Oku

Transkript

Oku
.
1
-r. -'
/
~I~
1.
'
Yd: 10
Şubat
1
Fikir
Hayatımızın
Dört
Kaybı
Elinizdeki dergiyi hazırladığımız günlerde dört acı ·haberle ,karşılaştık. Fikir hayatımızın dört büyük siması birden ebediye.te göçtü. Değerli gazeteci, müellif Hakkı
Tarık
Us'u, Sarı - Kırmızılı yuvamızın yetiştirdiği kıymetli şair Cahit Sıtkı Tarancı
takip etti. Kısa bir müddet sonra da edip, muharrir ve maarifçi Reşat Nuri Güntekin
aramızdan ayrıldı. Bu üç acıya son olarak Ercüment Ekrem Talı'.i'nun vefatı ilave oldu.
Galatasaray'a yıllarca emek veımiş olan rahmetli. Talı'.i büyük bir insan ve fikir
hayatımızın kıymetli bir simasıydı. Hayatı boyunca daima memleket için çalışmış ve
bu yolda muvaffak olmuştu.
«Galatasaray)) fikir hayatımızın bu dört büyük uzvuna Tanrı'dan rahmet diler.
içindekiler
Ercümend Ekrem T ALO ·· ·· · · ..................... (Elli yıl evvelki İstanbul Terbiyesi)
Ziya Osman SABA
................................................
(Cahit ile günlerimiz)
Cahit Sıtkı TARANCI ............................................. (Ölümünden sonra - Şiir)
Ergun ÜLKÜ ........................................................................ (Bir şair öldü)
7'.eki Ömer DEFNE ................................................ (DiYina ComecEa - Şiir)
7:8.hir GÜVEMLİ ................................................ (Cahit Sıtkı'nın ardından)
':'>zdemir ASAF ..................... : ............................................ (Tentation - şiir)
:sgc ERNART ......................................................... (Gerçek Türkü _ Şiir)
'-Ias:ın AKBELEN ........................................ ..............
(La Mort d'Atatürk)
r:-=ct'n İPEKKA YA ..... .......... .......... .. (G~nçlik Tiyatroları Festivali Hakkında)
'bun KIRDAR ........................................................................ (Cıpriccio)
'\ tilln ALPTEKİN .......................................... (Bir ka:ıtilin cep defterinden)
Atilln KARSAN .......................................... (Baba Gündüz ile bir kaç dakika)
0ktay KURTBÖKE ............ (Senden ayrılsam da t~cne gönlüm 5cndeclir - Şiir)
Avdcmir AKBAŞ .................................................................. (Ne Zaman?)
Gun·n YEJ\.TERSOY ............................................. ............... (Ekmek ayrnsı)
Aydemir AKBAŞ ...................................................... (Galatasaray ve güreş)
Erdoğ:ın TOKATLI .
... ............................... ..... .. . .. .. .. ....... ..... (Şevket Usta)
Gündiiz TURNA ............................................ ............................... (Camız)
Attiln BÜYÜKERHUN ................................. (Sana ben sesleniyorum - Şiir)
Değer ERA YBAR
.............................................. (Özlediğim Rüyalar - Şiir)
0,iinçrör TEKÇE
................................. .... ......................... (Birimiz - Şiir)
Erkal ÜÇER ................................................ (G. S. dünyasından haberler)
Attil~ EVRANOS ......................................... ······· (Fransa' da gördüklerimiz)
2
3
3
3
4
4
5
5
6
7
7
i:
8
9
10
11
lI
12
13
B
13
15
17
19
1i
Yıl
Elli
+~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~*
Evvelki
iBiZ BİZE
*
İSTANBUL
'f1
lkcefM
ıaeu
Elli yıl evvelki İstanbulu şöyle bir göz önüne getirıvorun .. Hiçb'.r şehir bu kadar az bir zaman içerisinde
h~rriyetini bu derece değiştirmemiş, kaybetmemiştir.
Elli yıl evvelki İstanbul henüz muhafaza etmekte ve dev.1m ettirmekte olduğu adetleri ve gelenekleri ile, özelliği olan bir belde idi. Burada tatlı su frengi diye anı~an
bir tip vardı, fakat henüz o vakit tatlı su Türkü dıye
b,rşey yoktu. Tanzimatın memlekete soktuğu frenk taklıtç'liği Türklüğiine candan bağlı çoğunluğun arasıncl_a
bybolan ufak bir zümreyi bu''1ştırmıştı. Garp medenı­
yeti aramıza yavaş yavaş ve ancak iyi taraflarından sokuluvordu. Onunla ülfet edenler frenkçe düşünmeğe
;ayr~t ediyor fakat muhakkak ki türkçe ~uyuyordu. Ü
v~ıkitki İstanbul terbiyesiyle övünüyordu. Istanbul efend•si, İstan'.Jtıl hanımı herkes için birer örnektiler. Nezaket, vekar, edep, bunların inhisarında gibiydi. Eialem
0rılara benzemek için muhitlerine mülazemet ediyordu.
htanbul dışı kenar sayılıyordu: ve «kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olamazıı sözü acizle karışık hasedin
ifadesiydi.
İstanbul, bütün yurdun içinde Türk terbiyesini kendin\lc tekfisüf ettirmişti. Zamanla nizamlarını gevşet miş olmakla beraber sarayın mabeyn ve harem kısmın­
ch• eski terbiyenin bol örneklerine rastlanırdı. Bunlar dan yetişenler belki de cahildiler, fakat terbiyelerine divoktu. Ekabir konakları da orta halli aile bucakvecek
,
Lrı da öyle idi. Pederşahi Türk a,ilesinde saygı ve nezrketi, bozuhıayan bir düzene tabi tutan bir meratip
sUsilesi gözetilirdi. Baba ana çocuklar ve bunlara hiz met edenler arasında saygı sadakat vefa ve şefkat ba hislerinde sanki gizli bir anlaşma vardı. Ve bu anlaşma
(Sonu 19 uncu sahifede)
;
~
Sevgili Okuyuculorımız
'f
Terbiyesi
lccüu.ı.eu,t
*
'f
*
*
-~
:
*
Neşriyat Kolu olarak çalışmaya başladığımız za
* man, elinizdeki dergiyi ne şekilde hazırlıyabileceğimizi ~
~çok düşündük. Bazı arkadaşlarımız yazı kalitesi ve tek-!
inik kıymeti çok olan bir ııGalatasarayın .hazırlamanın:
rrıaddi ve manevi imkansızlıklar iÇinde gayet güç o -!
* lacağını söylediler.
!
:_
Arkadaşlarımızın görüşleri bizi ne gücendirdi ve~
'f nede çalışmalarımızı sek teye ugrattı.
"
«Ga1atasaraym yu"k~ seltmek için cizdiğimiz yolda bizleri aydınlatanlarında:
'f fikirlerini alarak yürümeye çalıştı k . Ve bugun
.. el'ınız
. de- ~
'f
k' San-Kırmızılı yaprakları hazırlayabildik. Taktiri siz-~
k re bırakıyoruz. Yegane arzumuz samimi teşvik, tev-:;
*kıt ve alakalarınızı görebilmektir. O zaman şimdikin-!
~ c!en daha mükemmel bir derginin mensup ve okuyu-:
*
*
*
!
*
'f
'f cuları olacağız.
!
!*
«Galatasarayn herşeyiyle Galatasaraylılarındır. Der-~
bu gerçek etrafında toplamaya çalıştık. Her say-:
* fosına ve her ı sütununa bizlerden birinin emeğini kat-!
~ gıyi
'1
*tık.
*
*~
Bu arada «Galatasaraym çekemeyen ve onu buldu-~
:: ğu heryerde ezmeye çalışan kimselerede, bu sütunlar
ckn bizlere yakışan şekilde cevap vermeyi düşündük.~
F:ıkat öğrencilik sıfatımızı ve sayfalarımızın
azlığını:
~ nnarı itibara alarak, bu gibi kimselerin
seviyelerine t
! düsmemek icin böyle bir cevabı hazırlamaktan kaçın-;
' ' .
ı clık.
-l
'
~'f
**
Bilhassa kalemlerivle, «Galatasarav>>a dil uzatan~
;
,
: dostlarımıza öğrencilik durumumuzu bozmamak için!
bundan sonra da cevap vermemek niyetindeyiz.
~
Bu tiirlü yazılara verilecek cevabı, genç Galatasaray-.:
~ lılar adına mezun ağabeylerimize devrediyor ve bu yol-!
tT cL onların önderlik etmelerini doğru
buluvoruz.
~
u
~
Biz gerçek yolumuzda yürüyeceğiz ve başaracağız.~
>f
Buna inanıvoruz.
Müsterihiz.
**
}j.
.!.
*
t
*
*
!
~
~
Saygılarımızla
!
(Galatasaray) ~
!~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~*~~~~*
GALATASARAY
Cahit Sıtkı'nın Ardından
Önce Varlık'ta çıkıp sonra «Edebiyatçılarımız Konuşuyorn kitabına da alınmış bulunan bir konuşmada,
Cahit'e ait bir M.tıramı, onun, lisenin arkasındaki çiçek
bahçesinin gittikçe dikleşen duvarlarından,
aşağıdaki
caddeye inişini anlatmış, burada bir daha yazmak iste mediğ:m bu hatıramı anlatırken, bir yerde şöyle demiş­
t;m: «Meyilli başlıyan duvar, sokağa yaklaştıkça dikleşıyor, nihayet dümdüz bitiyordu. Cahit, duvarın
en
dik, artık ne yapılırsa yapılsın, otura otura inilemiye cek kısmına gelmişti. Aşağı atladığını, sonra doğruldu­
ğunu gördük.n B:rkaç yıl oluyor belki, oradan taksiyle
geçerken dikkat ettim, duvarın o dümdüz, o en dik
kısmı kalmamış; bir takım moloz, kum vesaire,
yapı
malzemesi yığmışlar oraya.
Sonra, yine o konuşmadaki. «Refet'e)), izcilerin oyma_k beyi olduğu için yüzbaşı derdik, şimdi Hariciyeye
geçtiğinden çoktandır göremiyorum» cümlesinde ufak
bir düzeltme yapmam, ((Hariciyeye geçtiğinden çoktandır göremiyorum» yerine «öldüğünden ebediyen göre miyeccğimn demem lazım.
Kaç yıl önceydi, bilmem ki? Bir gün, daha doğru­
su bir akşam, Peyami Safa ile, Beyoğlu'nun o dar so
kaklarından birindeki «İçkili lokanta»ya gitmiştik.
- Cahit de gelecek ...
Demişti ... Hafızam
berii
aldatrµıyorsa,
o vakte kadar, Cahit Sıtkı'yla tanışmamıştım. Yalnız, «Ömrüm ek Sükutn a hayrandım, o kadar ...
Ve «Cahit» de geldi. Yedik, içtik. Bilhassa konuş­
Daha doğrusu konuştular, ben de d:nJedim. Cahit
Sıtkı'nın o Diyarbakırlı sıcaklığı insanı sarıveriyordu.
Sanat meselelerini formül olmaktan çıkaran, alışılma mış yönlerinden o meselelere bakan bir yanı vardı. Ben,
Cahit'i daha önceden tanıyordum: Peyami Saf9, ilk
defa <<Ömrümde Sükı"ıtn için bir yazı yaz·p onu sanat
dünyasına takdim ettiği andan... Düşünüyordum, yine
de düşünüyordum ki, küçülen, cüceleşen şiir zevkine,
eski devir şairlerini, eski devir devlerini hatırlatan toplu
iGraki yalnız o getirmişti. Evet, şiir dünyası, batıdan
eşen bir havayla küçük hazların, küçük ihsasların ana
b<1 ğlı neşesini birkaç mısraa . hapsederken Cahit,
tek
b;.şına felsefi görü~e yükselebilmiş, insan ruh!lnu ve ka
inatı kuraklıyan bir düşünüş ve duyuşa gebe şiirler ver-
Dört yıl oluyor. Bir iş için Arıkara'ya gitmıştım.
Cahit'in Çalışma Bakanlığında çalıştığını biliyordum.
