Sosyal Güvence Dergisi 8. Sayı - Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği

Transkript

Sosyal Güvence Dergisi 8. Sayı - Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
ISSN 2146-5649
JOURNAL OF SOCIAL INSURANCE
Kaytl İstihdama Teşvik, İşveren Prim Maliyetlerinin Düşürülmesi ve
Mali Yansmalar
Registered Employment Incentive, Employer Premium Costs Reduction
And It Is Financial Reections
Ömer Ayhan AÇMAZ
Türkiye’de Asgari Ücretin İstihdam Üzerindeki Etkisinin Sektörel Panel
Regresyon Modelleri İle İncelenmesi
Investigation Of The Effects Of Minimum Wages On Employment In
Turkey By Sectorial Based Panel Regression Models
Selim DAĞLIOĞLU
Mehmet Akif BAKIR
AB Ülkelerinde Kayt Dş İstihdamla Mücadelede Alternatif Bir Metod
Olarak Sosyal Diyalog Mekanizmas
Social Dialogue Mechanism As An Alternative Method In Terms Of
Tackling Undeclared Work In The EU Countries
Eyüp Serdar ERDOĞAN
Biyometrik Tanmlama Yöntemlerinin Sağlk Harcamalarndaki
Suistimalleri Önlemede Başarm
The Success Of Biometric Identication Techniques For Preventing
Health Care Abuse
Fetullah EVLİYAOĞLU
Analyzing The United Kingdom Healthcare System: Lensing On Cancer
Management In England
Büyük Britanya Sağlk Sistemi İncelemesi: İngiltere İçin Kanser
Hastalğ Yönetimi Örneği
Kadir GÜRSOY
SOSYAL GÜVENCE DERGİSİ SOSYAL GÜVENLİK UZMANLARI DERNEĞİ TARAFINDAN
YAYINLANAN HAKEMLİ BİR DERGİDİR
8.
Say
&12*ĺ)*0",)-03,
1ĵ*ĺ)*ĺ #1*#,
spor yap
Ɓ*Ķ)*A"-*3"-*37Ž+)'ƃ',
7.+,%#0#)#,*#0
&72)"0 1'21*Ķ,"@
)-,20-**#0','"ů8#,*'7.2ĺ0
[email protected]#0@!-+@20
$!# --)@!-+Gi8#030)'7#
25'22#0@!-+Gi8#030)'7#
Bilimin
öncü
gücüyle
AstraZeneca olarak, kanser, kalp hastalığı,
diyabet, KOAH ve astım gibi alanlardaki
ciddi hastalıkların, bilimin öncü gücü ile
dönüşeceğine inanıyoruz. Çığır açan
bilimsel keşifleri tek başımıza değil, bu
alanda çalışan diğer paydaşlarla birlikte
gerçekleştirebileceğimizi düşünüyoruz.
AZ Açık İnovasyon Platformu’nu, yeni ilaçların
keşfini ve gelişimini sağlayacak ortaklıklar
kurmamıza destek olması amacıyla kurduk. Bu
programlar, endüstriden ve akademik alandan,
bizimle aynı şekilde düşünen bilim adamlarını,
hep birlikte hastaların hayatlarını değiştirecek
ilaçlar keşfedebilmemiz için, fikir ve bilgilerini
paylaşmaya teşvik ediyor.
Bu işbirlikleri, ilgili fikrin oluşmasından,
erken evre klinik keşif dönemine kadar ilaç
geliştirme sürecinin herhangi bir aşamasında
gerçekleştirilebilir.
Önerileriniz ve paylaşımlarınız ile ilgili
detaylı bilgi almak için:
openinnovation.astrazeneca.com adresini
ziyaret edebilirsiniz.
$VWðPWHGDYLVLQGHEL\RORMLN»U»Q
NHġƮYHJHOLġLPL
(R]LQRƮODGðYHULOHQEDÞðġðNOðN
VLVWHPLK»FUHOHULQLQED]ðKDVWDODUGD
VROXQXP\ROODUðLOWLKDEðQD\ROD¦WðÞð
ELOLQPHNWHGLU
$VWUD=HQHFDEXK»FUHOHULNDQ
GRODġðPðQGDQ¦ðNDUPDNL¦LQ
RQODUðQ\»]H\LQHEDÞODQDQELUGLÞHU
EDÞðġðNOðNVLVWHPLK»FUHVLQLNXOODQDQ
EL\RORMLNELU»U»QJHOLġWLUL\RU
AZT-BB-K-9-2015 - 860415011-AGUSTOS-2015-CC
Sosyal Güvence Dergisi
Sayı: 8 - Yıl: 4
Sahibi
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Adına
M. Taha SÖKÜCÜ
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Kadir GÜRSOY
Yayın Türü : Ulusal Süreli Yayın
Yayının Aralığı : 6 Aylık
Dili : Türkçe ve İngilizce
Basım Yeri : Poyraz Ofset
İvedik OSB 1534 Sokak No:9 Ankara Tel: (0 312) 384 19 42
Basım Tarihi : Ağustos 2015
ISSN : 2146-5649
Sosyal Güvence Dergisi -Ankara : Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği, 2015
c : tbl., şkl., 24 cm.
ISSN 2146-5649
Sosyal Güvenlik - Dergiler - Türkiye
Sosyal Güvenlik - Hukuk ve Mevzuat - Türkiye
362.05
İletişim Bilgileri
Veznedar Sokak No: 11/A Harbiye, Dikmen-Çankaya/ANKARA
e-posta: [email protected]
Tel: (0312) 207 8647
Sosyal Güvence Dergisi Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Tarafından
Yayınlanan Hakemli Bir Dergidir
EDİTÖR:
Kadir GÜRSOY
Sosyal Güvenlik Uzmanı
YAYIN KURULU:
Ömer Ayhan AÇMAZ
Sosyal Güvenlik Uzmanı
Varol DUR
Sosyal Güvenlik Uzmanı
Yılmaz AKKOYUN
Sosyal Güvenlik Uzmanı
Ayça ALTINDAL
Sosyal Güvenlik Uzmanı
Ferhat ŞENTÜRK
Sosyal Güvenlik Uzman Yardımcısı
Buğra POYRAZ
Sosyal Güvenlik Uzman Yardımcısı
HAKEM HEYETİ:
Prof. Dr. Bayram Şahin Prof. Dr. Bülent Gümüşel Prof. Dr. Cem Kılıç Prof. Dr. Fevzi Akıncı Prof. Dr. Hakan Ergün Prof. Dr. Hüseyin Akyıldız Prof. Dr. M. Akif Bakır Prof. Dr. Serdar Kılıçkaplan Prof. Dr. Simten Malhan Prof. Dr. Şerife Türcan Özşuca
Prof. Dr. Yılmaz Akdi Prof. Dr. Yusuf Alper
Doç. Dr. Ali Mert
Doç. Dr. Ayşe Sevtap Kestel Doç. Dr. Funda Yurdakul Doç. Dr. Güçkan Yapar Doç. Dr. Hasan Hüseyin Yıldırım Doç. Dr. Mehmet Merve Özaydın
Doç. Dr. Meral Sucu
Doç. Dr. Osman Şimşek
Doç. Dr. Serpil Aktaş Altunay Doç. Dr. Türker Topalhan Doç. Dr. Zafer Çalışkan Yard. Doç. Dr. Berna Tuncay Yard. Doç. Dr. Turan Erman Erkan Hacettepe Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
King’s College
Ankara Üniversitesi
Süleyman Demirel Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Başkent Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Uludağ Üniversitesi
Ege Üniversitesi
ODTÜ
Gazi Üniversitesi
Dokuz Eylül Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Imt Institute For Advanced Studies Lucca
Atılım Üniversitesi
Sosyal Güvence Dergisi
Tüm hakları saklıdır. Bu Dergi’nin tamamı ya da Dergi’de yer alan bilimsel çalışmaların
bir kısmı ya da tamamı 5846 sayılı Yasa’nın hükümlerine tabidir. Sosyal Güvenlik
Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu’nun izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya
da herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz.
SOSYAL GÜVENCE DERGİSİ YAYIN İLKELERİ
1. Sosyal Güvence Dergisi “Hakemli Dergi” statüsünde Ocak ve Temmuz aylarında yılda iki defa olmak üzere, yayım dili Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanmaktadır.
2. Derginin kabul edeceği makalelerin konu kapsamı sosyal politika, sosyal güvenlik, aktüerya, iş ve sosyal güvenlik hukuku, çalışma ekonomisi, çalışma
sosyolojisi, istihdam, sağlık politikaları, sağlık ekonomisi, çalışma kültürü ve
sosyal güvenlik, sosyal yardımlar, gelir dağılımı ve sosyal güvenceye ilişkin
diğer disiplin dallarıdır.
3. Dergiye gönderilen yazılar başka bir yerde yayımlanmamış veya yayımlanmak üzere gönderilmemiş olmalıdır.
4. Makale kabul tarihleri: Ocak sayısı için; Temmuz ayı başından itibaren iki ay,
Temmuz sayısı için; Ocak ayı başından itibaren iki aydır. Yukarıda bahsedilen
takvim dışında gönderilen makaleler, Yayın Kurulu’na ulaştığı tarih itibariyle
bir sonraki sayı için değerlendirilir.
5. Makaleler üç aşamalı olarak değerlendirmeye tabi tutulur. Bunlar sırasıyla;
ön değerlendirme, hakem değerlendirmesi ve son değerlendirme şeklindedir.
6. Makaleler, derginin konu kapsamına uygunluğu açısından Yayın Kurulu tarafından ön değerlendirmeye tabi tutulur.
7. Ön değerlendirmeden geçen makaleler, çift körleme yöntemiyle iki aylık süre
içerisinde değerlendirilir.(yazarların isimleri çalışma metninden çıkartılarak
konuyla ilgili hakemlere gönderilir. Yazarlara da, çalışmanın hangi hakemlere
gönderildiği ile ilgili bilgi verilmez.)
8. Yayınlanması uygun bulunmayan makalelere yönelik gerekçeler; hakemlerin
değerlendirmeleri dikkate alınarak editör grubu tarafından yazarlara iletilir.
9. Hakemler tarafından onaylanan makaleler, varsa maddi hataların düzeltilmesi
amacıyla yazarlara gönderilir.
10. Hakem raporuna istinaden, revize edilmesi gereken makaleler; yazara gönderilerek iki hafta içerisinde yeni haliyle tekrar Yayın Kurulu’na gönderilir. Hakemler tarafından yapılan ikinci değerlendirme sonucu bir aylık süre sonunda makale hakkında nihai değerlendirme yapılır. İki hakem arasındaki görüş
farklılığı sebebiyle makale hakkında nihai değerlendirme; üçüncü bir hakem
tarafından ya da Yayın Kurulu kararı ile yapılır.
11. Son değerlendirme aşamasında makale yazar tarafından bir hafta içerisinde
maddi hatalar düzeltilerek dergiye gönderilir. Basım hataları hariç olmak üzere, yazım ve dilbilgisi açısından tüm sorumluluk yazara aittir.
12. Makaleler yayımlanmak üzere kabul edildiği takdirde, elektronik ortamda tam
metin olarak yayımlamak da dahil olmak üzere tüm yayın hakları Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği’ne aittir. Yazarlar telif haklarını Sosyal Güvenlik
Uzmanları Derneği’ne devretmiş sayılır, ayrıca telif ücreti ödenmez.
13. Yazarlara Yayın Kurulu’nun belirleyeceği ve Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu’nun onaylayacağı tutar üzerinden telif ücreti ödenir.
14. Yazarlar, unvanlarını, görev yaptıkları kurumları, iletişim adresleri ile telefonlarını ve e-mail adreslerini çalışmalarının başına ekleyecekleri üst kapak
sayfası ile birlikte bildirmelidir.
15. Yayınlanan yazılar için yazar(lar)a her makale için 2 (iki) adet dergi gönderilir. Yayınlanmayan yazılar geri gönderilmez. Yazar(lar)a bilgi verilir.
16. Örnek makale formatına www.sguz.org adresinden ulaşılabilir. Yayın
ilkelerinde yer almayan hususların olması halinde örnek makalede
düzenlemelerin dikkate alınması gerekmektedir. Her makalenin belirtilen
şekil şartlarını sağlaması zorunludur.
17. Dergiye gönderilecek makaleler aşağıda belirtilen kurallara göre yazılmak zorundadır:
Makaleler; özet, anahtar kelimeler, abstract, key words, giriş,
metin(içerik), sonuç, referans ve kaynakça sırasıyla yazılacaktır.
Makalenin Türkçe ve İngilizce özet kısmı en az 100 en çok 300 kelimeden oluşmalıdır. “Abstract”ın üzerinde, makalenin o yabancı
dildeki adı da bulunmalıdır. Özet yazı formatı Times New Roman ve
yazı ebatı 12 punto olmalıdır.
Anahtar kelimeler en fazla beş adet olmalıdır.
Başlık: Makale başlığı, 12 punto olarak ve koyu harflerle yazılmalıdır.
Yazar Adı: Başlığın hemen altına, sola yaslanmış olarak ve 12 puntoyla; soyadın tüm harfleri büyük olarak yazılmalıdır. Yazarı adının
altına 10 punto olarak ünvanınız ve çalıştığınız/öğrenci olduğunuz
kurum belirtilmelidir.
Yazılar: 8000 kelimeyi geçmemeli, A4 kağıdının bir yüzüne 1,5 aralıklı, sol 3 cm., üst 2,5cm., alt 2,5 cm. ve sağ marjlar en az 2,5 cm.
bırakılarak yazılmalıdır. Yazıların alt başlıkları, 12 punto ile koyu ve
sol marjdan başlamak üzere yazılmalıdır. Yayınlanması kabul edilen
yazılar Word Programında Times New Roman 12 punto ile yazılmış
olmalı ve [email protected] adresine gönderilmelidir.
Tablo ve Şekiller:
Tablo ve şekil açıklaması, tablo ve şeklin üzerinde 12 punto olmalıdır.
“Örnek: Tablo 1: Sosyal güvenlik kapsamındaki sigortalı gruplar”
Tablo sayfaya ortalanmalıdır.
