Vecihi Dergisi Sayı 3

Transkript

Vecihi Dergisi Sayı 3
BÜLTENİ
2016 YAZ SAYI: 3
ÜCRETSİZDİR
euro 2016
pamukkale-karahayıt
EKONOMİK SİSTEMLER
çİZGİ DİLİ NASIL ÇALIŞIR?
EMRULLAH ALİ
YILDIZ moda
Santorini, Fira, Oia
türk mutfak kültürü
GELENBEVİ
İSMAİL
VENTILATION TECHNIC
1
Futbol ateşi Fransa’da
22
Cvsair Bülteni Vecihi
Evde tadilat ve dekorasyon
yaparken hastanelik olmayın
SAYI 03 - YAZ
SAHİBİ
CVS HAVALANDIRMA SİSTEMLERİ
SAN. TİC. A.Ş ADINA
Tolga YOLCU
YAYIN KURULU
Tayfun DİNÇ
Leyla CİVELEK
Alev KAHRAMAN
Murat PARLAK
26
Interstellar
Uzay Sergisi 12
PamukkaleKarahayıt 32
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Tayfun DİNÇ
[email protected]
YÖNETİM YERİ
Cumhuriyet Mah.
Kartal Cad No: 101/1
Kartal İstanbul
YAYINA HAZIRLIK
Safran Yayıncılık A.Ş.
0212 290 33 44
[email protected]
Beybi Giz Plaza, Dereboyu Cad.
Meydan Sk. No: 28 Kat: 2 34398
Maslak / İSTANBUL
İçindekiler
İstanbul’la adını
verenler
10
Santorini,
Fira ve Oia
BASKI YERİ
Portakal Baskı İt. İh. San ve Tic. A.Ş.
Huzur Mh. Tomurcuk Sk. No: 5/1
Sarıyer / İSTANBUL
0212 332 28 01 pbx
36
Dergide yer alan makalelerdeki fikirler
yazarlarına aittir.
Yazılar kaynak gösterilerek yayınlanabilir.
Vecihi Cvsair’in şirket içi bültenidir.
Ücretsizdir, para ile satılmaz.
Emrullah
Ali Yıldız
04
Ekonomik
Sistemler 29
Nasıl Çalışır? -2-
ÇİZGİ DİLİ
Mehmet Ören
3
Bizi ancak çalışmak kurtarır
Güneş bazı günler nazlansa da yaz geldi. Yaz
genel için tatil demek, deniz, kum, güneş… Fakat
tatil de olsa bizim aklımızın bir kenarında işimiz
vardır. Sorumluluğumuzun hep farkındayız. İş
hayatının bir deyişiyle; “Bizi ancak çalışmak
kurtarır.” Bunun için yöneticisinden işçisine
CVSair bu farkındalıkla üretmeye, hizmet sunmaya
devam ediyor.
Üçüncü sayımızla karşınızdayız. Yine çok
bilinmeyen bir ismi sayfalarımıza taşıdık.
Söylemiştik bu topraklarda Vecihi bir tane
değil. Belki de çoğunluk ilk kez duyacak bu
ismi. Emrullah Ali Yıldız. İç sayfalarda detaylı
anlattık ama birkaç başlıkla değinelim. Vecihi
Hürkuş, Nuri Demirağ uçak fabrikasını kurdular,
üretim yapıyorlar. Fakat bu üretilen uçakları kim
test edecek? Emrullah Ali Yıldız… Ona sadece
pilot dersek haksızlık etmiş oluruz. Otomatik
paraşüt açma sisteminin mucididir aynı zamanda.
1950’li yıllarda Beyoğlu’nda “Gör-Çek” Fotoğraf
Stüdyosunda kendi kendinize fotoğraf çekmeyi
sağlayan sistemin de mucidi. Sonrası ise yine
bilindik hikâye; Amerika sahip çıkıyor Emrullah Ali
Yıldız’a Amerika’ya götürülmüş. Otomatik paraşüt
açma sisteminin patenti de orada kalmış. Emrullah
Ali Yıldız’ı Hava Astsubay Mustafa Kılıç, Vecihi için
yazdı. Fotoğraflar da kendi arşivinden. Kendisine
teşekkürü borç biliyoruz.
İlk iki sayımıza gelen ve daha çok sözle
ifade edilen tepkiler bizi oldukça mutlu etti.
Yazı yazmayı çok fazla sevmeyen bir toplumuz
farkındayız ama gerek daha iyi hizmet
sunabilmemiz gerekse Vecihi’de daha farklı
konulara yer verebilmemiz için lütfen yazılı olarak
da belirtmenizi rica ediyoruz.
Merhaba Değerli Arkadaşlarım;
Derginizin ilk 2 sayısını işletme ziyaretlerimiz esnasında
inceleme fırsatım oldu.
Çok beğendiğimi ifade etmek isterim.
Özellikle gizli kalmış vatansever mucit, iş adamı ve
girişimci kişileri gün yüzüne çıkartıp manşet yapmanız ve hatta
derginize isim yapmanız çok hoşuma gitti.
Dergilerinizi o işletmemiz den aldım ve bölüm panosuna
öğrencilerimizin incelemesi için astım.
Bundan sonraki dergilerinizden de yararlanmak ve
öğrencilerimizle paylaşmak isterim.
Bu nedenle derginizi bize de göndermenizi rica ederim.
Zekeriya Hikmetumut
Düzce Borsa İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
Elektrik-Elektronik Teknolojisi Alan Şefi
EMRULLAH ALİ YILDIZ
EMRULLAH ALİ YILDIZ:
YELKENKANAT’IN BABASI
5
1927 yılında mezun olan Tayyare
Makinistlerinin diploma töreni.
YAZI MUSTAFA KILIÇ
İLK okuduğunuzda “Yelkenkanat’ın Babası” ifademi
abartılı bulabilirsiniz. Aşağıdaki Emrullah Ali Yıldız’ın
özelliklerini okuduğunuzda, bu tanımlamama sanırım
hak vereceksiniz.
• Tayyare Makinisti Küçük Zabit (Astsubay).
• Dünyada Yelkenkanat benzeri ilk hava aracını yapan
kişi.
• Planör Pilotu (2.700 saat/uçuş).
• Paraşütçü (115 atlayış).
• Motorlu Tayyare Pilotu (10.000 saat/uçuş).
• Modelci.
• Planör ve Motorlu Uçuş Öğretmeni.
• Türkiye Planör Rekortmeni (18 saat 35 dakika/ tek
başına, 29 Ağustos 1936)
• THK Türkkuşu Baş Öğretmeni.
• THK Türkkuşu, İnönü Yüksek Planör Kampı Müdürü.
• THK Uçak Fabrikası Test Pilotu.
• Otomatik paraşüt açma cihazı (Kap-3) mucidi.
• Otomatik fotoğraf çekme stüdyosu (Gör-Çek)
işletmecisi.
Gizli kalmış bir havacılık efsanesidir, Emrullah Ali
Yıldız. Değerli büyüğüm yazar Bahattin Adıgüzel onu
anlatan kitabına, “Gökteki Venüs” ismini vermişti. Zira
gökte en çok parlayan yıldızın adıdır Venüs. Bu günlerde gökyüzü oldukça kararsa da, sisler bulutlar ile örtülse de, o ve onun gibi gerçek havacılar daima parlamaya
devam edeceklerdir. Sisleri dağıtmakta bizlerin görevi
olacaktır.
Küçük Zabit
Emrullah Ali
Yıldız, İstanbul
Yeşilköy Makinist
Mektebinde.
EMRULLAH ALİ YILDIZ
Bursa Yelkenlisi önünde
Emrullah Ali Yıldız.
KİMDİR, EMRULLAH ALİ YILDIZ?
1909 yılında Bursa’da dünyaya gelir. Vidinli baba ve
Kafkas bir annenin oğludur. 1926’da 17 yaşında iken
Türk Tayyare Cemiyeti (T.Ta.C.) tarafından İstanbul Yeşilköy’de açılan Tayyare Makinist Mektebine girer. 1927
yılında okulu birincilikle bitirir. Okul Hava Kuvvetlerine
makinist yetiştirmek üzere açılmış Küçük Zabit (Astsubay) okuludur. Okula girişte imzalatılan taahhütname
gereği mezun olanlar 4 yıl mecburi hizmet yapmak
zorundadırlar.
E. Ali Yıldız, 1928-1931 yılları arasında Eskişehir
Askeri Hava Okulu Hazırlama Bölüğü’nde, tayyare
makinisti olarak görev yapar. Bu görevi sırasında 1930
Ağrı isyanı olarak bilinen ayaklanmanın bastırılması için
Doğu’da görevlendirilen tayyare bölüğünde yer alır. Görev bitimi Eskişehir’e döndüğünde karar vermiştir, 1931
yılında mecburi hizmeti biter bitmez Hava Kuvvetlerinden istifa eder.
Bursa’ya dönen E. Ali Yıldız kardeşlerinin yanında
fotoğrafçılığa başlar. Ancak havacılık aşkı içinde yaşamaya devam eder. 1934 yılında Bursa Halkevi tarafından kurulan havacılık kulübünün kaptanı E. Ali Yıldız’dır.
Zaten o tarihte üzerinde çalıştığı “Bursa Yelkenlisi”
adını verdiği planörü yapması bu kulübün kurulmasını
sağlamıştır. Tamamen kendi düşüncesi ve parasıyla yaptığı Bursa Yelkenlisi ile Ziraat Mektebi yakınlarında uçuş
tecrübeleri yapmaya başlar. Bursa Yelkenlisi’nin gövdesi
6 metre, kanat açıklığı ise 12 metredir. Ali Yıldız’ın bu
denemeleri ile ilgili haberler ulusal gazetelere yansımaya başlamıştır.
Bursa Yelkenlisi ile ilgili haberleri okuyan THK Başkanı Fuat Bulca, E. Ali Yıldızı bir mektupla, oluşturdukları Türkkuşu’na çağırır. 22 Mayıs 1935’te kuruluşundan
19 gün sonra E. Ali Yıldız da Türkkuşunda’dır.
RUSYA HAVACILIK EĞİTİMLERİ
10 Temmuz 1935’te Sabiha Gökçen ve yedi arkadaşının da bulunduğu grupla Rusya’ya havacılık eğitimine
gönderilir. Yurda dönüşlerinde artık öğretmen olmuşlardır. 1936-1941 yılları arasında THK Türkkuşu’nda
uçak ve planör pilotluğu ile paraşütçülük / model uçak
eğitimleri verir. Havacılık kariyerinin yükselişi ise Öğ-
7
Bir uçuş öncesinde Habicht planörünü
kontrol ederken.
Ağrı Harekatından bahseden gazete küpürü.
retmenlik, Başöğretmenlik, İnönü Yüksek Planör Kampı
Müdürlüğü, Uçak Fabrikası Tecrübe Pilotluğu (19411949) olarak devam etmiştir.
12 HAZİRAN 1938 E. ALİ YILDIZ’IN
DÜNYA REKORU
1 Eylül 1936 Ulus Gazetesi küpüründe E.Ali Yıldız.
İnönü Yüksek Planör Kampı’nda dünya rekoru
kırılması o günün dergilerine şöyle yansır; “Türkkuşu öğretmeni pilot Emrullah Ali Yıldız, Ş-5 (İki kişilik)
planör ile yanında öğretmen adayı Sezai Göksu ile
birlikte Eskişehir/ İnönü’de 14 saat 20 dakika havada
kalarak rekor kırmıştır.” Kalkışını İnönü “C” tepesinden
yapan E.Ali Yıldız o yıllardaki dünya rekoru olan 13 saat
59 dakikayı, 21 dakika geçerek geliştirmiştir. Planörle
ilk dünya rekoru ise; Alman tayyarecilerinden Ernest
Jachtmann ve Flossdorf tarafından bir MR-4 planörüyle
Wermingstad Sylt’de 26/27 Kasım 1937’de yapılmıştı.
Daha önce, 29 Ağustos 1936’da ise 18 saat 35 dakika/
tek başına havada kalarak bir başka Dünya rekoruna
imza atmıştır.
THK GN. BŞK. ŞÜKRÜ KOÇAK’IN ÖZEL EMRİ
E. Ali Yıldız ile yapılan bir söyleşide anlatılanları okuyunca hayretler içersinde kalmıştım. Çok önemli
ipuçlarını barındıran sözleri hiç bozmadan olduğu gibi
siz okuyucular ile paylaşmalıyım. Bence son yıllarda
sıkça vurgulanan neden yerli uçak üretemiyoruz sorusunun cevaplarından bazıları gün yüzüne çıkmakta.
“Bütün güçlüklere rağmen Nuri Demirağ çok sayıda
E.Ali Yıldız’ın İstanbul Gülhane Parkında ağaç üzerine inişi.
Ali Yıldız’ın
ölümünden çok sonra
2002 yılında verilen
Tıssandier diploması
(sağda).
E.Ali Yıldız’ın 16
Nisan 1942’de
verilen Planör Kısım
Şefi Kimliği.
Planörün İstanbul Gülhane Parkında ağaç üzerinden indirilişi.
uçak üretti (NuD-36) ve hatta üretilen bu uçaklardan Türk
Hava Kurumu da satın almak için sipariş verdi. O tarihte
THK Genel Başkanı Şükrü Koçak’tı. Şükrü Koçak bir gün beni
Nuri Demirağ fabrikasına uçakları görmem için gönderdi.
Yetkililer uçakları bana tanıttıktan sonra ben de uçtum, o
uçaklardan biriyle. Hatta uçakla akrobasi dahi yaptım. Dönüşte olumlu rapor verdim Türk Hava Kurumuna. ”
Anlaşılacağı üzere Nuri Demirağ üretimi uçakların ne
kadar başarılı oldukları, onları test eden Türkkuşu pilotu
tarafından da onaylanmış oluyor. Sonuç: Şükrü Koçak’ın
başkanlığındaki THK uçakları almaktan vazgeçiyor ve/
veya vazgeçiriliyor.
1947 yılında bir paraşüt atlayışında sakatlanan
E.Ali Yıldız, ağaçtan indirilen planörünü sökerken.
Yıldız Hocamız paraşütçülükten ayrılarak sadece uçuşa
ağırlık vermiştir. Sakatlığının da etkisiyle yararlı olamayacağı düşüncesi ile 10 Mayıs 1948 tarihinde THK Uçak
Fabrikası Müdürlüğüne bir dilekçe vererek aktif havacılık yaşamını sonlandırır.
Örnek bir havacı olan Emrullah Ali Yıldız’ın hayatı
havacılığa olan büyük bir aşkla geçmiştir. 1996 yılında
İstanbul’da vefat eden hocamızı saygı ve minnetle anıyorum. Bu günlerde Türk Hava Kurumu Üniversitesi Türkkuşu Kampüsü olarak adlandırılan yerleşkede Emrullah Ali
Yıldız Hocamızın ismini yaşatacak şekilde bir düzenleme
yapmamız gerektiğini önemle vurgulamak isterim.
İçiniz gökyüzü ile dolsun. Saygılarımla.
Mustafa KILIÇ (1959, Eskişehir) Havacılığa Ankara paraşüt kulesinden atlayışlar ile başladı. 1977 yılında Türk Hava Kurumu (THK) İnönü Eğitim
Merkezinde paraşüt başlangıç eğitimi aldı. Eskişehir Bahçelievler Lisesi Havacılık Kolunu kurdu. Hava Teknik Okulları’nı 1978 yılında bitirdikten sonra Hava
Astsubay olarak ilk birliği Sinop, Ayancık’a gitti. Birçok model uçağını denizde ya da ormanda kaybetti. Diyarbakır BHM’ de 1983-88 yıllarında görev aldı.
Hava Kuvvetleri Radar Kıymetlendirme Kıtasında Kalite Kontrol öğretmenliği yaptı. Anadolu Üniversitesi’ni bu yıllarda bitirdi. Ahlatlıbel Radarında mübadele personel koordinatörlüğünü yürüttü. Emekli olduğu 2002 yılına kadar Emir Astsubaylığı görevinde bulundu. Son olarak THK 22. Genel Başkanı Korg.
E.Karakuş ile birlikte iken yolu THK ile bir kez daha kesişti. 2002 yılında açılan THK Müzesinin kurucuları arasında yer aldı ve ilk amiri olarak görev yaptı.
Havacılık tarihi, özellikle THK tarihi ile ilgili araştırmalara yoğunluk verdi. Çeşitli dergilerde makaleleri yayımlandı. THK Uçantürk dergisinde tarihsel yazılar
ve resimler yayımladı. Kuruluş yıldönümü, kitap fuarları, bölgesel faaliyet kapsamında fotoğraf ve belgeler sergisi açtı. THK Kültür Yayınlarından “THK-13
Uçan Kanat” kitabını yayımladı. 2006 yılı sonlarında THK Basımevi Kısım Şefi olarak atandı. Uzun yıllar üzerinde çalıştığı “THK Dizinseli” adlı kitabı THK yöneticileri tarafından dikkate alınmadı. Basımevinde ve THK yönetiminde gözlemlediği olumsuzlukları paylaşmaya başlayınca 2012 yılında THK’dan kovuldu.
9
AKTÜEL
İSTANBUL’A
ADLARINI
VERENLER
Harf sırası gözeterek isimlerini
dönemlerinin önemli şahıslarından alan
istanbul’un semtlerinin hikâyelerini ilk
sayımızda yazmıştık. Yine harf sırasına göre
semtlerin tarihçelerine devam ediyoruz.
FATİH
Malum olduğu üzere şehrin
fatihi Fatih Sultan Mehmed’den
gelmektedir. Fatih Sultan
Mehmed, fetihten sonra adını
taşıyan Camii ve Külliyenin
inşasını burada başlattı. Cami,
Fatih Sultan Mehmet’in türbesi,
Daruşşifa, Medreseler, Tabhane,
İmaret, Kervansaray, Sübyan
mektebi, Kütüphane, Hamam,
Saraçlar çarşısının bulunduğu
külliye çok geniş bir alanı
kaplamaktadır.
11
FENER
İstanbul’un en eski
yerleşimlerinden biri olan
semtte, denizcilerin koruyucusu
Aziz Nikola’ya ait kilise vardır.
Denizcilere yol gösteren, ışık
tutan anlamındaki Panarion
isminin zamanla Fener’e
dönüştüğü düşünülüyor.
FİRUZAĞA
Beyoğu ilçesine bağlı bir mahalle ismidir.
