Özgürlük, Dayan›flma ve Adalet – ‹slam ve H›ristiyanl›¤›n Sosyal Eti¤i
Transkript
Özgürlük, Dayan›flma ve Adalet – ‹slam ve H›ristiyanl›¤›n Sosyal Eti¤i
Özgürlük, Dayan›flma ve Adalet – ‹slam ve H›ristiyanl›¤›n Sosyal Eti¤i Prof. Dr. Josef Schuster Katolik kilisesinin sosyal ö¤reti ilkeleri I. Katolik sosyal ö¤retisinin kaynaklar› Katolik teolojinin temel kaynakları – kitaplar ve gelenekler – yanında özellikle papalık okulunun sosyal öğretisi de Katolik kilisesinin temel ve doğrudan kaynakları arasında yer alır. Papaların sosyal içerikli eserleri arasında bulunan eserler şunlardır: Leo XIII., Rerum Novarum 1891 Pius XI., Quadragesimo Anno 1931 Johannes XXIII., Mater et Magistra 1961 Johannes XXIII., Pacem in terris 1963 Paul VI., Populorum Progressio 1967 Paul VI., Apostol. Schreiben: Octogesima Adveniens 1971 Johannes Paul II., Laborem exercens 1981 Johannes Paul II., Sollicitudo Rei Socialis 1987 Johannes Paul II., Centesimus Annus 1991. 67 Özgürlük, Dayan›flma ve Adalet-‹slam ve H›ristiyanl›¤›n Sosyal Eti¤i Papalık Adalet ve Barış Konseyi (Yayımlayan), Kompendium der Soziallehre der Kirche, Kilisenin sosyal öğretisi kitapçığı, Freiburg i. Br. 2006. Genç geleneğin önemli konsiller belgesi olarak Vatikan II. Konsili’nin pastoral anayasası “Gaudium et spes” anılabilir ki bu eserde ısrarla dünyevi işlerin görece olarak özerkliğinden bahsedilir.1 Papa XII. Pius (1939 – 1958) sosyal öğreti konusunda kendisi bir genelge yayınlamadı, ama önemli kararlar aldı (örn. demokrasiye yönelme, 1944 2) ve sosyal etik içerikli birçok konuşma yaptı (bkz. “Sosyal Bedel” XII. Pius3). Papa VI. Paul sadece 1967 yılında sosyal öğretiyi küreselleşme boyutuna taşıdığı Populorum Progressio/halkların gelişmesi genelgesini yayınlar, 1971’de Octogesima Adveniens adlı havariler mektubunu yayınlamış ve sosyal-siyasi sorunlar hakkında kısa fikir beyanlarında bulunmuştur. VI. Paul ayrıca Katolik kilisesinde yılbaşı gününün 1968’den itibaren Meryem Ana bayramı ve dünya barış günü olarak kutlanmasını getirmiştir. En büyük dikkati Papa XXIII Johannes’in 1963 yılındaki “Pacem in terris” adlı barış genelgesi çekmiştir. Bazı kronistler, dünya bir III. Dünya savaşının patlak vermemesini, bu papaya ve onun haleflerine bağlamaktadırlar. Papaların sosyal içerikli genelgeleri, sadece Katolik Hıristiyanlara değil, bilakis “iyi irade” sahibi bütün insanlara yöneliktir. Bu genelgeler, öğretici içeriklerinin prensip olarak doğal aklın ışığıyla fark edilmelerini ve prensiplerinin evrensel geçerli olmasını talep etmektedirler. Bunun referansı, Kutsal Kitap ve geleneğin yanında özellikle Skolastiğin etkisinde kalmış, ama II. Vatikan Konsili döneminde ve onun döneminden sonra daha çok tarihsel eğilim gösteren ve ampirik bilgilerle sosyoetik açıdan önemli konular olarak metot bakımından geliştirilen bir yaratılış öğretisidir. 1 2 3 Kısaltma GS 36 (II. Vatikan Konsilinin yazıları ve genelgelerinden alıntılar genellikle sayfa numaralarına göre değil, bilakis kenar numaralarına göre yapılmaktadır) Bkz. AAS 37(1945)10-23. A.F. Utz - J.F. Groner, Soziale Summe Pius XII. Aufbau und Entfaltung des gesellschaftlichen Lebens, Bde. I-III, /Sosyal Bedel XII. Pius. Toplumsal yaşamın oluşması ve gelişmesi. Cilt IIII, Freiburg/Schw. 1954-1961. 