Referanslar: Sayfa içinde numaralandırılıp ([1], [2], [3], …) makalenin sonunda aynı numara sırasıyla kaynakçada sıralanmalı ve aşağıdaki örnekler şeklinde olmalıdır:
Kitaplar, kaynakçada aşağıdaki şekilde yer almalıdır:
[1] Yazarın Soyadı, Adı. (Yıl). Kitabın Adı. Baskı. Basıldığı Yer: Yayınevinin İsmi.
Makaleler, kaynakça listesinde aşağıdaki şekilde yer almalıdır:
[2] Yazarın Soyadı, Adı. (Yıl). Makalenin Başlığı. Derginin İsmi, Cilt
Numarası, İlk ve Son Sayfa Numaraları.
İnternetten alınan dokümanlar, kaynakçada aşağıdaki şekilde yer almalıdır: [3] Makal, Ahmet. (2010). Türkiye’de Erken Cumhuriyet Döneminde
Kadın Emeği. Çalışma ve Toplum, 2010/2 (25). 13 Haziran 2010 tarihinde
http://calismatoplum.org/sayi25/makal.pdf
adresinden
erişildi.
PUBLICATION PRINCIPLES OF JOURNAL OF SOCIAL INSURANCE
1. Journal of Social Insurance is published twice in a year in the months of January
and August as a “Peer-Reviewed Journal”. The journal’s languages are Turkish
and English.
2. The journal accepts articles in the fields of social politics, social security, actuary
sciences, labour and social security law, labour economics, labour sociology,
employment, health politics, health economy, labour culture and social security, social assistance, income distribution and other disciplines related to social
security.
3. The articles which are sent to the journal must not be published before or must
not to be sent for publishing in another publication.
4. Article acceptance dates: For January volume, it is two months from the beginning of July; for July volume, it is two months from the beginning of January.
5. The articles are evaluated at three steps. These steps are pre-evaluation, peer-reviewing and final evaluation.
6. The articles are pre-evaluated by Publication Board in terms of relevancy of
academic fields of the Journal.
7. The articles which passed from the pre-evaluation step are evaluated by a double-blinded evaluation method in two months. (Name(s) of the author(s) are
removed from the text and the articles are sent to related peer-reviewers. The
author(s) are not informed about which peer-reviewers their articles sent to.)
8. Justification of the articles which are evaluated as not suitable for the journal
are sent back to the author(s) by editors and they are informed peer-reviewers’
evaluation.
9. The articles which are approved by peer-reviewers are sent to the author(s) to
correct error of facts if there is any.
10. The articles which need to be revised according to peer-reviewers’ reports are
sent back to the author(s). After correcting by the author(s), the articles’ new
editions are sent back to Publication Board in two weeks. The second evaluation
is made by peer- reviewers and final evaluations of the articles are made in one
month. If any difference of opinion occurs between two peer-reviewers, third
evaluation is made by a third pee-reviewer or Publication Board decision.
11. At the final evaluation step, the articles are sent in one week after correcting
error of facts. All the responsibility belongs to related author(s) about grammar
and misspelling except erratum.
12. If the articles are accepted for publishing, all the publishing rights including
publishing full text electronically transfers to Association of Social Security Experts. The copyrights of the articles are accounted of transferring to Association
of Social Security Experts; also a specific royalty is not paid to the author(s).
13. A royalty which is determined by Publication Board and approved by Administrative Board of Social Security Experts is paid to the author(s).
14. The author(s) must mention their entitles, their institutions, contacts addresses,
telephone numbers and e-mail addresses with a cover page which will be added
to the starting of articles.
15. 2 (Two) copies of the journal are sent to the author(s) for each published articles.
The articles which are not published are not sent back to the author(s). The author(s) are informed.
16. Sample format of articles can be reached from the website www.sguz.org If
there is any requirements missing in the Publication Principles in here, the sample format of articles must be considered. Every article must meet the format
requirements.
17. The articles must be written according to rules below:
Articles must be written in order of abstract, keywords, introduction, text
(content), conclusion and bibliography. The abstract part of the articles must
be minimum 100 and maximum 300 words. The abstract part must contain
the article’s name (headline) in Turkish and/or English. The abstract
must be written in Microsoft Word Times New Roman font style with 12
font size.
There must be maximum 5 keywords.
Headline: The headline of the article must be written in Microsoft Word
Times New Roman font style with 12 bold font size.
Name of the Author(s): The name(s) of the author(s) must be written in
Microsoft Word Times New Roman font style with 12 bold font size and left
aligned, the surname(s) must be written in capital letters. Institution/title of
the author (s) and the university of which the author (s) is (are) student must
be written with 10 font size below the surname(s) of the author(s)
Text: The text must not exceed 8000 words, must be typed to A4 size, with
1,5 row pitch and a blank must be left of 2.5 cm from up, 2,5 cm from down,
2,5 cm from right and 3 cm from left. Sub-headlines must be written in
Microsoft Word Times New Roman font style with 12 bold font size and
must be left-aligned. The articles which are accepted for publishing must be
written in Microsoft Word Times New Roman font style with 12 font size
and must be sent to [email protected] e-mail address.
Tables and Graphs: The explanation of tables and graphs must be written
italic and 12 font size.
“For example: Table 1: Insured groups in the scope of social security”
Tables must be centred.
References: References must be numbered inside the text ([1], [2], [3], …)
and must be queued with same number queue in the bibliography as like the
examples below:
Books: Books must be in the bibliography as like:
[1] Surname(s) of the author(s), Name(s) of the author(s). (Year). Name of
the Book. Edition number. Printing place: Name(s) of the publisher
Articles: Articles must be in the bibliography as like:
[2] Surname(s) of the author(s), Name(s) of the author(s). (Year). Name(s)
of the Journal. Volume Number. First and last numbers of the pages.
Internet based sources/documents: Internet based sources/documents
must be in the bibliography as like:
[3] Musalem, Alberto R. and Ortiz, Maribel D. (2011), Governance and
Social Security: Moving Forward on the ISSA Good Governance Guidelines. International Social Security Review, Volume 64, 4/2011, pages.9-37.
reached 14 August 2015 from: http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=1938090
İÇİNDEKİLER
Kayıtlı İstihdama Teşvik, İşveren Prim Maliyetlerinin Düşürülmesi ve
Mali Yansımaları
Registered Employment Incentive, Employer Premium Costs Reduction
And It Is Financial Reflections
9
Ömer Ayhan AÇMAZ
Türkiye’de Asgari Ücretin İstihdam Üzerindeki Etkisinin Sektörel Panel
Regresyon Modelleri İle İncelenmesi
Investigation Of The Effects Of Minimum Wages On Employment In
Turkey By Sectorial Based Panel Regression Models
Selim DAĞLIOĞLU
Mehmet Akif BAKIR
31
AB Ülkelerinde Kayıt Dışı İstihdamla Mücadelede Alternatif Bir Metod
Olarak Sosyal Diyalog Mekanizması
Social Dialogue Mechanism As An Alternative Method In Terms Of
Tackling Undeclared Work In The EU Countries
Eyüp Serdar ERDOĞAN 65
Biyometrik Tanımlama Yöntemlerinin Sağlık Harcamalarındaki
Suistimalleri Önlemede Başarımı
The Success Of Biometric Identification Techniques For Preventing Health
Care Abuse
Fetullah EVLİYAOĞLU
93
Analyzing The United Kingdom Healthcare System: Lensing On Cancer
Management In England
Büyük Britanya Sağlık Sistemi İncelemesi: İngiltere İçin Kanser Hastalığı
Yönetimi Örneği
Kadir GÜRSOY
117
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM
MALİYETLERİNİN DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
Ömer Ayhan AÇMAZ
Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire
Başkanlığı, Ziya Bey Cad. No:6, E-posta: [email protected], Tel: 0 312 207 8701
ÖZET
Bu çalışma ile yaşlılık aylığı için gerekli prim ödeme gün sayısı, sigortalılık süresi ve yaş koşulunu yerine getirmiş fakat belirli bir yaşın altında
olan 4/a’lı sigortalıları ( eski SSK’lılar ) yaşlılık aylığı almadan kayıtlı
istihdamda tutmaya özendirici bir sistem oluşturulması hedeflenmiştir.
Sistem kurgusunda söz konusu koşulları sağlayan sigortalılara gelir ve
damga vergisi ve sigorta prim iadeleri yapılması, bu sigortalıları çalıştıran işverenlere ise işveren prim muafiyetleri önerilmiştir. Bu sistem
ile kayıt dışı istihdamı besleyen en önemli unsurlardan biri olan genç
emeklilerin kayıt dışı çalışma eğilimine bir önlem alınması ve kapsama
giren sigortalıları istihdam eden işverenlere de işveren maliyetleri açısından rahatlatıcı bir teşvik mekanizması geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele, İşveren Prim
Maliyetleri, Vergi ve Prim İadeleri.
REGISTERED EMPLOYMENT INCENTIVE,
EMPLOYER PREMIUM COSTS REDUCTION AND IT IS
FINANCIAL REFLECTIONS
ABSTRACT
In this study, it is aimed to create a system to keep 4/a insurers under
a certain age (formerly SSK insurers) in formal employment without
paying old age pension insurance whose satisfy the required conditions
(number of premium payment days, insurance period and age) for old
age pension act. In the construction of the system, it is proposed to
refund income and stamp tax and insurance premium to insurers providing the required conditions together with the exemptions of employ-
13
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
er contributions for the employers who are employed them. With this
system, it is aimed to struggle with intend of unregistered employment
for young retired people which is the major cause of the unregistered
employment and to develop a mechanism relaxing the costs for the employers who are employed them.
Key Words: Struggle with unregistered employment, employer premium costs, tax and premium refunds.
14
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
GİRİŞ
Özellikle genç yaşlarda emekli olmuş kişilerin kayıt dışı
istihdamda yer alma eğiliminde oldukları aşikardır. Bunun sebebi
emekli oluktan sonra sağlık güvencesi ve düzenli bir geliri garantileyen emeklilerin emekli aylık seviyelerinin düşük olması nedeni ile ek
gelir elde etmek amacıyla tekrar çalışma hayatına dönmek istemesidir. Tekrar iş hayatına dönme sürecinde işverenler emeklileri işveren
maliyetlerini ileri sürerek kayıt dışı çalıştırma eğiliminde olmaktadırlar. Emekliler de zaten düzenli bir gelir ve sağlık güvencesine sahip
olduklarından genelde kayıt dışı çalışmaya razı olmaktadırlar. Resmi
rakamlar incelendiğinde Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) yayınlamış olduğu 2014 Aralık Aylık İstatistik Bültenine göre 4,6 milyonu 4/a
(SSK), 1,6 milyonu 4/b (Bağ – Kur) ve 1,3 milyonu 4/c (Emeli Sandığı) statüsünde ülkemizde yaşlılık aylığı alan kişi sayısının yaklaşık
7,5 milyon kişi olduğu tespit edilmiştir. Aynı dönemde Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) yayınladığı resmi verilere göre ülkemizdeki kayıt dışı istihdam sayısı yaklaşık 9,1 milyondur. Yine aynı dönemde TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre emekliliğinden
dolayı istihdamda olmayan (kayıt dışı istihdam ya da kayıtlı istihdamda
olmayan) kişi sayısı sadece yaklaşık 3,8 milyondur. TÜİK’in yayınlamış olduğu veriler örnekleme usulü anketlere ve SGK’nın verileri ise
tam sayıma dayandığı için bire bir sayısal karşılaştırmalar yapmak doğru olmasa da anket sonuçları göstermektedir ki emeklilerin hatırı sayılır
bir kısmı kayıt dışı çalışmaktadır.
SGK 2013 İstatistik Yıllığına göre 2011 – 2013 yılları arasında
yaşlılık aylığına giren 4/a’lıların emeklilik yaşlarının ağırlıklı ortalaması 50,7 ile 50,8 arasında değişmektedir. Aynı yıllar arasında yıl içinde yaşlılık aylığına giren 4/a’lılardan 55 yaş altında olanların toplam
yıl içi yaşlılık aylığına giren 4/a’lılara oranı her yıl ortalama yaklaşık
%77, kişi sayısı bağlamında ise her yıl ortalama yaklaşık 195 bin kişi
olarak gerçekleşmiştir. Bütün bu veriler göstermektedir ki 4447 sayılı Kanunda öngörülen kademeli emeklilik yaşı uygulaması kadınlarda
58, erkeklerde 60 yaşına ve 5510 sayılı Kanunda öngörülen kademeli
emeklilik yaşı 65’e yükselinceye kadar, tedbir alınmadığı müddetçe,
uzun yıllar boyunca kayıt dışı istihdam genç emeklilerle beslenmeye
devam edecektir.
15
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Emeklilerin emekli olduktan sonra kayıt dışı çalışmalarının
önlenmesinde kendilerine daha fazla maddi imkan sağlayacak politikaların geliştirilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Bahsi geçen
maddi imkanın devletin sosyal yardım mekanizması vasıtasıyla sağlanması mümkün olabilir. Fakat ülkemizde emeklilere yönelik emekli
aylıklarına ek olarak sağlanan maddi bir sosyal yardım mekanizması
mevcut değildir. Aylık alan kişi sayısının çok fazla olduğu göz önünde
bulundurulduğunda maddi imkanlar dahilinde devletin sosyal yardım
mekanizmasından söz konusu insanları tatmin edecek kadar maddi yardım sağlanması çok mümkün görünmemektedir. Ülkemizde devletin
parasal girdi sağladığı vergi ve sosyal sigorta prim sistemleri mevcuttur.