II. Bayezid’in Hazinebaşısı Firuz Ağa tarafından
yaptırılan cami sebebiyle mahalle bu isimle
anılmış. Hazinebaşı Firuz Ağa’nın adını taşıyan
Sultanahmet tramvay istasyonu karşısında
da (Bizans’ın Mese denilen eski görkemli ana
caddesinin başı ve Ayasofya’nın çaprazı) bir
cami daha vardır. 1512 yılında hayata gözlerini
yuman Firuz Ağa’nın mezarı da caminin
bahçesinde bulunuyor.
FERİKÖY
18. yüzyılda bölgeye gelen,
Abdülmecid ve Abdülaziz
dönemlerinde kendisine geniş
topraklar bağışlanan Mösyö Feri
adındaki bir Fransız tüccardan
geldiği söylenmektedir. Eski adı
Aya Dimitri olan bu küçük Rum
köyü zamanla Mösyö Feri’nin
köyü olarak anılmaya başlanmış
ve bölgeye yerleşen diğer
Gürcü, Ermeni ve Rum asıllı
vatandaşlarla birlikte gelişmeye
başlamış.
FINDIKLI
Bizans dönemindeki adı Ayanyhios
dur. Semtin isminin kaynağı net değildir.
Tarihçi Hammer’e göre semt ismini
İtalyanca Fanduco’dan almıştır. Fanduco
Han, konukevi anlamındadır. Bizans
döneminde burada bulunan han semte
ismini vermiştir. Osmanlı döneminde
burada ilk yerleşimler Kanuni döneminde
başlamıştır. Kıyı ve yamaçlar boyunca
bulunan fındık bahçelerinden dolayı bu
ismin verildiği de öne sürülmektedir.
Osmanlı kaynaklarında da burada fındıklı
deresinin bahsedilmektedir.
FİRUZKÖY
Avcılar İlçesine bağlı bir mahalle
ismidir. Bulgaristan’ın Ortaköy’üne
(İvaylovgrad) bağlı Balcıbük
(Madenbuk) köyünde yaşamlarını
sürdüren Türklerin, 1928 yılında
Türkiye’ye gelmeleri ve Avcılar köyü
yakınlarındaki Firuz’un satılık olan
çiftliğini almaya karar vermeleri
sonrasında kurulur. Firuz’un
çiftliğine 60 hane olarak kurulan
köye Firuzköy derler.
FINDIKZADE
Ufak tefek olduğundan küçük
anlamında; “Fındık” lâkaplı
Mustafa Efendi adlı zatın oğlu olan
ünlü hattat; “Fındıkzâde İbrahim
Efendi”nin, bu semtte Kızılelma’da
yaşayıp ölmüş olması, lâkabının
semtle anılmasında sebep olmuş.
Bu gün Fındıkzade Mescidi’nin
bulunduğu yerde Fındıkzâde Tekkesi
Mescidi bulunuyormuş. Fındıkzâde
İbrahim Efendi, aynı yere 1700’lü
yıllarda cami yaptırmış. 1915’te tüm
binalar yanmış ve zamanla tamamen
yok olmuş. 2009 yılında izbe bir yer
olan mekân temizlenerek Fındıklı
Mescidi yapılmış.
FLORYA
Florya’nın ismi hakkında ise
pek çok rivayet bulunuyor. Reşad
Ekrem Koçu’ya göre, İskender
Çelebi, Arnavutluk’un Florina
kasabasındandı ve inşa ettirdiği
bahçeye verdiği bu isim, zamanla
“Florya” adına dönüştü.
KÜLTÜR SANAT
INTERSTELLAR
UZAY SERGİSİ
2030 senesinin teknolojilerine ışık tutan, 3 boyutlu
ve etkileşimli enstalasyonların yer alacağı sergi, bilimsel
alt yapısı ve heyecan verici serüveni ile 4 Haziran – 4
Eylül 2016 tarihleri arasında Torium Avm Sergi Alanı’nda
ziyaretçileriyle buluşuyor.
Uzayın derinliklerinde kaybolmaya hazır mısın?
Bilim, sanat ve teknolojinin hangi boyutlara
ulaşabileceğini deneyimleyebileceğiniz Interstellar Uzay
Sergisi katılımcılarıyla buluşuyor.
Uzayın gizemini yaşanabilir hale getiren sergi; video
mapping , 3D etkileşim simulasyonları, artırılmış ve sanal
07 Haziran 2016 10:00 - 04 Eylül 2016 11:00
Torium Alışveriş Merkezi, İstanbul
gerçeklilik teknolojilerini 360 derece sonsuzluk algısıyla
sunuyor. Big Bang’den kara deliklere, Mars yüzeyinden
ay yüzeyine, güneş sisteminden yıldızlara uzanan uzay
yolculuğunu kaçırmayın.
- Ziyaret saatleri: Hafta içi 10:00 – 20:00, hafta sonu
11:00 – 21:00.
13
HARBİYE CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA SAHNESİ ETKİNLİK TAKVİMİ
Karagöz Müzikali
11 Haziran 2016 21:30
Duman
16 Haziran 2016 21:15
Şebnem Ferah
18 Haziran 2016 21:15
MFÖ
19 Haziran 2016 21:15
Bülent Ortaçgil &
Birsen Tezer
20 Haziran 2016 21:15
Teoman
24 Haziran 2016 21:15
Kenan Doğulu
25 Haziran 2016 21:15
Karagöz yüzyıllar sonra müzikal ile hayat buldu.
Yüzyıllardır gölge oyununda yaşananlar, Şimdi,
usta tiyatrocularla kimliğe büründü. Hem
büyükler, hem çocuklar için, 7’den 77’ye müzikal
komedi, bir kültür şöleni.
The Orchestra of
Syrian Musicians
Duman, Atlantis Yapım organizasyonuyla
Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri
kapsamında 16 Haziran Perşembe akşamı Cemil
Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde!
Allan Harris, Roy
Hargrove, Roberta
Gambarini ve TRT Hafif
Müzik ve Caz Orkestrası
27 Haziran 2016 21:30
25 Temmuz 2016 21:00
Şebnem Ferah, Atlantis Yapım organizasyonuyla
Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri
kapsamında 18 Haziran’da Cemil Topuzlu Harbiye
Açıkhava sahnesinde!
Funda Arar
MFÖ, Atlantis Yapım organizasyonuyla Vodafone
Red Harbiye Açıkhava Konserleri kapsamında
19 Haziran Pazar akşamı Cemil Topuzlu Harbiye
Açıkhava Sahnesi’nde!
Mustafa Ceceli
Bülent Ortaçgil & Birsen Tezer, Atlantis Yapım
organizasyonuyla Vodafone Red Harbiye
Açıkhava Konserleri kapsamında 20 Haziran
Pazartesi akşamı Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava
Sahnesi’nde!
Sertab Erener
Teoman, Atlantis Yapım organizasyonuyla
Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri
kapsamında 24 Haziran Cuma akşamı Cemil
Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde!
Volkan Konak
Kenan Doğulu, Atlantis Yapım organizasyonuyla
Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri
kapsamında 25 Haziran Cumartesi akşamı Cemil
Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde!
Ajda Pekkan
05 Ağustos 2016 21:00
13 Ağustos 2016 21:00
16 Ağustos 2016 21:00
21 Ağustos 2016 21:00
23 Haziran 2016 21:00
Şef Issam Rafea ve diğer üyeleriyle birlikte ülkelerini
terk etmek zorunda kalan Suriye Ulusal Orkestrası;
Africa Express projesi kapsamında Damon Albarn ve
sürpriz konukları ile Suriye kültürü ve müziğine bir
saygı duruşu gerçekleştirecek.
23. İstanbul Caz Festivali, 20’nin üzerinde
mekanda 200’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçının
katılımıyla gerçekleştirilecek yaklaşık 50
konserle, bu yaz da İstanbulluları caz müziğinin
efsaneleriyle buluşturacak.
Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell
Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme,
Bodrum ve İstanbul’da.
Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell
Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme,
Bodrum ve İstanbul’da.
Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell
Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme,
Bodrum ve İstanbul’da.
Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell
Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme,
Bodrum ve İstanbul’da.
Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell
Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme,
Bodrum ve İstanbul’da.
KÜLTÜR SANAT
MUSTAFA V.KOÇ’UN İKİ HOBİSİ RAHMİ
M. KOÇ MÜZESİ’NDE BULUŞUYOR
Tarih: 01 Haziran 2016 Çarşamba ~ 30 Aralık 2016 Cuma
Yer: Rahmi M. Koç Müzesi
Adres: Keçeci Piri Mah. Hasköy Caddesi No: 5, Hasköy
Beyoğlu İstanbul
Telefon: 0212 369 66 00 Dahili: 133
Faks: 0212 369 66 06
Web: http://www.rmk-museum.org.tr
Rahmi M. Koç Müzesi, merhum Mustafa V. Koç’un renkli kişiliğini
yansıtan çok özel iki sergiye ev sahipliği yapıyor. ‘Hem Yerde
Hem Gökte’ teması ile Mustafa V. Koç’un tutkuyla bağlı olduğu
ralli sporu ve model uçak hobisine dair düzenlenen iki özel sergi 1 Haziran – 30 Aralık tarihleri arasında ziyaretçilerle buluşuyor. Ralli sporunun tarihini yeni nesillere aktarmayı hedefleyen
‘Retro Rally Sergisi’ ve model uçakların renkli dünyasını gözler
önüne seren ‘Yerden Göğe Sergisi’nin açılışı, Koç Ailesi üyelerinin katıldığı bir törenle gerçekleşti. Sergilerin açılışı vesilesiyle
düzenlenen törende Rahmi M. Koç Müzesi’nin 1994 yılında ilk
olarak faaliyete geçtiği bölüm olan Lengerhane Binası’nın ismi
de “Lengerhane Mustafa V. Koç Binası” olarak değişti.
Sadece iş insanı kimliği ve liderlik özellikleriyle değil, yaşama
renk katan hobi ve ilgi alanlarıyla da tanınan merhum Mustafa
V. Koç, Rahmi M. Koç Müzesi’nde açılan iki özel sergiyle anılıyor.
Mustafa V. Koç’un gençlik yıllarında ilgilendiği ralli sporunun
Türkiye’deki tarihini 18 efsane pilotun 25 aracını sergileyerek
anlatan ‘Retro Rally Sergisi’nin yanı sıra yine son dönemde
çocukluğundan beri tutkuyla bağlı olduğu model uçakları konu
alan ‘Yerden Göğe Sergisi’ 1 Haziran’dan itibaren Rahmi M. Koç
Müzesi’nde ziyaretçilerini bekliyor. ‘Hem Yerde Hem Gökte’
temasıyla düzenlenen Retro Rally ve Yerden Göğe sergileri Koç
Ailesi üyeleri, Koç Holding üst yönetimi, ralli sporuna gönül veren iş insanları ve davetlilerin katılımıyla ziyarete açıldı.
Efsane sürücülerin 25 aracı sergileniyor.
Türkiye’de 1960’lı yılların sonundan itibaren bilinmeye
başlanan ralli sporunun aradan geçen yarım asırlık dönemde çıkarttığı şampiyonların ve onlara ait araçların tanıtıldığı
sergi, bu sporun Türkiye’de tanınmasına büyük emek harcayan
Mustafa V. Koç’a ithaf edildi. İlk planlaması ve hazırlık çalışmaları Mustafa V. Koç’un sağlığında başlayan ve vefatının ardından
tamamlanan ‘Retro Rally Sergisi’nde Renç Koçibey’den Cem
Hakko’ya, Ali Karacan’dan Volkan Işık’a, bu spora gönül veren
18 efsane pilotun model yılları 1968-2006 arasında değişen
25 farklı otomobili yer alıyor. Opet, Ford, Fiat, Opel, Pirelli, Allianz, LG, Norm Cıvata, Beyçelik Gestamp, Martur, Power Grup ve
Number 1’in da destekçileri arasında yer aldığı sergide Mustafa
V. Koç’un 1991 Rallikros Şampiyonası’nda birincilik kazandığı
Ford Sierra model araç da ziyaretçileri karşılayacak. Türk ralli
tarihine ışık tutan geçmiş dönem yarış afişleri, zaman karneleri, yol notlarının yanı sıra pilotların şampiyonluk kupaları,
tulumları, kaskları, yarış ayakkabıları, yarış eldivenlerinin de
görülebileceği sergide, araç sahibi ünlü pilotların birebir maket
fotoğrafları da olacak. Sergi süresince ziyaretçilere interaktif
bir ortam sağlayabilmek amacıyla bir ralli simülatörü de hazır
bulunacak.
Model uçakların renkli dünyasına yolculuk
1 Haziran - 30 Aralık tarihleri arasında Rahmi M. Koç Müzesi’nin
ev sahipliği yapacağı bir diğer sergi olan ‘Yerden Göğe’ ise,
model uçakçılığın Türkiye’deki tarihini gözler önüne seriyor.
Türkiye’de; kuruluşuna Atatürk’ün öncülük ettiği Türk Tayyare
Cemiyeti’nin çabalarıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarında tanınmaya
başlayan ve 1930’ların ilk yarısında ders programlarına dahi
giren model uçakçılık, 1963 yılında yurtdışı organizasyonlara katılım ile uluslararası bir kimlik kazandı. Zaman içinde
teknolojideki gelişimle birlikte şekil değiştiren model uçakçılık,
Mustafa V. Koç’un da en sevdiği hobileri arasındaydı.
Mustafa V. Koç’un
kupa ve madalyaları da sergileniyor
Çocukluğundan bu yana uçak uçurmaya meraklı olan Mustafa V. Koç, Amerika’da üniversitede okurken tanıştığı uzaktan
kumandalı planörlerle bu hobisini geliştirmişti. Katıldığı
yarışmalarda Türkiye’yi de temsil eden Mustafa V. Koç, Türk Milli
Takımı ile 2004 yılında Kanada F3J Model Dünya Şampiyonası’nda ülkemize gümüş madalya da getirmişti. Yerden Göğe
Sergisi’nde Mustafa Koç’a ait 12 uçak ile 3 planörün yanı sıra,
2002-2013 yılları arasında düzenlenmiş olan çeşitli ulusal ve
uluslararası model uçak yarışmalarında Mustafa V. Koç’un kazandığı kupalar ile Avrupa ve dünya şampiyonlarında F3J Türk
Milli Takımı’yla kazandığı üç adet madalya da yer alıyor.
15
LIFE IN COLOR
Dünyanın en renkli partisi Life in Color, yepyeni
turu Kingdom ile bu yıl Türkiye’yi rengarenk
boyamaya geliyor!
İstanbul’da gerçekleşen ve büyük beğeni toplayan Unleash ve the Big Bang Tour şovlarının
ardından Life in Color, önce 28 Mayıs’ta İzmir’de;
sonra da 6 Ağustos’ta İstanbul’da elektronik
müzikseverlerle!
Günlük hayatın sıradanlığından ve şehrin gürültüsünden uzaklaşacağınız Life Park’ta dünyaca
ünlü DJler, sıradışı şovlar, muhteşem sürprizlerle
dolu rengarenk bir yaz günü için hazır olun!
Life In Color Festival
06 Ağustos İstanbul
Life In Color Kingdom
28 Mayıs 2016 15:00
İzmir Arena, İzmir
KÜLTÜR SANAT
CROSSROADS 4 | AHMET ÇERKEZ, OLCAY KUŞ,
ERMAN ÖZBAŞARAN, OLGU ÜLKENCİLER
ART ON İSTANBUL, 11 Haziran- 30
Temmuz 2016 tarihleri arasında Ahmet
Çerkez, Olcay Kuş, Erman Özbaşaran
ve Olgu Ülkenciler’in eserlerinin yer
aldığı “Crossroads 4” adlı karma sergiye
ev sahipliği yapıyor. Art On İstanbul’un
kuruluşundan bu yana üstlendiği genç
sanatçıların gelişimine katkıda bulunma
misyonu için bir görünürlük alanı açan
Crossroads serisi, bu kez galerinin yeni
temsil etmeye başladığı sanatçıların güncel
önermelerini, üretimlerindeki canlılık ve
arayışlarını izleyebilmek için bir kesişme
noktası oldu.
Sergi, sanatçıların ilk defa bu çerçeve
ile görülecek üretimlerini bir araya getiriyor.
Aynı atölyeyi paylaşan Ahmet Çerkez (1976,
Bulgaristan) ve Erman Özbaşaran’ın (1982,
Çorlu) ortaklaşa ürettikleri “Metabolit”
isimli seriye eklenen heykel yerleştirmesi,
atık parçaların yeniden örülerek sağlam bir
yapıya dönüştürülmesiyle oluşturuluyor.
Sanatçıların bu kez inşaat molozlarından
topladıkları ahşap ve metal atıklar,
birleştirilmeden sonra yer yer açılan
deliklerin betonla doldurulması sonucunda
3 metrelik bir kolona dönüşüyor.
Daha önceki kişisel sergilerinde resimleri
ve desenlerini sergileyen Olgu Ülkenciler
(1981, İstanbul), katıldığı karma sergilerde
dokümantasyon ağırlıklı enstalasyon
çalışmalar da göstermişti. Aralık ayında
Art On İstanbul’da açılan “Heavy Burden”
sergisinde gösterdiği Çöküş isimli heykelden
sonra ilk defa bu sergide sanatçının üç
boyutlu soyut heykelleri ve rölyefleri izleyici
ile buluşuyor. Ülkenciler, kentin verdiği
bilinçdışı doğa algısını soyutladığı metal
kütlesel heykelleriyle, tekrarlanabilen
modüler parçaları kullanarak formun
sürekliliğini vurguluyor. Sanatçının epoksi
ve polyester malzeme ile ürettiği rölyef
çalışmalarında ise farklı yüksekliklerdeki
tekrarlayan form elemanları, yekpare
bir yüzeyde dalgalı bir ritim yaratıyor.
Sanatçının heykellerine, kendi resim
belleğiyle bir kesişme noktası teşkil eden
desenleri eşlik ediyor.
Art On İstanbul’da daha önce de kişisel
sergilerini izlediğimiz Olcay Kuş (1985,
İzmir), “Crossroads 4” için hazırladığı
yeni işlerinde, gazete kağıtları ve boyayla
kurduğu katmanların yanında cam gibi
yeni yüzeyler de deniyor. Sanatçı, hakim
iktidar ve medyanın kurduğu baskın dili,
beden üzerinden ele alıyor. Ekranlarda
ve gazetelerde gördüğümüz, aralıksız
dozlarla verilen baskıcı ve şiddetli eril
dilin neredeyse benimsenmiş olduğunu,
fanatizmin bağlılık adı altında övülerek
baskılanmanın gördüğü kabulü, “futbol”
üzerinden gösteriyor.