68 Prof. Dr. Josef Schuster II. Toplumsal etik ilkeler: Kişi, adalet, dayanışma, yerellik ve sürdürülebilirlik Bir şeyi ahlaki açıdan iyi veya kötü, doğru veya yanlış olarak değerlendirmek isteyen bir kimse, kararını verebilmesi için kıstaslara ihtiyaç duyar. Genelde temel kıstaslara ilkeler, bunlardan türetilmiş olanlara ya orta menzilli ilkeler ya da norm denilir. Kişi, adalet, dayanışma ve yerellik, temel sosyoetik ilkeler olarak Katolik kilisesinin sosyal öğretisinde başından sonuna kadar mevcuttur. Bu ilkeler Katolik sosyal öğreti geleneğinde daha uzun bir geçmişe sahiptirler. Fakat bu husus, sürdürülebilirlik ilkesi için söz konusu değildir. Oldukça yakın bir geçmişte – ve doğal yaşam temellerinin muhafazasıyla, yani ekolojiyle ilgili sorular bağlamında – ortaya çıkmıştır. Her iki Hıristiyan kilisesinin 1997’de verdikleri ortak sözde “gelecekte dayanışma ve adalet içinde, Almanya’daki ekonomik ve sosyal durum”4 için bu ilkelerde anlaşabilmeleri, her iki kilisenin de kendi sosyal öğretilerindeki farklı yaklaşımlara ve farklı geleneklere borçlu olmaları bakımından dikkat çekicidir. Protestan sosyal etik İncil’e dayanarak, yani özellikle teolojik deliller gösterirken, klasik Katolik sosyal öğreti aynı zamanda felsefi bakımdan da aktarılan bir insan anlayışı temelinde özellikle doğal hak açısından, yani felsefi deliller ortaya koydu. Fakat işin özünde bu uzlaşma emredilmiştir. Öyleyse burada bir uzlaşma söz konusu değildir. Çünkü adalet, dayanışma ve yerellik sadece sosyoetik ilkeler değildir, aynı zamanda adil bir toplumsal düzenin oluşturulması ilkeleridir. Yerellik ilkesi, bireyin olağanüstülüğünü ve böylece bireyin benzer şekilde aile, toplumsal gruplar ve birliklere yayılan kişisel sorumluluğunu da vurgular. Bireyler, aileler, gruplar ve birlikler tarafından yapılabilecek şeyler, onlara bırakılmalıdır. Devletin görevi, bunun için – ilk etapta maddi – yardım gerekliyse bu yardımı uygun şekilde sağlamaktır. Dayanışma ilkesi, insanın sosyal oluşundan, yani insanın toplumsal bir varlık olduğu ve sadece toplum içinde kendi benzerleriyle yaşayabileceğinden hareket eder. İnsanların 4 Yayımlayan: Alman Piskoposlar Kurulu, Bonn 1997. Aşağıda parantez içinde verilecek sayfa numaraları bu metne işaret etmektedir. 69 Özgürlük, Dayan›flma ve Adalet-‹slam ve H›ristiyanl›¤›n Sosyal Eti¤i böyle birbirine bu temel mecburiyetinden, herkesin farklı ölçüde birbirine destek olması yükümlülüğü ortaya çıkar. Sürdürülebilirlik ise, dayanışma ilkesinin gelecek kuşaklara, yani henüz varolmayan ama varolacak insanlara yayılmasını içermektedir. 1. Kiflisellik ilkesi: Bir özgürlük ilkesi Papa XXIII. Johannes, Mater et Magistra (= MM) adlı genelgesinde kişisellik ilkesini bir program dahilinde Katolik sosyal öğreti için ifade etmektedir. “Bu öğretinin en temel ilkesine göre insan, bütün toplumsal kurumların sahibi, yaratıcısı ve amacı olmak zorundadır. Hem de insan, kendisine yaratılıştan Var olma özelliği verilmiş ve aynı zamanda yaradılışın üstüne çıkan ve onu aşan daha yüksek bir makama atanmış ise. İnsan kişiliğinin