığınız bir köşesine kadar ilerlemiş ve
orada yeni bir saz kümesi oluşturmuş Vallisnerialarınız olabilir. Bir diğer yöntem de atılan sürgün
kollarının olduğu yerde biraz kök geliştirmesine
müsaade ettikten sonra kesip çıkarmak ve tankın istediğiniz başka bir bölgesine dikmektir. Bu
sayede farklı tanklarda bitkinizi çoğaltabildiğiniz
gibi aynı tankta da arzu ettiğiniz dekoru oluşturabilirsiniz. Üçüncü bir yöntem de ufak saksılara
dikmektir. Tabii bu saksıların suya salınım yapmayan cinsten olması gerekiyor. Cichlid yavruluğu
olarak satılan toprak saksıları ya da cam mutfak
kaplarını bu iş için kullanabilirsiniz. 10 cm yüksekliğinde kum alacak kaplar uygun olur. Cam
kullanırsanız bunları iri kaya ya da kütüklerinizin
arkasına çok rahat saklarsınız. İçine koyacağınız
kumun dibine bir adet tablet gübre bitkiniz için
yeterli gelecektir. Vallisnerialarınız için bu da ancak orta vadeli bir çözüm olacak çünkü bu sefer de saksıdan aşağı, taban kumunuza uzattıkları sürgünlerle çok hoş ve enteresan görünümlere imzalarını atacaklar. Kökleri bu şekilde hafif
havada da kalsa, çok sağlıklı biçimde büyüyüp
yan filizler vererek yayılmaya devam eden sazlarım oldu. Yine bunları kök geliştirdikten sonra ol-
51
dukları yerden sökerek istediğiniz gibi değerlendirebilirsiniz.
52
pıya sahip kısmı çiçek sapıdır. Kıvrımlı yaprakları olan türler Vallisneria americana grubuna ait
olan burgulu sazlardır. Şimdi bu türleri sırasıyla
inceleyelim:
Vallisneriaların şaşırtıcı bir diğer yönü akvaryumda
sıkça rastlanmayan bir özellikleridir. Sazlar hem
erkek hem de dişi bitkiler üretir. Dişi bitkiler su
yüzeyinde yüzen çiçekler üretirken, erkek bitkiler su altında yüzlerce çiçek oluşturur. Erkeklerin
ürettikleri bu çiçekler sudan hafif olduğu için hemen suyun üstüne çıkarlar ve rüzgâr ve dalgaların etkisiyle sapın üstünde küme halinde yüzen
dişi çiçeklere taşınarak tozlaşırlar. Polenlerini yaydıktan sonra dişi çiçekler tohum oluşturur.
Vallisneria americana natans
En çok Uzakdoğu Asya’da yaygındır, durgun sularda olduğu kadar hızlı akan nehirlerde de rastlanır. Yaprakları 1 cm civarında ene ve 50-100 cm
arası uzunluğa sahiptir. Yüksek ışık ve CO2 ihtiyacı bulunmayan bir tür olduğundan iyi bir başlangıç bitkisi olarak kabul edilebilir. Arka plan bitkisi
olarak kullanımı uygundur.
Türleri
Yazımın başında akvaryumcularda üç türe mensup
sazlara rastladığımızı belirtmiştim. Bunlardan ikisi Vallisneria americana ve Vallisneria spiralis idi.
Vallisneria americana grubunun içine Vallisneria
americana natans, Vallisneria americana gigantea, Vallisneria americana “Mini Twister” ve Vallisneria americana var. biwaensis girmektedir. Vallisneria spiralis türü ise ismini - yanlış kanının aksine - yapraklarının kıvrımlı görüntüsünden almaz; bu türün de yaprakları düzdür, kıvrımlı ya-
Vallisneria americana gigantea
Koyu yeşil yapraklarının eni 2 cm’e uzunluğu ise 2
metreye ulaşır. Yüksek akvaryumlarda olduğu kadar havuzların dekorasyonunda da kullanılmaktadır. Benim güneş gören pencere önündeki
tankımda çok güzel yetişen bu bitkiyi ayrıca gölgelik alan yaratmak için de kullanabilirsiniz. Gölgelik alanlar için nedense sadece iri kayalar veya
kökler düşünülür ama tankın arka köşesine dikeceğiniz bir grup gigantea tankın öteki köşesine
doğru uzarken, size seyrine doyum olmaz bir gö-
27
Twister” ile karıştırılır ancak biwaensis bu türden
daha uzundur. Bu nedenle de büyük tanklarda
orta, nanolarda ise arka planda kullanıma daha
uygundur. Vallisneria americana “Mini Twister” ile
olan bir benzerliği de istediği su şartlarıdır. Her
ne kadar aynı diğer saz türleri gibi sert ve geniş
skalada su sıcaklıklarında yaşamını sürdürse de
orta üstü seviyede ışıklandırma ve besinlere gereksinimi vardır.