Onu aradım. Buldum. Behçet Necatigil ve diğer bir
arkadaşla çıktık. Yemeğe gittik. Cahit yemekte şarap
cLhi içmedi. Gayet· şık ve temiz giyiniyordu. Üzerinde
cdiliğin bütün intizamı, şefkatli bir kadın elinin bü tıin titizliği görünüyordu. Hayatında mühim bir inkı lap olmuştu. Görüşmediğimiz son yıllarda evlenmişti.
Eşine hayrandı ve onu çok seviyordu :
- DUşün kardeşim, bütün saadetimi ona borçlu
yum. Bak beni ne yaptı! ...
O günü beraber geçirdik. Bu, son görilşmemiz ol du.
İlk ve son... İki hatıra arasında öyle uzun bir zaman, öyle yakın, kardeşçe bir arkadaşlık nr ki, buncbn bahsetmemek daha iyi. Hatıralarımızı kıskanıyo rum «Ağaç» mecmuasından başlayan bu kardeşlik ha v::sı içinde, Cahit Sıtkı'yı, onun olgunluğu nisbetinde
saf, tertemiz, pırıl pırıl ruhunu, hayatını nasıl israf ett:ğini yakından gördüm.
Şimdi önümde bir kitap: «Ütuz Beş Yaş ... )) ve üzerinde el yazısı... DUşünüp duruyorum. «Abbas» şiirini
ne: kadar da severdi!
Ne oldu bizim neslimize? Orhan, Sait, Cahit··· sen
de g'.ttin en nihayet... Bari ötede buluşabilsek ...
tı:k.
nıeğe başlamıştı.
4
Tentation
Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç- ..
Sana diyeceklerim söylemekle bitmez.
Yıllardır yaşamamdan çaldığım zamanlar
Adına düğümlendi.
Bana
yaşadığın şehrin kapılarını
aç··.
Başka şehirleri özleyelim orada seninle.
Bu evler, bu sokaklar, bu meydanlar
İkimize yetmez.
Özdemir ASAF
ıı
GALATASARAY
Gerçek Türkü
Bütün gemiler kaçtı limanlardan
Gözlerimi noktaladı iri karanlıklar
Kuiaklarımı sorma, kulaklarımı ellerimle kopardım
Bırak yarım kalmış kadehi
Çarka böyle kazılmış bir kere
Bilirsin, o eneni ben kurmadım.
L
rt
türk
1
Srn hep düşlediğimsin, hiç yaratamadığım.
Gözlerinde arınmış dualar vardı, ürkek
T;mrı da istemezdi böylesini,
Ağıtlı sesleri cumbalardan taşan
Oysa yıkıldı bütün burçlar
Büküldü kişilerin saz boynu
Hep aynı sınırda savaşır zaman,
Sisleri kör eder akşamların
Ben puslasız bir gemiyim paslı, köhne
Sense genişliklerde yitirdiğim kutup yıldızı
Deniz hep böyle yüklenecek korkunç
Ben cümle direkleri kökünden yıkacağım
Dinmeyecek içimde yansıyan sızı.
Diidükleri sancıyacak tre"nlerin, vapurların
Durmadan gözü yaşlı resimler çizeceğim
/.dını kazacağım viran duvarlara
Ve bir gün güçsiiz akrepler gibi kötümser
Acımaksızın kendimi öldüreceğim
Kalım Urkiitücüymüş
Nous venons ·de sortir de la cercınonie de la mort
de cclui qui a ete le plus grand homme du passe et de
wute l'hi:;toire de Turquie. Personne n'a ete plus grand,
plus aime que lui. Aucun de tous les grands hommes
connus jusqu'a present n'a eu la chance d'etre
:ıime, phıs
plus
celcbre que lir.
Il avait une ame et une volonte tres grandes. A sa
mort, tout le monde a pleure. Il est mort, mais
mcmoire mt vivante;
sa
plus vivante que tout. Il est dans
k coeur de vingt - ciuq millions ele personnes ..Toutes
böylesine
Ben kurulmuş cliizenlcri bozmadım.
Kır şu yarım kalmış kadehi
·Ve sakın oyulmuş gözlerime bakma
Bilirsin, evreni ben kurmadım.
ces personn~s lui sont reconnaissantes des guerres faites
a l'cıınemi et de sa revolution. Toutes ces grandes choses ·'
kııt
de lui un grand homme.
Il a aimc la Turquk. Il a travaillc pcur elle, et il
Ege ERNART
nous a donne son oeuvre en disant ces mots:
<<Ü.
10 Kasım'ı Andık
Büyük ATA'mızın ölüm yıldönümünü kon-.
ferans salonunda yapılan çok hazin bir töroole andık. İhtiram sukutu sırasında derinden ATA'nın
gençliğe hitabını dinlerken acı ve inanımız en derın bir şekilde bizi sardı.
Öğretmenimiz Faruk Kurtuluş'un konuşma­
sı,
arkadaşlarımızın şiirleri yasımızı manalaştır­
dı.
<<Daima ATA'nın izindeyiz. Daima ıı
Jeuncs;e Turque! Ton premier devoir
est
dt conscrvq et de defendre la patrie, la republique et
i'ındepeııdance
Turques. O enfant de l'avenir de la
Turquic! La force dont tu as besoin est cachee dans le
ı:eblc sang qui est dans tes reines»
Il a ete un grand homme. Il l'est et il le sera tou
jc.urs. Il nous a donne cette patrie, cette chere patrie:
Nous scro.ns dignes de parter· dans nos vienes son sang,
~en
sang a lui, et nous la clefendrons de tout notre pou-
\·o:r.
((O! Atatürk, Grand Atatürk. Dors en Paix.»
5
GALATASARAY
Gençlik Tiyatrolan
Festivali Hakkında
Çetiu. itı-ekkaf:l-a,
T.M.TF gayet güzel bir teşebbüsü olan tiyatro fes13 tinde başlayıp 20 sıne kadar devam etti.
Amatör tiyatrolar ve tiyatro sevenler ıçın gayet faydclı olan bu harekete memleketimizin bütün gençlik tiyatroları ve A vrupadan da üç tiyatro iştirak etti Seyrettik ve oldukça yararlı bir mukayese imkani :::ılduk.
TMTF bu teşebbüsüyle İstanbullulara bir _tiyatro
ziyafeti çekmekle kalmıyarak her gün çıkarttığı sahne
kapısı adlı dergisiyle ve sabahları yaptığı kritik toplantılariylc Ttirkiyedc ilk defa .yapılan bu hareketa elle rinden geldiği kadar birşeyler katmağa çalıştılar.
Festivalin ilk gecesinde Üniversiteler Cep tiyatrosu
yer alıyordu. Gogal'den bir evlenmeyi ve 15 inci asırdan ,.
kalma Maitre Pierre Pathelaine'i temsil eden bu tiyatro
topluluğu bilhassa 2. piyeslerinde (Erol Günaydın) büyük bir varlık göstererek iyi bir başlangıç yapmış oldukl<!rı temsilleri verdiler. Bunlar içinde bilhassa 4 tiyatroı,un oyunları dikkate değerdi.
tmıli Kasım ayının
mın başlamasından 15 dakika evvel gdcn seyirci nor mal ışıklar altında dekorsuz bir sahne ve gayet rahat
ı,·mizlik yapan birkaç kişiyle
karşılaştı. Bu sahnenin
h;\·asına girebilmek oynanacak oyuna karşı bir yakın­
lık duyabilmek : için kafi geldi. Bundari sonra oyna
n: n ön oyun. seyirciyi tamamen kendine bağladı.
Bu
şekilde oyun gayet rahat başlıyabilirdi. Zaten öylede oldu. Oyunun hareketli, temposu baştan sona kadar hiç
ahamadan devam etti ve tempoya alışan seyircide hiçbır yorgunluk ve yabancılık çekmedi.
Festivalin en son gösterisini İtalyan Venedik tiyatr< su yaptı.
(La Finta Amınalata) isimli oyunla Komedi del
A rtcnin gayet güzel bir örneğini gösterdi. Yüzünde ken
dine has bir maskeyle oynuyan (Pantalone) piyes bo yunca gayet güzel ve değişik atraksiyonu ve suratının
ke dışında kalabilen sade ağız kısmıylacla kayd; değer
nıİ!,Tiiklh yapmaktan geri kalmadı.
Rejisörlüğünü de Pantalonenin yap~ığı piyesin de kurları, dekor değiştirme tarzı şaheserdi. '
T. M. T. F bu teşebbüsii bir veda balosuyla sona
erdi.
Bundan sonraki senelerde de ayni teşebbüsün gerçtkleşmesini temennr ederiz
.....
~~~~~~~~~~---
Birindsi Kolici tiyatrosunun oynadığı Hamlet :
Kollçjliler, şurası muhakkakki çok çalışıp ezberleınişler. Fakat hepsi okadar. Piyes başından sonuna kadar gayet zayıf bir mis en scene ve hissedilmeden okunrn recitationlarla geldi geçti. Gerçi kostümler İngilte­
redn gelmiş ve bu eseri sahneye koyan hocada Amerikada rejisörlük doktorasını vermiş ama bunların hiç biri
e~erin iyi -bir şekilde oynanmasını sağlıyamadı,
zaten
sağlıyamazdı da.
Bundan sonra Yugoslav tiyatrosunu Belirtmek ge ·reklidir. · İlk oyunlarıda «Aryan Ca'iteıınin hususi hayatı
iıe rnüsbet bir netice yaratan Belgratlılar ikinci oyunl3rı olan (parlak renkli topla) kayda değer bir başarı ka~
z~ındılar.
Festivalin en muvaffak oyunu hiç şüphe yokki İ.
T. Ü. T. ün «Ayyar Hamzansı idi. Moliene'den adepte
olmadığını defalarca söyledikleri Ali Beyin eseri ~ski
mezunlardan Ergun Köknaı: tarafından. sahneye kon muş ve Atilla Alpöge ~arafından ·Ayyar rolü
şahaser
0rnilebilecek kadar güzel oynanmıştı.
Ergun Köknar kendine has bir mis en .scene canlılığına ve bir estetik görüşüne sahip Bazı münekkitler
_Ayyar Hamzanın gayet rahat görüleb:len bu canlılığını
f,,z]a bulmuşlar.
<<- Seyiı:cinin gözünü yoruyor bir. hu_zursuzluk verıyor hareketlerin çoğu ltizumı>suz diyorlar.
Bence bu fikir tamamen yanlış. Zira; salona oyu -
6,
Voyez - Vous
ı
i
-
GALATASARAY
CAPRİCCİO
Bir gece, yıldızlı bir gece, bir adam intihar etti.
Oysa yaşamak hırsı edinmeliydi kendine biraz. Yaşa nıağa çalışmalıydı. Delicesine kaçm~lıydı ıslak caddeler-de. Kahkaha atmalıydı delicesine.
Karşıki apartımanlar siluetleşiyor. Çılgıncasına bir
korku duyuyorum. Az sonra kafamı kaldıramaz olacagım artık; gökten ye yıldızlardan nefret ediyorum. Kara bir sonsuzluk geceleyin gök benim için. Sonsuzluk
beni çılgıncasına korkutuyor. Sonsuz şeyler düşündürü­
yor beni. Oysa düşünmekten hoşlanmıyorum.·
6 yaşımda bana deli olduğumu anlatmaya çalışular.
Fazla zor olmadı bu iş onlar için; söyledikleri ilk lfif t:;n tam üç saat sonra, kendimin deli olduğuna muhakkak nazarla bakıyordum. Bu andan itibaren, o yaşa kadar, gelişmeğe başlamış bulunan bütün insan hislerim
y:.:vaş - yavaş, gün - be - gün, yok olmağa başladı. Her
ar; biraz da_ha hissediyordum boşaldığımı· Böylelikle
heran biraz daha ferahlamış ofoyordum. Boşalmayan
tek bir his kaldı içimde: Korku! Oysa en çok onun
boşalmasını
isterdim. Yıllar geçtikçe bu korku.
koca bir kabus gibi kapladı içimi, Bana deli diyenler
bunda da bir eğlence yolu buldular. Akıllarına gelclimi,
beni yaka paça eder oradaki bir evin, fareli - pis kömürlliğüne atarlardı. Kapı. üstüme kapanınca clışarda bir an
sessiz bir bekleyiş olur. derken kömürlerin üstünde se-
Bir Katilin Cep Defterinden
- Kabilin günahını bana yüklediler,
Güya Habi'li öldürmüşüm :
Yalan.
