1.UBBK Özet Kitabı - 1. ulusal bitki biyolojisi kongresi
Transkript
1.UBBK Özet Kitabı - 1. ulusal bitki biyolojisi kongresi
1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ FEN – EDEBİYAT FAKÜLTESİ BİYOLOJİ BÖLÜMÜ 1. ULUSAL BİTKİ BİYOLOJİSİ KONGRESİ 02 - 04 EYLÜL 2015 BOLU 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU 1. ULUSAL BİTKİ BİYOLOJİSİ KONGRESİ Kapak Tasarımı : Kemal Burak SÖZEN Sayfa Tasarımı : Barış ÇETİN Kemal Burak SÖZEN Basımevi : AİBÜ Basımevi Basım Tarihi : Ağustos 2015 Makalelerin bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir. I 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU Sayın Kongre Katılımcıları, Bilindiği gibi, Ulusal Botanik Kongresi’nin düzenlenmesi fikri tam 10 sene önce Botanikçilerin arasında yeşermeye başlamıştı. Ancak, o zamanlar yapılan nabız yoklamalarına göre, Botanik Kongresi’nin Ulusal Biyoloji Kongrelerinin düzenlenmesine sekte vuracağı gibi bir düşünce ağırlık kazanmıştı. Bu nedenle Ulusal Botanik Kongresi düşüncesi Ulusal boyutta uygulamaya konulamamıştı. Yıllar geçtikçe Ulusal Biyoloji Kongrelerine memnun edici şekilde katılan bilim insanlarımızın sayısı artarken, organizasyon aksamaları, maliyet artışları ve bilimsel değerlerin gittikçe zayıflaması vs. gibi olumsuzlukların ortaya çıktığı hepimiz tarafından gözlenmektedir. Ayrıca, bizler için çok önem taşıyan, geleceğimizin devamı olacak genç botanikçilerimizin veya bitki bilimcilerimizin (özellikle üniversite dışı lisansüstü öğrencilerimiz ve araştırma görevlilerimizin) bu gibi toplantılara istenen sayıda katılımlarının azaldığı ve isteksizliği gözlenmiştir. Bir zamanlar, bizlerin de yaşadığı ve halende yaşamakta olduğumuz gibi, araştırma alanlarımızda Ulusal ve Uluslararası haklı bilimsel saygınlığa sahip bilim insanlarını görme, tanıma ve görüşlerini alma fırsatını yakalama isteği, benzeri böyle toplantılara genç bilim insanlarımızın da katılma arzularının en başında geldiğini unutmamamız gerekmektedir. Günümüzün ağır ekonomik şartları altında zorlanan bilim insanlarımızın, Biyoloji Kongresi gibi devasa boyuttaki toplantılara katılmaları zaman, ikamet ve maliyet açısından zorluklarla karşılaşmasına neden olmaktadır. Çok disiplinli olan ve gittikçe diğer bilimsel disiplinlerle birlikte yeni yeni disiplinlerin ortaya çıkması, Biyoloji Kongrelerinin, maalesef, bölünerek alt disiplinlerle sınırlandırılmış toplantıların düzenlenmesine yol açmıştır ve açmaktadır. Nitekim bu gibi benzer toplantıların geçtiğimiz son 15 sene içerisinde daha da artarak düzenlendiği görülmektedir. Diğer bir neden ise, Ulusal Biyoloji Kongreleri gibi çok-disiplinli toplantıların küçük ölçekli üniversitelerimizde ve şehirlerimizde düzenlenmesinin bazı zorluklara neden olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. En son Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen 22. Ulusal Biyoloji Kongresi’nde “Flora Araştırmaları Derneğimizin” girişimiyle Botanikçilerimizin büyük bir çoğunluğunun katıldığı resmi bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda Ulusal Botanik Kongrelerinin bundan böyle, her ne kadar Ulusal Biyoloji Kongrelerinin kapsamında da devam etmesi geleneğine zarar verilmeden, Moleküler Biyoloji, Biyoteknoloji, Zooloji, Genetik, Fizyoloji, Biyokimya, Mikoloji, Mikrobiyoloji ve diğer alanlarda uygulandığı gibi, ayrı olarak düzenlenmesine oy birliği ile karar verilmiştir. Bu karardan sonra yine aynı toplantıda, 3B (Bolu Botanik Bir) sloganıyla, ilk olarak Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü tarafından bu toplantının düzenlenmesi isteğine de sıcak bakılmıştır. Türkiye Flora Derneği ile yapılan görüşmeler sonunda Kongre adının “1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi (UBBK1-2015)” şeklinde olması ağırlık kazanmıştır. Her ne kadar, kongrenin kapsamı olarak Bitki Biyolojisi belirtilmişse de, kongrede ana biyolojik konuların içerisine bitkiler âleminin dışındaki (hayvanlar, bakteriler ve arkeler hariç) diğer gruplara ait araştırmaların da dâhil edilmesi benimsenmiştir. Çünkü değinilen gruplardaki organizmaların temel alındığı bağımsız kongrelerin, Ülkemizde bu alanlardaki çalışmaların henüz az sayıda olması nedeniyle, günümüzde düzenlenmesinin zor olduğu düşünülmüştür. Türkiye Flora Araştırma Derneği’nin yönetimi ve A. İ. B. Ü. yetkilileri arasında yapılan görüşmeler ve yazışmalar sonucunda Ulusal Kongre’nin 2-4 Eylül 2015 tarihleri arasında birçok doğa güzelliklerine, Köroğlu gibi kahramanlık öykülerine ve Şair Dertlilere ev sahipliği yapan Bolu ilimizde gerçekleştirilmesine karar verilmiştir. Kongrenin son günü sizleri “Yedi Göller Milli Parkımızdaki eşsiz doğa güzelliklerini ve renk cümbüşünü görmeniz için bir gezi düzenlenecektir. Bu geziye hepinizin davetli olduğunu sizlere bildirmek isterim. Türkiye’mizin ve dünyamızın tanıdığı büyük hayırsever Merhum İzzet Baysal’ın kurduğu bir üniversitede çok anlamlı bir kongrenin birincisi olacak şekilde başlatılması bizler, öğrencilerimiz ve Bolulularca bir kıvanç ve gurur kaynağı olmuştur. İşte bu gün bu tarihi olaya hepimiz tanık olacağız. Kongremizin düzenlenmesinde büyük rolleri olan başta sayın Rektörümüz Prof. Dr. Hayri Coşkun olmak üzere, Dekanımız Prof. Dr. Hamit Coşkun’a, bölümümüzün tüm elemanlarına ve kongremize sponsorluk yapan yerel ve ulusal kuruluşlarımıza teşekkürlerimizi sunarım. Ayrıca, unutulmamalıdır ki, bu kongre sevgili öğrencilerimizin katkıları olmadan yerine getirilemezdi. Onlara da teşekkürlerimizi sunarız. Kongremize hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. I 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU KURULLAR Prof. Dr. Hayri COŞKUN Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Onursal Başkan DÜZENLEME KURULU Kongre Düzenleme Kurulu Eş Başkanları Prof. Dr. M. Tekin BABAÇ Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve Prof. Dr. Zeki AYTAÇ Flora Araştırma Derneği Başkanı Gazi Üniversitesi Kongre Sekreteri Doç Dr. İsmail EKER Abant İzzet Baysal Üniversitesi Kongre Düzenleme Kurulu Üyeleri (Abant İzzet Baysal Üniversitesi) Prof. Dr. Ekrem GÜREL Prof. Dr. Nusret ZENCİRCİ Prof. Dr. Muzaffer DÜGEL Doç. Dr. Arzu TÜRKER Doç. Dr. Emel USLU Doç. Dr. Seyhun YURDUGÜL Yrd. Doç. Dr. Nursel İKİNCİ Yrd. Doç. Dr. Buhara YÜCESAN Yrd. Doç. Dr. Fatma PEHLİVAN KARATAŞ Yrd. Doç. Dr. Arzu BİRİNCİ YILDIRIM Arş. Gör. Dr. Yasin BAKIS Arş. Gör. Dr. Gülgez Gökçe YILDIZ Arş. Gör. Dr. Günce ŞAHİN CİNGÖZ Arş. Gör. Dr. Fatma ÖZDEMİR Arş. Gör. Mehmet YAVUZATMACA Arş. Gör. Özge KAYA Uzm. Cansu ÖNAL Yük. Lis. Ögr. Barış ÇETİN Gör. Ögr. Kemal Burak SÖZEN II 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU KONGRE BİLİM KURULU PROF. DR. ADNAN ERDAĞ Adnan Menderes Üniversitesi PROF. DR. AHMET AKSOY Akdeniz Üniversitesi PROF. DR. AHMET DURAN Selçuk Üniversitesi PROF. DR. AHMET ŞAHİN Erciyes Üniversitesi PROF. DR. ATALAY SÖKMEN Karadeniz Teknik Üniversitesi PROF. DR. AYŞEGÜL KÖROĞLU Ankara Üniversitesi PROF. DR. AYŞEN TÜRK Anadolu Üniversitesi PROF. DR. BARBAROS ÇETİN Dokuz Eylül Üniversitesi PROF. DR. BELMA ASLIM Gazi Üniversitesi PROF. DR. BÜLENT ŞEN Fırat Üniversitesi PROF. DR. CENGİZ DARICI Çukurova Üniversitesi PROF. DR. CENGİZ TÜRE Anadolu Üniversitesi PROF. DR. CUMHUR ÇÖKMÜŞ Ankara Üniversitesi PROF. DR. ERGİN HAMZAOĞLU Gazi Üniversitesi PROF. DR. FATMA ÜNAL Gazi Üniversitesi PROF. DR. FERUZAN DANE Trakya Üniversitesi PROF. DR. GÖNÜL KAYNAK Uludağ Üniversitesi PROF. DR. GÜLENDAM TÜMEN Balıkesir Üniversitesi PROF. DR. HALİL ÇAKAN Çukurova Üniversitesi PROF. DR. HAMDİ GÜRAY KUTBAY On Dokuz Mayıs Üniversitesi PROF. DR. HASAN AKAN Harran Üniversitesi PROF. DR. HAYRİ DUMAN Gazi Üniversitesi PROF. DR. HULUSİ MALYER Uludağ Üniversitesi PROF. DR. HÜLYA ÖLÇER FOOTİTT Dumlupınar Üniversitesi PROF. DR. HÜSEYİN SÜMBÜL Akdeniz Üniversitesi PROF. DR. İSMAİL KOCAÇALIŞKAN Yıldız Teknik Üniversitesi PROF. DR. İSMAİL TÜRKAN Ege Üniversitesi PROF. DR. İSMET UYSAL On Sekiz Mart Üniversitesi PROF. DR. KUDDUSİ ERTUĞRUL Selçuk Üniversitesi PROF. DR. KAMİL COŞKUNÇELEBİ Karadeniz Teknik Üniversitesi PROF. DR. MECİT VURAL Gazi Üniversitesi PROF. DR. MURAT EKİCİ Gazi Üniversitesi III 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU PROF. DR. MUSA DOĞAN Ortadoğu Teknik Üniversitesi PROF. DR. MUSTAFA IŞILOĞLU Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi PROF. DR. MÜNEVVER PINAR Ankara Üniversitesi PROF. DR. NERMİN GÖZÜKIRMIZI İstanbul Üniversitesi PROF. DR. NEŞE BİLGİN Boğaziçi Üniversitesi PROF. DR. OSMAN KETENOĞLU Ankara Üniversitesi PROF. DR. SADIK ERİK Hacettepe Üniversitesi PROF. DR. SELÇUK ERTEKİN Dicle Üniversitesi PROF. DR. ŞİNASİ YILDIRIMLI Hacettepe Üniversitesi PROF. DR. YASİN ALTAN Celal Bayar Üniversitesi PROF. DR. YUSUF GEMİCİ Ege Üniversitesi PROF. DR. YUSUF MENEMEN Kırıkkale Üniversitesi PROF. DR. ZEKİ KAYA Ortadoğu Teknik Üniversitesi PROF. DR. ÖZNUR ERGEN AKÇİN Ordu Üniversitesi PROF. DR. ESRA MARTİN Necmettin Erbakan Üniversitesi DOÇ. DR. AYŞE MİNE GENÇLER ÖZKAN Ankara Üniversitesi DOÇ. DR. ÇİLER MERİÇ Trakya Üniversitesi DOÇ. DR. EKREM DÜNDAR Balıkesir Üniversitesi DOÇ. DR. HATİCE NURHAN BÜYÜKKARTAL Ankara Üniversitesi DOÇ. DR. NECMİ AKSOY Düzce Üniversitesi DOÇ. DR. OSMAN TUGAY Selçuk Üniversitesi DOÇ. DR. SERDAR GÖKHAN ŞENOL Ege Üniversitesi DOÇ. DR. ZAFER TÜRKMEN Giresun Üniversitesi DR. FÜSUN ERTUĞ İznik IV 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU BİLİMSEL PROGRAM 2 EYLÜL 2015, ÇRŞ AÇILIŞ (BORDO SALON) 09:00 – 10:50 Açılış Töreni ve Konuşmaları 10:50 - 11:00 ARA YEŞİL SALON C 2 EYLÜL 2015, ÇRŞ ORTAK OTURUM Oturum Başkanı: Prof. Dr. Tuna Ekim ve Prof. Dr. Şinasi Yıldırımlı 11:10 - 11:40 Prof. Dr. Adil Güner (Davetli Konuşmacı) Resimli Türkiye Florası ve Türkçe Bitki Adları Sistemi 11:30 - 11:50 STM1: Türkiye’de Yayılış Gösteren Inula L. (Asteraceae) Türlerinin cpDNA trnL-F ve ndhF(972F-1603R) Dizilerine Dayalı Filogenetik Analizi Emre Sevindik, Fatih Coşkun, M.Yavuz Paksoy, Ahmet Aksoy 11:50 - 12:10 STM2: Orobanchaceae Familyasının Türkiye’deki Güncel Durumu Golshan Zare, Ali A. Dönmez 12:10 - 12:30 STM3: Türkiye Cousinia (Asteraceae) Cinsinin Revizyonu Osman Tugay, Kuddisi Ertuğrul, Tuna Uysal, Hüseyin Dural, Hakkı Demirelma, Deniz Ulukuş 12:30 - 12:50 STM4: Türkiye Glycyrrhiza L. (Fabaceae) Cinsinin Morfolojik, Moleküler ve Palinolojik Revizyonu Özlem Çetin, Ahmet Duran, Ekrem Dündar 13:00 - 14:00 ÖĞLE YEMEĞİ YEŞİL SALON C 2 EYLÜL 2015, ÇRŞ PROF. DR. ASUMAN BAYTOP ANMA OTURUMU Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mecit Vural ve Prof. Dr. Musa Doğan 14:00 -14:30 Prof. Dr. Neriman Özhatay (Davetli Konuşmacı): Prof. Dr. Asuman Baytop Anısına 14:30 - 14:50 STM5: ISTE 70 Yaşında ve Dijital Ortamda Bahar Gürdal, Neriman Özhatay, Emine Akalın, M. Yahya Karslıgil V 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU 14:50 - 15:10 STM6: Türkiye’de Pimpinella (Umbelliferae/Apiaceae) Cinsi Emine Akalın, H. Aşkın Akpulat, Yeter Yeşil, Taner Özcan, Çağla Kızılarslan Hançer 15:10 - 15:30 STM7: Ricotia L. (Brassicaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi ve Tarihsel Biyocoğrafyası Barış Özüdoğru, Galip Akaydın, Sadık Erik, Klaus Mummenhoff 15:30 - 15:50 STM8: Gypsophila (Caryophyllaceae) Cinsine Ait Exscapae, Gypsophila, Corymbosae ve Ensifoliae Seksiyonlarının Revizyonu Metin Armağan, Fevzi Özgökçe 15:50 – 16:10 ARA YEŞİL SALON C 2 EYLÜL 2015, ÇRŞ BİTKİ SİSTEMATİĞİ - OTURUM 1 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ayşen Türk ve Prof. Dr. Adnan Erdağ 16:10 - 16:30 STM9: Rize Florasında Nadir ve Endemik Bitkiler Vagif Atamov, Hüseyin Baykal, Abdulkadir Süzen 16:30 - 16:50 STM10: Coğrafi Bilgi Sistemleri Yardımıyla Campanula mugeana’nın IUCN Kriterlerine Göre Tehdit Kategorisinin Belirlenmesi Ozan Şentürk, Hasan Yıldırım 16:50 - 17:10 STM11: Bursa İlinde Quercus cerris Üzerindeki Epifitik Liken Çeşitliliği ve Tür Kompozisyonu Şaban Güvenç, Şule Öztürk, Çağla Bardakcıoğlu 17:10 - 17:30 STM12: Zonguldak Briyofit Florasına Katkılar Ayşe Dilek Özçelik, Muhammet Ören, Sezgi Bozkaya, Güray Uyar 17:30 - 17:50 STM13: Türkiye’deki Helianthemum (Cistaceae) Cinsi Üzerinde Taksonomik Çalışmalar Emine Burcu Yeşilyurt, Sadık Erik, Galip Akaydın 18:00 - 19:30 POSTER SUNUMLARI (Sistematik, Biyokimya, Moleküler Biyoloji ve Biyoteknoloji) 20:00 AÇILIŞ YEMEĞİ VI 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU YEŞİL SALON B 2 EYLÜL 2015, ÇRŞ BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ - OTURUM 1 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Nermin Gözükırmızı ve Prof. Dr. Esra Martin 16:10 - 16:30 Doç. Dr. Turgay Ünver (Davetli Konuşmacı): Bitki biyolojisinde yeni nesil genomik yaklaşımlar 16:30 - 16:50 BMB1: Erik (Prunus domestica) Çekirdeğinden Saflaştırılan BetaGlukozidaz Enziminin Bazı Kinetik Özelliklerinin Belirlenmesi Nihal Türkmen, Hatibe Kara, Selma Sinan, Yusuf Turan 16:50 - 17:10 BMB2: Zeytin Tahmini Universal Stress Protein A-like Protein (OeUspA) Geninin Moleküler Karakterizasyonu Tuğba Çakmak, Ekrem Dündar 17:10 - 17:30 BMB3: Açil-CoA Bağlanma Proteinin Zeytin Taslak Genomundan Biyoinformatik Yöntemlerle Belirlenmesi ve Moleküler Karakterizasyonu Büşra Baş, Ekrem Dündar, Turgay Ünver 17:30 - 17:50 BMB4: Allium cepa: Nanoteknoloji ve Nanomateryallerin Dünyasındaki Yeri Fatma Ünal, Özlem Çalbay, Zekiye Suludere, Deniz Yüzbaşığlu 17:50 - 18:10 BMB5: Farklı BAP-NAA Konsantrasyonlarının Menta spicata’nın Mikro Üretimi Üzerine Etkileri Süleyman Doğan, Fethi Ahmet Özdemir, Yusuf Ceylan 18:00 - 19:30 POSTER SUNUMLARI (Sistematik, Biyokimya, Moleküler Biyoloji ve Biyoteknoloji) 20:00 AÇILIŞ YEMEĞİ YEŞİL SALON A 2 EYLÜL 2015, ÇRŞ BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK – OTURUM 1 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Neriman Özhatay ve Prof. Dr. Gülendam Tümen 16:10 - 16:30 EVE1: Biyokültürel Mirasın Bir Ögesi Olarak Sepetçilik Füsun Ertuğ 16:30 - 16:50 EVE2: Iğdır İlinin (Doğu Anadolu Bölgesi) Yenilebilir Yabani Bitkileri Hakkında Geleneksel Bilgiler Ernaz Altundağ 16:50 - 17:10 EVE3: Acıpayam (Denizli) Yöresinin Tıbbi Bitkileri Üzerine Etnobotanik Bir Araştırma Gizem Bulut, M. Zeki Haznedaroğlu, Ertan Tuzlacı, Ahmet Doğan, Halil Koyu 17:10 - 17:30 EVE4: Nevşehir'in Güney İlçelerinde (Acıgöl, Derinkuyu, Gülşehir, Nevşehir-Merkez, Ürgüp) Etnobotanik Araştırmalar İsmail Şenkardeş, Ertan Tuzlacı VII 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU 17:30 - 17:50 EVE5: Pertek (Tunceli) Yöresinde Etnobotanik Araştırmalar Ahmet Doğan, Ertan Tuzlacı 18:00 - 19:30 POSTER SUNUMLARI (Sistematik, Biyokimya, Moleküler Biyoloji ve Biyoteknoloji) 20:00 AÇILIŞ YEMEĞİ YEŞİL SALON D 2 EYLÜL 2015, ÇRŞ BİTKİ MORFOLOJİSİ, BİTKİ ANATOMİSİ VE BİTKİ FİZYOLOJİSİ - OTURUM 1 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ayşegül Köroğlu ve Prof. Dr. Hulusi Malyer 16:10 - 16:30 MAF1: Vincetoxicum (Apocynaceae-Asclepiadoideae) Cinsinde Çiçek ve Polen Morfolojisinin Önemi Seher Güven, Serdar Makbul, Kamil Coşkunçelebi 16:30 - 16:50 MAF2: Hypericum Cinsi Origanifolia Seksiyonuna Ait Türlerin Morfolojik Karakterizasyonu Elçin Görgülü, Özlem Özbek, Şinasi Yıldırımlı 16:50 - 17:10 MAF3: Mikromorfolojik Karakterlerin Epilobium L. (Onagraceae) Cinsinde Seksiyon Düzeyinde Önemi Seda Okur, Serdar Makbul, Kamil Coşkunçelebi, Mutlu Gültepe 17:10 - 17:30 MAF4: Batı Anadolu’da Doğal Yayılışa Sahip Bazı Biryofit Türlerinin Peyzaj Özelliklerinin Araştırılması Mesut Kırmacı, Fulya Filiz, Uğur Çatak, M. Evrim Demir 17:30 - 17:50 POSTER SUNUMLARI (Sistematik, Biyokimya, Moleküler Biyoloji ve Biyoteknoloji) 20:00 AÇILIŞ YEMEĞİ VIII 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU 3 EYLÜL 2015, PERŞEMBE YEŞİL SALON C 3 EYLÜL 2015, PRŞ PROF. DR. BETÜL TÜTEL ANMA OTURUMU Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet Koyuncu ve Prof. Dr. Sadık Erik 09:00 - 09:30 Yard. Doç. Dr. Erdal Uzel (Davetli Konuşmacı): Prof. Dr. Betül Tütel Anısına 09:30 - 09:50 STM14: Munzur Vadisi Geofit Florası Ebru Yüce, İsmail Eker 09:50 - 10:10 STM15: Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Bitki Çeşitliliğine Bir Bakış Alaattin Selçuk Ertekin 10:10 - 10:30 STM16: Çanakkale Biyoçeşitlilik Projesi – Flora Ersin Karabacak, Onur Esen, Oğulcan Gürbüz, Şefik Özen, Ünsal Önder 10:30 - 10:50 STM17: Argözü Vadisi’nin (Kıbrıscık-Bolu) Endemik Bitkileri ve Koruma Statüleri Neval Güneş Özkan, Necmi Aksoy, Serdar Aslan 10:50 - 11:10 ARA YEŞİL SALON B 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ - OTURUM 2 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Belma Aslım ve Doç. Dr. Serdar Gökhan Şenol 09:30 - 09:50 BMB6: Arpa (Hordeum vulgare L.cvs.)’de retrotranspozon çalışmaları Nermin Gözükırmızı 09:50 - 10:10 BMB7: Zeytinde Tahmini Kendine Uyuşmazlık Genlerinin ( OeSIG ) Moleküler Analizi Ali Can Kaya IX 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU 10:10 - 10:30 BMB8: Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum) Embriyoları Kullanılarak In Vitro Kallus Üretimi Süleyman Doğan, Fethi Ahmet Özdemir, Nusret Zencirci 10:30 - 10:50 BMB9: Zeytin Taslak Genom Dizisinden Tahmini Aldolaz Geninin Tespiti ve Moleküler Karakterizasyonu Sümeyye Altınok, Ekrem Dündar, Turgay Ünver 10:50 - 11:10 ARA YEŞİL SALON C 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ SİSTEMATİĞİ - OTURUM 2 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Kuddisi Ertuğrul ve Prof. Dr. Halil Çakan 11:10 - 11:30 STM18: Türkiye Heptaptera (Apiaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi Yasemin Gürbüz, Ahmet Duran 11:30 - 11:50 STM19: Yedikuğular Kuş Cenneti (Yedikır Barajı) ve Çevresinin (Suluova/Amasya) Floristik Yapısı Cengiz Yıldırım, Arzu Cansaran, İlker Dursun 11:50 - 12:10 STM20: Çakırdağı Florası (Karaman/Türkiye) Ömer Çeçen, Hüseyin Mısırdalı, Ayvaz Ünal 12:10 - 12:30 STM21: Türkiye’de Yetişen Stachys (Lamiaceae) Cinsine Ait Fragilicaulis Seksiyonu Üzerine Taksonomik Çalışmalar Özal Güner, Ekrem Akçiçek, Tuncay Dirmenci 12:50 - 14:00 ÖĞLE YEMEĞİ X 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU YEŞİL SALON A 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK OTURUM 2 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Atabay Düzenli ve Dr. Füsun Ertuğ 11:10 - 11:30 EVE6: Yenice (Çanakkale) ve Çevresinde Etnobotanik Araştırmalar Tülay Tütenocaklı, Ernaz Altundağ, İsmet Uysal 11:30 - 11:50 EVE7: Sorkun Kasabası’nda (Bozkır / Konya) Etnobotanik Bir Çalışma; Su Değirmenleri ile Susam Bitkisinden Tahin Üretimi Osman Tugay, Füsun Ertuğ, Erol Özer, Deniz Ulukuş 11:50 - 12:10 EVE8: Karlıova (Bingöl) İlçe ve Köylerinin Etnobotanik Özellikleri Muharrem Nadiroğlu, Lütfi Behçet 12:10 - 12:30 EVE9: Karadeniz Bölgesi’nde Coğrafi İşaret Almış Bitkiler ve EkoGastronomi Turizmi Kapsamında Değerlendirilmesi Selma Berk, Selma Tuna, Serkan Şengül 12:30 - 12:50 EVE10: Gastronomi ve Bitkiler Arasındaki İlişki: Uçucu Yağlar ve Hastalık Yapıcı Bakterilerden Arınma Seyhun Yurdugül 12:50 - 14:00 ÖĞLE YEMEĞİ YEŞİL SALON B 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ - OTURUM 3 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Atalay Sökmen ve Doç. Dr. Emel Sözen 11:10 - 11:30 BMB10: Zeytin Tahmini Lipoksigenaz (OeLOX) Geninin Moleküler, Fizyolojik ve Biyokimyasal Karakterizasyonu Tuğba Çakmak, Ekrem Dündar 11:30 - 11:50 BMB11: Ketencik [Camelina sativa (L.) Crantz]’de Kallus ve Sürgün Oluşumuna Eksplant Kaynakları ve Hormon Kombinasyonlarının Etkileri Merve Göre, Orhan Kurt XI 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU 11:50 - 12:10 BMB12: Crocus speciosus’un In Vitro Şartlarda Çoğaltımı Elif Kaya Şahin, Deryanur Dinçer, Mustafa Var 12:10 - 12:30 BMB13: Bitkilerde Proantosiyanidinlerin Polimerleşmesi Seyit Yüzüak, De-Yu Xie 12:30 - 14:00 ÖĞLE YEMEĞİ YEŞİL SALON D 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ MORFOLOJİSİ, BİTKİ ANATOMİSİ VE BİTKİ FİZYOLOJİSİ - OTURUM 2 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Feruzan Dane ve Doç. Dr. Osman Tugay 11:10 - 11:30 MAF5: Anatomik Karakterlerin Scorzonera (Asteraceae) Cinsindeki Taksonomik Önemi Serdar Makbul, Kamil Coşkunçelebi, Seda Okur, Mutlu Gültepe 11:30 - 11:50 MAF6: Calligonum polygonoides L.‘in Odun Anatomisi (Polygonaceae) Funda Erşen Bak, Derya Cesur 11:50 - 12:10 MAF7: Türkiye’de Yayılış Gösteren Anthriscus Pers. (Apiaceae) Taksonlarının Anatomik Özellikleri Mehmet Tekin, Şemsettin Civelek 12:10 - 12:30 MAF8: Menengiç (Pistacia terebinthus) Meyvesinin Vankomisine Dirençli Enterococcus Ve Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus’a Karşı Antibakteriyel Etkisi Hâki Altunova, İbrahim Halil Kılıç, Yasemin Zer, Fadile Yıldız Zeyrek, Neşe Erdoğan, Mehmet Özaslan 12:50 - 14:00 ÖĞLE YEMEĞİ 18:00 - 19:30 POSTER SUNUMLARI (Morfoloji, Anatomi, Fizyoloji, Ekoloji ve Etnobotanik) XII 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU YEŞİL SALON C 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ SİSTEMATİĞİ - OTURUM 3 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ahmet Duran ve Prof. Dr. Ahmet Aksoy 14:00 -14:30 Prof. Dr. Sadık Erik (Davetli Konuşmacı): Ülkemizde Anıt Ağaçlar Sorunları ve Kastamonu Örneği 14:30 - 14:50 STM22: Türkiye’deki Tordylium (Apiaceae) Cinsinin Kladistik Analizi Aslı Doğru Koca 14:50 - 15:10 STM23: Türkiye’de Bulunan Salvia L. (Lamiaceae) Cinsi Üzerinde Numerik Taksonomik Bir Çalışma Deniz Tiambeng, Musa Doğan 15:10 - 15:30 STM24: Esenyamaç Deresi Havzası (Başkale-Van) Florası ve Türkiye Florasında Yer Almayan Bazı İlginç Tespitler Lütfi Behçet, Davut Avlamaz 15:50 - 16:10 ARA YEŞİL SALON A 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK OTURUM 3 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cengiz Darıcı ve Doç. Dr. Tülin Aşkun 14:00 -14:30 EVE11: Kızılçam (Pinus brutia)’da Genetik Çeşitliliğe Bağlı Terpen Profillerinin Mevsimsel Varyasyonu Gürkan Semiz, Merve Yıldırım, Erhan Gönen 14:30 - 14:50 EVE12: Alnus glutinosa subsp. barbata (C.A. Mey.) Yalt. Odununun Bazı Fiziksel ve Mekanik Özellikleri ile Edafik Faktörler Arasındaki İlişkiler Halit Büyüksakallı, Ergün Kahveci, Murat Yılmaz, Ayhan Usta, Salih Malkoçoğlu 14:50 - 15:10 EVE13: Minuartia nifensis Mc Neill’in Cinsiyet Dağılım Stratejisi Serdar Gökhan Şenol, Volkan Eroğlu, Ozan Şentürk XIII 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU 15:10 - 15:30 EVE14: Yükseklik gradiyentine bağlı olarak Fagus orientalis’ de foliar azot (N) ve fosfor (P) rezorbsiyonu Şule Güzel, Ali Bilgin 15:30 - 16:10 ARA YEŞİL SALON B 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ - OTURUM 4 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Fatma Ünal ve Doç. Dr. Turgay Ünver 14:00 -14:30 BMB14: Endemik Verbascum alyssifolium’da ISSR-PCR Optimizasyonu Muhip Hilooğlu, Emel Sözen, Ali Kandemir 14:30 - 14:50 BMB15: Bryonia multiflora Bitki Ekstraktının Antibakteriyel Etkisinin Araştırılması Elif Ebru Alkan, İsmail Çelik 14:50 - 15:10 BMB16: In Vitro Koşullarda Üretilen Serapias vomeracea Tuberlerinin Glukomannan İçeriklerinin Belirlenmesi Ersan Bektaş, Atalay Sökmen 15:10 - 15:30 BMB17: Lallemantia iberica (Bieb.)’nın Doku Kültürü Teknikleri İle Çoğaltılması Fethi Ahmet Özdemir, Mehmet Uğur Yıldırım, Khalid Mahmood Khawar 15:30 - 16:10 BMB18: Kanola İçeren Yem ve Gıda Hammaddelerinin GDO Tarama Analizi Açısından Değerlendirilmesi Ezgi Yağmur, Aynur Zeyrek 18:00 - 19:30 POSTER SUNUMLARI (Morfoloji, Anatomi, Fizyoloji, Ekoloji ve Etnobotanik) 20:00 KONGRE YEMEĞİ (KORU OTEL BOLU) XIV 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU YEŞİL SALON C 3 EYLÜL 2015, PRŞ BİTKİ SİSTEMATİĞİ - OTURUM 4 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Murat Ekici ve Prof. Dr. Yusuf Menemen 16:10 - 16:30 Prof. Dr. İlter Uzel (Davetli Konuşmacı): Adana Bölgesinde Bulunan Bazı Nadir ve Endemik Bitkiler Üzerinde Resimleme 16:30 - 16:50 STM25: Yaprak Anatomisinin Allium cinsi Codonoprasum seksiyonundaki Türlerin Sistematiğindeki Önemi Mine Koçyiğit, Neriman Özhatay 16:50 - 17:10 STM26: Handel-Mazzetti’nin (1882-1940) 1907 Yılında Karadeniz Bölgesine Yaptığı Botanik Gezisi Nursel İkinci 17:10 - 17:30 STM27: Yetersiz Verili Endemik Niksar Geveninin (Astragalus polemoniacus) Bugünkü Durumu Fergan Karaer, Ergin Hamzaoğlu, Umut Tunç 18:00 - 19:30 POSTER SUNUMLARI (Morfoloji, Anatomi, Fizyoloji, Ekoloji ve Etnobotanik) 20:00 KONGRE YEMEĞİ (KORU OTEL BOLU) YEŞİL SALON A 3 EYLÜL 2015, PRŞ 16:10 - 16:30 BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK OTURUM 4 Oturum Başkanı: Prof. Dr. Öznur Ergen Akçin ve Doç. Dr. Mesut Kırmacı EVE15: Endemik Alyssum pinifolium (Nyár.) Dudley’ un Koruma Biyolojisi Onur Esen, Oğulcan Gürbüz, Şefik Özen, Bahar Kökçü, İsmet Uysal 16:30 - 16:50 EVE16: Endemik Thurya capitata ve Bazı Caryophyllaceae Üyelerinde Nikel ve Demir Hiperakümülasyonu Ahmet Aksoy, Jale Çelik, Zeliha Leblebici, Hanife Özbay 18:00 - 19:30 POSTER SUNUMLARI (Morfoloji, Anatomi, Fizyoloji, Ekoloji ve Etnobotanik) 20:00 KONGRE YEMEĞİ (KORU OTEL BOLU) 4 EYLÜL 2015, CUMA YEDİGÖLLER GEZİSİ XV 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU XVI 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU İÇİNDEKİLER SÖZLÜ SUNUMLAR BİTKİ SİSTEMATİĞİ 3 – 31 BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ 32 – 48 BİTKİ MORFOLOJİSİ, BİTKİ ANATOMİSİ VE BİTKİ FİZYOLOJİSİ 49 – 56 BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK 57– 72 POSTER SUNUMLAR BİTKİ SİSTEMATİĞİ 78- 141 BİTKİ BİYOKİMYASI, MOLEKÜLER BİTKİ BİYOLOJİSİ VE BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİ 142- 173 BİTKİ MORFOLOJİSİ, BİTKİ ANATOMİSİ VE BİTKİ FİZYOLOJİSİ 174 – 258 BİTKİ EKOLOJİSİ, VEJETASYON VE ETNOBOTANİK 259- 284 XVII 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015 - BOLU XVIII SÖZLÜ SUNUMLAR 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU 2 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Prof. Dr. İlter Uzel (DAVETLİ KONUŞMACI) Adana Bölgesinde Bulunan Bazı Nadir ve Endemik Bitkiler Üzerinde Resimleme Çalışması İlter Uzel1, Atabay Düzenli2, Halil Çakan3 Çukurova Üniv. Diş Hekimliği Fakültesi, Emekli Öğr. Üyesi2, ADANA 2 Çukurova Üniv. Fen-Ed. Fak. Emekli Öğr. Üyesi ve Botanik Bölüm Bşk., ADANA 3 Çukurova Üniv. Fen-Ed. Fak. Biyoloji Bölüm Öğr. Üyesi., ADANA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu resimle çalışmasında kullanılan bitki örnekleri, Çukurova Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü Herbaryumunda (ADA) bulunan örnekler içerisinden seçilmiştir. Çizimi yapılacak örneklerin Adana ve yakın bölgelerine özgü nadir ve endemik bitki türlerine ait olmalarına özen gösterilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Bu amaçla, Herbaryumuda (ADA) bulunan örnekler taranarak karakteristik 12 bitki türüne ait 1:1 ebadında renkli fotokopileri çekilerek, çizim çalışmalarına başlanmıştır. Öncelikle, renkli fotokopiler üzerinde örneklerin artistik ve bilimsel siyah-beyaz karakalem çizimleri oluşturulmuştur. Çizimler esnasında, fotokopiler üzerinde fark edilemeyen ayrıntılar, farklı çizim aşamalarında, orijinal herbaryum örnekleri ile karşılaştırılarak gerçeğine uygun hale getirilmeye çalışılmıştır. Bulgular: Karakalem çalışmalarından sonra bu çizimler özel kağıtlara aktarılarak, sulu boya tekniği ile 1:1 boyutlarda aslına uygun olarak oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çalışma ile Botanik Bilimi dışında diğer konularda uzman bilim adamaları veya sanatçıların bu tip çalışmalar ilgisini çekmek temel amacımız olmuştur. Sonuç ve Tartışma: Örnek olarak sunduğumuz bu çalışmaların çoğaltılması ve geliştirilmesi ile zengin bir biyo-çeşitliliğe sahip ülkemiz florasına diğer meslek gruplarının da dikkatini çekmek ve bu zenginliğin topluma mal edilmesine sağlamak hedeflenmiştir. Anahtar Kelimeler: Adana, herbaryum, resim, nadir, endemik 3 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Prof. Dr. Sadık Erik (DAVETLİ KONUŞMACI) Ülkemizde Anıt Ağaçlar Sorunları ve Kastamonu Örneği Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Normal boyutlarının dışında ölçülere sahip (yaş, çap, boy),geçmiş, günümüz ve gelecek arasında bağ oluşturabilecek kadar uzun ömürlü olan, folklorik, kültürel ve tarihsel özelliklere sahip olan ağaçlar, Anıt Ağaç veya Tabiat Anıtı olarak tanımlanmaktadır. Eko-Turizmin önemli bir ayağını oluşturan anıt ağaçlar, bu süreçte sürdürülebilir kalkınmanın da önemli unsurlarını oluşturmaktadır. Son yıllarda anıt ağaçlara ilgi giderek artmakta, çeşitli illerin anıt ağaçları kitaplaştırılmaktadır; örneğin, Nallıhan, Ankara, Manisa, Kütahya illerinin ve ilçelerinin anıt ağaç kitapları gibi. Ülkemizdeki ilk farkındalığa ise Karaca Arboretum dergisinde yayınlanan inceleme makalelerinde rastlanmaktadır. Genel bazı örneklerden yola çıkarak Kastamonu anıt ağaçları incelenmiş ve sorunları ele alınmıştır. Gereç ve Yöntemler: Kastamonu ilindeki anıt ağaçlar 5 yıllık bir arazi çalışması sırasında incelemiş ve bazı kamu kurumlarından elde edilen verilerle yorumlanarak envanterleri çıkarılmıştır. Ağaçların tepe çapı, yaş, boy, çevre ve dallanma özellikleri, her bir ağaç için alınması gerekli önlemler not edilmiştir. Ağaçların boyu bu amaçla kullanılan boy ölçme aleti ile saptanmış, diğer ölçüler Tools marka şerit metre ile yapılmış, çevre ölçümleri göz hizasındaki gövde çevresi ölçülerek yapılmıştır. Yaş ölçümleri, bilinen ağaçlara göre veya kesilmiş ağaç kütüklerindeki halka sayılarına göre tahmini olarak yapılmıştır. Bulgular: İl dahilindeki arazi çalışmalarında toplam olarak 123 anıt ağaç saptanmıştır. Bulgular iki kitap halinde yayınlanmıştır. Saptanan ağaçlar sırasıyla Pinus nigra, P. Sylvestris, Quercus robur, Q. Hartwissiana, Platanus orientalis, Pistacia atlantica, Juglans regia, Corylus colurna, Cupressus sempervirens, Castanea sativa, Populus nigra, Fagus orientaliis ve Pyrus communis gibi ağaçlardır. En yaygın ve bol bulunanları ise karaçam ve meşelerdir. Belirlenen en önemli saptama çoğunlukla bu ağaçların türbe ve mezarlıklarda yer almasıdır. Ağaçlar için en önemli risk yıldırım, çıra için gövdenin oyulması ve yakılmasıdır. Orman teşkilatı tarafından yapılan üretim ve gençleştirme çalışmaları da diğer bir risktir. Sonuç ve Tartışma: Anıt ağaç tescilleri önceleri Kültür Bakanlığı, şimdi ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, TSE tarafından belirlenen ölçütlere göre yapılmaktadır. Çalışma başlangıcında, il dahilinde çok sayıda anıt ağaç olmasına karşın sadece 4 ağacın tescil edilmiş olması ve tescil edilenlerde de herhangi bir tabela olmaması ülkemizde bu konuya yeterli önemin verilmediğini göstermektedir. Yayınlanan iki kitaptan sonra yavaş yavaş bir farkındalık oluşmaya başlamış, bazı ağaçlara tabelalar hazırlanmıştır. Diğer taraftan Orman ve Su İşleri Bakanlığının farklı birimlerinde Tabiat anıtı ve anıt ağaç tanımları birbirinden farklı yorumlanmakta ve bazı ağaçlar bu nedenle envantere dahil edilmemektedir. Bu nedenle anıt ağaç konusunun doğru algılanması ve özellikle Milli Parklar teşkilatında tüm birimlerinde anıt ağaçların da ilgi alanlarına girmesi sağlanmalıdır. Anahtar Kelimeler: Kastamonu, anıt ağaçlar 4 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM1 Türkiye’de Yayılış Gösteren Inula L. (Asteraceae) Türlerinin cpDNA trnL-F ve ndhF (972F-1603R) Dizilerine Dayalı Filogenetik Analizi Emre Sevindik1, Fatih Coşkun2, M.Yavuz Paksoy3, Ahmet Aksoy4 Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, AYDIN 2 Balikesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR 3 Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ 4 Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Asteraceae bir bitki grubu olarak, doğal kimyası, çiçeklenme morfolojisi ve habitata adaptasyonu ile kozmopolit bir familyadır. Çalışma materyali olan Inula, Asteraceae familyasının Inuleae tribusune aittir. Son zamanlarda Inula cinsi üç cinse ayrılmıştır (Inula, Limbarda ve Dittrichia). Bu çalışma da, Türkiye’de yayılış gösteren Inula L. cinsine ait 31 türün trnL-F ve ndhF (972F-1603R) cpDNA dizilerine dayalı moleküler sistematik analizi yapılmıştır. Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada fenol-kloroform-izoamil alkol ve ticari kit (Sigma) metodu kullanılarak Türkiyede’ki Inula taksonları iç grup seçilerek DNA izolasyonu yapıldı. Stenachaenium campestre Baker taksonu dış grup olarak seçildi. Hem trnL-F hem de ndhF dizileri NCBI GenBank’dan alınmıştır. Literatürde sıklıkla kullanılan trnL-F ve ndhF (cpDNA) dizileri moleküler işaretleyici olarak kullanılması ile Inula taksonlarının moleküler sistematik analizi yapıldı. Filogenetik analiz için edilen dizilerin işlenmesi için Bioedit, FinchTV ve Sequencher 4,10,1 programları, dizilerin hizalanması için ClustalW programı ve filogenetik analiz için PAUP 4,0b10 programı kullanılmıştır. Karakter temelli yöntemlerden Maksimum Parsimoni kriteri kullanılarak Heuristic Search ağaçları oluşturulmuştur. Yine parsimoni kriteri kullanılarak Boostrap analizi yapılmıştır. Mesafe temelli yöntemlerden ise UPGMA (Unweighted Pair-Group Metod of Arithmetic Avarage) ve NJ (Neighbour Joining) analizi yapılmıştır. Bulgular: trnL-F ve ndhF (972F-1603R) dizilerinin birleştirilmesi sonucunda toplam 1165 karakter elde edilmiş olup, bunlardan 918 tanesi sabit, 180 tane parsimony bakımından değişken ve 67 karakter parsimony bakımından bilgi verici olduğu ortaya çıkmıştır. Sonuç ve Tartışma: Sonuç olarak oluşturulan filogenetik ağaçların daha önce Inula üzerine yapılan filogenetik çalışmalar ile desteklendiği ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Inula, trnL-F, ndhF, Moleküler, Türkiye 5 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM2 Orobanchaceae Familyasının Türkiye’deki Güncel Durumu Golshan Zare, Ali A. Dönmez Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06800-Beytepe, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Orobanchaceae Vent. familyası morfolojik olarak çok çeşitlilik gösteren, tam veya yarı parazit bitkilerden oluşmaktadır. Bu familya taksonomik açıdan zor bir grup olarak bilinmektedir. Familyanın taksonomik sınırları defalarca farklı yazarlar tarafından değiştirilmiş ve morfolojik özelliklerine dayanarak ayrı bir familya veya Scrophulariaceae içinde alt familya olarak tanımlanmıştır. Yakın zamanlarda filogeni araştırmaların yaygınlaşması ile araştırmacıların yaptıkları moleküler çalışma sonuçlarına göre geleneksel Scrophulariaceae familyası içinde Rhinantheae tribusu’nda yer alan yarı parazitler Orobanchaceae familyasına aktarılmıştır. Bu değişlikle beraber geleneksel Orobanchaceae familyasında yer alan Orobanche s.l. cinsi de taksonomik açıdan ciddi değişikliklere konu olmuştur. Bu değişiklikler Türkiye Florasında yer alan cins yapısını çok belirgin bir şekilde etkilemiştir. Günümüzde bu familya Dünyada 90 cins ve yaklaşık 1800 tür içermektedir. Orobanchaceae familyasının üyeleri kuzey yarımkürenin subtropik ve ılıman bölgelerinde yayılış göstermekte ve Akdeniz bölgesi, cinsin en önemli çeşitlenme merkezlerinden biri sayılmaktadır. Bu çalışma kapsamında Türkiye’de yetişen Orobanchaceae familyasına ait cinslerin (17 cins) morfolojik, tohum ve polen karakterleri kullanılarak taksonomisi yeniden gözden geçirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Araziden toplanan örnekler kurutulduktan sonra morfolojik, tohum ve polen özellikleri incelenmiştir. Toplanan örnekler Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Herbaryumunda (HUB) muhafaza edilmektedir. Örneklerin polen ve tohum yüzeyi ışık ve taramalı elektron mikroskobuyla (SEM) incelenmiş ve fotoğrafları çekilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, familyanın morfolojik özelikleri, tohum ve polen tanelerinin mikro morfolojisi incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre polen tipi Orobanche L. ve Diphelypaea Nicolson dışında tüm cinslerde trikolpat dır. Bu nedenle polen özeliklerinin cins ve cins alt taksonomisinde çok kullanışlı bir araç olmadığı tespit edilmiştir. Tohum yüzeyi incelemelerinde tüm cinslerin yüzeyinde zarımsı duvardan oluşan ağsı yapılar tespit edilmiştir. Tohum yüzeyi süslenmeleri cinsler ve türler arasında geniş varyasyon göstermektedir. Tohum morfolojisi özeliklerine dayanarak tüm cinsler için teşhis anahtarı hazırlanmıştır. Elde edilen morfolojik veriler aynı zamanda moleküler sonuçları da desteklemektedir. Bu sonuçlara dayanarak, geleneksel Orobanchaceae familyası Türkiye florasında 4 cins ve 41 tür ile temsil edilirken güncel familya yaklaşık 18 cins ve 88 türle temsil edilmektedir. Türkiye florası için endemik cins olarak bilinen Necranthus (Necranthus orobanchoides Gilli) cinsinin Orobanche gamosepala’nın sinonimi olduğu doğrulanmıştır. Ayrıca familyanın en büyük cinsi olarak bilinen Orobanche s.l. cinsi Orobanche ve Phelipanche Pomel. ismi altında iki ayrı cins olarak değerlendirilmiştir. Orobanche cinsinde 25, Phelipanche cinsinde 15 tür olarak, toplam 40 tür kabul edilmiştir. O. turcica G. Zare Dönmez yeni tür, O. palaestina Reut., O. reticulata Wallr., O. owerinii (Beck) Beck ve O. longibracteata Schiman-czeika Türkiye Florası’na yeni kayıt olarak eklenmiştir. Bu sonuçlara dayanarak bu iki cinsin Türkiye’de zengin çeşitlik gösterdiği ve bu cinslere ait taksonların yaklaşık %30 'unun Türkiye'de bulunduğu tespit edilmiştir. Anahtar kelime: Morfoloji, Orobanchaceae, Taksonomi, Türkiye. Teşekkür: Bu araştırma süresince yazar TÜBİTAK tarafından 2215 ve 2216 no’lu program kapsamında aldığı bursla çalışmasını sürdürmüştür. Ayrıca Moleküler çalışmalar EMBO program kapsamında ve Viyana üniversitesi desteği ile yapılmıştır. 6 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM3 Türkiye Cousinia (Asteraceae) Cinsinin Revizyonu Osman Tugay, Kuddisi Ertuğrul, Tuna Uysal, Hüseyin Dural, Hakkı Demirelma, Deniz Ulukuş Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Cousinia Cass. cinsinin Dünya’da başlıca tür merkezleri Batı ve Kuzeybatı İran, Türkiye’de Orta ve Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Irak’tır. Bu cinsin doğal sınırlarının belirlenmesi ile ilgili özellikle İran bölgesinde revizyon çalışmaları devam etmekte ve yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Cousinia cinsi çiçekli bitkilerin en büyük ilk 50 cinsi arasında yer alır. Bu cins Güneybatı Asya ve Orta Asya’da yayılış gösteren 600’den fazla geçerli türe sahiptir. Bu çalışma ile Cousinia cinsinin ülkemizde yayılış gösteren taksonları yayılış alanlarından toplanmış ve bu taksonların morfolojik, karyolojik ve moleküler yönden çalışmaları yapılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Cousinia cinsinin türleri yayılış alanlarından toplanarak yaygın herbaryum tekniklerine göre kurutuldu. Kurutulan örnekler teşhis edilirken başta Türkiye Florası olmak üzere, Flora Orientalis, İran Florası, Irak Florası ve diğer ilgili floralar kullanıldı. Sitolojik çalışmalar için toplanan tohumlar çimlendirildi ve ezme tekniği kullanılarak sayımlar somatik metafazda yapıldı. Bunun için özel çimlendirme dolabında çimlendirilen tohumların kök uçlarındaki meristemler kullanıldı. Yaklaşık 1 cm uzunluktaki kök uçları alınarak önce sekiz saat 4 °C’de 8-hidroksiguinolinle muamele edildikten sonra düşük sıcaklıkta 24 saat Karnoy ile fikse edildi. Daha sonra materyal oda sıcaklığında 1 saat 5 N HCI ile hidroliz edildi. Boyama işlemi % 45 asetik asit eklenmiş % 1’lik asetik orsein ile yapıldı. Uygun metafaz elde edildikten sonra kromozomların resimleri çekildi. Cousinia cinsine ait türlerin moleküler çalışmaları yapılırken, DNA Ekstraksiyonu, ITS, ETS Amplifikasyonu ve dizileme çalışmaları gerçekleştirilerek diziler hizmet alımı yöntemiyle okutuldu. Total genomik DNA’nın ekstraksiyonu ülkemizdeki farklı lokalitelerinden toplanarak silika jel içerisine kurutulmuş yapraklardan Soltis tarafından modifiye edilen Doyle’ın metodu kullanılarak yapıldı. Çalışmalarımızda ITS ve ETS bölgeleri Soltis tarafından gerçekleştirilmiş protokola göre PCR kullanılarak çoğaltıldı ve sekanslama işlemleri yapılarak nükleotit dizileri düzenlendi ve hizalandı. Bulgular: Bu çalışma ile Cousinia cinsi, morfolojik, karyolojik ve moleküler çalışmalardan gelen bilgiler doğrultusunda taksonomik olarak yeniden düzenlendi. 2011-2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları sonucunda ülkemizin farklı bölge ve yörelerinden çok sayıda örnek toplanmış, yurtdışı ve yurtiçi herbaryumlarda bulunan örneklerle birlikte kapsamlı bir biçimde incelenmiştir. Karyolojik çalışmalarda 32 türe ait kromozom sayım ve morfoloji raporu verilmiştir. Cins için temel kromozom sayısı büyük kapitulalı türler için x=12 ve küçük kapitulalı türler için x=13’tür. Türlerin tamamı diploidtir ve poliploidiye rastlanmamıştır. Belirlenen farklı kromozomal asimetri indekslerine göre türler kolayca karakterize edilmiştir. Moleküler analizlere göre Cousinia monofiletik bir cinstir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, Cousinia arbelensis C.Winkl. & Bornm. türünün, Cousinia aintabensis Boiss. & Hausskn. türünün sinonimi; Cousinia vanensis Hub.-Mor. türünün İran’da yayılış gösteren Cousinia calocephala Jaub. & Spach türünün sinonimi olduğu ortaya çıkmıştır. Cousinia hakkarica Hub.-Mor. taksonu İran’da da yayılış gösterdiğinden bu türün Türkiye endemikliği düşürülmüştür. Ayrıca Orta ve Doğu Anadolu’dan iki yeni tür tanımlanmış olup bu türler yayımlanma aşamasındadır. Sonuç olarak Cousinia cinsi daha önce Türkiye florasında 6 seksiyon içerisinde toplam 38 türle temsil edilmesine rağmen, bu çalışma sonucunda 40 türle temsil edilmekte ve bu cinsin ülkemizdeki endemizm oranı % 65’tir. Anahtar Kelimeler: Cousinia, Revizyon, Compositae, Türkiye. Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından 111T364 numara ve “Türkiye Cousinia Cass. (Asteraceae) Cinsinin Revizyonu” başlıklı proje olarak desteklenmiştir. Maddi desteklerinden dolayı TÜBİTAK’a teşekkür ederiz. 7 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM4 Türkiye Glycyrrhiza L. (Fabaceae) Cinsinin Morfolojik, Moleküler ve Palinolojik Revizyonu Özlem Çetin1, Ahmet Duran2, Ekrem Dündar3 1 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA 2 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA 3 Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada ülkemizde doğal olarak yayılış gösteren Glycyrrhiza cinsi taksonlarının morfolojik, mikromorfolojik, moleküler ve nümerik çalışmalara dayalı verileri kullanılarak revizyonu gerçekleştirildi. Taksonların kapsamlı betimleri yapıldı ve daha kullanışlı tür teşhis anahtarı oluşturuldu. Habitat özellikleri, yayılışları, yükseltileri ve IUCN kategorileri belirlendi. Ayrıca taksonların habitus, çiçek, meyve, polen fotoğrafları verildi. Gereçler ve Yöntemler: Çalışılan örnekler 2009-2014 yılları arasında ülkemizin farklı lokalitelerinden toplandı. Morfolojik ölçümler için dijital kumpas kullanıldı. Ayrıca bazı karakterlerin ölçümü stereo mikroskop (Nikon AZ100M ve SMZ800) altında yapıldı. Nümerik taksonomi için, taksonomik değer taşıyan 50 karakter belirlendi ve hazırlanan veri matrisi analiz edilerek fenogram oluşturuldu. Polen özellikleri ışık mikroskobu ile çalışıldı. Ayrıca polen ve tohum yüzey ornemantasyonu taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile çalışıldı. Farklı lokalitelerden toplanan örneklerin DNA izolasyonu yapıldı. İzole edilen DNA’lar ISSR, ITS ve trnL-F primerleri ile çoğaltıldı. Bulgular: Morfolojik, mikromorfolojik ve moleküler ve nümerik çalışmalardan sağlanan veriler Glycyrrhiza cinsinin üç alt cins (subgen. Glycyrrhiza, subgen. Liquiritia, subgen. nov. Glycyrrhizopsis) olarak ayrılmasını destekledi. Ayrıca bu çalışma sonucunda elde edilen veriler Türkiye Florasında varyete düzeyinde temsil edilen G. glabra var. glandulifera taksonunun, G. glabra türüne sinonim olduğunu destekledi. Yapılan herbaryum ziyaretlerinde ülkemiz için endemik olan G. flavescens subsp. flavescens taksonunun Suriye’dende kaydının bulunduğu tespit edildi. Bu taksonun ülkemiz için endemik olmadığı anlaşıldı. Glycyrrhiza echinata subsp. macedonica ülkemiz florası için yeni kayıt olarak ilave edildi. Glycyrrhiza ×iconica hibrit bir bitki olarak tespit edildi. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Glycyrrhiza cinsine ait taksonların infragenerik ve infraspesifik sınıflandırılması yeniden düzenlendi. Glycyrrhizopsis subgenus nov. yeni bir altcins olarak betimlendi ve ülkemizde yayılış gösteren Glycyrrhiza taksonları üç alt cins altında toplandı. Glycyrrhiza glabra var. glandulifera taksonu, G. glabra türünün sinonimi olarak değerlendirildi. Glycyrrhiza echinata subsp. macedonica ülkemiz florası için yeni kayıt olarak ilave edildi. Glycyrrhiza ×iconica hibrit bir bitki olarak tespit edildi. Böylece Glycyrrhiza cinsi ülkemizde bir hibrit ve yedi takson ile temsil edilmektedir ve endemizm oranı % 37.5’dir. Anahtar Kelimeler: Glycyrrhiza, Leguminosae, nümerik, moleküler, mikromorfoloji 8 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM5 ISTE 70 Yaşında ve Dijital Ortamda Bahar Gürdal1, Neriman Özhatay1, Emine Akalın1, M. Yahya Karslıgil2 İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL Yıldız Teknik Üniversitesi, Elektrik Elektronik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu, 1956 yılından itibaren uluslararası kısaltılmış adı (akronimi) ISTE olan bir üniversite herbaryumudur ve kuruluşu 1945 yılına dayanır. Tıp Fakültesine bağlı Eczacı Okulunda Farmakognozi Kürsüsü içinde Türkiye’nin tıbbi bitkilerinden örnekler toplanarak oluşturulan bu herbaryum, 1964 yılında Farmasötik Botanik Kürsüsünün (Direktör: Prof. Dr. Asuman Baytop) kurulmasından sonra 7760 bitki örneği ile bu kürsüye devredilmiştir ISTE Eczacılık Fakültesi bünyesinde gelişen bir herbaryum olduğundan tıbbi bitkilerin yoğun olduğu Papaveraceae, Labiatae, Liliaceae, Solanaceae, Scrophulariaceae, Apocynaceae, Malvaceae, Rhamnaceae gibi tıbbi familyalar bakımından Türkiye’deki en zengin koleksiyona sahiptir. Allium, Arum, Asphodeline, Colchicum, Crocus, Cyclamen, Euphorbia, Ferulago, Helichrysum, Hypericum, Iris, Papaver, Rosa, Salvia, Sedum, Tulipa gibi tıbbi cinsler sistematik veya kimyasal çalışmalar için toplandığından ISTE’de çok sayıda türle temsil edilmektedirler. Gereçler ve Yöntemler: ISTE’deki bilgileri, koruma altına almak ve bilgisayar ortamına aktararak bu bilgilerin araştırmacıların çok daha kolay ulaşabileceği ve daha akılcı kullanılabileceği şekle getirmek amacıyla “ISTE Bilgi Sistemi” proje gerçekleştirilmiştir. Herbaryumun ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanmış olan programda herbaryum örneklerinin kart bilgilerinin yanı sıra, örneğin taranarak elde edilmiş bir görüntüsü ve etnobotanik kullanım, zehirlilik, endemiklik durumu, kromozom sayısı, habitat ve tehlike kategorileri, bal bitkisi olup olmadığı bilgileri ile literatür bilgisi gibi kısımlarda eklenmiştir. Bir sunucu ve terminallerin olduğu ve şu anda 5 ayrı bilgisayardan veri girişinin yapıldığı bir sistem kurulmuştur. Ayrıca ISTE internet sayfası oluşturulmuş ve buradan da “Bitki Arama” bölümüyle bilgileri sisteme girilmiş olan örnekler ile taramalarına ulaşım herkese açık hale getirilmiştir. Bulgular: ISTE, İstanbul ve Trakya floralarının yaklaşık % 85’ini barındırdığından bu bölgeler açısından çok önemli bir merkezdir. Ayrıca Türkiye florasının da %80’ine ev sahipliği yapmaktadır. 204 familya ile 1400 kadar cinsin yer aldığı ISTE Türkiye Florasındaki monotipik endemik cinslerin tümünü ve yüzün üstünde tip örneğini bünyesinde barındırmaktadır. ISTE’de toplam 107295 bitki örneği kayıtlıdır ve 92276’sı sisteme kaydedilmiştir. Yaklaşık 10000 örneğin de taraması yapılmıştır. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu bünyesinde kurulan Türkiye’nin ilk “Ballı Bitkiler Herbaryumu” bal üretimiyle ilgili kurum veya kişilere bilimsel destek sağlamak amacıyla oluşturulmuştur ve bilimsel olarak tayinli 250 bal bitkisini içermektedir. Bu bitkiler sisteme kaydedilirken bitkinin bal bitkisi özelliği de polen, nektar veya polen-nektar olarak kaydedilmiştir. Sonuç ve Tartışma: İlgili herkesin kullanabileceği çok önemli bir zenginlik olan ISTE (İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu)’de yer alan bitkilere ait bilgiler, bilgisayar ortamında koruma altına alınarak bu bilgilere araştırmacıların ve ilgili diğer kişilerin çok daha kolay ulaşması sağlanmıştır. Anahtar kelime: ISTE, dijital ortam, herbaryum, Türkiye 9 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM6 Türkiye’de Pimpinella (Umbelliferae/Apiaceae) Cinsi Emine Akalın1, H. Aşkın Akpulat2, Yeter Yeşil1, Taner Özcan3, Çağla Kızılarslan Hançer4 Istanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 34116, İSTANBUL 2 Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, 58140, SİVAS 3 Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, 10100, BALIKESİR 4 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 34093, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Pimpinella yaklaşık 150 türü barındıran, Umbelliferae/Apiaceae familyasının büyük cinslerinden biridir. Dünya üzerinde Kuzey yarıkürenin ılıman ve subtropikal bölgelerinde yayılış gösteren cins için Akdeniz Bölgesi önemli merkezlerden biridir. Türkiye’de 9’u endemik olmak üzere 30 taksonun (26 tür, 6 alttür ve 4 varyete) yetiştiği bilinmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamız dış ve iç morfoloji, karyoloji ve moleküler sistematik başlıkları altında yapılmıştır. Bulgular: Çalışmamız sonucunda bu sayı 27 takson, 25 tür (1 kesin olmayan tür), 5 alttür ve 1 varyete olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye Florasına 1 yeni tür (P. lazica) ilave edilmiştir. Tüm türlerin meyve anatomisi çalışılmış ve buna dayanarak bir ayrım anahtarı oluşturulmuştur. Sonuç ve Tartışma: Türkiye Florasında P. antriscoides türünün bir alttürü olarak yer alan subsp. cruciata Khajepiri tarafından yeni bir cins, Pseudopimpinella olarak tanımlanmıştır. Bizim çalışmalarımızda da bu durumun doğruluğu onaylanmıştır. P. cretica türünün Türkiye’de yetişen iki varyetesinin de, P. cretica var. cretica ve var. arabica aynı olduğu arabica varyetesinin bulunmadığı görülmüştür. 7 taksonun kromozomları sayılmış ve P. eriocarpa, 2n=16 dışında diğer türlerin 2n=20 kromozoma sahip olduğu görülmüştür. Çalışmanın sonucunda filogenetik bir analiz yapılarak Türkiye’de yetişen Pimpinella türlerinin yakınlıkları ve farklılıkları ortaya konulmuştur. 10 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM7 Ricotia L. (Brassicaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi ve Tarihsel Biyocoğrafyası Barış Özüdoğru1, Galip Akaydın2, Sadık Erik1, Klaus Mummenhoff3 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Beytepe, 06800, ANKARA 2 Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, OFMA Bölümü, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Beytepe, 06800, ANKARA 3 Osnabrück Üniversitesi, Biyoloji/Botanik Bölümü, Barbarastraße 11, D-49076 Osnabrück, GERMANY Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Ricotia L.(Brassicaceae) Cinsi Doğu Akdeniz havzasında ( İsrail, Lübnan, Türkiye ve Yunanistan) yayılış gösteren 9 türden oluşmaktadır. Cinsin bazı türleri (Ricotia aucheri (Boiss.) Burtt, R.isatoides (Barley) Burtt, R.lunaria (L.) DC ve R.tenuifolia Sibth. et Sm) önce Cardamine L., Isatis L., Lunaria L., Peltaria Jacq. gibi farklı cinsler altında sınıflandırılmış olup cinsin kökeni ve yakın akraba cinslerle ilişkisi kesin olarak bilinmemektedir. Gereçler ve Yöntemler: Çekirdek DNA’sının ITS ve kloroplast DNA’sının trnL-F bölgelerine ait DNA dizileri Parsimoni, Maksimum Olasılık ve Bayes algoritmalarıyla değerlendirilerek Ricotia cinsinin şimdiye kadar yapılamamış olan tribal sınıflandırılması familya düzeyi bir örneklem kullanılarak yapılmaya çalışılmıştır. Cinsin ne zaman ve nerede ortaya çıktığını tespit edebilmek için ise ayrılma zamanı hesaplamaları, atasal türün coğrafi lokasyonunu belirleyen analizler (İstatistiksel Dispersal Vikaryans Analizi (S-DIVA) ve Bayesian Binary MCMC (BBM) analizi yapılmıştır. Ayrıca atasal karakter durumu analizleriyle cinsin evrimsel tarihçesi aydınlatılmaya çalışılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Filogenetik analizlerin sonuçları, yüksek posterior olasılık / bootstrap değerleriyle Ricotia’nın monofiletik olduğunu ve şimdiye kadar herhangi bir tribusa yerleştirilememiş Lunaria ile beraber yakın zamanda canlandırılmış Biscutelleae tribusuna (Biscutella ve Megadenia) dahil olması gerektiğini göstermiştir. Sekonder kalibrasyon ve ITS substutition oranlarına dayanarak yapılan ayrılma zamanı hesaplamaları Ricotia’nın Akdeniz flora ve faunasının oluşturan türlerin evrimsel tarihçesindeki en önemli dönem olan Messiniyen Tuzluluk Krizi ((5.9-5.3 milyon yıl önce=myö) ve sonrasında Akdeniz ikliminin oluşmasından önce, yani 9.2-11.3 myö ortaya çıktığını işaret etmektedir. Atasal Bölge/Alan Rekonstrüksiyon (Ancestral-Area Reconstruction) analizleri cinsin kökenini tam olarak belirleyemezken, Akdenizli Ricotia türlerinin güney-batı Anadolu’da (muhtemelen Antalya civarında) ortaya çıktığını göstermiştir. Atasan Karakter durumu analizleri ise çok yıllık yaşam şeklinin Ricotia için atasal olduğunu ve zaman içinde yerini tek yıllık yaşam şekline bırakıp bazı soylarda sekonder ve birbirinden bağımsız olarak tekrar ortaya çıktığını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Biscutelleae, Brassicaceae, Ayrılma Zamanı Hesaplaması, Lunarieae, Filogeni, Ricotia. 11 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM8 Gypsophila (Caryophyllaceae) Cinsine Ait Exscapae, Gypsophila, Corymbosae ve Ensifoliae Seksiyonlarının Revizyonu Metin Armağan1, Fevzi Özgökçe2 Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi AD, VAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Yapılan literatür taramalarında Williams (1889), Stroh (1939), Barkoudah (1962) ve Huber-Morath (1963)’ın Gypsophila L. (Caryophyllaceae) ve yakın cinslerle ilgili çalışmalarına rastlanmıştır. Türkiye Florası’nda, Gypsophila cinsine ait 10 seksiyonda 54 tür, 1 alttür ve 5 varyete olmak üzere toplam 60 takson içermektedir. Bu taksonlardan 37’si (% 61.7) endemiktir, çoğu tip toplamadan bilinir ve bir kısmı ise relikttir (Davis, 1988). Gypsophila cinsine ait Exscapae F.N. Williams, Corymbosae Barkoudah, Ensifoliae Barkoudah ve Gypsophila L. seksiyonlarının revizyonu hedeflenmiştir. Türkiye Florası’nda Exscapae seksiyonunda beşi endemik olmak üzere altı takson (G. serpylloides Boiss. & Heldr., G. adenophylla Barkoudah, G. peshmenii A. Güner, G. briquetiana Schischk., G. hakkiarica Kit Tan ve G. pulvinaris Rech.f.) bulunmaktadır. Corymbosae seksiyonunda ikisi endemik dört tür (G. brachypetala Trautv., G. tenuifolia M.Bieb., G. patrinii Ser. ve G. yusufeliensis Budak) bulunmaktadır. Ensifoliae seksiyonunda endemik G. graminifolia Barkoudah ve Gypsophila seksiyonunda endemik olan G. davisii Barkoudah bulunmaktadır. Toplam dokuzu endemik olmak üzere toplam 12 takson bulunmaktadır. Araştırmamızda taksonlardan çok sayıda örnek toplayarak anatomi, morfoloji, kromozom, polen ve tohum çalışmaları ile taksonomik durumlarının açıklığa kavuşturulması hedeflenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: 2008 - 2012 yılları arasında gerçekleştirilen arazi çalışmaları ile seksiyonlara ait örnekler toplanmıştır. Bu materyaller üzerinde yapılan araştırmalar ile taksonların morfolojik, anatomik, ekolojik, palinolojik ve tohum yüzeyi özellikleri ile kromozom sayıları, doğal yayılışları, tehdit faktörleri ve habitatları araştırılmış ve bu incelemelere bağlı olarak yeni tehlike kategorileri önerilmiştir. Her bir taksonun ayrıntılı deskripsiyonu hazırlanmıştır. Diagnostik karakterler belirlenmiştir. DNA sekans çalışmaları ile taksonlar arası akrabalıklar ortaya konulmuştur. Bütün türlerin kromozom sayıları ilk defa bu çalışmada (G. tenuifolia hariç) belirlenmiştir. Bulgular: Bütün taksonlar arazi çalışmaları sonuç toplanabilmiştir. G. patrinii’nin Türkiye’de yayılışının olmadığı, G. hakkiarica’nın G. nabelekii Schischk.’nin bir sinonimi olduğu ilk defa bu çalışmada belirlenmiştir. G. brachypetala tipten sonra ilk defa toplanmıştır. G.davisii ve G. serpylloides x=15, G. tenuifolia x=18, diğerleri ise x=19 olarak bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Yapılan incelemeler sonucunda morfoloji dayalı ayrımı moleküler çalışmamızda desteklemiştir. Sonuç olarak G. nabelekii ve G. hakkiarica aynı tür olarak bulunmuş ve G. nabelekii Exscapae seksiyonuna dahil edilmiştir. Taksonlar tohum yüzey şekillerine göre obtus ve akut tuberküllü olmak üzere iki grupta toplanmıştır. DNA sekanslarına göre, yaşadıkları bölgeyle paralel üç gruba ayrılmıştır. Bu seksiyonlar için kullanışlı bir anahtar oluşturulmuştur. Gruplandırmada G. davisii ve G. serpylloides hep diğerlerine en uzak, birbirlerine en yakın olarak çıkmışlardır. Yine G. davisii ve G. serpylloides druz kristalleri içermemeleri ile diğerlerinden ayrılmıştır. Bu iki taksonun Avrupa’daki taksonlarla yakın akrabalığı olduğu düşünülmektedir. G. brachypetala birbirine uzak iki lokaliteden bilinmekteydi. Çalışma sonucunda bu iki lokalitedeki bitkilerin farklı türler olduğuna karar verildi. Literatür taramalarımız sonucu Türkiye Bitkileri Listesi’nde endemik olarak verilen G. graminifolia’nın İran’da da yayılışı olduğu tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Gypsophila, Seksiyon, Revizyon, Türkiye. 12 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM9 Rize Florasında Nadir ve Endemik Bitkiler Vagif Atamov1, Hüseyin Baykal2, Abdulkadir Süzen1 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Pazar Meslek Yüksek Okulu, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı, Pazar, RİZE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bu çalışma sonucu Rize il sınırları içerisinde yayılış gösteren bitki çeşitliliği, özellikle il sınırları içerisinde yayılış gösteren nadiir, endemik, relikt ve gösterge türlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Rize İl sınırları içerisinde deniz seviyesinden başlayarak 3000 m arasında yayılış gösteren önemli dağlık alanlarda (Ovit, Anzer, Cimil, İncesu, Avasor, Kavron, Ceymakçur, Komati, Sırt Yayla, Kabahor, vb.) 2007-2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları zamanı toplanmış, izlenmiş ve fotoğraflanmış bitki taksonlarına ait örnekler değerlendirilmiştir. Pteridophyta ve Spermatophyta bölümlerine ait bitki örnekleri araştırmanın ana materyalini oluşturmuştur. Bulgular: Rize’nin bitki örtüsünde yaygın olarak rastlanan bitki gruplarından birisi Eğreltiotlarıdır (Pteridophyta). Türkiye florasında temsil olunan eğreltiotlarından % 73,2’ne Rize florasında rastlanılmıştır. Bu divizyoya ait olan taksonlar 12 familya ve 14 cinste toplanmışdır. Rize sınırları içerisinde açık tohumlu bitkiler (Gymnospermae) flora açısından zengin bir çeşitlilik göstermemektedir. Bölge florasında Pinaceae (Pinus, Abies, Picea ), Cupressaceae (Juniperus), Taxsaceae (Taxsus) familyasına ve cinslerine ait toplam 6 taksonla temsil edilmektedir. Açık tohumlulardan Pinus sylvestris, Taxsus baccata, Abies nordmanniana ssp. nordmanniana, Juniperus exselsa, Juniperus sabina türleri bölgede lokal olarak ve seyrek yayılış gösterdiği halde, Picea orientalis bölgede geniş yayılış göstermekle karışık ve saf orman birlikleri şeklinde yayılmaktadır. Özellikle Taxsus baccat bölgede relikt türlerden olmakla bölgede çok nadir rastlanan ve çok yaşlı ve en fazla bit lokalitede 2-3 yaşlı bireyden ibaret seyrek popülasyona sahip olduğu saptanmıştır. Bölge florasında tür çeşitliliğiğ en zengin olan kapalı tohumlu bitkilerdir (Angiospermae). Bölge florası 110 familya ve 444 cinse ait toplam 1648 taksonla temsil edilmektedir. Kapalı tohumluların (Spermatophyta) çift çenekliler (Magnoliopsida) sınıfına ait olan bitkiler 84 familya ve 363 cinse ait 1283, tekçenekliler (Liliopsida) sınfına ise 11 familya ve 62 cinse ait 308 taksonla temsil edildiği saptanmıştır. Tartışma ve sonuç: Bölgenin bitki örtüsünde geniş alanlarda yayılış gösteren orman, alpin ve subalpin çayırlıkları ile beraber pseudomaki, orman açıklıklarında lekeler şeklinde çayırlıklar, çalılıklar, yüksek dağ klesimlerinin kesin meyilli yamaçlarında kayalık ve döküntü vejetasyonu ve lekeler şeklinde yüksek dağlık kesimlerdeki göllerin etrafında ve bataklıklarda sucul bitki birliklerine rastlanılmaktadır. Bu alanlarda ekolojik şartların ve habitatların çeşitliliği bölge florasının çeşitliliğine neden olmuştur. Araştırma alanında rastlanan tehtid altında olan çok sayıda nadir ve tehtid altında olan bitkileri IUCN tehlike kategorilerine göre değerlendirdiğimizde toplam 91 taksonun değişik tehlike kategorilerine girdiğini ve Ülkemiz bitkilerinden Bern Sözleşmesi kapsamına giren 87 bitki türünden 2 adeti, CITES sözleşmesine giren 117 bitki türünden 3 adeti Rize İl sınırları içerisinde yayılış göstermektedir. Araştırma alanında gerçekleşen değişik karakterli antropojen faaliyetler sonucu bu alanlarda rast gelinen relikt ve endemik türler: Delphinium formosum Boiss., Delphinium dasystachyum Boiss, Cyclamen coum Miller var. coum, Sorbus caucasica var. yaltirikii Gökşin, Sorbus subfusca (Ledeb.) Boiss., Taxus baccata L., Quercus pontica C. Koch, Betula browicziana A. Güner, Salix rizeensis A. Güner, Dianthus carmelitarum Reut., Astragalus viridissimus Freyn, Allium balansae Boiss., Doronicum balansae Cavill., Lilium carniolicium Bernh. Ex W. Koch subsp.ponticum (C.Koch) P.H.Davis & Hend. var. ponticum, Heracleum sphondylium subsp. cyclocarpum (C. Koch) Davis, Festuca pontica E. Alexeev, Jasione supina subsp. pontica (Boiss.) Dalboldt, Amelancher rotundifolia, vb. olmakla toplam 118 taksonun izlenmesi önem arz etmektedir. Anahtar kelime: Rize, flora, nadir ve endemik bitkiler, biyoçeşitlilik. 13 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM10 Coğrafi Bilgi Sistemleri Yardımıyla Campanula mugeana’nın IUCN Kriterlerine Göre Tehdit Kategorisinin Belirlenmesi Ozan Şentürk, Hasan Yıldırım Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Bornova, İZMİR 35100 Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Dünyada, Campanula L. cinsi yaklaşık 420 tür ile temsil edilir. Doğu Akdeniz Bölgesi Campanula için önemli bir çeşitlilik merkezi olup bu alanda yaklaşık 150 tür bulunmaktadır. Türkiye’de ise 120 civarında tür yayılış göstermekte olup endemizm oranı yaklaşık %50’dir. Campanula taksonları, çoğunlukla edafik ve mikroklimatik olarak özelleşmiştir. Ana kaya tercihleri bu taksonların çoğunu özellikle zorunlu kaya bitkileri olarak bir yaşam şekline zorlamıştır. Bu nedenlerle genellikle oldukça kısıtlı alanlarda yayılış gösteren endemiklerdir. C. mugeana Yıldırım, İzmir Mahmut Dağı’nda 2009 yılında keşfedilmiş, bilim dünyasına yeni tür olarak 2013 yılında kazandırılmıştır. Tek lokaliteden bilinen, sınırlı yayılış alanına sahip C. mugeana’nın hayat döngüsünün ortaya konulması amacı ile gerçekleştirilen çalışmalarda, Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) yardımıyla, yaşam yeri özelliklerinin ve IUCN’e göre tehdit kategorisinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: 2013–2015 yılları arasında, C. mugeana popülasyonu için arazi çalışmaları yapılmıştır. Bitkinin yayılış gösterdiği ana kayalar tespit edilerek, popülasyon sınırları belirlenmiş ve GPS ile koordinatları kaydedilmiştir. Tüm birey sayısını ve popülasyon dinamizmini ortaya koyabilmek için olgun bireyler ve yavru bireyler sayılmıştır. Bir CBS yazılımı olan ArcGIS 10.1 ile alana ait 1/25000 ölçekli topografya ve jeoloji paftaları sayısallaştırılmıştır. Sonrasında, alanın Sayısal Yükseklik Modeli (SYM) oluşturulmuştur. Bireylere ait koordinatlar, oluşturulan haritalar üzerine yerleştirilmiştir. Arazi çalışmaları sırasında, alana yönelik tehditler ve hayat döngüsüne ilişkin veriler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bulgular: Yapılan hesaplar ve değerlendirmeler sonucunda, C. mugeana’nın yayılış alanının 1 km2’den daha küçük olduğu tespit edilmiştir. Olgun birey sayısı 1072, olgun olmayan birey sayısı ise 357 olarak sayılmıştır. Bitkinin 1200–1300m arasındaki yüksekliklerde ve dağın kuzeydoğu yamacında, şist ana kaya çatlaklarda yaşam şansı bulan, zorunlu bir kaya bitkisi olduğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanılarak bitkinin tam yayılış alanı hesaplanmıştır. Alanda yapılan gözlem ve bitkinin hayat döngüsüne yönelik çalışmalar sonucunda C. mugeana’nın geleceğine yönelik yorum yapılma şansı bulunmuş ve IUCN tehlike kategorisi net olarak ortaya konulabilmiştir. Kırmızı Liste Kategorileri ve Kriterlerine göre değerlendirildiğinde, “D” kriteri baz alınmıştır. “Çok Küçük ve Sınırlı Popülasyon”a sahip oluşundan yola çıkarak, C. mugena’nın tehlike kategorisinin VU (Duyarlı) D2. olarak değerlendirilmesinin uygun olacağı saptanmıştır. Son yıllarda gerçekleştirilen IUCN kategorilerinin belirlenmesi çalışmalarında genelde kullanılan salt gözleme dayanan verilerin subjektif bir yaklaşım olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, hedef türün popülasyonu üzerinde gerçekleştirilecek olan hayat döngüsüne yönelik çalışmalardan elde edilen bulgular, birçok alanda kullanılan modern yöntemlerden biri olan CBS ile birlikte değerlendirildiğinde, IUCN kriterlerinin net olarak belirlenmesi, objektif bir yaklaşımla, sağlanmaktadır. Anahtar Sözcükler: Campanula mugeana, Endemik, CBS, IUCN. Teşekkürler: Yapılan çalışma, Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında 2013 FEN 20 Numaralı Proje ile desteklenmiştir. Söz konusu kuruluşa mali desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. 14 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM11 Bursa İlinde Quercus cerris Üzerindeki Epifitik Liken Çeşitliliği Ve Tür Kompozisyonu Şaban Güvenç, Şule Öztürk, Çağla Bardakcıoğlu Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Görükle Kampüsü, 16059 Nilüfer, BURSA Sorumlu yazar e-posta:[email protected] Giriş: Epifitik likenler hava kirliliğinin tespitinde ve izlenmesinde biyoindikatör olarak kullanılmaktadır. Çevresel strese, özellikle de atmosferik kirleticilere son derece hassas organizmalar olmaları nedeniyle likenlerin kentsel çevrelerde ve yol kenarlarında tür çeşitliliğinin önemli derecede azaldığı, kompozisyonunun büyük ölçüde değiştiği pek çok çalışmada vurgulanmıştır. Bu çalışmada Bursa İlinde kentsel ve kırsal alanlarda yayılış gösteren Quercus cerris L. üzerindeki liken çeşitliliği ve tür kompozisyonundaki değişimin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada her bir lokaliteden üç ağaç olmak üzere yedi farklı lokaliteden toplam 21 adet Quercus cerris L. üzerinden örnekleme yapılmıştır. Örnekleme her bir ağaç gövdesi üzerinde yerden 100 cm yukarıda kuzey, güney, doğu ve batı yönlerine yerleştirilen her biri 10 X 10 cm2’lik yüzey alanına sahip 5 karede yapılmıştır. Bir ağaç üzerinde toplam 20 kare içinden liken örnekleri toplanmıştır. Bulgular: Değerlendirilen lokalitelerden 4 tenesi kentesel, 3 tanesi kırsal alandan seçilmiştir. İncelenen ağaçlar üzerinden toplam 60 liken türü tespit edilmiştir. Kentsel ve kırsal bölgelerdeki lokalitelerde yapılan değerlendirme sonucunda liken tür çeşitliliği ve kompozisyonunun farklı olduğu bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Antropojenik etkinin yoğun olduğu bölgelerde yaygın bulunan Amandinea punctata ve Physcia adscendens’in kentsel bölgeler için indikatör tür olduğu belirlenmiştir. Benzer şekilde Caloplaca holocarpa, Hypogymnia farinacea, Pleurosticta acetabulum, Pseudevernia furfuracea ve Ramalina fraxinea kırsal lokalitelerin indikatör türü olarak tespit edilmiştir. Bu çalışmada elde edilen sonuçlar, ayni substrat üzerindeki liken çeşitliliği ve tür kompozisyonunun çevresel etmenlerin etkisiyle değiştiğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Bursa, Quercus cerris, epifitik liken, tür çeşitliliği, tür kompozisyonu. Teşekkür: Bu çalışma Uludağ Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından desteklenen KUAP(F) - 2013/92 nolu proje kapsamında yapılmıştır. 15 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM12 Zonguldak Briyofit Florasına Katkılar Muhammet Ören1, Sezgi Bozkaya1, Ayşe Dilek Özçelik1, Güray Uyar2 1 2 Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Polatlı, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye’nin biyoçeşitlilik açısından ılıman kuşaktaki en zengin ülkelerden biri olduğu bilinmektedir. 11.500’den fazla tohumlu bitki taksonunu barındıran ülkemizin endemizm oranı da oldukça yüksektir; bu taksonların yaklaşık üçte biri Türkiye için endemiktir. Tohumlu bitki florası açısından oldukça iyi çalışılmış olan Türkiye’nin tohumsuz bitki varlığı konusundaki araştırmalar halen yeterli düzeye ulaşmamıştır. Özellikle bölgesel olarak gerçekleştirilen çalışmalar ile Türkiye briyofit florasına katkılar artarak devam etmektedir. Bu çalışma ile alana ait daha önce yayınlanan floristik listelerde yer almayan taksonlar da ilave edilerek Zonguldak ilinin briyofit çeşitliliğine önemli katkılar yapılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma kapsamında 2013-2015 yılları arasında Zonguldak ili sınırları içerisinde farklı coğrafi ve ekolojik özelliklere sahip örnekleme noktalarına arazi çalışmaları düzenlenmiştir. Toplanan briyofit örnekleri başta Avrupa ve Güney Batı Asya olmak üzere farklı ülke veya bölgelere ait flora ve teşhis anahtarları kullanılarak teşhis edilmiştir. Teşhisi yapılan örnekler Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Briyofit Herbaryumu’nda (ZNG) muhafaza edilmektedir. Bulgular: Örneklerin değerlendirilmesi sonucunda Zonguldak ili briyofit florasına 1 boynuzotu, 11 ciğerotu ve 55 karayosunu taksonu ilave edilmiştir. İlave edilen 4 ciğerotu ve 11 karayosunu taksonu, A2 karesi için ilk defa rapor edilmiştir. Bu ilaveler sonucunda ilin briyofit çeşitliliği; boynuzotlarından (Anthoceratophyta) 1 familyaya ait 2, ciğerotlarından (Marchantiophyta) 24 familyaya ait 50 ve karayosunlarından (Bryophyta) 28 familyaya ait 229; toplamda 281 takson ile temsil edilmektedir. Sonuç ve Tartışma: Karadeniz Bölgesi Batı Karadeniz Bölümü’nde yer alan Zonguldak, biyoçeşitlilik açısından oldukça zengin bir ildir. Yaklaşık 560 tohumlu bitki taksonuna ev sahipliği yaptığı bilinen Zonguldak’ın briyofit florasının da oldukça zengin olduğu görülmüştür. Bu çalışmadan elde edilen verilerin, ilin biyoçeşitlilik potansiyelinin ortaya çıkarılmasında, briyofitlerin Türkiye dağılımlarının ve tehlike kategorilerinin belirlenmesinde, yapılacak olan revizyon ve diğer çalışmalarda (popülasyon biyolojisi ve ekolojisi, farmasötik botanik vb.) önemli bir başvuru kaynağı olacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Zonguldak, Flora, Briyofit, Biyoçeşitlilik. 16 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM13 Türkiye’deki Helianthemum (Cistaceae) Cinsi Üzerinde Taksonomik Çalışmalar Emine Burcu Yeşilyurt1, Sadık Erik1, Galip Akaydın2 1 Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Botanik ABD, 06800, Beytepe, ANKARA Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, OFMA Bölümü, 06800, Beytepe, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Bu çalışmada, Türkiye’de doğal olarak yayılış gösteren Helianthemum Mill. cinsine ait türlerin morfolojisi, anatomisi, palinolojik, sitogenetik özellikleri, tohum morfolojisi incelenmiş ve elde edilen veriler nümerik taksonomi yöntemi kullanılarak değerlendirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: 2010 - 2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmalarında cinse ait 335 örnek toplanarak herbaryum materyali haline getirilmiştir. Yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere toplamda 12 herbaryuma gidilerek türler üzerinde detaylı morfolojik incelemeler yapılmıştır. Nümerik çalışmalarda, tüm taksonlara ait 33 morfolojik, 3 tohum ve 4 palinolojik olmak üzere toplam 40 karakter PAST programına aktarılarak SAHN küme analizi yapılmıştır. Bulgular: Türkiye Florası’nda yer alan H. apenninum türünün varlığı kanıtlanamamıştır. Türkiye Florası’nın 1. cildinde H. racemosum olarak adlandırılan örnekler aynı eserin 11. cildinde Kit Tan tarafından H. syriacum olarak düzeltilmiştir. Çalışma kapsamında, H. antitauricum türü H. strickeri’nin sinonimi yapılmıştır. H. canum altında yer alan 4 nötr grup, H. canum ve H. oelandicum subsp. alpestre olarak iki farklı taksona ayrılmış ve bu taksonlar için yeni betimler oluşturulmuştur. H. ledifolium var. microcarpum H. microcarpum olarak tür düzeyine yükseltilmiştir. Palinolojik çalışmalarda yüzey ornamentasyonları açısından türler arasında bir farklılık bulunamamıştır. Anatomik çalışmalarda tek yıllık türler, gövde kesitlerine bakılarak tek ya da iki yıllık olarak değerlendirilmiştir. Taksonların fenetik ilişkileri nümerik taksonomi kullanılarak tanımlanmıştır. Sitogenetik çalışmalarda incelenen taksonların temel kromozom sayısı X=10 (2n=20) olarak bulunmuştur. H. canum ve H. oelandicum subsp. alpestre taksonlarında ise kromozom sayısının 2n=22 olduğu tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Türkiye Florası’nda 12 tür ve 17 taksonla temsil edilen bu cins, çalışmamız sonucuna göre 12 tür ve 16 takson olarak değerlendirilmiştir. Morfolojik betimler genişletilerek yeni bir tür teşhis anahtarı oluşturulmuştur. Türlerin fitocoğrafik bölgeleri ve IUCN kategorileri tekrar gözden geçirilerek revize edilmiştir. Taksonlara ait polen ve tohumlar ışık ve taramalı elektron mikroskopunda incelenerek tohum ve polen betimleri oluşturulmuştur. Bu çalışmada tohum morfolojisi karakterlerine göre ilk defa tür teşhis anahtarı hazırlanmıştır. H. microcarpum, H. ledifolium var. ledifolium ve H. ledifolium var. lasiocarpum taksonlarında kromozomal miksoploidi olduğu bu çalışmayla ilk kez ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Helianthemum, Cistaceae, revizyon, sistematik. Teşekkür: Bu çalışma, Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 01.001.601.006 no’lu proje kapsamında desteklenmiştir. 17 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM14 Munzur Vadisi (Tunceli) Geofit Florası Ebru Yüce1, İsmail Eker2 Tunceli Üniversitesi, Pertek Sakine Genç Meslek Yüksek Okulu, Gıda İşleme Bölümü, TUNCELİ 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Gölköy, BOLU Sorumlu Yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Munzur Dağından doğan Munzur Suyunun Tunceli’ye kadar olan kısmı Munzur Vadisini oluşturur. Tunceli-Ovacık arasında uzanan Munzur Vadisinde 42.000 Hektarlık bir alan 1971 yılında Milli Park olarak ilan edilmiştir. Milli parkın büyük kısmı Ovacık ilçesi topraklarında yer alır. İl merkezine 8 km uzaklıkta başlayıp vadi boyunca Munzur Dağlarına kadar uzanmaktadır. İran-Turan bitki coğrafyası bölgesinde bulunan Munzur Vadisinin baskın bitki örtüsü kserofit karakterli bozkırdır. Alanda önemli sayılabilecek oranda kaya bitkisi (litofit) de mevcuttur. Munzur Vadisinin geofitler bakımından çok zengin olduğu, ancak bunların çoğu erken baharda veya sonbaharda çiçek açtıkları için yörenin bu bitkiler yönünden yeterince incelenemediği bilinmektedir. Çalışmada Tunceli ili Munzur vadisi sınırları içerisinde yetişen geofit çeşitliliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Alanda yetişen geofitler hakkında genel bilgiler elde edilmiş ve bunların ekonomik kullanılabilirliği tartışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada 2012-2013 yılları arasında Tunceli ili Munzur Vadisi civarından çiçekli ve meyveli geofit örnekleri toplandı, doğal ortamlarında fotoğraflandı, habitat ve adres bilgileri yazıldı.. Toplanan örnekler uygun şekilde kurutularak herbaryum materyali haline getirildi ve ilgili literatürler ışığında teşhis edildi. Tespit edilen taksonların endemizm durumları ve tehdit kategorileri belirlenerek, IUCN kriterlerine göre tehdit durumları değerlendirildi. Toplanan örnekler AIBU herbaryumunda muhafaza edilmektedir. Bulgular: Araştırma alanından 2 yıllık çalışma periyodu süresince toplanan 700 bitki örneğinin teşhis edilmesi sonucu, 20 familya ve 44 cinse ait, toplam 88 tür ve tür altı takson tespit edilmiştir. Bu taksonların 12’si endemik ve 6’sı nadir olup, endemizm oranı % 14 ve nadir bitkilerin oranı % 6.8 olarak belirlenmiştir. Alandan tespit edilen taksonlardan 73 adedi Monokotiledon ve 15 tanesi Dikotiledon grupta yer almaktadır. Taksonların % 53’ü İran-Turan, % 8’i Akdeniz ve % 6.8’i Avrupa-Sibirya bitki coğrafyası bölgesine aittir. Geriye kalan % 32’lik kısmı ise, geniş yayılışlı ve/veya bölgesi bilinmeyen taksonlardır.Araştırma alanında en fazla taksona sahip familyalar; Asparagaceae (22), Liliaceae (11), Orchidaceae (11), Amaryllidaceae (11) ve Iridaceae (9)’dir. Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’nda “DD (veri yetersiz)” kategorisinde gösterilen ve uzun yıllar hakkında veri bulunamayan Gagea chanae Grossh. bu çalışma sırasında toplanmıştır. Alanda tespit edilen taksonlardan 19’u ise Tunceli ili için yeni kayıttır. Sonuç ve Tartışma: Ülkemizde özellikle geofitler ekonomik değer taşımaları nedeniyle yıllardır yerli halk veya yabancılar tarafından bilinçli veya bilinçsiz olarak süs, gıda veya ilaç bitkisi olarak toplanmaktadır. Bu yoğun toplamalar nedeniyle, özellikle ekonomik değeri yüksek olan bazı geofitlerin populasyonları küçülmekte ve nesilleri tehlike altına girmektedir. Munzur Vadisinde yetişen bazı geofitlerin son durumlarının belirlenmesi, bundan sonraki koruma ve yerli üretim çalışmalarına ışık tutması açısından önemlidir. Anahtar Kelimeler: Flora, Geofit, Munzur Vadisi Teşekkür: Bu çalışma Tunceli Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığı tarafından desteklenmiştir (Proje no: BAP MFTUB012-03) ve adı geçen birime teşekkür ederiz. 18 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM15 Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Bitki Çeşitliliğine Bir Bakış Alaattin Selçuk Ertekin Dicle Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, DİYARBAKIR Sorumlu yazar e-posta: sertekin @dicle.edu.tr Giriş: Geniş step ve tarım alanları ile karakterize edilen Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin dağlık kesimleri, endemizm açısından zengin ve floristik açıdan en az bilinen yöreleri oluşturmaktadır. Topografik yapısı, iklim ve yaşam alanlarının çeşitliliği, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kesiştiği Güneydoğu Toroslar yayı,zengin bir biyoçeşitliliği barındırmaktadır. Son yıllarda yapılan floristik araştırma ve gözlemler sonucunda bölgede bir veya birkaç yerden bilinen ve nesli tehdit altında olan bazı nadir ve endemik bitkilerin güncel durumları belirlenmeye çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmanın materyalini, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 2000-2015 yıllarında sürdürülen floristik gezilerde toplanan bitkiler oluşturmaktadır. Bitkilerin teşhisinde "Türkiye Florası" adlı eserin yanı sıra Irak ve İran Floralarından yararlanılmıştır. Bitki örnekleri Dicle Üniversitesi Herbaryumunda (DUF) korunmaktadır. Bulgular: Güneydoğu Anadolu Bölgesi genel olarak kurak şartlara sahip step (bozkır) bitkilerinin hakim olduğu bir vejetasyona sahiptir. Bölgenin sınırını oluşturan Güneydoğu Toroslar dağ silsilesine doğru meşe toplulukları görülmeye başlar. Meşelikler, kayalıklar, taşlık yamaçlar, bozkırlar, bataklıklar ve nehir kenarlarındaki ağaçlıklar belirgin habitat tipleri olup, çeşitliliğin arttığı bu kesimler, bölgenin potansiyel endemik ve nadir bitkilerin yoğun olarak görüldüğü alanlardır. Floristik çalışmalar sonucunda, 70 tanesi bölgeye özgü, yaklaşık 300 endemik bitki türü yetişmektedir. Bu çalışmada 50 endemik ve 15 nadir bitkinin güncel durumları gözlemlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetişen toplam 65 endemik ve nadir bitki taksonu ele alınmıştır. Bitkilerinyayılışı, popülasyonlarının durumu ve koruma kategorileri gözden geçirilmiştir. Diyarbakır çevresinden Hedysarum singarense ve Iris zagrica, Türkiye için yeni kayıt olarak verilmektedir. Anahtar Kelimeler: Endemik ve nadir bitkiler, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Teşekkür: Sundukları katkılardan dolayı Türkiye Çevre Vakfı, Sürdürebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği ve Diyarbakır Orman ve Su İşleri İl Müdürlüğü'ne teşekkür ederim. 19 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM16 Çanakkale Biyoçeşitlilik Projesi – Flora Ersin Karabacak1, Onur Esen1, Oğulcan Gürbüz1, Şefik Özen1, Ünsal Önder2 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biyoloji Bölümü & Çanakkale Botanik Bahçesi, ÇANAKKALE 2 Orman ve Su İşleri Bakanlığı 3. Bölge Müdürlüğü, ÇANAKKALE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Çanakkale ili, Homeros'un İlyada destanında bahsettiği Troya efsanesi ve Kaz Dağları (mt. Ida) sebebiyle çok eski zamanlardan beri muhtelif tarihlerde ülkemize gelmiş olan birçok yabancı araştırıcının doğrudan ilgisini çekmiştir. Çanakkale florasıyla ilgili yorumlar Pierre Belon’un eserinde ortaya çıkmaktadır. Türkiye florasında ise Çanakkale ilinden toplanmış 989 bitki taksonu bildirilmiştir. Türkiye Florası’nın yazımından sonra da çok sayıda yerli ve yabancı bilim adamının örnek toplamakta olduğu görülmektedir. 1993 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biyoloji Bölümünün kurulmasıyla Çanakkale Florası ile ilgili çalışmalarda artış görülmektedir. Bugün ise Çanakkale Valiliği, Orman ve Su İşleri Bakanlığı-3. Bölge Müdürlüğü ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü arasında imzalanan üçlü protokol ile başlamış olan Çanakkale Biyolojik Çeşitlilik Projesi ilin flora çalışmalarına önemli bir katkı sağlamaya başlamıştır. Tüm bu çalışmalar Çanakkale florasının belirlenmesine önemli katkılar sağlamış ve bugün il florasının çok önemli bir bölümü belirlenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmanın materyali 20 yıldır devam eden arazi çalışmalarıyla toplanan bitki örneklerinin ilgili literatürler kullanılarak, herbaryum karşılaştırmaları yapılarak ve uzman görüşleri alınarak teşhis edilmesiyle oluşmuştur. Florayı oluşturan taksonların herbaryum materyalleri yapılmış ve Çanakkale Botanik Bahçesi Herbaryumu’nda (CBB) saklanmış ve bilimsel nitelikli fotoğrafları da çekilmiştir. Ayrıca başka araştırıcılar tarafından Çanakkale florası ile ilgili olarak yapılmış floristik çalışmalar incelenmiş, E, EGE, ISTE ve ISTF, K herbaryumlarında bulunan Çanakkale örnekleri de çalışmalara dahil edilmiştir. Bulgular: Türkiye florasında Çanakkale il sınırları içerisinde 989 taksonun kaydı verilmiştir. Çanakkale’de 1993 yılından sonra araştırma projesi, yüksek lisans ve doktora tezleri, araştırma makaleleri ve protokol ile yürüyen Çanakkale Biyolojik Çeşitlilik Projesi kapsamında çok sayıda floristik çalışma gerçekleşmiştir. Tüm bu çalışmalardan elde edilen verilerin değerlendirilmesi ve özellikle de Çanakkale florasının belirlenmesi amacıyla uzun yıllardan beri yapılan arazi çalışmalarında toplanan örneklerin teşhis edilmesi, daha önceden teşhisi yapılan örneklerin kontrollerinin ve karşılaştırılmalarının yapılmasıyla Çanakkale florasının önemli bir kısmı belirlenmiştir. Bugün gelinen noktada arazi çalışmaları ve herbaryum çalışmaları sonucunda incelenen 15000’e yakın örneğe dayanılarak Çanakkale florasında yaklaşık 1600 bitki taksonundan oluştuğu görülmektedir. Çanakkale florasında 113 endemik bitkinin varlığı da belirlenmiştir. Doğal floranın yanı sıra tarım alanlarında yada park-bahçelerde yetiştirilen bitki taksonları da 240 civarında olduğu görülmektedir. EUNIS habitat sınıflandırmasına göre kategoriler belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Proje ile Çanakkale florası büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır. Bugün Çanakkale’de yaklaşık 1600 bitki taksonunun varlığı tespit edilmiştir. Bunlardan 113’ü endemik olup endemizm oranı yaklaşık % 7’dir. Bu 3 yıllık projenin ilk yarısı tamamlanmış olup, bu süre zarfında bilim dünyası için yeni taksonlar bulunmuş olup bunlar yayın aşamasındadır. Devam etmekte olan bu çalışma ile hem ülkemizin hem de Çanakkale ilinin floristik zenginliğinin belirlenmesine katkıda bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Biyoçeşitlilik, Çanakkale, envanter, EUNIS, flora Teşekkür: Bu çalışma Çanakkale Valiliği, Orman ve Su İşleri Bakanlığı-3. Bölge Müdürlüğü ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörlüğü arasında imzalanan üçlü protokol ile desteklenmektedir. 20 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM17 Argözü Vadisi’nin (Kıbrıscık-Bolu) Endemik Bitkileri ve Koruma Statüleri Neval Güneş Özkan, Necmi Aksoy, Serdar Aslan Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu Orman Botaniği ABD Konuralp Kampüsü, DÜZCE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Argözü vadisi (Kıbrıscık-Bolu)’da 2012-2014 yılları arasında flora ve vejetasyonu belirlemek amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Burada, bu flora çalışması sonucunda belirlenen endemik bitkiler, tehlike durumları ve korunmaları ile ilgili konulara değinilecektir. Gereç ve Yöntemler: Toplanan bitkiler Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu (DUOF) ’nda usulüne uygun olarak kurutulmuş ve teşhisleri yapılmıştır. Bulgular: Yapılan arazi çalışmaları sonucunda 62 familya ve 274 cinse ait 554 bitki taksonu teşhis edilmiştir. Bu taksonlardan 67’si endemiktir. Alanın endemizm oranı % 12,09’dur. Tespit edilen endemik bitkilerin floristik bölgelere göre dağılımına bakıldığında 23 taksonla İran-Turan kökenli bitkiler ilk sırayı almaktadır. Bunu 15 taksonla Avrupa-Sibirya (12 takson Öksin), 7 taksonla Akdeniz kökenli bitkiler izlemektedir. Raunkiaer’in hayat formlarına göre, endemik bitkilerin 40’ı Hemikriptofit (rozet yapraklılar), 13’ü Geofit (soğanlı, yumrulu ve rizomlu bitkiler), 3’ü Fanerofit (ağaç ve çalılar), 6’sı Kamefit (yarı çalılar ve çok yıllık otsular), ve 5’i de Terofit (tek yıllık bitkiler) olarak belirlenmiştir. Ayrıca bu türlerin yok olma risklerini belirlemek ve doğal ortamlarında korunmalarıyla ilgili önlemler geliştirmek amacıyla IUCN kriterlerine göre tehlike kategorileri belirlenmiştir. Buna göre tespit edilen endemik bitkilerden 2’si CR (Allium cyrilli Ten. subsp. asumaniae Özhatay&İ.Genç ve Lamium purpureum L. var. aznavourii Gand. ex Aznav.), 2’si EN (Allium efeae Özhatay & İ.Genç ve Corydalis wendelboi Lidén subsp. congesta Liden & Zetterl.), 4’ü VU (Secale cereale L. var. ancestrale (Zhuk.) Kit Tan ve Tripleurospermum rosellum (Boiss. & Orph.) Hayek var. album E.Hossain, Velezia pseudorigida Hub.-Mor. ve Jasione supina Sieber ex Spreng. subsp. akmanii Damboldt), 45’i LC, 12’si NT kategorisindedir. 13 endemik taksonun A3 karesi için yeni kayıt olduğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışma alanının bir kısmı yüksek dağ olduğundan, yoğun olarak otlatma baskısı altındadır. Ayrıca dağcılık ve doğa yürüyüşü faaliyetlerine de ev sahipliği yapmaktadır. Alan biyoçeşitlilik ve endemik bitkiler yönünden oldukça zengindir. Bu zenginliğin ormancılık, doğa koruma ve ekoturizm açısından değerlendirilerek koruma önlemleri belirlenmesi ve uygulanması gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Endemizm, Tehlike kategorileri, Kıbrıscık, Bolu. Teşekkür: Bu çalışma Düzce Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında DÜ-BAP 2012.02.02.117 no’lu proje ile desteklenmiştir. 21 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM18 Türkiye Heptaptera (Apiaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi Yasemin Gürbüz, Ahmet Duran Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışma ile Türkiye Heptaptera Marg. & Reut. (Apiaceae) cinsi türleri ile yakın taksonların moleküler yöntemler (ISSR ve ITS) kullanılarak aralarındaki filogenetik ilişkilerin tespit edilmesi hedeflenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Türkiye’nin farklı lokalitelerinden bitki materyalleri toplanmış ve DNA izolasyonu yapılıncaya kadar silika jel içerisinde muhafaza edilmiştir. Toplanan bazı bitki örnekleri herbaryum materyali haline getirilerek saklanmıştır. ISSR (Inter Simple Sequence Repeat) yöntemiyle bitki materyallerinden CTAB (Cetyl Trimethyl Ammonium Bromid) DNA izolasyonu metoduyla izole edilmiş, DNA amplifikasyonları PCR cihazında gerçekleştirilmiştir. Taksonların ISSR yöntemine dayalı filogenetik ilişkilerini gösteren dendogram NTSYSpc 2.1 programı ile yapılmıştır. Ayrıca moleküler çalışmalar kapsamında çekirdek DNA’sının (nrDNA) ITS (Internal Transcribed Spacer) bölgesi kullanılmıştır. Silika jel içerisinde muhafaza edilen bitki materyallerinden, nüklear DNA’lar CTAB DNA izolasyonu metodu kullanılarak elde edilmiştir. İzole edilen nrDNA’ ların (ITS1-5.8S- ITS2) ITS bölgeleri, ITS4 ve ITS5 primerleri kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. Çoğaltılan bölgenin dizilenmesiyle elde edilen DNA dizileri filogenetik analiz amacı ile Sequencher programı yardımıyla gözden geçirilmiş ve diziler MUSCLE programı yardımıyla hizalanmıştır. PAUP-4b10 programıyla analiz edilmiştir. Bulgular: Bu çalışmada kullanılan 9 ISSR primerinden 140 polimorfik bant elde edilmiş ve bu verilerin kullanılması ile taksonların filogenetik yakınlıklarını yansıtan dendogram oluşturulmuştur. Türkiye Heptaptera cinsi türleri ile birlikte bu cinse yakın olduğu bilinen Bilacunaria Pimenov & V.N.Tikhom., Cachrys L., Diplotaenia Boiss., Smyrniopsis Boiss., Petroedmondia Tamamsch., Prangos Lindl., Smyrnium L. cinslerine ait taksonların moleküler tabanlı filogenetik ilişki düzeyleri dendogramda gösterilmiştir. ITS çalışmasında ise ITS nrDNA bölgesi kullanılarak parsimoni kriteri ve genetik uzaklık ölçütü altında soy ağaçları elde edilmiştir. Soy ağaçlarına göre taksonların birbirleriyle kardeş takson ilişkileri ve dış guruplarla olan akrabalık düzeyleri değerlendirilerek morfolojik ve coğrafik verilere dayalı ilişkileri yorumlanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Elde edilen soyağaçlarına göre taksonların kardeş taksonlarla ve morfolojik verilerle uyumluluğu, ayrıca bunların coğrafik verilerle ilişkileri tartışılmıştır. Yapılan bu çalışmalar sonucunda elde edilen verilerden oluşturulan dendogramlarda Heptaptera türlerinin ve yakın taksonların akrabalık düzeyleri belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Heptaptera, ISSR, ITS nrDNA, Umbelliferae Teşekkür: Bu çalışma, Selçuk Üniversitesi 14201010 no’lu BAP projesi tarafından desteklenmiştir. 22 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM19 Yedikuğular Kuş Cenneti (Yedikır Barajı) ve Çevresinin (Suluova/Amasya) Floristik Yapısı Cengiz Yıldırım1, Arzu Cansaran1, İlker Dursun2 Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü AMASYA 2 Amasya Üniversitesi , Fen Bilimleri Enstitüsü, AMASYA 1 Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada Yedikuğular Kuş Cenneti Baraj Gölü (Amasya) ve çevresinin florası araştırılmıştır. İdari yönetimi Suluova ilçesine ait olan Yedikuğular Kuş Cenneti baraj gölü Davis (1965)’in Grid sistemine göre A5 karesi içinde yer alır. Bugüne dek Amasya ve çevresinde yapılmış bazı floristik çalışmalar mevcuttur. Yedikuğular Kuş Cenneti (Yedikır Barajı) nin coğrafik olarak, İç Anadolu ile Orta Karadeniz Bölgesi arasında; bitki coğrafyası yönünden ise, Avrupa-Sibirya ile İran-Turan floristik bölgeleri arasında bir geçiş bölgesinde olması, bu tip geçiş alanlarının farklı iklimlerin etkisinde olacağından florasının zengin olacağının düşünülmesi, araştırma bölgesinin ise “Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Doğal Sit Alanı” olması sebebi ile araştırma alanı olarak seçilmiş ve florası araştırılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: 2013 ve 2014 yıllarındaki vejetasyon gelişme dönemlerinde yapılan arazi çalışmalarında, Yedikuğular Kuş Cenneti bölgesine Şubat ve Kasım ayları arasında haftalık periyotlar halinde gidilmiş olup, Yedikuğular Kuş Cenneti Baraj Gölü havzasında yayılış gösteren bitkileri temsil eden 400 örnek, random (rasgele) metoduna göre toplanmış ve bu bitkilerin teşhisinde kolaylık sağlayacağı düşünülen özellikleri arazi kayıt defterine kaydedilmiştir. Her bitkiden en az iki örnek, herbaryum tekniklerine göre preslenip kurutulmuş ve herbaryum örneği haline getirilmiştir. Bitkilerin teşhisinde temel kaynak olarak “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı 11 ciltlik eser kullanılmıştır. Bulgular: Çalışma alanından 2013 ve 2014 yılları vejetasyon dönemlerinde toplanan 400 bitki örneğinin teşhisi sonucunda, bu alanda yayılış gösteren 51 familya ve 143 cinse ait 230 tür ve tür altı takson tespit edilmiştir. Alandaki taksonların 13 tanesi Endemik olup endemizm oranı % 5,65’dir. Araştırma alanında tespit edilen taksonların 23 tanesi (%10) Avrupa – Sibirya, 28 tanesi (%12,17) İran – Turan ve 17 tanesi de (%7,39) Akdeniz fitocoğrafik bölgesi Elementidir. 162 takson (%70,43) ise birden fazla bölgeli ya da bölgesi bilinmeyendir. Araştırma alanında yayılış gösteren ve içerdiği takson bakımından en zengin ilk 5 familya sıralaması ise Asteraceae 32 (%13,91), Fabaceae 29 (%12,60), Poaceae 20 (%8,69), Boraginaceae 14 (%6,08), Lamiaceae 13 (%5,65), olarak tespit edilmiştir. Araştırma bölgemizde en fazla tür içeren cinsler sıralamasında ise, 10 tür Medicago ilk sırada yer almaktadır, ardından 6’şar tür içeren Centaurea ve Veronica ve bunları da 4’er tür içeren Salvia, Astragalus, Trifolium, genusları takip etmektedir. Sonuç ve Tartışma: Tespit edilen türlerin tamamı Spermatophyta’ya aittir. Bunlardan 4 tür Gymnospermae , 226 tür ise Angiospermae’ya aittir. Araştırma alanında Avrupa – Sibirya ve İran - Turan bölgeleri elementlerinin oranlarının birbirine yakın olması, çalışma sahasının bu fitocoğrafik bölgelerin kesiştiği bir geçiş bölgesinde bulunması ile açıklanabilir. Akdeniz elementlerinin de araştırma alanına en yakın alanlarda yapılan diğer çalışmalara oranla daha fazla olması baraj gölünün, bölgenin iklimi üzerindeki ılımanlaştırıcı özelliğinin kanıtı olarak gösterilebilir. Bu çalışmayla Amasya ili florasına ve dolayısıyla da Türkiye florasına katkıda bulunulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelime : Yedikuğular, Amasya, Suluova, Flora Teşekkür: Bu araştırmayı destekleyen Amasya Üniversitesi BAP Birimine teşekkür ederiz. 23 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM20 Çakırdağı Florası (Karaman/Türkiye) Ömer Çeçen1, Hüseyin Mısırdalı2, Ayvaz Ünal3 Nakipoğlu İlkokulu, Karatay, KONYA Şırnak Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, ŞIRNAK 3 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi, Meram, KONYA Sorumlu yazar e-posta:[email protected] 1 2 Giriş: Araştırma alanının çevresi yerli ve yabancı araştırıcılar tarfından yeterince çalışılmıştır. Araştırma alanının büyük kısmı aşırı otlatma ve insan etkisi ile tahribata uğramış sonra koruma altına alınmıştır. Çalışma ile bilim dünyası için yeni takson ve alanda yayılışı olduğu halde hakkında bilgimizin olmadığı taksonlar öğrenilmesi amaçlanmaktadır. Sahadan toplanan materyal ile bir taraftan DUP ve KNYA Herbaryumu zenginleştirilmiş, diğer taraftan ülkemiz ve bölge florasına katkı amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma 2009-2013 yılları arasında Çakırdağı’nın (Karaman) florasını tespit etmek için yapılmıştır. Araştırma alanı Karaman ili sınırlan içerisinde olup, Davis’in Türkiye Florasında kullandığı Grid sistemine göre C4 karesine dahildir. Bitkilerin teşhisinde temel kaynak olarak “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserden yararlanıldı. Türkiye Florasının yetersiz kaldığı durumlarda çevre ülke floralarından da yararlanılmıştır. Toplanan bitki örnekleri DUP ve KNYA Herbaryumunda saklanmaktadır. Şüphe duyulan bazı örneklerin teşhisi ve kontrolü alanında uzman ve revizyon çalışması yapan kişilerden yardım alınarak tanımlanmıştır. Bulgular: Araştırma alanından 64 familya ve 275 cinse ait 531 takson tespit edilmiştir. Toplanan örneklerden 88 (% 16,5) takson endemiktir. Taksonların Fitocoğrafik elementlere göre dağılımı: İran-Turan elementi 162 (% 30,5), Akdeniz elementi 76 (%14,3), Avrupa-Sibirya elemeti 9 (% 1,7), Geniş yayılışlı ve fitocografik bölgesi bilinmeyenler 284 (% 53,5) şeklindedir. Çalışma alanında 2 takson Pteridophyta, 529 takson Spermatophyta divisiosuna aittir. Gymnospermae alt divisiosundan 5 takson, Angiospermae alt divisiosundan 524 takson tespit edilmiştir. İçerdiği takson sayısı bakımından en büyük familyalar: Asteraceae 75(% 14,1), Fabaceae 50(% 9,4), Brassicaceae 46(%8,7), Poaceae 44 (% 8,3), Lamiaceae 39(% 7,3), Caryophyllaceae 28(% 5,3), Boraginaceae 22(% 4,1), Apiaceae 18(% 3,4), Papaveraceae 15(% 2,8) ve Ranunculaceae 15(% 2,8)’ tir. Takson sayısı en fazla olan cinsler: Astragalus 18, Centaurea 11, Alyssum 11, Medicago 10, Galium 9, Valerianella 9, Silene 8, Bromus 8, Euphorbia 7 ve Salvia 6. Araştırma bölgesinde yayılış gösteren bitkilerin hayat formlarına göre dağılımları; Terofitler 205 (% 38,7), Hemikriptofitler 202 (% 38,1), Geofitler 52 (% 9,8), Kamefitler 36 (% 6,8), Fanerofitler 29 (% 5,5), Vasküler Parazitler 6 (% 1.6)’dir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma büyük kısmı korunan Çakırdağı dağının florasını kapsamaktadır. Türkiye florasına katkıda sağlamış, yakın bölgelerde yapılan veya yapılacak floristik çalışmalarda farklı ve benzer biyoçeşitliliğin ortaya çıkmasına yardımcı olacağı düşünuümektedir. Araştırma alanından Verbascum misirdalianum Karavel., Çeçen&Ünal yeni takson olarak bilim dünyasına tanıtılmıştır. Yakın bölgeden tanımlanan Aethionema karamanicum Ertuğrul & Beyazoğlu ikinci bir lokaliteden toplanmıştır. Bitkilerden 88 (% 16,5) takson endemik, fitocoğrafik bölge olarak İran-Turan elementi 162 (% 30,5), bölgenin karakteristiğini oluşturmaktadır. Alanın korunmasının ve ağaçlandırılmasının devamı yararlı olacaktır. Anahtar kelimeler: Flora, Çakırdağı, Endemik, Karaman, Türkiye. Teşekkür: Arazi çalışmalarında yardımcı olan Orman ve Su İşleri Bakanlığı 8. Bölge Müdürlüğü Karaman Şubesi yetkililerine teşekkür ederiz. 24 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM21 Türkiye’de Yetişen Stachys (Lamiaceae) Cinsine Ait Fragilicaulis Seksiyonu Üzerine Taksonomik Çalışmalar Özal Güner, Ekrem Akçiçek, Tuncay Dirmenci Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Lamiaceae familyasındaki en büyük cinslerden biri olan Stachys L., dünyada yaklaşık olarak 370 türe (435 takson) sahiptir. Bu cinse ait olan Fragilicaulis R.Bhattacharjee seksiyonu dünyada 30, ülkemizde ise 21 takson ile temsil edilmektedir. Bu seksiyonun türlerinin hepsi Türkiye, Kuzey Irak ve Iran’da yayılış göstermektedir. 21 taksondan 15’i (%72) ülkemiz için endemiktir. Türkiye’de yetişen Stachys cinsinin Fragilicaulis seksiyonunun revizyonun yapılması amacıyla bitki örnekleri araziden toplanmış ve morfolojik revizyona tabi tutulmuştur. Gereçler ve Yöntemler: 2013 – 2015 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları ile ülkemizde yayılış gösteren Stachys cinsinin Fragilicaulis seksiyonunun türleri, öncelikle tip lokaliteleri olmak üzere değişik lokalitelerden toplanarak herbaryum materyali haline getirilmiş ve morfolojik olarak incelenmiştir. Bulgular: Bu çalışma sonucunda Stachys anamurensis Sümbül, S. euadenia P.H.Davis türünün sinonimi, S. namazdaghensis Yıldırımlı ise S. ballotiformis Vatke türünün sinonimi olduğu tespit edilmiştir. S. megalodonta Hausskn. & Bornm. ex P.H.Davis subsp. megalodonta ve S. benthamiana Bioss. Türkiye florası için yeni kayıt olarak rapor edilmiştir. Ayrıca S. antalyensis Ayaşligil & P.H. Davis, Swainsoniana seksiyonunda yer almaktadır. Sonuç ve Tartışma: S. euadenia 1951 yılında Davis tarafından Karaman: Ermenek Hamitseydi boğazından tanımlanan bir türdür. Aynı zamanda bu tür Mersin: Anamur Abanoz yaylasında yayılış göstermektedir. S. anamurensis, 1990 yılında Abanoz yaylasında S. euadenia’nın devam etmekte olan popülasyonu içinde yeni bir tür olarak tanımlanmıştır. Bu iki türün yayılış alanları iç içedir. Yapılan arazi gözlemleri, herbaryum çalışmaları ve tip örneklerinin incelenmesi ile S. anamurensis’in S. euadenia’nın sinonimi olduğu anlaşılmıştır. S. namazdaghensis 2005 yılında Şırnak’tan tanımlanan bir türdür. Herbaryum örnekleri ve tip örneklerinin incelenmesi sonucunda, bu türün S. ballotiformis’in sinonimi olduğu anlaşılmıştır. Kuzey Irak’ta yayılış gösteren S. megalodonta subsp. megalodonta taksonu Şırnak’tan ülkemiz için yeni kayıt olarak toplanmıştır. Kuzey ve Kuzeybatı Iran ve Kuzey Irak’ta yayılış gösteren S. benthamina Hakkari’den Türkiye için yeni kayıt olarak verilmiştir. Ayrıca S. antalyensis, 1984 yılında Antalya Beşkonak’tan tanımlanmış olup Swainsoniana seksiyonuna dahil edilmiştir. Arazi çalışmaları ve tip örneklerinin incelenmesinde sonra, bu türün Fragilicaulis seksiyonu içinde değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüştür. Anahtar Kelimeler: Taksonomi, Fragilicaulis, Lamiaceae, Stachys, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK (Proje no: KBAG – 112T139) tarafından desteklenmiştir. 25 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM22 Türkiye’deki Tordylium (Apiaceae) Cinsinin Kladistik Analizi Aslı Doğru Koca Botanik Anabilim Dalı, Biyoloji Bölümü, Fen Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Beytepe, 06800, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Tordylium L. ex Tourn. (Tordylieae, Apiaceae), genel olarak Akdeniz havzasında yayılış gösteren, tek yıllık, 1-3 tüysü yapraklı, kenarı kalınlaşmış kanatları ve salgı kanalları olan yassılaşmış merikarpları ile kolayca tanımlanan bir cinstir. Türkiye’de bu cins, 7 tanesi endemik olmak üzere 18 tür ile temsil edilmektedir. Tordylium üzerine Alava tarafından yapılan Türkiye Florası’ndaki revizyon çalışması dışında bir de El-Aisawi ve Jury tarafından yapılan ve çoğunlukla Avrupa, Akdeniz, Orta Doğu ülkelerini kapsayan ayrıntılı bir morfolojik araştırma vardır. Bir çok araştırmada, Apiaceae üyelerinin moleküler ve morfolojik veriye dayalı olarak filogenetik ilişkileri aydınlatılmaya çalışılmakta ise de şimdiye kadar Tordylium türlerinin filogenetik ilişkilerine dair bir araştırma yapılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, morfolojik veriye dayalı matriks tabanlı analiz yöntemlerini kullanarak Türkiye’de yayılış gösteren Tordylium türlerinin filogenetik akrabalık ilişkilerini ortaya çıkarmak ve merikarp karakterlerinin bu cins için filogenetik önemini anlamaya çalısmaktır. Gereçler ve Yöntemler: Çeşitli literatür kaynakları taranarak cins için önemli olan morfolojik karakterler ve bunlara ait karakter durumları belirlenmiştir. Bugüne kadar ortaya konulmuş olan filogenetik hipotezlerden yararlanılarak 15 outgrup seçilmiştir. Tordylium cinsinin 17 türüne ait 42 populasyondan ve seçilen outgruplardan bitki örnekleri, belirlenen bu morfolojik karakterler bakımından stereo mikroskop ile incelenerek veri matriksi (32 takson x 42 karakter) oluşturulmuştur. Analizler PAUP 4.0b programında, 10,000 tekarlamalı olarak ve TBR dal değiş tokuşu kullanılarak, ACCTRAN optimizasyonu ile yürütülmüştür. Her dalın Bootstrap değerleri PAUP programında, Bremer değerleri ise TNT 1.1 programında hesaplanmıştır. Ayrıca karakter haritalaması Winclada 1.00.08 programında yapılmıştır. Bu çalışmada merikarp karakterlerinin filogenetik sinyalini görmek amacıyla iki farklı maksimum parsimoni analizi yapılmıstır. İlk analizde verinin tümü kullanılmış, ikinci analizde ise merikarp ile ilgili olan karakterler çıkarılarak, kalan 25 adet vejetatif ve çiçek karakterleri ile analiz aynı şartlar altında tekrarlanmıştır. Bulgular: İlk analizde 38 karakter bilgi verici çıkmıştır. 219 eşit-maksimum parsimoni ağacı, 263 adımda çizilmiştir. CI= 0.37 ve RI= 0.54 bulunmuştur. İkinci analizde ise 222 maksimum parsimony ağacı 155 adımda çizilmiştir. Bu analiz için de CI= 0.36 ve RI= 0.58 hesaplanmıştır. Sonuç ve Tartışma:Elde edilen filogenetik ağaçlar Hasselquistiae, Condylocarpus ve Ainsworthia cinslerinin sinonimini doğrulamaktadır. Her iki data matriksi ile çizilen ağaçlarda farklı topolojiler elde edilmiştir. Merikarplı analizde Tordylium cinsi monofiletik çıkmamıştır. Çünkü Ormosciadium cinsi Tordylium üyelerinin arasında yer almaktadır. Bu analizde iki farklı klad ortaya çıkmıştır. Ancak bunlar Tordylium’un şimdiki infra-generik sınıflandırması ile uyuşmamaktadır. İkinci analizde ise Tordylium cinsi monofiletik çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Apiaceae, filogeni, kladistik, maksimum parsimoni, Tordylium Teşekkür: Bu çalışmanın bitki örnekleri Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından desteklenen bir proje (proje no: 014 01 601 001) kapsamında toplanmıştır. 26 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM23 Türkiye’de Bulunan Salvia L. (Lamiaceae) Cinsi Üzerinde Numerik Taksonomik Bir Çalışma Deniz Tiambeng, Musa Doğan Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Biyolojik Bilimler Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Salvia cinsinin Türkiye’deki ilk revizyonu Davis’in Flora of Turkey and the East Aegean Islands isimli eserinin 7. cildinin (1982) yayınlanmış ve 86 türün varlığı bu eserde kabul edilmiştir. Sonrasında özellikle Doğan ve ark.( 2010) tarafından yapılan bu cinse ilişkin revizyon çalışmasında 3 tanesi yeni tür olmak üzere 13 yeni türün daha bu cins içerisinde bulunduğu ve böylece toplam tür sayısının 99 olduğu ortaya konulmuştur. Bentham 1876 yılında Salvia’nın çiçek yapısına dayalı olan ilk cinsiçi sınıflandırmayı ortaya koymuştur. Sonrasında ise bu konuda dünya ölçeğinde kayda değer bir araştırma henüz yayınlanmamıştır. Bu işin hayli zor olması nedeni ile Türkiye Florası’nda Hedge (1982) tarafından Bentham’ın cinsiçi sınıflandırması kullanılmadığı gibi herhangi bir seksiyona dayalı sınıflandırma verilmemiş tir. Günümüzde ise yürütülen bazı tartışmalar bu cinsin ne ölçüde monofiletik olup olmadığı noktasında yoğunlaşmaktadır. Bu araştırmanın esas amacı Türkiye’de bulunan Salvia türlerinin makromorfolojik karakterlere dayalı olarak Numerik Taksonomik yöntemlerle araştırılarak fenetik tabanda bir cinsiçi sınıflandırmanın ortaya çıkartılmasıdır. Gereçler ve Yöntemler: Bu araştırmada 2005 ve 2009 yılları arasında Salvia cinsinin yeni bir sistematik revizyonu için Türkiye genelinden toplanmış 96 taksona ait METU Biyolojik Bilimler Bitki Sistematiği Labaratuvarında bulunan örnekler kullanılmıştır. Bu çalışmada Sneath ve Sokal (1970) tarafından ilk kez ortaya konulmuş Numerik Taksonomi Yöntemi kullanılmıştır. Çalışmada 43 kualitatif ve kuantitatif morfolojik karakterin ölçümleri gerçekleştirilmiştir. Principal Coordinat Analizi (PCO) ve UPGMA Kümeleme analizleri ise MVSP (version 3.2) kullanılmak suretiyle yapılmıştır. Bulgular: Bu araştırma sonucunda elde edilmiş olan klasterler ve gradient analizleri bu cins içerisinde 7 alt fenetik grubun varlığını göstermiş ve bu alt grupların ise başlıca iki ana altgrup altında bulunduğunu ortaya koymuştur. Stamen tipi, korolla üst dudak yapısı, korolla ağzının genişliği, meyva oluşturma aşamasında kaliksin şişkinleme durumu, brakte morfolojisi, ve taksonun tek ya da çok yıllık olup olmayışının Salvia cinsinin cinsiçi sınıflandırılmasında ayırd edici taksonomik özellikler olduğu ortaya konulmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu araştırmanın sonuçları Türkiye Florası’nda verilmiş olan B tipi stamen ve küçük korolla ağzı genişliği içeren taksonların diğer morfolojik özellikleri sergileyen alt gruplara uzak olduğunu göstermiştir. S. viridis türünün tek yıllık oluşu nedeni ile diğer alt gruplardan bariz olarak ayrıldığı görülmüştür. Bentham tarafından Sect. Drymosphace içerisinde sınıflandırılmış olan S. glutinosa ve S. fruticosa türlerinin A tipi stamen içeren ve meyvenin oluşturulması aşamasında kaliksin daha az şiştiği alt gruba daha yakın olduğu gözlenmiştir. Bunun yanında, S. aristata ve S. pomifera türlerinin beraberce diğer çok sayıdaki morfolojik özellikleri tabanında kendi alt gruplarını meydana getirdiği görülmüştür. Elde edilmiş olan fenogram ve PCO’ya dayalı bulgular Bentham tarafından ilk kez önerilmiş olan cinsiçi sınıflandırma yerine yakın zamanda Will ve ark. (2013) tarafından gerçekleştirilmiş olan moleküler filogenetik araştırma bulguları ile uyuşmaktadır. Bu ise Salvia taksonlarındaki fenetik çeşitliliğin bir açıdan bu cinsde gerçekleşmiş olan olası evrimsel olayların bir sonucu olarak ortaya çıkmış olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Morfoloji, Salvia , Nümerik taksonomi, Türkiye Teşekkür: Bu araştırma ODTÜ BAP kapsamında desteklenmiştir. Bu nedenle ODTÜ’ye ve ayrıca bu araştırmada kullanılan materyalin toplanmasında emeği geçen başta Doç.Dr. F. Celep, Dr. S. Bagherpour, ve Doç.Dr. A. Kahraman olmak üzere tüm Salvia Projesi Ekibi’ne teşekkürlerimizi sunarız. 27 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM24 Esenyamaç Deresi Havzası (Başkale-Van) Florası ve Türkiye Florasında Yer Almayan Bazı İlginç Tesbitler Lütfi Behçet, Davut Avlamaz Bingöl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi. Biyoloji Bölümü, BİNGÖL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye’nin İran sınırında yer alan ve florası bilinmeyen Esenyamaç deresi (Başkale-Van) havzası florası belirlenirken, çalışmalar esnasında topladığımız bazı taksonlara ait örneklerle ilgili bazı ilginç tespitler ( Türkiye Florasının ilgili anahtar ve betimlerinde yer almayan taksonomik açıdan önemli özellikler, varyasyon, dağılım ve populasyon durumları ile ilgili) ortaya konarak Türkiye Florasına katkı sağlanmıştır. Türkiye florasındaki mevcut deskripsiyon ve cins anahtarları ile araştırma alanından toplanan Chaerophyllum bulbosum L. (Apiaceae) ve Salvia aristata Aucher ex Benth (Lamiaceae) örneklerinin bu cinslere ait olduklarını ortaya koymak mümkün değildir. Gereç ve Yöntem: Araştırma materyalini 2006-2008 yılları arasında araştırma alanından toplanan vasküler bitki örnekleri oluşturmaktadır. Toplanan bitki örnekleri herbaryum materyali haline getirilmiştir. Bu örneklerin teşhisinde Flora of Turkey and the East Aegean Islands adlı çalışma ve Türkiye florası ile ilgili bazı herbaryumlar (VANF, GAZI, ANK HUB ve K gibi) yanında; diğer bazı çalışmalar ile komşu ülke floralarından da faydalanılmıştır. Ayrıca Türkiye ve Avrupa’daki konunun uzmanları ile de iletişim kurularak problemlerin çözümü yoluna gidilmiştir. Bulgular: Doğusunu İran sınırının kuşattığı ve güneydoğuda Mor dağlarına uzanan Esenyamaç Deresi (Çığlı Çayı Yukarı kısmı) havzası florasının araştırıldığı bu çalışmada çeşitli taksonlara ait ilginç tesbitler üzerinde durulmuştur. 2006-2008 yılları arasında gerçekleştirilen bu araştırmanın arazi çalışmaları sonucunda alandan 1681 bitki örneği toplandı. Toplanan örneklerin teşhisi sonucu 551 taksonun yayılışı belirlendi. Bu taksonların 55’inde daha önce bilinen özelliklerinden farklılık gösteren varyasyonlar ortaya kondu. Fakat burada çok daha önemli olan varyasyonlar üzerinde duruldu. 2015 yılında yayınlanan Psephellus vanensis A.Duran, Behçet & B.Dogan türü bu alandan tarafımızca toplanıp tanımlandı. Yine bu alandan yayılışını belirlediğimiz Chaerophyllum bulbosum L. türüne ait örnekleri Türkiye florasında verilen anahtarla teşhisi (nodlardaki şişkinlik dolayısı ile) mümkün değildir. Türkiye Florasının Apiaceae’nın yer aldığı cildin cins anahtarında; gövdede nodların aşağı kısımlarının şişmiş olan cins olarak sadece Physocaulis (DC) Tausch (Türkiye florasında Myrrhoides Heist. yer almaktadır. Fakat örneklerimizin toprak altı kısmında tuberimsi bir şişkinlik bulunması, meyva özellikleri, ray sayı ve özellikleri, bir umbeldeki çiçek sayı ve özellikleri P. nodosus (L.) Tausch türünden çok farklıdır. Rusya florası yardımı ile teşhis edilen bu örneklerimizin C. bulbosum türüne ait olduğu ortaya kondu. Daha önce İran endemiği olarak bilinen Salvia aristata Aucher ex Benth.’ın Türkiye’deki yayılışı ilk olarak bu bölgede belirlendi. S. aristata örnekleri bir çiçekte 4 fertil stamen ( A stamen tipi) bulundurduğundan, Türkiye Florasının Lamiaceae familyası ile ilgili cins ayırım anahtarından Salvia cinsine (fertil stamen-anter sayısı 2 olarak verildiği için) gitmemektedir. S. aristata örneklerimizin çiçeğinde verimli polen bulunduran anter sayısının 4 olması ile ilgili bir bilginin Türkiye florasındaki Lamiaceae cins ayırım anahtarında yer almayışı örneklerin Salvia L. cinsine dahil edilmesi konusunda araştırıcıyı zor durumda bırakmakta, bazen yanlış değerlendirmelere kapı açmaktadır. Topladığımız örneklerde bu türün İran florasındaki tanımından da farklı bazı varyasyonlar bu çalışmamızda belirlenmiştir. Ayrıca tip toplamanın dışında bu güne kadar toplanamayan Thlaspi watsonii P.H.Davis (Brassicaceae) türünün bazı varyasyonlar gösteren örnekleri ikinci kez alanımızdan toplandı. Türkiye’deki yayılışı ilk kez 2001 yılında Gürpınar (Van)’da belirlenen Euclidium tenuissimum (Pall.) Fedtsch (Brassicaceae)”un alamızda da farklı lokalitelerde zengin popülasyonları ortaya kondu. Sonuç: Araştırma sahasında yayılışı belirlenen çeşitli türlerin (C. bulbosum, S. aristata, T. watsonii ve E. tenuissimum) Türkiye Florasında verilen tanımlarının, dağılım ve populasyon durumları ile ilgi verilerin bilgilerinin yetersiz olduğu ve düzeltilmesi gerektiği tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Türkiye Florası, Salvia, Chaerophyllum, varyasyon, Teşekkür: Bu çalışmayı (Proje No: 2007-FBE-YL68) desteklediğinden dolayı Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığına teşekkür ederiz. 28 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM25 Yaprak Anatomisinin Allium cinsi Codonoprasum seksiyonundaki Türlerin Sistematiğindeki Önemi Mine Koçyiğit1, Neriman Özhatay1 1 İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 34116, Beyazıt, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Allium (Alliaceae) Türkiye’de 200 taksonla yayılış gösteren, tıbbi ve ekonomik öneme sahip bir cinstir. Çok büyük ve çok karmaşık bir seksiyon olan Codonoprasum 2 uzun spata valvi ve basit filamentleriyle karakterize edilir. Bu çalışma “Allium L. cinsinin Codonoprasum seksiyonuna ait Türkiye’de yetişen taksonlarının taksonomik bir revizyonu” başlıklı N.