Ziyaret saatleri: Salı-Cumartesi 10.00-19.00
17
TİYATRO
UŞAK, KRAL VE ÖTEKİLER
Usta Oyuncu Köksal Engür, BO Sahne yapımı “Uşak, Kral
Ve Ötekiler” oyunuyla tiyatro sahnelerine dönüyor. Levent
Özdilek’in yönettiği oyunda Merve Engin ile sahneyi paylaşacak
olan usta oyuncu, yaz boyu güldürecek. 2011 yılından bu
yana Tiyatro sahnelerinden uzak olan oyuncu performansıyla
seyircisini kahkahaya boğacak.
Yaz boyu gösterimde kalacak oyun BO Sahne’de seyredilebilir.
Uşak, Kral Ve Ötekiler: “Krallığın altın yüzü ve tavuk poposu”na
dair bir hikâyedir bu… Oyunumuz herhangi bir ülkenin herhangi
bir krallığında geçmekte. Elbette bir tane kralımız var ve tabi ki
bir tane de uşağımız, krala krallığını hatırlatacak.
Peki ya ötekiler?
İşte bu oyun onlar hakkında, onlara rağmen…
Yazan: Süleyman Karaahmet
Yöneten: Levent Özdilek
Oynayanlar: Köksal Engür & Merve Engin
Dekor & Kostüm Tasarım: Oğuz Şahin Işık Tasarım: Onur Alagöz
Reji Asistanı: Tayfun Karataş
Prodüktör: Nilüfer Bıyıklı
“Uşak, Kral ve Ötekiler“i 21, 23, 30 Haziran ve 15, 27 Temmuz
tarihlerinde BO Sahne’de seyredebilirsiniz.
KÜLTÜR SANAT
ÖLÇÜMÜN BELLEĞİBELLEĞİN ÖLÇÜMÜ
Pera Müzesi’nin Suna ve İnan Kıraç
Vakfı Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri
koleksiyonu ile Cevdet Erek’in 4.
Jameel Ödülü sergisinde yer alan
eseri, “Gündüz Gece Cetveli”nden
ilham alan atölyede katılımcılar
kendi kişisel tarihlerinde keyifli bir
yolculuğa çıkıyor. Sanatta ölçümün
tarihi üzerine bir sohbetin
ardından katılımcılar, kendi mikrotarihlerini diledikleri şekilde
birimlere ayırarak, kişisel bellek
cetvellerini yaratıyorlar.
İlişkili Sergi: 4. Jameel Ödülü
Pera Müzesi 4. Jameel Ödülü
sergisini, Victoria ve Albert
Müzesi ile paydaşı Art Jameel
kurumlarının iş birliğiyle
düzenliyor.
Kontenjan: 10 kişi Süre: 2 saat
Atölye Başına Katılım Bedeli: 40 TL
YAZ EĞİTİM ETKİNLİKLERİ
İSTANBUL VİTRAYLARI
Jameel Prize sergisine yönelik bu atölyede çocuklar,
İstanbul’un yerel öğeleriyle beslenen vitrayları tanıyor.
Temel geometrik formları kullanarak, İstanbul’daki
vitraylarda yaygın olarak tercih edilmiş renkleri
esas alan vitraylar yaparken, form-malzeme-renk
bileşenlerinin algıdaki etkisi hakkında da sohbet ediyor.
Eğitmen: Atölye Mil
İlişkili Sergi: 4. Jameel Ödülü
Pera Müzesi 4. Jameel Ödülü sergisini, Victoria ve
Albert Müzesi ile paydaşı Art Jameel kurumlarının iş
birliğiyle düzenliyor.
Kontenjan: 10 kişi - Süre: 2 saat
Atölye Başına Katılım Bedeli: 45 TL
19
Tanıtım videomuzu izlediniz mi?
video.cvsair.com.tr
SİNEMA
SİNEMA VİZYON
HİTLER’E SUİKAST
Vizyon Tarihi: Temmuz 2016
Yapımı : 2015 - Almanya
Tür : Dram
Süre: 114 Dak.
Yönetmen : Oliver Hirschbiegel
Oyuncular : Katharina Schüttler, Burghart
Klaußner, Christian Friedel, Michael Kranz,
Johann Von Bülow
Senaryo : Léonie-Claire Breinersdorfer, Fred
Breinersdorfer
1939 Kasım ayında Hitler’e suikast
girişiminde bulunan, ancak başarısız olan
marangoz George Elser’in (Christian Friedel)
hapiste yaşadıkları ve bu olaya giden süreçte
karşılaştığı olaylar anlatılıyor.
Buz Devrİ 5
Vizyon Tarihi: Temmuz 2016
Yapımı : 2016 - ABD
Tür : Animasyon, Komedi
Süre: 99 Dak.
Yönetmen : Mike Thurmeier, Galen T. Chu
Seslendirenler : Jennifer Lopez, Queen Latifah,
Simon Pegg, John Leguizamo, Jessie J
Senaryo : Michael J. Wilson
Scrat’in meşe palamudunun peşindeki
bitmeyen takibi, bu kez Dünya’nın dışına
çıkmasına neden olur. Ancak Scrat, birtakım
şanssız tesadüfler sonucunda dünyayı yok
edebilecek olaylar zincirini başlatır. Dünyaya
çarpacağı kaçınılmaz olan göktaşından
kaçabilmek için Manny, Sid, Diego ve
arkadaşları, daha önce hiç görmedikleri
yerler ve yaratıklarla karşılaşacakları bir
yolculuğa çıkarlar.
Colonia
Vizyon Tarihi: Temmuz 2016
Yapımı : 2015 - Almanya
Tür : Dram
Süre: 110 Dak.
Yönetmen : Florian Gallenberger
Oyuncular : Emma Watson, Daniel Brühl,
Michael Nyqvist, August Zirner
1973’te Şili’de gerçekleşen hükumet
darbesi ve General Augusto Pinochet’nin
iktidara gelişi esnasında ülkede bulunan
hostes Lena (Emma Watson) ve fotoğrafçı
Daniel (Daniel Brühl) çifti, bir anda kendilerini
sokak çatışmaları ve diktatörlüğün baskısı
arasında bulur. Solcu gruplarla ilişkisi olduğu
gerekçesiyle Daniel, Pinochet’nin gizli polis
teşkilatı DINA tarafından alıkonur. Sevgilisinin,
diğer birçok siyasi suçlu gibi ülkenin
güneyindeki Colonia Dignidad kampına
götürüldüğünü öğrenen Lena, oldukça zorlu
şartların söz konusu olduğu ve hiçkimsenin
kaçamadığı bu komüne katılmaya karar verir.
Free State Of JonES
Vizyon Tarihi: 12 Ağustos 2016
Yapımı : 2016 - ABD
Tür : Dram, Gerilim, Tarih
Yönetmen : Gary Ross
Oyuncular : Matthew McConaughey, Keri
Russell, Mahershala Ali, Gugu Mbatha-Raw,
Lara Grice
Senaryo : Gary Ross
Yapımcı : Gary Ross, Scott Stuber
Amerikan İç Savaşı yıllarında Güney’de
fakir bir çiftçi olan Newton Knight (Matthew
McConaughey), yüksek vergilerden,
savaşlardan ve yok yere hayatını riske
atmaktan bıkmıştır. 1862’deki Corinth
Savaşı’nın ardından kendisi gibi çiftçiler,
köleler ve firarilerle birlikte Güney
Konfederasyonu’ndan ayrılarak Jones County,
Mississippi’de bağımsız bir devlet kurulmasına
öncülük eder. Ancak bölgesel hükumet, bu
isyanı her ne pahasına olursa olsun bastırmak
isteyecektir.
21
HAVUZLARA DİKKAT!
YÜZMENİN yapılacak en sağlıklı spor çeşidi olduğuna
hiç kuşku yok. Ödemi ve duruş bozukluğuna bağlı ağrıları
azaltması, tüm kasları çalıştırması, tansiyonu düzenlemesi ve
saymadığımız pek çok olumlu etkisi nedeniyle gebelikte de
bu aktivite çok faydalı.
Ancak, İngiltere’de gebelikleri boyunca düzenli olarak
yüzme aktivitesine katılan kadınların çocuklarında alerjik
hastalıkların hızla artışı, yüzme havuzlarının mercek altına
alınmasına sebep oldu.
O HASTALIKLARDA BEŞ KAT ARTIŞ
Bilim insanları özellikle son 50 yılda astım, egzama
gibi alerjik hastalıkların yeni doğan döneminden itibaren
nerdeyse beş kat artış göstermesinin ardındaki sebeplerden
birini özellikle halka açık havuzlarda bulunan klor ve benzeri
temizlik ürünlerinin havaya karışarak yarattığı zararlı etkiye
bağlıyor.
HAMİLELER; KALABALIK VE KAPALI HAVUZLARA DİKKAT!
Kimyasallara maruz kalan annenin taşıdığı fetüsün
bağışıklık sistemi değişime uğruyor ve doğduktan sonra bu
bebeklerde ciltte soyulma ve kızarmalar, besin alerjileri,
egzama, astım gibi hastalıklara çok sık rastlanıyor.
Devamlı ve düşük dozda alınan kimyasalların bağışıklık
sistemine etkisi hakkında kesin kanıt olmasa da ikna edecek
düzeyde veri mevcut olduğunu belirten Kadın Hastalıkları
Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, anne
karnındaki fetüsün kimyasal maddelere karşı aşırı derecede
duyarlı olduğunu vurguluyor.
Bakterileri ve bulaşıcı enfeksiyonları ortadan kaldırmak
için, bu maddelerin havuzlarda bolca kullanıldığına dikkati
çeken Op. Dr. Betül Görgen, sıcak yaz ayları için havuz
programı yapan anne adaylarına şu uyarılarda bulundu:
“En çok dikkati çeken madde -yaygın dezenfeksiyon
ürünü- THM (trihalometan)’lardır. Bu madde, kullanılan
klorun deri hücreleri, idrar ve ter gibi organik maddelerle
karışması sonucu oluşur. Çok kalabalık, bol klorlu havuzlarda
da yüksek sevide bulunur. Özellikle havalandırmanın pek
de yeterli olmadığı kapalı havuzlarda yoğun klor kokusunu
mutlaka hissetmişsinizdir.
Çocukta beynin ve bağışıklık sisteminin gelişimi,
kimyasal haberci olan hormonların doğru zamanda doğru
miktarda bulunmasıyla olur. Fakat artan miktarlarda endişe
veren bu kimyasallarla etkileşen doğal kimyasal haberciler
bağışıklık yanıtında değişmeye yol açar. Havuzlarda
kullanılan temizlik maddeleri, solunan klorlu hava bu yolla
alerjik hastalıklara yol açar.”
YÖNETMELİK VAR AMA...
Türkiye’de de halka açık yüzme havuzlarında olması
gereken sağlık esasları ve şartlar hakkında Sağlık
Bakanlığı’nın yönetmeliği var. Bu yönetmelikte pek çok
teknik detay ve rakamsal değer var. Havuzdan numuneleri
alması gereken kişinin bile teknik işler, sağlık ve kimya
eğitimi almış bir kişi olması gerektiği belirtiliyor.
ANALİZ VERİLERİ NEDEN PAYLAŞILMIYOR?
Havuz aktivitesi bulunan birçok spor merkezi bile, her
bilgiyi paylaştıkları internet sitelerinde, nedense havuzlarına
ait temizlikle ilgili analiz verilerini ve sıklığını paylaşmıyor.
Çünkü, kurallara ne kadar uyulduğu tartışmalı. Birçok havuz
çamaşır suyu kokuyor...
Op. Dr. Betül Görgen, hamilelere; gidecekleri havuzda
Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliğindeki kurallara uyulup
uyulmadığını araştırıp öyle gitmelerini tavsiye ediyor.
HAVUZ MU DENİZ Mİ?
Op. Dr. Betül Görgen, deniz suyunun havuz suyu
gibi kimyasal içermediği için daha hijyenik olduğunu
söylüyor. Op. Dr. Görgen, gidecekleri havuzun
temizliğinden emin olmayan hamilelere imkanı varsa
denizi öneriyor. Tabi ki denize girilecek plajın da
ölçümlerinin yapılmış ve yetkililer tarafından ‘denize
girilebilir yerler’ arasında ilan edilmiş olduğuna dikkat
etmek gerekiyor.
EURO 2016
FUTBOL ATEŞİ
FRANSA’DA
23
Avrupa Futbol Şampiyonası1960’tan beri
UEFA tarafından 4 yılda bir düzenlenen bir futbol
organizasyonudur. Avrupa Uluslar Kupası adıyla
kurulan organizasyon, 1968 yılında şimdiki ismini aldı.
Turnuvaya katılım göstermek için ev sahibi ülke dışında
kalan takımlar ön eleme oynamak mecburiyetindedir.
Günümüze kadar oynanan 14 turnuvayı 9 farklı
millî takım kazanmıştır:Almanya ve İspanya 3’er kez,
Fransa 2 kez, SSCB, İtalya,Çekoslovakya, Hollanda,
Danimarka ve Yunanistan birer kez turnuvayı birinci
olarak tamamlayan ülkelerdir. 2008 ve 2012 yıllarında
düzenlenen turnuvayı kazanma başarısı gösteren
İspanya bu turnuvayı üst üste kazanabilen tek takım
olma unvanını taşımaktadır.
Avrupa’da bir futbol turnuvası düzenleme fikri ilk
olarak 1927 yılında Fransa Futbol Federasyonu genel
sekreteri Henri Delaunay tarafından ortaya atılmış
ancak bu fikrin hayata geçirilmesi Henri Delaunay’ın
ölümünden çok sonra 1958 yılında gerçekleşmiştir.
1960 Avrupa Uluslar Kupası, Avrupa kıtasında
millî takımlar bazında düzenlenen ilk uluslararası
şampiyonadır. Avrupa Futbol Şampiyonası’nın öncülü
ve ilki olarak kabul edilen bu organizasyon dönem
konjonktürü nedeniyle bazı ülkelerin turnuvaya
katılmaması üzerine Avrupa Uluslar Kupası adıyla
düzenlenmiştir. Turnuvaya toplam 17 ülke katılmış,
yarı final ve final maçları Fransa’da oynanmıştır. Final
maçında Yugoslavya’yı, uzatmalarda attığı golle deviren
SSCB ilk Avrupa şampiyonu olmuştur. Turnuvanın en
dikkat çeken olayı ise, çeyrek finalde Sovyetler Birliği
ile eşleşen İspanya’nın siyasi nedenlerle turnuvadan
çekilmesi ve SSCB’nin doğrudan yarı finale çıkmasıydı.
Avrupa’da bir futbol turnuvası düzenleme fikri ilk
olarak 1927 yılında Fransa Futbol Federasyonu genel
sekreteri Henri Delaunay tarafından ortaya atılmış
ancak bu fikrin hayata geçirilmesi Henri Delaunay’ın
ölümünden çok sonra 1958 yılında gerçekleşmiştir.
kazanmışlardır.
1964 (İSPANYA)
1960 (SOVYETLER BİRLİĞİ)
1960
Avrupa Uluslar
Kupası, Avrupa
kıtasında millî
takımlar bazında
düzenlenen
ilk uluslararası
şampiyonadır.
Avrupa Futbol Şampiyonası’nın öncülü ve ilki olarak
kabul edilen bu organizasyon dönem konjonktürü
nedeniyle bazı ülkelerin turnuvaya katılmaması üzerine
Avrupa Uluslar Kupası adıyla düzenlenmiştir. Turnuvaya
toplam 17 ülke katılmış, yarı final ve final maçları
Fransa’da oynanmıştır.Final maçında Yugoslavya’yı,
uzatmalarda attığı golle deviren SSCB ilk Avrupa
şampiyonu olmuştur. Turnuvanın en dikkat çeken
olayı ise, çeyrek finalde Sovyetler Birliği ile eşleşen
İspanya’nın siyasi nedenlerle turnuvadan çekilmesi ve
SSCB’nin doğrudan yarı finale çıkmasıydı. 1980 yılından
itibaren turnuvaya katılma hakkı 8 takıma çıkarılmış iki
gruba bölünen takımlar arasında ki mücadele sonunda
gruplarını lider tamamlayan takımlar final oynamaya hak
İspanya’da 17-21 Haziran tarihlerinde yapılmıştır. Bu
turnuvayı finalde SSCB’yi 2-1 yenen İspanya kazanmıştır.
1968 (İtalya)
İtalya’da 5-10
Haziran tarihlerinde
yapılmıştır.
Bu şampiyona
Avrupa Futbol
Şampiyonası’sının
3.’dür. Bu yılda beraber
biten maçların sonunda
seri penaltı atışları uygulaması henüz başlamadığından,
İtalya ve SSCB arasındaki 0-0 biten yarı final maçı ardından
para atışı yapılmış ve İtalya finale çıkmıştır. Final maçında
bu kez İtalya ile Yugoslavya 1-1 berabere kalmış, uzatmalar
sonunda da sonuç değişmeyince iki gün sonra bir tekrar
maçı oynanmıştır. İkinci kez oynanan final maçını 2-0
kazanan İtalya şampiyon olmuştur.
EURO 2016
1972 (batı almanya)
1984 (fransa)
14-18 Haziran
1972 tarihleri arasında
Belçika’da düzenlendi.
Elemelerine toplam
32 takım katılmış,
çeyrek finali geçen 4
takım final turnuvasına
katılmaya hak kazanmıştır. Şampiyonluk, final maçında
SSCB’yi 3-0’la geçen Batı Almanya’nın olmuş, bu aynı
zamanda Almanya’nın ilk Avrupa şampiyonluğudur.
1976 (çekoslavakya)
16- 20 Haziran
1976 tarihleri arasında
Yugoslavya’da
düzenlenen futbol
turnuvasıdır.Turnuvayı
finalde penaltı
vuruşları sonunda Batı
Almanya’yı 5-3 mağlup eden Çekoslovakya kazanmıştır.
1980 (batı almanya)
12- 27Haziran
1984 tarihleri
arasında Fransa’da
düzenlenmiştir.
Turnuvayı finalde
İspanya’yı 2-0 mağlup
eden Fransa kazanmıştır.
1988 (hollanda)
1025 Haziran 1988
tarihleri arasında
Batı Almanya’da
düzenlenmiş olan
futbol turnuvasıdır.
Son şampiyon
Fransa elemeleri
geçemezken,Belçika, 1986 FIFA Dünya Kupası’nın
ardından Euro 1988 için de vize almayı başarmıştı.
Finalde SSCB’yi 2-0 mağlıp eden Hollanda kazanmıştır.
1992 (danİmarka)
11-22 Haziran 1980
tarihleri arasında İtalya’da
düzenlenmiştir. Final
karşılaşmasında Belçika’yı
2-1 mağlup eden Batı
Almanya kazanmıştır.
10-26 Haziran
1992 tarihleri arasında
İsveç’te düzenlenmiştir.