dokunulmaz onurunu taşıyan ve koruyan da bu en temel ilkedir.”5 “Bütün sosyal kuruluşların esası, sahibi ve amacı, insan kişiliğidir ve insan kişiliği olmak zorundadır” ifadesi, II. Vatikan Konsili’nin papalık anayasası olan “Gaudium et spes” içinde bulunmaktadır.6 Önemli bir ifadenin altını çizmek amacıyla MM daha açıklayıcı olarak “yaratıcı” kavramını ilave eder: Sosyal kurumlar, toplumsal yapılar ve düzen şahsiyetleri insanlar tarafından meydana getirilmektedir. Onlarda söz konusu olan, süresiz geçerli bir varlık düzeninden mantıklı türetmelerdir. İnsanlar tarafından ortaya çıkarılmış olarak bunlar insanlara ve insanların refahına da hizmet etmelidirler. Fakat insanın iç dünyası ile ilgili bütün kurumları ve düzen şahsiyetlerini aşkınlaştıran bir vazifesi daha olduğundan, iç dünya ile ilgili düzen son kıstasını insan kişiliğinin dokunulmaz onurunda bulmaktadır ki bu onur insan kişiliğine yaratıcının “resim ve temsili” olarak uygun olur. İnsan onuru hakkında GS (Gaudium et spes) 17. ayette şöyle denmektedir: “Dolayısıyla insan onuru, insanın bilinçli ve özgür tercihiyle davranmasını yani kör bir iç baskı veya açık bir dış zorlama altında değil, şahsen içten 5 6 Mater et Magistra (= MM), 218-220. GS 25, 1. 70 Prof. Dr. Josef Schuster hareket edilip yönlendirilmesini talep eder. İnsan, bütün ihtiraslarına köle olmaktan kurtulup amacını iyiyi özgürce tercih ederek takip ettiği ve uygun yardımcı araçları kendisine etkili ve yorucu çabayla yarattığı takdirde böyle bir onur kazanır. İnsanın günah ile zedelenen özgürlüğü, sadece Tanrının lütfu yardımıyla Tanrıya yönelmeyi tam etkili kılar” İnsan onuruna mutlaka saygı gösterme ilkesi, özellikle insan haklarının tanınmasıyla somutlaşır. Talep edilen bu tanımaya, kilise dairesi tarafından tanınmasını ancak II. Vatikan Konsili’nde gerçekleşmiş7 olan din ve vicdan özgürlüğü gibi bireysel özgürlük hakları ve toplumsal ve siyasi alanda etkili olmaya dair önemli haklar olan sosyal temel hakları dahildir. Özgürlük hakları sadece devlete karşı değil, aksine üçüncü şahıslara karşı da savunma hakkını içermektedir. 2. Adalet ilkesi Adalet, çok anlamlı bir kavramdır. Bu kavram bazen bütün bir ahlak için kullanılır. Teolojik açıdan ise, Tanrının yükümsüz ve özgür yöneliminin haklı olduğu bu günahkar insan önünde haklı çıkarma lütfunun etkilerini tanımlar ve Aristo bile sosyal-etik saygı altında adaletin farklı türlerinden bahseder: *iustitia legalis – kanun adaleti – bu adalet, bireyin devlete karşı olan genelde yasalarla tespit edilmiş yükümlülüklerini belirler. Pozitif bir yasal düzenin adalet kriterleri, toplumun huzurunu sağlayabilir olmasıdır. *iustitia distrubutiva – dağıtıcı adalet – bu adalet devletin, daha doğrusu toplumun bireye karşı yükümlülüklerini kapsar. Adaletin her iki biçimi de bir devlet içinde hak ve yükümlülüklerin uygun dağılımını amaç edinmektedirler. *iustitia commutativa – dengeleyici adalet – aynı zamanda değiş-tokuş adaleti de denir. Bu adalet; ticaret, piyasa ilişkileri bakımından toplum üyeleri arasındaki ilişkiyi veya hizmet ve karşı hizmetin dengelenmesini 7 Din özgürlüğüne dair açıklamaya bakınız. “Dignitatis humanae”. 