Özhatay danışmanlığındaki doktora tezi kapsamında tamamlanmıştır. Allium cinsinin sınıflandırılmasında yaprak anatomisi özellikle seksiyon düzeyindeki ayırımlarda net karakter olarak kullanılabilir. Yaprak enine kesitlerinde salgı kanallarının ve iletim demetlerinin sayısı ve diziliminin ayırt edici karakterlerden biri olduğu yapılan çalışmalarda belirtilmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Anatomik çalışmalar, arazi çalışmaları sırasında toplanarak % 70 lik etil alkol içerisine alınan yapraklar, araştırma bahçesine ekilen soğanların gelişmesiyle elde edilen yapraklar ve herbaryum örnekleri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Herbaryum örneklerinden alınan kesitler %5 lik KOH çözeltisinde 24 saat bekletildikten sonra, %70 lik alkolde 5-10 dakika bekletilerek hazırlanmıştır. Kesitler Sartur reaktifiyle incelenmiştir. Gözlemler BH2 Olympus Işık mikroskobu-Philips kamera ve Leica DFC 295 stereo mikrosbu ile yapılmıştır. Bulgular: Allium cinsi Codonoprasum seksiyonundaki 46 taksona ait örneğin yaprak anatomisi incelenmiştir. Yaprak enine kesitlerinde genel şekil olarak silindirik, yarı silindirik, yassı veya yassı içe doğru kıvrık olması karakterleri belirlenmiştir. Epidermada kutikula tabakası kalın, çıkıntı şeklinde, mikro veya makro papillalı, tüylü veya tüysüz, hücre lümeni belirgin, stomalar kseromorf tiptedir. Kollenkima epidermanın hemen altında, hücreler kalın çeperli, köşelerde kalınlaşma daha yoğun, epidermaya yakın olan hücreler daha büyüktür. Sklerenkima çoğunlukla yaşlı ve sararmış yapraklarda, iletim demeti çevresinde bulunur, boyu enine eşit, kalın çeğerli hücrelerden oluşur. Palizat parenkiması epidermanın hemen altında, dikdörtgen şeklinde, bazen iki sıralı, ikinci sıradaki hücrelerin boyu daha kısadır. Sünger parenkiması palizat parenkimasının hemen altında, merkezi tam olarak doldurur veya merkeze doğru hücreler parçalanır, iletim demeti çevresindeki hücrelerin çapı daha büyük, prizmatik kristal görülebilir. Latisifer sistem çoğunlukla palizat parenkimasının hemen altında, birbirine paralel olarak düzenlenir, şekil olarak, boyu enine eşit, dairesel yapıdadır, ancak çeperleri daha kalındır, çapları değişken olabilir. İletim demeti kapalı kolleteral, merkeze doğru ksilem, dışa doğru floem bulunur, iletim parenkimasıyla çevrelenir, parenkima hücreleri nişasta tanesi taşıyabilir, bazen sklerenkima hücreleri de görülür. Sonuç ve Tartışma: Codonoprasum seksiyonunda yer alan Allium türlerinde yaprak anatomik özelliklerine göre taksonlar arasında belirgin farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıklara göre bir dikotomik anahtar oluşturulmuştur. Ayrıca iletim demeti parankimasında nişasta depolayan A. staticiforme, enine kesitinin genel şekli üçgen olan A. fuscum ve hemen hemen dikdörtgen olan A. olympicum türleri yaprak enine kesitinden kolayca tanımlanabilen türlerdir. Yaprak enine kesitinin genel şekli, merkezin sünger parankimasıyla dolu olması veya merkeze doğru hücrelerin parçalanmış olması, kutikulanın yer yer kalınlaşarak bir çıkıntı oluşturması, latisifer kanallarının konumu ve sayısı gibi karakterler kullanılarak bu seksiyonun genelinde morfolojik sistematiği destekleyen veriler ortaya konmuştur Anahtar kelime: Allium, Codonoprasum, yaprak anatomisi, Türkiye 29 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM26 Handel-Mazzetti’nin (1882-1940) 1907 Yılında Karadeniz Bölgesine Yaptığı Botanik Gezisi Nursel İkinci Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 14280, BOLU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Avusturyalı botanikçi Handel-Mazzetti 1907 yılında Trabzon ve çevresine bir botanik gezisi yapar. Beraberinde jeolog Franz Kossmat, tercüman Marc Bojovitch ve ekibin lideri olan zoolog K. R. von Blumencron da vardır ve gezinin asıl amacı Trabzon çevresindeki madenleri araştırmaktır. Handel-Mazzetti bu gezi için Viyana’dan 27 Haziranda ayrılır ve 14 Ağustosta zengin bir bitki koleksiyonuyla beraber geri döner. Gezisine İstanbul’da başlayan Handel-Mazzetti, Büyükada, Ereğli, Sinop ve Samsun’a uğrar ve buralarda bitki toplar ve vejetasyon gözlemleri yapar. Sonrasında 5 Temmuzda Trabzon’a geçer. Ziyaretinin neredeyse tamamını günümüz Trabzon ve Giresun illerinde çalışma yaparak geçirir. Özellikle Söğütlü Deresi (Kalanema) ve Harşit Çayı arasında kalan bölgede bitki toplar. İstanbul’a dönüş yolunda Ordu’ya uğrar, burada sahil kesiminde ve yaylalarda çalışma yapar ve buradan İstanbul’a geçerek ziyaretini sonlandırır. Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada Handel-Mazzetti’nin ve Franz Kossmat’ın Trabzon ve Ordu çevresine yapmış oldukları geziye dair farklı yayınları incelenmiştir. Orijinal metinlerde geçen yer adlarının güncel karşılıkları bulunmuştur. Ayrıca orijinal metinlerde geçen bilimsel tür adlarının düzeltilmiş geçerli karşılıklıları da verilmiştir. Bulgular: Handel-Mazzetti’nin Trabzon ve Ordu çevresinde yapmış olduğu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan vejetasyon analizlerine ve birçok farklı canlı grubuna ait (mantar, liken, su yosunu, ciğerotu, kara yosunu ve damarlı bitkiler) oluşturduğu envanterler incelenmiş ve bunlara değinilmiştir. Ayrıca HandelMazzetti’nin bu geziden yayınlamış olduğu yeni taksonlara da yer verilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada Handel-Mazzetti’nin ziyaret etmiş olduğu yerlere ve botanik koleksiyonuna dair bilgiler sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Botanik koleksiyonu, Handel-Mazzetti, Giresun, Ordu, Trabzon 30 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU STM27 Yetersiz Verili Endemik Niksar Geveninin (Astragalus polemoniacus ) Bugünkü Durumu Fergan Karaer1, Ergin Hamzaoğlu2, Umut Tunç3 1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi ABD Atakum, SAMSUN 2 Gazi Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi ABD. Gazi, ANKARA 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Atakum, SAMSUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected]. Giriş: Günümüzde biyoçeşitlilik kaybı, kritik düzeyde azalma oranı göstermekte ve birçok türün soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. IUCN, doğada tükenme riski yüksek olan türleri sınıflandırmak için kolay anlaşılabilen kırmızı liste ve ölçütlerini içeren bir sistem geliştirmiştir. Bunlardan birisi olan yetersiz verili (DD, Data Deficient) kategorisi, tehdit sınıfından çok taksonun yayılışı ve populasyonu hakkında bilginin yetersiz ya da hiç olmadığı durumlarda kullanılmaktadır. Buna göre taksonun biyolojisi iyi bilinse bile, yayılış ve populasyon durumu yetersiz ise DD kategorisinde değerlendirilmektedir. Türkiye Florasının yazımı sırasında sınırlı zaman ve materyal ile çalışıldığından çoğu taksonun eksiklikleri Florada belirtilmiş ancak çözüm getirilememiştir. Nitekim Türkiye Florasında 223 takson (45’i Doğu Ege Adaları) DD kategorisinde değerlendirmiş olmasına karşılık son yıllarda yapılan çalışmalarla bunların bir kısmının durumlarına açıklık getirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, ülkemiz zengin florasında 425 taksonu ile birinci ve 201 taksonu endemik olan (endemizm oranı %47) Astragalus L.‘un, DD kategorisinde değerlendirilen A. polemoniacus Bunge‘un dağılışı, populasyon durumu ile genel morfolojik, ekolojik özellikleri ve IUCN durumunu açıklamaktır. Gereçler ve Yöntemler: 1992-2015 yılları arasında bölgede yapılan arazi çalışmaları sırasında toplanan Astragalus’a örneklerin değerlendirilmesi ile Niksar Geveninin yayılış alanları ve populasyon durumu tespit edilmiştir. Ayrıca, Niksar Gevenini halen tehdit eden ve gelecekte tehdit edebilecek faktörler belirlenerek IUCN kategorisi belirlenmiştir. Bulgular: Astragalus’un Cysticalyx Bunge monotipik seksiyonuna ait endemik Niksar Gevenini 1835 yılında Wiedemann(No 45) Tokat–Samsun’da toplamış, 1869’da Bunge A. polemoniacus olarak tanımlamıştır. Niksar Geveninin tür epiteti, tarihte Neocaesarea katolik orijinal piskoposluk yeri ve ilk olarak Cabira denilen bilinen bugünkü Niksar ve çevresi “Polemoniacus”dan gelmektedir. Romalılar iç Paflagonyada, Taşköprü’yü de içine bu bölgede “Pontos Polemoniacus” eyaletini kurmuştur. Niksar Gevenini, 157 yıl sonra Karaer 1992’de Kelkit Vadisinde (Niksar/Tokatta) toplamış, ancak gerek meyvenin yetersizliği gerekse tip örneğinin görülememesi nedeniyle teşhis edilememiştir. Niksar Gevenini, Karaer 2001-2008 yıllarında Amasya ile Tokat’tan tekrar toplanmış ve yayılışının çok dar olmadığı anlaşılmıştır. Ancak türün Samsun yayılışına ve tip örneğine ulaşılamadığından DD durumu devam etmiştir. Niksar Gevenini, Hamzaoğlu 2002 yılında Kırıkkale’de jipsli topraklardan toplamış, Mirici (2004) aynı örneği kullanarak kromozom sayısını belirlemiştir. Tüm bunlara rağmen DD durumu devam eden Niksar Gevenini, Karaer 2015 yılında Samsun’dan, Tunç, Turhal(Tokat)’dan toplamış ve türün 1835 yılında dağılışı yanında Amasya ve Kırıkkale’de de bulunduğu belirlenmiştir. Böylece türün gerek yayılış alanı gerekse tip örneğine ait fotoğrafların elde edilmesi ile özellikleri, yayılışı ve populasyon durumu açıklığa kavuşturulmuştur. Sonuç ve Tartışma: Elde edilen verilere göre Niksar Gevenin yayılışı Tokat-Samsun ile sınırlı olmayıp Amasya ve Kırıkkale’de de bulunduğu tespit edilmiştir. Türün 4 ilde yayılışı olmasına karşılık popülasyonları oldukça zayıf, dar yayılımlı ve çoğunlukla 1-2 birey halindedir. Çiçek rengi açık mavi eflatun, tabanı odunsu, tohum verimi oldukça düşük olan türün ekolojik özelliklerde dikkate alarak koruma durumu CR uygun görülmüş olup mutlaka koruma tedbirleri uygulanarak tür eylem planı hazırlanmalıdır. Anahtar Kelimeler: A. polemoniacus, Niksar, yetersiz verili tür, IUCN Teşekkür: Samsun Biyoçeşitlilik çalışmalarını destekleyen Orman ve Su Bakanlığı, XI. Bölge Müdürlüğüne ve OMÜ Rektörlüğüne teşekkür ederiz. 31 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Doç. Dr. Turgay Ünver (DAVETLİ KONUŞMACI) Bitki biyolojisinde yeni nesil genomik yaklaşımlar Çanırı Karatekin Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI Sorumlu yazar e-posta: [email protected] İlk bitki tüm genom dizilenme sonuçlarının açıklanmasından buyana 15 yıl geçmiş ve bu süre zarfında genomik araştırmalarında devrim niteliğinde gelişmeler yaşanmıştır. İkinci yeşil devrimin yaşandığı ve yeni nesil yaklaşımların bitki biyolojisine uygulandığı günümüzde; genom dizilemesi, transkriptom dinamiği, büyük data ve genom düzenlenmesi disiplinleri ortaya çıkmıştır. Yeni nesil dizileme sistemlerinin geliştirilmesi ve biyoinformatik araçların büyük veri setlerinin analizinde etkin birşekilde kullanımı ile günümüze değin yaklaşık 50 farklı bitki türüne ait taslak genom bilgisine ulaşılmış ve halihazırda daha fazlası için çalışmalar bütün hızıyla sürmektedir. Bitkilerde genom düzeyinde analizler, karşılaştırmalı genomik, evrimsel biyoloji, yapısal genomik, genotipleme, türleşme ve kültüre alma araştırmalarında kullanılmaktadır. Öte taraftan, RNA biyolojisinde büyük açılımların sağlandığı ve bu sayede yeni gen transkriptlerinin, küçük RNAların (mikroRNA, miRNA), alternatif kırpılma ürünlerinin, farklı gen ürünü füzyonlarının, kodlanmayan RNA bilgisinin ve dolayısıyla transkriptom profillerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Bitkilerde artık genom düzeyinde; karşılaştırmalı benzerlik ve farklılık analizleri ile filogeni çalışmaları, tüm genom duplikasyon analizleri, türleşme ve türlerin birbirlerinden farklılaşma zamanlarının belirlenmesi üzerine detaylı araştırmalar yapılabilmektedir. Bu kapsamda, zeytin bitkisinin tüm genom dizilemesi üzerine yapılan çalışmalardan, haşhaş bitkisinde transkriptom tabanlı bütüncül analizler ile morfin sentezinin manipülasyonundan, ve buğdayda yeni nesil dizileme sisteminin sağladığı veriler ışığında oluşturulan kuraklık dayanıklılığı temelli melezleme programından bahsedilecektir. Anahtar Kelimeler: Genom, transkriptom, miRNA, zeytin, buğday, haşhaş Teşekkür: Ulusal Zeytin Genom Konsorsiyumu’na ve TÜBİTAK’a 113O016, 112O502, 111O036, 109O661 nolu proje desteğinden dolayı teşekkürlerimi sunarım. 32 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB1 Erik (Prunus domestica) Çekirdeğinden Saflaştırılan Beta-Glukozidaz Enziminin Bazı Kinetik Özelliklerinin Belirlenmesi Nihal Türkmen1, Hatibe Kara2, Selma Sinan3, Yusuf Turan3 Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya ABD, BALIKESİR Balıkesir Üniversitesi Veteriner Fakültesi Biyokimya ABD, BALIKESİR 3 Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Beta glukozidaz enziminin fenolik glikozitleri ya da siyanojenik glikozitlerin hidrolizini katalizlediği bilinmektedir. Siyanojenik bitkilerdeki linamarin ve amygdalin glikozitlerini hidrolize ederek hidrojen siyanidi serbest bırakırlar. Doğada doğal siyanür kaynağı olarak bilinen meyveler arasında yer alan eriğin amygdalin içerdiği bilinmektedir. Literatürde amygdalinin ön ilaç olarak habis tümöre gönderilmesiyle küçültülebileceği rapor edilmiş ve nanopartiküllere immobilize edilmiş kayısı çekirdeği β- glukozidazı bu araştırmalarda kullanılmıştır. Erik çekirdeği β-glukozidazının karaterize edilmesi ile enzimin hem tipik bir ön ilaç aktivite enzimi olarak kullanılabilirliği konusunda fikir sahibi olunacağı hem de ilgili enzimin immobilizasyonu çalışmalarına ışık tutacağı düşünülmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan erik Balıkesir yöresinden temin edilmiştir. Erik çekirdekleri ekstraksiyon tamponunda homojenizatör ile homojenize edilip santrifüj sonrasında süpernatant ham ekstrakt olarak kullanılmıştır. Ham ekstrakt 1,5M amonyum sülfat doygunluğuna ulaştırılıp Sepharose 4B-L-tirozin1-Naftilamin hidrofobik jeli kullanılarak hidrofobik etkileşim kromatografisi ile saflaştırma yapılmıştır. Erik çekirdeği β-glukozidazının para-nitrofenol β-D-glukopiranosid (p-NPG) ve orto-nitrofenol β-Dglukopiranosid (o-NPG) substratlarına karşı Km ve Vmax değerleri Lineaweaver-Burk grafiği ile hesaplanmıştır. Enzimin yaygın inhibitörlerinden glukoz ve δ-glukonolaktonun inhibisyon etkisinin saptanmasında IC50 değerleri, Fe+3, Cu+2, Zn+2, Ag+2, ve Pb+2’nin enzim aktivitesi üzerine etkileri belirlenirken bağıl aktivite değerleri kullanılmıştır. Bulgular: Yapılan saflaştırma sonucunda erik çekirdeği β-glukozidaz enziminin %31 verimle 88,7 kat saflaştırıldığı hesaplanmıştır. Saf enzimin p-NPG substratı için KM değeri 2,5 mM, ve Vmax değeri 4,6EU, oNPG substratı için KM değeri 15,8 mM, ve Vmax değeri 0,9 EU olarak tespit edilmiştir. Erik çekirdeğinden saflaştırılan β-glukozidazın optimum pH’sının 7 ve optimum sıcaklığının 55 0C olduğu belirlenmiştir.Glukozun söz konusu enzimi IC50 değerine kadar inhibe etmediği görülmüştür. δglukonolaktonun ise IC50 değeri 1,2 mM olarak hesaplanmış ve enzimi yarışmasız olarak inhibe ettiği, Ki değerinin 5,9 mM olduğu bulunmuştur.Ağır metallerden Fe+3, Cu+2, Zn+2, Ag+2, ve Pb+2 nin erik çekirdeği βglukozidazı üzerine etkileri araştırıldığında Fe+3 ün enzim aktivitesini arttırdığı tespit edilmiştir. Etkisi çalışılan ağır metallerin içinde erik çekirdeği β-glukozidazını en fazla Ag+2 inhibe etmiştir. Sonuç ve Tartışma: Yapılan çalışma sonucunda erik çekirdeği β-glukozidazı laboratuvarda sentezlenen Sepharose 4B-L-tirozin-1-Naftilamin hidrofobik jeli ile 88,7 kat ile yüksek sayılabilecek bir saflaştırma katsayısına ulaşılmıştır. Saflaştırma veriminin de yine aynı enzimin farklı çalışmalarındaki verimlere göre düşük olmadığı görülmektedir. Erik çekirdeği β-glukozidazının p-NPG substratına karşı afinitesinin o-NPG substratına göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir ve bu sonucun literatürdeki benzer çalışmalarla uyumludur. Söz konusu enzimin p-NPG substratına ilgisinin kayısı çekirdeği β-glukozidazına göre daha düşük olduğu bulunmuştur. Ancak farklı meyve tohumlarından saflaştırılmış β-glukozidazlarla uyum göstermektedir. Saflaştırılan enzimin optimum pH ve sıcaklık değerleri literatürdeki farklı β-glukozidazlara uygunluk göstermektedir. Bu sonuçların ilgili enzimin immbilizasyonu çalışmalarında kullanılacağı düşünülmektedir. Glukozun ilgili enzimin zayıf inhbitörü olduğu, δ-glukonolaktonun da 5,9 mM Ki değeri ile literatürde belirtilen farklı çalışmalara göre enzimi daha zayıf inhibe ettiği görülmüştür. Saflaştırılan erik çekirdeği β-glukozidazını Fe+3’ün aktive edici olduğu görülmüş ve enzim immobilizasyonunda Fe parçacıklarının kullanılmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Anahtar Sözcükler: β-glukozidaz, erik çekirdeği, enzim saflaştırma, δ-glukonolakton, ağır metal 33 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB2 Zeytin Tahmini Universal Stress Protein A-like Protein (OeUspA) Geninin Moleküler Karakterizasyonu Tuğba Çakmak, Ekrem Dündar Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Universal stress protein (Usp) ailesi çeşitli stres faktörleri tarafından uyarılan gen ifadesinin global (küresel) bir regülatörü olan E. coli UspA ile orjinal olarak tanımlanmıştır. Arke, öbakteri ve bitkilerde tanımlanmıştır. Bitkilerde usp’ler büyük proteinlerdir. Diğer fonksiyonel domainlerle birlikte bulunurlar. Zeytin (Olea europaea L.) UspA geni üzerine literatürde herhangi bir çalışmaya rastlanmadı. Çeşitli çevresel stres durumlarında önemli rollere sahip olmaları zeytinde UspA geninin ve ifadesinin aydınlatılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmanın amacı zeytin universal stress protein A-like protein (OeUspA) geninin moleküler, karakterizasyonunun yapılmasıdır. Gereçler ve Yöntemler: Daha önceki çalışmalarımızda Temmuz “var” yılına ait yaprak kütüphanesindeki “BK42-82” kolonisinin cDNA dizisi çeşitli biyoinformatik araçlarla analiz edildi. Primer3 programıyla gen çoğaltma ve klonlama primerleri tasarlandı. cDNA ve gDNA dizileri BioEdit, FincTV gibi programlar ve ExPasy online yazılımları ile biyoinformatik olarak analiz edildi. Gen Bankası’nda (NCBI - GenBank) BLASTn ve BLASTp analizleri yapıldı. Klonlama yapılarak, E. coli çoğaltma ve ekspresyon suşları ile ekspresyon çalışmaları gerçekleştirildi. SDS-PAGE ve Western Blot analizleri yapıldı. Etil alkol, etilen, H2O2, sıcaklık gibi çeşitli etken madde ve ortamlar uygulanarak gerçekleştirilen genin aktivite deneyleri devam etmektedir. Bulgular: PZR (Polimeraz Zincir Reaksiyonu) ile çoğaltılan OeUspA’nın biyoinformatik analizleri sonucunda; intron içermediği, AT nükleotitleri bakımından zengin, 163 aminoasit (a.a) uzunluğunda protein sentezlediği, a.a kompozisyonu incelendiğinde de alanin (ala) ve lösin (leu) a.a’leri bakımından zengin olduğu ve sinyal peptit içermediği tespit edildi. Protei saflaştırma deneyleri sonucunda 163 a.a’lik yaklaşık 18 kDa büyüklüğünde UspA protein Western Blot ile gösterildi. Aktivite deneylerinde kesin bir sonuç elde edilemedi. Sonuç ve Tartışma: Biyoinformatik analizlerle ekspre olan proteinin sinyal peptit içermemesi solübl olabileceğini göstermektedir. Bu çalışma ile zeytinde çalışılmamış OeUspA geninin moleküler tekniklerle aydınlatılması için adım atılmıştır. Bu şekilde, genin çalışılması çevresel stres ve fizyolojik işlemlerdeki rolünün açığa çıkarılması için olanak sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Zeytin, Olea europaea L., UspA, Biyoinformatik Analiz 34 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB3 Açil-CoA Bağlanma Proteinin Zeytin Taslak Genomundan Biyoinformatik Yöntemlerle Belirlenmesi ve Moleküler Karakterizasyonu Büşra Baş1, Ekrem Dündar1, Turgay Ünver2 Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR Çankırı Karatekin Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Zeytin genomunun bütün genlerinin ve işlevlerinin bilinmesine yönelik bir çalışmanın kolu olan bu çalışmada Açil-CoA bağlanma proteinin genomik nükleotid dizisi ve açık okuma çerçevesinin bulunmasıyla prokaryotik sistemlerde üretilen proteinin analizi sonucu genin işlevinin tahmin edilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, Açil-CoA bağlanma proteinin analizi için biyoinformatik yöntemlerden nükleotid ve protein BLAST, BioEdit, FinchTV, CLC Genomics Workbench ve primer tasarlamaya yönelik Primer3 programı kullanılmıştır. Moleküler karakterizasyon çalışmaları için polimorfizm, anlık gösterimli (real-time) PCR, klonlama, ligasyon, transformasyon ve Western Blot yöntemleri uygulanmaktadır. Bulgular: Gen dizisinin doğruluğunu kontrol etmek için nükleotid BLAST (BLASTn) yapılmış, gen dizisine uygun forward ve revers primerler tasarlanmıştır. BioEdit programıyla genin kodladığı aminoasit dizisi bulunmuş ve protein BLAST (BLASTp) yapılmıştır. Genin zeytin çeşitlerinde polimorfik olup olmadığını belirlemek için polimorfizm analizi yapılmıştır. Moleküler akrabalıkların belirlenmesi için amino asit ve nükleotit dizilerinden filogenetik ağaçlar yapılmıştır. Genin zeytinde sentez (ekspresyon) seviyelerini belirlemek için anlık gösterimli PCR yapılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Açil-CoA bağlanma proteini geninin sentez haritası (expression pattern), polimorfizm analizi, genomik yapısı, promotör, UTR, intron ekzon ve açık okuma çerçevesi belirlenmiştir. Genin bakterilere transfer edilerek protein üretiminin yapılması, proteinin saflaştırılarak SDS-PAGE ve Western analizinden sonra aktivite testine tabi tutulması çalışmaları devam etmektedir. Anahtar Kelimeler: Olea europaea L., ACBP, Biyoinformatik analizler, qPCR, Western Blot Teşekkür: Bu çalışma 112O502 nolu proje ile TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir. 35 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB5 Farklı BAP-NAA Konsantrasyonlarının Menta spicata nın Mikro Üretimi Üzerine Etkileri Süleyman Doğan1, Fethi Ahmet Özdemir1, Yusuf Ceylan1 Bartın Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, BARTIN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Menta spicata Türkiye’de yetişen önemli bir tıbbi ve aromatik bitki olup, biyolojik olarak bir çok aktif bileşen içermektedir. Bu çalışmada, Menta spicata bitkisinin in vitro koşullarda mikro üretim protokolünün geliştirilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada in vitro koşullarda çimlendirilen M. spicata tohumlarının gelişmesi ile oluşan, 10 günlük fideciklerden alınmış kotiledon boğumu, kotiledon yaprağı ve hipokotil eksplantları kullanılmıştır. Eksplantlar 0.25, 0.50, 1, 2 mg/L BAP + 0, 0.25, 0.50, 1 mg/L NAA (16 kombinasyon) içeren %3 sakkaroz ve % 0.65 agar ihtiva eden MS ortamında, kültüre alınmıştır. Kallus oluşum yüzdesi, sürgün oluşum yüzdesi ve eksplant başına düşen sürgün sayısı ile ilgili veriler 28 gün sonra değerlendirilmiştir. Rejenere olmuş sürgünler 0.50 mg/L IBA içeren MS besin ortamında köklendirilmiştir. Bulgular: Çalışma sonucunda; kallus oluşum yüzdesi, sürgün oluşum yüzdesi ve eksplant başına düşen sürgün sayısı için kullanılan BAP-NAA konsantrasyonlarının etkili olduğu belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre kallus oluşum oranı % 13.33 - 66.67 arasında değişmiştir. Maksimum kallus oluşumu 2 mg/L BAP+1mg/L NAA içeren MS besin ortamında gözlenmiştir. Maksimum sürgün rejenerasyonu 0.50 mg/L BAP+ 0.50 mg/L NAA içeren MS ortamında tespit edilmiş olup, bunu 0.50 mg/L BAP+0.25 mg/L NAA içeren MS besin ortamı takip etmiştir. Ortamda bulunan ve miktarı arttırılan NAA nın sürgün gelişimi üzerinde olumsuz etkisi olduğu görülmüş olup, en fazla NAA içeren MS besin ortamında sürgün gelişiminde olumsuz yönde belirgin etkiler gözlemlenmiştir. Sağlıklı gelişen sürgünler aseptik koşullarda izole ederek 0.50 mg/L IBA içeren MS besin ortamında köklendirilmiştir. Köklendirilmiş bitkilerin dış şartlara uyumunu sağlamak amacıyla torf içeren saksılara şaşırtılmıştır. Sonuç ve Tartışma: M. spicata nın In vitro mikro üretimine yönelik yapılmış bu çalışma ilk olma niteliği taşımaktadır. Bu çalışma ile bitkinin mikro üretimine ilişkin alternatif bir çoğaltım prosedürü geliştirilmiştir. Ayrıca, belirlenmiş In vitro protokol kullanılarak bitki ile ilgili genetik, biyokimyasal, fizyolojik ve sekonder metabolitlerin üretimine yönelik çalışmalar için, mevsimsel varyasyonlardan, mikroorganizmalardan ari bitkisel materyal sağlanabilmesi mümkün olabilecektir. Anahtar Kelimeler: Menta spicata, Mikro üretim, BAP, NAA 36 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB6 Arpa (Hordeum vulgare L.cvs.)’de retrotranspozon çalışmaları Nermin Gözükırmızı İstanbul Üniversitesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, 34118, Vezneciler, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Arpa ekonomik öneminin yanısıra önemli bir model bitkidir. Genomunun % 80'den fazlasını transpozonlar oluşturmaktadır. Arpa bitkisinde tanımlanmış 40'tan fazla retrotranspozon bilinmektedir. Bu çalışmada arpa bitkisindeki retrotranspozon hareketlerinin doku kültüründe ve gelişim sırasında analizi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmalarımız sırasında arpa doku kültürlerinde, kültürde regenere olan bitkilerde ve de direkt olarak tohumlardan gelişen kök ve yapraklarda retrotranspozon hareketleri başlıca interretrotranspozon amplifikasyonu (IRAP, iPBS) ve (DNA ve RNA düzeyinde) değişik analiz yöntemleri ile araştırılarak kültürde ve gelişim sırasındaki farklılaşma ilişkisi araştırılmıştır. Bu amaçla BARE1, NIKITA, BAGY2 ve SUKKULA, SIRE1 retrotranspozonları ile çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bazı retrotranspozonların gag, env, rt domenlerinin dizileri ve kopya sayıları da araştırılmıştır. Bulgular: Çalıştığımız tüm retrotranspozonların aktif olduğu ve yüksek düzeylerde polimorfizmden sorumlu oldukları saptanmıştır. Çalışmalarımız sırasında SIRE1 retrotranspozonunun arpa genomundaki varlığı da ilk kez gösterilmiştir. Bu transpozona ait gag, env, rt domenlerine ait PCR ürünlerine dizi analizi yapılmış. Veriler gen bankasına sunularak aksesyon numarası alınmıştır ve Clustal W2 analizi ile arpa bitkisindeki diğer transpozonlar ve diğer bitkilerde tanımlanmış SIRE1 retrotranspozonları ile karşılaştırılarak MEGA6 sistemi ile filogenetik ağaçlar oluşturulmuştur. SIRE1 retrotranspozonunun evolüsyoner olarak genoma girişinin erken evrelerde oluştuğu gözlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalıştığımız retrotranspozonların hareketi sonucu mutasyonlara ve genom büyümesine neden oldukları izlenmiştir. Somatik varyasyonlar genetik ve/veya epigenetik temelli olabilmektedir ve arpa bitkisinde yapılan gen transfer uygulamalarında sorunlara neden olmaktadırlar. Tüm materyalde gerek kültür sırasında gerekse direkt çimlenen bitkilerde yüksek düzeyde retrotranspozon polimorfizmi gözlenmiştir. Bulgularımızın retrotranspozonların genetik ve epigenetik etkileri konusunda çalışmalara katkılar sağlaması beklenmektedir. Anahtar Kelimeler: Retrotranspozon, Hordeum vulgare L., Arpa, polimorfizm, doku kültürü 37 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB7 Zeytinde Tahmini Kendine Uyuşmazlık Genlerinin ( OeSIG ) Moleküler Analizi Ali Can Kaya Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada daha önce laboratuvarımızda zeytin cDNA kütüphanesinden tam uzunluk (full length) halde elde edilen dk29 adklı cDNA dizisinin bir takım moleküler biyolojik yöntemlerle analizi yapılmıştır. Çalışmalarda dk29 dizisinin zeytinde hangi görevleri üstlendiği, kaç aminoasidi kodladığı, hangi genlerle homoloji gösterdiği, ORF’sinin ne olduğu, zeytinin hangi organında en fazla sentezlendiği ve moleküler belirteç olup olmadığı yapılan polimorfizm çalışmalarıyla aydınlatılmaya çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntem: Daha önceden laboratuarımızda zeytin gen kütüphanelerinden izole edilmiş olan dk29 isimli cDNA dizisinin hangi genlere homoloji gösterdiğini saptamak amacıyla gen bankalarından analizleri yapıldı. Gene özgü primerler tasarlayarak 24 ayrı zeytin çeşidinden izole edilmiş gDNA’larla polimorfizm ve filogenetik analizi yapılmıştır. Kantitatif anlık gösterimli (real-time) PCR (qRT-PCR) çalışmalarında kullanılacak olan cDNA’yı elde etmek için total RNA ekstraksiyonu yapıldı. qRT-PCR çalışmalarında kullanmak üzere özel primerler tasarlandı ve qRT-PCR yapıldı. Ekspresyon analizleri de ayrıca yapılmıştır. dk29 dizisine özel hazırlanan aLICAtor primerleriyle özel kesim bölgeleri oluşturuldu, özel vektörlere moleküler klonlaması yapıldı ve protein olarak elde edildi. Bulgular: dk29 cDNA sının üzerinde yapılan NCBI veri tabanında ve BioEdit yazılımıyla yapılan biyoinformatik çalışmaların neticesinde genimizin 331 aminoasitlik uzunluğunda bir proteini kodladığı, 1001 nt lik ORF’ye sahip olduğu ve cDNA’nın bitkilerde yüksek polimorfik bir locus olan Self- Incompatiliy lokusunda yer alan protein kinaz, wd40 tekrar proteini ve ubiquitin E3 ligase genlerine homoloji gösterdiği saptanmıştır. Yapılan ekspresyon analizleri sonucunda genin zeytinde en çok “var yılı” yapraklar ve çiçeklerde sentezlendiği tespit edilmiştir. Klonlama ve ardından yapılan transformasyon çalışmaları sonrasında genin protein halinde üretimi gerçekleştirilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Yüksek polimorfik bir locus olan Self- Incompatibility locus geni bitkilerin genellikle tozlaşmasından ve kendi polenin reddetmesinde kalite kontrolünde görevli bir gen olabileceği yapılan ekspresyon analizleri sonrası tahmin edilmektedir. Aynı zamanda 24 çeşit zeytinde yapılan polimorfizm çalışmaları sonucunda genimizin yüksek polimorfik olduğu gösterilmiştir. Yapılan analizler sonrası genimizin ürünü olan proteinimizin yaklaşık 40-45 kDA olabileceği tahmin edilmektedir. Proteinimizin ekspresyon analizi ve Western Blot analizi henüz yapılmamıştır fakat ileriki zamanlarda yapılması tasarlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Olea europaea L., Self- Incompatibility Geni, Moleküler analiz, Polimorfizm. Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 110O108 nolu proje kapsamında yürütülmüştür. 38 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB8 Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum) Embriyoları Kullanılarak In Vitro Kallus Üretimi Süleyman Doğan1, Fethi Ahmet Özdemir1, Nusret Zencirci2 Bartın Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, BARTIN 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Buğday; insan beslenmesi için gerekli olan kalori ve proteinin önemli bir kısmını karşılamakta olup, dünya nüfusunun % 35’ini oluşturan yaklaşık 40 ülkenin temel gıda maddesidir. Halk arasında kaplıca buğdayı olarak bilinen Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum) üzerinde son yıllarda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle diploid özelliğe sahip olması ve elde edilecek bilgilerin rahatlıkla makarnalık ve ekmeklik buğday ıslahına uygulanabilirliği, araştırıcıların gözünde Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum)’i çok cazip hale getirmiştir. Çalışmamızda Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum)’in zigotik embriyoları eksplant kaynağı olarak kullanılıp embriyogenik kallus oluşturulması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum) tohumlarının dış kabukları soyularak ticari çamaşır suyu ile tohumların yüzey sterilizasyonları gerçekleştirilmiştir. Steril edilen tohumlar 24 saat steril distile su içerisinde bekletilerek tohumların yumuşaması sağlanmıştır. Bu tohumların zigotik embriyoları eksplant kaynağı olarak kullanılmıştır. Zigotik embriyolar 1, 2, 3, 4, 5, 6 mg/l 2,4-D içeren %3 sukroz ve % 0.65 agar ihtiva eden MS ortamında, kültüre alınmıştır. Bu ortamda gelişen kallusların, kallus oluşum yüzdeleri ve kallus ağırlıkları hesaplanmıştır. Bulgular: Çalışma sonucunda kullanılan 2,4-D konsantrasyonlarının kallus oluşum yüzdesi ve kallus ağırlığı üzerinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Kullanılan bütün 2,4-D konsantrasyonlarında %100 oranında kallus oluşumu gözlenmiştir. En ağır kalluslar 4 mg/l 2,4-D içeren MS besin ortamında elde edilmiş olup bunu 3mg/l 2,4-D içeren MS besin ortamı izlemiştir. Ancak 2,4-D konsantrasyonunun 4 mg/l nin üzerinde olması kallus ağırlığının düşmesine neden olmuştur. Sonuç ve Tartışma: Siyez (Triticum monococcum ssp. monococcum)’in zigotik embriyoları kullanılarak embriyogenik kallus oluşumuna yönelik yapılmış olan bu çalışma ilk olma niteliğini taşımaktadır. Bu çalışma sonucunda elde edilen bulgulardan yararlanılarak bitki ile ilgili genetik, biyokimyasal ve fizyolojik çalışmalar yapılabilir, farklı oksin grubu hormonlar kullanılarak somatik embriyolardan bitki rejenere edilebilir ya da 2,4-D nin farklı kombinasyonları kullanılarak yeni bir protokol geliştirilebilir. Anahtar Kelimeler: Siyez, Triticum monococcum ssp. monococcum, Kallus, 2,4-D 39 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB9 Zeytin Taslak Genom Dizisinden Tahmini Aldolaz Geninin Tespiti ve Moleküler Karakterizasyonu Sümeyye Altunok1, Ekrem Dündar1, Turgay Ünver2 1 Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR 2 Çankırı Karatekin Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Zeytin genomunun bütün genlerinin ve işlevlerinin bilinmesine yönelik bir projenin kolu olan bu çalışmada aldolaz geninin genomik yapısı (promotör, 5’ UTR, intron - ekzon ve 3’ UTR bölgeleri), açık okuma çerçevesi, protein özellikleri ve işlevinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereçler-Yöntem: Bu çalışmada taslak zeytin genom dizisinden tahmini aldolaz genini tespit etmek amacıyla biyoinformatik yöntem ve araçlardan nükleotid ve protein BLAST (NCBI), BioEdit, FinchTV, primer tasarlama programı ‘Primer3’ ve CLC Genomics Workbench kullanmıştır. Dokusal ve zamansal ekspresyon seviyeleri çeşitli zeytin dokularında anlık gösterimli (real-time) PCR ile ölçülmüştür. Genin belirlenen intron ve ekzonlarını içeren bölgesinin yirmiden fazla zeytin çeşidinden PCR ile çoğaltılarak dizilenmesi ve biyoinformatik araçlarla hizalanması sonucu polimorfizm tespiti yapılmıştır. Promotör, UTR, intron ve ekzon bölgelerinin tespiti için farklı dokulardan saflaştırılan RNA örneklerinden çoğaltılan cDNA moleküllerinin dizilenmesi gerçekleştirilmiştir. Enzim aktivite çalışmaları için Western Blot ve SDS-PAGE analizleri devam etmektedir. Bulgular: Dizinin Blast analizleri sonucunda çeşitli canlılarda bulunmuş olan aldolaz gen dizilerinden yararlanılarak tahmini cDNA dizisi oluşturulmuş ve bu yeni dizi, tekrar blast yapılmıştır. BioEdit programı kullanarak dizinin kodlamış olduğu aminoasitler bulunmuş ve protein-Blast yöntemi uygulanmıştır. Tahmini bu diziye Primer3 programıyla sağ ve sol primelerler tasarlanmıştır. Tasarlanan primerlerle yapılan PCR’lar sonucunda tahmini dizinin sağlamlaştırılması dizilemelerle ve biyoinformatik analizlerle gerçekleştirilmiştir. Genin zeytin çeşitleri arasındaki polimorfizm analizleri devam etmektedir. Anlık gösterimli PCR analizinin grafikleri oluşturulmuştur. cDNA’nın bakterilere aktarılıp protein üretimi yapıldıktan sonra enzim aktivite tespiti çalışmaları devam etmektedir. Sonuç ve Tartışma: Zeytin tahmini aldolaz geninin yaklaşık 1200 nükleotid cDNA dizisinin bulunduğu ve 314 aminosit kodladığı tespit edilmiştir. İlk bulgulara göre polimorfizm seviyesinin yüksek olduğu görülmüştür. Diğer bitkilerdeki homologlarına kıyasla gen uzunluğu ve amino asit içeriği anlamlı farklılıklar göstermektedir. Zeytin yapraklarında 12 ay boyunca en fazla Kasım ayında, dokularda yapılan analize göre de en fazla çiçekte sentezlendiği tespit edilmiştir. Homologlarıyla benzer bir aktivite gösterip göstermeyeceği ya da ne derece benzer aktivite göstereceği çalışmaları devam etmektedir. Anahtar kelimeler: Olea europaea L., Biyoinformatik analizler, Real-Time PCR, Western Blot, Fruktoz 1,6-bifosfat aldolaz Teşekkür: Bu çalışma 112O502 nolu proje ile TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir. 40 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB10 Zeytin Tahmini Lipoksigenaz (OeLOX) Geninin Moleküler, Fizyolojik ve Biyokimyasal Karakterizasyonu Tuğba Çakmak, Ekrem Dündar Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Lipoksigenazlar (LOX) bitkilerde, yaralanma ve su açlığına cevap olarak ifade olur. Çeşitli bitkilerde bazı LOX formları tanımlanmıştır. Zeytin meyvesinde meyve olgunlaşmasında etkili olduğu tespit edilmiştir. Zeytinde rekombinant proteinin karakterizasyonuyla alakalı çok fazla çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı zeytin (Olea europaea L.) tahmini lipoksigenaz (OeLOX) geninin biyoinformatik analizi ve moleküler karakterizasyonudur. Gereçler ve Yöntemler: cDNA dizisi için elimizdeki zeytin cDNA kütüphanelerinden Temmuz “var” yılına ait yaprak kütüphanesindeki“BK2-62” kolonisi kullanıldı. Gen Bankası’nda (NCBI - GenBank) BLASTn ve BLASTx analizleri yapılarak hangi genlere benzediği tespit edildi. Çoğaltma ve klonlama primerleri Primer3 programı ile tasarlanarak biyoinformatik analizler BioEdit ve FinchTV programları ile yapıldı. Klonlama deneyleri başlayan ekspresyon analizleri SDS-PAGE ve Western Blot deneyleri ile tamamlandı. Yaralanma gibi stres koşullarının uygulandığı ve substrat olarak linoleik asit kullanıldığı aktivite deneyleri devam etmektedir. Bulgular: OeLOX’un biyoinformatik analizleri sonucunda; intron içermediği, AT nükleotitleri bakımından zengin, 178 aminoasit (a.a) uzunluğunda protein sentezlediği, a.a kompozisyonu incelendiğinde de serin (ser) ve glisin (gly) a.a’leri bakımından zengin olduğu ve sinyal peptit içermediği tespit edildi. Ekspresyon deneyleri sonucunda yaklaşık 20 kDa büyüklüğünde saf protein belirlendi. Sonuç ve Tartışma: Önceden elimizdeki cDNA dizimiz ile PZR (Polimeraz Zincir Reaksiyon) sonucunda elde ettiğimiz dizimiz arasında farklılıklar tespit edildi. Genin fonksiyonuyla a.a kompozisyonu paralellik göstermektedir. Biyoinformatik analizler ve ekspresyon çalışmaları tahmini OeLOX geninin karakterizasyonu için başlangıç oluşturmaktadır. Zeytinde bu genin çalışılması yaralanma gibi stres koşullarının rolü için önemlidir. Anahtar Kelimeler: Zeytin, Olea europaea L., Lipoksigenaz geni (OeLOX), Biyoinformatik Analiz Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından 110O108 no’lu proje ile desteklenmiştir. 41 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB11 Ketencik [Camelina sativa (L.) Crantz]’de Kallus ve Sürgün Oluşumuna Eksplant Kaynakları ve Hormon Kombinasyonlarının Etkileri Merve Göre, Orhan Kurt Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, T. B. B., 55139 Atakum, SAMSUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Ketencik [Camelina sativa (L.) Crantz], Brassicaceae familyası içinde yer alan bir türdür. Kallus oluşumu ve bitki rejenerasyonunda genotipler arasındaki farklılık, bitki bünyesindeki hormon seviyesindeki farklılıkla ilgili olabilmektedir. Doku kültürü ile tarımsal özellikler arasındaki ilişkinin bilinmesi doku kültürüne iyi tepki veren genotiplerin belirlenmesini ve kalluslarından meydana gelecek rejenerasyonu kontrol eden genlerin çalışılmasını kolaylaştıracaktır. Bu düşünceden hareketle ketencik bitkisinden alınan eksplantlardan kallus oluşumunu ve kalluslardan sağlıklı bitkileri elde etmeyi sağlayan bir sistemi geliştirmek ve bu sistemi daha sonra yapılacak araştırmalarda kullanmak amacıyla bu araştırma yapılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma; Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü Biyoteknoloji Laboratuvarında yürütülmüştür. Araştırmada bitki materyali olarak Vniimk-17 ve Ames-26686 ketencik çeşitleri, besi ortamı olarak MS+0.5 mg/l BAP, MS+1 g/l BAP, MS+0.5 g/l NAA, MS+1 g/l NAA, MS+0.5 g/l BAP+0.5 g/l NAA, MS+0.5 g/l BAP+1 g/l NAA, MS+1 g/l BAP+0.5 g/l NAA ve MS+1 g/l BAP+1 g/l NAA besi ortamı ve eksplant kaynağı olarak Kök, 1.Boğumarası, 2.Boğumarası, I. Yaprak ve 2.Yaprak kullanılmıştır. Bulgular: Araştırma sonucu her iki çeşitte en fazla sayıda kallus oluşumu kök eksplantından, en az sayıda kallus II. Yaprak eksplantından elde edilmiştir. Her iki çeşitte de en fazla sayıda kallus oluşumu MS+1,0 mg/l BAP+1,0 mg/l NAA besi ortamında elde edilmiştir. Çeşit, eksplant kaynağı ve besi ortamı interaksiyonunda; en fazla sayıda kallus her iki çeşitte de kök eksplantının bütün besi ortamlarında elde edilmiştir. Ames-26686 çeşidinde, Vniimk-17 çeşidine göre daha fazla sayıda sürgün oluşumu gözlenmiştir. En fazla sürgün oluşumu her iki çeşitte de 2.Boğumarası eksplantından elde edilmiştir. Her iki çeşitte de MS+0,5 mg/l BAP+0,5 mg/l NAA besi ortamında sürgün oluşumu gözlenmemiştir. En fazla sürgün sayısı Ames-26686 çeşidinde MS+1,0 mg/l NAA besi ortamında, Vniimk-17 çeşidinde ise MS+0,5 mg/l NAA besi ortamında elde edilmiştir. En fazla sürgün sayısı 2.Boğumarası eksplantının MS+1,0 mg/l NAA besi ortamında 53 adet ile Ames-26686 ve 41 adet ile Vniimk-17 çeşidinde elde edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmadan elde edilen bulgulara dayanarak; kallus oluşumu ve sürgün farklılaşması dikkate alındığında çeşit bazında daha avantajlı olan Ames-26686 çeşidinin kullanılmasının, eksplant bazında eksplant kaynağı olarak daha avantajlı olan 2.Boğumarası eksplantının kullanılmasının, kallus oluşum ortamı olarak MS+1,0 mg/l BAP+1,0 mg/l NAA besi ortamının, sürgün gelişim ortamı olarak MS+0,5 mg/l NAA veya MS+1,0 mg/l NAA besi ortamının yapılacak çalışmalarda kullanılmasının daha uygun olacağı sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ketencik, Eksplant, Hormon, Kallus, Sürgün Bu çalışma Ondokuz Mayıs Üniversitesi PYO.ZRT.1904.012.’nolu Proje ile ve TUBİTAK Öncelikli Alanlar Birimi tarafından desteklenmiştir. 42 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB12 Crocus speciosus’ un In Vitro Şartlarda Çoğaltımı Elif Kaya Şahin1, Deryanur Dinçer2, Mustafa Var3 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, TRABZON Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, RİZE 3 Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, TRABZON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Bu çalışmada Iridaceae familyasına mensup Crocus cinsine ait Crocus speciosus’un in vitro koşullarda etkili bir vejetatif çoğaltma ortamının geliştirilmesi amaçlanmıştır. Böylelikle bu türlerin üretiminin hızlandırılması, kitlesel üretime geçilmesi için üreticilere ışık tutulması, park bahçelerimize kazandırılması, ilaç ve besin sanayisi için hammadde temin edilmesi hedeflenmiştir. Literatürlere bakıldığında Crocus’ ların doku kültürü ile üretiminde başarı elde edilen besi ortamlarında, bitki büyüme düzenleyicileri olarak genellikle BAP, NAA, 2,4-D kullanıldığı görülmüştür. Allan 1991, doku kültürü çalışmalarında başarının temelinde uygun bir yüzey sterilizasyonu olması gerektiğini ve yüzey sterilizasyonunda kullanılan dezenfektanın konsantrasyonu ve sterilizasyon süresi, eksplantın canlılığını ve rejenerasyon kapasitesini önemli derecede etkilediğini belirtmiştir. Haspolat, 2011’ de Crocus kormlarının in vitro çalışmalarında kontaminasyonun en önemli sorun olduğunu ve enfeksiyon olmadan yaşayabilen dokularda bir süre sonra içsel kontaminasyonlar nedeniyle kayıplar olduğunu belirtmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada doku kültürü üretim yöntemlerinden organ kültürü kullanılmıştır. Bitkinin çoğalabilme özelliğine sahip çeşitli dokuları materyal olarak kullanılmıştır. Besi ortamı olarak MS (Murashige ve Skoog) ortamı kullanılmış, BA+IBA, BA+Kinetin ve BA+NAA doz ve kombinasyonlarını içeren MS besin ortamında kültüre alınmışlardır. Kültürler 16 saat aydınlık 8 saat karanlık fotoperyodik koşullarda, 23 C sıcaklıkta ve % 70 nem ile iklim dolabında tutulmuştur. Bulgular: 3 mg/l BA+1 mg/l Kinetin doz ve kombinasyonu denenmiş ancak başarı elde edilememiştir. BA+IBA’ nın 3 farklı doz kombinasyonlarından sadece 3 mg/l BAP+ 1,5 mg/l IBA doz kombinasyonunda sürgün gelişimi gözlenmiştir. BA+NAA’ nın 11 farklı doz kombinasyonlarından 9 farklı doz ve kombinasyonda gelişim görülmüştür. Sonuç ve Tartışma: Literatürler incelendiğince Crocus türlerinin doku kültürü yöntemiyle üretim çalışmalarında genellikle MS temel besin ortamının kullanıldığı, sitokinin olarak ise genellikle BAP’ ın kullanıldığı ve bazı oksinlerle kombinasyonları sonucunda bu ortamlarda, başarı elde edildiği görülmektedir. Bu çalışmada da ortaya konulan bulgular ışığında BAP dozlarının bazı oksinlerle kombinasyonlarında MS ortamında başarılı olduğu gözlemlenmiştir ki buda literatürlerle paralellik göstermiştir.Bu çalışmadaen yüksek korm ve sürgün gelişimi 0,5mg BA+5mg NAA doz ve kombinasyonlarının eklendiği MS ortamında elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Crocus speciosus, in vitro, korm, doku kültürü 43 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB13 Bitkilerde Proantosiyanidinlerin Polimerleşmesi Seyit Yuzuak1, De-Yu Xie1 1 North Carolina State University, The Department of Plant and Microbial Biology, North Carolina/USA Sorumlu yazar e-posta:[email protected] Giriş: Proantosiyanidinler (PAs) birçok bitkinin tohumlarında, gövde kabuklarında, yapraklarında ve meyvelerinde sentez edilmektedir. Bu metabolitler epikateşin ve kateşin gibi flavan-3-ol moleküllerinin polimerleşmesinden meydana gelen oligomer ya da polimer flavanoidler olup, yüksek oranda gösterdikleri yapısal farklılıklar ile karakterize edilmişlerdir. Son on yılda, proantosiyanidinlerin patojenlere ve radyasyon kaynaklı zararlara karşı bitkilere direnç kazandırdığı, bitkisel gıda ürünlerine acımsı ve keskin bir tat verdiği, ayrıca bu metabolitlerin polimerleşmemiş monomer ünitelerinin güçlü antioksidantlar olduğu ve bu özelliğiyle insan sağlığı açısından alzheimer, kanser ve kardiyovasküler gibi hastalıkları önlediği ortaya çıkarılmıştır. Bugüne kadar, proantosiyanidinlerin bitkilerde metabolik olarak fenilalaninden lökoantosiyanidinlere ve son olarak flavon-3-ol monomer ünitelerine kadar nasıl sentezlendiği hakkında çok yoğun ve geniş bir bilgi elde edilmesine rağmen, proantosiyanidinlerin polimerleşme mekanizması hala tamamıyle bilinmemektedir. Bu polimerleşmenin hücre içinde enzimatik bir aktivite ile ya da kimyasal olarak katalizlenen bir mekanizma olup olmadığı son yirmi yıldır cevaplanmayı bekleyen önemli bir soru olarak kalmıştır. Burdaki çalışmamızda, proantosiyanidin monomerlerinin enzimatik bir aktivite ile birbirine bağlanıp polimerleştiğini önermiş olup, transgenik antosiyanin üreten kırmızı tütün hücrelerinin proantosiyanidinlerin polimerleşmesini katalizleyen enzim(ler)i ifade ettiğini varsaymaktayız. Gereçler ve Yöntemler: Lökoantosiyanidinlerden flavon-3-ol sentezine kadar LAR (Leucoanthocyanidin reductase) ve ANR (Anthocyanidin reductase) olmak üzere iki farklı metabolik yolun keşfedilmesi bizlere antosiyanin üreten kırmızı tütün hücrelerini in vitro bir model sistem olarak hazırlayıp kullanmamıza olanak tanımıştır. Bu in vitro sistem aracılığıyla proantosiyanidinler metabolik bir mühendislik ile üretilmekte ve bu moleküllerin polimerleşmesinde rol oynadığını varsaydığımız protein ve gen(ler)in tanımlanması ve aday protein(ler)in inkübasyon ürünlerinin analizleri yapılabilmektedir. Proteinleri karakterize etmek için saflaştırma, ayırma, damıtma ve sekanslama teknikleri, ve aday gen(ler)i tanımlayabilmek için de klonlama teknikleri kullanılırken, enzimatik inkübasyon ürünlerinin ve metabolitlerin analizi için de kromotoğrafik yöntemler kullanılmıştır. Bulgular: In vitro model sistemimizde transgenik kırmızı tütün hücrelerinden elde edilen total protein ekstratlarının kateşin ve epikateşini substrat olarak kullanıp proantosiyanidin benzeri yeni bileşikleri üretebildiği, ayrıca bu inkübasyonda aktivite gösteren enzim(ler)in yüksek sıcaklığa karşı dirençli olup aktivitelerini kaybetmedikleri gözlemlenmiştir. Transgenik kırmızı tütün hücreleri ile transgenik olmayan yeşil tütün hücrelerinden elde edilen total ve kısmi saflaştırılmış proteinlerin farklı profillere sahip olduğu da belirlenmiştir. Ayrica, amino asit sekans analizleri bu mekanizmada rol alan enzim(ler)in yüksek olasılıkla bitki polyphenol oksidaz enzim ailesine ait olduğunu kısmen kanıtlamıştır. Sonuç ve Tartışma: Elde edilen biyokimyasal bulgular ile kimyasal analizler ışığında, transgenik kırmızı tütün hücrelerinin proantosiyanidinlerin polimerleşmesini katalizleyen enzim(ler)in genlerini ifade ettiği sonucuna varılmış olup, bu enzim(ler)in ilgili mekanizmadaki belirlenen fonksiyonu, varsayımımızı doğrular niteliktedir. Ancak, enzim saflaştırma ve karakterizasyon çalışmaları ve ayrıca klonlanan aday genlere ait cDNA`ların in vitro ifade edilmesi ve fonksiyon analizleri halen devam etmekte olduğundan, amacımız doğrultusunda kesin ve net bir sonuca henüz varılmamıştır. Bu ve benzer aktivite gösteren enzim(ler)in keşfi, öncelikle bu grup polifenolik bileşiklerin metabolizmasına ait bilgi ve tecrübelerimizi artıracak, bizlere bu metabolitler ile ilgili mühendislik manipülasyon olanaklarını kazandıracak ve tarım bitkilerinde eser miktarda sentezlenen bu bileşiklerin istenilen oranda ve nitelikte üretilmesi sağlanarak, insanların ihtiyaç duyduğu yüksek antioksidan içerikli tarımsal gıda gereksinimini önemli ölçüde karşılayacaktır. Anahtar Kelimeler: Antosiyanin Redüktaz, Polimerleşme, Proantosiyanidinler 44 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB14 Endemik Verbascum alyssifolium’da ISSR-PCR Optimizasyonu Muhip Hilooğlu1, Emel Sözen1, Ali Kandemir2 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, ESKİŞEHİR Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 24100, ERZİNCAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Verbascum alyssifolium Boiss (Scrophulariaceae), Erzincan yöresinde dar yayılış alanına sahip endemik bitki türlerindendir. Bilinen 3 farklı lokalitesi bulunmaktadır. Tür, Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabında Veri Yetersiz (DD) olarak kaydedilmiştir. Bu türe dair morfolojik ve anatomik özelliklerin belirlenmesi dışında bugüne kadar yapılmış herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Popülasyonların değişen çevre şartlarında varlıklarını sürdürebilmeleri tamamen sahip oldukları genetik çeşitliliğe bağlıdır. Nadir ve tehlike altındaki türler için koruma stratejilerinin geliştirilmesinde türlerin genetik çeşitlilik değerlerinin saptanması bu nedenle oldukça önemlidir. Bu çalışma kapsamında Verbascum alyssifolium’a ait DNA örnekleri ile ISSR-PCR optimizasyonu yapılarak türün genetik çeşitlilik seviyelerini belirlemek için kullanılacak olası ISSR primerlerinin saptanması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntem: Bitki örneklerine ait DNA’nın izolasyonu için 2XCTAB yöntemi kullanıldı. Bitki örneklerinden elde edilen DNA’ların miktar ve saflık dereceleri Nanodrop Spektrofotometre cihazında 260/280 nm dalga boylarında okunarak tespit edildi. Ayrıca DNA örneklerinin kalitesi ve genomik DNA bantı oluşum durumları %0,8’lik agaroz jelde yürütülerek de belirlendi. PCR için her populasyonu temsilen 1 birey seçilmiş ve bu bireyler ile PCR kurulmuştur. PCR optimizasyonu sırasında sıcaklık, MgCl2, primer ve kalıp DNA'nın farklı miktarları denenmiş ve en uygun koşullar bulunmaya çalışılmıştır. MgCl2 için 1-3 µl, kalıp DNA için ve 1-5 µl (2-10 ng), dNTP için 1-4 µl ve 2,5mM’lık ISSR primerleri için de 1-4 µl arasında değerler denenmiştir. PCR prosedürü; 94 °C’de 4 dk. 1 döngü ön denatürasyon, 45 döngü 94 °C’de 45 sn. denatürasyon, 40-64 °C’de 45 sn. primer bağlanma, 72 °C’de 90 sn. uzama, 72 °C’de 7 dk. 1 döngü son uzama ve 4 °C’de bekleme basamaklarından oluşmaktadır. PCR ürünleri yatay jel elektroforezi (Thermo, Midicell Promo) ile %1.4'lik agaroz jel üzerinde 90V'ta 80dk yürütülmüştür ve dijital olarak görüntülenmiştir. Bant büyüklüklerinin belirlenmesi amacıyla 100 bp plus'lık DNA ladder (Fermentas) kullanılmıştır. Bulgular: DNA izolasyonu sonucu türün 3 populasyonunu temsilen seçilen bireylerden elde edilen DNA miktarları sırasıyla μl’de 112-134-76 ng’dır. Çalışmada toplam 44 ISSR primeri denenmiş, kalıp DNA, MgCl2 ve dNTP optimizasyonu sonrasında her iki türde de polimorfik ve tekrarlanabilir bantlar oluşturan 20 primer saptanmıştır. Bunlar; GAG(CAA)5, (CAG)5, VHV(GT)7G, (GA)8YC, (AG)8G, (GA)8T, (AC)8YT, (AG)8T, (AG)8C ,(AC)8C ,(AC)8G, DD(CGA)5 ,(AG)8YT, (GA)8C, (GGGTG)3, (TC)8C, (TC)8G, (CA)8RC, (AGT)6, (CCG)6 primerleridir. Bu primerler için optimize edilen kalıp, MgCl2 ve dNTP konsantrasyonları sırasıyla 10ng, 2mM ve 2,5 µM olarak bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Yapılan deneyler sonucunda Verbascum alyssifolium türü için denenen 44 adet ISSR primerinden 20 tanesinin kaliteli ve tekrarlanabilir bant verdiği, diğer primerlerin ise iyi çalışmadığı, polimorfik bantlar üretmediği ve genetik çeşitlilik seviyelerinin belirlenmesinde kullanılmayacağı gözlemlenmiştir. Bu çalışma sonucunda elde edilen PCR optimizasyon sonuçları ve belirlenen primerler, Verbascum alyssifolium’un genetik çeşitlilik seviyesinin belirlenmesine yönelik çalışmalarda yol gösterici olacaktır. Anahtar Kelimeler: Verbascum alyssifolium, Endemik, Genetik çeşitlilik, ISSR-PCR optimizasyonu Teşekkür: Bu çalışma Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu Başkanlığı tarafından (Proje No: 1409F389) desteklenmiştir. 45 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB16 In Vitro Koşullarda Üretilen Serapias vomeracea Tuberlerinin Glukomannan İçeriklerinin Belirlenmesi Ersan Bektaş1, Atalay Sökmen2 1 Giresun Universitesi, Espiye Meslek Yüksekokulu, Espiye, GİRESUN 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Salep, yumrulu orkidelerden elde edilir. Önceleri değişik amaçlarla ilaç yapımında kullanılan salep günümüzde daha çok gıda katkısı olarak değerlendirilmektedir. Salep üretiminde kullanılan orkidelerin yapılarında glukomannanlar (%7-61), nişasta (%1-36), şekerler (%2-3) ve azotlu maddeler (%0,5-1) bulunur. Salebin etken maddesi glukomannanlardır (Sezik, 1984). Bu orkidelerin tuberlerinin kontrolsüz ve aşırı toplanması ve tohumlarının olgunlaşmasına fırsat vermeden bitkilerin sökülmesi, bu türlerin sayılarında azalmaya ve hatta bazılarının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Bu türlerin tarımının yapılamaması ve vejetatif olarak çoğaltılamamaları, var olanı sökmek yerine bitkiyi üretmeye yönelik hızlı ve kontrollü çoğaltım yöntemlerinin geliştirilerek kullanılmasını zorunlu hale getirmektedir. Doku kültürü teknikleri kullanılarak bitki üretilmesi, birçok bitki türünde olduğu gibi orkidelerin de hızlı ve çok miktarda çoğaltılabilmesine olanak sağlamaktadır. Gereçler ve Yöntemler: Kültürlerin başlatılmasında, olgun tohumlar eksplant olarak kullanılmıştır. Tohumların yüzey sterilizasyonları literatürdeki yöntem izlenerek gerçekleştirilmiştir (Bektaş vd, 2013). Steril edilen tohumlar, Orchimax aktif kömürlü besi ortamında çimlendirilmiştir. Çimlenen tohumlardan oluşan protokormlar tuberlerin oluşturulmasında eksplant olarak kullanılmıştır. Çeşitli bitki büyüme düzenleyicilerinin in vitro koşullarda yetiştirilen S. vomeracea tuberlerinin oluşumu ve glukomannan içerikleri üzerine etkileri araştırılmıştır. Bitki büyüme düzenleyicileri olarak, 0,25; 0,5; 1,0 ve 2,0 mg/L derişimlerindeki ZEA, KİN, 2-iP, 6-BA, TDZ, IBA, IAA ve 2,4-D kullanılmıştır. Oluşan fidelerin, 11 ay sonundaki tuber oluşum yüzdeleri ve oluşan tuberlerin glukomannan miktarları belirlenmiştir. Tuber oluşumu gözlenen her ortamdan elde edilen materyallerin glukomannan içerikleri literatürde verilen fenol-sülfürik asit yöntemiyle (Chua vd., 2012) ayrı ayrı belirlenerek, ortamlar arasındaki farklılıklar tespit edilmiştir. Bulgular: Tuberlerin oluşması için gereken süreninin 11 ay olduğu tespit edilmiştir. En yüksek tuber oluşum oranı %57,3’lük değerle 2,0 mg/L ZEA içeren ortamda gözlenmiştir. Bu sonuçlara göre, ZEA’nın özellikle 1,0 ve 2,0 mg/L derişimleri, S. vomeracea’nin tuberlerinin oluşumunda diğer denenen bitki büyüme düzenleyicilerine göre daha etkilidir. Tuberlerin glukomannan miktarlarına bakıldığında, her bir ortamdan elde edilen miktarlar farklılık göstermiştir. En yüksek glukomannan miktarı %44,6 ile 2,0 mg/L ZEA içeren ortamda oluşan tuberlerden elde edilmiştir. 0,25 ve 0,5 mg/L TDZ ve 1,0 ve 2,0 mg/L ZEA ile desteklenen ortamlarda oluşan tuberlerin içerdiği glukomannan miktarları, doğal ortamlardan alınan örneklerden daha yüksek bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bizim çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuçlara benzer olarak, Pedroso ve Pais (1992), MS ortamında Orchis papilionacea L. türünde tuber (minituber) oluşumunu araştırmış ve sonuç olarak ortama eklenen ZEA’nın, tuber oluşumunda en etkili bitki büyüme düzenleyicisi olduğunu belirlemişlerdir. Çalışmamızdan elde edilen sonuçlardan, tuber oluşumunda, sitokinilerin (özellikle ZEA ve TDZ) oksinlerden daha verimli olduğu görülmüştür. Literatürde de sitokinilerin ve giberellinlerin tuber oluşumunu düzenleyen en önemli kimyasallar olduğuna dair bilgiler mevcuttur (Jackson, 1999; Sarkar, 2008). Giberellinlerin tuber oluşumunu inhibe ettiği, sitokininlerin ise teşvik ettiği bildirilmiştir (Vreugdenhil ve Sergeeva, 1999; Fernie ve Willmitzer, 2001). Çalışmamızda, sitokinin grubu bitki büyüme düzenleyicileriyle (özellikle ZEA ve TDZ) desteklenen ortamlarda oluşan tuberlerin içerdikleri glukomannan miktarlarının yüksek olduğu gözlenmiştir. Bu duruma sitokininlerin tuber oluşumundaki olumlu etkileri bilinmektedir (Chang ve Chang, 2000; Fernie ve Willmitzer, 2001; Sarkar, 2008). Anahtar Kelimeler: Serapias vomeracea, Glukomannan, In vitro 46 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB17 Lallemantia iberica (Bieb.)’ nın Doku Kültürü Teknikleri İle Çoğaltılması Fethi Ahmet Özdemir1, Süleyman Doğan, Mehmet Uğur Yıldırım2, Khalid Mahmood Khawar2 Bartın Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, BARTIN 2 Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Lallemantia iberica, (Bieb.) Türkiye’de bulunan önemli bir tıbbi ve aromatik bitki olup, biyolojik olarak bir çok aktif bileşen içermektedir. Bu çalışmada, L. iberica bitkisinin in vitro koşullarda mikroçoğaltım protokolünün geliştirilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada in vitro koşullarda çimlendirilen L. İberica tohumlarının gelişmesi ile oluşan, 10 günlük fideciklerden alınmış kotiledon boğumu, kotiledon yaprağı, kotiledon yaprak sapı ve hipokotil eksplantları kullanılmıştır. Eksplantlar 0.50, 1 mg/L BAP+ 0, 0.01, 0.02 mg/L NAA (6 kombinasyon) içeren %3 sakkaroz ve % 0.65 agar ihtiva eden MS ortamında, kültüre alınmıştır. Kallus oluşum yüzdesi, sürgün oluşum yüzdesi ve eksplant başına düşen sürgün sayısı ile ilgili veriler 28 gün sonra değerlendirilmiştir. Rejenere olmuş sürgünler 1 mg/L IBA içeren MS besin ortamında köklendirilmiştir. Bulgular: Çalışma sonucunda; kallus oluşum yüzdesi, sürgün oluşum yüzdesi ve eksplant başına düşen sürgün sayısı için kullanılan BAP-NAA konsantrasyonlarının etkili olduğu tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre kallus oluşum oranı % 15.33 - 60.67 arasında değişmiştir. Maksimum kallus oluşumu 0.50 mg/L BAP+0.02 mg/L NAA içeren besin ortamında gözlenmiştir. Maksimum sürgün rejenerasyonu (%100) 0.50 mg/L BAP içeren MS ortamında gözlenmiş olup, bunu 0.50 mg/L BAP+0.01 mg/L NAA içeren MS besin ortamı takip etmiştir. Ortamda bulunan ve miktarı arttırılan NAA nın sürgün gelişimi üzerinde olumsuz etkisi olduğu görülmüş olup, en fazla NAA içeren MS besin ortamında sürgün gelişiminde olumsuz yönde belirgin etkiler gözlemlenmiştir. Sağlıklı gelişen sürgünler aseptik koşullarda izole ederek 1 mg/L IBA içeren MS ortamında köklendirilmiştir. Köklendirilmiş bitkilerin dış şartlara uyumunu sağlamak amacıyla torf içeren saksılara şaşırtılmıştır. Bu çalışmada kullanılmış diğer eksplantlarda kallus oluşumu veya sürgün oluşumu bakımından olumlu sonuçlar elde edilememiştir. Sonuç ve Tartışma: L. iberica’ nın in vitro mikroçoğaltılmasına yönelik yapılmış bu çalışma ilk olma niteliği taşımaktadır. Bu çalışma ile bitkinin mikroçoğaltılmasına ilişkin alternatif bir çoğaltım prosedürü geliştirilmiştir. Ayrıca, belirlenmiş in vitro protokol kullanılarak bitki ile ilgili genetik, biyokimyasal, fizyolojik ve sekonder metabolitlerin üretimine yönelik çalışmalar için, mevsimsel varyasyonlardan, mikroorganizmalardan ari bitkisel materyal sağlanabilmesi mümkün olabilecektir. Anahtar Kelimeler: Lallemantia iberica, In vitro çoğaltım, BAP, NAA 47 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU BMB18 Kanola İçeren Yem ve Gıda Hammaddelerinin GDO Tarama Analizi Açısından Değerlendirilmesi Ezgi Yağmur1, Aynur Zeyrek1 Edge Gıda Yem Çevre Sağ. Analiz ve Lab. Hiz. Ar-Ge ve Dan. Hiz. San. Ve Tic. Ltd. Şti., İZMİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)” dünyada en çok tartışılan teknolojik gelişmelerden biri olup, modern biyoteknolojik yöntemler kullanılmak suretiyle gen aktarılarak elde edilmiş insan dışındaki canlı organizmayı ifade etmektedir. Hem hayvan yemi hem de insan gıdalarının önemli bir hammaddesi olması sebebiyle, bitkilerde bu uygulama büyük bir önem taşımaktadır. Transgenik bitkiler ile herbisitlere, böceklere ve viral hastalıklara dayanıklılık sağlanarak tarımsal üretimde daha yüksek verimin alınması, ürünün tadı ve görünümünün değiştirilebilmesi, besin değerinin arttırılabilmesi, taşıma ve depolamaya uygunluğunun sağlanması amaçlanmaktadır. Diğer taraftan, aktarılan transgenlerin ürünün besinsel özelliğini değiştirebileceği, insanlarda alerjik ve toksik etkiler yaratabileceği, antibiyotiklere karşı dirençlilik kazanılabileceği, türler arası gen kaçışı ile ekosistemde risk oluşturabileceği kaygıları vardır. Dünyada ekimi yapılan transgenik bitkiler içinde en büyük pay soya, mısır, pamuk ve kanola (kolza)ya ait olup, ekimi yapılan transgenik bitkilerin yaklaşık olarak %9 'unu kanola oluşturmaktadır. Ülkemizde rapiska, rapitsa, kolza isimleriyle de bilinen kanola, kışlık ve yazlık olmak üzere iki fizyolojik döneme sahip bir yağ bitkisidir. Kanola, tanesinde bulunan %38-50 yağ ve %16-24 protein ile önemli bir bitkidir. International Service for the Acquisition of Agri-Biotech Applications (ISAAA) verilerine göre, kanola bitkisine ait 36 GD tipi (Brassica napus 32 GM events, Brassica rapa 4 GM events) bulunmaktadır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamızda, 2012-2014 yılları arasında, 55 adet kanola içeren yem ve gıda hammaddeleri örneklerinde Real Time PCR cihazı ile GDO Tarama ( CaMV 35S Promotör, NOS Terminatör, FMV 35S Promotör) analizi yapılmıştır. DNA izolasyon yönteminde kit (Biotecon foodproof® Sample Preparation Kit ) metodu kullanılmıştır. İzolasyonu yapılan örneklerin nanofotometre cihazında DNA ölçümleri yapılarak, saflık ve konsantrasyonları belirlenmiştir. GDO Tarama analizi için Biotecon foodproof® GMO Screening Kit 5’ Nuclease tarama kiti kullanılmıştır. Bulgular: Roche Light Cycler 480 II Real Time PCR cihazı ile GDO Tarama analizi gerçekleştirilen 55 örneğin 13 adedinde (%23,6) GDO tespit edilmiştir. 13 örnekten 3'ü (%5,45) CaMV 35S Promotör, NOS Terminatör, FMV 35S Promotör bölgelerinde; 10'u (%18,15) ise sadece FMV 35S Promotör bölgesinde pozitif sonuç vermiştir. Sonuç ve Tartışma: Ülkemizde Biyogüvenlik Kanunu kapsamında genetiği değiştirilmiş hayvan ve bitkilerin üretimi yasaktır. Ancak Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanan genetiği değiştirilmiş bitkiler, ithal edilip, piyasaya sürülebilir. Günümüzde sadece GDO’lu yemler için kullanım amaçlarına uygun olarak izin verilmektedir ve bu yemler için %0,9 etiketleme eşik değeri bulunmakta ve bu değer üzerindeki yemlerin etiketlenme zorunluluğu bulunmaktadır. Şu an için kanola bitkisine ait GD tipleri ülkemizde onaysız genlerdir. Bunun için üründe kalitatif olarak GDO tarama analizinin yapılması yanında tip belirleme ve miktar analizlerinin de yapılması büyük önem taşımaktadır ve Biyogüvenlik Kurulu kararları sürekli takip edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Genetiği değiştirilmiş organizma (GDO), Kanola, Real Time PCR, GDO Tarama analizi 48 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU MAF1 Vincetoxicum (Apocynaceae-Asclepiadoideae) Cinsinde Çiçek ve Polen Morfolojisinin Önemi Seher Güven1, Serdar Makbul1, Kamil Coşkunçelebi2 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Vincetoxicum Wolf (Apocynaceae-Asclepiadoideae) cinsi ülkemizde 10 takson ile temsil edilmektedir. Bu çalışmada ülkemizde yayılış gösteren bu taksonların çiçek ve polen morfolojisi detaylı şekilde incelenerek elde edilen bulgular taksonomik bakımdan değerlendirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini, Vincetoxicum cinsinin biyosistematik özelliklerinin incelendiği bir proje kapsamında toplanan ve %70’lik alkolde stok edilmiş bitki örnekleri oluşturmaktadır. Çiçek ve polen özellikleri streo binoküler, ışık mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu altında çekilen fotoğraflar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler kümeleme analizi yöntemlerinden biri olan UPGMA ile de değerlendirilmiştir. Bulgular: İncelenen taksonların çiçekleri Asclepiadoideae alt familyası için karakteristik olan korona, ginostegiyum ve polinaryum yapılarına sahiptir. Pentamer olan çiçekte koronanın staminal veya interstaminal segmentlerden, ginostegiumun ise adrokeum ve ginekeumun birleşiminden oluştuğu görülmüştür. Çiçeklerde her biri çok sayıda polen hücresinden oluşan 10 adet polinyum tespit edilmiştir. İncelenen taksonlara ait polinyumlar ovat, obovat, klavat veya eliptik şeklinde olup taşıyıcı kollara uçtan bağlanmıştır. İnaperturat polenlerden oluşan polinyum yüzeyi tektat-perforat, gemmat ve rugulat süslere sahiptir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren tüm Vincetoxicum taksonlarının çiçek ve polen morfolojisi detaylı olarak ilk kez incelenmiştir. Yapılan incelemelerde çiçeğe ait korolla rengi ve tüylülük durumu, korona özellikleri, ginostegiyum boyutu ile polene ait korpuskulumun şekli ve büyüklüğü, taşıyıcı kolların uzunluğu, polinyumun şekli ve boyutu ile polen yüzey ornemantasyonu gibi karakterlerin incelenen Vincetoxicum taksonlarının ayrılmasında etkili olduğu bulunmuştur. Elde edilen bulgular ile Vincetoxicum cinsinde çiçek ve polen morfolojisine ait karakterlerin önemleri belirlenmiş ve bu karakterlerin cinsin taksonomik problemlerinin çözümünde önemli katkılar sağladığı tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Çiçek, Morfoloji, Polinyum, Taramalı Elektron Mikroskobu, Vincetoxicum. Teşekkür: Bu çalışma RTEÜ-BAP (Proje No: 2013.102.03.1) desteğiyle gerçekleştirilmiştir 49 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU MAF2 Hypericum Cinsi Origanifolia Seksiyonuna Ait Türlerin Morfolojik Karakterizasyonu Elçin Görgülü1, Özlem Özbek2, Şinasi Yıldırımlı1 1 Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANKARA Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇORUM Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Hypericum (Kantaron) cinsi dünyada 460-500 kadar türü kapsar. Türkiye’de 80 tür, 11 alttür, altı varyete; 34 endemik tür (% 42,5), yedi endemik alttür ve üç endemik varyete olmak üzere 44 endemik takson (% 55) ile temsil edilir. Bu cinsin en çok bilinen türü olan H. perforatum L. içerdiği biyolojik aktif bileşenler sayesinde tıbbi özelliklere sahiptir. Anadolu’da da yüzyıllardan beri geleneksel tedavide kullanılan Hypericum türleri bulunmaktadır. Ülkemize endemik olan Origanifolia seksiyonuna ait türlerde de aktif bileşenler ve tıbbi etkileri rapor edilmiştir. Yapılan literatür çalışmalarında bu seksiyona ait kapsamlı bir taksonomik çalışmaya rastlanmamıştır. Taksonlar arasındaki sistematik problemler henüz çözümlenememiştir. Bu çalışmada Türkiye florasında bulunan Hypericum cinsi Origanifolia seksiyonuna ait dört tür (Hypericum origanifolium Willid., Hypericum aviculariifolium Jaub&Spach, Hypericum salsugineum Robson & Hub. Mor ve Hypericum imbricatum Poulter) üzerindeki sistematik karmaşaların çözümlenmesine ve türlerin doğru teşhisini sağlamak için revizyon ve popülasyon düzeyinde morfolojik karakterizasyon yapılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: “Türkiye Florası”nın (Davis, 1967) 2. cildinde Hypericum cinsine ait verilen kayıtlara ek olarak herbaryum ve flora verilerinden elde edilen bilgiler doğrultusunda örnek toplanacak lokasyonlar belirlendi. Çalışılacak taksonların yaygın olarak bulunduğu, Afyon, Isparta, Konya, Eskişehir, Bursa, Bilecik, Bolu, Nevşehir, Yozgat, Çorum başta olmak üzere tüm Türkiye genelinde arazi çalışmaları 2015 vejetasyon döneminde başlatıldı. Origanifolia seksiyonuna ait türleri temsil eden bireyler bu türlerin bulunduğu lokasyondaki varlıklarını tehlikeye atmamak için maksimum 10 bireyle sınırlı tutularak populasyonu temsil edecek şekilde toplandı. Konya Ermenek’te farklı lokasyonlardan toplanan iki populasyon (L1ve L2) ve Bilecik’te farklı lokasyonlardan toplanan iki populasyon (L4.2 ve L4) olmak üzere toplam dört H. aviculariifolium populasyonu bireyleri üzerinde bitki uzunluğu (BU), dal sayısı (DS) ve çiçek sayısı (ÇS); her bireyden alınan 10’ar yaprak üzerinde yaprak uzunluğu (YU), yaprak genişliği (YG) morfolojik karakterleri açısından morfolojik ölçümler yapıldı. Ayrıca yaprak morfolojisi ve türe özgü olan salgı noktalarının dağılımı ile ilgili gözlemler yapıldı. Bulgular: Çalışılan populasyonlara ait toplam 39 örnekten elde edilen morfometrik verilerin ortalama, standart sapma ve varyasyon katsayısı (CV) değerleri hesaplandı. ÇS (CV: %39,04-103,74) en yüksek varyasyon aralığı gösteren özellik olarak belirlendi. L4 populasyonu en yüksek BU (%40,37), DS (%77,79), ÇS (%103,74), YU (%39,76), YG (%43,11) değerlerini verirken L4.2 populasyonu en düşük BU (%19,64), ÇS (%39,04) ve YU (%11,67) değerlerini verdi. Yaprak şekli lineerden ovata doğru değişkenlik gösterdi. Tüm populasyonlarda salgı noktaları gövde, çiçek ve yapraklarda tespit edildi. Sonuç ve Tartışma: Ön çalışma niteliğindeki bu çalışmanın sonuçlarına göre H. aviculariifolium populasyonları arasında belirgin morfolojik varyasyonlar gözlendi. L4 populasyonu en yüksek değerlerle diğerlerinden ayrıldı. Ülkemiz doğal florasında yetişen Hypericum türlerinin tespit edilmesi ve yok olma tehlikesi altında olan türler için koruma stratejilerinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle elde edilen sonuçlar Hpericum cinsi ile ilgili literatüre önemli katkıda bulunacaktır. Bu çalışma doktora tez çalışmasının bir parçası olup, çalışmalar ilerledikçe daha ayırıcı önem taşıyan karakterler ayrıca ele alınacak ve örnek sayısı artırılarak devam ettirilecektir. Anahtar Kelimeler: Hypericum, Kantaron, morfolojik varyasyon, varyasyon katsayısı 50 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU MAF3 Mikromorfolojik Karakterlerin Epilobium L. (Onagraceae) Cinsinde Seksiyon Düzeyinde Önemi Seda Okur1, Serdar Makbul2, Kamil Coşkunçelebi3, Mutlu Gültepe4 Recep Tayyip Erdoğan Üniv., Pazar MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, RİZE 2 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE 3 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON 4 Giresun Üniv., Bulancak Kadir Karabaş Uyg. Bil. YO, Bitkisel Üretim ve Teknolojileri Böl. GİRESUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren Epilobium L. taksonları tohum ve polen mikromorfolojisi yönünden incelenerek elde edilen veriler taksonomik yönden değerlendirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalini, Epilobium cinsinin Türkiye revizyonu konulu proje kapsamında toplanan örnekler oluşturmaktadır. Toplanan bitkilerden alınan olgun tohumlar ve çiçekler iyice kurutulduktan sonra uygun şartlarda zarflar içerisinde numaralandırılarak muhafaza edilmiştir. Mikromorfolojik çalışmalarda tohum ve polen örnekleri ışık (LM) ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) altında incelenmiştir. Bulgular: LM ve SEM altında incelenen 26 Epilobium taksonuna ait tohum ve polenlerin mikromorfolojik özellikleri ortaya konmuştur. Tespit edilen bu özelliklerin cinsin ülkemiz türleri üzerindeki biyosistematik değeri kapsamlı şekilde değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler tohumların şekli ile yüzey özellikleri, polenlerin tipi, şekli ve yüzey süslemelerinin hem seksiyon hem de tür düzeyinde önemli olduğunu ortaya koymuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada Türkiye’de yayılış gösteren 26 Epilobium taksonuna ait tohum ve polen morfolojisinin taksonomik önemi ilk kez değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular tohum ve polen morfolojik özelliklerinin cins içerisinde hem Chamaenerion Tausch. ve Epilobium L. seksiyonlarının hem de bu seksiyonlarda tür düzeyinde temsil edilen yakın taksonların ayrımında önemli taksonomik katkılar sağladığını göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Chamaenerion, Epilobium, mikromorfoloji, SEM, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK (113Z782) tarafından desteklenmiştir. 51 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU MAF4 Batı Anadolu’da Doğal Yayılışa Sahip Bazı Biryofit Türlerinin Peyzaj Özelliklerinin Araştırılması Mesut Kırmacı, Fulya Filiz, Uğur Çatak, M. Evrim Demir Adnan Menderes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, AYDIN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Biryofit terimi birbirleri ile yakın ilişkili ve benzer özelliklere sahip 3 bitki grubu; karayosunları (Bryophyta), ciğerotları (Hepaticophyta) ve boynuzsu otlar (Anthoceratophyta) için kullanılır. Yaşayan en ilkel bitkiler olan biryofitler, yaklaşık 20.000 taksonla dünya üzerinde tohumlu bitkilerden sonra en yüksek temsil oranına sahiptirler. Ülkemizden ilk karayosunu kaydının verildiği 1829 (Miller, 1829) yılından günümüze kadar yaklaşık 800 karayosunu, 180 ciğerotu ve 4 boynuzsu ot kayıt edilmiştir. Yakın bölge floraları ile karşılaştırıldığında bu sayının iyimser bir tahminle 1200’lere çıkması beklenmektedir. Bu yüksek biyoçeşitlilik beraberinde yararlanmayı getirmektedir. Bildiğimiz kadarıyla 4000 yıl önce kesici aletlerin (taşların) etrafının sarılmasıyla başlayan bu kullanım, bugün son derece çeşitlenmiştir (medikal, süsleme, dekorasyon, yakıt vb.). Bu çalışmada batı Anadolu’da yaygın bulunan bazı biryofitlerin peyzaja uygunluğu ortaya konulacaktır. Gereçler ve Yöntemler: çalışma peyzaja uygun biryofitlerin belirlenmesi ve bunların üretilmesi olarak iki kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda arazi çalışmalarıyla biryofitler belirlenip toplanacak, arazi fotoğrafları çekilecek ve laboratuvar ortamında teşhisleri gerçekleştirilecektir. İkinci aramada ise değişik yöntemlerle bunların üretilmesi ve sürdürülebilirliği üzerine çalışılacaktır. Bulgular: Çalışmamızda batı Anadolu’da yayılışa sahip peyzaj özelliği bulunan yaklaşık 20 biryofit taksonu belirlenmiştir. Bunların nerelerde ve ne şekilde kullanılacakları türlere göre listelenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bugün insanoğlu doğadan maksimum yararlanacak şekilde gördüğü her doğal ürünü değerlendirme potansiyelini aramaktadır. Şehirleşmenin beraberinde getirdiği yıkım mevcut doğal alanların daralmasına birçok büyük şehirde yok olmasına neden olmuştur. Bu uzaklaşma beraberinde insanları farklı arayışlara itmiş ve evlerde başlayan bitki bulundurma çeşitlenerek bir iş kolu haline gelmiştir. Bugün peyzaj için harcana paralar milyon dolarlarla ifade edilmektedir. Japonyada Budist tapınaklarında peyzajda geniş bir kullanımı olan biryofitler daha şimdiden gelişmiş ülkelerde pazarını oluşturmuştur. Çalışmamızda en azından bir iki taksonun kullanılabilirliğinin ortaya konulması ülkemiz açısından bir ilk olacaktır. Anahtar Kelimeler: Biryofit, Peyzaj, Batı Anadolu, Türkiye 52 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU MAF5 Anatomik Karakterlerin Scorzonera (Asteraceae) Cinsindeki Taksonomik Önemi Serdar Makbul1, Kamil Coşkunçelebi2, Seda Okur3, Mutlu Gültepe4 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, RİZE 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON 3 Recep Tayyip Erdoğan Üniv., Pazar MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Böl., Pazar, RİZE 4 Giresun Üniv., Bulancak Kadir Karabaş Uyg. Bil. YO, Bitkisel Üretim ve Teknolojileri Böl, GİRESUN Sorumlu Yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren Scorzonera L. taksonlarının kök, gövde ve yaprak anatomileri incelenerek elde edilen veriler taksonomik bakımdan değerlendirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalini, “Scorzonera cinsinin Türkiye revizyonu” projesi kapsamında toplanan ve arazide stok materyali haline dönüştürülen örnekler oluşturmaktadır. Anatomik incelemeler, stok materyallerin kök ve gövdelerinden alınan enine kesitler; yapraklarından ise enine ve yüzeysel kesitler üzerinden gerçekleştirilmiştir. Elde edilen anatomik bulgular fotoğraflanarak aynı zamanda kümeleme analiziyle de değerlendirilmiştir. Bulgular: Bu çalışma ile ülkemiz tüm Scorzonera taksonlarının kök, gövde ve yaprak anatomileri genel ve 25 anatomik karaktere göre detaylı şekilde değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeye göre kökte trakedial elementlerin düzenlenişi, gövdede korteks demetleri, lateks kanalları, salgı hücreleri ile aerenkimanın varlığı ve yaprakta mezofil doku özelliklerinin incelenen Scorzonera taksonlarının ayrılmasında etkili karakterler olduğu bulunmuştur. Ayrıca elde edilen anatomik veriler cinsin Podospermum DC., Pseudopodspermum (Lipsch. et Krasch.) Lipsch. ve Scorzonera L. şeklinde üç altcins altında incelenmesi gerektiğini desteklemektedir. Anatomik verilerin aynı zamanda taksonomik olarak yakın bazı taksonların ayrımında da ilave katkılar sağladığı bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren 59 Scorzonera taksonunun kök, gövde ve yaprak anatomileri bir bütünlük içerisinde ilk kez ortaya konmuştur. Elde edilen bulgular ile hem anatomik verilerin cins içerisindeki önemleri belirlenmiş hem de cinsin taksonomik durumunun açıklığa kavuşturulması yönünde cinsin biyosistematiğine önemli katkılar sağlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Scorzonera, Taksonomi, Türkiye. Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK (109T972) tarafından desteklenmiştir. 53 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU MAF6 Calligonum polygonoides L.’in Odun Anatomisi (Polygonaceae) Funda Erşen Bak1, Derya Cesur2 1 Artvin Çoruh üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, ARTVİN 2 Orman Mühendisi Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Calligonum L. cinsi Polygonaceae familyasında yer almakta ve Türkiye’de doğal tek türü olan Calligonum polygonoides L. ile yayılış göstermektedir. Çalışmamızda bu türün detaylı odun anatomisi özelliklerinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Calligonum polygonoides L. kumlu topraklarda yayılış gösteren çalı formunda bir bitkidir. Çalışmada kullanılan odun materyali Iğdır’dan temin edilmiştir. Generatif ve vejetatif organları taşıyan sürgün örnekleri preslenerek kurutulmuş, herbaryum materyali haline getirilmiştir. Odun materyalinden standart metodlarla alınan kesitler, safranin O ve alcian blue ile boyanıp, entellan kullanılarak devamlı preparat haline getirilmiştir. Odun elemanlarını serbest halde inceleyebilmek için “Schultze” maserasyon yöntemi kullanılmıştır. Trahe teğetsel ve radyal çapları, birim alanda trahe sayısı, trahe geçit çapı, her gruptaki trahe sayısı, trahe çeper kalınlığı, trahe hücre uzunluğu, libriform lif uzunluğu, lif ve lümen genişliği, lif çeper kalınlığı, üniseri ve mültiseri özışını yüksekliği ve genişliği, mm’de özışını sayısı gibi kantitatif anatomik özelliklerin yanında, yıllık halka durumu, trahe gruplaşması, helikal kalınlaşma, perforasyon tablası tipi, vasküler traheitlerin varlığı, boyuna paranşimin konumu, tabakalı yapı gibi kalitatif anatomik özellikleri de tespit edilmiştir. Odun kesitleri DP 73 kamera ataçmanlı Olympus BX53 mikroskop ile fotoğraflanmıştır. Bulgular: Yıllık halkalar belirgin, odun halkalı veya yarı halkalı trahelidir. 1 mm2’de trahe sayısı 30 (1744)’dir. Traheler tek tek ya da radyal, teğet, oblik yönde veya küme şeklinde 2-4 (8) grup oluşturur. Traheler çift boyutludur; geniş trahelerin teğetsel çapları 124.5 (75-165) µm, radyal çapları 128,3 (80-185) µm; dar trahelerin teğetsel çapları 31.7 (18-53) µm, dar trahelerin radyal çapları 34.75 (18-58) µm, trahe hücre uzunluğu 141.4 (93-203) µm, trahe geçit çapı 5.46 (4.12-7.44) µm’dir. Perforasyon tablası basittir. Boyuna paranşim paratraheal-dağınık ve paratraheal-vasisentrik, bazen paratraheal-aliform veya paratrahealkonfluent konumdadır. Trahe hücreleri ve boyuna paranşim hücreleri tabakalı yapı gösterir. Libriform lif uzunluğu 600.33 (310-770) µm, lif genişliği 17.32 (9.96-23.24) µm, lif lümen genişliği 10.12 (6.64-16.6) µm, lif çeper kalınlığı 3.6 (1.66-4.98) µm’dir. Özışınları homoselülerdir. mm’de özışını sayısı 7 (5-8)’dır. Üniseri özışını yüksekliği 110.17 (35-215) µm/ 5(2-10) hücre, biseri özışını yüksekliği 266,33 (165-505) µm, mültiseri özışını yüksekliği 419.33 (200-740) µm, mültiseri özışını genişliği 51.33 (30-70) µm’dir. Sonuç: Bu çalışma ile Calligonum polygonoides L. türünün odun anatomisi özellikleri ilk defa verilmiştir. Anahtar kelime: odun anatomisi, Calligonum, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (BAP) tarafından lisansüstü öğrenim araştırma projesi olarak desteklenmiştir (Proje No: 2013.F10.01.02) 54 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU MAF7 Türkiye’de Yayılış Gösteren Anthriscus Pers. (Apiaceae) Taksonlarının Anatomik Özellikleri Mehmet Tekin1, Şemsettin Civelek2 Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140, SİVAS 2 Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 23200, ELAZIĞ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Anthriscus Pers. cinsi, sect. Anthriscus, sect. Caroides ve sect. Cacosciadium olmak üzere 3 seksiyon ve bu seksiyonlara ait toplam 14 tür ile dünyada temsil edilmektedir. Cinsin Türkiye Florası’na göre ülkemizde yayılış gösteren 8 türü mevcuttur. Son yapılan revizyon çalışması ile cinsin ülkemizde Anthriscus seksiyonunda 3 tür, Caroides seksiyonunda 1 tür ve Cacosciadium seksiyonunda da 2 tür, 4 takson olmak üzere toplam 6 tür ve 8 taksonla temsil edildiği belirlenmiştir. Bu çalışmada bu taksonların kök, gövde, yaprak sapı, yaprak ve meyve anatomileri çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak kullanılan bitki örnekleri 2010-2013 yılları arasında Türkiye’nin birçok ilinden toplanmıştır. Araziden toplanan bitki örneklerinin bir kısmı kurutularak herbaryum materyali haline getirilmiş, bir kısmı ise %70’lik etil alkolde fiske edilerek anatomik incelemelerde kullanılmak üzere saklanmıştır. Anatomik incelemeler için bitkinin kök, gövde, yaprak sapı, yaprak ve meyvelerinden jilet kullanılarak elle enine kesitler alınmıştır. Alınan kesitler 3/2 oranında % 1’lik Alcian Blue/Safranin boyası içinde bir süre bekletilmiştir. Boyanan kesitler Olympus BX51 ışık mikroskobunda incelenerek Olympus DP70 dijital fotoğraf makinesi ile fotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: Tüm taksonlarda kökten alınan enine kesitte kökün sekonder yapıda olduğu görülmüştür. Kök enine kesitinde, korteks tabakası kökte dar bir alanı, iletim demetleri ise kökün büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Tek yıllık bitki köklerinde kambiyum bulunmazken iki ve çok yıllık bitkilerde belirgin kambiyum gözlenmiştir. Gövde enine kesiti tüm taksonlarda dairesele yakın şekilli ve derin olmayan girinti ve çıkıntılara sahiptir. Epiderma altında yer yer özellikle de ışınsal yönde gövdenin çıkıntı yaptığı yerlerde daha fazla sıra hücreden oluşan kollenkima tabakası bulunur. Epiderma altında çok hücre sıralı korteks tabakası ve korteks içinde de yer yer salgı kanalları bulunmaktadır. Gövdede korteks ile öz bölgesini ve iletim demetlerinde de floem ile ksilemi birbirinden ayıran, halka şeklinde kesintisiz olarak uzanan çok hücre sıralı sklerenkimatik lif tabakası vardır. Gövdede öz bölgesi büyük bir alanı kaplar ve çoğu zaman öz boşluğu içerir. Yaprak sapının enine kesit şekli olarak en çok oval-beşgen görülmektedir, ancak taksonlarda farklılıklar da vardır. Yaprak enine kesiti tüm taksonlarda genişçe bir ‘V’ harfi şeklinde görülmektedir. Ayrıca tüm taksonlarda üst epidermis hücreleri alt epidermis hücrelerine oranla daha büyüktür. Mezofil tabakasına göre yaprak bifasiyal (dorsiventral)’dir. Epidermadan kökenlenen ve yaprağın her iki yüzeyinde de olabilen tek hücreli örtü tüyleri A. kotschyi haricindeki tüm taksonlarda görülmektedir. Merikarp anatomisine bakıldığında enine kesitte bütün daireye yakın ya da yarım daireye benzer bir şekil görülür. Tek sıralı ekzokarp hücreleri çoğu zaman tüberkül şeklinde çıkıntılar bulundurur ve diken halini almış tüylere sahiptir. Mezokarp tabakası birçok, endokarp tabası ise tek hücre sırasından oluşmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda Anthriscus taksonlarının kök, gövde, yaprak sapı, yaprak ve meyve anatomileri detaylı biçimde incelenerek ortaya çıkarılmıştır. Türler arasındaki anatomik diagnostik karakterler esas alınarak Anthriscus cinsi için ilk kez anatomik tür teşhis anahtarı hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: anatomi, Anthriscus, Apiaceae 55 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU MAF8 Menengiç (Pistacia terebinthus) Meyvesinin Vankomisine Dirençli Enterococcus Ve Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus’ a Karşı Antibakteriyel Etkisi Hâki Altunova1, İbrahim Halil Kılıç1, Yasemin Zer2, Fadile Yıldız Zeyrek3, Neşe Erdoğan1, Mehmet Özaslan1 Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü , GAZİANTEP 2 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Bölümü , GAZİANTEP 3 Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Bölümü , ŞANLIURFA Sorumlu Yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Enterokoklar ve stafilokoklar yaygın direnç mekanizmalarına sahip, gerek toplum gerekse hastane kaynaklı enfeksiyonlara yol açan bakterilerdir. Mevcut antibiyotik ajanlar yetersiz kalmakta ve yeni etkin ajan arayışları önem kazanmaktadır. Bu nedenle Pistacia terebinthus meyve özütünün invitro olarak Metisiline Dirençli Staphylococcus aureus ( MRSA) ve Vankomisine Dirençli Enterococcus (VRE)’ a karşı antibakteriyel etkinlikleri araştırılmıştır. Gereçler Ve Yöntemler: MRSA ve VRE bakteri suşları Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji laboratuvarlarından temin edilmiştir. Çalışmada özütü çıkarılmış olan P. terebinthus meyveleri Gaziantep’ te toplanmıştır. Besiyeri olarak Mueller Hinton Agar besiyeri kullanılmıştır. Antibakteriyel etkinin tespiti için mikrodilüsyon ve disk difüzyon teknikleri kullanılmıştır. Mikrodilüsyon yöntemi çerçevesinde mikropleyt kuyucuklarının her birine besiyeri konulmuştur. Mikropleytlerin ilk sırasına özütler konulmuş, iki kez dilüsyon yapılmıştır. Bakteri kültürleri süspanse halde tüm kuyucuklara inoküle edilmiştir. Sonra üzeri kapatılarak playtler 37 °C'de 24-48 saat boyunca inkübasyona bırakılmıştır. Bakterinin büyümesini inhibe eden en düşük özütün konsantrasyonu belirlenmiş ve minimum inhibitör konsantrasyonu (MİK) olarak ölçülmüştür. Ayrıca yine yapılan dilüsyonlar disk difüzyon tekniği kullanılarak inhibisyon zonları cetvelle ölçülmüş ve antibakteriyel etki gözlemlenmiştir . Bulgular: P. terebinthus meyvelerinden çıkarılan , methanol, etanol, diklorometan ve su ekstrelerinin uygulanan mikrodilüsyon ve disk difüzyon yöntemleri sonucunda MRSA’ya karşı antibakteriyel etki gözlenmiş ancak VRE bakteri suşları üzerinde antibakteriyel etki gözlenememiştir. Sonuç Ve Tartışma: P. terebinthus meyveleri MRSA’ ya karşı etkili bulunmuş, VRE’ye karşı etkisiz bulunmuştur. P. terebinthus özütünün Mrsa’ya karşı antibakteriyel etki göstermesi özüt içerisindeki etken maddelerle ilişkilidir. P. Terebinthus meyvesi MRSA’ ya karşı etken madde geliştirilmesi için potansiyel bir aday olabilir.Elde edilen özütlerde etken molekülün hangisi olduğu daha ileri analiz yöntemleri ile belirlenebilir. Anahtar Kelimeler: P. terebinthus, menengiç, MRSA, VRE, antibakteriyel 56 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE1 Biyokültürel Mirasın Bir Ögesi Olarak Sepetçilik Füsun Ertuğ Orhangazi Cad. Kumbaşı yolu 109, İznik,BURSA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Örme sanatlarından biri olan sepetçilik dünyanın en eski el sanatlarındandır. Örme el sanatlarının çoğunun hammaddesi bitkiseldir, ağaçlardan ve otsu bitkilerden yararlanılır. İnsanlar doğadan ya da bağlardan bahçelerden ot, mantar, meyve, sebze, toplama, taşıma ve depolama amaçlı olarak ya da pazara ürünlerini götürmek, pazardan satın aldıklarını eve taşımak için sepet kullanmışlardır. Sepetler, kimi zaman pişirmekte, süzmekte, kurutmakta da kullanılır, çocuklara beşik, kuşlara kafes, arılara kovan da yapılmıştır. Anadolu'nun zengin bitki örtüsü ve belki ondan da zengin ve çok katmanlı kültürel sürekliliği bizim de ortağı olduğumuz bu biyokültürel mirası yaratmıştır. Bu çalışmada amaç bu mirasın sürdürülebilir, güzel ve yararlı unsurlarından biri olan sepetçiliğin farklı boyutlarına dikkat çekmektir. Anadolu'da günümüzden 12.000 yıl öncesinden başlayarak bilinen hemen tüm Neolitik yerleşmelerde hasır ve sepet izlerine rastlanır. Aşıklı Höyük, Çatal Höyük gibi yerleşimlerde oldukça çok sayıda sepet kalıntısına ve hasır/sepet izlerine rastlanmıştır. İzlerden farklı malzeme ve tekniklerin varlığını gözlemlemek mümkündür, ancak bu alanda yapılan çalışmalar çok sınırlıdır. Gereçler ve Yöntemler: Sepetlerle ilgili çalışmaların bir ayağını günümüzde de halen sürdürülen bu el sanatının geleneksel ustaları incelemek oluşturmaktadır. Hangi bitkilerin hangi tekniklere uygun olduğunu, yapım tekniklerini, bitkilerin nasıl, hangi aletlerle işlenerek örülebildiğini ve bu işin inceliklerini gözlemlemek bir alan araştırma yöntemidir. Etnobotanik araştırmalar kapsamında Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde üretim yapan ustaların ya da kendisine sepet ören köylülerin yapım süreçleri izlenmiş, olanaklar ölçüsünde videoya kaydedilmiştir. Bir diğer araştırma yöntemi de Anadolu'da üretildiği bilinen örnekler üzerinde çalışılmasıdır. Bu amaçla 100'ü aşkın örnekten oluşan bir koleksiyon derlenmiştir. Bulgular: 2000'in başlarında Bodrum Yararlı Bitkiler Merkezi'nde başlatılan bitkisel malzeme koleksiyonu ve fişleme çalışması yıllar içinde satın alma ya da bağış ürünlerle genişletilmiştir. Türkiye'nin yaklaşık 30 merkezinden gelen yüzü aşkın sele ve sepet ile onların yapımında kullanılan malzeme ve aletler 2011'de İznik'te bir çatı altında toplanmıştır. 2014-2015'te herbiri ölçülüp fotoğraflanan ürünlere ait teknik bilgiler FileMaker Pro 9 veri tabanına aktarılmıştır. Herhangi bir kurumdan destek almadan, ancak gönüllü yardım ve bağışlarla geliştirilen bu koleksiyon ve veri tabanı tüm araştırmacılara açıktır ve farklı yönlerden değerlendirilmeyi beklemektedir. Sonuç ve Tartışma: Günümüzde doğal malzemelerin yerini sentetik hammaddeler ve el sanatlarının yerini makine ile üretim aldığı için sepetçilik de giderek kaybolan, ustaları azalan mesleklerden biri olmuştur. İnsanların bu ürünlere ihtiyacı köylerde bile çok azaldığından sepetler atılmakta, yakılmakta ya da çürüyüp gitmektedir. Sepetler, gündelik kullanıma yönelik harcıalem ürünler olarak herhangi bir sanat değeri taşımadıklarından ve korunmaları da oldukça sorunlu olduğundan müzelerde ve özel koleksiyonlarda sepet örneklerine çok az rastlanmaktadır. Zaman içinde nem, küf, mantar ve böceklerden etkilenebilen, kemirgenler tarafından yenebilen, kolayca tozlanan, çürüyen, yanabilen bu bitkisel ürünlerin ısı- ışık ve nem kontrollü mekanlarda, kurumsal bir çerçevede saklanması ve araştırmacıların hizmetine sunulması esas hedeftir. Bizim oluşturmaya çalıştığımız koleksiyonun bu yönde bir adım olması ve bu ürünlerin biyokültürel önemini vurgulama amacına hizmet etmesi öngörülmektedir. Eğer bizler bu sanatı araştırıp belgelemezsek doğaya saygılı, doğadan gelip doğaya kalıntı bırakmaksızın geri karışabilen bu ürünler ve bitkileri en güzel, yararlı biçimde değerlendiren bu bilgi birikimi yokolup gidecektir. Anahtar Kelimeler: Sepetçilik, Anadolu, etnobotanik, biyokültürel miras 57 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE2 Iğdır İlinin (Doğu Anadolu Bölgesi)Yenilebilir Yabani Bitkileri Hakkında Geleneksel Bilgiler Ernaz Altundağ Düzce Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, DÜZCE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışma Iğdır ilinde (Doğu Anadolu Bölgesi) kullanımı olan yenilebilir yabani bitkileri sunmaktadır. İlin florası ve ekonomik açıdan önemli bitkileri açısından çok az sayıda çalışma vardır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma 2007-2012 yıllarında Mayıs ayından Ekim ayı arasındaki farklı vejetasyon dönemlerinde gerçekleştirilmiştir. Iğdır’da yabani bitkilerin geleneksel kullanımları ve yöresel isimleri kayıt edilerek, bitkilere ait örnekler yöre insanı ile birlikte toplanmıştır. Iğdır’da yer alan 156 köyün 80 tanesi çalışılmıştır. Çalışılan köyler özellikle şehir merkezinden uzak dağ köyleri ve sınır köyleri arasından seçilmiştir. Toplanan bitki örnekleri ISTE’de (İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu) ve DUOF’ta (Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu) saklanmaktadır. Bitkilerin bilimsel tayinleri temel olarak Türkiye Florası ve komşu ülkelerin Floralardan yararlanılarak yapılmıştır. Bulgular: Yörede 25 familyaya ait 142 yenilebilir yabani bitki taksonu saptanmıştır. Bu bitkilerden 23 takson Asteraceae, 16 takson Apiaceae, 15 takson Liliaceae, 12 takson Boraginaceae, 10 takson Polygonaceae, 9 takson Fabaceae, 8 takson Brassicaceae, 8 takson Rosaceae, 5 takson Ranunculaceae ve 5 takson Lamiaceae familyasına aittir. En kalabalık takson sayısına sahip cinsler ise Allium (6), Rumex (5), Trifolium (5), Polygonum (4), Ranunculus (4), Salvia (4), Scorzonera (4), Tragopogon (4)’dur. Yörede yenilen yabani bitkilerden 8 tanesi endemiktir. Sonuç ve Tartışma: Bitkilerin yenilen kısımları; %25,4 yaprakları, %24,3 tamamı, %13,3 çiçekleri, %13,2 gövdesi, %11,2 kökü, %11,2 yumru, korm ve soğanı, %7,9 meyvesi, %2,6 çiçek sapı ve %2,1 olarak tohumlarıdır. Yenilen bitkilerin çoğunluğu baharda toplanarak sebze olarak tüketilmektedir. 76 takson taze olarak (%49), 46 takson pişirilerek (%29,7), 33 takson hem pişirilerek hem de çiğ olarak (%21,3) tüketilir. Birçok yenilen bitki tıbbi amaçla kullanımının yanında zehirli bileşikler de içermektedir. Iğdır’da yaşayan insanların çoğu büyükşehirlere göç etmesine rağmen yabani bitkiler yöredeki yaşlı ve genç insanlar tarafından hala tanınmakta ve kullanılmaktadır. Bazı yenilebilir yabani bitki taksonları besin kaynağı potansiyeline sahip olmaları sebebiyle gelecek çalışmalara fikir oluşturacaktır. Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, yenilebilir bitkiler, gıda bitkileri, Iğdır, Doğu Anadolu Teşekkür: Bu çalışmanın bir kısmı İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir (Proje No: 1441). 58 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE3 Acıpayam (Denizli) Yöresinin Tıbbi Bitkileri Üzerine Etnobotanik Bir Araştırma Gizem Bulut1, M. Zeki Haznedaroğlu2, Ertan Tuzlacı1, Ahmet Doğan1, Halil Koyu2 1 Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL 2 EgeÜniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İZMİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Acıpayam (Denizli) yöresinde 2013-2014 yılları arasında kapsamlı etnobotanik bir araştırma yürütülmüştür. Bu çalışma, yörede geleneksel halk ilacı olarak kullanılan bitkileri ve bunlarla ilgili etnofarmakolojik bilgiyi içermektedir. Gereç ve Yöntemler: Araştırma yöresinden, halk ilacı olarak kullanılan bitki örnekleri toplanmış ve bitkilerin yöresel adları, kullanılan kısımları, tedavideki kullanılışları, tedavideki etkisi, hazırlanışı, uygulama yöntemi ve tedavi süresi ile ilgili bilgiler kayıt edilmiştir. Bu bilgiler 136 katılımcıdan açık uçlu ve yarı yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiştir. Ayrıca, Araştırma yöresinden toplanan bitki örnekleri Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu (MARE) ve Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryum’unda (İZEF) bulunmaktadır. Bulgular: Bitki örneklerinin teşhisleri sonucunda, 82 türün Acıpayam’da geleneksel halk ilacı olarak kullanıldığı saptanmıştır. Bunların arasından 73 tür yabani 9 tür ise yetiştirilen bitkilerdir. Sonuç ve Tartışma: Görüşme yapılan kişilerin çoğunluğuna göre, bitkiler en çok mide-barsak sistemi rahatsızlıklarında, nefes darlığına karşı, şeker hastalığı, romatizma ve yara tedavisinde kullanılmaktadır. Anahtar kelime: Etnobotanik; tıbbi bitki; Acıpayam; Denizli. Teşekkür: Bu proje Marmara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (SAG-A-150513-0148) tarafından desteklenmiştir. 59 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE4 Nevşehir' in Güney İlçelerinde (Acıgöl, Derinkuyu, Gülşehir, Nevşehir-Merkez, Ürgüp) Etnobotanik Araştırmalar İsmail Şenkardeş, Ertan Tuzlacı Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, Haydarpaşa, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Nevşehir' in güney ilçelerinde (Acıgöl, Derinkuyu, Gülşehir, Nevşehir-Merkez, Ürgüp) halkın yararlandığı ve yaşamında geleneksel yeri olan bitkileri belirlemek üzere etnobotanik araştırmalar yapıldı. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla, Haziran 2012 - Mart 2014 tarihleri arasında ilçe merkezleri ile bu ilçelere bağlı 12 belde ve 81 köyün hepsine gidildi. Arazi çalışmaları esnasında yöreden 439 bitki örneği toplandı ve bu bitkilere ait çeşitli etnobotanik bilgiler derlendi. Bulgular: Bu araştırma kapsamında yörede etnobotanik değeri olan 165 takson saptandı. Bunların 146’ sı yabani, 19’ u ise yörede yetiştirilen bitkilerdir. Bu bitkiler sırasıyla, en çok halk ilacı olarak (111 takson), besin olarak (66 takson), çay yapımında (14 takson), yakacak olarak (14 takson), hayvan yemi olarak (8 takson), oyuncak yapımında veya oyun aracı olarak (8 takson), el aletleri sapı yapımında (8 takson), boyamada (5 takson), süs olarak (5 takson), takı yapımında (5 takson), baharat olarak (4 takson), yün çırpma sopası olarak (4 takson), koşum gereçleri yapımında (3 takson), sakız elde edilmesinde (3 takson), ateş tutuşturucu olarak (2 takson), hayvan avlamada yem olarak (2 takson), yapıştırıcı elde edilmesinde (2 takson), baston yapımında (2 takson), süpürge olarak (2 takson), çatı yapımında (2 takson), nazarlık olarak (2 takson), esans yapımında (2 takson), sirke yapımında (1 takson), pekmeze güzel koku vermek amacıyla (1 takson), istenmeyen tüylerin yok edilmesinde (1 takson), sigarayı bırakmak amacıyla (1 takson), güvelere karşı (1 takson), tespih yapımında (1 takson), sapan yapımında (1 takson), ellik yapımında (1 takson), sepet yapımında (1 takson), ilaçlama pompası yapımında (1 takson), mobilya yapımında (1 takson), kereste elde edilmesinde (1 takson), süzgeç olarak (1 takson) ve çit yapımında (1 takson) kullanılmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma, araştırma yöresinde etnobotanik yönden yapılan ilk geniş kapsamlı araştırmadır. Bu çalışmada yer alan bitkilerden 98 takson hakkında etnobotanik bilgi, araştırma yöresinde ilk kez kaydedilmiştir. Halk ilacı olarak kullanılan taksonlardan 44’ ü Nevşehir’ de, 4’ ü Türkiye’ de, besin olarak yararlanılan 66 taksonun hepsi Nevşehir’ de, üçü ise Türkiye’ de ilk kez kaydedilmiştir. Bu çalışmamızda ayrıca yörede yetişen veya yetiştirilen 161 taksona ait toplam 213 yöresel ad sunulmuştur. Bu taksonlardan 96’ sının Nevşehir’ de, 8’ inin ise Türkiye’ de yöresel adı ilk kez kaydedilmiştir. Anahtar Sözcükler: Etnobotanik, Nevşehir, Türkiye. 60 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE5 Pertek (Tunceli) Yöresinde Etnobotanik Araştırmalar Ahmet Doğan1, Ertan Tuzlacı1 1 Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı Haydarpaşa İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş:Pertek (Tunceli) yöresinde halkın yararlandığı ve yaşamında geleneksel yeri olan bitkileri belirlemek üzere etnobotanik araştırmalar yapıldı. Gereçler ve Yöntemler: Bu amaçla, Nisan 2009-Haziran 2012 tarihleri arasında Pertek İlçe merkezine ve 45 köyünün hepsine gidildi. Arazi çalışmaları esnasında yöreden 627 bitki örneği toplandı ve bu bitkilere ait çeşitli etnobotanik bilgiler derlendi. Bulgular: Bu çalışmanın sonuçlarına göre yörede etnobotanik kullanımı olan 284 bitki (takson) saptandı. Bunların 281’i yabani, 3’ü ise yörede yetiştirilen bitkilerdir. Bu bitkiler en çok sırasıyla halk ilacı (266 takson), besin (73 takson), içeçek (27 takson), boya (19 takson), baharat (13 takson), hayvan yemi (12 takson), süs (7 takson), yakacak (8 takson), süpürge (5 takson) ve çit (4 takson) olarak kullanılmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma Pertek yöresinde etnobotanik yönden yapılan ilk geniş kapsamlı araştırmadır. Bu çalışmada yer alan bitkilerin bu yöreyle ilgili kullanışları ilk kez kaydedilmektetir. Pertek yöresinde halk ilacı olarak kullanılan bitkilerden 225’i Tunceli İli’nde, 90’ı yurdumuzda ilk kez kaydedilmektetir. Besin kaynağı olarak yararlanılan 73 bitki Tunceli İli’nde, bunların üçü ise Türkiye’de ilk kez kaydedilmektetir. Bu çalışmamızda ayrıca yörede yetişen veya yetiştirilen 260 bitkiye ait toplam 398 yöresel ad sunulmaktadır. 260 bitkiden hepsinin yöresel adı Pertek İlçe’sinde bunların 225’nin yöresel adı Tunceli İli’nde ve 63’ünün ise Türkiye’de ilk kez kaydedilmektetir. Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Bitkisel Halk İlaçları, Pertek, Tunceli 61 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE6 Yenice (Çanakkale) ve Çevresinde Etnobotanik Araştırmalar Tülay Tütenocaklı1, Ernaz Altundağ2, İsmet Uysal1 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 17020 ÇANAKKALE Düzce Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, 81620 DÜZCE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Bitkilerin, insanlar tarafından kullanılmalarını ve yararlanma şekillerini, kısaca bitki-insan ilişkilerini ortaya koyan etnobotanik araştırmalar, günümüzde tüm Dünya’nın kabul ettiği ve her geçen gün bilimsel çalışmaların arttığı bir alan olmuştur. Araştırma bölgesi olan Çanakkale’nin Yenice ilçesi, Marmara Bölgesi’nin Güney Marmara bölümünde, Çanakkale ilinin güneydoğusundadır. Bu çalışmada, Yenice (Çanakkale) ve çevresinde yerli halkın yararlandığı doğal bitkileri belirlemek ve bunların kullanım çeşitliliğini ortaya koymak amaçlanmış olup, farklı kültürel değerleri yaşayan insanların yerleşik olarak bulunduğu ve geleneklerini korudukları bu bölgede elde edilen veriler bilimsel süzgeçten geçirilip, hem bu değerlerin gün ışığına çıkarılması, hem de korunmasının sağlanması hedeflenmiştir. Çalışmalar sonucunda elde ettiğimiz verilerin hem Türkiye Florası’na, hem de Türkiye’nin Etnobotanik Veri Tabanına katkı sağlaması beklenmektedir. Ayrıca araştırma sonuçları, daha sonra yapılacak araştırmalar için de önemli bir kaynak oluşturacaktır. Gereçler ve Yöntemler: Eylül 2011-Eylül 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu araştırmanın materyalini, Yenice (Çanakkale)’de yaşayan halkın doğadan ve semt pazarlarından elde ettiği ve çeşitli amaçlarla kullandığı etnobotanik değerdeki bitkiler ile ekimi yapılan bitkiler oluşturmuştur. Bu kapsamda Yenice ve çevresinde bulunan 4 belde ve 71 köy gezilmiştir. Ayrıca 1200 ilk ve orta öğretim öğrencisine anket uygulanmıştır. Kaynak kişilerle birlikte gidilen arazi çalışmalarında toplanan bitki örnekleri, preslenmiş, kurutulmuş, herbaryum örneği haline getirilmiş ve Türkiye Florası kaynaklarından yararlanılarak teşhisleri yapılmıştır. Araştırma bölgesinden toplanan taksonların yöresel isimleri, kullanım amaçları, kullanılan kısımları ve kullanım şekilleri yöre halkı ile birlikte yapılan görüşmeler ve anketler ile belirlenmiştir. Bulgular: Araştırma alanında toplanan 175 bitki taksonundan 95 tanesi yörede doğal olarak yetişirken, 80 taksonun kültürü yapılmaktadır. Bunlardan 112 takson gıda olarak, 79 takson halk ilacı olarak, 9 takson yakacak olarak, 34 takson süs bitkisi olarak, 10 takson hayvan yemi olarak, 15 takson el sanatlarında ve değişik (çit, çardak, sabun, süpürge vs. gibi) amaçlarla kullanılmaktadır. Halkın kullandığı bitkilerin ağırlıklı olarak Lamiaceae, Rosaceae, Asteraceae, Fabaceae, Brassicaceae ve Cucurbitaceae familyalarına ait olduğu görülmüştür. Sonuç ve Tartışma: Bu araştırma, halkın bitkilerden ağırlıklı olarak gıda amaçlı olarak yararlandığını göstermiştir. Yenice yöresinde gıda amaçlı kullanılan 112 taksondan 64 taksonu doğal olarak yetişirken, 48 taksonunun ekimi yapılarak tüketilmektedir. Yörede tıbbi amaçlı olarak kullanılan 79 taksondan 52 tanesi doğal olarak bulunurken, 27 taksonun ekimi yapılmaktadır. Ayrıca araştırma alanında 34 takson süs bitkisi, 9 takson yakacak, 10 takson hayvan yemi, 15 takson el sanatları ve değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Sonuç olarak her geçen gün yenilir bir bitkinin keşfedildiği ülkemizde floranın korunması, kültürel çeşitliliğin ortaya konması, bitki kullanım bilgilerinin kayıt altına alınması ve ekonomik değeri olan bitkilerin ülkemize katkılarının ortaya çıkarılması açısından etnobotanik araştırmaların önemi çok fazladır. Bu çalışma da bu zenginliği ortaya çıkaran çalışmalardan biridir. Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Yenice, Çanakkale. 62 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE7 Sorkun Kasabası’nda (Bozkır / Konya) Etnobotanik Bir Çalışma; Su Değirmenleri ile Susam Bitkisinden Tahin Üretimi Osman Tugay1, Füsun Ertuğ2, Erol Özer1, Deniz Ulukuş1 1 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA 2 Orhangazi Caddesi, İznik, BURSA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Dünya’da gıda amacıyla tarımı yapılan bitki türleri 3000 civarındadır. Gıda olarak kullanılan doğal bitkilerin sayısı 10.000’den fazladır. Tarımı yapılan gıda bitkilerinden biriside susamdır. Tropik, subtropikal ve ılıman iklim kuşağının sıcak bölgelerinde yetişen Sesamum indicum L. (Pedaliaceae) bilimsel ismiyle bilinen susam bitkisinin anavatanı Hindistan olmasına rağmen ülkemizde G.Doğu Anadolu, Akdeniz ve Ege bölgelerinde tarımı yapılmaktadır. Ülkemizde tarımı yapılan yağ bitkileri arasında önemli bir yeri olan susam bitkisi tohumlarında % 50-60 oranında yağ ve % 25-28 oranında protein bulunmaktadır. Konya ili Bozkır ilçesi Sorkun Kasabası’nda geçmişten günümüze geleneksel metotlarla, susam bitkisinin tohumları su içerisinde yıkanıp bir süre bekletildikten sonra fırınlarda kavrulur ve su değirmenlerindeki taşlarda öğütülerek tahin elde edilmektedir. Dolayısıyla bu bölgede susam önemli bir gıda ve ekonomik bir bitki olmuş durumdadır. Gereçler ve Yöntemler: Tahin yapımı için susam (Sesamum indicum L.) bitkisinin tohumları, Antalya’nın Manavgat ilçesinden temin edilmekte olup her sene hasat işlemleri sonrası yıllık üretim göz önünde bulundurularak alınmaktadır. Tahin yapımı için geçmişten günümüze kadar gelen Sorkun’da su değirmenleri kullanılmaktadır. Önceleri su değirmenlerinde hem un hem de tahin elde edilmekte iken günümüzde artık un öğütümü yapılmamaktadır. Elde edilecek tahin miktarına göre susam tohumları özel havuzlar içerisinde bekletilir ve yıkanır. Daha sonra değirmenler içerisindeki taş fırınlar içerisinde iki defa kavurma işlemi yapılır ve eleklerden geçirilerek temizlenir. Sonra değirmen taşında öğütme işlemleri gerçekleştirilir ve yağ oranı yüksek olduğu için ezilme sonrasında değirmen taşından sıcak bir sıvı olarak tahin elde edilmiş olur. Bulgular: Bu çalışma ile Sorkun Kasabası’nda susam bitkisinin tohumları geleneksel bir kullanım ile tahin üretilmekte ve özellikle kahvaltılarda gıda olarak kullanılmaktadır. Ayrıca diğer öğünlerde tahin pekmezle karıştırılarak tatlı olarak ta tüketilmektedir. Kabuklu ve kabuksuz tohumlardan elde edilen tahinin çeşitleri ile susam, bölge ekonomisi için önemli bir bitki durumuna gelmiş durumdadır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, susam bitkisi tohumlarının kullanılarak geleneksel metotlarla su değirmenleri kullanılarak tahin üretiminin nasıl yapıldığı açıklanmıştır. Bozkır çevresinde tahin, yüksek yağ oranı ve proteini ile besleyici ve enerji verici bir gıda olması sebebiyle özellikle kahvaltılarda tüketilmektedir. Halk arasında besleyici özellikleri yanında, tahinin antioksidan ve vitaminleri ile vücudu hastalıklara karşı koruduğu, kalp-damar hastalıkları ve damar tıkanıklığına iyi geldiği, nefes darlığı ve bronşit gibi hastalıklara faydalı olduğu düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Sesamum indicum, Tahin, Sorkun, Etnobotanik, Türkiye. 63 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE8 Karlıova (Bingöl) İlçe ve Köylerinin Etnobotanik Özellikleri Muharrem Nadiroğlu1, Lütfi Behçet2 İMKB Bingöl Anadolu Lisesi, BİNGÖL Bingöl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, BİNGÖL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Etnobotanik ile ilgili Türkiye’nin çeşitli yörelerinde çok sayıda çalışma yayınlamıştır. Bingöl ili ile ilgili bazı çalışmalar yapılmış olmakla beraber; Çalışma alanı olarak seçilen Karlıova( Bingöl) ilçesi ve köylerinin etnobotaniği ile ilgili yapılmış herhangi bir çalışma yoktur. Son dönemlerde artan köyden kente göç olayı ve kent yerleşimlerinde artan imkanlardan dolayı bitki kullanım kültürü ile ilgili bilgiler hızlı bir şekilde unutulmakta, kaybolmaktadır. Bingöl’ün Karlıova ilçesi ve köylerindeki sakinler, engebeli coğrafyanın bir sonucu olarak yakın zamana kadar ulaşım sıkıntısı çekiyorlardı. Ulaşım sıkıntısı, bölgenin uzun süren kış mevsimi ve halkın sosyoekonomik durumu kentlerdeki imkanlara ulaşmayı çok kısıtlıyordu. Bu durum yöre sakinlerini bitki kullanım kültürünü oldukça arttırmıştır. Bu kültür daha çok yaşlı sakinlerin sahip olduğu ve gün geçtikçe kaybolmaya yüz tutan bir durum arz etmektedir. Dolayısı ile yüz yıllarca ancak şekillenen bu kültürün kayıt altına alınması, korunması ve ileriye yönelik bu birikimden faydalanma açısından böyle bir çalışma büyük önem taşımaktadır. Karlıova ve köylerindeki halkın bu alandaki bilgi birikimini sistemli bir biçimde araştırmak, envanter haline getirmek ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir biçimde bu kültürü aktarmak bu çalışmanın ana hedefleri arasındadır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma da 2013-2015 yılları arasında Karlıova ilçesi ve köylerine gidilerek halkın kullandığı bitkiler hakkında yüz yüze görüşme ve anketler yapılarak bilgiler toplanmıştır. Kullanılan bitkilerin hem kullanıldıkları dönemde hem de çiçek ve meyvalı dönemde araziden toplanarak herbaryum materyali haline getirilmiştir. Bu bitkilerin teşhisinde Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eser yanında komşu ülke floraları ve Bingöl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Herbaryum (BIN) örneklerinden de faydalanıldı. Bulgular: Önemli bir kısmı tamamlanan çalışmamız neticesinde 29 familyaya ait 109 taksonun bölge halkı tarafından ilaç, gıda, boya, yem gibi değişik amaçlarla kullanıldığı belirlenmiştir. Bölge sakinleri tarafından kullanılan bitkilerin kullanım şekli ve kullanım oranları şöyledir; 70 takson tedavi amacı ile, 24 takson tedavi ve gıda, 7 takson gıda, 3 takson boya, 2 takson hem tedavi hem kullanım eşyası, 3 takson ev eşyası şeklinde olduğu tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışma neticesinde araştırma bölgesinde bitki kullanma kültürü ile ilgili birikimin oldukça büyük olduğu; fakat artan göç ve iyileşen sosyoekonomik gibi durumlardan dolayı gün geçtikçe bu kültürün kaybolmaya yüz tuttuğu, genç kuşaklar arasında cazibesinin çok düşük olduğu da bir gerçektir. Bu veriler etnobotanik çalışmaların aciliyetini bir kez daha görünür kılmıştır. Araştırma sonucunda; Tedavi amaçlı bitki kullanımının daha yaygın olduğu ve kullanılan bu bitkilerin ( en çok yaprak, çiçek, meyva veya toprak üstü bütün kısımlar beraberce kullanılan kısımlardır) en fazla gerçekleşen kullanımı da daha çok infüzyon ve dekoksiyon şeklindedir. Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Karlıova, Bingöl Teşekkür: Bu çalışma, Bingöl Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından BAP 506-236-2015 no’lu proje ile desteklenmiştir. 64 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE9 Karadeniz Bölgesi’nde Coğrafi İşaret Almış Bitkiler ve Eko-Gastronomi Turizmi Kapsamında Değerlendirilmesi Selma Tuna, Serkan Şengül, Selma Berk Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mudurnu S.A. Meslek Yüksekokulu, BOLU Sorumlu Yazar E-posta: [email protected] Giriş: Yerel ürünlerin özgünlüğü ve belli bir bölgede üretilmiş olması bu ürünlerin satışlarını etkileyen ve cazip kılan unsurlar arasında yer almaktadır. Yöre mutfağının en önemli temsilcisi durumunda olan bölge mutfağına özgü ürünler genellikle şehirlerin ve ilçelerin adları ile anılmaktadır. Bu tür değerlerin korunmasının ve gelecek nesillere aktarılabilmesinin sağlaması amacıyla Türk Patent Enstitüsü tarafından coğrafi işaret tescil belgesi verilmektedir. Birçok ürün ve yemek ile ilgili başvurular yöreye has olma ve özgünlük gibi özelliklerine göre tescillenmektedir . Bu tür ürünlerin ön plana çıkartılması ve coğrafi işaret almaya hakka kazanabilmesi için yapılacak çalışmalar bölge turizm potansiyelinin artırılabilmesi ve bölgeye ziyaretçi çekilebilmesi açısından önemlidir. Bu kapsamda Karadeniz Bölgesi’nde coğrafi işaret almış olan Akkuş Şeker Fasulyesi (Ordu), Giresun Tombul Fındığı, Niksar Cevizi (Tokat), Safranbolu Safranı (Karabük), Taşköprü Sarımsağı (Kastamonu) gibi bitkilerin biyolojik özelliklerine değinilip, eko-turizm açısından bölge ekonomisine katkılarının anlatılması amaçlanmıştır. Bulgular: Akkuş Şeker fasulyesi böbrek şeklini andıran beyaz renkli taneleri ile ayırt edici özelliğe sahiptir. Bitkide bulunan bakla sayısı 13 olup, baklalardaki tane sayısı beştir. % 22 protein oranına sahip olan bu ürün 25 dakikada pişme özelliğine sahiptir. Giresun Tombul fındığı meyve özellikleri bakımından ayırt edici özelliğe sahiptir. Çotanaktaki meyve sayısı ortalama 3 adet olup meyve kabuk rengi kahverengidir ve ucu hafif tüylüdür. % 63 yağ oranına sahip iç meyve 0,96 gram olup açık parlak renktedir ve zarının soyulabilme özelliği vardır. Niksar cevizi yöre koşullarında meyve kalitesinin üstün olması ile tanınmaktadır. Meyvelerinin iç ağırlığı ortalama 5 gram olup meyve içi kabuktan bütün olarak ayrılmakta ve kabuk kolay kırılmaktadır. Ürünün yağ oranı %62-73 arasında değişiklik göstermektedir. Safranbolu Safranı mor renkli çiçeklere sahip çiğdem cinsine ait soğanlı bir bitkidir. 