4 farklı şehirde oynanan
15 maçta, maç başına
ortalama 2,13 gol
atılmıştı. Ev sahibi İsveç dışında 33 takım elemelerine
katıldı ve finaller son kez 8 takımla oynandı. SSCB ülke
dağılmadan kısa süre önce turnuvaya katılmaya hak
kazanmıştı. Takım turnuvaya BDT adı altında turnuvaya
katıldı. BDT, Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazakistan,
Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Ermenistan,
Moldova ve Tacikistanülkelerini temsil ediyordu. BDT’nin
içinde yer almayan 5 cumhuriyet ise futbolcularını
göndermedi. Bu ülkeler Azerbaycan, Estonya, Gürcistan,
Litvanya ve Letonya’ydı.
Yugoslavya turnuvaya katılmaya hak kazandı ama
Yugoslavya’nın Dağılması nedeniyle diskalifiye edildi.
Onun yerine çağrılan grup ikincisi Danimarka sürpriz
biçimde şampiyon olmuştur. Ya da diğer bir tabirle
tatilden gelerek şampiyon olmuştur. Turnuvanın resmi
marşı Towe Jaarnek ve Peter Jöback tarafından yazılan
“More Than a Game”’di. Turnuva, ülkenin bayrağı ile
UEFA yazısının son kez logo olarak kullanıldığı ve kısaca
“Euro” adı verilmeden, “Avrupa Futbol Şampiyonası”
adıyla oynanan son turnuvadır. Ayrıca futbolcu
isimlerinin formanın arkasına yazıldığı ilk büyük futbol
yarışmasıdır.
1996 (almanya)
8-30 Haziran
1996 tarihleri
arasında İngiltere’de
düzenlenmiştir.
Euro 96 olarak da
bilinen turnuva
toplam 8 şehirde
oynanmış, oynanan
31 maçta toplam
25
64 gol atılmıştır. Turnuvanın final karşılaşmasında Çek
Cumhuriyeti’ni 2-1 mağlup eden Almanya kazanmıştır.
2000 (fransa)
neredeyse hiç şans verilmeyen Yunanistan’ın favorilerin
formsuzluğundan da yararlanarak oynadığı savunma
futboluna rağmen şampiyon olmasıdır. Aynı savunma
taktiğiyle oynayıp finalde ev sahibi Portekiz’i 1-0’la
geçen Yunanistan ilk şampiyonluğunu yaşadı.
2008 (İSPANYA)
10 Haziran2 Temmuz 2000
tarihlerinde
Hollanda
ve Belçika’nın ortaklığı ile düzenlenmiş olan futbol
turnuvasıdır. Finalde Fransa ve İtalya karşılaşmış uzatma
dakikalarında bulduğu golle karşılaşmayı 2-1 kazanan
Fransa şampiyon olmuştur.
2004 (yunanİstan)
12 Haziran ile
4 Temmuz 2004
tarihleri arasında
Portekiz’de
düzenlenen futbol
turnuvasıdır.
Organizasyon
tarihinde ilk kez açılış ve final maçları aynı takımlar
arasında oynandı. Turnuvanın hatırda kalan özelliği
Diğer
kullanımıyla UEFA
Euro 2008, sadece
UEFA üyesi ülkelerin
millî takımlarının
katılabildiği
Avrupa Futbol
Şampiyonası’nın 13. turnuvası. Avusturya ve İsviçre’nin
ev sahipliğinde, 7 - 29 Haziran 2008 tarihleri arasında
düzenlenen turnuvayı, finalde Almanya’yı 1-0 yenen
İspanya şampiyon olarak tamamladı. Şampiyona
kapsamında oynadığı tüm maçlardan galip ayrılan
ispanya, 1984’te Fransa, 1996’da ise Almanya’nın
ardından tüm maçları kazanan üçüncü takım oldu.
İspanya, bu başarısı ile ilk kez 1964’te kazanmış olduğu
kupayı, 44 yıl aradan sonra tekrardan elde etti.
Turnuvaya katılan 16 takım, dörder takımdan oluşan
4 grupta mücadele etti. Ev sahipleri Avusturya ve İsviçre
turnuvaya eleme maçları oynamadan katıldı. Diğer 14
takım ise, 16 Ağustos 2006’da 21 Kasım 2007’ye kadar
süren elemelerde yer aldı. Son turnuvanın şampiyonu
Yunanistan ise oynadığı üç maçtan da mağlubiyetle
ayrılarak takımlar arasındaki en kötü performansı
sergiledi. Avusturya ve Polonya, tarihlerinde ilk kez bir
Avrupa Futbol Şampiyonası’na katıldı. Şampiyonayı
kazanan takım olan İspanya, 2009 yılında Güney Afrika
Cumhuriyeti’nde düzenlenen FIFA Konfederasyonlar
Kupası’nda Avrupa’yı temsil etti.
2012
2012: (İSPANYA)
UEFA tarafından
organize edilen
ve millî futbol
takımlarının katıldığı
14. Avrupa Futbol
Şampiyonası.
Ukrayna ve
Polonya’nın ortak
ev sahibi olduğu turnuva 8 Haziran ve 1 Temmuz
2012 tarihleri arasında düzenlenmiştir. Turnuvayı
düzenleyecek ülkeler oylama sistemi ile 2007 yılında
UEFA İcra Komitesi tarafından seçilmiştir. Bu şampiyona
1996’dan beri düzenlenen onaltı takım formatlı
şampiyonalar arasında maç başına (46.481) ve toplamda
(1.440.896) en fazla biletli seyircinin izlediği şampiyona
olmuştur.
2016
15. Avrupa Futbol Şampiyonasına yirmi
dört ülke katılım sağlayacaktır. Takım sayısı,
UEFA’ya üye 53 ülkenin federasyonlarının ileri gelen
yöneticilerinin oybirliği ile aldığı kararla, 16’dan 24’e
çıkarılmıştır.
DEKORASYON
TÜRKİYE’DE yapı marketlerinin çoğalmasıyla birlikte
‘evdeki tadilat ve dekorasyonu kendin yap’ fikri kulağa hoş
gelmeye başladı. Bu işler gerçekten eğlenceli. Fakat dikkat
edilmezse hastanelik olabilir hatta ailenizin de sağlığını riske
sokabilirsiniz. Mimar Funda Varlık ve İç Mimar Oya Çavdar,
evinizde tadilat ve dekorasyon sırasında karşılaşabileceğiniz
gizli tehlikeleri ve almanız gereken önlemleri sizler için
kaleme aldı.
EVİNİZİ BOYARKEN KANSER RİSKİNİ
GÖZ ARDI ETMEYİN
Evde kullanılan boyaların içindeki çözücüler ve bir
takım uçucu organik bileşikler sağlığa zararlı kimyasallar
içerir. Boyalar kururken bu kimyasallar havaya karışır ve
tarafımızdan teneffüs edilir.
Konut için günümüzde en çok kullanımda olan boyalar;
plastik boyalar, su bazlı boyalar ve yağlı boyadır.
Su bazlı boyalar akrilik esaslı. Alerjik ve koku hassasiyeti
olan kişiler için üretilmiştir. Su ile inceltilebilmesi ve solvent
salgılamaması önemli bir avantaj.
Yağlı boyalar ise daha çok parlak görünüm için kullanılan
boyalar. Boyanın eşit şekilde dağılması ve incelmesini
sağlamak için çözücü yani tiner eklemek gerekiyor. Ve
kuruması sırasında içerdiği kimyasalları ortama salgılıyorlar.
Boyadan çıkan gazların solunması astım ve sinüs
problemlerinin körüklenmesine neden oluyor. Boya
yapılırken boya yapısında barınan kimyasal gazlar ve
çözücüler açığa çıkmakta. Bunlar akciğerler tarafından emilip
kan dolaşımına karışır. Baş ağrısı ve baş dönmesi yapabilir.
Havalandırma olmayan bir odada uzun süre boya yaparsanız
bayılmanıza bile neden olabilir.
Bu tür uçucu karışımlar teneffüs edildiğinde, göz,
burun ve boğaz rahatsızlıkları ortaya çıkabiliyor. Büyük
miktarlara maruz kalındığında, hayvanlarla yapılan deneyler;
bu kimyasalları doğuştan sakatlıklarla, kanser ve sinir
EVDEKİ 8 GİZLİ TEHLİKE
EVDE TADİLAT VE
DEKORASYON YAPARKEN
HASTANELİK OLMAYIN
sisteminde oluşan zararlarla doğrudan ilişkilendirmiştir.
Profesyonel boyacılar ne yazık ki büyük risk altındadır.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre boyacıların özellikle akciğer
kanseri olma riski normalden %20 daha fazla. Danimarka’da,
uzmanlar uzun zaman boya ve çözücülere maruz kalanlarda
“boyacı bunaması” dedikleri nörolojik durum tespit ettiler.
Sheffield ve Manchester üniversitelerinin çalışmalarında
düzenli olarak bu kimyasallara maruz kalan erkeklerin üreme
problemlerine daha yatkın oldukları görüldü. Cilt üzerine
bulaşan boya da alerjik döküntü gibi bir reaksiyona neden
olabiliyor. Ama bunu ciltten çıkarmak için kullanılan tinerin
ciltte yaratabileceği hasar çok daha vahim maalesef..
Alternatif olarak uçucu organik karışım içermeyen ve
kokusuz doğal boyaların denenmesi gerekmektedir.
Doğal boyalar toksin salınımı yapmazlar. Fırçalar da su
ile yıkanabildiği için ayrıca terebentin veya tiner kullanmayı
gerektirmez. Boya yaptığınız odanın sürekli iyi şekilde
havalandırılmasını sağlayın ve camları açık tutun. Sık sık
temiz hava almak için dışarı çıkın, boya kuruyana kadar
odaya girmeyin. Nefes filtreli maske kullanın. Solventler
yüksek derecede yanıcıdır, boya tenekelerini ateşten
uzak tutun. Yağlı boya bulaşmış bezler de kolaylıkla
tutuşabilir. Kullandığınız boyalı bezleri, fırça ve ruloları, boya
tenekelerini kimyasal atık olarak uygun şekilde yok edin.
SU BAZLI BOYALAR, SENTETİK
BOYALARDAN DAHA AZ RİSKLİ
DUVARDAKİ ESKİ BOYAYI KAZIMAYIN,
KURŞUN YAYILABİLİR
ÇÖZÜM: Su bazlı boyalar, çözücü bazlı boyalardan daha
az risklidir, kimyasal toksin içermez ve daha az kokarlar.
Günümüzde kullanılmasa da eski evlerdeki boyayı
duvardan kazıyarak sökerken kurşun yayılabilir ve bu da
27
teneffüs edilebilir. Eskiden kurşun, boyaya renk katması
ve daha çabuk kuruması için kullanılırdı. Kurşun vücutta
birikir ve düşük IQ’ya ve çocuklarda davranış bozukluklarına
neden olabilir. Duvarları kazırken küflerden çıkacak gazlar
da o ortamda solunacaktır. Ardından ciğerlerde birikerek
balgam, hırlama, nefes alma zorluğu ve potansiyel astım
hastalığına neden olabilir. Evinizin yaşı boyada kurşun olup
olmadığının ipuçlarını verir. Özellikle 1978 yılından önce
inşa edilen binalarda istemeseniz de buna maruz kalırsınız.
Kapılarda, çerçevelerde, radyatörlerde ve süpürgeliklerde de
bulunabilir.
ÇÖZÜM: Boya yaparken kurşunla baş etmenin en
kolay yolu eski boyanızın üstünü modern yeni bir
boya ile kaplamaktır. Bu kurşunun size zarar vermesini
engelleyecektir. Eğer kurşunlu eski boyayı kaldırmaya
ihtiyacınız var ise profesyonel yardım almalısınız. Böylece
boya kaldırılırken boya partiküllerinin evinizin başka
yerlerine yayılmasını da engellemiş olursunuz.
YERLERİ ZIMPARALARKEN
CİĞERLERİNİZ ZARAR GÖREBİLİR
Zımpara işi kolaylıkla teneffüs
edebileceğimiz ince tozlar meydana
getirdiğinden ciğerlerimize zarar verebilir. Bu ince tozlar deri
üzerinde de tahribat yapabilir.
ÇÖZÜM: Bu işlem sırasında toz geçirmez maske ve
eldiven kullanılmalı. Ya da ıslak zımpara yapmalı, bunun için
de özel bir zımpara kağıdı kullanmalısınız. Bu daha az toz
meydana getirecektir ve ciğerleriniz ve derinizin daha az
etkilenmesine yardımcı olacaktır.
CİLA YAPARKEN ÇOCUĞUNUZ ASTIM OLABİLİR
Boyada olduğu gibi ahşap üzerinde
kullanılan cilalar da uçucu organik maddeler
içerir. Teneffüs edildiğinde baş ağrısı, göz,
burun ve boğaz rahatsızlıklarına neden
olabilir. Bu tür kimyasallara maruz kalmış çocukların astım
olma riski diğer çocuklara göre dört kat fazladır. Hayvanlar
üzerinde yapılan çalışmalarda bu maddelerin kanserle
bağlantısı bulunmuştur.
ÇÖZÜM: Odada camlar açık bir şekilde çalışın. Daha iyisi
açık alanda solvente dirençli koruyucu eldiven kullanarak
çalışın. Kimyasala maruz kalma sürenizi sınırlayın ve sık sık
ara verin; yarım saatte bir temiz hava almak için dışarı çıkın.
DUVAR KAĞIDI TUTKALI EGZAMAYI TETİKLER
Duvar kağıdı tutkalları küfü önlemek
için mantar ilacı içerir, bu da bazı kişilerde
deri problemlerini ve egzamayı tetikler. Ve
cilt bir kere alerjik reaksiyon gösterirse aynı
ortama her maruz kaldığında bunu tekrar
edecektir.
ÇÖZÜM: Duvar kağıdı tutkalına temas etmemek için
eldiven kullanınız. Daha da iyisi eğer mümkünse mantar ilacı
içermeyen yapıştırıcı kullanmaya özen gösteriniz.
CAM YÜNÜ CİĞERLERİNİZE
VE BOĞAZINIZA ZARAR VERİR
Yalıtım malzemeleri cam yününden
oluşmaktadır, derinizin içine nüfuz
edebilir ve zarar verir. Ayrıca teneffüs
edildiğinde ciğerleriniz ve boğazınız da
tehlike altındadır.
ÇÖZÜM: Elleriniz ve cildiniz eldivenle, yüzünüz maske ve
gözlükle korunmalıdır.
YEMEKLERİNİZİN ÜZERİNE
ÇÖKEBİLİR, YILLARCA
VÜCUDUNUZDA KALABİLİR
Duvardan duvara halılar yanmayı
geciktirici madde içerebilir. Ürünleri
yanmaz hale getirmek için kullanılan
kimyasallar, insanlar ve yaban hayatı üzerindeki etkilerinin
kaygılarından dolayı zaman içinde yasaklandı.
Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda meme
kanseri ile bağlantılı olabileceği görüldü. Midyelerde ve
deniz salyangozlarında kısırlık, farelerde ise düşüğe neden
olduğu tespit edildi.
Uzmanların insanlarda da aynı sonuçları doğuracağı
ile ilgili ciddi kaygıları oluştu. Bromlu alev geciktiriciler
bulundukları ortamda insanlar tarafından solunabilir hatta
ev tozu ile karışıp yemeklerinizin üzerine çökebilir. Yağda
çözülebilir olduklarından vücuttan atılmaları zordur ve
yıllarca vücudumuzda kalabilir.
ÇÖZÜM: Düzenli olarak evinizi süpürerek toz birikmesine
engel olun. Yün, pamuk, jüt (hint keneviri) ve rattan gibi
doğal ürünlerden yapılan halı satın almayı tercih edin.
GÖZLERİNİZ, BURNUNUZ VE
BOĞAZINIZ ZARAR GÖREBİLİR
Çoğu ağartıcılar, küf ve kireç
sökücüler Sodyum Hipoklorit adında
bir kimyasalı içerir. Yüksek derecede
yıpratıcıdır.
Salgıladığı zehirli gazlar; gözler, burun ve boğaz için
zararlı olabilir. Ağartıcı ve amonyaklı maddeler içeren
ürünleri aynı odada kullanmak çok tehlikelidir. Bu karışım
boğaza ve akciğerlere saldıran ölümcül bir gaz olan klorun
açığa çıkmasına neden olur.
ÇÖZÜM: Mümkün olduğunca çok pencere açarak odanın
iyice havalanmasını sağlayın. Bir maske yardımı ile kendinizi
açığa çıkan gazları teneffüs etmekten koruyun.
Mimar Funda Varlık ve İç Mimar Oya Çavdar,
son olarak dekorasyon ürünlerinin sağlık ve çevre
unsurlarının düşünülerek dikkatle seçilmesi, bütün etiket
ve açıklamaların okunması ve bir nevi ilaç kullanır gibi
kullanılması gerektiği uyarısında bulundu.
SAĞLIK
DİŞLER İÇİN
EN ZARARLI
10 YİYECEK
SAĞLIKLI dişlere sahip olmak için günde 2 kere
dişlerimizi fırçalamamız, diş ipi kullanmamız ve
düzenli aralıklarla diş hekimi kontrolüne gitmemiz
gerektiğini belirten Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi
Başhekimi Diş Hekimi Oğuz Kara, “ Ancak bunun
yanında hangi gıdaların dişlerimize ne kadar zarar
verdiğini de bilmemiz gerekir. Özellikle dişler için
en zararlı ve uzak durulması gereken şey yiyecek ve
içeceklerin içerisindeki asittir. Asit, gıdaların içinde
direk bulunabileceği gibi aldığımız besinlerdeki
1
SİGARA
Diş ve diş
etlerine zarar
verir, ağız
kokusuna
neden olur.
3
2
ALKOL
karbonhidratların ağızdaki bakteriler tarafından aside
dönüşmesiyle de oluşur. Dişlere en çok zarar veren
karbonhidrat ve asit içeren gıda ve içeceklerden
mümkün olduğu kadar uzak durulması gerekmektedir”
dedi.
Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Diş
Hekimi Oğuz Kara,sağlıklı bir gülümseye sahip olmak
için uzak durulması gereken 10 zararlı yiyeceği ve
içeceği açıkladı.
MEYVE
SULARI
PH’ı 7 den düşük olan
gıdalar dişlere zarar
verir. PH ‘I 2,5 olduğu
için meyve suları da
dişlere zararlıdır
Tükürük
ağızımızdaki
plağın ve asidin etkisini
azaltacak ilk savunmamızdır.
Bu yüzden ağız kuruluğuna
sebep olacak her şey diş için
zararlıdır. Alkol de ağız
kuruluğuna sebep olacağı
için kullanılmaması
gereken bir
içecektir.