71 Özgürlük, Dayan›flma ve Adalet-‹slam ve H›ristiyanl›¤›n Sosyal Eti¤i düzenler. Adalet kavramı, sosyal öğretinin yeni skolastiğin etkisi altındaki dönemden gelmektedir.8 Kesin bir tarifi olmaksızın bu kavrama Quadragesimo anno (1941) adlı genelgede rastlanmaktadır.9 Kilisenin sosyal öğretisi bu kavramla tamamen genel olarak 19. yy’da ve 20. yy’ın ilk yarısında ilk etapta işçi sorunuyla ilişkilendirilen sosyal sorunu ortaya çıkarır. Sosyal adaletten, kavramın geniş anlamlılığını dikkate alarak toplum huzurunun ölçütünü esas alan ve özellikle sosyal açıdan zayıf olan ve ihmal edilmiş toplumsal grupları dikkate alan kapsamlı bir adalet anlaşılır. Genel olarak şu kural geçerlidir: Sosyal düzenler değişkendir ve bu nedenle insanların şekillendirme sorumluluğuna teslim edilmişlerdir. Bu, şu anlama gelir: Bir toplumun bütün üyeleri, kendi imkanları çerçevesinde adil bir toplum düzeninin oluşturulmasına katılma hakkına sahiptir. Sosyal adaletin bu yönüne katılım adaleti denilir. Sosyal adalet ayrıca şu anlama da gelir: Toplumsal sürece kısmen katılabilen veya hiç katılamayanlar için özel yardım. Bu husus özel şekilde bir toplumdaki yoksullar için geçerlidir ki bu nedenle kilisenin dil kullanımında başlangıcı Latin Amerika’nın kurtuluş teolojisine dayanan “yoksullar seçeneği” kavramı yerleşmiştir. 3. Dayan›flma ilkesi Dayanışma kavramı, sosyal-etik düşünceler bağlamında günlük dilin ke disine verdiği anlamdan daha açık bir anlam verilmesi gereken sık kullanılır bir söz oldu. Dayanışma, “müşterek söz”e göre “önce insanların 8 9 İlahiyatçı Luigi Taparelli (1793-1862) ve Antonio Rosmini-Serbati (1797-1855) 19. yy.’ın sosyal sorununa cevap olarak klasik adalet şemasına geri gitmekte ve iletişimsel adalet ile dağıtıcı adaleti iustitia socialis şeklinde birleştirmektedir. Bkz. Wienfried Löffler, Sosyal adalet. Hıristiyan sosyal öğretisinde bir konseptin kökleri ve şimdiki zamanı. Yayımlandığı eser: Peter Koller, Siyasal söylemde adalet, Viyana 2001, 65-88 (Kaynakça ile birlikte). Kısa tarihi boyunca birçok yorum denemesi yapılmıştır. Örneğin Joseph Höffner, Hıristiyan toplum Öğretisi, Kevelaer 1997, S. 84, adlı eserinde Gustav Gundlach’ın sosyal adaleti üst kavram olarak anlama çabasına karşı çıkmıştır. Höffner ,sosyal adaleti toplum refahı adaleti şeklinde anlamaktadır. Ayrıca bkz. Oswald von Nell-Breuning, Adalet ve özgürlük. Katolik sosyal öğretinin temel ilkeleri, Münih Ç1985; kısaca: Elmar Nass, Sosyal adalet (= Kilise ve toplum 327), Köln 2006. Ekonomi için düzenleyici ilke olarak (nr. 88). 72 Prof. Dr. Josef Schuster bağımlılığı ve ortak yaşayan insanların kader topluluğu gerçeğini ifade etmektedir. Eğer insanlar ortak yönleri, benzerlikleri veya birbirlerine karşılıklı bağımlılıklarından dolayı çeşitli farklılıklara rağmen yine de bir “biz” oluşturduklarının farkına varırsa, bu gerçekten, dayanışma davranışına götüren bir tepki ortaya çıkabilir.”10 Bağımlılık, daha doğrusu birbirine mecbur olma tecrübesi, etik oluşumu tahrik eder. “Dayanışma içinde birbirine bağımlı olduklarını bilen insanlar, müşterek çıkarlarının farkına varıp bu çıkarların peşinden koşar ve eğer kişisel çıkarları üçüncü şahıslara