6 adet taç yaprak, 3 adet sarı renkli erkek organ ve bir adet kırmızı renkli dişi organ bulunmaktadır. Safran baharatı olarak değerlendirilen bu dişi organ 2,5-4 cm uzunluğunda ve üç parçalıdır. Ürün dünyada üretilen diğer safranlara göre daha fazla pikrokrosin (acılık) ve krosin (renk) özelliğine sahiptir. Taşköprü sarımsağı dişlerinin dış kabuk renginin pembe ve et renginin ise krem-sarı olması ile ayırt edici özelliğe sahiptir. Sarımsağın başındaki diş sayısı ortalama 12 adet olup iriliği 60 grama kadar çıkabilmektedir. Ürün tadının acı olması, selenyum ve allylpropyldisülfid (C6H12S2) elementinin kuru maddede fazla olması ile ayırt edici özelliğe sahiptir. Sonuç ve Tartışma: Karadeniz Bölgesi’nde Coğrafi İşaret almaya hak kazanmış bitkiler incelendiğinde kendine has özelliklerinin bulunduğu ve sadece bölgenin iklim, toprak yapısı ve florasında yetiştirildiği görülmüştür. Bu ürünlerin coğrafi işaret almaya hak kazandıktan sonra ekonomik olarak fiyatlarında iki kata yakın bir artış olduğu ve bölge halkına önemli bir gelir sağladığı görülmüştür. Bu bitkilerin üretildiği şekilde satıldığı gibi birçok yemek ve içeceğinde içerisinde kullanıldığı ve bu yöresel lezzetlere de karakteristik özellik kazandırarak değerlerini artırdığı da görülmüştür. Birçok ziyaretçinin bu ürünleri görmek ve tadımını yapmak için üretildiği yere geldiği ve hediyelik eşya olarak satın aldıkları da yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Coğrafi İşaret, Eko-Gastronomi Turizmi, Karadeniz Bölgesi 65 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE10 Gastronomi ve Bitkiler Arasındaki İlişki: Uçucu Yağlar ve Hastalık Yapıcı Bakterilerden Arınma Seyhun Yurdugül Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Gölköy Yerleşkesi, 14280, BOLU. Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Gastronomi Yunanca’da gaster(mide) ve nomas(yasa)kelimelerinden oluşan, yemek bilimi olarak tanımlanan bir kavramdır. Bitkiler gastronomide lezzet kavramını arttırmalarıyla ayrı bir rol oynar. Gastronomi ve bitki dünyası arasında bilgi paylaşımı üç ana unsurda odaklanmıştır: Birincisi Gastronomik Botanik olarak adlandırılan, bitkilerin, yosun ve mantarların gıdalara ilavesi, 2) Beslenme ve sağlık boyutu: Biyoetkin(biyoaktif) ilkelerde işlevsel(fonksiyonel) gıda üretimi, nütrijenomik 3) Ekonomik Botanik: toplumsal, ekonomik ve sağlık yönleriyle bitkisel ürünler pazarıyla ilişkiler. Gastronomi kültürel bir nesne olup zamanla değişim gösteren, birçok etmen ile ilişkilidir: 1) gıdaların hammaddesi olmak, 2)bu hammaddelerin bazılarının özellikleri hakkında bilgi, 3) bu maddelerin kullanımı ile ilgili yöntem ve teknikler hakkında bilgi edinmek. Gıda işlemede son yıllarda değişim neticesinde "moleküler gastronomi" olarak adlandırılan daha ayrıntılı bir kavram da yaygın olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda uçucu yağlar gastronomi ve bitkiler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkaran bir unsurdur. Uçucu yağlar gibi bileşenler antimikrobiyal etkiye sahip olup çeşitli aromatik bitkilerden elde edilmektedir. Bunlar arasında Akdeniz bölgesinde sıklıkla yetiştirilen kekik, biberiye, nane, mine çiçeği, mercanköşk, reyhan, yaban fesleğeni gibi bitkiler yer almaktadır. Yöntem: Agar disk difüzyon yöntemi ile bu bitkilerden elde edilen uçucu yağlar incelendiğinde Gram-pozitif (Listeria monocytogenes, Clostridium perfringens, Bacillus cereus, Staphylococcus aureus, Enterococcus faecium, Enterococcus faecalis, and Staphylococcus epidermidis) ve Gram-negatif suşlar (Salmonella enterica, Escherichia coli, and Pseudomonas aeruginosa) üzerinde etkin oldukları saptanmıştır. Bulgular-Sonuç-Tartışma: Genellikle çoğu uçucu yağın, S. aureus, üzerinde en fazla etkiyi gösterdiği bulunmuş olup P. aeruginosa üzerinde de en az etki olduğu belirtilmiştir. Bu uçucu yağlar değerlendirildiğinde, kekik, mercanköşk ve yaban fesleğeninin en yüksek antimikrobiyal etkiye, biberiye, nane ve mine çiçeğinin bunu izleyen düzeyde etkiye ve en az olarak da fesleğende söz konusu etkinin varlığı bulunmuştur. Kekik yağı düşük miktarda da olsa bu antimikrobiyal etkiyi göstermektedir. Bu haliyle bir çok gıda maddesi için doğal koruyucu madde özelliği sayesinde gıda patojenlerine etki göstererek ilgili gıdalarda bozunmayı etkileyecektir. Aynı zamanda gastronomik açıdan tada etki söz konusu yağlarda güçlüdür(Silva ve ark.,2013). Anahtar Kelimeler: Gastronomi, Uçucu Yağ, Kekik, Antimikrobiyal. 66 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE11 Kızılçam (Pinus brutia)’da Genetik Çeşitliliğe Bağlı Terpen Profillerinin Mevsimsel Varyasyonu Merve Yıldırım, Gürkan Semiz, Erhan Gönen Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, DENİZLİ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Koniferler değişen çevre koşullarına karşı, salgıladıkları terpen ve türevi maddeler ile değişen biyotik ve abiyotik çevre koşullarına karşı bir savunma sistemi geliştirmektedirler. Kızılçamın (Pinus brutia Ten.) genetik çeşitliliği üzerinde şimdiye kadar yapılan çalışmalar bu tür içinde yüksek genetik farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur. Ülkemizin ekonomik ve ekolojik yönden önemli bir orman ağacı türü olan kızılçam odunu; inşaat malzemesi, ambalaj, maden direği, selüloz ve kâğıt endüstrisi gibi çok değişik alanlarda kullanılmaktadır. Ayrıca kızılçam diğer yerli ağaç türlerine göre daha hızlı büyümektedir. Gereçler ve Yöntem: Çalışmaya ait örneklemeler, Antalya ili Çığlık kasabası sınırları içerisinde yer alan 38 nolu kızılçam tohum bahçesinde yapılmıştır. Tohum bahçesinde belirlenen ağaçlardan ibre örneklemesi yapılan tarihlere ait günlük ortalama sıcaklık değerleri Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden temin edilmiştir. Tohum bahçesindeki klonlardan toplanan ibrelerin on iki aya ait terpen içerikleri analiz edilmiş ve aylara göre bileşiklerin genetik orijin ve sıcaklık gibi parametrelere bağlı ilişkileri irdelenmiştir. Bulgular: Bu çalışmada genetik açıdan farklı orijinlere sahip klonlardan seçilen kızılçam ibrelerinden terpen analizleri yapılmıştır. Belirlenen bileşiklerin mevsimsel değişimleri gözlenmiş ve değişimlerin çevresel parametrelerle olan ilişkileri gösterilerek kızılçam türünün biyotik ve abiyotik çevre şartlarına karşı geliştirdiği varyasyonlar ortaya çıkarılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Sonuçlara göre, sıcaklık düşüşüne rağmen ağaçlardaki bazı terpen türevli bileşenlerin (örn: α-pinene, β-pinene) ibre yapraklarda artış gösterdiği görülmüşür. Bu artışların yaşandığı ayların bahçedeki çam kese böceği (Thaumetopoea wilkinsoni Tams.)’nin yumurtlama, uçuş ve beslenme dönemi ile aynı olması çalışmamızın en önemli bulgularından biridir. Sonuç olarak, klonların içerdiği monoterpenlerin zamana bağlı olarak varyasyon gösterdiği ve bazı metabolitlerin böcek olan ilişkisinde sinerjik ya da antagonistik etkilere sahip olabileceğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Pinus brutia, Thaumetopoea wilkinsoni, terpen profili, mevsimsel varyasyon Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 110T976 nolu proje ve PAU-BAP birimi 2012FBE068 nolu proje ile desteklenmiştir. 67 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE13 Minuartia nifensis McNeill’in Cinsiyet Dağılım Stratejisi Volkan Eroğlu1, Ozan Şentürk1, Serdar Gökhan Şenol1 Ege Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, 35100 Bornova, İZMİR Sorumlu yazar e-posta:[email protected] 1 Giriş: Bu çalışmada Türkiye’de 71 takson ile bilinen Minuartia cinsine ait tek nokta endemiği olan Minuartia nifensis’in üreme biyolojisi araştırılmıştır. M. nifensis İzmir Kemalpaşa Nif Dağı zirvesinde yayılım göstermektedir. Tozlaşma ve üreme stratejisi bakımından Minuartia türerinin birçoğunun kendine uyumsuz olduğu belirtilmesine rağmen Minuartia uniflora, M. glabra ve M. saxifraga subsp. tmolea türlerinde kendine dölleklik, M. obtusiloba’da ise dişi ve hermafrodit bireylerin oluşturduğu (ginodioik) bir üreme stratejisinin varlığı farklı çalışmalarda belirtilmiştir. Bu çalışmalar özellikle nokta endemiği olan türlerin koruma biyolojisi çalışmalarında popülasyonların geleceği hakkında izlenecek stratejilerin belirlenmesine ışık tutmaktadır. Gereçler ve Yöntemler: M. nifensis ginodioik popülasyona sahip olan bir türdür. Türün üreme stratejisini belirlemek amacıyla öncelikle 30 adet 5x5 m’lik örneklik alanlar alınmış ve M. nifensis’in popülasyonunun dişi ve hermafrodit bireylerin sayıları hesaplanmıştır. Üretilen polen miktarını hesaplamak için 10 çiçek tomurcuğundan birer anter alınarak ayrı ayrı eppendorf tüpüne koyulmuştur. Laboratuvarda anterlerin herbiri iğne yardımı açılarak ayrı ayrı lam üzerine aktarılmıştır. Polenlerin daha iyi bir şekilde görüntülenebilmesi için, lamdaki örneklerin üzerine %96 lık etanol damlatılıp ve boyama için safraninli gliserin-jelatin maddesi kullanılmıştır. Sonuçta 10 anterdeki polen sayılarının ortalama değerleri hesaplanmıştır. Stigma üzerine ulaşan poleni hesaplamak için 30 olgun çiçekten stigma alınmış, lam üzerine aktarılmış, daha sonra üzerine derişik sülfürik asit damlatılıp lamel ile kapatılmıştır ve ışık mikroskobu altında polen tanesi sayımları yapılmıştır. Stigma üzerine konan polenlerden ne kadarının stilusu aşıp, ovülleri döllediğini tespit etmek için, 30 adet tozlaşması bitmiş ama tohuma dönmemiş çiçek alınmış, ovaryumları açılarak stereo mikroskop altında döllenmiş ovüller sayılmıştır. Kendine-uyumsuzluk oranının belirlenmesi için kapatma denemeleri yapılmıştır. Doğal koşullar altında tozlaşmanın hesaplanması için 50 bitki kontrol grubu olarak belirlenmiş, hiçbir müdahale yapılmamıştır. Kendine-uyumluluk ve kendine-uyumsuzluk oranının tespiti için 50 adet açılmamış çiçek tomurcuğu kapatılmıştır. Kapatılan çiçekler bir hafta sonra toplanarak döllenen ovül sayımı için steromikroskop altında incelenmiştir. Kendine uyumsuzluk oranı (ISI-Index self-compatibility) tespitinde Zapata ve Arroyo’nun (1978) eşitliği kullanılmıştır. Bulgular: M. nifensis’in popülasyonunun %50,69 dişi, % 49,31 hermafrodit bireylerden oluştuğu tespit edilmiştir. Hermafrodit bireylerin ürettiği çiçek sayısının ortalama 61,02 (±36,35) adet, dişi bireylerin ise 69,07 (±48,79) adet olduğu hesaplanmıştır. İki farklı cinsiyet üzerinde yapılan çiçek kapatma denemeleri sonucunda ise hermafrodit bireylerin ürettiği tohumların %39,42’sinin otogami, %60,58’sinin ise allogami yoluyla döllendiği, dişi bireylerde ise apomiksis vb. yolların olmadığı sadece dışarıdan gelen polenleri kabul ettiği ve bu sayede potansiyel döllenebilecek ovüllerinin ancak %16,77’sini dölleyebildiği tespit edilmiştir. Sonuç ve tartışma: Elde edilen veriler neticesinde M. nifensis’te her iki cinsiyetinde yaklaşık eşit miktarda tohum üretmesine rağmen hermafrodit popülasyonun kendine dölleklik göstermesi nedeniyle, kendine dölleklik depresyonu yüzünden giderek popülasyondaki sayısının azalacağı dişi popülasyonun zaman içerisinde daha baskın hale gelebileceği düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Ginodioik, Minuartia, seksüel ayrılma, tozlaşma 68 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Teşekkür: Bu çalışma, Ege Üniv. Fen Fakültesi 2013FEN021 nolu B.A.P. projesi tarafından desteklenmektedir. EVE14 Yükseklik gradiyentine bağlı olarak Fagus orientalis’ de foliar azot (N) ve fosfor (P) rezorbsiyonu Şule Güzel1, Ali Bilgin1 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bitkiler besin kayıplarını minimuma indirgemek için bazı stratejiler geliştirmişlerdir. Ağaç ve çalı formundaki bitkiler yaprak senesensinden önce yapraklarındaki besin elementlerini dayanıklı dokulara transfer ederler, bu olaya rezorbsiyon denir. Rezorbsiyon sayesinde bitki, yıllık ölü örtü (litterfall) yolu aracılığıyla besin elementi kaybını azaltmış olur. Böylece bitki topraktaki besin elementlerine olan bağlılığını da azaltmış olur. Bu çalışmanın amacı; yükseklik gradiyenti boyunca Fagus orientalis’ de yaprak rezorbsiyonun yeterli bir şekilde gerçekleşip gerçekleşemediğini, rezorbsiyonunun yükseklik gradiyentine göre ne şekilde değiştiğini ve bu değişimin nedenlerini incelemektir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmanın araştırma materyalini Fagus orientalis Lipsky oluşturmaktadır. Araştırma süresi Mayıs 2014 - Ekim 2014 tarihleri arasında bir vejetasyon dönemini kapsamaktadır. Bu amaçla; Fırtına Vadisi boyunca üç farklı (702, 1000 ve 1200 m) lokaliteden her ay düzenli olarak yaprak numuneleri alınmıştır. Lokalitelerin seçiminde yükseklik, yön ve vejetasyon örtü durumuna dikkat edilmiştir. Yaprak örneklerinin alındığı dalları önceden belirlemek, rezorbsiyon hesaplamasında hatayı büyük ölçüde önlemekte ve mümkün olduğu kadar gelişme mevsiminin ortasında ve senesens döneminde aynı dala ait ve fizyolojik yönden benzer olan yaprakların seçimine olanak tanımaktadır. Çalışılan aylar boyunca yaprakların düzenli olarak aynı yaşta ve aynı büyüklükte olmasına dikkat edilmiştir. Ayrıca toplanan yaprakların sağlıklı, olgun ve böcekler tarafından tahrip edilmemiş olmasına da dikkat edilmiştir. Arazide uygun bir şekilde toplanan yaprak örnekleri etüvde 70 °C’de 48 saat sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutulduktan sonra azot (N) analizleri Dumas yöntemiyle, fosfor (P) analizi ise kalay klorür yöntemiyle belirlenmiştir. Bulgular: N rezorbsiyon kullanım verimlilik ve yeterlilik ile P rezorbsiyon kullanım verimlilik değerleri istatistiksel yönden incelendiğinde lokaliteler açısından önemli seviyede farklılıklar göstermiştir. P kullanım yeterlilik değerleri ise lokaliteler açısından değerlendirildiğinde herhangi bir farklılık istatistiksel açıdan gözlenmemiştir. En yüksek N ve P rezorbsiyon kullanım verimlilik ve yeterlilik değerleri 1200 m’de, en düşük N ve P rezorbsiyon kullanım verimlilik ve yeterlilik değerleri ise 702 m’de bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: N ve P rezorbsiyon kullanım yeterlilik ve verimlilik değerleri yükseklikle birlikte artmıştır. N ve P rezorbsiyon kullanım verimlilik değerleri sırasıyla % 77 ve 56 olarak belirlenmiştir ve bu değerler Fagus orientalis’de normal sınırlar içerisinde bulunmuştur. N ve P rezorbsiyon kullanım yeterlilik değerleri ise sırasıyla % 0.09 ve 0.14 olarak bulunmuştur ve bu sonuçlara göre foliar N rezorbsiyonu biyokimyasal olarak yeterli bir şekilde gerçekleşmiştir. P rezorbsiyon kullanım yeterlilik değeri ise literatürde belirtilen sınır değerin üzerinde olduğu için Fagus orientalis tarafından yeterli bir şekilde geri alınamamıştır. Anahtar Kelimeler: Rezorbsiyon, Fagus orientalis Lipsky, Fırtına Vadisi Teşekkür: Bu çalışma, Recep Tayyip Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmektedir. Proje No: 2013.102.03.14. 69 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE15 Endemik Alyssum pinifolium (Nyár.) Dudley’ un Koruma Biyolojisi Onur Esen, Oğulcan Gürbüz, Şefik Özen, Bahar Kökçü, İsmet Uysal Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Biyoloji Bölümü & Çanakkale Botanik Bahçesi, ÇANAKKALE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye Flora’sında Çanakkale’den sadece iki popülasyonu bilinen Alyssum pinifolium yok olma tehlikesi altında olan endemik bir türdür. A. pinifolium’un koruma biyolojisi üzerine yapılan bu çalışmada türün bazı biyolojik özellikleri belirlenmiş ve koruma biyolojisi kapsamında çeşitli uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali olan A. pinifolium Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’nda VU (Duyarlı) kategorisinde yer alan bir taksondur. 2013-2015 yılları arasında gerçekleştirilen arazi çalışmaları ile türün popülasyon durumları ve büyüklükleri ortaya konulmuş, dar yayılış sebepleri araştırılmış ve IUCN kategorisi güncellenmiştir. Türün morfolojik, palinolojik ve üreme biyolojisi özelikleri belirlenmiş ve aynı zamanda farklı ışık koşullarında tohumlar üzerinde çimlendirme deneyleri yapılmıştır. Çimlendirilen tohumlardan yetiştirilen bitkiler Çanakkale Botanik Bahçesi (CBB)’nde koruma altına alınmıştır. Bulgular: Türkiye Florası kayıtlarında iki lokaliteden bilinen A. pinifolium’un farklı üç noktada daha yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Kayıtlarda geçen bir lokalitede ise bitki bulunamamıştır. Toplamda dört lokalitedeki birey sayıları ve yayılış alanları hesaplanarak türün VU olan tehlike kategorisinin CR B1c(iv) olması gerektiği tarafımızdan önerilmektedir. Üreme biyolojisi çalışmaları sonucunda, türün dışa döllek olduğu, böcekler ve rüzgar ile döllenmesinin gerçekleştiği gözlemlenmiştir. Polen canlılık düzeyinin en yüksek olduğu 2. gün (% 89) olarak hesaplanmıştır. Stigma olgunluğu incelenen çiçeklerde ise, çiçeğin açılmasını takiben enzimatik aktivitenin başladığı, ilk iki gün enzimatik aktivitenin fazla olduğu ve daha sonraki günlerde ise düştüğü gözlemlenmiştir. Çimlenme oranı en yüksek olarak 8 saat aydınlık ve 16 saat karanlık olan ortamda %94 olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: A. pinifolium ile ilgili morfolojik ve ekolojik çalışmalar Uysal (1996) tarafından yapılmıştır. Ancak, bu çalışma ile türün morfolojik ve ekolojik özelliklerinin kapsamı genişletilmiş ve güncellenmiştir. Türe ait popülasyon, üreme biyolojisi, palinolojik çalışmalar ve koruma uygulamaları ilk defa bu çalışma ile gerçekleştirilmiştir. Türün neslini tehdit eden en önemli faktör, yayılış alanlarının insanlar tarafından tahrip edilmesi olarak gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Koruma Biyolojisi, Alyssum pinifolium, endemik, IUCN Teşekkür: Bu çalışmayı FDK-2015-483 numaralı projeyle destekleyen “Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi BAP Koordinasyon Birimi’ne teşekkür ederiz. 70 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE16 Endemik Thurya capitata ve Bazı Caryophyllaceae Üyelerinde Nikel ve Demir Hiperakümülasyonu Ahmet Aksoy1, Jale Çelik2, Zeliha Leblebici3, Hanife Özbay4 1 Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANTALYA Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Ana Bilim Dalı, ANTALYA 3 Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, M. Biyoloji ve Genetik Bölümü, NEVŞEHİR 4 Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, NEVŞEHİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Ultramafik kayalar üzerinde gelişen serpantin toprak, eşsiz bir biyojeokimyaya sahiptir ve karakteristik mineralleri önemli oranda içerirler. Birçok bitki türü dokularında yüksek miktarda metal biriktirme yeteneğine sahiptir. Kuru ağırlığında en az 1000 mg kg-1 ağır metal konsantrasyonu gösteren türler “hiperakümülatörler” olarak tanımlanmıştır. Nikelce zengin serpantin topraklar üzerinde gelişim gösteren tüm dünyada yaklaşık 500 bitki türü bulunmaktadır. Bu çalışmada, Kayseri’nin Yahyalı ilçesindeki serpantin topraklar üzerinde yetişen 17 Caryophyllaceae taksonunun Ni ve Fe içerikleri araştırılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, Kayseri’nin Yahyalı ilçesindeki serpantin topraklar üzerinde yetişen bazı Caryophyllaceae taksonlarının (Arenaria serpyllifolia, Minuartia multinervis, Minuartia intermedia, Minuartia anatolica var. anatolica, Cerastium dichotomum subsp. dichotomum, Holoesteum umbellatum var. umbellatum, Thurya capitata, Dianthus floribundus, Dianthus crinitus var. crinitus, Dianthus masmenaeus var. glabrescens, Dianthus zonatus var. zonatus, Dianthus calocephalus, Velezia rigida, Silene compacta, Silene aegyptiaca subsp. aegyptiaca, Silene dichotoma subsp. dichotoma, Saponaria mesogitana, akümülatör/ hiperakümülatör özelliklerinin olup-olmadıkları araştırılmıştır. Bitkilerin toprak altı ve toprak üstü kısımları ile yetiştiği topraklardaki Ni ve Fe konsantrasyonları Varian ICP-OES cihazı kullanılarak tespit edilmiştir. Bulgular: Hiperakümülatör özelliği araştırılan Thurya capitata’nın Ni ve Fe yönünden hiperakümülatör özelliğinin olduğu, diğer 16 bitkinin hiperakümülatör özelliği göstermediği tespit edilmiştir. Kuru ağırlıkta Ni konsantrasyonları toprak ve bitkinin toprak altı kısımlarında sırasıyla Thurya capitata için 28414-1089 mg kg-1 olarak belirlenmiştir. Kuru ağırlıkta Fe konsantrasyonları toprak ve bitkinin toprak altı kısımlarında sırasıyla Thurya capitata için 28414- 28558 mg kg-1 ’dir. Sonuç ve Tartışma: İncelenen 17 örnek içinde Thurya capitata’nın içerdiği yüksek Ni ve Fe konsantrasyonundan dolayı Fe ve Ni hiperakümülatörleri listesine yeni kayıt olarak eklenmesi önerilmektedir. Thurya capitata’nın Ni ve Fe ile kirlenmiş alanların fitoremediasyonla arıtılması açısından faydalı olacağı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Serpantin, hiperakümülatör, Thurya capitata, Aladağlar, Kayseri. Teşekkür: Bu çalışmayı 13F28 nolu proje ile destekleyen NEÜ BAP Komisyonuna teşekkürlerimizi sunarız. 71 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU EVE17 Hezanlı Dağları ve Çevresi Vejetasyonunun (Sivas) Haritalandırılması Bilal Şahin1, Murat Ataol2 Çankırı Karatekin Üniversitesi, Yapraklı MYO, ÇANKIRI Çankırı Karatekin Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, ÇANKIRI Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Ülkemizde vejetasyon araştırmaları çok sayıda olmakla birlikte, bu bulguların görsel olarak ifade edildiği çalışmalar yeterli sayıda değildir. Son zamanlarda biyotop haritalama çalışmalarına ait örnekler çoğalmıştır. Arazi verilerine dayalı iyi hazırlanmış vejetasyon haritaları, araştırmacılar için büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma alanında Braun-Blanquet yöntemiyle yapılan vejetasyon gözlemleri esnasında alınan koordinat kayıtları ve gözlem bilgileri kullanılmıştır. Alanın coğrafik, jeolojik ve toprak haritalarından elde edilen veriler, arazi gözlemleriyle karşılaştırılmış ve ArcGIS programında birleştirilerek alanın vejetasyon haritası oluşturulmuştur. Bulgular: Araştırma sonucu tanımlanan 3 alyans ve bu alyanslara bağlı bitki birlikleri, koordinat kayıtlarına bağlı olarak belirlenmiştir. Birlikler topoğrafik harita üzerinde yöney, yükselti ve yayılışı gösterecek şekilde farklı renklerde sunulmuştur. Habitat tiplerine yönelik arazi fotoğrafları da eklenerek daha iyi anlaşılması sağlanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Çalışma sonucu elde edilen harita alanın bitki örtüsünü farklı yönleriyle birlikte göstermiş, habitat tipleri ve biyotopların alan üzerindeki dağılımlarının gösterilmesiyle, ileride yapılacak çalışmalar için iyi bir kaynak materyal olması sağlanmıştır. İyi üretilmiş haritalar benzer çalışmalarda nitelikli haritaların yapılması ve mukayese edilmesi olanağını sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Hezanlı Dağları, Vejetasyon, Harita Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 109T193 numaralı proje ile desteklenmiştir. 72 POSTER SUNUMLAR 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU 76 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P001 Bozyazı (Mersin) Liken ve Likenikol Mantarlarının Substrat Çeşitliliğine Bağlı Olarak Dağılımı Mehmet Candan1, Yılmaz Yavuz2 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ESKİŞEHİR Anadolu Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, ESKİŞEHİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Simbiyotik organizmalar olarak bilinen likenler, bir mantar (mikobiyont) ve en az bir fotosentetik ortağın (siyanobakteri ya da yeşil alg) oluşturduğu yaşam birliğidir. Karasal yaşamın önemli grupları arasında yer alan likenler çok değişik ortamlarda gelişim gösterirler. Likenler kaya yüzeylerinde, kaya altlarında, kaya boşluklarında, doğrudan toprak üzerinde, ağaç kabukları, yaprak yüzeylerinde vb. çok çeşitli substratlar üzerinde gelişirler. Likenler, karasal ekosistemde çok farklı habitatlarda yayılış gösterirler. Çalışma alanın içinde yer aldığı Mersin ilinin liken kayıtlarını veren iki çalışma bulunmaktadır. İlk çalışma Dinçer ve Özdemir Türk tarafından yapılan çalışmadır. Bu çalışmada 37 epifitik liken kaydı verilmiştir. John ve arkadaşları tarafından yayınlanan bir makalede ise 39 liken türü verilmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Liken ve likenikol örnekleri 2013-2014 tarihleri arasında yapılan arazi çalışmasında kaya, ağaç kabuğu, odun, toprak, karayosunu gibi çeşitli substratlar üzerinden toplanmıştır. Toplanan örnekler tayin edilecek ve herbaryum örneği hazırlanacak büyüklükte bir miktar substrat ile birlikte alınmıştır. Örnekleme yapılan lokalitelerine ait substrat çeşidi, lokalite numarası, tarih, GPS kaydı, vejetasyon ve habitat özellikleri hakkında kısa notlar alınmış ve fotoğraflar çekilmiştir. Laboratuvar ortamına getirilen örnekler -22 °C’de 48 saat derin dondurucuda bekletilmiş ve tayin işlemi yapılmıştır. Liken örneklerinin incelenmesinde LEICA M125 stereo mikroskop ve CARL ZEISS marka AXIO IMAGER A2 ışık mikroskobundan yararlanılmıştır. Likenlerin tayini çeşitli çeşitli flora ve tayin anahtarlarından faydalanılarak yapılmıştır. Tayinleri tamamlanan örnekler Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi (ANES) herbaryumuna kaldırılmıştır. Bulgular: Çalışma alanından 86 liken ve likenikol mantar taksonu tespit edilmiştir. Tespit edilen likenler üzerinde geliştikleri; kalkerli kaya, silisli kaya, toprak, karayosunu, geniş yapraklı ağaç, iğne yapraklı ağaç gibi substrat çeşitlerine göre dağılımları yapılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Liken örnekleri deniz kenarından başlayarak 1412 m yükseltiye kadar farklı yükseltilerde toplanmıştır. Düşük yükseltilerde tarım arazileri ve genellikle muz seraları bulunmaktadır. Yükseltiyle birlikte; kıyıya yakın kireçli topraklarda Sarcopoterium spinosum, Cistus spp., maki elemanları (Quercus coccifera, Pistacia, Arbutus spp., Phillyrea latifolia, Laurus nobilis vb.), maki elemanlarının da belli bir yükseltiye kadar katıldığı Pinus brutia ormanı, üst kısımlarında ise Juniperus, Quercus sp., Abies cilicica ve Cedrus libani oluşturmaktadır. Ana kaya genellikle kalkerli kayadır. Üst kısımlarda Abies cilicia ve Cedrus libani ağaçları ilginç substrat çeşitliliği oluşturmaktadır. Yükseltinin düşük olduğu alanlarda Akdeniz iklimini temsil eden liken türleri (Baglietoa baldensis, B. permigerella, Caloplaca aurantia, C. carphinea, C. erythrocarpia, Placolecis opaca, Physconia venusta, Verrucaria marmorea, Xanthoria mediterrenea vb.) tespit edilmiştir. Ancak yükselti ile birlikte değişik substratlar üzerinde alpin, subalpin ve karasal türleri temsil eden türler (Aspicilia cheresiana, A. desertorum, Calicium viride, Bryroria spp., Evernia illyrica, Letrharia vulpina vb) bulunmuştur. Ayrıca çok sayıda diğer likenler üzerinde gelişim gösteren liken ve likenikol mantar türleri de (Arthonia spp., Buelli badia, Caloplaca sororicida, Mulerella pygmaea vb.) bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Liken, Bozyazı, Mersin. Teşekkür: Bu çalışma, Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından 1206F101 no’lu proje tarafından desteklenmiştir. 77 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P002 Liken Kemotaksonomisinde Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi Tekniğinin Uygulanmasına Yönelik Bir Ön Çalışma Naşit İğci1, Bahar Kaptaner İğci2 1 Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü, ANKARA Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Likenlerin özellikle mikobiyontları tarafından sentezlenen sekonder metabolitler çok büyük bir çeşitliliğe sahiptir. Bu bileşikler, çeşitli biyolojik aktivitelere sahip olmasının yanında liken sınıflandırmasında da morfolojik karakterle beraber önemli bir yer tutar. Bu anlamda likenler, kemotaksonominin en fazla uygulama alanı bulduğu canlı gruplarından biridir. Liken bileşiklerinin tanımlanması için günümüzde ince tabaka kromatografisi (TLC) ve yüksek veya ultra basınçlı sıvı kromatografisi (HPLC, UPLC) gibi kromatografik tekniklerin yanında kütle spektrometreleri ve nükleer manyetik rezonans (NMR) spektroskopisi gibi teknikler de kullanılmaktadır. Son yıllarda özellikle kütle spektrometresi ve NMR gibi tekniklerle likenlerin sahip olduğu moleküler içeriğe dair spektrum elde edilip kemometri yaklaşımıyla liken türlerinin spektrum tabanlı sınıflandırılmasına yönelik sayısı az olmakla beraber bazı çalışmalar yayınlanmıştır. Ancak Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FTIR) tekniğinin bu amaçla kullanımına yönelik kısıtlı örnekle yapılmış çok az çalışma vardır. FTIR tekniği ile örnekte bulunan tüm moleküler bağlara dair bilgi edinilmekte ve bahsi geçen önceki tekniklerde olan bazı kısıtlamalar (ekstrakt hazırlama gibi) FTIR ölçümlerinde mevcut değildir. Bu çalışmada, FTIR tekniğinin liken örneklerinin kimyasal karakterizasyonu ve kemotaksonomisinde kullanılabilirliğini değerlendiren bir ön çalışma yapılması ve prosedür oluşturulması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Karabük ili Karatepe civarında farklı noktalardan toplanan Ramalina farinacea, R. fastigata, Usnea florida ve Evernia prunastri örnekleri toprak kalıntılarından temizlendikten sonra sıvı azot ile havanda dövülerek toz haline getirilmiş ve ardından dondurarak kurutma yöntemi ile liyofilize edilmiştir. Daha sonra toz örnekler Bruker Tensor 27 FTIR cihazında ATR (Attenuated Total Reflectance) aparatı kullanılarak orta kızılötesi bölgede (4000-850 cm-1) ölçülmüş ve abzorbans spektrumları elde edilmiştir. Kemometri kapsamında çok değişkenli analiz olarak hiyerarşik kümeleme analizi kullanılmıştır. Tüm spektral analizler OPUS 5.5 (Bruker) programında yapılmıştır. Bulgular: FTIR ölçümleri sonucunda 4 türe ait iyi kalitede spektrum elde edilmiştir. 4 tür için de karbonhidrat, lipit, protein ve nükleik asit gibi temel biyomoleküllerden kaynaklanan farklı bağ titreşimlerine ait pikler tanımlanmıştır. Ayrıca likenlerde bulunan sekonder metabolitlerden kaynaklanabilecek ve ayrımda önemli olan pikler de görülmüştür. Hiyerarşik kümeleme analizi ile hem cins, hem de tür bazında gruplandırma sağlanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Dört tür ile yapılan bu ön çalışmanın sonuçları, likenlerde bulunan temel biyomoleküllerin ve sekonder bileşiklerin FTIR spektroskopisi tekniği ile karakterize edilebileceğini ve elde edilen spektrumların kemometrik analiz ile tür gruplandırmasına olanak sağlayacak derecede özgün olabileceğini göstermiştir. Tür sayısı arttırılarak devam eden çalışmamız sonucunda yöntemin uygulanabilirliği ve hassaslığı değerlendirilebilecektir. Anahtar Kelimeler: Liken, FTIR, kemotaksonomi, kemometri Teşekkür: Liken örneklerinin toplandığı arazi çalışmaları Gazi Üniversitesi BAP 05/2011-07 kodlu proje ile desteklenmiştir. Kızılötesi spektroskopisi çalışmalarının gerçekleştirildiği Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Merkez Laboratuvarı'na teşekkür ederiz. 78 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P003 Türkiye’nin Kalisioid Likenleri Yılmaz Yavuz1, Ayşen Özdemir Türk2 Anadolu Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, ESKİŞEHİR 2 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ESKİŞEHİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Toplu halde olgun sporların bulunduğu mazedyum yapısı ve genellikle saplı bir apotesyuma sahip likenler, “kalisioid likenler” olarak gruplandırılır. Üreme organlarının saplı yapısının toplu iğneye benzerliği nedeniyle “toplu iğne likeni” olarak da adlandırılırlar. Bu türler, arazide kolayca fark edilmemelerinin yanında, toplanma ve laboratuvara taşınmaları sırasında da özel dikkat gerektirmektedir. Kalisioid likenler, gerekli gözlemlerin yapılabilmesi için kesit alma ve teşhis aşamalarında uzmanlık gerektirmektedir. Bu grubun üyelerinin çoğu, yaşlı iğne yapraklı ağaç gövdelerini ve odunları tercih ettiği için, yaşlı orman indikatörü olarak da nitelendirilirler. Bu çalışmada, Türkiye’de günümüze kadar kaydedilen kalisioid likenler değerlendirilmiş ve genellikle dikkat çekmeyen bu grupla ilgili çalışmaların teşvik edilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Kalisioid likenler, pek çoğu arazide lupla fark edilebilen, toplama ve laboratuvara taşıma sırasında özel dikkat gerektiren türleri içerir. Örneklerin, morfolojik yapılarına zarar verilmeden toplanması ve yumuşak kâğıtlara sarıldıktan sonra küçük kutular içinde laboratuvara getirilmesi gerekir. Türlerin tayininde çeşitli tayin anahtarlarının yanında, stereomikroskop ve ışık mikroskobu ile kemotaksonomik yöntemler kullanılır. Bu çalışmamızda Türkiye’nin çeşitli yerlerinden toplanan kalisioid likenlere ait kayıtlar derlenmiş, Eskişehir İli’ndeki örnekler değerlendirilmiştir. Bulgular: Ülkemizde, Bunodophorum, Calicium, Cyphelium, Chaenotheca, Chaenothecopsis, Cyphelium, Sphinctrina ve Stenocybe cinslerine ait 27 kalisioid liken türünün yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Eskişehir İli’nde ise, kalisioid likenlerden Calicium salicinum Pers., Calicium viride Pers., Chaenotheca chrysocephala (Ach.) Th. Fr., Chaenotheca furfuracea (L.) Tibell, Cyphelium inquinans (Sm.) Trevis., Cyphelium notarisii (Tul.) Blomb. & Forssel, Sphinctrina tubiformis A. Massal. yayılış göstermektedir. Sonuç ve Tartışma: Eskişehir İli’nde yayılış gösterdiği belirlenenlerden, C. inquinans dışındaki altı tür Eskişehir İli’nden ilk kez kaydedilmektetir. Türkiye liken florası yazım çalışmalarının başlamak üzere olduğu göz önüne alındığında, bir taraftan da daha ayrıntılı çeşitliliğik çalışmalarına devam edilmesi gerektiği açıktır. Ayrıca, geniş floristik amaçlı çalışmalarda gözden kaçırılma ihtimali yüksek gruplara da önem verilmesi gerekir. Anahtar Kelimeler: Liken, Caliciales, Eskişehir, Türkiye Teşekkür: Bu çalışmayı 104F119 nolu proje ile destekleyen Anadolu Üniversitesi BAP Komisyonuna teşekkürlerimizi sunarız. 79 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P004 Hyaloriaceae: Türkiye Mikobiyotası İçin Gaziantep İlinden Yeni Bir Familya Kaydı Abdullah Kaya1, Semiha Yakar1, Yasin Uzun1, İbrahim Halil Karacan2 1 Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Kâmil Özdağ Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 70100, KARAMAN 2 Ömer Özmimar Anadolu İmam Hatip Lisesi, 27220, GAZİANTEP Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Biyoçeşitliliğin temel bileşenlerinden olan mantarlar, yeryüzündeki ikinci kalabalık canlı grubunu oluşturmaktadır. Mantarların gözle görülebilecek büyüklükte fruktifikasyon oluşturanları makromantarlar olarak bilinir. Ülkemizde özellikle son 20 yıl içinde yoğunlaşan çalışmalar sonucunda yaklaşık 2.200 civarında makromantar taksonu belirlenmiştir. Ancak, Avrupa kıtasında belirlenen yaklaşık 21.000 makromantar taksonu göz önüne alındığında bu sayının henüz ülkemiz makromantar biyoçeşitliliğini yansıtmadığı ve bu alandaki çalışmaların sürdürülmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çalışma ülkemiz makromikotasına katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Gereçler ve Yöntem: İncelenen mantar örnekleri 2014 yılı içinde Gaziantep’te gerçekleştirilen arazi çalışmaları ile elde edilmiştir. Arazide resimlenen ve gerekli morfolojik ve ekolojik özellikleri kaydedilen örnekler laboratuvara taşınarak stereo mikroskop altında tekrar resimlenmiş ve kurutularak fungaryum materyali haline getirilmiştir. Nikon Eclipse Ci trinoküler ışık mikroskobu altında mikromorfolojik verileri elde edilen ve mikroskobisine ait resimleri çekilen örnekler ilgili literatür yardımıyla teşhis edilmiştir. Bulgular: Tür tanı işlemi sonucunda, örneklerin Basidiomycota bölümü ve Tremellales ordosu içinde yer alan Hyaloriaceae familyasına ait Myxarium nucleatum türü olduğu ve bu familya üyesi herhangi bir taksonun ülkemizden daha önce rapor edilmediği belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda Myxarium nucleatum örneklerinin toplanıp tanılanarak, Hyaloriaceae familyası Türkiye’den ilk kez rapor edilmiş ve ülkemiz mikobiyotasına katkı sağlanmıştır. Anahtar kelimeler: Makromantar, Yeni familya kaydı, Gaziantep, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından 212T112 no’lu proje ile desteklenmiştir. 80 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P005 Ülkemiz Mikotası İçin Bir Yeni Kayıt: Russula juniperina Ömer F. Çolak1,2, Mustafa Işıloğlu2 1 Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, ISPARTA 2 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, MUĞLA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Russula Pers. cinsine ait mantarlar genellikle parlak, dikkat çekici renklerde, oldukça güzel ve ilginç türleri içerir. Birçok bitki türüyle ektomikorizal birliktelik oluşturan bu cinse ait dünya üzerinde 750 takson olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizden cinse ait rapor edilen tür sayısı 100’den fazla olup bu sayı her geçen gün artmaktadır. Bu çalışma ülkemiz biyoçeşitliliğine katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan mantar örnekleri 2014 yılı Sonbahar aylarında Afyon yöresinde yapılan rutin arazi çalışmaları sonucunda toplanmıştır. Doğal ortamlarında fotoğrafları çekilen mantar örneklerine cinse ait türlerin teşhisinde önemli olan bazı kimyasallar (FeSO4, KOH, NH3 ve Fenol) uygulanarak verdiği renk değişimlerinin yanı sıra morfolojik ve ekolojik özellikleri arazi defterine not edilmiştir. Laboratuvara taşınan örnekler spor baskıları alınarak kurutulmuştur. Sporlar için melzer ayıracı, kütikül yapısı için kongo kırmızısı ve sülfovanilin kullanılarak mikroskobik fotoğrafları çekilmiş ve teşhisleri yapılmıştır. Daha sonra fungaryum materyali haline getirilen örnekler Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Biyoloji Bölümü fungaryumunda saklanmaktadır. Bulgular: Teşhisleri yapılan örneklerden Russula juniperina Ubaldi ülkemiz mikotası için yeni kayıt olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Günümüze kadar Russula cinsine ait ülkemizden kaydedilen takson sayısı bu çalışma ile birlikte 125’e yükselmiştir. Anahtar Kelimeler: Makrofunguslar, Russula, Biyoçeşitlilik, Türkiye, Yeni kayıt Teşekkür: Bu çalışma Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından desteklenmiştir (Proje No: 13/140). 81 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P006 Carex Üzerinde Tespit Edilmiş Yeni Kayıt Mikrofunguslar Mehmet Ufuk Özbek1, Makbule Erdoğdu2, Elşad Hüseyin2 1 Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA Ahi Evran Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KIRŞEHİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Phaeoseptoria cinsi Spegazzini tarafından 1908 yılında Phaeoseptoria papayae türü ile bilim dünyasına tanıtılmıştır. Spegazzini bu cinsi kahve renkli sporlara sahip olması ile Septoria cinsinden ayrılmıştır. Phaeoseptoria cinsi dünyada yaklaşık 50 tür ile temsil edilmektedir. Septoria Sacc. anamorfik cinsi, kültür ve yabani bitkilerin birçoğunda hastalığa neden olan parazitik bitki mikrofungus türlerini içerir. Bunlar genelde bitkinin yapraklarına, nadiren de çiçeklerine saldırarak buralarda nekrotik görünümü çağrıştıran lekeler oluştururlar. Bitkiye verdiği bu zararlar, bitkinin canlılığını ve biyolojik üretkenliğini olumsuz yönde etkiler. Septoria türleri, ekonomik açıdan önemli olan tahıl, ot, sebze, süs bitkileri, tıbbi bitkiler, orman ağaçları, çalılar ve yabani bitkiler üzerinde parazit olarak yaşayan bitki patojenleridir. Septoria cinsine ait türler dünya çapında yaygındır ve yaklaşık 2000'den fazla tür içerir. Ülkemizde günümüze kadar 66 cinse ait 74 konukçu bitki türü üzerinde 81 Septoria türü kaydedilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Mikromantarlarla enfekte olmuş bitki örnekleri Muğla’ dan toplanmıştır. Konukçu bitki örnekleri herbaryum kurallarına uygun olarak kurutulmuştur. Konakçı bitki “Flora of Turkey and East Aegean Islands” kullanılarak teşhis edilmiştir. Mantar örneklerinden hazırlanan preparatlar Leica DM E araştırma mikroskobu ile incelenmiştir. Mikromantarlar ilgili kaynaklar kullanılarak teşhis edilmiştir. Bulgular: Yapmış olduğumuz bu çalışma sonucunda Carex divulsa Stokes subsp. divulsa canlı yapraklarında teşhis ettiğimiz Ülkemizde için yeni kayıt olan Phaeoseptoria caricicola (Sacc.) R. Sprague ve Septoria caricis Pass. türlerinin karakteristik özellikleri aşağıda verilmiştir. Phaeoseptoria caricicola (Sacc.) R. Sprague’ nin karakteristik özellikleri: Lekeler canlı yapraklarda, küresel ya da düzensiz şekilli, 3-5 mm çapında, okra renkli, çevresi kahverengi bordürle çevrelenmiş. Piknidyumlar yaprağın alt yüzeyinde, dokuya batık, sonraları dışarı açılan, küresel, tek lokuluslu, 120-130 µm çapında, belirgin ostiollü, koyu kahverengi. Konidiumlar silindirik, iğimsi, uçlara doğru daralmış, 32-39 x 2,8-3,3 µm boyutlarında, enine 4-8 septalı, çoğunlukla 7 septalı, septada boğumsuz, toplu haldeyken açık kahverengi, tek tek sarımsı kahverengi. Septoria caricis Pass.’ ın karakteristik özellikleri: Lekeler canlı yapraklarda, küresel ya da düzensiz şekilli, 26 mm çapında, gri renkli, çevresi kahverengi bordürle çevrelenmiş. Piknidyumlar lekelerin alt yüzeyinde, genellikle yaprağın kurumuş uç kısımlarında, dokuya batık, sonraları dışarı açılan, küresel, tek lokuluslu, 70120 µm çapında, koyu kahverengi. Konidiumlar silindirik, iğimsi, uçlara doğru hafif daralmış, her iki ucu yuvarlak, 25-30 x 2,7-3,9 µm boyutlarında, enine 1-3 septalı, çoğunlukla 1 septalı, septada boğumsuz, yağ damlalı, renksiz. Sonuç ve Tartışma: Carex divulsa Stokes subsp. divulsa canlı yapraklarında teşhis ettiğimiz Phaeoseptoria caricicola (Sacc.) R. Sprague ve Septoria caricis Pass. türü Ülkemiz için yeni kayıttır. Phaeoseptoria cins seviyesinde yeni kayıttır. Anahtar Kelimeler: Yeni Kayıt, Mikrofungus, Septoria, Phaeoseptoria. 82 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P009 Türkiye’de Yayılış Gösteren Thlaspi (Brassicaceae) Cinsi Nomisma Seksiyonuna Ait Taksonların Tohumları Üzerine Morfolojik ve Anatomik Gözlemler Mehmet Cengiz Karaismailoğlu, Almıla Çiftçi, Osman Erol, Orhan Küçüker İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim dalı, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Thlaspi L. cinsi, Türkiye’de 6 seksiyona ait 36 taksonla temsil edilmektedir. Cinsin sınıflandırılmasında farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Meyer (1973 ve 1979)’in testa anatomisine dayandırılan sınıflandırmasında Thlaspi 12 cinse ayrılmıştır. Bu sınıflandırma Meyer’in cins ayrımının sadece tohum kabuğu anatomik karakterlerine göre yapılmasından dolayı ve yeterince kapsamlı olmadığını düşünen bazı bilim adamları tarafından kabullenilmemiş, bazıları tarafından ise çeşitli moleküler karakterlerle desteklenerek kabul edilmiştir. Bunun yanında, yapılan literatür araştırmasında, Türkiye’deki Thlaspi cinsi Nomisma D.C. seksiyonuna ait taksonları içeren herhangi bir morfolojik ve anatomik çalışma ile karşılaşılmamıştır. Bu çalışmada, Türkiye’de yayılış gösteren Nomisma seksiyonuna ait taksonların tohum yapıları morfolojik ve anatomik olarak ilk kez ayrıntılı olarak incelenmiş ve tohumların boyutları, şekli, rengi, yüzey ornamentasyonları, antiklinal ve periklinal hücre duvarı yapıları, yüzey epidermal hücre yapıları, testa kalınlığı, epidermis hücrelerinin yapısı ve kalınlığı, parenkima tabakasının yapısı ve kalınlığının sınıflandırmaya katkısı araştırılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışılan taksonlar doğal lokalitelerinden alınarak İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Herbaryumuna getirilmiş ve depolanmıştır. Her takson, 100 tohum ile çalışılarak değerlendirilmiştir. Makromorfolojik özellikler Olympus ZS51 mikroskobu ve Kameram imaging software bilgisayar programı ile değerlendirilmiştir. Mikromorfolojik özellikler ise tohumların gümüş yapıştırıcı ile bir tabla üzerine yapıştırılması ve altınla kaplanmasıyla, JEOL-Neoscope-5000 Taramalı Elektron Mikroskobunda çalışılmıştır. Anatomik çalışmada ise, tohumların orta bölgesinden tam otomatik bir mikrotom ile enine kesitler alındı. Kesitler çeşitli alkol ve ksilol serilerinden geçirilerek hematoksilen ile doku boyama cihazında boyandı. Entellan ile kapatılarak daimi hale getirilen kesitlerde; tohumların testa yapıları Olympus CX21FS1 mikroskobu ve Kameram imaging software bilgisayar programıyla ayrıntılı olarak çalışılmıştır. Bulgular: Bu çalışmada, Türkiye’de doğal olarak yetişen Thlaspi cinsi Nomisma seksiyonuna ait taksonlar arasındaki ilişki tohumların morfolojik ve anatomik karakterleri bakımından incelenmiştir. Makromorfolojik olarak, incelenen taksonların ikisinin de tohumlarının rengi koyu kahverengi ve tohum yüzeyleri çizgilidir. Tohum şekli T. arvense’de oval, T. huetii’de ise eliptiktir. Mikromorfolojik olarak, tohum yüzey ornamentasyonu T. arvense’de reticulate-foveate, T. huetii’de ise reticulate’dır. Yüzey epidermal hücrelerinin yapısı ise T. arvense’de penta-hexagonal, T. huetii’de ise oblong rectangular. Bunun yanında, antiklinal hücre duvarı her iki taksonda da batık iken, periklinal hücre duvarı T. arvense’de düz veya dışbükey iken, T. huetii’de ise sadece dışbükeydir. Anatomik olarak, incelenen taksonların tohumların da en dışta poligonal hücrelerden oluşan iki sıralı epidermis tabakası gözlenmiştir. Bunun yanında, testa kalınlığı; T. arvense’de 123.7±4.6 µm, T. huetii’de ise 138±7.2 µm olarak ölçülmüştür. Parenkima tabakası; T. arvense’de 54.2±3.9 µm kalınlığında tek sıralı, dikdörtgen şeklindeki hücrelerden, T. huetii’de ise 67.8±8.7 µm kalınlığında iki veya 3 sıralı yassı veya dikdörtgen şeklindeki hücrelerden oluştuğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Türkiye’deki Thlaspi cinsi Nomisma seksiyonuna ait taksonların tohum karakteristik özellikleri ilk kez ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışılan taksonlar makromorfolojik olarak; tohum şekli ve boyutları, mikromorfolojik olarakta; tohum yüzey ornamentasyonu, periklinal hücre duvarlarının yapısı değişkenlik göstermiştir. Anatomik olarak ise testa kalınlığı, epidermis tabakalarının yapısı ve parenkima tabakasının yapısı ve kalınlığı taksonlar arasında değişkenlik göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Thlaspi, Tohum, SEM, Anatomi, Türkiye 83 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU 84 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P010 Türkiye'de Yetişen Noccaea (Brassicaceae) Taksonların Güncel Durumu Kurtuluş Özgişi1, Atila Ocak1, Burcu Tarıkahya Hacıoğlu2, Barış Özüdoğru3 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ESKİŞEHİR Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü, ANKARA 3 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06800, Beytepe, ANKARA Sorumlu Yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Noccaea Moench cinsi gerek sahip olduğu takson sayısı gerekse de farklı araştırmacıların farklı yaklaşımlar izlemesi sonucu sınıflandırmasında oluşan karmaşadan dolayı Brassicaceae familyası içerisinde sistematik açıdan en problemli cinslerden birisidir. Noccaea türlerinin çoğu daha önce Thlaspi L. cinsi içerisinde değerlendirilmekteyken son yıllarda Thlaspi cinsinin taksonomik olarak sınırlarını belirlemeye yönelik çalışmalar, Noccaea cinsine ait olması gereken türlerin farklı cinsler içerisinde de sınıflandırıldığını göstermektedir. Türkiye Florası’nın 1965 yılında yayınlanan ilk cildinde I. C. Hedge, Thlaspi cinsine ait 25 taksonu 6 farklı seksiyon altında değerlendirmiş, Noccaea cinsi ise hiç belirtilmemiştir. 1973 ve 1979 yılında Friedric Kharl Meyer Thlaspi cinsini 11 farklı cinse ayırmıştır; fakat 1988 yılında yayınlanan Türkiye Flora'sının ilk eki (supplement) olan 10. Ciltte Meyer’in ileriye sürdüğü bu sistem kabul edilmemiştir. Thlaspi cinsine ait 10 yeni takson daha Türkiye Florası'na eklenmişayrıca Meyer'in Türkiye'den tespit ettiği 14 farklı tür, Greuter ve Burdet'in yapmış olduğu çalışma referans alınarak Thlaspi cinsi altında ele alınmıştır. Türkiye florasının 1. ve 10. cildinde yer alan bazı türler ise Syrenopsis Jaub. & Spach cinsine aktarılmıştır Aynı şekilde Thlaspi cinsi içerisinde yer alan bazı taksonlarda Noccaaea cinsine aktarılmıştır Bütün bu kargaşayı ortadan kaldırabilmek adına, Noccaea cinsindeki hem sistematik ve filogenetik sorunlarını çözmek hem de Türkiye’de yetişen taksonları revize etmek amacıyla 2015 yılının Mart ayından itibaren “Noccaea Moench (Brassicaceae) Cinsinin Filogenisi ve Türkiye'de Yetişen Taksonların Revizyonu” isimli proje çalışmalarına başlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Gerek Brassicaceae için familya düzeyinde yapılan moleküler filogenetik çalışmalar, gerekse de Noccaea ve yakın ilişkili cinsleriyle yapılan filogeni, revizyon ya da sinopsis çalışmaları değerlendirilerek, cinsin Türkiye yetişen taksonları için son durumu ele alınmış ve cinsle ilgili temel konseptler tartışılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Türkiye Bitkileri Listesi’ne göre 16 taksonla temsil edilen Noccaea cinsi yürütülmekte olan revizyon çalışmasında Meyer’in sistemindeki Thlaspi s.str. ve Noccidium cinsleri kabul edilip geri kalan bütün segregatlar ile Brossardia, Coluteocarpus ve Aethionema cinsinin bazı üyeleri (Ae. caespitosum (Boiss.) Boiss., Ae. iberideum (Boiss.) Boiss. ve Ae.oppositifolium (Pers.) Hedge) Noccaea cinsinin içinde kabul edilmiştir. Al-Shehbaz’a göre Noccaeae cinsi içerisinde olduğu düşünülen fakat formal olarak herhangi bir kombinasyon yapılmayan Pseudosempervivum cinsi ise bu cinsin dışında tutulmuş ve nihayi karar yapılacak olan filogenetik analizlerin sonrasına bırakılmıştır. Anahtar Kelimeler: Brassicaceae, Filogeni, Noccaea, Taksonomik Revizyon. 85 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P011 Türkiye’de Yayılış Gösteren Ricotia L. (Brassicaceae) Taksonları Arasında Morfolojik ve Anatomik Karakterlere Dayalı Filogenetik Akrabalık İlişkileri M.Yavuz Paksoy1, Emre Sevindik2, Selami Selvi3, Fatih Coşkun4 Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, AYDIN 3 Balıkesir Üniversitesi, Altınoluk Meslek Yüksekokulu, Tıbbi Aromatik Bitkiler Programı, BALIKESİR 4 Balikesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR Sorumlu Yazar: [email protected] 1 2 Giriş: Ricotia L. (Brassicaceae) cinsi Türkiye’de 5’ i endemik 6 taksonla temsil edilmektedir. Bu taksonlar; R. tenuifolia Sibth. & Sm., R. sinuata Boiss. & Heldr, R. carnosula Boiss. & Heldr, R. davisiana B.L. Burtt, R. varians B.L. Burtt ve R. aucheri (Boiss.) B.L. Burtt’ dur. Bu çalışmada, Türkiye’de yayılış gösteren Ricotia cinsinin morfolojik ve anatomik karakterlere dayalı filogenetik akrabalık ilişkileri araştırılmıştır. Çalışmada dış grup olarak, Chrysochamela elliptica (Boiss.) Boiss. ve Chrysochamela noeana (Boiss.) Boiss kullanılmıştır. Gereçler ve Yöntem: Morfolojik çalışmalardan 24 karakter ve anatomik çalışmalardan ise 12 karakter olmak üzere toplam 36 karakter kladistik analizlerde kullanılmıştır. Anatomik karakterler, gövde ve yaprakların enine ve yüzeysel kesitlerinden elde edilmiştir. Maximum parsimony kriteri ile Dallandır-veBağla algoritması kullanılarak yapılan veri setinin analizi 87 eşit şekilde parsimoni gösteren en tutumlu (most parsimonious) ağacı vermiştir. Bazı dallar Çoğunluk Uyumluluk metodu algoritması kullanılarak yapılan Bootstrap analiziyle desteklenmiştir. Bulgular: Morfolojik ve anatomik veri setlerine dayalı oluşturulam maksimum parsimony ağacı 2 klad’dan oluşmaktadır. Klad 1, R. tenuifolia, R.sinuata ve R. carnosula’dan oluşan monofiletik bir gruptur. Bu grup % 54’lük boostrap değeri ile desteklenmiştir. Klad 2, R. davisiana, R.aucheri ve R. varians’dan meydana gelmiş olup, %54’lük boostrap değeri ile desteklenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Sonuç olarak, Morfolojik ve anatomik veri setlerine dayalı elde edilen maksimum parsimony ağaçları sonuçları uygun çıkmış ve Ricotia cinsinin morfo-filogenisi ilk defa bu çalışmayla akrabalık derecelerine göre sınıflandırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Anatomi, morfoloji, Ricotia, parsimoni, filogenetik 86 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P012 Lamium L. (Lamiaceae) Cinsi Polen Morfolojisinin Sistematik ve Filogenetik Önemi Üzerine Bir Çalışma Zeynep Atalay1, Ferhat Celep2, Bilgehan Bilgili3, Musa Doğan1 Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyolojik Bilimler Bölümü, ANKARA 2 Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA 3 Kastamonu Üniversitesi, Orman Fakültesi, KASTAMONU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Lamium L. cinsi Lamiaceae familyasının ve Lamioideae alt familyasının tip cinsidir. Bu cinsin doğal yayılış alanı Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’dır. Cinsin gen merkezi İran-Turan ve Akdeniz fitocoğrafik bölgelerinde yer almaktadır. Lamiaceae familyasında pek çok cins üzerinde palinolojik çalışmalar olmasına rağmen, alt familyanın tip cinsi olan Lamium üzerine bu çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Taksonomik olarak problemli olan bu cinsin polen morfolojisinin belirlenmesi ve bu karakterlerin sistematik ve filogenetik öneminin ortaya konması temel amaçtır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, 43 tanesi Türkiye’de yetişen ve araziden toplanan taze örnekler ile 5 tanesi çeşitli herbaryumlardan alınan toplam 48 takson çalışılmıştır. Türlerin palinolojik özellikleri Wodehouse yöntemi ile hazırlanan preperatlarla ışık mikroskobunda ve yüzey ornemantasyonu belirleme çalışmaları Taramalı Elektron Mikroskopu yardımı ile yapılmıştır. Belirlenen polen karakterleri üzerinden ölçümler alınmıştır. Bulgular: Lamium cinsinin polen morfolojisi, dünya ölçeğinde ilk kez çalışılmıştır. Lamium türleri küçükorta büyüklükte polenlere sahip olup, 3 yarıklı ve genel olarak oblate-sphreoidal şekle sahiptir. Çalışılan taksonlarda temel olarak iki tip yüzey ornamentasyonu gözlemlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Elde edilen bulgulardan, yüzey ornemantasyonu özellikle seksiyon seviyesinde ayırt edici bir karakter olarak belirlenmiştir. Yapılan çalışmanın sonuçları, en güncel moleküler filogenetik çalışmalar ile kıyaslanmış ve daha önceden yapılan cinsiçi sınıflandırmaya dair yorumlamalarda bulunulmuştur. Yapılan çalışma ile cinsin monofilisi desteklenmektedir. Anahtar Kelimeler: Lamium, polen, mikromorfoloji, palinoloji, sistematik Teşekkür: TUBITAK 112 T 131 Nolu projeye teşekkür ederiz. 87 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P013 Çankırı-Korubaşı Tepe ve Civarındaki Jipsli Alanların Endemik Bitkileri Gamze Tuttu Çankırı Karatekin Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, Orman Botaniği ABD, ÇANKIRI Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Çalışma alanımız Çankırı il sınırları içerisinde, Çankırı ile Eldivan ilçesi arasında kalan Korubaşı Tepe (1199 m) ve civarını kapsamaktadır. A4 karesinde bulunan alan Türkiye’nin 144 Önemli Bitki Alanından (ÖBA) biri olan “Çankırı’nın Jipsli Tepeleri” nin kuzeybatı kısmını içermektedir. Çalışma alanında şimdiye kadar bir floristik çalışmanın yapılmamış olması, alanın jipsli toprak yapısına sahip olması nedeniyle birçok dar yayılışlı ve endemik türün olabileceğinin düşünülmesi alanın seçiminde etkili olmuştur. Bu çalışmanın amacı; Çankırı-Korubaşı Tepe ve civarındaki jipsli alanlarda bulunan endemik taksonları ortaya koymaktır. Gereçler ve Yöntemler: Araştırmamızın materyalini Mart 2010- Mart 2011 tarihleri arasında ÇankırıKorubaşı Tepe ve civarındaki jipsli alanlardan toplanan otsu ve odunsu bitki örnekleri oluşturmaktadır. Toplanan bitki örnekleri herbaryum tekniklerine göre kurutulup ISTO herbaryumuna konulmuştur. Bitkilerin teşhislerinde Flora of Turkey and the East Aegean Islands Vol. 1-9, Flora of Turkey and the East Aegean Islands (Suppl. I-II) kullanılmıştır. Karşılaştırma materyali olarak ISTO herbaryumu koleksiyonundan faydalanılmıştır. Araştırma alanında bulunan endemik türlerin tehlike durumları ise “Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı” ile belirlenmiştir. Bulgular: Toplanan bitki örneklerinin değerlendirilmesi sonucunda 357 takson tespit edilmiş olup bunlardan 55 tanesi endemiktir. Endemizm oranı % 15,4’tür. En fazla endemik taksona sahip olan familyalar Asteraceae (8 takson) ve Caryophyllaceae (7 takson) familyalarıdır. Endemik taksonların fitocoğrafik bölgelerine bakıldığında İran-Turan elementlerinin (41 takson) çoğunlukta olduğu görülmüştür. Endemik taksonların tehlike kategorileri incelendiğinde; 49 taksonun LC (En az endişe verici), 2 taksonun NT (Tehdit altına girebilir), 2 taksonun VU (Zarar görebilir), 1 taksonun EN (Tehlikede) ve 1 taksonun da CR (Çok tehlikede) kategorisinde olduğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışma sonucunda alanda toplam 55 endemik takson belirlenmiştir. Araştırma alanında bulunan endemik bitkilerin çoğu için bir tehlike söz konusu değildir. Gypsophila germanicopolitana (CR) kategorisinde, Linum mucronatum subsp. gypsicola var. gypsicola (EN) kategorisindedir. Arazi çalışmalarında bu taksonların çok az sayıda ve sadece arazinin belli bölgelerinde bulunduğu gözlenmiştir. Bu taksonlar jipsli alanlara özgü dar yayılışlı endemikler oldukları için yaşam alanları yetişme ortamı şartları ile sınırlanmıştır bu nedenle yüksek risk altındadırlar. Cyanus germanicopolitanus ile Campanula pinnatifida var. germanicopolitana ise (VU) kategorisinde olup şu an için bir tehlike arz etmemektedir ancak bu endemik taksonların da yaşam alanı sadece jipsli alanlar olduğundan uzun vadede tehdit altında bulunmaktadır. Alanda otlatma yapılması ve jipsli tepelerin tarım alanlarına dönüştürülmesi de endemik taksonlar için büyük bir tehlikedir. Anahtar Kelimeler: Çankırı, Korubaşı Tepe, Jipsli Alanlar, Endemik, Flora 88 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P014 Reseda coodei’nin (Resedaceae) Yeniden Keşfi Emre Çilden, Şinasi Yıldırımlı Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06800, Beytepe, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş : Resedaceae (Gerdanlıkgiller) familyası kuzey yarımkürenin ılıman ve subtropikal bölgelerinde yayılış gösterir ve dünyada 6 cins ve yaklaşık 85 tür ile temsil edilir. Bu familya ülkemizde sadece Reseda cinsi ile temsil edilmekte olup 19 tür, 7 endemik tür (% 30.4) ve 10 endemik takson (% 43.5) olmak üzere 23 takson ile Türkiye’de doğal olarak yetişmektedir. Akdeniz havzası ve Anadolu-Turan bitki coğrafyası merkezli bir yayılışa sahip olan ve dünyada yaklaşık 65 türle temsil edilen Reseda L. cinsine ait bitkiler tek veya çok yıllık, otsu formda olup genellikle kireçli topraklarda ve kurak habitatlarda yaşamaktadır. Resedaceae’nin tür çeşitliliği, endemizm sayısı ve filogenetik ilişkileri, familyanın dünya üzerinde farklılaştığı ana merkezler olarak Batı Akdeniz ve Doğu Akdeniz-Güneybatı Asya’yı işaret etmektedir. Türkiye’deki Reseda takson sayısının çevre ülke floralarıyla karşılaştırılması sonucu dünyada en fazla sayıda Reseda türünün bulunduğu ülkenin Türkiye olduğu anlaşılmaktadır. Bu çalışmada, ilk toplanışından yaklaşık 50 yıl sonra, Mersin’de yapılan arazi çalışmaları sırasında birinci yazar tarafından ilk kez toplanan R. coodei Hub.-Mor. türünün morfolojik özellikleri hakkında bilgi verilmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalini 2013 ve 2014 vejetasyon dönemlerinde yapılan arazi çalışmalarında toplanan bitki örnekleri oluşturmaktadır. Toplanan bitkiler otluk tekniklerine göre hazırlanmış ve ilgili literatürler ışığında teşhis edilmiştir. Toplanan örnekler Hacettepe Üniversitesi Herbaryumu (HUB) ve Yıldırımlı Otluk’unda (YO) saklanmaktadır. Bulgular: Bir Anadolu endemiği olan Reseda coodei ilk kez 1965’te Huber Morath tarafından Burdur’dan, daha sonra 1966’da Sorger tarafından Mersin’den toplanmış ve 1967 yılında bilim dünyasına tanıtılmıştır. 1993’te Nydegger tarafından Mersin’den toplanan R. coodei türünün varlığına ilişkin bilgi Türkiye ve Ege Adaları florası ile Türkiye Bitkileri Listesi’nde bulunmamakta birlikte sadece Ot Sistematik Botanik Dergisi’nin Resedaceae korolojisinde belirtilmektedir. Türk araştırmacıların, varlığından bilgi sahibi olmadıkları bir türdür. R. coodei, Resedaceae familyasının içinde, tohumlarının büyüklüğü ve testa kırışıklığı ile tipik olan Phyteuma seksiyonu içinde yer almaktadır. Bu çalışmada, örneklerin morfolojik betimleri genişletilmiş, tohum yüzeyi taramalı elektron mikroskobuyla (SEM) fotoğraflanmıştır. Ayrıca, aynı seksiyonu paylaştığı yakın türlerin morfolojik özellikleri ile yapılan karşılaştırmalı analizler ışığında R. coodei’nin, Abdallah ve DeWit’in belirttiği gibi R. armena var. scabridula’nın sinonimi olmadığı ve ayrı bir tür olduğu sonucuna varılmıştır. Böylece Anadolu’nun önemli endemik türlerinden biri olan R. coodei’nin taksonomik durumu güncellenmiştir. Anahtar kelime: Resedaceae, R. coodei, morfoloji, Türkiye. Teşekkür: Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi’nin 013 D04 601 003 numaralı ve “Türkiye’deki Reseda L. (Resedaceae) Cinsinin Taksonomisi” adlı projesince desteklenmektedir. 89 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P015 Afyonkarahisar Çevresinde Doğal Olarak Yetişen Bazı Geofitler Ahmet Serteser, Mustafa Kargıoğlu Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen-Edb. Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AFYON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Çalışma alanı, Ege Bölgesi İç-Batı Anadolu’da Afyonkarahisar sınırları içinde bulunup grid sistemine göre B3 karesine girmektedir. Şimdiye kadar Afyonkarahisar' ın yakın civarında Sultan Dağları (Baytop ve Dökmeci, 1978), Köroğlubeli Vejetasyonu (Çetik ve Vural, 1979) Afyon Başkomutan Tarihi Milli Parkı Vejetasyonu (Vural, Ekim, İlarslan ve Malyer, 1985), Emirdağı Step Vejetasyonu (Kurt, 2002), Kumalar Dağı Florası (Akçicek, 2003), Ahır Dağı Florası (Kargıoğlu, 2003), Emir Dağları Kuzey Yarısı Florası (Köse ve Ocak, 2004), Emir Dağları Güney Yarısı Florası (Kocabıçak, Serteser ve Kargıoğlu, 2009) vb. çalışmalarına rastlandı. Çalışma alanı “Az yağışlı soğuk Akdeniz” biyoiklimine sahiptir. Alanda “Doğu Akdeniz Tipi” yağış rejimi görülmektedir. Çalışma alanında çoğunlukla, Kahverengi Orman, Kireçsiz Kahverengi, Koluvyal ve Kahverengi, Büyük Toprak Grupları bulunmaktadır. Irano-Turanian floristik bölgesi içindeki çalışma alanından yaklaşık 120 vasküler toprak altı gövdeli geofit teşhis edildi. Bu çalışmada, Afyonkarahisar çevresini kuşatan Karakuş Dağı, Sultan Dağları, Emir Dağları, Ahır Dağları Kumalar Dağı ve Akdağ' da doğal olarak yetişen geofitlerin belirlenmesi, sözkonusu alanlardaki tür çeşitliliğinin tespiti, endemik türlerin saptanması ve Afyonkarahisar florasına katkı sağlanması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bitkilerin teşhisinde Davis (1965-1985), Davis et al. (1988) ve Güner et al. (2000)’ in “Flora of Turkey and the East Aegean Islands”, Güner et al. (2012)’ in "Türkiye Bitkileri Listesi (Damarlı Bitkiler)" eserleri esas alındı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) herbaryumundan da yararlanıldı. Vejetasyon, Braun-Blanquet (1932) yöntemi' ne göre sınıflandırıldı. İklim verileri Meteoroloji Gn. Md. (2012) ’den, jeolojik ve hidrojeolojik bilgiler M. T. A. (1963)' ın eserlerinden alındı. Bulgular: Çalışma alanı “Kurak soğuk Akdeniz” biyoiklimine sahiptir. Alanda “Doğu Akdeniz Tipi” yağış rejimi görülmektedir. Çalışma alanında Kahverengi Orman, Kireçsiz Kahverengi, Koluvyal ve Kahverengi, Büyük Toprak Grupları ile arazi tipi olarak sazlıklar ve bataklıklar bulunmaktadır. Irano-Turanian floristik bölgesi içindeki çalışma alanından yaklaşık 120 vasküler toprakaltı gövdeli geofit bitki teşhis edildi. Sonuç ve Tartışma: Araştırma alanında tanımlanan baskın potansiyele sahip toprakaltı gövdeli geofitlerin familyaları Alliaceae (21 takson), Amaryllidaceae (3 takson), Asparagaceae (33 takson), Butomaceae (1 takson), Colchicaceae (7 takson), Iridaceae (19 takson), Liliaceae (12 takson), Orchidaceae (18 takson), Papaveraceae (3 takson) ve Xanthorrhoeaceae (3 takson)' dir. Bu geofitlerin 53 tanesi Akdeniz, 15 tanesi Iran-Turan ve 9 tanesi de Avrupa Sibirya elementidir. Yaklaşık 120 geofitten 26 tanesi ise Türkiye için endemiktir. Bu endemiklerden IUCN (2006) sınıflamasına göre 3 tanesi "VU", 2 tanesi "NT" ve 21 tanesi de "LC" kategorisindedir. Anahtar Kelimeler: Flora, Geofit, Endemik, Afyonkarahisar. 90 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P016 Türkiye’ de Yayılış Gösteren Bazı Brassicaceae Familyasına Ait Türlerin Polen Morfolojileri Ayşe Erden1, Yusuf Menemen2 1 Kırıkkale Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, Yahşihan, KIRIKKALE 2 Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Yahşihan, KIRIKKALE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Brassicaceae familyası ülkemizde 97 cinse ait 606 tür ile temsil edilmektedir. Bu çalışmada Türkiye’ de Kırıkkale ilinde yetişen 10 taksonun (Isatis glauca Aucher ex Boiss subsp.glauca, Crambe tataria, Matthiola longipetala, Cardaria draba, Lepidium perfoliatum, Descurania sophia, Diplotaxis tenuifolia, Malcolmia africana, Aubrieta deltoidea, Sisymbrium altissimum) palinolojik özellikleri ışık ve taramalı elektron mikroskobu ile incelenerek taksonlar arasındaki farklılıklar belirlenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan bitkiler Kırıkkale ili ve çevresinden 2012-2014 yılları arasında toplanmıştır. Morfolojik çalışmalar kapsamında teşhis edilen bitkiler herbaryum örneğine dönüştürülerek ADO herbaryumunda muhafaza edilmektedir. Taksonlara ait herbaryum örneklerinden elde edilen çiçeklerden asetoliz yöntemi ile polen preparatları hazırlanmıştır. Polenlerin ekvatoryal eksen, polar eksen, kolpus boyu ve eni, ekzin ve intin kalınlıkları ölçülmüştür. Işık mikroskobu ölçümleri Kırıkkale Üniversitesi Biyoloji Bölümünde bulunan Olympus CH20 marka mikroskopta yapılmış ve mikrofotoğrafları Nikon Coolpix 5000 fotoğraf makinası ile çekilmiştir. Polenlerin taramalı elektron mikroskobunda(SEM) incelenmesi için stablar üzerine yerleştirilen polenler altınla kaplanmıştır. Polenlerin yüzey ornementasyonunu belirlemek için Kırıkkale Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Laboratuvarında JEOL JSM5600 model taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile mikrofotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: Bu çalışmada Brassicaceae familyasına ait 10 taksonun polenleri incelenmiştir. Taksonların genel polen tipi trikolpat, polen şekilleri; prolat, subprolat ve prolat-spheroidal olarak tespit edilmiştir. Ekzin yüzey ornementasyonunun ise bütün türlerde retikulat olduğu saptanmıştır. Polar eksen 12,5- 25 µm arasında, ekvatoryal eksen 11,5-21 µm arasındadır. Polenler Aubrieta deltoidea ve Lepidium perfoliata’da prolat; Isatis glauca subsp.glauca, Crambe tataria,ve Matthiola longipetala’ da subprolat; diğer taksonlarda ise prolat-sferoidal şekildedir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda taksonlar arasındaki benzerlik ve farklılıklar hem ışık mikroskobu hem de taramalı elektron mikroskobu yardımıyla ortaya konulmuştur. Elde edilen veriler sonucunda polenlerin şekli, polen tipi, polenlerin ekzin yüzey süslenmesi belirlenmiştir. Araştırma sonuçları bütün taksonlarda polen tipi ve ornementasyonun aynı olduğunu gösterse de polenlerin büyüklükleri ve polen şekli, retikulatlığın lümen çapına bağlı olarak artıp azalması gibi özelliklerden dolayı bu taksonların birbirlerinden polen morfolojileri kullanılarak da ayrılabilecekleri ortaya konulmuştur. Anahtar kelimeler: Brassicaceae, Cruciferae, polen, SEM, ışık mikroskobu. 91 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P017 Artvin ilinde Doğal olarak Yayılış Gösteren Bazı Endemik ve Nadir Bitkilerin Kromozom Sayıları Melahat Özcan, Özgür Eminağaoğlu Artvin Çoruh Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, ARTVİN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Amaç: Türkiye’de yaklaşık 11707 adet bitki taksonu yayılış göstermektedir. Bu taksonlardan 3650’si endemik olup endemizm oranı %31.82’dir. Artvin ili sahip olduğu 2975 bitki taksonu ile ülkemizin floristik açıdan en zengin illerinden biridir. Bu taksonlardan 206’sı endemik olmak üzere toplam 561’i nadirdir. Bu çalışmayla Artvin’de doğal olarak yayılış gösteren 9 adet endemik veya nadir bitki taksonu (Psephellus pecho (Albow) wagenitz, Cyanus woronowii (Bornm. ex Sosn.) Soják., Chesneya elegans Fomine, Cousinia woronowii Bornm., Linaria genistifolia ssp. artvinensis P.H. Davis, Morina persica var. decussatifolia Erik & Demirkuş, Salvia rosifolia Sm., Sisyrinchium angustifolium Mill., Veronica liwanensis K.Koch)’ nun kromozom sayılarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan bitki materyalleri Artvin iline bağlı değişik lokalitelerden 2012 ile 2014 yılları arasında vejetasyon dönemlerinde toplanmıştır. Toplanan örnekler kurutularak herbaryum materyali haline getirilmiştir. Bitkilerden elde edilen tohumlar sitolojik incelemeler için kurutulmuş ve stok edilmiştir. Kromozom sayımlarında aktif kök uçları kullanılmış ve ezme metodu ile daimi kromozom preparatları yapılmıştır. Her bir taksona ait daimi preparatlardan kromozom sayımları yapılmış ve kromozomları iyi dağılmış olanlar DP73 kamera ataçmanlı Olympus BX53mikroskobu ile fotoğraflanmıştır. Bulgular: Sitolojik incelemeler sonucunda tüm taksonların somatik metafaz kromozomları tespit edilmiş ve kromozom sayılarının 2n=14 ile 2n=32 arasında olduğu görülmüştür. Sonuç: Bu çalışma ile Artvin’de yayılış gösteren taksonlardan 5 tanesinin kromozom sayıları bilim dünyası için ilk defa verilmiş, ayrıca iki takson için farklı ploidi seviyeleri tespit edilmiştir. Elde edilen tüm veriler tüm taksonlar için literatür ile karşılaştırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Endemik, kromozom sayısı, mitoz, Artvin. Teşekkür: Bu çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (BAP) tarafından desteklenmiştir (Proje No: 2012.F15.02.21). 92 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P018 Lactuca intricata Boiss. (Asteraceae) Türünün Filogenetik Durumu Murat Erdem Güzel1, Kamil Coşkunçelebi1, Serdar Makbul2 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, TRABZON Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, RİZE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Gerek cins gerekse tür düzeyinde yapılan ekleme ve aktarmalarla takson sayısı sürekli değişen Lactuca L. cinsi ülkemizin hemen hemen her bölgesinde yayılış göstermektedir. Bir Doğu Akdeniz Elementi olan L. intricata Boiss. ülkemizin G. Marmara Bölümü, Asıl Ege Bölümü, Konya Bölümü ve Akdeniz bölgesinde yayılış göstermektedir. Bu tür aken özelliklerinden dolayı merkez Lactuca içerisinde değerlendirilmiştir. Bununla beraber türün habitusu ve diğer morfolojik özellikleri merkez Lactuca’lardan oldukça farklılıklar göstermektedir. Bu çalışmada L. intricata’nın nrDNA ITS verilerine göre filogenetik durumunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: KTUB herbaryumunda bulunan 13 taksona ait 22 örnekten elde edilen sağlıklı yapraklar DNA izolasyonunda kullanılmıştır. Total DNA izolasyonu literatürde mevcut olan yöntemlere göre yapılmıştır. ITS4 ve ITS5 evrensel primerleri kullanılarak çoğaltılan nrDNA ITS bölgesinin dizin analizi hizmet alımı yoluyla yapılmıştır. Elde edilen dizinlerin hizalanması ve filogenetik analizler bilgisayar programları aracılığı ile yapılmıştır. Bulgular: Bu çalışmada üç farklı popülasyonu incelenen L. intricata taksonunun nrDNA ITS bölgesi uzunluğunun 638 ile 640 bç, % GC içeriğinin ise 54,4 ile 54,5 arasında değiştiği tespit edilmiştir. Ayrıca incelenen nrDNA ITS bölgesinin toplam 13 delesyona sahip olduğu da bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: L. intricata morfolojik olarak L. undulata’ya benzemektedir. Moleküler analizler L. intricata’nın L. undulata ile kardeş tür olduğunu göstermektedir. Bununla beraber ülkemize ait 22 örnek üzerinden elde edilen filogenetik ağaçta L. intricata ve L. undulata taksonları diğer merkez Lactuca taksonlarından ayrı kolda yer aldığı tespit edilmiştir. Bu durum aken özellikleri esas alınarak oluşturulan merkez Lactuca üyelerinin pozisyonlarının moleküler veriler ile tam olarak örtüşmediğini göstermektedir. Anahtar kelimeler: ITS, Lactuca, nrDNA, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK kaynaklarıyla yürütülmüştür. 93 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P019 Caryophyllaceae Familyasından Türkiye Florası İçin Yeni Bir Tür Kaydı; Bufonia kotschyana Mehmet Fırat Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bufonia cinsi dünyada Asya ve Avrupa da yaklaşık 34 türle, Türkiye florasında ise bu cins 7 türle temsil edilmektedir. Taksonomik olarak Cerastium ve Sagina cinslerinden ayrılmaktadır. Fakat taç ve çanak yaprak sayısı, kapsülün açılışı ve yaprak dizilişi bu cinslerden farklıdır. Bu çalışma ile hala dinamik ve tam olarak tespit edilememiş olan Türkiye Florasına katkı sağlamak amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalleri 2014 yılında Eylül ayında yapılan floristik çalışmalarda, Türkiye Florasında kullanılan kareleme sistemine göre B9 karesinde bulunan Van ilinde toplanmıştır. Toplanan örnekler arazide herbaryum kurallarına uygun olarak preslenmiş, lokalite bilgileri ve populasyon gözlemleri dikkatlice kayıt altına alınmış ve bitkilerin doğal ortamında makro ve genel fotoğrafları çekilmiştir. Flora of Turkey and the East Aegean Islands adlı eserdeki taksonlar ile karşılaştırılmış, Flora Iranica kullanılarak teşhis edilmiş ve Türkiye Florası için yeni kayıt olduğu tespit edilmiştir. IPNI (The International Plant Name Index) veri tabanından adı kontrol edilmiştir. Türe ait detaylı betim, ayırt edici karakterlerin ayrıntılı resimleri ile Türkiye ve Dünyadaki yayılışlarını gösteren haritalar hazırlanmıştır. Bulgular: Bufonia kotschyana Boiss., dünyada sadece İran’da bulunmaktadır. Ülkemizde ise Van ilende yayılış gösterdiği bu çalışma ile tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bufonia cinsi ülkemizde 8 takson ile temsil edilmektedir. Bu yeni kayıtla birlikte ülkemizdeki takson sayısı 9’a çıkmıştır. Böylece hem bitkileri hakkında sınırlı bilgi bulunan Van florasına, hem de Türkiye florasına katkı sağlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Van, Bufonia kotschyana, yeni kayıt 94 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P020 Türkiye Florası İçin Apiaceae Familyasından Yeni Bir Tür Kaydı; Ferula pseudalliacea Mehmet Fırat Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Hala dinamik bir halde bulunan ve güncel hali tam olarak tespit edilememiş olan Türkiye Florası’na katkı sağlamak. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalleri 2011-2014 yılında Eylül ayında yapılan floristik çalışmalarda, Türkiye Florasında kullanılan kareleme sistemine göre C9 karesinde bulunan Hakkâri ilinde toplanmıştır. Toplanan örnekler arazide herbaryum kurallarına uygun olarak preslenmiş, lokalite bilgileri ve populasyon gözlemleri dikkatlice kayıt altına alınmış ve bitkilerin doğal halini en iyi şekilde yansıtabilecek makro ve genel fotoğraflar çekilmiştir. “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserdeki taksonlar ile karşılaştırılmış, "Flora Iranica" adlı eserle teşhis edilmiş ve Türkiye Florası için yeni kayıt olduğu tespit edilmiştir. IPNI(The International Plant Name Index) te son güncel adı kontrol edilmiştir. Türe ait detaylı betim, ayırt edici karakterlerin ayrıntılı resimleri ile Türkiye ve Dünyadaki yayılışlarını gösteren haritalar verilecektir. Bulgular: Ferula pseudalliacea Rech.f., Dünya da sadece İran da bulunmaktadır. Ülkemiz de ise Hakkâri ilende yayılış göstermektedir. Sonuç ve Tartışma: Ferula cinsi ülkemizde 23 takson ile temsil edilmektedir. Bu yeni kayıtla birlikte ülkemizdeki takson sayısı 24 e çıkmıştır. Böylelikle hem özelde florası hakkında sınırlı bilgi bulunan Hakkâri ilinde, hem de Türkiye florasına katkı sağlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Hakkâri, Ferula pseudalliacea, Yeni Kayıt 95 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P021 Türkiye Florası İçin Caryophyllaceae Familyasından Yeni Bir Tür Kaydı; Gypsophila caricifolia Mehmet Fırat Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Hala dinamik bir halde bulunan ve güncel hali tam olarak tespit edilememiş olan Türkiye Florası’na katkı sağlamak. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalleri 2014 yılında Eylül ayında yapılan floristik çalışmalarda, Türkiye Florasında kullanılan kareleme sistemine göre B9 karesinde bulunan Van ilinde toplanmıştır. Toplanan örnekler arazide herbaryum kurallarına uygun olarak preslenmiş, lokalite bilgileri ve populasyon gözlemleri dikkatlice kayıt altına alınmış ve bitkilerin doğal halini en iyi şekilde yansıtabilecek makro ve genel fotoğraflar çekilmiştir. “Flora of Turkey and East Aegean Islands” adlı eserdeki taksonlar ile karşılaştırılmış, "Flora Iranica" adlı eserle teşhis edilmiş ve Türkiye Florası için yeni kayıt olduğu tespit edilmiştir. IPNI(The International Plant Name Index) te son güncel adı kontrol edilmiştir. Türe ait detaylı betim, ayırt edici karakterlerin ayrıntılı resimleri ile Türkiye ve Dünyadaki yayılışlarını gösteren haritalar verilecektir. Bulgular: Gypsophila caricifolia Boiss., Dünya da sadece İran da bulunmaktadır. Ülkemiz de ise Van ilende yayılış göstermektedir. Sonuç ve Tartışma: Gypsophila cinsi ülkemizde 58 takson ile temsil edilmektedir. Bu yeni kayıtla birlikte ülkemizdeki takson sayısı 59 a çıkmıştır. Ensifoliae Barkoudah. seksiyonu ülkemizde tek türle temsil edilmektedir. Gypsophila caricifolia türü ile bilikte tür sayısı ikiye çıkmıştır. Böylelikle hem özelde florası hakkında sınırlı bilgi bulunan Van ilinde, hem de Türkiye florasına katkı sağlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Van, Gypsophila caricifolia, Yeni Kayıt 96 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P022 Türkiye’de yayılış gösteren Glaucium Cinsine ait bazı taksonların tohum ve polen mikromorfolojisi Fatma Mungan, Kemal Yıldız, Murat Kılıç, M. Burak Batır Celal Bayar Üniversitesi, Fen & Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Papaveraceae familyasına ait Glaucium Mill. cinsi Dünyada 25 tür, ülkemizde ise 3’ü endemik 9 taksonla temsil edilmektedir. Glaucium cinsinin bazı taksonları üzerine yapılan mikromorfolojik çalışmalar yapılmıştır. Palinoljik çalışmalarda polenlerin prolat, trikolpat, mikroekinat, tohum morfolojilerinin reniform, ovat, undulat–retikulat karakterleri belirlenmiştir. Çalışmadaki amacımız Glaucium corniculatum (L) Rud. subsp. corniculatum, G. corniculatum (L) Rud. subsp. refractum (Nab.) Cullen taksonlarının mikromorfolojik olarak incelemek ve eksik karakterleri belirlemektir. Gereçler ve Yöntem:Araştırma materyalini oluşturan Glaucium cinsine ait takson örnekleri Türkiye’deki çeşitli lokalitelerden toplanarak teşhisleri yapılmış ve teşhisleri yapılan örnekler EGE, ANK, ISTE, E, KEW herbaryumlarında kontrol edilmiştir. Taksonlara ait polen ve tohumlar “POLARON SC 7620” marka kaplama cihazında altınla kaplanarak, SEM’de incelenmiştir. Tohum incelemeleri Stearn (1996) ve Prentice (1978)’e göre, palinolojik inceleme değerlendirmeleri ise Punt (2007) ’a göre yapılmıştır. Bulgular:İncelemiş olduğumuz taksonlara ait tohum şekilleri, Glaucium corniculatum subsp. corniculatum akut böbreksi diğer takson obtus böbreksi, her iki taksonda tohum yüzeyi retikulat, tohum sırtları dışbükey, tohum tüberkül şekli her iki taksonda mikro-gemmat, Suture (testa hücreler arası) G. corniculatum subsp. corniculatum’da belirgin kıvrımlı- helezoik, diğer taksonda belirsiz kıvrımlı –helezoik olarak kaydedildi. Taksonlara ait polenlerin tamamı suboblat sferoidal ve operkulumları granüllüdür. Her iki taksonda apertür durumu trikolpat, ornemantasyon mikroekinattır. Polen çapı büyük olan takson G. corniculatum subsp. corniculatum (39.53 µm), G. corniculatum subsp. refractum‘da ise polen çapı (33.73 µm) ‘dır. Tartışma ve Sonuç :Çalışmada incelenen taksonların tohum ve polen mikromorfolojisi karşılaştırılmıştır. Buna göre: tohum karakterleri bakımından taksonları değerlendirdiğimizde; tohum karakterleri bakımından her iki taksonda birbirine çok benzer sadece tohum şekli bakımından ve testa birleşim yerlerindeki farkla birbirinden ayrılmaktadır. Taksonlara ait polenlerin G. corniculatum subsp. corniculatum suboblat, G. corniculatum subsp. refractum sferoidal, her iki taksonda operkulum granüllü, apertür durumu trikolpat, ornemantasyon mikroekinattır. Polen çapı büyük olan takson G. corniculatum subsp. corniculatum (39.53 µm), G. corniculatum subsp. refractum’da ise polen çapı (33.73 µm) ‘dur. Çalışmada incelenen bu iki alttürün makromorfolojik bakımından birbirlerine çok benzer olması birkaç karakter bakımından farklılık gösterme durumu, mikromorfolojik olarak da söz konusu taksonların benzerlik göstermesi bazı karakterlerin farklılık göstermesi açısında paralellik göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Türkiye Florası, Glaucium, Sistematik, Mikromorfoloji . Teşekkür: CBÜ-BAP 2013-018 no’lu proje ile desteklenmiş olup, BAP Komisyonuna desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. 97 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P023 Türkiye’de Yayılış Gösteren Apiaceae Familyasına Ait Bazı Türler Üzerinde Moleküler Filogenetik Analizler Şeref Ertaş1, Yusuf Menemen2 Kırıkkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, KIRIKKALE 2 Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, KIRIKKALE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Apiaceae familyası Türkiye’de 102 cins, 475 tür, 37 alt tür, 15 varyete olmak üzere toplamda 527 takson ile temsil edilmektedir. Familya içerdiği cins sayısı (102) bakımından Graminea (131) ve Compositae (126) familyalarının ardından 3. sırada yer almaktadır. Familyasının taksonomik geçmişi Morison’un (1672) yaptığı çalışmalara kadar dayanmaktadır. Drude’den önce DeCandolle (1830), Bentham ve Hooker (1867) familyanın sınıflandırmasına önemli katkılar yapmıştır. Familyanın sınıflandırması üzerine en kapsamlı çalışmayı Drude (1898) gerçekleştirmiştir. Drude çalışmasında familya üyelerini 3 alt aile (Hydrocotyloideae, Saniculoideae, ve Apioideae) ve 12 oymak içerisinde değerlendirmiştir. Drude’un yaptığı bu sınıflandırma, bir çok eleştiri yapılmasına rağmen 1990’lı yılların sonuna dek geçerliliğini korumuş, yaygın olarak kullanılmıştır. Sadece morfolojik karakterleri kullanmak bitkilerin sistematik kategorilerini tanımlamada yeterli değildir. Bu nedenle bitki sistematkçileri familya içi muhtemel filogenetik ilişkilerin belirlenmesinde daha çok moleküler verileri özelliklede DNA dizilerini tercih etmeye başlamıştır. En fazla tercih edilen bölgelerden çekirdek ribozomal DNA ITS bölgesi ilk sıradadır. Bu bölge hızlı evrimleştiği düşünüldüğü için tür ve cins düzeyindeki filogenetik analizlerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ITS bölgelerinin nükleotit dizileri kullanılarak Apiaceae taksonları arasındaki varyasonları ve muhtemel filogenetik ilişkileri ortaya koymaktır Gereçler ve Yöntemler: Apiaceae örnekleri Kırıkkale ve çevresinden toplanmıştır. DNA’ları izole edilmiştir. ITS (ITS5-5.8S-ITS4) bölgesi, ITS4 ve ITS5 primerleri kullanılarak polimeraz zincir reaksiyonu ile çoğaltılmıştır. PCR sonrasında, DNA sekanslama işlemi hizmet alımı yoluyla yaptırılmıştır. Çalışmamızda elde ettiğimiz ITS bölgesi dizileri (13 adet) ile Genbankasından temin edilen 78 taksona ait 79 dizi clustal programında hizalanmış ve PAUP programında maksimum parsimoni metodu kullanılarak filogenetik analiz gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Çalışmada kendi topladığımız örneklerden elde edilen ITS dizi uzunluğu 659bç ile 723bç arasında değişmektedir. Analize dahil edilen bütün örneklerin ITS dizileri üzerinde gerçekleştirilen istatistiksel çalışmada; nükleotit frekanslarının (sırasıyla TSAG) %23.2, %26.7, %22.1, %27.8’dir. Transisyon/transversiyon oranı 1.08 olarak hesaplanmıştır. Bütün sekansların Clustal programı ile hizalamaları yapılmış oluşan karakter matrisindeki toplam 963 karakterden, 662’sinin değişken, 154’ünün filogenetik olarak bilgi verici ve 90’ınında otomorfik olduğu görülmüştür. Bütün sekansların G+C içeriklerinin %54,6 olduğu tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Filogenetik analize toplamda 80 taksona bağlı 92 örnek dahil edilmiştir. Analizde Apiaceae familyasına ait 44 cins temsil edilmektedir. Drude’nin tanımladığı Apioideae alt ailesinin bütün oymaklarına ait örnekler bulunmaktadır. Çalışmaya dahil edilen 92 örnekten sadece 2’si Saniculoideae alt ailesine, geriye kalan 78 örnek Apioideae alt ailesine aittir. Filogenetik analizi sonucuna göre Apioideae alt ailesinin monofiletik olduğu söylenebilir. Ayrıca Apioideae alt ailesinin 8 oymağından sadece Echinophoreae ve Coriandreae monofiletik olarak görünmektedir. Elde ettiğimiz diziler ile Genbankası örneklerinin ITS dizilerinin ikili karşılaştırmaları sonucunda en yüksek benzerlik oranı Bifora radians türüne ait bireylerde ortaya çıkmıştır (%100). En düşük benzerlik oranı ise Opopanax hispidus türüne ait bireylerde görülmüştür (%95). Benzerlik oranı; Falcaria vulgaris örneklerinde %99, Apium nodiflorum, Apium graveolens, Conium maculatum örneklerinde %99, Anethum graveolens örneklerinde %98, Torilis japonica ve Artedia squamata örneklerinde %96’dır. Anahtar Kelimeler: Apiaceae, filogeni, ITS, Maksimum Parsimoni Teşekkür: Bu çalışma Kırıkkale Üniversitesi BAP tarafından 2013/18 numaralı proje ile desteklenmiştir. 98 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P024 Kırıkkale İlinde Yayılış Gösteren Apiaceae Familyasına Ait Bazı Türler Üzerinde Palinolojik Çalışmalar Şeref Ertaş1, Yusuf Menemen2 1 Kırıkkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, KIRIKKALE 2 Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, KIRIKKALE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Polen tanelerinin taksonlara özgü özelliklere sahip olması, polenleri taksonomik çalışmalarda ve kritik taksonomik problemlerin çözümünde önemli kılmaktadır. Apiaceae familyasının sınıflandırması üzerine günümüze kadar yapılan çalışmalarda diğer taksonomik karakterlerin yanında polenler ile ilgili karakterlerinde kullanıldığı çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Cerceau–Larrival polen morfolojisi yanında çiçek durumu, meyve özellikleri ve vejetatif karakterleri baz alarak familyayı 5 alt aileye ve 38 oymağa ayırmıştır. Apiaceae polenleri kolayca tanınabilmektedir. Genel olarak izopolar, radyal simetrili, tri-kolporat, prolate-perprolate ve tektum genellikle düzdür ve bakulanın üzerini örter. Familya polenlerinin P/E oranı 1.2 ile 2.6 arasında değişmektedir. Genel olarak familya üyelerinde stenopalinous polen tipi bulundurmaktadır. Her ne kadar birçok benzerlikler bulunsa da endekzin biçimi ve aperture yapıları cinsden cinse değişiklik göstermektedir. Bu çalışmada Kırıkkale ilinden toplanan Apiaceae familyası üyelerinin polen mikromorfolojilerinin incelenmesi, taksonlar arası farklılık ve benzerliklerin ortaya konması ve elde edilen verilerin taksonomik açıdan kullanılabilirliğinin araştırılması amaçlanmaktadır. Gereçler ve Yöntemler: Apiaceae örnekleri Kırıkkale ve çevresinden toplanmıştır. Işık mikroskobu; Wodehouse (gliserin) metoduna göre; anterlerden alınan polenler temiz bir lam üzerine kondu. Üzerine reçine ve yağların erimesi için % 96’lık alkolden 2-3 damla damlatıldı. Alkol buharlaştırıldı. Bazik fuksin ilave edilmis gliserin-jelatin’den bir miktar alınarak polenlerin üzerine kondu ve erimesi sağlandı. Üzerine lamel kapatılarak kurumaya bırakıldı. Işık mikroskobu incelemelerinde, polenlerin polar eksen (P) ve ekvatoral eksen (E) uzunlukları ekvatoral görünüşte ölçüldü. Polar eksenin ekvatoral eksene oranı (P/E) ve ölçümlerin ortalamaları hesaplandı. Ayrıca kolpus uzunlukları ölçülüp yüzey süslenmeleri tespit edilmiştir. Elektron mikroskobu; Ertdman (1960) asetolizis metoduna göre; polenler saat camına alınmış, asetolizis solüsyonu damlatılmış, ısıtıcı üzerinde çok kısa bekletilmiş, ardından metil ruhu ile asetolizis solüsyonu uzaklaştırılmıştır. Polenler stublar üzerine yapıştırılmış ve altınla kaplanmıştır. Kırıkkale Üniversitesi KÜBTAL SEM’de görüntülenmiş ve fotoğraflanmıştır. Bulgular: Bu çalışmada 20 taksonun (Anthriscus caucalis, Bifora radians, Scandix pecten-veneris, Caucalis platycarpos, Artedia squamata, Bupleurum sulphureum, Bupleurum rotundifolium, Astrodaucus orientalis, Opopanax hispidus, Bunium microcarpum susp. bourgaei, Falcaria vulgaris, Malabaila secacul, Conium macuatum, Anethum graveolens, Daucus carota, Torilis japonica, Berula erecta, Prangos meliocarpoides subsp. meliocarpoides, Ferulago platycarpa, Zosima absinthifolia) polenleri çalışılmıştır. Polenlere ait P/E oranları 1.4 ile 2.5 aralığındadır. Yüzey süslenmeleri striate ve rugulat tiptedir. Sonuç ve Tartışma: Çalışılan Apiaceae taksonlarında polen tanelerinin büyük ölçüde üniform olduğu görülmüştür. Bütün türlerde trikolporat polen tipi bulunmaktadır. Çalışılan bütün taksonlara ait P/E oranları 1,4 ile 2,5 aralığındadır. Ertdman terminolojisine göre taksonlar prolate-perprolate polenlere sahip olduğu söylenebilir. Cerceau-Larrival terminolojisine göre çalışılan taksonların polen tipleri sub-rhomboidal tipten equatorially constricted tipe kadar değişkenlik göstermektedir. Çalışmada taksonların çoğunluğunun polenlerinin P/E oranları 1,5-2 arasında olduğu için oval-tip sınıfına girdiği, bir kısmının ise P/E oranının 2’den büyük olduğundan equatorially constricted tipte olduğu görülmektedir. Diğer polen karakterlerinden, örneğin; ekzin kalınlığı, kolpal membran ve amb gibi karakterlerin çok az taksonomik öneme sahip olduğu, belki tür düzeyinde ayırt edici olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Apiaceae, taksonomi, polen 99 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Teşekkür:Bu çalışma Kırıkkale Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 2013/18 numaralı proje ile desteklenmiştir. 100 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P025 Campanula isuarica Bilmecesi! Hasan Yıldırım, Yusuf Altıoğlu Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, İZMİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş :Campanula isaurica Contandr., Quezel & A. Pamukcuoglu ilk kez 1972 yılında Gündoğmuş-Akseki civarında, Cırlavık Tepe’de 1800-2200 metreler arasında keşfedilmiş ve bilim dünyasına tanıtılmıştır. Kalker kaya çatlaklarında yaşayan bu bitkinin en yakın akrabasının Konya-Ermenek civarında yayılış gösteren C. leuchosiphon Boiss. olduğu vurgulanmıştır. Bu türe ait Protolog’da bitkinin stigma sayısı ve kapsülde açılan por sayısına ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. Bitkinin genel ayırt edici karakterleri verilerek subgen. Campanula sect. Rupestres altında yer alan C. leuchosiphon’dan ayrılmıştır. Türkiye Florası 6. Cildinde Campanula revizyonunda Dambolt bu türü sect. Rupestres altında ele almıştır. Dambolt bu çalışmada 1976 yılında Ermenek civarında yayılış gösteren ve C. ermenekensis Contandriopoulos & Quezel olarak bilim dünyasına betimlenen türün, C. isaurica’nın varyasyon sınırlarında olduğunu belirterek, C. ermenekensis’i C. isaurica’nın sinonimi olarak ele almıştır. Gereçler ve Yöntemler: 2014 yılında TÜBİTAK tarafında desteklenen subgen. Campanula altında yer alan gerçek çok yıllık türleri barındıran seksiyonların revizyonu ilişkin gerçekleştirilen arazi çalışmalarındaki gözlemler ve morfolojik incelemelerin yanı sıra herbaryum örnekleri üzerinde morfolojik çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar esnasında C. isaurica, C. ermenekensis ve C. leuchosiphon’un tip lokalitelerinden gerekli örnekler alınmış, gözlemler yapılmıştır. Toplanan herbaryum materyalleri üzerinden ayrıntılı morfolojik çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bulgular: C. isaurica, C. ermenekensis ve C. leuchosiphon’un tip lokalitelerine gerçekleştirilen arazi çalışmaları sonucunda bu üç bitkiye de ulaşılmıştır. Cırlavık Tepe ve çevresinde yapılan çalışmalarda C. isaurica olarak betimlenen bitkinin sanıldığının aksine stigma sayısının 5 ve kapsülde açılan delik sayısının 5 olduğu tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: C. isaurica stigma sayısının ve kapsül por sayısının 3 olduğu düşüncesiyle Dambolt tarafından sect. Rupestres altında ele almıştır. Fakat C. isaurica’nın stigma sayısının ve kapsül por sayısının 5 olduğu tespit edilmiş ve sect. Quinqueloculares altında ele alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Her ne kadar tabanda yarı-çalımsı olması, çok sayıda dipten dallanma gösteren kırılgan gövdeye sahip oluşu ve taban yapraklarının rozet tip olarak çıkması ile sect. Rupestres’e yakınlık gösterse de, benzeri durum son yıllarda keşfedilen C. mugeana Yıldırım’da da görülmüş ve ana karakter olan genaratif özelliklerinden dolayı (tabanda 5 delikle açılan kapsül ve 5 stigmalı dişi organ) sect. Quinqueloculares altına alınmasının uygun olacağı düşünülmüştür. Bununla beraber C. isuarica türünün C. davisii’ye de oldukça yakın olduğu görülmüştür. C. ermenekensis olarak literatürde geçen türün C. isaurica’dan ziyade C. davisii’ye daha yakın olduğu ve çalışmalar sonucunda bu türün C. davisii altında yer alma olasılığının yüksek olduğu düşünülmektedir. Tarafımızca devam eden moleküler çalışmalar sonucunda bu türe ait uygun statüye karar verilecektir. Anahtar Kelimeler: Campanula, sect. Rupestres, sect. Quinqueloculares Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 113Z072 ve Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri 2014 BİL 004 numaralı projeleri ile desteklenmiştir. 101 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P026 Balıkesir Üniversitesi Botanik Bahçesinin Tanıtımı Fatih Satıl Balıkesir Üniversitesi, Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Uluslararası Botanik Bahçeleri Birliği (BGCI) tarafından yapılan tanıma göre, Botanik bahçeleri; bitki koleksiyonlarının korunduğu, sergilendiği, eğitim ve bilimsel araştırmalar için çeşitli dokümanları elinde tutan kurumlardır. Botanik bahçeleri bilim müzesi niteliği taşımasının yanı sıra, gelen ziyaretçilerin iyi vakit geçirmelerini sağlayacak kısmen rekreasyonel niteliklere de sahiptir. Bu nedenle, botanik bahçelerinin bilimsel işlevlerinin yanında, bütüncül olarak bir kentin “açık ve yeşil alan” sistemi içinde topluma hizmet veren çok yönlü katkısı da vardır. Balıkesir Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi, 4/03/2012 tarihli Yükseköğretim Yürütme Kurulu Kararı ile kurulmuştur. Bu araştırma Balıkesir Üniversitesi ve şehir için ülkesel ve bölgesel ölçekte yararlı olabilecek botanik bahçesi planlama ve tasarım ilkelerinin ortaya koymak ve öneri proje vermek amacıyla yapılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Araştırmada etüd, veri toplama, sentez ve değerlendirme aşamalarından oluşan bir yöntem izlenmiştir. Alanın mevcut kullanım durumu, iklim, toprak, topografik ve jeolojik yapısı, bitki örtüsü, çevre analizleri ile belirlenmiştir. Elde edilen verilerin yanı sıra konu hakkında literatür çalışmaları yapılmış botanik bahçeleri incelenerek Balıkesir Üniversitesi Botanik Bahçesi oluşturulmuştur. Bulgular: Botanik Bahçesi, Balıkesir ili ile Bigadiç ilçesi arasındaki Balıkesir Üniversitesi Çağış Yerleşkesinde yer almaktadır. Toplam 189.925 m2 büyüklüğünde olan Botanik Bahçesi, kuzey- güney yönünde yaklaşık 780 m, doğu-batı yönünde yaklaşık 250 m ölçülerindedir. Arazinin ortalama yüksekliği 186 metredir. Arazi, kuzey sınırından güney sınırına doğru yükselmektedir. Sahanın kuzey kısmında yaklaşık, 4130 m2’lik gölet (Su yüzeyi) vardır. Çalışma alanı, Davis (1965-1984)‟in Türkiye florasında kullanılan Grid sistemine göre B1 karesi içine girmektedir ve Akdeniz floristik bölgesi içinde yer almaktadır. Toplam 189.925 m2 park alanının, yaklaşık 70.200 m2’si eski ağaçlama sahasıdır. Alanda toplam 1225 adet ağaç bulunmaktadır. Başlıca türler: Pinus pinea, Cedrus libani, Robinia pseudoacacia, Cupressus arizonica ve C. sempevirens var. horizontalis. Ayrıca, sahada yaklaşık 21 580 m2’lik bir çalılık alan bulunmaktadır. Sahadaki çalı türleri arasında en fazla Rubus fruticosus ve münferit halde Rosa canina türleri bulunmaktadır. Göletin etrafında 6300 m2’lik dereye doğru uzayan sık sazlık ve bataklık bir kısım bulunmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Alanda GMKA’dan alınan proje desteği ile Botanik bahçesinin Master planı, Bitki yerleşim planı, alt yapı planları ile yönetim binasının projesi tamamlanmıştır. Hazırlanan projenin uygulanması, kynak bulundukça aşama aşama hayata geçirilecektir. Önceliği yapısal mekânlar oluşturacak, daha sonra açık-yeşil alanlarda bitki parselleri oluşturulacaktır. Balıkesir’de bir botanik bahçesi kurulması, gerek ülke gerekse bölge için son derece önemlidir. Kurulacak olan botanik bahçesi ile Üniversite ve Balıkesir şehrinin ulusal ve uluslar arası düzeyde tanıtımı, yerel ve ulusal düzeyde araştırma imkanı, yerel ve ulusal düzeyde doğa eğitimleri gerçekleştirilecek, öğrenciler ve halk için rekreasyon alanı, Balıkesir’in endemik ve önemli bitkileri için koruma alanı, bitki koleksiyon bahçesi ve ulusal düzeyde bir herbaryum kurulmuş olacaktır. Anahtar kelimeler: Arboretum, Balıkesir Üniversitesi, Botanik Bahçesi, Flora, Herbaryum 102 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P027 Türkiye’de Yayılış Gösteren Falcaria ve Gongylosciadium (Apiaceae) Taksonlarının nrDNA ITS Dizilerine Dayalı Moleküler Filogenetik Analizleri Şerife Atiker, Meryem Şeker, Şeyma Çetin Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Ülkemizde yayılış gösteren Falcaria Fabr. ve Gongylosciadium Rech. F. türlerinin Türkiye revizyonu sonucunda toplanan örneklerinin nrITS sekans analizleri kullanılarak akrabalık ilişkilerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada Falcaria ve Gongylosciadium cinslerine ait toplanan örnekler kullanılmıştır. Silika jel içerisinde muhafaza edilen örneklerden, Qiagen DNA izolasyon kiti ile elde edilen yeter kalitede DNA örnekleri Thermal cycle’da ITS primerleriyle çoğaltılmıştır. PCR’da çoğaltılan ITS bölgeleri %1’lik agaroz jelde Kb+1 uzunluk markörü ile birlikte 60 voltta 2 saat yürütülmüştür. PCR ürünleri QIAquick PCR Saflaştırma Kiti ile saflaştırılmıştır. Saflaştırılan örnekler Low DNA Mass Ladder ile yürütülerek boyu ve yoğunluğu belirlenmiştir. Moleküler çalışmalar sırasında saflaştırılan ürünlerden daha sonra dizi analizi yapılmıştır. DNA dizileri ABI Prism 3730 DNA analiz cihazında belirlenmiştir. Elde edilen DNA dizileri Sequencher programı ile manuel olarak işlenmekte olup, bu dizilerin PCR reaksiyon ürünlerinin agaroz jeldeki görüntüsü ile uyumlu olduğu (600 ile 900 nükleotidlik) görülmüştür. Bu çalışma sonucu elde edilen sekanslar üzerinde PAUP programında farklı analizler yapılarak elde edilen dendogramda filogenetik ilişkileri gösterilmiştir. Bulgular: Falcaria ve Gongylosciadium cinslerinin filogenetik ilişkilerini belirlemek için bu cinse ait türler ile dış grup olarak birlikte yakın tribuslar olan Selineae (Ligusticum L., Angelica L.), Apieae (Ammi L.), Pimpinelleae (Pimpinella L.) ve Pyramidopterae (Sison L.) ile Careae tribusundan (Rhapdosciadium Boiss., Fuernrohria C.Koch, Grammosciadium DC., Falcaria, Gongylosciadium) türler analizlerde kullanılmıştır. Gongylosciadium cinsinin Falcaria cinsine yakın olmakla birlikte ayrı bir cins olduğu tespit edilmiştir. Gongylosciadium cinsi içerisindede hem morfolojik hemde moleküler farklılıklara sahip örnekler değerlendirilmiştir. Elde ettiğimiz filogenetik akrabalıklarla ilgili dendogramda görülen tribal seviyede ayrışmada meyve karakterlerinin oldukça önemli olduğu bir kez daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Elde edilen veriler Falcaria ve Gongylosciadium cinsine bağlı türler üzerinde yapılacak daha geniş kapsamlı çalışmalara temel oluşturacaktır. Floramızda mevcut olan Falcaria cinsinin kendi içindeki taksonlarıyla yapılacak olan karşılaştırma ve yorumlarıyla ülkemizde Gongylosciadium cinsinin varlığı ve taksonomisine önemli katkılar sağlayacağı inancını taşımaktayız. Anahtar Kelimeler: Falcaria, Gongylosciadium, ITS, Umbelliferae, Türkiye. Teşekkür: Bu çalışma, Selçuk Üniversitesi 14201008 no’lu BAP projesi tarafından desteklenmiştir. 103 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P028 Tekirdağ’ın Endemik ve Nadir Bitkileri Sezen Toksoy Köseoğlu, Serap Dalgıç, Mehmet Sağıroğlu Sakarya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Esentepe, SAKARYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Tekirdağ Türkiye'nin Kuzeybatısında, Marmara Denizinin kuzeyinde tamamı Trakya topraklarında yer alan üç ilden biri, ayrıca Türkiye’de iki denize kıyısı olan altı ilden biridir. Ergene Havzası’nın güney kesimi ile Ganos Dağları arasında, kuzeydoğu güneybatı doğrultuda uzanan ve 150-300 metre yükseklikler arasında, büyük ölçüde akarsular tarafından parçalanmış durumda gözlenen Tekirdağ platosu bulunmaktadır ve bu alanın büyük bir kısmı tarım alanıdır. Ergene Havzası’nın güneyinde yer alan Ganos Dağları’nın güney yamaçlarında Akdeniz; kuzey yamaçlarında da Avrupa-Sibirya fitocoğrafik bölgesine ait bitkiler bulunmaktadır. Kuzeyde yer alan Istranca Dağları’nda ise Avrupa-Sibirya fitocoğrafik bölgesi elementleri yer alır. İlin kuzey ve güneyindeki bu iki alanda doğal vejetasyon genel olarak korunmuştur. Tekirdağ ili farklı iklimsel özellikleri, jeolojik ve jeomorfolojik oluşumları, kendisine has toprak ve kaya yapısı ile birçok endemik ve nadir bitkiye ev sahipliği yapmaktadır. Bu amaçla; Tekirdağ ili endemik ve nadir bitkileri tespit edilmiştir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmanın ana materyalini Tekirdağ ilinde yapılan flora çalışmasına ait bitki örnekleri oluşturmaktadır. 2014 Aralık ve 2015 Nisan ayları arasında belirli aralıklarla araziden toplanan bitki örnekleri herbaryum tekniklerine uygun olarak kurutulmuştur. Toplanan bitkiler ‘Flora of Turkey and the East Aegan Islands’ adlı eser esas alınarak teşhis edilmiştir. Teşhisler sırasında terminoloji sözlükleri, kaynak kitaplar, çekilen fotoğraflar ve diğer herbaryumlardan yararlanılmıştır. Bulgular: Tekirdağ’da yapılan çalışmalar sonucu 20 endemik, 9 nadir tür tespit edilmiştir. Bu türlerin 13 tanesi Avrupa-Sibirya, 12 tanesi Akdeniz, 3 tanesi İran-Turan elementi ve 1 tanesi de çok bölgelidir. Sonuç ve Tartışma: Araştırma alanının kuzeyinde Karadeniz güneyinde ise Akdeniz ikliminin etkisi görülmektedir. Ergene Havzası’nın büyük bir kısmında doğal vejetasyon tahrip edilmiştir. Bunun yerine tarım alanı veya step benzeri çayırlıklar yer almaktadır. Endemik ve nadir türlerin populasyonları antropojenik etkiler sebebiyle son derece sınırlıdır. İlgili koruma önlemleri alınmadığı takdirde nesli tükenmekle karşı karşıya olan türler bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Tekirdağ, endemik, nadir. 104 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P029 Salsola tragus subsp. tragus Türünün Gösterdiği Dimorfizmin Poliploidi ile Olan Bağlantısının Araştırılması Güliz Doğan, İsa Başköse, Gül Nilhan Tuğ, Ahmet Emre Yaprak Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Poliploidi, çiçekli bitkilerde oldukça yaygın görülmekte ve evrimin çıkmaz sokağı olduğu düşünülmektedir. Bitkilere pek çok farklı sebepten ortaya çıkmakta olup, temelde poliploid bireyler diploid atalarına göre morfolojik olarak farklık göstermektedir. Buradan yola çıkarak bu çalışmada, Salsola tragus L. subsp. tragus’un aynı popülasyonlarında bulunan dimorfik bireylerin poliploidi ile olan bağlantısının araştırılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmanın materyalini, 2011-2014 yılları arasında farklı popülasyonlardan toplanan her iki forma ait bitki örnekleri ile 2014 yılında toplanan türün her iki formuna ait toplam 7 bireyin tohum örnekleri oluşturmaktadır. Her bir bireye ait tohumlar, içinde filtre kağıdı bulunan petrilere yerleştirilmiş ve üzerlerine 4 ml su ilave edilerek çimlendirme kabinine alınmıştır. Çimlendirme işlemi, türün doğal ortamdaki gece ve gündüz sıcaklık değerleri dikkate alınarak ve 12 saat ışıklı, 12 saat karanlık ortamda (aydınlık dönem karanlık dönemden sıcak olacak şekilde) yapılmıştır. Tohumların çimlenmesiyle birlikte, kök uçları önce 0,002 M 8-Hidroksikinolin çözeltisinde 24 saat bekletilerek ön işlemden geçirilmiş, sonra Carnoy (etil alkol 3:1 glasiyal asetik asit) çözeltisi içinde 24 saat bekletilmiştir. Kök uçları son olarak % 70’lik alkol içine alınarak +4° C’de boyama yapılıncaya kadar stokta tutulmuştur. Kromozom sayımlarının yapılabilmesi için % 70’lik etanolda saklanan kök uçları önce 1N hidroklorik asitte (HCI) 7 dakika hidroliz edilmiş, hidrolozi yapılan kök uçları Feulgen boyama yöntemine göre (Schiff Reagent) 18-24 saat +4 °C’de boyamaya tabi tutulmuştur. Boyadan çıkarılan kök uçları lam üzerine alınarak iyice ezilmiş ve üzerine propeyonik orsein ilave edilerek lamel ile kapatılarak preparat haline getirilmiştir. Hazırlanan preparatlar entegre kamera sistemli BAB marka binoküler ışık mikroskobu altında 1000x büyütmede incelenmiş ve kromozom sayımları yapılarak dijital fotoğrafları çekilmiştir. Ayrıca arazi çalışmaları sırasında türün farklı popülasyonlardan da toplanan örnekler incelenerek morfolojik olarak iki farklı form için geniş bir deskripsiyon hazırlanmıştır. Bulgular: İki farklı formun morfolojik ve fenolojik farklılıkları belirlenmiştir. Kromozom sayımı sonucu türün iki farklı formuna ait bireylerin tümünün tetraploid olduğu, 2n=2x=36 kromozom sayısıyla temsil edildikleri ve dolayısıyla bu form farkının poliploidi sebebiyle olmadığı belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışma bulguları neticesinde, Salsola tragus L. subsp. tragus türünde görülen fenotipik ve fenolojik dimorfizmin poliploidi kaynaklı olmadığı belirlenmiştir. Bu veriler dikkate alındığında, türün her iki formu üzerinde moleküler sistematik çalışmaların yapılarak bu farklılığın genotipik olup almadığının değerlendirilmesi zorunluluğunu ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Salsola tragus, Amaranthaceae, Poliploidi, Morfoloji, Karyoloji Teşekkürler: Bu çalışmayı maddi olarak destekleyen Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimine (BAP) teşekkürlerimizi sunarız. 105 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P030 Atriplex pungens (Amaranthaceae) Türünün Morfolojik Özellikleri ve Türkiye’deki Dağılımı İsa Başköse, Ahmet Emre Yaprak Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Atriplex pungens Trautv., dünyada Rusya ve Kazakistan’da yayılış göstermektedir. Ülkemizde ise “Türkiye Florası” kayıtlarına göre sadece Doğu Anadolu bölgesinde Muş’ta lokal olarak yayılışa sahiptir. Bu çalışmada, ülkemizdeki dağılımı tam olarak bilinmeyen A. pungens’in yayılış bilgilenin güncellenmesi ve türünün betiminde yer alan vejetatif ve generatif özelliklerine ait mevcut eksikliklerin giderilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmanın materyalini, 2011-2014 yılları arasında ülkemizde farklı bölgelerde ve lokalitelerden toplanarak herbaryum örneği haline getirilen A. pungens türüne ait bitki örnekleri oluşturmaktadır. Morfolojik incelemeler ve metrik ölçümler, entegre kamera sistemli (BAB-DMC310, USB2.0 5v) BAB-STR45 stereo trinoküler mikroskop altında ve BAB Bs200Pro Programı kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Dört yıl boyunca yapılan arazi çalışmaları sonucunda, türün ülkemizde sadece Muş Malazgirt ve Erzurum Karaçoban ilçelerinde yüksek toprak tuzluluğunun bulunduğu alanlarda ve sadece 3 farklı lokalitede yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Morfolojik incelemeler sonucunda elde edilen verilere göre, Türkiye Florasında yer alan betimindeki eksiklikler giderilmiş ve türün kapsamlı bir deskripsiyonu hazırlanmıştır. Belirlenen yayılış alanlarına göre güncel dağılım haritası yapılmıştır. Türün çiçek eşeyliliği bakımından 2 farklı eşey durumuna sahip olduğu belirlenmiştir. Ayrıca türün çiçekli örneklerinde, literatürde bahsedilmeyen brakte ve brakteol yapılarının mevcut olduğu görülmüştür. A. pungens, diğer tek yıllık Atriplex taksonlarından farklı olarak tek tip tohuma sahip tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışma sonunda, A. pungens’in mevcut betimindeki morfolojik özeliklerine ait eksiklikler giderilmiş ve genişletilmiş, türün ülkemizdeki yayılış bilgileri güncellenmiş ve detaylı dağılım haritası hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Amaranthaceae, Atriplex pungens, Doğu Anadolu, Dağılım 106 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P031 Atriplex halimus var. schweinfurthii Boiss. (Amaranthaceae) Türünün Morfolojik Özellikleri ve Türkiye’deki Dağılımı İsa Başköse, Ahmet Emre Yaprak Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Atriplex halimus L., Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde geniş yayılışa sahip olan çok yıllık bir çalı olup, dünyada var. halimus, var. schweinfurthii Boiss. var. granulata Chevall. olmak üzere üç varyete ile temsil edilmektedir. Yapılan bu çalışmayla, ülkemizdeki dağılımı tam olarak bilinmeyen A. halimus var. schweinfurthii’nin yayılış bilgilenin güncellenmesi ve morfolojik özelliklerinin tam olarak ortaya konması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmanın materyalini, 2011-2014 yılları arasında ülkemizde farklı bölgelerde ve lokalitelerden toplanarak herbaryum örneği haline getirilen A. halimus var. schweinfurthii’ye ait bitki örnekleri oluşturmaktadır. Morfolojik incelemeler ve metrik ölçümler, entegre kamera sistemli (BABDMC310, USB2.0 5v) BAB-STR45 stereo trinoküler mikroskop altında ve BAB Bs200Pro Programı kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Yapılan morfolojik incelemeler sonucunda, Türkiye Florasında mevcut betiminde eksik olan çiçek, tohum ve meyve özellikleri kapsamlı verilmiştir. Arazi çalışmaları sonucunda türün ülkemizde Ege ve Marmara bölgelerinde 5 ilde toplam 12 lokalitede yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Türün ülkemizdeki yayılış bilgileri dikkate alınarak güncel dağılım haritası yapılmıştır. Ayrıca morfolojik incelemeler ve metrik ölçümler sonucu elde edilen verilere göre türün kapsamlı bir deskripsiyonu hazırlanmıştır. Yapılan literatür araştırmaları sonucunda türün, Akdeniz coğrafyasında yayılış gösteren popülasyonlarında çiçek eşeyliliği bakımından 8 farklı eşeye ve morfolojiye sahip olmasına karşın, ülkemizde yayılış gösteren popülasyonlarında bunların sadece üç tanesinin varlığı belirlenmiştir. Türün yaprak morfolojisi dikkate alındığında ana gövde ve yandalar üzerinde buluna yapraklar arasında morfolojik farklılıkların olduğu belirlenmiştir. Ayrıca türün çiçekli örneklerinde, literatürlerde bahsedilmeyen brakte ve brakteol yapılarının mevcut olduğu görülmüştür. Sonuç: Çalışma sonunda, A. halimus var. schweinfurthii’nin morfolojik özeliklerine ait mevcut betimindeki eksiklikler giderilmiş ve genişletilmiş, türün ülkemizdeki yayılış bilgileri güncellenmiş ve detaylı dağılım haritası hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Türkiye, Amaranthaceae, Atriplex halimus, Morfoloji, Dağılım 107 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P032 Türkiye Nepeta L. (Lamiaceae) Cinsi Trikom Mikromorfolojisi Selami Selvi1, Tuncay Dirmenci2, Fatih Satıl3, Eyüp Erdoğan3, Taner Özcan2 Balikesir Üniversitesi, Altınoluk Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı, 10870, BALIKESİR 2 Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Bölümü, 10100 BALIKESİR 3 Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 10145 BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Nepeta L. cinsi, Lamiaceae familyasının Nepetoides alt familyası ve Mentheae tribusunde yer alır. Bu cins yaklaşık 300 tür ile temsil edilir ve familyanın en büyük cinslerinden birisidir. Dünyada Asya, Avrupa, Kuzey Afrika ve Kuzey Amerika’da yayılış gösterir ve ana merkezi Güney Batı Asya ve Batı Himalayalardır. Nepeta cinsi ülkemizde 11 seksiyon altında 39 türle (45 takson) temsil edilir ve taksonlarının yaklaşık % 50’ si endemiktir. Bu çalışmada, Nepeta cinsine ait 43 taksonun gövde ve yaprak yüzey mikromorfolojisi çalışılarak trikom tipleri tespit edilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Nepeta taksonlarının trikom yapıları LM (Işık mikroskopu) ve SEM’le (Taramalı Elektron Mikroskobu) incelenmiştir. LM incelemelerinde, yaprak ve gövdelerin kuru ve taze örneklerinden elle alınan enine ve yüzeysel kesitler preparat haline getirilerek trikom yapıları Olympus CX21 ve Nikon Eclipse E 200 mikroskoplarında incelenmiş ve mikrofotoğrafları çekilerek dijital ortama aktarılmıştır. SEM incelemeleri, Masa üstü SEM’de (JCM-500) gerçekleştirilmiştir. Gövde ve yapraklardan alınan parçalar çift taraflı yapışkan bant yardımıyla alüminyum stablar üzerine yerleştirildikten sonra altın kaplama işlemi yapılmadan, 10 kV lik voltajda NeoScope JCM-5000 ile fotoğrafları çekilmiş ve dijital ortama aktarılmıştır. Bulgular: Nepeta taksonlarında glandular ve eglandular trikom tipleri tespit edilmiştir. Glandular trikomlar A ve B olmak üzere iki tipe ayrılır; A tipi, trikomların tek ya da çok hücreli bir sap içermesi, kısa bir boyun olup-olmaması, yuvarlak, armutsu ya da ampülsü bir baş hücresinden oluşmasına göre 7 alt tipe (A1-A7) ayrılır. B tipi; taban hücresi, kısa bir sap ve genişlemiş (4 hücreli) bir baş hücresinden oluşan Labiatae tipi peltat trikomlar olarak tespit edilmiştir. C tipi eglandular trikomlar ise dört alt tipte (C1-C4) gruplandırılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Nepeta cinsinin trikom yapısının eglandular ve glandular tipte olduğu görülmüştür. Eglandular tip (C tipi) trikomlardan C1 ve C2 tipler çoğu taksonda görülürken; C3 ve C4 tipler çok az taksonda bulunur. Glandular tip (A ve B tipi) trikomlardan ise B tipine çoğu taksonda rastlanmıştır. A tip trikomlardan A1 alt tipine tüm taksonlarda görülür; diğer alt tipler (A2-A7) bazı taksonlarda gözlenmiştir. İki-üç hücreli bir sapa sahip olan A5 tip trikomlar, Nepeta sorgerea ve N. plinux türlerinde dört-altı hücreden oluşup tüm taksonlardan açıkça ayrıldığı tespit edilmiştir. Teşekkür: Bu çalışma, Balıkesir Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeler Birimi (BAP) tarafından 2013-87 Kodlu Proje İle desteklenmiştir. Katkılarından dolayı teşekkür ederiz. 