4
5
7
KOLA
En zararlı
içeceklerden biridir.
Çünkü hem fosforik
asithem şeker
hem de sitrik asit
içerir.
LİMON
PH’ı 2
olduğu için
dişler için
zararlıdır.
6
9
YAPIŞIK
GIDALAR
(lokum, jeli bon vb.) :
Tatlı şekerlemelerden
daha zararlıdır. Çünkü
daha fazla şeker verirler
ve aynı zamanda sitrik
asit içerirler.
8
ENERJİ
İÇECEĞİ
Sitrik asit ve şeker
içerdiklerinden
dolayı dişler için
zararlıdırlar.
BUZ
Buz çiğnemek iyi
bir fikir değildir. Buz
çok serttir. Eğer eski büyük
dolgularınız varsa buz
yediğiniz zaman çok kolay bir
şekilde dişleriniz kırılabilir.
Soğuk aynı zamanda
dişlerinizin kamaşmasına
sebep da olabilir.
KURU
MEYVE
Kuru meyveler
karbonhidrat ihtiva eder.
Aynızamanda kuru meyveler
yapışkanlığı sebebiyle ağız
içinde daha uzun süre kalır.
Sürekli kuru meyve yiyip
dişlerinizi fırçalamamanız
dişlerinizin çürümesine
sebep olur.
10
BEYAZ
EKMEK
Tükürükte bulunan amiloz
enzimi karbonhidratları
şekere çeviren enzimdir. Fakat
şekeri zararlı kılan şey ağızdaki
bakterilerin şekeriyemesi ve asit
ortaya çıkarmasıdır. Eğer ağızda
hiç plak yoksa şekeri aside
çevirecek ve diş çürüğü
oluşturacak bir şey de
yoktur.
29
EKONOMİK SİSTEMLER NASIL ÇALIŞIR? (2.BÖLÜM)
PİYASALARDAKİ ARZ-TALEP
DENGESİZLİĞİNİN İKTİSADİ SONUÇLARI
YAZI A.Taner AGÜN
Her ekonominin belli ölçülerde karşılaştığı
enflasyon/deflasyon, işsizlik, büyüme/resesyon
ve cari açık (dış açık) gibi temel makroekonomik
sorunlar çoğu zaman, karar alıcıların piyasalardaki
iletişim eksikliklerinden ya da uyumsuzluklarından
kaynaklanır. Başka bir deyişle, makroekonomik
sorunlara, mikroekonomik alanda (piyasalarda)
yaşanan arz-talep dengesizlikleri/şokları sebep olur.
Ayrıca bir ülke ekonomisi diğer ekonomilerle ne kadar
çok reel ve finansal ilişkiler içerisinde olursa, dış
piyasalarda ortaya çıkan arz-talep dengesizliklerinden/
dış ekonomik konjonktürden o kadar çok etkilenir ve
iktisadi sorunları ithal etmiş olur. Bu durumları her bir
piyasa özelinde açıklarsak;
Yukarıda belirttiğim gibi ekonomilerin en temel
sorunu kaynak kıtlığı olduğundan makroekonomik
sorunların altında temel olarak faktör piyasalarındaki
arz-talep uyumsuzluğu yatar. Bir ülkenin iktisadi
kaynakları nitelik ve nicelik olarak ne kadar az ise
(Faktör Arzı < Faktör Talebi) toplam üretim de o kadar
EKONOMİ
düşük olacaktır. Yetersiz, ve etkin biçimde dağıtılamayan
kaynaklar sebebiyle üretim yapılamaması, arz-talep
dengesini arz aleyhine bozacak ve enflasyon sorunu
yaşanacaktır. Çünkü kaynakların kıt olması onları daha
pahalı hale getirecek bu durumda üretim maliyetleri
artacak, firmalar da maliyet artışlarını fiyatlara
yansıtacaktır (maliyet enflasyonu). Zaten arz ve talep
arasındaki uyumsuzluğun ilk ve en belirgin göstergesi
fiyatlardır. İktisadi büyümenin temel bileşenleri olan
eğitimli emek (beşeri sermaye), sabit sermaye ve
teknoloji ülkelerin kaderini belirler. Türkiye gibi beşeri
sermaye birikimi yetersiz olan ve yatırım mallarıyla
(sabit sermaye) teknolojiyi çoğunlukla ithal ederek
üretim yapmaya çalışan ekonomiler uzun dönemde
önemli yapısal sorunlara maruz kalırlar. Ayrıca Türkiye
gibi yeterli düzeyde doğal kaynaklara (petrol, doğalgaz
vs.) sahip olmayan ülkeler bu üretim faktörünü de
hem tüketimde hem de üretimde kullanmak için ithal
etmek zorundadırlar. Doğal kaynağı ve sabit sermayesi
yeterli olmayan ülkelerin cari açık (X < M) sorunları da
kronik bir hâl alır. Çünkü Türkiye gibi ihraç mallarının
üretilmesi için enerji, sermaye ve teknolojiye ihtiyaç
duyan ekonomiler bunları ithal edemedikçe ihracatlarını
artıramazlar. İthalatın büyük bir kısmı bu pahalı
faktörlerden oluştuğundan ihracatı artırmak istedikçe
ithalat da artar ve cari açık sorunu süreklilik kazanır.
Kısaca faktör talebinin faktör arzından fazla olması,
yeterli üretim yapılamayacağından ülke ekonomisinin
büyüyememesine, işsizliğe, enflasyona ve cari açığa
sebep olacaktır. Ayrıca enerji maliyetlerinin yükselmesi
1970’lerin başında dünya ekonomisinde gözlendiği gibi,
aynı anda hem resesyona hem de maliyet enflasyonuna
sebep olabilir (stagflasyon).
Mal ve hizmet piyasalarında arzın, artan talebi
karşılayamaması (AS < AD) ekonomide talep
enflasyonuna sebep olabilir. Toplam talebin düşmesi
ise resesyon ve deflasyon sorunlarını ortaya
çıkarabilir. Çünkü düşük talep karşısında ürünlerini
satamayan üreticiler, fiyatları daha da düşürecek ve
bir sonraki dönem için de üretim motivasyonlarını
kaybedeceklerdir. Bu durumda işten çıkarmalar
da (işsizlik) artacaktır. Öte yandan, mal ve hizmet
piyasasındaki aksaklığın ya da değişmenin müsebbibi
–piyasadaki arz ve talep dengesizliği değil- direkt kamu
sektörü de olabilir. Örneğin kamu harcamalarını artıran
yani piyasadan mal ve hizmet talebini yükselten devlet
bir süre GSYH’nin artmasına sebep olur. Ancak kamunun
büyük miktarlı harcamaları genel fiyat düzeyinin
artmasına ve dolayısıyla paranın fiyatı olan faizin
de artmasına sebep olup özel sektörü (özel yatırım
taleplerini) mal ve hizmet piyasasından dışlayabilir
(crowding-out). Bu durumda uzun dönemde GSYH
düşecektir. Mal ve hizmet piyasaları yabancı alıcı ve
satıcılara da hitap etmektedir. Yabancılarla alışveriş, dış
ticaret firmaların sorumluluğundadır. Dışa açık bir ülke
ekonomisinin ihraç ettiği mallarına karşı talep esnekliği
ne kadar yüksek, ithal ettiği mallara karşı kendi talep
esnekliği de ne kadar düşükse cari açık o düzeyde
yüksek olacaktır. Tabii ki dış ticaret, ülke gelirlerine
de bağlıdır. İthalat yapan ülkelerin gelirleri ne kadar
azalırsa, onlara mal satan ihracatçı ülkenin geliri de
o kadar azalacak ve cari açık büyüyecektir. Cari açığı
azaltmak isteyen hükûmetler, ihracat firmalarına vergi
indirimi sağlama, lüks ithal mallarının gümrük vergilerini
artırma gibi çeşitli politikalar uygulayabilirler.
Makro sektörlerin finansal piyasalarda fon alışverişinde yaşadıkları aksaklıklar ya da amaç farklılığı
da, makroekonomik sorunlara sebep olabilir. Örneğin
–gerçekleşme sırasına göre açıklarsak- para arzının
para talebini aşması (Ms > Md ) faizlerin düşmesine,
yurtiçi ve ihracatçı firmaların yatırım taleplerinin
artmasına, tüketimin artmasına ve sonuçta enflasyona
yol açabilir. Para arzının azaltılması ya da faizlerin
artırılması ise, tüketimin azalmasına, yatırım talebinin
düşmesine ve dolayısıyla üretimin düşmesine
(büyümenin azalmasına ya da daralmaya) ve işsizliğe
sebep olabilir. Diğer yandan, reel faizlerin yükselmesi
yabancıların tahvil, bono gibi enstrüman alımlarını
(ülkeye sıcak para girişini) artırır. Sıcak para girişinin
koşullara göre farklı sonuçları olabilir. Örneğin yüksek
oranda finansal sermaye girişinin yaşandığı 2000’li
yıllar Türkiye’sinde sıcak para girişiyle birlikte Türk
Lirası (TL) yabancı paralar karşısında değer kazanmış,
TL’nin değer kazanması döviz cinsinden borcu olan
firmaların net değerini ve dolayısıyla yatırım taleplerini
artırmıştır. Ayrıca değerli TL, sabit sermaye ithalatının
ucuzlamasına, satın alım gücünün artması sebebiyle
tüketimin artmasına ve dolayısıyla ekonominin
canlanmasına sebep olmuştur. Ancak sıcak para
girişinin (yüksek reel faiz-düşük kur) uzun vadeli
sonuçları Türkiye için olumsuzdur. Türk Lirası’nın
değerlenmesi, ihraç mallarının pahalılaşmasına yol
açarak cari açığın artmasına sebep olmuştur. Sıcak
paranın diğer bir olumsuz sonucu da kısa vadeli
finansal sermaye akışkanlığının, Merkez Bankasının
tam anlamıyla bağımsız bir para politikası uygulama
becerisini zorlaştırmasıdır. Sonuçta, cari açığın artması
ve iç tasarruf hacminin daralması gibi sorunlar üreten
bu süreç, Türkiye’de iktisadi kaynakların etkin biçimde
dağılımını bozarak özel sektörün dış borçlanmasına
dayalı istikrarsız ve vasat bir büyüme trendi yaratmıştır.
Şimdi de para piyasasında, reel döviz kurlarının
31
yükseldiğini düşünelim. Bu durum, ithal sermaye
(makine, aramalı, hammadde vs.) kullanan sanayilerde
maliyetlerin artmasına sebep olacaktır. Döviz kurunun
maliyetlere olumsuz etkisi fiyatlara yansıyacak ve
enflasyon sorunu yaşanacaktır. Türkiye gibi yatırım
mallarının (sabit sermaye) ve enerji ihtiyacının (doğal
kaynaklar) büyük bir kısmını ithal eden ülkelerde
ihraç mallarının üretimi de bu durumdan olumsuz
etkilenecektir. Diğer yandan reel döviz kurunun
yükselmesi yani yerli paranın değer kaybetmesi
yabancılar için ihraç mallarını ucuz hale getireceğinden
ihracatın artması gerekir. Ancak bahsettiğim yüksek
maliyetler sebebiyle ihracatçı firmalar bunu
başaramayabilir ve cari açık sorunu yaşanabilir. Basit
bir ifadeyle bir ülkenin diğer ülkelerle olan reel ve
finansal alış verişinde, sattığından daha çok satın
alması ödemeler dengesinin bozulması anlamına
gelir. Dolayısıyla cari açık bu bozulmanın sadece bir
yüzüdür. Çünkü ülkeler yalnızca mal ve hizmet alış verişi
yapmazlar; karşılıklı olarak reel yatırımlar (doğrudan
yabancı yatırımlar -FDI) ve finansal yatırımlarda
(portföy yatırımları) bulunurlar. İşte mal-hizmet vs.
alış verişinden dolayı ortaya çıkan cari açık da; döviz
borçlanması, FDI ve yabancıların portföy yatırımlarıyla
finanse edilir.
Ayrıca finansal piyasalardaki sığlık, uzun dönemde
büyüme ve kalkınmayı engelleyen yapısal bir soruna
dönüşür. Örneğin, Türkiye’de temel makroekonomik
sorunlardan biri olan, iç tasarruf (S) miktarının düşük
olması (Fon Arzı < Fon Talebi) sürdürülebilir büyümeyi
olumsuz etkileyen yapısal bir sorundur.
—
Makroekonomik sorunlar da karşılıklı olarak
birbirlerini etkileyebilir ve yeni sorunlar yaşanmasına
sebep olabilir. Örneğin enflasyon, ekonomideki fiyat
dengesini bozduğundan kaynakların dağılımında
etkinsizliğe sebep olabilir. Dolayısıyla uzun dönemde
enflasyon, ekonominin büyümesini engelleyebilir.
Hükûmetler kısa dönemde enflasyon ve işsizlik arasında
tercih yapmak zorunda kalabilirler (Phillips Eğrisi).
Ancak uzun dönemde enflasyon ve işsizlik arasında
bir değiş tokuş söz konusu değildir. Büyüme sorunu
yaşayan ekonomilerde toplam üretim azaldığı ya da
düşük seviyede olduğu için işsizlik sorunu da yaşanıyor
demektir. Cari açık veren bir ekonomi, ihracatı aşan
ithalat yoluyla sızıntı yaptığından, uzun dönemde
büyüme sorunuyla karşı karşıya demektir. Ancak ilginç
biçimde Türkiye örneğinde olduğu gibi, üretimleri
faktör ithaline bağlı olan ülkelerde iç talep azlığından
dolayı büyüme oranı düşerse, cari açık da düşme eğilimi
gösterir. Çünkü yatırım motivasyonunun düştüğü bu
durumda, toplam ithalatın büyük bir kısmını oluşturan
yatırım (sermaye) malları ve petrol ürünleri ithalatı da
düşecektir.
PİYASA DIŞI İLETİŞİMİN İKTİSADİ SONUÇLARI
Şekil 2, makroekonomik sorunların sadece piyasalar
yoluyla ya da direkt olarak piyasalara yapılan devlet
müdahalesiyle ortaya çıkmadığını göstermektedir.
Kamu sektörü, piyasa dışında hane halkları ve iş
dünyası sektörleriyle girdiği iletişim sebebiyle de
ekonomik dengeleri değiştirebilir. Yani makroekonomik
sorunlar bizzat hükûmetlerin piyasa dışında
gerçekleştirdikleri vergi ve harcama politikalarından
da kaynaklanabilir. Örneğin transfer harcamalarının
azaltılması ve vergi oranlarının yükseltilmesi hem
tüketimi hem de üretimi olumsuz etkileyerek resesyon,
işsizlik ve deflasyon gibi sorunları ortaya çıkarabilir.
Tabii ki piyasalardaki arz-talep uyumsuzluklarından
kaynaklanan sorunları da devletin piyasa içinde ve/
veya dışında kendisinin sebep olduğu sorunları da
çözme sorumluluğu yine devletin/hükûmetlerin
omuzlarındadır. Hükûmetler, piyasa içinde uyguladıkları
para ve maliye politikalarının yanında, piyasa dışında
uyguladıkları maliye politikalarıyla, ekonomik
dengeyi ve gelirin adaletli biçimde yeniden dağılımını
sağlamaya çalışırlar. Maliye Bakanlığı’nın yürüttüğü
maliye politikası araçları; kamu harcamaları, vergiler
ve devlet borçlarıdır. Merkez Bankasının para politikası
araçları ise; faiz, zorunlu karşılıklar ve para arzı gibi
değişkenlerdir. Kamu sektörünün yukarıda bahsedilen,
özellikle kısa süreli iktisadi sorunları çözmek için
başvurduğu iktisadi (para ve maliye) politikalarına
istikrar politikaları, uzun dönemli ve arzı iyileştirmeye
yönelik politikalarına da yapısal politikalar denir .
Son olarak, “peki dünyada bu kadar iktisatçı
varken, toplumların iktisadi sorunları neden bir türlü
çözülemiyor?” diye sorabilirsiniz. Öncelikle iktisadi
kaynaklar dünyanın sonuna kadar kıt olmaya devam
edecektir. Uluslararası siyasi ve iktisadi ilişkilerin iç içe
geçtiği günümüz ortamında, dünyanın nüfusu/ihtiyacı
arttıkça kıtlığın şiddeti ve diğer iktisadi sorunların
çeşitliliği/giriftliği de artacaktır. İktisadi sorunlar çok
yönlü/çok değişkenli toplumsal olgular olduğundan,
iktisatçıların her zaman aynı fikirde olmamaları bir
yana, gelişmiş ekonometrik modellere sahip olmak da
sorunları mutlak anlamda tespit etmeye ve çözmeye
yetmez. Ayrıca ekonomilerin sorunlarını çözmeye
çalışan ve son sözü söyleyen iktisadi politika yapıcıları
iktisatçılar değil, farklı amaçları ve yetenekleri olan
siyasi hükûmetlerdir.
PAMUKKALE - KARAHAYIT
BİR DAĞIN ETEĞİNDEN İKİ SU ÇIKTI
BİRİ BEYAZA BOYADI,
BİRİ KIRMIZIYA...
33
YAZI ve FOTOĞRAFLAR MEHMET ÖREN
Çökelez Dağı’nın eteklerinde yaşayan bir oduncu
ile her yeri çıban ve sivilceli bir kızı varmış. Kız, bu
yüzden aynaya bile bakamaz, durgun sularda kendini
seyredemez, utandığından kimselere görünemezmiş.
Yolda ona rastlayanlar da yolunu değiştirirlermiş.
Oğlan anaları, “Aman çirkin kız, Allah oğlumu senden
esirgesin” diye dua ederlermiş, çirkin kızı her
gördüklerinde. Ama bu çirkin kızın altın gibi bir kalbi
varmış. Altın kalpli çirkin kız, çirkinliğine ve insanların
ona reva gördüğü haksızlıklara hiç alışamamış. Bir
gün çirkin kız çıkmış Çökelez Dağı’nın en tepesine ve
kendini bırakmış aşağıya. Yuvarlana yuvarlana dağdan
çıkan ve her tarafı beyazlara bürüyen suların içine
düşmüş. Uzunca bir zaman suların içinde kalmış. Onu
Çökelez Dağı’nda keklik avlamaya çıkan beyin oğlu
bulmuş. Birde bakmış ki, su birikintisinin içinde sırma
saçlı, güzel yüzlü bir kız. Onu alıp bir ağacın gölgesine
yatırmış. Bir süre sonra kendine gelen oduncunun
kızı “Ben ölmedim mi” diye ağlamaya başlamış.