veya topluma külfet getiriyorsa kişisel çıkarlarına yönelik yarar arayışından vazgeçerler.”11 Bu ilkenin açıklamasının, her iki kilisenin sözü içinde bir çifte yapıya sahip olduğunu da ayrıca belirtmek gerekir: Dayanışma bir taraftan tanımlayıcı bir kategoridir, diğer taraftan da bir ahlak ilkesidir. Burada mantıksal hatalara meydan vermemek açısından etikçiler tanımlayıcı ve normatif faktör arasında itinalı bir ayrım yapmak zorundadırlar. Şöyle bir diğer bir ayrım da gereklidir: Dayanışma ilkesi, kişinin insan hakları konusundaki statüsünden hukuk toplumunun üyeleriyle ilgili ve bunların işbirliğinden doğan yükümlülükleri içerir. Öyleyse bu bakımdan dayanışma bir hukuk yükümlülüğüdür. Birlikte yaşayan insanlar olarak diğer insanların kaderine katılmak şeklindeki dayanışmayı, örn. felaket vb. durumlarda verilen parayla yapılan dayanışmadan ayırmak gerekir. Öyleyse burada, yardıma ihtiyaç duyanların refahı için hayır getiren yardım söz konusudur. Geleneksel olarak bu bağlamda bir erdem yükümlülüğünden bahsedilir. Burada anlatılanlar, yakın alandaki dayanışma olarak tanımlanabilir. Fakat biz toplumsal dayanışmadan, daha doğrusu gelişme sorunları bağlamında dünya çapında, global veya evrensel dayanışmadan da bahsediyoruz. Bu anlayışla dayanışma, kararlı şekilde toplumsal refah, daha doğrusu dünya çapındaki toplumsal refah için çalışmaktır. Solicitudo rei socialis genelgesinden bir pasaj da şöyle deniliyor: 10 11 Dayanışma ve adaletli bir gelecek için 116. A.g.e., 73 Özgürlük, Dayan›flma ve Adalet-‹slam ve H›ristiyanl›¤›n Sosyal Eti¤i “Mal ve hizmete sahip oldukları için en fazla nüfuza sahip olanlar, zayıflar için kendilerini sorumlu hissetmeli ve sahip olduklarından onlara bir pay vermeye hazır olmalıdırlar. Aynı dayanışma çizgisinde zayıflar da tamamen pasif veya toplum düşmanı bir tutum sergilememeli, aksine kendilerine düşeni yapmalıdırlar ki burada tamamen kendi meşru haklarını da talep etmektedirler. Orta tabakanın grupları ise bencil bir şekilde kendi kişisel çıkarlarında ısrar etmemeli, aksine başkalarının çıkarlarını da dikkate almalıdırlar.” 12 Dayanışma ilkesinin kapsamına burada sadece kısaca değinebilirim, ama ayrıntılarına girmem mümkün değil. Yasal Hastalık Sigortası’nın (YHS), sosyal yardımın, kısacası bütün sosyal güvenlik sistemlerinin yapısı, şu dayanışma ilkesine dayanmaktadır: Bireyin kendi kendisine yardım edemeyeceği, aksine başkalarının yardımına mecbur olduğu acil durumlarda bu başkaları onun yardımına koşar. Yardım katkısı, adalet ilkelerini esas almalıdır, yani bireyin çalışma kapasitesine göre derecelendirilmiştir. 4. Yerindelik ilkesi Bu ilke, insan şahsının mükemmelliği, özellikle insanın sorumluluk alabilme özelliğine dayanan onuru ve sorumluluğunu dikkate alır. Devlet bireylere, toplumsal gruplara ve kurumlara sorumluluğunu devretmemekle yükümlüdür, çünkü devlet burada hiçbir şeyi devredemez, aksine bireyler ve toplumsal gruplar için karar ve davranış alanları açarak, daha doğrusu bireyi ve toplumsal grupları hukuk aracılığıyla koruyarak bu sorumluluğunu kabul etmelidir. “Toplumun, devletin veyahut da Avrupa Birliği’nin sivil toplumsal kurumlar tarafından