Ben yaşamadığım gecelerimi _vurdum.
Kıskançlık da değildi suçum darağacı isterim
herzamankilerclen olsun
İki halka, bir ilmek
Şöyle adi bir tahtadan
Bir
Şu
'
Ne yaman ölürdü insan
Bacakları saatlerce titrerdi
«Seytan girmiş»
Derdi babam
l-:en farelerin çıtırdısını duyardım. Birden bacak adelelerim gerilir, gözlerimden çılgınca yaşlar boşanır, ku L•klarım aleY - alev yanardı. Sonra - 'bu çıtırclıları duymamak için - ciğerlerimde kalakalmış birazcık nefesle.
bütün gücümle haykırır, nefesim tükenince de - bitkin
kömürlerin üstüne yığıllırdım . Neyse bu sırada dı­
ş~;rdakiler hayranca gülüşmelerine başlar da, fareler de
gürültüden kaçışırdı.
. Artık akşam olduğunu fark ediyorum. Yaşamak hır­
ı>ı edinmeliyim biraz. His duymalıyım bir şeye karşı. Isl:1k caddelerde deli resine · koşuşmalıyım. Herşeyi ama
l'crşeyi komik bilmeliyim. Kahkaha atmalıyım delicesi·
ne.
Etrafta göz gözü görmez oldu. Her eşyanın rengine
s:yah karışmış. Ben bir, senfoninin finalini yazıyorum
artık. Ba1ında tek bir melodi yoktu; korkunç akorlarb
geçti bütün öbiir kısımlar. Son kısma güzel bir melodi
bulabilseydim. Fakat sadece sefil variation'larla vakit
doldurmağa çalışıyorum. Sesleri duyamaz oldum artık.
Orkestra koptu idaremden. Artık her sazdan bir ses
ç:kıyor. Biitiin aletler, .entiznotayı, en kuvvetli sesleriyle
h;,ykırıyorlar. Şaşırıp kaldım gürültü içinde.
Oh Tanrım! Bir giiç ver bana, bir güç ver bana
Tanrım! Koca bir eser böyle mi bitmeliydi Tanrım!
Fakat kararımı verelim birden; attım elimden şef
1
( cğneğini; salondan koşarak çıktım. Akortsuz
sesler
yavaş - yaYaş azalıyordu kulağımda artık. Karanlıklara
t:çar gibi uçuyor ve arada - sırada durduğumda, kafamı
bldırıp göniil rahatlığıyla seyrediyordum göğü. İçim­
içime sığmıyordu sevinçten : Pırıl pırıl yıldızlar başka
dünyaları hatırlatıyordu bana.
"·
•
«İçine»
Şeytan
Şeytan yaptırmış
bu
Yalan
Benim
Yalan
sen
şeytanım
işleri
olamazsın
BLANKA
Kanına giremessin sen bunca emelin
Elin
Elime değmedikçe ben böyleyim
Yalnızlık çektirdi keskiyi bana
Pişmanlık çektirdi»
Senin kabahatin yok bunda
Gün doğarken son arzumu soracaklar
Hiç tatmadığım bir şeyi isteyeceğim.
- Sevilmek, diyeceği~ sevilmek
Üniformalı bir~haykıracak
-«Çek!ıı
Atilla ALPTEKİN
7
GALATASARAY
Baba Gündüz ile Birl{aç Dal{ilı:a
~
«Anlatmak çok zor, dedi. ıdkokulun Birinci sınıfı­
n;• girdiğim sene ile başlar. a~ıl o sınıflard<ı; yavaş yavaş
okumayı, yazmayı ögrendimse Sın-ı Kırmızı iplikler de
yüreğimi öyle ağır ağır sardı ördü.» ..... .
Saat 16.20. Lüks sinemasının dağılmasına Beş da kika var- Bir gözüm saatte bir gözüm sinemanın kapı­
sına kaymış vaziyette. Nihayet sinema bitti : Halk çık­
maya başladı. Gözlerim kalabalığı tarıyordu Amma bu
bdar dikkatlı bakmaya lüzum var mıydi. ; Zaten, O
heybetli vücut O asıl çehre ve çocukları daima etrafında
btılunan bir (BABA) nasıl ol urda bütün nazarları kendıne çekemezdi. Ben böyle bir insanla konuşacak ona
yursa bunda kabahau cemiyetimizde bulmak lazımdır.
Yoksa ben şahsen iki ayrı devre arasında hiç bir fark
göremiyorum. Zaten her devrin kendine göre fevkaladelikleri vardır.
Bunu müteakip Gündüz Kılıç'a Sekiz senesini geçirmiş olduğu lisemizde başından geçen bir hatırasını
;ınlatmasını rica ettim.
- ccHer Galatasaraylı<la olduğu gibi benim de tahhayatımın her köşe•inde bir hatıram yatar.»
Diyen Gündüz Kılıç bu kadar çok hatırası arasın­
d~. birini tercih edip nak!edemedi. Sadece biz talebeleri
f.ızlasiyle aiakadar edecek bir kopye hadisesini şöyle an-
':iırular soracaktım.
l<:ttı.
Acaba
başarabilecek
miydim? Bunu bilmiyordum.
Sıkılarak yanına yaklaştım.
- Affedersiniz efendim, G;rlatasaray Lisesinin neş­
riyat kolundan geliyorum. Acaba mecmuamız için
bir konuşma rica edebilirmiyim ?
- Hayhay çok memnun olurum. Ancak benim de
~!zden bir ricam var. Bizim Ergunu (Santrhaf) dokton götüreceğim. Bu konuşmayı arzu ettiğiniz başka bir
güne b 1 rakamazmıyız ?
Kendi,ine mektepten her zaman çıkılamıyacağını
izahettiğim zarrian makili bularak sabırsızlıkla bekledi, ğim konuşmanın yapılacağı kulüp binasına doğru yol
almaya başladık. Konuşmayı. yapacağımız salonda onırduğumuz zaman gözlerim duvarlarda alıştığımız başarı yıllarının hatıralarını arıyor oysa salon duvarları ye0
ni boyanmış ve kendilerini süsliyecek zafer yıllarının
h:ıtırarnrın bekliyor... Alabildiğine zafer yaşamış
bir
s~ !on burası. Her şeyiyle Galatasaray
olan bu, binada
iı:sanın ilk aklına getirebileceği soru da Galatasaray'lı­
lığa ait oluyor.
Nasıl Galatasaraylı olduğunuzu anlatabilirmisiniz.?
-
O Zamanlar Hindi Kemal adiyle maruf bir hodefalar anfide imtihan olurduk, Sessızce gez:p kopye çekenleri
yakalayabilmek için
lfı~tik ayakkabı giyerdi. Gene İmtihan günlerinden biri
idi. Hoca sınıfa gelip kürsUye oturduktan sonar müJ:Yıessil kağıdı imzalatmak için yanına gitti. O anda o1.rn oldu··· Hoca sualleri verdi. Biz de bildiğimizi yazmıya başladık. Tabii herkes Allah ne verdi ise sağdan
soldan bir şeyler yapıyordu. O sırada gözlerim gayr! ihtiyari· kabaran hocamıza takıldı: Yavaş yavaş kürsüden
r 1 0ğnıldu, Fakat aş;!ğı inmedi. KUrsUnün etrafı da da hil olmak üzere bütün sınıf raptiye ile dolu idi.
İşte t:ılebeliğimizin ve çocukluğumuzun ufak bir
hatıras111.. Takbelik hayatı epey maceralı geçen
Baba
bır kerre de Tardımuvakkat almaktan kurtulmuştu.
Hayatta bir insanın muvaffak olabilmesi için yaşeyleri severek ve inanarak yapmasına ve
mucımız vardı. Bazı
Anlatmak çok zor, İlkokulun birinci >ınıfına
sene ile başlar. Nasıl O sınıflarda yavaş yavaş
okumayı, yazmayı öğrendiı;nse, Sarı Kırmızı
iplikler
- de yüreğ:mi öyle ağır ağır .sardı ve ördü. Burada beni
Galatasaray'a veren büyüklerim ve bana şimdiki külıü-.
ri;mü sağlayan öğretmenlerimi minnetle anmadan geçegirdiğim
miyeceğim.
- Zamanınızdaki Galatasaray lisesi ile şimdiki arasında bir mukayese yapabilirmişiniz.?
- Bu mu'kayeseyi yapmak biraz zor Çünkü her
Desi! zamanının örf ve adetlerine uymak mecburiyetindedir. Eğer zahiren şimdiki nesil biraz havailiğe kaçı-
8
P,··b:ı
Gündüz
arkadaşımız
Attila
Karsan'ın
cevaplandırıyor.
Daima Galatasaray
sorularını
GALATASARAY
,.affakiyetin ancak bu şekilde zuhur edeceğine inanan
Gündüz Kılıç sevmeden bir şeyi ne pahasıpa olursa olsım yapamıyacağını ve hayatta servetin hiçbir
zaman
sa2det getirmiyeceğini kabul etmiştir.
Bu sırada yanımıza eski Galatasaraylı ağabeyleri nıizden Vedat Dicleli geldi. Kısa bir tanışma anından
scınra hemen yuvasından haberler sormıya başladı Mektt bimizin iyiye, doğruya ve en güzele doğru emin adımlarla ilerlediğini öğrenince memnuniyetini
izhar
edecek kelimeler bulamadı. Galatasaray mecmuasının
zamanından bu yana devamlı surette çıkmakta olduğu­
nu öğrenince benim vasıtamla neşriyat koluna ve Sayın Müdürümi.ize en iyi temennilerde bulundu ve başa­
rılar diledi.
Bunu mi.iteakip Gündüz Kılıç'a Galatasaray kulübline yaptığınız babalıktan bir nebze de biz moktepli
brdeşlcrinize lütfedemez misiniz, bilhassa spor mevzuunda? diye soruyorum, Cevap veriyor.
- Bir zamanlar mektepte eski hocalarımızdan Muslih Peykoğlu ile beraber sınıf maçları tertip etmiştik.
Ve bizzat bu maçları takip ederdim. O seneler zaten
Lisemiz, kulübe bir çok gençler kazandırmıştı. Bunlardan Gi.ingör, Metin ve Feridun'u sizde yakından tanır­
srnız. Fakat sonradan gerek işimin çokluğu ve gerek
b;:zı meseleler yilzi.inden mektebimize gereken,,,ehemmiycti veremedim. İnşallah bundan sonra elimden gelen her
yardımı seve seve yapmıya hazırım.
Mektebimizle meşgul olacağı hakkında verdiği sözler beni fazlasiyle memnun etti. O sırada batıl itikatlar
yi.izünden sınıfa hoca girdikten sonra giren ve bu yüzden birçok cezalar almış bulunan Fazıl ağabey (Eski
Galatasaray'ın sol beki) aklıma geldi. Ve hemen Batıl
itikatlara inanıp inanmadığını sordum Gi.indüz Kılıç'a,
- Mektepte iken böyle bir inancım yoktu. Fakat
kulubc intisap ettikten ve bilhassa Arrenör olduktan
sonra bana da böyle bir hastalık musallat oldu. Mesela
bırisi; Gri bir kazağım vardır, her maçta onu giyerim.
Biri de Maça çıkmadan evvel Suat'ın (Santrafor) saatini alıp takar benimkini çıkarırım. Tam lafını bitirmiş­
tiki bizi dinleyenlerden biri en güzel Golüni.i sordu.
Golleri arasında bir tefrik yapamıyan Gi.indüz Kılıç
ezaten golleri de nasıl attığımı bilmem. Kaleye yuvarlarım girerıı dedi. Gene, hazır Futbol bahsi açılmışken aklıma Futbolcu olmasaydınız ne olurdunuz suali geldi.