Neden ölmek istediğini sormuş beyin oğlu. Kız, çirkin
olduğunu, bu nedenle herkesin kendisiyle alay ettiğini
söylemiş.
Bey oğlu, “Sen mi çirkinsin oduncu güzeli? Eğil
suda kendine bir bak, senden güzeli var mı?” deyince,
korkarak sudaki silüetine bakmış. Bir de ne görsün...
Sivilceli, her tarafı yaralardan geçilmeyen kız gitmiş,
onun yerine dünya güzeli kız gelmiş. Meğer, Çökelez’in
taşlarını Pamukkale yapan sırlı sular, oduncunun kızını
da eşi bulunmaz bir güzele çevirmiş.” Masalı anlatan
söylemedi ama bütün masallardaki gibi beyin oğlu,
muhtemelen bu oduncunun kızıyla evlenmiştir.
Efsane böyle olunca o günden beri özellikle kadınlar
şifa bulmak için Pamukkale’nin sularına akın akın
gelmişler. Travertenlerin beyaz görüntüsü ve dağıttığı
şifa dilden dile dolaşmış. Çevresindeki oteller yıkılınca
Pamukkale şimdilerde beyazlığını yeniden kazanmaya
başladı. Yeni yeni oluşan travertenlerle daha geniş bir
alana yayılmış durumda.
Oduncunun kızı Karahayıt’a da düşmüş mü bilinmez
ama en az Pamukkale kadar ilgi çeken bir kaplıca
daha var, Pamukkale’nin hemen yakınında. Kırmızı
su travertenleri 60 derece sıcaklıkta çıkan termal su
çevresinde oluşmuş. Kırmızı su travertenleri yaklaşık
PAMUKKALE - KARAHAYIT
500 m² lik bir alandadır. Termal suyun içindeki
maden oksitleri nedeniyle kırmızı, yeşil ve beyaz
renkli traverten tabakaları oluşturmaktadır.
Karahayıt’da ki termal kaynakların romatizma, kalp,
damar sertliği, tansiyon ve deri rahatsızlıklarına
iyi geldiği ifade ediliyor. Su ılık içildiğinde spazmlı
mideleri rahatlattığı, idrar yolu iltihaplarında etkili
olduğu ifade ediliyor.
Pamukkale’deki oteller yıkılınca otellere
Karahayıt bölgesi turistik tesis yapımına açılmış
durumda. Bölgedeki bazı oteller, termal tedavi
konusunda eğitim almış uzman personeliyle sağlık
turizmine yönelik faaliyetlerini sürdürüyor.
Bir yanda bembeyaz gelinlikler gibi Pamukkale,
diğer yanda geçtiği her yeri kızıla boyayan kırmızı
sularıyla Karahayıt. Yazın daha kalabalık, daha
şenlikli olur buralar. Ama bana kalırsa son bahar en
iyisi sıcak sulardan daha fazla yararlanmak için.
TRAVERTENLER, çeşitli nedenlere ve ortamlara bağlı, kimyasal reaksiyon sonucu çökelme ile
oluşan kayalardır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi
etkiliyor. Bölgede sıcaklıkları 35-100 C arasında değişen 17 sıcak su alanı var. Kaynak, antik
dönemlerden beri kullanılıyor. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, uzun bir kanal ile traverten
başına gelerek, çökelmenin olduğu traverten katkatlarına dökülüyor. Kaynaktan çıkan sıcak
yüksek miktarda Kalsiyum Hidro Karbonat bulunan suyun havadaki oksijen ile teması sırasında
Karbondioksit ve Karbonmonoksit uçarak, kalsiyum karbonat çökelmekte ve zaman içinde
sertleşmekte ve travertenler oluşmaktadır. Beyazlığın oluşumunda, hava şartları, ısı kaybı, akışın
yayılımı ve süresi etkilidir. Termal sudaki karbondioksit ile havadaki karbondioksit dengeye
gelene kadar, çökelme devam etmektedir.
35
DÜNYA ŞEHİRLERİ
Santorini, Fira ve Oia
Bugün Sophia Loren ile birlikte Brad Pitt & Angelina Jolie çiftinin de ev sahibi
olduğu bu köy halen popülaritesini tüm hızıyla sürdürmektedir. Internet
üzerinde Yunanistan diye bir araştırma yapıldığında rastlanacak ilk resimler Oia
Köyü’nün mavi kubbeli şapellerinin resimleridir. Sadece Yunanistan’ın değil,
dünyanın en çok ziyaret edilen yerlerinden birisidir Oia Köyü.
37
Yunanistan’ın meşhur adası Santorini’ye arabayla gidiyoruz
kemerlerinizi bağlayın uzun bir yol sizi bekliyor. İlk varış yeri
Atina. Mesafe 1135 km. Arabada şoför sayısı 2. Gün ağarmadan
yola çıkılır bu saatler en sevdiğim saatlerdir. İstanbul sessizdir,
gökyüzü farklı bir tondadır, hava estirir, ezan sesi ürpertir.
Vakit erken olduğu için İpsala sınırından çok rahat geçilir.
Yolumuz otoban. Vur kendini aşağıya Kavala iline kadar
dümdüz bir yol. Kavala’dan Selanik (Thesalloniki) tabelasını
takip et. Daha sonra sırayla Katerini, Lamia merkezlerini geç,
bu kısım yazlıkların olduğu bir bölge, kalabalıklaşır hareket
başlar, sonra ver elini Atina! Yolda araç sayısı az, sol şerit
boş. Yolculuk boyunca sol şeritte giden araba göremedim.
34 plakalı aracımız alışkanlıkla sol şeritte kaptırır, selektör
yapmayı, kornaya basmayı özlemeden ilerler rahat bir yolculuk
olur. İstanbul-Antalya 730 km arabayla gidildiğinde sersemletir
Atina yolu ise şaşırtıcı bir şekilde kolay, yol alma süresini
kısaltır. Yurdumun otobanından başka bir farkı çok sık paralı
geçiş olması gişe sayısı fazla. Yine mi? Yine mi? Dedirten
cinsten. Sanırım bu nedenle kullanılmıyor olabilir otoban sakin.
Atina’ya vardığımızda Mikanos adasına gidecek olan
İstanbullu arkadaşlarımızla buluşuyoruz. Atina’yı değil ama
insanlarını sevdim, halk olarak çok benzetiyorum bize. Saat
gece yarısı olduğunda Santorini adasına geçmek için feribot
bileti alınmadığı hatırlanır.
PİRE LİMANINA VARIŞ
Şaşırıyorum, denizcilik gelişmiş, limanda bir koşuşturma
mevcut, her milletten insan var, çekçekli valizleriyle gemilere
inenler, çıkanlar, liman ve çevresi ışıl ışıl, tatil heyecanı sarıyor
beni. Blue Star Delos feribot gişesi kapanmış sabah erkenden
açılmasını bekleyeceğiz. Otele gidip uyumak istemiyorum Atina
sokaklarında kaybolarak açık mekanlarda geceleyip birer birer
kapatıyoruz mekanları.
Yabancısı olduğumuz bu şehirde sabah 7’deki Pire-Santorini
arabalı feribota biletlerimizi ayarlıyorum. Arabayla feribota
binerken Santorini telaffuzumdan Türk olduğumu anlayan
Dedeağaçlı Türk görevli “gil, gil” (gel-gel) diyerek arabamıza yol
gösteriyor ardından “hepimiz Mehmetçiğiz “ diyor.
Araba yolculuğumuz süresi kadar daha yol gideceğim ve
yorgunum. Akıllık edip kabinli bilet alıyorum. Hemen odama
çıkıyor yatağa atıyorum kendimi. Başka yunan adalarına
uğrayıp yolcu indiriliyor bindiriliyor hiçbirini görmüyorum
yorgunluktan uyuyorum ta ki kapım yumruklanana kadar.
İngilizce bilmeyen görevli yunanca hararetli bir şeyler anlatıyor.
Santorini Adası’na varış.
Bundan sonrası çok kolay adada yaşayan tek Türk
arkadaşımız Aytunç Yıldız var. Adaya gelmeden ne okuduk, ne
araştırdık, ne inceledik, ne program, ne yer ayırttık, İstanbul’da
ki kariyerini bırakıp ani bir kararla rehberlik yapmaya başlayan
daha sonra Santorini’de yaşamaya başlayan arkadaşımız Aytunç
Yıldız bizim için her şeyi ayarlamış. Otelimiz Oia köyünde.
(Adanın en güzel yeri.) Renkli rehberimiz varken Santorini’yi
anlatmak bana düşmez. Adayı Aytunç’un kaleminden
aktaracağım. O kadar güzel anlattı ki, gezdirdi ki bir şeyleri
atlamak istemiyorum. Enfes tarih bilgiyle, muhabbetiyle,
neşesiyle tatilimize başka bir boyut kattı. Sevgili arkadaşımızın
Santorini ile buluşması okuduğu bir kitapla başlamış olaylar
tesadüfler silsilesiyle şu anda Santorini de yaşayan tek Türk
kendisi.
SANTORİNİ’DE YAŞAYAN
TEK TÜRK AYTUNÇ YILDIZ ANLATIYOR
Adanın naçizane tavsiyelerim üzerine gezilecek yerlerine
göz atarsak, elbette ki en önemli iki yer Fira ve Oia köyleridir.
Fira zaten adanın merkezidir ve resmi adıdır. Örneğin, uçak
bileti alırken Santorini seçtiğinizde Fira (Thera) Havalimanı
karşınıza çıkar.
Oia Köyü; anlatılmaz, yaşanır. Dünyanın en çok fotoğraf
çekilen yerlerinden birisi olmakla birlikte, Santorini’nin
bugünkü popülaritesinde %100 katkısı olan yerdir. Hatta
“Santorini’yi Santorini yapan Oia Köyü’dür!” dersek yanlış
olmaz. Çünkü Oia Köyü olmazsa Santorini bugünkü Santorini
olamazdı.
19. yüzyılda Oia Köyü popülerliğini kazanmaya başlamıştı.
Gemi kaptanları buradaki Cave House (Mağara Ev)’lara
yerleşmeye başlamıştı olağanüstü manzarasından dolayı.
1950’li yıllarda turizmin başlaması, 1960’lı yıllarda buradaki
Cave House’ların yavaş yavaş otele dönüşmesine sebep
olmuştur. Buradaki olağanüstü atmosferi keşfeden turistlerin
adaya gösterdikleri yoğun ilgi, adanın tarıma ve balıkçılığa
dayalı hayatının turizme yönelmesine sebep olmuştur.
Bugün Sophia Loren ile birlikte Brad Pit & Angelina Jolie
çiftinin de ev sahibi olduğu bu köy halen popülaritesini tüm
hızıyla sürdürmektedir. Internet üzerinde Yunanistan diye bir
araştırma yapıldığında rastlanacak ilk resimler Oia Köyü’nün
mavi kubbeli şapellerinin resimleridir. Sadece Yunanistan’ın
değil, dünyanın en çok ziyaret edilen yerlerinden birisidir
Oia Köyü. Beyaz mermer yürüyüş yolları, merdivenlerle inilen
yamaçları, sanat galerileri ve elbette yerel halkın katkıları ile bir
estetik abidesi olarak karşımıza dikilmektedir.
Romantik çiftlerin ya da balayı çiftlerinin en çok tercih
ettiği yerlerden birisi olan Oia Köyü’nde Caldera manzaralı
cafe ve restoranlarında yemek yemek ve bir kadeh şarap
içmek en önemli ritüellerdendir. Tüm Ege Denizinde olduğu
gibi, tadına doyulmaz bir günbatımı sunmaktadır Oia Köyü.
Özellikle buradaki günbatımı, bir başka ritüeldir. Genellikle
köyün en ucundaki Lotza Kalesi’nden izlenir ve güneş
alkışlarla uğurlanır yeni geleceği bir sonraki gün için. Her
akşamüstü, birçok grubun otobüslerle bu günbatımına şahit
olmak için geldiklerini göreceksiniz. Eğer yüksek sezonda
Santorini’deyseniz, günbatımı için yerinizi önceden almanız
gerekir. Çünkü buradaki günbatımı başka hiç bir yere
benzemediğinden, ilgisi de aynı orandadır.
Caldera Koyu’na bakan yamaç evlerin balkonlarında ya
da havuzlarında güneşlenenler, yollarda ellerinde kamerayla
görüntü alanlar, bir restoranda oturup manzaranın keyfini
çıkaranlar… Dünyanın her yerinden insanların gelip buluştuğu
bir yerdir yaşadığım Oia Köyü. Santorini’nin merkezi Fira
Köyü’dür fakat kalbi Oia Köyü’dür. Mavi kubbeli beyaz şapelleri
DÜNYA ŞEHİRLERİ
ile Yunan Bayrağının sembolü olmuş, bir Kiklad
Adasından farklı bir atmosferdir.
Doğal güzelliği ve romantizmiyle dikkatleri
çeken bu köy elbette ki romantik çiftlerin
dikkatini de çekmekte gecikmemiştir. Bu büyüsü
ile Santorini evlilik ve balayı konusunda da
dünyanın en popüler yerlerinden birisi olmayı
başarmıştır. Her yıl dünyanın her yerinden bini
aşkın çift evlenmek ve balayılarını geçirmek için
bu adaya gelirler. Özellikle yüksek sezon olan
temmuz ve ağustos aylarında hergün birkaç evlilik
törenine denk gelebilirsiniz. Olağanüstü büyüsü
ve romantizmi sebebi ile Oia Köyü evlenmek
için en çok tercih edilen yerdir. Hem Caldera
manzaralı muhteşem evlendirme dairesi ile, hem
de muhteşem atmosferi ile çiftler için en önemli
seçenek olma özelliğini yıllardır korumaktadır.
Burada evlenmek isteyen çiftler 5-6 ay öncesinden
rezervasyonlarını yaptırırlar ki özellikle günbatımı
rezervasyonları birkaç yıl önceden dolmaktadır.
A.Güleçal- Oia Köyü’nde akşam yemeği mekânı
tavsiyesi için araya gitmek istiyorum. (Bu tavsiyeler
Aytunç Yıldız sayesinde keşfedilmiş denenmiş
beğenilmiştir) Blue Sky Restaurant Oia Köyü.
Bir akşam Aytunç Bey’in davetlisi olarak gittik.
Çok neşeli bol muhabbetli bir akşamdı mekan
sahiplerine bayıldım. Özellikle bayan olanı Türk
dizilerini seyrederek Türkçeyi epey geliştirmiş Türk
hayranıdır.
Thera Köyü ise (Thira ya da Osmanlı döneminde
çağırıldığı adıyla Fira Köyü) adanın merkezi
olduğu için adadaki her yere ulaşımı buradan
sağlayabilirsiniz. Fira köyünde hayat 24 saat
sürmektedir. Gece hayatının tüm sezon boyunca
aktif olduğu merkezdir. Elbette ki yazın turistlerle,
kışın da yerlileriyle aktif bir yaşamı bulunmaktadır.
Burada yaşayan insanlar çoğunlukla yaz sezonunda
çalıştıklarından dolayı fazla ortalarda görülmezler.
Sezon sona erdiğinde ancak ortaya çıkmaya
başlarlar ve Fira’nın merkezindeki cafelerde ve
restoranlarda görülürler. Bu bakımdan Fira, yazın
turistlerle, kışın da adanın yerelleri ile her zaman
aktif bir hayat önermektedir. Kışı Santorini’de
geçiren bizim gibi yereller Kamari Plajında bile açık
olan cafelere gideriz ve arkadaşlarımızla hoş vakit
geçiririz.
Oia Köyü, Fira Köyü’ne araçla ortalama yarım
saat (hatta trafik yoksa 15-20 dakika) mesafededir.
Fira’dan otobüsle Oia’ya geçebileceğiniz gibi,
dileyenler taksiyle de gelebilirler. Araba kiralamak
da makul yollardan birisidir.
A.Güleçal- Fira denince aklıma güneşi
batırmamız bekleyişimiz geliyor. Bir de Nicolas’ın
yeri. Küçük bir dükkân küçük bir kuyruk sonrası
masanıza oturabiliyorsunuz şirin lokantada yemek
yemeden dönmeyiniz.
Bir diğer görülmesi gereken yer, Oia
Köyü’nün hemen yanında bulunan Ammudi’dir.
Haritada çok belli olmamakla birlikte, Oia’dan
Ammudi’ye geçmek arabası olmayanlar için
biraz yorucu olabilir. Ammudi, özellikle akşam
yemeği için tavsiye edilen bir yerdir. Çok güzel
sahil tavernalarıyla oldukça renkli bir yerdir ve
geleneksel Yunan Yemekleri’ni bulabileceğiniz en
güzel yerdir. Bu bakımdan en azından Ammudi’de
bir akşam yemeği yemenizi tavsiye ederim.
A.Güleçal-Sevgili Aytunç’un tavsiyesiyle
Ammudi de Katina adlı restoranda bir akşam
yemeği yedik tadı damağımızda kaldı. Gezilerden
aklımda kalan yemekler olması da ilginç. En güzel
sohbetler leziz yemek eşliğinde masa başında olur
diyerek kıvırayım.
39
A.Yıldız- Adanın en önemli yerlerinden birisi, adanın en
güneyinde bulunan Akrotiri’dir. Burası adanın tarihi bölgesi
olup MÖ.1650 yılında gerçekleşen patlamadan önce bu
adada yaşayan Minos Uygarlığının izlerinin “bozulmadan”
görülebileceği bir yerdir. Bozulmamıştır, çünkü lavların altında
kaldığı için korunmuştur. İlginç olan ise, o tarihte mümkün
olmayan bir medeniyete ulaşılmış olunmasıdır. Kazılarda
içlerinde “kanalizasyon sistemi” bulunan 3-4 katlı evler
bulunmuş ve bu evlerin içindeki yatakların boylarının 1.20 –
1.50 metre arasında oldukları tespit edilmiştir. Restorasyon
sebebi ile uzun bir süredir kapalı olan Akrotiri, içinde
bulunduğumuz 2012 yazında tekrar ziyarete açılmıştır. Ziyaret
edenler Aktorini’nin sessizliği ve gizeminden eminim çok
etkilenecektirler. Deniz-Kum-Güneş severler için en önemli
alternatifler Perissa ve Kamari plajlarıdır. Kamari daha çok
tercih edilendir ancak Perissa da bir o kadar güzel bir plajdır.
Buna ilaveten, adanın en güzel plajı Akrotiri’dedir. Burada kızıl,
beyaz ve kara plajları yan yana bulabilirsiniz. Ancak Akrotiri
ulaşım açısından çok kolay değildir. Otobüsle 45 dakikalık
bir yolculuğu takiben bir de yürünmesi gereken 200 metre
civarında bir yol bulunmaktadır. Tüm bu plajlarda şezlong ve
şemsiye de kiralayabilirsiniz. Fiyatları sezona göre değişmekle
birlikte ortalama 8 Euro civarındadır. Yine Fira’dan bu plajlara
otobüsle rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
İlyas Peygamber tepesi, adanın en yüksek noktasıdır.