Bu sistemler kullanılarak yaşlılık aylığını hak etmiş belirli bir yaşın
altındaki 4/a’lı sigortalılara yaşlılık aylığı talebinde bulunmayarak kayıtlı istihdamda çalışmaya devam etmeleri koşulu ile sisteme ödedikleri
vergi ve primler ile işverenlerinin bu sigortalılar adına ödediği primlerin kendilerine iade edilmesi durumunda ücretlerinde ciddi anlamda bir
artış olacaktır. Bahsedilen sistemin belirli bir yaşın altındaki yaşlılık
aylığına hak kazanmış 4/a’lı sigortalı çalıştıran işverenler açısından da
cazip olabilmesi için işveren prim oranlarında muafiyetler getirilmelidir. Böylece yaşlılık aylığına hak kazanmış fakat kayıtlı istihdamda çalışmaya devam eden sigortalıları çalıştıran işverenler ilgili sigortalılar
için çok daha az prim ödeyecek veya sistemin kurgusuna göre hiç prim
ödemeyecektir. Söz konusu sigortalılar ise bahsedilen koşullar altında
çalışmaya devam ettikleri sürece vergi ve prim iade sistemi ile hatırı
sayılır bir ek gelir elde edeceklerdir. Bahsedilen iadeler hali hazırda
4/a, 4/b ve 4/c statüsünden emekli olup mevcut aylıklarını kestirmek
suretiyle tekrar 4/a statüsünde çalışmaya başlamak isteyenler için de
uygulanabilir.
Önerilen sistemin bir faydası, yaşlılık aylığına hak kazanmış
fakat vergi ve prim iade sistemine göre çalışmaya devam eden sigortalı kişileri çalıştıran işverenlerin bu sigortalılar adına çok daha az
prim ödedikleri için kendilerine emekli olmamaları özendirilecektir.
Sistemin diğer bir faydası ise söz konusu sigortalıların daha fazla gelir
elde edecekleri için kayıtlı istihdamda çalışma hayatlarına devam etmeyi isteyebilecek olmalarıdır. Bahsi geçen sigortalılara iade sistemi ile
sağlanacak gelirin arttırılması ve sistemin ilgili sigortalılar açısından
daha cazip hale getirilmesi için 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesi
gereği belirli koşullar altında işverenlere Hazinece sağlanan 5 puan-
16
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
lık prim indirimi, devletin SGK’nın tahsil ettiği malullük, yaşlılık ve
ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası priminin dörtte biri oranında
SGK’ya yaptığı katkı ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 49
uncu maddesi gereği 1 puanlık işsizlik sigortası devlet katkısı da prim
iade sistemi kapsamında değerlendirilebilir.
Vergi ve prim iadesi sistemi kapsamında sadece 4/a’lı sigortalıların değerlendirilmesinin nedeni bazı resmi verilerle açıklanacak olursa: TÜİK’in hanehalkı işgücü veri tabanından alınan verilere göre 2011
– 2014 yılları arasında kayıt dışı istihdamın iktisadi faaliyet kollarına
göre dağılımı incelendiğinde tarım sektörünün ağırlığının oldukça fazla olduğu görülmektedir. Söz konusu oran belirtilen dönemde %50 ile
%53 arasında gerçekleşmiştir. Tarımda kayıt dışı çalışanların profili en
genel anlamda ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki ücretsiz aile işçileri, diğeri ise tarımda kendi nam ve hesabına çalışanlardır. Sayılan bu
gruplar yaşlılık aylığına hak kazanmak için gerekli prim ödeme gün sayısını biriktirmekte en çok zorlanan kişilerden oluşmakta olup, yaşlılık
aylığına hak kazanmış sigortalılar için önerilen vergi ve prim iade sisteminin bu kişiler üzerinde çok fazla etkili olacağı düşünülmemektedir.
Aynı yıllar arasında kayıt dışı çalışan ücretli ve maaşlı kişilerin toplam
kayıt dışı çalışanlara oranları %35 ile %37 arasında değişmektedir. Bu
kişilerin çok büyük bir kısmı sanayi ve hizmetler sektöründe yani tarım dışı istihdamda yer almaktadır. 2011 - 2014 yılları arasında kayıt
dışı istihdam sayısı her yıl düşmüştür. Bu düşüşün en büyük kaynağı
bahsi geçen yıllar arasında kayıt dışı çalışan ücretli ve maaşlı kişilerin
sayısındaki azalmadır. Bu durum sayısal olarak yeniden ifade edilecek
olursa: 2011 – 2012 yılları arasında kayıt dışı istihdam 453 bin kişi
azalmıştır. Bu 453 bin kişinin 303 bin kişisi ücretli ve maaşlı kişilerden
oluşmaktadır (%67). 2012 – 2013 yılları arasında kayıt dışı istihdamdaki azalma 307 bin kişidir ve bunların 178 bini (%58) ücretli ve maaşlı
kişilerden oluşmaktadır. 2013 – 2014 yılları arasında kayıt dışı istihdamdaki azalma 310 bin kişidir ve bunların 90 bini (%29) yine ücretli
ve maaşlı kişilerden oluşmaktadır. Aynı durum sadece tarımda kayıt
dışı çalışanlar için değerlendirildiğinde, 2011 – 2012 yılları arasında
kayıt dışı istihdamdaki 453 bin kişilik azalmaya tarımda kayıt dışı çalışanların etkisi 53 bin kişi (%12), 2012 – 2013 yılları arasında kayıt dışı
istihdamdaki 307 bin kişilik azalmaya tarımda kayıt dışı çalışanların
etkisi 89 bin kişi (%29) olmuştur. 2013 – 2014 yılları arasında kayıt
dışı istihdamdaki 310 bin kişilik azalmaya tarımda kayıt dışı çalışanla-
17
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
rın etkisi ise 139 bin kişi (%45) olmuştur. TÜİK tarafından açıklanan
resmi veriler göz önünde bulundurulduğunda, kayıt dışı istihdamla
mücadelede hızlı sonuç alınabilmesi için kayıt dışı çalışan ücretli
ve maaşlı kişilere yönelik önlemlerin ön plana çıkarılması gerektiği
düşünülmektedir.
Tablo 1: Yıllar İtibariyle Ücretli ve Maaşlı Çalışanlar İle Tarımda Çalışanların Toplam Kayıtdışı İstihdam Azalışı İçerisindeki Payı
Yıllar
2011 - 2012
2012 - 2013
2013 - 2014
Kayıtdışı
Ücretli ve Maaşlı Kişilerin Tarımda Çalışan Kişiİstihdamdaki Toplam Kayıtdışı İstihdam lerin Toplam Kayıtdışı
Azalışı İçindeki Payı
İstihdam Azalışı İçindeki
Toplam Azalma (Bin Kişi)
(Bin Kişi / %)
Payı (Bin Kişi / %)
453
307
310
303 (%67)
178 (%58)
90 (%29)
53 (%12)
89 (%29)
139 (%45)
Kaynak: TÜİK
Bahsedilen amaçlar doğrultusunda çalışmanın birinci bölümünde metin içerisinde sık kullanılan kavramlar tanıtılmış, ikinci bölümünde bazı ülkelerde emekliliğin ertelenmesi durumunda sağlanan
teşviklere yer verilerek Türkiye’deki durum özetlenmiştir. Üçüncü
bölümünde ise önerilen vergi ve prim iade sisteminin Türkiye’de uygulanması durumunda mali açıdan işçi, işveren ve devletin ne şekilde
etkileneceği mevcut sistemle karşılaştırmalı olarak ortaya konulmuştur.
1. Türkiye ve Bazı Yabancı Ülke Uygulamaları
Sosyal güvenlik sistemlerinin mali açıdan sürdürülebilirliğinin
sağlanması amacıyla neredeyse bütün AB (Avrupa Birliği) ülkelerinde sosyal güvenlik sistemlerinde reformlar yapmak suretiyle önlemler
alınmıştır. Son yıllarda bu reformlara ilave olarak özellikle emeklilik
için gerekli yaş ve prim ödeme gün sayısı gibi koşulları doldurmuş çalışanların çalışma hayatlarına devam etmeleri için birçok teşvik mekanizması yürürlüğe konmuştur. Bu teşvik mekanizmaları ile emeklilik
hakkını elde etmiş çalışanların çalışmaya devam ettikleri sürece daha
fazla gelir elde etmeleri olanağı getirilmiş, bunun yanı sıra söz konusu
kişilerin emeklilik hakkını elde etmelerine rağmen yaşlılık aylığı almadan çalışmaya devam ettikleri için sosyal güvenlik aylık ödemelerinde
tasarruflar sağlanmıştır.
18
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
Emeklilik hakkını elde etmiş çalışanları istihdamda tutabilmek
için teşvik ve reform uygulamaları ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bazı ülkelerde belirli bir yaşın üzerindeki çalışanlara esnek çalışma uygulamalarına yer verilmiş, bazılarında belirli bir yaşın üzerinde
çalışmaya devam edenler için aylık bağlama oranları artırılmış, bazılarında ise sosyal güvenlik prim teşvik mekanizmaları geliştirilmiştir [5].
Bu teşviklere ilave olarak ertelenmiş emeklilikten ötürü gelir vergisi
iadesi yoluyla vergi teşviki sağlayan ülkeler de mevcuttur. Genelde bu
tarz vergi iadeleri negatif gelir vergisi olarak adlandırılmaktadır. Negatif gelir vergisi, yükümlülerin belirli bir gelir seviyesinin (açlık veya
yoksulluk sınırı) üzerindeki gelirlerini vergiye (artan oranlı) tabi tutarken bu seviyenin altında gelire sahip olan kişilere bu düzeydeki geliri
garanti edecek şekilde nakdi yardım yapılmasını sağlayan bir mali araç
olarak tanımlanır [9]. Emekliliğini erteleyen çalışanlara yönelik yapılacak gelir vergisi iadeleri bu haliyle negatif gelir vergisi tanımında olduğu gibi sosyal yardımdan daha ziyade bir teşvik mekanizması olarak
değerlendirilmelidir.
1.1. İtalya
Ülkede son yıllarda özellikle politikacı ve ekonomistlerin
gündemini nüfusun yaşlanmasına bağlı olarak sürdürülebilir bir sosyal
güvenlik sistemi için nasıl bir teşvik mekanizması uygulanabileceği
tartışmaları oluşturmaktadır. Bu bağlamda mali açıdan sürdürülebilir
sosyal güvenlik sistemini oturtabilmiş diğer gelişmiş ülkelerle İtalya
arasında sosyal güvenlik politikaları açısından karşılaştırmalar içeren
birçok araştırma yapılmıştır. Araştırmalar sonucu öne çıkan iki durum
tespit edilmiştir. Bunlardan ilki diğer gelişmiş ülkelere kıyasla İtalya’daki
ortalama emeklilik yaşının daha az oluşu, diğeri ise yaşlı nüfusun
istihdama katılımının yine diğer gelişmiş ülkelerde kıyaslandığında
oldukça düşük seviyede kalmasıdır [3]. Ülkede 1992’den itibaren
emeklilik yaşının artırılmasına yönelik bazı reformlar yapılmıştır.
1992’de “Amato” reformu olarak bilinen uygulama ile emeklilik yaşı
kadınlarda 50’den 60’a, erkeklerde ise 60’dan 65’e yükseltilmiştir.
1995 “Dini” reformuyla prim ödeme gün sayısı 35 – 40 yıl arasında
olanlara 57 yaşına kadar esnek emeklilik yaşı uygulaması getirilmiştir
[4]. 2010 yılında kamu işçileri için emeklilik yaşı 66’ya yükseltilmiş,
özel sektörde kadınlar için uygulanan emeklilik yaşı 2018 yılına kadar
kademeli olarak 62’den 66’ya çıkartılmıştır [7].
19
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
İtalya’da bu reformlar yapılırken ülkemizdeki gibi reform
öncesi tarihlerdeki uygulamalardan doğan haklar çalışanlar açısından
korunmaktadır ve çalışanlar hala reformla belirlenmiş emeklilik
yaşlarının altında reform öncesi kurallara göre emekli olabilmektedir.
2004 yılında “Maroni” reformu ile özel sektör çalışanları için daha önceki katı düzenlemelerden daha ziyade tamamen gönüllülük esasına
dayanan ve eski kurallara göre erken yaşta emeklilik hakkını kazananlara emekliliklerini ertelemeleri halinde finansal teşvikler sunan bir mekanizma geliştirilmiştir. Bu teşvik mekanizması “Süper Bonus” olarak
da bilinmektedir ve Ekim 2004 – Aralık 2007 arasında uygulanmıştır.
Süper Bonus teşvik sistemine göre eski kurallara göre emeklilik için
gerekli prim ödeme gün sayısını ve yaşı doldurmuş özel sektör çalışanlarından emekli olmayıp çalışmaya devan etmeleri halinde % 8,89
oranındaki işçi prim hissesi alınmamıştır. Söz konusu teşvikin diğer
bir unsuru ise işverenlerin çalıştırdıkları işçiler için ödedikleri % 23,81
oranındaki işveren prim hissesini sosyal güvenlik sistemi yerine doğrudan Süper Bonus teşvikinden yararlanan işçilerine ödemeleridir. Bu
sayede Süper Bonus teşvikinden yararlanan bir kişinin ücretinde sadece
sosyal güvenlik prim teşvikleri açısından % 32,7’lik bir artış sağlanmıştır. Süper Bonus sistemi prim teşvikinin yanı sıra gelir vergisi teşviki
de içermektedir. Buna göre Süper Bonus sistemi içerisinde yer alan bir
özel sektör çalışanına sağlanan teşviklerden gelir vergisi kesilmemektedir. Sistem kapsamında gelir vergisi ve sosyal güvenlik prim teşvikleri
bir arada değerlendirildiğinde Süper Bonus teşvik mekanizmasından
yararlanan bir özel sektör çalışanının ücretinde prime esas kazancına
bağlı olarak % 43,16 ile % 58,65 arasında net artış sağlanmıştır [3].
1.2. Avustralya
Birçok OECD (Organisation for Economic Co – operation and
Development) ülkesinde emeklilik döneminde kişilere sağlanan sosyal
güvenlik dışı parasal yardımlardan dolayı son 30 yılda 55 yaş üstü işgücüne katılım oranının düştüğü gözlemlenmektedir. Bu tarz uygulamalar
kişilerin çalışmaya devam etmektense emekli olma eğilimine girmelerinde etkili olmaktadır. Emekli aylığının yanı sıra sosyal ödemelerin
yapıldığı ülkelerden biri de Avustralya’dır [10].