veya toplumun bir alt tabakasında aynı şekilde iyi veya kötü algılanabilecek yetkiler talep etmesini engellemek gereklidir.” Bu, devlet için şu anlama gelir: Devlet hem bireye hem de toplumsal gruplara, bu görevi yerine getirebilmeleri için gerekli olan yardımı sunmak zorundadır. Yerindelik ilkesi, devletin vasiliğini yasaklar ve böylece aynı zamanda ve özellikle eğitim öğretim sisteminde, ama sosyal yardım, hasta ve yaşlı bakımı vs. alanında da çeşitlilik ve renk12 SRS 39. Ayrıca bkz. Kilise sosyal öğretisi kitapçığı. No. 192: “Dayanışma, insan şahsının doğuştan gelen sosyalliğini, herkesin onurunun ve hakkının eşitliği ve milletlerin saygınlık için özel şekilde sürekli daha sağlam birliğe götüren yolu.” 74 Prof. Dr. Josef Schuster liliğe imkan verir. Refah devleti esasına dayanan bir toplumun pozitif diğer yüzü şudur: Hem bireye hem de gruplara, kendi imkanları çerçevesinde her biri kendi alanlarındaki yaşamlarını şekillendirme için sorumluluk verilmektedir. Bu sayede enerji ortaya çıkar, insanın yetenekleri teşvik edilmiş olur, fikirler, sosyal fantezi ve inisiyatifler gelişebilir ve bir sosyal kültürün verimli yapısına katkıda bulunabilirler. Allah biliyor ki memurlara karşı en ufak bir şüphem yok. Ama kanaatimce toplumlarımız bir memur zihniyetinin özelliklerini taşımış olsalardı korkunç olurdu. Bu zihniyet uzun sürede fikir ve inisiyatif yoksunluğunda boğulup giderdi. Eğer ki devlet hizmetlerin yerinden sağlanması şeklinde yapılandırılmış ise, o zaman korkunç paralar tasarruf ettiği için, birçok durumda kendi kendine yardım için yardım vermek zorundadır. Çünkü aksi takdirde bireyler, aileler ve küçük toplumsal gruplara taşıyamayacakları yükler yüklenmiş olur. 5. Sürdürülebilirlik ilkesi Nihayetinde dünyamız ve onun doğal varlıkları sınırlıdır. Elbette su, enerji ve gıda gibi yenilenebilir kaynaklar vardır. “Şimdiki nesil, bunları çocukların ve çocukların çocuklarının hesabına kullanamaz, ekonominin işlevselliğinin ve çalışma kapasitesinin içini boşaltamaz, borçlanamaz ve çevreye zarar veremez.” 13 Gerçi torunlarımıza bazı sorunları miras bırakmaktan kaçınamayız, biz de sıfır noktadan başlamamıştık, ama bizler bizden sonra da insana yaraşır bir yaşamın mümkün olacağı şekilde idare etmek ve harcamak zorundayız. Sürdürülebilirlik ilkesi, idaremizin ve harcamamızın sürekli ve geleceğe elverişli bir gelişimini kastetmektedir. Hayatımızın doğal temellerini muhafaza etmeden, sürdürülebilirliği sağlamak mümkün değildir. Her iki kilise de sosyal, ekonomik ve ekolojik sorunlarımızın birbiriyle bağlantı hale getirilmesinin gerekli olduğu bilincini artırmak istiyor. Sürdürülebilirlik ilkesi, yaratılışın muhafazası temel düşüncesini, bütün toplumsal süreçleri – insanın bütün yaptığına mazeret olarak ileri sürülen – kapsamlı bir doğa ağına dahil etmeyi dikkate alan bir dünya şekillendirmesine bağlamak zorundadır. İnsanlar ancak bu şekilde ge13 Dayanışma ve adaletli bir gelecek için 122. 75 Özgürlük, Dayan›flma ve Adalet-‹slam ve H›ristiyanl›¤›n Sosyal Eti¤i lecek nesillere karşı sorumluluklarını yerine getirmiş olurlar. Sürdürülebilirlik kavramı, yani çevreye sürekli olarak uygun bir gelişme işte bunu ifade etmek istiyor. 