Kendisine sorduğum zaman bana:
- Ki.içlik yaştanberi Meşin topun cazibesi bana
b:ışka bir ·şey düşündürmek fırsatı vermedi. Onun için
böyle bir şeyi hiçbir zaman düşünmedim desem yeridir.
Artık epey vaktini almıştım. Konuşmaya Galatasarnyı alakadar eden bir sualle başlamıştım. Galatasarayı
alakadar eden diğer bir sualle bitirmeyi arzu ediyor dum. O anda aklıma «Eğer Galatasaraylı olmasaydınız
ıw olurdunuzn
suali geldi. Soruma hiç düşünmeden
w tereddüt etmeden cevap .verdi.
- Galatasaraylı ve yine Galatasaraylı olurdum.
«SENDEN AYRILSAM DA GENE GÖNLÜM
SENDEDİR
(General R. M.
Seni hiç, ama hiç
. Tüm duygularımı
Blate~ford gemı'sine)
unutmayacağım.
alıp
Güneş alabildiğine
Ben öylesine, ellerle
götüren
gömi.ilecek uzaklarda
kalacağım.
G.özlerin hep böylesine çivilenecek ufuklara
Bütün gücüm artık ellerimde toplanmalı
Ellerimse gayri anıları boğabilmeli,
Bütün ağıtlar bana mı adandı?
Ayrılığımızı doğru
insanlar ayıplayacak mı?
Böyle mi sallanacak eller artık?
İmbat, mendilleri hep böyİe uçuracak mı?
Biz sonra, bu yalnızlıktan bıktık.
Bundan, tüm yeşillikler saracak çevremi
Ben, beni yakan gözlerini hatırlayacağım.
Lütfedilmiş mutluluğun bu kaçıncı kırılışı
Cümle yıldızları bir bir sayacağım
Bu sokak kaderimizi yaşayacak
Bi.itün kaygıların ötecek kulaklarımda
Ellerimde, ellerinin sıcaklığı
Hep böyle iğnelenmeli şarkımız pikaplarda
Oktay KURTBÔKE
Aziz Müdürümüzün ve sevgili hocalarımızın gördükleri eksikliklerin tamamlanmasından sonra son şek­
lini alacak olan (Şeref Mükafatları) yönetmeliğini ge·
kcek sayıda okuyucularımıza sunacağız.
9
GALATASARAY
Ne Zaman?
Sabahın
çok erken saatleriydi. Sahilden oltalarına
bekleyen bir kaç balıkçı Yardı. Ağızla :·ında s: gara, kımıldamadan bekliyorlardı- Sabırlı insaniardı doğrusu ... Dört beş tane istavrit son
enerjilerini
hllanarak zıplıyorlar fakat bitkin· bir halde düşüyor l.ırdı toprağa. Ümit diinyası. Giin doğmadan neler do İnsanlar da öyle değil mi? Kabul etmezler bir tiirlii mağlubiyeti···
Her zaman yazı yazdığım gazinoya gelmiştim. Bumda, sa:1tlerce bıkmadan dtişilnmek ne btiyük bir zevkt· benim ıçın.
Gtinlerce konuşmadan dursam sıkıl rr,azdım. Yalnızlıktan hoşlanan, içi kan ağlayan
ben,
zaman zaman, diinyanın en mesut insanı dahi olabilir dim ... Fakat mecburdum böyle hareket etmeye. Dalgın
vr kederli duramazdım bir toplulukta. Hatta bir tek
arkadaşımın yanında bile. Beni anl~malarından korkardım. Hep gülmeye mahkumdum ben. Mesut bir ço cuktum onlar için. Beni, gamsız tasasız bir insan olarak
tanıyorlardı. Varsın öyle bilsinler. Zaten, aksini de ben
istemezdim. Arkadaşlarım,. hakkımda düşündiiklerinde
a? çok haklıydılar. Öyle ya olağan üstü haller hariç ben: üzgiin görmemişlerdi. Daima 'cıvıl civıl yanardı gözlerim. Hep gulerdim onların yanında. Doğrusu da buydu zaten. Onları sıkamazdım kederimle. Neşe ve saadetlerine , engel olamazdım. lzdırab çekmek
benim
alın yazım, benim talihimdi. Yalnız beni ilgilendirirdi
kaderim. Tanrım belki beni cezalandırıyordu. Acaba
bir giinah mı işlemiştim? ... Hayır, ne ona ne de insaıı­
l:ıra karşı bir suç işlemiştim. Bir karmcayı bile incitmekten çekinirdim. Mehmedi de, Robert'i de. Maria-yı
dr. seymiştim. Kiiçii,~iimli, bliyüğümii, Çindekini, Meks:kadakini sevmiştim. Ne snrayda, ne de kulubede yaşa­
yr-nları giicendirmiştim ben. İnsanlığı seYmiştim. Nasıl
çizebilirdi böyle bir kaderi alnıma. Yıllardır çektiğim
a7.ab bir <on bulmayacak mı? A~ıtacak göz yaş-ın kalmadı artık. Ellerim...... evet ellerimdir çektiğim ızdı­
n·bın şahidi. Yaza yaza yoruldular. ızdırabımı ... Allaha
kaşı, zaman zaman ruhumda bi risyan beliriyordu. Ona
adaletsizliğini haykırmak istiyordu~...
, "
Kalbimde gizlediğim sırrı biliyor insanlar şimdi.
E2na nefretle bakıyorlar. Hakikaten tanıdılar beni, Şaş­
kınlıklarını gözlerinden okuyorum. Sukutu hayale uğ­
rndılar. Olamaz. diyorlar içlerinden. Böyle bir şevin olabileceğine inanamıyorlar. Gözlerinden okuyorum hakkımda diişündüklerini. Bana yakıştıracaklaQ sıfatı bir
ttrlü bulamıvorlar.
Belki de kafi baörmliyorlar.
Anrak
,,
"
l:ıen birşey söylersem konuşuyorlar. Yarın selam
bile
t;:kılacak balığı
10
vermezler. Benden kaçmalarına hacet yok. Bahtsız mevcııdiyetimle rahatsız etmek istemem onları. Kendili ı~:mden uzaklaşırım ben. Ölecekler~ni anlayan kediler
gibi uzaklaşırım. Keşke açmasayd·m kalbimi. İğren diler benden. Fakat altı yıldır bir sanatkar hünerile gerçek kişiliğimi saklayan ben artık dayanamadım. Tam
altı defa üç yiiz altmış beş gün gizlediğim hisler taştı
\'C boşandı. Hiç birşey. durduramazdı beni. Nefret edilmek korkusu bile. Onlara içimi dökerken ufak bir tir.ıit belirmişti kalbimde. Zayıf bir ümit. Belki,
beni
anlayıp, yardım ederlerdi bana. Heyhat! Onlardan bir
y;ırdım ummakla ne kadar budalaymışım ...
Bir ara garip bir arzuyla başımı yana çevirdim. Bir
iki adım ötemde, bir kız Yardı. On beş yaşınd:ı ya var
ya yoktu. At kuyruğu gibi idi saçları. Sapsarıydı onlar.
Öniimdeki maYilik kadar derindi gözleri. Bir melekti
adeta··· Bir ara bakışlarımız birleşti. Ylizümün kızardı­
ğını hissettim. Gözlerimi onunkilerden kaçırarak yazı­
ma devam etmeye başladım. Fakat bir tek kelime bile
Fzamıyordum. Fikirler uçmuştu sanki. Aklım yandaki
r:-;as:ıdaydı. Saniyeler ilerledikçe onu görmek, doya doy:' seyretmek istiyordum. Muhakkak beni Ernislerin gazabından kurtaracak kızdı bu. Ona
samimi ve derin
hislerle bağlanmalıydım. Karanlık yıllar bugün son buL•caktı belki. Bu kaderimi
değiştirecek an olmalıydı.
Kopmalıydı artık beni maziye bağlayan hatıralar.
Son
bulmalıydı düzme sevgiler. Esiri olmamalıydım m<Jzi
nin... Bana bakm:ıdığından emin olarak ondan tarafa
çevirdim gözlerimi. Bakışlarımız gene bjrleşmişti. Hakkımda düşiindüklerini boşuna aradım onlarda.
Allah!
Allah! İlk defa birisi~in benimle alakadar olup olmadı­
ğını anl~mak istiyordum... Fakat muh::ıkkak unuta c;ıktım onu. Ötekiler gibi. Bugiin değilse yarın. Yarın
c!eğilse bir hafta, bir ;ıy mnra. Ona bakmamak ta elimd<> değildi Kıymetli bir şey bulmanın sevinci içindey elim. Bir kuş kad~r hür hissediyordum kendimi. Beklcdiğ'm insandı bu kız. Ebediyen bağlanacaktım ona·
1\ rtık, ben de, başım dik yiirüyeb'lecektim. Herkesle
konu~mak. ama durmadan konuşmak ihtiyacını hisse diyordum. Tam bir Epikürcü olmuştum. Gurur duyuyordum yarJığımla. İçim içime sığmıyordu. Koşmak istiyordum. Bildiğim, gitmek istediğim bir hedefe doğru ..
Şiddetli bir çarpmayla gözlerimi açtım. Acı -fokat
b,kikat. Ah keşke hiç uyanmasaydım... Zavallı insan
oğlu. MahkCımsun bu dünyada yaşamaya ... Fakat ni çin bir giinahkar oluyorum ben. Sevip seymemek biz
ir!sanlann elinde mi? Sophokles'in Oidipus ağzından
dediği gibi, biz çizmiyoruz ki alın yazımızı ... Mukadderata boyun eğmek lazım. Aciz varlıklarız. Belki bir
gün b 0 na gülecektir kader ... Ama, ne zaman Tanrım
ne zaman?···
GALATASARAY
El{melr
Ayvası
·Sapsarı ayvaların,
kadife muhafazasını
avucumla
uğuşturup yok etmeğe çalışum. Pırıl pırıl, sarı
yeşil
gözüktü. Hazla bir an seyrettim, sonra dudaklarının
trması ayrılıp dişlerimin yumuşak zemine abandığını
Lırketüm.
Fışkıran
suların
çenemden
akışına,
yanaklarımın
iııip kalkması karşılık veriyordu. Ekmek eyvası, ne yumuşak,
ne tatlı şeydi.
Birden boğazıma gitti, tıkanmıştım. Etrafa baktım
herşey normal seyrediliyordu. Uzakta köylülere, sonra
şırıl şırıl akan suya baktım. Ufak bir çaydı bu ... Eğil­
dım bir yudum tattım, serinlik boğazımdan içime geç ti
Yutkundum, rahat bir nefes aldım. İçimi çektim,
frrahlamış'.ım. Sonra yine eğilip kana kana içtim.- Elimin tersiyle ağzımdan sızan suları giderdim.
Baktım, güneş tepede, yaprakları aşmıştı, gözilrne
1
Ç< rptı ışınla·ı. Hızla uğuşturdum, karanlık yerine pembe bir kızıllık peydahlandı gözüme ...
Beyaz köpükler saçarak, akıp giden suyu, ilkin
kızıl sonra mavi gördüm. Zıplayıp fışkırıyor, damlacık­
br bana kadar geliyordu.
Yerde bir taş bembeyaz temiz, tıpkı ayva gibi. Sonsi fırlattım, gitti düştü ... Suda halkalar, rüya çemberi
g:bi büyüyor, büyüyordu... Dalmıştım ....
---o----
Galatasaray ve
Güreş
Yaşar
'.Bey! 2222
çıksın mı?
Tertip edilen müsabakalar alaka ile karşılanarak,
neticelerle sona erdi. Altmış güreşçinin iştirak ettiğ; karşılaşmalar anında güneşin insana verdiği bedeni
ve ruhl terbiyeye arkaclaşlarımızın vakıf olduklarına
~rhit olduk. Elimizden daha fazlası gelmediği için sadece iftihar edebildik.