Ülkede emeklilik yaşı erkeklerde 65’tir. Kadınlar için belirlenmiş
emeklilik yaşı doğum tarihlerine göre farklılık göstermektedir. Doğum
tarihleri 1 Temmuz 1947 tarihinden önce olan kadınlar için emeklilik
20
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
yaşı 60, 1 Temmuz 1947 – 31 Aralık 1948 olan kadınlar için 64 yaş 6
ay ve 31 Aralık 1948’den sonra doğan kadınlar için 65 olarak uygulanmaktadır [1].
Ülkede Temmuz 1998 tarihinden itibaren emeklilik için
gerekli şartları yerine getirdiği halde çalışmaya devam etmek isteyen
kişiler için sosyal güvenlik prim ve gelir vergisi yönünden çeşitli
teşvikler uygulanmaktadır. Söz konusu teşviklerden en fazla 5 yıl
boyunca yararlanılabilmektedir. Prim teşvikleri emekliliğin ertelendiği
dönemin sonunda toptan ödeme şeklinde verilmekte olup, söz konusu
toptan ödemenin miktarı kişinin medeni haline, emekliliğini kaç yıl
ertelediğine, şayet emekliliğini ertelemeseydi kendisine bağlanacak
kamu aylığı miktarına bağlıdır. Ayrıca bu şekilde yapılacak toptan ödeme
gelir vergisinden muaftır. Emekliliğini erteleyen çalışanlara medeni
durumlarına göre farklı miktarlarda belirlenmiş üst sınırlara kadar gelir
vergisi indirimleri de sağlanmaktadır. Bu düzenleme Temmuz 2000
tarihinde yürürlüğe konmuş olup söz konusu vergi teşvikinin 2005 yılı
için belirlenmiş üst sınırları bekar çalışanlar için yıllık 21.968, evli
olanlar için 36.494 Avustralya Dolarıdır [10].
1.3. Türkiye
Ülkemizde emekliliğini erteleyen sigortalılara yönelik
uygulanan doğrudan bir teşvik mekanizması bulunmamakta olup, eski
Bağ-Kur ve SSK’lıların 2000 yılı öncesi çalışmalarına ilişkin aylık bağlama sisteminde erkekler için 55 ve kadınlar için 50 yaşın üzerinde çalışılan her tam bir yıl için aylık bağlama oranına 1 puan eklenmektedir.
Aynı dönemde eski SSK’lılar için 5000 prim ödeme gün sayısının üzerine fazladan çalışılan her 240 gün için yine aylık bağlama oranı 1 puan
artırılmaktadır. Söz konusu kural Bağ-Kur’lular için 9000 prim ödeme
gün sayısına ilave olarak çalışılan her tam yıl için aylık bağlama oranına
1 puan eklenmesi şeklinde uygulanmaktadır. 2000 yılı öncesi getirilen
bu kuralın çalışanların daha fazla prim ödeme gün sayısı ve daha ileriki
yaşlarda emekli olmalarını özendirici bir uygulama olduğu söylenebilir.
Fakat 2000 – 2008 yılları arasındaki çalışmaları kapsayan uygulama
ile bahsi geçen sigortalıların ilk 10 yıllık çalışmalarına istinaden yıllık
% 3,5, takip eden 15 yıllık çalışmalarına istinaden yıllık % 2 ve bunun
üzerine çalışılan her bir tam yıl için % 1,5’luk giderek azalan bir aylık
bağlama oranını içeren bir düzenleme getirilmiştir. 2008 yılından sonraki çalışmalar için söz konusu aylık bağlama oranı % 2 ile sabitlenmiş-
21
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
tir. Gerek 2000 – 2008 yıllarını gerekse 2008 yılı sonrasını kapsayan
düzenlemelerde ileriki yaşlarda ve daha fazla prim ödeme gün sayısıyla
emekli olmayı tercih edecek sigortalılar için 2000 öncesi sistemde olduğu gibi çalışmayı özendirici bir uygulama söz konusu değildir. Günümüzdeki aylık bağlama sisteminde bahsi geçen üç dönemdeki çalışmalar ağırlıklandırılarak dikkate alınmakta olup, yıllar ilerledikçe daha
ileri yaşta ve daha fazla prim ödeme gün sayısı ile emekli olmayı teşvik
eden uygulamalar barındıran 2000 öncesi sistemin ağırlığı tamamen
ortadan kalkacaktır. Burada 2000 öncesi, 2000 – 2008 arası ve 2008
sonrası dönemlere ilişkin yapılan bu kıyaslamanın sadece emekliliği
ertelemeye yönelik düzenlemeler açısından değerlendirildiğinin ve diğer parametrelerin dikkate alınmadığının vurgulanması gerekmektedir.
Emekli olmuş sigortalıların aylıkları gelir vergisine tabi olmayıp söz konusu uygulama kişinin emeklilik hakkını elde ettiği halde
birkaç yıl ertelemek suretiyle emekli olması veya koşulları sağlar sağlamaz emeklilik tercihini kullanmasına bakılmaksızın bütün emekliler
için geçerlidir.
Ülkemizde 5510 sayılı Kanunun birinci fıkrasının (b) bendine
tabi çalışanlar (eski Bağ-Kur’lular olarak da nitelendirilirler günümüzde 4/b’liler olarak adlandırılmaktadırlar) ile ilk tescil tarihleri 1 Ekim
2008 tarihinden önce olan 5510 sayılı Kanunun birinci fıkrasının (a)
bendine tabi çalışanlar (eski SSK’lılar olarak da nitelendirilirler günümüzde 4/a’lılar olarak adlandırılmaktadırlar) için emekli olduktan
sonra aylıklarını alarak sosyal güvenlik primine tabi çalışma imkanları
mevcuttur. Sosyal güvenlik destek prim oranı 4/a’lılar için prime esas
kazançlarının % 30’udur. Bu oranın % 7,5’i işçi, % 22,5’i ise işveren
prim hissesidir. İşverenler ayrıca sosyal güvenlik destek primine tabi
çalıştırdıkları işçiler için % 2 oranında iş kazası ve meslek hastalığı
sigorta primi ödemek zorundadırlar. Sosyal güvenlik destek primi
uygulaması 4/b’liler açısından 4/a’lılardan farklı olarak elde ettikleri
kazanç üzerinden değil almakta oldukları aylık üzerinden % 10 oranında kesinti yapmak suretiyle gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde çalışan
sigortalılar ileride iş yaşamlarını tamamen sona erdirdiklerinde sosyal
güvenlik destek primi uygulaması süresince ödedikleri primlerin emekli aylıklarına bir yansıması yoktur. Ayrıca sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalışan bir sigortalının işverene maliyeti aynı prime esas
kazanç tutarına göre çalışan normal bir sigortalının maliyetinden daha
fazladır. Dolayısıyla bahsi geçen uygulama sigortalılar açısından hem
22
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
aylıklarını hem de ücretlerini almalarından ötürü kabul edilebilir olsa
da işverenler için bu durum geçerli değildir. Bundan dolayı genellikle
işverenler kendilerine maliyetlerinden daha fazla katma değer katan sigortalıları sosyal güvenlik destek primine tabi çalıştırmaktadırlar.
Ülkemizde yürürlükten kaldırılmış kanunlardan doğan hakların
korunmasından dolayı yıl içi emekli olanların yaşları bu konuda yapılan
reformlara rağmen hala oldukça düşüktür. Emekli aylık seviyeleri
incelendiğinde söz konusu aylık tutarlarının kişilerin hayatlarını rahat
bir şekilde sürdürebilmelerine cevaz vermemektedir. Bu durumun
sorumlusu düşük seviyede aylık bağlayan Sosyal Güvenlik Kurumu da
değildir. Çünkü reformlara rağmen hala bağlanan aylıklarla toplanan
primler arasında mali dengeler açısından Sosyal güvenlik Kurumunun
aleyhine bir durum söz konusudur. Ayrıca Sosyal Güvenlik Kurumu
yıllarca sürmüş ve hala kısmen devam etmekte olan genç yaşta emeklilik
uygulamalarından dolayı ciddi boyutlarda finansal açıklar vermektedir.
Emekli aylık seviyelerinin düşük olması, özellikle erken yaşta emekli
olmuş kişilerden çalışma hayatlarına devam edenlerin genelde işveren
maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle kayıt dışı istihdamda yer almalarına sebep olmaktadır. Bu şekilde çalışanların emekliliklerini ertelemelerini teşvik ederek yasal zeminlerde çalışma hayatlarına devam
etmelerini sağlayacak mekanizmaların bulunmaması birçok ekonomik
ve toplumsal sorunlarla karşılaşılmasına neden olmaktadır.
2. Uygulama: Türkiye’de Genç Emeklilere Yönelik Vergi ve
Prim İade Sistemi Uygulaması
Kurulması önerilen prim ve vergi iade sisteminin kapsamında
55 yaşın altında olup yaşlılık aylığı için gerekli prim ödeme gün sayısını, sigortalılık süresini ve yaş koşulunu sağlamış fakat yaşlılık aylığı
almadan hala aktif olarak çalışan 4/a’lı sigortalılar bulunacaktır. Bahsedilen şartları sağlamış sigortalılara aşağıda sıralanan vergi ve prim
iadeleri cari ay içinde ödenecektir. Vergi ve prime ilişkin iadeler hesaplanırken prime esas kazancın alt sınırı baz alınmıştır. Aşağıda bahsi
geçen hesaplamalar 2015 yılı ilk altı ay parametrelerine göre adına
ayda tam prim gün sayısına göre (30 gün) prim yatırılan sigortalılar için
yapılmıştır.
23
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
2.1. Prim İade Tutarları
Önerilen vergi ve prim iade sistemi kapsamında sağlanacak
prim iadelerine ilişkin tutarlar aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır.
a) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları sigortalı hissesi olan %9’luk
kısmın prime esas kazancın alt sınırına tekabül eden tutarı söz konusu
sigortalılara iade edilecektir. Bu iadenin tutarı 2015 ilk altı aylık dönem için belirlenmiş prime esas kazancın alt sınırına göre 108,14 liradır
(1201,5 x 0,09).
b) Genel sağlık sigortası sigortalı hissesi olan %5’lik kısmın prime esas
kazancın alt sınırına tekabül eden tutarı şartları sağlayan sigortalılara
iade edilecektir. İade miktarı 60,08 liradır (1201,5 x 0,05).
c) İşsizlik sigortası kapsamında sigortalıdan alınan %1’lik kısmın
prime esas kazancın alt sınırına tekabül eden tutarı şartları sağlayan
sigortalılara iade edilecektir. İade miktarı 12,02 liradır (1201,5 x 0,01).
ç) 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesine göre 5 puanlık prim indiriminden yararlanan işverenler için malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları işveren hissesi olan %11’lik kısmın % 6’sı işverenden kalan %
5’i Hazineden tahsil edilecektir. Bu şekilde hesaplanacak iade miktarı
132,17 liradır (1201,5 x 0,11). 5 puanlık prim indirimine ilaveten yine
5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinde belirtilen, 51 il ve 2 ilçede uygulanan 6 puanlık prim indiriminden yararlanan işverenler prime esas
kazancın alt sınırına tekabül eden ilave 6 punanı ödemeyeceklerdir. Söz
konusu 6 puanlık kısım yine Hazineden tahsil edilip ilgili sigortalıya
iade edilecektir.
d) Genel sağlık sigortası işveren hissesi olan %7,5’lik kısmın prime
esas kazancın alt sınırına tekabül eden tutarı işverenden tahsil edilmeden şartları sağlayan sigortalılara iade edilecektir. İade miktarı 90,11
liradır (1201,5 x 0,075).
e) %2’lik kısa vadeli sigorta kolları işveren priminin prime esas kazancın alt sınırına tekabül eden tutarı işverenden tahsil edilmeden şartları
sağlayan sigortalılara iade edilecektir. İade miktarı 24,03 liradır (1201,5
x 0,02).
f) İşsizlik sigortası kapsamında sigortalı adına işverenden alınan %2’lik
kısmın prime esas kazancın alt sınırına tekabül eden tutarı işverenden
24
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
tahsil edilmeden şartları sağlayan sigortalılara iade edilecektir. İade
miktarı 24,03 liradır.
Her ne kadar bu çalışmada önerilen iade sistemi kapsamında
değerlendirilmemiş olsada, işsizlik sigortasına devletin sigortalılar adına yaptığı %1’lik katkı ile 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinde
geçen “Devlet, Kurumun ay itibarıyla tahsil ettiği malullük, yaşlılık ve
ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası priminin dörtte biri oranında
Kuruma katkı yapar” hükmüne göre hesaplanacak kısım söz konusu
sigortalılara yapılacak iade miktarlarına dahil edilerek önerilen sistem
ilgililer açısından daha cazip hale getirilebilir.
2.2. Vergi İade Tutarları
Önerilen vergi ve prim iade sistemi kapsamında sağlanacak
vergi iadelerine ilişkin tutarlar aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır.
a) Gelir vergisi, sigortalıların prime esas kazançlarından sigortalı prim
hissesine tekabül eden tutar çıkarıldıktan sonra kalan tutar üzerinden,
gelir vergisine esas kazanç dilimine göre değişen %15 - %35 oranları
arasında alınmaktadır. Alınan verginin bir kısmı medeni durum, eşin
çalışıp çalışmaması ve çocuk sayısına göre değişen miktarlarda “asgari geçim indirimi” adı altında sigortalılara iade edilmektedir. Vergi
ve prim iade sistemine dahil olan sigortalılara asgari geçim indirimine
ilave olarak prime esas kazancın alt sınırından alınan ve %15’lik dilime
tekabül eden 2015 yılı ilk altı ay parametreleriyle 63,08 liralık tutar
iade edilecektir (1201,5 x 0,85 x 0,15 – 90,11). Bu çalışmada asgari
geçim indirimi tutarı belirlenirken bekar ve çocuksuz bir sigortalı baz
alınmıştır.
b) Damga vergisi prime esas kazancın %0,759’una tekabül etmektedir.