14 6. Sonuç Sizlere kısaca açıklamaya çalıştığım bu beş ilke, insan onurunun ve haklarının muhafazası bakımından zamanımızın iş, sosyal sistemlerin güvenliği ve çevreyi iyi değerlendirmek isteyen bir sosyal etiğin koordinat sistemi gibi bir şey oluşturmaktadırlar. Fakat bu ilkelerden, mantıklı geçit töreni adımıyla münferit çözümler elde etmek mümkün değil. Çoğulcu yapıya sahip modern toplumlarda ayrıca– hem ulusal düzeyde, Avrupa çapında, hem de dünya çapında - doğru yolu aramada herkesin demokratik katılımına ihtiyaç bulunmaktadır. Küreselleşme süreciyle özellikle sosyal politikada akla uygun ve mantıklı olan bazı şeyler sarsılmıştır. Az çok dünya çapında yayılmış dinler, bu küresel uzlaşma sürecinde önemli bir arabuluculuk görevi üstlenebilirler. Kaynakçadan seçmeler: Katolik sosyal öğreti hakkındaki kaynak metinler: Utz, A.F - Galen, Brigitta Gräfin von: Die katholische Sozialdoktrin in ihrer geschichtlichen Entfaltung. Eine Sammlung päpstlicher Dokumente vom 15. Jahrhundert bis in die Gegenwart (Originaltexte mit Übersetzung), 4 Bde., Aachen 1976. (Tarihsel geliflimi içinde katolik sosyal doktrin. Papal›¤›n 15. yy’dan günümüze kadar gelen belgeleri (orijinal metinler ve çevirileri), 4 Cilt, Aachen 1976) Utz, A.F. - Groner, J-E.: Aufbau und Entfaltung des gesellschaftlichen Lebens. Soziale Summe Pius XII; 3 Bde. Freiburg/Schw. 1954-1961. (Toplumsal yaflam›n oluflumu ve geliflimi. Sosyal Bedel Pius XII; 3 Cilt. Freiburg/Schw. 1954-1961) Bundesverband der Katholischen Arbeitnehmer-Bewegung (KAB) Deutschlands (Hg.): Texte zur katholischen Soziallehre. Die sozialen Rundschrei14 A.g.e., 125. 76 Prof. Dr. Josef Schuster ben der Päpste und andere kirchliche Dokumente mit einer Einführung von Oswald von Nell-Breuning SJ, Kevelaer 1977. (Oswald von Nell-Breuning SJ, Almanya Katolik ‹flçiler Federal Birli¤i (Yay›mlayan): Katolik sosyal ö¤reti yaz›lar›. Papalar›n sosyal genelgeleri ve kiliseyle ilgili di¤er belgeler, Kevelaer 1977) Nell-Breuning, Oswald von: Die soziale Enzyklika. Erläuterungen zum Weltrundschrei¬ben Papst Pius XI. über die gesellschaftliche Ordnung, Köln 1932. (Sosyal genelgeler. Papa XI. Pius’un toplumsal düzen hakk›ndaki genelgesinin aç›klamalar›, Köln 1932) -- Gerechtigkeit und Freiheit, Wien 1980. (Adalet ve özgürlük, Viyana 1980) -- Unsere Verantwortung. Für eine solidarische Gesellschaft, Freiburg u.a. 1987. (Sorumlulu¤umuz. Dayan›flmal› bir toplum için, Freiburg vd. 1987) -- Den Kapitalismus umbiegen. Schriften zu Kirche, Wirtschaft und Gesellschaft. Ein Lesebuch, hg. v. Friedhelm Hengsbach, Düsseldorf 1990. (Ka- pitalizmden dönüfl. Kilise, ekonomi ve toplum yaz›lar›. Okuma kitab›, yay›mlayan: Friedhelm Hengsbach, Düsseldorf 1990) Konuya girifl ve k›sa bilgi için: Anzenbacher, Arno: Christliche Sozialethik. Einführung und Prinzipien, Paderborn 1997. (H›ristiyan sosyal eti¤i. Girifl ve ilkeler, Paderborn 1997) Heimbach-Steins, Marianne (Yayımlayan):. Christliche Sozialethik. Ein Lehrbuch I, Regensburg 2004 (H›ristiyan sosyal eti¤i. Ders kitab›, Regensburg 2004) Kerber, Walter, Sozialethik, Stuttgart u.a. 1998 (Sosyal etik, Stuttgart vd. 1998). 77