ı yı
Müsabakaların hitamıncia
Okulumuz güreş kolu, herşeye rağmen zor sayıla­
hlecek bir teşebbüsü bu sene tahakkuk ettirdi. İdareci­
krimizinde yardımı ve te~vikleriyle yuvamız, memleketimizin en eski sporcularından olan Selim Sırrı Tarcan
,Klına bir güreş salonu kazandı.
Güreşçi arkadaşlarımız maddi ve manevi güçlükle re rağmen, salonun açılışı münasebetiyle birde teşvik
rrıüsabakası tertip ettiler. Bu suretle dede yadigarı güreş sporu ((Galatasaray)) da uzun ayrılık yıllarından sonr' tekrar ehemmiyet kazandı.
derece alanlara madalya
ve kupaları sayın öğretmenimiz Zeki Ömer Defne ta r~.fıncl::ın verildi. Ayrıca güreş ko1u'da,
müsabakalara
ı:;crekli ehemmiyeti veren Sayın Müdürümüz Macit Sar.e:r'e bir kupa hediye etti. Sayın Müdürümüz, daha sonL' kola yeni bir mineler alınacağını ve malzemenin yenileneceğini müjdeledi.
Öğrencilerin ve idarecilerin
fedakar
çalışmaları
ııGalatasarayna yeni bir faaliyet sahası açtı.
Sportmen
ve asil ruhlu Galatasaray'lılar sayın Selim Sırrı Tarcan'ı da anarak, memleketimizin en eski sporcusunu en eski
okuluna mal ettiler. Tebrik ederiz.
11
GALATASARAY
Diplomasız
Golotosaroyhlor ·
Şevlret
Usta
lcdo.ğ,(4,(,4, 1,.okateı
Şu
bir yere yeniden kurmayı düşünseniz, şimdikinden daha düzenli olacak deseniz, yi·
r.e de bizlere buranın tadını veremez, orayı bize sevdirtmezsniz. Çünkü bu binanın içine, dışına ve bütün
htybetiyle kalplerimize sinmiş bambaşka havasını ora·
ya taşıyamazsınız.
Herşeyi bir kenara atsanız bile, bu yuvanın koskoc:ı tarihini, okula bu bambaşka havayı veren, gün geçtikçe gönüllerimizde yer edip sembolleşen insanların
hatırasını silebilirmisiniz ?
Kara Hasan'ından Hafız'ına İsmail Ağasından Şev­
ket U >tasına kadar birçoklarını nasıl unutabiliriz.
İşte Şev ket usta ile karşı karşıyayız. Yıllar yılı ayakkabılarımıza emek vermiş.
Bu babacan. adam soruyor;
- Boyatacak mısın?
- Yok Şevket Usta diyorum, okul dergisi için sen=nle biraz konuşacaktım da ...
- Buyur sor diyor ve gülüyor.
Ben de soruları sıralamaya başlıyorum.
- Seni çoğumuz Şevket Usta diye bilir öyle çağı·
rırız. Soyadın nedir ?
- Can, Şevket Can.
- Kaç yaşındasın Usta?
- 58 indeyim
- Peki, nerede doğdun ?
- Sorulur mu bu İstanbulda doğdum. Ve basıyor
okulu
alıp, başka
kahkahayı.
-
Okula geleli ne kadar oldu ?
Başkaları · daha fazla diyorlar ama hesaplıyorum·
hesaplıyorum 26 yıl çıkıyor. Ne eksik ne fazla.
- Okula gelişini anlatır mısın?
- Önceleri lostra salonunda çalışıyordum. Orada
gece gündüz mahpus kalıyor insan. Rahat yüzü göremiyordum bir türlü, bıkmış usanmıştım. Bir fırsatını
bulunca kaptım bir boya sandığı, geldim kapının öntine, güneşli havalarda orada boyuyordum. Hava hep
gtinlük gtineşlik olmaz ya, bir zaman geldi, yağmur hır başladı. Biz .de kapının içine girdik.
Allah rahmet eylesin Behçet bey uygun gördti Bizde böylece okulun malı olduk. O gün bugtin bu gördüğün yerde parlatıp duruyoruz işte.
- Bu kadar zamandır okulda olduğuna göre
epey müdür görmtiş, tanımış olmalısın.
- Eh! az sayılmaz.
12
Tevfik bey vardı. Genç yiğit bir
adamdı. Arkasından Fethi bey (İsfendiyaroğlu) geldi.
Daha sonra Behçet bey. (Gtiçer) müdtir oldu. Onunla
yirmi yıl arkadaşlık ettik. Behçet bey ayrıldı, sonra tekrar Fethi bey geldi. Sonra Besim bey ve şimdiki mtidtiriımtiz Macit beyi tanıyorum.
Ben
geldiğimde
Çocuklar «$cvket Usta okuma yazma biliyorn demişle~di. Bir de kendisine sorduk.
Şevket
Usta okumayı yazmayı nerede öğrendin?
Gülümsüyor hemen - Bilmiyorum diyor, ama ga zete okurum. Bir zaman Gazi Paşa'nın sayesinde heveslendik, birşeyler öğrendikse o zaman öğrenmişizdir.
~ma biliyoruz diyecek kadar değil hani.
- Çocuklar senin için «$evket Usta gibi boyacı yoktur İstanbulda)) dediler. Sen ne dersin?
- «Tabi! ya, yoktur benim gibisi diyor. Bir tane
daha varsa üstüme, çıksın, göreyim boyunu.
Şevket U;ta böyle konuşursa bize sevinmek dtişer.
Öyle ya, göğsümüzü gere gere söyliyebiliriz bunu, Şev­
ket Ustanın Ustalığını anlatabiliriz.
26 yıl; söylemesi bile güç geliyor insana. Tam 26
y1l tanınıp sevilmek, hatırlanmak az şey mi. !
- Bu kadar yıl kimseyi gilcendirmemeğe çalıştım.
Talebe benim, ben talebenin dert ortağı olduk ~deta, dedi Şevket usta
(Sonu sahife 14 de)
i
GALATASARAY
bdı. Biraz kenara çekilip adamın geçmesını
bekledi.
beklemez olsaydı, fötr'lü yanaştıkça yanaştı, ec
ğildi, o canım sigarayı yerden aldı, kibarlığına halel
gelmesin diye bir gü7..el de üfledi, ağzının kenarına itin.. yle yerleştirdi, cebinden birde zippo çıkarıp ateşledi,
Camıza mtihimsemeden şöyle bir bakıp aheste aheste
CAMIZ
Keşke
yollandı.
Yeni H'ıvvarın paydos diidüğü uzun uzuı:ı öttü ...
İşçiler birer - ikişer cümle kapısından çıkmağa baş\.dılar. Cenaze namazı kılmış gibi neş'esiz ve halsizdiler. Para günü böyle mi olurlardı halbuki, amele hamarr:ına, parka. evlerine güle - oynıya giderlerdi. Sekiz uzun alin
bekliy·eceklerdi
daha.
b
.
Camız'ın cebinde ne bir kuruş para, ne de bir tek
ogara vardı. Aybaşına yetecek kadar erzak almıştı ama, il1e de cıgara ...
((- Evdeki keşkeği Ali efendiye satar, beş - altı
p:.ket cıgara diizcrim, gerisine de Allah kerim. Satmalı,
iyi hoş, o cadıyla enikler n'ola'tak, al bir bela daha işte.
Madem başcdeceğim aklım yatmıyordu, ne diye elin. kı­
zını kuyruk ettim peşime. O neyse, dört eniğe ne lü zum vardı ? Defter, kalem, estek - kö'itek herşeyi isterlerdi körolasılar .. . Ah para ah, nerelerdesin,
hangi
zrnginin cebinde keyfinden yan yatıyorsun, göztimiin
nuru:.ıı diye acı acı sızlandı.
'
Sana -Ben Sesleniyorum
Ben Ye sen
İkimiz.
Renkli bulutlar arasında
Güneşle ay gibi
Elemlerden uzak,
Neşeler diyarında yaşıyoruz.
Günler nekadar
Ümitsiz
Ve uzak bile ofoa,
Elin elime değdiği anda
Ne dünya, ne alem kalıt aklımda.
Attila BÜYÜKERHUN.
30 Ağustos ilkokulunun yanından hastahane soka <aptı.· Ayakta ri.iya görmcğe hoşlanmıstı. Upuzun
bir sigara hayal ediyor, yakıp. dumanını çekeceği anda
hırsıncl:ın sigarayı yemeğe başlıyordu. Terlemişti.
Artık
telefon direkleri de muazzam birer sigara
Bembeyaz hastahane arabasını sigara ola kadar kalın buldu. Sonra öğrencilerin pla~tik
birer birer pakedin içine yerleştirmcğe baş-
Ben o ite gösteririm göz kırpmanın ne demek
Yarın arka b:ıhçede vereyim eline
dişlerini
öğrensin, han•mnladı n'ol:ıcak.H
yakasını kaldırmı;;,
Yanındaki
adım
de atkuyruklu,
sarı
çıtı - pıtı
ilerisinde durdular, çocıJk bir
tersine eliyle vurup sigara çeker de yere düştü. Kızın yanında bir ciğerlik
fiyakasını bozmak istemediğinden,
yere
mahzun bakarak uzaklaştı.
keyfine payan yoktu artık, ((Bu oğlan­
Aleyhis~eJfım'ın ta kendisi yolladı
fakir
aYının i~zerine çullanırk!n, kalın lacifötörlii birinin yaklaştığını görerek durak-
.
~·v•v~v~~
O;;::lediğim
Rüyalar
Havuzda harelcndi damlalar
Bir meltem öptü yaprakları
Öylesine tutuştumki içimde
Özledim, o eski rtiyaları.
Dertlerim alevlendi yeniden
İstemeden ıslandı kirpiklerim
Böyle her akşam bilmemki neden
O eski ri.iyaları özledim.
Değer
ERAYBAR
GALATASARAY
(TEMSİL KOLU)
Bu sene, temsil kolu geçen senelerden daha deği şik ve orijinal bir programla faaliyete geçmiş bulunu yor. Bilindiği gibi, geçen seneler her sınıftan bir arkad:iş temsil kolu seçimlerine iştirak
eder ve seçilenler
temsil kolunu meydana getirirlerdi. Fakat bu usülde.
tıyatro seven her arkadaş çalışmalara katılmıyordu. Bunu dtişürıen rehber öğretmenimiz Ahmet Kutsi Tecer,
l:cvesli arkadaşların temsil kolu çalışmalarına iştirak
etmelerini sağlıyabilmek gayesi ile kolu bir tiyatro kıı­
Lıbü haline getirdi. Aktör, dekoratör veya teknisyen oL:rak çalışmak ıistiyenler kulübe üye oldular. Sayın müc'iirümüz kulübe büyük bir lokalde temin etti- Eskiden
ü\- beş arkadaşın elinde kalan bu kol, bu sene yirmi altı
üye ile faaliyette bulunan bir kulüp olarak kurulmuş
oldu. Kulüp sadece temsil vermek gayesi ile değil, ayni
zamanda üye arkadaşları.n tiyatro ve sahne tekniği bilgilerinide ilerletmek amacı ile başladı.
«Galatasarayıı okulumuz temsil kulübüne çalışmala­
rında başarılar diler
(RADYO KOLU)
(Baş tarafı
Usta
sahife 12 de)
«Okuldaki en acı hatıranı anlatsanaJ> diyecek ol dum
-
Yok dedi, böyle söyleme. Zira her günümüz
t;ıtlı geçti. Kimse kalbimi kırmadı da ondan. Eksik olmasınlar hepsi iyi insanlar.• Bana karşı mertçe davran dılar.
- Şev~t usta, bir gün gelse, ayrılmaya mecbur
kalsan buradan dedim ne yaparsın?
- Allah seni inandırsın diyor, çok zor olur bu ..
· Ayrılamam gibime geliyor. Sizlere öylesine bağlandım
ama kolay anlatılmıyor bu.
·
Zil çaldı, Etüde girmem lazım.
Sağolasın Şevket usta, ben kaçıyorum diyorum.
Uğurola diye bağırıyor arkamdan, eksik olma yın.