108 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P033 Çat Dağı ve Çevresindeki (Van) Yayılış Gösteren Bitkilerin Tehlike Kategorileri Yönünden Değerlendirmesi Murat Ünal1, Resul Adanaş2 Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Bölümü, VAN 2 Hasan Ali Yücel Ortaokulu, VAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışmada Van ili sınırları içerisinde bulunan ve Türkiye’nin yüzölçümü bakımından en büyük ilçesi olan Gürpınar ilçesi sınırları içerisinde yer alan Çat Dağı ve çevresinde yayılışı tespit edilen, endemik ve nadir taksonların tehlike kategorileri incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Çat Dağı ve çevresinin florasını belirleme çalışmamız 2009-2013 yılları arasında 3 vejetasyon dönemini kapsamaktadır. Arazi çalışmamızda toplayıp herbaryum örneği haline getirdiğimiz örnekler Türkiye ve Doğu Ege Adaları Florasından teşhis edilerek alanın içerdiği endemik bitkiler tespit edilmiştir. Tehdit altındaki taksonların tehlike kategorileri ve bu kategorilerin kriterleri IUCN’nin yayınlamış olduğu güncel kriter ve kategorilere göre yapılmıştır. Tehdit unsurları arazi çalışmalarında karşılaşılan tehditler temel alınarak daha çok bölgesel ölçekte detaylı değerlendirmeler yapılmıştır. Ayrıca değerlendirmelerde anket çalışmaları yaparak yöre halkının tehdit faktörlerine karşı farkındalıkları belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca arazi gözlemleri ile belirlenen tehditler, tahripteki etki derecelerine göre sıralanarak sınıflandırılmıştır. Bulgular: Alandan tespit ettiğimiz taksonlardan 59 tanesi endemiktir ve endemizm oranı % 10.19’dir. 14 takson ise nadir olarak belirlendi. Endemik ve nadir olan taksonların tehlike kategorilerine dağılımları: 1 takson tehlikede “EN”, 13 tür zarar görebilir “VU”, 10 takson tehdit altına girebilir “NT”, 49 takson az endişe verici “LC” şeklindedir. Tartışma ve Sonuç: Tehlike altın olarak kategorisinde olarak belirlenen 14 taksonun harita üzerinde yayılış alanları hesaplanarak bölgesel ölçekte, kategorinin alt kriterleri uygulanarak kategorilerin detayına ve sayısal ifadelerine yer verilmeye çalışılmıştır. Araştırma alanımızda endemik ve nadir taksonları tehdit eden faktörler, erken otlatma, aşırı otlatma, yakma amaçlı bitki sökümü, meraların tarla haline getirilmesi ve alanımızda yer alan taş ocağı olarak tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Flora, Van, Çat Dağı, Gürpınar. Teşekkür: Çalışmayı 2011-FBE-YL011 numara ile maddi olarak destekleyen, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığına ayriyeten teşekkür ederim. 109 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P034 Seseli halophilum (Apiaceae), Tuz Gölünden Türkiye İçin Yeni Bir Tür Mustafa Çelik1, Ahmet Duran2 1 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA 2 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Seseli L. cinsi, Apiaceae familyası, Apioideae alt familyası ve Selineae oymağında yer almaktadır. Ülkemizde 12 tür ile temsil edilen cinsin dünyada yaklaşık 135 türü bulunmaktadır. Bu çalışmayla Seseli halophilum A.Duran & M.Çelik sp. nov. Tuz Gölünden yeni tür olarak tanıtılmaktadır. Gereçler ve Yöntemler: 2012-2013 yıllarının vejetasyon döneminde Tuz Gölü çevresinde yapılan arazi çalışmalarında bazı Seseli örnekleri toplanmıştır. Başta Türkiye Florası olmak üzere ilişkili floralar kullanılarak yapılan incelemeler sonucunda bu örneklerin bilinen Seseli taksonlarından farklı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca toplanan örnekler KNYA, ANK, HUB, GAZI, K, E, G ve P herbaryumlarında bulunan örnekler ile karşılaştırılmış fakat herhangi bir taksonla eşleşmedikleri belirlenmiştir. Seseli halophilum ve yakın ilişkili olduğu S. libanotis (L.) W.D.J.Koch, S. transcaucasica (Schischk.) Pimenov & Sdobnina, S. marashica E.Doğan & H.Duman türlerinin nrDNA ITS sekansına dayalı moleküler filogenisi belirlenmiştir. Seseli halophilum ve S. libanotis türlerinin Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile meyve yüzey ve polen özellikleri belirlenmiş. Ayrıca bu türlerin meyve enine kesitleriyle anatomileri incelenmiştir. Bulgular: Seseli halophilum, Seseli libanotis türüne yakınlık göstermektedir. Ancak tuzlu bataklıklarda yayılış göstermesi (orman açıklığı, alpin step veya taşlı yamaçlar değil), boyunun 80-200 cm olması (50-150 cm değil), ray sayısının 30-70 olması (21-59 değil), brakte sayısının 12-20 olması (9-17 değil), valekuladaki vitta sayısının 3 olması (1 değil) ile farklılık göstermektedir. Ayrıca Seseli halophilum türü küçük polenli olması ve meyve yüzey ornamentasyonuyla Seseli libanotis türünden farklılık göstermektedir. nrDNA ITS çalışması sonuçlarına göre Seseli halophilum türü S. libanotis ve S. transcaucasica türleri ile birlikte bir grup oluşturmuş ve diğer Seseli taksonlarından ayrılmıştır. Fiogenetik ağaçta Seseli halophilum türü S. libanotis türünden ayrılmakta ve bu durum morfolojik veriler ile desteklenmektedir. Sonuç Tartışma: Seseli halophilum tuzlu bataklıklarda (halofitik) yetişen ilk Seseli türü olma özelliğine sahiptir. Bu tür ile birlikte Türkiye’de yayılış gösteren Seseli cinsinin takson sayısı 14 olmuştur. Endemik takson sayısı ise 8’e yükselmiştir. Anahtar Kelimeler: Seseli, Umbelliferae, Tuz Gölü, Türkiye 110 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P037 Türkiye’nin Kuzey-Batı Bölgesindeki Akmeşe Türlerinin ISSR Markörlerine Dayalı Genetik ve Tür Çeşitliliğinin Araştırılması Emel Uslu, Mehmet Tekin Babaç, Gözde Kibar Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Gölköy, BOLU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Fagaceae familyasına ait Quercus cinsi yaklaşık 600 tür içerir. Meşe cinsinin 200’den fazla türü, çok sayıda alttür ve varyete ile doğal melezleri; Kuzey Yarımküresinin ılıman bölgelerinde çok geniş ormanlar kurmuştur. Meşeler, odunlarının anatomik yapıları, meyvelerinin olgunlaşma süresi, yaprak ve kabuklarının özelliklerine göre akmeşeler, kırmızı meşeler, herdem yeşil meşeler olmak üzere üç gruba ayrılır. Ülkemizde Quercus cinsi üç seksiyon; Quercus, Cerris, Ilex altında 18 tür ile temsil edilir. Türün birçok bireyinin geniş oranda gösterdiği melezleşmesinden dolayı dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Quercus cinsi en problemli bitki gruplarından birisidir. Bu çalışmamızda Türkiye’nin Kuzey Batı bölgesindeki akmeşeler seksiyonuna ait taksonları ve bu taksonların arasında var olduğu düşünülen melezlerin ISSR aracılığıyla tespit edilmesi, ve varsa bu taksonlara özgü spesifik bandların bulunması planlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma, 2006-2008 yılları arasında Türkiye’nin Kuzey Batı bölgesinde yapılan arazi çalışmalarında toplanan ve silica gel içinde kurutulan 35 birey ile yürütülmüştür. Quercus taksonuna ait örneklerden DNA izolasyon kiti kullanılarak DNA materyali hazırlanmıştır. Bu DNA’lar ISSR primerleri kullanılarak PCR da çoğaltıldı. Uygun çalışma koşullarında çoğaltılan DNA ürünleri 1.7% agoroz jelde yürütülerek, fotoğraflanmıştır. Bulgular: ISSR –PCR uygulamalarında toplamda 10 primer ile çalışıldı. Bu primerler UBC 807, 835, 842, 846, 826, 823, 817, 825, 850, 856’dır. Olası melez örnekler, olası ebeveynlerin arasında yer alacak şekilde sıralandırılmış ve aralarındaki spesifik band karşılaştırılması yapılmıştır. Elde edilen ilk sonuçlara göre seçilen ISSR primerleri Quercus taksonları ile oldukça yüksek polimorfizm göstermektedir. Aynı taksona ait farklı populasyonlardan alınan örneklerde bile varyasyon gözlenmiştir. Bu durum bize Quercus taksonları arasında gen alış verişi olduğunu göstermektedir. Çalışılan primerlerden UBC 842 polimorfik bant sonucu vermediği için çıkartılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Olası melezlerden birisi, Q. petraea subsp. iberica X Q. frainetto’nun UBC 807 primeri ile verdiği ürünlerin bazı bandları Q. frainetto’dan bazıları ise Q. petraea subsp. iberica’dan geldiği düşünülmektedir. Çünkü bunları doğrulamak için o taksonu temsilen 3-4 tane farklı lokalitelerden alınan Q. frainetto ve 3-4 tane de yine farklı lokalitelerden alınan Q. petraea bireyleri de bu melez taksonla birlikte koşturulduğundan bu bahsettiğimiz band simetrisini doğrular şekilde sonuçlar bulunmuştur. Diğer bir olası melez, Q.infectoria subsp. infectoria X Q.pubescens, bireyinde de band profili benzer şekilde bulunmuştur. Çalışılan bazı primerler (UBC 823, 856) bu ayırımı açık bir şekilde gösterebildiği halde bazılarında aynı ürünler hem olası melez bireyde, hem de olası ebeveyn taksonların hepsinde birlikte gözlenmiştir. Çalışılan melezlerden en az iki tanesi için melezliğini doğrular veriler elde edilmiştir. Son olarak bütün bandların istatistiki analizleri yapılmaktadır. Anahtar kelimeler: Quercus, ISSR, melez, Akmeşe seksiyonu Teşekkür: Bu çalışma A.İ.B.Ü BAP tarafından 2014.03.01.771 no’lu proje ile desteklenmiştir. 111 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P038 Anthemis pauciloba subsp. pauciloba (Asteraceae) Taksonunun Sitogenetik Analizi Ahmet Duran1, Özlem Çetin1, Esra Martin2, Mustafa Çelik1 1 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Bu çalışma ile Anthemis pauciloba Boiss. subsp. pauciloba taksonunun kromozom sayısı belirlendi ve karyotip analizi yapıldı. Ayrıca Stebbins sınıflandırması ve % AsK, % TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCI, CVCL karyotip asimetri indisleri hesaplandı. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan taksona ait akenler ilk yazar tarafından 2008 yılında Konya-Cihanbeyli bölgesinden toplandı. Akenler petri kutularında oda şartlarında çimlendirildi. Çimlendirilen akenler ön işlem maddesi olarak α-monobromonaftaline konuldu. +4 ᵒC’de 16 saat bekletildikten sonra 3:1 absolü alkol: glasiyal asetik asit karışımında 24 saat tespit edildi. %70’lik alkolde +4 ᵒC’de depolandı. 1N HCl’de oda sıcaklığında 12 dakika hidroliz edildi ve %2’lik aseto-orsein ile boyandı. Preparatlar ezme-yayma preparat yöntemi ile yapıldı. Preparatlar araştırma mikroskobu ile tarandı ve fotoğrafları çekildi. Karyotip analizleri için beş farklı hücre ölçüldü. Karyotip analizleri KaryoType programı ile yapıldı. Bulgular: Anthemis pauciloba subsp. pauciloba taksonunun kromozom sayısı 2n=18 olarak tespit edildi. Kromozom uzunlukları 3.02 ile 3.96 μm arasında değişmektedir. Toplam haploid uzunluk 31.79 μm’dir. Karyotip formülü ise 2n=9m olarak belirlendi. Stebbins sınıflandırmasına göre karyotip asimetri kategorisi 2A olarak bulundu. AsK %, TF %, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCI, CVCL karyotip asimetri indisleri ise sırasıyla %58.38, %41.62, 87.60, 71.28, 0.26, 0.10, 0.16, 3.90, 14.55, 9.72 olarak hesaplandı. Sonuç ve Tartışma: Anthemis pauciloba subsp. pauciloba taksonunun kromozom sayısı 2n=18 olarak tespit edildi. Karyotip formülü 2n=9m olarak belirlendi. Anahtar Kelimeler: Anthemis, Compositae, kromozom, karyotip asimetrisi 112 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P039 Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis ve Dianthus calocephalus (Caryophyllaceae) Taksonlarının Sitogenetik Analizi Ahmet Duran, Özlem Çetin, Fahim Altınordu, Meryem Öztürk Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazaer e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışma ile Dianthus brevicaulis Fenzl. subsp. brevicaulis ve Dianthus calocephalus Boiss. taksonlarının kromozom sayısı belirlendi. Bu taksonların karyotip analizi yapıldı. Ayrıca Stebbins sınıflandırması ve % AsK, % TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCI, CVCL karyotip asimetri indisleri hesaplandı. Gereçler ve Yöntemler: Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis taksonuna ait tohumlar 2007 yılında ilk yazar tarafından Niğde-Ulukışla bölgesinden topladı. Dianthus calocephalus türü (A.Duran 8186) ise 2008 yılında ilk yazar tarafından Sinop’tan toplandı. Tohumlar petri kutularında oda şartlarında çimlendirildi. Çimlendirilen tohumlar ön işlem maddesi olarak α-monobromonaftaline konuldu. +4 ᵒC’de 16 saat bekletildikten sonra 3:1 absolü alkol: glasiyal asetik asit karışımında 24 saat tespit edildi. %70’lik alkolde +4 ᵒC’de depolandı. 1N HCl’de oda sıcaklığında 12 dakika hidroliz edildi ve %2’lik aseto-orsein ile boyandı. Ezme-yayma preparat yöntemi ile hazırlanan preparatlar araştırma mikroskobu ile tarandı. Karyotip analizleri için beş farklı hücre ölçüldü. Karyotip analizleri KaryoType programı ile yapıldı. Bulgular: Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis ve Dianthus calocephalus taksonlarının kromozom sayısı 2n=30 olarak tespit edildi. Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis taksonunun kromozom uzunluğu 1.2 ile 1.89 μm arasında değişmektedir. Toplam haploid uzunluk 21.7 μm’dir. Karyotip formülü 2n= 14m+1sm olarak tespit edildi. Stebbins sınıflandırmasına göre karyotip asimetri kategorisi 1A olarak bulundu. AsK %, TF %, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCL, CVCI karyotip asimetri indisleri ise sırasıyla 54.42, 45.58, 71.64, 83.74, 0.16, 0.12, 0.09, 5.72, 0.81, 12.15, 6.68 olarak hesaplandı. Dianthus calocephalus türünün kromozom uzunluğu 0.7 ile 1.26 μ arasında değişmektedir. Toplam haploid uzunluk 14.39 μm’dir. Karyotip formülü 2n= 1M+14m olarak tespit edildi. Stebbins sınıflandırmasına göre karyotip asimetri kategorisi 1B olarak bulundu. %AsK, %TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI, CVCL, CVCI karyotip asimetri indisleri ise sırasıyla 54.04, 45.96, 72.07, 85.04, 0.14, 0.16, 0.08, 7.41, 1.12, 15.80, 7.08 olarak hesaplandı. Sonuç ve Tartışma: Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis ve Dianthus calocephalus taksonlarının kromozom sayısı 2n=30 olarak tespit edildi. Dianthus brevicaulis subsp. brevicaulis taksonunun karyotip formülü 2n= 14m+1sm olarak tespit edilirken, Dianthus calocephalus türünün karyotip formülü 2n= 1M+14m olarak tespit edildi. Anahtar Kelimeler: Dianthus, Caryophyllaceae, kromozom, karyotip asimetrisi 113 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P040 Silene nuncupanda (Caryophyllaceae) Türünün Sitogenetik Analizi Ahmet Duran1, Fahim Altınordu1, Esra Martin2, Yasemin Gürbüz1 1 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Bu çalışma ile ülkemiz için endemik olan Silene nuncupanda Coode & Cullen türünün kromozom sayısı belirlendi ve karyotip analizi yapıldı. Ayrıca Stebbins sınıflandırması ve % AsK, % TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI karyotip asimetri indisleri hesaplandı. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan türe ait tohumlar ilk yazar tarafından 2007 yılında NiğdeUlukışla bölgesinden toplandı. Tohumlar petri kutularında oda şartlarında çimlendirildi. Çimlendirilen tohumlar ön işlem maddesi olarak α-monobromonaftaline konuldu. +4 ᵒC’de 16 saat bekletildikten sonra 3:1 absolü alkol: glasiyal asetik asit karışımında 24 saat tespit edildi. %70’lik alkolde +4 ᵒC’de depolandı. 1N HCl’de oda sıcaklığında 12 dakika hidroliz edildi ve %2’lik aseto-orsein ile boyandı. Ezme-yayma preparat yöntemi ile hazırlanan preparatlar araştırma mikroskobu ile tarandı. Karyotip analizleri için beş farklı hücre ölçüldü. Karyotip analizleri KaryoType programı ile yapıldı. Bulgular: Silene nuncupanda türünün kromozom sayısı 2n=26 olarak tespit edildi. Kromozom uzunlukları 0.73-1.59 μm arasında değişmektedir. Toplam haploid uzunluk 33.32 μm’dir. Karyotip formülü ise 2n=8m+4sm olarak belirlendi. Stebbins sınıflandırmasına göre karyotip asimetri kategorisi 2B olarak bulundu. % AsK, % TF, Rec, Syi, A1, A2, A, DI, AI karyotip asimetri indisleri ise sırasıyla % 59.34, % 40.66, 71.25, 68.52, 0.30, 0.19, 0.19, 7.61, 2.43 olarak hesaplandı. Sonuçlar ve Tartışma: Silene nuncupanda türünün kromozom sayısı 2n=26 olarak tespit edildi. Karyotip formülü ise 2n=8m+4sm olarak belirlendi. Anahtar Kelimeler: Silene, Caryophyllaceae, kromozom, karyotip asimetrisi 114 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P041 Paronychia (Caryophyllaceae) Cinsinde Görülen Tohum Yüzey Çeşitleri Yusuf Altun, Ümit Budak Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, YOZGAT Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Paronychia Mill. cinsinin dünyada yaklaşık 110 türü vardır ve bunların önemli bir kısmı Türkiye’de bulunmaktadır. Cinsin ülkemizde 28 türü ve bu türlere bağlı 39 taksonu bulunmaktadır. Ülkemizden toplanan Paronychia taksonlarından olgun tohumlar Olympus SZX 16 mikroskobunda seçilerek SEM mikroskobunda resimleri elde edilmiş, literatürlerle tohum yüzeyleri ortaya konmuştur. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmanın materyalini oluşturacak olan tüm tohum örnekleri mümkün olduğu kadar topotip adreslerinden (tipi ülkemizde olanlar) toplanmıştır. Her takson için stereozoom mikroskop yardımı ile olgun tohumlar seçilmiş ve bu tohumların yüzey resmi Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile çekilmiştir. Resimler çekilirken yan yüzeyleri ayrı ayrı 170 X, 1000 X ve 3000 X büyütmeler tercih edilmiştir. Dolayısıyla her takson için altı resim çekilmiştir. Çekilen resimler literatürler ışığında değerlendirilmiştir. Bulgular: SEM görüntülerinin incelenmeleri sonucu tohum yüzey çeşitleri olarak elde edilen bulgular aşağıda verilmiştir. Düzensiz: P. argentae var. argentea, P. argentae var. scariorissima, P. polygonifolia, P. echinulata. Reticulat-alveolat: P. arabica var. euphratica, P. argyroloba, P. kayseriana, P. davisii, P. mughlaei, P. sintenisii, P. kotschyana, P. amani var. minutiflora, P. turcica, P. saxatilis, P. anatolica subsp. balansae, P. condensata, P. lycica, P. galatica, P. paphlagonica subsp. paphlagonica, P. paphlagonica subsp. caespitosa, P. cephalotes var. minutiflora, P. cephalotes var. recurvans, P. adalia. Ruminat: P. kurdica var. kurdica, P. kurdica var. haussknectii, P. cataonica, P. chionaea subsp. chionaea var. chionaea, P. chionea subsp. chionaea var. latifolia, P. anatolica subsp. anatolica, P. angorensis, P. dudleyi. Düz: P. macrosepala, P. kurdica subsp. kurdica var. fragilis, P. kurdica subsp. montis-munzur, P. imbricata. Pürüzlü: P. beauverdii, P. pontica. Alveolat-scalariform: P. carica var. carica, P. carica var. stipulata. Kollikulat: P. amani var. amani. Sonuç: Bu çalışma sonucunda SEM mikroskobu görüntüleri kullanılarak Paronychia cinsinde yer taksonların tohum yüzey mikromorfolojileri belirlenmiştir. Buna göre yedi farklı yüzey şekli belirlenmiştir. Bunlar düzensiz, reticulat-alveolat, ruminat, düz, pürüzlü, alveolat-scalariform ve kollikulattır. Bu karakterlerin cinsin sistematiğine katkı sağlayacağı aşikardır. Anahtar Kelimeler: Paronychia, Tohum morfolojisi, SEM, Taksonomi. Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 111T820 Numaralı Proje desteği ile gerçekleştirilmiştir. 115 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P042 Cyperus (Cyperaceae) Cinsinin Moleküler Filogenisi Handan Şapcı1,2, Cem Vural3 Erciyes Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, KAYSERİ 2 Çukurova Üniversitesi, Aladağ MYO, Ormancılık Bölümü, ADANA 3 Erciyes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KAYSERİ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışmada, nüklear ribosomal DNA (ITS) ve kloroplast DNA (trnL-trnF) gen bölgelerinin dizi analizleri kullanarak Türkiye Cyperus L. cinsi türlerinin genetik yapısının belirlenmesi, türlerin filogenetik ilişkilerinin araştırılması ve taksonomik durumlarının moleküler tabanlı olarak yeniden değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Cyperus cinsine ait ülkemizde yayılış gösteren örnekler çalışmamızın materyalini oluşturmaktadır. FDK-2013-4695 numaralı proje kapsamında toplanılan örneklerden total bitki DNA' sı elde edilmiştir. Total DNA izolaasyonu için Qiagen adlı firma tarafından üretilmiş ve ticari olarak satılmakta olan Qiagen DNAeasy Plant Mini Kit kullanılmıştır. Çalışma esnasında, total DNA izolasyonu kiti ile birlikte gönderilen üretici firmanın protokolü temel alınmıştır. Elde edilen örneklere ait total DNA'lar çalışılacak bölgeler için kaynak olarak kullanılmıştır. ITS bölgeleri ITS1 ve ITS4 primerleri kullanılarak, trnL-trnF bölgesi ise trnL-e, trnL-f, trnL-d ve trnL-c primerleri kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. DNA dizi analizinden elde edilen veriler, Gen Bankasında yer alan Cyperus cinsine ait taksonlar ve dış grup ile birlikte değerlendirilerek, Cyperus cinsi taksonun Geneious 6.1 analiz programında analizleri yapılmıştır. Bulgular: Bu çalışmanın sonucunda, ITS bölgesinden (652 bp),trnL-trnF (450 bp) birlikte değerlendirilerek filogenetik analizler yapılmıştır. Mevcut veri seti için uygun baz değişim modeli, dış gruplu olarak MEGA5 ve jModelTest2 programları ile hem BIC hem de AIC model seçim taslaklarına göre belirlenmiştir. Geneious programına entegre edilen MrBayes 3.1 programında Bayesian Inference (BI) ağacı oluşturulmuştur. Sonuç ve Tartışma: Moleküler çalışmalar kapsamında izole edilmiş DNA’ ların ITS1-4 ve trnL e-f primerleriyle PCR’ ı yapılmıştır. ITS ce trnLE/F gen bölgelerinin sekans dizileri kullanılarak filogenetik analizleri gerçekleştirilmiştir. Çalışmamız neticesinde Türkiye Cyperus türleri arasındaki akrabalık ilişkileri belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Cypereae, dizi analizi, ITS, TrnL-trnF. Teşekkür: Bu çalışma, Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından FDK-20134695 no’lu proje ile desteklenmiştir. 116 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P043 Ülkemizin Tehdit Altındaki Bitkilerinden Campanula ekimiana (Kızılcahamam Ekim çanı) Tehlike Kategorisinin Yeniden Değerlendirilmesi Mustafa Alkan Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Çançiçeğigiller (Campanulaceae) ailesi, dünyada yaklaşık 90 cins ve 2500 türle temsil edilir.Türkiye’de bu aileden, 8 cins ve 159 tür bulunmaktadır. Çançiçeği (Campanula), ailenin en büyük cinsidir. Taç yaprakları, çan şeklinde birleşmiş; yumurtalığı alt durumlu; taç yaprakla kaynaşmış olarak gelişen meyveleri delikli kapsül tipindedir. İri çiçekli birçok türü, süs bitkisi olarak değerlendirilir. Ekim çanı (Campanula ekimiana) Türkiye’de, 67’si endemik olan 133 tür ve tür altı takson arasındaki 123 çançiçeğinden biridir. Bu çalışmada, Kızılcahamam Güvem bölgesinde dar bir yaşam alanına sahip olan Campanula ekimiana bitkisinin koruma altına alınması ve farkındalık oluşturulması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Yaşam alanında tespit edilerek fotoğraflanan ve örneği alınan bitki, preslenerek kurutulmuş, incelenmiş ve herbaryum materyali haline getirilmiştir. Kızılcahamam-Işık dağı arasındaki volkanik kaya çatlaklarında ve jeosit bölgesinde yetişen ve bir nokta endemiği olan Campanula ekimiana toplam iki kilometrekareden daha dar bir alanda, 250-300 bireyle temsil edilmektedir. Özellikle Jeosit bölgesinde dar bir alanda 30-35 kadar birey tespit edilmiştir. Bulgular: Kızılcahamam Ekim çanı, çok yıllık bir bitkidir. Mayıs-Temmuz ayında çiçeklenen bitki Ankara ili Kızılcahamam ilçesinin kuzeyinde, ilçe merkezine 22 km uzaklıkta Güvem bölgesinde yer almaktadır. Davis'in kareleme sistemine göre A4 karesine girmektedir (Davis, 1965). Bitkinin doğal olarak yetiştiği Güvem jeosit bölgesi kısmen koruma alanı niteliğindedir. Tohumları gen bankasına aktarılan tür, ilk defa Prof. Dr. Adil Güner tarafından, 1985 yılında yayımlanarak bilim dünyasına tanıtılmıştır. IUCN-Kırmızı Liste kategorisi: EN-Tehlikede (Endangered) olarak belirlenmiştir. Campanula ekimiana 10-20 cm boyunda, mavi çiçekli, küçük, kırılgan demetsi bir türdür. Taban yaprakları kalpsi-yumurtamsı, 15-25 mm çapında ve uzun saplı; yaprak kenarları, oyalı veya testere dişlidir. Dalların ucunda, 3-9 çiçekli salkımlar bulunur. Çanak yaprakların dişleri, dar üçgen şeklinde ve 4-7 mm; loplar arasında bulunan geriye dönük tırnaklar, 3-4 mm boyundadır. Taç yapraklar, silindirik huni şeklinde, 18-22 mm boyunda ve dış yüzleri tüylüdür; taç yaprakların lopları, boylarının 1/3’ü kadardır. Kapsül meyve olgunlaştığında, tabanındaki üç kapakla açılır. Sonuç ve Tartışma: Yerinde görülerek fotoğraflanan ve örneği alınan bitki Mayıs-Temmuz aylarında yaşam alanında yerinde tespit edilmiştir. Daha önce EN (tehlikede) olarak belirlenen tehlike kategorisinin özellikle Güvem jeosit alanının Jeopark olarak turizme açık hale getirilmesi ve otlatma gibi etkenlerden dolayı arttığı gözlenmiştir. Güvem jeosit alanında özellikle bilgilendirici ve türü tanıtıcı levhaların konulması, halkı ve bölgeye gelen turistleri bilinçlendirmesi bakımından faydalı olacaktır. Anahtar Kelimeler: Kızılcahamam, Güvem, Jeosit, Campanula ekimiana, Endemik 117 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P044 Origanum L. (Lamiaceae) Cinsine Ait Hibrit (O. × haradjanii) ve Ata Türlerin (O. laevigatum, O. syriacum subsp. bevanii) Polen Morfolojisi Tuncay Dirmenci1, Türker Yazıcı1, Sevcan Çelenk2, Turan Arabacı3 Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, BALIKESİR 2 Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BURSA 3 İnönü Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Bölümü, MALATYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Origanum L. (Lamiaceae) cinsi Dünya’da, Akdeniz havzasından Doğu Asya’ya kadar yayılış göstermektedir. Türkiye’deki çeşitlenmesi ise Akdeniz bölgesindedir. Yayılışları kesişen türler arasında hibritlere sıklıkla rastlanmaktadır. Bu çalışmada, Origanum cinsine ait iki atasal tür (O. laevigatum Boiss. ve O. syriacum subsp. bevanii (Holmes) Ietsw.) ve bu iki türün oluşturdukları hibrite (O. x haradjanii Rech.f.) ait bitki örneklerinin polen morfolojileri çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu türlere ait bitki örneklerinden Wodehose (1935) yöntemi kullanılarak polen preparatları hazırlanmıştır. Hazırlanan preparatlar ışık mikroskobu kullanılarak x100’lük objektifte incelenmiş ve polenler fotoğraflanmıştır. Bu fotoğraflar üzerinde polenlere ait ölçümler Carnoy 2.0 programı kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: İncelenen taksonlara ait polenlerin isopolar, hekzakolpat, amb şeklinin sirkular, ornemantasyon retikulat veya biretikulat olarak görülmüştür. Polar ve ekvatoral eksen (PxE), O. laevigatum ve O. syriacum subsp. bevanii türlerinde sırasıyla 20.26 µ x 22,16 µ ve 18.91µ x 19.59 µ olarak ölçülmüştür. Hibrit taksonda ise polar eksen 13.41µ, ekvatoral eksen 12.58µ olarak ölçülmüş olup, P/E oranı, O. laevigatum’da 0,91 ve O. syriacum subsp. bevanii da 0,96 iken, O. × haradjanii’de ise 1,06’dır. Sonuç ve Tartışma: O. x haradjanii'nin morfolojik olarak iki farklı fenotipik özellik gösteren üyesi bulunmaktadır. Genel görünüş bakımından O. laevigatum'a benzeyen örnekler çiçek düzeni özellikleri bakımından O. syriacum subsp. bevanii'ye, genel görünüş bakımından O. syriacum subsp. bevanii'ye benzeyen örnekler ise çiçek rengi (mor) bakımından O. laevigatum'a benzemektedir. Palinolojik özellikler açısından hibrit taksonda polenlerin atasal türlerden daha küçük olduğu ve morfolojik deformasyona sahip olduğu gözlemlenmiştir. Polen şekli atasal türlerde oblat-sferoid iken hibrit taksonda prolat-sferoid olarak tespit edilmiştir. Kolpus membranı atasal türlerde granüllü iken, hibrit formda kolpus membranında granül olmadığı tespit edilmiştir. Mezokolpial alan atasal türlerde eşit dağılım gösterirken, O. x haradjanii'de mezokolpial alanın dar ve geniş olmak üzere birbirini almaşlı takip ettiği gözlenmiştir. Bu durum diğer Lamiaceae cinslerinin polenlerinde de gözlenmiştir. Anahtar Kelimeler : Lamiaceae, Origanum, polen morfolojisi, hibrit Teşekkür : Bu çalışma TÜBİTAK-KBAG (Proje No: 113 Z 225) tarafından desteklenmiştir. 118 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P045 Astragalus cinsinin Anthylloidei Seksiyonundaki Endemik Türlerin Yayılışları, Ekolojileri, Polen ve Tohum Mikromorfolojileri Seher Karaman Erkul1, Talip Çeter2, Zeki Aytaç3, Murat Ekici4 1 Aksaray Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AKSARAY KastamonuÜniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KASTAMONU 3,4 Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Astragalus cinsinin Anthylloidei Bunge seksiyonundaki tür sayısı 9’dur. Bu türlerden Astragalus anthylloides Lam. ve Astragalus zederbaueri Stadlm. endemiktir. Anthylloidei seksiyonu gövdeli ya da gövdesiz, yarı çalımsı ya da çalımsı, çoğunlukla yastık formunda, dikenli imparipinnat ya da paripinnat yapraklı bitkilerdir. Kaliksinin şişkin ve meyvesinin kaliksin içinde olması ile karakteristiktir. Gereçler ve Yöntemler: Çiçeklenme dönemlerine 2011-2014 yıllarında Nisan ve Ekim ayları arasında Astragalus cinsine ait türler çiçekli ve meyveli olarak toplanmıştır. Yapılan incelemeler sonucunda tohumların tanımları tohum şekli, tohum boyutları, tohum rengi, tohum yüzeyi, tohum ağırlığı dikkate alınarak verilmiştir. Çiçeklerin anterlerinden alınan polenlerin Wodehouse metoduna göre polen preparatları hazırlanıp, bazik fuksin ile boyanarak ışık mikroskobunda incelenmiştir. Ayrıca polenlerin daha ayrıntılı incelenmesi amacıyla Skaning Elektron Mikroskobu (SEM) ile Gazi Üniversitesi, Türkiye Petrolleri ve Aksaray Üniversitesi SEM Laboratuvarında çalışılmıştır. Bulgular: A. anthylloides; Tohumlar 3,21-3,88 x 2,52-3,29 mm, elipsoidal ve reniformdur. Türün tohum ağırlığı 0,01077 gr, rengi sarı-açık kahverengi olarak saptanmıştır. Yüzey ornamentasyonu, Işık mikroskop fotoğraflarında psilat-retikulat, SEM mikrofotoğraflarında ise retikulat-rugulat olarak saptanmıştır. Polenler radiyal simetrik, izopolar, trizonokolporattır. Polen şekli subprolat, polar eksen 29-33 µm, ekvatoral eksen 25-28 µm. Amb semi-angular, sirkular, ornamentasyon polar bölgede psilat ekvatoral bölgede retikülatrugulattır. Kolpus ince uzun, operkülat, operkulum membranı granülat ornamentasyona sahiptir. Por sferoidal olup granülattır. Çiçeklenme: 5-6, meyvelenme: 6-7. Step, jipsli yamaçlar,300-2000 m.,Düşük Riskli (LC),İran Turan elementi. Ankara, Karabük, Zonguldak, Kastamonu, Erzurum, Ankara, Tunceli, Elazığ, Sivas, Antalya, Niğde, Kahramanmaraş. A. zederbaueri; Tohumlar 3,14-4,14 x 2,38-3,11 mm ebatlarında, elipsoidal ve reniform görünüme sahiptir. Türün tohum ağırlığı 0,00804 gr, rengi koyu kahverengi olarak saptanmıştır. Yüzey ornamentasyonu, Işık mikroskop fotoğraflarında undulat-rugulat, SEM mikrofotoğraflarında ise retikulat olarak saptanmıştır. Polenler radiyal simetrik, izopolar, trizonokolporattır. Polen şekli prolat-sferoidal, polar eksen 29-33 µm, ekvatoral eksen 27-29 µm. Amb semi-angular, sirkular, ornamentasyon polar bölgede psilat perforat ekvatoral bölgede foveolat-perforattır. Kolpus ince uzun (Clg: 23-26 µm, Clt: 3,5-5,4 µm), operkülat, operkulum membranı granülat ornamentasyona sahiptir. Por sferoidal (Plg: 7,5-10µm, Plt: 9-11 6-8 µm) olup granülat ornamentasyon gösteren operkuluma sahiptir. Çiçeklenme 5-6, meyvelenme 6-7. Step, 650-1500 m. Zarar görebilir (VU - B2 ab (i, ii, iv), İran Turan elementi. Çankırı, Zonguldak, Bilecik, Karaman, Konya, Mersin. Sonuç ve Tartışma: Türkiye’de Astragalus cinsine ait Anthylloidei seksiyonu türleri olan A. anthylloides ve A. zederbaueri’nin polen ve tohum yüzeyi farklılıkları ışık mikroskobu ve SEM’de incelenerek mikrofotoğraflar ile ortaya konulmuştur. Her iki türün polen ve tohum yüzeyi özellikleri bir tabloda kıyaslanarak verilmiş, Türkiye ve dünya dağılımları haritalarla belirtilmiştir. Anahtar Kelimeler: Astragalus, polen, tohum, endemik, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (110T911 nolu proje). 119 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P046 Gagea minima (L.) Ker Gawl. (Liliaceae): Türkiye İçin Yeni Kayıt Mehtap Tekşen1, İsmail Eker2, Serdar Aslan3 1 Aksaray Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AKSARAY Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Gölköy, BOLU 3 Düzce Üniversitesi, Orman Fakültesi, Konuralp Yerleşkesi, Beçiyörükler, DÜZCE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Liliaceae familyasından bir cins olan Gagea Salisb. Türkiye’de 9 seksiyon, 31 tür ve 1 alttür ile temsil edilmektedir. Bunlardan 5 tür ülkemize endemiktir. Dünyada ise 15 seksiyon ve yaklaşık 280-300 kadar türü vardır. Son yıllarda yapılan çalışmalar ile “Flora of Turkey”in 8. cildinde 24 tür ve bir alttür ile temsil edilen Gagea cinsine 2008 yılında G. sivasica Hamzaoglu, 2014’de G. antakiensis Kayıkçı, Ocak & Tekşen, 2015’te G. vanensis Tekşen & Karaman yeni tür olarak eklenmiştir. Türkiye’deki örnekleri yanlış isimlendirilmiş olan G. chrysantha (Jan) Schult. & Schult.f. taksonu G. lojaconoi Peruzzi olarak düzeltilmiştir. Flora of Turkey’de G. fistulosa (Ramond ex DC.) Ker Gawl. olarak belirtilen türün ismi G. fragifera (Vill.) Ehr. Bayer & G. Lopez (=G. liotardii (Sternb.) Schult. & Schult.f.) olarak doğrulanmıştır. G. taurica Steven, G. fibrosa (Desf.) Schult. & Schult.f. ve G. tenera Pascher türlerinin Türkiye’de bulunmadığı tespit edilmiştir. Sinonimler arasında bulunan G. alexeenkoana Miscz., G. commutata K.Koch, G. rigida Boiss. & Spruner ve G. dubia A.Terracc. türleri güncellenerek tür sayısına dahil edilmiştir. Bu çalışmanın amacı Türkiye için yeni kayıt olarak tespit edilen G. minima (L.) Ker Gawl.’nın morfolojik, ekolojik özelliklerini ve dağılımını en yakın tür olan G. confusa A.Terracc. ile kıyaslayarak vermektir. “Flora of Turkey”de şüpheli tür olarak belirtilmiş olan G. minima örneğinin bu tür olmadığı ilk kez bu çalışma ile kaydedilmiş ve teyit edilmiştir. Türkiye’de daha önce G. confusa türünü içeren Minima (Pascher) Davlianidze seksiyonu G. minima ile birlikte iki tür ile temsil edilmektedir. Gagea cinsinde türler morfolojik, anatomik, taban ve gövde yaprağı, pedunkul, pedisel, tepal ve tohum özelliklerinin ontogenetik karakterleri ile seksiyonlara ayrılmaktadır. Minima seksiyonun türlerinde ise taban yaprağı 1, yassı; gövde yaprakları almaçlı; pedunkul enine kesitte yuvarlağımsı ya da 3 kenarlı; çiçek durumu kısa dallı, tepal ucu küt; kapsül 3köşeli, tepallerin uzunluğunun yarısı kadar; tohumları armutumsu şekillidir. Gereçler ve Yöntemler: 2014 yılında Van ilinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda örnekler toplanmıştır. Rusya, İran ve Irak floraları ile yerli ve yabancı herbaryumlarda (E, G, K, LE ve VANF) bulunan örneklerin de incelenmesiyle türün Türkiye’de daha önce varlığı bilinmeyen G. minima olduğu tespit edilmiştir. Toplanan örnekler üzerinden türe ait ayrıntılı bir betim hazırlanmıştır. Aynı seksiyon içerisinde bulunan G. confusa türüyle kıyaslanarak morfolojik, anatomik ve ekolojik analizler yapılmıştır. Toplanan örnekler AIBU ve DUOF herbaryumlarında muhafaza edilmektedir. Bulgular: G. confusa İran, Irak, Türkmenistan, Kuzey Kafkasya ve Transkafkasya'da dağılım gösterir. Türkiye’nin doğusunda yayılış göstermektedir. G. minima türü ise Orta, Doğu ve Kuzey Avrupa, Kuzey Kafkasya ve Batı Rusya gibi daha geniş bir dağılıma sahiptir. Tür çalışma da Van ilinden tespit edilmiştir. Fakat ülkemizin batısında da bulunma ihtimali yüksektir. İki türün habitus ve taban yaprak özellikleri birbirine yakın olup G. minima'da taban yaprak 1-3 mm genişlikte iken G. confusa'da 4-7 mm genişliktedir. G. minima’da tepaller ve taban yaprak G. confusa’ya göre daha dar ve uzundur. Her iki türün taban yaprağı, pedunkul, pedisel ve yaprak yüzeylerinden alınan anatomik kesitler incelenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışmada Türkiye florası için yeni kayıt olan G. minima türünün G. confusa ile kıyaslanarak morfolojik, anatomik ve ekolojik özellikleri ortaya konulmuştur. Ülkemizdeki varlığı teyit edilmiştir. Morfolojik özellikleri fotoğraflar ile detaylı olarak verilmiştir. Ayrıca tabloda her iki türün morfolojik, anatomik, ekolojik özellikleri kıyaslanarak verilmiş, Türkiye ve dünya dağılımları haritalarla belirtilmiştir. Anahtar Kelimeler: Gagea, Türkiye, taksonomi, yeni kayıt Teşekkür: Arazi çalışmalarında yardımcı olan Doğa Rehberi Murat BOZDOĞAN’a teşekkür ederiz. 120 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P047 Euonymus nanus (Celastraceae) Türünün Türkiye’deki Varlığı Fahim Altınordu, Ahmet Duran, Mustafa Çelik Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Euonymus L. (İğağacı) cinsi Celastraceae familyasının Euonymeae DC. tribusunda yer almaktadır. Türkiye Florasında Euonymus cinsi beş takson ile temsil edilmektedir. Daha sonra Euonymus leiophloeus Stev. türü yeni kayıt olarak Türkiye florasına eklenmiştir. Euonymus alatus (Thunb.) Siebold türü ise ülkemizde süs çalısı olarak yetiştirilmektedir. Son taksonomik çalışmalara ve Türkiye Bitkileri Listesi (Damarlı Bitkiler) eserine göre Euonymus cinsi ülkemizde biri endemik toplam yedi takson ile temsil edilmektedir. Gereçler ve Yöntemler: 2013 yılı vejetasyon sezonunda Tuz gölü çevresinde yapılan arazi çalışmalarında Euonymus cinsine ait bazı örnekler toplanmıştır. Toplanan örnekler uygun tekniklerle kurutularak herbaryum materyali haline getirilmiştir. Bu örneklerin teşhisi için Viyana (W) ve Paris (P) herbaryumlarındaki örnekler ve fotoğraflar incelenmiştir. Bulgular: Tuz gölü çevresinden toplanan Euonymus örnekleri başta Türkiye ve Avrupa Floraları olmak üzere Çin ve Rusya Floraları kullanılarak teşhis edilmiş ve bu örneklerin Euonymus nanus M.Bieb. (Papazkülahı) türüne ait olduğu belirlenmiştir. Böylece Euonymus nanus türünün Türkiye’deki varlığı doğrulanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Euonymus nanus türünün Türkiye’deki varlığı Denizli ilinden toplanmış örneğe dayandırılmıştır. Bu örneğin vejetatif kısımları E. nanus türüyle eşleşmektedir. Fakat örneklerde meyve ve çiçek bulunmamaktadır. Bu yüzden Denizli ilinden toplanan örneklere göre bu türün Türkiye’deki varlığı şüphelidir. İlk defa 1947 yılında P.H.Davis tarafından toplanan bu türün günümüze kadar başka bir kaydı tespit edilememiştir. Bu çalışmada Euonymus nanus türünün ülkemizdeki varlığı rapor edilmektedir. E. nanus türü Çin, Rusya, batı ve güney Avrupa’nın yüksek dağ ormanlarında, çalılık ve kuru habitatlarda yayılış göstermektedir. Topladığımız örnekler tuzlu habitatlarda yayılış göstermektedir. Bu örneklere dayalı olarak Türkiye Florasındaki E. nanus türünün betimi genişletilmiştir. Ayrıca morfolojik karakterleri, habitatı ve şekilleri sunulmuştur. Örnekler KNYA ve ANK herbaryumlarında muhafaza edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Euonymus nanus, flora, Turkiye, yeniden keşif 121 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P048 Türkiye’nin İyi Bilinmeyen Türlerinden Scrophularia clematidifolia’nın Yeniden Keşfi Mehmet Erkan Uzunhisarcıklı1, Ebru Doğan Güner2 1 2 Gazi üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Teknikokullar, ANKARA Gazi Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Gölbaşı, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye’de “Sıraca otu” olarak isimlendirilen Scrophularia L. (Scrophulariaceae) cinsi, çiçekli bitkilerin en önemli cinslerinden olup, dünyada yaklaşık 300 kadar türle temsil edilmektedir. Türkiye Florası’nda ise 75 taksonla (tür ve tür altı seviyede) temsil edilir. 11. cildin yayınlanmasından sonra 2010 yılında S. gracilis türü ülkemiz için yeni kayıt olarak eklenmiştir. Ayrıca 2014 yılı içerisinde de bilim dünyası için yeni bir Scrophularia türü tanımlanmıştır. 2013 yılında Scrophularia cinsinin revizyonuna başlanmıştır. Bu revizyon çalışması kapsamında 2015 yılı içerisinde ülkemiz için yeni bir Scrophularia türü daha tanımlanmıştır. Böylece cinse ait toplam takson sayısı 78’e endemik takson sayısı da 38’e yükselmiştir. Endemizm oranı yaklaşık %48’dir. Türkiye Florası’nın 6. cildinde iyi bilinmeyen iki türden biri S. clematidifolia Eig.’dır. Revizyon çalışmasında Scrophularia cinsine ait sorunları çözmek amaçlanmıştır. Bu kapsamda ise iyi bilinmeyen türleri de toplamak için arazi çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı Türkiye Florası’nda iyi bilinmeyen türlerden olan S. clematidifolia’ nın özelliklerini kapsamlı bir şekilde ortaya koymaktır. Gereçler ve Yöntemler: 2014-2015 yıllarında Hatay bölgesinde arazi çalışmaları gerçekleştirilmiştir. 2014 yılında tür tip lokalitesinden meyveli olarak toplanmıştır. Mayıs 2015’te ise arazi çalışması tekrarlanarak çiçekli örnekler toplanmıştır. Toplanan örnekler üzerinden türe ait ayrıntılı bir betim hazırlanmıştır. Aynı zamanda yakın olduğu S. scopolii var. nusairiensis türüyle kıyaslanarak farkları net bir şekilde ortaya konmuştur. Meyveli örneklerden tohumlar elde edilerek JEOL JSM 6490LV Markalı SEM’de taranmış ve tohum özellikleri tespit edilmiştir. IUCN tehlike kategorisi populasyon durumları da dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir. Toplanan örnekler GAZI herbaryumunda muhafaza edilmektedir. Bulgular: S. clematidifolia Eig türü 1931 yılından beri ilk kez toplanmıştır. Türün tip lokalitesinden toplanmasıyla birlikte Türkiye Florası’nda eksik olan çiçek özellikleri bu çalışmada ilk kez verilmiştir. Ortaya çıkarılan özelliklerle S. clematidifolia isminin geçerliliğini koruyarak tür seviyesinde kalması gerektiği tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışmanın sonucunda iyi bilinmeyen bir türün bütün özellikleri ortaya çıkarılmıştır. Ülkemizdeki varlığı kanıtlanmıştır. Türkiye Florası’nın 6. cildinde S. scopolii var. nusairiensis türüne yakın olarak belirtilen türün, çiçek özellikleri bilinmediği için tür seviyesinde bir takson olması ile ilgili şüphelerden bahsedilmektedir. Bu çalışma sonunda şüpheler ortadan kalkmış ve tür seviyesinde olduğu görülmüştür. Ayrıca S. clematidifolia endemik olarak görülmemesine karşın, dünyada sadece tip lokalitesinden bilinmektedir. Tip lokalitesi Hatay olduğu için ülkemize 1 endemik daha kazandırılmıştır. Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından desteklenen 112T140 nolu proje kapsamında üretilmiştir. 122 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P049 Kloroplast trnL intron, trnL-F IGS ve trnV intron Bölgelerinin Türkiye Oxytropis Türlerinde Filogenetik İlişkiyi Anlamak İçin Kullanılabilirliği Ayten Dizkirici1, Seher Karaman Erkul2, Zeki Aytac3, Zeki Kaya4 Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, VAN 2 Biyoloji Bölümü, Aksaray Üniversitesi, AKSARAY 3 Biyoloji Bölümü, Gazi Üniversitesi, ANKARA 4 Biyoloji Bölümü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Çalışmada, kloroplast DNA’sında bulunan ve filogenetik çalışmalarda yaygın olarak kullanılan üç faklı bölgenin, Türkiye’de yayılış gösteren Oxytropis cinsine ait onüç türün filogenetik ilişkisini anlamak için kullanılabilir olup olmadığı test edilmiştir. Çalışmanın amacı, hangi bölgenin filogenetik ayrımı en iyi yaptığını saptamak ve türler arasındaki akrabalık ilişkilerini göstererek daha önceki çalışmalarda sinonim olarak düşünülen türlerin durumlarını moleküler yöntemlerle de desteklemeye çalışmaktır. Gereçler ve Yöntemler: Arazi çalışmalarında toplanan örneklerin total DNAları hexadecyltrimethylammonium bromide (CTAB) metodu kullanılarak izole edilmiştir. Çalışma esnasında, Türkiye’de doğal olarak yetişen onüç türün sekansları ile veritabanından alınan sekanslar kullanılmıştır. Kloroplast DNAsı olarak “trnL(UAA) intron, trnL(UAA)-F(GAA) intergenic spacer (IGS) ve trnV(UAC) intron” bölgeleri PCR yöntemi ile çoğlatılarak, sekansları alınmıştır. trnV intron bölgesinin sekansları veritanbanında olmadığından diğer iki bölgenin sekansları analizlere dahil edilmiştir. Maximum likelihood ve Maximum parsimony yöntemleri kullanılarak filogenetik ilişki belirlenmiştir. Bulgular: trnL ve trnV intron bölgeleri, trnL-F bölgesine oranla türler arasındaki filogenetik ilişkiyi daha iyi göstermiştir. trnL intron bölgesi yaklaşık 610 bp uzunluğundadır ve 11 varyasyonlu bölge saptanmıştır. Bu bölgenin komşusu olan trnL-F IGS bölgesi daha kısadır (115 bp) ve 6 nükleotid varyasyonu görülmüştür. trnV intron bölgeside yaklaşık 600 bp’dir ve hernekadar filogenetik ayrımı iyi yapsada diğer bölgelere nazaran daha az varyasyon (3) saptanmıştır. trnV intron bölgesinde varyasyonun az olması beklenebilir çünkü veritabanından diğer türlere ait olan sekanslar bu bölge için bulunmadığından sadece doğal türlerin sekansları analiz esnasında kullanılmıştır. Kullanılan her üç bölgedede delesyon saptanmıştır ve en fazla trnL intron bölgesinde görülmüştür. Veritabanından alınan sekanslar analize dahil edildiğinde, beklenildiği gibi varyasyon ve indel sayılarında her bölge içinde artış gözlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: trnL ve trnL-F IGS bölgeleri kullanılarak çizdirilen filogenetik ağaçta Oxytropis lazica türü Türkiyede yayılış gösteren diğer türlerden ayrılmış ve veritabanından alınan türlerlerin oluşturduğu gruba dahil olmuştur. Oxytropis lazica’nın diğer doğal türlerden ayrımını Karaman ve arkadaşları 2009 yılında yapılan morfolojik çalışmaylada göstermişlerdir. Bu tür Euoxytropis altcinsinde bulunurken, diğer doğal türler Phacoxytropis veya Oxytropis altcinsinde bulunmaktadır, buyüzden O. lazica’nın filogenetik olarak ayrılması beklenebilir. Oxytropis kotschyana, O. pallasii ve O. pilosa türleri caulescent (saplı) türler olarak bilinmektedir bunlar içerisinde O. kotschyana daha fazla varyasyon göstererek trnL ve trnV ağaçlarında filogenetik olarak ayrılmıştır. O. kotschyana türünün caulescent olan diğer iki türden ayrılmasının nedeni farklı seksiyonlarda bulunmasıda olabilir; O. kotschyana Mesogaea seksiyonundayken diğer iki tür Chrysantha seksiyonundadır. Oxytropis pallasii ve O. pilosa morfolojik olarak çok yakın olsalarda, Karaman Erkul and Aytac tarafından farklılıkları saptanmıştır, fakat kullanılan kloroplast bölgeleri bu iki türü birbirinden ayırmak için yeterli olmamıştır. Aynı araştırmacılar ayrıca Oxytropis engizekensis ve O. persica türlerini sinonim olarak değerlendirmişlerdir ve bu sonuç çizdirilen trnV ağacı tarafından da doğrulanmıştır. Anahtar Kelime: Oxytropis, filogeni, trnL intron, trnL-F IGS, trnV intron Teşekkür: Tübitak’a desteklerinden dolayı teşekkür ederiz (Proje no:105T180). 123 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P050 Endemik Amphoricarpos exul O. Schwarz (Asteraceae) Bekir Doğan1, Ahmet Duran2, Esra Martin3, Meryem Şeker2, Ayşe Kaplan4 Necmettin Erbakan Üniversitesi, A.K. Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı, KONYA 2 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA 3 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA 4 Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Amphoricarpos cinsi Türkiye Florası'nda A. exul ve A. praedictus olmak üzere iki türle temsil edilmektedir. Bu türlerden A. exul tip örneği Muğla olarak bilinen ilginç bir endemik kaya bitkisidir. Bu çalışma A. exul türünün tanımlarındaki eksikliklerin giderilmesi ve tehlike durumu hakkında bilgi vermek amacıyla yapılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bitki örnekleri 2014 yılında türün yayılış gösterdiği tip lokalitesinden toplanarak genel herbaryum tekniklerine göre preslenmiş ve kurutulmuştur. Kurutulan örnekler herbaryum materyali haline getirildikten sonra KNYA herbaryumunda muhafaza edilmiştir. Bitki populasyonu hakkında gözlemler yapılmıştır. Bitkinin hem çiçekli döneminde hem de olgun tohumlu döneminde örnek toplanmıştır. Bulgular: Bu çalışma ile A. exul taksonunun deskripsiyonu genişletilmiştir. Bitki kısa boylu, çok yıllık. Çiçekli gövdeleri 1-4 cm uzunluğunda, beyaz-tomentoz. Yapraklar eliptik-oblanseolat, 18-36(-42) x 4-19(22) mm, tabanda attenuat, uç kısında akut, üst kısmı flokkoz, alt kısmı beyaz-tomentoz, kenarları tam, kıvrık. İnvolukrum kampanulat, 1-1.6 x 1-1.1 cm; dış fillariler ovat-oblong, 3.5-4 x 2.3-2.6 mm, içtekiler lanseolat, 5-11 x 1.5-2.5 mm, uç kısımlarda zarımsı ve morumsu kırmızı renkte. Marjinal palealar 8-9 mm. Çiçekler leylak, 9-11mm. Akenler 4-5 mm. pappus 8-10 mm. Çiçeklenme Ağustos. Sonuçlar ve Tartışma: Bu çalışma ile endemik bir takson olan A. exul bitkisinin deskripsiyonundaki bazı eksiklikler giderilmiştir. Yayılış alanları ve çevresinde yapılan çalışmalar sonucu IUCN'e göre yeni tehlike kategorisi önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Amphoricarpos exul, Asteraceae, Endemik, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK KBAG-113Z803 no'lu projenin maddi desteği ile gerçekleştirilmiştir. TÜBİTAK'a katkılarından dolayı teşekkür ederiz. 124 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P051 Kuzey Kıbrıs’da Doğal Olarak Yetişen Allium L. (Soğan) Türleri Mehmet Koyuncu Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Haspolat, Lefkoşa, KIBRIS Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Allium cinsi Amaryllidaceae familyasına ait olup, dünyada 800 kadar türü bulumaktadır. Çeşitli türleri sebze, baharat, süs bitkisi ve tıbbi amaçlarla kullanılır. Cinse ait türlerin dünyada geniş bir yayılışı vardır. Ancak gen merkezi Orta Asya’dır. Akdeniz çevresi ülkelerde Allium türleri bakımından oldukça zengindir. Türkiye ve Kıbrıs birer Akdeniz ülkesidir. Türkiye’de 180 kadar Allium türü doğal olarak yetişmektedir. Bu çalışma ile Kuzey Kıbrıs’da doğal olarak yetişen Allium türleri araştırılmıştır. Gereç ve yöntemler: Araştırma için Kuzey Kıbrıs Adası’nın hemen her tarafı uygun mevsimlerde dolaşılmış ve Allium örnekleri toplanmıştır. Ayrıca doğal ortamlarında türlerin örnekleri alınırken renkli resimleri de çekilmiştir. Herbaryum örneği haline getirilen örnekler Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde bulunmaktadır. Bulgular: Tüm Kıbrıs Adasında 22 Allium türü yetişmektedir. Bu çalışma ile Kuzey Kıbrıs ‘da doğal olarak yetişen Allium türleri araştırılmış ve 16 Allium türünün Kuzey Kıbrıs’da doğal olarak yetiştiği saptanmıştır. Bü türlerin en yaygın olanları Molium seksiyonunda bulunan A. neapolitanum ve A. trifoliatum’dur. A. neapoliatanum hemen her tarafta bulunmaktadır. A. trifoliatum ise özellikle Pinus brutia ormanları altında oldukça yaygındır. A. junceum ve A. pallens Kuzey Kıbrıs’da nadir bulunan türlerdir. Allium cupani subsp. cyprium, A. autumnale, A. rubravittatum ve A. willeanum Kıbrıs Adası için endemik türlerdir. Sonuç ve Tartışma: Kuzey Kıbrıs’da seksion Molium’a ait 2 tür; seksiyon Scorodon‘a ait 2 tür; seksiyon Codonoprasum’a ait 3 tür; seksiyon Allium’a ait 7 tür ve seksiyon Melanocrommyum’a ait 2 tür olmak üzere toplam 16 tür doğal olarak yetişmektedir. Bunların 4 tanesi Kıbrıs Adası için endemiktir. Çalışmada Kuzey Kıbrıs’da yetişen Allium türleri renkli resimleri verilerek tanıtılmaktadır. Ayrıca tüm Kıbrıs Adası’nda yetişen Allium türlerini de içeren bir ayırım anahtarı da verilmiştir. Anahtar kelimeler: Allium türleri, Amaryllidaceae, Kıbrıs 125 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P052 Balya Çamucu Orman İşletme Şefliği’nin (Balıkesir/Balya) Geofitleri Gamze Tuttu1, Hatice Yılmaz2 Çankırı Karatekin Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Böl., Orman Botaniği ABD, ÇANKIRI 2 İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi, OMYO, Süs Bitkileri Yetiştiriciliği Programı, Sarıyer, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Çalışma alanımız olan Çamucu Orman İşletme Şefliği, Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğü'ne bağlı olup büyük bölümü Balya ilçe sınırları içerisindedir. Alanın kuzeyinde Balya ve Pazarköy, doğusunda Balıkesir Merkez ilçe, güneyinde İvrindi, batısında Havran ve Kalkım bulunmaktadır. Davis’in grid sistemine göre B1 karesinde yer alan Çamucu Orman İşletme Şefliği’nin orman alanı 16948.5 ha, açıklık alanı 22509.0 ha, toplam alanı ise 39 457.5 ha’dır. Engebeli bir topoğrafyaya sahip olan alanda dağlık kısımlar ve dereler ile derin vadiler halinde yarılmış platolar bulunmaktadır. Daha önce flora çalışması yapılmamış olan bu alandan toplanan örnekler ülkemiz bitki envanterinin çıkarılmasına katkı sağlayacaktır. Bu çalışmanın amacı; Çamucu Orman İşletme Şefliği alanı içerisinde bulunan geofitleri tespit etmektir. Gereçler ve Yöntemler: 2012-2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları sonucunda toplanan örnekler herbaryum tekniklerine göre preslenip kurutulmuş ve teşhis edilmiştir. Bitkilerin teşhisinde Flora of Turkey and the East Aegean Islands Vol. 1-9, Flora of Turkey and the East Aegean Islands (Suppl. I-II), otör adları için Authors of Plant Names adlı eser kullanılmıştır. Taksonların hayat formları Raunkier, tehdit kategorileri ise IUCN 3.1 kriterlerine göre düzenlenmiştir. Örnekler İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu’nda (ISTO) muhafaza edilmektedir. Bulgular: Bitki örneklerinin teşhis edilmesi sonucunda araştırma alanında 6 familya 21 cinse ait 40 adet geofit tespit edilmiştir. Familyalara ait takson sayıları şu şekildedir: Amaryllidaceae 1, Araceae 2, Iridaceae 9, Liliaceae 20, Orchidaceae 5 ve Ranunculaceae 3. Geofitlerin fitocoğrafik bölge dağılımına bakıldığında Doğu Akdeniz ve Akdeniz elementlerinin çoğunlukta olduğu görülmektedir. Bu taksonlardan 4 tanesi endemik olup bunlar: Crocus candidus E. D. Clarke, Crocus flavus Weston subsp. dissectus T. Baytop & Mathew, Fritillaria bithynica Baker ve Muscari latifolium Kirk’ dir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda alanda 40 adet geofit takson bulunduğu tespit edilmiştir. En fazla taksona sahip olan familyanın 20 takson ile Liliaceae olduğu görülmektedir. Bunun nedeni Liliaceae’nin Türkiye Florası’ndaki büyük familyalardan biri olmasıdır. Alanda 2’si Iridaceae, 2’si de Liliaceae familyalarına ait toplam 4 adet endemik bulunmaktadır. Endemik taksonların tehlike kategorileri incelendiğinde; Crocus candidus ve Fritillaria bithynica LR (cd) (Koruma önlemi gerektiren), Muscari latifolium LR (lc) (En az endişe verici), Crocus flavus subsp. dissectus’un ise VU (Zarar görebilir) kategorisinde olduğu belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Çamucu, Balıkesir, Balya, Geofit, Flora Teşekkür: BAP 2011/21 proje no’lu bu çalışmayı desteklediği için İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi’ne teşekkür ederiz. 126 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P053 Küre Dağları Milli Parkı’nın Orkideleri (Bartın Bölümü) Bilge Tunçkol1, Necmi Aksoy2 Bartın Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Ormancılık Bölümü, Türbeyanı Mevkii 74100, BARTIN Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Botaniği ABD , Konuralp Kampüsü 81620 Beçiyörükler, DÜZCE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bu çalışma kapsamında "Türkiye ve Doğu Ege Adaları Florası" nın 8. ve 11. cildi ile "Türkiye Orkideleri" kitabı incelenerek ORCHIDACEAE familyası cins ve taksonlarının kaynaklara göre Küre Dağları Milli Parkı içerisindeki taksonomik durumu ortaya konulmuştur. Ayrıca yumru ve rizomların tıbbi aromatik amaçlı kullanılması dolayısıyla doğal ortamından toplanması, dolayısyla nesli tehlike altında olan orkidelerin Küre Dağları (Bartın) içindeki yayılışları, habitatları ve endemik olanların tehlike durumları belirlenerek koruma önlemlerine dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Küre Dağları Milli Parkı (Bartın Bölümü), Avrupa-Sibirya Flora alanında yer almakta olup, P.H.Davis’in kareleme sistemine göre A4 karesi içerisindedir. Türkiye orkideleri geofit özellikte olduklarından toplanan bitkilerin teşhis için gerekli organları taşımasına dikkat edilmiştir. Orkide teşhisleri kurutulmuş bireyler üzerinden son derece zor olduğundan taksonların çiçek özellikleri ve morfolojileri fotoğraflanmış zorlanılan türlerde fotoğraflar büyük kolaylık sağlamıştır. Bulgular: Küre Dağları Milli Parkı Bartın Bölümünde devam eden “Küre Dağları Milli Parkı’nın Bitki Toplumları ve Florası (Bartın Bölümü)” isimli çalışma kapsamında alanda bulunan orkidelerin zenginliği ortaya konulmaya çalışılmıştır. 2013 yılında başlayan ve devam etmekte olan çalışmada ORCHIDACEAE familyasına ait 12 cins 28 takson tespit edilmiştir. Anacamptis coriophora subsp. fragrans (Pollini) R.M.Bateman, Pridgeon & M.W.Chase, A. morio subsp. caucasica (K.Koch) H.Kretzschmar, Eccarius & H.Dietr., A. laxiflora subsp. laxiflora (Lam.) R.M. Bateman, Pridgeon & M.W. Chase, A. pyramidalis (L.) Rich., Cephalanthera damasonium (Mill.) Druce, C. epipactoides Fisch. & C.A.Mey., C. rubra (L.) Rich., Dactylorhiza iberica (Bieb. ex Willd.) Soo, D. romana subsp. romana (Seb.) Soó, D. saccifera subsp. bithynica (H.Baumann) Kreutz, Epipactis helleborine (L.) Crantz subsp. helleborine, E. microphylla (Ehrh.) Sw., E. palustris (L.) Crantz, Limodorum abortivum (L.) Sw., Neotinea tridentata (Scop.) R.M.Bateman, Pridgeon & M.W.Chase, Neottia nidus-avis (L.) Rich., Ophrys apifera var. apifera Huds., O. oestrifera M. Bieb. subsp. oestrifera, O. transhyrcana subsp. paphlagonica Kreutz, Orchis mascula subsp. pinetorum (Boiss. & Kotschy) E.G.Camus, O. pallens L., O. provincialis Balb. ex Lam. & DC., O. purpurea subsp. caucasica (Regel) B.Baumann & al., O. purpurea subsp. purpurea Huds., O. simia Lam., Platanthera bifolia (L.) Rich., Serapias levantina subsp. feldwegiana (H.Baumann & Künkele) H.Baumann & R.Lorenz, Spiranthes spiralis (L.) Chevall. Sonuç ve Tartışma: Alan sahip olduğu zengin mağara sistemleri, ülkemizdeki tek PAN Parks (Korunan Alanlar Ağı Parkları) oluşunun yanı sıra zengin floristik çeşitliliğe de sahiptir. Fakat orkide yumru ve rizomları tıbbi ve aromatik amaçlı kullanılması nedeniyle milli park çekirdek ve tampon zonundan bilinçsizce toplanmaktadır. Gelir elde etmek amacıyla toprak altı tüm yumrularının alınması şeklinde yapılan toplama yörede çok yaygın olup orkide türlerinin yayılış alanlarını azaltmaktadır. Bu zenginlik içerisinde orkideleri de içeren zengin geofit florası, geofit bitki üretimine olanak veren jeomorfolojik ve iklimsel özellikleri ve bu bitkilerin ekoturizm potansiyelinden dolayı gerek ekonomik anlamda gerekse doğa korumada bölgeye önemli katkılar sağlayacaktır. Bu nedenle flora çalışmalarıyla belirlenerek in-situ ve exsitu korumalarının sağlanması gerekmektedir. Anahtar kelimeler: Orkide, Bartın, Küre Dağları Milli Parkı Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK’ın 114O660 numaralı projesi ile desteklenmektedir. 127 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P054 Samandere Vadisi ve Uğur Köyü Şimşirlik (Düzce) Mevkisi’nin Ballı Bitkileri Nihan Koçer, Necmi Aksoy Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Botaniği ABD & DUOF Herbaryumu Konuralp Kampüsü Beçiyörükler, DÜZCE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada Samandere Vadisi ve Uğur Köyü - Şimşirlik (Düzce) Mevkisinde bal arısının (Apis mellifera L.) yararlanabileceği ballı bitkiler sunulmuştur. Bal, arıların bitkilerin polen ve nektarlarından ürettikleri tatlı bir üründür. Arıların kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yaptıkları bal insanlar için de vazgeçilmez bir besindir. Arılar kendilerinin ve yavrularının besin ihtiyacını karşılamak için bitkilerden nektar ve polen toplayarak bal üretir. Polen arılar için dokuların yapımında kullanılan proteinin doğadaki kaynağıdır. Nektar ise enerji veren karbonhidrat kaynağıdır. Bal arısı (Apis mellifera L.)’nın verimini arttırabilmek için bal yapımında kullanabileceği bitkilerin de belirlenmesi gerekir. Dolayısı ile lokal flora çalışmaları arıcılık açısından da oldukça önemli bir yere sahiptir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma alanından bitki örnekleri toplamak ve alanın floristik listesini çıkarmak amacıyla 2010-2012 yıllarında toplam 18 kez arazi çalışması yapılmıştır.“Samandere Vadisi ve Uğur KöyüŞimşirlik Mevkii (Düzce) Florası” isimli yüksek lisans tez çalışmasında 532 takson belirlenmiş olup, genel flora içerisinden polen ve nektar içerenler konuyla ilgili çeşitli kaynaklardan ve yapılan çalışmalardan yararlanılarak belirlenmiştir. Bulgular: 51 familyaya ait 154 ballı bitki taksonu tespit edilmiş, bu bitkilerin Latince ve Türkçe adları, yetiştikleri ortamlar, çiçeklenme süreleri ve kullanılan ürünleri (polen, nektar) belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışma alanının genel florasının % 30’ unun ballı bitki yani nektar ve polen içeren bitkiler olduğu saptanmıştır. Bu bitki türlerinin familyalara göre dağılımına bakıldığında Labiatae familyası 17 takson (%11) ile ilk sırada yer almaktadır. Bunu Leguminosae familyası 16 (%10) takson, Rosaceae familyası 15 takson (%10) Asteraceae familyası 14 takson (%9) ile takip etmektedir. Alanda belirlenen ballı bitkilerin hayat formlarına göre dağılımlarına bakıldığında ilk sırada 73 taksonla (%47) rozet yapraklılar (Hemicryptophtes) yer almaktadır. Bunu 41 taksonla (%27) ağaç ve çalılar (Phanerophyt), 27 taksonla (%18) tek yıllık bitkiler (Therophytes), 10 taksonla (%6) yarı çalılar ve çok yıllık otsular (Chamaephtes) ve 3 taksonla (%2) soğanlı, yumrulu ve rizomlu bitkiler (Geophytes) izlemektedir. Anahtar Kelimeler: Samandere, Düzce, Apis mellifera L., ballı bitki 128 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P055 Türkiye’de Yetişen Stachys (Lamiaceae) Cinsine Ait Olisia Seksiyonun Endemik ve Nadir Bitkileri Ekrem Akçiçek, Özal Güner Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Stachys cinsi Türkiye florasında 90 tür (116 takson) ile temsil edilmektedir. Bu taksonların 55’i (% 48) Türkiye için endemiktir. Endemik taksonlar çoğunlukla Doğu Akdeniz elementidir. Türkiye’de yetişen Stachys cinsine ait Olisia Dumort. seksiyonunun revizyonu yapılmıştır. Bu seksiyon ülkemizde 15 türe (21 takson) sahip olup, bunların 10’u endemik ve 2’si nadirdir. Bu çalışmada, Olisia seksiyonunda yer alan endemik ve nadir taksonlar ile tehlike kategorileri verilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: 2013 – 2015 yılları arasında Olisia seksiyonuna ait taksonlar öncelikli olarak tip lokaliteleri olmak üzere yayılış alanlarından toplanmıştır. ‘IUCN Red Data Book’ kategorilerine göre her türün doğal ortam içindeki tehdit dereceleri arazi gözlemlerine dayanarak belirlenmiştir. Bulgular: Olisia seksiyonu Türkiye florasında 13 tür ile (19 takson) temsil edilmektedir. Bu taksonların 8 tanesi endemik, 2 tanesi nadir bitkidir. Endemizm oranı % 43’dür. Endemik taksonların 4 tanesi LC (Düşük riskli), 1 tanesi NT (Tehdite yakın), 1 tanesi VU (Duyarlı), 2 tanesi EN (Tehlikede) kategorisindedir. Nadir olan 2 takson ise VU (Duyarlı) kategorisindedir. Endemik ve nadir taksonların 6 tanesi Doğu Akdeniz elementi, 3 tanesi Iran – Turan elementi, 1 tanesi Avrupa Sibirya elementidir. Olisia seksiyonunda yer alan endemik Stachys willemsei’nin Setifolia seksiyonunda yer alması gerektiği ortaya konmuştur. Yine endemik tür olan Stachys pseudobomycina’nın S. bombycina’nın sinonimi olduğu tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Olisia seksiyonunda yer alan endemik S. willemsei 1988 yılında Kit Tan & Hedge tarafından Van: Çavuştepe’den bilim dünyasına tanıtılmıştır. Ancak arazi çalışmaları sonucunda bu türün Setifolia seksiyonunda yer alması gerektiği anlaşılmıştır. Yine S. pseudobomycina Özer ve arkadaşları tarafından Antalya: Küçükçaltıcak mevkiinden yeni tür olarak tanımlanmıştır. Ancak bu türün aynı alanda yoğun bir populasyonu olan S. bombycina olduğu anlaşılarak, sinonim olarak kabul edilmiştir. Bu verilerin ışığında Olisia seksiyonun ülkemizde 13 türe (19 takson) sahip olduğu anlaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Endemik, Olisia, Stachys, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK (Proje no: KBAG – 112T139) tarafından desteklenmiştir. 129 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P056 Sivas İlinde IUCN Kriterlerine Göre Tehlike Kategorisi CR (kritik tehlikede) Olan Endemik Taksonlar H. Aşkın Akpulat1, Mehmet Tekin2, Nalan Akkaya3, Meryem Korkmaz3 Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen ve Matematik Alanlar Eğitimi Bölümü, 58140, SİVAS 2 Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140, SİVAS 3 Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 58140, SİVAS Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Sivas ili sahip olduğu 28488 km2’lik yüzölçümü ile Konya’dan sonra ülkemizin en geniş ikinci ilidir. Türkiye’nin doğusu ve batısı arasında geçiş noktası olması, iç ve güneyinde karasal iklim görülmesine karşın kuzeyinde Karadeniz iklimi gösteren alanların bulunması, sınırları içinde 2000-3000 m arasında rakıma sahip birçok dağ ya da dağ silsilesi bulundurması ve özellikle de endemik bitkilerin yoğun olarak bulunduğu jipsli toprak yapısına sahip geniş alanlar içermesi nedeniyle büyük bir tür çeşitliliğine sahiptir. Sivas ili sınırlarında 443’ü endemik olmak üzere yaklaşık 2000 tohumlu bitki taksonu doğal olarak yetişmektedir. Bu çalışmada literatür taraması ve Sivas ilinde yapmış olduğumuz araştırmalar sonucunda IUCN kriterlerine göre ‘kritik tehlikede’ (CR) kategorisinde olan taksonlar belirlenerek listelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: 2013 yılının başında literatür taraması yapılmış, bu kapsamda Sivas ili ile ilgili olarak daha önce gerçekleştirilmiş çalışmalar ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu incelemeler neticesinde 20132014 yılları arasında Sivas ilinde arazi çalışmaları gerçekleştirilmiş ve CR kategorisindeki bazı taksonlar doğal yaşam ortamından toplanarak herbaryum materyali haline getirilmiştir. Bulgular: Literatür ve arazi çalışmaları sonucunda daha önceki kayıtlarda CR kategorisinde yer aldığı belirtilen bazı türler araziden toplanmış ve bunlar için çeşitli koruma tedbirlerinin alınması gerektiği öngörülmüştür. Literatür kayıtları, arazi çalışmalarımız ve son yıllarda Sivas ilinden yeni bulunan türleri de ekleyerek hazırladığımız aşağıdaki listede CR kategorisindeki 16 takson verilmiştir. Familya Asteraceae Asteraceae Asteraceae Brassicaceae Fabaceae Fabaceae Fabaceae Fabaceae Geraniaceae Iridaceae Lamiaceae Lamiaceae Rubiaceae Scrophulariaceae Tamaricaceae Liliaceae Taxon Achillea sivasica Çelik & Akpulat Tanacetum densum (Lab.) Schultz Bip. subsp. laxum Grierson Centaurea yildizii Ş.Civelek, İ.Türkoğlu & H.Akan Physoptychis purpurescens Çelik & Akpulat Ebenus macrophylla Jaub. & Spach Ebenus haussknechtii Bornm. ex Hub.-Mor. Astragalus pinetorum Boiss.subsp. multifoliatus Akpulat & Çelik Onobrychis albiflora Hub.-Mor. Geranium chelikii Kit Tan & Yildız Iris celikii Çelik & Akpulat Marrubium sivasense Aytaç, Akgül & Ekici Thymus pectinatus Fisch. et Mey. var. pallasicus Asperula cilicica Hausskn. Ex Ehrend. Scrophularia gypsicola Hub.- Mor. et Lall Reaumuria sivasica Kit. Tan et Yıldız Gagea sivasica Hamzaoğlu Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, Sivas ili sınırlarında doğal olarak yayılış gösteren ve CR kategorisinde yer alan endemik bitki taksonları, literatür kayıtları ve yapılan arazi çalışmaları sonucunda belirlenmiş ve araziden tespit edilenlerin fotoğrafları çekilmiştir. Ayrıca ciddi tehdit altında olan bu türlerin korunmasına yönelik çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Endemik, ‘kritik tehlikede’, Sivas 130 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P057 Bolu’daki Bazı Crocus L. Taksonlarının rDNA ITS ve cpDNA trnL_F Bölgelerinin Dizi Analizleriyle Çeşitliliğinin Tanımlanması Serap Çevik1, M. Tekin Babaç2, Emel Uslu2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, BOLU 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışmada Bolu ilinde yetişen Crocus abantensis T. Baytop ve Mathew, C. ancyrensis (Herbert) Maw, C. biflorus Miller subsp. pulchricolor (Herbert) Mathew, C. olivieri Gay subsp. olivieri, C. speciosus Bieb. subsp. speciosus taksonları ve C. ancyrensis ile C. abantensis’in melezi olan C. x paulineae Pasche ve Kerndorff taksonlarının taksonomik pozisyonları moleküler analizler yapılarak belirlenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Abant Gölü ve Üniversite Yerleşkesinden örneklenen Crocus taksonlarından gDNA izole edilmiş, ITS bölgesi ITS-4 ve ITS-5A, trnL-F bölgesi ise trnL-e ve trnL-F primerleri kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. PAUP 4.0b10 programı ile filogenetik ağaçlar oluşturulmuştur. Bulgular: PAUP 4.0b10 programı kullanılarak ITS ve trnL-F bölgelerinin dizi analizlerinden elde edilen filogenetik ağaçlar birbirlerinden biraz farklı sonuçlar vermiştir. Kısa olan, yaklaşık 230-300 bp, baz dizini nedeniyle trnL-F taksonların gerçek filojenisinin yorumlanmasında kullanılamamıştır. Bu nedenle, taksonların taksonomik ve melez taksonun durumlarının ortaya konmasınında, ITS dizinine dayanan filojenileri tercih edilmiştir. Sonuç olarak, uzaklık ve karakter temelli olan her iki metodun sonuçları, parsimoni, bootstrap, UPGMA ve NJ analizlerinden elde edilen filogenetik ağaçlar arasında büyük bir uyum göstermiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışma alanında moleküler sınıflamalardan elde edilen taksonlar arasında farklılık bulunmadığı gibi taksonların geleneksel sınıflaması ile oldukça benzer sonuçlar elde edilmiştir. C x paulineae taksonunun ise geleneksel sınıflamadaki gibi C. abantensis ile C. ancyrensis türlerinin arasında melez oldukları moleküler sistematik açısından da gösterilmiştir. Bu nedenle izlenen moleküler analiz teknikleri Crocus taksonlarının arasındaki melezlerin ortaya konulmasında güvenli biçimde kullanabililecektir. Anahtar Kelimeler: Crocus, ITS, trnL-F, Abant Gölü, Bolu 131 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P058 Türkiye’de Yayılış Gösteren Heliotropium L. (Boraginaceae) Taksonlarının Çekirdek (nrITS) ve Kloroplast (trnL-F) DNA Dizilerine Dayalı Moleküler Sistematik Analizi Emre Sevindik1, Veysel Uzun2, Şakir Akgün3, Ekrem Dündar2 , Fatih Coşkun2, Ali Çelik4 Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, AYDIN 2 Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR 3 Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesii Tıbbi Biyoloji, DENİZLİ 4 Pamukkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, DENİZLİ Sorumlu Yazar: [email protected] 1 Giriş: Bitkilerin sınıflandırılması için bazı geleneksel karakterler kullanılmaktadır. Bunlar morfolojik, anatomik, kromozom ve polen gibi özelliklerdir. Moleküler biyolojideki son gelişmeler ile DNA dizileri kullanılması ile hızlı ve güvenilir sınıflandırmalar yapılmaktadır. Bu çalışmada Boraginaceae familyasına ait Heliotropium L. cinsine ait taksonların çekirdek rDNA ITS bölgesi (nrITS) ve kloroplast trnL-F bölgerine dayalı filogenetik analiz yapılmıştır. Çalışmada Ehretia acuminata R.Br. taksonu dış grup olarak seçilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada çekirdek DNA’sının ITS (Internal Transcribed Spacer) bölgesi ve kloroplast DNA’sının (cpDNA) trnL-F bölgesi kullanılmıştır. Taze bitki materyallerinden genomik DNA örnekleri, fenol-kloroform-izoamilalkol ve Qiogen ticari kiti kullanılarak izole edilmiştir. İzole edilen gDNA’ların ITS bölgeleri ITS5m ve ITS4 primerleri kullanılarak, trnL-F bölgesi ise trnLe ve trnFf primerleri kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. Çoğaltılan DNA’ların tüm nükleotit adlandırmaları BioEdit ve FinchTV programı yardımıyla tek tek gözden geçirilmiş ve diziler CLUSTAL W programı yardımıyla hizalanarak #NEXUS formatına dönüştürülmüş ve PAUP programıyla analiz edilmiştir. Bulgular: PAUP programıyla karakter temelli yöntemlerden maksimum parsimoni ve mesafe temelli yöntemlerden genetik uzaklık kriterleri altında soyağaçları elde edilmiştir. Çalışmada elde edilen ITS bölgesinin uzunluğu 585 - 721 baz çifti (bç / bp), trnL-F bölgesi de 338 - 437 baz çifti uzunluğu arasında değişim gösterdi. ITS nrDNA soyağaçlarının eldesinde Heuristic Search algoritmasıyla 100 adet eşit tutumluluk (maksimum parsimoni) gösteren ağaç elde edildi. Bununla birlikte veri setleri kullanılarak Bootstrap analizi yapıldı. Bootstrap analizi sonucunda ise dış grup olarak Ehretia acuminata taksonunun net bir şekilde Heliotropium taksonlarından ayrıldığı görüldü. Ancak trnL-F cpDNA verileriyle edilen Heuristic search ağacı ITS nrDNA verilerine göre oluşturulan ağaca göre daha düşük çözünürlük ve politomik dallar sergiledi. Sonuç: Birçok bitkide olduğu gibi, Heliotropium’da da ITS bölgesiyle oluşturulan ağaçların trnL-F bölgesiyle oluşturulan ağaçlara göre sistematik olarak daha güvenilir ve uyumlu sonuçlar verdiği ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Heliotropium, nrITS DNA, trnL-F cpDNA, filogenetik analiz 132 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P059 Türkiye Cyclamen’lerinin (Primulaceae) ITS ve trnL-F Dizilerine Dayalı Moleküler Filogenetik Analizi Özge Tok1, Fatih Coşkun2 Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji A.B.D., BALIKESİR Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış Kampüsü, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Cyclamen L. (Primulaceae) familyasına ait bir cinstir. Türkiye’de yetişen yaklaşık 10 türü (13 takson) vardır. Ülkemizin birçok yerinde yayılış göstermektedir ve birçok taksonu endemiktir. Yaşam alanları orman altları (bir orman altı florası elemanı olarak) ve kayalık alanlardır. Türleri üzerinde birçok çalışma yapılmış olmasına rağmen, moleküler sistematik açıdan ülkemizde herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Gereçler ve Yöntemler: Türkiye’nin farklı yerlerinde yetişen bu bitkinin taksonları için farklı zamanlı arazi çalışmaları yapılmış ve temin edilen bitki materyalleri silika jel içerisinde DNA özütlemesi/izolasyonu yapılıncaya kadar muhafaza edilmiştir. Toplanan taze bitki materyallerinin bir kısmı ise herbaryum materyali haline getirilerek saklanmıştır. DNA izolasyonları, fenol-kloroform-izoamilalkol metodu ya da hazır ticari kitler kullanılarak yapılmış ve sonrasında PCR reaksiyonları ITS ve trnL-F primerleri kullanarak tamamlanmış ve sekanslama reaksiyonları gerçekleştirilmiştir. Elde edilen ham dizilerin filogenetik analize hazırlanmadan önce işlenmesi ise Sequencher DNA dizi işleme/editör programı ya da Codon Code Aligner yardımıyla ve görsel olarak yapılmıştır. Bu dizilerin daha sonra CLUSTAL W programıyla hizalamaları yapılarak PAUP* programıyla da filogenetik analizi tamamlanmıştır. Bulgular: Yapılan filogenetik analiz sonucunda Cyclamen taksonlarına ait parsimoni ölçütü ve genetik uzaklık kıstası altında soyağaçları elde edilmiştir. Elde edilen bu soyağaçlarına göre Türkiye’de yayılış gösteren Cyclamen taksonlarının arasındaki ilişkiler belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Filogenetik soyağacına göre Türkiye’de yetişen Cyclamen taksonlarının bazılarının çok yakın akrabalık ilişkisi gösterirken, bazı taksonların genetik olarak diğerlerinden çok daha fazla farklılaşma gösterdiği görülmüş olup, bunların gerek genetik olarak gerekse çevresel faktörlerin etkileriyle ilişkilerinin neden ve sonuçları tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Cyclamen, ITS, trnL-F, filogenetik analiz, moleküler sistematik. Teşekkür: Bitki materyallerini toplamada, materyal temini ve lokalite bilgisi konusundaki yardımlarından dolayı Prof. Dr. Ali Çelik’e, Sayın Ömer Eser’e çok teşekkür ederiz. 133 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P060 Denizli Şehir Florası Betül Gürcan, Olcay Düşen Pamukkale Universitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,Kınıklı Kampusu, DENİZLİ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmadaki ana amacımız Denizli şehir merkezinin florasını tespit edilmesidir. Araştırma alanının kent merkezi olması nedeniyle mevcut floristik yapı yoğun bir antropojenik baskı altındadır. Alanda görülen antropojenik baskı sonucu tehlike altında olan nadir ve endemik türlerin belirlenmesi ve böylece çalışma alanındaki bitki çeşitliliğinin korunması için etkin çözümler getirmektir. Gereçler ve Yöntem: Bu çalışmada, araştırma materyallerini oluşturan bitki örneklerinin toplanabilmesi için gerekli olan izinler ilgili bakanlıklardan (T. C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, T. C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) ve çalışma alanı içerisinde kalan 11’inci Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı’ndan alınmıştır. Çalışma materyallerini 2010-2014 yılları arasında Denizli şehir merkezinden toplanan 823 bitki örneği oluşturmaktadır. Bu bağlamda yapılan çalışmalar; arazi çalışmaları ve laboratuvar çalışmaları olmak üzere 2 aşamada gerçekleştirilmiştir. Bulgular: 823 bitki örneğinin değerlendirilmesi sonucunda 113 familya, 435 cins ve 667 tür saptanmıştır. Toplam takson sayısı ise 675’dir. Araştırma alanındaki endemik tür sayısı 12 (%1,77)’dir. Teşhis edilen 675 taksonun 3’ü Pteridophyta, 672’u ise Spermatophyta divizyosuna aittir. Spermatophyta divizyosuna ait 672 taksonun 21 tanesi Gymnospermae, 651 tanesi de Angiospermae alt divizyosuna dahildir. Angiospermae altdivizyosuna ait 651 taksonun 539’si Dicotyledonopsida, 112’si ise Monocotyledonopsida sınıfına aittir. Araştırma alanında yer alan türlerin fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı incelendiğinde 160 (%23,8) taksonun Akdeniz elementi, 28 (%4,1) taksonun Avrupa-Sibirya elementi, 16 (%2,3) taksonun İran-Turan elementi ve 469 (%69.8) taksonun ise çok bölgeli veya fitocoğrafik bölgesi bilinmeyen olduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanında takson sayısı açısından en büyük familya Asteraceae (58 takson) familyası, en büyük cins ise Allium (9 takson) cinsidir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmayla, Denizli ilinin floristik kompozisyonu ortaya çıkartılmıştır. Yapılan arazi çalışmaları sonucunda şehir merkezinde geniş bir yer kaplayan askeri alanın varlığı ve bu alana henüz herhangi bir müdahalenin yapılamaması nedeniyle doğal floranın yoğun olarak korunduğu gözlenmiştir. Bunun yanı sıra özellikle yeni yerleşim alanlarının yoğun antropojenik baskı altında olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, şehir merkezinde yer alan doğal alanların “çevre düzenlemesi” adına tahrip edilip, bu alanlarda yayılış gösteren doğal floranın yok edilerek kültür formlarının dikildiği gözlenmiştir. Dikilen bazı kültür formları, ülkemizin doğal flora elemanları arasında yer almadığı için bu türlerin ortama adapte edilmesi ve devamlılığında önemli oranda işgücü ve maddi kaynak harcanmaktadır. Ayrıca yine bu kültür türlerinden bazıları zaman içerisinde istilacı konuma geçerek, halihazırda azalmış olan doğal flora elemanlarının ortamdan yokolmasına neden olmaktadır. Bu duruma ilavaten şehir merkezinin kenar kesimlerinde yer alan doğal alanlar üzerinde ise özellikle otlama etkisi yoğun olarak tespit edilmiştir. Bu ve benzeri durumlar insan baskısının şehirdeki doğal hayatı olumsuz bir şekilde tehdit ettiğini göstermektedir. Bu bağlamda öncelikli olarak konuyla ilgili kurum ve kuruluşların ve daha sonrasında da halkın bilinçlendirilmesi önem arz etmektedir. Anahtar Kelimeler: Denizli, Sistematik, Şehir Florası 134 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P061 Türkiye’deki Potentilla Cinsi’nin Taksonomik Durumu Üzerine Genel Bir Bakış Uygar Sarpkaya, Olcay Düşen Pamukkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kınıklı Kampüsü, DENİZLİ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Potentilla cinsinin Türkçe adı digitat yapraklı olması sebebiyle Beşparmakotu olarak bilinmektedir. Bunun yanında İngilizcede de Beşparmakotu anlama gelen "Cinquefoil“ ile anılmaktadır. İsminin asıl anlamı ise Latinceden (potentiel) Fransızcaya geçen "potent“ (güçlü, sağlam, dayanıklı) kelimesinden türediği bilinmektedir. Literatür araştırmaları sonucu Potentilla cinsinin Türkiye ve Dünya’da oldukça karmaşık, problemli ve zor bir grup olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra cinse ait yakın tarihli toplama kayıtlarının bulunmaması, bazı taksonların sadece tip lokaliteleri biliniyor olması, türlerin populasyon yoğunlukları ve durumları hakkında güncel bilginin olmaması ve bu bağlamda endemizm durumlarının gözden geçirilerek IUCN kategorilerinin gözden geçirilmesi gibi sorunların çözümlerine ulaşmak çalışmamızın amacını oluşturmaktadır. Gereçler ve Yöntem: Çalışma materyalini, Türkiye’de yayılış gösteren Potentilla cinsine ait taksonlar oluşturduğu için öncelikle Türkiye Florası’ndan daha sonra ise Türkiye Bitkileri Listesi, Monographia De Potentilla, A Monograph North American Potentilleae, Monographie der Gattung Potentilla gibi esererden yararlanılmıştır. Bu bağlamda KEW Botanic Garden (K), Geneva Herbaria (G) ve Royal Botanic Garden Edinburg (E) gibi sanal uluslararası herbaryumların katalogları taranmıştır. Ayrıca ANK (Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi Herbaryumu, GAZI (Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Herbaryumu), ISTE (İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Herbaryumu), ISTF (İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi Herbaryumu), IZEF (Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu) gibi önemli herbaryumlar ziyaret edilerek ulusal herbaryum kayıtlarına ulaşılmıştır. Bunun yanı sıra sinonim ve endemizm durumları ise Euro Med Plant Base, The Plant List ve The International Plant Name Index gibi uluslararası öneme sahip siteler kullanılarak tespit edilmiştir. Bulgular: Potentilla cinsinin Dünya yayılışı daha çok Kuzey yarım kürede bulunmaktadır. Son yapılan çalışmalarla Dünyada 400 ile 500 arası taksonunun var olduğu bilinmektedir. Habitat olarak daha çok dağ etekleri ve alpin bölgeleri tercih etmektedir. Türkiye Florası incelendiğinde yayılış alanı daha çok Doğu Karadeniz (Rize, Artvin dolayları) ve Doğu Anadolu (Kars Ağrı dolayları) bölgelerinin dağ eteği ve alpin bölgeleri olarak belirlenmiştir. Bu bölgelerin haricinde özellikle Adana, Antalya, Hakkari, Mersin gibi şehirlerimizde de yayılışları bulunmaktadır. Yapılan literatür çalışmaları sonucunda Türkiye Florasında bulunun birçok taksonun sinonim olduğu veya moleküler çalışmalar ve sağlam morfolojik özelliklere dayanarak yeni cinslere transfer edildiği tespit edilmiştir. Bunun yanında yapılan sanal herbaryum taramalarında Edinburgh Herbaryumunda alan bazı hibrit taksonlara rastlanmıştır. Ancak bu hibrit taksonlar gerek Türkiye Florası, gerekse Türkiye Bitki Listesi’nde yer almadığı tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Türkiye Florasında Potentilla’nın tür sayısı 53 takson sayısı 55’tir. Ek ciltler dikkate alındığında ise (10 ve 11. Ciltte 4’er takson olmak üzere) toplamda 63 takson ile temsil edilmektedir. Türkiye Bitkileri Listesi’ne göre Potentilla’nın tür sayısı 60, takson sayısı 61’dir. Güncel literatür bilgisi ve bu bilgilere göre hazırlanan ilgili siteler incelendiğinde Türkiye Florası ve Türkiye Bitkileri Listesi adlı kaynaklarda bulunan veya bulunmayan yeni takson ve sinonimlerden sonra takson sayısı 61 olarak belirlenmiştir. Türkiye Florası, Türkiye Bitkileri Listesi ve güncel literatüre göre hazırlanan siteler baz alınarak Türkiye’deki Potentilla cinsinin son durumu tablolar halinde hazırlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Potentilla, Rosaceae, Taksonomi, Türkiye 135 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P062 Polatlı (Ankara) İlçe Merkezi’nin Brassicaceae Florası Gülşen Irmak, Osman Karabacak, Nesibe Nur Bayazıt Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Brassicaceae (Cruciferae) familyası taksonları özellikle Kuzey yarıkürenin ılıman kuşağında yayılış göstermekte olup dünyada ekonomik öneme sahip en önemli familyalar arasında yer almaktadır. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde bu familyanın çok sayıda türü kültür bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Yetiştirilen bu bitkilerin çok farklı ekonomik amaçlar (sebze, baharat, içecek, kök boyası yapımı, park ve bahçelerde süs bitkisi) doğrultusunda kültürü yapılmaktadır. Bu familya dünyada 49 tribus, 321 cins ve 3600 tür ile temsil edilmektedir. Ülkemizde ise tür sayısı bakımından en zengin familyalar arasında dördüncü sırada yer alan Brassicaceae familyası 97 cins ve 679 tür ve türaltı taksonu bulunmaktadır. Bu taksonlardan 233’ü endemik olup endemizm oranı % 34’tür. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma, 2014-2015 yılları arasında Türkiye’nin grid haritalama sistemine göre B4 karesinde yer alan Polatlı (Ankara) ilçe merkezinin Brassicaceae florasını tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Arazi çalışmaları esnasında 275 bitki materyali toplanmıştır. Bitkilerin teşhisinde temel kaynak olarak “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserden yararlanılmıştır. Türkiye Florasının yetersiz kaldığı durumlarda komşu ülke floralarına başvurulmuştur. Çalışmada taksonların tür ismi, varsa türaltı kategorileri, lokalitesi ve habitatı, toplama tarihi, GPS değerleri, toplandığı yerin yüksekliği, toplayıcı rumuzları ve numarası yazılmıştır. Daha sonra endemik olup olmadığı, tehlike kategorisi ve biliniyorsa fitocoğrafik bölge elementi yazılmıştır. Bulgular: Araştırma alanındaki Brassicaceae familyası üyelerinden 25 cinse ait 34 tür ve 1 alttür olmak üzere 35 takson teşhis edildi. Teşhisi yapılan taksonlardan Alyssum pateri subsp. pateri türü endemiktir. En çok takson içeren cinsler olarak Alyssum (6), Lepidium (3), Sisymbrium (3) ve Erysimum (2) belirlenmiştir. Teşhisi yapılan taksonların fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı; İran-Turan elementi 3 (% 8,57) ve çok bölgeli veya fitocoğrafik bölgesi bilinmeyenler 32 (% 91,43)’dir. Tespit edilen taksonların Raunkiaer hayat formları sistemine göre dağılımı; hemikriptofitler 7 (% 20), terofitler 28 (% 80). Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, Polatlı (Ankara) ilçe merkezinde yayılışı bulunan Brassicaceae familyasına ait 35 takson tespit edilmiştir. Çalışma sahası yerleşim alanı olmasından dolayı alanda daha çok kozmopolit bitkilere rastlanmıştır. Tespit edilen taksonlardan Diplotaxis tenuifolia, Hirschfeldia incana, Sinapis arvensis, Sisymbrium altissimum türlerine yol kenarlarında ve yerleşim sahasında rastlanırken step sahalarda ise Alyssum strigosum subsp. strigosum türüne daha fazla rastlanmıştır. Çalışma alanındaki Conringia planisiliqua, Diplotaxis tenuifolia ve Sisymbrium loeselii türlerinde Türkiye florasında belirtilen morfolojik özelliklerinden farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Brassicaceae, Polatlı, Flora Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK 2209 programı kapsamında (Proje No: 1919B011401043) desteklenmiştir. 136 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P063 Tufan Dağ, Çorak Dağ ve Turanşah Dağı (Karaman) Florası Süleyman Doğu1, Yavuz Bağcı2 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, KONYA 2 Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışma Tufan Dağ, Çorak Dağ ve Turahşah Dağı (Karaman) florasını tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma alanı Davis’in Grid kareleme sistemine göre C4 karesinde yer almaktadır. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyallerini 2006- 2008 yılları arasında vasküler bitkiler için uygun olan (Şubat-Kasım) ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarında peryodik olarak yapılan 36 arazi çalışması sonucunda bölgeden toplanan bitki örnekleri oluşturmaktadır. Arazi çalışmaları sonucunda 1989 bitki örneği toplanmış ve bunların doğal ortamlarında resimleri çekilmiştir. Toplanan bitki örneklerinin teşhisi sırasında temel kaynak olarak “Flora Of Turkey and the East Aegean Island” adlı eserden faydalanılmıştır. Bitki listesi verilirken, taksonların sırası Türkiye Florası’ndaki sıralamaya göre hazırlanmıştır. Bulgular: Çalışma sonucunda; 88 familya ve 403 cinse ait 943 takson tespit edilmiştir. Taksonların Fitocoğrafik bölgelere göre dağılımı şöyledir: Akdeniz elementi 223 (% 23.6), Iran-Turan elementi 174 (% 18.4), Avrupa-Sibirya elemeti 23 (% 2.4), Geniş yayılışlı 148 (% 15.6) ve fitocoğrafik bölgesi bilinmeyenler 375 (% 39.7)’dir. Endemik takson sayısı 174 (% 18.4)’dür. Çalışma alanında 7 takson Pteridophyta, 936 takson Spermatophyta divisiosuna aittir. Gymnospermae alt divisiosundan 8 takson, Angiospermae alt divisiosundan 928 takson tespit edilmiştir. Angiospermae alt divisiosuna ait olan Dicotyledones sınıfında 805, Monocotyledones sınıfında 123 takson tespit edilmiştir. Sonuç ve tartışma: İçerdiği takson sayısı bakımından en büyük familyalar: Leguminosae (Fabaceae) 108, Compositae (Asteraceae) 106, Labiatae (Lamiaceae) 74, Cruciferae (Brassicaceae) 74, Gramineae (Poaceae) 51, Liliaceae 49, Caryophyllaceae 48, Umbelliferae 41, Scrophulariaceae 41 ve Boraginaceae 36’dır. En fazla takson içeren cinsler ise: Astragalus 22, Centaurea 21, Silene 19, Trigonella 15, Veronica 14, Salvia 11, Anthemis 11, Euphorbia 11, Verbascum 10, Allium 10’dur. Anahtar Kelimeler: Flora, Sarıveliler, Karaman 137 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P064 Balkusan Vadisi Geofitleri (Ermenek-Karaman) Süleyman Doğu, Muhittin Dinç Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye dünyada bulunduğu iklim kuşağında oldukça zengin floraya sahip ülkelerden biridir. Karaman bitki çeşitliliği ve endemik bitkiler açısından Türkiye'de önemli bir alanı kapsar. Çalışma alanımız olan Balkusan vadisi Ermenek (Karaman) ilinin sınırları içerisinde bulunmaktadır. Çalışma alanımız Grid kareleme sistemine göre C4 karesi içerisinde yer alır. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyallerini 2010- 2012 yılları arasında bitkiler için uygun olan MartKasım aylarında peryodik olarak yapılan 15 arazi çalışması sonucunda bölgeden toplanan bitki örnekleri oluşturmaktadır. Arazi çalışmaları sonucunda 789 bitki örneği toplanmış ve bunların doğal ortamlarında resimleri çekilmiştir. Herbaryum materyali haline getirilen örnekler Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi Herbaryumu’nda muhafaza edilmektedir. Toplanan bitki örneklerinin teşhisi sırasında temel kaynak olarak “Flora Of Turkey and the East Aegean Island” adlı eserden faydalanılmıştır. Araştırma bölgesinden toplanan bitki örneklerinin lokalitelerini tam olarak verebilmek için 1/25000’lik ve 1/100000’lik haritalar Konya ili Devlet Su İşleri Müdürlüğünden temin edilmiştir. Bu harita üzerinde önemli yerleşim yerleri ve önemli lokaliteler sadeleştirilerek belirtilmiştir Bulgular: Yapılan arazi çalışmalar sonucunda 62 familyaya ait 262 cins, 455 tür, 2 alttür ve 4 varyete olmak üzere 461 takson tespit edilmiştir. Tespit edilen taksonların 58’i geofit olup, belirlenen taksonların %12.6’sını teşkil etmektedir. Sonuç ve Tartışma: Araştırma alanından toplanan ve teşhisleri yapılan bitkilerin Raunkiaer’in hayat formlarına göre sınıflandırdığımızda; Hemikriptofitlerin 230 taksonla 1. sırada, Terofitlerin 114 taksonla 2. sırada, 58 taksonla 3. sırada Geofitler olduğunu görürüz. Teşhis edilen 58 geofit taksonlardan 11 tanesi endemiktir. Fitocoğrafik bölgelere göre dağılımları şu şekildedir. Akdeniz elementleri 25, Iran-Turan elementleri 7, Avrupa-Sibirya elementleri ise 2 tür içermektedir. Anahtar Kelimeler: Karaman, Flora, Geofit 138 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P065 Saponaria tridentata Boiss. (Caryophyllaceae) Üzerinde Sistematik, Morfolojik ve Anatomik Çalışmalar Meltem Erdir, Ebru Ataşlar Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ESKİŞEHİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Saponaria cinsi dünya üzerindeki en zengin yayılışını ülkemizde göstermektedir. Cins ülkemizde 20 türle temsil edilmekte, 3 alt tür ve 2 varyetesi ile toplam 23 takson içermektedir. Ülkemizde dar yayılış alanına sahip olan Saponaria tridentata Boiss.’in tip örneği P.M. Remi Aucher-Éloy tarafından Malatya, Akdağ’dan toplanmştır. İran-Turan elementi olan tür özellikle Kuzey Irak’da yayılış alanlarına sahiptir. Bu çalışma S. tridentata’nın ülkemizdeki yayılış alanlarının belirlenmesi, sistematik özelliklerine katkı yapılması ve morfolojik, anatomik yapısı hakkında bilgi verilmesi amacıyla yapılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada S. tridentata Elazığ’dan iki farklı lokaliteden toplanmıştır. Ayrıca farklı herbaryumlarda türe ait örnekler incelenerek, ülkemizdeki yayılış alanları görülmüştür. Toplanan örnekler sistematik ve morfolojik incelemeler için herbaryum örneği haline getirilmiştir. Anatomik incelemeler için ise % 70’lik alkolde saklanmıştır. Mikromorfolojik incelemeler, taramalı elektron mikroskobu (SEM) teknikleri kullanılarak, SEM Jeol 5600 ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular: S. tridentata Mayıs-Temmuz aylarında çiçeklenmektedir. Kayalık yamaçlar, nadasa bırakılmış tarlalar, step alanlar yetişme habitatıdır ve 1000-1500 m.’lerde yaşam bulmaktadır. Tek yıllık olan gövde dikey-yayık olarak dallanmakta olup yaklaşık 10-20 cm.’lik otsu formdadır ve glandular tüyler ile kaplıdır. Çiçek durumu seyrek çiçeklidir. Petaller pembe renkli olup obovat lamina derin olarak 3 (veya 5) linearüçgen şeklinde loplara bölünmüş olduğu için, tür ‘tridentata’ epiteti ile adlandırılmıştır. Kapsüldeki tohum sayısı 7-12 arasında değişmekte olup yapısı mikromorfolojik olarak incelenmiştir. Kök ve gövdeler tek yıllık anatomik yapıya sahiptir. Gövdede periskl 5-7 sıralı sklerankimatik hücrelerden meydana gelmektedir. Yaprak mesofili bifasiyaldir. Mesofilin orta kısmında irili ufaklı druz kristalleri mevcuttur. Epidermis yüzeyi ve tüyler mikromorfolojik olarak görüntülenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Ülkemizde dar yayılış alanına sahip olan S. tridentata’nın sistematik, morfolojik, anatomik ve mikromorfolojik özelliklerinin araştırıldığı bu çalışmadan elde edilen sonuçlar, Saponaria cinsine ait diğer türler ve Caryophyllaceae familyasının temel morfolojik ve anatomik özellikleri ile tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Saponaria tridentata Boiss., Caryophyllaceae, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma, ESOGÜ-BAP tarafından desteklenen 200319054 no’lu ‘Türkiye Velezia L., Petrorhagia (Ser.) Link., ve Saponaria L. Cinsleri Üzerinde Taksonomik, Morfolojik ve Anatomik Çalışmalar’ başlıklı proje kapsamında gerçekleştirilmiştir. 139 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P066 Alibeyhüyüğü (Çumra / Konya) ve Çevresinin Endemik Bitkileri Mehmet Kılıçaslan, Osman Tugay Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Alibeyhüyüğü, ilk çağlarda antik yerleşim birimlerinden birisidir. Tarihi ve kültürel yönden Karamanoğulları ve Osmanlı dönemine ait zengin bir mirasa sahiptir. Alibeyhüyüğü Anadolu’da İslam-Türk hakimiyetiyle Afşar Türkmenlerinin bölgeye gelip yerleştiği, Karamanoğlu Sultan Alaeddin Bey döneminde bölgede söz sahibi olan Ali Bey ve kasabadaki Hüyük’ten adını almıştır. Bu Hüyük Likaonia bölgesinden İsauria bölgesine girişi sağlayan yolların hareket noktalarından birisi üzerindedir. Burada Hitit İmparatorluğu, Firig, Helenistik ve Roma tabakaları yer almaktadır. Hüyük dar anlamda Konya ovasının İmparatorluk çağı merkezindedir. Türkiye Florası’nı incelediğimizde çalışma alanımız civarında Helbaek, Reese, A.Huber Morath, Ledingham, F.Sorger, P.H.Davis, Regel, K.P.Buttler, Campbell, Andrasovszky, T.Von Heldreich, Simon, E.Yurdakulol, Markgraf, Menens, F.Ehrendorfer gibi araştırıcılar zaman zaman düzenlenen botanik gezilerde bölge ve yakın çevresinden bitkiler toplasalar da bu bitkiler bölgenin florası hakkında bize kesin bilgi vermemektedir. Son yıllarda yayımlanan Türkiye Bitkileri Listesi’ne göre ülkemizde 11.707 bitki çeşidi bulunmakta olup bunların 3649’u endemik ve endemizm oranı % 31.82’dir. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini 2012-2014 yılları arasında yapılan arazi çalışmaları sonucunda toplanan bitki örnekleri oluşturmaktadır. Bitkilerin değişik vejetasyon devrelerine rastlayan MartEylül ayları arasında yapılan arazi çalışmalarında toplanan bitkiler arazide numaralandırılıp preslenmiş ve yaygın herbaryum tekniklerine göre kurutulmuştur. Kurutulan bitki örnekleri teşhis edilirken “Flora of Turkey” adlı eserden faydalanılmıştır. Teşhis edilen bitki örnekleri herbaryum materyali haline getirilmiş olup Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Herbaryumu’nda (KNYA) muhafaza edilmektedir. Çalışma alanından toplanan bitki örnekleri teşhis edilirken temel kaynak olarak “Flora of Turkey and the East Aegan Islands” adlı 11 ciltlik eser kullanılmıştır. Bulgular: C4 karesi içerisinde bulunan Alibeyhüyüğü (Çumra) ve çevresinde, 2012-2014 yılları arasında yapılan çalışmalar sonucunda alanından toplanan 674 bitki örneğinin değerlendirilmesi sonucu 63 familya ve 274 cinse ait 426 takson (287 tür, 86 alttür, 53 varyete) tespit edilmiştir. Çalışma alanında tesbit edilen 426 taksondan 41’i kültür olup 385 doğal taksonun 47’i endemiktir ve endemizm oranı % 12.20’dır. Sonuç ve Tartışma: Türkiye Florası 11. cilt sonuçlarına göre endemizm oranı % 34.5’tir. Türkiye Bitkileri Listesi’ne göre ise % 31.82’dir. Çalışma alanımızın büyük bir kısmı ova stebi üzerinde bulunduğu için endemik bitki sayısı az çıkmış endemizm oranı % 12.20’dir. Bunun başlıca nedenleri; araştırma alanında bulunan yerleşim merkezleri, tarım alanları, kültür bitkileri, yol kenarları ve ruderal alanlarda yetişen kozmopolit bitkilerden kaynaklandığını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Alibeyhüyüğü, Endemik, Konya, Türkiye. Teşekkür: Bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde 13201022 nolu proje ile maddi destek sağlayan Selçuk Üniversitesi, BAP Koordinatörlüğüne teşekkür ederiz. 140 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P067 Muğla İli Endemik Bitkileri Olcay Ceylan, Güven Görk Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Kötekli, MUĞLA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Muğla ili Güneybatı Anadolu’da 36° 17’ ve 37° 33’ kuzey enlemleri ile 27° 33’ ve 29° 46’ doğu boylamları arasında yer almaktadır. İlin toprakları Ege ve Akdeniz bölgelerinin birleşme noktasında olup 13.388 km² alana yayılmaktadır. Batıdan Ege Denizi, güneyden Akdeniz ile çevrili olan ilin kuzeyinde Aydın, kuzeydoğusunda Denizli, doğusunda Antalya ve Burdur illeri bulunmaktadır. Muğla ili Akdeniz fitocoğrafik bölgenin içerisinde bulunur. Zayıf bir vejetasyon örtüsü olmasına rahmen zengin bir bitki çeşitliliğine sahiptir. Bunun birinci sebebi Muğla ilinin jeolojik geçmişine dayanır. Muğla ilinde hemen hemen bütün jeolojik devirlerin izlerine rastlanır. İkinci sebeb olarak alan dağlarla çevrilmiş olması ve bunun sonucunda komşu illerden farklı olarak alanda farklı yapıda mikro klimatik alanlar oluşmasıdır. Toprak yapısının farklılığı da bitki çeşitliliğinin yüksek olmasında başka bir etmendir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma, “Flora of Turkey and The East Aegean Island” adlı 11 ciltlik eserden ve son yıllarda artarak devam eden flora çalışmaları sonucu bulunan yeni tür ve kayıtların Muğla İli için endemik olanlar derlenerek hazırlanmıştır. Endemik taksonların tehlike kategorileri Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’ndan yararlanılarak hazırlanmıştır. Bulgular: Araştırmalar sonucunda Muğla İli’nde yayılış gösteren 45 familyaya ait 161 cins ve 414 endemik takson belirlenmiştir. Bu taksonlardan %40.6’sı (168 takson) ilk defa araştırma alanından tanımlanmış, 110 takson sadece Muğla’da yetişen nadir ve lokal yayılışlı endemik taksondur. Sonuç ve Tartışma: Endemik taksonların 300’ü (%72,5) Akdeniz, 26’sı (%6.3) İran-Turan, 2’si (%0.4) Öksin ve 1’i (%0.2) Avrupa-Sibirya fitocoğrafik bölgesine aittir. Geriye kalan 85 takson (%20.6) ise geniş yayılışlı ya da fitocoğrafik bölgesi bilinmemektedir. Endemik taksonlar içerisinde en zengin familyalar sırasıyla; Asteraceae (51 takson), Lamiaceae (50 takson), Caryophyllaceae (42 takson), Scrophulariaceae (31 takson) ve Liliaceae (30 takson)’dir. En zengin cinsler ise sırasıyla; Verbascum (21 takson), Centaurea (17 takson), Crocus (11 takson), Astragalus (10 takson), Silene (10 takson) ve Arenaria (10 takson)’dır. Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’ndaki IUCN tehlike kategorilerine göre araştırma alanında yayılış gösteren endemik taksonların %47.1’i (195 takson) düşük riskli (LC) , %15.2’si (63 takson) tehlikede (EN), %13.8’i (57 takson) zarar görebilir , %11.6’sı (48 takson) kritik (CR), %11.4’ü (47 takson) tehdite yakın (NT) ve %0.5’i (2 takson) yetersiz veri (DD) kategorisindedir. Anahtar Kelimeler: Endemizm, Tehlike Kategorileri, Muğla, Türkiye. 141 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P068 Bilgisayarlı Görüntü İşleme Tekniklerini Kullanarak Bitki Tanımlama Uygulaması – Biomatcher Erdem Uçar1, Altuğ Yiğit1, Kerem Kambur1, Utku Topçu1 Trakya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Bilgisayar Mühendisliği, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bilgisayar bilimleri ve mühendisliğinin çalışma alanlarından birisi olan görüntü işleme, kriminal ve istihbarat alanlarında sıklıkla kullanılan bir çalışma alanı olmakla birlikte, günümüzde fen bilimlerinin çeşitli alanlarında da bilimsel çalışmalarda da sıkça kullanılmaktadır. Gelişen kamera teknolojileri ve geliştirilen çeşitli algoritmalar bu konuda büyük imkanlar sağlamaktadır. Yapay zeka ve yapay öğrenme çalışmaları da halen günümüzde Bilgisayar bilimleri ve mühendisliğinin veri sınıflama başta olmak üzere geniş bir çalışma alanına sahiptir. Görüntü işleme çalışmaları ile çıkarılan özelliklerin yapay öğrenme algoritmaları ile analizi sonucunda son derece başarılı tanımlamalar elde etmek mümkün olmaktadır. GPS teknolojisi ve dijital haritalama günlük yaşantımızda oldukça fazla kullandığımız birer teknolojidir. Özellikle geçtiğimiz son 10 yılda yörüngeye gönderilen uyduların sayısındaki artış ile GPS modülü bulunan cihazların bulundukları konumu hassas bir şekilde belirleme ve dijital haritalar üzerinde gösterme yetenekleri oldukça artmıştır. Bu çalışmada, mobil cep telefonu için geliştirilen bir uygulama ile arazide fotoğrafları GPS koordinatlarıyla çekilen çiçekli bitkilerin görüntüleri, bulut servisi üzerine internet vasıtasıyla yüklenmekte, uzman gözetiminde görüntü işleme algoritmaları ile işlenerek, çeşitli özelliklerinin çıkarılması ve bitki türünün, cinsinin saptanması sağlanabilmektedir. Sistem uzman gözetiminde eğitilebilir bir özelliğe sahiptir. Bu sayede çekilen fotoğraflardan yapay öğrenmeyle çıkarımlar yapılarak bitkinin cins belirlemesi yapılabilmektedir. GPS konumlu fotoğraf veritabanı yeterince büyüdükten sonra endemik cinslerin veya diğerlerinin nerelerde bulunduğu harita üzerinde dağılımlarının gösterilmesi mümkün olabilmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Gereçler: Bir adet Android İşletim Sistemli ve GPS Modüllü (Telefona yerleşik) Akıllı Telefon, İnternet Bağlantısı, Sunucu, Cloud (Bulut) Servisi. Yöntemler: makine öğrenmesi, Random Forest Classifier, MOG2, HOG, GoogleMaps, RESTFUL, JSON, EXIF. Bulgular: Sistem ayçiçeği (Helianthus annuus), gül (Rosa sp.), kirli hanım çiçeği (Zinnia elegance) olmak üzere üç tür ile ortalama her cins için seçilmiş 150 fotoğraf olacak şekilde Random Forest algoritması ile eğitilmiş ve ilgili testler yapılmıştır. Yapılan testlere göre üç cinsin tespitindeki başarı oranları aşağıdaki gibidir. Cins : Başarı Oranı : Ayçiçeği 4/5(%80) Gül 4/5(%80) Kirli Hanım Çiçeği 3/5(%60) Sonuç ve Tartışma: Gerçekleştirilen sistem ile çiçekli bir bitkinin fotoğrafı çekilerek, fotoğraf verisinin analizi yapılır. Bu analizler iki aşamada yapılmaktadır. Birincisi, çiçeğin renkten bağımsız sadece dış hatlarının tespiti ve analizi için maskeleme işlemi yapılır. İkinci etapta ise maskesi çıkarılan çiçeğin maske sınırları dahilinde renk dağılımı, çiçeğin görüntüsünün histogram değerleri ile elde edilir. Bu noktadan sonra görüntü verileri matematiksel ifadelere dönüşmektedir. Çekilen her görüntüden elde edilen bu değerler daha önceki çekimlerde elde edilen değerler ile birlikte değerlendirilir. Bu noktada Random Forest sınıflayıcısı devreye girmektedir. Bu değerlendirme sonucu eğer eğitilmiş veri setinde bu cinsin bir örneği bulunuyorsa sistem cins bilgisini eğitim başarısı ile orantılı elde eder. Aynı zamanda çekilen fotoğrafın, taşıdığı GPS verisi elde edilir. Bu fotoğraftan GPS verisi elde etmek için EXIF fonksiyonu kullanılmaktadır. Bu GPS verisi sayesinde Google Maps üzerinde işaretleme yapılır. Konum bilgisi dikkate alınarak bitkinin yıllar içinde arazi üzerindeki dağılımları görüntülenebilir. Yerinde incelenmek istenen çiçeklere yol tarifi sağlanması gibi bilgiler de sistem tarafından verilebilmektedir. Anahtar Kelimeler: Görüntü İşleme, Yapay Öğrenme, makine öğrenmesi, çiçekli bitki tanımlama, GoogleMaps, konum belirleme. Teşekkür: Bu çalışmayı destekleyen Doç.Dr. Çiler Meriç’e teşekkürlerimizi sunarız. 142 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P069 Centaurea aksoyi’nin Fenolik Bileşik, Antioksidan ve Antimikrobiyal Aktivite Yönünden İncelenmesi Bayram Atasagun1, Sevil Albayrak1, Ahmet Aksoy2 Erciyes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KAYSERİ Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bitkiler, insanların hem temel besin kaynakları hem de ilk ilaçlarıdır ve binlerce yıldan beri tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Bitki metabolizmalarında, sekonder bileşik olarak bulunan ve bitkilerin kendilerini bazı zararlılara karşı savunmasında rol oynayan çok çeşitli fenolik bileşikler bulunmaktadır. Bitkilerin tedavi edici özellikleri içerdikleri bu sekonder metabolitlerden kaynaklanmaktadır. Son yıllarda mevcut antibiyotiklere mikrobiyal dayanıklılığın gelişmesi araştırmacıları bitkiler tarafından üretilen sekonder metabolitlerin antimikrobiyal ve antioksidan aktivitelerini araştırmaya yöneltmiştir. Gıdalarda raf ömrünü uzatmak, mikrobiyal bozulmayı ve oksidasyonu engellemek amacıyla BHA (Bütillenmiş Hidroksianisol) ve BHT (Bütillenmiş Hidroksitoluen) ile sorbatlar ve benzoatlar gibi sentetik antioksidan ve antimikrobiyal maddeler sıklıkla kullanılmaktadır. Sentetik antioksidanların insanlarda meydana getirdikleri olumsuz etkilerinden dolayı, son zamanlarda bunların yerine kullanılabilecek alternatif bitki kaynaklı antioksidanlar üzerine çalışmalar yoğunluk kazanmıştır. Biyolojik olarak aktif maddelerin araştırılmasındaki yaklaşımlardan biriside çok sayıda terapötik ajan olarak kullanılan bitki veya mikroorganizmaların sistematik olarak taranmasıdır. Bu çalışmada endemik bir tür olan Centaurea aksoyi Hamzaoğlu & Budak (Asteraceae)’den elde edilen metanollü ekstrenin toplam fenolik, flavonoid madde miktarı, in vitro antioksidan ve antimikrobiyal aktivitesi araştırılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Kurutulmuş ve öğütülmüş bitki Soxhlet ekstraksiyon cihazında metanol ile ekstrakte edilmiştir. Ekstrenin toplam fenolik madde miktarı Folin- Ciocalteu ve toplam flavonoid miktarı ise Alüminyum klorid kolorimetrik yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Antioksidan aktivite tayini fosfomolibdenyum ve DPPH (2,2-difenil-1-pikrilhidrazil) yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Antimikrobiyal aktivite, on beş farklı mikroorganizma kullanılarak agar-difüzyon yöntemi ile belirlenmiştir. Bulgular: C. aksoyi’den elde edilen metanollü ekstresinin verimi % 11.42 ± 0.0 olarak belirlenmiştir. Metanollü ekstrenin toplam fenolik ve flavonoid madde miktarları sırasıyla 4.97 ± 0.5 mg gallik asit g-1 ekstre ve 5.98 ± 0.0 mg kersetin g-1 ekstre olarak belirlenmiştir. Fosfomolibdenyum yöntemi ile toplam antioksidan aktivite 135.38 ± 0.1 mg askorbik asit g-1 ekstre olarak belirlenmiştir. DPPH radikalinde %50 inhibisyona neden olan konsantrasyonun 107.42 µg ml-1 olduğu bulunmuştur. Metanollü ekstrenin test edilen konsantrasyonda çalışılan mikroorganizmaların hiç birine karşı antimikrobiyal aktivite göstermediği tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: C. aksoyi’den elde edilen metanollü ekstre yüksek fenolik ve flavonoid madde miktarları ile güçlü antioksidan aktiviteye sahiptirler. DPPH yönteminde BHT’ye kıyasla daha düşük radikal temizleyici aktivite göstermiştir. Ancak test edilen mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal aktivite göstermemiştir. C. aksoyi’den ham ve işlenmiş besin koruması, eczacılık, alternatif tıp ve doğal tedavi gibi birçok alanda doğal katkı maddesi olarak kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: Centaurea aksoyi, fenolik madde, antioksidan aktivite, antimikrobiyal aktivite. 143 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P070 Thymus transcaucasicus Türünün Uçucu Yağ Kompozisyonunun ve Antioksidan Aktivitesinin Belirlenmesi Ersan Bektaş1, Gönül Hatipoğlu Serdar2, Hilal Baki1, Atalay Sökmen3 Giresun Üniversitesi, Espiye Meslek Yüksekokulu, GİRESUN Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, TRABZON 3 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bitkiler doğal yaşam ortamlarında çok çeşitli düşmanlarla kuşatılmış durumdadır. Bitkilerin, doğal yaşam ortamlarında düşmanlarından korunmak için birtakım özel savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir. Bunlardan birisi de ürettikleri özel kimyasallardır. İnsanoğlu ise, bu özelliklerinden faydalanarak, birçok bitkiyi çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanmıştır. Bu çalışmada, Doğu Karadeniz Bölgesinde doğal olarak yetişen Lamiaceae familyasına mensup Thymus transcaucasicus Ronniger. bitkisinden elde edilen uçucu yağların kimyasal içerikleri ve antioksidan aktiviteleri araştırıldı. Gereçler ve Yöntemler: Bitkisel materyal, Bayburt Soğanlı Dağında (1500m), doğal ortamda yetişen bitkilerin toprak üstü kısımlarından elde edildi. Su distilasyonu yöntemiyle, kurutulan örneklerden uçucu yağlar elde edildi. Uçucu yağ profili Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometresi (GC-MS) tekniği ile saptandı. Elde edilen uçucu yağların antioksidan aktiviteleri iki komplementer yöntem olan DPPH (2,2Difenilpikrilhidrazil) ve β-Karoten Renk Açılımı Yöntemi-Spektrofotometrik Yöntem ile belirlendi. Her iki yöntemde de BHT pozitif kontrol olarak kullanıldı. Bulgular: Thymus transcaucasicus bitkisinin toprak üstü kısımlarından elde edilen uçucu yağ verimi % 0,8 olduğu belirlendi. GC-MS analizleri sonucunda, T. transcaucasicus uçucu yağının 30 bileşen içerdiği ve bu bileşenlerin uçucu yağın %98,6’sını temsil ettiği saptandı. Uçucu yağın ana bileşenlerinin; timol (%55), karvakrol (%19,7), γ-Terpinen (%6,7) ve p-simen (%5,5) olduğu belirlendi. T. transcaucasicus uçucu yağının DPPH testlerinden elde edilen verileri değerlendirildi ve IC50 değerleri hesaplandı. Buna göre, T.transcaucasicus uçucu yağı yüksek aktivite göstermiştir (IC50 20μg/ml). Antioksidan aktivitesinde uygulanan diğer bir test yöntemi de β-karoten renk açılımı-spektrofotometrik yöntemidir. Bu T. transcaucasicus uçucu yağının % 44,94’lük inhibisyon değerine sahip olduğu tespit edildi. Sonuçlar ve Tartışma: Türkiye florasında değişik bölgelerden, lokalitelerden toplanan Thymus türlerinin uçucu yağ verimleri de değişkenlik göstermektedir. Uçucu yağ verimleri % 0,01’den % 3,4’e kadar değişkenlik arz etmektedir. Yıldız (2004)’a göre, T. transcaucasicus, uçucu yağ verimi bakımından “orta derecede zengin” olarak kabul görebilir. T. transcaucasicus uçucu yağ içeriği timol ağırlıklıdır. Literatürde bitkinin uçucu yağı ile ilgili nispeten eski araştırmalara rastlanmıştır. Bu araştırmalardan birinde, yağın ana bileşenleri olarak % 33,6 timol, % 12,8 linalool, % 11,7 karvakrol’e rastlanmıştır (Kasimov, 1988). Stahl-Biskop (2002)’un sınıflandırmasına göre, bu çalışmada değerlendirilen T. transcaucasicus türü timol kemotipidir. T. transcaucasicus uçucu yağında timol miktarı oldukça yüksektir (% 55). Karvakrol miktarı ise % 19,7. Yüksek radikal süpürücü etki tek başına bu bileşiklerin varlığı ile açıklanamaz. Dolayısı ile diğer bileşiklerin varlığı veya miktarları da aktiviteyi artırıcı veya azaltıcı etkide bulunabilir. Örneğin, T. transcaucasicus uçucu yağında p-simen ve γ-terpinen (% 5,5 ve % 6,7) varlığı ve dolayısıyla artan monoterpen hidrokarbon miktarı, bir ölçüde radikal süpürücü etkiyi artırmaktadır ve daha önceki literatür bulgularıyla uyum içindedir (Ruberto ve Barrata, 2000; Tepe, vd., 2005). Ayrıca, T. transcaucasicus uçucu yağı, lipid oksidasyonunu önleyici etkiye de sahiptir ve besin sektörü için bu ve benzeri türleri güçlü adaylar haline getirmiştir. Literatürde diğer Thymus türlerinin antioksidan özellikleriyle ilgili birçok çalışma mevcuttur. Ancak, T. trancaucasicus türününe ait herhangi bir rapora ulaşılamamıştır. Anahtar Kelimeler: Thymus transcaucasicus, antioksidan aktivite, GC-MS, uçucu yağ 144 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P071 Astragalus microcephalus Willd. Bitkisinin Antioksidan ve Antimikrobiyal Aktivitesinin Belirlenmesi Sevil Albayrak1, Onur Kaya1, Ahmet Aksoy2 Erciyes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KAYSERİ Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bitkiler çok eski çağlardan beri tedavi amacı ile yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Geleneksel tıpta kullanılan birçok bitki oksidatif stresin neden olduğu çeşitli hastalıkların, viral ve bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde etkilidir. Araştırmalar, bu bitkilerin antioksidan özelliği gibi antimikrobiyal aktivitelerinin olduğunu göstermiştir. Bitkiler bu özellikleri nedeniyle, doğal gıda ve kozmetik koruyucu maddeler olarak kullanılmakta ve yeni fonksiyonel gıdaların yapısında yer almaktadır. Bu nedenle son yıllarda, gıda bilimcilerinin, üreticilerin ve tüketicilerin bitkisel kaynaklı antioksidanlara karşı ilgisi artmıştır. Astragalus türlerinin kökleri çok eski yıllardan beri halk arasında terlemeyi önleyici, tonik ve diüretik olarak kullanılmaktadır. Ayrıca şeker hastalığının, nefritin, löseminin, rahim kanserinin tedavisinde ve yara iyileştirici olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada Astragalus microcephalus WILLD. (Fabaceae)’dan elde edilen metanollü ekstrenin toplam fenolik, flavonoid madde miktarı, in vitro antioksidan ve antimikrobiyal aktivitesi belirlenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Kurutulmuş ve öğütülmüş bitki Soxhlet ekstraksiyon cihazında metanol ile ekstrakte edilmiştir. Ekstrenin toplam fenolik madde miktarı Folin- Ciocalteu ve toplam flavonoid miktarı ise Alüminyum klorid kolorimetrik yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Antioksidan aktivitenin belirlenmesinde farklı yöntemler kullanılmıştır: Fosfomolibdenyum, DPPH (2,2-difenil-1-pikrilhidrazil), β-karoten ağartma, H2O2 giderme, indirgeyici güç, demir iyonu indirgeyici antioksidan potansiyeli (FRAP) ve bakır iyonu indirgeyici antioksidan kapasite (CUPRAC). Antimikrobiyal aktivite, on beş farklı mikroorganizma kullanılarak agar-difüzyon yöntemi ile belirlenmiştir. Bulgular: A. microcephalus metanollü ekstresinin verimi %10.84 ± 0.8, toplam fenolik ve flavonoid madde miktarları sırasıyla 13.49 ± 0.0 mg gallik asit g-1 ekstre ve 2.19 ± 0.0 mg kersetin g-1 ekstre olarak belirlenmiştir. Fosfomolibdenyum yöntemi ile toplam antioksidan aktivitesi 150.67 ± 0.4 mg askorbik asit g-1 ekstre olarak belirlenmiştir. DPPH radikalinde %50 inhibisyona neden olan konsantrasyonun 86.67 µg ml-1 olduğu bulunmuştur. H2O2 giderme aktivitesinin %34.04 (100 µg ml-1), FRAP değerinin 0.97 mM l-1olduğu, indirgeyici güç ve CUPRAC değerlerinin konsantrasyona bağlı olarak arttığı gözlenmiştir. Ekstrenin test edilen mikroorganizmalardan sadece Pseudomonas aeruginosa’ya karşı zayıf antibakteriyel aktivite gösterdiği tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile A. microcephalus’dan elde edilen metanollü ekstrenin fenolik ve flavonoid madde miktarı belirlenmiştir. Ekstrenin antioksidan aktivitesi yedi farklı yöntemle belirlenmiş ve standart antioksidanlarla karşılaştırılmıştır. Test edilen tüm yöntemlerde metanollü ekstrenin güçlü serbest radikal süpürücü güce, antioksidan aktiviteye ve yüksek indirgeyici güce sahip olduğu gözlenmiştir. Ancak test edilen konsantrasyonlarda P. aeruginosa hariç hiçbir mikroorganizmaya karşı antimikrobiyal aktivite gözlenmemiştir. Anahtar Kelimeler: Astragalus microcephalus WILLD., CUPRAC, DPPH, FRAP, antimikrobiyal aktivite Teşekkür: Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir (FYL-2014-5072). 