567 metre yüksekliğindedir ve imkanı olanlar için kesinlikle
görülmesi gereken bir yerdir. Buradan adayı izlemek sizleri
gerçekten başka duygular içine sokacaktır ki fotoğraf severlerin
alacağı hazzı anlatmak mümkün değildir.
Öncelikle Santorini hakkında en önemli noktaya
değinmemiz gerek. Bu ada sürprizlerle doludur ve her an
karşınıza sizi şaşırtacak bir şey çıkabilir. Santorini’nin şarapları
da böyle bir şeydir, bu adadan beklenmeyen ve bir o kadar
da yüksek aromalı. Öyle yüksek aroma içermekte ki, %13
alkol oranı ile üretilmekte. Elbette bunun belli sebepleri
bulunmaktadır. Bu açıdan açıklamakta fayda bulunmaktadır.
Santorini, üzüm bağları ile dolu bir ada. Bunun dışında
adada antepfıstığı, küçük domates, beyaz patlıcan gibi
başka ürünler de yetişmekle birlikte başlıca ürünü, adanın
üzümlerden elde edilen şaraplarıdır.
Santorini gibi su sorunu olan kurak bir yerde bu üzüm
bağları nasıl sulanır? Akla gelecek en önemli sorunun tek
bir cevabı vardır; Tabiat Ana! Adada baraj ya da su kaynağı
olmaması, gerek üzümler gerek diğer tarım ürünlerinin
yetişmesi açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor olsa da, adanı
doğası bu soruna ilginç bir çözüm getirmiş. Caldera Koyu,
korunaklı olduğundan adanın aşırı rüzgârından nispeten
az etkilenmektedir. Bu sayede, koydaki sıcaklık adanın
diğer bölgelerine göre daha yüksektir ve lise derslerinde
gördüğümüz üzere “ısınan hava yükselir” mantığı ile, koyda
biriken nem yükselir ve geceleri üzümlerin üzerine yağar. Bu
sayede üzümler, bu gece yağan nem ile beslenir ve ilave suya
ihtiyaç duymadan büyüyebilirler.
Santorini Adasının bir diğer turistik argümanlarından
birisidir Santorini’nin eşekleri. Bu eşeklerin bile bir hikayesi var
ve bu hikaye onları bu kadar popüler hale getirmiştir.
Adanın en büyük felaketi MÖ.1650 yıllarında gerçekleşmiş
büyük volkanik patlamadır. Bu dönemde adada yerleşik
olan Minos uygarlığına ait kalıntılar Akrotiri bölgesinde
sergilenmektedir. Adanın şahit olduğu ikinci büyük felaket ise
1956 yılı depremidir.
1956 yılındaki bu depremden önce ada balıkçılık ve tarımla
geçinen, yolu olmayan, yaklaşık 30.000 kişinin yaşadığı bir
adaydı. Bu dönemde adanın tek ulaşım aracı eşeklerdi ve
sadece patika yolları bulunmaktaydı. Hatta adanın en zenginleri
bu eşeklerin sahipleriydi. Dönem itibarı ile anneler kızlarını
dışarı gönderirlerken “Don’t kiss more than a man (Bir erkekten
daha fazlasını öpme)” diye tavsiyede bulunurlardı.
1956 yılında gerçekleşen büyük depremde adanın
%70’i yıkıldı. Bu depremden sonra adanın yerleşiklerinin
çoğu Atina ve belli başlı bölgelere göç etti ve adanın nüfusu
5.000’lere kadar düştü. Ada için gerçekten yeni bir büyük
felaket olan bu deprem aslında adanın kaderini de yeniden
değiştirmiştir. Çünkü ada yeniden imar edilirken, adaya yollar
yapılmaya başlandı. Bu yollarla birlikte araçlar da adaya
gelmeye başladılar. Yine aynı şekilde, adada 2 kattan yüksek
yapım yasaklandı ve mimarı olarak sadece “Kiklad mimarisi”
öngörüldü. Bu sayede ada bugünkü şeklini kazanmaya
başlamakla birlikte, adanın eşeklerinin önemi yapılan yollar
ve arabaların adaya gelmeye başlaması ile giderek azalmaya
başladı.
Rehberlik hayatımda çok yer gördüm. Ancak Santorini’nin
yeri bir başka oldu hep benim için. Her gelişim benim için ayrı
bir heyecana sebep olmuştu. Şu an bu adada yaşamanın verdiği
hazzı size tarif etmem mümkün değildir. O yüzden her zaman
söylüyorum: Yolunuz bir gün Santorini’ye muhakkak düşecek ve
ben her yolu düşenle burada buluşacağım!
TARİH
PERİKLES’İN
CENAZE
TÖRENİ
SÖYLEVLER
Demokrasiye Övgü
Thukydides’in Peloponnesos Savaşının Tarihi’nden
Perikles’in Cenaze Töreni Söylevi
Perikles İ. Ö. 495’te Atina’nın soylu bir ailesinde
dünyaya gelmiştir. Annesi, anayasada büyük demokratik
reformlar yapan Kleisthenes’in yeğeniydi. Perikles
genç yaşında demokratik partinin önderi olarak
siyasete girdiği zaman, aristokrasinin geleneksel
kalesi olan Areiospagos adlı yukarı meclis, zaten
yetkilerinden çoğunu beşyüzler kuruluna, halk meclis
ve mahkemelerine kaptırmış bulunuyordu. O da
demokratik programı daha ileri götürmüş, orduyu
profesyonelleştirmiş, bütün jüri ve meclis üyelerini
kurayla seçilen ücretli devlet memurları haline
getirmiştir. Eski erdem anlayışlarını değiştirmiş,
41
toplumsal hizmetleri geliştirmiştir. Perikles’in devleti,
yoksulların tiyatro paralarını bile öder olmuştur. Güzel
sanatlara yardım etmiş, Akropolis’teki Parthenon
onun zamanında dikilmiştir, süslemelerini de dostu
heykeltıraş Phidias’a yaptırmıştır. Perikles bunlar için
gerekli parayı yayılımcı ve emperyalist bir dış politika
güderek, bu arada Delos-Attika birliği hazinesini
Atina’ya aktarmakla sağlamıştı. İ. Ö. 450’den itibaren,
Perikles’in yönetimindeki yeri öylesine sivrilmişti ki,
sonradan Thukydides bu dönem Atinasının sözde bir
demokrasi olduğunu, aslında her şeyi bir numaralı
yurttaşın yürüttüğünü söyleyecekti.
Atina’ya “Altın Çağı”nı yaşatan Perikles’in ömrünün
son yılları, bir yandan Atina’nın başarılarını kıskanan
Sparta’nın tehdidi, bir yandan da halkın bağnazlığı
yüzünden çeşitli sıkıntılar içinde geçmiştir. Sonunda
Peloponnesosluların Atina’ya karşı açtıktan savaşın
üçüncü yılında baş gösteren veba salgını Perikles’i de
ölüme sürüklemiştir. (İ. Ö. 429).
Savaşta ölenler için yapılan geleneksel konuşmada
öz söyleme vakti gelince mümkün olduğu kadar çok
kimsenin sesini işitebilmesi için mezarlığın önünde
kurulmuş olan yüksek bir kürsüye çıkan Perikles şunları
söyledi: “Başka ulusların yasalarına bakarak kurulmamış
olan bir idare şeklimiz var; başkalarını taklit etmek
şöyle dursun, biz kendimiz başkalarına örnek oluyoruz.
İdare şeklimizin adı Demokratia’dır. Bu ad ona bir kaç
kişiye değil, bütün yurttaşlara dayandığı için verilmiştir.
Yasalarımız kişisel işlerde herkese aynı hakkı veriyor;
devlet işlerinde herkesin alabileceği yer şu veya bu
soydan oluşuna değil, gösterdiği yüksek yetenekle
kazandığı üne göredir. Yurda iyiliği dokunabilecek bir
yurttaşın şerefli bir yer kazanmasına da fakirliği, alçak
bir sınıftan oluşu engel değildir. Devlet işlerinde çok
serbest düşünüyoruz. Bu serbest düşünüşü günlük
uğraşlarımızda da gösteriyor, birbirimizi tenkit için
gözetlemiyoruz. Birisi bir kere gönlünün dilediği
gibi işlemişse ona kızmadığımız gibi başkalarını
cezalandırmayan, fakat can sıkan somurtkan bir yüz de
takınmıyoruz. Özel yaşayışımızda hepimiz dilediğimizi
işlediğimiz halde bütün yurttaşları ilgilendiren işlerde
kötü bir şey yapmak korkusuyla çok sıkı davranıyor,
baştakilerin, yasaların, bilhassa haksızlığa uğrayanları
korumak için konulmuş olan, yazılı olmadıkları halde
onları ayakları altına alanlara herkesin pek doğru ve
yerinde bulduğu kötü bir ad kazandıran yasaların
buyruklarından dışarı çıkmaktan çok çekiniyoruz.
İyilik etmekten anladığımız da, birçoklarınınkinden
büsbütün başkadır. İyilik görerek değil, iyilik ederek
dost kazanıyoruz. İyilik edenin durumu daha sağlamdır.
Çünkü yaptığı iyilik, iyilik ettiği kimseyi sevgi ile
karşılığını yapmaya borçlu kılmaktadır. Yapacağı iyiliğin
bir sevgi eseri değil, ödenen bir borç yerine geçeceğini
bildiğinden teşekküre borçlu olan sallantıdadır. Yalnız
biz sağlayacağımız yararı göz önünde tutarak değil,
fikir ve ruh asilliğimizin bir kanıtı olarak hiç korkmadan
başkalarına iyilik ediyoruz.
Yavuz insanların gömüldüğü yer bütün topraklardır.
Onların adını yalnız yurtlarındaki mezar taşı yazıları
bildirmez, yabancı illerde de yazısız anıları taş, tunç
üzerinde değil her insanın gönlünde, düşüncesinde
yaşar durur. Siz şimdi onlar gibi olmaya çalışın;
özgürlüğün öz mutluluk, yürekli olmanın özgürlük
demek olduğunu düşünerek savaşın tehlikelerinden
yılmayın. Yoksulluk içinde yaşayan, kendileri için iyi
bir yaşayışa kavuşmak ihtimali olmayan kimselerin,
mutluluklarını yitirerek bahtsızlığa düşmek tehlikesine
uğrayacak, ayakları kayıp düşünce eskisinden pek
başka şartlar içinde yaşayacak olanlardan daha haklı
olarak canlarını tehlikeye atabilecekleri doğru değildir.
Şeref duygusu olan bir insan için korkak davranmadan
doğacak alçalma, yüreklilikle yurdunun zaferini umarak
döğüşürken duyulmadan gelen ölümden pek daha
acıdır.
Artık hayatta olmayanı herkes över; ne kadar
yavuzluk gösterirseniz gösterin, sizi bunlara denk
tutmayacaklar, onlardan biraz aşağı olduğunuzu
söyleyecekler. Hayatta olanlar rakiplerinin kıskançlığıyla
çarpışırlar, kimseye engel olmayanın ise kıskanmadan
iyiliği istenir, kendisine saygı gösterilir.
TARİH
Cahillerin, softaların kurbanı bir alim
GELENBEVİ İSMAİL
Meşhur Osmanlı matematik âlimlerinden.
1730 senesinde Aydın vilâyetinin Saruhan sancağında bulunan Gelenbe kasabasında dünyâya
geldi. Adı İsmâil olmasına rağmen doğduğu
yerden dolayı Gelenbevî olarak tanınmıştır. 1791
(H.1206)’de Yenişehir’de vefât etti.
Ataları Gelenbe kasabasında müftî ve müderrislik yapmışlardı. Kendisi ise küçük yaşta yetim
kaldığından tahsîline başlayamamıştı. On iki-on
üç yaşlarında bulunduğu sıralarda bir gün sokakta çocuklarla ceviz oynuyordu. Bunu gören baba
dostlarından biri; “Çok yazık! Ata ve ecdâdın büyük âlim ve ilim sâhibiyken, sen sokaklarda dalgınlık ve başıboşluk içinde oyun oynuyorsun!”
demesi üzerine, oyunu terk ederek o günden
îtibâren ilim tahsîline başlamıştı. Sonra İstanbul’a gelerek Yâsinzâde ve diğer âlimlerden ilim
tahsîlini tamamlayarak, bütün gayret ve çalışmalarını insanların yükselip, kemâl sâhibi olmaları
için harcadı. 1763 senesinde müderris oldu. Aynı
zamanda hocası ayaklı kütüphâne ismi ile anılan
Müftîzâde Mehmed Efendi’nin evinde araştırma
tarzında tahsile devâm ediyordu.
Sultan Üçüncü Selim zamânında Kağıthâne’de askerî bir eğitim merâsiminde humbara
atışı gösterileri yapılmıştı. Fakat yapılan atışların hiç birinin isâbet etmemesi üzerine bâzı
yakınlarının aracılığıyle Gelenbevî İsmâil Efendi,
Sultanın huzûruna çıkarıldı. Hesaplarının yapılıp
yeniden atılması emrini alınca, hemen gerekli
hesaplamaları yapıp humbarayı düzelttikten
sonra atışları yaptırdı. Üç defâ tekrarlanan atışın
üçü de hedefe tam isâbet etmişti. Pâdişâh bu
durumdan çok memnun olarak kendisini günlük
dört okka pirinç tahsis ve Mora’daki Yenişehir’e
Mevleviyet ünvanıyla kadı tayin eder. Bu unvanla
üçyüz dörtyüz akçe yevmiye alırdı. Padişah III.
Selim’in Gelenbevi’ye olan teveccühü, Şeyh
ül-İslam Hamidizade Mustafa Efendi’de bir kin
bırakmış ve Fener Mollası iken İsmail Efendiye
Tekdir yollu bir mektup göndermiştir. Buna çok
üzülen ilmin kadrini bilen içli alim dimağ sektesinden 1791 senesinde vefat eder.
Şeyh ül-İslam’ın tekdir mektubunu göndermesinin sebebi bir dönemin zihniyetini anlamamız
bakımından önemlidir.
Hicri-Kameri aybaşlarının tespiti, Ruyet-i
Hilal yani hilalin görülmesi ramazanın başlaması
için gerekli olan şart iki şahidin hilali gördüğünü söylemesi idi. İki kişi hilali gördüğünü iddia
ederek Gelenbevi’ye müracat ederler. Fakat
Gelenbevi İsmail Astronomi ilmine vâkıf olduğundan hesaplamaları ile bu iki şahidin sözleri
uyuşmamaktadır. Gelenbevi bu şahitlere durumu
izah etmeye çalışsa da bu cahil adamlar kendi
iddialarında ısrar ederler ve durumu Şeyh ül-İs-
lam’a şikayet ederler. Şeyh ül-İslam Hamidizade
Mustafa Efendi’de şahitlere inanarak fırsatı da
ganimet bilip Gelenbevi’yeçok ağır bir mektup
yazarak ölümüne sebep olur.
Kendisi ilmin şehidi cehaletin kurbanı oldu.
Zira bu dönemde, bütün pozitif ilimler alanında
olduğu gibi, astronomi alanında da çalışmalar
hemen hemen durmuş hatta bu ilim kolu evham
ve hurafelere kurban olmuştu. Gelenbevî İsmâil
Efendi’nin hemen hemen her ilimde derin bilgisi
vardı. Eski matematik hesaplara âit müşkülleri hâlleden meşhurların sonuncusuydu. Eserleri, kıymetini meydana çıkardığı gibi, şöhret bulmasına da
sebeb oldu. Gelenbevî’nin İstanbul’da bulunduğu
sırada, Fransa’dan bir mühendis gelerek logaritma
cetvelini Bâbıâlî’ye takdim etmişti. İstanbul’da bu
ilmi kimsenin bilmediğini iddiâ etmesi üzerine
Gelenbevî İsmâil Efendinin evine gönderildi.
Evdeki durumu gören Fransız, Gelenbevî’yi hiç
yerine koyarak, logaritmayla ilgili bir mesele
bırakıp; “Falan vakte kadar cevâbını isterim.”
dedi. Fransız, Hocanın evine tekrar netîceyi
öğrenmek için geldiğinde cevap yerine
İsmâil Efendi, yazdığı logaritma risâlesini takdim etti. Çok şaşıran Fransız,
Bâbıâli’de Gelenbevî İsmâil Efendinin
zekâ ve kâbiliyetine hayran olduğunu
beyân etti. Reîsülküttâb Efendiye; “Şu
adam Avrupa’da olsaydı ağırlığınca
altın ederdi.” demesi samîmi bir
ifâdesiydi. Ömrünün sonunda yazdığı
Cebir kitabı, çok kıymetli olup, tek
başına, Gelenbevî’nin adının dillerde
kalmasına fazlasiyle kâfidir.
43
TÜRK MUTFAK
KÜLTÜRÜ
Türkiye’nin coğrafi konumu, tarihsel süreç içinde ilişki kurulan
uygarlıklar, iki büyük imparatorluğun yeme-içme geleneğine
getirdiği yeni açılımlar Türk mutfak kültüründeki çeşitliliğin
belirleyici etkileridir. Türkiye’de yerel mutfakların özgün
etkilerini içinde barındıran köklü ve çok yönlü bir mutfak kültürü
yaşamaktadır.
Orta Asya’da et ve mayalanmış süt ürünleri ile biçimlenen
beslenme sistemi, Anadolu’ya bu etkileri taşırken;
Mezopotamya’da gelişen tarıma bağlı olarak tahıl, Ege ve Akdeniz
etkisiyle sebze ve meyve türleri ile çeşitlenen ve günümüze
yansıyan Anadolu Mutfağını belirledi. Bizans, Ortadoğu, Avrupa ve
Güney Akdeniz Mutfaklarının etkileşimi İmparatorluğun ulaştığı
geniş alanda sürekli bir alış veriş çerçevesinde şekillendi.
AKDENİZ MUTFAK KÜLTÜRÜ VE TÜRK MUTFAĞI
9. Yüzyıldan itibaren İslam dünyasının egemenliği altına giren
Akdeniz, 15. yüzyılda giderek önemini kaybetti. Süveyş kanalının
açılması ile birlikte Akdeniz, uluslararası ticaret alanında yeniden
kendine yer buldu. Bu dönemde Akdeniz tahıl, zeytin, şarap ve
koyuna dayalı geleneksel ekonomi alışverişinin dışına çıkmaya
başladı. Akdeniz kültürü; iklimi, coğrafi yapısı, florası ve köklü
geçmişi ile evrensel bir bütünlüğe ulaşmıştır. Akdeniz mutfağı bu
özgün kültürel yapının en önemli bölümlerinden birini oluşturur.