14
Radyomuz, hersene olC!uğu gibi bu senede AmeriTürkiye sen·i·;iylc yaptığı bir anlaşma neticesinAınerika'nın W. A. B. C. radyo ve televizyon istasyonıınıın özrl plaklarını çalmak hakkına sahip olmuş -·
tur. Bu suretle Amer:ka'nın en meşhur ve en orijinal
rr.üzik eserleri Tiirkiye'de ilk defa olarak (G.S.R.) taka'nın
rafından yarnlanmaktadır.
(FOTOGRAF KOLU)
Okul için de fotografla meşgul olmak istiyen ar kadaşlara imkan ve bilgi sağlamak gayesi ile çalışmalara
b: şlayan fotoğraf kolunu Hitay Daycan ile Turgut Usc<;n idare etm<:ktedirler. Kolda çalışan diğer arkadaşlar.
Erkal Üser, O·yal Giiventiirk, Süheyl Donay ve GüYtn Yenersoy'clur Sene sonunda küçi.ik bir sergi açmayı düşi.inen fotoğraf koluna çalışmalarında
muvaffak
olmal~,rını temenni ederiz.
(KOOPERATİF KOLU)
Kooperatif kolu bu senede rehber öğretmen Selami
Üç seneden beri faaliyette bulunan radyo kolu, okul
idaresininde kıymetli yardımlarıyla neşriyatına bu ser.ede devam etmektedir. Kol Başkanı Cengiz Tacer ve
b<ış spiker Mehmet Bulut fedakar çalışmalarla (G.S. R·)
y; daha iyiye doğru götürmeğe ,çalışmaktadır. Radyo
kolu teknisyerrleri Boğaç Yar, ve Engin Süner'dir.
Şevket
halen (G.S.R.). da on iki spiker, iki raportör ve iki
teknisyen çalışmaktadır.
r;ınedc
Akal'ırı başkanlığında çalışmalara başlamıştır.'
Arkadaşların ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap verumek ,ırzusunıı taşıyan kooperatif kolu, daima iyiye
, , '
cuza ve çok çeşide gitmektedir. Kol Başkanları Atilla
EUyiikcrhun ve Gün Gi.ir bu gaye ile gayet faal olarak
ç;ılı~maktadırlar. Bu hususta Attila Karsan, Türker Özscs ve Yusuf Koral'ında yardımları büyilktür.
(GEZİ KOLU)
Rehber öğretmen Selahattin Sanrı başkanlığında
t aliyete geçen gezi kolu. memleket dahiline birçok ge
z.iler tertiplemiştir. ~u kolda çalışan arkadaşlarımıza
başarılar dileriz.
(KÜLTÜR VE EDEBiYAT KOLU)
Yüklü bir programla işe başlamış olan Kültür ve
Edebiyat Kolu, Rifat Necdet Evrimer'in rehbe~liğinde
ç;.!ışmaktadır. Kol başkanlığına Oktay Kurtböke, diğer
,-azifelcrc ele Ege Ernart, Erdoğan Güçbilmez, ve Er doğan Tokatlı seçilmişlerdir.
Kültür ve Edebiyat Kolu'nun bu_ seneki çalışmaları
arasında münazaralar, şiir yarışmaları, konferanslar ve
el:ebiyat gün~eri vardır.
Edebiyatçı arkadaşlara candan muvaffakiyetler te -
menni ederiz.
GALATASARAY
İçimizden biri bazen kötümser
Bir tutam bozuk para avuçlarınd~
Kendisini unutmuş
Gözlerini kaldırmış, hepimizi seyrediyor
Satın kinlerinizi bana!
Bu paralar diy.or, sizlerin olsun
Sevdalardan bahsedecek oluyor
Bir derdi var - çok belli - dudağına dolanmış
Anlatamıyor.
*
İçimizden biri bazen. iyimser
Kısa
bir müddet evvel aramızdan ebediyen ayrılan Hove dergimizin sahibi rahmetli Ercümend Ekrem
Talu,. Neşriyat koluna bir yazı vereceğini vadetmiş ve
i, tirahat etmekte olduğu otelde kendisini ziyarete giden
camız
aı kadaşl::ırımıza
Durup dururken seviniverirl
ö.mrünii bir ağ gibi sarmış biltUn dertleri
Ha silkti - ha silkecek çökmüş omuzlarından
Gurup vakti bulutları seyreder
Bir kuş var der, saadeti getirir
Uçurur tutabiliseıiiz kanatlarından ...
- Eğer yazam:ızsaın kızıma yazdırırım demişti.
Kader <'Rahmetli» T::ılu'ya böyle bir yazıyı çOk gör-
-du.
*
İçimizden biri nefes alıyor
Bizde dergimizin 10 sene evvelki 2 numaralı sayı ·
sıııdan Ta:u'nun «Elli yıl evvelki İstanbul Terbiyesi adlı yazısını alarak birinci sayfamızda aynen neşrettik'!
Fotoğrafımız, rahmetli hocamızın en küçük Galat~saraylı i!c çekilmiş bir pozunu gö>teriyor.
'
Madem
doğduk
diyor,
yaşıyacaj1ız.
İçimizden biri
Hepimiz gibi....
Güngör TEKÇE
(Mustik Özgen'den bir kaç çizgi)
15
GALATASARAY
Yeni
açılan
pılan sınıflar
Selim
arası
Sırrı Tarcan güreş salonunda yamüsabakalarda aşağıdaki neticeler
alınmıştır
Spora büyük bir önem veren lisemiz spor kaptanseçimi Ekim ayının başında yapılmıştır. Rehber öğ­
retmen Nizamet6n Ergun'un başkanlığında yapılan vazife taksiminde aşağıdaki arkadaşlar intihap edilmişler­
dir.
Sekreter : Oktay Kurtböke
Muhasip : Deniz Ulutan
Futbol : Yaman Çora
ları
Basketbol : Tuğrul Demir
Voleybol : Değer Eraybar
Güreş : Attila Karsan
Jimnastik ; Tunçöz Özbek
Ping-Pong : Erol Gürbüz
Atletizm : İsmail Günçe
Tenis : Berk Koçer
İzcilik : Ali Erturan
Eskrim : Deniz Ulutan
:
52 kilo : l) Özcan Davaz - Duygun Y arsuvat Erelen Canuysai.
57 kilo : Attila" Karsan - İlhan Kıldı - İsmail
Günçe.
62 kilo : İzzet Doğan - Tunç Tekçe - Gülerman
Aka!.
67 kilo : Atti!fi Sümer - Rıdvan Türker - Saner
Başyalıkçı
73 kilo : Oktay Kurtbökc - Metin Yazıcı - Attila
Büyükkerhun
-· PiNG - PQNG Liseler şampiyonu Ping-Pong ekibimiz kaptan Erol
Gürbüz'ün nezaretinde okul maçlarına hazırlanmakta­
dır. Başarılar dileriz.
- ESKRİM Milli eskrimcimiz Nihat Balkan, okulumuz eskrim
takımını çalıştırmaktadır. Eskrimcilerimize muvaffakiyetler temenni ederiz.
FUTBOL Senenin ilk resmi maçını High-School'a karşı yapan
futbolcularımız maçı 4-2 kazandılar. Bilhassa- Alpa<>lan'ın çok güzel oynadığı bu maça ·takımımız şu kadroyla
-
çıktı.
Ertuğrul
- Turgut, Karman - Tanju, Budak, Yılmaz - Mete, Erol, Tuğrul, Yaman (K), Alpaslan.
İkinci maçını Saint-Geo!'ge'a .karşı oynayan Sarı­
kırmızılı ekibimiz maçı üstün bir oyundan sonra 2-0 ka:z;:ndı. Bu maçta kalede Enen, Sağbektedc Haldun oynadı.
Atatürk
lisesiyle
yaptlan maç
golsüz_
berabe -
re bitti . Futbol takımımız son maçını Tophane Sanat
okuluna karşı yaptı. İkinci devresi sert fakat üstünlü ğümüz altında geçen maçta iki oyuncumuz sakatlandı.
Neticede 1-0 mağlup olduk.
-
BASKETBOL -
Takım kaptanı Tuğrul Demir'in sakatlanması üzerine arkadaşları kendisini manevi kaptan yaptılar. Kaptanlığa ise Vahap Ahoy seçildi. Muntazam olarak antreman yapan basketbolcularımıza bu seneki müsabakalarında .başarılar dileriz.
-
VO_LEYBOL Voleybolcularımız
ilk maçlarını Kollej'e karşı yaptılar. Milli voleybolcu arkadaşımız Değer Eraybar'ın çalıştırdığı arkadaşlarımız bu maçı güzel ve üstün
bir
.oyundan sonra 3-I kazandılar.c Voleybolcu arkadaşlar
antremanlarına muntazam devam ederek okullar arası
maçlara hazırlanmaktadırlar.
16
Okul
tak_ımımızın yaptığı
bir maçta sakatlanan
Demirin müessif kazanın vuku
bulduğu maçtan evvel çekilmi; bir fotqraf:.
,(Nazar deydi .. -)
aı kadaıımız Tuğrul
GALATASARAY
Galatasaray
Dünyasından
Haberler
OKUL
*
Okulumuz öğretmenleri, 26 Şubat - 8 Mart 1957 tarihleri arasında Amerikan Haberler bürosunda bir re sım sergisi açacaklardır. Bu sefgiye bazı Fransız öğret­
menlerimizde iştirak edeceklerdir.
*
Neşriyat kolu'nun hazırladığı «Bilen daima kaza -
ııırn programı,
23 Kasım gecesi konferans salonunda yapılmıştır. Büyük bir alfika ile takip edilen bu programın
ikincisi yakın bir zamanda tekrar edilecektir.
*
Oku! aile birliği ile talebeleri koruma derneği kongreleri 8 Aralık cumartesi günü okulumuz konferans salonunda yapılmı~tır. Çok samimi bir hava içinde geçen
tvplantıda, büyüklerimiz bizler iç'.n güzel kararlar al m!şlardır. Yeni idare heyetlerine başarılar dileriz.
*
Son sınıf A şubesi öğrencileri
bu senenin bir hatı•
rilsı olarak, tek tip bir ((Galatasaray)) yüzüğü yaptırmış~
J;,rcJır. Mavi fon üzerine G. S armasını ihtiva eden bu
yüzüklerin desenlerini Hadtın Er ve Özcan Albayrak
ı
hazırlamışlardır.
*
Son sınıf öğrencileri, rahmetli Mlidürümüz <<Behçet
in bir biistiinü çiçek bahçesine diktirebilmek üzere teşebbiise geçmişlerdir. Sayın müdürümüz Macit
S:,ner ta· afın<bn da desteklenen bu teşebbiisü son sınıf­
t; n Oktay KurtbökC', Ertuğrul Gökbakan ve arkadaşla­
r, başarmaya çalışmaktadırlar.
Giicerıı
gilenmişlerdir. «Galatasarayıı
derin tahassüslerini belir -
tir.
CEMİYET
*
Okulumuz mezunu, «Galatasaray» kulübünün mil-
li futbolcularından
İsfendiyar
Açıkgöz
evlenmiştir.
((Açıkgöz»
*
lere saadetler dileriz.
Almanya'da tahsilde bulunan «Galatasarayıılı ağa beylerimiz, diğer Tü: k arkadaşlarıyla beraber, merkezi
(<Miinihıı te olan «Türk Talebeleri kültür lokali» adında
bir topluluk meydana getirmişlerdir. Bu teşebbüste ağa­
beylerimizin oynad:kları rol taktirle karşılanmıştır.
Her sene yapılmakta olan an'anevi «Galatasaray
Çayın bu senede Tabim Belediye salonunda yapılacak­
liı. 9 Şubat günü olarak tesbit edilen çayımız arkadaşı­
mız Attila Karsan tarafından hazırlanmaktadır.
*
KULÜP
"-A·
Galatasaray'ın milli futbolcularından «Suat Mamatı>
bir kız çocuğu olmuştur. Galatasaraylı küçük Ma ırıat'a uzun ömürler dileriz.