Vergi ve prim iade sistemine dahil olan sigortalılara asgari prime esas
kazancın alt sınırı üzerinden hesaplanacak 9,12 liralık tutar iade edilecektir.
2.3. Önerilen Vergi ve Prim İade Sisteminin Parasal
Çıktıları
Yukarıda sıralanan öneriler doğrultusunda bahsedilen şartları
sağlayan sigortalılara vergi ve prim iade sisteminde 2015 yılı ilk altı ay
parametrelerine göre sağlanacak ek gelir 522,76 liradır. Söz konusu tu-
25
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
tar prime esas kazancın alt sınırından çalışan bir sigortalının eline geçen
net ücretin yaklaşık %55’ine tekabül etmekte olup, söz konusu sigortalının eline geçen net ücret 949,07 liradan 1471,83 liraya çıkacaktır.
Tablo 2: 2015 yılı ilk 6 ay parametrelerine göre önerilen sistemde yer
alan sigortalıya iade edilecek tutarların dağılımı
Brüt Ücrete Oranı
(%)
9
5
1
11
7,5
2
2
İade Tutarı
(TL)
108,14
60,08
12,02
132,17
90,11
24,03
24,03
Gelir Vergisi (Asgari geçim indirimi
çıkarıldıktan sonra)
12,75
63,08
Damga Vergisi
0,759
9,12
-
522,78
İlgili Sigorta / Vergi Kolu
MYÖ Sigortalı Hissesi
GSS Sigortalı Hissesi
İşsizlik Sigortası Sigortalı Hissesi
MYÖ İşveren Hissesi
GSS İşveren Hissesi
İKMH Sigortası İşveren Hissesi
İşsizlik Sigortası İşveren Hissesi
TOPLAM
Kaynak: Yazarın kendi hesaplamaları.
Vergi ve prim iade sisteminin devlete maliyetinin işverenlerden alınmadan iade sistemine müstahak sigortalılara aktarılan parasal
tutarlar dikkate alınarak hesaplanması gerekmektedir. Önerilen sistemde genel sağlık sigortası, kısa vadeli sigorta kolları ve işsizlik sigortası işveren primleri işverenlerden tahsil edilmeden sisteme dahil
olan sigortalılara iade edilmesi öngörüldüğü için bu iadelerden kaynaklı çifte maliyet oluşmaktadır. Sonuç olarak önerilen sistemin koşulları sağlayan sigortalı başı maliyeti 2015 ilk altı ay parametreleriyle
522,76+90,11+24,03+24,03=660,94 liradır. Diğer taraftan SGK bilgi
işlem sisteminden alınan verilere göre 2015 yılı ilk altı aylık dönemde 55 yaşın altındaki kişilere bağlanan yaşlılık aylıklarının ağırlıklı
ortalamasının 660,94 liradan fazladır. Bu miktar göz önünde bulundurulduğunda, yaşlılık aylığı almadan vergi ve prim iade sisteminden yararlanan sigortalıların kişi başı 660,94 liralık miktar bir maliyet unsuru
olmaktan çıkmaktadır.
26
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
2.4. Vergi ve Prim İade Sisteminin Sosyal Güvenlik Kurumu Mali Dengelerine Etkileri
Çalışmanın bu bölümünde vergi ve prim iade sisteminin yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde 2011 yılının Ocak ayında yürürlüğe girdiği, sistemden sadece 4/a statüsünde yıl içinde yaşlılık aylığına
girenlerden 55 yaşının altında olan sigortalıların hepsinin 55 yaşına kadar aylık almadan vergi prim iade sistemi kapsamında çalışmaya devam
ettikleri varsayımları altında önerilen sistemin Sosyal Güvenlik Kurumuna mali yansımaları incelenmiştir. Uygulamadan yararlanan kişi
sayısı, sağlanan iade tutarı, uygulamanın Sosyal Güvenlik Kurumuna
mali açıdan fayda/zarar durumu Tablo 1’de özetlenmiştir. Hesaplamalar
daha önce belirtilen prensiplere göre ilgili yılların ortalama aylık seviyeleri ve asgari prime esas kazançlar kullanılarak yapılmıştır.
Tablo 3: Önerilen Vergi ve Prim İade Sisteminin Kamuya Olası Mali
Etkileri
YIL
Ödenmeyen
Uygulamadan
Aylıklardan
Sağlanan
Kamuya
Faydalanacak
Sağlanan Gelir İade Tutarı TL Maliyet TL (2)
Kişi Sayısı
TL (1)
592.022.598
730.210.633
Fayda-Zarar
TL
(3 = 1 - 2)
2011
194.766
1.272.841.263
2012
386.313
2.756.752.477 1.354.477.462 1.645.208.796 1.111.543.681
542.630.630
2013
548.828
4.200.082.313 2.083.564.791 2.534.913.011 1.665.169.302
2014
713.353
5.907.774.629 3.028.064.957 3.657.998.141 2.249.776.488
Kaynak: Yazarın kendi hesaplamaları. Görüldüğü gibi vergi ve prim iade sistemi uygulamasının bu
haliyle hayata geçirilmesi durumunda kamuya bir mali yük oluşmamakta hatta kamunun kasasında artı para kalmaktadır. Belirlenen kurallar çerçevesinde uygulamadan faydalanan kişi sayısı ve sağlanan iade
miktarlarına bağlı olarak Tablo 1’deki mali görünüm değişecek fakat
kamu mali dengesi açısından mevcut ekonomik parametreler ve ortalama aylık miktarlarına göre daima olumlu olacaktır. Ön plana çıkarılması gereken diğer bir bilgi 2011 – 2014 yılları arasında 55 yaşın altında
emekli olmuş yaklaşık 713 bin 4/a’lı sigortalının hepsinin olmasa bile
hatırı sayılır bir kısmının bugün kayıt dışı olarak çalıştığıdır. Önerilen
vergi ve prim iade sistemi geçtiğimiz yıllarda yürürlüğe konsaydı bugün kayıt dışı istihdam sayısı mevcut düzeyinden belki de yüz binlerce
kişi daha az olacaktı.
27
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
SONUÇ VE ÖNERİLER
Vergi ve prim iade sistemini konu ile ilgili sistemin aktörleri
olan işçi, işveren ve devlet açısından değerlendirmek gerekmektedir.
İtalyan sistemi örnek alınarak kurgulanan sistemle 2015 yılı ilk altı ay
parametrelerine göre sistem kapsamında çalışan bir işçinin eline net
olarak asgari 1471,83 TL geçecektir. Bu tutar halihazırda asgari prime
esas kazanç üzerinden çalışan bir işçinin eline geçen tutarın %55 daha
fazladır. Emekliliğinden sonra çalışma hayatına devam etmek isteyen
bir işçinin önerilen vergi ve prim iade sistemine tabi olma veya kayıt
dışı istihdamda yer alma kararında şüphesiz ki bir maddi karşılaştırma
çok etkili olacaktır. Söz konusu maddi karşılaştırma, işçinin kayıt dışı
çalışmasından elde edeceği gelir ile emekli aylığının toplamını vergi ve
prim iade sisteminden elde edeceği iade tutarı ile işvereninden alacağı
ücretin toplamıyla kıyaslamak suretiyle olacaktır. Burada ilk akla gelen
yorum kayıt dışı çalışmadan dolayı cebine daha fazla para girecek olan
bir işçinin elbette ki bu yolu tercih etme eğiliminde olacağıdır. Fakat
önerilen sistemin belki de en önemli avantajının uygulamaya müstahak
işçi ve bunları çalıştıran işverenlerin işlerini yasal bir zeminde yürütmeleri olduğu düşünülmektedir. Bilindiği gibi kayıt dışı çalışma ve çalıştırma durumu yasalar gereği idari para cezası gerektiren bir durumdur.
Sisteme işverenler açısından bakıldığında üç durumun mali anlamda
karşılaştırılması gerekmektedir. Bu durumlardan ilki emeklilik hakkını elde etmiş bir işçinin daha önce bahsedilen sosyal güvenlik destek
primine tabi çalıştırılmasıdır. Bu durumda söz konusu işçinin işverene
maliyeti 2015 yılının ilk altı aylık dönemi için belirlenmiş asgari ücrete
göre 1495,87 TL’dir. Bunun 1201,5 TL’si brüt asgari ücret 270,34 TL’si
sosyal güvenlik destek priminin işveren hissesine tekabül eden kısmı
(%22,5) ve 24,03 TL’si de tamamı işveren tarafından ödenen iş kazası
ve meslek hastalığı prim karşılığıdır. Vergi ve prim iade sistemine göre
çalıştırılan bir sigortalının işverene maliyeti ise 1273,59 TL’dir. Bunun 1201,5 TL’si brüt asgari ücret kalan 72,09 TL’si % 6’lık malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortası işveren prim hissesidir. İlave 6 puanlık prim
indiriminden yararlanan bir işverenin önerilen sisteme tabi çalıştırdığı
sigortalı için maliyeti sadece 1201,5 TL olacaktır. Prime esas kazancın
alt sınırından çalıştırılan normal bir sigortalının 5 puanlık prim indiriminden yararlanan bir işverene maliyeti 1411,76 TL’dir. Söz konusu
5 puanlık prim indiriminden yararlanmayan bir işveren için bahsi geçen maliyet 1471,84 TL’dir. Görüldüğü gibi önerilen vergi ve prim iade
28
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
sistemine tabi çalıştırılan bir işçinin işverene maliyeti sosyal güvenlik
destek primine tabi çalıştırılan bir işçinin maliyetinden yaklaşık % 17,5
oranında daha azdır. Vergi ve prim iade sistemi normal bir işçinin işverene maliyeti açısından kıyaslandığında ise 5 puanlık prim indirimi göz
önünde bulundurulduğunda % 10,8 oranında daha azdır. 5 puanlık prim
indiriminden yararlanmayan bir işveren açısından söz konusu oran
% 15,6’ya çıkmaktadır. İlave 6 puanlık prim indiriminden yararlanan
işverenler için bu oranlar artacaktır.
Tablo 4: Vergi ve Prim İade Sisteminin İşçinin Çalışma Statüsüne
Göre İşveren Maliyetleri Açısından Değerlendirilmesi
İşçinin Çalıştırılma
Statüsü
İşverene Vergi ve Prim İade Vergi ve Prim İade
Maliyet
Sisteminin
Sisteminin
TL
Maliyet Avantajı % Maliyet Avantajı TL
SGDP
1.495,87
17,5%
222,3
Normal İşçi (5 puanlık prim
indiriminden yararlandırılmayan)
1.471,84
15,6%
198,3
Normal İşçi (5 puanlık prim
1.411,76
indiriminden yararlandırılan)
10,8%
138,2
-
-
Vergi ve Prim İade Sistemine Göre Çalışan işçi
1.273,59
Kaynak: Yazarın kendi hesaplamaları.
Sistem devlet açısından değerlendirildiğinde iki konu ön plana
çıkmaktadır. Bunlardan ilki ortalama aylık seviyeleri göz önünde bulundurulduğunda sistemin devlete bir maliyet unsuru olmadığı tespit
edilmiş ve sayısal olarak çalışmanın uygulama bölümünde ortaya konmuştur. Diğeri ise sistemin kayıt dışı istihdam oranını azaltacak olması
istihdam göstergelerinde olumlu etki yaratacaktır.
Bütün bu olumlu tabloya rağmen sistemin taşıdığı bazı riskler
vardır. Yaşlılık aylığı koşullarını sağlamış 55 yaşının altındaki kişilere
yönelik kurgulanan vergi ve prim iade sisteminin sahip olduğu en büyük risk bazı sektörlerde genç istihdamına yönelik olacaktır. Özellikle
iş tanımı olarak fiziksel güç gerektirmeyen büro ortamında sigortalı çalıştıran işverenler vergi ve prim iade sistemi kapsamında çalıştırdıkları
sigortalıları adına çok daha az prim ödeyecekleri için söz konusu kişileri çalıştırmaya devam etmek isteyebileceklerinden, bunların yerini
alacak gençlerin istihdama katılma süreci uzayabilecektir. Fakat inşaat,
29
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
ağır metal ve madencilik gibi fiziksel güç gerektiren sektörlerde söz
konusu riskin etkisinin çok daha az olacağı düşünülmektedir. Önerilen
vergi ve prim iade sisteminin genç istihdamı açısından taşıdığı bu riski
minimize etmek amacıyla söz konusu iade sistemine müstahak olabilmek için öngörülen 55 yaş eşiğinin bazı iş kolları için aşağı çekilmesi
mümkün olabilir. Önerilen vergi ve prim iade sisteminin taşıdığı diğer
bir risk, sayıları az da olsa, yaşlılık aylığı almadan öalışmaya devam
eden sigortalılara vergi ve prim iade sisteminden yapılacak teşviklerin
doğrudan kamu maliyeti olarak karşımıza çıkacak olmasıdır. Her ne
kadar bunların sayıları az da olsa söz konusu maliyet riskini azaltmak
için önerilen vergi ve prim iade sistemi müstahak olabilmek için sisteme bir staj süresi kuralı ilave edilebilir. Örnek olarak “yaşlılık aylığı
için gerekli olan sigortalılık süresi, prim ödeme gün sayısı ve yaş koşulunu sağlamış, vergi ve prim iade sisteminden yararlanmak için resmi
başvuruda bulunmuş 55 yaşının altındaki sigortalılara resmi başvuru
tarihten 6 ay veya 1 yıl sonra sistem kapsamında iadeler yapılır” gibi
kurallar getirilebilir. Burada sistemden faydalanmak için gerekli staj süresi olabildiğince kısa tutulmalıdır. Bu sürenin uzun olmasının mevcut
problemlere bir çözüm getirmeyeceği düşünülmektedir.
Ay içerisinde eksik çalışılan günler için vergi ve prim iade sisteminden yapılacak ödemler hiçbir şekilde kesintiye uğramamalıdır.