145 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P072 Van Bölgesindeki Bulunan Belirli Torf (Humat) Kaynaklarının Bazı Özellikleri Cemal Budağ, Tuğçe Özdemir Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, VAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmanın amacı, Van bölgesinde bulunan bazı turba (torf) yataklarından alınan örneklerin besin madde ve humat (humik ve fulvik) miktarlarını belirlemek ve elde edilen sonuçlara hayvan beslemecilerin ile Van bölgesinde bulunan sanayicilerin dikkatini çekmektir. Bu amaçla ilimizde bulunan Erciş ve Özalp bölgelerindeki turba yataklarından örnekler alınarak ham besin madde analizi ile humik asit, pH ve tuzluluk analizleri yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu araştırmada kullanılan materyal Van iline bağlı Erciş, ve Başkale ilçelerinden temin edilen üç farklı humus (torf) kullanılmıştır. Söz konusu yerlerden alınan humus örneklerinde kuru madde, ham kül, ham yağ, ham protein, ham selüloz, hümik asit, pH ve mineral madde analizleri yapılmıştır (Ergül,1993: İstanbulluoğlu 2011).Çalışmada tanımlayıcı istatistik ve tek yönlü Varyans Analizi F testi (ANOVA) uygulanmıştır. Bu çalışma SPSS istatistik paket programı ve MS Excel programı kullanılarak hazırlanmıştır. Bulgular: Analizler sonucunda Erciş bölgesi turba yatağı örneklerlinin kuru madde (KM), organik madde (OM), tuz, pH ve humik asit değerlerinin diğer bölgelerden farklı ve yüksek olduğu belirlenmiştir (P<0,001), Bölgelerden alınan örneklirin ham protein (HP), ve ham yağ (HY) bakımından bölgeler arasında istatistiki bir fark bulunmamıştır (P<0,001). Örneklerin asit deterjan lif (ADF) değerlerinin Erciş ve Özalp1 bölgesi arasında fark olmadığı ancak bu parametre bakımında Özalp2 bölgesinin daha düşük ADF oranına sahip olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Bu sonuçlardan hareketle Erciş bölgesinde örnekleme yapılan turba kaynağının örneklenen bölgeler içerisinde en iyi nitelikte turba yatağı olduğu bunu ikinci sırada Özalp1 bölgesi ve üçüncü sırada ise Özalp2 bölgesinin takip ettiği sonucuna varılmıştır. Ancak üç bölgeden elde edilen örneklerin zengin humik asit içeriğine sahip olmaları nedeniyle her üç kaynağın da zengin turba yatağı sınıfında olduğu belirlenmiştir. Elde edilen besin madde sonuçlarına bakılarak bu kaynakların yem katkısı olarak doğrudan hayvan beslemede kullanım yolunun araştırılması gerektiği kanaatine varılmıştır. 146 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P073 Mersin (Myrtus communis L.) ve Avokado (Persea americana) Yaprak Ekstraktlarının In Vitro Antioksidan Aktivitesi Hacer Karayiğit1, Muhammet Karaman1, Mehmet Akyüz1, Mehmet Çiftci2 Kimya Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, KİLİS 2 Kimya Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Bingöl Üniversitesi, BİNGÖL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Hızlı gelişen endüstri ve popülasyonun sonucu olarak çeşitli kirleticiler çevrede birikmektedir. Bu kirleticiler insanlarda ve diğer organizmalarda serbest radikallerin seviyesini artırmaktadır. Süperoksit radikali, hidroksil radikali, hidrojen peroksit ve singlet oksijen gibi serbest radikallerin artması oksidatif strese neden olmaktadır. Oksidatif stres yaşlanma, kardiyovasküler ve nörödejeneratif bozukluklar ve kanser gibi hastalıklara neden olmaktadır. Normal şartlarda organizmalar serbest radikallere karşı enzimler ve antioksidan bileşikleri içeren endojen antioksidanlar ile korunurlar. Serbest radikallerin seviyesi normalde olduğundan fazla ise organizmaların serbest radikallerin zararlı etkilerinden korunabilmeleri için E ve C vitamini gibi eksojen antioksidanlara ihtiyacı vardır. Son yıllarda araştırmacılar, reaktif oksijen türlerinin zararlı etkilerine karşı korunmak için bitki araştırmalarına yönelmişlerdir. Mersin ve avokado yapraklarının yararlı etkilerinden dolayı geleneksel tıpta tıbbi bitki olarak kullanılmaktadır. Mersin bitkisi Akdeniz bölgesinin güney batı ve doğu bölgelerinde yağın olarak yetişmektedir. Türkiye’de, mersin yaprakları antiseptik ilaç olarak kullanılmaktadır. İtalya’da mersin meyvesi enfeksiyon hastalıklarını çoğunun tedavisinde ve yaprakları da Türkiye’deki kullanımına benzer şekilde antiseptik ve antiinflomatuar ilaç olarak kullanılmaktadır. Orta Amerika’nın tropik bölgelerinde yetişen avokado Türkiye’de Akdeniz bölgesisin dede yetiştirilmektedir. Yüksek antioksidan aktiviteye sahip avokado meyvesinin yanı sıra, avokado yaprakları da analjezik antiinflomatuar ve antifungal etkileri nedeni ile geleneksel tıpta kullanılmaktadır. Gereçler ve Yöntemler: Antioksidan tayin yöntemlerinde kullanmak için bitki yapraklarının metanol ve aseton ekstraktları elde edildi. Elde edilen ekstraktlar ile serbest radikal yakalama aktivitelerini belirlemek için DPPH• ve ABTS•+ radikal yakalama yöntemleri kullanıldı. Toplam fenolik içerikleri belirlendi. Bitki ekstraktlarının indirgeyici gücü ve toplam antioksidan aktiviteleri belirlendi. Bulgular: DPPH yakalama aktivitesi %94, % 90, % 85 ve % 95, indirgeme gücü 1.202, 1.046, 1.058 ve 0.850, toplam fenolik içerik 29.4, 19.1, 25 ve 24.1 ve toplam antioksidan aktivitesi 0.25, 0.18, 0.33 ve 0.18 olarak, sırası ile mersin yaprağı metanol ekstraktı, mersin yaprağı aseton ekstraktı, avokado yaprağı metanol ekstresi ve avokado yaprağı aseton ekstraktlarının en yüksek konsantrasyonlarında belirtilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bitki ekstraktlarının antioksidan özelliklerinin karşılaştırılması amacı ile standart antioksidanlar olan BHA, BHT ve askorbik asit kullanılmıştır. İstatistik analiz one-way ANOVA yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Mersin yaprağının her iki ekstraktı düşük konsantrasyonlarda bile BHA ve BHT standart antioksidanlarında yüksek % DPPH yakalama aktivitesine sahiptir. Avokado yaprağı eksterelerinin yüksek konsantrasyonlardaki % DPPH yakalama aktiviteleri ile standart antioksidanlarınki arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Her iki bitki yaprağının ekstraktlarının indirgeme gücü ile standart antiokidanların indirgeme gücü arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bitki ekstraktlarının toplam fenolik içerikleri gallik asit ekivalenti olarak belirlenmiştir. En yüksek fenolik içeriği mersin yaprağının metanol ekstraktında belirlenmiştir. Ancak istatistiksel olarak diğer ekstraktlarda anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Tüm ekstraktların toplam antioksidan aktiviteleri standart antioksidan bileşiklerin aktivitelerinden yüksek olduğu belirlenmiştir. Önceki çalışmalarla mersin ve avokado meyvelerinin yüksek antioksidan aktiviteye sahip olduğu belirtilmektedir. Elde edilen sonuçlar bu meyvelerin yapraklarının da yüksek antioksidan özelliği taşıdığını göstermektedir. Hali hazırda geleneksel tıpta çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan meyve yapraklarının serbest radikallerin giderilmesinde yüksek aktivitelere sahip olduğu belirlenmiştir. Bu bitki yapraklarının tüketilmesinin reaktif oksijen türlerinin sebep olduğu hastalıkların engellenmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Mersin, Myrtus communis L., Avokado, Persea americana, Antioksidan aktivite Teşekkür: Araştırma Kilis 7 Aralık Üniversitesi Bilimsel Araştırma ve Proje Birimi tarafından desteklenmektedir. 147 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P074 Madımak (Polygonum Cappadocicum) Bitkisinin In Vitro Antioksidan Aktivitesinin Belirlenmesi Muhammet Karaman1, Burcu Kömoğ2, Kübra Yiğit2, Mehmet Akyüz1, Mehmet Çiftci3 Kimya Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, KİLİS Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, KİLİS 3 Kimya Bölümü, Fen Edebiyat Fakültesi, Bingöl Üniversitesi, BİNGÖL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Tıbbi bitkiler yüzyıllardır insan sağlığının korunması için kullanılırmıştır. Günümüzde dünyadaki insanların yaklaşık %80’i geleneksel tıptan faydalanmaktadır. Tıbbi bitkilerin hastalıkları engelleyici ve kontrol edici rolü, içerdiği fenolik bileşiklerden kaynaklanmaktadır. Fenolik bileşikler indirgeyici, elektron bağışlayıcı, metal şelatlayıcı ve söndürücü özellikleri ile organizmalarda birçok hastalığa neden olan reaktif oksijen türlerinin yok edilmesinde rol oynarlar. Türkiye iklim şartları nedeniyle tıbbi bitkilerin birçok çeşidini barındırmaktadır. Bu bitkilerden Persea americana, Glycyrrhiza glabra L., Ocimum basicilum L., Myrtus communis L. ve Vaccinium myrtillus gibi birçoğunun antioksidan aktivitelerinin oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir. Türkiye’nin birçok bölgesinde yetişen madımak bitkisi özellikle orta Anadolu’da besin kaynağı olarak kullanılmaktadır. Birçok yemekte ve salatada kullanılan madımak bitkisi geleneksel tıpta idrar artırıcı, şeker hastalarında kan şeker düşürücü ve vazodilator özellikleri nedeniyle bazı hastalıkların tedavi edilmesinde de kullanılmaktadır. Türkiye’nin her bölgesinde yetişen madımak bitkisinin belirli bölgelerde yetişen endemik türleri de bulunmaktadır. Bu türlerden Polygonum cappadocicum Kayseri de yetişen endemik bir türdür. Dünyada yaklaşık 300 türü bulunan poligonum bitkisinin Polygonum amplexicaule, Polygonum hydropiper L, Polygonum aviculare L., Polygonum minus, Polygonum cuspidatum ve Polygonum tinctorium gibi birçok türünün antioksidan özellikleri belirlenmiştir. Ancak Polygonum cappadocicum türünün antioksidan özellikler henüz belirlenmemiştir. Gereç ve Yöntemler: Madımak bitkisinin etanol ve aseton çözücülerinde ekstraktları hazırlandı. Hazırlanan ekstraktlar madımak bitkisinin antioksidan özelliklerinin belirlenmesinde kullanıldı. Bitkinin antioksidan özellikleri DPPH• radikal yakalama kapasitesi, indirgeme gücü kapasitesi ve toplam antioksidan aktivitesi ile belirlendi. Bulgular: DPPH yakalama aktivitesi % 91,7 ve % 88,9, indirgeme gücü 0.867 ve 0.911 ve toplam antioksidan aktivitesi 0,154 ve 0,155 olarak, sırası ile etanol ve aseton ekstraklarının en yüksek konsantrasyonlarında belirlendi. Sonuç ve Tartışma: Bitki ekstraktlarının antioksidan özellikleri standart antioksidanlar olan BHA, BHT ve askorbik asit ile kıyaslandı. İstatistik analiz one-way ANOVA yöntemi ile gerçekleştirildi. Madımak bitkisinin her iki çözücüdeki ekstraklarının düşük konsantrasyonlarda bile yüksek % DPPH yakalama aktivitesine sahip olduğu tespit edildi. İstatistiksel olarak etanol ve aseton ekstraktlarının BHA ve askorbik asit standartları arasında anlamlı fark bulunmadığı, ancak özellikle düşük konsantrasyonlarda BHT standardı ile anlamlı derecede yüksek olduğu belirlendi. Madımak bitkisinin her iki çözücüdeki ekstraktlarının indirgeme gücünün konsantrasyonun artması ile arttığı, ancak standart antioksidanların indirgeme gücüne kıyasla oldukça düşük olduğu tespit edildi. Tüm ekstraktların toplam antioksidan aktivitelerinin BHA antioksidan bileşiği ile paralellik gösterdiği ancak BHT antioksidan bileşiğinden hafif bir şekilde düşük olduğu belirlendi. Elde edilen sonuçlar ile Polygonum cappadocicum bitkisinin yüksek antioksidan özellikler gösterdiği tespit edildi. Özellikle % DPPH yakalama aktivitesinin ve toplam antioksidan aktivitesinin standart antioksidanlar kadar yüksek olduğu belirlendi. Birçok hastalığın tedavisinde ve engellenmesinde kullanılan madımak bitkisinin yüksek antioksidan özellikleri nedeniyle antioksidan kaynağı olarak kullanılmasının tavsiye edilebileceği sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: Antioksidan aktivite, Polygonum cappadocicum, madımak. 148 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU 149 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P075 Genomik DNA İzolasyon Metotlarının Bazı Inula L. (Asteraceae ) Taksonları Üzerinde Karşılaştırmalısı Emre Sevindik1, Fatih Coşkun2, Z.Tugba Abacı3, Muavviz Ayvaz1, M.Yavuz Paksoy4, Veysel Uzun2 Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, AYDIN 2 Balikesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR 3 Ardahan Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, ARDAHAN 4 Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ Sorumlu Yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bitki türlerine ait DNA’ların izolasyonu için basit, hızlı, maliyeti az, yüksek verimliliğe sahip protokollere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için geçmişte ve günümüzde farklı bitkiler üzerine farklı metodlar geliştirilmiş ve Polimeraz zincir reaksiyonu için uygunluğu araştırılmıştır. Bu çalışmada Asteraceae familyasına ait bazı Inula L. türleri üzerine fenol-kloroform izoamilalkol ve ticari (SIGMA) DNA izolasyon kiti uygulanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada Inula L. türleri üzerine fenol-kloroform izoamilalkol ve ticari (SIGMA) DNA izolasyon kiti uygulanmıştır. İki yöntem ile elde edilen genomik DNA’ların miktarları, A260, A280, A260/A230 ve saflık dereceleri (A260/A280) jel elektroforezi ve spektrofotometre ile ölçülmüştür. Bununla birlikte her iki protokol ile elde edilen DNA’lar ile nrDNA ITS bölgelerine özgü primer çiftleri kullanılarak PCR amplifikasyonu gerçekleştirilmiştir. PCR sonucunda örneklerin jeldeki bant profillerine bakılmış olup hangi yöntemin PCR amplifikasyonu için uygun olduğu ortaya konulmuştur. Bulgular: Türler üzerine yapılan çalışmanın sonuçlarına göre, 1 ul stokda ng cinsinden en fazla genomik DNA elde edilmesini sağlayan yöntemin fenol-kloroform izoamilalkol yöntemi olduğu, ng cinsinden en fazla DNA’nın Inula macrocephala (Boiss &: Kotschy ex Boiss) (908), en az DNA’nın Inula heterolepis (Boiss) (148) türlerinde olduğu çıkmıştır. A260/A280 saflık derecelerine bakıldığında, Fenol kloroform izoamil alkol ile elde edilen gDNA’larda saflık oranı en yüksek I.aucheriana D.C (1.337), en düşük Inula salicina L. (1,023) görülmüştür. Ticari kit ile elde edilen gDNA’ların saflık oranı en fazla Inula fragilis (Boiss. & Hausskn) (1.457), en az Inula macrocephala (Boiss &: Kotschy ex Boiss) (1.046) örneklerinde görülmüştür. Sonuç ve Tartışma: PCR amplifikasyonu sonuçlarına göre fenol kloroform izoamil alkol yöntemi kullanılarak elde edilen genomik DNA’lar ile yapılan PCR amplifikasyonunda ITS bant profilleri iyi sonuç vermezken, ticari (SIGMA) kit ile elde edilen genomik DNA’ların PCR bant profilleri iyi sonuç vermiştir. Sonuç olarak, ng cinsinden en fazla genomik DNA fenol yöntemi ile elde edilmesine rağmen, ticari kit ile elde edilen genomik DNA’ların PCR olan ilgisi daha verimli çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Inula, genomik DNA izolasyonu, Ticari Kit, PCR Amplifikasyonu. 150 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P076 Bitki Büyüme Düzenleyicilerinden 2,4 Diklorofenoksi asetik asitin Genotoksik Etkilerinin Bitki Doku Kültüründe Allium testi ile İncelenmesi Meral Özkul1, Çiğdem Alev Özel2, Deniz Yüzbaşıoğlu1, Fatma Ünal1 1 Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Tarımda en eski kullanım alanına sahip bitki büyüme düzenleyicilerinden biri oksinlerdir. Oksinler, doku kültürü çalışmalarında; bitkilerinin klonlanmasında, hücre süspansiyonlarının elde edilmesinde, somatik embriyoların uyarılmasında vazgeçilmez bir kullanıma sahiptir. Sentetik oksinlerden en yaygın olarak kullanılanlarından biri de 2,4-D (2,4 Diklorofenoksi asetik asit)’dir. 2,4-D tarım alanlarındaki geniş yapraklı ve yabancı otların kontrolünde yaygın bir herbisit olarak kullanılırken, doku kültürü çalışmalarında ise hücre süspansiyonlarının elde edilmesinde, somatik embriyoların uyarılmasında kullanılmaktadır. 2,4-D’nin genotoksik potansiyellerinin incelendiği çalışmalar olmakla birlikte doku kültüründe A. cepa kök uçları ile genotoksik etkilerinin incelendiği bir çalışmaya rastlanmamıştır. 2,4-D’nin suda çimlendirilen ve bitki doku kültüründe çimlendirilen kökler arasında etkisinin farklı olacağı düşünülmektedir. Bu amaçla doku kültüründe farklı 2,4-D dozları kullanılarak elde edilen soğan kök uçlarının, Allium testiyle incelenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Sterilizasyon işleminden sonra soğanlar 4.4 g/l MS (Murashige and Skoog temel besi ortamı+30 g/l sukroz+7 g/l agar) besi ortamına aktarılmıştır. 24 ve 48 saatlik sürelerle 2,4-D’nin 0.67, 1.34, 2.01, 2.68, 3.35, 4.02 mg/L’lik dozları kök uçlarına doku kültüründe uygulanmıştır. Ayrıca hiçbir büyüme düzenleyicisinin eklenmediği bir kontrol grubu da bulundurulmuştur. Tüm çalışmalar iklimlendirme dolabında 24 saat karanlıkta 24±1°C’de gerçekleştirilmiştir. Daha sonra kök uçları alınarak ezme preparatlar hazırlanmıştır. Her preparatta 1000 hücre sayılmıştır. Her bir uygulama için 10 preparat değerlendirilmiştir. Mitotik indeks, mitotik safhaların oranları ve mitotik anormalliklerin frekansı tespit edilmiştir. Tüm sonuçlar kontrol gruplarıyla istatistiki analizlerle karşılaştırılmıştır. Bulgular: 2,4-D Allium testinde 24 saatlik uygulamada mitotik indeksi en düşük 2.01mg/L) anlamlı oranda artırırken yüksek dozlarda anlamlı oranda düşürmüştür. 48 yalnızca en yüksek doz mitotik indekste anlamlı azalmaya sebep olmuş, diğer tüm artırmıştır. 2,4-D uygulaması mitotik safhaların oranını etkilemediği gibi mitotik artırmamıştır. üç dozda (0.67, 1.34, saatlik uygulamada ise dozlar mitotik indeksi anormallik oranını da Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile 2,4-D’nin Allium testi ile doku kültüründeki genotoksik potansiyeli ilk defa incelenmiştir. Sonuçlar bu bitki büyüme düzenleyicisinin genotoksik risk oluşturmadığını, doku kültüründe kullanımının güvenilir olabileceğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: 2,4-D, Allium testi, Bitki doku kültürü Teşekkür: Bu çalışma Gazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından 04/2014-02 numaralı proje ile desteklenmiştir. 151 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P077 Zoegea leptaurea L. (Asteraceae) Türünün Karyotip Analizi Esra Martin1, Bekir Doğan2, Ahmet Duran3, Ayşe Kaplan4, Meryem Şeker3, Mustafa Çelik3 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA Necmettin Erbakan Üniversitesi, A.K. Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı, KONYA 3 Selçuk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KONYA 4 Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Bu araştırmada ülkemizde Şanlıurfa ilinden toplanan Zoegea leptaurea L. türünün kromozom sayısı ezme-yayma preparasyon tekniği kullanılarak tespit edildi. Karyotip Analizi Bs200ProP sistemi aracılığı ile ölçüldü. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan türe ait akenler petri kutularında laboratuvar koşullarında çimlendirildi ve akenler ön işlem maddesi olarak α-monobromonaftaline konuldu. +4˚C’de 16 saat bekletildikten sonra 3:1 absolü alkol: glasiyal asetik asit karışımında 24 saat tespit edildi. %70’lik alkolde +4 ˚C’de depolandı. 1N HCl’de oda sıcaklığında 7 dakika hidroliz edildi ve %2’lik aseto-orsein ile boyandı. Mitotik metafaz hücrelerinin yerleri tespit edildikten sonra, mikroskoba bağlı kamera ile 10 x 100 büyütmede fotoğrafları çekildi. Çekilen fotoğrafların üzerinden kromozom ölçümleri yapıldı. Bulgular: Bu çalışmada, Zoegea leptaurea türünün kromozom sayısı 2n=30 olarak elde edildi ve karyotip analizi yapıldı. Bu türde, kromozomlar 1.09-2.21 µm boyundadır. Ortalama kromozom boyu 0.82 µm’dir. Haploit yapının toplam uzunluğu 24.78 µm’dir. Sonuçlar ve Tartışma: Zoegea leptaurea türünün kromozom sayısı 2n=30 olarak belirlendi. Türün kromozomlarının çok küçük olması nedeni ile sentromer yerleri belirlenememiş ve kromozom ölçümleri toplam boya göre yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Zoegea, Asteraceae, Karyotip Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK KBAG-113Z803 no'lu projenin maddi desteği ile gerçekleştirilmiştir. TÜBİTAK'a katkılarından dolayı teşekkür ederiz. 152 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P078 Piretroid Dayanıklılığının Pamukta Yeşilkurt’un (Helicoverpa armigera) Glutatyon S-Transferaz İzoenzimlerine Etkisi Selahattin Aydemir, Metin Konuş Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, VAN Soruml yazar e-posta: Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Helicoverpa armigera tarımsal ürünlerde ciddi kayıplara neden olmaktadır. Bu zararlı ile mücadelede kimyasal insektisitlerden özellikle piretroidler yaygın olarak kullanılmaktadır. Birçok çalışmada, bu direnç oluşumunda rol alan GST’lerin incelenmesinde genel bir substrat olan 1-kloro-2,4-dinitrobenzen (CDNB) kullanılmaktadır. Bununla birlikte, özellikle diğer GST izoenzimlerinin de bu dayanıklılıkta sorumlu olabilirler. Bu çalışmada, metabolik dayanıklılıkta rol alabilecek diğer GST izoenzimlerinin rolü; 15 kat lambda-cyhalothrin (piretroid) dayanıklılığına sahip H. armigera Çanakkale (n=30) tarla populasyonunda, İsrail’den temin edilen hassas (n=30) populasyona göre analiz edilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: GST aktivitelerinin belirlenmesinde 4-nitrobenzilklorür (PNBC), 3,4dikloronitrobenzen (DCNB), 1,2-epoksi-3-(p-nitrofenoksi) propan (EPNP) ve CDNB substratları kullanılmıştır. GST aktivite ölçümleri Habig et al., 1974 metoduna göre yapılmıştır. Bulgular: GST-PNBC aktivitesi Çanakkale tarla populasyonunda hassas populasyona göre istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05), sırasıyla 2.2 kat artış gösterdi. Benzer şekilde; GST-DCNB aktivitesi Çanakkale tarla populasyonunda hassas populasyona gore istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05), 2.0 kat artış gösterdi. Buna karşın, GST-CDNB aktivitesi hassas populasyona göre istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) bir artış göstermedi. GST-EPNP aktivitesi ise Çanakkale ve hassas populasyonlarda tespit edilmedi. Sonuç ve Tartışma: DCNB ve PNBC kataliz edebilen GST izoenzimlerinin Çanakkale tarla populasyonundaki piretroid dayanıklılıkta önemli bir rol oynayabilecekleri sonucuna varılabilir. Bu sonuçlar DCNB ve PNBC substratlarının H. armigera’da piretroid dayanıklılığının belirlenmesinde GST enzimlerinin genel substratı olan CDNB’ye göre daha iyi bir gösterge olabileceğini göstermektedir. AnahtarKelimeler: Helicoverpa armigera, Piretroid, GST, İzoenzimler 153 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P079 Trakya Bölgesi Doğal Florasında Yetişen Yabani Hardal (Sinapis arvensis L.) Genotiplerinin ISSR Yöntemi ile Moleküler Karakterizasyonu Betül Gıdık1, Özlem Özbek2, Fadul Önemli1 1 Namık Kemal Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarla Bitkileri ABD, TEKİRDAĞ 2 Hitit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇORUM Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Dünyada Brassicaceae ailesinde yer alan başta kanola (Brassica napus L.) olmak üzere pek çok tür yemeklik yağ veya biyodizel üretimi amacıyla yetiştirilmektedir. Üretim miktarını ve kalitesini yükseltmek amacıyla da bazı türleri üzerinde bilimsel araştırmalar yürütülmektedir. Bu aileye ait olan Sinapis L. cinsi ülkemiz doğal florasında Sinapis arvensis L., Sinapis alba L. ve Sinapis nigra L. olmak üzere üç tür ile temsil edilmektedir. Ülkemizdeki yabani hardal bitkisi ile ilgili genetik çeşitlilik açısından değerlendirme yapan bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada Trakya Bölgesi doğal florasında yetişen Sinapis arvensis L. bitkisinin ISSR (inter-simple sequence repeat) yöntemi ile genetik çeşitliliğin moleküler karakterizasyonu yapılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bitki örnekleri Trakya bölgesinde beş farklı lokasyondan toplandı. DNA izolasyonu yapılan bitkiler beş farklı ISSR primeri ile taranarak elde edilen ham veriler Popgen 3.2. versiyon ile istatistiksel olarak değerlendirildi. Bu değerlendirmede alel sayısı, etkili alel sayısı, genetik çeşitlilik değeri, bütün popülasyonlarda ve her bir popülasyon içinde genetik çeşitlilik değerleri, popülasyonlar arasında genetik farklılaşma ve genetik uzaklık değerleri hesaplandı. Bu verilere göre de incelenen türler arasındaki akrabalık ilişkilerini gösteren soyağacı (dendrogram) oluşturuldu. Bulgular: Beş popülasyonda toplam 75 örnek beş ISSR primeri ile analiz edildi. Beş ISSR primeri toplam 38 lokus üretti. Lokus düzeyindeki genetik çeşitlilik verilerine göre 38 lokusdan 37 lokus polimorfik ve polimorfizm oranı da %97,37 olarak belirlendi. Genetik analiz sonuçlarına göre toplam genetik çeşitlilik (HT) ve popülasyon içi genetik çeşitlilik (HS) değerleri sırası ile 0,12 ve 0,11 olarak tespit edildi. Popülasyonlar arası genetik farklılaşma (GST) ve gen akışı (NM) değerleri 0,12 ve 3,68 olarak hesaplandı. Lokus başına ortalama alel sayısı (na), etkili alel sayısı (nae) ve genetik çeşitlilik (He) değerleri sırasıyla 1,97, 1,19 ve 0,12 olarak tespit edildi. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada kullanılan ISSR primerleri oldukça yüksek polimorfizm gösterdi. Sinapis arvensis L. çapraz tozlaşmaya uyum sağlamış çiçek yapısına sahip olmasına karşın genetik çeşitlilik verileri bunu tam olarak yansıtmıyor gibi görünmektedir. Bunun nedeni toplanan örneklerin birbirine yakın lokasyonlardan olması ve gen akışının yüksek olmasından kaynaklı olabilir. Primer sayısı ve taranan lokus sayısı da genetik çeşitliliği etkileyen diğer nedenlerden biri olabilir. Bu çalışmada kullanılan ISSR primerleri polimorfik olmalarına karşın Sinapis arvensis L. türü için yüksek düzeyde polimorfizm göstermemiş de olabilir. Bu çalışma Trakya bölgesinde yetişen Sinapis arvensis L. bitkisinin doğal popülasyonlarında yapılan ilk moleküler karakterizasyon çalışmasıdır. Doğal popülasyonların popülasyon genetik yapılarının, genetik çeşitlilik düzeylerinin ve kalite ile ilgili özelliklerinin belirlenmesi onların gen kaynakları olarak doğru şekilde kullanılmaları ve değerlendirilmelerini sağlayacaktır. Yok olma tehlikesi altında olan türler için koruma stratejilerinin belirlenmesi ve programların hazırlanması açısından da önemlidir. Bu nedenle elde edilen sonuçlar Sinapis arvensis L. bitkisi ile ilgili literatüre önemli katkıda bulunacaktır. Geleceğe dönük olarak da bu çalışma doktora tez projesinin bir parçası olup, daha kapsamlı örnek sayısı ile devam ettirilecektir. Anahtar Kelimeler: Sinapis arvensis L., ISSR, genetik çeşitlilik, genetik karakterizasyon, genetik farklılaşma 154 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU 155 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P080 Gelincik (Papaver rhoeas) Bitkisinin DNA Koruyucu Aktivitesinin Belirlenmesi Feride Almalı1, Mehmet Özaslan1, İbrahim Halil Kılıç1, Neşe Erdoğan1 Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, GAZİANTEP Sorumlu Yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Gelincik (Papaver rhoeas), gelincikgiller (Papaveraceae) familyasından Dünya'da çok geniş bir yayılma alanına sahip bir yıllık bir bitki türü. 25-60 cm arasında değişen yüksekliklere ulaşabilir. Yaprakları mavimsi yeşildir. Dip yapraklar uzun saplı, gövde yaprakları sapsız ve gövdeye bitişiktir. Çiçeklerin genel rengi koyu kırmızıdır. Ancak beyaza kadar giden sarı, turuncu gibi değişik renkleri vardır. Bu çalışmada gelincik (papaver rhoeas) bitkisinin dna koruyucu aktivitesinin incelenmesi amaçlandı. Gereçler Ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan Papaver rhoeas bitkisi Mersin Çiftlikköy bölgesinden toplandı. Toprak üstü kısmı gölgede kurutulup, çiçek ve gövde kısmı ayrı ayrı öğütülerek toz haline getirildi. Tartım işlemi yapıldıktan sonra soxhlet cihazıyla çiçek ve gövdenin sırasıyla diklorametan, metanol, hekzan ve su ekstraktı çıkarıldı. Daha sonra evaparasyon ile diklorametan, metanol, hekzan ve su uzaklaştırıldı. Özütlerin %5.0’lık stok derişimleri hazırlanarak özütlerin tamamen çözünmesi sağlandı. Daha sonra çiçek ve gövde özütlerinde 1/10, 1/5, 1/2, 5 ve 1/1,25 oranında seyreltmeler yapıldı. DNA koruyucu aktivite pBR322 plasmid DNA’sının ultraviyole ışınları ve hidrojen peroksit varlığında korunabilmesi esasına dayalı olarak gerçekleştirildi. Bulgular: DNA koruyucu aktivitenin belirlenmesi farklı konsantrasyonlarda hazırlanan özütün içerisindeki pBR322 plasmid DNA’sının hidrojen peroksit ve ultraviyole ışınlara maruz bırakılmasıyla ekstraktın koruyucu aktivitesinin olduğu gözlemlenmiştir. Sonuç Ve Tartışma: Farklı konsantrasyonlarda hazırlanan özütün pBR322 plasmid DNA’sı ile muamelesi sonucunda hidrojen peroksit ve ultraviyole ışınlarından DNA’nın korunabilmesi 0,02 mg/µl konsantrasyonda gerçekleştiği gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Papaver rhoeas, pBR322 plasmid DNA. 156 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P081 Zeytin Taslak Genom Dizisinden Tahmini Ökaryotik Translasyon Başlatma Faktörü Geninin Moleküler Karakterizasyonu Sümeyye Altunok, Ekrem Dündar1, Turgay Ünver2 Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR 2 Çankırı Karatekin Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Zeytin genomunun bütün genlerinin ve işlevlerinin bilinmesine yönelik bir çalışmanın kolu olan bu çalışmada aldolaz geninin nükleotid dizisi, bu dizinin kodladığı aminoasitler (mRNA) ve cDNA’sının bulunmasıyla genin işlevinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereçler-Yöntem: Bu çalışmada taslak zeytin genom dizisinden tahmini ökaryotik translasyon başlatma faktörü genini tespit etmek amacıyla biyoinformatik yöntemlerden nükleotid ve protein blast (NCBI), BioEdit, FinchTV, primer tasarlama programı ‘Primer3’ ve CLC Genomics Workbench kullanmıştır. Dokusal ve zamansal ekspresyon seviyeleri çeşitli zeytin dokularında Real-Time PCR ile ölçülmüştür. Enzim aktivite çalışmaları için Western Blot ve SDS-PAGE analizleri gerçekleştirilecektir. Bulgular: Dizinin Blast analizleri sonucunda çeşitli canlılarda bulunmuş olan ökaryotik translasyon başlatma faktörü gen dizilerinden yararlanılarak oluşturulan tahmini cDNA dizisi tekrar blast yapılmıştır. BioEdit programı kullanarak dizinin kodlamış olduğu aminoasitler bulunmuş ve protein-Blast yöntemi uygulanmıştır. Tahmini bu diziye Primer3 programıyla forward ve reverse primelerler tasarlanmıştır. Tasarlanan primerlerle yapılan PCR’lar sonucunda tahmini dizinin sağlamlaştırılması dizilemelerle ve biyoinformatik analizlerle devam etmektedir. Genin zeytin çeşitleri arasındaki polimorfizm ve real-time analizleri devam etmektedir. İşlem basamakları klonlama ve ekspresyon aşamaları şeklinde ilerleyecektir. Sonuç ve Tartışma: Araştırmanın başında olunması nedeniyle ökaryotik translasyon başlatma faktörü geninin nükleotid dizisinin tam tespitiyle birlikte işlevi belirlenememiştir. Moleküler analiz çalışmaları devam etmektedir. Anahtar kelimeler: Olea europaea L., Biyoinformatik analizler, Real-Time PCR, Western Blot, Ökaryotik translasyon başlatma faktörü Teşekkür: Bu çalışma 112O502 nolu proje ile TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir. 157 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P082 Zeytin Tahmini Gliserofosfodiester Fosfodiesteraz Geninin Moleküler Karakterizasyonu Eda Baki1, Ekrem Dündar1, Turgay Ünver2 Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji Bölümü, BALIKESİR 2 Çankırı Karatekin Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇANKIRI Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışma zeytinde (Olea europaea L.) gliserofosfodiester fosfodiesteraz (GPDP) geninin moleküler düzeyde karakterize edilmesini kapsamaktadır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada daha önceden çalışma grubumuz bünyesinde oluşturulan zeytin genom kütüphanesinden aldığımız yaklaşık 20000 nükleotidden oluşan genomik DNA parçasını NCBI (Blast) sitesinde biyoinformatik analizler sonucu hangi canlı ya da canlılara benzerliği tespit edildi. Daha sonra elimizde bulunan genomik DNA parçasından tahmini cDNA elde edildi ve bunun için (cDNA dizisinden) PRIMER3 programından uygun primerler tasarlandı. Bu primerler kullanılarak PCR yapıldı. Ardından 19 farklı zeytin çeşidinde tasarlanan primerlerle PCR yapıldı ve polimorfizm olup olmadığı tespit edildi. Anlık gösterimli (real-time) PCR için özel primerler tasarlanıp zeytinin çeşitli kısımlarından alınan cDNA örnekleri ile anlık gösterimli PCR yapıldı ve “var yılı” / “yok yılı”, aylarına göre genin mRNA sentez seviyesine (ekspresyonuna) bakıldı. Moleküler karakterizasyon çalışmaları klonlama, ligasyon, Western Blot ve SDS Page metodları ile devam etmektedir. Bulgular: Genin cDNA’sının 2250 bp uzunluğunda olduğu, 750 aminoasit içerdiği ve 7 ekzon 6 introna sahip olduğu tespit edildi. Sonuç ve Tartışma: Gerekli çalışmalar tam olarak tamamlanmadığından GPDP geninin zeytindeki karakterizasyonu şimdilik kesinleşmemiştir. Kongre tarihine kadar bu aşamaların da tamamlanması planlanmaktadır. Anahtar kelimeler: Zeytin, Olea europaea, gliserofosfodiester fosfodiesteraz, GPDP. Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 1120502 nolu proje ve Balıkesir Üniversitesi tarafından 2015147 nolu proje ile desteklenmektedir. 158 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P084 Doğal ve Mikroçoğaltımla Üretilen Stachys annua Türüne Ait Bitkiciklerin Antioksidan Fenolik İçerikleri Tuba Bekircan1, Mustafa Cüce1, Abdul Hafeez Lagharı2, Münevver Sökmen2,Atalay Sökmen1 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Merkez, TRABZON Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Merkez, TRABZON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Bu çalışma Lamiaceae familyası üyelerinden Stachys annua türünün doku kültürleri ortamlarında büyümesi ve elde edilen fideciklerin sekonder metabolit içeriklerinin belirlenmesi üzerine tasarlandı. Gereçler ve Yöntemler: Tohumlar 30 dk boyunca % 36,5’lik H2O2 solusyonunda yüzey sterilizasyonuna tabi tutuldu. Tohumların çimlendirilmesi için MS (Murashige ve Skoog, 1962) ve Gamborg’s B-5 (B5) (Gamborg et al., 1968) olmak üzere 2 farklı besi ortamı herhangi bir bitki büyüme düzenleyicisinin uygulanmadığı kontrol ortamı, 1.0 mg/L 6-benzyladenine (6-BA) ile desteklenmiş yarı güçte ve tam güçte olmak üzere 3 farklı şekilde kullanıldı. Sürgün çoğaltması çalışmaları için lateral tomurcuklar içerisinde ayrı ayrı 2.0 mg/L kinetin, 6-BA, TDZ ve 2iP bulunan (0.1 mg/L indol-3-bütirik asit ile kombine edilmiş) MS besi ortamlarında kültüre alındı. 4 hafta sonunda sürgün çoğaltımı eksplant başına sürgün sayısı, sürgün boyu, nod sayısı, yaş ağırlık ve kuru ağırlık parametreleri açısından değerlendirildi. Toplam fenolik içeriği Singleton ve Rossi 1965 yılında yaptığı prosedüre göre yapıldı. Standart olarak gallik asit kullanıldı ve ekstraktların toplam fenol içerikleri kuru bitki numunelerinden GAEq mg/100g formülüne göre hesaplandı. Ekstraktların DPPH serbest radikal temizle aktiviteleri daha önce Kartal vd. 2007 yılında yaptığı metoda göre belirlendi. Bulgular: Çimlendirme işlemleri sonunda tüm parametreler açısından en iyi sonuç tam güçlü MS ortamından elde edildi. Sürgün çoğaltma işlemleri sonunda ise 6-BA içeren ortamın sürgün sayısı, nod sayısı, yaş ve kuru ağırlık değerleri açısından diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlendi. Sürgün boyu açısından ise 2iP içeren ortamların diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlendi. Yapılan fenolik bileşik analizleri sonucunda ise belirlenen fenolik bileşik içerikleri uygulamaya tabi tutulan ortamlarda farklılık gösterdi. Toplam fenol içeriği açısından bakıldığında kinetin içeren ortamlar en düşük değerleri verirken en fazla fenol miktarını kontrol ortamlarının verdiği gözlemlendi. Sonuç ve Tartışma: En yüksek çimlenme oranı % 48.89 ± 1.92 ile MS’in kontrol ortamlarından elde edildi. En yüksek sürgün boyu 36.65 ± 1.58 mm boy uzunluğu ile 2iP içeren ortamdan elde edildi. En yüksek kardeşlenme sayısı, nod sayısı, yaş ve kuru ağırlık değerleri sırası ile 4.5 ± 0.54 kat, 4,56 ± 0,5 adet, 0.29 ± 0.024 g ve 0.029 ± 0.0027 g ile 6-BA içeren ortamdan elde edildi. En düşük kardeşlenme sayısı, yaş ve kuru ağırlık değerleri ise sırası ile 1,5 ± 0,37 kat, 0,098 ± 0,017 ve 0,005 ± 0,0004 g ile kontrol içeren ortamdan elde edildi. Fenolik bileşikler açısından bakıldığında en yüksek gallik asit, kafeik asit, kuersetin içeriği sırası ile 17.78 mg/100 g 34.51 mg/100 g ve 14.15 mg/100 g ile kontrol ortamından, en yüksek kateşin içeriği 12.22 mg/100 g ve ile 2iP ortamından, en yüksek klorogenik asit içeriği 18.08 mg/100 g ile doğal örneklerden, en yüksek ferulik asit içeriği 3.71 mg/100 g ile kinetin içeren ortamlardan elde edildi Anahtar Kelimeler: Antioksidan, fenolik bileşik, mikroçoğaltım, Satchys annua, gallik asit, kafeik asit 159 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P085 Doku Kültürü Ortamlarının Calamintha sylvatica subsp. sylvatica Türünün Büyümesi ve Rozmarinik Asit İçeriği Üzerine Etkisi Mustafa Cüce1, Tuba Bekircan1, Abdul Hafeez Lagharı2, Münevver Sökmen2, Atalay Sökmen1 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Merkez, TRABZON Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Merkez, TRABZON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Bu çalışma Lamiaceae familyası üyelerinden Calamintha sylvatica türünün doku kültürleri ortamlarında büyümesi ve elde edilen fideciklerin sekonder metabolit içeriklerinin belirlenmesi üzerine tasarlandı. Gereçler ve Yöntemler: Tohumlar 30 dk boyunca % 36,5’lik H2O2 solüsyonunda yüzey sterilizasyonuna tabi tutuldu.Tohumların çimlendirilmesi için MS (Murashige ve Skoog, 1962) ve Gamborg’s B-5 (B5) (Gamborg et al., 1968) olmak üzere 2 farklı besi ortamı herhangi bir bitki büyüme düzenleyicisinin uygulanmadığı kontrol ortamı, 1.0 mg/L 6-benzyladenine (6-BA) ile desteklenmiş yarı güçte ve tam güçte olmak üzere 3 farklı şekilde kullanıldı. Sürgün çoğaltması çalışmaları için lateral tomurcuklar içerisinde ayrı ayrı 2.0 mg/L kinetin, 6-BA, TDZ ve 2iP bulunan (0.1 mg/L indol-3-bütirik asit ile kombine edilmiş) MS besi ortamlarında kültüre alındı. 4 hafta sonunda sürgün çoğaltımı eksplant başına sürgün sayısı, sürgün boyu, nod sayısı, yaş ağırlık ve kuru ağırlık parametreleri açısından değerlendirildi. Elde edilen her bir örnekten 200 mg tartıldı ve 10 dakika boyunda önce 10 mL hekzan da daha sonra ise 10 mL diklorometan çözücülerinde ekstre edildi (Kim vd 2006 ve Ma vd. 2009) ve daha sonra da 30 dakika boyunca metanol çözücüsünde ekstraksiyon işlemine tabii tutuldu. HPLC işleminde A çüzücüsü (%2 asetik asit) ve B çözücüsü (70:30 asetonitril:su) su karışımlarından oluşan mobil faz kullanıldı. Enjeksiyon kapasitesi 20 μL kolon sıcaklığı 30 °C de tutuldu. Akış hızı dakika başına 1 mL olarak tutuldu. Bulgular: Çimlendirme işlemleri sonunda tüm parametreler açısından en iyi sonuç tam güçlü MS ortamından elde edildi. Sürgün çoğaltma işlemleri sonunda ise 6-BA içeren ortamın sürgün sayısı, yaş ve kuru ağırlık değerleri açısından diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlendi. Sürgün boyu ve nod sayısı açısından ise kinetin içeren ortamların diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlendi. Yapılan fenolik bileşik analizleri sonucunda ise 2iP içeren ortamın rosmarinik asit içeriği bakımından diğer ortamlardan daha yüksek değerler verdiği gözlemlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: En yüksek çimlenme oranı %94.44 ± 1.93 ile 6-BA içeren tam ve yarı güçlü MS ortamlarından elde edildi. En yüksek sürgün boyu ve nod sayısı artışı 38,97 ± 2,85 mm boy uzunluğu ve 4,37 ± 0,43 adet ile Kinetin içeren ortamdan elde edildi. En yüksek kardeşlenme sayısı, yaş ve kuru ağırlık değerleri sırası ile 4,42 ± 0,35 kat 0,283 ±0,028 g ve 0,024 ± 0,004 g ile 6-BA içeren ortamdan elde edildi. Fenolik bileşikler açısından bakıldığında en yüksek rozmarinik asit içeriği 81.44 mg/100 g ile 2iP içeren ortamdan, en düşük rozmarinik asit içeriği 7.59 mg/100 g ile 6-BA içeren ortamdan elde edildi. Bu sonuçlar doku kültürlerinde yetiştirilen C. sylvatica bitkisinin doğal ortamda yetişen bitkilere göre tıbbi değer taşıyan rozmarinik asit içeriği bakımından daha verimli olduğunu gösterdi. Anahtar Kelimeler: Fenolik bileşik, mikroçoğaltım, Calamintha sylvatica, rozmarinik asit 160 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P086 Phytolacca americana L. Meyvelerinde Biyolojik Aktivite, Fenolik Profil, ve Kumaş Boyama Potansiyelinin Araştırılması Tülin Aşkun, Gülendam Tümen, Pınar Çelikboyu Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Çağış Kampüsü, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Phytolacca americana L, (Phytolaccaceae), yarı sukkulent, çok yıllık bir bitki olup kuzey Amerika’nın doğusunda yaygın olarak görülmektedir. “Şerbetçi boyası” olarak bilinen bu bitki parlak koyu mor renkte salkım halinde meyvelere sahiptir. Halk arasında emetik, kaşıntı giderici, anti-romatoid ve antikanser olarak kullanılmaktadır. Gereçler ve Yöntemler: P. americana bitkisinin kurutulan toprak üstü kısımlarından etanol ekstresi hazırlanarak bakteri ve funguslar üzerindeki etkileri test edildi. Antibakteriyel, antifungal ve antitüberküloz aktivite testleri standart metotlar (National Committee for Clinical Laboratory Standards M7-A5, M26-A, M38-A2 and M24-T) kullanılarak yapıldı. Bitkinin fenolik profili yüksek basınç sıvı kromatografisi (YBSK) kullanılarak araştırıldı. Fenolik maddelerinin YBSK ile belirlenmesinde 33 standart kullanıldı ve herbir standart maddenin grafiği ve alıkonma zamanları belirlendi. Bulgular: Antibakteriyel aktivitenin araştırılmasında 9 bakteri, antifungal aktivitenin araştırılmasında 4 filamentli fungus ve bir maya suşu, antitüberküloz aktivite testlerinde M. tuberculosis hassas (H37Ra) ve dirençli (H37 Rv) suşları ile iki hasta suşu kullanıldı. Bakterilerden Proteus vulgaris ve Pseudomona aeruginosa’ ya, funguslardan Candida albicans ve Aspergillus ochraceus’ a karşı MİK ve MBK/MFK belirlendi. Yapılan testler sonucunda, P. americana etanol ekstresinin M. tuberculosis H37 Ra (MİK 12,5 mg/mL MBK 12.5 mg/mL) ve H37Rv (MİK 12,5 mg/mL MBK 25 mg/mL)’ ya karşı antitüberküloz aktivite gösterdiği ancak, hasta suşlarının dirençli olduğu saptandı. P. americana etanol ekstresi fenolik profilinin incelenmesi sonucunda dokuz fenolik madde belirlendi. Sonuç ve Tartışma: P. americana, inatçı enfeksiyonlara neden olan iki gram negatif bakteri P. vulgaris ve P. aeruginosa’ ya karşı etkili oldu ayrıca, bir maya olan C. albicans ve başlıca okratoksin üreticisi olan Aspergillus ochraceus’a karşı da etkili bulundu. Ancak, antitüberküloz etkisi sadece standart suşlarla sınırlı görüldü. Hasta suşlarında etki saptanmadı. Ayrıca etanol ekstreleri ile şap, bakırsülfat, [demirsülfat + tartarik asitle] mordanlama yapıldı. Gri tonları elde edildi. Boyanmış kumaş örneklerinde antibakteriyal aktivite saptanmadı. P. americana etanol ekstreleri ile ilgili olarak bileşenlerinin saflaştırılması, antikanser, sitotoksik aktivite ve hayvan deneyleri gibi daha ileri çalışmalar yapılması durumunda bu bileşenlerin P. vulgaris, P. aeruginosa, C. albicans ve Aspergillus ochraceus’ a karşı spesifik kullanımları ve boyar madde olarak kullanımları söz konusu olabilir. Anahtar kelimeler: Phytolacca americana, antibakteriyel, antifungal, antitüberküloz, fenolik, boyarmadde. Teşekkür: Bu çalışma Bilim Teknoloji ve Sanayi Bakanlığının SAN-TEZ destek programı tarafından (proje no: 079STZ2011-1) ile desteklenmiştir. 161 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P087 Pistacia terebinthus Bitki Ekstresinin ve Boyanmış Kumaş Örneklerinin Antibakteriyal Özelliklerinin Belirlenmesi Gülendam Tümen, Tülin Aşkun, Pınar Çelikboyun Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Çağış Kampüsü, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: İnsanların bin yıldır doğal maddeler kullanarak hastalıklarla mücadele etmesine rağmen antimikrobiyal maddeler sadece 20. yüzyılda üretilmeye başlanmış ve tekstil materyallerine eklenmeye başlanmıştır. Antimikrobiyal ürünler çeşitli endüstri alanlarında çok uzun yıllardan beri kullanılmaktadır. Doğal boyarmaddeler hayvansal ve bitkisel olmak üzere ikiye ayrılır. Bitkilerdeki aktif boyarmaddenin azlığı, yetiştiği bölgelere göre değişiklik göstermesi, boyama tekniğinin zahmetli ve zaman alıcı olması, elde edilen renklerin sınırlı olması, sadece doğal lifleri boyayabilmeleri gibi olumsuz yönleri bitkisel boyalara olan talebi azaltmış ve kimyasal boyalarla rekabet edemeyecek duruma gelmişlerdir. Menengiç (P.terebinthus, Anacardiaceae) boyamada açık sarıdan koyu kahve ve yeşil tonlarına doğru renk verir, boyama işlemi bitkinin kurutularak öğütülmüş yaprakları ile boyama yöntemiyle yapılır, boyarmaddesi quercetindir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, ekstrelerin antibakteriyal aktivitelerinin belirlenmesi için kullanılan disk difüzyon ve mikroplaka yönteminde 8 bakteri kullanılmıştır. Firma tarafından boyanan kumaş örneklerinin aktivitesinin belirlenmesi için ise AATC 147 standardına göre (paralel çizgi yöntemi) belirtilen 2 bakteri (Staphylococcus aureus ve Klebsiella penumoniae) kullanıldı. Ekstraktlar spray dryer cihazı ile belli koşullarda kurutularak, evaporatör cihazı ile uçurularak ve/veya bitkiler su ile kaynatma usulüne göre rengi alınarak kumaş boyaları yapıldı. Boyamalarda 30/1 ribana % 100 pamuklu kumaş kullanıldı. Mordanlamada demir sülfat & tartarik asit, KAl(SO4)2.12H2O, bakır sülfat gibi farklı mordan maddeleri kullanıldı. Bulgular: Menengiç için bakterisidal aktivite K. pneumonia ve P. aeruginosa üzerinde (MBK 12.5 mg/mL) ve MRSA’ da (MBK 3.1 mg/mL) gözlendi. Boyama işleminde farklı renk tonları oluşturuldu. Mordanlamada en başarılı sonuçlar demir sülfat ve tartarik asit ile elde edildi. Boyanmış kumaş örneklerinde; menengiçle yapılan mordansız boyamalarda antibakteriyal aktivite belirlendi. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda; bu bitkiden doğal boya maddeleri elde edilerek, antimikrobiyal aktiviteleri belirlendi. Bitkisel boyanan antimikrobiyal aktiviteli kumaşlar için araştırma çalışmaları devam etmektedir. Anahtar kelimeler: Antibakteriyal aktivite, tekstil, doğal boyalar, menengiç. Teşekkür: Çalışmamız Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı SAN-TEZ AR-GE destek programı (SANTEZ proje no: 0799.STZ.2011-1) ile desteklenmektedir. 162 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P088 Rhamnus petiolaris Boiss. Bitki Ekstresinin ve Boyanmış Kumaş Örneklerinin Antibakteriyal Özelliklerinin Belirlenmesi Tülin Aşkun, Gülendam Tümen, Pınar Çelikboyun Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, Çağış kampüsü, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Doğal boyarmaddelerin tekstil sektöründe kullanımı tüm dünyada artan ekolojik ve çevre bilinci nedeniyle oldukça geniş yer tutmaktadır. Doğal renklendiriciler bitkisel ve hayvansal kaynaklı olmak üzere elde edilen maddeler olup, değişik materyallerin renklendirilmesinde kullanılmaktadır. Boyarmaddeler hayvanların kanında ve kabuğunda bitkilerin çiçek, meyve, yaprak, gövde ve kök gibi kısımlarında bulunur. Yapraklar, meyve ve kabuklar ülkemizde çok kullanılan boya maddeleridir. Cehri (R.petiolaris, Rhamnaceae)boyamada yeşil meyvelerinden açıksarıdan koyu kahveye kadar tonlar verir. Boyarmaddeleri rhamnetin, emodin, kersetin, thamnozin ve kemferoldür. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, ekstrelerin antibakteriyal aktivitelerinin belirlenmesi için kullanılan disk difüzyon ve mikroplaka yönteminde 8 bakteri kullanılmıştır. Firma tarafından boyanan kumaş örneklerinin aktivitesinin belirlenmesi için ise AATC 147 standardına göre (paralel çizgi yöntemi) belirtilen 2 bakteri (Staphylococcus aureus ve Klebsiella penumoniae) kullanıldı. Ekstraktlar spray dryer cihazı ile belli koşullarda kurutularak, evaporatör cihazı ile uçurularak ve/veya bitkiler su ile kaynatma usulüne göre rengi alınarak kumaş boyaları yapıldı. Boyamalarda 30/1 ribana % 100 pamuklu kumaş kullanıldı. Mordanlamada demir sülfat & tartarik asit, KAl(SO4)2.12H2O, bakır sülfat gibi farklı mordan maddeleri kullanıldı. Bulgular: Cehri için bakterisidal aktivite K. pneumonia ve P. aeruginosa üzerinde (MBK 12.5 mg/mL) ve MRSA’ da (MBK 3.1 mg/mL) gözlendi. Boyama işleminde farklı renk tonları oluşturuldu. Mordanlamada en başarılı sonuçlar demir sülfat ve tartarik asit ile elde edildi. Boyanmış kumaş örneklerinde; cehri için antibakteriyal aktivite saptanmadı. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda; bu bitkiden doğal boya maddeleri elde edilerek, antimikrobiyal aktiviteleri belirlendi. Bitkisel boyanan antimikrobiyal aktiviteli kumaşlar için araştırma çalışmaları devam etmektedir. Anahtar kelimeler: Antibakteriyal aktivite, tekstil, doğal boyalar, cehri. Teşekkür: Çalışmamız Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı SAN-TEZ AR-GE destek programı (SANTEZ proje no: 0799.STZ.2011-1) ile desteklenmektedir. 163 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P089 Bitki Doku Kültürü Araştırma Laboratuvarı Kuruluşu, Maliyeti ve Model Bir Süs Bitkisinin Mikroçoğaltımı Sergun Dayan1, Adnan Çolak2, Ayhan Aytaç3 Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, EDİRNE Trakya Üniversitesi Havsa MYO, Peyzaj ve Süs Bitkileri Programı, Havsa, EDİRNE 3 Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat ABD, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bu projenin amacı, süs bitkileri üretimindeki biyoteknolojik gelişmelere paralel olarak Havsa Meslek Yüksekokulu Peyzaj ve Süs Bitkileri programında bir bitki doku kültürü laboratuvarı kurulmasıdır. Kurulan bu doku kültürü laboratuvarının işlerliğinin test edilmesi amacı ile Yucca filamentosa bitkisinin mikroçoğaltım prosedürünün araştırılması hedef alınmış ve asgari düzeyde bir doku kültürü araştırma laboratuvarı kurulumunun ekonomik analizi hedeflenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Laboratuvarın yapısal elemanları, ekipmanları ve sarf malzemeleri 2011 Nisan ayında satın alınmış, fiyatlar döviz ve TL olarak hesaplanmıştır. Ayrıca Merkez Bankası verilerine göre döviz kuru ve enflasyon farkı bazında 2015 Mart ayına göre güncel maliyet hesaplanmıştır. Bitki materyali olarak Yucca filamentosa’nın sağlıklı tohumları Edirne park-bahçelerinden toplanmış sırasıyla musluk suyu altında 1 sa, %10’luk çamaşır suyunda 10 dk, %70’lik etanolde 60 sn yıkanarak steril distile su ile durulanmıştır. Çimlenme in vivo ve in vitro ortamlarda yapılmıştır. İn vitro çimlendirme için %3 sükroz ve %0,7 agar içeren MS ortamı kullanılmıştır. Devamında Steril fidelerin gövde kısımları BA’nın faklı konsantrasyonlarını içeren yukarıdaki ortama aktarılmıştır. Oluşan sürgünler köklendirme için %3 sükroz, % 0,7 agar ve 0-0,5 mg/l NAA içeren ½ MS ortamına transfer edilmiştir. Bir ay sonra köklenme yüzdeleri tespit edilmiş ve köklenen bitkiler dış ortama alıştırılmıştır. Bulgular: Laboratuvar kurulumu için 2011 yılı maliyeti 29 999 TL iken 2015 yılı güncel maliyet 40 968 TL olarak bulunmuştur. Teorik açıdan model bitkimizde tek seferde üç ay içinde 22500 civarında sürgün elde etmek mümkün bulunmuştur. İn vivo ortamda 3 ay süresince çimlenme meydana gelmemiştir. İn vitro da kullanılan tohumların %7’si çimlenmiş ve sağlıklı fideler oluşturmuştur. Hormonsuz MS ortamındaki eksplantlar ölmüştür. En iyi rejenerasyon oranı (%43) ve eksplant başına en iyi sürgün sayısı (2,1) 2 mg/l BA içeren MS ortamında elde edilmiştir. Hormonsuz ortamdaki rejenerantlarda %78, 0,5 mg/l NAA içeren ortamdakilerde %91 oranında köklenme gözlenmiş ve tüm bitkiler dış ortama başarı ile aktarılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Söz konusu çalışma kapsamında, yıllık bitkisel üretim kapasitesi yaklaşık 67500 bitki olan bir doku kültürü laboratuvarı kurulmuştur. Kurulan laboratuvar asgari ölçülerde bitkisel üretim ve öğrencilerin eğitimi için yeterli olmakla beraber, bilimsel araştırma derinliği açısından hala eksiklere sahiptir. Araştırma materyali olarak kullanılan Yucca filamentosa bitkisinin tohumlarında çimlenme problemi olduğu tespit edilmiş olmasının yanında steril fidelerinden elde edilen gövde eksplantlarından meydana gelen rejenerasyon oranının ve eksplant başına rejenere olan bitkicik sayısının yeterli olduğu düşünülmektedir. Yucca filamentosa’nın klasik üretim yöntemleri ile çoğaltımının yavaş olması ve kısa zamanda elde edilen yeni bitkilerin sayısının azlığı dikkate alındığında, bu çalışmada önerilen in vitro yöntemin verimli üretim için daha avantajlı olduğu düşünülmektedir. Teşekkür: Yazarlar bu araştırmayı TÜBAP 2010-148 numaralı proje olarak destekleyen “Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi” ne teşekkür ederler. Anahtar Kelimeler: Yucca filamentosa, Mikroçoğaltım, in vitro, Çimlenme. 164 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P090 Gelecekte Buğday Üretiminde Klasik Bitki Islahı ve Biyoteknolojinin Rolü Fatih Demirel1, Serap Demirel2, Bünyamin Yıldırım1, Ahmet Metin Kumlay1 Iğdır Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, IĞDIR Iğdır Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, IĞDIR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Triticum ve Aegilops olarak adlandırılan buğday Gramineae familyasına mensuptur. Günümüzde buğday insan beslenmesi için gerekli olan başta kalori ve azda olsa proteinin bir kısmını karşılamakla birlikte dünya nüfusunun % 35’inin temel gıda maddesini oluşturmaktadır. Gün geçtikçe artan hızlı bir dünya nüfusu artışı beraberinde açlık sorununu da gündeme getirmektedir. Gelecek 20 yıl içerisinde buğday üretimi talebinde yüksek artışın olması ve buğday tüketiminin yaklaşık %70 ‘nin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde olması beklenmektedir. Son yıllarda ortalama buğday üretimi 590 ve 600 milyon metrik tondur. 2020 yılına kadar bu miktarın toplamda 840 metrik tona ulaşacağı tahmin edilmekte ve bu üretimin %66 ‘sının gelişmiş ülkeler tarafından sağlanacaktır. Mevcut ortalama dünya buğday üretimi hektar başına 2.5 milyon tondur ve 2020 yılına kadar 4.2 milyon tona ulaşması beklenmektedir. Eğer buğday üretiminde böylesine bir atış sağlanırsa dünya çapında buğday tüketimindeki talepler karşılanacaktır. Buğday üretimindeki artışın sağlanması için ise sağlam bir bilime ve güçlü bir teknolojiye sahip olunması gerekmektedir. Sonuç: Mendel genetiğinin keşfinden yana bitki ıslahı gelişmiş ve buğdayın ıslahında da klasik ıslah yönteminin rolü önemli olmuştur. Ayrıca son zamanlarda buğday ıslahında melez azmanlığı, poliploidi, biometri, kromosomal translokasyonlar ve birçok biyoteknolojiksel method bir arada kullanılmaktadır. Gelecekte ki biyoteknolojik gelişmelerin buğday ıslahını yönlenlendirmesi kaçınılmaz olacaktır ve belki de buğday ıslahında klasik ıslah yöntemi tek bir disiplin olmanın yerine 100 yıllardır geliştirilen bitki patolojisi, genetik, beslenme, toprak, su vb. methodlarla ilişkili disiplinler ile yeni ıslah yöntemleri geliştirilecektir. Anahtar kelimeler: buğday, biyoteknoloji, klasik bitki ıslahı 165 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P091 Stachys Cinsi Endemik Bitki Özütlerinin Antibakteriyel Aktivitelerinin Belirlenmesi Aynur Aybey1, Başak Gökçe2, Cengiz Sarıkürkcü2 Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Çağış Yerleşkesi, BALIKESİR Süleyman Demirel Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Temel Eczacılık Bilimleri, Doğu Yerleşkesi, ISPARTA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş : Stachys cinsi, Labiatae (Lamiaceae) familyasına dahildir. Ülkemizde tek veya çok yıllık olan toplam 90 türü (115 takson) vardır. Bu taksonların 54’ü endemiktir. Stachys cinsi ayrıca etnobotanik özellikleri açısından da çok önemli olup halk ilacı olarak da kullanılmaktadır. Bu çalışmada Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea’nın su, etilasetat ve metanol özütlerinin antibakteriyel aktivitelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Antibakteriyel etkiye sahip bitkiler, halen kullanılmakta olan antibiyotiklerden farklı mekanizmalar ile bakterileri inhibe edebildiğinden direnç geliştiren bakteri türlerini kontrol altına alabilme yeteneğine sahiptirler. Bu durumda bu bitkiler, tedavi edici etkilerinin yanısıra yeni antibakteriyel ilaçların geliştirilmesi için yapılan araştırmalarda model olarak da kullanılabilirler. Gereç ve Yöntemler: Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea’nın su, etilasetat ve metanol özütlerinin antibakteriyel aktivitelerinin belirlenmesi için Bacillus substilis ATCC 6633, Pseudomonas aeruginosa ATCC 35032, Shigella sonnei ATCC 25931, Salmonella typhimurium ATCC 14028 ve Yersinia enterolitica ATCC 9610 bakterileri kullanılmıştır. Bitki özütlerinin minimal inhibitör konsantrasyonları (MIC) mikrodilüsyon yöntemiyle belirlenmiş ve antibakteriyel aktivitelerinin belirlenmesi için de agar kuyu difüzyon yöntemi kullanılmıştır. Bulgular: Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea’nın su özütleri kullanılan bakterilere karşı antibakteriyel etki göstermemiştir. Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea etilasetat özütlerinin en yüksek antibakteriyel aktivitesi sırasıyla Yersinia enterolitica, ATCC 9610 (22 mm), Yersinia enterolitica ATCC 9610 (17 mm) ve Salmonella typhimurium ATCC 14028 (25 mm) bakterisinde tespit edilmiştir ve MIC değerleri 1,25 µg/ml olarak belirlenmiştir. Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea methanol özütlerinin en yüksek antibakteriyel aktivitesi ise sırasıyla , Shigella sonnei ATCC 25931 (27 mm), Shigella sonnei ATCC 25931 (19 mm) ve Salmonella typhimurium ATCC 14028 (33 mm) bakterisinde tespit edilmiştir ve MIC değerleri sırasıyla 1,25; 0,625 ve 2,5 µg/ml olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Stachys byzantina, Stachys cretica L. subsp. mersiaea (Boiss.) ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea’nın metanol özütleri etilasetat özütlerine göre zon çapları kıyaslandığında daha yüksek antibakteriyel aktivite göstermiştir. Bunun yanında en iyi antibakteriyel etkiye sahip bitki özütü Stachys byzantina olarak belirlenmiştir. Sonuçlar, bu bitki özütlerinin önemli antibakteriyel etkilerinin olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bu bitkiler tedavi edici özelliklerinin yanında, bakterilerin gelişen antibiyotik direncine karşı yeni antibakteriyel ilaçların geliştirilmesinde de kullanılabileceklerdir. Anahtar Kelimeler: Antibakteriyel, Stachys, MIC 166 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P092 Benzoik Asit ve Kumarinin Allium cepa Üzerindeki Sitotoksik Etkileri Burçak Tütünoğlu1, Salih Dikilitaş1, Özlem Aksoy1, Nadir Ali Rınd2 Kocaeli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Umuttepe Yerleşkesi, KOCAELİ 2 Sindh Üniversitesi, Biyoteknoloji ve Genetik Mühendisliği Enstitüsü, Jamshoro, PAKİSTAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Benzoik asit yerine kullanılan çeşitli bileşikleri de içeren doğal ve sentetik fenolik bileşiklerin antibakteriyel, antifungal ve antiviral aktiviteleri üzerine sayısız çalışmalar yapılmıştır. Bazı halojenlenmiş benzoik asitlerin bakteriler, siliatlar, su pireleri ve balıklar üzerinde toksik etkileri olduğu belirtilmiştir. Yılmaz ve ark. (2008a) benzoik asitin Allium sativum kök uçlarındaki mitotik indeksi azalttığını ve kromozomal anormallikleri önemli ölçüde arttırdığını belirtmiştir. Başka bir çalışmada, Yılmaz ve ark. (2009) benzoik asitin insan lenfositlerindeki kromozomal anormalliklerini, kardeş kromatid değişimini ve mikronükleus frekansını önemli ölçüde arttırdığını belirtmiştir. Sekonder organik bir bitki bileşeni olan kumarinin türevleri, antifungal, antikoagulant, antitümör, anti-HIV, anti-inflamatuvar, antibakteriyel gibi geniş spektrumlu biyolojik aktiviteye sahiptir. Kumarinin metil türevleri antimitotik aktiviteye sahiptir; kromozom kısalması, anafazda yapışkan uçlar ve mikronükleus oluşumuna neden olan telofaz kromozomlarının fragmantasyonu gibi etkilerle soğan kök hücrelerinde mitoz oranını % 50'ye kadar düşürür. Fakat kumarinin kendisi ve hidroksi türevleri kromozomal anormallikler üzerinde etkili değildir (Podbielkowska ve ark., 1994). Bu çalışmada, allelopatik bileşikler olan ve gıda katkı maddesi olarak da kullanılan benzoik asit ve kumarinin soğan (A. cepa var. cepa) bitkisi kök ucu hücrelerinde meydana getirdiği sitotoksik etkilerin araştırılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada A. cepa kullanılmıştır. Seçilen sağlıklı soğanlar ilk köklerin çimlenmesi için 24 saat distile suda bekletildi. Kök veren soğanlar, EC50 değerlerinin belirlenmesi amacıyla benzoik asit ve kumarinin farklı konsantrasyonlarıyla muamele edildi. Her bir konsantrasyon için üç tekrar yapılıp, 24, 48 ve 72 saat sonunda kök uzunluğu ölçümleri alındı ve EC50 ve 2xEC50 değerleri saptandı. Bu değerler ve kontrol grubu (dH2O) kullanılarak sitotoksik çalışmalar yapıldı. Kök uçları Carnoy solüsyonunda 24 saat +4 ºC'de fikse edildikten sonra incelenmek üzere %70'lik alkole alındı. Mitotik indeksi hesaplamak üzere aseto orcein boyama tekniği kullanıldı ve hücreler ışık mikroskobunda incelendi, kromozomal anormalliklerin 100X'lik objektifte fotoğrafları çekildi. Bulgular: Ölçülen kök uzunluklarının benzoik asit ve kumarin solüsyonlarında, artan konsantrasyonla birlikte azaldığı gözlenmiştir. Üç tekrar halinde hazırlanan preparatlar ışık mikroskobu altında incelendi ve 1000 adet kök ucu sayılarak mitotik anormallikler tespit edilip mitotik indeks hesaplandı. Sonuç ve Tartışma : Çalışma kapsamında benzoik asit ve kumarinin A. cepa üzerindeki sitotoksik etkileri incelendi. Antimitotik ajan olan kumarinin benzoik asite kıyasla daha toksik etki gösterdiği belirlendi. Bu çalışmanın sonuçlarının ileriki çalışmalara referans olacağı ve biyopestisit olarak da kullanılan bu kimyasalların sitotoksik etkilerinin yanı sıra genotoksik etkilerinin de incelenmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. 167 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P093 Phlomis Cinsi Endemik Bitki Özütlerinin Antibiyofilm Yeteneklerinin Araştırılması Aynur Aybey1, Başak Gökçe2, Cengiz Sarıkürkcü2, Mehmet Cemil Üren3 Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR Süleyman Demirel Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Temel Eczacılık Bilimleri Bölümü, ISPARTA 3 Süleyman Demirel Üniversitesi, Atabey Meslek Yüksek Okulu, Atabey, ISPARTA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Phlomis cinsi Lamiaceae familyasına ait olup, uzun ömürlü bitki türlerini içerir. Phlomis cinsi, çoğu üyesinin aromatik ve tıbbi karakteristik özellikler taşıdığı bir cinstir. Bu bitkinin bazı türlerinin antiinflamatuar, immunosupresif, antioksidan ve antimikrobiyal etkinlik gibi çeşitli aktiviteler gösterdiğine dair kanıtlar bulunmaktadır. Hücreler arası iletişim yoluyla bakteriler zor çevresel koşullarda yüzeyde gelişip ekzopolimerik yapı (EPS) içerisinde gömülü bir şekilde yaşamlarını sürdürme biçimi olan biyofilmler oluştururlar. Biyofilmler, antibiyotik tedavisine direnç gösteren inatçı enfeksiyonların da kaynağı olarak bilinmektedir. Bu yüzden zararlı biyofilmlerin engellenmesi ve giderilmesi için yeni antibiyofilm ajanlarının taranması gerekmektedir. Bu amaçla çalışma da P. pungens WILLD. var. pungens WILLD, P. nissolii L. ve P. armeniaca WILLD bitki özütlerinin bakteri patojenitesinde önemli bir davranış olan biyofilm üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: P. pungens WILLD. var. pungens WILLD, P. nissolii L. ve P. armeniaca WILLD bitkilerinin ekstraksiyon yöntemleriyle su, etilasetat ve methanol özütleri hazırlanmıştır. Bitki özütlerinin antibiyofilm aktivitelerinin belirlenmesi için Bacillus substilis ATCC 6633, Pseudomonas aeruginosa ATCC 35032, Shigella sonnei ATCC 25931, Salmonella typhimurium ATCC 14028 ve Yersinia enterolitica ATCC 9610 bakterileri kullanılmıştır. Özetle farklı konsantrasyonlarda bitki özütleri içeren ve içermeyen test bakterilerinin %1‘lik bir gecelik önkültürleri (OD 600 nm’de 0.4) LB sıvı besiyeri içeren 96 kuyulu plakalarda 37o C’de 16 saat inkubasyona bırakılmıştır ve bitki özütlerinin biyofilm inhibitör konsantrasyonları (BIC) mikrodilüsyon yöntemiyle belirlenmiştir. Olgun biyofimlere bitki özütlerinin antibiyofilm etkisinin belirlenmesi amacıyla mikroplate biyofilm metodu kullanılmıştır. Bulgular: P. pungens WILLD. var. pungens WILLD, P. nissolii L. ve P. armeniaca WILLD bitkilerinin su, etil asetat ve methanol özütlerinin kullanılan test bakterilerine karşı antibiyofilm etkisi gösterdiği tespit edilmiştir. P. armeniaca, P. nissolii ve P. punges su, etil asetat ve metanol özütlerinin sırasıyla B. Substilis ( 2.5, 2.5,2.5; 5, 5, 5; 10, 10, 10 µg/mL), P. aeruginosa (2.5, 1.25, 1.25; 5, 5, 5; 5, 2.5, 1.25 µg/mL), S. Sonnei (0.675, 0.675, 2.5; 5, 5, 1.25; 10, 5, 2.5 µg/mL), S. Typhimurium (2.5, 1.25, 2.5; 5, 1.25, 1.25; 2.5, 2.5, 2.5 µg/mL) ve Y. enterolitica (0.675, 0.675, 0.675; 2.5, 2.5, 1.25; 10, 10, 10 µg/mL) bakteri türlerine karşı BIC değerleri belirlenmiştir. Bitkilerin su, etil asetat ve methanol özütlerinin en iyi antibiyofilm etkisi Bacillus türüne karşı olmuştur. Sonuç ve Tartışma: Biyofilm kaynaklı enfeksiyonların büyük bir bölümünden patojen bakterilerin sorumlu olduğu bilinmektedir. Ciddi klinik sorunlara neden olan çoğul antibiyotik dirence sahip bakterilerin biyofilm üretimini önlenmesi açısından bitki özütlerinin kullanımı önemlidir. Elde edilen sonuçlara göre; biyofilm kaynaklı enfeksiyonların tedavisi için, Phlomis cinsi endemik bitki özütlerinin alternatif antibiyofilm ajanları olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: BIC, antibiyofilm, Phlomis. 168 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P094 Ağır Metal ve UV Stresine Maruz Kalmış Ayçiçeği Bitkisinde HSP 17.7 Geninin Anlatım Seviyelerinin Belirlenmesi İlker Büyük1, Demet Cansaran-Duman2, Mehmet Tanrıseven1, Sümer Aras1 1 Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Biyoteknoloji A.B.D, ANKARA 2 Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Ayçiçeği (Helianthus annuus) papatyagiller (Asteraceae) familyasına ait olup çekirdekleri ve yağı için yetiştirilen bir tarım bitkisidir. Bünyesinde değişik metalleri biriktirip bu metallere karşı tolerans oluşturabilen ayçiçeği yetiştiriciliğinde ağır metal kirliliği ve UV gibi abiyotik stres unsurları en önemli sınırlayıcı etmenler arasında gösterilmektedir. Cu+2 ve Zn+2 gibi düşük konsantrasyonlarda bitki gelişimi için yararlı fakat yüksek konsantrasyonlarda zarar oluşturma kapasitesi yüksek olan ağır metallere dayanıklı türlerin eldesi biyoteknolojik çalışmaların en önemli ilkelerindendir. Abiyotik stres koşullarından bir diğeri olan UV radyasyonu da gün geçtikçe önemi artan bir çevresel problem haline gelmiştir. Ozon tabakasının incelmesini takiben yeryüzüne daha fazla oranda gelen zararlı UV ışınları bitkilerin gelişimsel sürecini tehdit edici bir hal almakta ve genetik yapılarını doğrudan etkilemektedir. Bu bilgiler ışığında gerçekleştirilmiş olan çalışmada ayçiçeği bitkisinde ağır metal ve UV stresi gibi abiyotik stres unsurlarına karşı hücrede artış gösteren reaktif oksijen türlerinin (ROS) zararlı etkilerini azaltmada önemli rolü olduğu düşünülen bir ısı şoku proteini kodlayan HSP 17.7 geninin qRT-PCR ile ifade profili çıkarılması hedeflenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Araştırmada Helianthus annuus L. (ayçiçeği) tohumları iklim-geliştirme dolabında Hoagland besi ortamı içerisinde geliştirilerek 80, 160, 320, 640 ve 1280 µM Cu+2 ve Zn+2 stresi ile 4, 8, 12 and 20 kJ/m2 UVA ve UVB stresine maruz bırakılmıştır. Stresin ayçiçekleri üzerindeki etkisini tespit etmek amacıyla Malondialdehit analizi (MDA) yapılmıştır. Trizol protokolüne göre RNA izolasyonu ve ardından cDNA sentezi yapılmıştır. Kantitatif Real-Time PCR uygulaması Light Cycler Nano (Roche) cihazı aracılığıyla SYBR Green I Master boyası kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Normalize edilen qRT-PCR verilerine göre farklı konsantrasyonlardaki UVA ve UVB stresinin HSP17.7 geni ifade seviyesinde artışa yol açtığı gözlenmiştir. Tüm stres koşulları göz önünde bulundurulduğunda mRNA düzeyindeki en yüksek artışın 8 ve 12 kJ/m2 UVA stresi altındaki ayçiçeği bitkilerinde olduğu belirlenmiştir. Aynı zamanda UVA ile UVB mukayese edildiğinde UVA’nın HSP17.7 geni ifade seviyesi üzerinde daha etkili olduğu tespit edilmiştir. Cu2+ ve Zn2+ streslerine bakıldığında ise HSP17.7 geni mRNA düzeylerinde 1280 uM haricindeki diğer konsantrasyonlarda istatistiki açıdan önemli bir değişiklik olmadığı saptanmıştır. MDA analizinden elde edilen lipit peroksidasyonu sonuçlarıda bu sonuçları destekler niteliktedir. Sonuç ve Tartışma: Sonuç olarak ayçiçeği bitkisinde HSP17.7 geni ifadesinin UV stresine, ağır metal stresine oranla daha hassas olduğu belirlenmiştir. Çalışmadan elde edilen veriler stresle ilişkili olabileceği düşünülen küçük ısı şoku proteini kodlayan bir gen olan HSP17.7 geninin ileriki çalışmalarda farklı ayçiçeği bitkilerinin UV ve ağır metal stresine olan toleranslarının değerlendirilmesinde bir moleküler belirteç olarak kullanılabileceği görüşünü uyandırmaktadır. Anahtar Kelimeler: Helianthus annuus L., Cu+2, Zn+2, UV, HSP 17.7 Teşekkür: Gerçekleştirilmiş olan bu çalışma TÜBİTAK tarafından ‘114Z639’ proje numarası ile desteklenmiştir. Bu desteğinden dolayı TÜBİTAK’a teşekkürlerimizi borç biliriz. 169 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P095 Inula viscosa (Yapışkan Andız Otu)’nın Antibakteriyel, Antioksidan, Antiproliferatif Etkileri ve Fenolik Madde İçeriğinin Belirlenmesi Erva Özkan1, Fatma Pehlivan Karakaş1,2, Arzu Birinci Yıldırım2, İsa Taş1, İsmail Eker1 Muhsine Zeynep Yavuz3, Arzu Uçar Türker1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU 3 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Bölümü, BOLU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Inula viscosa L. (Yapışkan andız otu) Asteraceae familyasına ait çok yıllık tıbbi bir bitkidir. Bitkinin dünyanın çeşitli bölgelerinde çok amaçlı kullanım alanları bulunmaktadır. Özellikle anti-enflamatuar, antiseptik, ekspektoran, kas gevşetici, diüretik, romatizmal ağrıların giderilmesi, anemi, tüberküloz, bronşit, kanser ve gastro-duedonal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu çalışmamızın amacı I. viscosa bitkisinden elde edilen metanol ve su özütlerinin antibakteriyel, antioksidan ve antiproliferatif aktivitelerini değerlendirmek, ayrıca fenolik madde içeriklerini belirlemektir. Gereçler ve Yöntemler: Manisa’nın Akhisar ilçesinin Hasköy köyü’nden toplanan bitkiler kurutulup çiçek ve yaprak kısımları toz haline getirilerek, metanol ve su özütleri hazırlanmıştır. Özütlerin HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) ile fenol analizi yapılmış, disk difüzyon tekniği ile antibakteriyel aktiviteleri, DPPH (2,2-dipenil-1-pikrilhidrazil hidrat) metodu ile serbest radikalini süpürücü etkileri ve Folin-Ciocaltaeu yöntemi ile de toplam fenol miktarı belirlenmiştir. Ayrıca MTT (3-(4,5-dimethylthiazol-2yl)-2,5-diphenyltetrazolium bromide) yöntemi ile MCF-7 insan meme kanseri ve T-98 glioblastoma hücre dizileri üzerindeki sitotoksik etkileri de değerlendirilmiştir. Bulgular: Bitki özütlerinin antioksidan aktiviteleri, serbest radikal olan DPPH’i inhibe etme yüzdeleri hesaplanarak belirlenmiştir. Özütlerin anti-radikal aktiviteleri (%) konsantrasyona bağlı değişiklik göstermiştir. Metanol özütünün (% 94.9 DPPH inhibisyonu) pozitif kontrol askorbik asit (% 95.47 DPPH inhibisyonu) ile 80 mg/ml konsantrasyonunda yakın sonuçlar gösterdiği bulunmuştur. Toplam fenol miktarın metanol özütünde 166.81 mg GAE/g kuru ağırlık iken, su özütünde 145.12 mg GAE/g kuru ağırlık olduğu belirlenmiştir. Metanol ve su özütlerinin Streptococcus pyogenes (her iki özüt için 16.8 mm inhibisyon çapı), Staphylococcus aureus (her iki özüt için 14 mm) ve Staphylococcus epidermidis (sırasıyla 16.4 mm ve 10.4 mm) bakterilerine karşı antibakteriyel aktivitelere sahip olduğu görülmüştür. Antiproliferatif aktivite olarak metanol özütü MCF-7 ve T-98 hücre hatları üzerine sırasıyla 179.5 ± 2 µg/ml ve 121 ± 3 IC50 değerleri ile su özütünden daha iyi antiproliferatif etki göstermiştir. Su özütlerinin IC50 değerleri her iki hücre hattı için de 200 µg/ml’nin üzerindedir. HPLC fenol analizinde 10 farklı standart kullanılmıştır (gallik asit, kafeik asit, rutin, luteolin, kamferol, rosmarinik asit, mirisetin, kuersetin, kumarin ve apigenin). Metanol ve su özütleri en fazla kamferol (sırasıyla 40.87±0.04 mg/g ve 34.36±0.02 mg/g kuru özüt) içermektedir. Metanol ve su özütlerinde gallik asit, rutin, rosmarinik asit, kuersetin ve kumarin tespit edilmiştir. Ayrıca su özütün de apigenin de bulunmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonuçlarıyla, I. viscosa bitkisinin antibakteriyel aktiviteye sahip olduğunun gösterilmesi tıbbi açıdan önemli olan bu bitkinin, bakterilerin sebep olduğu pek çok enfeksiyonel hastalıkların tedavisinde halk tarafından kullanımını bilimsel olarak desteklemektedir. I. viscosa bitkisinin özellikle metanol özütünün akciğer enfeksiyonlarına karşı doğal alternatif bir ilaç olabileceği düşünülmektedir. Yine bitkinin yüksek oranda antioksidan aktivite ve fenolik maddelere sahip olması ile serbest radikallerin neden olduğu kanser gibi tehlikeli hastalıkların tedavisinde de doğal alternatif besin kaynağı olarak kullanımını desteklemektedir. Anahtar Kelimeler: Inula viscosa, Antioksidan, Antibakteriyel, Antiproliferatif, HPLC 170 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P096 Kozmetikte Yeni Bir Yaklaşım: Bitkisel Kök Hücre Teknolojisi Ebru Altuntaş1, Burcu Özkan2, Yasemin Budama Kılınç2 İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Teknoloji Anabilim Dalı, 34116 Beyazıt, İSTANBUL 2 Yıldız Teknik Üniversitesi, Kimya-Metalürji Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü, 34210 Esenler, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Günümüzün kozmetik pazarı, tüketicilerin çok çeşitli istek ve ihtiyaçları doğrultusunda hızla gelişmektedir. Bu nedenle, kozmetik firmaları devamlı innovatif ürünler geliştirerek, pazara sunmak durumundadır. Bitkiler ve bitkisel kökenli bileşenler, ilaç ve gıda alanlarının yanı sıra kozmetik alanında da yaygın olarak kullanılan, büyük öneme sahip aktif maddelerdir. Ancak, kozmetikte ilgi gören pek çok bitkisel kaynaklı bileşenin kullanımı aşağıdaki sebepler nedeniyle sınırlıdır: 1.Bitkiler toksik metabolitler içerebilir. 2.Bazı bitkilerin büyümesi çok yavaş gerçekleştiğinden, mevsimsel hasat mümkün olamamaktadır. 3.Bitkisel bileşenlerin konsantrasyonu, hasattan hasata değişmektedir. 4.Nadir ve soyu tükenme tehlikesinde olan bitkilerin toplanmasına izin verilmemektedir. Gereç ve Yöntemler: Yukarıda sayılan sorunları gidermek amacıyla, bitkisel kaynaklı bileşenlerin üretimine yeni imkanlar sunan, bitki hücrelerinin kültürü kullanılarak, innovatif ve çevreci bir biyoteknolojik yaklaşım ortaya çıkmıştır. Biyoteknolojik yöntemlerle, geleneksel olarak üretilen doğal bitki aktiflerinin yerine, kalite ve ekolojik sürdürülebilirlik açısından çok daha avantajlı ürünler elde edilebilir. Steril ve kontrollü ortamlarda büyütülen kültürler ile ağır metal gibi çevresel kontaminantlardan, pestisit ve herbisit kullanımından tamamen kaçınarak, daha üstün güvenlik profiline sahip ürünler kullanıcılara sunulabilir. Bulgular: Kültür şartlarının sıkı kontrolü sayesinde, tekrarlanabilir içerik ve final ekstrede aktif bileşenlerin profili garanti edilebilmektedir. Böylelikle, geleneksel tarım teknikleri kullanılarak kontrol edilmesi neredeyse mümkün olmayan, iklimsel ve coğrafi şartlarla ilgili değişkenlik sorununun üstesinden gelinebilir. Buna ilaveten, bitkinin doğal biyolojik döngüsü ve mevsimsellik ortadan kaldırılırken, bitki hücrelerinin yetiştirilmesi tüm yıl boyunca mümkün olabilir. Bitki hücre kültürü teknolojisi, açık arazide bitki üretme, yetiştirme ve/veya toplama ihtiyacını ortadan kaldır ve nadir bulunan, tehlike altında olan ve korunan bitkilerden aktif maddelerin elde edilmesine bir kaynak sunar. Bunun sonucunda, doğal biyoçeşitlilik korunur ve çevresel sürdürülebilirlik önemli ölçüde gelişir. Diğer önemli bir konu da bitki hücre kültürü ile antioksidan veya proteinler gibi spesifik metabolitlerin, UV radyasyon, jasmonik asit veya toksik bileşenler gibi faktörlere maruz kalmaksızın daha yüksek konsantrasyonlarda üretiminin mümkün olmasıdır. Bu durum, aktif bileşenlerin üretiminde daha yüksek verim elde etmeyi sağlar. Örneğin, taksolün üretimi her ağaçtan 350 mg iken, Choi ve ark.ları (1999), hücre kültürü tekniği ile 300 mg/l’ye çıkarmayı başarmıştır. Sonuç ve Tartışma: Bu bildiride, bitki kök hücre teknolojisinin kozmetikteki kullanım alanlarından, üretim yöntemlerinden, literatürde yürütülen Malus domesticus, Rubus ideaus, Vitis vinifera ve Taxus cuspidate gibi bazı bitki türlerine ait kök hücre çalışmalarından ve bitki kök hücre teknolojisinin avantajları ve sınırlamalarından bahsedilmiştir. Anahtar Kelimeler: Kozmetik, Bitkisel kök hücre, Biyoteknoloji, Cilt yaşlanması 171 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P097 Endemik Bir Bitki Olan Echium orientale’ nin Doku Kültürü ile Çoğaltılması Arzu Uçar Türker1, Arzu Birinci Yıldırım2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Echium orientale L. Boraginaceae familyasına ait iki yıllık, endemik bir bitkidir. Bu çalışmadaki amacımız E. orientale bitkisinin doku kültürü yöntemleri kullanarak çoğaltmak ve şimdiye kadar çalışılmamış bu bitki için ilk defa bir in vitro kültür protokolü oluşturmaktır. Gereçler ve Yöntemler: E. orientale bitkisinin tohumları Abant Gölü, Bolu’dan toplanmıştır. Tohumlar % 0.1 Civa klorür (HgCl2) içerisinde 20 dakika ve sonra % 30 etanol içerisinde 10 dakika steril edildikten sonra Murashige ve Skoog (MS) ortamlarına aktarılmıştır. Elde edilen steril fidelerden yaprak ve petiyol eksplantları alınmıştır. Alınan eksplantlar farklı konsantrasyon ve kombinasyonlardaki bitki büyüme düzenleyicileri içeren MS ortamlarına aktarılmıştır. Çoklu sürgün gelişimi sağlandıktan sonra gelişen sürgünler tek tek ayrılarak MS ve farklı konsantrasyonlarda oksin içeren köklendirme ortamlarına aktarılmıştır. Köklenmiş sürgünler yaklaşık 6 hafta sonunda aklimatizasyon için vermikülite ve 3-4 hafta sonunda da steril toprak içeren saksılara aktarılmıştır. Bulgular: Kullanılan iki eksplanta da çoklu sürgün gelişimi sağlanmıştır. En fazla sürgün sayısı 1.0 mg/l Kinetin + 0.5 mg/l İndol-3-butirikasit (IBA) kombinasyonunda petiyol eksplantı ile (9.5 sürgün sayısı), 1.0 mg/l Thidiazuran (TDZ) + 0.5 mg/l İndol-3-asetik asit (IAA) kombinasyonda yaprak eksplantı ile (8.7 sürgün sayısı) elde edilmiştir. Elde edilen sürgünler oksin içeren veya içermeyen ortamlarda köklendirilerek tam rejenerasyon sağlanmıştır. Köklendirme için 4 farklı oksin kullanılmıştır (2,4-diklorofenoksi asetik asit (2,4D), Naftalen asetik asit (NAA), IAA ve IBA). Fakat en fazla kök oluşumu oksin içermeyen MS ortamında başarılmıştır (7.6 kök sayısı). Ayrıca kontrol (MS) ortamına konulan sürgünlerin tümü köklenmiştir (% 100 köklenme). Kullanılan oksinler arasından sürgünlerin köklenmesi sadece 3 mg/l ve 5 mg/l IBA içeren MS ortamında sağlanmıştır (sırasıyla, 2.7 ve 1.8 kök sayısı ve % 67 ve % 50 köklenme). Sonuç ve tartışma: Bu çalışma sonucunda endemik E. orientale bitkisinin in vitro kültür protokolü ilk defa oluşturulmuştur. Bitki büyüme düzenleyicilerinin çok farklı kombinasyonları ve konsantrasyonları kullanılmıştır. Yaprak eksplantından çoklu sürgün gelişimi en iyi TDZ+IAA kombinasyonları ile sağlanmıştır. Ayrıca Kinetin+IBA kombinasyonları da her iki eksplant için en iyi çoklu sürgün gelişimini sağlamıştır. 6-Benzil amino pürin (BA)+IAA ve BA+IBA kombinasyonları ile her iki eksplant için de en az sürgün sayısı elde edilmiştir. Köklendirmeye konulan sürgünlerden en iyi sonuç kontrol grubunda (oksin içermeyen MS ortamı) sağlanmıştır. Kullanılan oksinlerden IAA, NAA ve 2,4-D’ de kök oluşumu görülmemiştir. Köklenmeleri için oksin içeren MS ortamlarına koyulan sürgünler bir süre sonra sararmaya ve ölmeye başlamıştır. Bundan dolayı bu bitkinin köklendirilmesinde oksin kullanımına gerek yoktur. Aklimatizasyon için vermikülite transfer edilen köklendirilmiş sürgünler daha sonra saksılara transfer edilmiştir. Anahtar kelimeler: Echium orientale, in vitro kültür, mikropropagasyon Teşekkür: Bu çalışmayı 2012.03.01.556 numaralı proje ile destekleyen AİBÜ-BAP Komisyonuna teşekkürlerimizi sunarız. 172 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P098 Endemik Bir Bitki Olan Astragalus gymnolobus’ un Doku Kültürü ve HPLC Çalışmaları Arzu Birinci Yıldırım1, Esra Uyar2, İsa Taş2, Arzu Uçar Türker2 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Astragalus, Baklagiller (Fabaceae) ailesine ait yaklaşık 3000 türü kapsayan büyük bir cinsdir. Ülkemizde en çok taksona sahip olan Astragalus cinsinin 439 türü vardır ve bunların 234’ ü endemik olup endemizm oranı yaklaşık % 53’ tür. Geven olarak bilinen Astragalus türleri geleneksel tıpta antibakteriyel, antiviral, antifungal, antioksidan, antikanser, hepatoprotektif, yara iyileştirici, diyabete karşı ve idrar söktürücü olarak kullanılmaktadır. Astragalus gymnolobus Fischer (geven otu) bodur yastık formunda endemik bir çalıdır ve şimdiye kadar doku kültürü çalışmaları yapılmamıştır. Bu çalışmadaki amacımız A. gymnolobus’ u doku kültürü yöntemiyle çoğaltmak ve HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) analizi ile doğadan toplanan ve in vitro yetiştirilen bitkilerin fenol içeriklerini karşılaştırmaktır. Gereçler ve Yöntemler: Abant Gölü, Bolu’dan toplanan A. gymnolobus tohumları yüzey sterilizasyonundan sonra çimlendirilmiş ve elde edilen steril fidelerden iki farklı eksplant (yaprak ve petiyol) çeşitli bitki büyüme düzenleyicisi içeren Murashige and Skoog (MS) ortamında kültüre alınmıştır. Elde edilen sürgünler farklı dozlarda MS (MS, ½ MS ve ½ MS+ ½ şeker) ve farklı konsantrasyonlarda oksin içeren ortamlara ve bu oksinlere ilave olarak askorbik asit, aktif karbon ve 0.5 mg/L GA3 içeren ortamlara köklenmeleri için aktarılmıştır. İkinci olarak, doğadan toplanan bitki ve in vitro elde edilen kallusların metanol özütleri hazırlanıp, fenolik madde içeriği 10 adet standart fenolik bileşikle karşılaştırılarak HPLC ile analiz edilmiştir. Bulgular: Yaprak eksplantları, petiyol eksplantlarına göre daha çok sürgün oluşturmuştur. Yaprak eksplantlarında, en fazla sürgün oluşumu 0.05 mg/L TDZ içeren ortamda sağlanmıştır. En iyi kallus oluşumu yaprak eksplantında, 3.0 mg/l BA ve 0.5 mg/l 2,4-D içeren MS ortamlarında görülmüştür. Bunun yanında köklendirme ortamlarına koyulan sürgünlerde herhangi bir köklenme görülmemiştir. Bu nedenle HPLC analiz çalışmasında bitkinin kallusları kullanılmıştır. HPLC sonuçlarına göre, doğada yetişen bitkinin metanol özütünde rutin (101.23 ± 0.38 mg/g) en yüksek oranda bulunurken in vitro yetiştirilen kallusun metanol özütünde rutin hidrat bulunmamıştır. Analizi yapılan fenolik bileşiklerden sadece kamferol, rozmarinik asit ve kumarin doğada yetişen metanol özütünde bulunmazken, in vitro yetiştirilen kallusun metanol özütünde sadece kamferol, kuersetin ve apigenin bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda A. gymnolobus’ un in vitro kültür protokolü ilk defa oluşturulmuştur. İn vitro rejenerasyon sonuçlarına göre TDZ’ nin sürgün oluşumunda pozitif etkisinin olduğu, özellikle düşük konsantrasyonlarda kullanımının daha etkili olduğu görülmüştür. Kallus oluşumda 2,4-D’ nin daha etkili olduğu bulunmuştur. Doğadan toplanan bitkinin metanol özütünün in vitro kallus özütüne göre daha yüksek miktarda fenolik maddeleri içerdiği bulunmuştur. Bu sonuca göre bitkinin yaprağında veya bitkinin toprak üstü kısmında bu fenolleri daha çok bulundurduğu anlaşılmıştır. Anahtar kelimeler: A. gymnolobus, in vitro kültür, mikropropagasyon, HPLC, fenol Teşekkür: Bu çalışmada finansal desteklerinden dolayı TÜBİTAK (114Z098 numaralı proje)’ a teşekkürlerimizi sunarız. 173 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P099 Bolu’da Yetişen Bazı Tıbbi Bitkilerin Antibakteriyel Aktiviteleri ve Fenolik Madde Analizleri Arzu Birinci Yıldırım1, İsa Taş2, Erva Özkan2, Arzu Uçar Türker2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU 2 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışmamızda Bolu’da yetişen tıbbi özelliğe sahip Asteraceae familyasına ait Achillea millefolium, Lamiaceae familyasına ait Prunella lacinata ve Prunella vulgaris, Lythraceae familyasına ait Lythrum salicaria, Onagraceae familyasına ait Epilobium hirsutum ve Epilobium angustifolium, Rosaceae familyasına ait Agrimonia eupatoria, Scrophulariaceae familyasına ait Pedicularis comosa ve Verbenaceae familyasına ait Verbena officinalis bitkileri toplanmıştır. Çalışmadaki amacımız 9 farklı bitkiden elde edilen metanol ve su özütlerinin antibakteriyel aktivitelerini değerlendirmek, toplam fenol ve flavonoid miktarlarını belirlemek ve HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) analizi ile fenol içeriklerini tespit etmektir. Gereçler ve Yöntem: Toplanan 9 farklı bitkinin çalkalamalı su banyosu kullanılarak metanol ve su ile özütleri hazırlanmıştır. Elde edilen özütlerin disk diffusion (Kirby-Bauer metodu) yöntemi ile 10 çeşit patojen bakteriye (Escherichia coli, Enterobacter cloacae, Klebsiella pneumoniae, Proteus vulgaris, Pseudomonas aeruginosa, Salmonella typhimurium, Streptococcus pyogenes, Serratia marcescens, Staphylococcus epidermidis ve Staphylococcus aureus) karşı antibakteriyal aktiviteleri incelenmiştir. Özütlerin HPLC ile fenol analizi yapılmış, Folin-Ciocaltaeu yöntemi ile toplam fenol miktarı ve Alüminyum klorür kolorimetrik metodu ile toplam flavonoid miktarları belirlenmiştir. Bulgular: Antibakteriyel sonuçlarına göre, kullanılan özütler genel olarak Gram (+) bakterilere karşı daha güçlü antibakteriyel aktivite göstermiştir. Bunun yanında S. marcescens, S. typhimurium, E. cloacae ve E. coli’ ye karşı herhangi bir etki göstermedikleri görülmüştür. Genel olarak bitkilerin metanol özütleri su özütlerinden daha yüksek antibakteriyel etki göstermiştir. Özütler arasından en güçlü antibakteriyel etkiyi L. salicaria, E. angustifolium, E. hirsutum ve A. eupatoria özütleri göstermiştir. S. aureus, S. epidermidis, S. pyogenes ve P. vulgaris bakterilerine karşı güçlü etki göstermişlerdir. Bitkilerin toplam fenolik ve flavonoid miktarlarına bakıldığında E. hirsutum (331.58 ± 0.03 mg/g) ve L. salicaria (311.88 ± 0.04 mg/g) özütleri diğer özütlere göre daha fazla toplam fenol içerirken, A. millefolium (464.38 ± 0.01 mg/g) özütü en yüksek flavonoid’ e sahip olduğu tespit edilmiştir. HPLC sonuçlarına göre bitkilerde en fazla miktarda bulunan fenolik maddenin rutin ve rosmarinik asit olduğu bulunmuştur. En yüksek miktarda rutin P. comosa bitkisinde ve rosmarinic asit P. laciniata ve P. vulgaris bitkisinde bulunduğu tespit edilmiştir. Sonuç ve tartışma: Çalışmanın sonuçlarına göre bitkilerdeki antibakteriyel etkinin analizi yapılan fenolik maddelerle ilişkili olmadığı bulunmuştur. Yüksek miktarda rosmarinik asit veya rutin içeren bitkilerin antibakteriyel etki göstermediği görülmüştür. Fakat antibakteriyel etkinin bitkilerdeki toplam fenol miktarları ile ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında bitkilerde bulunan toplam fenol ve flavonoid miktarları arasında bir ilişki görülse de A. millefolium yaklaşık 5 kat daha fazla flavonoid ve V. officinalis yaklaşık 3 kat daha fazla flavonoid içermektedir. Anahtar kelimeler: Tıbbi bitki, Antibakteriyel, HPLC, fenol, flavonoid 174 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P0100 Bolu’dan Toplanan Bazı Likenlerin Biyolojik Aktiviteleri ve HPLC Analizleri İsa Taş1, Arzu Birinci Yıldırım2, Gülşah Özyiğitoğlu3, Arzu Uçar Türker1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU 3 Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Likenler, alg ve mantarların simbiyotik birlikteliğinden oluşmaktadır. Sentetik ilaçların uzun vadede gösterdiği yan etkiler göz önünde bulundurulduğunda, geleneksel tıpta çeşitli tedavilerde kullanıldığı bilinen likenlerin, gün geçtikçe doğal ürün kaynağı olarak önemi artmaktadır. Çalışmamızın amacı; Usnea florida, Lobaria pulmonaria ve Platismatia glauca türlerinin antibakteriyel, antioksidan ve antiproliferatif aktivitelerini değerlendirmek ve fenol içeriğini belirlemektir. Gereçler ve Yöntemler: Toplanan likenler kurutulup toz haline getirildikten sonra metanol ve aseton ile özütleri çıkarılmıştır. Anti-bakteriyel aktivitenin değerlendirilmesi için 3 Gram (+) ve 7 Gram (-) bakteri üzerinde disk difuzyon tekniği kullanılmıştır. Folin-Ciocaltaeu yöntemi ile de toplam fenol miktarı belirlenmiştir. Ayrıca MTT (3-(4,5-dimethylthiazol-2-yl)-2,5-diphenyltetrazolium bromide) yöntemi ile MCF-7 insan meme kanseri ve HepG2/C3A (karaciğer kanseri) hücre dizileri üzerindeki sitotoksik etkileri de değerlendirilmiştir. HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) ile 5 farklı standart (usnik asit, evernik asit atranorin, stiktik asit ve fumarprotosetrarik asit) kullanılarak fenol analizi yapılmıştır. Bulgular: Usnea florida; her iki özüt de 3 bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol özütünde 27.5 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütünde 80.66 mg GAE/g kuru ağırlıktır. Her iki özütü de MCF-7 hücresine karşı etki göstermezken, aseton özütü HepG2/C3A’ya karşı 181.9±2.1 (µg/mL) IC50 değeri göstermektedir. HPLC analizi sonucunda metanol özütü sadece 98.605 mg/g usnik asit, aseton özütü 438.551 mg/g usnik asit ve 36.23 mg/g stiktik asit içermektedir. Platismatia glauca; her iki özüt de 3 bakteriye karşı etki göstermiştir. Toplam fenol miktarı; metanol özütünde 47.2 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütünde 56 mg GAE/g kuru ağırlıktır. Her iki özüt de MCF-7 hücresine karşı etki göstermezken, aseton özütü sadece HepG2/C3A’ya karşı 111.7±1.7 (µg/mL) IC50 değerine sahiptir. HPLC analizi sonucunda aseton özütü 93.412 mg/g stiktik asit ve 74.884 mg/g atranorin içerirken, metanol özütü 20.308 mg/g stiktik asit ve 10.938 mg/g atranorin içermektedir. Lobaria pulmonaria; aseton ve metanol özütleriyle 4 bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol özütü 82.4 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütü de 124.216 mg GAE/g kuru ağırlıktır. Her iki özüt de MCF-7 hücresine karşı etki göstermezken, sadece aseton özütü HepG2/C3A’ya karşı gösterdiği IC50 değeri 90.2±1.2 (µg/mL)’dir. HPLC analizi sonucunda aseton özütü 273.25 mg/g stiktik asit, metanol özütü de 113.174 mg/g stiktik asit içermektedir. Sonuç ve tartışma: Bu çalışmadan elde edilen sonuçlarla geleneksel kullanımı yaygın olan likenlerin tıbbi değeri bilimsel olarak da desteklenmektedir. Sonuçlar incelendiğinde, L. pulmonaria’ nın antiproliferatif etkisi ve antibakteriyel etkisi diğer likenlerden daha yüksektir. Yine toplam fenol miktarı olarak en yüksek sonucu L. pulmonaria vermiştir. Çalışılan tüm likenlerde stiktik asit mevcuttur ve miktarları incelendiğinde L. pulmonaria önemli bir stiktik asit kaynağı olarak ön plana çıkmaktadır. Anahtar kelimeler: Liken, Antibakteriyel, Antioksidan, Antikanser, HPLC. Teşekkür: Bu çalışma AİBÜ-BAP (2014.03.01.702) projesi ile desteklenmiştir. 175 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P101 Üç Farklı Ramalina Türünün HPLC analizi ve Biyolojik aktivitelerinin belirlenmesi İsa Taş1, Arzu Birinci Yıldırım2, Gülşah Özyiğitoğlu3, Arzu Uçar Türker1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BOLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, BOLU 3 Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Yüzyıllardır gelenekel tıpta çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan likenler, son yıllarda bilimsel araştırmalar için de önemli bir kaynak haline gelmiştir. Bu çalışmada, Ramalina cinsine ait 3 liken türünün; R. fastigiata, R. farinacea ve R. fraxinea; HPLC analizi ve biyolojik aktvitelerinin (antibakteriyel ve antioksidan) belirlenmesi amaçlanmıştır. Ramalina fastigiata ve Ramalina fraxinea ile ilgili daha önce yapılmış biyolojik aktivite çalışması bulunmamaktadır. Gereçler ve Yöntemler: Bolu Abant mevkiinden toplanan likenler kurutulup toz haline getirildikten sonra metanol ve aseton ile özütleri çıkarılmıştır. Anti-bakteriyel aktivitenin değerlendirilmesi için 3 Gram (+) ve 7 Gram (-) bakteri üzerinde disk difuzyon tekniği kullanılmıştır. Folin-Ciocaltaeu yöntemi ile de toplam fenol miktarı belirlenmiştir. HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) ile 5 farklı standart (usnik asit, evernik asit, atranorin, stiktik asit ve fumarprotosetrarik asit) kullanılarak fenol analizi yapılmıştır. Bulgular: Antibakteriyel aktivite incelendiğinde, Ramalina fraxinea’ nın metanol özütü 30.5-9.5 mm inhibisyon çap aralığında 10 bakterinin 8’ ine etki ederek en yüksek antibakteriyel etkiyi göstermiştir. Aseton özütüyle de 30.5-15.0 mm çap aralığında 3 bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol özütünde 36.4 mg GAE/g kuru ağırlık içerirken, aseton özütünde 32.5 mg GAE/g kuru ağırlık içermektedir. HPLC analizi sonucunda aseton özütünde 8.974 mg/g usnik asit ve metanol özütünde 16.006 mg/g usnik asit bulunmaktadır. Ramalina fastigiata, metanol özütüyle 29.3-11.3 mm çap aralığında 6 farklı bakteri üzerinde etki gösterirken, aseton özütüyle de 29.5-10.5 çap aralığında 4 bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol özütünde 39.4 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütünde 127.6 mg GAE/g kuru ağırlık değerine sahiptir. HPLC analizi sonucunda aseton özütü 109.04 mg/g evernik asit ve 64.472 mg/g usnik asit içermekte, metanol özütü ise 57.528 mg/g usnik asit ve 41.55 mg/g evernik asit içermektedir. Ramalina farinacea’ nın aseton özütü 29-7.5 mm çap aralığında 4 bakteri, metanol özütü 30.3-15.3 çap aralığında 3 bakteriye karşı etkili olmuştur. Toplam fenol miktarı, metanol özütünde 51.2 mg GAE/g kuru ağırlık, aseton özütünde 102.0 mg GAE/g kuru ağırlık değerlerine sahiptir. HPLC analizi sonucunda aseton özütü 56.417 mg/g usnik asit ve 156.46 mg/g stiktik asit içermekte, metanol özütü 37.886 mg/g usnik asit ve 27.283 mg/g stiktik asit içermektedir. Sonuç ve Tartışma: Elde edilen sonuçlar Ramalina cinsine ait bu 3 likenin önemli terapatik etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Fenol içeriği düşük olmasına rağmen, R. fraxinea bakterilere karşı çok güçlü etki sergilemektedir. R. farinacea ve R. fastigiata yoğun fenol içeriğiyle beraber iyi derecede antibakteriyel ve antioksidan etkiye sahiptirler. Likenlerin sahip olduğu tıbbi değeri ispatlar nitelikteki çalışmamız, daha önce çalışılmayan iki türe dair sunulan verilerle de literatüre önemli katkılar sağlamaktadır. Anahtar kelimeler: Liken, Antibakteriyel, Antioksidan, HPLC analizi. Teşekkür: Bu çalışmayı 2014.03.01.702 numaralı proje ile destekleyen AİBÜ-BAP Komisyonuna teşekkürlerimizi sunarız. 176 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P102 Ophrys umbilicata subsp. bucephala (Orchidaceae) Taksonunun Anatomik ve Morfolojik Özelliklerinin İncelenmesi Mustafa Eray Bozyel1, Ahmet Gönüz2 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, ÇANAKKALE Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANAKKALE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Orkideler, milyonlarca yıl önce dinozorların yaşadığı dönemlerde ortaya çıkmışlardır. Tarih öncesi çağlardan günümüze çeşitli evrimsel süreçlerden geçerek ulaşan Orchidaceae familyası üyeleri, dünya çapında 900 cins ve yaklaşık 20.000 tür ile temsil edilmektedir. Ayrıca 70.000 ile 100.000 orkide hibridinin bulunduğu ve her yıl 800 yeni orkide türünün tanımlandığı; tür sayısının 30.000’e kadar çıkabileceği bildirilmektedir. Ülkemiz geofit orkide taksonlarınca zengin olup, 24 cins ve hibritler hariç 170 takson orkide bulunmaktadır. Çalışmamızda, Çanakkale’yi de kapsayan ve sadece Batı Anadolu ve Trakya’da dar bir yayılış alanına sahip olan Ophrys umbilicata subsp. bucephala taksonunun anatomik ve morfolojik özelliklerinin incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali bitkiler Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Terzioğlu Kampüsünden toplanmıştır. Toplanan örnekler laboratuarda morfolojik olarak incelenmiştir. Anatomik çalışmalar için ise bitki örnekleri %70’lik alkolde fikse edilmiştir. Alkol örneklerinden el ile yaprak, gövde ve kök enine kesitleri ile yaprak üst-alt yüzeyinden yüzeysel kesitler alınmıştır. Kesitler %50’lik gliserin içerisine alınarak sabit preparat haline getirilmiştir. Bu preparatlar üzerinden anatomik incelemeler yapılmıştır. Yüzeysel kesitlerde stoma indeksi hesaplanmıştır. Bulgular: Morfolojik incelemelerde bitki boyu, gövde çapı, yaprak boyu-eni ve yumru boyu ölçümleri yapılmıştır. Anatomik incelemelerde ise yaprak, gövde ve kök doku özellikleri belirlenmiş ve yaprak alt yüzeyinde stoma indeksi hesaplanmıştır. Yaprak, gövde ve kökte belirgin bir şekilde rafit kristallerine rastlanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, Ophrys umbilicata subsp. bucephala taksonunun anatomik ve morfolojik özellikleri ortaya konulmuştur. Taksonun anatomisinde diğer yumrulu orkide taksonlarıyla belirgin farklılıklar bulunmamasına karşın, morfolojik karakterler ayırt edici özelliğe sahiptir. Ayrıca bu taksonun ülkemiz genelinde dar bir yayılışa sahip olması nedeniyle en yakın takson olan Ophrys umbilicata subsp. umbilicata ile karşılaştırmalı olarak hem klasik yöntemler hem de elektron mikroskop ve moleküler taksonomi gibi güncel yöntemler kullanılarak tüm özelliklerinin ayrıntılı olarak ortaya çıkarılması önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Ophrys umbilicata subsp. bucephala, Anatomi, Morfoloji 177 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P103 Lathyrus chrysanthus ’da Testa Yapısı H. Nurhan Büyükkartal¹, A. Selçuk Ertekin2 ¹Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Tandoğan, ANKARA 2 Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, DİYARBAKIR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye’de bulunan Lathyrus L. cinsinin Cicercula seksiyonu içinde yer alan Lathyrus chrysanthus’ da testa (tohum kabuğu) yapısı incelenip histolojik ve sitolojik özellikleri ortaya konularak cinsin taksonomik problemlerine katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Testa (tohum kabuğu) yapısı ışık mikroskobu ve geçirmeli elektron mikroskobu ile incelenmiştir. Bulgular: Lathyrus chrysanthus’ da tohum kabuğunun en dışında kutikula bulunmaktadır. Çeperleri oldukça kalın 2-3 sıra makrosklereid hücre tabakasının altında hücre arası boşlukları fazla olan osteosklereid tabakası yer almaktadır. Birkaç sıra ezilmiş ara tabaka hücrelerinden sonra ise iç kısımda parankimatik hücrelerden oluşan endosperm hücreleri yer alır. Sonuç ve Tartışma: Türkiye’de bulunan Lathyrus L. cinsinin Cicercula seksiyonu içinde yer alan taksonlarından L. chrysanthus ve diğer türler üzerinde devam eden çalışmalarımızla taksonların akrabalık düzeylerinin belirlenmesine katkıda bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Cicercula, Fabaceae, Lathyrus, tohum kabuğu. 178 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P104 Türkiye’de Yayılış Gösteren Silene Cinsi Behenantha Seksiyonuna Ait Türlerin Tohum ve Polen Mikromorfolojisi Mehmet Kuh, Kemal Yıldız, Ersin Minareci Celal Bayar Üniversitesi, Fen & Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA Sorumlu yazar e-posta:[email protected] Giriş:Yeryüzünde 44 seksiyonda yaklaşık 700 türü bulunan Silene L. (Caryophyllaceae) cinsi Türkiye'de 165 takson ile temsil edilir ve bunların yaklaşık %45‘i endemiktir. Türkiye Silene’leri üzerine yapılan palinolojik çalışmalarda, tektat, semitektat; spinülat (mikroekinat), mikroperforat ve semiretikülat, retikülat karakterleri belirlenmiştir. Çalışmada amacımız, Behenantha seksiyonu üyelerinin sistematik yerlerini belirlemek ve S. cariensis ve S. koycegizensis’in sorunlarını irdelemek, morfolojik olarak ayırımında güçlük çekilen S. cretica ve S. tenuiflora taksonlarının polen ve tohum morfolojisini incelemektir. Gereçler ve Yöntem: Örnekler Türkiye’deki çeşitli lokalitelerden toplanarak teşhisleri yapılmış ve EGE, ANK, MUFE, GAZI, ISTE, E, KEW herbaryumlarında kontrol edilmiştir. Polen ve tohumlar “POLARON SC 7620” cihazında altınla kaplanarak, SEM’de incelenmiştir. Polen ve tohumların mikrofotoğrafları çekilmiş ve gerekli ölçümler yapılarak çalışmaya eklenmiştir. Bulgular:Taksonlara ait tohum şekilleri; S. behen’de böbreksi-yumurtamsı diğer taksonlarda böbreksi, tohum sırtları S. behen’de dışbükey ve S. cretica’da düz/dışbükey, S. cariensis subsp. cariensis, S. cariensis subsp. muglae, S. tenuiflora ve S. koycegizensis’te düz/içbükey, tohum tüberkül şekli S. behen’de parmaksı çıkıntılı-konik, S. cariensis subsp. cariensis’te yuvarlak-konik, S. cariensis subsp. muglae ve S. tenuiflora‘da geniş açılı-yuvarlak, S. cretica’da konik, S. koycegizensis’te uzun konik, granülasyon tüm taksonlarda kaba’dır. Suture (testa hücreler arası) S. cretica’da keskin dişli, S. behen ve S. cariensis subsp. muglae’da testere dişli-yılankavi, S. cariensis subsp. cariensis’te yılankavi-loblu-dikdörtgensi, S. tenuiflora ve S. koycegizensis’te yılankavi’dir Taksonlara ait polenlerin tamamı prolat sferoidal ve operkulumları granüllüdür. S. koycegizensis’te strüktür semiretikulat, ornemantasyon semitektat iken, diğer taksonların tamamının, strüktürleri tektat, ornemantasyonları spinulat-mikroperforattır. Polen çapı en büyük olan takson S. behen (46,53 µm) en küçük olan ise S. cretica (28.8 µm) ‘dır. Sonuç ve Tartışma: Taksonların tohum ve polen mikromorfolojisi karşılaştırılmıştır. Buna göre: Tohum karakterleri bakımından kolaylıkla ayrılabilen taksonlar; S. cretica ve S. koycegizensis’tir. S. cretica’da tüberkül şekli konik, S. koycegizensis’te uzun koniktir. S. cretica’da testa hücreler arası keskin dişli iken diğer taksonlarda testere dişli-yılankavi, yılankavi-loblu-dikdörtgensi veya yılankavidir. S. cariensis subsp. cariensis’te tüberkül şekli yuvarlak-konik, testa hücreler arası yılankavi-loblu-dikdörtgensi, S. cariensis subsp. muglae’da tüberkül şekli geniş açılı-yuvarlak, testa hücreler arası testere dişliyılankavi’dir. Polenlerin tamamı prolat sferoidal ve operkulumları granüllüdür. S. koycegizensis’te strüktür semiretikulat, ornemantasyon semitektat iken, diğer taksonların strüktürleri tektat, ornemantasyonları spinulatmikroperforattır. Por sayısı az olan taksonlar ilkel, çok olanlar ise gelişmiş kabul edilmektedir (Van Campo 1966). Buna göre seksiyon içinde; en gelişmiş takson S. cariensis subsp. muglae (24-30 adet), en ilkel takson ise S. koycegizensis (20-24 adet)’tir. Çalışmada incelenen taksonların tohum ve polen karakterleri taksonların ayrımında kullanılan morfolojik karakterleri desteklemiş ve taksonomik sorunlarının giderilmesine katkı sağlamıştır. S. koycegizensis ve S. cariensis subsp. muglea’ nın ayrı birer takson olduğu S. cretica ve S. tenuiflora polen ve tohum karakterleri bakımından belirgin olarak birbirinden ayrı iki farklı tür olduğu desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Türkiye Florası, Silene, Sistematik, Behenantha. Teşekkür: Bu çalışma, CBU BAP Komisyonunca 2011-07 no’lu proje ile desteklenmiştir. 179 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P105 Türkiye’de Yayılış Gösteren Anthriscus Pers. (Apiaceae) Taksonlarının Meyve Mikromorfolojisi Özellikleri Mehmet Tekin1, Şemsettin Civelek2 Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140, SİVAS 2 Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 23200, ELAZIĞ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Anthriscus Pers. cinsi dünyada sect. Anthriscus, sect. Caroides ve sect. Cacosciadium olmak üzere 3 seksiyon ve bu seksiyonlara ait toplam 14 tür ile temsil edilmektedir. Cinsin Türkiye Florası’na göre ülkemizde yayılış gösteren 8 türü mevcuttur. Son yapılan revizyon çalışması ile cinsin ülkemizde Anthriscus seksiyonunda 3 tür, Caroides seksiyonunda 1 tür ve Cacosciadium seksiyonunda da 2 tür, 4 takson olmak üzere toplam 6 tür ve 8 taksonla temsil edildiği belirtilmiştir. Anthriscus taksonlarının alttür ve varyetelere ayrılmasında kullanılan en önemli karakterler meyve yüzeyi makro ve mikro morfolojisidir. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak kullanılan bitki örnekleri 2010-2013 yılları arasında Türkiye’nin birçok ilinden toplanmıştır. Meyve mikromorfolojisi çalışması için taksonların farklı populasyonlarındaki birçok bireyden taksonu en iyi temsil eden olgun meyveler seçilmiştir. Seçilen bu meyveler Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile yüzey mikromorfolojisi çalışması için 1:3 oranında eter % 96’lık etil alkol karışımı ile bir süre yıkanarak meyve üzerinde bulunan yabancı partiküllerin uzaklaştırılması sağlanmıştır. Her taksonun merikarpları, üzerinde çift taraflı yapıştırıcı bant bulunan staplar üzerine yerleştirilerek sabitlenmiştir. Meyvelerin iletken duruma geçebilmeleri ve elektron mikroskobunda görüntünün elde edilebilmesi amacıyla altınla kaplama işlemi uygulanmıştır. İncelenen merikarplara ait yüzey görünüşleri Erciyes Üniversitesi, Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (TAUM)’nde bulunan JEO 440 marka Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile çekilmiştir. Mikrograflar her takson için X31, X230, X250, X1000 büyütmede çekilmiştir. Bulgular: Ülkemizde yayılış gösteren Anthriscus taksonlarının meyve yüzeyi akuleat (sivri dikenli), tüberkülat ya da düzdür. Dikenler düz ya da çengel şeklinde kıvrık olabilir. Dikenli olan tüm meyveler aynı zamanda tüberküllere de sahipken, tüberküllü meyvelerden bazıları dikenlere sahip değildir. Tüm Anthriscus taksonlarında meyve kutikulası oldukça kalındır ve yüzeyde epidermis hücrelerinin sınırları belirgin değildir. Meyve-gaga sınırı belirgin ya da değildir. Meyve üzerinde sırtlar genellikle görülmez ya da bazen meyvegaga sınırına yakın yerde hafifçe görülebilir. Gaga düz ya da çizgili yapıda olup, tabandan stilopodyuma doğru genişleyebilir ya da aynı kalır. Stilopodyum koni ya da basık koni şeklinde, az ya da çok buruşuk, tabanı da çoğunlukla dalgalı yapıdadır. Sonuç ve Tartışma: Meyve mikromorfolojisi bakımından cinsin seksiyonları arasında önemli farklılıklar vardır. Anthriscus seksiyonunun tüm taksonlarında, meyve yüzeyi mat görünüşlü, tüberküllü ve öne doğru yönelmiş dikenlidir. Caroides seksiyonunda ise meyve yüzeyinde tüberkül ve diken bulunmaz ve bu özelliği ile Anthriscus seksiyonu üyelerinden ayrılmaktadır. Cacosciadium seksiyonu üyeleri arasında dikenli ve tüberküllü, sadece tüberküllü ya da düz meyve yüzeyine sahip olan taksonlar vardır. Bu çalışma ile Anthriscus taksonların meyve mikromorfolojisi bakımından tüm özellikleri ortaya çıkarılarak aralarındaki farklılıklar detaylı biçimde karşılaştırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Anthriscus, Apiaceae, meyve mikromorfolojisi Teşekkür: Bu çalışma Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığı tarafından CÜBAPF 319 kod numaralı proje olarak desteklenmiştir. 180 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P106 Verbascum exuberans ve Verbascum splendidum Türleri Üzerinde Mikromorfolojik Bir Çalışma Kâmuran Aktaş, Bilge Özdemir Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı MANİSA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Verbascum L. (sığır kuyruğu) cinsinin dünya üzerinde 360 türü mevcuttur. Bu türlerin 244’ü (ve 129 hibrit) Türkiye’de doğal yayılış gösterir. Bu türlerden %80’ni (193 tür) endemiktir. Scrophulariaceae familyası üyelerinin polen morfolojisi çok sayıda araştırıcı tarafından incelenmiştir. Türkiye’de yayılış gösteren Verbascum türlerinin polen morfolojisini belirlemeye yönelik çeşitli çalışmalar tespit edilmiş olup en kapsamlı çalışma Pehlivan ve arkadaşları (2008) tarafından yapılmıştır. Scrophulariaceae familyası üyelerinin tohum, kapsul ve tüy örtüsü karakteristikleri gibi mikromorfolojik özellikleri SEM ile pek çok araştırmacı tarafından incelenmiştir. Türkiye’de yayılış gösteren Verbascum türlerinin tohum morfolojisini belirlemeye yönelik çeşitli çalışmalar tespit edilmiş olup en detaylı çalışma Cabi ve arkadaşları (2011) tarafından yapılmıştır. Tüm bu çalışmalar ve literatürdeki diğer yapılmış olan çalışmalar incelendiğinde Ege bölgesinden yayılış gösteren Türkiye’nin endemik Verbascum L. türlerinden olan Verbascum exuberans Hub. Mor. ve Verbascum splendidum Boiss. türleri üzerinde taramalı elektron mikroskobu (SEM) yardımı ile önemli taksonomik karakterlerden olan polen ve tohum yapılarının detaylı olarak incelenmediği anlaşılmaktadır. Bu çalışmanın amacı Verbascum exuberans Hub. Mor. ve Verbascum splendidum Boiss. türlerinin taramalı elektron mikroskobu (SEM) yardımı ile önemli taksonomik karakterlerden olan polen ve tohum tanelerinin mikromorfolojik özelliklerini belirleyerek ileride yapılacak daha geniş kapsamı çalışmalara kaynak oluşturmaktır. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini oluşturan Verbascum L. türlerine ait örnekler 2012-2013 yılları arasında arazi çalışmaları sonucunda toplanmıştır. Toplanan örnekler usulüne uygun olarak kurutulup herbaryum örneği haline getirilmiştir. Bu herbaryum örneklerinden alınan polen ve tohum örnekleri Taramalı elektron mikroskobunda (SEM) incelenerek türlerin polen ve tohumlarına ait genel görüntüleri ile ayrıntılı yüzey ornamentasyonlarını gösteren mikrofotografileri çekilmiştir. Türlerin polen morfolojilerinin belirlenmesi Kremp (1965), Erdtman (1952), Faegri ve İversen (1964)’e göre yapılmıştır. Bulgular: Verbascum splendidum’un polen taneleri genellikle radyal ve isopolar simetrilidir. Polenlerin şekilleri subprolat’dır. Apertür şekli trikolpat, skluptürü tektat ve ornamentasyonu retikulattır. Verbascum splendidum’un tohumları koyu kahverenginde, prizmatik-oblong şeklinde ve alveolat yüzeylidir. Tohum boyutları ise 0,5-0,6 x 0,3-0,4 mm’dir. Hilum kısa ve daireseldir. Verbascum exuberans’ın polen taneleri genellikle radyal ve isopolar simetrilidir. Polenlerin şekilleri prolat’dır. Apertür şekli trikolpat, skluptürü tektat ve ornamentasyonu retikulattır. Tohumlar koyu kahverenginde, prizmatik-oblong şeklinde ve alveolat yüzeylidir. Tohum boyutları ise 0,6-0,8 x 0,4-0,5 mm’dir. Hilum kısa ve daireseldir. Sonuç ve Tartışma: İncelememiz sonucunda V. exuberans ve V. splendidum türlerinin tohumlarının koyu kahverenginde, prizmatik-oblong şeklinde ve alveolat yüzeyli olduğu tespit edilmiştir. Hilum ise kısa ve daireseldir. Fakat bu türlerin tohum boyutları çok az da olsa farklılık göstermektedir. Tohum boyutları V. splendidum için 0,5-0,6 x 0,3-0,4 mm ve V. exuberans için 0,6-0,8 x 0,4-0,5 mm’dir. Polen ölçüm sonuçları, V. exuberans için; P: 31.05μm, E: 19.70μm, Clg:25.78μm, Clt: 1.31μm, Ekzin: 1.31μm, V. splendidum için; P: 22.54μm, E: 18.06μm, Clg: 16.70μm, Clt: 2.50μm ve Ekzin: 1.56μm olarak tespit edilmiştir. Her iki türün de polen tipinin trikolpat, apertürlerinin üç kolpuslu, strüktürlerinin tektat, skulptürlerinin retikulat olduğu belirlenmiştir. Polen şeklinin ise her iki türde de farklılık gösterdiği ve V. splendidum’da subprolat, V. exuberans’ta prolat olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Verbascum, Scrophulariaceae, Polen, Tohum, Mikromorfoloji 181 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P107 Meyvenin Tragopogon (Asteraceae) Cinsindeki Taksonomik Değeri Mutlu Gültepe1, Kamil Coşkunçelebi2, Serdar Makbul3, Seda Okur4 Giresun Üniv., Bulancak Kadir Karabaş UBYO, Bitkisel Üretim ve Teknolojileri Böl. Bulancak,GİRESUN 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON 3 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, RİZE 4 Recep Tayyip Erdoğan Üniv., Pazar MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Böl., RİZE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Birçok Asteraceae üyesinde olduğu gibi meyveye (akene) ait makromorfolojik özellikler Tragopogon L. cinsinde de kullanılmaktadır. Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren Tragopogon taksonlarının ayrımında aken makromorfolojik özelliklerinin taksonomik değeri irdelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali olarak kullanılan akenler tamamlanan revizyon projesi kapsamında toplanmıştır. Her taksona ait olgun akenlerden çok sayıda örnek ışık mikroskopu altında incelenerek özellikleri kaydedilmiş ve ayrıca stereo mikroskopa bağlı çizim tüpü kullanarak çizimleri yapılmıştır. Bulgular: Bu çalışma ile ülkemiz tüm Tragopogon taksonlarının aken makro morfolojik özellikleri detaylı bir şekilde ortaya konulmuştur. Tragopogon taksonlarına ait bazı akenlerin kanatlı ve pullarının kaynaşmış olduğu (T. pterocarpus DC.), bazı akenlerin kısmen kanatlı, pullarının kaynaşık veya bağımsız olduğu (T. albinervis Freyn&Sint., T. bupthalmoides (DC.) Boiss., T. coloratus C.A. Meyer, T. pterodes Panc.), bazı akenlerin 10 sıra pullu ve oluksuz (T. porrifoliusL., T. dshimilensis K.Koch, T. graminifolius DC., T. latifolius Boiss., T. oligolepis Hartvig&Strid., T. olympicus Boiss., T. pratensis L.) ve bazı akenlerin 10 sıra pullu, oluklu ve oluk içerisinde yer alan pulların daha kısa olduğu (T. dubius Scop., T. subacaulis O.Schwarz), bazı akenlerin kısmen pullu veya tamamen pulsuz (T. fibrosus Freyn&Sint., T. aureus Boiss.) olduğu tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Tragopogon cinsi üyeleri çiçek rengi ve aken özellikleri bilinmeden teşhislerinin yapılması neredeyse imkansız hale gelmekte ya da yanlış teşhislere sebebiyet vermektedir. Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren tüm taksonların aken özellikleri dikkate alındığında aken boyu ile gaga boyu arasındaki oran, annulusun tüylülük durumu, akenlerin oluklu olup olmaması, aken pullarının serbest veya birleşik (kaynaşık) olması, pul sıra sayısı gibi özelliklerin önemli olduğu bulunmuştur. Ayrıca bu karakterlerin iyi izlenebilmesi için akenlerin mutlaka çok olgun olması gerektiği tespit edilmiştir. Yapılan incelemede T. dubius ve T. subacaulis gibi bazı taksonların yalnızca aken özelliklerine göre ayrılamayacağı da ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Aken, Morfoloji, Tragopogon, Taksonomi, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK (110T954) tarafından desteklenmiştir. 182 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P108 Tam Parazit Orobanche nana Türünün Trikom Morfolojisi ve Mikromorfolojisi Öznur Ergen Akçin¹, Burcu Pelit¹, Tuğba Aktaş¹, Gülcan Şenel², İsmail Zoroğlu¹ ¹Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU ²Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, SAMSUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Orobanchaceae familyası ülkemizde Cistanche Hoffmanns & Link, Necranthus Gilli, Orobanche L., Phelypaea L. ve Phelipanche (Pomel) Sojak olmak üzere 5 cins, 43 tür, 44 takson ile temsil edilmektedir. En kalabalık cins 39 tür Orobanche cinsidir. Phelipanche cinsi 2 tür, diğer cinsler ise birer tür ile temsil edilmektedir. Orobanche L. türleri halk arasında verem otu, kanser otu, pis ot, köy göçüren gibi yöresel isimlerle bilinmektedir. O.nana önemli ekonomik olarak kayıplara yol açan bir kök parazitidir. Bu çalışmada Orobanche L. cinsi Trionychon seksiyonuna ait O. nana Noe ex G.Beck türünün trikom yapısı morfolojik ve mikromorfolojik olarak incelenmiştir. Türün trikom yapısının morfolojik ve mikromorfolojik özellikleri detaylı bir şekilde incelenerek bu bitkilerin özelliklerinin tam olarak bilinmesi ve mücadelesine katkı sağlanması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Orobanche türüne ait örnekler 2010-2011 yıllarında Mayıs-Temmuz ayları arasındaki dönemde Karadeniz bölgesinin çeşitli lokalitelerinden toplanmıştır. Türün yaprak, gövde, kaliks ve korollasından alınan örnekler %70’lik alkolde tespit edilmiş ve örneklerden el yardımıyla kesitler alınmıştır. Alınan kesitler gliserin jelâtin metodu kullanılarak daimi preparat haline getirilmiştir. Mikromorfolojik incelemeler için, kuru yaprak örnekleri kullanılmıştır. Elektron mikroskobunda çekim yapabilmek için kuru yaprak örnekleri çift taraflı karbon bant üzerine yapıştırılarak sabitlenmiştir. Sabitlenen örnekler 12,5-15 nm altın ile kaplanmıştır. İnceleme ve çekimler JMS-6060LV Tarayıcı Elektron Mikroskobunda (SEM) 10 KV‟lik voltajla yapılmıştır. Bulgular: O.nana bitkisinin yapraklarının üst yüzeyinde 2-3 hücreli kapitat (saplı) salgı tüyüne rastlanmıştır. Yaprakların alt yüzeyinde çok az tüy bulunmaktadır. Türün kaliksinde yoğun bir şekilde I. tip kapitat salgı tüyüne, seyrek olarak da II. tip kapitat salgı tüyüne rastlanmıştır. Korollada II. tip kapitat çok yoğundur, ayrıca I. tip de çok az sayıda bulunmaktadır. Bitki gövdesinde I. tip, II. tip ve III. tip kapitat ve peltat tüy mevcuttur. Örtü tüyüne ise çok nadir rastlanmıştır. Türün gövde, yaprak, kaliks ve korollası üzerinde salgı tüyleri mevcuttur. Sonuç ve Tartışma: Salgı tüyleri tip I, tip II ve tip III şeklinde gruplandırılmıştır. Türün yapraklarının adaksiyal yüzeylerinde bol miktarda kapitat salgı tüylerine rastlanmıştır. O.nana türünün trikom morfolojisi ayrıntılı şekilde incelenerek türde bulunan trikom tipleri belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Orobanche,Trikom, Morfoloji, Mikromorfoloji. 183 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P109 Trakya’da Bulunan Sonchus L. Türleri Üzerinde Morfolojik ve Palinolojik Araştırmalar Sinem Leventer, Feruzan Dane Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışma, Trakya’da bulunan Sonchus L. türlerini saptamak ve bu türlerin morfolojik ve palinolojik özelliklerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Sonchus L. cinsi, dünyada yaklaşık olarak 1100 cins ve 25000 tür ile temsil edilmekte olan Asteraceae familyasının bir üyesidir. Orta ve Güney Amerika dışında dünya çapında geniş bir dağılım göstermektedir. Bu türler Avrupa’da 14, Türkiye’de 8, Trakya’da ise 3 takson ile temsil edilmektedir. Sonchus L. cinsi üzerine, Türkiye’de yapılmış çok fazla araştırmaya rastlanmamıştır. Sadece, Türkiye Erzincan’da endemik bir tür olması nedeniyle S. erzincanicus Matthews türü üzerinde çalışılmıştır. Sonchus L. cinsinin Türkiye ve Trakya’da yayılış gösteren tür sayısına bakıldığında da bu konuda yapılan araştırmaların çok detaylı olmadığı görülmüştür. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma için Sonchus L. cinsine ait yaklaşık 130 bitki örneği, 2010-2012 yılları arasında çiçeklenme dönemlerinde Trakya Bölgesi’nin farklı lokalitelerinden toplandı. Çalışma materyalleri preslenip kurutularak herbaryum materyali haline getirildi, morfolojik ve palinolojik çalışmalar herbaryum örneklerinden yapıldı. Türlerin teşhis edilmesinde Türkiye ve Avrupa Florası’ndan yararlanıldı. Polen preparatları Wodehouse yöntemiyle hazırlandı. Montaj materyali olarak bazik fuksinli gliserin-jelatin uygulandı, polen şekli, apertür sayıları, skulptur özellikleri ışık mikroskobunda incelendi ve mikrofotoğrafları çekildi. Ayrıca polenlerin sterilite oranları, laktofenol anilin mavisi ile boyanmaları, steril polenlerin ise bu boyayla boyanmamaları ile saptandı. Bulgular: S. tenerrimus L., gövdede salgı tüylüdür. S. oleraceus L. türünde ise salgı tüyü bulunmamaktadır, yalnızca beyaz tomentoz tüylüdür. S. asper L. yoğun salgı tüylüdür. S. tenerrimus L. ve S. oleraceus L. yaprakları dentikulat, akut kulakçıklıdır. S. tenerrimus L. türünde terminal loblar ile lateral lobların büyüklükleri birbirine neredeyse eşit, loblar tabanda oldukça fazla daralmıştır. S. oleraceus L. ise geriye loblu, terminal lobları lateral loblardan daha büyük, loblar tabanda daralmış değildir. S. asper L. yaprakları yuvarlak kulakçıklı, çok dikenli ve sapsızdır. S. tenerrimus L. ve S. oleraceus L. türlerinde ligulalar 5 dişli ve soluk sarı renktedir. S. asper L. ‘de ise altın sarısı renktedir. Bütün taksonlarda meyve aken, her bir yüzü 3 damarlıdır. S. tenerrimus L., akenleri 3-3,75 mm x 1 mm., oblanseolat, damarlar arası pürüzlüdür. S. oleraceus L. akenleri 3 mm x 0,75-1 mm., oblanseolat, damarlar arası pürüzlüdür. S. asper L. akenleri 2-3 mm x 1,50-1,75 mm, kuvvetlice yassılaşmış, damarlar arası pürüzsüzdür. Bütün türlerde polen şekli sferoidal, skulpturler ekinattır. Polen tipleri, S. tenerrimus L. ve S. oleraceus L. türlerinde trizonokolporat – tetrazonokolporat iken S. asper L.’de trizonokolporattır. Sterilite oranları, S. tenerrimus L.’ta %2, S. oleraceus L.’ta %4.6, S. asper L.’de %3.5 bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada S. tenerrimus’un Trakya Bölgesi’ndeki (Edirne ve Tekirdağ illerinde) varlığı ilk kez bu çalışmayla saptanmıştır. S. asper türleri ile S. oleraceus ve S. tenerrimus ’un ayırt edilmesinde aken morfolojisi ve yaprak kulakçık yapıları önemli özelliklerdir. Palinolojik çalışmalarımız daha önceki çalışmalarla örtüşmektedir. Sonchus L. cinsi içerisinde hibridleşmeler olduğu görülmüştür. Bu durumdan ve çeşitli varyasyonlar göstermesinden dolayı bu cinsin morfolojik problemleri bulunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Asteraceae, Morfoloji, Palinoloji, Sonchus L., Trakya Teşekkür: Bu çalışmaya TÜBAP - 34 kodlu proje ile maddi destek sağlayan Trakya Üniversitesi yetkililerine teşekkür ederiz. 184 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P110 Trakya Bölgesi’nde Bulunan Viola L. (Violaceae) Türleri Üzerinde Morfolojik ve Palinolojik Araştırmalar Müge (Türkoğlu) Koç1, Feruzan Dane1, Nuran Ekici2 Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 22030 EDİRNE Trakya Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi öğretmenliği Bölümü, 22030 EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bu çalışmada, Violeceae familyasının bir üyesi olan Viola L. cinsine ait türlerin Edirne’de ki yayılışı, morfolojisi ve palinolojik özellikleri araştırılmıştır. Viola L. cinsi Avrupa’da 92, Balkanlarda 58 tür içermektedir. 24 türü endemiktir. Türkiye’de Viola L. cinsine ait 21 tür yayılış göstermektedir. Viola türü Türkiye florasında son kayıtlara göre; 32 dir. Trakya’da 9 tür bulunmaktadır. Viola cinsinin taksonomisi henüz ayrıntılarıyla açıklanmamıştır. Türkiye’ de bulunan bütün Viola türleri üzerinde yapılmış morfolojik ve palinolojik çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamızda, örnekleri toplanan bu dört türün morfolojik ve palinolojik özellikleri karşılaştırılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma için Viola L. cinsine ait yaklaşık 60 bitki örneği, 2012-2013 yılları arasında çiçeklenme dönemlerinde ve Trakya Bölgesi’nin farklı lokalitelerinden toplandı. Arazi çalışmaları esnasında toplanan örneklerin fotoğrafları çekildi. Ayrıca toplanan bitkiler preslenip kurutularak herbaryum materyali haline getirildi ve EDTU herbaryumunda saklandı. Toplanan örneklerin lokaliteleri harita üzerinde gösterildi. Türlerin teşhis edilmesinde ‘‘Flora of Turkey’’, ‘‘Flora Europaea” adlı eserlerden yararlanıldı. Araştırmanın palinoloji bölümünde, yeni açmış çiçekler %70’ lik alkol içinde fiske edilerek şişelerde saklandı. Wodehouse metodu ile hazırlanan preperatlar bazik fuksinli gliserin - jelatin daimi hale getirilerek ışık mikroskobunda incelendi, mikrofotoğrafları çekildi. Ayrıca polenlerin fertilitesini incelemek için polenler laktofenol anilin mavisi ile boyandı. Polenlerin polar eksen, ekvatoral eksen uzunlukları, por genişliği, ekzin kalınlıkları ölçüldü. Ayrıca polenler skulptür, strüktür ve apertür özellikleri gibi morfolojik özellikler bakımından incelendi. Ölçülen değerlerin aritmetik ortalamaları hesaplandı. Bulgular:Bu araştırma sonucunda belirlenen bölgede Viola odorata L., Viola tricolor, Viola kitaibeliana, Viola arvensis taksonlarının yayılış gösterdiği saptanmıştır. İncelediğimiz taksonların yaprak şekillerinde belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Viola odorata L.,’nın yaprağı renikulat boyu 3-7 cm., kenarları krenat, ucu akuttur. Viola tricolor’ın yaprakları lanseolat, boyları 1-5 cm., kenarları krenat, ucu akuttur. Viola kitaibeliana’ın yaprakları orbikulat, boyu 1-3 cm, kenarları krenat ucu obtustur. Viola arvensis’in yaprakları lanseolat, boyları 1-5 cm. kenarları krenat, ucu akut ya da obtustur. Taksonların stipülleri boy ve yapı bakımından farklıdır. Çiçek rengi Viola odorata ve Viola tricolor’da mor veya beyaz, diğer iki taksonda krem-beyazdır. Sepal, petal, stamen 5 adettir (ikisi nektaryumdur). Sepal korollayı aşar. Bütün taksonlarda meyve 3 karpelli, 5-6 mm. tüysüzdür. Tohum küremsi-yumurta şeklindedir. Polen tipi V. odorata L.’da tricolporat, V. tricolor, V. kitaibeliana, V. arvensis taksonlarında ise stefanokolporattır. V. tricolor ve V. arvensis’te ekzin kalınlığı diğer iki türe oranla daha fazladır. Sonuç ve Tartışma:Morfolojik bulgularımız Avrupa ve Türkiye Florası’nda verilen türlere ait bilgilerle uyuşmaktadır. Polen morfolojisi bulgularımız Avrupa’ da yapılan diğer çalışmaların bulgularıyla karşılaştırıldığında polen büyüklüğü dışındaki bulgular, bu çalışmanın bulgularıyla benzerlik göstermektedir. İncelediğimiz polenlerdeki polar ve ekvatoryal eksen genişliklerinin varyasyonları, bize göre çevresel faktörlerden kaynaklanmış olabilir. Anahtar Kelimeler: Morfoloji, Palinoloji, Trakya, Violaceae, Viola Teşekkür:Bu çalışmaya TÜBAP 2013-63 kodlu proje ile maddi destek sağlayan Trakya Üniversitesi yetkililerine teşekkür ederiz. 185 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P111 Edirne’de Bulunan Lactuca Türleri Üzerinde Morfolojik ve Palinolojik Araştırmalar Bedia Köse, Feruzan Dane Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada, Asteraceae familyasının bir üyesi olan Lactuca L. cinsine ait türlerin Edirne ili ve çevresindeki yayılışı, morfolojisi ve palinolojik özellikleri araştırılmıştır. Lactuca cinsi Asteraceae familyasının Cichorioideae alt familyası ve Lactuceae tribusunun Lactucinae alt tribusuna aittir. Bu tribus dilsi çiçek yapısı ve bol sütlü özelliği ile karakterize edilir. Bu cinsin 98 türü bulunmaktadır. Bu türlerin 17’ si Avrupa da, 51’i Asya ‘da, 43’ü Afrika’da ve 12 tanesi de Amerika’ dadır. Balkanlarda 12, Türkiyede 8, Trakya’da ise 2 türü kayıtlıdır. Lactuca cinsinin taksonomisi henüz ayrıntılarıyla açıklanmamıştır. Türkiye’ de bulunan bütün Lactuca türleri üzerinde yapılmış morfolojik ve palinolojik çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamızda, örnekleri toplanan dört türün morfolojik ve palinolojik özellikleri karşılaştırılmıştır. Araç ve Gereçler: Araştırma materyali olarak Lactuca cinsine ait yaklaşık 50 bitki, 2012-2013 yılları arasında Edirne ve çevresinden toplandı. Arazi çalışmaları esnasında toplanan örneklerin fotoğrafları çekildi. Ayrıca toplanan bitkiler preslenip kurutularak herbaryum materyali haline getirildi ve EDTU herbaryumunda saklandı. Örnekler Türkiye ve Avrupa Florasına göre tanımlandı. Toplanan örneklerin lokaliteleri harita üzerinde gösterildi. Palinolojik çalışmalarda Wodehouse metodu ile hazırlanan preperatlar bazik fuksinli gliserin - jelatin metodu daimi hale getirilerek ışık mikroskobunda incelendi ve mikrofotoğrafları alındı. Ayrıca polenlerin fertilitesini incelemek için polenler laktofenol anilin mavisi ile boyandı. Polenlerin polar eksen, ekvatoral eksen uzunlukları, por genişliği, ekzin kalınlıkları, diken uzunlukları ölçüldü. Ayrıca polenler skulptür, strüktür ve apertür özellikleri bakımından incelendi. Her özellik için yaklaşık 50 ölçüm yapıldı. Ölçülen değerlerin aritmetik ortalamaları hesaplandı. Polenlerin tanımlanmasında Erdtman, Kremp, Faegri ve Iverson’un terminolojisi kullanıldı. Bulgular: Bu araştırma sonucunda belirlenen bölgede Lactuca saligna L., Lactuca serriola L., Lactuca viminea L. subsp. viminea, Lactuca viminea subsp. ramossima (All. ) Bonnier, Lactuca virosa L. taksonlarının yayılış gösterdiği saptanmıştır. Bu taksonlardan L. virosa, L. viminea subsp. viminea, ve Lactuca viminea subsp. ramossima Türkiye için yeni kayıttır. Belirlediğimiz taksonların yaprak şekillerinde belirgin farklılıklar bulunmaktadır. L. saligna’ nın yaprağı linear 3-8 cm, L. serriola’ nın yaprağı orta damarda dikenli, derin loblu pinnatifit ve 4-8 cm’ dir. L viminea subsp viminea’ nın yaprağı sagitat 7-9 cm, L. viminea subsp. ramossima’ nın yaprağı 3-4 cm, L. virosa’ nın yaprağı ise pinnatilobat ve 5 cm olarak bulunmuştur. İncelen türlerin tohumları boy-en oranı, renk, gaga uzunluğu, tüylülük bakımından birbirinden farklıdır. L.virosa’nın tohumu obovat, diğer 3 taksonun ki ise oblongtur. Tohumu en uzun olan taksonlar L. viminea subsp. viminea, L. viminea subsp. ramossima alttürleri, en kısa olan tür ise L. virosa türüdür. Bütün türlerde polenler trikolporat, oblat- sferoidal ve ekinattır. Polen sterilitesi oranı % 0.5 ile % 3 arasında değişmektedir. Bütün taksonlar fertildir. Sonuç ve Tartışma: Morfolojik bulgularımız Avrupa ve Türkiye Florası’nda verilen türlere ait bilgilerle uyuşmaktadır. Polen morfolojisi bulgularımız Avrupa’ da yapılan diğer çalışmaların bulgularıyla karşılaştırıldığında polen büyüklüğü dışındaki bulgular, bu çalışmanın bulgularıyla benzerlik göstermektedir. İncelediğimiz polenlerdeki polar ve ekvatoryal eksen genişliklerinin varyasyonları, bize göre çevresel faktörlerden kaynaklanmış olabilir. Anahtar Kelimeler: Asteraceae, Lactuca, Morfoloji, Palinoloji, Trakya Teşekkür: Bu çalışmaya TÜBAP 2014-18 kodlu proje ile maddi destek sağlayan Trakya Üniversitesi yetkililerine teşekkür ederiz. 186 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P112 Türkiye Minuartia (Caryophyllaceae) Cinsi Spectabiles Seksiyonuna Ait Taksonların Pedisel ve Sepallerinde Görülen Tüy Tipleri Murat Koç1, Ergin Hamzaoğlu2, Ahmet Aksoy3, Zehra Dedelin4 1 Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, YOZGAT Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Eğitimi Bölümü, ANKARA 3 Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANTALYA 4 Bozok Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Bölümü, YOZGAT Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Minuartia Cinsi “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserde 74 takson ile temsil edilmektedir. Bu taksonlar Spectabiles (Fenzl) Hayek, Plurinerviae McNeill, Lanceolate (Fenzl) Graebner., Tryphane (Fenzl) Hayek, Acutiflorae (Fenzl) Hayek, Minuartia ve Sabulina (Reichb.) Graebner. olmak üzere 7 seksiyona bölünerek sunulmuştur. Türkiye Spectabiles seksiyonu içerisinde 4 tür yer almaktadır. Çalışmamız da spectabiles seksiyonuna ait taksonların tüy morfolojilerini belirleyerek, elde edilen yeni verilerin seksiyona ait taksonların taksonomisine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan Minuartia imbricata (Bieb.) Woronow., Minuartia aizoides (Boiss.) Bornm., Minuartia circissica (Albov.)Woron., Minuartia garckeana (Aschers.&Sint.ex Boiss) Mattf. taksonları 2014 vejetasyon döneminde toplanmıştır. Tüyler ilk olarak Olympus SZ 16 stereo mikroskobun da (IM) Cellsens Dimensions 3D programı ile resimleri çekilmiştir. Daha sonra üzerleri altın ile kaplanarak LEO 440 model taramalı elektron mikroskobu (SEM) yardımıyla 500 x büyütmede resimleri çekilmiştir. Sepal ve pedisellere ait çekilen resimler literatürler ışığında değerlendirilerek tüy tipleri belirlenmiş ve taksonlar arasında farklılık gösterip göstermediğine karar verilmiştir. Bulgular: IM ve SEM görüntülerinin incelenmeleri sonucu tüylerin tipi, yoğunluğu ve uzunlukları belirlenmiştir. Elde edilen bulgular aşağıda verilmiştir. Minuartia imbricata: Pediseller yoğun boğumlu uzunhavlı, tüyler 0.2-0.8 mm boyunda; sepaller yoğun uzunhavlı, tüyler 0.3-0.95 mm boyunda. Minuartia aizoides: Pediseller yoğun uzunhavlı-salgı tüylü, tüyler 0.1-0.25 mm boyunda; sepaller yoğun uzunhavlı-salgı tüylü, tüyler 0.35-0.53 mm boyunda. Minuartia circissica: Pediseller yoğun uzunhavlı-salgı tüylü, tüyler 0.035-0.3 mm boyunda; sepaller yoğun uzunhavlı-salgı tüylü, tüyler 0.07-0.3 mm boyunda. Minuartia garckeana: Pediseller yoğun havlı-salgıtüylü, tüyler 0.05-0.35 mm boyunda; sepaller yoğun havlısalgı tüylü, tüyler 0.08-0.4 mm boyunda. Sonuç: Bu çalışma sonucunda IM ve SEM mikroskobu görüntüleri kullanılarak Spectabiles seksiyonunda yer taksonların tüy mikromorfolojileri belirlenmiştir. Bu karakterlere göre Minuartia imbricata taksonun da salgı tüyü bulunmadığı ve uzunhavlı tüylerin boğumlu olduğu, M. aizoides, M. circassica, M. garckeana taksonların da ise hem pedisel hem de sepal de yoğun salgı tüyleri olduğu, uzunhavlı tüylerde boğumlanma olmadığı görülmüştür. Tüylerin boy ve yoğunluklarının ise değişkenlik gösterdiği tespit edilmiştir. Elde edilen veriler sonucu M. imbricata taksonunun diğer 3 taksonlardan ayrımında bu farkların kullanılabileceği belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Minuartia, Tohum morfolojisi, SEM, Taksonomi. Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK 113Z260 Numaralı Proje desteği ile gerçekleştirilmiştir. 187 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P113 Türkiye Minuartia (Caryophyllaceae) Cinsi Sabulina Seksiyonuna Ait Bazı Taksonların Tohum Mikromorfolojisi ve Taksonomik Önemi Nesrin Çekici1, Murat KOÇ2 1 Bozok Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji Bölümü, YOZGAT 2 Bozok Üniversitesi Hayvansal Üretim Yüksek Okulu, YOZGAT Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Minuartia Cinsi “Flora of Turkey and the East Aegean Islands” adlı eserde 74 taksonla temsil edilmektedir. Bu taksonlar 7 seksiyona bölünerek sunulmuştur. Türkiye Sabulina (Reichb.) Graebner. seksiyonu içerisinde 12 takson yer almaktadır. Çalışmamız da sabulina seksiyonuna ait bazı taksonların tohum mikromorfolojilerini belirleyerek, elde edilen yeni veriler ışığında bu taksonların taksonomisine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan Minuartia mesogitana (Boiss.) Hand.- Mazz. subsp. mesogitana, M. subtilis (Fenzl.) Hand.-Mazz., M. hybrida (Vill.) Schischk. subsp. hybrida, M. mediterranea (Ledeb.) K.Maly. tohumları 2014 yılı vejetasyon döneminde toplanmıştır. Olgun tohumlar ilk olarak Olympus SZ 61 stereo mikroskop (IM) ile her takson için değişim aralığını kapsayacak şekilde 15-20 adet seçilmiştir. Daha sonra LEO 440 model taramalı elektron mikroskobu (SEM) yardımı ile numunelerin yan ve sırt yüzey resimleri 250X, 1000X ve 3000X büyütmelerde çekilmiştir. Çekilen resimler literatürler ışığında değerlendirilerek yüzey şekilleri belirlenmiştir. Bulgular: SEM ve IM görüntülerinin incelemeleri sonucu elde edilen bulgular aşağıda verilmiştir. M. mesogitana subsp. mesogitana: Tohumlar yuvarlağımsı veya böbreksi, 0.3-0.6 x 0.3-0.5 mm, koyu kahverengi, granüllü, yan yüzeyler içbükey, hücre tipi tüberküllü, hücre üzeri düzensiz çok sayıda sapsız papillalı, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 31. Sırt yüzeyler düz, hücre daralmış tüberküllü, hücre üzeri çoğunlukla ortada bir uzun yanlarda iki sapsız papillalı, hücreler düzenli, hücre kenarı dişleri belirgin, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 26. M. hybrida subsp. hybrida: Tohumlar böbreksi-yuvarlağımsı, 0.3-0.5 x 0.3-0.4 mm, açık kahverengi, granüllü, yan yüzeyler düz, hücre tipi sivrileşmiş tüberkülat, hücre üzeri çok sayıda sapsız papillalı, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 35. Sırt yüzeyler içbükey, hücre tipi tüberkulat, hücre üzeri 1-çok sayıda sapsız papillalı, hücreler düzenli, hücre kenarı dişleri belirgin, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 23. Minuartia subtilis: Tohumlar böbreksi-yuvarlağımsı, 0.3-0.6 x 0.3-0.4 mm, açık kahverengi, granüllü, yan yüzeyler düz, hücre tipi sivrileşmiş tüberkülat, hücre üzeri dışbükey veya sapsız papillalı, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 17. Sırt yüzeyler içbükey, hücre tipi tüberkulat, hücre üzeri dışbükey veya sapsız papillalı, hücreler düzenli, hücre kenarı dişleri belirgin, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 14. Minuartia mediterranea: Tohumlar böbreksi-yuvarlağımsı, 0.5-0.9 x 0.4-0.9 mm, koyu kahverengi veya siyah, granüllü, yan yüzeyler dışbükey, hücre tipi tüberkülat, hücre üzeri dışbükey, dişlerin diziliş şekli V undulat, ortalama diş sayısı 26. Sırt yüzeylerin; şekli dışbükey, hücre tipi tüberkülat, hücre üzeri düz, hücre kenarı dişleri belirsiz, dişlerin diziliş şekli U undulat, ortalama diş sayısı 16. Sonuç: Tohum yüzeyinin M. mediterranea taksonunda düz diğer taksonlarda papillalı olduğu, M. subtilis de hücre üzeri diş sayısının 16 olduğu ve hücrelerin sivrileşmiş tüberkülat olduğu, M. hybrida subsp. hybrida ve M. mesogitana subsp. mesogitana taksonlarının tohum yüzeylerinin ise birbirleriyle benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir. Elde edilen bu fark ve benzerliklerin taksonların ayrım anahtarında da kullanılabileceği ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: Minuartia, Tohum mikromorfolojisi, SEM. Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK 113Z260 Numaralı Proje desteği ile gerçekleştirilmiştir. 188 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P114 Cyperus glomeratus (Cyperaceae) Cem Vural3, Handan Şapcı1,2 1 Erciyes Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, KAYSERİ 2 Çukurova Üniversitesi, Aladağ MYO, Ormancılık Bölümü, ADANA 3 Erciyes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KAYSERİ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Cyperus glomeratus türünün morfolojik, palinolojik ve tohum morfolojisi hakkında bilgiler vererek daha iyi tanınmasına katkı sağlamaktır. Gereç ve Yöntem: Morfolojik incelemelerde türün sahip olduğu morfolojik karakterler toplanan yeni örnekler ile değerlendirilerek tespit edilmiştir. Polen preparatları Woodehouse yöntemine uygun olarak fuksinli gliserin-jelatin karışımı ile hazırlanmıştır. Tohum incelemelerinde stereo ışık mikroskobu ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılmıştır. Her bir özellik için 30–50 ölçüm yapıldı ve bu ölçümlerin ortalamaları hesaplanmıştır. Bulgular: Türe ait morfolojik karakterler, türün orijinal tanımına ilaveten yeni toplanan örnekler ile güncellenerek verilmiştir. Polen ve tohum özellikleri ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Sonuç: Cyperus glomeratus türünün ülkemizdeki yayılış alanları ve morfolojisi hakkında güncel bilgiler vererek türün tanımlanmasına katkı sağlanmıştır. Ülkemizde yayılış alanı çok geniş olmamasına rağmen Avrupa ülkelerinde de yayılış gösterdiğinden endemik olmayan türün IUCN kriterlerine göre herhangi bir kategoriye dâhil edilmesine gerek olmadığı tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Cyperaceae, Cyperus, IUCN, Sistematik, Türkiye Teşekkür: Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından FDK-20134695 no’lu proje ile desteklenmiştir. 189 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P115 Capparis ovata L. Bitkilerinde Çiçek Morfolojisi Özlem Özbek Hitit Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇORUM Sorumlu yazar elektronik posta: [email protected] Giriş: Kapari 250’den fazla tür içeren büyük Capparaceae ailesinin Capparis L. cinsinin Capparis L. seksiyonuna bağlıdır. Ülkemizde Capparis spinosa ve Capparis ovata olmak üzere iki tür ile temsil edilmektedir. Bu iki türün beş varyetesi [C. spinosa var. spinosa, C. spinosa var. inermis Turra., C. spinosa var. aegyptia (Lam) Boiss, and; C. ovata var. palaestina Zoh., C. ovata var. herbacea (wild) Zoh. and C. ovata var. canescens (Coss.) Heywood] Karadeniz bölgesi hariç ülkemizin çeşitli bölgelerinde yayılım göstermektedir. Capparaceae ailesinin çiçekleri farklı polinasyon ajanlarına karşı yüksek düzeyde evrimsel adaptasyon yeteneğine sahiptir. Geniş Cleome ve Capparis cinslerinde arılar, sinek kuşları (Macroglossum stellatarum) ve yarasalar polinasyon işlemine katılır. Diğer taraftan Capparis pittier’de protandry ve kendi kendine tozlaşma olduğu rapor edilmiştir. Literatüre göre Capparis L. bitkilerinde üreme biyolojisi hakkında yeterli düzeyde bilgi verecek bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada bir Capparis ovata L. popülasyonuna ait bitkilerde çiçek morfolojisi ve üreme sistemi hakkında öncül bir çalışma yapılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada Çorum Osmancık Kumbaba mevkiinde yetişen bir Capparis ovata L. türüne ait bir popülasyondan toplanan çiçek örnekleriyle Capparis L. bitkisinin üreme biyolojisi ile ilgili öncül bir çalışma başlatıldı. Belirtilen lokasyondan 8 bitkiden toplam 68 çiçek örnek toplandı ve morfolojik özellikler bakımından incelendi. Bu çalışmada çiçeğe ait incelenen morfolojik özellikler şunlardır: petal eni (PE), petal boyu (PB), sepal eni (SE), sepal boyu (PB), çiçek sapı (ÇS), stamen sayısı (SS). Ayrıca çiçekler erkek çiçek, hermafrodit çiçek, ovaryum ve ovul durumlarına göre de incelendi. Bulgular: Her bir bitki için yapılan ölçümler sonucu elde edilen verilerin ortalama, standart sapma ve varyasyon katsayısı değerleri hesaplandı. En çok varyasyon aralığı gösteren özellikler PE (CV: %3,11-20,26) ve SE (CV: %3,17-20,57) olarak gözlendi. İncelenen 68 çiçekten 25 tanesi (%36,76) hermafrodit çiçek morfolojisi gösterirken 43 tanesi (%63,24) erkek çiçek morfolojisi gösterdi. Hermafrodit çiçeklerde ovaryum durumuna göre hipogin çiçek modeli gözlenirken, ovul tipi olarak da kampilotrop (kıvrık) tip ovul gözlendi. Aynı bitki üzerinde hem erkek çiçek hem de hermafrodit çiçek bulunduğundan, Capparis L. bitkilerinin andromonoecious tipi üreme sitemine sahip olduğu tespit edildi. Sonuç ve Tartışma: Bu öncül çalışmanın sonuçlarına göre Capparis ovata L. popülasyonuna ait çiçeklerde yapılan morfolojik analizler çiçek morfolojik yapılarında dikkate değer oranda varyasyonun olduğunu gösterdi. Capparis ovata L. popülasyonuna ait bitkilerde çiçek formlarında erkek çiçek oranının daha yaygın olduğu tespit edildi. Bitkilerde kendi kendine tozlaşmayı kısıtlamak için hermafrodit çiçeklerde erkek ve dişi üreme organların farklı zamanlarda geliştiği protandry özelliğinin Capparis L. bitkilerinde de olduğu tahmin edilmektedir. Bu çalışmanın sonuçları Capparis L.’in üreme sistemi ile ilgili olarak literatürde bulunan tek çalışmanın sonuçları ile uyumludur. Literatüre göre Capparis L. bitkisinin fitokimyasal özellikleri ve vejetatif çoğaltımı ile ilgili pekçok ve moleküler yapısıyla ilgili birkaç çalışma olmasına rağmen üreme sistemiyle ilgili yeterli düzeyde bir çalışmanın olmaması, yapılan bu öncül çalışmanın gerekliliğini ve bu çalışmanın literatüre önemli bilgi katkısı sağlayacağını göstermektedir. Geleceğe dönük olarak da örnek sayısı genişletilerek bu çalışma konusunun daha kapsamlı yapılması planlanmaktadır. Anahtar kelimeler: Capparis L., çiçek morfolojisi, morfolojik varyasyon, protandry, andromonoecious 190 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P116 Oenanthe silaifolia (Apiaceae) Türü Üzerine Morfolojik, Anatomik ve Palinolojik Bir Araştırma Ebru Doğan Güner1, Barış Bani2, Mehtap Tekşen3 Gazi Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Gölbaşı, ANKARA Kastamonu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kuzeykent, KASTAMONU 3 Aksaray Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AKSARAY Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş:Oenanthe L. (Apiaceae) dünyada yaklaşık 35-40 kadar taksonla (tür ve tür altı seviyede), “Flora of Turkey”de 9 taksonla (tür ve tür altı seviyede) temsil edilmektedir. 1972 yılında 4. cildin yayınlanmasından sonra iki yeni tür ilave edilmiştir. 1998 yılında Oe. cyclocarpa Pimenov & Kljuykov tarafından tanımlanmıştır ve “Flora of Turkey”in 11. cildine de eklenmiştir. 2007 yılında Foley ve Southam Oe. pimpinelloides L. türünün sinonimi olan Oe. incrassans Bory. & Chaub. türünü canlandırmıştır. Bu tür ülkemizle ilgili son çalışmalarda şüpheli tür olarak belirtilmiştir. Cins üyeleri Apiaceae familyasının tümünde olduğu gibi ekonomik öneme sahiptir. Özellikle insan ve hayvanlar üzerinde zehir etkisi gösteren uçucu yağlara sahiptir. Apiaceae familyasına ait cinsler üzerinde birçok araştırıcı tarafından revizyon çalışmaları yapılmış ve bazıları devam etmektedir. Fakat Oenanthe cinsi üzerinde henüz hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu cins üzerinde literatürdeki eksikliği gidermek amacıyla revizyon çalışmasına yazarlar tarafından başlanmıştır. Bu çalışma Türkiye’de bulunan Oenanthe cinsi üzerinde yapılmış ilk ayrıntılı çalışmadır. Yapılan revizyon çalışması esnasında toplanan türlerden biri olan Oe. silaifolia’nın morfolojik, anatomik ve palinolojik özelliklerini ve dağılımını vermek amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: 2014-2015 yıllarında ülke genelinde yapılan arazi çalışmalarında örnekler çiçekli ve meyveli olarak toplanmıştır. Komşu ülke floraları ile yerli ve yabancı herbaryumlarda (ANK, E, GAZI, HUB, ISTE, K, WU ve W) bulunan örneklerin de incelenerek türün Oe. silaifolia olduğu tespit edilmiştir. Toplanan örnekler ve incelenen herbaryum örnekleri üzerinden türün betimi hazırlanmıştır. Çiçekli örneklerden polenler ve meyveli örneklerden tohumlar elde edilerek Jeol JSM 6490LV markalı SEM’de taranmış ve polen, meyve özellikleri tespit edilmiştir. Woodhause yöntemine göre hazırlanan preparatlar ile polenlerin ölçümleri yapılmıştır. Anatomik çalışmada, toplanan örneklerin %70’lik alkol içinde saklanan yaprak, gövde ve meyvelerinden alınan enine kesitler Sartur reaktifi ile boyanarak incelenmiştir. IUCN tehlike kategorileri populasyon durumları da dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir. Bulgular: Çalışmada Oe. silaifolia’nın detaylı betimi ve Türkiye'de yetiştiği alanlar verilmiştir. Nisan ve Temmuz ayları arasında çiçekli ve meyveli örnekleri toplanabilen Oe. silaifolia bataklık, dere ve göl kenarlarında 30 ile 2000 m'ler arasında yayılış göstermektedir. Türkiye, Avrupa, Kuzeybatı Afrika, Rusya, Ermenistan, Filistin ve İran'da dağılım gösteren geniş yayılışlı bir türdür. İncelenen bütün parametreler (morfolojik, meyve ve polen mikromorfolojisi, gövde, yaprak ve meyve anatomileri ile dağılımları) ayrıntılı bir şekilde çalışmada ifade edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Çalışmada Oe. silaifolia’nın detaylı betimi, meyve ve polen mikromorfolojisi ile yaprak, gövde ve meyve anatomik kesitleri alınarak ayrıntılı bir şekilde fotoğraflar ve mikrofotoğraflar ile açıklanmıştır. Oe. silaifolia türünün özellikleri Apiaceae familyası içinde önemli ayrım karakterlerinden olan morfolojik, anatomik ve polen özellikleri açısından ilk kez ortaya konularak diğer türler ile kıyaslanmıştır. Ayrıca Oe. silaifolia’nın Türkiye ve dünya dağılımları haritalarla gösterilmiştir. Anahtar kelimeler: Oenanthe, Türkiye, Morfoloji, Anatomi Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından desteklenen 114Z005 nolu proje kapsamında üretilmiştir. 191 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P117 Salix acmophylla Üzerinde Anatomik, Palinolojik ve Moleküler Biyolojik Çalışmalar Nur Münevver Pınar¹, Aydan Acar1,Derya Şimşek¹, İlker Büyük¹, Burcu Pelin Büyük¹, Sümer Aras¹, Kamil Coşkunçelebi², Talip Çeter³, Bedri Serdar4, Demet Cansaran Duman1 1 Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANKARA Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON 3 Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KASTAMONU 4 Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, TRABZON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Salix acmophylla Boiss. büyük çalı ya da küçük ağaç formunda, akarsu, dere kenarlarında doğal yayılış gösterdiği gibi sulama kanalları yakınlarında da yer almaktadır. Ülkemizde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde doğal vejetasyon gösterir. Bu araştırmada, Salix acmophylla ‘nın yaprak mikromorfolojisi ve anatomisi, polen morfolojisi ve polen DNA’sı çalışılmıştır. Gereçler ve yöntemler: Yaprak anatomisi Cryotome-Leica CM1520 Cryostat cihazında enine kesitler alınarak çalışılmıştır. Yaprak mikromorfolojisi ve polen morfolojisi LM ve SEM’de ayrıntılı çalışılmıştır. Işık mikroskobik çalışmalarda polen preparatları Wodehouse (1935) yöntemi ile hazırlanmış ve Leica EC3 ve LEİCA DFC3 görüntüleme sistemleri ile fotoğrafları çekilmiştir. 30 polen tanesi üzerinde polar çap, ekvatoral çap, kolpus uzunluğu ve genişliği, ekzin ve intin kalınlıkları ölçülmüştür. SEM çalışmalarında polenler ve yapraklar stabın üzerine yerleştirilmiş ve 15nm altın palladyumla kaplanmıştır. Morfolojik gözlemler JEOL JSM 6490LV model taramalı elektron mikroskobu ile yapılmış ve polen yaprak mikrofotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: Yapraklar linear lanseolat, akut-aküminat, serrulat, izolateral (monofasiyal) ve tüylüdür. Stomalar alt ve üst epidermiste bulunmakta (Amfistomatik yaprak) ve bekçi hücrelerine göre de Amaryllis tip stoma görülmektedir. Üst epidermisin altındaki palizat parankiması tabakası ince çeperli, uzun, kenarları eğri, düzensiz, 2 sıralı hücrelerarası boşlukları oldukça az; alt epidermisin üstünde bulunan palizat parankiması düzensiz, ince çeperli, 2-3 sıralı hücrelerarası boşluğu bulunan, kenarları eğri olan hücreler halindedir. Druz ve prizmatik kristaller bulunmaktadır. Yaprak orta damarının bulunduğu bölgede alt ve üst epidermis altında 2-3 sıra kollenkima hücreleri sıralanmıştır. İletim demetleri açık kolleteraldir. Ana damarın etrafı 1-2 sıralı sklerenkima hücre sırası ile çevrelenmiştir. Polenler radyal simetrili, izopolar ve trikolpattır. P/E oranı 0,96 ve polen şekli oblat sferoidaldir. Ornamentasyon supraretikülattır. Kolpus uzun, kenarları belirgin, membranı granülattır. Polen DNA’sı SSR analizi ile çalışılmış ve lokuslardaki allel sayıları belirlenmiştir. Sonuç ve tartışma: S.acmophylla türü, projede yer alan diğer türlerin (S. alba, S. amplexicaulis, S. babylonica, S. caprea, S. cinerea, S. excelsa, S. fragilis, S.pseudomedemii) yaprak anatomileri ve yaprak mikromorfolojileri ile benzerlik göstermektedir. Polen morfolojik açıdan diğer taksonlara benzer olarak polen şekli prolat sferoidaldir. Anahtar kelimeler: Salix acmophylla, Salicaceae, anatomi, morfoloji, palinoloji Teşekkür: Bu çalışma, Ankara Üniversitesi 13B4240010 nolu BAP tarafından desteklenen projenin bir parçasıdır. 192 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P118 Cota (Asteraceae) Cinsine Ait Endemik Taksonların Tohum Morfolojisi Mehmet Ufuk Özbek, Funda Özbek, Mecit Vural Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Teknikokullar, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş Asteraceae familyasına ait olan Cota J. Gay cinsi dünyada 49 tür ve 63 takson ile temsil edilmektedir. Bu türler Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika’da yayılış göstermektedir. Cota cinsi Türkiye Florasında 22 takson ile temsil edilmektedir ve bu taksonlardan 9’u endemiktir. Bu cinse ait taksonların çevre ülkelerdeki yayılışlarına baktığımızda İran ve Rusya’da lokalize olduklarını ve bu duruma paralel olarak da endemizm oranının bu ülkelerde daha fazla olduğu görülmektedir. Asteraceae familyasındaki türler üzerinde yapılan aken morfolojisi çalışmalarında araştırıcılar, akenin rengi, şekli, boyutu, yüzey ornamentasyonu, damar sayısı ve pappus yapısının türler arasında ayırıcı karakterler olarak kullanılabileceğini belirtmişlerdir. Bu çalışmada, Cota cinsine ait ülkemizin değişik bölgelerinden toplanan 9 endemik türün aken morfolojisi ışık ve taramalı elektron mikroskobuyla incelenerek belirlenmesi ve cinsin sistematiğine meyve morfolojisi yönünden katkıda bulunulması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler Aken morfolojisi stereomikroskop ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile incelemiştir. Aken makromorfolojisi, her bir taksona ait en az 20 örnek üzerinde stereomikroskopta incelenmiş, fotoğrafları çekilerek ölçümleri yapılmış ve detaylı tanımları verilmiştir. Aken mikromorfolojisi için ise, olgun akenler üzerinde çift taraflı yapıştırıcı bant bulunan staplara yerleştirilmiştir. Staplar akenlerin iletken duruma geçebilmesi ve elektron mikroskobu ekranında görüntü verebilmesi için altınla kaplanmıştır. Hazırlanan örneklerin ayrıntılı yüzey ornamentasyonları Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nde bulunan JEOL JSM 6060 model Taramalı Elektron Mikroskobunda (SEM) incelenmiş ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Bulgular Cota cinsine ait 9 endemik taksonun (C. virescens (Bornm.) U.Özbek & Vural, C. melanoloma (Trautv.) Holub. subsp. trapezuntica (Grierson) Oberp. & Greuter, C. antitaurica (Grierson) Holub, C. oxylepis Boiss., C. fulvida (Grierson) Holub, C. hamzaoglui U.Özbek & Vural, C. pestalozzae Boiss., C. halophila (Boiss. & Balansa) Oberp. & Greuter, C. dipsacea (Bornm.) Oberp. & Greuter) aken morfolojisi stereomikroskop ve taramalı elektron mikroskobuyla çalışılmış ve ayrıntılı tanımları verilmiştir. Akenlerin eni 0.35-1.21 mm, boyu ise 1.33-3.5 mm arasında değişmektedir. Aken şekli oblong, obovoid-obkonikal ve obpiramidal; rengi kahverengi, sarımsı-açık kahverengi, açık kahverengi-beyaz, koyu kahverengi-siyah, morumsu-kahverengi veya mordur. Korona eni 0.35-1.7 mm, boyu 0.08-0.85 mm’dir. Akenlerin yüzey ornamentasyonun ise retikülat-striat, retikülat-rugulat veya sadece rugulat tipte olduğu gözlenmiştir. Sonuç ve Tartışma Yapılan bu çalışmayla incelenen endemik türlerin akenlerinin boyutu, rengi, şekli, korona boyu ile yüzey ornamentasyonu gibi morfolojik özelliklerin cinsin sistematiğine katkı sağladığı saptanmıştır. Cota cinsinde yer alan diğer taksonlar üzerinde devam eden çalışmalarımızla aken morfolojisinin taksonlar arasında önemli farklılıklar göstereceği ve böylece morfolojik ayrımı zor olan türlerin taksonomik problemlerinin çözümüne katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler Cota, Endemik, Aken, Morfoloji Teşekkür Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: 105T353). 193 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P119 Bazı Süs Bitkilerinin Polen Morfolojisi Feruzan Dane, Hazal Sezginer Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada, Edirne ili çiçekçilerinde ve evlerde yetiştirilen Gesneriaceae familyasına ait süs bitkisi olan Saintpaulia ionantha Wendl. (Afrika menekşesi), Sinningia speciosa Benth. (Bulgar menekşesi) ve Cyrtandra lessoniana Gaudich bitkilerinin palinolojik özellikleri araştırılmıştır. Gesneriaceae familyasına ait bitkiler çok yıllık rizomlu bitkilerdir. Eski ve yeni dünyanın tropik ve subtropik bölgelerinde yayılış gösteren 150 cins ve 3500 tür içerirler. Doğal yayılış alanları sınırlarını aşarak Avrupa:Balkanlar, Asya:Çin ve Avustralya’ya kadar uzanırlar. Stamenler 4 veya 2 nadiren 5 dir. Genellikle 1 veya 3 staminod içerirler. Bu türlerle ilgili Türkiye’de yapılmış palinolojik çalışmaya rastlanmamıştır. Gereçler Ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak Saintpaulia ionantha Wendl. (Afrika menekşesi), Sinningia speciosa Benth. (Gloxinia) (Bulgar menekşesi) ve (Cyrtandra J.R. Forst. & G. Forst.) Cyrtandra lessoniana Gaudich bitkilerinine ait örnekler çiçekçilerden sağlanmıştır. Polenler çiçek açma dönemlerinde pens yardımıyla kağıt zarflara alınmıştır. Palinolojik çalışmalarda Wodehouse metodu ile hazırlanan preperatlar bazik fuksinli gliserin - jelatin metodu daimi hale getirilerek ışık mikroskobunda incelendi ve mikrofotoğrafları alındı. Ayrıca polenlerin fertilitesini incelemek için polenler laktofenol anilin mavisi ile boyandı. Polenlerin polar eksen, ekvatoral eksen uzunlukları, ekzin kalınlıkları ölçüldü ve skulptür, strüktür ve apertür özellikleri bakımından incelendi ve mikrofotoğrafları çekildi. Polenlerin tanımlanmasında Erdtman’ın terminolojisi kullanıldı. Bulgular: Çalışılmış 3 taksonda da polen taneleri küçük boyutta, isopolar, Saintpaulia ionantha’da “3zonocolpate” diğerlerinde “3-zonocolporate” tipte ve skulptur bütün türlerde “reticulate/foveolo-reticulate” ornamentasyonludur. Ornementasyon Saintpaulia ionantha da “heterobrochate” olduğu halde diğer türlerde “homobrochate” tiptedir. Ekvatordan görünüşleri genellikle “spheroidal”, “oblat-sferoidal”, polar görünüşünde ise dairesel veya köşelidir. Ortalama polen çapları: 14,6-30 mikrometre (= E). İntin ince ve ekzin intinden daha kalındır. Kolpuslar geniş ve uzun porların sınırları çoğu kez belirgin değildir. Türler arasında polen boyutları ve sterilite oranları bakımından bazı farklılıklar vardır. Saintpaulia ionantha’ da polenler fertil, diğer iki türde steril polen gözlendi. Steril, fertil polen sayımı sonunda en fazla steril polen içeren türün Cyrtandra lessoniana olduğu tespit edilmiştir. Sonuç Ve Tartışma: Saksıda yetiştirilen süs bitkilerinde yapılan bu çalışma ile onların polenlerinin morfolojik özellikleri saptanmıştır. Bulgularımız uzak doğu ülkelerinde yapılan diğer Gesneriaceae familyasına ait cinslerin türleri üzerindeki çalışmaların bulgularıyla genellikle benzerlik göstermektedir. Bu çalışma Gesneriaceae familyasının taksonomik problemlerine fayda sağlayacağı gibi çalışılan süs bitkilerinin anter kültürü ile üretilebilmesi açısından da faydalı bir çalışmadır. Çiçekçilik, seracılık ve park bahçe düzenlemelerinde çalışanlara fayda sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Cyrtandra lessoniana, Gesneriaceae, Işık mikroskobu, Saintpaulia ionantha, Sinningia speciosa, Polen morfolojisi, Trakya. 194 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P120 Scrophularia amana Lall Türünün Polen ve Tohum Morfolojisi Funda Özbek1, Murat Ekici1, Nur Münevver Pınar2, Mehmet Erkan Uzunhisarcıklı1 1 Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Teknikokullar ANKARA Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Scrophularia L. (Scrophulariaceae) çiçekli bitkilerin takson sayısı bakımından en önemli cinslerinden biridir. Dünyada yaklaşık 300, ülkemizde ise 78 taksonla temsil edilmektedir. Toplam endemik takson sayısı 38 olup endemizm oranı ise yaklaşık % 48’dir. Scrophulariaceae familyasına ait çeşitli cinslerde yapılan palinolojik ve tohum morfolojisi çalışmalarının sonucunda araştırıcılar, polen boyutu, şekli, apertür tipi, kolpus genişliği, şekli ve membran yüzeyi ile ekzin kalınlığı, tabakaları ve ornamentasyonu; tohumun genel şekli, boyutu, epidermal hücrelerinin şekli, boyutu ve bu hücrelerin lateral duvarları üzerindeki veziküllerin, oyukların veya sırtların derinliği ve yoğunluğu ile yüzey ornamentasyonu gibi karakterlerin taksonları birbirinden ayırmada kullanılabileceğini belirtmişlerdir. Bu çalışmada, endemik S. amana Lall türünün polen ve tohum morfolojisinin ışık ve taramalı elektron mikroskobuyla incelenerek, bu özelliklerin ortaya konulması ve cinsin taksonomik problemlerinin çözümlenmesinde polen ve tohum morfolojisi yönünden katkıda bulunulması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: İncelenen türün polen ve tohum morfolojisi, ışık mikroskobu (LM) ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile incelenmiştir. Herbaryum materyalinden Wodehouse metoduna göre yapılan polen preparatları ışık mikroskobunda, olgun tohumlar ise stereomikroskopta incelenerek ölçümleri yapılmış ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Polen ve tohumların ayrıntılı yüzey ornamentasyonu ise SEM’de çalışılmış ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Işık ve taramalı elektron mikroskobu sonuçları değerlendirilerek türün polen ve tohum özellikleri ayrıntılı olarak verilmiştir. Bulgular: S. amana türüne ait polenler izopolar, radyal simetrili, % 96 trikolporat ve % 4 sinkolporattır. Polar eksen (P) 26,46 ± 1,26 µm, ekvatoral eksen (E) 26,64 ± 1,55 µm, P/E oranı ise 0,99 ± 0,05 ve polen şekli sferoidal. Ekzin subtektat, 1,005 ± 0,09 µm kalınlıkta ve ektekzin endekzinden daha kalın; ornamentasyon polar ve ekvatoral bölgede mikroretikülattır. Tohumlar 0.63 ± 0.03 x 1.17 ± 0.07 mm boyutunda, koyu kahverengi renkte; oblong, obovoid veya elipsoid şeklindedir. Yüzey ornamentasyonu retikulat-alveolattır. Bu ornamentasyon tipinde antiklinal hücreler dikdörtgen şeklinde ve bu hücrelerin köşelerinde veziküller bulunmaktadır. Periklinal hücreler ise belirgin bir şekilde rugoz bir formasyona sahiptir. Yüzeyde bulunan oyuklar ise tohumlara alveolat yapısını kazandırmaktadır. Bu oyuklar derin; oblong, linear veya orbikular şeklindedir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile S. amana türünün polen ve tohum morfolojisi özellikleri ilk defa ortaya konmuştur. S. amana türünde yapılan bu çalışma ve Scrophularia cinsine ait diğer türler üzerinde devam eden çalışmalarımızla taksonların polen ve tohum morfolojisi özellikleri belirlenecektir. Tespit edilen bu özellikler ise taksonların birbirinden ayrımında ve sistematik problemlerin çözümünde morfolojik karakterlere katkı sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Scrophularia, Polen, Tohum, Morfoloji, Scrophulariaceae Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No:112T140). 195 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P121 Astragalus akmanii Türünün Polen ve Tohum Morfolojisi Murat Ekici, Funda Özbek Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Teknikokullar, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Leguminosae familyasının bir üyesi olan Astragalus L., 10 alt cins, yaklaşık 150 seksiyon ve 2500 tür ile dünyada en çok taksona sahip olan bir cinstir. Astragalus türlerinin gen merkezi Avrasya’dır. Yurdumuz tür sayısı açısından dünyada en zengin 3. ülkedir. Türkiye’de 63 seksiyon ve yaklaşık 463 takson ile temsil edilmektedir. Endemizm oranı sıralamasında ise 4. sırada yer almaktadır. Bu cinsin diğer seksiyonları üzerinde yapılan polen ve tohum morfolojisi çalışmalarında araştırıcılar polenlerin tipi, şekli ve ornamentasyonu ile tohum yüzeyinin türlerin birbirinden ayrımında kullanılabilecek önemli karakterler olduğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmada, Astragalus cinsinin Hypoglottidei DC. seksiyonu içinde yer alan endemik Astragalus akmanii Aytaç & H.Duman türünün polen ve tohum morfolojisinin ışık ve taramalı elektron mikroskobuyla incelenerek, bu özelliklerinin ortaya konulması ve cinsin taksonomik problemlerinin çözümlenmesine katkıda bulunulması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: İncelenen türün polen ve tohum morfolojisi, ışık mikroskobu (LM) ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile incelenmiştir. Palinolojik çalışmalarda LM için, herbaryum materyali haline getirilen örneklerden Wodehouse metoduna göre yapılan polen preparatları hazırlanmış ve ışık mikroskobunda incelenerek ölçümleri alınmıştır. Tohum makromorfolojisi için, olgun tohumlar stereomikroskopta incelenerek ölçümleri yapılmıştır. Polen ve tohumların ayrıntılı yüzey ornamentasyonu ise SEM’de çalışılmış ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Işık ve taramalı elektron mikroskobu sonuçları birlikte değerlendirilerek türün polen ve tohum özellikleri ayrıntılı olarak verilmiştir. Bulgular: Astragalus akmanii türüne ait polenler izopolar, radyal simetrili ve trikolporattır. Polar eksen (P) 34.5 ± 1,19 µm, ekvatoral eksen (E) 29.38 ± 1,04 µm, P/E 1.17 ve polen şekli subprolattır. Ekzin 1 µm, tektat ve ekzin ornamentasyonu faveolat-retikulattır. Tohumlar reniform ve yanlardan basıktır. Hilum, mikropil ve rafe ventralde yer alır. Tohumların kutup ekseni (P) 2.59 ± 0.38, ekvatoral çapı 3.25 ± 0.34 ve şekli suboblattır (P/E = 0.79). Yüzey ornamentasyonunun ise rugulat-retikulat tipte olduğu gözlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile endemik olan A. akmanii türünün polen ve tohum morfolojisi özellikleri ilk kez incelenmiştir. Elde edilen veriler Astragalus cinsine ait diğer taksonlar üzerinde yapılacak olan çalışmalara ışık tutacak, polen ve tohum özellikleri taksonların birbirinden ayrımında sistematik karakterlere ek olarak katkı sağlayacaktır. Anahtar Kelimeler: Astragalus, Hypoglottidei, Polen, Tohum Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: 106T284). 196 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P122 Trakya’da Bulunan Paeonia L. Türleri Üzerinde Morfolojik ve Palinolojik Araştırmalar Sevil Tütüncü Konyar, Feruzan Dane, Asude Soykan Kırbaş Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada, Paeoniacea familyasının bir üyesi olan Paeonia L. cinsine ait P. tenuifolia L., P. peregrina Miller, and P. mascula (L.) Miller türlerinin palinolojik özellikleri araştırılmıştır. Paeoiaceae familyasının tek cinsi olan ve 3 alt cinste incelenen Paeonia cinsinin kuzey yarım kürede yayılış gösteren 42 türü vardır. Türkiye’de 7, Trakya’da ise 2 türü kayıtlıdır. Paeonia cinsinin taksonomisi henüz ayrıntılarıyla açıklanmamıştır. Polenlerin şekli, apertür biçimleri, ekzin yapısı ve ornamentasyonları gibi palinojik özellikler aynı zamanda çok önemli taksonomik özelliklerdir. Dolayısıyla, bu çalışmada Paeonia L. cinsine ait üç bitkinin polen şekilleri, apertür biçimleri, strüktür ve ornamentasyon gibi taksonomik açıdan önemli olan palinolojik özellikleri incelenerek bu cinse taksonomik veri sağlanması hedeflenmiştir. Gereçler Ve Yöntemler: Bu araştırmada, araştırma materyali olarak kullanılan Paeonia cinsine ait örnekler, Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Herbaryumu’ndan (EDTU) temin edilmiştir. Palinolojik çalışmalarda Wodehouse metodu ile hazırlanan preparatlar bazik fuksinli gliserin - jelatin metodu ile renklendirilip, daimi hale getirilerek, ışık mikroskobunda skulptür, strüktür ve apertür özellikleri gibi morfolojik özellikleri bakımdan incelendi. Ayrıca polar ve ekvatoral eksen uzunlukları, ekzin kalınlıkları ölçüldü ve Olympus fotomikroskop ile mikrofotoğrafları çekildi. Polen fertilitesini incelemek için polenler laktofenol anilin mavisi ile boyandı. Polenlerin tanımlanmasında Erdtman’ın terminolojisi kullanıldı. Bulgular: P. tenuifolia ve P. mascula’ nın polen şekilleri sferoidal, P. peregrina’ nın oblat-sferoidal olduğu tespit edilmiştir. Kolpuslar ince ve uzun porların sınırları çoğu kez belirgin değildir. Üç türünde skulpturu retikulat, strüktürü tektat olarak tespit edilmiştir. Bütün türlerde polen sterilitesi yüksektir. Türler arasında polen boyutları ve sterilite oranları bakımından bazı farklılıklar vardır. Steril, fertil polen sayımı sonunda en fazla steril polen içeren türün P. mascula olduğu tespit edilmiştir. Sonuç Ve Tartışma: İncelen türlerin Polen morfolojisi bulgularımız uzak doğu ülkelerinde yapılan diğer Paeonia türleri üzerindeki çalışmaların bulgularıyla karşılaştırıldığında polen büyüklüğü dışındaki bulgular, bu çalışmanın bulgularıyla benzerlik göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Paeoniaceae, Paeonia, Polen morfolojisi, Trakya, Işık mikroskobu 197 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P123 Ardahan Bölgesinde Bal Arıları Tarafından Nektar ve Polen Kaynağı Olarak Kullanılan Bitki Taksonlarının Karşılaştırılması Deniz Canlı1, Fatma Güzel2, Kadriye Sorkun3 Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği, Izmir-2 Cd. 42/7, 06420 ANKARA 2 Milli Eğitim Bakanlığı, Fen Bilimleri Öğretmeni, SİVAS 3 Hacettepe Üniversitesi Arı ve Arı Ürünleri Merkez Müdürü ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışma ile arıcılık potansiyeli yüksek olan Ardahan Bölgesinde, bal arıları tarafından nektar kaynağı olarak kullanılan bitkiler ile polen kaynağı olarak kullanılan bitkilerin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi ile Karadeniz sınırında Kafkaslar üzerinde kurulmuş olan Ardahan il merkezi ve ilçelerinden, 2010-2011 yıllarında, Ardahan İli Arı Yetiştiricileri Birliğine kayıtlı 304 arıcı listesine göre yapılan istatistiksel çalışmalar sonucunda arılıklardan toplanan 76 adet bal örneği ile yapılan çalışma ile aynı yılların Mayıs ve Eylül ayları arasında Ardahan ilinin 6 ayrı ilçesinden (Ardahan Merkez, Göle, Damal, Hanak, Çıldır, Posof) toplanan polen örneklerinin mikroskobik analizleri karşılaştırılmıştır. Bal örneklerinin analizi melitopalinolojik yöntemle, polen örneklerinin analizi ise Wodehouse yöntemi ile yapılmıştır. Bulgular: Polen örneklerinden yapılan mikroskobik analizler, Ardahan genelinde teşhis edilen taksonların büyük bir kısmının Fabaceae (%37,05) familyasında yer aldığını göstermiştir. Fabaceae familyasından sonra en çok Cistaceae (%15,79), Rosaceae (%10,96), Asteraceae (%9,13), Dipsacaceae (%6,03), Boraginaceae (%3,56) ve Brassicaceae (%3,40) familyalarına ait taksonların polenlerine rastlanmıştır. Bal örnekleriyle yapılan melitopalinolojik analizlerde balların nektar kaynağı olan bitki familyaları tespit edilmiş olup Ardahan yöresine ait ballarda yapılan polen teşhisinde tüm ilçelerde Boraginaceae ve Fabaceae familyalarına ait polenler dominant oranlarda bulunmuştur. Boraginaceae familyasına ait bitki taksonlarından Echium spp. ve Myosotis spp. polenleri en yoğun oranlarda bulunan taksonlardır. Sonuç ve Tartışma: Bu iki çalışma karşılaştırıldığında ballarda bulunan polenlerin ait oldukları familyalar ile arının topladığı polenlerin ait oldukları familyaların genel olarak tutarlılık gösterdiği görülmüştür. Ancak Boraginaceae familyası taksonlarının nektar toplanması yönünden ikinci sırada yer alırken polen toplanması yönünde daha arka sıralarda kaldığı görülmektedir. Myosotis spp. polenleri bal örneklerinde en yoğun oranlarda rastlanan taksonlardan biriyken, polen toplanan örneklerde hiç rastlanmamıştır. Dipsacaceae ve Brassicaceae familyaları ise nektar verimliliği bakımından önemsizken, polen verimliliği için oldukça değerli bulunmuştur. Anahtar kelimeler: Polen, Bal, Palinoloji, Melitopalinoloji, Bal arısı florası 198 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P124 Acantholimon Boiss. (Plumbaginaceae) Cinsine Ait 5 Endemik Türün Çiçek Mikromorfolojik Özellikleri Feyza Candan1, Musa Doğan2 Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyolojik Bilimler Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Acantholimon Boiss. cinsi ilk kez ‘Flora Orientalis’ isimli eserde Boissier (1864) tarafından tanımlanmıştır. Bu çalışmadan sonra dünyada ve Türkiye’ de yayılış gösteren Acantholimon Boiss. taksonları üzerine geniş kapsamlı bazı araştırmalar daha yapılmıştır. Bu çalışmada ise Acantholimon Boiss. cinsine ait 5 endemik tür (A. hoshapicum Dogan&Akaydın, A. bashkaleicum Dogan&Akaydın, A. artosense Dogan&Akaydın, A. parviflorum (Bokhari) Akaydın&Dogan, A. multiflorum (Bokhari) Dogan&Akaydın) sistematik önemi olan kaliks, kaliks tüp ve brakte mikmorfolojik özellikleri açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: İnceleme kapsamında yer alan 5 endemik Acantholimon türünün (A. hoshapicum, A. bashkaleicum, A. artosense, A. parviflorum, A. multiflorum) çiçek kısımlarının yüzey mikromorfolojilerinin belirlenmesi için ilgili kısımlara ilişkin örnekler öncelikle 10 nm kalınlığında altınpaladyum ile kaplanmıştır. Sonraki aşamada taksonların kaliks, kaliks tüp ve brakte yüzey skulptürüne ait mikromorfolojik özellikleri belirlemek amacı ile taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak farklı büyütmelerde fotoğrafları çekilmiştir. Bu özelliklere ilişkin terminolojik bilgiler Barthlott (1984), Stearn(1992) ve Bojˇnanský& Fargašová (2007)’ ya göre belirlenmiştir. Bulgular:Araştırma konusu kapsamında incelenen Acantholimon cinsine ait 5 endemik tür olan A. hoshapicum, A. bashkaleicum, A. artosense, A. parviflorum, A. multiflorum taksonlarının kalix ve brakte örneklerinin yüzey strüktürel özellikleri taramalı elektron mikroskopu ile farklı büyütmelerde çekilen fotoğrafların kullanılması ile karşılaştırmalı ve evrimsel açılardan ele alınarak detaylı bir şekilde incelenmiştir. Özellikle taksonlar; kaliks, kaliks tüpü ve dış brakte hücresel yapı ve diziliş ve bu kısımların tüylü olup olmaması, tüylü ise tüylülük durumu gibi karakterlere göre birbirlerinden ayrılmıştır. Sonuç ve Tartışma: Acantholimon cinsinde yer alan ve çalışma konusunu oluşturan 5 endemik türün; kaliks ve brakteleri açısından belirlenen mikromorfolojik özellikleri açısından birbirlerinden dikkate değer karakteristik özellikler ile ayrıldığı gözlenmiştir. Sonuç olarak; bu karakterlerin cinsin taksonomisinde kullanılabilecek derecede değerli ve ayırt edici özellikte olduğu belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler:Acantholimon Boiss., mikromorfoloji 199 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P125 Geraniaceae Familyasından 3 Türün Merikarp Mikromorfolojisi Ahmet Kahraman1, Tural Javadzade2, Musa Doğan2 Uşak Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, UŞAK Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyolojik Bilimler Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş:Geraniaceae familyası ülkemizde Geranium, Erodium ve Pelargonium cinslerinden oluşur. Geraniaceae familyasına ait türlerinin birçoğu tıbbi ve ekonomik öneme sahip olup, Geranium, Erodium ve Pelargonium türleri antioksidan, antiviral, antibakteriyel, antifungal, antihepatotoksik, antidiyareik ve antiinflamatuvar etkiler gösterirler. Son yıllarda yapılan sistematik çalışmalarda tohum mikromorfolojisi karakterleri yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Merikarp mikromorfolojisi özellikleri türlerin ayrımında Geraniaceae familyasına ait taksonlarının merikarp mikromorfolojisi üzerine çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde doğal olarak yayılış gösteren G. rotundifolium, G. dissectum ve E. birandianum (lokal endemik) türlerinin merikarp mikromorfolojileri ilk kez detaylı olarak çalışıldı. Bunun yanısıra elde edilen sonuçların incelenen türlerin sistematik açıdan ayrımlarındaki önemi değerlendirildi. Gereçler ve Yöntemler:G. rotundifolium, G. dissectum ve E. birandianum trülerinin merikarp mikromorfolojilerinin tespit edilebilmesi için 10-15 adet olgun merikarp stereo mikroskopta incelendikten sonra karbon banta yapıştırılmış aliminyum stabların üzerine düşürüldü ve altınla kaplandı. Sonraki aşamada merikarpların SEM görüntüleri elde edildi. SEM çalışmalarında merikarpların genel şeklini gösteren resimlerle beraber yüzey ornamentasyonunu açıkça gösteren yüksek büyütmeli görüntüler alındı. Bu mikromorfolojik özelliklere dayalı olarak türlerin birbirinden ayırt edilmesinin mümkün olabileceği sonucuna varılmıştır. Bulgular: İncelenen taksonların merikarp boyları önemli değişiklik göstemektedir. Merikarpların rengi kahverengi veya siyahtır. Dış yüzeyleri tüysüz veya örtü tüyleriyle ile kaplıdır. Dış yüzeylerindeki ornamentasyon retikülat-foveat ve biretikülattır. Sonuç ve Tartışma: Elde edilen sonuçlara göre, G. rotundifolium’un merikarpları retikülat-foveattır. Dış yüzeylerinde çok hücreli ve uç kısımları eğik olan örtü tüyleri vardır. G. dissectum ve E. birandianum merikarpları biretikülat ve tüysüzdür. Ancak, G. dissectum’un ekzokarp hücrelerinin lümeleri daha geniş ve daha ince duvarlıdır. Geraniaceae familyasına ait türlerin merikarplarının özellikleri üzerine bazı araştırmalar olmalarına rağmen bunlar genellikle merikarpların makromorfolojik özellikleri üzerinedir. Bu çalışmada elde edilen sonuçlar, merikarp mikromorfolojisi özelliklerinin türlerin ayrımında kullanılabileceğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Geraniaceae, Merikarp, Mikromorfoloji, Turkey. Teşekkür: : Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 113Z099 nolu proje kapsamında desteklenmiştir. 200 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P126 Senecio vulgaris subsp. vulgaris (Asteraceae : Senecio)’de Gövde ve Yaprak Anatomisi Hatice Nurhan Büyükkartal1, Hatice Çölgeçen2 Ümit Budak3, Nur Münevver Pınar1 1 Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 06100, Tandogan, ANKARA Bülent Ecevit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK 3 Bozok Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, YOZGAT Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Senecio cinsi Türkiye Florası’nda 50 takson ile temsil edilmektedir (41 tür, 3 alttür ve 6 varyete). 50 taksonun 20’si Türkiye için endemiktir ve endemizm oranı % 40’dır. Türkiye’de bulunan Senecio cinsinin Obaejacae seksiyonuna ait taksonlarından Senecio vulgaris subsp. vulgaris’ de morfolojik, anatomik ve histolojik farklılıklar ortaya çıkartılarak cinsin taksonomik problemlerinin çözümlenmesine katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Türkiye’de bulunan Senecio cinsinin Obaejacae seksiyonuna ait türlerden Senecio vulgaris L. subsp. vulgaris’ de gövde ve yaprak anatomisi ışık mikroskobu ile incelenmiştir. Bulgular: Senecio vulgaris subsp. vulgaris’ de yapraklar amfistomatik, stomalar amaryllis tipte ve komşu hücrelerinin durumuna göre anomositiktir. Yapraklar bifasiyal (dorsiventral) tip yaprak özelliğindedir. Genç gövdelerde epidermisde stoma gözlenmiştir. Epidermadan sonra birkaç sıra kollenkima hücresi yer alır. Korteks parankimatiktir. İletim demetleri açık-kolleteral tiptedir. Sonuç ve Tartışma: Senecio cinsine ait taksonlarda yaprak ve gövde yapısı ışık mikroskobu ile incelenip morfolojik ve anatomik farklılıklar ortaya çıkartılarak cinsin taksonomik ve filogenetik açıdan değerlendirilmesine katkıda bulunulacaktır. Türkiye Florası’nda cins içinde verilen 30’dan fazla sinonim ve 15’den fazla ilgili taksonun durumu yeniden değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Asteraceae, Senecio, gövde ve yaprak anatomisi. Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: 107T510). 201 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P127 Marrubium astracanicum ssp. macrodon (Lamiaceae)’da Kök, Gövde ve Yaprak Anatomisi Hatice Nurhan Büyükkartal1, Hatice Çölgeçen2, Gençay Akgül3 Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA Bülent Ecevit Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ZONGULDAK 3 Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, NEVŞEHİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bu çalışmada Marrubium L. (Lamiaceae) cinsine ait olan Marrubium astracanicum Jacq. ssp. macrodon (Bornm.) P.H. Davis taksonunda gövde ve yaprağın anatomik yapısı incelenerek cinsin taksonomik problemlerinin çözümüne katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bitki örnekleri Sultandağları, Akşehir (B3 Konya) bölgesindeki doğal alanlarında çiçekli durumdayken, toprak üstü kısımları alınıp, % 70’lik alkolde saklanmıştır. Yaprak ve gövde örnekleri Epon 812 içine yerleştirilmiş ve yarı ince kesitler toluidin blue, ince kesitler ise, uranil asetat ve kurşun sitrat ile boyandıktan sonra JEOL CX-100 Transmission Elektron Mikroskopu (TEM) ile incelenmiştir. Bulgular: Marrubium astracanicum Jacq. ssp. macrodon (Bornm.) P.H. Davis’de Köklerden alınan enine kesitlerde sekonder kök yapısı gözlenmiştir. Yapraklar bifasiyal (dorsiventral) dir. Mezofil palizat ve sünger parankiması şeklinde farklılaşmıştır. Küçük demetler kolleteral tiptedir. Yaprak amfistomatikdir. Stoma komşu hücrelerine göre anomositik tiptir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinde örtü ve salgı tüyleri mevcuttur. Gövde kalın bir kutikulaya sahip tek sıra epidermis ile çevrilidir. Gövde de epidermis altında 2-3 sıra lamellar kollenkima bulunmaktadır. Ksilem merkeze, floem epidermise doğru yer almaktadır. Gövde enine kesitlerinde epidermisde stomalara da rastlanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Marrubium cinsine ait olan M. astracanicum Jacq. ssp. macrodon (Bornm.) P.H. Davis türünde yapılan bu çalışma ileride diğer türleri de kapsayacak şekilde genişletildiğinde taksonların akrabalık düzeylerinin belirlenmesinde önemli bir veri oluşturacaktır. Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Marrubium astracanicum, gövde ve yaprak anatomisi. 202 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P128 Endemik Bornmuellera kiyakii (Brassicaceae) Türü Üzerine Anatomik ve Palinolojik Bir Araştırma Burcu Gönen, Hüseyin Dural, Burcu Yılmaz Çıtak Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bornmuellera cinsi Türkiye’de 5 türle temsil edilmektedir ve bu türlerin hepsi endemiktir. Bu çalışmada B. kiyakii türünün anatomik ve palinolojik özellikleri belirlenmiştir. Araştırma neticesinde, Bornmuellera kiyakii Aytaç & Aksoy türünün anatomik ve palinolojik özellikleri ortaya konarak ve bu özelliklerin sistematiğe olan katkısı tartışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, Derebucak, Çamlık mevkiinden toplanmıştır. Anatomik çalışmalar için %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin kök, gövde ve yaprak enine kesitlerinin elde edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Parafin metodundan sonuç alınamayan bitki organlarından jilet yardımı ile kesitler alınmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama yöntemi, el kesitleri ise floroglisin-HCl ile boyanmış ve daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinden de kesitler alınmıştır. Tüm kesitler, ışık mikroskobunda takılı Canon EOS 450D marka fotoğraf makinası ile fotoğraflanmıştır. Palinolojik araştırmalar için ise Wodehouse yöntemine göre hazırlanan preparatlar ışık ve taramalı elektron mikroskobu ile incelenmiştir. Bulgular: Bornmuellera kiyakii türünün kökleri sekonder kök yapısına sahiptir. Köklerden alınan enine kesitlerin en dışında çok sıralı koruyucu doku olarak peridermis tabakası bulunmaktadır. Peridermis tabakasını takiben iç kısma doğru korteks hücreleri bulunmaktadır. İletim dokusu kökte iyi gelişmiştir. Kök enine kesitlerinin merkezinde öz hücrelerine rastlanmaktadır. Gövde enine kesitlerinde en dışta tek sıralı oval-dikdörtgen şekilli epidermis bulunmakta, bunları 4-5 sıralı oval şekilli parankimatik hücrelerden oluşmuş korteks tabakası izlemektedir. Tek sıralı endodermis tabakası korteksin iç kısmında yer almaktadır. Bunları takiben iletim demetlerini oluşturan Floem ve ksilem elemanları sıralanmaktadır. Merkezde öz hücreleri bulunmakta olup öz boşluğu kesitlerde mevcuttur. Yaprak enine kesitleri oldukça küçük olup üçgen şekillidirler. Tek sıralı epidermis tabakası yaprağın her iki yüzeyinde bulunmakta olup yer yer stomalar ile kesintiye uğramaktadır. Mezofil dokusuna göre yaprak ekvifasiyal tiptedir. Yaprağın merkezindeki iletim demeti oldukça büyüktür. Polenler monad, isopolar, trikolpattır. Ekzin ve intin kalınlıkları sırası ile 0,9 ve 0,5 µm’dir. Polenlerin şekli prolat-sferoidaldir. Ornamentasyon ise retikulattır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Bornmuellera kiyakii türünün anatomik ve palinolojik özellikleri belirlenerek, bilim dünyasına sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Brassicaceae, Bornmuellera kiyakii, Palinoloji 203 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P129 Endemik Silene ozyurtii (Caryophyllaceae) Türü Üzerine Anatomik ve Morfolojik Bir Araştırma Büşra Darıcı, Hüseyin Dural, Burcu Yılmaz Çıtak Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta:[email protected] Giriş: Silene L. cinsi Kuzey Sıcak Bölgeler, Afrika ve Güney Amerika’da yetişen yaklaşık 700 türü ile, dünyadaki bitki cinsleri içerisindeki en büyük cinslerden biridir. Türkiye’de 148 tür ile temsil edilen cinsin Güney Batı Asya, temel çeşitlilik merkezlerinden biridir. Bu araştırma ile endemik Silene ozyurtii Aksoy & Hamzaoğlu türünün anatomik ve morfolojik özellikleri belirlenmiş ve bu özelliklerin sistematiğe olan katkısı tartışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, Derebucak, Çamlık Kasabası mevkiinden toplanmıştır. Morfolojik çalışmalar için türe ait herbaryum materyalleri incelenmiş, gövde uzunlukları ile çapları, yaprak boyutları, sepal, petal özellikleri ile stamen ve ovaryum ölçüleri yeniden düzenlenmiştir. Anatomik çalışmalar için ise, %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin kök, gövde ve yaprak enine kesitlerinin elde edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Fakat parafin metodundan sonuç alınamayan bitki organlarından jilet yardımı ile kesitler alınmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama yöntemi, el kesitleri ise floroglisin-HCl ile boyanmış ve daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinden de kesitler alınmıştır. Tüm kesitler ise ışık mikroskobunda takılı Canon EOS 450D marka fotoğraf makinası ile fotoğraflanmıştır. Bulgular: Silene ozyurtii türünün kökleri sekonder kök yapısına sahiptir. Köklerin en dış kısmında 5-6 sıralı peridermis hücreleri mevcut olup merkeze doğru korteks tabakası yer almaktadır. Korteks hücrelerinin şekilleri düzensizdir. İletim demetleri iyi gelişmiş olup floem, ksilem elemanlarını ihtiva etmektedir. Kökün merkezi ksilem elemanlarıyla doludur. Gövde enine kesitleri en dışta epidermis tabakası ile sınırlanmaktadır. Epidermisin üzeri dalgalı kutikula ile kaplıdır ve yer yer stomalar ile kesintiye uğramaktadır, epidermisten türevlenen tüyler mevcuttur. 2-3 sıralı korteks tabakasını merkeze doğru tek sıralı endodermis hücreleri izlemektedir. Endodermisin aşağısında ise 9-10 sıralı kalın bir sklerenkima tabakası bulunmaktadır. İletim demetleri iyi gelişmiş olup dışarı doğru floem elemanlarından, içeri doğru ksilem elemanlarından oluşmaktadır. Öz bölgesi parankimatiktir, çok az öz boşluğu bulunmaktadır. Yapraklardan alınan enine kesitler de yaprak mezofil durumuna göre yapraklar ekvifasiyaldir. Orta damara rastlayan iletim demeti en büyüktür. Epidermisten türevlenen tüyler mevcuttur. Yaprakta yer yer druz kristallerine rastlanmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Silene ozyurtii türünün anatomik ve morfolojik özellikleri belirlenerek, bilim dünyasına sunulmuştur. Elde edilen bulguların cinse ait diğer türlerle genel olarak örtüştüğü gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Caryophyllaceae, Silene ozyurtii, Morfoloji 204 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P130 Endemik Aethionema lepidioides (Brassicaceae) Üzerine Anatomik Çalışmalar Mehmet Tekin Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140 SİVAS Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Brassicaceae familyasında yer alan Aethionema Aiton cinsi Türkiye’de 19 türü endemik olmak üzere 40 tür ve 43 takson ile temsil edilmektedir. Aethionema lepidioides Hub-Mor. ülkemize endemik olan, Türkiye Florası’nda tip örneği Sivas ilinden bilinen ve Sivas dışında sadece Malatya’dan kaydı olan çok yıllık bir türdür ve özellikle taşlık ve jipsli toprak yapısına sahip bölgelerde yayılış göstermektedir. Ae. lepidioides’in ülkemize endemik ve dar yayılışlı bir tür olması, Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı’nda EN (Tehlikede) kategorisinde yer alması, bu türün anatomik özelliklerinin ortaya çıkarıldığı bu çalışmanın önemini arttırmaktadır. Bu çalışmada türün kök, gövde ve yaprak anatomisi ayrıntılı olarak incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak kullanılan bitki örnekleri 2014 yılı Haziran ayında Sivas ili sınırlarından toplanmıştır. Araziden toplanan bitki örneklerinin bir kısmı kurutularak herbaryum materyali haline getirilmiş, bir kısmı ise %70’lik etil alkolde fiske edilerek anatomik incelemelerde kullanılmak üzere saklanmıştır. Anatomik incelemeler için bitkinin kök, gövde ve yapraklarından jilet kullanılarak elle enine kesitler alınmıştır. Alınan kesitler 3/2 oranında % 1’lik Alcian Blue/Safranin boyası içinde bir süre bekletilmiştir. Boyanan kesitler Olympus BX51 ışık mikroskobunda incelenerek, Olympus DP70 dijital fotoğraf makinesi ile fotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: Ae. lepidioides’in sekonder yapıdaki kök enine kesitlerinde dışta çok katlı bir periderma tabakası, onun altında oval ya da düzensiz şekilli hücrelerden oluşan, 6-10 hücre sıralı korteks tabakası bulunmaktadır. Gövde enine kesitlerinde hücreleri kare, dikdörtgen ya da ovalimsi dikdörtgen şekilli ve tek sıralı olan epidermis tabakası, epidermis altında hücreleri dairesel ya da oval şekilli olan, 7-9 hücre sıralı korteks tabakası yer almaktadır. Korteksin altında tek sıralı endoderma tabakası, onun da altında kesintili olarak floem sklerenkiması yer almaktadır. İletim demetleri kollateral tiptedir. Yaprak enine kesitinde tek hücre sıralı alt ve üst epidermis hücreleri kare dikdörtgen ya da oval şekillidir. Alt ve üst epidermis üstünde epidermal tüy gözlenmemiştir. Sadece palizat parenkimasından oluşan mezofil dokusu iyi gelişmiş olup, 8-10 hücre sıralıdır. Kalınlığı 400-610 µm arasında değişebilen mezofil tabakasına göre yaprak ekvifasiyaldir. Stoma bakımından yapraklar amfistomatik, stomalar mezomorfik ve anamositik tiptedir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, ülkemize endemik ve EN (Tehlikede) tehlike kategorisinde yer alan dar yayılışlı Ae. lepidioides türünün anatomisi incelenerek ilk kez ortaya çıkarılmıştır. Ae. lepidioides türünün Brassicaceae familyasına özgü anatomik özelliklere sahip olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Aethionema lepidioides, anatomi, Brassicaceae, endemik Teşekkür: Bu çalışma Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Başkanlığı tarafından ECZ-012 kod numaralı proje olarak desteklenmiştir. 205 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P131 Dianthus crinitus var. crinitus (Caryophyllaceae) Türü Üzerine Anatomik Bir Araştırma Hüseyin Dural, Burcu Yılmaz Çıtak Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Caryophyllaceae familyasında yer alan Dianthus L. cinsi Türkiye’de 76 tür ile temsil edilmektedir. Yaptığımız literatür araştırmaları sonucunda Dianthus L. cinsi ile ilgili anatomik çalışmaların oldukça sınırlı olduğu belirlenmiştir. Bu araştırma ile Dianthus crinitus Sm. var. crinitus türünün anatomik özellikleri belirlenmiş ve bu özelliklerin sistematiğe olan katkısı tartışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, Derebucak, Çamlık kasabası mevkiinden toplanmıştır. Anatomik çalışmalar için %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin gövde ve yaprak enine kesitlerinin elde edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama yöntemi ile boyanıp daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinden de kesitler alınmıştır. Tüm kesitler ise ışık mikroskobunda takılı Canon EOS 450D marka fotoğraf makinası ile fotoğraflanmıştır. Bulgular: Dianthus crinitus var. crinitus türünün gövde enine kesitlerinin en dış kısmında tek sıralı ovaldikdörtgenimsi şekilli epidermis tabakası bulunmaktadır. Epidermisi merkeze doğru silindirik şekilli 3-4 sıralı korteks tabakası takip etmektedir. Tek sıralı endodermis tabakası içerisinde yer yer druz kristalleri bulunmaktadır. 5-6 sıralı sklerenkima tabakası merkeze doğru konumlanmaktadır. Floem ve ksilem elemanları iyi gelişmiş olup dışta floem içte ksilem şeklindedir. Merkezde parankimatik öz hücreleri bulunmaktadır. Yapraklardan alınan enine kesitlerde epidermis tabakası dikdörtgenimsi şekilli olup yer yer stomalar ile kesintiye uğramaktadır. Yaprak mezofili ekvifasiyal tiptedir. İletim demetlerinden orta damara rastlayan demet en büyük olup yaprak uçlarındaki demetlerde diğer demetlere göre büyüktür. Yaprak yüzeysel kesitlerinde stomaların diasitik tipte olduğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Dianthus crinitus var. crinitus türünün anatomik özellikleri belirlenerek, bilim dünyasına sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Caryophyllaceae, Dianthus crinitus 206 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P132 Endemik Consolida raveyi (Ranunculaceae) Türü Üzerine Anatomik ve Palinolojik Bir Araştırma Burcu Yılmaz Çıtak, Hüseyin Dural Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Ülkemizde 33 takson ile temsil edilen Consolida cinsi ile ilgili yapılan anatomik ve palinolojik çalışmalar sınırlıdır. Bu nedenle Consolida cinsine ait endemik Consolida raveyi (Boiss.) Schrod türü hakkında anatomik ve palinolojik bir araştırma yapılmıştır. Türün morfolojik deskripsiyonuna eklenecek olan anatomik ve palinolojik karakterler ile türün tanımının genişletilmesi ve cins hakkındaki sistematik çalışmalara katkıda bulunulması hedeflenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, Bozkır, Kuşça mevkiinden toplanmıştır. Anatomik çalışmalar için %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin kök, gövde ve yaprak enine kesitlerinin elde edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama yöntemi ile boyanmış ve daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinden de kesitler alınmıştır. Palinolojik çalışmalar için ise polenlere ait Wodehouse yöntemine göre referans preparatlar hazırlanmış ve bu preparatlar ışık mikroskobu çalışmaları için kullanılmıştır. Taramalı elektron mikroskobu çalışmaları için ise polenler stab üzerine alınıp altın ile kaplandıktan sonra incelenmişlerdir. Bulgular: Kök enine kesitlerinin en dış kısmında koruyucu doku olarak birkaç sıralı, yer yer parçalanmış peridermal yapı mevcuttur. Bunu 1-2 sıralı korteks hücreleri izlemektedir. Korteks hücrelerini takiben floem ve ksilem elemanları almaşlı olarak yer almaktadır. Köklerin merkez kısmı ksilem elemanları ile doludur. Gövde enine kesitlerinin en dış kısmında tek sıralı epidermis tabakası yer almakta olup onu merkeze doğru 23 sıralı oval şekilli korteks parankiması takip etmektedir. Epidermis tabakası üzerinde tüyler mevcuttur. Sklerenkimatik hücreler iletim demetleri üzerinde yer almaktadır ve bunların üzerinde tek sıralı endodermis tabakası bulunmaktadır. İletim demetleri iyi gelişmiş olup floem dışa ksilem merkeze doğru olacak şekilde dizilmişlerdir. Öz hücreleri gövdede geniş yer kaplamakta olup içlerinde oldukça fazla miktarda nişasta içermektedirler. Yapraklardan alınan enine kesitler üçgen şekilli olup tek sıralı epidermis tabakası ile sınırlanmaktadırlar. Mezofil dokusu incelendiği zaman yaprak ekvifasiyal tiptedir. İletim demetlerinin etrafında sklerenkima hücreleri yer almaktadır. Consolida raveyi türünün polenleri monad, trikolpat, isopolardır. Ekzin ve intin kalınlıkları sırası ile 1,5 ve 0,6 µm’dir. Polenlerin şekli subprolattır. Ornamentasyon ise mikroekinattır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Consolida raveyi türünün anatomik ve palinolojik özellikleri belirlenerek, bilim dünyasına sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Consolida raveyi, Ranunculaceae, Anatomi, Polen 207 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P133 Endemik Silene capillipes (Caryophyllaceae) Türü Üzerine Anatomik ve Morfolojik Bir Araştırma Tuğba Polat, Yavuz Bağcı Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, Selçuklu, KONYA Sorumlu yazar e-posta:[email protected] Giriş: Silene L. cinsi Kuzey Sıcak Bölgeler, Afrika ve Güney Amerika’da yetişen yaklaşık 700 türü ile, dünyadaki bitki cinsleri içerisindeki en büyük cinslerden biridir. Türkiye’de 148 tür ile temsil edilen cinsin Güney Batı Asya, temel çeşitlilik merkezlerinden biridir. Bu araştırma ile endemik Silene capillipes Boiss. & Heldr. türünün morfolojik, anatomik ve ekolojik özellikleri belirlenmiş ve bu özelliklerin sistematiğe olan katkısı tartışılmıştır. Silene cinsine ait bitkiler Anadolu'da yöresel olarak değişen isimlerle bilinirler. Genellikle "nakıl çiçeği" denilen Silene cinsinin farklı türlerine "salkım çiçeği, gıvışgan otu, gıcı gıcı, acı gıcı, gıcime, cıvrıncık, çığıstak, gıvırsık, ecibücü, ibiş gıbış, kıvırsık, kıvışgan, kıvışık, kıvışkan, kıvrışık, kıvşıyık, tavuk yastığı'' gibi isimler verilmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamıza ait materyal Konya, C4 Konya, Ermenek- Mut arası, Ermenek mevkiinden toplanmıştır. Morfolojik çalışmalar için türe ait herbaryum materyalleri incelenmiş, gövde uzunlukları ile çapları, yaprak boyutları, sepal, petal özellikleri ile stamen ve ovaryum ölçüleri yeniden düzenlenmiştir. Anatomik çalışmalar için ise, %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin kök, gövde ve yaprak enine kesitlerinin elde edilmesi için parafin metodu uygulanmıştır. Fakat parafin metodundan sonuç alınamayan bitki organlarından jilet yardımı ile kesitler alınmıştır. Parafin kesitleri safranin-fast green ikili boyama yöntemi, el kesitleri ise floroglisin-HCl ile boyanmış ve daimi preparat haline getirilmiştir. Yaprağın alt ve üst yüzeylerinden de kesitler alınmıştır. Tüm kesitler ise ışık mikroskobunda takılı Canon EOS 450D marka fotoğraf makinası ile fotoğraflanmıştır. Silene capillipes türünün tohumları elektron mikroskopta incelenerek tohum özellikleri belirtilmiştir. Bulgular: Silene capillipes Boiss. & Heldr. türünün köklerinde, epiderma dokusu, fellem, fellogen ve fellodermadan oluşan ve periderma denen yer yer parçalanmış yapıya yerini bırakmıştır. Peridermanın en dış tabakası olan fellem tabakası çok sıralıdır ve hücrelerin şekli dikdörtgenimsi veya değişik şekillerdedir. Fellogen genellikle bir, felloderma tabakasına ait hücreler ise iki-üç sıralı olarak fellem tabakasının altında yer almaktadır. Periderma dokusunun altından başlayarak iletim demetini çevreleyen kambiyum halkasına kadar uzanan çok sıralı, oval ya da dikdörtgen şekilli, izodiyametrik hücrelerden meydana gelmiştir. Korteks tabakası görüntülenen resimlerde 10-12 sıralı hücre tabakasından oluşmaktadır. İletim demetleri iyi gelişmiş olup floem, ksilem elemanlarını ihtiva etmektedir. Kökün merkezi ksilem elemanlarıyla doludur. İletim demetleri açık kollateral tiptedir. Gövde enine kesitleri en dışta epidermis tabakası ile sınırlanmaktadır. Epidermisin üzeri ince bir kutikula ile kaplıdır ve yer yer stomalar ile kesintiye uğramaktadır, epidermisten türevlenen tüyler mevcuttur. 3-4 sıralı korteks tabakasını merkeze doğru tek sıralı endodermis hücreleri izlemektedir. Endodermis tabakasını ise 5-6 sıralı bir sklerenkima tabakası takip etmektedir. Vaskular sistem açık kollateral iletim demetlerinden oluşmaktadır. Kambiyum 1-2 hücre sırasından oluşur ve kambiyum halkasının dış tarafında floem, merkeze doğru (iç taraf) ksilem elemanları yer alır. Ancak genç gövdelerden alınan kesitlerde kambiyum tabakası belirsiz olabilmektedir. Öz bölgesi parankimatik hücrelerden oluşur ve belirgin bir öz boşluğu vardır. Yapraklardan alınan enine kesitler de, yaprağın her iki tarafında da sıkı bir dizilim göstermiş ve dikdörtgen şekilli hücrelerden oluşmuştur. Epiderma tabakası tek sıralıdır ve alt ve üst epiderma hücrelerinde ince bir kütikula tabakası bulunmaktadır. Sıklıkla çok hücreli tüyler görülmektedir. Yer yer stomalar tarafından kesintiye uğratılmaktadır. Stomalar yaprağın her iki yüzeyinde bulunduğu için yaprak amfistomatik tiptedir. Yaprak enine kesitinde mezofil dokusuna bakıldığında hem alt hem de üst epidermanın altında 1-2 sıralı prizmatik palizat parenkiması hücreleri, ortada ise sünger parenkiması hücreleri bulunmaktadır. Dolayısıyla yaprak izobilateral tiptedir. Sıklıkla druz kristallerine rastlanmaktadır. Yüzeysel kesitler incelendiğinde ise bir çift komşu epiderma hücresinin stoma bekçi hücrelerini enine eksen boyunca kuşattığı diasitik tipte stomalar görülmektedir. Silene capillipes tohumları koyu kahverengi renkte, böbreksi ve ortalama 0,4-0,7 uzunluğunda ve 0.3-0,4 mm genişliğindedir. Yüzey süslemesi yoğun şekilde pusticulatedir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Silene capillipes Boiss. & Heldr. türünün morfolojik, anatomik, ekolojik ve tohum özellikleri belirlenerek bilim dünyasına sunulmuştur. Elde edilen bulguların cinse ait diğer türlerle genel olarak örtüştüğü gözlemlenmiştir. 208 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Anahtar Kelimeler: Caryophyllaceae, Silene capillipes, Endemik, Ermenek, Anatomi 209 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P134 Endemik Marrubium heterodon (Lamiaceae) Üzerinde Anatomik ve Mikromorfolojik Bir Araştırma Burcu Camili , Tülay Aytaş Akçin Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kurupelit, SAMSUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Tıbbi ve ekonomik öneme sahip bir familyanın üyesi olması ve ayrıca endemizm oranının da yüksek olması nedeniyle, Marrubium cinsi önemli bir yere sahiptir. Marrubium cinsine ait türlerin biyolojik olarak aktif bileşiklerinin belirlenmesine yönelik bazı çalışmalar bulunmakla birlikte, endemik bir tür olan M.heterodon’un ayrıntılı olarak anatomisinin ve mikromorfolojisinin ortaya konulduğu çalışmaların sınırlı olduğu görülmektedir. Bu araştırmada, M.heterodon türünün anatomik ve mikromorfolojik özelliklerinin ortaya konulması amaçlanmış ve taksonomik olarak önemli olan özellikler belirlenmeye çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini oluşturan bitki örnekleri, 2014 yılında Amasya ilinden toplanmıştır. Anatomik incelemeler için, bitki örnekleri %70’lik alkolde tespit edilmiştir. Anatomik incelemelerde türün kök ve gövdesinden enine, yapraklarından enine ve yüzeysel kesitler alınmıştır. Kesitler ışık mikroskobunda incelenerek, Nikon Coolpix P5100 marka dijital fotoğraf makinası ile fotoğrafları çekilmiştir. Mikromorfolojik incelemeler için, türün kuru gövde, yaprak, kaliks ve meyve örnekleri çift taraflı karbon bant üzerine yapıştırılarak sabitlenmiş ve 12.5-15.0 nm. altın ile kaplanmıştır. İncelemeler ve fotoğrafların çekimleri JEOL-JSM 7001S marka taramalı elektron mikroskobunda (SEM) yapılmıştır. Bulgular: Kökten alınan enine kesitlerde, en dış kısımda periderm tabakasının bulunduğu görülmüştür. Kökün merkezi kısmı tamamen metaksilem elementleri ile doludur. Gövde tek sıralı bir epidermis tabakası ile çevrilidir. Özellikle gövde köşelerinde belirgin hale gelen 4-5 sıralı köşe kollenkiması oldukça dikkat çekicidir. Büyük parankimatik hücrelerden oluşan öz bölgesi geniş bir alan kaplar. Yaprak enine kesitlerinde bifasiyal tipteki mezofil dokusu iyi gelişmiştir. Yaprak amfistomatik olup, stomalar anomositik tiptedir. SEM ile yapılan incelemeler sonucu, türün gövdesi üzerinde çok sayıda yoğun dendroid tüy ve nadiren salgı tüyü bulunduğu tespit edilmiştir. Yaprak üst yüzeyi daha yoğun olmak üzere yıldızsı tüylerle ve sapsız ya da kısa saplı salgı tüyleri ile kaplıdır. Kaliks üzerinde ve boğazında çok sayıda uzun örtü tüyleri ve salgı tüyleri bulunmaktadır. Fındıkçıkların, taban kısmında buruşuk ve yüzeyinin yoğun yassı siğilli olduğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, endemik bir tür olan M.heterodon’ un anatomik ve mikromorfolojik özellikleri detaylı olarak incelenmiş ve türün sistematiğinde kullanılabilecek önemli karakterler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Lamiaceae familyasının genel anatomik yapısını yansıtan karakteristik özellikler bu türde de belirlenmiş, yaprak üzerinde bulunan çok sayıda dendroid tüyün ise oldukça dikkat çekici olduğu tespit edilmiştir. Özellikle kaliks tüpü ve dişlerinin şekli ve tüylülüğü de önemli bir taksonomik özellik olarak ele alınabilir. Yapılan bu araştırmanın, cinsin diğer türleri üzerinde bundan sonra yapılacak diğer araştırmalara önemli bir veri oluşturacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Anatomi, mikromorfoloji, Marrubium heterodon, endemik 210 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P135 Lokal Endemik Salsola cyrenaica subsp. antalyensis’in (Amaranthaceae) Gövde ve Yaprak Anatomisi Düriye Gülkokan1, Ayşen Özçandır1, Candan Aykurt2 Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, ANTALYA 2 Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Amaranthaceae familyası içinde sınıflandırılan Salsola L. cinsi dünya üzerinde yaklaşık 130 tür ile temsil edilir (Malih 2012). Türkiye’de toplam 18 türü (20 takson) bulunan bu cinse ait 6 takson ülkemize endemiktir (Güner vd. 2012). Salsola cyrenaica (Maire & Weiller) Brullo türünün dünya üzerinde “subsp. cyrenaica” ve “subsp. antalyensis Freitag & Duman” olmak üzere iki alt türü yayılış gösterir. “subsp. cyrenaica”, Libya’nın Sirenayka adı verilen bölgesinde dar bir alanda yayılış gösterirken, diğer alttür “subsp. antalyensis”, 2000 yılında Türkiye’ye endemik yeni bir alttür olarak bilim dünyasına tanıtılmış olup, Antalya ilinin Finike ve Demre ilçeleri arasında lokal olarak yetişir (Freitag ve Duman 2000). Yöntem ve Gereçler: Bu çalışmada, Salsola cyrenaica subsp. antalyensis’in gövde ve yaprak anatomileri incelenmiştir. Toplanan örnekler herbaryum materyali haline getirilerek Akdeniz Üniversitesi Herbaryumu’nun koleksiyonuna dahil edilmiştir. Arazi ortamından toplanan taze örnekler anatomik çalışmalara materyal sağlaması bakımından 1:1:1 oranında hazırlanmış etil alkol, su, gliserolden oluşan çözelti içinde saklanmıştır. Anatomik incelemeler için gerek gövde gerekse yapraktan el yardımıyla jilet kullanılarak enine kesitler alınmıştır. Alınan kesitler üzerine toluidin mavisi damlatılarak yaklaşık 2-3 dakika muamele edilmiş ve daha sonra bu kesitler distile su ile yıkanarak ışık mikroskobu yardımıyla incelenmiştir. Bulgular: Gövde Anatomisi Gövde enine kesiti dairesel biçimlidir. Epidermis hücreleri 2–3 sıralı, 7.4–9 x 5.8–9.2 µm, genellikle kare biçimindedir. Korteks tabakası içinde dağınık şekilde druz kristali gözlenmiştir. Korteksin alt kısmında yaklaşık 3 sıralı klorenkima tabakası bulunur. Klorenkima tabakasının altında yaklaşık 10 sıralı kollenkima tabakası yer alır. Kollenkimanın altında bulunan sklerenkima tabakasının hücreleri yaklaşık 10 sıralıdır. Sklerenkima dokusu içinde bir sonraki döneme ait yeni oluşmaya başlamış iletim demetlerine ait izler gözlenmiştir. Öz bölgesinde 1 veya 2 adet druz kristali gözlenmiştir. Yaprak Anatomisi Yaprak enine kesiti dairesel biçimlidir. Epidermis tabakası tek sıralı, 49–68 x 53–74 µm ve kare biçimlidir. Epidermisin altında tek sıralı hipodermis tabakası yer alır. Hipodermis tabakası içinde çok sayıda druz kristali gözlenmiştir. Hipodermis tabakasının hemen altında bulunan palizat parankiması hücreleri 45-64 x 713 µm, boyuna uzamış ve tek sıralıdır. Palizat parankimasının alt kısmında tek sıralı dairesel biçimli demet kını hücreleri yer alır. Demet kını hücrelerinin altında su depo parankiması bulunur ve bu kısımda druz kristalleri gözlenmiştir. İletim demetleri merkezde 1–2 adet, demet kını hücrelerinin altında ise 7–10 adet sayılmıştır. Sonuç ve Tartışma: S. cyrenaica subsp. antalyensis alttürü Wen ve Zhang (2011)’a göre hipodermis tabakalı salsoloid tip yapraklar arasında bulunmaktadır ve S. soda türünün yaprak anatomisine benzerlik göstermektedir. S. soda türünden farklı olarak S. cyrenaica subsp. antalyensis alttüründe iletim demetleri demet kını hücrelerinin daha alt kısmında konumlanmaktadır. Malih (2012) tarafından Salsola cinsine ait dört türün gövde anatomileri incelenmiştir. Bu çalışmada, S. crassa türünde kortekste çok sayıda druz kristalinin bulunduğu, ancak S. vermiculata ve S. jordanicola türlerinde kortekste druz kristalinin bulunmadığı belirtilmiştir. S. cyrenaica subsp. antalyensis kortekste çok sayıda druz kristalinin bulunmasıyla S. crassa türüne benzerlik gösterir. Anahtar Kelimeler: Anatomi, endemik, Salsola, Türkiye 211 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P136 Türkiye’deki Endemik Verbascum wiedemannianum (Scrophulariaceae) Üzerinde Anatomik, Palinolojik ve Karyolojik Araştırmalar Mehmet Tekin1, Gülden Yılmaz2, Pelin Yılmaz Sancar3 Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 58140, SİVAS 2 Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, 22030, EDİRNE 3 Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 23200, ELAZIĞ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Scrophulariaceae familyasında yer alan Verbascum L. cinsi Türkiye’de 245 tür ve 129 hibrit ile temsil edilmektedir. Cinsin endemizm oranı ise %80 ile oldukça yüksektir. Bu çalışmada ülkemize endemik olan Verbascum wiedemannianum Fisch et Mey türünün kök, gövde, yaprak, sepal, petal ve filament anatomisi ilk kez ayrıntılı olarak incelenmiş, türün palinolojik özellikleri ortaya çıkarılmış ve daha önce bilinmeyen kromozom sayısı belirlenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyali olarak kullanılan bitki örnekleri 2013-2014 yıllarında Sivas’tan toplanmıştır. Araziden toplanan bitki örneklerinin bir kısmı kurutularak herbaryum materyali haline getirilmiş, bir kısmı ise %70’lik etil alkolde fiske edilerek anatomik incelemelerde kullanılmak üzere saklanmıştır. Anatomik incelemelerde bitkinin kök, gövde, yaprak, sepal, petal ve filamentinden jilet kullanılarak elle enine kesitler alınmıştır. Kesitler 3/2 oranında % 1’lik Alcian Blue/Safranin boyası içinde bir süre bekletilmiştir. Boyanan kesitler Olympus BX51 ışık mikroskobunda incelenerek, Olympus DP70 dijital fotoğraf makinesi ile ışık mikroskobunda fotoğrafları çekilmiştir. Palinolojik inceleme için Wodehouse yöntemine göre hazırlanan preperatlarda her karakter için en az 30 polen üzerinden ölçümler yapılmıştır. Karyolojik incelemede çimlendirilen tohumlardan kök uzunlukları 1–2 cm boyuna ulaşanlar ön muamele işlemi için paradiklorbenzen içinde 4,5 saat bekletilmiş ve hemen ardından karnoy fiksatifiyle 24h süreyle fiske edilmiştir. Daha sonra 1N HCI içerisinde hidrolizi yapılan kök uçları 1 saat feulgen boyası ile boyanmış, boyama sonrası lam üzerine damlatılan bir damla % 45’ lik asetik asit içerisinde parçalanan kök uçlarıyla preperat hazırlanmış ve Olympus BX51 marka mikroskopta 100’ lük objektifte fotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: Bu çalışmada, Türkiye için endemik tür olan V. Wiedemannianum (Scrophulariaceae)’un üzerinde ilk defa anatomik, palinolojik ve karyolojik çalışmalar yapılmıştır. Anatomik çalışmalar sonucunda kök ve gövdenin sekonder yapıda olduğu, korteksin kökte 6-10, gövdede 7-11 sıralı hücrelerden meydana geldiği belirlenmiştir. Kambiyum kökte 2-3, gövdede 2-4 hücre sırasından oluşmuştur. Yaprak alt ve üst epidermisinde şamdan tüyleri mevcuttur ve adaxial tarafta 2-3 sıralı palizat, abaxial tarafta ise 3-5 sıralı sünger parankiması gözlenmiştir. Yaprak mezofil tabakasına göre bifasiyaldir. Stomalar anomositik tipte ve yaprağın her iki yüzündedir. Sepaller her iki yüzde de örtü tüyü ve stoma içerir ve 7-11 sıralı klorenkimaya sahiptir. Petaller üst yüzeyde papilloz, alt yüzeyde nonpapilloz tek sıralı kübik ve dikdörtgen epiderma hücreleri ile kaplıdır. Filament enine kesitte yaklaşık olarak üçgen şekilli, vasküler demetler konsentrikhadrosentriktir. Palinolojik inceleme sonucunda V. wiedemannianum polenlerinin oblat-sferoidal, P/E oranının 0.98, ekzin ornamentasyonun ışık mikroskobunda retikulat olduğu tespit edilmiştir. Sitogenetik incelemede kromozom sayısı 2n=104 olarak saptanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, ülkemize endemik alan V. wiedemannianum türünün anatomik, palinolojik ve karyolojik özellikleri incelenerek ilk kez ortaya çıkarılmış ve türün Scrophulariaceae familyasına özgü anatomik ve palinolojik özelliklere sahip olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu çalışmanın sonuçları daha önce Verbascum cinsine ait diğer bazı türlerle yapılmış anatomik ve palinolojik çalışmalar ile karşılaştırılarak verilmiştir. Anahtar Kelimeler: anatomi, endemik, kromozom, polen, Verbascum wiedemannianum 212 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P137 Sisymbrium L. (Brassicaceae) Cinsine Ait Bazı Türlerin Kromozom Sayıları Esra Martin1, Abdurrahman Sefalı2, Murat Ünal3, Günsenin Miray Dirlik1 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA 2 Bayburt Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Fen Bilgisi Eğitimi, BAYBURT 3 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi, VAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Sisymbrium L. cinsi Türkiye’de 11 tür ile temsil edilmektedir. Sisymbrium officinale (L.) Scop., S. runcinatum Lag. ex DC., S. orientale L. ve S. loeselii L. türlerinin kromozom sayıları çalışıldı. Çalışılan tüm türlerin somatik kromozom sayısı 2n=14 olarak tespit edildi. Elde edilen sonuçlar cinsin sistematik açıdan değerlendirilmesinde önem arz etmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada yer alan Sisymbrium türlerinin olgun tohumları çimlendirildi ve elde edilen kök uçları ön işlem maddesi olan α-monobromonaftalinde 16 saat buzdolabında ön işleme tabii tutuldu. Ön işlemin ardından kök uçları Carnoy fiksatifinde 24 saat buzdolabında tespit edildi. Tespit sonrası kök uçları depolanmak üzere % 70’lik alkole alınıp buzdolabında muhafaza edildi. Hidroliz işlemi etüvde ve oda sıcaklığında olmak üzere çeşitli sürelerde gerçekleştirildi. Hidrolizin ardından kök uçları % 2’lik asetoorsein ile farklı sürelerde boyamaya alındı. İdeal olarak boyanan kök uçları ezme-yayma preparasyon işlemlerinin ardından ışık mikroskobunda somatik kromozom sayıları belirlendi. Bulgular: Bu çalışmada, dünyadaki bazı Sisymbrium türlerinin ezme-yayma preparasyon işlemlerinin ardından araştırma mikroskobunda somatik kromozom sayıları incelendi ve incelenen türlerin somatik kromozom sayıları 2n=14 elde edildi. Sonuç ve Tartışma: Sisymbrium cinsi üzerinde yapılan karyolojik araştırmalar göstermiştir ki cinse ait kromozom sayıları 2n=14, 18, 20, 26, 28, 42, şeklindedir. Çalışmamızdan elde ettiğimiz kromozom sayıları literatür ile örtüşmektedir. Çalışmamızda yer alan türlerin kromozom sayıları ülkemizde doğal olarak yetişen bu bitkiler için bir ilki teşkil etmektedir. Çalışmamızda yer alan Sisymbrium türlerinde poliploidi gözlenmemiştir. Anahtar Kelimeler: Kromozom, Brassicaceae, Sisymbrium 213 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P138 Balıkesir'de Yayılış Gösteren Parazit Bitkiler Üzerinde Karşılaştırmalı Anatomik Çalışmalar Fatih Dayı1, Fatih Satıl2 1 Balıkesir Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Ana Bilim Dalı, Çağış, BALIKESİR 2 Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fak., Biyoloji Bölümü, Çağış, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Parazit bitki; başka bir bitkinin işlevsel dokularına nüfuz ederek kendisi için gerekli olan su, organik ve inorganik maddeleri konakçı bitkiden sağlayan bitki olarak tanımlanmaktadır. Parazit bitkiler; tam parazit (holoparazit) ve yarı parazit (hemiparazit) olarak ayrılır. Dünya’da 20 familyaya bağlı 285 cins ve 4600’ün üzerinde tür parazit bitki bulunmaktadır. Balıkesir’de parazit bitkilerle ilgili olarak bugüne kadar yapılmış bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı, Balıkesir’deki parazit bitkileri tespit edip anatomik yapılarını araştırmaktır. Ayrıca, aynı cins içerisinde yer alan parazit bitkiler üzerinde karşılaştırmalı anatomik çalışmalar yaparak türler arasındaki anatomik benzerlik ve farklılıkları ortaya koyup ayırt edici anatomik karakterler tespit etmektir. Gereçler ve Yöntemler: Balıkesir’de yayılış gösteren parazit bitkiler, ilde farklı lokalitelerde yapılan periyodik arazi çalışmaları sonucu tespit edilmiştir. Tespit edilen türler kurutulup herbaryum örneği haline getirilerek muhafaza altına alınmıştır. Anatomik inceleme için kullanılacak bitkiler %70’lik alkol bulunan kavanozlara konarak etiketlenmiştir. Anatomik incelemeler Olympus BX53 binoküler mikroskobunda yapılmıştır. Teşhisler; başta Flora of Turkey olmak üzere Yunanistan ve Avrupa floralarından yararlanılarak yapılmıştır. Bulgular: Araştırma alanında 5 familyaya ait toplam 12 takson; Cuscuta campestris Yunck., C. planiflora Ten, Parentucellia viscosa (L.) Caruel., P. latifolia subsp. latifolia (L.) Caruel., Bellardia trixago (L.) All., Orobanche nana (Reut.) Beck., O. caryophyllaceae Sm., Arceuthobium oxycedri (DC.) Bieb., Viscum album subsp. album L., V. album subsp. abietis (Wiesb.) Abrom., V. album subsp. austriacum (Wiesb.) Vollm. ve Cytinus hypocistis subsp. orientalis L. olarak tespit edilmiştir. Bu taksonların genel olarak gövde anatomik yapıları birbirine benzer olmakla beraber aynı cinsten olan taksonların genel olarak kütikula kalınlığı ve trake çapı açısından birbirinden ayrıldığı görülmüştür. Yaprak anatomik yapılarına ise taksonlar arasında kütikula kalınlığı, mezofil yapıları ve trake çapı bakımından farklılıklar tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: İncelenen Cuscuta taksonları anatomik olarak genelde birbirine çok yakın özellikler göstermekle birlikte C. campestris’in C. planiflora’ dan daha geniş bir korteks tabakası ihtiva ettiği görülmüştür. Parentucellia cinsi taksonların gövde anatomik yapılarında, trake kalınlıkları ve kapitat tüy varlığı açısından farklılıkların olduğu belirlenmiştir. Orobanche cinsi üyelerinin gövde anatomileri incelendiğinde, taksonlar arasında kollenkima tipi, periskl hücre sırasında farklılıklar görülmüştür. Viscum cinslerinin gövde anatomik yapıları genel olarak birbirlerine benzemekle birlikte, incelenen üç taksonun kütikula ve trake kalınlıkları birbirlerinden farklılıklar göstermektedir. Ayrıca gövde anatomik yapıları bakımından incelenen taksonlar içinde en geniş kortek tabakasının Cytinus hypocistis subsp. orientalis’te olduğu görülmüştür. İncelenen tüm türlerin yaprak anatomik yapıları genel olarak birbirine benzemekle birlikte, kutikula kalınlığı, mezofildeki palizat ve sünger parenkima sırası ve trake çapları bakımında farklılıklar tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Parazit Bitkiler, Anatomi, Flora, Balıkesir, Türkiye 214 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P139 Stachys Cinsi Rosulatae Alt Seksiyonu Taksonları Üzerinde Karşılaştırmalı Anatomik ve Mikromorfolojik İncelemeler Mikail Açar1, Fatih Satıl2, Ekrem Akçiçek3 1 Tunceli Üniversitesi, Tunceli Meslek Yüksekokulu, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, TUNCELİ 2 Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR 3 Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Ülkemizde Stachys cinsi 2 alt cins ve 15 seksiyona ait 116 taksonla temsil edilmektedir. Bu seksiyonlardan Olisia seksiyonuna ait Rosulatae alt seksiyonu ülkemizde yayılışı olan 3 taksonu bulunmaktadır. Bu taksonların tamamı endemik olup üzerlerinde herhangi bir anatomik ve mikromorfolojik çalışmaya rastlanmamıştır. Yapılan bu çalışmada Rosulatae alt seksiyonu üzerinde genel anatomik özellikleri ve trikom yapısı incelenmiş olup taksonlar arasında benzerlikler ve farklılıklar ortaya konmuştur. Gereçler ve Yöntemler: Rosulatae alt seksiyonuna ait taksonlar TBAG-112T139 TÜBİTAK projesi kapsamında toplanmıştır. Toplanan örnekler uygun tekniklerle herbaryum materyali haline getirilmiş ve Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Herbaryumunda koruma altına alınmıştır. Anatomik çalışmalarda kullanılacak olan bitki kısımları içerisinde % 70‘ lik alkol bulunan plastik kapaklı cam şişelerde muhafaza edilmiştir. Gövde ve yapraklardan alınan enine ve yüzeysel kesitler, doku ve hücrelerin daha iyi ayırt edilebilmesi amacıyla çeşitli reaktifler ve boyalar ile muamele edilmiştir. Daha sonra daimi preparat haline getirilen kesitler Olympus BX53 mikroskopu ile incelenip fotoğraflandırılmıştır. Bulgular: Bu çalışmada Olisia seksiyonuna ait Rosulatae alt seksiyonu taksonlarından S. inanis, S. munzurdagensis ve S. diversifolia’ nın gövde ve yapraklarının anatomik yapıları karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Ayrıca ayırt edici anatomik karakterlerin ölçümleri yapılmıştır. Mikromorfolojik çalışmalarda gövde ve yapraklara ait trikom yapısından elde edilen veriler karşılaştırılmıştır. Taksonlar arasında tüy mevcudiyeti ve tüy tipleri bakımından önemli farklılıklar tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Araştırma sonucunda taksonların gövde ve yaprak anatomik yapılarında bazı farklılıklar tespit edilmiştir. Bu üç taksonun genel gövde şekli bağlı olduğu seksiyonun diğer taksonlarına göre yuvarlağımsı olmasıyla, özellikle S. munzurdagensis ve S. inanis’ te diğerlerinden ayrılmaktadır. Taksonlardan sadece S. munzurdagensis’ te örtü tüyüne rastlanmamıştır. S. inanis’ te ise parmaksı tüyler ve papilli tipik örtü tüyleri bulunmaktadır. S. diversifolia‘ da ise seyrek örtü tüyü gözlenmiştir. S. inanis’ te hiç salgı tüyüne rastlanmazken S. munzurdagensis’ te peltat tip, S. diversifolia ‘da ise kapitat tip salgı tüyüne rastlanmamıştır. S. inanis, korteks parenkimasının prosenkimatik tipte olması ile diğer alt gruptaki taksonlardan ayırt edilebilmektedir. S. munzurdagensis’ te görülen 3 sap hücreli, bir boyun yapısı ve çok hücreli baş şeklindeki kapitat tüy tipi, bu türü alt seksiyonun ve seksiyonun diğer taksonlarından ayırmaktadır. Yaprak mezofil tipi üç taksonda da bifasiyal olup en fazla hücre sırası S. inanis’ te görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Endemik, Mikromorfoloji, Rosulatae, Stachys 215 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P140 Gökçeada (Çanakkale) Doğal Yayılışlı Üç Ophrys (Orchidaceae) Taksonunun Anatomik ve Morfolojik Özelliklerinin İncelenmesi Elif Merdamert1, Mustafa Eray Bozyel2, Merve Yılmaz1, Ahmet Gönüz1 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ÇANAKKALE 2 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, ÇANAKKALE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Orchidaceae familyası, Asteraceae familyasından sonra çiçekli bitkilerin en büyük ikinci familyasıdır. Dünyada 900 cins ve yaklaşık 20.000 tür orkide bulunmaktadır. Bazıları geofit olarak, büyük bir çoğunluğu ise epifit olarak yaşarlar. Türkiye orkideleri geofit özellikte olup, 24 cins ve 170 tür ile temsil edilmektedir. Bu çalışmada, ülkemizde en çok taksona sahip olan Ophrys L. genusunun Gökçeada’da bulduğumuz Ophrys oestrifera subsp. oestrifera, Ophrys lutea subsp. minor ve Ophrys mammosa subsp. mammosa taksonlarının anatomik ve morfolojik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali bitkiler Çanakkale ili Gökçeada ilçesinden toplanmıştır. Taksonların morfolojik özelliklerinin tespiti için taze örnekler kullanılmıştır. Anatomik çalışmalar için ise bitki örnekleri %70’lik alkolde fikse edilmiştir. Alkol örneklerinden el ile yaprak, gövde ve kök enine kesitleri ile yaprak üst-alt yüzeyinden yüzeysel kesitler alınmıştır. Kesitler %50’lik gliserin içerisine alınarak sabit preparat haline getirilmiştir. Bu preparatlar üzerinden anatomik incelemeler yapılmıştır. Yüzeysel kesitlerde stoma indeksi hesaplanmıştır. Bulgular: Morfolojik incelemelerde bitki boyu, gövde çapı, yaprak boyu-eni ve yumru boyu ölçümleri yapılmıştır. Anatomik incelemelerde ise yaprak üst yüzeyinde stoma bulunmadığı belirlenmiş ve bu nedenle sadece yaprak alt yüzeylerinde stoma indeksi hesaplanmıştır. Taksonların yapraklar, gövde ve kök anatomik doku özellikleri belirlenmiştir. Yaprak, gövde ve kökte belirgin bir şekilde rafit kristallerine rastlanmış ve ayrıca kök dokusu içinde mantar hifleri de gözlemlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, Gökçeada’da yayılış gösteren Ophrys oestrifera subsp. oestrifera, Ophrys lutea subsp. minor ve Ophrys mammosa subsp. mammosa taksonlarının anatomik ve morfolojik özellikleri ortaya konulmuştur. Taksonların anatomilerinde çok belirgin farklılıklar bulunmamasına karşın morfolojik karakterler (özellikle çiçek morfolojileri) ayırt edici özelliğe sahiptir. Ayrıca yakın ilçeler ve illerdeki örnekler dahil edilerek örnek sayısı arttırılıp, taksonların tüm özellikleri ile incelenerek çalışmanın daha kapsamlı hale dönüştürülmesi düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Gökçeada, Ophrys, Anatomi, Morfoloji Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK-BİDEB tarafından desteklenen 2209/A projesinin bir kısmını içermektedir. 