YEMEK KÜLTÜRÜ
ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI
TAHIL VE BUĞDAY
Geleneksel Akdeniz beslenme sistemi, çok genel
hatlarıyla tahıl (özellikle buğday), zeytinyağı, sebzemeyve, su ürünleri, süt türevleri, baharat ve şaraba
dayandırılmaktadır.
Akdeniz beslenme sisteminde birinci sırayı alan
tahılın, özellikle buğdayın, tarihin ilk dönemlerinden
itibaren Akdeniz’de yetiştiği ifade edilir. Kaynakların
bir bölümünde, buğday tarımının M.Ö. 5000 yıllarında
Türkiye’nin kuzeyi ile Kafkasya’nın güneybatısında ortaya
çıkarak Mısır ve Mezopotamya aracılığı ile Avrupa ve Asya’ya
yayıldığı görüşü de yer almaktadır. Buğday, Akdeniz’in eski
halklarının beslenme sistemlerinde ve ticari alışverişlerinde
önemli yer tutar. Akdeniz havzası buğday gereksinimini 16.
yüzyıla kadar Mısır, Sicilya, Arnavutluk ve Güney İtalya’dan
karşılamaktadır. Buğdaydan elde edilen öncelikli ürün
ekmektir. Ekmek, Anadolu, Orta ve Ön Asya’nın geleneksel
ürünü olarak değerlendirilir.
Tahıl, özellikle buğday ürünleri Türk Mutfağının da
belirgin özelliklerinden biridir. Buğday unundan hazırlanan
ekmek türleri, unlu ve hamurlu yiyeceklerimizde çeşit
fazlalığı dikkati çekmektedir. Bulgur, kuskus, yarma, firik
gibi buğday ürünlerinin mutfağımızdaki kullanımı tüm
bölgelerimizde özellikle Akdeniz ve Güney’de yaygındır.
Zeytin ve zeytinyağı, geleneksel Akdeniz beslenme
biçiminin ikinci önemli yönünü oluşturur. Zeytinin
Akdeniz’deki tarihi çok eski dönemlere dayanır. Akdeniz’i
çevreleyen nispeten sert ve kıraç topraklarda yetişen
verimli zeytin ağaçları Romalı yazar Apicius’un yazdığı
yemek kitabında anlatılmaktadır. Romalı yazar, eserinde
zeytinyağı ile yapılan balık, et ve sebze kızartmalarına da
yer vermektedir.
Kaynaklar, “zeytinyağı” sözcüğüne, Türkçede ilk
kez, Harzemşahlar döneminde yazılmış olan, ArapçaTürkçe Mukaddimetü’l-Edeb adlı sözlükte rastlandığını
bildirmektedir.
Akdeniz ikliminin en verimli türlerini yetiştirdiği
Arabistan kaynaklı turunçgillerin yanında, Akdeniz mutfak
kültürüne Ortadoğu’dan ve Atlas Okyanusu kanalından
girmiş olan birçok sebze ve meyve çeşidi mutfak yapımıza,
damak zevkimize uydurulmuştur.
SOĞAN-SARIMSAK
YABANİ OTLAR
Yabani otların farklı şekillerde kullanıldığı ülkemizde
her türlü yenilebilen ot, kök, mantar ve meyve
türlerinden yararlanıldığını, bu kullanımın Ege ve Akdeniz
bölgelerimizin yanında, coğrafyanın sunduğu olanaklar
sonuna kadar değerlendirilerek diğer bölgelerimizde de
sürdürüldüğünü görmekteyiz.
Bugün olduğu gibi, eski Akdeniz havzasında da
soğan, pırasa ve sarımsak üçlüsü Akdeniz’in en önemli
besin maddeleri olarak görülmektedir. Anavatanının
Akdeniz olduğu belirtilen beyaz ve kırmızı pancar, pazı,
bamya; Hindistan kökenli olarak tanımlanan patlıcan
ve salatalık Akdeniz’de tüketilen sebzelerden birkaçını
oluşturur.
Günümüzde de bu sebzelerden elde edilen
yemek ve yiyeceklerin çokluğunu görmek ve tahılların
eklenmesi ile zenginleştirilen örneklerini, bölgesel
farklılıkları ile bulmamız mümkündür.
45
ÜZÜM VE ŞARAP
Akdeniz beslenme sisteminin diğer
önemli yönünü oluşturan üzümün,
Akdeniz’in, tarihi kadar eski bir ürünü
olduğu belirtilmektedir. Bu konu Anadolu ve
Akdeniz coğrafyasında Hititlere, Yunanlıların
Dionysos törenlerine kadar ulaşan çok geniş
bir kültürel alanı kapsamaktadır. Günümüzde
olduğu gibi eski Akdeniz havzasında da
üzümün şarap haline getirilerek tüketildiği
bilinir. Üzüm ve şarap konusunu Türk
Mutfağı içerisinde değerlendirdiğimizde,
şarabın üzümden elde edilen diğer ürünlere
göre oldukça düşük bir tüketim oranı
izlediği görülür.
Şu andaki bilgilerimize göre üzüm
SÜT VE SÜTTEN ELDE EDİLEN ÜRÜNLER
Bu ürünlerin Akdeniz
havzasındaki kullanımı ile ilgili
yeterli bilgi bulunmamakla
birlikte koyunculuğun bu
coğrafyada eski dönemlerden
beri var olduğu bilinmektedir.
Yoğurt kavramının Türkler
tarafından Anadolu’ya
getirildiği, maya olarak çeşitli
malzemelerin kullanıldığı kaynaklarca belirtilmektedir. Türk Mutfağını bu yönü ile
değerlendirdiğimizde süt ve süt ürünlerinin yemek, yiyecek ve içecek türlerimizdeki
kullanım fazlalığı dikkati çekmektedir.
sözcüğü ilk olarak Uygur çağında
görülmektedir. Üzümün kurutulduğu,
üzümden tıp alanında yararlanıldığı konusu
bundan sonraki Türk kaynaklarında da göze
çarpar. Divan-ü Lügat-it Türk’de en çok adı
geçen meyve üzümdür, sirke sözcüğüne de
yer verilmiştir.
Yine Türk Mutfağında bu konunun kısa
değerlendirmesi yapıldığında; pekmez,
şıra, pestil, muska, bulama, sucuk, şurup,
şerbet, tükenmez vb. gibi birçok üzüm
kaynaklı ürünün hemen her yöremizde
yaygın olduğu göze çarpmakta, bu konudaki
araştırmalar da çeşit zenginliği yönünden
fikir vermektedir.
BAHARATLAR
Akdeniz beslenme biçiminin
bir başka özelliğini oluşturan
baharatlar geçmiş dönemlerde
Akdeniz havzasına Suriye yolu ile
Yakın ve Orta Doğu bölgelerinden
geliyordu. Mutfağımızın genel
yapısında baharat çeşitleri sayıca
az olmakla birlikte, Doğu Akdeniz
ve Güney bölgelerimizde çeşidin
ve kullanım oranının fazlalaştığını görmekteyiz.
Nihal KADIOĞLU ÇEVİK’in “TÜRK MUTFAK KÜLTÜRÜ” adlı makalesinden derlenmiştir. “Türk Mutfağının, Akdeniz Mutfak Kültürünün Genel Özellikleri Yönünden Değerlendirilmesinin Önemi” Nihal KADIOĞLU ÇEVİK, 5.Milletlerarası Türk
Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür Seksiyon Bildirileri, Ankara 1997, Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları
MODA
2016 MODASI ARTIK YAVAŞ YAVAŞ KATMANLARINI ATMAYA BAŞLIYOR.
İLKBAHAR/YAZ MODA TRENDLERİ BOL ALTERNATİFLİ VE FARKLI TARZLARI
HARMANLAYARAK SOKAKLARA İLK ADIMLARINI ATMAYA BAŞLIYOR.
2016 İLKBAHAR YAZ MODASI
HAVVA İREM YILDIZ
GEÇMİŞTEN ilham alan moda, geçtiğimiz sezonun izlerini
daha da derinleştirmeye hazırlanıyor. Omuzların açık, 70’lerin
ayak seslerinin daha gür, dantelin romantik, fırfırlı ve ispanyol
kesimlerin daha keskin olduğu bir sezon bizi bekliyor. Bahar
geldi! Şimdi modanın bahara uyup, yaza doğru ilerlemesine
tanıklık etmenin zamanı!
Bu sene birçok farklı şeyi bir arada görmeye hazırlıklı,
aksesuarlarda cesur, desenlerde bonkör, detayları ise asla es
geçilmemesi gerekiyor.
Katmanları fırfır detaylara emanet ederken, önce gül
bahçelerini kombinlere eklemeli, sonrasında da yaza zigzag
desenler çizmeliyiz. Tabii ki her daim kontrolü elden bırakmadan
ve çizmeyi aşmadan.
Trend Lİstesİ
1
Geçtiğimiz yaz sezonundan hatırladığımız omuzları açık
bluzlar, elbiseler yeniden üzerimize konmaya hazırlanıyor.
Omuzları açıkta bırakan bluzlara X yaka faktörü de ekleniyor.
Bol pantolonlar, şortlar ve jeanlerle kombinleyebilir,
ayakkabı seçimine uygun salaş veya şık bir tarz yakalanabilir.
Yeniden anvelop kesimler sokak modası müdavimleri
arasına giriyor. Günlük kombin seçimleri için basic
tişörtler ön planda olurken, şık kombinleri gömleklerle
tamamlayabilir ya da tam takım kıyafetlerle sade ama zarif
bir stilin sahibi olabilirsiniz.
Katmanlı giyim kış sezonuna özgü tavrını yaz mevsimine
fırfırla taşıyor. Fırfırlı etekler ve elbiselerle iddialı ve şık
stiller ise bizi bekliyor.
2
3
47
Gülçin Uzunalan Koleksiyonu
4
Omuzlar sadece açıklığı ile ön planda değil.
Karpuz kol ile gösterişli ve kabarık görünümlerde
yaz trendleri sıralamasında kendine yer buluyor.
Gündelik stilleri bir kat daha şıklığa yöneltmek
omuzları kabartmaktan geçiyor.
Katmandan sonra katlanan kumaşlar pile detayı
ile yine elegan bir tavrın simgesi oluyor. Gerek
bluz gerek etek modelleri bu sene kendi içinde
kendiliğinden katlanıyor.
6
Püskül artık haddini aşarak yeni sezonda da kendini
eteklere, çantalara bağlıyor. Yaklaşık iki sezondur
bizimle olan bu trend, artık aşina olduğumuz bir
görünüme de vesile oluyor.
7
Bir kez düğüm atmak bele gömlek bağlama ile doğan
ve şimdi yeni sezonla beraberde elbiselerin, bluzların
aksesuarı haline gelen bir durum. Tişörtleri, etekleri,
gömlekleri ve hatta elbiseleri giymekle kalmıyor bir
de üzerimize bağlıyoruz.
8
Tül geçişler artık kombinlerin en dış katmanı oluyor.
Elbise, etek, pantolon kombinlerinin üzerine şeffaf
bir katman geçmek kendini olmazsa olmaz listesine
resmen aday gösteriyor.
Dik yakalı, dantel detaylı elbise ve gömlekler günlük
hayata sızmayı bekliyor. Şık ve zarif olmak adına her
an tercih edilebilecek bir forma giriyor.
10
Denim kumaş modası geçmeyenler listesinin başını
çekiyor. Yırtık, yamalı, arma ile süslenmiş, püskül
ve kesik paçaları ile yeni sezona girişte bizi kapıda
karşılıyor.
Asimetrik bluzlar, fiyonk detaylar, bohem, uzun
elbiseler, yeniden 70’ler ve 90’lar İlkbahar ve yaz
trendleri konusunun geri kalan kısmını tamamlıyor.
5
9
11
Fötr şapkaya farklı yorumlar
Sıcak yaz günlerinde
hem aksesuar, hem de
işlevsel bir koruyucu olan
fötr şapkaya Havva İrem
Yıldız’ın eğlenceli penceresinden bakın...
havvairemyildiz.com/view/baska-kafalar/
EURO 2016
cvs çalışanlarının euro 2016 tahmİnlerİ
FİRMA
AD SOYAD
SKOR TAHMİN
FİRMA
AD SOYAD
SKOR TAHMİN
FİRMA
AD SOYAD
SKOR TAHMİN
Cvsair
Engin İzmirlioğlu
3
Fransa
Cvsair
Onur Yurt
1
İspanya
Ontek Teknoloji
Büşra Erkal
2
Fransa
Cvsair
Muharrem Öztürk
2
Fransa
Cvsair
Erdal Doğan
2
Türkiye
Ontek Teknoloji
Ayşegül Yakar
1
Fransa
Cvsair
İsmail Gönç
1
Fransa
Cvsair
Tanju Güler
3
İspanya
Ontek Teknoloji
Ömerhan Yıldırım
3
Almanya
Cvsair
Fazıl Ahmet Albayrak
2
Almanya
Cvsair
Leyla Civelek
2
İspanya
Ontek Teknoloji
Mehmet Turna
2
Almanya
Cvsair
Aykut Bacak
3
Almanya
Cvsair
Alev Kahraman
2
İspanya
Ontek Teknoloji
Duygu Davran
1
Almanya
Cvsair
Gökhan Uluhan
4
Almanya
Cvsair
Mehmet Parlak
2
Türkiye
Ontek Teknoloji
Tayfun Çokay
2
İngiltere
Cvsair
Koray Kocadağ
2
Almanya
Cvsair
Satılmış Yavuz
1
Türkiye
Ty Teknik
Murat Yılmaz
2
İtalya
Cvsair
Okan Yılmaz
4
Almanya
Cvsair
Cavit Çetinkaya
2
Türkiye
Ty Teknik
Tuncay Yoldaş
2
Fransa
Cvsair
Hamza Karataş
2
Almanya
Cvsair
Cansu Gülmüş
5
İspanya
Ty Teknik
Fırat Üçer
2
Almanya
Cvsair
Emre Demirhan
2
Almanya
Asg
Seçkin Sağlık
2
İspanya
Ty Teknik
Uğur Dündar
2
İspanya
Cvsair
Erol Tunca
1
Almanya
Asg
Necati Gebeş
3
Almanya
Ty Teknik
Hüseyin Sevinç
2
Almanya
Cvsair
Kübra Çağdaş
2
Almanya
Asg
Zeynep İpek
3
Almanya
Ty Teknik
Aysun Ölmez Argın
3
Almanya
Cvsair
Gönül Ünal
2
Almanya
Cvsair
Hüseyin Bilgin
3
İtalya
Ty Teknik
Meltem Şahin
1
İngiltere
Cvsair
Gizem Pamukçu
1
Almanya
Cvsair
Tolga Yolcu
6
Portekiz
Ty Teknik
Türkan Gül Özdemir
2
Almanya
Cvsair
Faruk Sinan Ataklı
2
Almanya
Cvsair
İrem Gümüş
3
Portekiz
Cvsair
Turhan Alkılıç
2
Almanya
Cvsair
Tayfun Yolcu
3
Portekiz
Cvsair
Mehmet Güler
2
Almanya
Cvsair
Alparslan Selim Aydoğan
2
Almanya
Cvsair
Erkan Gök
2
Almanya
Cvsair
Habibe Kurt
3
İspanya
Cvsair
Hatice Kara
2
Almanya
Cvsair
Tayfun Dinç
2
Türkiye
Cvsair
Arman Deruni
3
Almanya
Apsis Teknoloji
Mustafa Çiloğlu
2
İspanya
Cvsair
Sinan Salih
5
Almanya
Apsis Teknoloji
Tayfun Kaya
1
Fransa
Cvsair
Murat Parlak
2
Almanya
Apsis Teknoloji
Cihan Çetin
3
Almanya
Cvsair
Hamdiye Yılmaz
3
Almanya
Apsis Teknoloji
Mümin Kocaaku
2
Belçika
Cvsair
Muhammed Satılmış
3
Almanya
Apsis Teknoloji
E.Başar Yavaş
2
Belçika
Cvsair
Çağatay Karasakal
2
İspanya
Apsis Teknoloji
Anıl Kılınç
2
Almanya
Cvsair
Dilek İpekoğlu
2
İspanya
Apsis Teknoloji
Ö.Eren Kayhan
2
Belçika
Cvsair
Hasan Erdoğan
2
İspanya
Mekanika
Emre Mertyürek
1
Almanya
Cvsair
Volkan Arslan
2
İspanya
Ontek Teknoloji
Uğur Ekici
2
Almanya
Cvsair
Ebubekir Boğazkesen
2
İspanya
Ontek Teknoloji
Canan Akkor
2
İtalya
Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler;
evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.
OTOPARKLAR
ARTIK NEFES
ALACAK...
www.cvsair.com.tr
Cvsair, tüm kapalı otopark alanları için
araçlardan çıkan kirli gazları ve olası bir yangın
durumunda oluşan tehlikeli dumanı tahliye eden
optimum sistemleri dizayn eder, bu tasarımlara
uygun ürünlerin üretim ve satışını yapar.
+90 216 417 12 48
ARMADA ALIŞVERİŞ VE İŞ MERKEZİ, CROWNE PLAZA, ÖNAY GARDEN RECIDENCE, SİNPAŞ İSTANBUL SARAYLARI, ACIBADEM BODRUM HASTANESİ, AIRPORT
BLUE BOUTIQUE KONUTLARI REZIDANS, ÖNAY GARDEN REZIDANS, RADISSON BLU HOTEL, SELÇUKLU KONGRE MERKEZİ, SİNPAŞ LİVA REZİDANS,
PLAZA OFİS MERKEZİ, ARMADA AVM OTOPARK, ASTAY 16/9 REZİDANS, SİNHAŞ BOSPHORUS CITY, MERİNOS ÇARŞAMBA OTOPARK, TRİO ÖĞRENCİ YURDU,
SİNPAŞ AQUACITY 2010, TERRACITY AVM, HAN PLUS, UMA PRESTİJ KONUTLARI, UMİ PLAZA İŞ MERKEZİ, VELEDROM SPOR
HANE PLUS REZİDANS, ANADOLU ADLİYE SARAYA, FER YAPI İSTWEST REZİDANS, KENT PLUS CENTRIUM REZIDANS, METROCITY AVM OTOPARK
SALONU, YTÜ TEKNOPARK OTOPARK, KENT PLUS NEWPORT REZİDAN, BÜYÜK ARENA SPOR SALONU, MAR G PLUS REZIDANS

Benzer belgeler