Çünkü sistem kapsamındaki kişiler zaten hak ettikleri yaşlılık aylığını
almadan çalışmaya devam eden kişilerdir. Fakat bu kişilerin işverenleri ay içinde eksik çalışılan günleri dikkate alarak kendilerine ödeme
yapacaklardır. Başka bir deyişle önerilen sistemde ay içinde eksik çalışmalara ilişkin ücret ve prim ödemeleri işverenler açısından mevcut
sistemden farklı olmayacaktır. Ayrıca 5510 sayılı Kanunun 16’ncı maddesi ile geçici ve sürekli iş göremezlik ödenekleri gibi iş kazası, meslek
hastalığı, hastalık ve analık sigortasından sağlanan haklar vergi ve prim
iade sisteminde yer alan sigortalılar için geçerliliğini koruyacaktır.
Vergi ve prim iade sistemine katılım gönüllülük esasına dayanmalı ve mevcut sosyal güvenlik destek primi uygulaması mevcut haliyle devam etmelidir. Ayrıca sistem kapsamında çalışan sigortalıların
yaşlılık aylıkları Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sisteme başvurdukları tarih itibariyle hesaplanarak yeni kurulacak vergi ve prim iade
bilgi işlem sistemine kayıt edilmelidir. Söz konusu sigortalıların yaşlılık aylığı talebinde bulunmaları veya vefat etmeleri durumunda başvuru
tarihi itibariyle hesaplanan aylıklarına tahsis talep veya vefat tarihine
30
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
kadar 4/a statüsünden aylık alanlara verilen artışlar uygulanarak elde
edilen güncel aylıklar kendilerine veya hak sahiplerine mevcut kurallar
çerçevesinde bağlanmalıdır. Sistem kapsamında çalışan sigortalıların
aylık hesaplamasında vergi ve prim iade sistemine başvurdukları tarih
ile tahsis talep tarihi arasında geçen sürelere ilişkin prime esas kazanç,
prim ödeme gün sayısı ve güncelleme katsayısı gibi parametreler dikkate alınmamalıdır. Bunun nedeni söz konusu sigortalılara ödemeleri geren primlerin çalışmaya devam ettikleri sürece iade edilecek olmasıdır.
31
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
KAYNAKÇA
[1] Agnew, J. (2013). Australia’s Retirement System: Strengths, Weaknesses
and Reforms. Center for Retirement Research at Boston College. Number 13
– 5. 13 Aralık 2014 tarihinde http://crr.bc.edu/mwg-internal/de5fs23hu73ds/
progress?id=kJ/4gDiE6p adresinden erişildi.
[2] Coile, C., Gruber, J. (2000). Social Security Incentives For Rretirement.
Nationel Bureau of Economic Research. Working Paper 7651.
[3] Ferrari, I., (2014). The Effectiveness of Incentives to Postpone Retirement:
an Evaluation of the Italian “Super-Bonus” Reform. In draft prepared for Bologna University. 11 Aralık 2014 tarihinde http://www.iza.org/mwg-internal/
de5fs23hu73ds/progress?id=XVYDEorId+ adresinden erişildi.
[4] Galasso, V., Profeta, P. (2003). Lessons for an Aging Society: the Political
Sustainability of Social Security Systems. Innocenzo Gasparini Institute for
Economic Research. Working Paper Series no:244. 11 Aralık tarihinde http://
ssreform.treasury.gov.za/mwg-internal/de5fs23hu73ds/progress?id=KCtMCIPu1x adresinden erişildi.
[5] Report by The Social Protection Cammittee, (2007). Promoting longer working lives through pension reforms. European Commission Press.
1 – 39. 15 Aralık 2014 tarihinde http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&frm=1&source=web&cd=3&cad=rja&uact=8&ved=0CCsQF
jAC&url=http%3A%2F%2Fec.europa.eu%2Fsocial%2FBlobServlet%3FdocId%3D745%26langId%3Den&ei=3dqOVMrfNcf5UvmpgPgD&usg=AFQjCNEcQ9eVJkZ_Kc70CDhXQfOXE6MZpg adresinden erişildi.
[6] SGK 2013 İstatistik Yıllığı.
[7] Social Security Programs Throughout The World: Europe. (2012). Social
Security Administration Publication, NO: 13-11801, Washington DC.
[8] TÜİK Dinamik Sorgulama veri tabanı: İşgücü istatistikleri.
[9] Vural, İ., (2010). Uygulamada Düz Oranlı Gelir Vergilerinin Ekonomik
Etkileri. Maliye Dergisi Sayı 158. 179 – 200.
[10] Warren, D., Oguzoglu, U. (2006). Financial Incentives Affecting the Retirement Decisions of Mature Age Australians. Melbourne Institute of Applied
Economic and Social Research. Preliminary Not for Citation. 13 Aralık 2014
tarihinde https://www.melbourneinstitute.com/mwg-internal/de5fs23hu73ds/
progress?id=tEVkMZ0sm/ adresinden erişildi.
32
KAYITLI İSTİHDAMA TEŞVİK, İŞVEREN PRİM MALİYETLERİNİN
DÜŞÜRÜLMESİ VE MALİ YANSIMALARI
EK 1: Bazı Tanımlar
Prime Esas Kazanç
Sigortalılara ödenen ücret, zam ve tazminatlar, prim ve ikramiye ile
bu nitelikteki istihkaklar prime esas kazanç olarak nitelendirilir. Prime
esas kazançlar asgari ücret ile asgari ücretin 6,5 katı arasında değerlendirilir. Alt sınırın altında kalan kazançlar prime esas kazancın alt sınırı,
üst sınırın üzerine çıkan kazançlar ise prime esas kazancın üst sınırı
kabul edilir.
Sigortalılık Süresi ve Prim Ödeme Gün Sayısı
Bir kişinin sigortalılık süresi ilk işe girdiği tarihle tahsis (emeklilik)
talebinde bulunduğu tarih arasında geçen süre olarak nitelendirilir. İlgili kişinin prim ödeme gün sayısı ise sigortalılık süresi içerisinde bir
fiil prim ödeyerek geçirdiği süreleri ifade eder. Bir sigortalı açısından
prim ödeme gün sayısı ile sigortalılık süresi aynı miktarda olmayabilir.
Örneğin çalışma hayatında işsiz kalınan süreler sigortalılar açısından
sigortalılık süresi olarak değerlendirilirken, bu süreler prim ödeme gün
sayısına dahil edilmez.
Aylık
Malullük, yaşlılık ve vazife malullüğü durumlarında sigortalının kendisine, ilgili sigortalının ölümü halinde ise hak sahiplerine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan sürekli ödemeler aylık olarak nitelendirilir.
Devlet katkısı
Devlet katkısı 5510 sayılı Kanunun 81’inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Devlet, Kurumun ay itibarıyla tahsil ettiği malullük, yaşlılık
ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası priminin dörtte biri oranında Kuruma katkı yapar. Devlet katkısı olarak hesaplanacak tutar talep
edilen tarihi takip eden 15 gün içinde Hazinece Kuruma ödenir” hükmüne istinaden Hazine tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna aktarılan
parayı ifade eder.
33
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP)
SGDP belirli yaş, sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı şartını
yerine getirip emeklilik ve yaşlılık aylığı bağlanan sigortalıların yaşlılık aylığı kesilmeden hizmet akdine tabi çalışmaları halinde işverenlerinden, kendi nam ve hesabına tabi çalışmaları halinde kendilerinden
alınan primdir.
34
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ
ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON MODELLERİ
İLE İNCELENMESİ
Selim DAĞLIOĞLU
Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire
Başkanlığı, Balgat, Ankara, E-posta:[email protected], Tel: (0312) 207
8719
Prof. Dr. Mehmet Akif BAKIR
Öğretim Üyesi, Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, İstatistik Bölümü, Teknik Okullar,
Ankara, E-posta: [email protected]
ÖZET
Asgari ücret politikalarının, istihdam üzerinde önemli etkisinin olduğu
kabul edilmektedir. Ancak farklı ekollerden gelen iktisatçılar tarafından
yapılan deneysel çalışmalar, asgari ücret ile istihdam arasındaki ilişkinin yönü üzerinde bir uzlaşma sağlayamamıştır. Liberal iktisatçılar,
asgari ücretin istihdam üzerinde negatif bir etkisinin olduğunu ileri sürmektedir. Keynesyen iktisatçılar ise asgari ücret ile istihdam arasında
pozitif yönlü bir ilişki olduğunu savunmaktadır. Deneysel çalışmalar
sonucunda ortaya çıkan bu farklılıklar, sektörlere ait veriler kullanılarak yapılan çalışmalarda belirgin olarak görülmektedir. Bu farklılıklar
niteliksiz işgünün daha fazla istihdam edildiği sektörlere ait veriler ile
yapılan çalışmalarda daha da belirgin olmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’de 2008-2012 döneminde istihdamın belirleyicileri ve istihdam ile
asgari ücret arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışmada 16 sektöre ilişkin
verilerden oluşan panel regresyon modelleri kullanılmıştır. Çalışmada,
asgari ücretin istihdamı olumsuz yönde etkilediği şeklindeki iktisat yazınındaki yaygın inancın aksine asgari ücret ile istihdam arasında pozitif
yönlü bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca cinsiyet ayrımında
elde edilen modeller, kazanç değişmelerinin kadın ve erkek istihdamını
farklı yönde etkilediğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: İstihdam, sektörel panel veri, asgari ücret, esneklik
35
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
INVESTIGATION OF THE EFFECTS OF MINIMUM WAGES
ON EMPLOYMENT IN TURKEY BY SECTORIAL BASED
PANEL REGRESSION MODELS
ABSTRACT
It is considered that the minimum wage policies have a significant impact on employment. However, empirical studies that have been made
by economists from different schools have been unable to reach a compromise on the direction of the relationship between employment and
minimum wage. Liberal economists suggest that there are the negative
effects of minimum wages on employment. The Keynesian economists
argue that there is a positive correlation between employment and the
minimum wage. These differences arising as a result of experimental
studies are seen clearly between studies using data from sectors. These
differences are even more pronounced in studies made by using data
from sectors that more unskilled labors are more employed in. In this
study, the determinants of employment and the relationship between
minimum wages and employment in Turkey during the period 20082012 are investigated. In the study, panel regression models using data
for the 16 sectors were used. As a result, contrary to the widespread
belief in the economic literature of the minimum wage adversely affects
employment, it is concluded that there is a positive correlation between
the minimum wage and employment. Moreover, models obtained in the
gender base show that wage changes affect women and men employment at the different ways.
Keywords: Employment, sectorial panel data, minimum wage, flexibility
36
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
GİRİŞ
Sosyal güvenlik primleri ile vergiler, çalışanların brüt ücretlerinin belli oranları üzerinden belirlenir ve işgücü maliyetlerinin temel
bileşenlerinden biridir. İşveren, maliyetleri azaltmanın en önemli enstrümanlarından biri olarak bu ücretleri görür ve bunları mümkün olduğunca düşük tutmaya çalışır. Bununla birlikte bu ücretler, çalışanların
gelirlerinin temelini oluşturmaktadır. Bu ücretlerin belirlenmesinde
işgücü piyasasında dezavantajlı durumdaki işçinin korunması ve belli
bir hayat standardının sağlanması gerektiği düşüncesiyle asgari ücret
politikaları birçok ülkede uygulanmaktadır.
Asgari ücret politikalarının, bir sosyal politika aracı olarak
yoksulluk seviyelerinin yanı sıra istihdam, cari ücretler, enflasyon,
ekonomik büyüme ve gelir dağılımı üzerinde de çok yönlü etkileri söz
konusudur. Farklı ekollerden gelen iktisatçılar, asgari ücretin ekonomi
üzerindeki bu etkilerinin yönü üzerinde bir uzlaşma sağlayamamıştır.
Liberal iktisatçılar devletin ücretlere müdahale etmemesi durumunda işgücü piyasasında arz ve talep kurallarınca belirlenecek ücretlerin, gerçek ve adil bir ücret olacağını ileri sürmektedir. Onlar, asgari
ücret belirleme yoluyla işgücü piyasasına müdahale edilmesi durumunda işçi sınıfının kendini geliştirmeye ve verimliliğini arttırmaya gerek
duymayarak, tembelleşeceğini ve daha önemlisi asgari ücret uygulamalarının kayıt dışı istihdamı artıracağı görüşünü savunmaktadır. Liberal
iktisatçılardan farklı olarak Keynesyen iktisatçılar, işçilerin sermaye
geliri kazananlardan daha yüksek bir tüketim eğilimine sahip olmaları
nedeniyle ücretlerdeki artışın, toplam talebi teşvik ederek toplam çıktıyı
arttıracağını ileri sürmektedir [1]. Diğer bir ifadeyle Keynesyen iktisatçılar, asgari ücret ile istihdam arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu
savunmaktadır. Sosyalist iktisatçılar ise asgari ücret uygulamalarının
işçinin emeğinin sömürülmesini önleyeceği ve hanehalklarına, hayatlarını insan onuruna yaraşır bir şekilde sürdürebilmeleri için asgari yaşam
standartları sağlayacağı görüşünü savunmaktadır. Ayrıca sosyalist iktisatçılar, ücretlerin çok düşük seviyede belirlenmesinin kalkınma üzerinde olumsuz etkilerinin olacağını ama asgari ücret uygulamalarının
ortaya çıkan bu olumsuz etkileri ortadan kaldırabileceğini ileri sürmektedir. Sosyalist iktisatçılar, bir alt sınır ücretin olmaması durumunda
işçilerin reel gelirlerinin düşük olacağı ve bu nedeniyle toplam talepte
37
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
bir daralma yaşanacağı bunun ise büyümeyi olumsuz etkileyeceği savunmaktadır [2].
Asgari ücret ile istihdam arasındaki ilişkinin yönüne ilişkin bu
uzlaşmazlık, yapılan deneysel çalışmaların sonuçlarında da görülmektedir.