216 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P141 Anacamptis pyramidalis (Orchidaceae) Taksonunun Anatomik ve Morfolojik Özelliklerinin İncelenmesi Mustafa Eray Bozyel1, Elif Merdamert2, Merve Yılmaz2, Ahmet Gönüz2 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, ÇANAKKALE Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, ÇANAKKALE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Orchidaceae familyası çiçekli bitkilerin en geniş familyalarından biri olup, kutuplar hariç dünyanın her yerinde yayılış göstermektedirler. Dünyada 900 cins ve yaklaşık 20.000 tür orkide bulunmaktadır. Bazıları geofit olarak (toprakta), büyük bir çoğunluğu ise bir başka bitki üzerinde yani epifit olarak yaşarlar. Epifit orkideler daha çok tropikal ormanlarda görülürler. Geofit (karasal) orkideler ise ülkemizi de içine alan “Orta Kuşak”ta yayılış göstermektedirler. Ülkemizde 24 cins ve 170 tür orkide bulunmaktadır. Bu çalışmada, ülkemiz genelinde yayılış gösteren Anacamptis pyramidalis taksonunun anatomik ve morfolojik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyali bitkiler Çanakkale ili Gökçeada ve Merkez ilçesinden toplanmıştır. Araziden alınan taze örnekler laboratuara getirilmiş ve morfolojik özellikleri incelenmiştir. Anatomik çalışmalar için ise bitki örnekleri %70’lik alkolde fikse edilmiştir. Alkol örneklerinden el ile yaprak, gövde ve kök enine kesitleri ile yaprak üst-alt yüzeyinden yüzeysel kesitler alınmıştır. Kesitler %50’lik gliserin içerisine alınarak sabit preparat haline getirilmiştir. Bu preparatlar üzerinden anatomik incelemeler yapılmıştır. Yüzeysel kesitlerde stoma indeksi hesaplanmıştır. Bulgular: Morfolojik incelemelerde bitki boyu, gövde çapı, yaprak boyu-eni ve yumru boyu ölçümleri yapılmıştır. Anatomik incelemelerde ise yaprak üst yüzeyinde stoma bulunmadığından dolayı yaprak alt yüzeyinde stoma indeksi hesaplanmıştır. Taksonun yaprak, gövde ve kök anatomik doku özellikleri belirlenmiştir. Yaprak, gövde ve kökte belirgin bir şekilde rafit kristallerine rastlanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada, Anacamptis pyramidalis taksonunun anatomik ve morfolojik özellikleri ortaya konulmuştur. Taksonun anatomisinde diğer yumrulu orkide taksonlarıyla belirgin farklılıklar bulunmamasına karşın, morfolojik karakterler ayırt edici özelliğe sahiptir. Ayrıca bu taksonun ülkemiz genelinde kozmopolit dağılıma sahip olması nedeniyle ülkedeki farklı lokasyonlardan alınacak örneklerin hem anatomik ve morfolojik yöntemler, hem de elektron mikroskop ve moleküler taksonomi gibi güncel yöntemler kullanılarak tüm özelliklerinin ayrıntılı olarak ortaya çıkarılması önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Çanakkale, Anacamptis pyramidalis, Anatomi, Morfoloji Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK-BİDEB tarafından desteklenen 2209/A projesinin bir kısmını içermektedir. 217 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P142 Centaurea aggregata ssp. albida ve Centaurea salicifolia ssp. salicifolia Taksonları Üzerinde Anatomik ve Karpolojik İncelemeler Melahat Özcan Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi, Orman Mühendisliği Bölümü, ARTVİN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Amaç: Ülkemiz Centaurea cinsi için gen merkezi sayılmakta son düzenlemelerle beraber 190 kadar takson bulundurmaktadır. Türkiye Florası’nda tek cins olarak işlenen bu cins yapılan en son çalışmaların ışığı altında dört ayrı cinse ayrılmıştır. Çalışmamızda Centaurea cinsinin Acrolopus ve Jacea seksiyonlarında yer alan Centaurea aggregata ssp. albida (C. Koch) Bornm. ve C. salicifolia M. Bieb. ex Willd. ssp. salicifolia’nın, gövde ve yaprak anatomik özellikleri ile karpolojik özellikleri açısından detaylı olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada kullanılan bitki materyalleri Trabzon ve Artvin illerinden 2013 ve 2014 yıllarının Eylül aylarında toplanmıştır. Toplanan örneklerden bir kısmı kurutularak herbaryum materyali haline getirilmiş, bir kısmı ise anatomik incelemeler için % 70 alkolde korumaya alınmıştır. Anatomik incelemeler için, elle gövdelerden enine, yapraklardan ise enine ve yüzeysel kesitler hazırlanmıştır. Karpolojik incelemeler ise dondurmalı mikrotom yardımıyla alınan enine kesitler üzerinden yapılmıştır. Hazırlanan preparatlardan detaylı ölçümler yapılmış, yüzeysel kesitlerden her bir taksonun tüy tipi ve stoma indeks oranları tespit edilmiştir. Kipsela enine kesitlerinden perikarp, testa tabaka özellikleri ve kalınlıkları tespit edilmiştir. Bulgular: Anatomik incelemeler sonucu, gövdelerde 4-5 köşe ve köşelere denk gelen yerlerde kollenkima hücreleri tespit edilmiştir. İletim demetleri tek sıra halinde dizilmekle birlikte, demetler C. salicifolia ssp. salicifolia’da demetlerin oldukça sık olduğu görülmüştür. Öz bölgesi her iki taksonda da boşluk ihtiva etmektedir. Yapraklar C. aggregata ssp. albida’da isobilateral, C. salicifolia ssp. salicifolia’da ise dorsiventraldir. Orta damardaki demet sayısı C. aggregata ssp. albida’da 1 adet iken, diğer taksonda 3-5 adet olabilmektedir. Yüzeysel kesitlerde basit tüyler yanında peltat salgı tüyleri de tespit edilmiş ve taksonlarda stoma tipi, stoma büyüklükleri ve indeksleri ortaya konmuştur. Her iki takson, yaprak tipi, orta damardaki iletim demeti sayısı, orta damar genişliği ve kalınlığı, stomatal indeks yönünden belirgin farklılıklar göstermekle birlikte, yüzeysel kesitlerdeki tüy tipleri ve stoma uzunlukları açısından benzerlik sergilemişlerdir. Karpolojik incelemelerde her iki taksonun meyvelerinde perikarpın yalnızca sklerenkimatik hücrelerden oluştuğu, endespermin tek sıra hücre tabakasından meydana geldiği, bununla beraber testa palisat sklerenkimasının C. salicifolia ssp. salicifolia’da belirgin daha kalın olduğu ve bu taksonda diğerinden farklı olarak iletim demetlerine yakın konumlanmış belirgin salgı ceplerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Bu çalışma ile iki yakın ilişkili türün anatomik ve karpolojik özellikleri karşılaştırmalı olarak ilk defa ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Karpoloji, Centaurea aggregata subsp. albida, Centaurea salicifolia subsp. salicifolia. Teşekkür: Bu çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (BAP) tarafından desteklenmiştir (Proje No: 2011.F15.02.16). 218 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P143 Karadeniz Bölgesinde Yayılış Gösteren Bazı Orkide Türlerinin Karşılaştırmalı Damar Anatomileri Şenay Süngü Şeker, Gülcan Şenel, Mustafa Kemal Akbubut Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kurupelit, SAMSUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Angiospermlere dâhil karasal bitki yaprakları damarlanma yapısı açısından çok çeşitlilik göstermektedir. Damarlanma şekli türün filogenetik pozisyonu ya da genetik özelliklerinin yanı sıra içinde bulunduğu ekolojik şartlardan etkilenerek başlangıçta karbohidrat ve su taşıma kapasitesi olmak üzere pek çok temel fizyolojik işlevlerinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla damarlanma şekli ve damar anatomisi pek çok disipline ait çalışmaya temel teşkil etmektedir. Ancak özellikle monokotil bitkilerde damar anatomisi ve damarlanma şekli ile ilgili çalışmalar oldukça sınırlı sayıdadır. Ülkemiz yabani orkideler açısından zengin biyoçeşitliliğe sahiptir. Orkideler salep yapımında ve süs bitkisi olarak kullanılmaları nedeniyle ekonomik olarak değerlidirler. Ayrıca Türkiye’de çok sayıda nadir ve/veya endemik türü bulunması açısından da yabani orkideler oldukça önemlidir. Bu araştırmada Karadeniz Bölgesinde yayılış gösteren Orchidaceae familyasına dahil 14 (Anacamptis, Cephalanthera, Coeloglossum, Dactylorhiza, Gymnadenia, Hymantoglossum, Limodorum, Neottia, Ophrys, Orchis, Platanthera, Serapias, Spiranthes, Steveniella) cinse ait, farklı ekolojik istekleri olan türler arasında damarlanma şekli ve yapısının karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bitki örnekleri Karadeniz Bölgesindeki çeşitli lokalitelerinden toplanmıştır. Örneklerden alınan taze yapraklar saydamlaştırılmıştır. Saydam yaprak örnekleri daimi preparat haline getirilerek NIKON D700 marka fotoğraf makinesi yardımıyla fotoğraflanmıştır. Damar anatomileri çeşitli analizler yardımıyla incelenmiştir. Bulgular: Orchidaceae familyasına ait 14 türün yapraklarındaki damarlanma özellikleri belirlenmiştir. Farklı habitatlarda yetişen, fotosentetik ya da saprofit türlere ait yapraklarda vasküler demet ya da damar çapı, damar hiyerarşisi, damarın daralma şekli, birim alandaki damar uzunluğu, ana damar yoğunluğu, areol yapısı, serbest uçlu damar sayısı gibi karakterler açısından önemli farklılıklar tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Yaprak damarlanma şekli, yaprak yapısı ve işlevinin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Damarlanma özellikleri sistematik, fizyolojik ve ekolojik pek çok alanda yapılacak araştırmalara temel teşkil etmektedir. Geometrik damarlanma yapısında gözlemlenen farklılıklar fotosentez verimi, madde iletimi, kuraklık ya da donma kaynaklı embolizm, mekanik destek gibi yaprakların ekofizyolojik özelliklerin incelenmesinde kullanılabilir. Ayrıca damar anatomisi orkideler gibi problemli gruplarda cins içi ya da cinsler arası akrabalık ilişkilerin değerlendirilmesinde yararlı olacaktır. Anahtar kelime: Anatomi, Damar, Karadeniz, Orchidaceae, Yaprak. Teşekkür: Bu araştırma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu tarafından desteklenmektedir (114Z702). 219 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P144 Dünyadaki Bazı Salvia L. (Adaçayı) Türlerinin Karyolojisi Esra Martin1, Elif Gezer Aslan2, Ahmet Kahraman3 1 Necmettin Erbakan Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoteknoloji Bölümü, KONYA 2 Kapadokya Meslek Yüksekokulu, Diyaliz Bölümü, NEVŞEHİR 3 Uşak Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, UŞAK Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Salvia cinsinde yer alan türler dünyada ve ülkemizde ekonomik ve tıbbi açıdan oldukça önemlidir. Tıbbi açıdan oldukça fazla kullanım alanına sahip olduğu için ekonomik anlamda ülkeler ekonomisine yarar sağlamaktadır. Birçok türünün kültürü yapılan Salvia cinsine ait yapılmış daha önceki sitogenetik çalışmalar sadece somatik kromozom sayısının belirlenmesi üzerinedir. Karyotip Analizleri oldukça az sayıda araştırılmış olan cinsin bu konudaki eksikliği bu çalışma ile giderilme konusunda önem teşkil etmektedir. Görüntü Analiz Sistemi aracılığı ile elde edilen sonuçların cinsin sistematik açıdan değerlendirilmesinde kullanılacağı düşünülmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Dünyadaki birçok Salvia türünü İngiltere’deki kişisel botanik bahçesinde yetiştiren Sayın Robin Middleton tarafından sağlanmıştır. Salvia cinsine ait bazı türlerin olgun tohumları çimlendirildi ve kök uçları ezme-yayma preparasyon işlemlerinin ardından Görüntü Analiz Sistemi aracılığı ile Karyotip Analizleri yapıldı. Bulgular: Bu çalışmada, dünyadaki bazı Salvia türlerinin ezme-yayma preparasyon işlemlerinin ardından araştırma mikroskobunda somatik kromozom sayıları incelendi ve cinse ait türler de oldukça farklı kromozom sayıları elde edildi. Kromozom sayıları 2n=16’dan 60’a kadar değişiklik göstermektedir. Sonuç ve Tartışma: Salvia cinsinin karyotip analizi üzerine bazı sitolojik çalışmalar vardır, fakat bunların çoğu kromozom sayıları üzerinedir. Bu çalışmada; Salvia corrugata ve S. campanulata’da 2n=16, S. curviflora’da 2n=18, S. elegans’da 2n=20, S. darcyi, S. gregii, S. involucrata, S. longidula, S. vitifolia ve S. mexicana’da 2n=22, S. apiana, S. leucophylla ve S. mellifera’da 2n=30, S. cardiophylla’da 2n=36, S. cuspidata, S. splendens ve S. subrotunda’da 2n=44, S. microphylla’da 2n=46, S. oppositifolia’da 2n=56 ve S. stolonifera ve S. atrocyanea’da ise 2n=60 olarak tespit edildi. Çalışmamızdan elde ettiğimiz kromozom sayıları literatür ile örtüşmektedir. Literatürden farklı olarak bu türlerin kromozom morfolojileri de çalışıldı. Anahtar Kelimeler: Karyotip, Labiatae, Salvia Teşekkür: Bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde 2013/MF003 nolu proje ile sağladıkları maddi destekten dolayı Uşak Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Projeleri Koordinatörlüğüne teşekkür ederiz. 220 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P145 Türkiye Chamaenerion (Epilobium-Onagraceae) Taksonlarının Anatomik Özellikleri Serdar Makbul1, Seher Güven1, Kamil Coşkunçelebi2, Seda Okur3 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON 3 Recep Tayyip Erdoğan Üniv, Pazar MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Böl., Pazar, RİZE Sorumlu Yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışma ile ülkemizde yayılış gösteren Epilobium L. cinsinin Chamaenerion Tausch. seksiyonu taksonlarının gövde ve yaprak anatomik özellikleri belirlenerek anatomik karakterlerin taksonlar arasındaki değişimleri ortaya konmuştur. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalini, bitkilerin yayılış gösterdikleri doğal habitatlardan toplanan ve % 70’lik alkol içerisinde stoklanmış fiksasyon örnekleri oluşturmaktadır. Anatomik incelemeler için stok materyallerin gövdelerinden enine; yapraklarından ise enine ve yüzeysel kesitler alınmıştır. Anatomik özellikleri en iyi yansıtan kesitler ışık mikroskobu (LM) ile fotoğraflanarak anatomik değerlendirmeler bu fotoğraflar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Bu çalışma ile Epilobium cinsinin Chamaenerion seksiyonunda yer alan dört taksonun gövde ve yaprak anatomik özellikleri detaylı bir şekilde ele alınarak taksonlar arasındaki farklılıkları ortaya konmuştur. Yapılan değerlendirmelerde incelenen taksonlar arasında gövde anatomisinin genellikle benzer özellikler gösterdiği ancak yaprak anatomisinin önemli farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Özellikle yaprağa ait orta damar bölgesinin şekli ve mezofil doku özellikleri ile stoma indeksi gibi karakterlerin taksonlar arasında değişken olduğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada Türkiye Epilobium cinsi Chamaenerion seksiyonunun anatomik özellikleri detaylı olarak ilk kez incelenmiştir. Elde edilen anatomik bulgular seksiyon içerisinde anatomik özelliklerin genellikle benzer olduğunu, ancak E. angustifolium L. taksonunun E. colchicum Albow, E. dodonaei Vill. ve E. stevenii Boiss. taksonlarından farklı anatomik özellikler gösterdiğini ortaya koymuştur. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Chamaenerion, gövde ve yaprak anatomisi, LM. Teşekkür: Bu çalışma TUBİTAK (113Z782) tarafından desteklenmiştir. 221 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P146 Castanea sativa, Meyve ve Yaprak Anatomisi Gülsen Kendir, Aylin Öztürk, Ayşegül Köroğlu Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100, Tandoğan, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş : Castanea sativa Mill. (Kestane) Kuzey Anadolu’nun dağ ormanlarında doğal olarak yetişen, meyveleri için özellikle Bursa civarında kültürü yapılan, 25-30 m boylanabilen, ağaç formunda, Fagaceae familyasına ait sosyal ve ekonomik önemi olan bir bitkidir. Türün kabukları, yaprakları (drog) ve meyveleri (gıda) kullanılır. Kabuk ve yapraklar gallotanen yönünden zengindir ve diyareye karşı, tansiyon düşürücü, öksürük kesici, bronşit ve bronşiyal rahatlamada kullanılır. Yaprakları (Castaneae folium) Alman Komisyon E Monografları arasında yer alır ve solunum sistemi hastalıklarına karşı ve bacaklardaki dolaşım bozukluklarında kullanıldığı kayıtlıdır. Meyveler karbonhidratlar yönünden zengindir ve besleyici olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda kestane kullanımı, pediatrik gastroenteritte ve glütensiz beslenmenin önemli olduğu “çölyak hastalığı”nda önem kazanmıştır. Ayrıca % 83 oranındaki doymamış yağ asiti içeriğiyle de beslenmedeki önemi günden güne artmaktadır. Bitki, taşıdığı kimyasallar nedeniyle eczacılık ve gıda sanayiinde, odunu açısından da ağaç işleri endüstrisinde tercih edilmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Ankara Üniversitesi Tandoğan Kampüsü'nden toplanan (AEF 26667) taze yaprak, kupula ve meyvelerin % 70 alkol içinde hazırlanmış örneklerinden el ile alınan enine ve yüzeyel kesitler Sartur Reaktifi ile hazırlanan preparatlarda incelenmiştir. Anatomik yapıların ışık mikroskobundaki görüntüleri, Leica DM 4000 B marka fotoğraf makinesi ile fotoğraflanmıştır. Bulgular: Yaprak bifasiyaldir ve stomalar yalnızca alt epidermada yer alır. Salgı ve örtü tüylerinin de yine alt edipermada yoğunlaştığı saptanmıştır. Yaprak bol miktarda druz taşımakta, yer yer basit billurlara da rastlanmaktadır. Kupulanın enine ve yüzeyel kesitinde bol miktarda taş hücresi, druz, çok yoğun 2-3 basit hücreli demet örtü tüyleri ile örtü tüylerinin arasında sapı ve başı çok hücreli salgı tüyleri görülmüştür. Nuks meyve tipine sahip olan kestanenin perikarpından alınan yüzeyel ve enine kesilerde odunlaşmış yapılar ve iç yüzeyde basit örtü tüyleri gözlenmiştir. Tohum kabuğu enine kesitinde tek sıralı epiderma hücreleri altında ezilmiş şekilli parankimatik hücreler ve düzgün yer alan iletim doku demetleri belirgindir. Sonuç ve Tartışma: Çalışmada, yaprakları drog, meyvesi ise gıda olarak kullanılan kestane bitkisinin bu kısımlarının anatomik yapısı incelenmiştir. Ayrıca kupula da alınan kesitlerle incelenmiştir. Yapılan anatomik inceleme sonucu, yaprak ve meyvenin çeşitli kısımlarında kalsiyum oksalat kristalleri (çoğunlukla druz nadiren ise basit billur), örtü ve salgı tüyleri gibi bazı karekteristik elemanların varlığı mikrofotoğraflarla görsel olarak verilmiştir. Kupulada yoğun olarak görülen salgı tüyleri dikkat çekicidir. Anahtar Kelimeler:Castanea sativa, yaprak, meyve, anatomi. 222 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P147 Orta Karadeniz Bölgesinde Yayılış Gösteren Lamiaceae Familyasına Ait Bazı Türler Üzerinde Anatomik Bir Araştırma Sibel Ulcay1 , Gülcan Şenel2 Ahi Evran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, KIRŞEHİR Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, SAMSUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bu çalışmada, Orta Karadeniz Bölgesinde yayılış gösteren Lamiaceae familyasına ait dört türün (Wiedemannia orientalis Fisch&Mey, Wiedemannia multifida L., Sideritis dichotoma Huter, Lycopus europaeus L. ) anatomik özellikleri incelenerek karşılaştırılmıştır. Bu türlerden W. orientalis ve S. dichotoma endemik türlerdir. Gereçler ve Yöntemler :Bitkilerin kök, gövde, yaprak, petiyol ve rizomları %70’lik alkolde tespit edilmiş ve parafin metodu uygulanarak mikrotomla enine kesitler, ayrıca yapraklarından da yüzeysel kesitler alınmıştır. Hazırlanan prepatatlardan iç morfolojik özellikler belirlenmiş ve fotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: Anatomik incelemeler sırasında, türlerin iç morfolojileri ile ilgili benzerlikler ve farklılıklar tespit edilmiştir. Özellikle petiyol yapılarında önemli farklılıklar olduğu gözlenmiştir. W. orientalis’in ve W. multifida’nın gövdelerinde sklerenkima hücreleri bulunmamaktadır. Lycopus europaeus kökünde çok miktarda aerenkima hücrelerine rastlanmıştır. Gövde, yaprak, yaprak sapında örtü ve salgı tüyleri bakımından karşılaştırmalar yapılmıştır. Wiedemannia orientalis’de salgı tüyüne rastlanmamıştır. Sideritis dichotoma’nın gövdesinde korteks alanı çok dardır. Petiyolünde ise çok yoğun örtü ve salgı tüyü bulunmaktadır. Sonuç veTartışma: Bu araştırmada ekonomik bakımdan değerli bitki türlerinin yer aldığı Lamiaceae familyasına ait 4 tür anatomik bakımdan incelenmiştir. Türlerin kökleri sekonder kalınlaşma göstermektedir. Yalnız L. europaeus kökü primeryapıdadır.Türlerin hepsinde bifasiyal tipte yaprak tespit edilmiştir ve diasitik tip stoma gözlenmiştir. W. orientalis ve W. multifida’nın petiyol yapıları iletim demeti sayısı, petiyolün şekli ve iletim demetlerinin sıralanışı gibi özellikler birbirinden tamamen farklıdır.W. orientalis ve W. mutifida’nın teşhisinde brakte şekli ve koralla büyüklüğü kullanılmaktadır. Araştırmamız ile bu iki türün petiyol yapısının farklılığı ve W. orientalis’de hiç salgı tüyünün bulunmaması gibi teşhisi kolaylaştıracak bilgiler de elde edilmiştir. Her dört türde aralarında iç yapı farklılıkları olmasına rağmen Lamiaceae familyasının genel anatomik yapısını yansıtmaktadır. Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Anatomi, 223 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P148 Samsun ve Çevresinde Yayılış Gösteren Bazı Silene L. (Caryophyllaceae) Türleri Üzerinde Anatomik ve Morfolojik Bir Araştırma Ayla Sarıoğlu1 , Betül Özenli2 1 MEB SAMSUN MEB AMASYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Caryophyllaceae familyası yıllık veya çok yıllık, genellikle otsu, nadiren çalımsı yada küçük ağaçsı bitkilerden oluşan geniş bir familyadır. Çok soğuk ortamlardan kurak ortamlara kadar pek çok habitatta yasayabilen kozmopolit türleri içerir. (Watson ve ark., 2000). Caryophyllaceae familyasının taksonomik gruplara ayrılmasında yaprak sekli ve dizilisi, stipul özellikleri, kapsül özellikleri, stil sayısı, petal özellikleri, sepal damarlarının özellikleri, tohum yüzey morfolojisi ve tohum sayısı gibi karakterler kullanılır. Davis (1967), bu karakterleri esas alarak Caryophyllaceae familyasını üç ana alt familyada toplamıştır: Alsinoideae alt familyasında yapraklar opposit ve stipulsuzdur. Sepaller tabana kadar serbest; petal, sepal ve stamenler perigindir. İkinci alt familya Paronychioideae’de yapraklar opposit ve stipullu, sepaller tabana kadar serbest; petal, sepal ve stamenler perigin değildir. Silenoideae alt familyasında yapraklar opposit ve stipulsuz, sepaller en azından taban kısmında bitişiktir. Silene L. cinsine ait bitkiler oldukça polimorfik türler olduğundan pek çok karakterde farklılıklar gösterebilmekte ve taksonomik sorunlara sebep olmaktadırlar. Yaptığımız çalışmanın amacı, türler arası ve tür içinde görülen bu farklılıkları ortaya koymak ve bu konuda yapılacak çalışmalara katkı sağlamaktır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada Samsun ve çevresinde bulunan Silene L. cinsine ait bitkiler 20032006 Nisan-Ağustos ayları boyunca farklı yayılış alanlarından toplanmıştır. Morfolojik ve anatomik araştırmalar için örnekler genel görünüşlerine ve ortak özelliklerine göre dört farklı ana grupta toplanmış, gruplardan biri eşey durumuna göre iki alt gruba ayrılmıştır. Her grupta 65 morfolojik ve 40 anatomik özellik belirlenmiş ve bu karakterlerin ölçümleri alınmıştır. Örneklerin anatomik ve morfolojik yönden incelenmeleri sonucunda tür ayrımında önemli olan karakterler belirlenmiştir. Bulgular: Bu çalışmada araştırma alanından toplanan Silene L. cinsine ait örnekler dört ayrı taksona ayrılmıştır. Bunlar Silene saxatilis, Silene dichotoma ssp. dichotoma, Silene vulgaris var. vulgaris ve Silene alba ssp. divaricata’dır. Her taksondan toplanan örnekler anatomik ve morfolojik olarak incelenmiştir. Elde edilen bulgular karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiş, taksonomik olarak ayırıcı önemli karakterler kaydedilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu araştırmanın sonuçlarına göre dört taksonun birbirinden ayrılmasında temel olarak yaprakların yapısı ve diziliş sekli, petallerdeki loblanma miktarı, kaliksin yapısı, kaliks dişlerinin şekli ve uzunluğu, kapsül dişlerinin sayısı, tohum sekli ve rengi ile çiçeklerin eşey durumu gibi karakterlerin taksonomik olarak önem taşıdığı belirlenmiştir. Anatomik çalışmalarda her taksonun kök, gövde ve yaprak anatomisindeki karakterlerin türler arasında ve aynı türün farklı populasyonları arasında farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Caryophyllaceae familyası için karakteristik olan gövde endodermisi incelenen taksonlardan Silene dichotoma ssp. dichotoma’da belirlenememiştir. Taksonomik olarak ayırıcı bir özellik olan gövde sklerenkimatik tabakasının kalınlığı türler arasında farklılık göstermektedir. Anahtar kelimeler: Caryophyllaceae, Silene, Anatomi, Morfoloji, Taksonomi 224 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P149 Türkiye’de Doğal Olarak Yetişen Bazı Cotoneaster (Rosaceae) Türlerinin Yaprak Anatomisi Muhammed Mesud Hürkul, Ayşegül Köroğlu Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100, ANKARA Sorumlu yazar e-posta:[email protected] Giriş: Türkiye’de doğal olarak yetişen Cotoneaster Medik. cinsi 8 tür (C. integerrimus Medik., C. melanocarpus (Bunge) Fischer, C. multiflorus Bunge, C. meyeri Pojark., C. nummularia Fisch. & Mey., C. transcaucasicus Pojark., C. morulus Pojark., C. tomentosus (Aiton) Lindl.) ile temsil edilmektedir. Cotoneaster türlerinin dünya genelinde sitotoksik ve antitümör aktivite gösterdiği, antispazmodik, kardiyotonik, antiviral ve diüretik olarak kullanıldığı bilinmektedir. Türkiye’de ise C. integerrimus türünün gövde kabuklarının halk tarafından dekoksiyon şeklinde sarılık ve öksürük tedavisinde kullanıldığı, C. nummularia türünün meyvelerinin ise dekoksiyon şeklinde oreksijen, mide rahatsızlıklarında ve balgam söktürücü olarak kullanıldığı araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Bu çalışmada ülkemizde doğal olarak yetişen, etnobotanik kullanımı ve tıbbi değere sahip olan Cotoneaster cinsine ait C. integerrimus, C. nummularia, C. tomentosus, C. morulus türlerinin yaprak anatomisi incelenmiş ve incelenen türleri birbirinden ayırabilecek anatomik özellikler belirlenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma materyalimiz meyveli döneminde farklı lokalitelerden toplanmıştır. C. integerrimus (AEF 26540) ve C. nummularia (AEF 26541) Ankara’dan, C. tomentosus (AEF 26543) Çankırı’dan, C. morulus (AEF 26542) ise Sivas’tan toplanmış ve % 70’lik alkol içerisinde muhafaza edilmiştir. Herbaryum örnekleri Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu (AEF)’na kaydedilmiştir. Bu türlerin yaprak orta damarı ve laminasından alınan enine kesitler Sartur reaktifi ile incelenmiştir. Anatomik yapıların mikrofotoğrafları çekilip, çizimleri yapılmıştır. Bu türlerin yaprak anatomilerindeki farklılıklar karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Bulgular: İncelenen türlerin hepsinde yaprak orta damarı üst epiderma tarafından “V” şeklinde girinti yapmıştır. İletim demeti etrafında türden türe değişiklik gösteren sklerenkimatik yapı ya tüm iletim demetini halka şeklinde kuşatmış ya da yarım ay gibi sarmıştır. Palizat parenkiması 2(-3) sıralıdır. Sünger parenkimasında basit billur ve druza rastlanmıştır. Alt epiderma genellikle papillidir. Örtü tüylerinin alt epidermada yoğunlaştığı yine stomaların alt epidermada yer aldığı belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Yaprak anatomisini incelediğimiz Cotoneaster cinsine ait dört türde iletim demetinin yapısında ve yaprağın taşıdığı basit billur ve druz oranlarında farklılıklar görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Cotoneaster integerrimus, C. morulus, C. nummularia, C. tomentosus, Rosaceae, yaprak, anatomi. 225 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P152 Yerel Ekolojik Koşuların Toprak Özellikleri ile Sakallı Kızılağaç (Alnus glutinosa subsp. barbata (C.A. Mey.) Yalt.) Odununun Anatomik Özellikleri Arasındaki İlişkiler Salih Malkoçoğlu1, Murat Yılmaz2, Ayhan Usta2, Ergün Kahveci3, Halit Büyüksakallı1 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Köyceğiz Meslek Yüksekokulu, MUĞLA 2 Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, TRABZON 3 GaziOsmanpaşa Üniversitesi, Niksar Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, TOKAT Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Ağaç türünün genetik yapısı ve yetişme ortamı koşulları türlerin büyüme ve gelişimini etkileyen en önemli faktörler olup bu faktörler (klimatik, fizyografik, edafik, biyolojik faktörlerin bileşimi) ile odunun anatomik yapısı arasındaki ilişki, tür ve/veya familya düzeyinde ekolojik odun anatomisi çalışmaları kapsamı altında incelemektedir. Ülkemizde bu kapsamda yapılan birçok çalışmada odun anatomik özelliklerinin yükselti etmeni ile ilişkilerine değinilirken az sayıda çalışmada yerel ekolojik koşullarla olan ilişkilerine değinilmiştir. Yapılan bu araştırmayla saf sakallı kızılağaç (Alnus glutinosa subsp. barbata (C.A. Mey.) Yalt.) odunun anatomik özelliklerinin yerel ekolojik koşullara bağlı değişimi incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Artvin-Arhavi bölgesinde doğal olarak yetişen saf sakallı kızılağaç meşcerelerinden seçme örnekleme yöntemine göre 16 adet örnek alandan meşcere orta ağacının çapına yakın bir ağaç kesilerek ağacın 1,30 cm çapından odun örnekleri alınmıştır. Odun örneklerinde, trahe teğet ve radyal çapları, 1 mm2’deki trahe sayısı, trahe hücre uzunluğu, öz ışını yüksekliği ve genişliği, 1 mm’deki özışını sayısı, lif uzunluğu, lif genişliği, lif lümen genişliği ve lif çeper kalınlığı gibi kantitatif özellikler belirlenmiştir. Örnek alanların her biri için toprak profili açılarak derinlik kademelerine göre (0-10, 10-30, 30-50, 50-80, 80-120 cm) toprak örnekleri alınmıştır. Alınan toprak örnekleri üzerinde kum, toz ve kil (%) oranları, faydalanılabilir su kapasitesi (FSK), toprak reaksiyonu (pH), toprak organik maddesi ve değişebilir katyonlar (Ca++, Mg++ , Fe++ ) miktarları belirlenerek kızılağaç odununun anatomik özelliklerinin bu faktörlerle olan ilişkisi korelasyon analiziyle incelenmiştir. Bulgular: Korelasyon analizi sonucunda; 1mm2’deki trahe sayısı ile dördüncü derinlik kademesindeki (3050 cm) % kum miktarı arasında (r= -0.287, p<0.001) negatif yönlü, % kil, % toz ve FSK miktarları arasında sırasıyla (r= 0.219, p<0.001), (r= 0.197, p<0.001), (r= 0.190, p<0.001) pozitif yönlü anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Ayrıca; 1mm2’deki trahe sayısı ile Ca++ miktarı arasında ikinci derinlik (10-30 cm) kademesinde (r=- 0.317, p<0.001) üçüncü derinlik (30-50 cm) kademesinde (r=- 0.382, p<0.001); Mg++ miktarı arasında ikinci derinlik (10-30 cm) kademesinde (r=- 0.304, p<0.001) üçüncü derinlik (30-50 cm) kademesinde (r=-0.375, p<0.001) negatif yönlü; Fe++ miktarı arasında ikinci derinlik (15-30 cm) kademesinde (r=0.418, p<0.001) üçüncü derinlik (30-50 cm) kademesinde (r= 0.346, p<0.001) pozitif yönlü ilişkiler saptanmıştır. Sonuç ve Tartışma:Yağış ve yıkanmanın fazla olduğu yerlerde alt toprakta meydana kil birikimi, toprağın alt horizonlarında geçirimsiz bir tabakanın oluşmasına neden olmakta ve oluşan geçirimsiz tabaka alt horizonlarda toprağın hava ve su ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Bu durum dikkate alındığında topraktaki suyun miktarı, toprak suyu içerisindeki katyon konsantrasyonun durumu, toprağın kil minerali ihtivası/içeriği ve toprak suyunda meydana gelen değişimin mevsimlere göre değişimi; toprak suyunun bitki kökleri vasıtası ile alınarak gövde içerisinde iletimine, dolayısıyla odun iletim elemanlarının sayısına etki ettiği söylenilebilir. Anahtar Sözcükler: Sakallı kızılağaç, anatomik özellikler, yetişme ortamı, ekolojik odun anatomisi 226 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P153 Türkiye'de Yetişen Ferulago pacyhloba (Fenzl) Boiss. (Apiaceae) Morfolojik ve Anatomik Özelliklerinin İncelenmesi Songül Karakaya, Ceyda Sibel Kılıç Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100 Tandoğan, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş:F. pachyloba (Fenzl) Boiss. ülkemizde İçel (Gülek Boğazı) ve Niğde (Ala dağ Demirkazık)’da yayılış gösteren endemik bir türdür. Çiçekleri sarı renkli , çok yıllık, otsu bir bitkidir. ‘Kuzukemirdi, kuzukişnişi, kuzubaşı, çakşırotu, çağşır’ adlarıyla halk arasında tanınmaktadır. Ferulago türleri eski çağlardan beri bağırsak solucanları ve hemaroit tedavisinde, yatıştırıcı, uyarıcı ve hazmı kolaylaştırıcı olarak kullanımı mevcuttur.. Ancak bu bitkiler esas olarak afrodizyak etkisinden ve hayvan verimliliğini arttırmak için yem olarak kullanılmasından dolayı bilinirler. Gereçler ve Yöntemler: Morfolojik ve anatomik özellikleri türe özgü olarak belirlemek için doğadan toplanan F.pachyloba toprak üstü kısımları kullanılmıştır.%70’lik alkol içerisinde saklanan bitki örneklerinin gövde, pedunkul, ışın, pedisel ve yapraklarından el ile enine kesitler alınmıştır. Bu kesitler Sartur Reaktifi ile incelenmiştir. Gövde, pedunkul, ışın, pedisel ve yaprağın anatomik özellikleri tespit edilmiştir. Bulgular:Monofasiyal özellikteki yaprakta stoma tipi anizositik tipte olup kilit hücreleri karakteristik böbrek şekillidir. Gövde enine kesiti silindirik ve tüysüzdür. Öz bölgesi geniş, içerisinde dağılmış salgı kanallarına rastlanmaktadır. Pedunkul enine kesiti silindirik, hafif dalgalı ve tüysüzdür. Işın enine kesiti silindirik, dalgalı ve tüysüz olup gövde anatomisine benzerlik göstermektedir. Pedisel enine kesiti silindirk, dalgalı ve papillidir. Sonuç ve Tartışma:Çalışma sonucunda pedunkullerin anatomik yapısının gövdeye benzediği, ışın ve pediselin ise merkezi silindir yapısı ve endodermis bulunması yönünden farklılık gösterdiği görülmüştür. Anahtar kelimeler: Anatomi, F. pachyloba, pedunkul, pedisel, ışın 227 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P154 Stachys byzantina (Lamiaceae)’nın Morfolojik, Anatomik ve Ekolojik Özellikleri Mustafa Kargıoğlu1, Mehmet Temel1, Süleyman Arı1 1 Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, AFYON Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye’de yaklaşık olarak 120’nin üzerinde taksonla temsil edilen ve %43’ün üzerinde endemizm oranına sahip olan Stachys türleri tıbbi açıdan önemli bir yere sahiptir. Cinsin taksonlarının karşılaştırılmasında ve sistematik problemlerinin giderilmesinde morfolojik, anatomik ve ekolojik karakterler önemli yer tutar. Bu çalışma ile Afyonkarahisar ve çevresinde doğal yayılış gösteren Stachys byzantina C. Koch (Lamiaceae)' nın morfolojik, anatomik ve ekolojik özelliklerinin tespit edilmesi ve yakın taksonlarla benzerlik ve farklılıklarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Taksonun morfolojik özelliklerini belirlemek için bitkinin genel görünüşü, gövde, yaprak, brakte, brakteol, çiçek ve meyve şekilleri incelenmiştir. Anatomik özelliğinin tespiti için %70’lik etil alkole alınan örneklerden elle alınan kesitler gliserin-jelatinle daimi preparat haline getirilmiş, ışık mikroskobu ile mikrometrik ölçümleri ve çizim ataçmanı ile çizimleri yapılmıştır. Ekolojik çalışma için beş lokaliteden alınan toprak örneklerinin fiziksel ve kimyasal özellikleri Afyonkarahisar Tarım İl Müdürlüğü, Toprak-Bitki-Su Tahlil laboratuarında incelenmiş, sonuçlar yorumlanmıştır. Bulgular: Kökler odunsu, çok yıllık ve dışı kahverengi kabukla çevrilidir. Gövdede yünümsü ve lanat-villos tipte tüyler bulunur. Yapraklar obovat, kemarları krenat dişlidir. Zigomorf simetrili çiçeklerin infloresens tipi birleşik panikuladır. Meyvede 4 adet nut tipinde tohum bulunur. Kök enine kesitlerinde dıştan içe doğru parçalanmış periderm, korteks, endodermis, floem, yassı dikdörtgenimsi hücreli kambiyum ve ksilem bulunmakta olup, öz bölgesi tamamen ksilem elemanları ile kaplıdır. Gövde 4 köşeli, peridermsiz ve öz geniş bir alanı kaplar. Yaprak bifasiyal, amfistomatik, iletim demetinin etrafı sklerankimatik hücrelerle çevrilidir. Stoma indeks oranı 0.927'dir. Stachys byzantina’nın toprak fiziksel özellikleri tınlı, killi tınlı ve killi olduğu; kimyasal özellikleri ise tuzsuz; pH orta asitli ve hafif alkali; CaCO3 bakımından az kireçli ve pek çok kireçli; azot miktarı bakımından düşük ve çok iyi; çok fakir ve zengin dereceli fosforlu; eksik ve yeterli potasyumlu; yeterli ve yetersiz demirli; yeterli ve yetersiz bakırlı, orta ve yeterli çinkolu; magnezyum açısından yeterli topraklarda yayılış göstermektedir. Sonuç ve Tartışma: S. byzantina'nın morfolojik ve anatomik özellikleri daha önce yapılmış çalışmalarla karşılaştırılmış, benzerlik ve farlılıklar ortaya konmuştur. Ekolojik olarak takson, diğer bildirişlerden farklı olarak 1000-1520 m yükseltide yayılış göstermekte olup, toprak fiziksel ve kimyasal özellikleri ise ilk defa tarafımızca verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Lamiaceae, Stachys byzantina, Morfoloji, Anatomi, Ekoloji 228 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P155 Trifolium repens var. repens Türünün Anatomik Yapısı Öznur Ergen Akçin¹, Şükran Öztürk², Emine Yüksel¹, Uğur Yıldız¹ ¹Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU ²Ordu Üniversitesi, Ulubey Meslek Yüksek Okulu, Ulubey, ORDU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Trifolium L. (Fabaceae) cinsi ülkemizde 107 tür ile temsil edilmektedir. Trifolium türleri yem bitkisi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca arılar tarafından en çok ziyaret edilen türlerden olup arı yetiştiriciliğinde kullanılmaktadır. Tür halk arasında “İran üçgülü” ve “üçgül” gibi yöresel isimlerle bilinmektedir. Cins 7 seksiyonda incelenmektedir. T. repens var. repens türü Amoria seksiyonuna aittir. Bu çalışmada T. repens var. repens türünün anatomik incelemelerde kök, gövde ve yaprak kısımlarından alınan enine kesitler incelenmiş, türler arasında farklılıklar anatomik yönden karşılaştırmalar yapılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: T. repens var. repens türüne ait örnekler 2011-2012 yıllarında Mayıs ayında Karadeniz Bölgesinin çeşitli lokalitelerinden toplanmıştır. Bitki örneklerinin anatomik incelemeleri için kök, gövde ve yapraklardan alınan örnekler %70’lik alkolde tespit edilmiş ve örneklerden el yardımıyla kesitler alınmıştır. Alınan kesitler gliserin jelâtin metodu kullanılarak daimi preparat haline getirilmiştir. Türün kök, gövde ve yaprak kesitlerinde epiderma, kollenkima, parankima, endoderma ve sklerenkima hücrelerinin boyutları ile trake ve floem elemanlarının çapları NIS Elements Imaging Software 3.00 SP5 programı kullanılarak ölçülmüş ve türler arasında karşılaştırma yapılmıştır. Bulgular: Bitkinin kökünden alınan enine kesitlerde periderma tabakası bulunur. Hücreler çoğunlukla dikdörtgenimsi şekillidirler. Peridermanın altında korteks parankiması hücreleri yer almaktadır. 8-10 arasında öz ışını bulunmaktadır. Öz bölgesi küçük bir alan kaplamaktadır. T. repens türünün gövde enine kesitinde dış yüzeyde tek sıra halinde dizilmiş epiderma tabakası bulunmaktadır. Epidermanın altında korteks parankiması hücreleri dikdörtgenimsi veya oval hücrelerdir. Parankimanın hemen altında tek sıra halinde dizilmiş oval endodermis tabakası yer almaktadır. İletim demetlerinin üzerinde sklerankima hücrelerinden oluşan bir tabaka yer almaktadır. İletim demetlerinde ksilem oldukça geniş bir alan kaplamaktadır. Merkezde geniş bir öz kısmı yer almaktadır. Türün yaprağından alınan enine kesitlerde alt ve üst yüzeyde tek sıralı epiderma hücreleri görülmektedir. Yaprak bifasiyal tiptedir. Alt ve üst epiderma arasında palizat parankiması, sünger parankiması ve büyük bir orta damar yer almaktadır. Üst yüzeyde 1-2 sıralı ince, uzun, silindir şeklinde ve bol kloroplast içeren palizat parankiması yer alır. Orta damardaki iletim demetleri kolleteraldir. Stomalar anizositik ve anomositik tiptedir. Üst yüzeyde anomositik stoma tipi baskın iken, alt yüzeyde anizositik stoma yoğundur. Sonuç ve Tartışma: Bitkilerin anatomik yapılarının incelenmesi bitkiler hakkında daha ayrıntılı bilgiler elde edilmesini sağlar. Türün anatomik yapısında, kökte iletim demetleri ve öz bölgesinin durumu, gövdede sklerenkima ve kollenkima, yaprakta ise alt stoma indeksi, palizat parankiması, üst epiderma ve floem yapısı istatistiksel olarak ayırt edici özelliklerdir. Türün anatomik yönden incelenmesi bitkilerin sistematiğinde önemli yararlar sağlamaktadır. Anatomik bulgularının ışığı altında tür, diğer türlerle karşılaştırılarak detaylı bilgi verilmeye çalışılmıştır. Böylece ileride bu tür ve cins ile yapılacak çalışmalara ışık tutulması amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Fabaceae, Trifolium, Anatomi. 229 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P156 Cephalanthera rubra (Orchidaceae) Türlerinin Anatomik ve Mikromorfolojik Özellikleri Öznur Ergen Akçin¹, Sema Sevil Altundaş¹, Uğur Yıldız¹, Tuğba Aktaş¹, Yaşar Akçin² 1 Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, ORDU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 2 Giriş: Orchidaceae familyasına ait dünya üzerinde yaklaşık 900 cins ve 20 000 türün tanımlandığı, ayrıca 70 000, bazı kaynaklara göre 100 000 orkide hibridinin bulunduğu ve her yıl 800 yeni orkide türünün de tanımlanarak; tür sayısının 30 000’e kadar çıkabileceği bildirilmektedir. Ülkemizde Orchidaceae familyası, 24 cinse ait olan 170 takson ile temsil edilmektedir. Bu taksonlardan 146’sı tür, 32’si alttür ve 10’u varyete kategorisindedir. Orchidaceae familyasına ait türlerin kutup ve çöl bölgeleri dışında hemen her yerde yetişen türleri vardır. Özellikle tropikal kuşak ülkelerinde büyük çiçekli orkide türleri, orta kuşak ülkelerinde ise küçük çiçekli orkide türleri doğal yayılış göstermektedir. Ülkemizde doğal yayılış gösteren orkideler orta kuşak orkideleridir. Cephalanthera cinsi Epidendroidea alt familyasına Neottiaea tribusuna Limodorinae alt tribusuna dâhildir. Cephalanthera cinsi ülkemizde 13 takson ile temsil edilmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Türe ait örnekler Ordu yöresinin farklı lokalitelerinden toplanmıştır. Anatomik incelemelerde, türlerin kök, gövde ve yaprak kısımlarından alınan enine kesitler incelenmiş, türler arasında anatomik yönden karşılaştırmalar yapılmıştır. Cephalanthera rubra türünün yaprakları Taramalı Elektron Mikroskobu ile mikromorfolojik olarak incelenmiştir. Bulgular: Bitkinin kökünden alınan enine kesitlerde tek sıralı epiderma tabakası bulunur. Epidermanın altında 1-2 sıralı eksoderma tabakası yer alır. Eksodermanın altında 8-9 sıralı korteks parankiması hücreleri yer almaktadır. Merkezi silindirin etrafını saran bir endodermis ve hemen altında periskl tabakası yer almaktadır. Floem ve ksilem belirgindir. Ksilem poliarktır ve 7 koldan oluşur. Merkezi silindirin ortası metaksilem elemanları ile doludur. Bitkinin gövde enine kesitinde dış yüzeyde tek sıra halinde dizilmiş epiderma tabakası bulunmaktadır. Epidermanın hemen altında korteks parankiması yer almaktadır. Epiderma ve korteks tabakaları gövdenin %15’lik kısmını kaplamaktadır. Korteksin altında endoderma ve sklerenkima tabası bulunmaktadır. İletim demetleri üzerinde perivasküler lifler bulunmaktasır. Ksilem ve floem belirgindir. Merkezde geniş bir öz kısmı yer almaktadır. Bitkinin yaprağından alınan enine kesitlerde alt ve üst yüzeyde tek sıralı epiderma hücreleri görülmektedir. Yaprak unifasiyal tiptedir. Hücreler arası boşluk yoktur ve iletim demetleri kapalı kolleteral tipte ve düzenli bir şekilde sıralanmıştır. Yaprak üst ve alt yüzeyinde mumsu tabaka bulunmaktadır. Yaprak üst yüzeyde epiderma hücrelerinin periklinal ve antiklinal çeperleri oldukça belirgin ve kalındır. Stomalar epiderma seviyesinde veya daha yukarıdadır. Yaprağın alt ve üst yüzeyinde stomaların çevresinde cizgisel kutikular katlanmalar mevcuttur. Özellikle yaprağın alt tarafında yüzeyde paralel uzanan çizgisel katlanmalar çok belirgindir. Sonuç ve Tartışma: Anatomik olarak kökte iletim demetleri ve periskl, gövdede korteks parankiması, ksilem ve öz, yaprakta ise stoma, floem ve ksilem yapısı ayırt edici özelliklerdir. Yaprak alt ve üst yüzeyinde incelenen epiderma ve stomalar mikromorfolojik olarak farklılık göstermektedir. Cephalanthera türlerinin özellikle mikromorfolojik olarak incelenmesi türler arası benzerlik ve farklılıkların ortaya çıkarılmasında ve sistematik problemlerin ortadan kaldırılmasında oldukça önemli olacaktır. Anahtar Kelimeler: Orchidaceae, Cephalanthera, Anatomi, Mikromorfoloji. Teşekkür: Bu çalışmayı (TF 1206) destekleyen Ordu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimine teşekkür ederiz. 230 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P157 Sideritis tmolea Bitkisinin Sitotoksik Aktivitesinin İncelenmesi Halil Öztürk, Işık Didem Karagöz, İbrahim Halil Kılıç, Mehmet Özaslan Gaziantep Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, GAZİANTEP Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye ve Avrupa folklorik tıbbında, Sideritis türlerinin ağrı kesici, antiromatizmal, sindirim kolaylaştırıcı ve antimikrobial etki gösterdikleri belirlenmiştir [Baytop T. (1984).] Bu etkilerinden dolayı Anadolu’da bu tür yaygın olarak bitkisel çay olarak tüketilmektedir. Son yıllarda antioksidan özelliği nedeniyle Avrupa’da bu bitkiye karşı olan ilgi ve talep artmaktadır. Türkiye’de Sideritis türleri üzerinde biyolojik aktivite çalışmalarının yanı sıra bazı morfolojik, anatomik ve palinolojik çalışmalar yapılmıştır [Simmonds(2000)]. Diğer taraftan Sideritis türlerinin diterpenlerinin morfolojik, anatomik ve aktivite araştırmaları üzerinde yapılan çalışmalar da son yıllarda ivme kazanmıştır [Başer (2002)]. Ayrıca Türkiye’de bazı Sideritis türlerinin sulu ekstreleri üzerinde yapılan çalışmalar, bu türlerin farelerde sinir sistemi stimulanı ve antistres aktivitesine sahip olduklarını göstermiştir [Başer (1986)]. Bu çalışmanın amacı Türkiye için endemik bir bitki olan Sideritis tmolea bitkisini Sitotoksik aktivitesi bakımından incelemektir. Gereçler ve Yöntemler: Bu bağlamda Sideritis tmolea bitki örnekleri yöresel aktarlardan yaprak, çiçek ve dallarının bulunduğu halde yaş olarak temin edilmiş ve iki ay boyunca gazete kağıtları arasında, gölge ortamda gazete kağıtlarını yenilemek kaydıyla kurutulmuştur. Daha sonra bitki örneklerinin yaprak ve çiçek kısımları gövdelerinden ayrılarak toplanmış, tartılmış ve ardından öğütme işlemine tabii tutulmuştur. Öğütme işlemine tabii tutulan Sideritis tmolea çiçeklerinin tartılarak kuru ağırlıkları alınmıştır. Öğütülmüş çiçek (85,7 g) parçaları kartuşlara yerleştirilerek 12 saat boyunca soxhlet cihazında ayrı ayrı 200’er ml metanol ve su özütleri çıkarılmıştır. 41,01 g çiçek (verim %47,8) metanolik özütleri; 30,62 g çiçek (verim %35,7) su özütleri elde edilmiştir. Metanol ve suyun uzaklaştırma işlemi evaporatör ile sağlanıp özütler kullanıma hazır hale getirilmiştir. Elde edilen özütler çalışma başlayana kadar +4 °C ’de muhafaza edilmiştir. Çalışmamızda akciğer kanser hücre hatları H1299, ISC kullanılmıştır. Temin edilen hücre soyları kullanılacağı zamana kadar kriyovial tüpler içerisinde -80 0C dolapta saklanmıştır. Hücreleri sayabilmek amacıyla tripsinizasyon işlemi sonucunda elde edilen hücre süspansiyonundan 20 μl 0,5 ml’lik tüpe alındı ve üzerine eşit miktarda %0,5’ lik tripan mavisi (Roche, Amerika) konarak iyice karışması sağlanmıştır. Hematositometre distile su ile iyice temizlenmiştir. Bu karışımdan 12 μl alınarak thoma lamına koyulup mikroskopta bu lam üzerinde beş alanda hücre sayımı yapılmıştır. Bulunan sayı sulandırma katsayısı ile çarpılarak 1ml besiyerinde ne kadar hücre olduğu hesaplanmıştır (Cevatemre, 2012). Bulgular: S. tmolea metanol özütleri H1299 ve ISC hücreleri üzerine sitotoksik aktivite göstermemiş aksine hücre proliferasyonunu arttırmıştır. S. tmolea su özütlerinin her iki hücre hattı üzerine de sitotoksik olmadığı ve hücrelere karşı aktivite göstermediği bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Söz konusu hücrelerde aktivite göstermeyen S. tmolea özütlerinin diğer hücre hatlarında da aynı etkiyi gösterip göstermeyeceği, eğer gösterirse bu süreçte hangi mekanizmaları etkinleştirdiklerinin bilinmesi, elde edilen bilgilerin doğruluğunun değerlendirilmesi ve daha ileri çalışmalar aktarılması açısından oldukça önemlidir. Anahtar Kelimeler: Sideritis tmolea, Biyolojik Aktivite, Sitotoksisite. 231 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P158 Iris schachtii’nin Anatomisi ve Morfolojisi Şeyma Akalın Helvacızade A.Ş. , KONYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye’de yayılan endemik bitki türüdür. Çiçek rengi, mor ve sarı olarak iki renktir. Yaprak anatomisi her renge sahip bireylerde incelenmiştir. Küçük ve ince yapraklar tek yıllıktır. Yaprakları doğrusaldır, paralellik gösterir, ekuitanttır. Yayılış alanları A4-Çankırı, B3- Eskişehir, B4-Ankara, B5Yozgat, B6-Kayseri ve C4-Konya’dır. Gereçler ve Yöntemler: Araziden popülasyonlarını en iyi şekilde temsil eden örnekler toplanarak herbaryum tekniğiyle preslenmiştir. Anatomik çalışmalar için toplanan bitkiler arazi koşullarında % 70 ‘ lik alkole alınmış, örneklerin kök, gövde ve yaprak anatomileri incelenmiştir. Işık mikroskopisi çalışmaları için; % 70 ‘ lik alkol içinde bulunan örnekler yükselen alkol serilerinden geçirilerek dehidrasyon işlemine tutulmuştur. Dehidrasyon işleminden sonra örnekler saf ksilole alınmış ve parafine doyurma işlemine başlanmıştır. Oda sıcaklığında kalıp+boncuk parafin eklenmiştir. Parafin eridikçe parafin takviyesi yapılmıştır. Materyal oda sıcaklığından etüve taşınmıştır. Etüvde 1. gün 25 oC ‘de parafine doyurma işlemi gerçekleşmiştir. Etüv sıcaklığı 35 oC ‘ye çıkarılmış ve 2 gün parafine doyurma işlemine devam edilmiştir. 4. gün örneklerin bulunduğu kapların ağzı açılıp etüv sıcaklığı 60 oC ‘ye çıkarılarak ksilol uçurulmuştur. Materyal etüvden çıkarıldıktan sonra; pens alevden geçirilerek dokuya zarar verilmemesi şartıyla dokunun etrafındaki parafinin eritilmiştir. Materyal kesit yönünde kalıplara yerleştirilerek erimiş parafin doldurulmuştur. Parafinin donması için buz üzerine bırakılmıştır. Etiketleme işleminden sonra mikrotom kesiti için kaset kapatma işlemi uygulanmıştır. Kasetlerden +4 oC ‘de buzdolabında 2 gün sonunda rotary mikrotom ile 10-15 µm’lik enine kesitler alınmıştır. Kesitler albüminli lama yapıştırılarak 1 gün kurutulmuştur. Preparatlar, kesitlerin içerisinde ve etrafında bulunan parafinin eritilmesi amacıyla 60 oC etüve konmuştur. Lamlar daha sonra saf ksilole konularak boyama serilerinden geçirilmiştir. Boyanan preparatlar entellen ile daimi preparat haline getirilmiştir. Bulgular: Iris schachtii kökünden enine kesitte 4 sıralı ekzoderma ve çok sıralı korteks tabakası tespit edilmiştir. Ayrıca kaspari şeritli endodermaya rastlanmıştır. Iris schachtii yaprağından enine kesitte üst epidermada stomalara, alt epidermada kutikulaya rastlanmıştır. Ayrıca çok sıralı mezofil tabakasında ksilem ve floem iletim demetleri tespit edilmiştir. Iris schachtii kökünden enine kesitte tek sıralı endodermaya ve endodermada kaspari şeridine rastlanmıştır. Endoderma altında tek sıradan oluşan periskl tabakası vardır, ksilem ve floem iletim demetleri tespit edilmiştir. Iris schachtii kökünden enine kesitte net bir şekilde kaspari şeridi taşıyan endoderma tespit edilmiştir. Çok sıralı korteks tabakası mevcuttur. İletim demetleri gözlenmiştir. Iris schachtii yaprağından enine kesitte çok sıralı mezofil tabakası tespit edilmiştir. Alt epidermada kutikulaya rastlanmıştır ve amaryllis tipi stoma gözlenmiştir. Iris schachtii yaprağından enine kesitte yaprak ucunda yoğun sklerenkima tabakası gözlenmiştir. Iris schachtii yaprağından enine kesitte çeşitli yerlerde prizmatik yapıda tek kristaller gözlenmiştir. Iris schachtii yaprağı alt yüzeyinden yüzeysel kesitte mezofil tabakasında amaryllis tipi stomalar gözlenmiştir. Iris schachtii yaprağı üst yüzeyinden yüzeysel kesitte mezofil tabakasına rastlanmıştır. Sonuç: Iris schachtii kökünden enine kesitte 4 sıralı ekzoderma, çok sıralı korteks ve kaspari şeritli endodermaya rastlanmıştır; yaprağından enine kesitte üst epidermada stomalara, alt epidermada kutikulaya rastlanmıştır. Tartışma: Çölgeçen ve Tuğ (2006) un yaptıkları araştırmalarda Iris schachtii türünde bu yapılara rastlanmamış, ayrıca amaryllis tipi stoma ve prizmatik yapıdaki tek kristallere rastlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Iris schachti, kesit, korteks, kaspari, ksilem, floem, amaryllis, periskl 232 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P159 Bazı Hypericum Türlerinin Salgı Yapıları Üzerine Anatomik İncelemeler Merve Yasemin Altıntaş, Öznur Ergen Akçin Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi,Biyoloji Bölümü, Merkez, ORDU Sorumlu yazar e-posta : [email protected] Giriş: Bu çalışmada Hypericum L. cinsinin H. orientale L., H. bithynicum Boiss. ve endemik H. origanifolium var. depilatum (Freyn & Bornm.) N. Robson. taksonların da bulunan salgı kanalları incelenmiştir. Hypericum yöresel olarak Binbirdelik otu, Kılıç otu, Mayasıl otu, Kantaron olarak bilinir. Hypericum türleri farklı salgısal yapı tiplerinin (Saydam bezler ya da oyuklar, siyah nodüller ve salgı kanalları) varlığı ile karakterize edilir. Bu salgı yapılarından salınan hyperisin maddesi tıbbi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca Hypericum türlerinin antitümör, antiviral, antidepresan ve antiinflamatuar etkilerinin olduğu belirlenmiştir. Taksonların salgı kanallarının detaylı bir şekilde incelenmesi ile bu bitkilerin özelliklerinin tam olarak bilinmesi ve kullanım alanlarına katkı sağlaması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Türlere ait örnekler 2013-2014 yıllarında Mayıs-Eylül ayları arasındaki dönemde Ordu ve Giresun illerinin farklı lokalitelerinden toplanmıştır. Türün vegetatif ve generatif organlarından alınan örnekler %70’lik alkolde tespit edilmiş ve örneklerden el yardımıyla kesitler alınmıştır. Alınan kesitler gliserin jelâtin metodu kullanılarak daimi preparat haline getirilmiştir. Anatomik incelemeler için; NIS Elements Imaging Software 3.00 SP5 programı kullanılarak ölçülmüş ve türler arasında karşılaştırma yapılmıştır. Bulgular: H.orientale türü ve H. origanifolium var. depilatum varyetesinde yaprakların iletim demetlerinin floem kısmında A tipi, mezofil tabakasında B tipi salgı kanalı bulunmaktadır. H. bithynicum türünün yapraklarının iletim demetlerinin floem kısmında A tipi salgı kanalı, mezofil tabakasında ise salgı cebi bulunmaktadır. H.orientale’nin türünde sepalin iletim demetinde A tipi salgı kanalları, mezofil tabakasında B tipi salgı kanalı görülmüştür. H. bithynicum’ un mezofil tabakasında siyah nodül, H. origanifolium var. depilatum’ un mezofilinde B tipi salgı kanalı görülmüştür. H. orientale türünün petalinin floem kısmında A tipi salgı kanalı, mezofil kısmında C tipi salgı kanalı bulunmaktadır. H. bithynicum ve H. origanifolium var. depilatum’ un petallerinde salgı yapılarına rastlanılmamış olup, saydamlaştırma metodunda siyah glandlar görülmüştür. H. orientale, H. bithynicum, türleri ve H. origanifolium var. depilatum varyetesinin anterlerinde salgı kanallarına rastlanılmamıştır. H. orientale ve H. bithynicum türlerinin ovaryumlarında C tipi salgı kanalı görülürken, H. origanifolium var. depilatum’ da ise salgı kanalı görülmemiştir. Sonuç ve Tartışma: Üç Hypericum taksonunun vegetatif ve generatif organlarında bulunan salgı kanalları incelenerek türler arası karşılaştırma yapılmıştır. Taksonlarda salgı cebi, A, B ve C salgı tipi salgı kanallları ve siyah glandlar görülmüştür. Hypericum türlerinden salınan hyperisin maddesi tıpta kullanılmaktadır. Çalışmalar daha çok H. perforatum türünde yoğunlaşmıştır. Diğer türlerinde salgı yapılarının ve salınan salgılarının bilinmesi önemlidir. Türlerin salgı yapılarının bilinmesi bu konudaki çalışmalara ışık tutacaktır. Anahtar Kelime: Hypericaceae, Hypericum, anatomi, salgı kanalı. Teşekkür: Bu çalışmayı (TF-1314) destekleyen Ordu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimine teşekkür ederiz. 233 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P160 Hypericum bithynicum (Hypericaceae) Türünün Anatomik Özellikleri Öznur Ergen Akçin¹, Merve Yasemin Altıntaş¹, Yaşar Akçin², Emine Yüksel¹ ¹Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU ²Ordu Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri, ORDU Sorumlu yazar e-posta : [email protected] Giriş: Bu çalışmada Hypericum L. cinsinin H. bithynicum Boiss. türünün anatomisi incelenmiştir. Hypericum yöresel olarak Binbirdelik otu, Kılıç otu, Mayasıl otu, Yara otu, Kuzu kıran, Kantaron olarak bilinir. Hypericum cinsi üzerinde yapılan çalışmalar H. perforatum türü üzerinde yoğunlaşmıştır. H. perforatum geleneksel folklorik ilaç olarak dahilen ağrı giderici, yatıştırıcı, parazit düşürücü, ülser tedavi edici ve haricen de yara iyileştirici olarak ülkemizde kullanılmaktadır. Türün anatomisi detaylı incelenerek özelliklerinin tam olarak bilinmesi ve kullanım alanlarına katkı sağlaması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Türlere ait örnekler 2013-2014 yıllarında Mayıs-Eylül ayları arasındaki dönemde Giresun illerinin farklı lokalitelerinden toplanmıştır. Türün vegetatif ve generatif organlarından alınan örnekler %70’lik alkolde tespit edilmiş ve örneklerden el yardımıyla kesitler alınmıştır. Alınan kesitler gliserin jelâtin metodu kullanılarak daimi preparat haline getirilmiştir. Anatomik incelemeler için; NIS Elements Imaging Software 3.00 SP5 programı kullanılarak ölçülmüş ve türler arasında karşılaştırma yapılmıştır. Türlerin anatomik çekimleri Nikon Eclıpse E400 marka mikroskop ile çekilmiştir. Bulgular: Kökte periderma tabakası 6-10 sıralıdır. Tek sıralı öz ışınları bulunmaktadır. Öz kısmı ksilem elemanları ile doludur. Gövde’de yer yer periderma oluşumu gözlenmektedir. 1-2 sıralı kollenkima tabakası bulunur. Korteks parankimasının çok tabakalı olduğu görülmüştür. H. bithynicum türünde floem tabakasında A tipi salgı kanalları bulunmaktadır. Öz bölgesi yer yer parçalanmıştır. Gövde üzerinde çıkıntıların (kanat) varlığı Hypericum türleri için önemli bir özelliktir, çalışılan türde 4 kısa, üçgenimsi çıkıntı bulunmaktadır. Yapraklar dorsiventral tiptedir. İncelenen tür hipostomatiktir. Adaksiyal yüzeyde stoma bulunmamaktadır. H. bithynicum türünde anizositik ve az da olsa anomositik tip stomalar bulunmaktadır. Yapraklarının iletim demetlerinin floem kısmında A tipi, mezofil tabakasında salgı cebi bulunmaktadır. Sepal’in mezofil tabakasında siyah nodül bulunur. H. bithynicum türlerinde alınan kesitlerde petalde salgı yapılarına rastlanılmamış olup, saydamlaştırma metodunda siyah glandlar görülmüştür. Petallerinin adaksiyal tarafında papillalar çok belirgindir. Türün anterlerinin konnektif kısımlarında druz kristali vardır. Ovaryum’da C tipi salgı kanalı bulunmaktadır. Sonuç ve Tartışma: H. bithynicum türünün vegetatif ve generatif organlarının anatomik yapılar incelenerek türün anatomik yapısı hakkında detaylı bilgiler elde edilmiştir. Ayrıca türde bulunan salgı yapıları incelenmiştir. Salgı yapılarının varlığı Hypericum türleri için çok önemli bir özelliktir. Hem anatomik özellikler hem de salgı yapıları diğer türlerle karşılaştırılmıştır. Anahtar Kelime: Hypericaceae, Hypericum, Anatomi. Teşekkür: Bu çalışmayı (TF-1314) destekleyen Ordu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimine teşekkür ederiz. 234 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P161 Dianthus cyri (Caryophyllaceae) Türünün Karyotip Analizi Derya Babaarslan1, Halil Erhan Eroğlu2, Murat Koç3, Ergin Hamzaoğlu4 1 Bozok Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, YOZGAT 2 Bozok Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, YOZGAT 3 Bozok Üniversitesi, Hayvansal Üretim Yüksekokulu, YOZGAT 4 Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Dianthus L. cinsine ait taksonlar ile ilgili birçok karyolojik çalışma gerçekleştirilmiştir. Dianthus cinsine ait en sık belirlenen kromozom sayısı 2n = 30’dur. Bu çalışmada, Türkiye’de doğal olarak yetişen Dianthus cyri Fisch. & C.A.Mey. türünün kromozom sayısı belirlenerek, karyotip ve idiogramı çıkarılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Dianthus cyri tohumları petri kutularında çimlendirilerek, daha sonra ilk işlem, tespit, boyama, preparat hazırlama ve görüntüleme işlemleri gerçekleştirildi. Kromozom ölçümleri Bs200ProP Görüntü İşleme ve Analiz Sistemi kullanılarak gerçekleştirildi. Ölçümler ile toplam kromozom uzunlukları, kromozomların uzun ve kısa kol uzunlukları, kromozom kollarının birbirine oranları, kromozomların sentromerik indeksleri, kromozom tipleri ve asimetri dereceleri belirlenerek türün karyotip ve idiogramı çıkarıldı. Bulgular: Dianthus cyri türünün karyolojik incelemeleri sonucunda somatik kromozom sayısının 2n = 30 olduğu belirlenmiştir. Buna göre, kromozomlar median (8), submedian (4) ve subterminal (18) tiptedir. En küçük kromozom 0.72 μm, en büyük kromozom 1.56 μm uzunluğundadır. Haploid toplam kromozom uzunluğu 15.89 μm ve ortalama kromozom uzunluğu 1.06 μm’dir. Karyotip asimetri hesaplamasına göre kromozom uzunluğundaki göreceli varyasyon (CVCL) 22.19 ve ortalama sentromerik asimetri (MCA) 38.36 olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Dianthus cyri türünün kromozom sayısı ilk kez ortaya konulmuştur. Yapılan kromozom ölçümleri sonucu türün karyotip ve idiogramı çıkarılmış, kromozom tipleri belirlenerek, asimetri derecesi hesaplanmıştır. Kromozom tiplerine göre türün karyotip formülü 8m + 4sm + 18st olarak belirlenmiştir. CVCL ve MCA değerlerine göre tür simetrik karyotip tiptedir. Elde edilen karyolojik sonuçların taksonla ilgili ilk rapor olması nedeniyle, hem bilime katkı yapacağı hem de Dianthus cinsi ile ilgili taksonomik problemlerin giderilmesine ışık tutacağı kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Dianthus cyri, Karyotip, İdiogram, Ortalama Sentromerik Asimetri Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 111T873 numaralı proje ile desteklenmiştir. 235 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P162 Dianthus strictus var. axilliflorus Taksonunun Farklı Lokalitelerden Karyotip Analizi Derya Babaarslan1, Halil Erhan Eroğlu2, Murat Koç3, Ergin Hamzaoğlu4 1 Bozok Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, YOZGAT 2 Bozok Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, YOZGAT 3 Bozok Üniversitesi, Hayvansal Üretim Yüksekokulu, YOZGAT 4 Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Dianthus L. cinsine ait en sık belirlenen kromozom sayısı 2n = 30’dur. Bu çalışmada, Türkiye’de doğal olarak yetişen Dianthus strictus Banks & Sol. var. axilliflorus (Fenzl) Reeve taksonunun kromozom sayısı belirlenerek, karyotip ve idiogramı çıkarılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Dianthus strictus var. axilliflorus taksonunun üç farklı lokaliteden toplanan tohumları çimlendirilerek, daha sonra ilk işlem, tespit, boyama, preparat hazırlama ve görüntüleme işlemleri gerçekleştirildi. Kromozom ölçümleri Bs200ProP Görüntü İşleme ve Analiz Sistemi kullanılarak gerçekleştirildi. Ölçümler ile toplam kromozom uzunlukları, kromozomların uzun ve kısa kol uzunlukları, kromozom kollarının birbirine oranları, kromozomların sentromerik indeksleri, kromozom tipleri ve asimetri dereceleri belirlenerek türün karyotip ve idiogramı çıkarıldı. Bulgular: Dianthus strictus var. axilliflorus taksonunun karyolojik incelemeleri sonucunda, tüm lokalitelerden somatik kromozom sayısının 2n = 30 olduğu belirlenmiştir. Buna göre, kromozomlar median (12), submedian (6) ve subterminal (12) tiptedir. Lokalite 1 ölçülerine göre, en küçük kromozom 0.87 μm, en büyük kromozom 1.65 μm uzunluğundadır. Haploid toplam kromozom uzunluğu 17.45 μm ve ortalama kromozom uzunluğu 1.16 μm’dir. Karyotip asimetri hesaplamasına göre kromozom uzunluğundaki göreceli varyasyon (CVCL) 18.57 ve ortalama sentromerik asimetri (MCA) 30.25 olarak belirlenmiştir. Lokalite 2 ölçülerine göre, en küçük kromozom 1.03 μm, en büyük kromozom 1.47 μm uzunluğundadır. Haploid toplam kromozom uzunluğu 18.28 μm ve ortalama kromozom uzunluğu 1.22 μm’dir. Karyotip asimetri hesaplamasına göre kromozom uzunluğundaki göreceli varyasyon (CVCL) 10.50 ve ortalama sentromerik asimetri (MCA) 35.20 olarak belirlenmiştir. Lokalite 3 ölçülerine göre, en küçük kromozom 0.82 μm, en büyük kromozom 1.49 μm uzunluğundadır. Haploid toplam kromozom uzunluğu 16.52 μm ve ortalama kromozom uzunluğu 1.10 μm’dir. Karyotip asimetri hesaplamasına göre kromozom uzunluğundaki göreceli varyasyon (CVCL) 17.98 ve ortalama sentromerik asimetri (MCA) 31.45 olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile Dianthus strictus var. axilliflorus taksonunun kromozom sayısı ilk kez rapor edilmiştir. Yapılan kromozom ölçümleri sonucu taksonun karyotip ve idiogramı çıkarılmış, kromozom tipleri belirlenerek, asimetri derecesi hesaplanmıştır. Kromozom tiplerine göre taksonun karyotip formülü 12m + 6sm + 12st olarak belirlenmiştir. CVCL ve MCA değerlerine göre tür simetrik karyotip tiptedir. Elde edilen karyolojik sonuçların taksonla ilgili ilk rapor olması nedeniyle, hem bilime katkı yapacağı hem de Dianthus cinsi ile ilgili taksonomik problemlerin giderilmesine ışık tutacağı kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Dianthus strictus var. axilliflorus, Karyotip, İdiogram, Ortalama Sentromerik Asimetri Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 111T873 numaralı proje ile desteklenmiştir. 236 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P163 Erzincan Yöresinde Yayılış Gösteren 3 Endemik Salvia (Lamiaceae) Türünün Anatomik ve Mikromorfolojik Özellikleri Rıdvan Polat1, Uğur Çakılcıoğlu2, Selami Selvi3, Zafer Türkmen4 Ali Kandemir5 Giresun Universitesi, Espiye MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Espiye, GİRESUN 2 Tunceli Üniversitesi, Pertek Sakine Genç MYO, Gıda İşleme Bölümü, TUNCELİ 3 Balıkesir Üniversitesi, Altınoluk MYO, Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, BALIKESIR 4 Giresun Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, GIRESUN 5 Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ERZİNCAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bu çalışmada, Erzincan yöresinde yayılış gösteren 3 endemik Salvia L. türü, anatomik ve mikromorfolojik açıdan incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Teşhisi yapılan örneklerin bir kısmı herbaryum örneği haline getirilerek mikromorfolojik çalışmalar için; bir kısmı ise %70 lik alkol içeren plastik kapaklı cam şişelere konularak anatomik çalışmalar için saklanmıştır. Anatomik çalışmalar için gövde ve yapraklardan alınan enine kesitler ışık mikroskobunda (LM) incelenmiştir. Mikromorfolojik çalışmalarda yaprak yüzeyi ve tohum ornamentasyonu masaüstü SEM (JCM-5000)’ de incelenmiş ve mikrofotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: Yapılan anatomik incelemelerde S. euphratica, S. divaricata ve S. hypargeia türlerinin gövde ve yaprak anatomik yapılarının Lamiaceae familyasının karakteristik özelliklerini yansıttığı görülmüş olup taksonlar arasında anatomik yönden farklılık gözlenmemiştir. Mikromorfolojik incelemelerde ise Salvia türlerinin nutletlerinin tüylü ya da tüysüz olduğu görülmüştür. Bununla beraber nutlet ornamentasyonları verrukat ve rugoz olup türler arasında farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Sonuç: Bu çalışma ile S. euphratica ve S. divaricata türlerinin anatomik ve mikromorfolojik özellikleri; S. hypargeia türünün ise mikromorfolojik özelllikleri ilk kez incelenmiştir. Anahtar kelimeler: Salvia, Lamiaceae, Anatomi, Mikromorfoloji, Erzincan. 237 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P164 Türkiye’de Gagea (Liliaceae) Cinsine ait Stipitatae Seksiyonu Türlerinin Polen, Yaprak yüzeyi ve Anatomik Farklılıkları Mehtap Tekşen, Seher Karaman Erkul Aksaray Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, AKSARAY Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Gagea Salisb. dünyada 15 seksiyon ve yaklaşık 280-300 kadar tür ile temsil edilen Liliaceae familyası cinslerinden biridir. “Flora of Turkey”in 8. cildinde 24 takson ile temsil edilen Gagea, üzerinde yapılan revizyon çalışması sonucuna göre şu anda Türkiye’de 9 seksiyon, 31 tür ve 1 alttür ile temsil edilmektedir. Bunlardan 5 tür ülkemize endemiktir. Çok az sayıda tür ile Kuzey Afrika'da da temsil edilen Avrupa ve Asya'da yaygın olmak üzere Boreal dağılıma sahip bir cinstir. Cinsin gen merkezi Orta Asya'dır. En yüksek tür çeşitliliği Orta Asya'da Batı Pamir-Alai (97 tür) ve Batı Tien-Shan (65 tür)'dadır. Bu çalışmanın amacı Stipitatae (Pascher) Davlianidze seksiyonuna ait olup araştırıcılar tarafından bilim dünyasına tanıtılan ve ülkemiz tür sayısına dahil edilen G. vanensis M.Tekşen & S.Karaman ve “Flora of Turkey”den sonra kayıt edilen G. chomutovae (Pascher) Pascher türlerinin polen, yaprak yüzeyi ve anatomik özelliklerini birbirleri ile kıyaslayarak vermektir. Bu iki türün ait olduğu Stipitate seksiyonunda taban yaprak çoğunlukla bir (ikinci taban yaprak çok gerilemiş) ya da daha az sıklıkla bazı türlerde 2, enine kesitte yuvarlak, ya da olukluyuvarlak, nadiren fistuloz, filiform ile dar linear arasında, gövde yaprakları alternat yaprak dizilişli, pedunkulu enine kesitte yuvarlak ya da yuvarlak-oluklu, çiçek durumu panikula, geniş dallanmış, tepal ucu obtus ya da geniş yuvarlak, kapsülü oblong, yuvarlak-triangular, sıklıkla kısa saplı, tohumları ise lobçuk şeklinde ve yassıdır. Gereçler ve Yöntemler: 2010-2013 yıllarında Van ilinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda örnekler toplanmıştır. Çiçekli örneklerden polenler elde edilerek Jeol JSM 6490LV markalı SEM’de taranmış ve polen ve yaprak yüzeyi özellikleri tespit edilmiştir. Woodhause yöntemine göre hazırlanan preparatlar ile polenlerin ölçümleri yapılmıştır. Anatomik çalışmada, toplanan örneklerin %70’lik alkol içinde saklanan taban yaprak, pedunkul ve pedisellerinden alınan enine kesitler ile taban ve gövde yapraklarından alınan yüzeysel kesitler Sartur reaktifi ile boyanarak incelenmiştir. Bulgular: Palinolojik olarak G. vanensis ve G. chomutovae türünün polen tanelerinin polar ekseni G. vanensis’te 38-48 µm, G. chomutovae’de daha dardır. G. vanensis’te ekzin G. chomutovae türünden daha kalındır. Ayrıca G. vanensis türünde sulkus uzunluğu G. chomutovae türünden daha kısa ve dardır. G. vanensis yaprak yüzey morfolojisi incelendiğinde G. chomutovae türünden farklı olarak taban ve gövde yapraklarında bekçi hücrelerinin etrafında sırtlar genişlemez. Anatomik özellikleri incelendiğinde G. vanensis türünde pedunkulda sklerankima sadece floemin üzerinde 5-6 hücre tabakalı tam bir daire şeklinde iken G. chomutovae’de tam daire şeklindeki sklerankima 3-4 hücre tabakalıdır. Fakat G. chomutovae’de çok belirgin olarak ortada öz kaybolmuş, 24 kadar iletim demeti içerir. G. vanensis’te ise öz bulunmakta ve 5 adet iletim demeti içermektedir. Sonuç ve Tartışma: Türkiye’de Gagea cinsine ait Stipitatae seksiyonu türleri olan G. vanensis ve G. chomutovae’nin polen, yaprak yüzeyi ve anatomik farklılıkları ışık mikroskobu ve SEM’de incelenerek mikrofotoğraflar ile ortaya konulmuştur. Her iki türün polen, yaprak yüzeyi ve anatomik özellikleri bir tabloda kıyaslanarak verilmiş, Türkiye ve dünya dağılımları haritalarla belirtilmiştir. Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (109T950 nolu proje). 238 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P165 Trakya’da Bulunan Paeonia Türleri Üzerinde Anatomik Araştırmalar Sinem Leventer, Feruzan Dane, Sevil Tütüncü Konyar Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu araştırmada Trakya’dan örnekleri toplanan Paeoniaceae familyasına ait Paeonia tenuifolia L., Paeonia peregrina Miller, türlerinin anatomik özellikleri araştırılmıştır. Paeoiaceae familyasının tek cinsi olan ve 3 alt cinste incelenen Paeonia cinsinin kuzey yarım kürede yayılış gösteren 42 türü vardır. Türkiye’de 7, Trakya’da ise 2 türü kayıtlıdır. Paeonia cinsinin taksonomisi henüz ayrıntılarıyla açıklanmamıştır. Türkiye’ de bulunan bütün Paeonia türleri üzerinde yapılmış anatomik çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamızda, örnekleri toplanan iki türün anatomik özellikleri karşılaştırılmıştır. Gereçler Ve Yöntemler: Mikroskobik incelemelerde kullanılacak materyali olusturmak için gereken Paeonia cinsine ait örnekler, 2015-Mayıs ayında Edirne ve kırklareli’nden toplandı. Arazi çalışmaları esnasında toplanan örneklerin fotoğrafları çekildi. Daha önce EDTU herbaryumunda bulunan Paeonia örnekleri incelendi. Örnekler Türkiye ve Avrupa Florasına göre tanımlandı. Toplanan örneklerin lokaliteleri harita üzerinde gösterildi. Anatomik çalışmalar için % 70 etil alkolde fikse edilen bitkilerin gövde ve yaprak kesitleri jilet yardımıyla el ile alındı. Anatomik çalışmalar için alınan kesitler, pektin ve lignin bulunan kısımların belirlenmesi için safranin-alcian blue karışımı ile boyandı. Yaprak enine ve yüzeysel kesitler ise boyama yapılmadan incelendi. Alınan kesitler gliserin-jelatin ortamında daimi preparatlar haline getirildi. Preparatlar ışık mikroskobunda 4x, 10x ve 40x büyütmelerde incelendi ve fotoğrafları alındı. Stomalar ile ilgili ele alınan tüm parametreler, yaprağın alt ve üst yüzü için her grupta ellişerden dört tekrarlı ölçüm yapıldı ve stoma indeksi hesaplandı. Bulgular: Bu araştırmada incelenen Paeonia türlerinin yaprak şekillerinde belirgin farklılıklar bulunmaktadır. P.tenuifolia’ nın yaprak parçaları 40 dan fazla, yaprak genişliği 5 mm’den daha az ve linear’dir. P. peregrina’da ise yaprak parçaları 40’dan az, yaprak genişliği 5 mm’ den daha fazladır. P. Peregrina türü Trakya’da ormanlık alanlarda yaygın olarak bulunduğu halde P. tenuifolia sadece Edirne’nin Ortakçı köyü merasında çok sınırlı bir alanda bulunmaktadır. Bu tür Türkiye için 1992 yılında yeni kayıt olarak verilmiştir. Anatomik çalışmalarda; yapraklar bifasial ve hipostomatik’tir. Stoma hücreleri anomostik, stoma tipi mezofitik’tir. Stoma indeksi iki türde farklıdır. Yaprakların iletim demetleri kolleteral, mesofil tabakası palisad ve sünger parankima’dan oluşur. Yaprak yüzeysel kesitlerinde P.tenuifolia’da her iki yüzün epidermis hücreleri çok dalgalı çeperlidir. Epidermis hücreleri üzerinde tek hücreli, basit örtü tüylerine rastlanır. Gövde enine kesitinin genel görünümünde, epidermis hücrelerinin üzeri ince bir kütiküla ile örtülüdür. Epidermisin altında 1-3 sıralı levha kollenkiması bulunur. Korteks kloroplast içeren, ince çeperli, 1-2 hücre sırasından oluşan parenkimatik hücrelerden oluşur. Korteksin altında bir daire üzerinde dizilmiş kollateral iletim demetleri ve bu iletim demetlerinin kortekse bakan kısımlarında sklerenkima demetleri bulunmaktadır. P.tenuifolia’da iletim demetleri kapalı kolleteral tipte olduğu halde P. Peregrina’da açık kolleteral iletim demetleri vardır. Gövdenin öz kısmı parenkimatik hücrelerden oluşur. Her iki türde gövde enine kesitlerinde mezofitik tipte stomalara rastlanmaktadır. P.tenuifolia’da endodermis ve sklerenkimatik halka ile kristal oluşumu gözlenmediği halde P. Peregrina’da gövde parankimasında druz kristallerinin yoğun olduğu görülmüştür. Sonuç Ve Tartişma: Incelenen Paeonia türlerinde gövde anatomisi Ranunculus pedatus WALDST.&KIT. subsp. pedatus ve Nigella L. türleri üzerinde yapılmış anatomik çalışma bulgularıya bazı farklılıklar olmasına ragmen genel özelliklerinde benzerdir. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Paeoniaceae, Paeonia, Morfoloji, Trakya 239 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P166 Brassica oleraceae var. acephala’nın Pollen Morfolojisi ve Yaprak Anatomisi İlginç Kizilpinar¹, Ömür Gençay², Zafer Türkmen3 ¹Giresun Üniversitesi, , Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, GİRESUN ²Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, ANKARA ³Giresun Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, GİRESUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: bu araştırmada karadeniz bölgesinde Kara Lahana ve Pancar adı ile bilinen Brassica oleraceae var. acephala bitkisinin gövde ve yaprak anatomisi ile polen morfolojisi incelenmiştir. Morfolojik karakterlerle beraber bu karakterler, bitkilerin sınıflandırılmasının yanında, filogenilerinin aydınlatılmasında da önem taşımaktadır. Bu parametreleri inceleyerek cinsin taksonomik problemlerinin çözümüne katkısı amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bitkiler Giresun ili merkezinde yol kenarından toplanmıştır. Türün palinolojik özellikleri Wodehouse yöntemi ile hazırlanan preperatlarla ışık mikroskobunda 30 polen ölçümü ile belirlenmiştir. Anatomik çalışmalar için %70’lik alkol içerisine alınan bitkinin yaprak sapı enine, yaprak yüzeysel ve enine kesitleri jilet ile alınmıştır. Anatomik özellikleri ışık mikroskobunda belirlenmiştir. Bulgular: B. oleraceae var. acephala taksonuna ait polenler radyal simetrik, isopolar, trikolpat, oblatsiferoid ve kutuptan görünüş daireseldir. Kolpuslar uzun ve kenarları belirgindir. B. oleraceae var. acephala yaprak sapı tek sıralı epidermis hücreleri ile çevrelenmiştir. Korteks, 8-10 sıra parankima hücrelerinden oluşmuştur. Petiyole destek sağlamak için korteksin altında sklerankima hücreleri yer alır. İletim sisteminde ksilem merkeze, floem epidermise doğru yer almaktadır. Gövdenin merkezinde iletim demetleri ile çevrelenmiş parankimatik öz yer alır. Yaprak iki yüzlü, mezofil tabakası palizat ve sünger parankiması olarak farklılaşmıştır. Yaprağın orta damarında iletim demetleri beşli ve tekli olarak bulunmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Brassica oleraceae var. acephala’nın pollen morfolojisi, yaprak sapı ve yaprak anatomisinin, cinsin sistematik çalışmalarına katkıda bulunacağını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Brassica oleraceae var. acephala, Anatomi, Polen, wodehouse yöntemi 240 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P167 Propolise Kaynak Oluşturan Bazı Bitkilerin Anatomik ve Kimyasal Açıdan İncelenmesi Ömür Gençay Çelemli1, İlginç Kızılpınar Temizer2 1 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe, ANKARA Giresun Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Güre, GİRESUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada propolis için kaynak teşkil eden önemli Pinus nigra yaprağı, Aesculus hippocastanum ve Populus spp. yan dal sürgünlerinin anatomisine genel bir bakış yapılmıştır. Ayrıca bu bitkilerin sızıntılarında Gaz Kromatografisi ve Kütle Spektrometresi (GC-MS) analizi ile bazı organik bileşik türleri arasındaki farklılık ve benzerliklerde belirlenmeye çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler : Anatomik çalışmalar için alınan bitki örneklerinden enine ve yüzeysel kesitler alınarak, anatomik özellikleri ışık mikroskobunda incelenmiştir. GC-MS analizi için bitkilerin yaprak ve tomurcuk sızıntılarının etanollü çözeltileri hazırlanmıştır. Bulgular: Anatomik çalışmalarda Pinus nigra yaprağının enine kesitinde tek sıralı epidermis tabakası, 2-3 tabakalı hipodermis, 4 tabakalı parankima hücreleri, endodermis tabakası, vaskular demetler ve reçine kanalları gözlenmiştir. Yaprağın yüzeysel kesitinde ise çok sayıda reçine kanalları gözlenmiştir. Yaprak ekstraktının Gaz Kromatografisi ve Kütle Spektrometresi (GC-MS) analiz sonucunda %100 oranında bir çeşit terpen olan “2-.beta.-pinene” bileşiği tespit edilmiştir. Diğer bir propolis kaynağı bitki Aesculus hippocastanum’un yan dal sürgünü anatomik açıdan incelendiğinde, periderm, korteks, vaskular doku ve merkezde parankima hücreleri gözlenmiştir. Tomurcuk ekstraktının GC-MS sonucunda alifatik asit esterleri grubuna giren “linoleic acid ethyl ester (%15.24) ve terpenler grubundan “3,4-Secodammar-4(28)-en-3-oic acid,20, 24-epoxy-25-hydroxy-, (24S) (%84.76) bileşiği tespit edilmiştir. Populus spp yan dal sürgünü anatomik açıdan incelendiğinde ise periderm, korteks, sklerankima tabakası, vaskular doku ve merkezde parankima hücreleri gözlenmiştir. Tomurcuk ekstraktının GC-MS sonucunda ise aldehidler, alifatik asit ve esterleri, hidrokarbonlar, flavonoidler, ketonlar ve terpenler gruplarına ait bileşikler tespit edilmiştir. Bir çeşit sesquiterpen olan “caryophylla-3,8(13)-dien-5.beta.ol” bileşiği oldukça yüksek oranlarda (%68.74) bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunun taksonomi ve farmasötik botanik çalışmalara yardımcı olacağını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Pinus nigra, Aesculus hippocastanum, Populus spp., anatomi, GC-MS 241 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P168 Potentilla nerimaniae ve Potentilla ulrichii (Rosaceae) Türlerinin Karşılaştırmalı Yaprak Anatomisi Ayşen Özçandır1, Düriye Gülkokan1, Candan Aykurt2 1 Akdeniz Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, ANTALYA 2 Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Rosaceae familyası içinde sınıflandırılan Potentilla cinsinin dünya üzerinde yaklaşık 300 türü bulunmakta ve özellikle kuzey yarım kürenin ılıman bölgelerinde yayılış göstermektedir. Türkiye’de 61 takson ile temsil edilen bu cinse ait 20 takson ülkemize özgüdür. Türkiye Florası’nda Potentilla cinsine ait türler Trichothalamus, Schystophyllidium, Potentilla ve Fragariastrum olmak üzere 4 subgenera altında sınıflandırılmaktadır. Bu çalışmada Crassinervia seksiyonunda (subgenus Fragariastrum) bulunan ve lokal endemik olan P. ulrichii ile P. nerimaniae türlerinin yaprak anatomik özellikleri incelenmiştir. Birbirine yakın akraba olan ve yetişme ortamı olarak benzer habitatları tercih eden bu iki türün yaprak anatomileri arasındaki benzerlik ve farklılıklar sunulmuştur. Gereç ve Yöntemler: Çalışmada materyal olarak kullanılan P. nerimaniae ve P. ulrichii türlerine ait uygun sayıda örnek, çiçeklenme döneminde toplanmış ve taze yaprakları 1:1:1 oranında etil alkol, gliserol ve distile su içeren karışım içerine alınarak muhafaza edilmiştir. Ayrıca, toplanan bitki örnekleri herbaryum materyali haline dönüştürülerek Akdeniz Üniversitesi Herbaryumu’nun koleksiyonuna dahil edilmiştir. Anatomik değerlendirmeler için her türün yaprağından stereo mikroskop altında ve jilet yardımıyla yaklaşık 0,05 mm kalınlığında enine kesitler alınmıştır. Alınan kesitler yaklaşık 2-3 dakika toluidin mavisi ile muamele edildikten sonra distile su ile yıkanarak preparatlar hazırlanmıştır. Hazırlanan preparatlar ışık mikroskobu altında incelenmiş; türlerin anatomik özelliklerine ilişkin gerekli değerlendirme ve ölçümler yapılarak daimi preparatlar haline getirilmiştir. Bulgular: Birbirine yakın akraba olan P. nerimaniae ve P. ulrichii kaya üzerindeki yarı kurakçıl ortamları yetişme olarak seçmektedir. Bu sebeple taksonomik açıdan önem taşıyan yaprak anatomik karakterleri de birbirine oldukça benzer özellikler göstermektedir. Her iki türün yaprak enine kesitinde, çok hücreli bir sap kısmın ucunda şişkin ve salgı içeren çok sayıda trikom gözlenmiştir. Her iki türde de stomalar yaprak alt yüzeyinde gömülüdür ve kutikula kalınlıkları 3-6 µm aralısında değişmektedir. Her iki türün yaprak enine kesitinde palizat ve sünger parankimaları birbirinden net olarak ayrılamamaktadır ve bu sebeple kompakt tip olarak değerlendirilmiştir. Kalsiyum oksalat kristalleri her iki türün yaprak enine kesitinde epidermis hücrelerinin altında, mezofil içinde ve orta damardaki kollenkima tabakasının içinde çok sayıda gözlenmiştir. Ayrıca, iki türde de kollenkima hücreleri 5 sıralı olarak değerlendirilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile ülkemize özgü ve birbirine yakın akraba olan P. nerimaniae ve P. ulrichii türlerinin yaprak anatomik özellikleri değerlendirilmiştir. Gelişme ortamı olarak gölgede kalmış kaya yarıkları ve oyuklarını tercih eden “chasmophytic” bu iki türün yaprak anatomik özellikleri de birbirlerine oldukça benzemektedir. Trikom tipi, stomaların pozisyonu, mezofil tipi, kristallerin bulunduğu yerler ve iletim demeti tipi gibi karakterlerin Potentilla cinsi için taksonomik açıdan değer taşıdığı bilinmektedir. Literatürde yaprak enine kesitinde palizat ve sünger parankimalarının net olarak ayırt edilemediği kompakt tipteki mezofil tabakası “isobilateral” olarak değerlendirilmektedir ve bu çalışmada iki türün mezofil tabakası kompakt olarak gözlenmiştir. Her iki türün yetişme ortamı olarak kurakçıl alanları seçmiş olması, bu türlerin yaprak anatomik özelliklerinin de oldukça benzer olmasının en büyük nedeni olarak yorumlanmıştır. Stomaları yaprak alt yüzeyinde gömülü halde bulunmakta ve yaprak üst yüzeyinde çok sayıda salgılı tüyü ve çok hücreli basit tüyler yer almaktadır. Anahtar Kelimeler: Potentilla, Endemik, Anatomi, Yayılış, Türkiye 242 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P169 Türkiye'de Doğal Olarak Yetişen Bazı Viola (Violaceae) Taksonlarının Epiderma Özellikleri Özen Özbay, Ayşegül Köroğlu Ankara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 06100, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Viola L. cinsi Türkiye'de doğal olarak yetişen 36 takson ile temsil edilmektedir. Viola türlerinin dünya genelinde antihelmintik, laksatif, emetik, antipiretik, antienflamatuvar, ekspektoran, sedatif, kan temizleyici ve metabolizma düzenleyici gibi etkilerinin yanısıra, çeşitli cilt hastalıklarının tedavisinde geleneksel olarak kullanıldığı bilinmektedir. Yapılan etnobotanik çalışmalara göre cinsin değişik türlerinin ülkemizdeki geleneksel kulanımı ise yara iyileştirici ve cilt kırışıklıklarına karşı kozmetik amaçlıdır. V. arvensis Murray ve V. tricolor L.‘nin toprak üstü kısımları Avrupa Farmakopesi‘nde kayıtlıdır. Geleneksel kullanımı yanında Avrupa Farmakopesi’nde de yer alan Viola türleri, tıbbi değeri açısından önemlidir. Bu çalışmada, ülkemizde doğal olarak yetişen Viola cinsine ait V. odorata L., V. suavis Bieb., V. alba Besser subsp. dehnhardtii (Ten.) Becker, V. sieheana Becker, ve V. kitaibeliana Roem. & Schult. taksonlarının yapraklarının yüzey anatomisi ışık mikroskobu ile incelenmiş ve incelenen taksonları birbirinden ayırabilecek anatomik özellikler belirlenmeye çalışılmıştır. Gereçler ve yöntemler: Çalışma materyali, çiçeklenme döneminde ülkemizin özellikle A3, A4 ve A5 karelerindeki (V. odorata ve V. suavis Ankara, V. alba subsp. dehnhardtii Düzce, V. sieheana Sinop, V. kitaibeliana ise Çankırı) farklı lokalitelerden toplanmıştır. Herbaryum örnekleri Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu'nda (AEF) muhafaza edilmektedir. Bu türlerin yaprak ayalarının alt ve üst yüzeylerinden el ile alınan kesitler, Sartur Reaktifi ve Kloralhidrat Solüsyonu içinde incelenmiştir. Anatomik yapıların mikrofotoğrafları çekilip, çizimleri yapılmıştır. Bulgular: Stoma incelenen taksonlarda alt epidermada çok yoğun olarak görülmüştür. V. suavis ve V. sieheana’nın üst epiderması hariç diğer taksonlarda her iki yüzeyin de stoma taşıdığı belirlenmiştir. İncelenen taksonların hepsinde stoma komşu hücreleri anizositik tiptedir. Alt ve üst epiderma hücreleri, türe göre farklı şekillerde girintili ya da görece düz çeperli olabilmektedir. Farklı türlerde billur kumu, basit billur ya da druzlar gözlenmiştir. Örtü tüylerinin varlığı, yokluğu, şekil ya da yoğunluğu da türlere göre farklılık göstermektedir. Sonuç ve Tartışma: Yaprak yüzey anatomisini incelediğimiz Viola cinsine ait beş taksonun stoma komşu hücrelerinin anizositik tipte olması açısından birlik gösterdiği; bununla beraber epiderma hücrelerinin yapısında ve yaprağın taşıdığı kristaller (billur kumu, basit billur ya da druzlar) ve tüylenme bakımından farklılıklara sahip olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: V. odorata, V. suavis, V. alba subsp. dehnhardtii, V. sieheana, V. kitaibeliana, Violaceae, yaprak, epiderma. 243 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P170 Catalpa bignonioides Walter’in Polen ve Anter Çeperi Gelişiminin İncelenmesi Sevil Tütüncü Konyar Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Son kayıtlara göre, yeryüzünde 82 cins ve bu cinslere ait 827 tür içeren Bignoniaceae familyası, ülkemizde Walter, Campsis radicans L. Seem, Doxanta inguish-cati Rehd. ve Jacaranda mimosifolia D. Don olmak üzere 4 cinsle ve bu cinslere ait birer ekzotik türle temsil edilmektedir. Bignoniaceae familyasına ait sitolojik ve embriyolojik çalışmalar çok yetersizdir. Oysa anter gelişiminde gerçekleşen olaylar dizisi, mikrogametofitler, endosperm ve embriyonik sporofit, filogenetik açıdan çok önemli olan taksonomik özelliklerdir. Dolayısıyla, bu çalışmada, ülkemizde kültür bitkisi olarak yetiştirilen, Bignoniaceae familyasına ait Catalpa bignonioides Walt’in polen ve anter gelişimi ışık mikroskobu kullanılarak incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı, taksonomik problemleri olan Bignoniaceae familyasına, taksonomik açıdan önemli veriler sağlamak ve aynı zamanda bu familyanın üreme biyolojisi hakkındaki bilgilere katkıda bulunmaktır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada materyal olarak, Edirne’nin parklarını ve yol kenarlarını süsleyen, C. bignonioides türüne ait bitkilerin çeşitli boylardaki tomurcukları ve çiçekleri kullanıldı. Bitkiden alınan çeşitli boylardaki tomurcuklardan ayıklanan 0.5 mm – 4mm arasındaki anterler Sorensen tamponunda hazırlanmış %3’lük gluteraldehitte (pH 7.4) +4 0C bir gece bekletildikten sonra aynı tamponda 15 dakika sürelerle 3 defa yıkanarak fiksatifin uzaklaşması sağlandı. Sonraki aşamada, anterler aynı tampon içerisinde hazırlanmış % 1’lik OsO4 çözeltisi içerisinde oda sıcaklığında 2 saat fikse edildikten sonra epona gömüldü. Epona gömülmüş anterlerden ultramikrotom ile alınan1 mikronluk kesitler Toluidin mavisi ile boyanarak ışık mikroskobunda incelenip fotoğrafları çekildi. Bulgular: C. bignonioides, ikisi fertil, üçü steril olmak üzere 5 stamen içermektedir. Anterleri tetrasporangiattır. Sporogen hücreler, at nalı şeklindeki anter lokusunda iki sıralı halde dizilmektedir. Sporogen hücrelerin farklılaşmasıyla oluşan polen ana hücreleri mayoz bölünmenin sonunda simultune tip sitokinez ile tedrahedral, izobilateral ve linear tipte kalıcı tetradları oluşturur. Polenler tedrad halinde dışarı atılır. Dikotil tip gelişme gösteren anter çeperi, epidermis, endotesyum, ara tabaka ve salgı tapetumundan oluşmaktadır. Anter duvarının en dışında olan epidermis hücreleri anter ve polen gelişiminin sonuna kadar parçalanmadan kalmaktadır. Epidermis hücreleri ile sporogen doku arasında ise anterin gelişim aşamalarına ve değişik bölgelerine göre farklılık gösteren 3 veya 5 hücre sırası bulunmaktadır. Epidermisin altında, serbest polen evresinde ipliksi kalınlaşmalar gösteren, 1-3 sıralı endotesyum, endotesyumun altında tetrad aşamasında ezilip serbest polen aşamasında tamamen yok olan 1-2 sıralı ara tabaka ve anter duvarın en iç kısmında ise tek sıralı tapetum hücreleri bulunmaktadır. Tapetum hücreleri iki farklı kökenden gelen ve yapısal olarak dimorfik olan iç ve dış tapetum olmak üzere iki çeşittir. Tapetum hücrelerinin dış çeperlerinde, serbest mikrospor tetradı aşamasında, Ubisch cisimcikleri bulunmaktadır. Serbest mikrospor aşamasının ortalarında dejenere olmaya başlayan tapetum hücreleri, olgun polen aşamasında tamamen yok olmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmanın bulguları, uzak doğu ülkelerinde çalışılan diğer Catalpa türlerinin bulgularıyla uyumludur. Ayrıca ülkemizde süs bitkisi olarak yetiştirilen aynı familya ya ait Campsis radicans’ın bulgularıyla da benzerlik göstermektedir. Catalpa Bignonioides türünde, Campsis Radicans tan farklı olarak polen taneleri tekli olarak değil dörtlü şekilde bitkiden dışarıya atılmaktadır. Ayrıca çalışılan bitkide C. radicansta görülmeyen endotesyum kalınlaşmaları görülmüştür. Bunun dışında anter çeperinin gelişim aşamaları büyük benzerlik göstermektedir. 244 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Anahtar Kelimeler: Catalpa, Bignoniaceae, Anter çeperi, polen ontogenezi, dimorfik tapetum P171 Bupleurum papillosum ve Bupleurum turcicum (Apiaceae) Türlerinin Meyve Anatomisi ve Mikromorfolojisi Çağla Kızılarslan-Hançer1, Gülay Ecevit-Genç2, H. Aşkın Akpulat3, Emine Akalın2, Mehmet Tekin4 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL 2 İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL 3 Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Ortaöğretim Fen-Mat Alanları Bölümü, Biyoloji ABD, SİVAS 4 Cumhuriyet Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, SİVAS Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bupleurum L. cinsi dünya genelinde genel olarak kuzey yarıkürede bulunur ve yaklaşık 180-190 türle temsil edilir. Türkiye’de ise 21’i endemik olmak üzere 47 türü bulunmaktadır. Çalışmanın konusu olan B. papillosum ve B. turcicum, Eubupleura seksiyonu içerisinde bulunan endemik türlerdir. Her ikisi de İranTuran elementi olan taksonların birbirine olan benzerliği Türkiye Florası’nın 4. cildinde cinsi floraya işleyen S. Snogerup tarafından belirtilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Meyve mikromorfolojisi ve anatomisi çalışmasında kullanılan meyveler öncelikle stereo mikroskop altında incelenmiş, olgun olanlar seçilerek, gerekli incelemeler bunlar üzerinde gerçekleştirilmiştir. Anatomik incelemeler için, merikarpların ortasından el ile enine kesitler alınmıştır. Hazırlanan kesitler Sartur reaktifiyle boyandıktan sonra ışık mikroskobunda incelenerek fotoğrafları çekilmiştir. Mikromorfolojik incelemeler için olgun meyveler çift taraflı karbon bant üzerine yapıştırılarak sabitlenmiş ve 12.5-15.0 nm altın ile kaplanmıştır. İncelemeler, FEI Quanta 450 FEG-EDS taramalı elektron mikroskobunda yapılmış ve incelenen örneklerin fotoğrafları çekilmiştir Bulgular: Bupleurum cinsinin meyve anatomisi ve mikromorfolojisi, Apiaceae familyasındaki diğer cinslerden çok daha fazla farklılık içermektedir. Yapılan inceleme sonuçlarına göre, iki türde de 2 adet homomorfik merikarp bulunmaktadır. Merikarplar enine kesitte yarı dairemsi şekildedir ve merikarp yüzeyleri beyaz papillerle kaplıdır. B. papillosum türünün merikap yüzeyindeki papiller colliculate (sık kabartılı) tiptir ve her bir kabartının yüzeyi yuvarlak ya da köşeli tepecikler taşımaktadır. B. turcicum türünün merikarp yüzeyindeki papiller tuberculate tiptir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda endemik B. papillosum ve B. turcicum türlerinin meyve anatomi ve mikromorfolojileri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. İncelenen türler arasında anatomik benzerlikler görüldüğü gibi bazı farklılıklarda gözlenmiştir. Papil şeklindeki epidermis hücreleri B. turcicum’da B. papillosum’dan daha küçüktür. B. papillosum’da mezokarp dokusunu oluşturan parenkima hücreleri çeperleri parçalanmış ve uzun-dikdörtgensi hücreler şeklindeyken, B. turcicum’da ince çeperli ve dairesel şekilli hücrelerden oluşmaktadır. Mikromorfolojik açıdan ise iki tür ayırt edici karakterler taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Bupleurum papillosum, anatomi, mikromorfoloji, Apiaceae 245 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P172 CR (Critically Endangered) Tehlike Kategorisinde Yeralan Endemik Origanum boissieri Türünün Mikromorfolojik ve Anatomik Açıdan İncelenmesi Gülay Ecevit Genç1, Çağla Kızılarslan-Hançer2, Tuncay Dirmenci3, Turan Arabacı4 İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL 3 Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, OFMAE, Biyoloji Eğitimi, BALIKESİR 4 İnönü Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, MALATYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Origanum L. cinsi, dünya genelinde 43 tür ve 18 hibrit içermektedir. Türlerin büyük çoğunluğu Akdeniz havzasında yayılış göstermektedir. En fazla Origanum türü içeren ülkelerin arasında Türkiye [24 tür (28 takson) ve 7 hibrid olmak üzere 35 takson] birinci sıradadır. Origanum boissieri Ietsw. İçel (C5 karesi) çevresinde bulunan, CR (Critically endangered) tehlike kategorisinde yeralan, dar yayılışlı endemik bir türümüzdür. Bilimsel ismi, ünlü botanikçi Boissier’in adına ithafen verilmiştir. Bu çalışma ile O. boissieri mikromorfolojik ve anatomik veriler ışığında ele alınarak taksonomik bakımdan değerlendirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini oluşturan O. boissieri türü 2014 yılında yayılış gösterdiği doğal habitatından toplanmıştır. Meyve, gövde, yaprak, brakte ve petallere ait örnekler, çift taraflı karbon bant üzerine yapıştırılarak sabitlenmiştir. Sabitlenen örnekler 12.5-15.0 nm altın ile kaplanmıştır. İncelemeler, FEI Quanta 450 FEG-EDS taramalı elektron mikroskobunda yapılmış ve incelenen örneklerin fotoğrafları çekilmiştir. Anatomik incelemeler için gövde ve yapraklardan alınan örnekler %70’lik etil alkol ile tespit edilmiş ve örneklerden el yardımı ile kesitler alınmıştır. Kesitler Sartur reaktifiyle boyandıktan sonra ışık mikroskobunda incelenerek, fotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: Mikromorfolojik incelemelerde meyve yüzeyinin pusticulate tipte olduğu saptanmıştır. Meyve yüzeyinde oldukça seyrek dizilişte hemen hemen sapsız salgı tüyleri (B tip) mevcuttur. Gövde üzerinde ince çeperli, çok hücreli, uzamış örtü tüyleri (F5 tip) ve yoğun halde kısa saplı salgı tüyleri (A1 tip) bulunmaktadır. Yaprak yüzeyinde yoğun halde hemen hemen sapsız salgı tüyleri ve ince çeperli, çok hücreli, uzamış örtü tüylerine (F5 tip) rastlanmaktadır Brakte ve petallerde ise kısa saplı salgı tüyleri (A1 tip), hemen hemen sapsız salgı tüyleri (B tip) ve ince çeperli, kısa örtü tüyleri mevcuttur. O. boissieri türünde yapraklar dorsiventraldir. Palizat parenkiması, tek sıralı ve silindirik hücrelerden oluşmuştur. Sünger parenkiması 2-3 sıralıdır ve hücreler arası boşlukları belirgindir. Salgı tüyleri mezofil tabakası içine kadar gömülü halde de görülebilir. İletim demeti kollateral tiptedir. İletim demetinin alt ve üst kısmında kollenkima dokusu bulunur. Gövde belirgin 4 köşelidir, en dışta bulunan kutikula tabakası kalın ve undulattır. Epidermis tek sıralı, kalın çeperli hücrelerden oluşmuştur. Seyrek örtü tüyü ve az sayıda Lamiaceae tipi salgı tüyü görülür. Epidermisin altında köşelerde 3-4 sıralı kollenkima tabakası bulunur. Tüm gövdeyi saran endodermis tabakası belirgindir. Öz bölgesi nişasta içeren, merkezden vasküler silindire doğru küçülen boyutlarda olan yuvarlak parenkima hücrelerinden oluşmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda O. boissieri türünün anatomik ve mikromorfolojik yapısı hakkında detaylı bilgiler elde edilmiştir. Türün gövde ve yaprak anatomisi ile meyve, gövde, yaprak, brakte ve petallere ait mikromorfolojik incelemeleri ilk kez bu çalışma ile ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Origanum boissieri, anatomi, mikromorfoloji, Lamiaceae Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK tarafından KBAG-113Z225 numaralı proje ile desteklenmiştir. 246 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P173 Euphorbia pannonica Host Türünün Karyolojik Özellikleri İlker Genç, Şükran Kültür İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Euphorbia L. (Euphorbiaceae) cinsi dünya genelinde yaklaşık 1800 türü ile Angiospermler içinde en geniş 5 cinsten birisidir. Cins dünya genelinde kozmopolit bir yayılışa sahiptir. Başlıca yayılış alanları Güney Afrika, Doğu ve Kuzeydoğu Afrika, Kuzey ve Orta Meksika’nın yanı sıra Batı Asya’dır. Cinsin yaşam formları tek yıllık bitkilerden, çalı ve ağaçlara kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Birçok türü ise kuru habitatlara uyum sağlamış sukkulent yapıdadır. Euphorbia cinsi üzerine yapılan karyolojik araştırmalar dünya genelinde genellikle sadece kromozom sayısını veren yayınlardan olmaktadır. Türlerin karyotip analizleri üzerine çok az çalışma yapılmıştır. Cins kromozom temel sayısı açısından oldukça varyasyon göstermektedir. Türlerin temel kromozom sayısı 5 ile 9 arasında değişmektedir. Index to Plant Chromosome Numbers (IPCN) (1979) verilerine göre Türkiye’de doğal yayılış gösteren 106 Euphorbia türünden 44 tanesinin kromozom sayısı bilinmemektedir. Kromozom sayısı bilinen taksonların büyük bir çoğunluğu Türkiye dışındaki doğal yayılış alanlarından toplanan bireylerden saptanmıştır. Bu Çalışmada E. pannonica Host türünün karyolojik özellikleri incelenmiştir. Türün kromozom sayısı, karyotip formülü, ideogramı, kromozom ölçüm değerleri ayrıntılı olarak sunulmuştur. Gereçler ve Yöntemler: E. pannonica tohumları petri kaplarında oda sıcaklığında çimlendirilmiştir. Oluşan kök uçları standart Feulgen boyama tekniğiyle boyanmıştır. Boyanan kök uçları, ezme preparat yöntemiyle preparat haline getirilmiştir. Hazırlanan preparatlarda saptanan iyi dağılmış metafaz hücreleri, KAMERAM karyotip görüntüleme ve analiz sistemi yardımıyla incelenip analiz edilmiştir. Bulgular: E. pannonica taksonunun karyolojik incelemeleri sonucunda türün tetraploid kromozom sayısına sahip olduğu saptanmıştır. Buna göre kromozom sayısı 2n = 4x= 36 olarak sayılmıştır. Türün karyotip formülü 32m+4sm şeklindedir. En küçük kromozom 2.26 μm, en büyük kromozom 3.33 μm uzunluğundadır. Haploid toplam kromozom uzunluğu 23.62 μm ve ortalama kromozom uzunluğu 2.62 μm’dir. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile E. pannonica taksonunun kromozom sayısı ilk kez tespit edilmiştir. Yapılan kromozom ölçümleri sonucu türün karyotip formülü ve idiogramı ilk kez ortaya çıkarılmıştır. Anahtar Kelimeler: Euphorbia pannonica, Kromozom, Karyotip, İdiogram Teşekkür: Bu çalışma TÜBİTAK 114Z125 nolu proje ile desteklenmektedir. 247 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P174 Bitkilerde Kristaller Mustafa Kemal Akbulut, Şenay Süngü, Gülcan Şenel Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, SAMSUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Kristaller, atom ve molekülleri, nitelik ve niceliklerine göre aralarındaki uzaklıkları belirli, enerjileri ise en düşük düzeyde tutularak özgün biçimlerde düzenlenmiş katı yapılardır. Kristaller, küçük alglerden angiospermlere ve gimnospermlere kadar fotosentetik organizmaların tüm taksonomik seviyelerinde bulunur. Angiospermlerin %75’ten fazlasının kristal ürettiği tahmin edilmektedir. Genetik ve çevresel faktörlerin birleşimi, CaOx kristallerinin miktarının, şeklinin, hacminin ve fonksiyonlarının belirlenmesinde rol oynar. CaOx oluşum süreci; özel savunma mekanizması, bitki organ ve dokularında Ca miktarının düzenlenmesi, okzalik asit biyosentezi, Ca taşınımı ve düzenlenişi gibi görevler yapar. Kristallerin büyümesi kontrollü olduğu için hücrelere istenmeyen zararlar vermezler. CaOx kristalleri bitkilerde monohidrat (rafıd ve druz) ya da dihidrat (tek ya da druz) şeklinde bulunur. Ayrıca hücrelerde birçok küçük prizmatik kristalin oluşumundan kristal kumu da meydana gelmektedir. Kristaller bileşik yapılar (druz) meydana getirebildikleri gibi (Price, 1970) uzamış kristaller de (stiloidler ve rafıdler) oluşturabilmektedir. Bu çalışmada bitkilerde bulunan kristaller morfolojik özellikleri bakımından literatür desteğiyle sınıflandırılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çeşitli bitki örneklerinin yapraklarından alınan kesitlerden ışık mikroskobu ve polarize mikroskop kullanılarak kristaller fotoğraflanmış, kurutulmuş bitki örneklerinin yüzeylerinden ve iç kısımlarından elektron mikroskobu çekimleri yapılmıştır. Bulgular: Özellikle elektron mikroskobunun kullanılması ile kristallerin çok çeşitli şekillerde olduğu belirlenmiştir. Bunlar kristal kumu, tek kristaller, iğnemsi kristaller, rafidler, stiloidler, druzlar, yıldız kristaller, sferikler ve sistolitler olarak sınıflandırılmıştır. Bu kristallerin dört tanesi tek kristal formunda üç tanesi ise kümelenmiş formdadır. Sonuç ve Tartışma: Bitkilerde kristaller sırası ile vakuolde, sitoplâzmada, hücre çeperinde, kristal idiyoblastında, epidermal tüylerde ve floem parankimasında bulunabilmektedir. Kristaller özellikle epidemiste, öz ve korteks parenkimasında ve sekonder floem parenkimasında yer alırlar. Kristallerinin varlığı ya da yokluğu bitki türlerinin evrimsel ilişkileri anlamak için önemlidir. Kristal oluşumu ve şekli tür seviyesinde sistematik olarak önemli ve kullanılabilir karakterler ortaya koyar. Anahtar Kelimeler: Anatomi, Kristal, Kalsiyum Okzalat 248 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P175 Bazı Dikotileton Türlerin Karşılaştırmalı Damar Anatomileri Mustafa Kemal Akbubut, Gülcan Şenel, Şenay Süngü Şeker Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kurupelit, SAMSUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Vasküler bitkilerde kök, gövde ve yaprak arasında madde taşınımını sağlayan iletim demetleri yapraklarda damarlar şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu damarlanma bazı bitkilerde çok basit olup sadece bir damardan oluşmakta, bazı bitkilerde ise oldukça kompleks bir yapı oluşturmaktadır. Yapraklardaki ana damar primer damar, primer damardan ayrılan damarlar da sekonder damar olarak isimlendirilir. Sekonder damarlardan da çok daha küçük olan (üçüncül) damarlar ayrılmaktadır. Bu çalışmada 15 dikotiledon bitki türüne ait yaprakların damar anatomileri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Bitkilere ait örnekler Samsun ilinin çeşitli lokalitelerinden toplanmıştır. Örneklerden alınan taze yapraklar kurutularak stoklanmıştır. Stok yapraklara saydamlaştırma işlemi uygulanarak damar yapıları incelenmiştir. Bulgular: İncelenen türlerin yapraklarında damar çapı, damarın daralma şekli, birim alandaki damar uzunluğu, ana damar yoğunluğu, areol yapısı, serbest uçlu damar sayısı gibi karakterler açısından önemli farklılıklar tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: Dikotiledonlarda benzer yaprak şekilleri damarlanma bakımından oldukça farklı özelliklere sahip olabilir. Damarlanma özellikleri sistematik, fizyoloji ve ekoloji gibi birçok alanda yapılacak araştırmalara temel oluşturmaktadır. Kompleks bir yapı oluşturan damarlanma tipleri özellikle bir taksonomik gruba özgü olduğu zaman taksonomik bakımdan değerli veriler sağlayabilir. Bu çalışmada da damarlanma özellikleri bakımından incelenen türlerin farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir. Anahtar kelime: Anatomi, Damar, Dikotileton, Yaprak. 249 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P176 Türkiye’de Yetişen Bazı Rubus (Rosaceae) Türlerinin Yaprak Anatomisi Ebru Özdemir¹, Şükran Kültür² ¹ Yeni Yüzyıl Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik ABD, İSTANBUL ² İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik ABD, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Dünya’da Rubus cinsi yaklaşık 700 tür ile temsil edilmektedir. Bazı farklı varyasyonların kültürleri de mevcuttur. Rubus türleri geleneksel tıp sisteminde farklı özellikleriyle kullanılmaktadır. Türkiye’de doğal olarak 9 Rubus türü yetişmektedir. Rubus türlerinin tüm dünyaya yayılmış bir halde olması zamanla bu türün yerel halk tarafından keşfedilip önce gıda ve daha sonra da tedavi amaçlı kullanılmasını sağlamıştır. Türkiye’de yapılmış olan etnobotanik araştırmalara göre; Rubus türlerinin, harici olarak saç dökülmesi, saç beyazlaması, yanık, yara, hemoroid, mantar, cilt enfeksiyonları, apse, göz iltihapları, pamukçuk, romatizma gibi rahatsızlıklarda ve dahili olarak astım, mide rahatsızlıkları, tansiyon düşürücü, diyare, hemoroid, böbrek taşı, romatizma, kanser gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanıldığı kaydedilmiştir. Rubus türleri üzerinde günümüze kadar gerçekleştirilmiş kimyasal çalışmalarda elde edilen bileşikler çoğunlukla triterpen, fenolik asit ve flavonoit yapısındadır. Bu çalışmada etnobotanik olarak en çok kullanımı olan Rubus sanctus Schreber, Rubus ulmifolius Schott., Rubus canescens DC. var. canescens, Rubus idaeus L. yapraklarının anatomik yapısı incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Çeşitli bölgelerden toplanan Rubus örnekleri ISTE’de (İstanbul Universitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryumu) saklanmaktadır. Anatomik çalışmalar için araziden toplanan örnekler, %70’lik alkol içinde muhafaza edilmiştir. Bitkilerin yaprak kısımlarından alınan enine ve yüzeysel kesitler Sartur reaktifi ile preparat hazırlanarak incelenmiştir. Hazırlanan preparatlar daimi hale getirilip, fotoğrafları çekilmiştir ve dijital ortama aktarılmıştır. Bulgular: İncelenen Rubus türlerinin yaprakları bifasyaldir. Bol miktarda örtü tüyü bulunmaktadır. Foliol orta damarında belirgin bir kutikula tabakası, bir sıra hücreden oluşmuş epiderma, kollenkima ve parenkima tabakaları saptanmıştır. Stomalar anamositik tiptedir. Stoma komşu hücreleri 4-6 adettir. İletim demetleri kollateraldir. Druz şeklinde kristaller görülür. Sonuç ve Tartışma: Yapılan çalışmada, Rubus sanctus Schreber, Rubus ulmifolius Schott., Rubus canescens DC. var. canescens, Rubus idaeus L. yapraklarının anatomik yapısı incelenmiştir. Anatomik yapıların fotoğrafları çekilmiştir ve dijital ortama aktarılmıştır. Farklı türlerin anatomik yapıları arasındaki farklar belirlenmiştir. Tedavi edici yönü ile halk arasında kullanımı çok yaygın olan bazı Rubus türlerinin yaprak anatomik yapısının aydınlatılması amaçlanmıştır. Anahtar kelimeler: Rubus, Rosaceae, Anatomi, Türkiye 250 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P177 L. tauricum subsp. bosphori (Linaceae)’nin Polen Çeperi İnce Yapısı Nevin Şafak Odabaşı Namık Kemal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, TEKİRDAĞ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Linum L. cinsinde görülen distili, kısa ve uzun stiluslu bitkilerde farklı tipte polenlerin meydana gelmesine sebep olmaktadır. En önemli farklardan biri polen çeperinin yapısıdır. Eksin ornamentasyonu, bugüne kadar yapılan çalışmalarda, farklı terminolojilerle ifade edilmiştir. Bu amaçla, Linum cinsinin Syllinum Gris. seksiyonunda yer alan endemik distilik L. tauricum Willd. subsp. bosphori P.H.Davis’nin eksin çeperinin ince yapısı detaylı olarak incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Genel polen morfolojisi ve polen çeperi incelemesi Wodehouse metoduna göre hazırlanmış preparatlar üzerinden Olympus CX41 mikroskobu ve Cell yazılımı kullanarak yapılmıştır. Yüzeysel çeper incelemesi taramalı elektron mikroskobu (SEM), polen çeperinin ince yapısı ise ultramikrotomla alınmış ince kesitlerin geçirimli elektron mikroskobu (TEM) mikrofotografları üzerinden yapılmıştır. Bulgular: Farklı yöntemler kullanarak yapılan polen çeperi incelemesinde, kısa stiluslu bitkilerde eksin çeperinin, tabanında yoğun granüllü tabaka ve üzerinde tek tip çıkıntılar olan gemmalardan; uzun stiluslu bitkilerde ise yoğun granüllü tabaka üzerinde uçta mikroekinat olan gemma ve klavalardan meydana geldiği ortaya konmuştur. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışmada elde edilen bulgular, Linum cinsinin heterostilik bitkilerinin polen çeperinin aydınlanmasına ve terminolojik çelişkilerin giderilmesine katkı sağlayacaktır. Anahtar kelimeler: Linum, Linaceae, polen çeperi, eksin 251 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P178 Crocus cancellatus Herb. (Iridaceae)Türüne Ait 3 Alttürün Karşılaştırmalı Yaprak Anatomisi Feyza Candan Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş:Bu çalışmada, Crocus cancellatus Herb. türüne ait alttürler olan C. cancellatus subsp. mazziaricus (Herb.) Mathew, C. cancellatus subsp. lycius Mathew, C. cancellatus subsp. damascenus (Herb.) Mathew taksonları yaprak anatomisi açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Taksonların yaprak genel görünümleri; iletim demetleri diziliş, simetri ve yapıları arasındaki farklar taksonomik açıdan incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan C. cancellatus türünün 3 alttürü Aydın, Muğla ve Malatya çevresinden 2011 yılı Şubat ayında toplanmıştır. Toplanan örnekler ‘Türkiye Florası’ kullanılarak tayin edilmiştir. Bitkilerin bir kısmı herbaryum materyali haline getirilmiş, bir kısmı da anatomik çalışmalarda kullanılmak üzere %70’lik alkolde tespit edilmiştir. Mikrotom kullanılarak kesitleri alınan yapraklar ‘sartur reaktifi’ ile boyanmıştır. Bulgular: Bu çalışmada Crocus cancellatus taksonlarının yaprak anatomik özellikleri her takson için en az 5 farklı bitkiye ait yaprak örneklerden alınan enine kesitlerinin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan özellikler her taxon için ayrı ayrı belirlenmiştir. Taksonların yaprak anatomik kesitlerinin karşılaştırılmasında kütikula kalınlığı, üst ve alt epidermis hücreleri boyutları, palizat ve sünger hücreleri boyutları, yaprakta iletim demetlerinin düzenlenişi ile birbirlerine göre konumları ve iletim demetlerinde gözlenen kristal yapıları olmak üzere farklı anatomik özellikler karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Crocus L. cinsi bütün ve tekdüze yaprak yerine, kol adı verilen iki uzun çıkıntı ile bunların arasında uzanan bir karinadan oluşmaktadır. Bu şekil Rudall ve Mathew (1990)’ in belirttiği bazı farklı yaprak şekillerine sahip türler (C. carpetanus Boiss.