Vallisneria spiralis “Tiger”
Bütün saz türleri içinde en minimal şartlarda yaşayabileni ve buna rağmen en hızlı büyüyeni olması nedeniyle iyi bir başlangıç türüdür. 30-50
cm arasında uzunluğa erişir. Yapraklarının eni ve
şekli itibariyle en çok Vallisneria americana natans ile karıştırılabilir. Gözlemlerime göre ise ikisi
arasında şöyle bir fark var; Vallisneria americana
natans grup olarak bakıldığında daha düz veya
dik bir çalı formundadır, aynı evlerimizde salonlarda gördüğümüz kılıç bitkisini andırır. Vallisneria spiralis “Tiger” ise grup halindeyken daha
bombeli bir çalı görüntüsüne sahiptir, daha dağınık durur.
rüntü sunarken alttaki balıklarınıza da ışığı bölge
bölge keserek gölgelik alanlar yaratacaktır. Yaprak kalınlığı ve boyu nedeniyle ufak tanklara uygun değildir. Orta ve üstü bir ışıklandırmaya, sıvı
ve tablet gübreye ihtiyaç duyar.
Vallisneria americana “Mini Twister”
10-15 cm uzunluğundaki kıvrımlı yapraklarıyla ön
ve arka planınız için çok uygun bir seçim olur. Bu
türün düz yapraklı saz türlerine göre daha az yayılıcı olduğunu ancak daha fazla ışık ve dolayısıyla da besin ihtiyacı olduğunu gözlemledim. Besin yetersizliğinin başladığını birden sararmaya
ve dökülmeye başlayan yapraklarından anlayabilirsiniz. Bu durumda sıvı gübre ve CO2 verdiğinizde ise ne kadar kısa zamanda toparlandığını
ve renginin canlandığını görünce şaşıracaksınız.
Vallisneria americana var. biwaensis
3-5 mm eninde ince ve 5-50 cm arası uzunluğa
sahip kıvrımlı yaprakları vardır. Burgulu saz olarak geçer. Yapraklarının bu burgulu görüntüsü nedeniyle en çok Vallisneria americana “Mini
54
Vallisneria nana
Akvaryumcularda diğer iki gruba kıyasla daha nadir rastlasak da ülkemizde bulabileceğimiz en
son keşfedilen Avustralya kökenli türdür. Yaprak
uzunluğu 50-80 cm civarındaki bu türün yaprakları diğer türlerin hepsinden ince ve koyu yeşil
renktedir. İnce ve dekoratif özelliğiyle ara dolgu
bitkisi olarak kullanılabildiği gibi arka planda da
kullanılabilir. Burada dikkat edilmesi gereken şey,
diğer saz türlerinden daha kalabalık dikilmesi
gerektiğidir. Son yılların akvaryum yarışmalarında derece alan tanklarda bu bitkiye rastlamaya
başladık. Zorluk bakımından orta seviye denebilir. Tanka ilk eklendiğinde diğer saz türlerine göre
daha uzun bir adaptasyon ve durgunluk dönemi
geçiriyor. Bu dönemi hızlı atlatması için oturmuş
bir ortama ve orta seviyede ışığa ihtiyaç duyduğunu söyleyebilirim. CO2, sıvı gübre takviyesi ve
orta düzey ışıklandırmayla aynı tanktaki Vallisneria americana gigantea türünden çok daha yavaş gelişti ama yine de çok dekoratif bir görünüm sağladı. Uzun vadede besin yetersizliğine
ve düşük ışığa karşı hassas değildi ve diğer sazlar
kadar yayılmacı bir tür olmadığını da kanıtladı.