Galatasaray kulübünün ve okulumuzun milli Vo
ley bolcusu «Değer Eraybarn ın sağ bacağında bir sinir
r:•hatsızlığı husule g~lmiştir. Uzun müddet takımında
ovnıyamıyacak olan Değer'e geçmiş olsun deriz.
Galatasaray kulübiinün, okulumuz spor kollarına
y<•pmakta olduğu yardımın bu senede devam edeceği,
GünclÜk Kılıç tarafından bir arkadaşımıza ifade edil -
ııı
*
*
*
m:ştir.
Memleketimizde heniiz benimsenmemiş bir spor
kolu olan eckrim, bundan böyle, kulüpte yapılacaktır.
Milli eskrimcilerimizden «Nihat Balkanlı» tarafından
kurulan bu branş hayli alfika görmektedir. Okulumuzd;ıki çalışmalarida «Balkanlrn antrene edecektir.
*
14 17 Kas•m giinleri arasında okulumuz konfe rans salonunda İzmit kağıt fabrikası, ambalfij, kağıt ve
sdlliloz sanayinin önemini belirten bir sergi açmıştır.
Sergi büyük bir alfika görmüştür.
*
Galatasaray Şeref "1ükafatının bütün mali külfetin· kabul eden,
iş adamı sayın Necip Akar'a dergımız de sonsuz reşekkürlerini ifade etmeyi bir
borç
sayar.
*
Okulumuzda ihdas edilen şeref mükafathırı · ıçın
Fransa hükümeti Ye Fransiz' kültür teşkilatı, .'.0.000
fomklık bir yardım yaparak bu teşebbüsle yakından il-
Okulumuzun en faal kol/fırından biri olan Gezi k_oltlnım tertip ettiği «Konya gezisindenı> bir hdtıra.
(Nele + bilgi
Konya gezisi)
=
17
GALATASARAY
Cahi11e Günlerimiz
( Baf
tarafı
sahife 2 de)
Saint - Joseph'ten beri, şiire heves ediyor, şiir yazmayı
deniyordu. Bana verdirdiği şiir, yanılmıyorsam, üç kı talık, epey kötümser ve şüphesiz, ameciceydi.
Adını,
bır mısraının bir parçasını olsun haurlamıyorum
ama
altındaki imza iyice hatırımda: Pirinççi zade Cahit Sıt­
kı. Soyadı kanununun çıkmasına, Cahit'in Tarancı ol mas:na daha yıllar vardı. Yalnız, Uitin harfleri kanu c
mmun yürürlüğe girmesine pek az kalmış, Meşale der gisi, Arap harfleriyle dizilmiş makalelerin ortasına, arasıra, deneme ve alıştırma olarak, Latin harfleriyle dizilmiş şiirler koymaya başlamıştı. Çok geçmeden de Me şde kapanmış, Pirinççi zadenin, dergiyle daha çok ilgilrndiği ve Yusuf Ziya'yı daha sık gördüğü için Yaşar
Nzbi'ye vermiş olduğum şiirinin yayınlanmaya değer
olup olm:ıdığının konuşulmasın:ı bile hacet kalmamıştı.
O yıl, ı sınıfta, Cahit'le dostluğumuzun belki yal tohumu atılmakla kaldı. Bunda, benim o yıl, nihayet ikıncı defa okuyacağım dersleri, yatılı olarak oku maya gt'.iya hacet görmediğımden, bütün lise hayatımda
ilk ve son defa gündüzlü oluşumun da büyük payı vard;.. Sonra, henüz hiç bir şıirini yayınlıyamamış bir Cahit Sıtkı' nın yanında ben, iyi, kötü, bir Yedi Meşale
şairi değil miydim? Cahit'm yanında kendimi yüksek
g0rdüğlimü itiraf edeyim. Dostluğumuz asıl' ertesi ders
yılıyla gelışmeye başladı. Lise 2 ye geçtiğimizde,
yeni
s.nıfım.zda, herkes kend:ne yer beğenir, çalışkanlar önleri, daha az çalışkanıar daha gerileri seçerken Cahit'le
ben, birbirimizi çekmiş gibi, bir sırada yanyana buluverdik kendimizi. Yine kapıya yakın bir sıraydı. Ama artık ben yeniden yaulı oıduğum için iş sırayla,
sınıfla
kalmıyor, yemekhane, yatakhane, tam manasiyle okul
arkadaşlığı başlıyor, günler ve gecelerimiz geçiyordu bir
arada... O, iple çekilen haftabaşlarını sanki ay nı ipin ucundan tutmuş, beraber çekiyor,
Cumartesi
günleri, tatlılı öğle yemeğinden sonra, yeni elbiselerimiz; giymek üzere, önce yatakhaneye, sonra, traş olmuş,
şıklaşmış, bütün haftanın ders sıkıntılarını okul içinde
g; ydiğimiz eski elbiseleri dolabımıza tıkıvermekle unutmuş, hafiflemiş, uçarcasına mesut, Beyoğlu
caddesine
çıkıyor, bir buçuk günlük hürriyetimize kavuşuyorduk.
Yaz tatilleri, Diyarbakır'a giden Calıit, hafta tatillerini,
d.!psı, Cumhuriyetimizin ilk Nafia vekillerinden Feyzi
Beyin, Kadıköy' ela, tramvay caddesinde, Altıyol' a var mc-dan sol koldaki evinde geçiriyordu. Biz ele o tarih kıcle Feneryolun'da oturduğumuzdan, biraz, aynı semt
lı sayılabilirclik. İmtihanlara yakın, Cahit'le çalışmak
üzere, belki dört beş kere gittiğim; şimdi, önünden o
nız
18
günleri hatırlamadan geçemediğim evden, Cahit'in, en
yukarı kattaki aydınlık odasını, çok sevdiği yengesini,
yine çok sevdiği emektar bir hizmetçiyi hatırlıyorum.
Cahit'in bir ara yazdığı ve hepsini Cumhuriyet gaze tesincle yayınladığı hikayelerin en güzeılerinclen biri olrn (<Bir Kış Gecesi» acllısının, bu evin havasını taşıcli­
ğını, bende, bu evden ilham alınarak yazıımış tesirini
bıraktığını ela, yeri gelmişken, ilave edeyim. O üsf katın aydınlık odasında, şiirlerinde lüzumsuz bir Kötümserlikten henüz kurtulamamış Cahit, derslerden yana
hep iyimser davranıyor, «bak" göreceksin, nasıl geçe ctğizıı diyordu. Ve ben, adetirr{den şaşmıyarak, hep ikmalıe de olsa, neticede ikimiz de terfi ediyor, bu sefer,
artık son s:nıfın bir sırasında yanyana oturuyorduk. Bu
nada, arkadaşımın biyografisini, aile durumunu da öğ­
renmiş bulunuyordum. Göbek adı Hüseyin'cli. Ama bu
Hliseyin'le Cahit'in yan yana gelişi rastgele değildi.
Hüseyin Cahit Yalçın'ın hayranı olan babası, ya da baş­
ka bir akrabası vermişti bu .adı ona. Babasının adı Sıt­
kı, annesininki Ar~fe idi. Hüseyin Cahit, aynı zamanda
amcazade olan bu karı-kocanın ilk evlatları olarak, 1910
yılının güz aylarından birinde (ya Ekim, ya Kasım, ne
yazık ki, bu ayı, hele günü unutmuşum)
doğmuştu.
İki kız (Nihal'le Hilal) ve iki erkek (Halit'le Yılmaz)
kardeşi v:>.rclı. İlk şiirlerinden olup ilk kitabı «Ömrümcl~ Sükt'.it))a aldığı, İstanbul'cla gurbet yıllarında yazıl rnış <ıÜdamda sukut» adlı şiirinin, ilk,
Tavan, bir. anne gibi, eğilmi,ı üzerime,
Duvarlar, etrafımda, karde,ılerim gibidir.
beytinde karcleşleşen dört duvar, bu dört kardeşti herh~lcle. Evleri, çok sonra, «Akıbet» adlı şiirinde adını
edeceği «Camiikebirn mahallesindeydi. Bana anlattık brınclan, hayalimde, küçükken, Birinci Dünya Harbi nin son yıllarında, daha elimizden çıkmadan gitmiş olduğum Halep'in evleri canlanıyordu: «Gösterişsiz
bir
cLphecle açılmış küçük bir kapıdan girilince bir avlu,
oı tasında bir havuz, avluya bakan, çepeçevre balkonlu
odalar ... Bilmem, Cahit'in evi de höyle miydi?··· Hastdığında sonra, bu baba evine yapılan ziyaretleri anla tan yazıları okurken, hayal:mcleki evin, gerçekteki?:e pek
aykırı düşmediğini gördüm. Kendisi, yüzmeyi, bu evin
avlusundaki havuzda öğrendiğini söylüyor; yaz geceleri, biraz serinlemek için, bu evin, taraça halindeki damına çıkılıyor, hatta orada yattıkları oluyor ve yılhırca
sıınra, bu gecelerden, «Ömrümde Sükt'.itıı taki,
şöyle
başlıyan, ((Gece Bahçelerinden adlı şiir doğuyordu :
Gece bahçelerinde
/fıldayıp da hazan,
Olgun mey va halinde"
Sallanırken yıld;zlar.
Galatasaray'ın
son
sınıfında
bu son
yılda
Cahit'in
GALATASARAY
şiir
denemeleri, en çok, «Muhit» dergisinin istidatlar sahifesinde, bir de lisenin, Akademi adlı dergisinde çıkar­
dı. Halit Fahri Ozansoy'un edebi başkanlığı
altında,
her genç istidada kucak açmış Servetifünun'da da bir kaç şiiri çıkmıştır. '8anıyorum.
Bütün verdiklerinden başka, bana Cahit gibi, Yaşar
gibi, iki paha biçilmez arkadaş vermiş, damarlarımıza
bnımızdan başka ne akıtarak bizi biribirimize bağla mış, bir kelimeyle, bizi Galatasaraylı etmiş o ocağa ait
her şeyi saklamak merakımla, eski ders kitaplarımdan,
defterlerimden (bir zamanki talebe sandığının defterleri) bir kısmını olsun sakl,yabilmişim. Epey oluyor, o
dtfterleri daha muh;ıf:ızalı bir yere koymaya çalışırken,
b•rinin içinden, Cahit.in bir vazifesi düşmüştü. Arka - c!aşlığımızın senli benliliğiyle, benim defterin arasına
giı:ip orada saklanıp kalmıştı bu zamana kadar; en tistünde, sıramızın hokkalarındaki mor mtirekkepten mor
pırıltılı numarasiyle; gayet intizamla çekilmiş, yan yaEa, ikiz kardeş g'.bi, iki tane bir; tepesi sanki fiyongalı, ufak bir hediye, gibi bağlanmış bir sıfır; ucu bir söğüt dalı gibi boyun eğmiş bir altı.
Cahit'in, Galatasaray'da dört yıl taşıdığı bu nu marayı, artık kendinden sonrakilere bırakacağı gün yak
bşıyordu. Ama daha o yıl, numaralarımızı sah:den bı r:,kıp bırakamıyacağımızı kestiremiyorduk. Evd,
son
sınıfta, fen ve edebiyat (o zaman felsefe derdik) şube kri olarak ikiye ayrılmıştık ve biz, tabiatiyle edebiyat taydık ama, yine o zamanki usule göre, bakalorya imtih:mı geçirerek mezun olacağımızdan, son üç sınıfın, yan; bütlin lise der,lerinden, o her sınıf geçişte unutulu veren derslerden sorumlu tutuluyorduk. Hele hendesesi,
cebri, trigonometrisi ve kosmoğrafyasiyle riyaziye, kar şımıza, sıradağlar gibi dikiliyordu. Riyaziyeden, yal
nız bir kayıp vererek, nasıl, ne usulle geçtiğimizi, Ca
hit Cumhuriyet gazetesinde çıkmış hikayelerinin sonuncıılarından birinde anlattığı ve ben ondan daha iyi an];,tamıyacağım için, burada, kısaca, o sıradağı da aşa rak liseyi bitirdik diyeceğim. Yalnız, hatırlamışken, birkaç noktaya daha işaret edeyim: Son sınıflarda Cahit
pşı, sınıfın ortalama yaş seviyesini aşmadığı halde, bilmem neden, Cahit ağabey diye çağırılır olmuştu. Sonra, ilerde, hayatında o kadar yer tutarak, belki, haya tına başka bir yön ve son verecek rakıya, içkiye alışma­
n11ştı henüz. Yalnız ci.ızara tiryakisiydi. Zayıf, sıhh~tsiz
görünii~lü Cahit'i iistelik öksürüklu eden bu alışkan lıktan kurtarmaya çalışıyordum. Hattfi, İşi o bdar ileri
götlirmü5 olacağım ki, arbdasımız c:hat B:ıban'ın «canım, bu çocuğa, niye bu kadar karışıyorsun-» deyişleri
kulaklarımdan gitmemiş.