&Reut., C. scharojanii Rupr., C. scardicus Kosanin.) dışında temel yapısını korumaktadır. Bu çalışmaya konu olan taksonlar da bu temel yapıya uyum göstermektedir. Rudall (1992), Crocus speciosus Bieb. türünün yaprak yüzey kesitlerinde uzun olan epidermal hücrelerinin az veya çok izodiametrik ve antiklinal duvarlarının düz olduğunu gözlemiştir. Ayrıca, aynı türün yaprak yüzeyi SEM görüntülerinde stomaların epidermis hücreleri arasına gömülmüş halde bulunduğundan söz etmiştir. Bununla birlikte, Crocus L. cinsine ait yaprak örneklerinin omurgasının (karina) genelde boşluk oluşturmak için parçalanmış geniş renksiz hücrelerden oluştuğunu ve bu durumun omurgadaki karakteristik beyaz çizgiyi oluşturduğunu söylemiştir. Bu özellikler bu çalışmada kullanılan taksonların yaprak özellikleri ile uyum içindedir. Çalışmamızda yeralan 3 takson incelendiğinde, taksonların karina ile her iki yanda uzanan kolların genel görünümleri, küçük-büyük iletim demetlerinin konumlanışı ile yaprak simetrisi birbirinden farklıdır. Sonuç olarak, taksonların yaprak enine kesitlerine ait genel görünüm her takson için kendilerine has şekildedir ve belirgin farklı özellikler taşımaktadır. C. cancellatus subsp. lycius alttüründe iletim demetlerinde gözlenen kristaller ise ayırt edici bir taksonomik özelliktir. Anahtar Kelimeler:C. cancellatus Herb., yaprak anatomisi 252 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P179 Crocus biflorus Mill. (Iridaceae) Türüne Ait 3 Alttürün Karşılaştırmalı Yaprak Anatomisi Feyza Candan, Kadriye Yetişen, Canan Özdemir Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Muradiye, MANİSA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışmada, Crocus biflorus Mill. türünün 3 alttürü olan C. biflorus subsp. biflorus, C. biflorus subsp. crewei (Hook.f.) B. Mathew C. biflorus subsp. nubigena (Herb.) B. Mathew taksonları yaprak anatomik özellikleri açısından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Taksonların yaprak genel şekilleri; iletim demetleri diziliş, simetri ve yapıları arasındaki farklar taksonomik açıdan incelenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan Crocus biflorus türünün 3 alttürü Çanakkale, Denizli ve İzmir çevresinden 2012 yılı Mart ve Nisan aylarında toplanmıştır. Toplanan örnekler ‘Türkiye Florası’ na göre tayin edilmiştir. Bitkilerin bir kısmı herbaryum materyeli haline getirilmiş, bir kısmı da anatomik çalışmalarda kullanılmak üzere %70’lik alkolde tespit edilmiştir. Yaprakların enine kesitleri mikrotom ile alınmış ve iletim demetlerinin gözlenebilmesi için ‘sartur reaktifi’ ile boyanmıştır. Bulgular: Bu çalışmada Crocus biflorus taksonlarının yaprak anatomik özellikleri her takson için en az 5 farklı bitkiye ait yaprak örneklerden alınan enine kesitlerinin incelenmesi sonucunda ortaya çıkan özellikler her taxon için ayrı ayrı belirlenmiştir. Taksonların yaprak anatomik kesitlerinin karşılaştırılmasında kütikula kalınlığı, üst ve alt epidermis hücreleri boyutları, palizat ve sünger hücreleri boyutları, yaprakta iletim demetlerinin düzenlenişi ile birbirlerine göre konumları ve iletim demetlerinde gözlenen kristal yapıları olmak üzere farklı anatomik özellikler karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Sonuç ve Tartışma:Crocus L. cinsi bütün ve tekdüze yaprak yerine, kol adı verilen iki uzun çıkıntı ile bunların arasında uzanan bir karinadan oluşmaktadır. Bu araştırmada incelenen taksonlar bu temel yapıya genel olarak uyum göstermektedir. Taksonların yaprak yüzey kesitlerinde gözlenen uzun epidermal hücrelerin az çok izodiametrik olduğu ve antiklinal duvarlarının düz olduğu gözlemiştir. Bununla birlikte, taksonların yaprak örneklerinin omurgasının (karina) genelde boşluk oluşturmak için parçalanmış geniş renksiz hücrelerden oluştuğu görülmüş ve bu durumun omurgadaki karakteristik beyaz çizgiyi oluşturduğu görülmüştür. Çalışma kapsamında yer alan 3 alttür incelendiğinde, taksonların karina ile her iki yanda uzanan kolların genel görünümleri, küçük-büyük iletim demetlerinin konumlanışı ile yaprak simetrisi birbirinden farklıdır. Sonuç olarak, taksonların yaprak enine kesitlerine ait genel görünüm her takson için kendilerine has şekildedir ve belirgin farklı özellikler taşımaktadır. C. biflorus subsp. crewei ve C. biflorus subsp. nubigena alttürleri iletim demetlerinde gözlenen kristaller ise ayırt edici bir taksonomik karakterdir. Anahtar Kelimeler: C. biflorus Mill., yaprak anatomisi 253 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P180 Olgunlaşmış ve Olgunlaşmamış Mısır Püsküllerinde Toplam Antioksidan ve Fenolik Madde Miktarlarının Belirlenmesi Gülay Zulkadir, Leyla İdikut, Mustafa Çölkesen Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, KAHRAMANMARAŞ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Doğal antioksidanlar serbest radikallerin giderilmesinde önemli bir rol oynamasından dolayı, onların etkinliği araştırılmış ve bitkilerden elde edilen antioksidanların sentetik antioksidanlardan daha az toksik olduğu belirlenmiştir. Yapmış olduğumuz bu çalışmada, doğal antioksidanların önemli bir biyoaktif kaynağı olarak mısır püskülü özlerinin potansiyel kullanımına yönelik, at dişi (Zea mays indurata Sturt.) ve cin (Zea mays everta) mısırında olgunlaşmış ve olgunlaşmamış püsküllerde bulunan toplam antioksidan aktivitesi ve fenolik madde miktarını belirlemek, bu açıdan genotipler ve olgunlaşma durumları arasındaki farklılıkları belirlemek amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamızda kullanılan at diş ve cin mısır varyeteleri Türkiye’nin farklı yerlerinden toplanarak Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Enstitüsü deneme alanlarında ekimi yapılmış olup, hasat sırasında dane oluşturmuş ve oluşturmamış mısır püskülleri toplanmıştır. Yapmış olduğumuz bu çalışmada toplam fenolik madde miktarını Folin-Ciocalteu metoduna göre, antioksidan aktivite ise DPPH radikali indirgenme aktivitesi metoduyla belirlenmiştir. Bulgular: Yapılan analizlerde, hibrit at dişi mısıra ait püsküllerde (822.404 ve 713.507 mg GAE/g) bulunan fenolik madde miktarını yerel patlak mısır püsküllerine (311.072 ve 433.936 mg GAE/g) göre daha yüksek bulunmuştur. Ancak yerel kırmızı renkli taneye sahip olan patlak mısırın olgunlaşmış püsküllerinde bulunan fenolik madde miktarını 684.717 mg GAE/g ile at dişi mısır püskülüne ait fenolik madde miktarına yakın bir değer almıştır. toplam antioksidan aktivitesi analizinde ise, standart olarak kullandığımız sentetik antioksidant olan Butillenmiş hydroxytoluenin IC50 değeri 225.63 mg/ml olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Araştırma materyallerine ait verilerde ise, hibrit at dişi mısıra ait verilerin (381.51 ve 403.47 mg/ml) yüksek olduğu, yerel patlak mısıra ait verilerin (661.29 ve 687 mg/ml) ise düşük olduğu gözlemlenmiştir. Ancak, yapılan her iki analizde de yerel kırmızı patlak mısırın olgunlaşmış püsküllerinde yüksek değerler elde edilmiştir. Bu durum tane kabuğuna rengini veren pigmentlerin toplam fenolik madde miktarı ve toplam antioksidan aktivitesinde etkili olduğunu düşündürmüştür. Mısır püsküllerinin olgunlaşma durumları göz önüne alındığında ise olgunlaşmış püsküllere ait değerlerin daha yüksek olduğu fakat istatistikî açıdan (p>0.005) önemsiz bulunmuştur. Anahtar Kelime: Yerel cin mısır, hibrit at dişi mısır, fenolik bileşikler, antioksidan aktivite. 254 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P181 Fritillaria stribrnyi (Liliaceae)’nin Tohum Çimlenmesi Üzerine Araştırmalar Çiler Kartal1, Sergun Dayan2, Aslıhan Dikmen1, Emine Ceyda Sözüer1, Özge Biçeroğlu1 Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Balkan Yerleşkesi, EDİRNE Trakya Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Makedonya Yerleşkesi, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Fritillaria stribrnyi Velen. (Liliaceae) (narin ağlayangelin) sadece Güney Bulgaristan ve Trakya’da yetişen nadir bir bitkidir. Habitatı meşe (Quercus sp.) orman altları, meralarda karaçalı (Paliurus spinachristi) altlarıdır. Mera ıslah çalışmaları nedeniyle yaşam alanları hızla daralmaktadır. Türkiye için koruma kategorisi EN iken Bulgaristan’da CR’dir. Fritillaria türlerinde tohum kapsülden ayrıldığında embriyo henüz olgunlaşmamıştır ve olgunlaşma sürecindeki çevresel şartlar (ısı ve nem) önemlidir. Bazı Fritillaria türlerinin tohum çimlenmesi üzerine çalışmalar yapılmış ve uygun depolama koşulları ile çimlenme öncesi ön işlemler belirlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda F. imperialis, F. lanceolata, F. meleagris, F. michailovskyi, F. pallidiflora, F. persica, F. pontica, F. pudica, F. pyrenaica, F. raddeana ve F. tubiformis için uygun çimlenme şartları oluşturulmuştur. Bu çalışmada, F. stribrnyi türünün tohumları için uygun çimlenme öncesi koşullar belirlenmeye çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmada materyal olarak, Edirne, İpsala’dan 2014 Temmuz ayında toplanan F. stribrnyi tohumları kullanılmıştır. Tohumlar 2 ay oda sıcaklığında kuru ortamda saklandıktan sonra canlılıkları 2,3,5 trifeniltetrazolium klorür (TTC) testi ile belirlenmiş, kırmızı renk alan embriyolar “canlı” olarak değerlendirilmiştir. Deneyler için, +4°C’de nemli saklama (1, 2 ve 3 ay) (I. grup); +4°C’de kuru saklama (1, 2 ve 3 ay) (II. grup); sıcak şok muamelesi (2, 4, 8 ve 10 dk) (III. grup); derişik sülfürik asit muamelesi (15, 30, 45 ve 60 dk) (IV. grup); gibberellik asit muamelesi (500, 1000, 2000 ve 4000 ppm) (V. grup) ve kontrol grubu (VI. grup) olmak üzere 6 grup oluşturulmuştur. Her grup için 30 tohum kullanılmış ve deney 3 kez tekrarlanmıştır. Tohumlar muamelelerin ardından viyollere alınmış ve 4 ay süreyle +15°C’de iklim kabininde tutulmuştur. Bulgular: TTC testi uygulanan tohumların canlılık oranı % 87 olarak bulunmuştur. Grupların çimlenme yüzdeleri; I. grupta 1, 2 ve 3 ay için sırasıyla % 10, % 44.4, ve % 57.8, II. grupta 1, 2 ve 3 ay için sırasıyla % 1.1, % 0, ve % 14.4, III. grupta 2, 4, 8 ve 10 dk için sırasıyla % 6.7, % 5.6, % 13.3 ve % 13.3, IV. grupta tüm uygulamalar için % 0, V. grupta 500, 1000, 2000, 4000 ppm için sırasıyla % 24.4, % 22.2, % 7.8, ve %21.1, ve kontrol grubu için % 8.9 olarak hesaplanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Nadir ve/veya endemik bitkilerin en önemli sorunlarının başında gelen çimlenme problemi, bu bitkilerin doğada yayılışlarını engelleyen önemli etmenlerden biridir. Bu çalışma verileri doğrultusunda F. stribrnyi tohumlarının canlılık oranları yüksek bulunmakla birlikte ciddi bir dormansi problemine sahip olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu dormansinin fiziksel değil, fizyolojik temelli olduğu düşünülmektedir. Ön muamele olarak 3 aylık nemli soğuk uygulaması bu dormansiyi kırmış ve çimlenmeyi önemli ölçüde arttırmıştır. Çalışma sonunda sağlıklı fideler elde edilmesi sebebiyle bu yöntemin tehlike altındaki bitkinin tohumdan çoğaltılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Fritillaria stribrnyi, Stratifikasyon, Sıcak Şok Muamelesi, Gibberellik Asit, Skarifikasyon. Teşekkür: Bu çalışma Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından TUBAP-2014/91 nolu proje ile desteklenmiştir. 255 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P182 Yüksek Sıcaklığa Maruz Bırakılan Nohut (Cicer arietinum L.) Çeşitlerindeki Oksidatif Hasar ve Antioksidan Enzim Aktiviteleri Özlem Arslan1, Yasemin Ekmekçi2 Giresun Üniversitesi Espiye MYO Gıda İşleme Böl. Espiye, GİRESUN Hacettepe Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Böl. 06800 Beytepe, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Global ısınma nedeniyle meydana gelen iklim değişiklikleri sıcaklıkların artmasına neden olmaktadır ve buna bağlı olarak, yüksek sıcaklığa maruz kalan tarım alanları da artmaktadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerde bitki büyüme, gelişme ve verimini sınırlayan önemli stres faktörü olan yüksek sıcaklık, baklagillerin gelişimini ve adaptasyonunu kısıtlamaktadır. Yüksek sıcaklık ile meydana gelen reaktif oksijen türleri ve bunları ortadan kaldırmada yetersiz kalan antioksidanlar bitkilerde oksidatif hasarların oluşmasındaki başlıca nedendir. Bu araştırmada, yüksek sıcaklığın nohut (Cicer arietinum L.) çeşitlerinde meydana getirdiği oksidatif hasar ve antioksidan enzimlerin bu hasarın giderilmesindeki rolleri incelenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Nohut (Cicer arietinum L.) bitkisinin Diyar ve Küsmen-99 çeşitlerine ait bitkileri toprak kültüründe 25°C’de 250 µmol m-2s-1 ışık şiddetinde ve 16 saat gündüz/8 saat gece gün uzunluğu koşullarında 15 gün büyütüldükten sonra 2 gün 30°C’de uyumlandırılmış (U) ve devamında 5 gün 35°C’de yüksek sıcaklığa (S) maruz bırakılmıştır. Her uygulamanın sonunda hasat edilen bitkilerin yapraklarının antioksidan enzim aktiviteleri ve iyon sızıntısı oranı (İSO) belirlenmiştir. Bulgular: Sıcaklık uyumu periyodu her iki çeşit için de İSO’da herhangi anlamlı bir artış meydana getirmezken, özellikle Diyar çeşidinin süperoksit dismutaz (SOD) ve peroksidaz (POD) antioksidan enzim aktivitelerinde kontrole göre önemli bir artışa neden olmuştur. Buna karşın, katalaz (CAT) enzim aktivitesi çeşitlerde sıcaklık uyumu ile değişmezken ve yüksek sıcaklık uygulamasında kontrole göre önemli düzeyde azalmıştır. Yüksek sıcaklıkta çeşitlerin İSO'ları kontrole göre artmıştır ve en yüksek İSO Küsmen-99 çeşidinde saptanmıştır. CAT dışındaki tüm antioksidan enzimlerin aktiviteleri yüksek sıcaklık uygulamasıyla artmıştır. Bu artışlar en fazla Diyar çeşidinde belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Araştırmada, sıcaklık uyumu periyodu ile antioksidan enzimlerin genel olarak artışı, çeşitlerin yüksek sıcaklığa dayanma yeteneklerinin sıcaklık uyumu ile arttırıldığını göstermektedir. Yüksek sıcaklık uygulaması sonucunda bu artışın devam etmesi ise bu yeteneğin korunduğunu göstermektedir. Küsmen-99 çeşidinde yüksek sıcaklık uygulamasıyla oldukça artan İSO, aynı uygulamada artan antioksidan enzim aktivitelerinin oksidatif hasarı engellemede yetersiz kaldığını göstermektedir. Diyar çeşidindeki daha düşük İSO ve artan antioksidan enzim aktiviteleri ile bu çeşidin yüksek sıcaklığa diğer çeşide göre daha çok dayanıklılık gösterdiği saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Nohut (Cicer arietinum L.), Yüksek sıcaklık, Antioksidan enzimler, İyon sızıntısı oranı Teşekkür: Bu araştırma, Giresun Üniversitesi, Bilimsel Araştırmalar Birimi tarafından desteklenmiştir (Proje No: FEN–BAP-A-220413-39). 256 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P183 Buğday (Triticum L.) Bitkisinde Fizyolojik Kuraklığın Oluşturduğu Hasarın Belirlenmesi Zeliha Özdemir1, Özlem Arslan2, Zafer Türkmen1 Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Biyoloji Böl. GİRESUN Giresun Üniversitesi Espiye MYO Gıda İşleme Böl. Espiye, GİRESUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Kuraklık tarımsal üretimi sınırlayan önemli bir abiyotik stres faktörüdür ve küresel ısınma günümüzde bu durumun ciddiyetini arttırmaktadır. Topraktaki su noksanlığı bitki büyümesi, fotosentez, osmotik düzenleme ve antioksidant enzim sistemleri üzerinde birçok etkisi olduğunu göstermiştir. Kuraklığa bağlı olarak meydana gelen reaktif oksijen türlerinin hücresel bileşenlerde oksidatif reaksiyonlara ve zar hasarlarına neden olmaktadır. Bu araştırmada, kuraklığın buğday (Triticum L.) bitkisinde meydana getirdiği hasarlar incelenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Buğday (Triticum L.) bitkisine ait tohumlar kabuk sterilizasyonunun ardından 12 saat süre ile şişmeye bırakılmış ve devamında perlit içeren saksılarda 25°C’de 250 µmol m-2s-1 ışık şiddetinde ve 16 saat gündüz/8 saat gece gün uzunluğu koşullarında ½ kuvvet Hoagland çözeltisi ile sulanarak büyütülmüşlerdir. büyütülen bu bitkilere kuraklık uygulaması besin çözeltilerine -0.6 MPa değerinde polietilen glikol (PEG 6000) eklenmesiyle gerçekleştirilmiştir. Her uygulamanın sonunda hasat edilen bitkilerin yapraklarının nispi su içerikleri, hidrojen peroksit (H2O2) miktarları ve iyon sızıntısı oranı (İSO) belirlenmiştir. Bulgular: Kuraklık uygulaması yaprakların nispi su içeriğini kontrole göre önemli ölçüde azaltmıştır. Buna karşın, kuraklık stresi uygulanan buğday yapraklarının İSO ve H2O2 miktarı kontrol gruplarına göre artmıştır. Bu artışlar % olarak ifade edildiğinde, buğday yapraklarındaki İSO artışı H2O2 miktarındaki artışa göre çok daha fazla olduğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Araştırmada, PEG uygulaması sonucu oluşan fizyolojik kuraklık, buğday bitkisinde hasar meydana getirmiştir. Yaprakların su içeriğindeki azalışı takiben İSO ve H2O2 miktarındaki artışlar bu hasarın en önemli göstergesidir. Artan H2O2 miktarı bu reaktif oksijen türünün uzaklaştırılmasında görev alan antioksidan enzimlerin aktivitelerinin yeterince yüksek olmadığını veya stres nedeniyle engellendiğini gösteriyor olabilir. Bununla beraber, artan İSO hücresel zar bütünlüğünün bozulduğunu belirtmektedir. Hücresel zar bütünlüğünün bozulmasında reaktif oksijen türlerinden biri olan H2O2'nin artışı etkili olmaktadır. Anahtar Kelimeler: Buğday (Triticum L.), Kuraklık, İyon sızıntısı oranı, Hidrojen peroksit, Nispi su içeriği Teşekkür: Bu araştırma, Giresun Üniversitesi, Bilimsel Araştırmalar Birimi tarafından desteklenmiştir (Proje No: FEN-BAP-C-250414-20). 257 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P184 Erophila verna (L.) Chevall. Subsp.verna (Brassicaceae)’nin Çimlenme Dönemi Tuz Direncinin Araştırılması Gizem Saygın, Gül Nilhan Tuğ, Ahmet Emre Yaprak Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Erophila verna (L.) Chevall. subsp. verna Brassicaceae familyasina ait tek yıllık polimorfik bir taksondur.Tuzcul alanlarda yayılış gösterir ve vejetasyon döneminin başında ilk gelişmeye başlayan taksonlardan biridir. Geniş bir yayılış gösteren E.verna ülkemizde 4 alttür ile temsil edilmektedir. Bu çalışmada tohumlu bitkiler için model organizma olan Arabidopsis thaliana’nın akrabası olan ve tuzcul alanlarda yayılış gösteren E.verna subsp. verna’nın çimlenme dönemindeki tuz direncinin ortaya koyulması ve tuza halofit mi yoksa tuzdan kaçınan bir takson mu olduğunun araştırılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan E.verna subsp. verna tohumları 2014 yılında KonyaBolluk Gölü çevresinden toplanmıştır. Çalışmada kullanılan tohumlar çalışılmadan önce % 0,1’lik sodyum hipoklorit ile yıkanarak sterilize edilmiştir. Tüm denemeler (12 s / 12 s) 6°C / 18°Csıcaklık periyodunda gerçekleştirilmiştir. Farklı tuz konsantrasyonlarının (0,100,200,300,400,500,600,700,800,900,1000 mM) çimlenme üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Her bir deneme için 25’er tohum kullanılmıştır ve denemeler 4 tekrarlı olarak iklimlendirme dolabında 20 gün boyunca takip edilmiştir. Tuzluluk uygulamaları sonunda çimlenmeyen tohumlar tuzdan arındırılarak saf suda 20 günlük iyileştirme denemesine alınmıştır. Tüm denemeler süresince çimlenmeyen tohumların canlılığı “TTC testi’’ ile belirlenmiştir. Bulgular: Tuzluluk etkisinin belirlenmesi için yapılan denemelerde tohumların saf suda %99, 100 mM’da %83, 200 mM’da %2 , 300 mM’da %1 oranında çimlendiği belirlenmiştir. Diğer tuz konsantrasyonlarındaki tohumlarda çimlenme gözlenmemiştir. Tuzluluk denemelerinde çimlenmeyen tohumların iyileştirme denemeleri sonucunda; 100 mM’da çimlenmeyen tohumların %47’sinin, 200mM’da %94’ünün, 300 mM’da % 98’inin, 400 mM’da %97’sinin, 500 mM’da %89’unun, 600 mM’da %95’inin, 700 mM’da %89’unun 800 mM’da %93’ünün, 900 mM’da %84’ünün ve 1000 mM’da %87’sinin çimlendiği gözlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Artan tuz konsantrasyonu ile çimlenme oranının aniden düşüşü Erophila verna subsp. verna’nın tuza karşı dirençli olmadığını ve tuzluluğun bu bitkinin tohumlarının çimlenmesi üzerinde önemli bir baskı oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Tohumların tuza karşı bu kadar hassas olmasına karşın E.verna subsp verna’nın tuzlu alanlarda geniş yayılım göstermesinin bu bitkinin çimlendiği mevsimde topraktaki tuzluluk oranındaki azalma olabileceği düşünülmüştür. Bu durumda E.verna subsp verna’nın halofit değil tuzdan kaçınan efemeral bir takson olduğu söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Erophila verna, tuzluluk, çimlenme 258 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P186 Endemik Inula fragilis (Asteraceae) Türünün Uçucu Yağ Analizi Gülden Doğan1, M.Yavuz Paksoy2, Ebru Yüce3, Eyüp Bağcı1 Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ELAZIĞ Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ 3 Tunceli Üniversitesi, Pertek Sakine Genç Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, TUNCELİ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Asteraceae familyasının Inuleae tribusuna ait Inula cinsi, Türkiye Florası’nda 26 tür ile temsil edilmektedir. Cinsin üyeleri genellikle çok yıllık otsu veya yarı çalımsı formda olup, bazı türleri ise bir veya iki yıllık otsu bitkilerdir. Asya, Avrupa, Afrika, özellikle de Akdeniz bölgesinde yayılış gösteren cinsin dünya genelinde geleneksel tıp da kullanıldığı bilinmektedir. Cins üyelerinin; öksürük kesici, terlemeyi arttırıcı, göğüs yumuşatıcı, antibakteriyel, antitümoral etki gösterdikleri de literatür kayıtlarında mevcuttur. Gereçler ve Yöntemler: Endemik Inula fragilis Boiss.& Hausskn. türü Malatya Beydağı’ndan toplanmıştır. Türün toprak üstü kısımlarından 100 gr kullanılarak su distilasyonu ile uçucu yağları elde edilmiştir. Uçucu yağların Kromatografik analizleri HP-Agilent 5973 N GC- FID ve GC-MS (Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometresi) 6890 GC sistemi kullanılmıştır. Uçucu yağlardaki bileşenlerin karakterizasyonu elektronik kütüphaneler (WILEY, NIST ve Uçucu yağ kütüphanesi) kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Uçucu yağ verimi % 0.2 (v/w) olarak saptanmış olan türün, toplamda yağın % 85.2’ sini oluşturan 29 bileşeni tespit edilmiştir. Palmitik asit (%29.0), Pentakosan (%13.0) ve Linoleik asit (%12.1) ana bileşenler olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu analiz sonuçlarına göre türün yağ asitleri bakımından zengin olduğu sonucuna varılabilir. Anahtar Kelimeler: Inula fragilis, Asteraceae, Uçucu yağ, Palmitik asit. 259 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P187 Anthemis coelopoda var. coelopoda (Asteraceae) Türünün Uçucu Yağ Analizi Gülden Doğan, Azize Demirpolat, Eyüp Bağcı Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ELAZIĞ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Asteraceae familyasına ait Anthemis cinsi Anthemideae tribusuna bağlı olup, Türkiye Florası’nda 51 tür ve 81 takson ile temsil edilmektedir, bu taksonlardan 29’u endemiktir. Cinsin kozmetik birçok alanda, ilaç ve besin endüstrisinde geniş kullanımı mevcuttur. Bu cins, çiçeklerinin içerdiği flavonoid ve uçucu yağlarlardan dolayı antiseptik özellik de göstermektedir. Ayrıca birçok Anthemis türünün uçucu yağ ve ekstraktlarının antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu da bilinmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Anthemis coelopoda Boiss. var. coelopoda Boiss. türü Bingöl Karlıova’dan toplanmıştır. Türün toprak üstü kısımlarından 100 gr kullanılarak su distilasyonu ile uçucu yağları elde edilmiştir. Uçucu yağların Kromatografik analizleri HP-Agilent 5973 N GC- FID ve GC-MS (Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometresi) 6890 GC sistemi kullanılmıştır. Uçucu yağlardaki bileşenlerin karakterizasyonu elektronik kütüphaneler (WILEY, NIST ve Uçucu yağ kütüphanesi) kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Uçucu yağ verimi % 0.4 (v/w) olarak saptanmış olan türün, toplamda yağın % 90.7’ sini oluşturan 57 bileşeni tespit edilmiştir. Karyofillen (%21.8), nerolidol (%10.8) ve azulen (%9.5) ana bileşenler olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu analiz sonuçlarına göre karyofillen, türün kemotip bileşeni olabilir. Ayrıca taksondaki seskiterpen bileşenlerin oranının monoterpenlerden daha fazla olduğu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Anthemis, Asteraceae, Uçucu yağ, Karyofillen, Nerolidol. 260 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P188 Lisaea heterocarpa (Apiaceae) Türünün Uçucu Yağ Analizi Ebru Yüce1, Mehmet Yavuz Paksoy2, Gülden Doğan3, Eyüp Bağcı3 Tunceli Üniversitesi, Pertek Sakine Genç Meslek Yüksekokulu, Gıda İşleme Bölümü, TUNCELİ 2 Tunceli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, TUNCELİ 3 Fırat Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ELAZIĞ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Apiaceae familyasına ait Lisaea Boiss. cinsinin ülkemizde doğal olarak yetişen 3 türü mevcuttur. Bu türler daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yayılış göstermektedirler. Türkçe adı “Dik gelinpıtrağı” olarak bilinir. Gereçler ve Yöntemler: Lisaea heterocarpa (DC.) Boiss. türünün toprak üstü kısımlarından 100 gr kullanılarak su distilasyonu ile uçucu yağları elde edilmiştir. Uçucu yağların Kromatografik analizleri HPAgilent 5973 N GC- FID ve GC-MS (Gaz Kromatografisi-Kütle Spektrometresi) 6890 GC sistemi kullanılmıştır. Uçucu yağlardaki bileşenlerin karakterizasyonu elektronik kütüphaneler (WILEY, NIST ve Uçucu yağ kütüphanesi) kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Uçucu yağ verimi % 0.3 (v/w) olarak saptanmış olan türün, toplamda yağın % 98.6’ sını oluşturan 34 bileşeni tespit edilmiştir. Glikosiyanidin (%45.0), Karyofillen (%20.0) ve butanoik asit (6.5) ana bileşenler olarak belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu analiz sonuçlarına göre glikosiyanidin ve karyofillen türün kemotip bileşenleri olabilir. Ayrıca taksonun monoterpen bileşenlere göre seskiterpenler bakımından daha zengin olduğu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Lisaea heterocarpa, Apiaceae, Uçucu yağ, Glikosiyanidin, Karyofillen. 261 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P189 Sideritis stricta’da Tohum Çimlenmesi Üzerine Sulu Duman Çözeltisi Uygulamasının Etkisi Canan Dülgeroğlu¹, Ş. Fatih Topcuoğlu¹, Orhan Ünal¹ ¹Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ANTALYA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Akdeniz Havzasında yetişen türlerin tohumlarının çimlenmesinde doğal yangınların olumlu etkisi olduğu yapılan bazı çalışmalarla ortaya konmuştur. Literatür bilgilerine göre, yangınlarla çimlenme arasındaki ilişkiyi araştıran yeterli sayıda çalışmaya rastlanılırken, dumanın çimlenmeye olan etkisi üzerinde çok az çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmamızın amacı, sulu duman çözeltisi uygulamasının Sideritis stricta Bois. & Heldr. (Dağ çayı) tohumlarının çimlenmesi üzerine etkisini incelemektir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada, bir Doğu Akdeniz elementi olup Lamiaceae familyasına ait, tıbbi ve ekonomik önemi olan, Antalya endemiği S. stricta türünün tohumları kullanılmıştır. Tohumlar, üç gün sulu duman çözeltisi uygulaması yapıldıktan sonra kontrol grubu ile birlikte üçer tekrarlı olarak, 7°C’de, 250 lüks ışık şiddetinde, uzun gün bitkisi olması nedeniyle 16 saat aydınlık ve 8 saat karanlık koşullarda, çimlendirme dolabında yedi hafta süre ile çimlenmeye bırakılmıştır. Çimlendirme işleminde, içerisinde pamuk ve whatman kurutma kağıdı bulunan cam petri kapları ve her bir petri kabında da 50’şer adet tohum kullanılmıştır. Sulu duman çözeltisi, küçük odun parçalarının yakılmasıyla oluşan dumanın çeşme suyunda çözünmesiyle elde edilmiştir. Bulgular: Çimlendirme işlemi sonunda tohumlarda; kontrol grubunda % 26.0 çimlenme gözlenirken, sulu duman çözeltisi uygulamasına maruz bırakılan grupta % 41.2 çimlenme gözlenmiştir. Ayrıca kontrol grubu ve sulu duman çözeltisi uygulamasına maruz bırakılan tohumlarda çimlenme hızları karşılaştırıldığında; çimlendirme işleminin ilk 12 gününde hem kontrol grubu hem de sulu duman çözeltisi uygulamasına maruz bırakılan tohumlarda çimlenme görülmemiştir. Çimlenme hızı, takip eden 20 gün içerisinde kontrol grubu tohumlarda en yüksek iken, son 20 gün içerisinde ise sulu duman çözeltisi uygulamasına maruz bırakılan tohumlarda en yüksek gözlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Elde edilen bulgulara göre, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında sulu duman çözeltisi uygulamasına maruz bırakılan S. stricta tohumlarında çimlenmenin arttığı saptanmıştır. Bu çalışmanın sonucuna göre, S. stricta gibi tıbbi ve ekonomik önemi olan ve kontrolsüz bir şekilde doğadan toplanması nedeniyle yok olma tehlikesi altında ya da hassas kategorisinde olan bitkilerin tohum çimlendirilmesi yoluyla çoğaltılmasında sulu duman çözeltisi uygulamasının katkı getireceğine inanılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Çimlenme, Tohum, Duman, Sideritis stricta 262 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P191 Bentazone Herbisitinin Allium cepa Kök Ucu Kromozomları Üzerinde Genotoksik ve Sitotoksik Etkilerinin Araştırılması Mehmet Cengiz Karaismailoğlu İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim dalı, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Soğan tarım alanlarında, horoz ibiği (Amaranthus retroflexus L.), yoğurt otu (Galium tricornutum Dandy), yabani hardal (Sinapis arvensis L.), kuş otu (Stellaria media (L.) Vill.), tatula (Datura stromonium L.), çoban çantası (Capsella bursa-pastoris (L.) Medik.), kangal (Silybum marianum (L.) Gaertn.), eşek marulu (Sonchus L. ssp.) ve sirken (Chenopodium album L.) gibi çeşitli zararlılara karşı zirai mücadelede bentazone herbisiti yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bentazone herbisitinin tarım alanlarında kullanılırken soğan gibi hedef olmayan organizmalar üzerindeki toksik etkisi bilinmemektedir. Bu çalışmada, soğan tarım alanlarında kullanılan bentazone herbisitinin Allium cepa L. kök ucu kromozomlarındaki genotoksik ve sitotoksik etkileri ilk kez ortaya çıkarılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu araştırmada, bentazone herbisiti farklı dozlarda (0.5, 1, 2 ve 4 ppm) ve belirli uygulama sürelerinde (12, 24 ve 36 saat) soğan aktif köklerine uygulanmış, ezme metodu ile preparatlar hazırlanmıştır. Bunu takiben her bir uygulama grubu ve zamanı için, mitotik indeksler hesaplanmış, kromozomlarda neden olduğu aberasyon tipleri belirlenmiş ve mikroçekirdek sıklığı saptanarak; bentazone herbisitinin A. cepa aktif kök uçları üzerindeki potansiyel genotoksik ve sitotoksik etkisi belirlenmiştir. Bulgular: Çimlenen soğanlara uygulanan bentazone herbisitinin dozunun artmasıyla mitotik indeksin azaldığı, kromozomal anormalliklerin ve interfazda karşılaşılan mikroçekirdek sıklığının arttığı belirlenmiştir. En fazla karşılaşılan kromozom aberasyon tipleri; profazda düzensizlik, c-mitoz, yapışık kromozom, anafazda kromatid köprüsü oluşumu ve geri kalan kromozom olarak saptanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma soğan tarım alanlarında yaygın olarak kullanılan bentazone herbisitinin A. cepa üzerindeki genotoksik ve sitotoksik etkilerinin araştırıldığı ilk çalışmadır. Elde edilen bulgular sonucunda soğan tarım alanlarında bazı zararlılarla zirai mücadelede kullanılan bentazone herbisitinin canlı sistemler üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için 2 ppm dozunun altında kullanılması önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Bentazone; Allium cepa; Toksisite; Kromozom aberasyonları; Mikroçekirdek 263 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P192 Yükseklik Gradiyentine ve Bir Büyüme Mevsimine Bağlı Olarak Tilia rubra subsp. caucasica’ da SLA ve LMA Değişimi Ali Bilgin, Şule Güzel Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, RİZE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Spesifik yaprak alanı (SLA) en önemli yaprak özelliklerinden birisidir ve aynı zamanda çevresel değişmelere güçlü cevap veren de bir özelliktir. Alan başına düşen yaprak kütlesi (LMA) ise bitki stratejilerinin önemli bir indikatörü ve bitki büyümesinde de önemli bir özelliktir. Bu çalışmanın amacı; yükseklik gradiyenti ve bir büyüme mevsimi boyunca Tilia rubra subsp. caucasica’ da spesifik yaprak alanı (SLA) ve alan başına düşen yaprak kütlesinin (LMA) nasıl değiştiğini ve bu değişimin nedenlerini incelemektir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmanın araştırma materyalini Tilia rubra subsp. caucasica oluşturmaktadır. Araştırma süresi Mayıs 2014 - Ekim 2014 tarihleri arasında bir vejetasyon dönemini kapsamaktadır. Bu amaçla; Fırtına Vadisi boyunca üç farklı (330, 679 ve 974 m) lokaliteden her ay düzenli olarak yaprak numuneleri alınmıştır. Lokalitelerin seçiminde yükseklik, yön ve vejetasyon örtü durumuna, çalışılan aylar boyunca yaprakların düzenli olarak aynı yaşta ve aynı büyüklükte olmasına, ayrıca toplanan yaprakların sağlıklı, olgun ve böcekler tarafından tahrip edilmemiş olmasına da dikkat edilmiştir. Yaprak ağırlıkları hassas terazide gram cinsinden ölçülmüş ve ağırlıkları kaydedilip etiketlenmiştir. Yaprak sapları kesilerek dijital planimetre KP-90 N model ile taranıp, alanları belirlenmiştir. Gerekli ölçümlerden sonra SLA ve LMA değerleri hesaplanmıştır. Bulgular: Tilia rubra subsp. caucasica’ nın SLA (dm2/g) ve LMA (g/dm2) değerleri lokaliteler ve aylar açısından değerlendirildiğinde istatistiksel bakımdan önemli farlılıklar göstermemiştir. En yüksek ve en düşük SLA (dm2/g) değerleri sırasıyla Ağustos ayında 974 m’de ve Ekim ayında 330 m’de görülmüşken, en yüksek ve en düşük LMA (g/dm2) değerleri ise sırasıyla Ekim ayında 679 m’de ve Ağustos ayında 974 m’de görülmüştür. Sonuç ve Tartışma: SLA değeri artan yükseklikle birlikte artmıştır. LMA değeri ise yüksekliklere göre değişkenlik göstermiştir. SLA ve LMA yükseklik gradiyenti ve büyüme mevsimi boyunca önemli derecede değişmiştir. Anahtar Kelimeler: SLA, LMA, Tilia rubra subsp. caucasica, Fırtına Vadisi Teşekkür: Bu çalışma, Recep Tayyip Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmektedir. Proje No: 2013.102.03.14. 264 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P193 Bazı Deterjanların Vicia faba Üzerindeki Sitotoksik Etkileri Aylin Horozal, Özlem Aksoy Kocaeli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü Umuttepe Yerleşkesi, 41380, KOCAELİ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Deterjanlar; yüzey aktif maddeler, enzimler, ağartıcı madde aktivatörleri, optik parlatıcılar ve parfümlerden oluşan kompleks karışımlardır. Deterjanların yaygın kullanımı, toksik ve kalıcı olan aktif maddelerin neden olduğu çevre kirliliği birçok araştırmaya konu olmuştur ve deterjanların artan konsantrasyonları ile toksik etkilerinin doğru orantılı olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, ikisi çevre dostu olarak bilinen dört adet farklı deterjan türünün bakla (Vicia faba var. Reina mora) bitkisi kök ucu hücrelerinde meydana getirdiği sitotoksik etkilerin araştırılması amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Vicia faba tohumları her deterjan için EC50 (kök uzunluğunu yarıya indiren konsantrasyon) değerlerinin tespit edilmesi amacıyla hazırlanan altı farklı deterjan konsantrasyonu ile üç tekrarlı olarak çimlendirilmiştir. Bir hafta boyunca her gün alınan kök uzunluğu değerleri kullanılarak ortalama değerler hesaplanıp EC50 değerleri saptanmıştır. Belirlenen EC50 değerleri ve bu değerlerin iki katı kullanılarak sitotoksik çalışmalar yapılmıştır. 24, 48 ve 72 saat çimlendirilen bakla tohumlarından alınan kök uçları 24 saat süreyle +4 derecede Carnoy fiksatifinde bekletilip, daha sonra içerisinde %70 alkol bulunan tüplere aktarılmıştır. Mitoz bölünmenin çeşitli safhalarındaki kromozom anormalliklerini incelemek üzere aseto orcein boyama tekniği kullanılmıştır. Hücreler ışık mikroskobunda incelenmiştir. Gözlenen kromozomal anormalliklerin 40x ve 100x ‘lik objektifler altında fotoğrafları çekilmiştir. Bulgular: EC50 değerlerinin belirlenmesi için ölçülen kök uzunluklarının artan konsantrasyonlarda kontrol grubuna göre daha düşük kaldığı gözlemlenmiştir. 24, 48 ve 72 saatlik kök uçları kullanılarak ışık mikroskobu altında her konsantrasyon için sayılan beş bin adet hücre ile mitoz bölünme safhalarındaki çeşitli kromozom anormallikleri tespit edilmiştir. Mitotik indeksler hesaplanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile farklı deterjan konsantrasyonlarının Vicia faba üzerindeki sitotoksik etkileri incelenmiş olup standart deterjanların çevre dostu deterjanlara göre daha toksik etki gösterdiği belirlenmiştir. Kullanılan yöntemler ve belirlenen sonuçların daha sonraki çalışmalar için değerli bir araç olabileceği düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Vicia faba, mitotik indeks, mitoz bölünme, deterjan, sitotoksisite. 265 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P194 Ayvalık Tuzlasının Ağır Metal Düzeyinin Halimione portulacoides Bitkisi Kullanılarak Belirlenmesi Murat Kılıç1, Güngör Ay1, Fatma Koçbaş1, Fatma Mungan1, İbrahim Kula2 1 Celal Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 45140 Muradiye, MANİSA 2 Muğla Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, 48000 Kötekli, MUĞLA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Çok çeşitli tanımları olan ağır metaller, özgül ağırlığı 5 g/cm³’den büyük olan elementler olarak tanımlanır. Bitki dokularında ağır metal birikimi fazla olduğunda mineral besin alınımı, fotosentez, enzim aktivitesi, klorofil biyosentezi ve çimlenme gibi çok sayıda olay olumsuz yönde etkilenir. Bunlara membranlarda hasar, hormon dengesinin bozulması, su ilişkisinin değişmesi gibi fizyolojik olaylar da eklenebilir. Ağır metaller hava, toprak, bitki ve suyu önemli düzeyde kirletmektedir. Halofitik bir bitki olan ve deniz semizotu olarak da bilinen Halimione portulacoides (L.) Aellen, çok yıllık, herdem yeşil, sukkulent yapraklı, tuzladaki formlarının boyu 40 cm’ye kadar uzanan ve uzun kök yapısına sahip yenilebilir bir bitkidir. Bu çalışmada H. portulacoides ve onun yetiştiği ortam toprağı kullanılarak Ayvalık Tuzlasının Pb, Zn ve Cd düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Ayvalık Tuzlası, İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde, Balıkesir’in Ayvalık İlçesine 11 km mesafededir. İzmir-Çanakkale karayolu tuzla ile deniz arasından geçmektedir. Tuzlanın etrafı yaklaşık 1 m yüksekliğinde bir toprak set ve onu sınırlayan 2-3 m genişliğinde su dolu drenaj hendeği ile çevrilidir. Toprak set üzerinde geniş yayılış gösteren H. portulacoides ve yetişme toprağı çalışmamızın materyalini oluşturmaktadır. Örneklemeler, Haziran 2009- Mayıs 2010 tarihleri arasında tuzlayı çevreleyen toprak set üzerinde belirlenen 7 istasyonda her ay düzenli olarak yapıldı. Bitki ve toprak örnekleri metal alet kullanmadan toplandı ve laboratuara getirilerek analize hazır hale getirildi. Analizler UNEP (1984)’ e göre yapılmıştır. Örneklerin ölçümleri ise Perkin Elmer Analyst 700 model alevli atomik absorbsiyon spektrofotometresinde (FAAS) yapıldı. Bulgular: Ayvalık Tuzlasından toplanan H. portulacoides örnekleri kök, gövde ve yaprak kısımlarına ayrılarak analiz edildi. Bu analiz sonuçlarına göre, H. portulacoides türünde tespit edilen ağır metal konsantrasyonları Pb <0.001-0.977 ppm, Zn 0.099-1.650 ppm ve Cd <0.001-0.102 ppm arasında bulundu. Toprakta ise Pb 0.523-1.599 ppm, Zn 0.143-1.248 ppm, Cd 0.006-0.432 ppm arasındadır. Sonuç ve Tartışma: Ayvalık Tuzlası konum olarak Ayvalık ilçesine 11 km, Altınova beldesine 9 km, sınırları içerisinde bulunduğu Küçükköy beldesine ise 8 km mesafede olup etrafında herhangi bir sanayi tesisi bulunmamaktadır. Tuzlanın doğusunda, tuzlaya ait pansiyon ve özel bir otel, kuzeyinde küçük çapta 2 besi çiftliği, batısında zeytinlik ve güneyinde İzmir-Çanakkale karayolu ile onun bitişiğindeki Ege Denizi bulunmaktadır. Bitkideki tüm analiz sonuçlarının sınır değerlerin altında olmasının en önemli sebebi, Ayvalık Tuzlasında hakim rüzgâr yönünün kuzeybatı (tuzladan karayoluna doğru) olması nedeniyledir. Bunun yanında tuzlanın güneyi boyunca uzanan karayolu üzerinde herhangi bir kavşak ve sinyalizasyonun bulunmaması da araçlardan kaynaklanan kirliliğin artmasını engellemektedir. Sonuç olarak; tüm ağır metal düzeylerin sınır değerlerin altında bulunması, Ayvalık Tuzlasının oldukça temiz bir alana kurulu olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Ayvalık Tuzlası, Halimione portulacoides, Ağır Metal, Kirlilik. 266 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P195 Farklı Yıllara Ait Salsola crassa Tohumlarının Çimlenmesi Üzerine Sıcaklık, Işık ve Tuzluluğun Etkisi İnci Bahar Çınar, Gül Ayyıldız, Gül Nilhan Tuğ, Ahmet Emre Yaprak Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Tandoğan, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Salsola crassa Bieb., Amaranthaceae familyasından halofit bir bitkidir. Bu çalışmada, 2013 ve 2014 yıllarına ait Salsola crassa tohumlarının çimlenmesi üzerine sıcaklık, ışık ve tuzluluğun etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada kullanılan S. crassa tohumları, 2013 ve 2014 yıllarında Konya Cihanbeyli Bolluk Gölü’ nden toplanmıştır. Tohumların ortalama ağırlık ve boyutları ölçülmüştür. Tohumlar yapılan denemelerde kanatlarından ayrılarak kullanılmıştır. Her iki yıla ait tohumlar için denemeler ( 12 s/12 s) 5°C/16 °C ve 8 °C/20 °C olan iki farklı sıcaklık periyodunda gerçekleştirilmiştir. Her iki yıla ait tohumlar için farklı tuz konsantrasyonlarının (0, 100, 200, 300, 400, 500, 600, 800, 1000, 1200, 1400, 1600 ve 1800 mM) çimlenme üzerine etkileri araştırılmıştır. Her bir deneme için 25’ er tohum kullanılmış ve denemeler 4 tekrarlı olarak iklimlendirme dolabında 14 gün boyunca takip edilmiştir. Tuzluluk uygulamaları sonunda çimlenmeyen tohumlar, tuzdan arındırılarak saf suda 14 günlük iyileştirme denemesine tabi tutulmuştur. Yine de çimlenmeyen tohumların canlılığı “TTC Testi” ile belirlenmiştir. Bulgular: Salsola crassa tohumlarının ortalama ağırlığı 0.01114 g, ortalama çapı ise 3.397 mm olarak belirlenmiştir. 5°C/16 °C’de 12 s/12 s fotoperiyotta türün 2013 yılına ait tohumlarında % 64; 2014 yılına ait tohumlarında ise % 97’lik çimlenme yüzdesi belirlenmiştir. Daimi karanlıktaki ise 2013 tohumlarında % 55; 2014 tohumlarında % 89’luk çimlenme belirlenmiştir. 8 °C/20 °C’de 12 s/12 s fotoperiyotta türün 2013 tohumlarında % 85’lik; 2014 tohumlarında ise % 100’ lük çimlenme yüzdesi görülmüştür, bu sıcaklık derecesinde karanlık denemesinde 2013 tohumlarında % 60 iken; 2014 tohumlarında % 95’dir. 8 °C/20 °C sıcaklıkta tuzluluk etkisinin belirlenmesi için yapılan denemelerde 2013 yılına ait tohumlar, 100 mM’da % 55, 200 mM’da, % 48, 300 mM’da % 49, 400 mM’da % 47, 500 mM’da % 37, 600 mM’da % 43, 800 mM’da % 33, 1000 mM’da % 32, 1200 mM’da % 19, 1400 mM’da % 17, 1600 mM’da % 10, 1800 mM’da % 7 oranında çimlenmiştir. Aynı denemenin 2014 yılına ait tohumları ise 100 mM’da % 94, 200 mM’da % 94, 300 mM’da % 75, 400 mM’da % 69, 500 mM’da % 60, 600 mM’da % 55, 800 mM’da % 41, 1000 mM’da % 31, 1200 mM’da % 8, 1400 mM’da % 7, 1600 mM’da % 8, 1800 mM’da % 5 oranında çimlenmiştir. Her iki yıla ait tohumlardaki iyileşme yüzdeleri ve TTC testi sonucunda canlılık yüzdeleri belirlenmiştir. Sonuçlar: Her iki sıcaklıkta S. crassa tohumlarının çimlenmesine ışığın karanlığa oranla olumlu bir etkisi olduğu belirlenmiştir. Artan tuz konsantrasyonunun her iki yıla ait tohumların çimlenmesini kademeli olarak baskıladığı belirlenmiştir. Bu durum halofit bitkilerin en iyi çimlenmeyi saf suda gerçekleştirdiği bulgusuyla örtüşmektedir. S. crassa’ nın 1800 mM NaCl çözeltisinde bile çimlenme özelliğine sahip olması öhalofit olduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Amaranthaceae, Salsola crassa, Halofit, Tuzluluk, Çimlenme. 267 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P196 Endemik Teucrium leucophyllum ve Verbascum calycosum’da Tohum Çimlenme Başarısı Muhip Hilooğlu1, Ersin Yücel1, Ali Kandemir2, Emel Sözen1 Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 26470, ESKİŞEHİR Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 24100, ERZİNCAN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Teucrium leucophyllum (Lamiaceae) ve Verbascum calycosum (Scrophulariaceae), Erzincan yöresinde dar yayılış alanına sahip nadir endemik bitki türlerindendir. Bu türler Türkiye bitkileri Kırmızı kitabında nesli tükenmiş (EX) olarak kayıt edilmişlerse de son yıllarda bölgede yapılan arazi çalışmalarında orijinal lokalitelerinden yeniden toplanmıştır. Tohum çimlenmesi, bitkilerin üremedeki başarısını belirleyen üreme döngüsündeki önemli bir aşamadır ve özel ekolojik koşulların bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Birçok çalışmada işaret edildiği gibi nadir ve tehlike altındaki türler için koruma stratejilerinin geliştirilmesinde türlerin çimlenme başarılarının gözlenmesi çok önemlidir. Çünkü, çimlenmenin bitkilerde genetik çeşitliliğinin korunmasının tek yolu olduğu ifade edilir. Dolayısıyla bu çalışmada endemik V. calycosum ve T. leucophyllum türlerininde farklı NaCl, HCl, KNO3, GA3 konsantrasyonları ve sıcak/soğuk/mekanik stratifikasyon uygulamalarının çimlenme başarısına etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereçler ve Yöntem: Olgun tohum örnekleri türlere ait lokalitelerden toplanan bitki örneklerinden alınmıştır. Her bir deney serisinde uygulamaların tümünde 25 adet tohum 100 μM ve 200 μM’lik konsantrasyonlarda NaCl, HCl, KNO3, GA3 ile muamele edilmiştir. Mekanik stratifikasyon için tohumlar zımpara kağıdı (No:150) ile 30sn-1dk arasında zımparalanmışlardır. Kaynar su stratifikasyonu için her bir türe ait tohumlar; 30sn, 1dk ve 2dk süre ile kaynar suda bekletilmiştir. Soğuk ön işlem olarak da +4°C ve 20°C’de alüminyum folyoya sarılarak karanlıkta bekletilmişlerdir. Deneyler dört tekrarlı yapılmış ve her bir tür için toplam 60 deney serisi oluşturulmuştur. Tohumlar cam petrilerde tek tabakalı nemlendirilmiş filtre kağıdı üzerinde iklim kabininde (SANYO-MLR-350H) 23°C’de 8 saat aydınlık ve 18°C’de 16 saat karanlık periyotta bekletilmiştir. Sonuçlar SPSS paket programı kullanılarak ANOVA testi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: T. leucophyllum tohumlarında kontrol grubuyla (çimlenme % 13.3) karşılaştırdığında: 100 µM KNO3’de % 29, 200 µM’da % 28, 100 µM GA3’da % 50, 200 µM’da % 52, 100 µM NaCl’da % 1, 200 µM’da % 2, 100 µM HCl’da % 1; mekanik stratifikasyonda (zımparalama) ise % 25, kaynar su stratifikasyonunda 30sn’de %20, 1dk’da 13,75, soğuk ön işlemde +4°C’de %25, -20 °C’de %16,25 oranlarında çimlenme gözlenmiştir. HCl’nin 200 µM ve 2dk kaynar su deney serilerinde çimlenme olmamıştır. V. calycosum tohumlarında kontrol grubuyla (çimlenme % 12,25) karşılaştırdığında: 100 µM KNO3’de % 1, 200 µM’da % 2, 100 µM GA3’da % 39, 200 µM’da % 52,mekanik stratifikasyonda (zımparalama) ise % 32, kaynar su stratifikasyonunda 30 sn’de %1,25, soğuk ön işlemde +4°C’de %10, -20°C’de %7,5 oranlarında çimlenme gözlenmiştir. HCl, NaCl, 1 ve 2 dk’lık kaynar su uygulamalarında çimlenme gerçekleşmemiştir. Sonuç ve Tartışma: Araştırma sonucunda T. leucophyllum bitkisinde KNO3, mekanik stratifikasyon, 30sn kaynar su ve +4°C’de soğuk ön işlem, V. calycosum’da ise sadece mekanik stratifikasyon uygulamalarıyla tohumların çimlenme başarısı iki katına çıkartılabilir. Ancak her iki türde çimlenmeyi teşvik edici bitkisel hormon (GA3) dışında çimlenme başarısının %50’ler gibi oranlara arttırılamaması türlerin dormansiyi kırmada zorlandığını göstermektedir. Bu sonuçlar, tehlike altında olan bu iki endemik türe yönelik ex-situ koruma çalışmaları için önemlidir. Anahtar Kelimeler: T. leucophyllum, V. calycosum, Endemik, Çimlenme, Dormansi Teşekkür: Bu çalışma 110T912 no’lu TUBİTAK projesi desteğiyle gerçekleştirilmiştir. 268 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P197 Pancratium maritimum L. (Kum Zambağı)’nda Çimlendirme Çalışmaları Birkan Kahraman, Serdar Gökhan Şenol Ege Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, Bornova, İZMİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Amaryllidaceae (Nergisgiller), yaklaşık 60 cins ve 800'ün üzerinde tür içerir. Pancratium maritimum da bu aileye ait ülkemiz Akdeniz, Ege ve Karadeniz sahillerinin ılıman kısımlarında yayılışa sahip doğal bir türdür. Çiçekleri akşamüstü açar ve ertesi gün öğlene doğru kapanır. Bu yüzden genel olarak gece aktif olan güvelerle tozlaşır. Öte yandan yoğun turizm aktivitesi, yaşadığı kumul alanlara yapılan villa, otel vb. gibi yapılaşma, çevre kirliliği gibi habitatına doğrudan veya dolaylı olumsuz etkiler ile güzel kokusu ve tıbbi özellikleri nedeniyle insanların yoğun baskısı altında olup günümüzde sayıları çok hızlı bir biçimde azalmaktadır. İspanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerde de sayıları azalmakta ve nerdeyse yok olma derecesine gelmiş, bu sebeple de türün koruma çalışmaları için girişimlerde bulunmuşlardır. Türkiye’de de benzer tehditler altında bulunan tür için gerek sivil toplum kuruluşları gerekse resmi kurumlar önderliğinde koruma çalışması yapılmaktadır. Bu çalışma ile de türün tohumdan üretim ve ex-situ koleksiyon oluşturma çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Yapılmış diğer uygulamalardan farklı olarak, türün ex-situ koruma çalışmaları için İzmir ili sınırları içerisindeki Kalabak-Urla plajından toplanan tohumlara soğuk şoku uygulaması yapılmıştır. Toplanan tohumlar nemli kumla dolu kapların içerisinde -17 °C’ de 10, 20, 30 gün ve + 4 °C’ de 30 gün ve 1 yıl süreyle bekletildikten sonra perlit, torf, kokopit, ve petri kaplarında +17-25 °C’ lık oda koşullarında ekimi yapılmış ve çimlenme süreleri ile oranları hesaplanmıştır. Çimlenen tohumlar daha sonra tüplere alınarak Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi-Herbaryum Uygulama ve Araştırma Merkezinde kumlu toprağa aktarılmıştır. Bulgular: Yapılan bu çalışma ile kumul ve kıyı bitkisi olmasına rağmen soğuk şoku uygulandığında %95 ‘e varan çimlendirme başarısı elde edilmiştir. 1 yıl +4 °C’ de dolapta çimlenen tohumlar sayesinde de türün çimlenmesinin gerçekleşmesi için; kısa dönemli yüksek ya da uzun dönemde daha düşük soğuk şokuna maruz kalması ve bu şekilde dormansinin kırıldığı tespit edilmiştir. Sonuç ve Tartışma: IUCN’ de nesli tehlike altında olarak gösterilen P. maritimum’un yetiştirme çalışmaları sonucunda; geleceğe yönelik koruma çalışmalarına; ayrıca çevre kirliliği, bilinçsiz konut yapımı, insan tahribatı ve özellikle turizm sektörünün yoğun baskısı altında olan bitkinin, bu tip baskılara karşı alınabilecek önlemlerine katkı sağlanmıştır. Şimdiye kadar gerçekleştirlen çalışmalarında karşılaşılan düşük çimlenme oranı bu çalışma ile ortadan kaldırılmıştır. Elde edilen veriler sayesinde türün korunması adına doğal alanlar ve milli parklardaki tür – eylem planı için önemli bir altyapı sağlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Pancratium maritimum, kum zambağı, çimlendirme, ex-situ Teşekkür: Bu çalışma, Ege Üniv. Fen Fakültesi 14FEN043 nolu B.A.P. projesi tarafından desteklenmektedir. 269 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P198 Gaga Gölü’nde (Ordu) Yayılış gösteren Scirpus sp. Türünün Farklı Kısımlarında Sezona Bağlı Olarak Azot ve Fosfor Birikiminin Araştırılması Tuğba Bayrak Özbucak1, Abdullah Çakmak2, Gülaycan Polat1, Selahattin Özbucak3 1 2 Ordu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ORDU Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji Anabilim Dalı, SAMSUN 3 Ordu Başöğretmen Anadolu Lisesi, ORDU Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Yaprak besin elementi içeriği, tüm bitkinin besin elementi durumunu belirlemede çok önemlidir. Çünkü yapraklar fotosentez, solunum, transpirasyon, gaz değişimi ve besin elementlerinin depolanmasını kapsayan fizyolojik aktiviteyi idare eden primer organlardır. (Xue ve Luo, 2002). Yapraklardaki besin elementlerinin içeriklerini etkileyen iç ve dış faktörler zaman ve yer açısından değişim gösterir. Yer açısından, vejetasyon, tahribat, topografya gibi faktörler, yapraktaki besin elementi içeriklerini lokaliteye göre değişen şekilde etkiler. Zamansal yönden, yaprak besin elementlerindeki farklılık, yaprak yaşı ve gelişim fazı, tüm bitkinin fenolojik gelişim durumu ve toprak oluşumu gibi faktörler tarafından düzenlenir (Chabot ve Hicks ,1982; Del Arco ve ark., 1991; Oleksyn ve ark., 2002). Makro besin maddeleri bitkilerin büyüyüp gelişebilmeleri için gerekli olan maddelerdir. Makro besin maddelerine bitkiler daha fazla ihtiyaç duyarlar ve bitki bünyesinde bu besin maddeleri fazla miktarda bulunur. Bitkilerde en çok bulunan makro elementlerin başında azot (N) ve fosfor (P) gelmektedir. N ve P, bir ekosistemdeki en fazla kısıtlayıcı niteliğe sahip olan elementlerdir. N ve P kullanımı yönünden bitkiler arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. (Kılıç ve ark., 2010). Azot ve fosfor sadece bitki gelişimini değil toprak sisteminde mikrobiyal popülasyonların gelişimini de sınırlayan asıl elementlerdir (Schlesinger, 1997; Teklay, 2004). Bu çalışmanın amacı Ordu İl sınırları içerisinde bulunan Gaga Gölü’nde oldukça geniş bir yayılış alanına sahip olan Scirpus sp. türünün kök, gövde ve yapraklarındaki N ve P konsantrasyonlarının mevsime bağlı değişimini tespit etmek ve bu kısımlar arasında N ve P birikimini karşılaştırmaktır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma Ordu İli Fatsa ilçesi Gaga Gölü'nde yayılış gösteren Scirpus sp. türüne ait örneklerde gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya 2012 yazında başlanmış olup Haziran, Ağustos ve Kasım ayları olmak üzere üç dönemde arazi çalışmaları yapılarak, bitkinin kök gövde ve yaprak örnekleri toplanmıştır. Bitki örnekleri oda sıcaklığında yaklaşık 10 gün kadar kurumaya bırakılmıştır ve kuruyan örnekler kök, gövde ve yapraklarına ayrılarak 70ºC de 48 saat etüvde bırakılmıştır. Kuruyan örnekler toz haline getirilip analize hazır şekilde bekletilmiştir. Bitki numunelerindeki azot konsantrasyonları mikro Kjeldahl metodu ile fosfor analizi ise yaş yakma metodu ile belirlenmiştir. İstatistiksel analizler SPSS 20.0 paket programında yapılmıştır. Bulgular: Yapılan istatistiksel analiz sonuçlarına göre azot konsantrasyonun sezona ve bitkinin farklı kısımlarına göre önemli farklılıklar gösterdiği buna karşın fosfor konsantrasyonlarının sezonla ve bitkinin farklı kısımlarıyla birlikle önemli farklılıklar göstermediği belirlenmiştir. Sezona göre azot konsantrasyonundaki farklılığın Tukey HSD testine göre sonbahardan kaynaklandığı belirlenmiştir. Sezona göre fosfor konsantrasyonunda bir farklılığa rastlanmamıştır. Bitki kısımlarına bakıldığında Tukey HSD testi sonuçlarına göre azot konsantrasyonundaki değişikliğin bitkinin tüm kısımlarından kaynaklandığı belirlenmiştir. Yine fosfor konsantrasyonunda kısımlar arası farklılık bulunmamıştır. Azot ve fosfor konsantrasyonları bitkinin gövdesinde en yüksek değerde bulunmuştur. En düşük değerlere ise yapraklarda rastlanmıştır. Mevsimsel olarak bakıldığında en yüksek azot değerinin yaz döneminde, en yüksek fosfor değerinin ise sonbahar döneminde olduğu bulunmuştur. Sonuç ve Tartışma: Fosfor konsantrasyonun istatistiksel olarak bitkide hem mevsimsel hem de bitki kısımları arasında önemli bir farklılık göstermediği sonucuna varılmıştır. Bunun nedeni bitkinin fosfor allokasyonunu bitki kısımları arasında eşit bir şekilde yapmasından; yani bitkinin bütün kısımlarının hemen hemen eşit seviyede fosfora ihtiyaç duymasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Azot konsantrasyonunda hem mevsimsel bir farklılığa hem de bitki kısımları arasında bir farklılığa rastlanmıştır. Azot konsantrasyonun bitkinin yapraklarından çok gövdesinde bulunması, bitkinin yüksek oranda rezorbsiyon yaptığının kanıtıdır. Bu da bitkinin azota, fosfordan daha çok ihtiyaç duyduğunun kanıtı olabilir. 270 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Anahtar Kelimeler: Scirpus sp., N ve P konsantrasyonu, Gaga gölü. P199 Lilium candidum L. (Ak zambak) İzmir İli Yayılış Alanları ve Türü Koruma Stratejileri Ademi Fahri Pirhan, Hasan Yıldırım Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Bornova, İZMİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Bu çalışma kapsamında Lilium candidum' un İzmir ili sınırları içerisinde yayılışının boyutları, doğal popülasyonlarının varlığının teyidi, türün gelişiminde ve yayılışında olumsuz etkileri olan “sınırlayıcı faktörler” ile popülasyonlarını ve habitatlarını tehdit eden (biyotik ve abiyotik) faktörlerin ortaya konulması, türün popülasyon özellikleri, habitat istekleri, ergin birey sayıları, popülasyon yayılış sınırları, çoğalma ve hayatta kalma stratejileri ve birlikte yaşadıkları bitki türleriyle olan ilişkilerinin incelemesini ön plandadır. Bununla beraber İzmir ili L. candidum popülasyonlarına in-situ ve ex-situ koruma ve üretim stratejileri geliştirilmesine yönelik öneriler de bu çalışma kapsamında ele alınmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Lilium candidum'un İzmir ili sınırlarındaki yaşam alanlarına yönelik çalışmalarda öncelikle Türkiye Florası olmak üzere literatürde yaşam ortamlarına yönelik: yayılış alanlarının maksimum ve minimum yükseklik aralığı, edafik istekleri, klimatik istekleri gibi ekolojik özellikleri temel alınarak İzmir ili içerisinde potansiyel yayılış alanları belirlenmiş ve bu alanlara Mayıs – Ağustos 2015 tarihleri arasında gidilerek arazi çalışmaları yapılmıştır. Bulgular: Lililum candidum türünün İzmir ili yayılış alanlarını belirlemek üzere yapılan arazi çalışmalarında 10 doğal 6 da doğal olmayan popülasyon belirlenmiş ve bu popülasyonların her birindeki türün birey sayıları, fenolojik durumları ve yaşam alanındaki genel vejetasyon tespit edilmiştir. Popülasyonlardaki biyotik ve abiyotik tehditler tespit edilmiş, her popülasyona ait dinamikler ortaya konulmuştur. Yöre halkı ile temasa geçilerek halkın bu bitkinin üretimin ve çoğaltımı üzerine çalışmaları ve metotları ortaya konulmuştur. Sonuç ve Tartışma: Literatür bilgilerine göre İzmir ilinde sadece yetiştirme olarak iki yayılış alanı olduğu belirtilen Lilium candidum’ un bu çalışma esnasında elde edilen doğal ve doğal olmayan toplam 16 farklı lokalite bilgisi literatüre eklenmiş bu alanlardaki türü tehdit eden faktörler belirlenmiş ve bu etkileri en aza indirecek koruma stratejileri önerilmiştir. Süs bitkisi olarak kullanılan ve yöre halkı tarafından özellikle kesme çiçek olarak kullanılan bitkinin sürdürülebilir bir kullanımının yapılıp aynı zamanda doğal popülasyonlarının zarar görmemesi için yöre halkı bilgilendirilmiştir. Türe ilişkin hem literatür hem de halktan alınan bilgiler kapsamında ve gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda L. candidum’un üretim ve çoğaltım teknikleri ortaya konulmuştur. Bu bağlamda popülasyonları yüksek antropojenik etkiye maruz kalan bu türün doğal popülasyonlarından sökümü yerine yöre halkına üretim ve çoğaltım teknikleri ile L. candidum’un tarla koşullarına alınması hedeflenmektedir. Anahtar Sözcükler: Lilium candidum, popülasyon, İzmir Teşekkürler: Orman ve Su İşleri Bakanlığı IV. Bölge Müdürlüğü İzmir Şube Müdürlüğü’ne mali desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. 271 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P201 Adana-Aladağ Krom Maden Alanı Topraklarında Karbon Mineralizasyonunun Karşılaştırılması Nacide Kızıldağ1, Cengiz Darıcı1, Hüsniye Aka Sağlıker2 1 2 Çukurova Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, ADANA Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, OSMANİYE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Doğal filtre edici özellikleri sayesinde tamponlama kapasiteleri çok önemli olan topraklar ağır metaller için son depolanma yeri olabilmektedir Toprakta serbest halde bulunan ağır metaller toprak mikroorganizmaları ve kökler tarafından alınır veya yer altına doğru yıkanarak yer altı sularının bozulmasına, besin zincirinin kirlenmesine neden olurlar. Doğal kaynaklar ya da kirlenme yoluyla biriken yüksek konsantrasyonlu bazı ağır metaller, bitkileri ve bitkilerle beslenen insan ve hayvanları olumsuz yönde etkileyebilmektedirler. Bunlar içinde kromun metal ve kimya endüstrisindeki yaygın kullanımı ile son yıllarda kromla kirlenmiş topraklar önemli bir çevresel sorun haline gelmiştir. Bu çalışma ile Adana-Aladağ ilçesi, Bozluk ve Kızılyüksek bölgelerinde krom maden sahası içi ve ocaktan etkilenmeyen alanlardan alınan cevherli ve cevhersiz toprakların karbon mineralizasyonları kıyaslanarak kromun mikroorganizmalara olası etkisi belirlenmiştir. Gereçler ve Yöntemler: Toprakların toplam krom içerikleri yaş yakma yöntemine göre ICP-OES, organik karbon içeriği Anne metodu, toplam azot içeriği Kjedahl metodu ile yapılmıştır. Karbon mineralizasyonları ise respirasyon metodu [Ba(OH)2+Oxalic asit] ile 30 gün boyunca kontrollü koşullarda (280C, % 80 nem) belirlenmiştir. Bulgular: Toprakların krom içerikleri en yüksek cevherli alanlarda saptanmış olup Bozluk’ta cevherli alanda 229.15 ppm, cevhersizde 205.11 ppm; Kızılyüksek’de cevherli alanda 296.40 ppm, cevhersizde ise 213.52 ppm’dir.30 günlük karbon mineralizasyonu (15,04 mg) ile mineralizasyon oranı (% 0,78) en yüksek Kızılyüksek bölgesi cevherli topraklarında gözlenmiştir. En düşük karbon mineralizasyon oranı (% 0,68) ise cevherli Bozluk toprağında bulunmuş olup aralarında anlamlı fark vardır (P<0,05). Sonuç ve Tartışma: Kızılyüksek bölgesi cevherli topraklarında krom varlığı mikroorganizma faaliyetini olumsuz etkilememiştir. Bu durum toprağın hem kil oranı, hem de organik karbon içeriğinin daha yüksek olmasıyla açıklanabilir. Ayrıca bu toprakta yaşayan mikroorganizmaların ortam koşullarına adapte oldukları da düşünülebilir. Anahtar Kelimeler: Krom, Karbon mineralizasyonu, Teşekkür: Bu çalışma Çukurova Üniversitesi BAP Koordinatörlüğü tarafından FEF2014BAP1 no.lu proje ile desteklenmiştir. 272 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P202 Nevşehir İli A. mellifera (Insecta: Hymenoptera: Apidae) Taksonu Biyoekolojisi ve Biyoçeşitliliği Üzerine Bir Araştırma Aysel Kekillioğlu1, Namık Bal2 Nevşehir. HBV Ünv. Fen Ede Fak Biyoloji Böl, NEVŞEHİR Nevşehir. HBV Ünv, Fen Bil. Ens, Biyoloji ABD YL, NEVŞEHİR [email protected], [email protected] 1 2 Giriş: Apis mellifera L.,1758 Türkiye genelinde yaygın bir yayılış gösteren dünya üzerinde ise Antarktika hariç her kıtada bulunan 27 alt türe sahip bir türdür. Bal arılarında en fazla coğrafik varyasyonun görüldüğü tür A. mellifera'dır. Türkiye'de doğal koşullar, uygun iklim ve zengin nektar kaynakları arıcılık faaliyetleri için büyük bir potansiyel oluşturmaktadır. Anadolu coğrafyası A.mellifera ‘nın anavatanının bir parçası olması, arıcılığın en yaygın ve geleneksel tarımsal faaliyetlerin başında gelmesi ülkemiz coğrafi konumu, farklı iklim ve ekolojik şartlara uyum sağlamış A. mellifera ‘nın ırkları ve eko tiplerinin büyük genetik çeşitliliği söz konusudur. Gereçler ve Yöntem: Her bir arı ırkı ve ekotipi morfolojik, fizyolojik ve davranış karakteri açısından bulunduğu bölgenin özelliklerini yansıtmaktadır. A. mellifera ırkları arasında boy uzunluğu, rengi, tüy uzunluğu,tüy örtüsü, kanat damarı vb. gibi çeşitli farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların sebepleri arasında en önemlisi arılarının kalıtım özellikleridir. Bulgular: Aynı ırk içerisinde ise morfolojik bakımdan farklılıklar iklim, mevsimsel değişiklikler, yağış, yaşadığı ortam, zaman gibi etkenler olabilir. Sonuç ve Tartışma: Araştırma bölgesinin Nevşehir ili seçilmesinde, çalışma bölgesinin, İran-Turan iklim kuşağında bulunup kuzey-güney ve doğu-batı ekseninde bir geçiş noktası olması, aynı zamanda; profesyonel ve amatör arıcılık faaliyetlerinin gösterilmesinin sürekliliğinin, il ve çevresinin kültürel ve yabani bitki biyoçeşitliliğinin sürdürülebilirliliğine, katkısının önemi- kapsamı elde edilen veri ve ekolojik gözlemler aracılığı ile incelenmek istenmesinde temel etken olmuştur. Anahtar Kelimeler: A. mellifera, Biyoçeşitlilik, Ekoloji, Morfoloji, Sürdürülebilirlik, Nevşehir 273 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P203 Bombus (Insecta: Hymenoptera: Apidae) Türlerinin Polinasyon Ekolojisi, Biyoçeşitlilik ve Çevresel Sürdürülebilirlik Rolü Aysel Kekillioğlu1, Zeynep Koçal2 Ebru Kunduracı3 Merve Köksal4 Nevşehir. HBV Ünv. Fen Ede Fak Biyoloji Böl., NEVŞEHİR Nevşehir. HBV Ünv, Fen Bil. Ens, Biyoloji ABD YL, NEVŞEHİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected], [email protected] 1 2,3,4 Giriş: Bombus arıları, Türkiye arı faunasında doğal olarak bulunan ve doğal floradaki bir çok bitkinin en önemli tozlayıcısıdır. Doğal floradaki birçok bitkinin polinasyonunun sağlanmasında bal arılarından sonra ikinci derecede rol oynayan ve 239 türü saptanan Bombus arıları, dünyada 30’dan fazla ülkede ve 25 farklı kültür bitkisinde de tozlayıcı olarak kullanılmaktadır. Gereç-Yöntem: Biyolojik çeşitlilik ve ekonomik açıdan önemli bir böcek grubu olan ve sosyal yaşam sürdüren Bombus bireyleri, ülkemizde özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde çok geniş habitatlarda yaygınlık göstermektedir. Bombus türleri kısa sürede yabani ve kültürel, çok çeşitli bitkiyi tercih edip onların tozlaşmasını sağlarken polenleri de larvaları için yüksek protein kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bombus türleri dünyada geniş bir yayılma alanına sahiptir. Bu alan, Avrupa kıtasında kuzeyde İskoçya’ya güneyde ise Akdeniz’in güneyi, İtalya, Malta, Yunanistan, Türkiye ve İspanya’ya kadar uzanır. Sıcak ve kuru iklimlere göre sıcak ve nemli iklimlere daha iyi uyum sağladığı bilinmektedir . Bulgular: Türkiye, doğal faunasında Bombus türleri bulunan bir ülkedir ve yapılan az sayıda çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışındaki tüm bölgelerde yerel Bombus türlerinin bulunduğu belirlenmiştir. Dünyadaki tür dağılımına bakıldığında Türkiye’nin Bombus arıları açısından çok önemli bir gen merkezi olduğu anlaşılmaktadır . Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma ile; Bombus (Insecta: Hymenoptera: Apidae) Türlerinin Polinasyon Ekolojisi ve Biyoçeşitlilik Rolünün çevresel sürdürülebilirlik anlamında ve özellikle Türkiye bağlamında incelenerek değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Bombus, Polinasyon, Biyoçeşitlilik Ekoloji, Çevresel sürdürülebilirlik 274 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P204 L. decemlineata (Insecta: Coleoptera)’nın Kapadokya Bölgesi: Nevşehir İli-Mazı Lokalitesi Tarımsal Sürdürülebilirliğine Etkisinin İncelenmesi Aysel Kekillioğlu1, Mevlidiye Yılmaz2 Nevşehir. HBV Ünv. Fen Ede Fak Biyoloji Böl. NEVŞEHİR Nevşehir. HBV Ünv, Fen Bil. Ens, Biyoloji ABD YL, NEVŞEHİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Leptinotarsa decemlineata Say, 1824 (Coleoptera: Chrysomelidae) Solanaceae familyasından patates, patlıcan, domates, biber ve bazı yabancı otlarda dahi olmak üzere birçok bitkiye zarar vermektedir. Patates böceği yaprakla beslenerek doğrudan yaptığı zararın yanı sıra patatesin önemli hastalıklarından olan patates kahverengi çürüklüğü, iğ yumru viroidi ve patates halkalı çürüklüğü hastalıklarının yayılmasına da taşıyıcı olarak neden olmaktadır. Araştırmalarda bu böceğin patateste %70-80’lere varan ürün kayıplarına neden olduğu belirlenmiştir). Patates böceğinin tüm dönemlerinde bitki yapraklarıyla beslenerek bitki gelişiminin yavaşlamasına, üretimin azalmasına neden olduğu ve bu nedenle kimyasal mücadeleyi zorunlu kıldığı kaydedilmektedir. Gereç- Yöntem: Türkiye’de 1995 yılında patateste 99.226 ha'lık alanda 271.863 kg ilaç. Sürekli ve yoğun insektisit, hatalı ve bilinçsizce yapılan uygulamalar zararlıda direnç oluşturmakta, üründe kalıntı bırakmakta, çevre, insan sağlığı ve doğal denge yönünden risk teşkil etmektedir. Oysa,tarımsal sürdürülebilirliğin gerçekleşmesinde ekolojik öğelerin bütününün mevcut dengesinin zarar görmeden korunarak geleceğe aktarılması esastır. Burada, büyük ölçüde zararlılarla mücadelede kimyasal pestisit kullanımının azalarak çevre ile dost alternatif mücadele tekniklerin geliştirilmesi önemli olmaktadır. Bulgular: Çünkü içinde bulunduğumuz süreç ve öncesinde özellikle zararlı böcek kontrolünde kimyasal pestisitlerin yaygın kullanımı sonucunda; böceklerin direnç geliştirmesi, sekonder zararlıların ortaya çıkması, hedef olmayan faydalı türlerin olumsuz etkilenmesi, insan ve hayvan sağlığı üzerinde olumsuz etkilerin görülmesi, yer altı sularının kirlenmesi ve biyoçeşitliliğin azalması gibi birçok sorun ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, Tarımsal sürdürülebilirliği sağlamak için; kimyasal pestisitlerin yerini alternatif biyolojik ve ekolojik yöntemler almalıdır. Sonuç: Sonuç olarak bu çalışmanın temel amaç ve içeriğini Leptinotarsa decemlineata (Insecta: Coleoptera) türünün özellikle, Kapadokya Bölgesi: Nevşehir İli-Mazı Lokalitesi ve bu paralelde ülkemiz genelinde tarımsal sürdürülebilirliğine etkisinin incelenmesi oluşturacaktır. Anahtar Kelimeler: Tarım, Sürdürülebilirlik, Coleoptera, Insecta, Pestisit 275 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P205 Ekonomik Öneme Sahip Bolu Geofitlerinin Tıbbi Değeri Selma Berk1, Selma Tuna1, Belgin Coşge Şenkal2 Abant İzzet Baysal Üniv. Mudurnu Süreyya Astarcı Meslek Yüksekokulu, BOLU 2 Bozok Üniv. Tarım ve Doğa Bilimleri Fakültesi, YOZGAT Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 Giriş: Bolu florasında bulunan geofitler ve bu bitkilerin insan sağlığı üzerine etkileri hakkında bilgi verilmiştir. Bulgular: Dünyada bitki çeşitliliği ve zenginliği bakımından Türkiye önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde doğal olarak yetişen 1056 geofit türü bulunmaktadır. Bu türlerin 424 ‘ü endemik özellik göstermektedir. Bolu ili geofit bitkiler yönünden zengin olmakla birlikte 10 familyaya ait 40 cins ve 116 geofit türüne sahiptir ve bunların 17’si endemiktir. Geçmiş tarihte halk arasında ve günümüzde modern tıpta bu bitkilerden faydalanılmaktadır. Lilium soğanları içerdikleri saponinler nedeniyle yanık ve şişik tedavisinde kullanılmaktadır. Cyclamen kusturucu ve müsil etkisine sahipken Geranium türleri alkoloit ve uçucu yağ içerikleri fitoterapide kullanılmaktadır. Bu bitkiler ayrıca güzel kokuları nedeniyle de aromaterapide de kullanılmaktadır. Sonuç: Bu derlemede, Bolu florasında bulunan ekonomik değere sahip geofitler ve tıbbi açından değerlendirilmesi hakkında bilgi verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Geofit, Bolu, Tıbbi, Sağlık 276 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P206 Manyas (Balıkesir) Çevresinde Yayılış Gösteren Tıbbi Bitkiler Nihan Poyraz Kayabaşı1, Gülendam Tümen2, Rıdvan Polat3 Bandırma Milli Eğitim Müdürlüğü, Bandırma, BALIKESİR Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR 3 Giresun Universitesi, Espiye Meslek Yüksekokulu, Espiye, GİRESUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Bu çalışma, Manyas (Balıkesir) yöresi halkı tarafından çeşitli hastalıkların tedavisinde faydanılan tıbbi bitkileri tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma 2009-2011 dönemleri arasında gerçekleştirilmiştir Gereçler ve Yöntemler: Araştırmalar kapsamında Manyas (Balıkesir) yöresinde yayılış gösteren tıbbi bitki taksonları ve halk arasındaki kullanım şekilleri incelenmiştir. Çalışma, Manyas yöresindeki köylerde ve yerel pazarlarda yapılmıştır. Çalışma dönemi boyunca yörede çok sayıda arazi gezileri, köy ziyaretleri ve bitki toplama amacıyla alan çalışması gerçekleştirilmiştir. Ayrıca çalışma kapsamında, kırsal alanlardaki okullar ziyaret edilerek Tıbbi Bitkilerle ilgili anket çalışmaları yapılmıştır. Araştırmalarda hem halk bilim hem de botanik bilimi yöntemleri kullanılmıştır. Bulgular: Bölgede yapılan araştırmalar sonunda yörede kullanımı olan, yaklaşık 40 bitki familyasına ait 75 tıbbi bitki taksonu tespit edilmiştir. Yörede faydanılan taksonların daha çok Lamiaceae (10 takson), Asteraceae (9 takson), Rosaceae (6 takson), Apiacea (4 takson) familyalarının üyeleri olduğu tespit edimiştir. Ayrıca kullanımları tespit edilen bitkilerin 60 tanesi yörede doğal yayılış alanlarına sahip iken, 15 civarı takson ise kültür olarak yetiştirilmektedir. Sonuç ve Tartışma: Manyas yöresinde yapılan çalışmalar sonucunda 75 bitki taksonunun yöre halkı tarafından tıbbi amaçlarla kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu bitkisel ürünlerde yöre kültürünün etkisi tartışılmıştır. Araştırmalarda, bitkilerin yöresel adları, lokaliteleri, tıbbi kullanımları, kullanılan kısımları ve bitkilere ait diğer veriler kayıt altına alınmıştır. Ayrıca; şehirleşme, sağlık imkanlarının artması, nüfus hareketleri, turizm vb. faktörlerin bitki kullanma geleneği üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Anahtar kelimeler: Etnobotanik, Tıbbi Bitkiler, Manyas, Balıkesir. 277 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P207 Manyas (Balıkesir) Yöresinde Faydanılan Yabani Gıda Bitkileri Nihan Poyraz Kayabaşı1, Gülendam Tümen2, Rıdvan Polat3 Bandırma Milli Eğitim Müdürlüğü, Bandırma, BALIKESİR Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BALIKESİR 3 Giresun Universitesi, Espiye Meslek Yüksekokulu, Espiye, GİRESUN Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Çalışma Manyas (Balıkesir) çevresinde halk tarafından gıda olarak kullanılan yabani bitkileri belirlemek amacıyla yapılmıştır. Çalışma 2009-2011 dönemleri arasında gerçekleştirilmiştir Gereçler ve Yöntemler: Çalışmanın materyalini Manyas (Balıkesir) yöresinde yayılış gösteren yabani bitki taksonları ve bunların kullanım şekilleri oluşturmaktadır. Çalışma, Manyas yöresindeki köylerde ve yerel pazarlarda yapılmıştır. Çalışmada hem halk bilim hem de botanik bilimi yöntemleri kullanılmıştır. Bulgular: Bölgede yapılan araştırmalar sonunda yörede kullanımı olan, yaklaşık 18 bitki familyasına ait 35 civarı tıbbi bitki taksonu tespit edilmiştir. Yörede faydanılan taksonların daha çok, Asteraceae (5 takson), Lamiaceae (5 takson), Polygonaceae (5 takson), Rosaceae (3 takson), Apiacea (2 takson) familyalarının üyeleri olduğu tespit edimiştir. Sonuç ve Tartışma:: Manyas yöresinde yapılan çalışmalar sonucunda 35 qqasyabani bitki taksonunun doğadan toplanılıp gıda olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu bitkisel ürünlerde yöre kültürünün etkisi tartışılmıştır. Bitkilerin yöresel adları, toplanma dönemleri, toplanılan kısımları ve kullanım şekillerine ait veriler kayıt altına alınmıştır. Anahtar kelimeler: Etnobotanik, Gıda Bitkileri, Manyas, Balıkesir. 278 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P208 Edirne Merkez ve Havsa İlçelerine Bağlı Köylerde Kullanılan Tıbbi Bitkiler Fatma Güneş Trakya Universitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim dalı, EDİRNE Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye zengin bir floraya sahiptir ve yaklaşık 12.000 çeşit bitki doğal olarak yetişmektedir (Güner 2012). Halk çevresinde doğal olarak yetişen bitkilerden çeşitli amaçlarla yararlanmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, Türkiye’de bitkilerin halk tarafından kullanılmasının oldukça önemli olduğunu göstermektedir (Baytop, 1999; Sezik et al., 1992; Ertuğ, 2000; Şimşek et al., 2002; Türkan et al., 2006; Kültür, 2007; 2008; Kültür and Sami, 2009; Güneş & Özhatay 2011; Kaval et al. 2014). Bu araştırmacılar, Türkiye’de yaklaşık 500 kadar bitkinin tıbbi amaçlarla kullanıldığını belirtmişlerdir. Trakya’da daha önce bazı etnobotanik çalışmalar yapılmıştır (Kültür, 2007; 2008; Kültür and Sami, 2009). Araştırma alanında daha önce bitkilerin yöresel adları ve etnobotanik özellikleri hakkında bir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmadaki amacımız, Edirne merkez ve Havsa ilçelerine bağlı köylerde, halk tarafından kullanılan bitkilerin, yöresel ve latince adlarını, kullanılan kısımlarını, kullanma şekillerini ve kullanım amaçlarını tespit etmektir. Gereçler ve Yöntemler: Çalışma 2013-2014 yıllarının Ocak – Kasım aylarında, bitkilerin çiçek ve meyveli olduğu zamanlarda sürdürülmüştür. Bu araştırmada Edirne Merkez ve Havsa ilçelerine bağlı 49 köy ziyaret edilmiş ve toplam 63 kişi ile görüşme yapılmıştır. Anketler şeklinde yapılan görüşmelerde kişilerin yaşları, cinsiyeti, mesleği, eğitim düzeyi ve bitkiler hakkında elde edilen bilgiler çalışmada verilmiştir. Kullanımı olduğu tespit edilen bitki türlerinin teşhisi yapılmış ve Trakya Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı’nda saklanmaktadır. Bulgular: Bu çalışma, Edirne Merkez ve Havsa ilçelerine bağlı 49 köyde, toplam 63 kişinin katıldığı anket çalışmalarını kapsamaktadır. Görüşmeler yöre halkı ile yüz yüze röportaj şeklinde gerçekleştirilmiştir. Yapılan arazi çalışmaları sonucu tıbbi olarak 26 familyaya ait toplam 50 taksonun kullanıldığı tespit edilmiştir. İlaç amacıyla en çok kullanılan türler şunlardır; Prunus spinosa (güvem), Rosa canina (kuşburnu), Plantago majör (sinirliot), Momordica charantia (kudret narı), Laurus nobilis (defne), Hypericum perforatum (sarı kantaron), Ficus carica (incir), Ecballium elaterium (acıkelek), Datura stramonium (tatala), Cotinus coggyria (tetre), Arum maculatum (yılanotu), Rubus sanctus (karamık), Pyrus elaeagnifolia subsp. bulgarica (ahlat). Bitkilerin bilimsel adları, yöresel adları, familyaları, kullanılan kısımları ve kullanım şekilleri belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Bu araştırma sonucunda 26 familyaya ait toplam 50 bitki taksonunun tıbbi olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu bitkilerin; 6’sı grip, soğuk algınlığı ve nezle, 4’ü öksürük, 3’ü nefes açıcı ve sakinleştirici, 2’si kalp rahatsızlıklarında, 2’si kansızlık, 6’sı böbrek ve idrar yolları rahatsızlıklarında, 4’ü mide rahatsızlıklarında, 3’ü romatizma ve kireçlenmede, 5’i ağrı kesici, 6’sı şeker hastalığında, 4’ü hemoroid rahatsızlığında, 2’si tansiyon ve 5’i deri hastalıkları ve yaraların iyileştirilmesinde kullanılmaktadır. Tespit edilen kullanımlar bitkilerin bilimsel adlarına göre alfabetik olarak verilmiştir. Anahtar kelimeler: Edirne, Etnobotanik, Havsa, Merkez, Türkiye. Teşekkür: Bu çalışma, Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (TÜBAP) tarafından desteklenen 2013/22 Nolu proje kapsamında yapılmıştır. Sağladığı olanaklardan dolayı Trakya Üniversitesi’ne teşekkür ederiz. 279 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P210 Türkiye’de Halk Arasında Romatizma Tedavisinde Kullanılan Bitkiler Mine Koçyiğit, Zehra Akın İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, 34116, Beyazıt, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Romatizma kelimesi, Yunanca ’’rheuma’’ kökünden gelir. Bu kelime herhangi bir vücut sıvısının akışını, kanın yürümesini ifade eder. Romatizma, kemikleri, eklemleri, eklem çevresi dokuları, hatta sinir köklerini etkileyen bütün hastalıkları adlandırmak için kullanılır. Bir başka deyişle, kaslarda ve özellikle eklemlerde kendini gösteren ağrılı hastalıkların genel adıdır. Romatizmadan etkilenen eklemlerin dinlendirilmesi, düzenli egzersiz, uygun bir beslenme programı, iltihabı azaltan ilaç kullanımı ve eklemlerin doğru kullanılması romatizmal hastalıklar için ortak tedavi yöntemleri olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte halk arasında bitkilerin tedavi amaçlı kullanımında romatizmal hastalıklar ilk sıralarda gelmektedir. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışmada antiromatizmal olarak kullanılan bitkiler ve konu ile ilgili etnobotanik araştırmalar incelenmiştir. Bu bitkilerin kullanım şekilleri, kullanılan kısımları, hazırlanış yöntemleri ve yöresel adları tablo halinde derlenmiştir. En sık kullanılan cins ve türlere ait bitkiler saptanmış. Bulgular: Yapılan detaylı literatür taramaları sonucu Türkiye’de romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan 73 familyaya ait 223 tür belirlenmiştir. Halk arasında en yaygın kullanım sıklığına sahip 23 familya ve 166 tür saptanarak, bu familyaların antiromatizmal kullanım sıklıkları grafikle gösterilmiştir. Ranunculaceae familyasının en çok antiromatizmal tür bulunan familya olduğu belirlenmiştir. Yaygın kullanımda bu familyayı takiben Asteraceae ve Lamiaceae familyaları gelmektedir. Bu familyalar içinde en çok kullanılan bitki türlerini içeren cinsler Ranunculus, Arum, Crataegus ve Urtica’dır. Derlenen bilgilere göre bitkilerin en çok toprak üstü, yaprak ve meyve kısımlarının kullanıldığı belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Ranunculus, Arum, ve Urtica cinsleri genel anlamda haricen kullanılmaktadır, bunun nedeni bu üç cinsin de cilt üzerinde tahrişe sebep olan tüyler ve kristaller taşımasıyla ilişkilendirilebilir. Tahriş oluşan bölgede kan dolaşımı hızlandığı için romatizmal ağrıları hafifletici etkisi nedeniyle tercih edildiği düşünülebilir. Crataegus cinsi ise damar genişletici özelliği nedeniyle dahilen kullanılarak romatizma tedavisinde olumlu etkiler sağladığı söylenebilir. Bu çalışmanın sonucunda yurdumuzda bitkilerin semptomatik romatizmal hastalıkların tedavisinde çok sık tercih edildiği ve alternatif bir tedavi yöntemi olarak ön planda olduğu gözlemlenmiştir. Anahtar kelime: Etnobotanik, romatizma, Türkiye 280 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P211 Bayramiç (Çanakkale) Yöresinin Yabani Besin Bitkileri Gizem Bulut, Ertan Tuzlacı Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta:[email protected] Giriş: Bayramiç (Çanakkale) yöresinde 2004-2007 yılları arasında kapsamlı etnobotanik bir araştırma yürütülmüştür. Bu çalışma, yörede besin kaynağı olarak kullanılan yabani besin bitkilerini içermektedir. Gereç ve Yöntemler: Araştırma yöresinde, besin kaynağı olarak kullanılan bitki örnekleri toplanmış ve bitkilerin yöresel adları, kullanılışları ile ilgili bilgiler kayıt edilmiştir. Bu bilgiler 75 katılımcıdan açık uçlu ve yarı yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiştir. Ayrıca, Araştırma yöresinden toplanan bitki örnekleri Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryum’unda (MARE) bulunmaktadır. Bulgular: Bitki örneklerinin teşhisleri sonucunda, 68 türün Bayramiç’de yabani besin bitkisi olarak kullanıldığı saptanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Yörede saptanan bitkilerden başlıca çiğ (doğrudan), salata, yemek, baharat ve çay olarak yararlanıldığı belirlenmiştir. Anahtar kelime: Etnobotanik; yabani besin bitkisi; Bayramiç; Çanakkale. 281 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P212 Turgutlu (Manisa) Yöresinin Yabani Besin Bitkileri Gizem Bulut , Ertan Tuzlacı Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalı, İSTANBUL Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Turgutlu (Manisa) yöresinde 2010-2011 yılları arasında kapsamlı etnobotanik bir araştırma yürütülmüştür. Bu çalışma, yörede besin kaynağı olarak kullanılan yabani besin bitkilerini içermektedir. Gereç ve Yöntemler: Araştırma yöresinde, besin kaynağı olarak kullanılan bitki örnekleri toplanmış ve bitkilerin yöresel adları, kullanılışları ile ilgili bilgiler kayıt edilmiştir. Bu bilgiler 60 katılımcıdan açık uçlu ve yarı yapılandırılmış görüşmelerle elde edilmiştir. Ayrıca, Araştırma yöresinden toplanan bitki örnekleri Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Herbaryum’unda (MARE) bulunmaktadır. Bulgular: Bitki örneklerinin teşhisleri sonucunda, 69 türün Turgutlu’da yabani besin bitkisi olarak kullanıldığı saptanmıştır. Sonuç ve Tartışma: Yörede saptanan bitkilerden başlıca çiğ (doğrudan), salata, yemek, baharat ve çay olarak yararlanıldığı belirlenmiştir. Anahtar kelime: Etnobotanik; yabani besin bitkisi; Turgutlu; Manisa. 282 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P213 Türkiye’de Tedavi Amaçlı Kullanılan Bitkiler Mihriban Ahıskalı Uludağ üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, BURSA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye’de yapılmış Etnobotanik çalışmalar taranarak ülkemizde ne kadar bitkinin tedavi amaçlı kullanıldığını saptanmaya çalışıldı. Elde edilen veriye göre ülkemizde 1057 takson tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Türkiye’de tedavi amaçlı kullanılan bitkiler araştırmamızda beş kitaptan, doktora tezi, yüksek lisans tezleri, makalelerden olmak üzere 22 tane yayın, toplamda 27 kaynaktan yararlanılmıştır. Gereçler ve yöntemler: Bu araştırmanın materyalini Türkiye’de yapılmış olan yüksek lisans tezleri, doktora tezleri ve makaleler, tedavi amaçlı kullanılan bitkiler ile ilgili kitaplar oluşturmuştur. Çalışma ile Türkiye’de tıbbi amaçlı ne kadar bitki kullanıldığı saptanmak istenmiştir. Etnobotanik çalışmalardan yararlanmak için YÖK’ un tez sorgulama sayfasından tez ve makaleler tarandı, ayrıca konuyla ilgili kitap edinildi. Veriler bu çalışmalardan yararlanılarak derlendi. Tür, familya, Türkçe adı, yerel adı, kullanılan kısmı, vet. (veterinerlikte kullanımı), notlar, kaynakça başlıklarını içeren bir exel sayfası açıldı. Kaynak taramalarından bulunan her farklı takson özellikleriyle birlikte listeye eklendi. Türkçe isimler ‘Türkiye Bitkileri Listesi’ kitabından yararlanılarak eklenmiştir. Daha sonra liste familyaya göre alfabetik sırayla sıralandı. Bulgular: Yapılan çalışmada 113 familyaya ait 431 cins, toplam 1057 takson tespit edilmiştir. En fazla taksona sahip familyalar; Lamiaceae 148 takson, Asteraceae 139, Rosaceae 73, Apiaceae 49, Fabaceae 42, Liliaceae 32, Brassicaceae 27, Ranunculaceae 25, Malvaceae 22, Boraginaceae 18, Euphorbiaceae 18, Scrophullariaceae 17, Polygonacae 17, Hypericaceae 16, Orchidaceae 16 takson. Bitkilerin değişik şekillerde kullanıldığı, özellikle dekoksiyon, infüsion ve lapa şeklinde kullanıldığı kaydedilmiştir. Araştırmamızda insanların yanı sıra hayvanların tedavisinde kullanılan bitkilerde listede “ Vet.” kolonuna işaretlenmiştir. Buna göre 1057 taksodan 73’ ü hayvan hastalıkları tedavisinde kullanılıyor. Buda tıbbi amaçlı kullanılan bitkilerin % 7’si demektir. Sonuç ve Tartışma: Çalışmamızda Türkiye’de 1057 taksonun tedavi amaçlı kullanıldığı tesbit edilmiştir. Türkiye’de tıbbi amaçlı kullanılan 1057 bitki Türkiye florasının % 9’unu içermektedir. 1057 taksonun 73’ünün hayvan hastalıkları tedavisinde kullanıldığı, bunun da tıbbi amaçlı kullanılan bitkilerin % 7 ‘si olduğu tespit edilmiştir. Ülkemiz zengin bir biyoçeşitliliğe ve birikime sahiptir. Bu sebeple yurdun her bölgesinde farklı farklı kullanımlarla karşılaşıyoruz. Halkın bu konudaki bilgileri yok olmadan not edilmeli ve gelecek nesillere aktarılmalıdır. Teşekkür: Bitirme Tezi çalşması sırasında emeği geçen başta tez danışman hocam Prof. Dr. Hulusi Malyer olmak üzere, sevgili hocam Füsun Ertuğ’a ve bütün hocalarıma teşekkür ederim. 283 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P214 Türkiye’deki Stachys Cinsine ait Eriostomum Seksiyonunun (Lamiaceae) Tıbbi Bitkileri Ekrem Akçiçek, Özal Güner Balıkesir Üniversitesi, Necatibey Eğitim Fakültesi, Biyoloji Anabilim Dalı, BALIKESİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Türkiye 11707 bitki taksonu ile dünyada oldukça zengin floraya sahip ülkelerden biridir ve bu bitkilerin 3649’u ülkemiz için endemiktir. Türkiye zengin bir floraya sahip olmasına rağmen, ancak 500 civarında bitki tıbbi amaçla kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalara göre tıbbi amaçla kullanılan bitkilerin çoğu Lamiaceae familyasına aittir. Bu familyanın özellikle Origanum, Salvia, Sideritis, Mentha ve Thymus gibi cinslerinin türleri çoğunlukla tıbbi amaçla kullanılmaktadır. Stachys cinsi dünyada yaklaşık olarak 430 takson , ülkemizde ise 116 taksonla temsil edilmektedir. Eriostomum seksiyonu ise Türkiye’de 34 taksona sahiptir. Bu seksiyona ait bazı türler ülkemizde tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Tıbbı amaçla kullanılanlar çoğunlukla şunlardır; S. balansae Boiss.&Kotschy, S. cretica L. subsp. smyrnaea Rech.f., S. tmolea Boiss. ve S. cretica L. subsp. anatolica Rech.f. Gereçler ve Yöntemler: Bu çalışma, Türkiye’de yetişen Stachys cinsi Eriostomum seksiyonu revizyonu kapsamında 2007-2010 yılları arasında yapılmıştır. Bitkiler habitatlarından toplanmış olup, bitkilerin yerel isimleri ve kullanılan kısımları ayrıca tıbbi olarak kullanımları yöre halkının verdiği bilgiler doğrultusunda elde edilmiştir. Toplanan bitkiler herbaryum örneği haline getirilip Balıkesir Ünivesitesi Necatibey Eğitim Fakültesi herbaryumunda muhafaza edilmektedir. Bitki teşhisleri Davis’in Flora of Turkey kitabına göre yapılmıştır. Bulgular: Yapılan araştırmalar sonucunda, S. tmolea, S. byzantina, S. cretica subsp. mersinaea, S. cretica subsp. lesbiaca, S. cretica subsp. smyrnaea, S. cretica subsp. anatolica, S. thirkei, S. balansae ve S. obliqua gibi 9 taksonun Türkiye’de tıbbı amaçla kullanıldığı tesbit edilmiştir. S. byzantina ve S. balansae tıbbi olarak diğerlerine göre daha fazla kullanıma sahiptir. Çay ve dağ çayı yöresel olarak kullanılan isimlerdir. Toprak üstü kısımları, özellikle çiçeklerinin tıbbi olarak çay gibi demleme şeklinde kullanımı yaygındır. Soğuk algınlığı, girip ve karın ağrısı olarak kullanımı ağırlıklıdır. Sonuç ve Tartışma: Bu çalışma sonucunda, bu bitkilerin çoğunlukla dağ çayı ve çay olarak adlandırılmasına rağmen, bazı yörelerde S. tmolea ve S. cretica subsp. anatolica için kestire, S. byzantina için eşek otu, S. cretica subsp. smyrnaea için çay gayfası ve kuş otu gibi isimlendirmelerin olduğu ortaya konulmuştur. Bu bitkilerin ülkemizde grip, soğuk algınlığı, üst solunum yolları rahatsızlıkları (S. cretica subsp. anatolica) ve kan basıncını düzenleme (S. thirkei) gibi tıbbi amaçlarla kullanımına rastlanılmıştır. Ayrıca S. cretica subsp. smyrnaea’nın mide ağrıları için kullanımından başka ellerdeki yaraların iyileşmesi amacıyla, kök ve yaprakların bu yaraların üzerine sürülerek tedavi amaçla kullanıldığı tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Eriostomum, Stachys, soğuk algınlığı, tıbbi, Türkiye 284 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P215 Beyağaç (Denizli) ve Yakın Çevresinden Geleneksel Yöntemlerle Katran Üretimi Gürkan Semiz1, Melek Özdemir1, Erhan Gönen1, Aslı Semiz2 Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, DENİZLİ Pamukkale Üniversitesi, Denizli Sağlık Hizmetleri MYO, Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Programı, DENİZLİ Sorumlu yazar e-posta: [email protected] 1 2 Giriş: Geleneksel metotlarla katran üretimi yıllardır ülkemizin birçok yöresinde kullanılan bir yöntemdir. Elde edilen katran yöre halkı tarafından birçok şekilde kullanılmaktadır. Gerek tıbbi amaçlı gerekse endüstriyel amaçlı kullanılan bu katranın kalitesi çok önemlidir. Bu kalite kullanılan ağaç türüne, ağacın katran çıkarımı için kullanılan kısmına ve reçine yoğunluğuna bağlı olarak çok değişkenlik gösterebilmektedir. Gereçler ve Yöntem: Bu çalışma Eylül 2014 – Nisan 2015 tarihleri arasında yapılan saha çalışmalarıyla tamamlanmıştır. Çalışmamıza ait veriler, Denizli ili Beyağaç ilçesinde bulunan bir katran ocağında kullanılan katran üretim metodu tüm detaylarıyla gösterilmiş, yöre insanının katranı kullanım alanları hakkında bilgiler derlenmiş ve katranın tıbbi amaçlı kullanım alanları belirlenmiştir. Bulgular: Katran üretimi için yoğunlukla Pinus nigra subsp. pallasiana türünün kullanıldığı, bazı özel durumlarda da diğer türlerin kullanılabildiği gösterilmiştir. Katran üretiminin tüm aşamaları fotoğraflanarak kayıt altına alınmıştır. Sonuç ve Tartışma: Modern laboratuvarlar yerine geleneksel yöntemlerle gerçekleştirilen katran üretiminin tüm aşamaları belirlenmiştir. Bu katranın kullanım alanları belirlenmiş ve elde edilen veriler daha önce konu üzerinde yapılan diğer çalışmalar ile karşılaştırılmıştır. Elde ettiğimiz verilerin başta tıp ve veterinerlik olmak üzere ilgili diğer bilim dallarına faydalı olacağına inanmaktayız. Katranın kullanım alanlarının yanı sıra içerisindeki etken maddelerin de belirlenmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Katran eldesi, geleneksel yöntem, Pinus nigra subsp. pallasiana, tıbbi kullanım Teşekkür: Bu çalışma PAU-BAP birimi 2014FBE034 ve 2014FBE042 nolu projeler kapsamında yapılan saha çalışmaları ile desteklenmiştir. 285 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P216 Abbaslık Köyü (Bilecik) Florası ve Etnobotanik Özellikleri Ceren Batı, Şinasi Yıldırımlı Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Ana Bilim Dalı, 06 800 Beytepe, ANKARA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: Abbaslık Köyü, Bilecik ili sınırları içerisinde, il merkezine 5 kilometre uzaklıktadır. Araştırma alanı yaklaşık olarak 500 metreden başlayıp, bölgenin güneyinde yer alan Kapaklı tepede 1243 metre yüksekliğe ulaşmaktadır. Şu ana kadar 3 gezi yapıldı ve 241 örnek toplandı. Bilecikte halk pazarından bitkilerle ilgili etnobotanik bilgiler derlenmeye çalışıldı. Gereçler ve Yöntemler: Araştırma materyalini Kapaklı tepe civarındaki Abbaslık, Kapaklı köyleri arasından toplanan bitkiler oluşturmaktadır. Bunlar, ilgili literatüre dayanarak incelenecek hale getirilmiştir. Daha sonra Davis’in “Türkiye Florası” adlı eserinden yararlanarak adlandırma işlemi yapılmıştır. Gerektiğinde ülkemizde gerçekleştirilen revizyon çalışmalarından yararlanılmıştır. Ayrıca tanıda kolylık sağlaması açısından toplanan bitki örneklerinin fotoğrafları da çakilmeye çalışılmıştır. Etnobotanik çalışmalar için bir ses kayıt cihazı, ayrıca karşılıklı görüşmelerde not alma yöntemi uygulanmıştır. Bulgular: Şimdiye kadar gerçekleştirilen adlandırma işlemleri sonunda 36 familya, 73 cinse ilgin 134 tür adlandırılmıştır. Bu adlandırmalar, araştırma alanının daha çok Avrupa-Sibirya bitki coğrafyası bölgesine girdiğini göstermektedir. Elde edilecek bulgular sonucu araştırma alanı ile ilgili ilginç sonuçlar çıkacağı umulmaktadır. Flora incelemesi için 29 Mart 2015 tarihinden itibaren arazi çalışmalarına başlanmış olup, hava koşulları el verdiğince bu çalışmalar 15 günde bir tekrarlanmıştır. Sıklıkla yaşanan kar, dolu ve yağmurlu hava dolayısıyla iki arazi çalışması yarıda kesilmiştir. Arazinin 500 metreden başlayan bitki örtüsü düzenli olarak her 200 metrede bir kendini tekrarlamaktadır. Yükseklik ve güneş ışığı azlığı veya fazlalığı dolayısıyla aynı türün varyasyonları mevcuttur. Arazinin tamamı 10 kilometrelik bir yolla çevrili olup, arazi elverdiğince 3-4 kilometrelik çapla çalışılmaktadır. Bu yolun toplam 2 kilometresi tarla ve 2 kilometresi uçurumdur. Tarlalardaki kültür ekimlerinin çalışmamızı bozmaması amacıyla o alandan örnek toplanmamıştır ancak etnobotanik örnekleri buradan alınmaktadır. Uçurum sırasındaki örnekler ise imkanlar elverdiğince toplanmaktadır. Sonuç ve Tartışma: Şu ana kadar gerçekleştirilen çalışmalar sonunda 3 arazisi gezisi yapılmış, 241 örnek toplanmış, bunların değerlendirilmesi sonucu 36 familya, 73 cinse ilgin 134 tür adlandırılmıştır. Halen çalışmalar sürdüğünden ve kesin bir sonuç olmadığından şimdilik eldeki verilerle yetinilmiştir. Posterde daha ayrıntılı bilgilere yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Flora, Kapaklı köyü ve tepesi, Bilecik 286 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P217 Çamlık Kasabası (Konya/Beyşehir), Hatunsaray Köyü (Konya), Sarıveliler İlçesi (Karaman) ve Çevresinin Etnobotaniği Özcan Seçmen, Emine Feyza Atasağun, Serdar Gökhan Şenol Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi-Herbaryum Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bornova, İZMİR Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: İnsanoğlu var olduğundan itibaren günümüze değin çevresindeki canlı ve cansız her türlü malzemeden yararlanmayı bilmiştir. “Bitkilerin kullanımı ve bitkilerle tedavinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayandığı ve hatta birçok ünlü Türk bilim adamının (Ebu Reyhan, Biruni , İbn-i Sina, Al Gafiki, İbn Baytar ve Davud AlAntaki) bitkisel droglarla uğraştığı bilinmektedir. Elbette günümüz koşullarında da durum çok farklı değildir. Gerek insanların tedavilerinde, gerek besin maddesi olarak kullanmada, gerek boya maddesi olarak kullanmada bitkilerin önemi göz ardı edilemez. Son yıllarda halk-bitki ilişkileri üzerinde çok durulmaktadır. Bu da botanikte yeni bir alanın -etnobotaniğin- doğmasına neden olmuştur. Bu çalışma ile de Konya ve Karaman illerinin bazı köylerinde halk tarafında farklı amaçlarla kullanılmakta olan bitki türleri, kullanım amaçları ve şekilleri belirlenmeye çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamız Çamlık kasabası (Konya/Beyşehir) , Hatunsaray köyü (Konya) ve Sarıveliler ilçesinde (Karaman) yapılmıştır. Kaynak kişilerle doğrudan görüşülerek bize verilen bilgiler ışığında bitkilerin yöresel adları, kullanılan kısımları, kullanım amaçları, miktarı ve şekilleri belirlenmiştir. Bitkiler araziden toplanarak, numaralandırılmış, preslenerek herbaryum tekniklerine uygun olarak kurutulmuştur. Kurutulan örnekler, Ege Üniversitesi herbaryum merkezine getirilip, “Flora of Turkey and East Aegean Islands (Vol. 1- 11)” esas alınarak tayin edilmiştir. Tayin işlemlerinin doğruluğunu kontrol etmek amacı ile Ege Üniversitesi Herbaryumu koleksiyonunda yer alan örnekler ile karşılaştırılmıştır. Bulgular: Bu araştırmada, çalışma bölgesinde 50 bitkinin insanlarca çeşitli amaçlarla kullanıldığı saptanmıştır. Bunlardan 9 ’u Labiatae, 8 ’i Gramineae, 7’ si Compositae, 3’ ü Liliaceae, 2’ si Ranunculaceae, 1’ er bitki Malvaceae, Brassicaceae, Boraginaceae, Araceae, Leguminosae, Berberidaceae, Primulaceae, Euphorbiaceae, Equisetaceae, Amaryllidaceae, Caryophyllaceae, Hypericaceae, Linaceae, Orchidaceae, Zygophyllaceae, Rubiaceae, Rosaceae, Polygonaceae, Salicaceae, Urticaceae, Loranthaceae olmak üzere 26 familyada yer aldığı belirlenmiştir. Farklı amaçlar için kullanılan bitkilerin 15 türü tıbbi amaçla, 5 türü ilaç sanayinde ve çiçekçilikte, 3 türü yalnızca çiçekçilikte, 3 türü boya sanayinde, 11 türü süs yapımında, 6 türü çay olarak, 4 türü hayvancılıkta, 1 türü yakacak olarak ve doğa olaylarında, 1 türü tahin helva yapımında, 1 türü salep ve dondurma yapımında, 1 türü nazara karşı, 5 türü yemek yapımı, yiyecek ve baharat olarak kullanıldığı saptanmıştır Sonuç ve Tartışma: Etnobotanik çalışmaların büyük bölümünde, belirlenen kullanımların önemli kısmını tıbbi kullanımlar oluşturmaktadır. Bu çalışmada da tespit edilen kullanımların %30 luk kısmı, tıbbi amaçlıdır. Bunu %22 ile süs yapımında kullanılan türler izlemektedir. Bu durum, çalışma bölgesinde halk tarafından kuru çiçeklerden çiçek düzenlemesi yapımının gerçekleştirildiği, aile işliklerinin bulunmasından dolayıdır. Özellikle yerel halk tarafından büyük kısmını Poaceae üyelerinin oluşturduğu, 11 adet tür kuru çiçek düzenlemelerinde kullanılmakta ve bu ürünler iç piyasada satılmaktadır. Bu kullanım şeklinin, etnobotanik çalışmalarda çok rastlanmıyor olması çalışma bölgesinin önemini anlatır niteliktedir. Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, kuru çiçek, Konya, Karaman 287 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU P218 Ödemiş, Tire, Kiraz (İzmir) Kırsalında Veterinerlik ve Zirai Kullanımlar Bağlamında Etnobotanik Serdar Gökhan Şenol1, Emin Uğurlu2, Özcan Seçmen1, Sema Barut 1 1 Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi-Herbaryum Uyg. ve Arşt. Merkezi, Bornova, İZMİR 2 Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi,Biyoloji Bölümü, MANİSA Sorumlu yazar e-posta: [email protected] Giriş: İnsanoğlu, bitkileri yiyecek, giyecek, süs eşyası, kap kacak, silah, yakacak, müzik aletleri olarak kullanmanın yanında, taşımacılıkta, hastalıklarının tedavisinde, büyücülükte, tarım ve sanayi de ve daha bir çok şekilde kullanmıştır. Bu kullanım şekilleri değişik ülkelerde, değişik kültürlerde farklılaşmış, kültürün bir yansıması olarak günümüze kadar canlılığını koruduğu gibi, bazı kullanımlarda tarihi belgelerle günümüze kadar gelmiştir. Çağın gereçlerinden faydalanma, teknolojinin getirdiği yenilikleri kullanma halk bitki ilişkisinde zayıflamaya sebep olmuştur. Halk-bitki arasındaki bu ilişkinin giderek zayıflaması bilim adamlarını harekete geçirmiş ve bitkilerin geçmişe ve günümüze ait kullanım şekillerinin bilimsel düzeye yerleştirme çabası yoğunlaşmıştır. Bu çalışmada da özellikle etnobotanik çalışmalarda önemli bir yer tutan veterinerlikte ve zirai amaçlı kullanımlara yer verilmeye çalışılmıştır. Gereçler ve Yöntemler: Çalışmamız İzmir ili Ödemiş, Tire ve Kiraz ilçelerine bağlı dağ köylerinde gerçekleştirilmiştir. Veriler kaynak kişilerle doğrudan görüşme yöntemi ile derlenmiştir. Bitkilerin yöresel adları, kullanılan kısımları, kullanım amaçları, miktarı ve şekilleri kayıt altına alınmıştır. Yöre halkı tarafından bizzat gösterilen bitkiler araziden toplanarak, numaralandırılmış, preslenerek herbaryum tekniklerine uygun olarak kurutulmuştur. Kurutulan örnekler, Ege Üniversitesi herbaryum merkezine getirilip, “Flora of Turkey and East Aegean Islands (Vol. 1- 11)” esas alınarak tayin edilmiştir. Şahit örnekler, Ege Üniv. Etnobotanik koleksiyonunda yer almaktadır. Bulgular: Çalışmada elde edilen verilere göre toplamda 30 tür veterinerlik ve zirai amaçlı kullanılmaktadır. Veterinerlik kullanımları, hayvan zehirlenmeleri (yılan akrep sokmaları vb.), sindirim problemleri, yaralanmalar, hastalıklar, besin, yuva ve nazarlıklar olarak sıralanabilir. Zirai kullanımlar ise meyve kurutma, böcekler ile mücadele, sırık, tarım aletleri vb. başlıklarda toplanabilir. Elde edilen veterinerlik verilerden bazıları yaygın kullanımlar arasında yer almalarına rağmen, bazıları ilk kez bu çalışmada kayıt altına alınmıştır. Hayvan yaralanmalarında ve özellikle süt hayvanlarının meme çatlaklarının tedavisinde yaygın olarak Hypericum perforatum (sarıkantaron) yağı kullanılmaktadır. Buna karşın, Achillea setacea (civanperçeminin), koyun sineği yada kumacık hastalığı tedavisinde hayvanlara içirilmesi kaydı nadir kullanımlar arasındadır. Zirai kullanımların bazıları ise, Arundo donax (kargı) sepet ve sırık, Chondrilla juncea (sakızotu) meyve kurutma, Cyclamen hederifolium (güzmenekşesi) böcek öldürücü olarak sıralanabilir. Sonuç ve Tartışma: Etnobotanik çalışmaların büyük bölümünde tıbbi amaçlı kullanımların ön plana çıktığı bilinen bir gerçektir. Ancak, şehir ve ilçe merkezlerinden uzaklaştıkça veterinerlik ve zirai kullanımlarında veriler arasında önemli bir yer tuttuğu gerçektir. Makineleşmenin giderek arttığı günümüzde özellikle zirai kullanımların pek çoğunun da giderek terk edildiği ve unutulmamalıdır. Veterinerlik kullanımların bazıları aynı zamanda insanlarında benzer hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Özellikle organik tarım sürecinin yeniden gündeme geldiği günümüzde bu çalışmaların bazı uygulamalara katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz. Anahtar Kelimeler: Etnobotanik, Veterinerlik, Zirai Kullanımlar, İzmir 288 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU YAZAR İNDEKSİ A Abdul Hafeez Lagharı Abdulkadir Süzen Abdullah Çakmak Abdullah Kaya Abdurrahman Sefalı Ademi Fahri Pirhan Adnan Çolak Adnan Erdağ Ahmet Aksoy Ahmet Doğan Ahmet Duran Ahmet Emre Yaprak Ahmet Gönüz Ahmet Kahraman Ahmet Metin Kumlay Ahmet Serteser Alaattin Selçuk Ertekin Ali A. Dönmez Ali Bilgin Ali Can Kaya Ali Çelik Ali Doğru Ali Kandemir Almıla Çiftçi Altuğ Yiğit Arzu Birinci Yıldırım Arzu Cansaran Arzu Uçar Türker Aslı Doğru Koca Aslı Semiz Aslıhan Dikmen Asude Soykan Kırbaş Atalay Sökmen Atila Ocak Aydan Acar Ayhan Aytaç Ayhan Usta Ayla Sarıoğlu Aylin Horozal Aylin Öztürk Aynur Aybey Aynur Zeyrek Aysel Kekillioğlu Ayşe Dilek Özçelik Ayşe Erden Yazar İndeksi P084, P085 STM9 P198 P004 P137 P199 P089 P008 P069, P071, P112, STM1, EVE16 EVE3, EVE5 P034, P038, P039, P040, P047, P050,P077, STM4, STM18 P029, P030, P031, P184, P195 P102, P140, P141, P209 P125, P144 P090 P015 P103,STM15 STM2 P192, EVE14 BMB7 P058 P190 P163, P196, BMB14 P009 P068 P095, P097, P098, P099, P100, P101 STM19 P095, P097, P098, P099, P100, P101 STM22 P215 P181 P122 P070, P084, P085, BMB16 P010 P117 P089 P152, EVE12 P148 P193 P146 P091, P093 BMB18 P202, P203, P204 STM12 P016 289 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Ayşe Kaplan Ayşegül Köroğlu Ayşen Özçandır Ayşen Özdemir Türk Ayten Dizkirici Ayvaz Ünal Azize Demirpolat P050, P077 P146, P149, P169 P135, P168 P003 P049 STM20 P187 B Bahar Gürdal Bahar Kaptaner İğci Bahar Kökçü Barış Bani Barış Özüdoğru Başak Gökçe Bayram Atasagun Bedia Köse Bedri Serdar Bekir Doğan Belgin Coşge Şenkal Bengi Erdağ Betül Gıdık Betül Gürcan Betül Özenli Betül Yılmaz Öztürk Bilal Şahin Bilge Özdemir Bilge Tunçkol Bilgehan Bilgili Birkan Kahraman Burcu Camili Burcu Gönen Burcu Kömoğ Burcu Özkan Burcu Pelin Büyük Burcu Pelit Burcu Tarıkahya Hacıoğlu Burcu Yılmaz Çıtak Burçak Tütünoğlu Bünyamin Yıldırım Büşra Baş Büşra Darıcı Yazar İndeksi STM5 P002 EVE15 P116 P010, STM7 P091, P093 P069 P111 P117 P050, P077 P205 P007 P079 P060 P148 P185, P200 EVE17 P106 P053 P012 P197 P134 P128 P074 P096 P117 P108 P010 P128, P129, P131, P132 P092 P090 BMB3 P129 C Canan Dülgeroğlu Canan Özdemir Yazar İndeksi P189 P179 290 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Candan Aykurt Cem Vural Cemal Budağ Cengiz Darıcı Cengiz Sarıkürkcü Cengiz Yıldırım Ceren Batı Ceyda Sibel Kılıç P135, P168 P042, P114 P072 P201 P091, P093 STM19 P216 P153 Ç Çağla Bardakcıoğlu Çağla Kızılarslan-Hançer Çiğdem Alev Özel Çiler Kartal Yazar İndeksi STM11 STM6, P171, P172 P076 P181 D Davut Avlamaz Demet Cansaran-Duman Deniz Batmaca Deniz Canlı Deniz Tiambeng Deniz Ulukuş Deniz Yüzbaşığlu Deniz Yüzbaşıoğlu Derya Babaarslan Derya Cesur Derya Şimşek Deryanur Dinçer De-Yu Xie Düriye Gülkokan Yazar İndeksi STM24 P117, P094 P209 P123 STM23 STM3, EVE7 BMB4 P076 P161, P162 MAF6 P117 BMB12 BMB13 P135, P168 E Ebru Altuntaş Ebru Ataşlar Ebru Doğan Güner Ebru Kunduracı Ebru Özdemir Ebru Yüce Eda Baki Eftal Böke Ekrem Akçiçek Ekrem Dündar Elçin Görgülü Elif Ebru Alkan Elif Gezer Aslan Elif Kaya Şahin Yazar İndeksi P096 P065 P048, P116 P203 P176 P186, P188, STM14 P082 P150 P055, P139, P214, STM21 P058, P081, P082, STM4, BMB2, BMB3, BMB9, BMB10 MAF2 BMB15 P144 BMB12 291 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Elif Merdamert Elşad Hüseyin Emel Sözen Emel Uslu Emin Uğurlu Emine Akalın Emine Burcu Yeşilyurt Emine Ceyda Sözüer Emine Feyza Atasağun Emine Yüksel Emre Çilden Emre Sevindik Erdem Uçar Ergin Hamzaoğlu Ergün Kahveci Erhan Gönen Ernaz Altundağ Erol Özer Ersan Bektaş Ersin Karabacak Ersin Minareci Ersin Yücel Ertan Tuzlacı Erva Özkan Esra Martin Esra Uyar Eyüp Bağcı Eyüp Erdoğan Ezgi Yağmur P140, P141 P006 P196, BMB14 P037, P057 P218 P171, STM5, STM6 STM13 P181 P217 P155, P160 P014 P011, P058, P075, STM1 P068 P112, P161, P162, STM27 P152, EVE12 P215, EVE11 EVE2, EVE6 EVE7 P070, BMB16 P151, STM16 P104 P196 EVE3, EVE4, EVE5, P211, P212 P095, P099 P038, P040, P050, P077, P137, P144 P098 P186, P187, P188 P032 BMB18 F Fadile Yıldız Zeyrek Fadul Önemli Fahim Altınordu Fatih Coşkun Fatih Dayı Fatih Demirel Fatih Satıl Fatma Güneş Fatma Güzel Fatma Koçbaş Fatma Mungan Fatma Pehlivan Karakaş Fatma Ünal Fergan Karaer Ferhat Celep Feride Almalı Yazar İndeksi MAF8 P079 P039, P040, P047 P011, P058,P059, P075, STM1 P138 P090 P026, P032, P138, P139 P208 P123 P194 P022, P194 P095 P076, BMB4 STM27 P012 P080 292 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Feruzan Dane Fethi Ahmet Özdemir Fevzi Özgökçe Feyza Candan Fulya Filiz Funda Erşen Bak Funda Özbek Füsun Ertuğ P109, P110, P111, P119, P122, P165 BMB5, BMB8, BMB17 STM8 P124, P178, P179 MAF4 MAF6 P118, P120, P121 EVE1, EVE7 G Galip Akaydın Gamze Tuttu Gençay Akgül Gizem Bulut Gizem Saygın Golshan Zare Gönül Hatipoğlu Serdar Gözde Kibar Gül Ayyıldız Gül Nilhan Tuğ Gülay Ecevit-Genç Gülay Zulkadir Gülaycan Polat Gülcan Şenel Gülden Doğan Gülden Yılmaz Gülendam Tümen Güliz Doğan Gülsen Kendir Gülşah Özyiğitoğlu Gülşen Irmak Güngör Ay Günsenin Miray Dirlik Güray Uyar Gürkan Semiz Güven Görk Yazar İndeksi STM7, STM13 P013, P052 P127 P211, P212, EVE3 P184 STM2 P070 P037 P195 P029, P184, P195 P171, P172 P180 P198 P108, P143, P147, P174, P175 P186, P187, P188 P136 P086, P087, P088, P206, P207 P029 P146 P100, P101 P062 P194 P137 STM12 EVE11, P215 P067 H H. Aşkın Akpulat Hacer Karayiğit Hâki Altunova Hakkı Demirelma Halil Erhan Eroğlu Halil Koyu Halil Öztürk Halit Büyüksakallı Yazar İndeksi P056, P171, STM6 P073 MAF8 STM3 P161, P162 EVE3 P157 P152, EVE12 293 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Handan Şapcı Hanife Özbay Hasan Yıldırım Hatibe Kara Hatice Çölgeçen Hatice Nurhan Büyükkartal Hatice Yılmaz Hazal Sezginer Hilal Baki Hüseyin Baykal Hüseyin Dural Hüseyin Mısırdalı Hüsniye Aka Sağlıker P042, P114 EVE16 P025, P199, STM10 BMB1 P083, P126, P127 P103, P083, P126, P127 P052 P119 P070 STM9 P128, P129, P131, P132, STM3 STM20 P201 I Işık Didem Karagöz Yazar İndeksi P157 İ İbrahim Halil Karacan İbrahim Halil Kılıç İbrahim Kula İlginç Kızılpınar Temizer İlker Büyük İlker Dursun İlker Genç İnci Bahar Çınar İsa Başköse İsa Taş İsmail Çelik İsmail Eker İsmail Şenkardeş İsmail Zoroğlu İsmet Uysal Yazar İndeksi P004 P080, P157, MAF8 P194 P167, P166 P094, P117 STM19 P173 P195 P029, P030, P031 P095, P098, P099, P100, P101 BMB15 P046, P095, STM14 EVE4 P108 P151, EVE6, EVE15 J Jale Çelik Yazar İndeksi EVE16 K Kadriye Sorkun Kadriye Yetişen Kamil Coşkunçelebi Kâmuran Aktaş Kemal Yıldız Kerem Kambur Khalid Mahmood Khawar Yazar İndeksi P123 P179 P018, P107, P117, P145, MAF1, MAF3, MAF5 P106 P022, P104 P068 BMB17 294 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Klaus Mummenhoff Kuddisi Ertuğrul Kurtuluş Özgişi Kübra Yiğit STM7 STM3 P010 P074 L Leyla İdikut Lütfi Behçet Yazar İndeksi P180 EVE8, STM24 M M. Burak Batır M. Evrim Demir M. Yahya Karslıgil M. Zeki Haznedaroğlu M.Yavuz Paksoy Makbule Erdoğdu Mecit Vural Mehmet Akyüz Mehmet Candan Mehmet Cemil Üren Mehmet Cengiz Karaismailoğlu Mehmet Çiftci Mehmet Erkan Uzunhisarcıklı Mehmet Fırat Mehmet Kılıçaslan Mehmet Koyuncu Mehmet Kuh Mehmet Özaslan Mehmet Sağıroğlu Mehmet Tanrıseven Mehmet Tekin Mehmet Tekin Babaç Mehmet Temel Mehmet Ufuk Özbek Mehmet Uğur Yıldırım Mehmet Yavuz Paksoy Mehtap Tekşen Melahat Özcan Melek Özdemir Meltem Erdir Meral Özkul Merve Göre Merve Köksal Merve Yasemin Altıntaş Merve Yıldırım Merve Yılmaz Yazar İndeksi P022 MAF4 STM5 EVE3 P011, P075, P186, STM1 P006 P118 P073, P074 P001 P093 P009, P191 P073, P074 P048, P120 P019, P020, P021, MAF9 P066 P051 P104 P080, P157, MAF8 P028 P094 P056, P105, P130, P136, P171, MAF7 P037, P057 P154 P006, P118 BMB17 P188 P046, P116, P164 P017, P142 P215 P065 P076 BMB11 P203 P159, P160 EVE11 P140, P141 295 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Meryem Korkmaz Meryem Öztürk Meryem Şeker Mesut Kırmacı Metin Armağan Metin Konuş Mevlidiye Yılmaz Mihriban Ahıskalı Mikail Açar Mine Koçyiğit Mine Tunalı Muavviz Ayvaz Muhammed Mesud Hürkul Muhammet Karaman Muhammet Ören Muharrem Nadiroğlu Muhip Hilooğlu Muhittin Dinç Muhsine Zeynep Yavuz Murat Ataol Murat Ekici Murat Erdem Güzel Murat Kartal Murat Kılıç Murat Koç Murat Ünal Murat Yılmaz Musa Doğan Mustafa Alkan Mustafa Cüce Mustafa Çelik Mustafa Çölkesen Mustafa Eray Bozyel Mustafa Işıloğlu Mustafa Kargıoğlu Mustafa Kemal Akbubut Mustafa Türk Mustafa Var Mutlu Gültepe Müge (Türkoğlu) Koç Münevver Sökmen Münire Nihan Bağdatlı P056 P039 P027, P050, P077 MAF4 STM8 P078 P204 P213 P139 P210, STM25 P151 P075 P149 P073, P074 STM12 EVE8 P196, BMB14 P064 P095 EVE17 P045, P120, P121 P018 P083 P022, P194 P112, P113, P161, P162 P033, P137 P152, EVE12 P012, P124, P125, STM23 P043 P084, P085 P034, P038, P047, P077 P180 P102, P140, P141, P209 P005 P015, P154 P143, P175, P174 P150 BMB12 P107, MAF3, MAF5 P110 P084, P085 P007 N Nacide Kızıldağ Nadir Ali Rınd Nalan Akkaya Yazar İndeksi P201 P092 P056 296 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Namık Bal Naşit İğci Necmi Aksoy Neriman Özhatay Nermin Gözükırmızı Nesibe Nur Bayazıt Nesrin Çekici Neşe Erdoğan Neval Güneş Özkan Nevin Şafak Odabaşı Nihal Türkmen Nihan Koçer Nihan Poyraz Kayabaşı Nur Münevver Pınar Nuran Ekici Nursel İkinci Nusret Zencirci P202 P002 P053, P054, STM17 STM5, STM25 BMB6 P062 P113 P080, MAF8 STM17 P177 BMB1 P054 P206, P207 P117, P120, P126 P110 STM26 BMB8 O Oğulcan Gürbüz Olcay Ceylan Olcay Düşen Onur Esen Onur Kaya Orhan Kurt Orhan Küçüker Orhan Ünal Osman Erol Osman Karabacak Osman Tugay Ozan Şentürk Yazar İndeksi STM16, EVE15 P067 P060, P061 STM16, EVE15 P071 BMB11 P009 P189 P009 P062 P066, STM3, EVE7 STM10, EVE13 Ö Ömer Çeçen Ömer F. Çolak Ömer Kılıç Ömür Gençay Çelemli Özal Güner Özcan Seçmen Özen Özbay Özge Biçeroğlu Özge Muslu Özge Tok Özgür Eminağaoğlu Özlem Aksoy Özlem Arslan Yazar İndeksi STM20 P005 P035, P036 P166, P167 P055, P214, STM21 P217, P218 P169 P181 P008 P059 P017 P092, P193 P182, P183 297 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Özlem Çalbay Özlem Çetin Özlem Özbek Öznur Ergen Akçin BMB4 P038, P039, STM4 P079, P115, MAF2 P108, P155, P156, P159, P160 P Pelin Yılmaz Sancar Pınar Çelikboyun Yazar İndeksi P136 P086, P087, P088 R Resul Adanaş Rıdvan Polat Yazar İndeksi P033 P163, P206, P207 S Sadık Erik Salih Dikilitaş Salih Malkoçoğlu Seda Okur Seher Güven Seher Karaman Erkul Selahattin Aydemir Selahattin Özbucak Selami Selvi Selda Zaimoğlu Selma Berk Selma Sinan Selma Tuna Sema Barut Sema Sevil Altundaş Semiha Yakar Serap Çevik Serap Dalgıç Serap Demirel Serdar Aslan Serdar Gökhan Şenol Serdar Makbul Sergun Dayan Serkan Şengül Sevcan Çelenk Sevil Albayrak Sevil Tütüncü Konyar Seyhun Yurdugül Seyit Yüzüak Sezen Toksoy Köseoğlu Sezgi Bozkaya Sibel Ulcay Yazar İndeksi STM7, STM13 P092 P152, EVE12 P107, P145, MAF3, MAF5 P145, MAF1 P045, P049, P164 P078 P198 P011, P032, P163 P190 P205, EVE9 BMB1 P205, EVE9 P218 P156 P004 P057 P028 P090 P046, STM17 P197, P217, P218, EVE13 P018, P107, P145, MAF1, MAF3, MAF5 P089, P181 EVE9 P044 P069, P071 P122, P165, P170 EVE10 BMB13 P028 STM12 P147 298 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Sinem Leventer Songül Karakaya Süleyman Arı Süleyman Doğan Süleyman Doğu Sümer Aras Sümeyye Altunok P109, P165 P153 P154 BMB5, BMB8, BMB17 P063, P064 P094, P117 P081, BMB9 Ş Ş. Fatih Topcuoğlu Şaban Güvenç Şakir Akgün Şefik Özen Şemsettin Civelek Şenay Süngü Şeker Şeref Ertaş Şerife Atiker Şeyma Akalın Şeyma Çetin Şinasi Yıldırımlı Şule Güzel Şule Öztürk Şükran Kültür Şükran Öztürk Yazar İndeksi P189 STM11 P058 STM16, EVE15 P105, MAF7 P174, P143, P175 P023, P024 P027 P158 P027 P014, P036, P216, MAF2 P192, EVE14 STM11 P173, P176 P155 T Talip Çeter Taner Özcan Tuba Bekircan Tuğba Aktaş Tuğba Bayrak Özbucak Tuğba Çakmak Tuğba Polat Tuğçe Özdemir Tuna Uysal Tuncay Dirmenci Tural Javadzade Turan Arabacı Turgay Ünver Tülay Aytaş Akçin Tülay Tütenocaklı Tülin Aşkun Türker Yazıcı Yazar İndeksi P045, P117 P032, STM6 P084, P085 P156, P108 P198 BMB2, BMB10 P133 P072 STM3 P032, P044, P172, STM21 P125 P044, P172 P081, P082, BMB3, BMB9 P134 EVE6 P086, P087, P088 P044 U Ufuk Koca Çalışkan Yazar İndeksi P083 299 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU Uğur Çakılcıoğlu Uğur Çatak Uğur Yıldız Umut Tunç Utku Topçu Uygar Sarpkaya P163 MAF4 P155, P156 STM27 P068 P061 Ü Ümit Budak Ünsal Önder Yazar İndeksi P041, P126 STM16 V Vagif Atamov Veysel Uzun Volkan Eroğlu Yazar İndeksi STM9 P058, P075 EVE13 Y Yasemin Budama Kılınç Yasemin Ekmekçi Yasemin Gürbüz Yasemin Zer Yasin Uzun Yaşar Akçin Yavuz Bağcı Yeşim Dağlıoğlu Yeter Yeşil Yılmaz Yavuz Yusuf Altıoğlu Yusuf Altun Yusuf Ceylan Yusuf Menemen Yusuf Turan Yazar İndeksi P096 P182 P040, STM18 MAF8 P004 P156, P160 P063, P133 P185, P200 STM6 P001, P003 P025 P041 BMB5 P016, P023, P024, P150 BMB1 Z Z.Tugba Abacı Zafer Türkmen Zehra Akın Zehra Dedelin Zeki Aytac Zeki Kaya Zekiye Suludere Zeliha Leblebici Zeliha Özdemir Zeynep Atalay Zeynep Koçal Yazar İndeksi P075 P163, P166, P183 P210 P112 P049, P045 P049 BMB4 EVE16 P183 P012 P203 300 1. Ulusal Bitki Biyolojisi Kongresi 2-4 Eylül 2015, BOLU 301