Stigler (1946), Reynolds ve Gregory (1965), Deere, Murphy
ve Welch (1995), Kim ve Taylor (1995), Neumark ve Wascher (1992)
gibi çalışmalarda asgari ücretin istihdam üzerinde negatif bir etkisinin
olduğunu ileri sürmektedirler [2]. Bu görüşü savunanlar, asgari ücretin
bir sosyal koruma olamayacağını aksine kitlelerin işsizliğine yol açacağını savunmaktadır [3]. Diğer taraftan asgari ücretin istihdam üzerinde olumsuz etkilerinin olmadığını ileri süren iktisatçılar ise özellikle
1990’lı yıllarda yapmış oldukları çalışmalarda konuya yeni boyutlar
getirmiştir. Bu görüşü savunanlar, yaygın görüşün aksine asgari ücret
ile istihdam arasındaki ilişkinin pozitif, asgari ücret ile işsizlik arasındaki ilişkinin ise negatif olduğunu ya da en azından zayıf olduğunu
ortaya koymuştur [4].
Bu çalışmanın katkısı, 2008-2012 döneminde Türkiye İstatistik
Kurumu (TÜİK) tarafından ulusal hesaplar kapsamında açıkladığı faaliyet kolları dikkate alınarak belirlenmiş ekte verilen 16 sektöre ilişkin
verilerden oluşan panel regresyon modelleri ile asgari ücretin istihdam
üzerindeki etkisinin incelenmesidir. Çalışmanın ikinci bölümünde asgari ücret ile istihdam arasındaki ilişkinin tespitine yönelik yapılmış
deneysel çalışmalar incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise çalışmada kullanılan veri seti ve ekonometrik yöntemler ile analiz sonuçları verilmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise çalışma ile elde edilen sonuçlar
tartışılmıştır.
1. Deneysel Çalışmaların İncelenmesi
Son yıllarda iktisat yazınında asgari ücret ile istihdam arasındaki ilişkilerin incelenmesine yönelik ilgi artmış ve bu amaçla pek çok
deneysel çalışma yapılmıştır. Ancak yapılan deneysel çalışmalarda asgari ücret ile istihdam arasındaki ilişkinin yönü ve büyüklüğü üzerinde
kesin bir görüş birliğine varılamamıştır. Yapılmış deneysel çalışmaların
bazıları şu şekilde özetlenebilir:
38
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
Card (1992), [5] ile verilen çalışmasında Current Population
Survey (CPS) ve diğer kaynaklardan elde ettiği zaman serisi verilerini
kullanarak Kaliforniya asgari ücretindeki artışların etkisini ölçmüştür.
Her yıl çalışma yaşındaki yaklaşık 20000 kişi ve 1500 genç üzerinde
yapılan çalışma sonucunda Card (1992), asgari ücret artışının düşük ücretli işçilerin kazançlarında yaklaşık % 5-10 artış sağladığını bulmuştur.
Ayrıca iktisat yazınında öne sürülen öngörülerin aksine asgari ücretteki
bir artışın, genç istihdamında herhangi bir azalış ya da perakende ticaret
işlerinde herhangi bir göreceli kayıp yaratmadığı sonucuna da ulaşmıştır.
Card (1992), [6] ile verilen çalışmasında Federal asgari ücret
politikalarının genç işgücü piyasası üzerindeki etkilerini incelemiştir.
Bu amaçla Card (1992), eyaletleri yüksek, orta ve düşük gelirli olmak
üzere üçe ayırarak 1989:I-1990:IV döneminde çeyrek dönemlik zaman
serilerinden oluşan panel veriler ile her bir eyaleti ayrı bir kesit olarak
ele almış ve 1989-1990 dönemindeki iki yıllık zaman serisinden oluşan
panel veri kümesini kullanmıştır. Card (1992), çalışmanın sonucunda
gruplandırılmış eyalet ve bireysel eyalet karşılaştırmalarında asgari ücretteki bir artışın genç çalışanların ücretlerini arttırdığı yönündeki sonuçlara ulaşmıştır.
Katz ve Krueger (1992), ABD’de 1991 yılındaki Federal asgari
ücret artışının Teksas fast-food endüstrisindeki istihdam üzerindeki etkilerini incelemiştir. [7] ile verilen çalışmada farklı zamanlarda telefon
görüşmesi ile elde edilen veriler, zaman serisi analizi kullanılarak incelenmiştir. Katz ve Krueger (1992), çalışmalarında, asgari ücret artışının
istihdam üzerinde istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif etkisinin olduğu
sonucuna ulaşmıştır.
Deere ve diğ. (1995), asgari ücretteki artışların düşük ve yüksek ücretli çalışanlar üzerindeki etkilerini ayrı ayrı incelemiştir. Gruplar ikiye ayrılırken demografik (yaş, eğitim, ırk, etnik köken, medeni
durum ve cinsiyet) ile coğrafik (ikamet edilen eyalet) özellikler dikkate
alınmıştır. Deere ve diğ. (1995), kitle; yaş, ırk, etnik köken, eğitim ve
medeni durum temelinde ayrıldığında federal asgari ücretteki artışın,
düşük gelirli çalışanlar için daha büyük oranlarda istihdamı azalttığını
ortaya koymuştur. Eyalet ve cinsiyet alt gruplarında ise bu sonuçların
tersi sonuçlara ulaşmışlardır. Diğer yandan çalışmada, söz konusu etkinin bazı durumlarda geçerli olmadığı bulunmuş ve asgari ücret değer-
39
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
lendirilirken kişilerin ücret düzeyi, cinsiyet ve yaşadıkları bölgenin de
dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir [8].
Card ve Krueger (1995), asgari ücretteki artışın etkisini değerlendirmek için New Jersey ve Doğu Pensilvanya’ daki 410 fastfood restoranını incelemiştir. Ayrıca başlangıçta yüksek ücret ödeyen New Jersey’ deki mağazalardaki istihdam değişimini daha düşük ücret ödeyen
mağazalardaki istihdam değişimi ile de karşılaştırmıştır. Card ve Krueger
(1995), New Jersey’ deki asgari ücretteki artışın eyaletteki fastfood restoranlarındaki istihdamı azalttığını gösteren bir kanıta ulaşamamıştır [9].
Bernstein ve Schmitt (1998), 1 Ekim 1996 ve 1 Eylül 1997 tarihlerinde yapılan asgari ücret artışlarının; istihdam olanakları, ücretler
ile düşük ücretli çalışanlar ve onların ailelerinin geliri üzerindeki etkilerini incelemiştir. Araştırmacılar, temel olarak, asgari ücret artışının ücretleri %10 arttırdığı sonucuna ulaşmıştır. Ancak ücretleri asgari ücrete
duyarlı olan demografik grupların büyük bir bölümüne uyguladıkları
dört farklı test ile 1996-97 artışlarının herhangi sistematik ve anlamlı
iş kayıplarına yol açmak şeklinde istihdam üzerinde bir etkiye sahip
olduğu sonucuna ulaşamamışlardır [10].
Baker ve diğ. (1999), 1975-93 döneminde Kanada’daki asgari
ücret düzenlemesinin genç istihdamı üzerindeki etkisini panel veriler
yardımıyla incelemiştir. Çalışmada genç istihdamının asgari ücret esnekliğinin anlamlı olduğu ve yaklaşık olarak -0,25’ e eşit olduğu sonucuna ulaşmışlardır [11].
Korkmaz ve Çoban (2006), Türkiye’ de asgari ücret ile işsizlik
arasındaki kısa ve uzun dönemli ilişkileri, Granger Nedensellik ve Johansen eşbütünleşme testleri yardımıyla incelenmiş ve asgari ücretin,
işsizlik üzerinde olumsuz bir etkisinin olduğuna yönelik bir sonuca ulaşamamıştır [3].
Güneş (2007) ise asgari ücret ile ortalama ücret düzeyi arasında
uzun dönemli bir nedensellik ilişkisi olduğunu ortaya koymuş ve asgari
ücretin ortalama ücretler aracılığıyla makro-ekonomik değişkenleri etkileme potansiyeline sahip olduğunu savunmuştur [12].
40
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
Güven ve diğ. (2009), Türkiye için asgari ücret ve istihdam arasındaki ilişkileri 1969-2008 dönemi için Toda-Yamamato yöntemi ve
etki-tepki fonksiyonları kullanarak incelemiştir. Çalışma sonucunda asgari ücretle istihdam arasında anlamlı bir ilişki olmadığı ortaya koyulmuş ve asgari ücretin istihdam üzerinde olumsuz bir etki yaratabilmesi
için piyasa ücretinin üstünde belirlenmesi gerektiğinden, çalışmada asgari ücretin istihdam üzerindeki daraltıcı etkisinden bahsetmenin uygun
olmayacağı sonucuna varılmıştır [2].
Gindling ve Terrell (2009), [13] ile verilen çalışmada Honduras’ ta 1990-2004 döneminde farklı endüstri ve firma büyüklüklerine
göre oluşturulmuş panel veriler kullaranarak asgari ücret, istihdam ve
ücretler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Çalışmada farklı sektörlerde ya
da farklı büyüklüklüktesi fırmalar arasında bu ilişkilerin yönünün farklılaşabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Addison ve diğ. (2009), [14] ile verilen çalışmada ABD ilçe
düzeyinde verilerin 1990-2005 döneminde incelenmesiyle oluşturulmuş panel veriler kullanılarak perakende ticaret sektöründe seçilmiş
alt faaliyet kollarında asgari ücretin kazançlar ve istihdam üzerindeki
etkilerini incelemiştir. Çalışma sonucunda çalışmaya dahil edilen perakende sektörlerinde asgari ücretteki bir artışın sektörel istihdamda orta
büyüklükte bir artışa neden olarağı bulunmuştur.
Dube ve diğ. (2010), [15] ile verilen çalışmada restaurant ve
diğer düşük ücretli sektörelerde asgari ücretin istihdam ve kazançlar
üzerindeki etkini ABD’deki bitişik ilçe çiftlerinin 1990-2006 dönemine
ait panel verilerini kullanarak incelemiştir. Onlar yerel iktisadi koşulları
hesaba katmayan daha önce yapılan benzer çalışmaların asgari ücret
politikaları ile ilişkisi olmayan istihdam eğilimlerindeki konumsal heterojenliklerden kaynaklanan sahte negatif etkiler ürettiğini belirtmiştir.
Çalışmada ABD’ de asgari ücret artışlarının istihdam kayıplarına neden
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Carpio ve diğ. (2012), asgari ücretin Endonezya’daki farklı büyüklükteki imalat firmalarında çalışanların istihdamı ve ücretleri
üzerindeki etkilerini incelemiştir. Çalışmada imalat sektöründe üretim
yapan firmaların 1993-2006 dönemi verilerini kullanmıştır. Yazarlar,
farklı asgari ücretlerin istihdam üzerindeki etkilerini incelerken yaşam
41
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
koşullarının etkilerini de göz önünde bulundurmak için il düzeyinde
yaptıkları analizler sonucunda asgari ücretin istihdam üzerindeki etkisinin pozitif yönlü olduğunu bulmuşlardır. Ancak, firma panelleri ile yapılan incelemelerinde asgari ücretin istihdam üzerindeki etkisi negatif
bulunmuştur. Ayrıca asgari ücretin istihdam etkilerinin küçük firmalar
ve daha az eğitimli çalışanlar arasında anlamlı ve negatif olduğu bulunmuştur. Ancak, büyük firmalar ve lise ve üstü eğitimli çalışanlar arasında anlamlı bir etki bulunamamıştır. Çalışmada ayrıca, negatif istihdam
etkilerinin üretim çalışanlarına göre üretim dışı çalışanlar arasında ve
kadın çalışanlar arasında daha büyük olduğu gösterilmiştir [16].
Addison ve diğ. (2012), [17] ile verilen çalışmada ABD ilçe düzeyinde verileri kullanılarak düşük ücretli işgücü piyasalarında asgari
ücret değişmelerinin restourant ve bar sektöründe istihdam ve kazançlar üzerindeki etkisini incelemiştir. Yaklaşık 117 Bin ilçenin 1990-2005
dönemini içeren verileri kullanılarak elde edilen panel regresyon modelleri sonucunda ilçelerin coğrafi yakınlığına bağlı olarak bu ilçeler
arasında ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu ilişkiler dikkate alınmaksızın
elde edilen modellerin sonuçlarından farklı olarak ilçeler arasındaki bu
ilişkiler arındırıldıktan sonra asgari ücret ile restourant ve bar sektöründeki istihdam arasında negatif yönlü bir ilişki olduğunu gösteren
istatistiksel olarak anlamlı bir model elde edilememiştir.
Gelişmekte olan ülkeler için yapılmış olan çalışmalarda asgari
ücret istihdam ilişkisi daha belirsizdir. Örneğin Lemos (2004), Brezilya
için yaptığı zaman serileri analizinde asgari ücretin istihdam üzerindeki
etkisinin bölgelere ve farklı ücret düzeylerine göre işaret ve anlamlılık
seviyelerinde çeşitlilik gösterdiği sonucuna varmıştır [18]. Neumark ve
diğerleri (2006) ise Brezilya için hanehalkı düzeyinde yaptıkları zaman
serisi analizlerinde asgari ücret artışlarının aile reisi istihdamı üzerinde
negatif, diğer hanehalkı üyeleri içinse pozitif ve anlamlı sonuçlar doğurduğuna dair bulgulara ulaşmıştır [19]. Montenegro ve Pages (2004),
Çin için yaptıkları [20]’ deki panel veri analizinde, asgari ücretteki
artışın genç nüfus ve niteliksiz işçi istihdamını azalttığı; fakat kadın
istihdamını arttırdığı sonuçlarına ulaşmışlardır. Suryahadi ve diğerleri
(2003), Endonezya için yaptıkları [21] ile verilen çalışmalarında asgari
ücretin toplulaştırılmış kentsel istihdam, erkek istihdamı, kadın istihdamı üzerinde negatif, niteliksiz işçi ve memur istihdamı üzerinde ise
pozitif ve anlamlı etkilere sahip olduğu sonucuna ulaşmışlardır [2].