(Varlık'tan)
Fransa'da Gördüklerimiz
AtifM. lvc(IM,04
Sayın miidürümüz Macit Sanelin öğretmenleri­
mizin ve okul aile birliğinin eseri olan ve okulumuzda il! defa tertiplenen «Tevfik Fikret», «Salih Arifıı ve «Salih Zeki)) armağanlarını kazanan
iiç arkadaşımızın Fransadan kaleme aMıkları bir
yazıyı neşrediyoruz. Bu yazıyı mi1ktzfatlardan birini kazanan ve arkadaşları Yüksel Perin ile Co,rar Giirtan'ın da hislerine tercüman olan Atilla
Evranos yazmıştır.
6. Temmuz 1956 tarihinde «ADANAıı vapuruyla
müteveccihen Galata rıhtımından ayrıldık. Marsilya'ya kadar olan seyahatimiz boyunca gemi süvarisi
Sıtkı kaptanın yakın alakasına mazhar olduk. Bu devre zarfında Pire, Napoli ve Atina'yı gezmek fırsatını
bulduk. Zevkli bir deniz yolculuğundan sonra, 10 Temmuz günü akşamı Marsilya'ya vasıl olduk. Coşar Glir r:-n'ın Nice'de ikamet eden dayısı bizi karşılamak nezahtini gösterdi. Gümrük muamelesinin yapılacağ_ı salon: geçtiğimizde, genç bir Frans·z gelerek «Üffice du
Tourisme Univer.>itaire»in Marsilya mümessili olduğunu
n. bizi derhal, Paris'e hareket edecek bir trene yerleş tirmek emr'.ni almış olduğunu söyledi. Böylece 20 30
treniyle Marsilya'dan ayrıldık. U Temmuz sabahı, Mar
si: ya' ela kararlaştırılan şekilde, bizi Paris'in Lyon garında, diğer b:r Fransız talebesi karşılıyarak yabancı
ögrencilerin kalmasına tahsis edilen «Cerde Concordiaıı
o!eline ı;ötürdü. Biraz sonra, Tourisme universitaire' dtn Mlle Debeaulieu gelerek Alliance Françai'>'in resmi
d~vetin'n başlıyacağı 13 Temmuza kadar ne şekilde han:ket etmemiz !hım geldiğini bildirdi.
13 Temmuza kadar yalnız olarak şehrin bir kısmı­
nı gezdik. Bu arada Alliance Française'e M. Rene Gouze
u· ziya"ete gittik. Kendisi bulunmadığından bizi katibes; buyur etti ve ilk gelen davetliler olduğumuzu
söyledi. Bundan başka talebe müfettişi sayın Fehmi
fü ldaş'ı makamında ziyaret ettik.
13 Temmuz s8bahı bütiin dav:etlilerin toplanacağı.
lycee Janson de Saille'a hareket ettik. Bu andan itibaren
bir Provseur, beş guide idaresinde, da~a evvel gönderikn program çerçevesinde gezmelere 1'aşladık.
Demir Perde ger'.si öevletleri ve Almanya Hariç,
diğer Avrupa devletleri ve ilk defa Türkiye'nin temsil
edildiği dokuz gündük devllette, doksana yakın kızlı
erkekli öğrenci toplanmıştı. 14 temmuz akşamı verilen
b;ılodan evvel, yurdumuzda bize hediye edilen lokumları, bütün talebelere ve idarec:lere 'ikram ederek onların
t<:veccühünü kazanmağa, bu arada da ilk defa temsil ePıre'ye
19
GALATASARAY
dilen Türkiye'nin sesini ilk defa duyurmağa muvaffak
olduk. M. le Proviseur bize o andan itibaren yakın alaka gösterdi ve biz de onu mahçup edecek bir harekette
bulunmadık. Bütün öğrenciler arasında, temiz kıyafet­
krimiz ve her milletten gelen gençlerle milliyet farkı
gözetmeksizin samimi oluşumuz bize ve Türkiye'ye
<lvksanı bulan kalp kazandırdı.
17 Temmuz giinü Alliçaise binasında bir resmi kabul tertip edildi. Burada, bu müessesenin birinci ve ikınci reisleriyle tanıştık. Talebemüfettişimiz Baldaş bey
dt gelerek bizlerle alakadar oldu.
18 temmuzda Lisede bir Folklor organize edildi.
İkinci olarak sahneye davet edildik. Memleket şarkıla
nndan iyi bildiğimiz dördünü okuyarak, musikimiz
hakkında hazır bulunanlara bir fikir verebilmeğe çalış­
~
~~~
10 Temmuz gecesi Lisede resmi ziyafet verildi ve
sempatik bir zat olan A. Française ikinci reisi M.
B!ancpain, bütün davetlilerin memleketlerini bizzat görmüş bir insan sıfatıyla, hepsnden teker teker
sitayişle
b«hsetti ve İstanbul için de «Rüyalar Şehri» tabirini
kullandı.
21 Temmuz akşamı A. Française'in daveti bitti ğ'.nden, tekrar dönüş vapurun Marsilyadan kalkış tarihinin uygun olmaması dolayısiyle 25 Temmuza kadar
kalacağımız cerde Concordia'ya gittik.
Gelen öğrenciler, muhtelif Avrupa memleketlerinin
ÇLŞ:tli şehirlerinden
olup, okudukları Liselerde Fransızca· Kompozisyon imtihanı kazanmışlardı. A. Françahe gidiş geliş masraflarını da deruhte ediyordu, biz hep:mizin dil imtihanı kazanmış olmayıp; ayni Lisenin
talebleri olduğumuz ve bu seyahati lisenin A. Franjaise ile birlikte tertiplediğini söyledik. Diğer davetliler
aı asında ayni milletten olanlar, dahi biribirlerini tanı mıyorlardı. Bize mütemadiyen sorulan sorulardan biri
de, niç:n aramızda Türk kızı bulunmamasaydı. Gelect'k sene daha kalabalık ve kızlı erkekli bir gurubun
Tiikiye'yi temsil edeceğini söylemeğe mecbur olduk
rr:illet en aşağı 4-4 öğrenciye iştirak etmişti. Bu arada
Belçikalıların adedi ondu.
25 Temmuza kadar, serbest olarak, şehrin görmed: ğimiz yerlerini gezdik. Baldaş beyin verdiği akşam
yemeğinde bulunduk. Paris'teki ikametimiz
boyunca
Office du Touisme Universitaire bize 30000 er rfank
rcrdi. 25 Temmuz akşamı Paris'i Marsilya istikametinterkettik. 26 temmuz 19-30 da yine ADANA ile Cenova
yönünde Marsilya'dan ayrıldık.
Bize Bu seyahati yapma fırsatını veren müdürü müz sayın Macit Sanere, Okul Aile birliği mensupları­
n<, İdareci ve öğretmenlerimize arkadaşlarım adına teşekkürü bir vazife bilirim.
20
Elli
yıl
evvelki
lstanbul
terbiyesi
(Baştaraf ı
sahife 1 de)
bylece, sürüp giderdi. Yakın, uzak akrabaya da ayni yave ayni hürmet gösterilirdi. Amca, baba yarısı
s;.yılır, teyze anne ile bir tutulurdu. Evin içinde emektarların da mevkileri mühimdi. Lllanın, dadının, dayı­
{)ın eli öpülür, sözü dinlenirdi.
kınlık
Mektep hocasını İstanbullu aile? esasen bütlin Türk
aileleri gibi herşeyden, herkesten yliksek tutar, onda
adeta kutsal bir htiviyet görürdti. Hocanın vurduğu yerde gül biter, ağzından buhur tliter, hakkı dünyada ödc.nemezdi.
İhtiyarlara, ilmen ve mevkien btiyüklere ayağa kalkılır, huzurlarında sigara, kahve içilmez, onlar
etmedikçe söz söylenmezdi.
hitap
Kadınlara sarkıntılık
etmek adeti yoktu. Bilakis
oı.lar himaye edilirdi. Bu saygı ve himaye erkekliğin
!ı
icabı sayılırdı.
İstanbulun tertemiz bir ağzı vardı. Ulu orta konuş­
mak, küfretmek (be) li (ulan) lı hitaplarda bulunmak
külhanbeylerine mahsustu. Nezih halk bunlardan bul:1şıcı illet sahiplerinden kaçar gibi kaçardı.
Çocuğun
biri kazara bu türlü bir kelam edecek olsa ailenin bü yüğü onu şiddetle cezalandırırdı.
Sancak, ordu mukaddesattandı. Bilmem hangi harpdedenin, babanın, amcanın, dayının kılıcı,
t;•banca, filintası evin içinde bir ihtiram mevkiinde ası­
lı dururdu. Bayram günlerinde halk, alaya giden askerleri ve sancağı görmek, heyecanların en asil ve en tatlısını duymak maksadiyle sokaklara dökülürdü.
t~ bulunmuş
Tesalya harbinde mektepte idik. Hiç unutmam, terdfiislcrde büyük parmaklıklı kapının önüne yığılır,
b'rbirini takip eden zafer haberlerini yayınlayan ilave kri beklerdik. Şayet bir tane ele geçirecek olursak, se vincimize payan olmazdı. Türklüğümün gururunu ilk
defa bu ölçüde bana o zafer mübeşşiri ilaveler tattırdı.
Elli yıl evvelki İstanbul işte böyleydi. Zamanla dlizrni kayboldu. Türlü türlü musibetler o güzel an'anekri sildi süpürdü. Ve şimdi biz onların hasretini yü reklerimizde duyarken teselliyi tek bir limitte buluyo ruz. Atatiirkten cumhuriyeti emanet alan gençlik, may~.sındaki milli cevher sayesinde daha üstiin an'aneler
kuracaklmna ve o güzel, eski Türk terbiyesini ihya
edeceklerine inanmışız.
(Galatasaray Dergisi - 1947)den
1
1,
l
l
t
GALATASARAY
Galatasaray Lisesi Neşriyat Kolu tarafından neşredilir.
ŞUBAT
SAYI : 30
YIL : 10
1957
Sah:bi : Ercümend Ekrem T ALO
Yazı İşleri Müdürü : MuYaffak BENDERLİ
Sekreter : Ergun S. KAFTANCI
İdari İşler : Erkal ÜÇER
NEŞRİYAT KOLU
O. KURTBÖKE -
O. BAŞYAZGAN -
C. ACAR -
E. TOKATLI -
Fotoğraf -
Kapak -
•
l
Karikatür -
D. ULUTAN -
Y. TANYERİ -
N. ARDİL
Erkal ÜÇER
M. Celal KAVUR
Özgen -
Metin -
Nejat
~------------<•'
Fiatı
Basıldığı
Yer: Yenilik
Basımeıvi
65
Kuruş
- Cemainadir Sok. Büyük Milas Han No. 48 Tel: 27 11 53
....------..
-
-
.
/
ZİYA OSMAN SA·B-A'yı da kaybettik
Dergimizi makineye ~erirken
OSMAN SABA
nın
da
~ramızdan ayrıldıGını
Ziya Osman Saba'nın vefatı
bir zamanda 5
defierli şair ZIYA
değerli
ile
haber
aldık
fikir. hayatımız yakın
simasını kaybetmiş
oldu.
(Galatasaray merhuma tanrıdan rahmet diler.)
•
,

Benzer belgeler