Bir dahaki sayıya kadar hepinize mutlu ve sağlıklı
günler dilerim…
27
Hazırlayan: Özge Özdemir
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
1
5
2
3
2
1
4
5
6
7
8
3
9
10
4
11
12
Anahtar Kelime
1
2
3
4
5
Bulmacayı çözün, anahtar kelimeyi
isim, adres ve telefon numaranızla birlikte
15 Nisan 2011 tarihine kadar
[email protected] adresine gönderin
yapılacak çekilişle PETMARKET’ten
50 TL’lik hediye çeki kazanın
Ödüllü
Bulmaca
Soldan Sağa:
1. Resimdeki balığın ait olduğu genel tür adı – Ovalık, düzlük, yüz. 2. Turpgillerden, yaprakları salata gibi yenen, 20-40
santimetre yüksekliğinde, sebze olarak bahçelerde yetiştirilen, kokulu, bir iki yıllık bir bitki (Eruca sativa) - Zirkonyum
elementinin simgesi- Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı. 3. Hecelerin uzunluk ve kısalık değerlerine göre çeşitli ses kalıplarından oluşan bir koşuk ölçüsü - Sayı boncuğu. 4. Çelik çomak oyununda çeliği karşılamak için tutulan ağaç, çomak (Aynı zamanda Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde yer alan illerinden biri) - Halk edebiyatında mesneviye verilen ad. 5. Aktinyum elementinin simgesi. 6. Çevrelerine göre çukurda kalmış, çoğunlukla alüvyonla örtülü, eğimi az, akarsuların derine gömülmediği, geniş veya dar düzlük, yazı - Su yollarına bakan kimse, suyolcu.
7. Mısır’dan geçip Akdeniz’e dökülen nehir. -Satrançta, her
yönde siyahtan beyaza ve beyazdan siyaha bir hane atlayarak L biçiminde hareket eden taş. 8. Litrenin kısaltması - Batı
Afrika’da, Benin Körfezi kıyısında, Benin ile Gana arasında yer
alan ülke. 9. Doğrulama, uygun bulma, evet.- Haykırma, bağırma - Dişi çocuk. 10. Kımıldayan, yerinde sağlam durmayan, hareketli – Müzikte bir nota (A). 11. Poeciliidae familyasından canlı yumurtlayabilen akvaryumlarda yetiştirilen tatlı
su balığı. 12. Utanma duygusu - Güneyi Polonya, Beyaz Rusya ve Rusya’nin Kaliningrad bölgesi ile çevrili olan ülke
Yukarıdan Aşağı :
1- Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi’nde yer alan illerinden biri
- Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli saydam buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış
türü. 2. Bir noktadan başka bir noktaya tekerlekli araç taşımacılığı yapabilen büyük gemilere verilen genel addır - İl.
3. Her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer,
mektep - Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı - Neptünyum elementinin simgesi. 4. Hamur topağı, beze - Muradına eren, kazanmış, ele geçirmiş. 5. Ters, zıt, karşıt, olumsuz,
menfi. 6. Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yüksek sesle yaptığı çağrı - Tatarca, ISO 639-1 kodu.
7. Elbise, giysi - Yanan maddelerin veya gazların türlü biçimlerdeki ışıklı uzantısı, yalım, yalaz, alaz, şule. 8. Ululuk, büyüklük - Bazı ülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak törenlerde taşıdıkları bir tür ağaç
veya metalden değnek. 9. Akma özelliği olan - Yayla atılan,
ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk. 10.
Asmanın taze veya kuru olarak yenilen ve salkım durumunda bulunan meyvesi- İstekli, isteyen, rağbet eden (Bir tür erkek adı). 11. Köpek balıklarından, sırtında büyük dikenleri
olan, kuma gömülü olarak yaşayan bir balık – Bir Nota (A)
Geçen sayımızda anahtar kelimemize
(TETRA)
doğru cevabı veren okuyucularımızdan
RECEP YILDIZ (NİĞDE)
hediye çekini kazanmıştır.
56

Benzer belgeler