42
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
Asgari ücret ile istihdam arasındaki ilişkilerin incelendiği deneysel çalışmalar, çok çeşitlilik göstermektedir. Genel olarak genç çalışanların kazançları düşük ücretli çalışanların büyük bir bölümünü oluşturması ya da bazı sektörlerde çalışanların ücretlerinin ortalamasının
genel olarak düşük olması nedeniyle bu çalışmaların büyük bir bölümü,
genç çalışanlar üzerinde ya da bazı sektörlerde yoğunlaşmıştır. Bununla
birlikte, çalışmada zaman serisi, kesit veri ya da panel veri kullanılmasına ya da çalışmada kullanılan analiz yöntemine bağlı olarak, yapılan
çalışmalarda farklı sonuçlara ulaşılmaktadır. Ayrıca ülke, yaş grupları,
cinsiyet, işgücü niteliği gibi ayrımlara göre çalışma sonuçları da farklılaşabilmektedir.
İktisat yazınındaki asgari ücretteki artışların istihdam üzerinde
negatif bir etkiye sahip olduğu yaygın inancının aksine pek çok deneysel çalışma; asgari ücretteki artışların, istihdam üzerinde pozitif bir
etkisinin olduğu en azından negatif bir etkinin olduğunun bulunamadığını göstermektedir.
2. Asgari Ücret ile İstihdam Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Bu bölümde asgari ücretin istihdam üzerindeki etkinin incelenmesinde kullanılan veri seti tartışılmış ve ilgili modeller sunulmuştur.
2.1. Veri Seti ve Yöntem
Asgari ücretin istihdam üzerindeki etkinin incelenmesinde kesit birimlerini oluşturan sektörler, TÜİK tarafından açıklanan üretim
yöntemine göre 1998 bazlı sabit fiyatlarla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
(GSYİH) hesaplarında kapsanan iktisadi faaliyet kolları ile Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) istatistik yıllıklarında sigortalı sayıları ile ortalama kazançlarının kapsadığı faaliyet kolları göz önünde bulundurularak
belirlenmiştir. TÜİK tarafından açıklanan üretim yöntemine göre 1998
bazlı GSYİH hesapları; Gayrimenkul, Kiralama ve İş Faaliyetlerine ek
olarak Konut sahipliği faaliyetini de içermektedir. Ancak SGK istatistik yıllıklarında Konut sahipliği faaliyeti, Gayrimenkul Faaliyetleri
grubunda birleşik olarak verildiğinden sektörlere ilişkin 16 kesit birimi belirlenmiştir. Çalışmada dikkate alınan sektörler ekte verilmiştir.
Sektörlere göre istihdam eğilimlerinin incelendiği çalışmanın yapıldığı
dönemde SGK istatistik yıllıkların 2008 öncesi dönemde sigortalı sayı-
43
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
larının farklı faaliyet kolları bazında verilmesi nedeniyle panel verilerin zaman boyutu, panel verilere ulaşım kısıtı çerçevesinde 2008-2012
dönemini kapsamaktadır. Çalışmanın yapıldığı 2008-2012 dönemi, çalışmada kullanılan değişkenlere ilişkin verilerin [22] ve [23] kaynaklarından elde edilebildiği dönem dikkate alınarak belirlenmiştir.
İstihdam sayılarının modellenmesinde kayıt dışılığın etkisinin
ortadan kaldırılması amacıyla çalışma, SGK’ye kayıtlı hizmet akdi ile
bir veya birden fazla işverene bağlı çalışan sigortalı (4/a sigortalıları)
sayıları üzerinden yapılmıştır.
Asgari ücretin istihdam üzerindeki etkilerinin incelenmesine
yönelik olarak yapılan deneysel çalışmalarda asgari ücretin, denklemlerde temsil edilmesinde genel olarak KAITZ endeksi kullanılmaktadır.
KAITZ (1970) tarafından tasarlanan geleneksel KAITZ endeksi, asgari
ücret düzenlemelerinin etkilediği sektör ya da yaş grubu gibi ilgilenilen grupta istihdam edilen çalışan sayılarıyla ağırlıklandırılmış nominal
asgari ücretin ortalama ücrete oranı olarak hesaplanmaktadır. Baker ve
diğ. (1999), çalışmalarında ise
şeklindeki KAITZ endeksine benzer asgari ücretin tekstil sektörü ortalama ücretine oranı olan bir endeks kullanmıştır.
Türkiye’ de bölge ya da sektörler arasında farklı asgari ücret
belirlenmesi yerine ülke genelinde tek bir asgari ücret belirlenmektedir. Bu nedenle sektörlere ilişkin yapılacak panel veri regresyon çalışmalarında asgari ücretin etkilerinin incelenebilmesi için asgari ücretin
etkilerini temsil edebilecek sektörler arasında değişkenlik gösteren bir
açıklayıcı değişkene ihtiyaç söz konusudur. Bu amaçla çalışmada, Baker ve diğ. (1999)’nin çalışmalarında kullandıkları endekse benzer bir
KAITZ endeksi değerleri hesaplanarak kullanılmıştır. Sektörel istihdam eğilimlerine ilişkin olarak yapılan modelleme çalışmalarında her
bir sektör için ayrı ayrı . sektörün . yıldaki KAITZ endeksi değerini
gösteren
44
(1)
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
şeklinde hesaplanan KAITZ endeksi kullanılmıştır. Burada 2008 yılı
başlangıç yılı olarak alınmıştır.
Sektörlere ilişkin olarak hesaplanan ortalama kazanç değerleri,
4/a statüsünde kayıtlı sigortalılara ait ortalama kazançları göstermektedir. Sosyal Güvenlik mevzuatı çerçevesinde sigortalıların bürüt ücretleri, asgari ücret ile asgari ücretin 6,5 katı arasından olabilmektedir.
Bu nedenle ortalama kazanç, asgari ücretin bir fonksiyonudur ve asgari
ücretle aynı yönde hareket eder. Buradan asgari ücretteki bir artış, ortalama kazançta da aynı yönlü ama kendinden daha küçük bir artışa
yol açacaktır. Böylece asgari ücretteki bir değişme, KAITZ endeksinde
aynı yönlü ama daha küçük değişmelere yol açacaktır. Bununla birlikte,
asgari ücret sabit iken asgari ücretten daha fazla ücret elde eden sigortalıların kazançlarındaki değişmeler de KAITZ endeksinde değişmeye
yol açabilmekle birlikte değişmenin yönü ortalama kazançtaki değişmeyle farklı yöndedir.
Tablo 1: Sigortalı Sayılarının Ücretlere Göre Karşılaştırılması
KADIN
ERKEK
TOPLAM
Asgari Ücretin
Katı
Sayı
%
Sayı
%
Sayı
%
1,0
1.200.098
40
3.772.492
42
4.972.590
42
1,5 ve altı
2.244.141
75
6.526.973
73
8.771.114
73
2,0 ve altı
2.458.387
82
7.259.092
81
9717479
81
TOPLAM
2.981.779
100
8.957.841
100 11.939.620 100
Kaynak: Sosyal Güvenlik Kurumu İstatistik Yıllıkları 2012 (SGK Web Sitesi: www.
sgk.gov.tr)
Asgari ücretle çalışan 4/a sigortalıların sayısının, 4/a sigortalıları içindeki oranı yaklaşık olarak, %42’ dir. Ayrıca asgari ücret ile
asgari ücretin 1,5 katı arasında ücret alan sigortalıların, toplam 4/a sigortalıları içindeki oranı ise yaklaşık, %75’dir. Buradan ortalama kazancı etkileyecek en önemli unsurun asgari ücret olduğu ve asgari ücret
üzerinde ücret alanların ücretlerindeki değişmenin, ortalama kazanç
üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Böylece KAITZ
endeksinin asgari ücretin istihdam eğilimleri üzerinde etkilerini temsil
etmekte yeterli olduğu söylenebilir. Buradan KAITZ endeksi ile sigor-
45
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
talı sayıları arasındaki ilişkinin asgari ücret ile istihdam arasındaki ilişkin bir temsili olabileceği söylenebilir.1
Panel veri regresyonlarında toplam, erkek ve kadın sigortalı sayıları ile sigortalı sayılarının kurumsal olmayan nüfusa oranı değişkenlerini açıklaması muhtemel değişkenler ile bu değişkenleri açıklamakta
kullanılabilecek mümkün tüm tek yönlü sabit etkili panel veri regresyon
modelleri (doğrusal, üstel ve yarı logaritmik modeller) uygulanmıştır.
Elde edilen panel veri modellerinden modelin tümü ve modelde yer alan
katsayıların anlamlı olduğu modeller ile bağımsız değişkenlerin etkileri arındırıldıktan sonra istihdam açısından sektörler arasında anlamlı
bir fark olup olmadığının test edilmesinde kullanılabilecek birleştirme
testi test istatistikleri incelenmiş ve tablo halinde verilmiştir. Tablolarda ayrıca sigortalı sayıları ya da sigortalı oranı değişkenlerinin KAITZ
endeksi ya da ortalama kazanç değişkeni esnekliği de verilmiştir.
2.2. Çalışmada Kullanılan Modeller
Çalışmada birden fazla zaman döneminde birden fazla kesit biriminin gözlemlenmesiyle oluşturulan panel veriler için istihdam modelleri,
1
Çalışmada kullanılan sigortalı sayıları ve sigortalı kazançları gibi veriler, Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) Web sitesinde yayınlanan ilgili İstatistik Yıllıklarından, diğer veriler ise TÜİK
Web sitesinden elde edilmiştir.
46
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
şeklindeki fonksiyonlara2 dayanmaktadır.
2.3. Sektörel İstihdam Panel Veri Regresyon Modelleri
Bu bölümde toplam sigortalı, erkek sigortalı ve kadın sigortalı
ayrımında sigortalı sayıları ile bu sayıların kurumsal olmayan nüfusa
oranından oluşan sigortalı oranları; KAITZ endeksi ya da ortalama kazanç, reel GSYİH ve işyeri sayıları değişkenlerinin fonksiyonu olarak
modellenmiş ve elde edilen sonuçlar, tablo halinde sunulmuştur. Panel
veri regresyonlarında sigortalı sayıları ile sigortalı oranlarını açıklaması
muhtemel değişkenler ile sigortalı sayılarını açıklamakta kullanılabilecek mümkün tüm doğrusal, üstel ve yarı logaritmik panel veri modelleri uygulanmıştır. Elde edilen panel veri modellerinden modelin tümü
ve modelde yer alan katsayıların anlamlı olduğu modeller tablo haline
getirilmiştir. Daha sonra elde edilen bu modellerin ilgili model varsayımlarını sağlayıp sağlamadığının tespitinde kullanılan tanı testleri
gerçekleştirilmiştir. Tanı testleri sonuçları doğrultusunda ilgili modeller
yeniden ele alınarak istatistiksel olarak anlamlı modeller tablo halinde sunulmuştur. Tablolarda bu modellerde kullanılan açıklayıcı değişkenlerin bağımlı değişkenleri açıklama yüzdesi olan R-kare değeri ile
sektörler arasında anlamlı bir fark olup olmadığının test edilmesinde
kullanılabilecek birleştirme testi test istatistikleri de verilmiştir.
2
Benzer bir model Baker ve diğ.. (1999)’da da kullanılmıştır.
47
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
2.3.1. İstihdam ile Asgari Ücret Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
Bu kısımda 16 sektöre ilişkin toplam sigortalı sayıları ile sigortalı sayılarının kurumsal olmayan nüfusa oranından oluşan sigortalı
oranları; KAITZ endeksi ya da ortalama kazanç, reel GSYİH (ya da kişi
başı reel GSYİH) ve işyeri sayıları değişkenleri yardımıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca, ilgili değişkenlerin doğal logaritması alınarak
toplam sigortalı sayıları ile sigortalı oranları logaritmik modellerle de
açıklanmaya çalışılmıştır. Toplam sigortalı sayısı ile ortalama kazanç
arasındaki ilişkinin tespit edilmesinde kullanılan doğrusal panel regresyon modeli,
şeklinde ve bu modelde sigortalı sayılarının sabit fiyatlarla GSYİH değişkeni yerine sabit fiyatlarla kişi başı GSYİH değişeniyle açıklandığı
doğrusal panel regresyon modeli,
şeklindedir. Sigortalı oranı ile KAITZ endeksi arasındaki ilişkinin tespit
edilmesinde kullanılan doğrusal panel regresyon modeli ise
48
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
Toplam sigortal saylar ya da oranlarnn; KAITZ endeksi ya
da ortalama kazanç, sabit fiyatlarla GSYİH ve işyeri saysndan oluşan
bağmsz değişkenler ile açklandğ istatistiksel olarak anlaml
doğrusal panel regresyon modellerinin tahminleri, Tablo 2’de
özetlenmiştir. Tablo 2’de birinci sütun, modelde yer alan bağmsz
değişkenleri; (1) ile gösterilen ikinci sütun, Eş. 6’ da verilen modelin
tahminini; (2) ile gösterilen üçüncü sütun, Eş 7’ de verilen modelin
tahmini ve (3) ile gösterilen dördüncü sütun, Eş. 8’ de verilen modelin
tahminini göstermektedir.
Tablo 1:Sabit Etkili Sektörel Toplam Sigortal Panel Regresyon
Modelleri
BAĞIMLI DEĞİŞKEN
BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER
(1)
ܵܶ௜௧
(2)
ܵܶ௜௧
0,8565215
(0,094)
KAITZ
Ortalama Kazanç
(TL / Gün)
Gayri Safi Yurtiçi Hasla
(Milyon TL)
Kişi Baş Gayri Safi
Yurtiçi Hasla (TL)
-4150,80
(0,073)
0,0516938
(0,000)
İşyeri Says
TREND (t)
SABİT
MODELİN ANLAMLILIĞI
‫ܪ‬଴ ǣ ߚ௞ ൌ ߚ ൌ ͲǢ ݇ ൌ ͳǡ ǥ ǡ ‫ܭ‬
ESNEKLİK
(3)
ܱܵܶ௜௧
-4095,373
(0,080)
5,045452
(0,000)
21500,67
(0,053)
6432,345
(0,947)
T=102
(0,0000)
4347,169
(0,000)
5,176599
(0,000)
23689,47
(0,036)
-62444,92
(0,539)
T=100
(0,0000)
0,0061798
(0,000)
0,0000099
(0,000)
-0,5793688
(0,043)
T=140
(0,0000)
-0,32
-0,31
-0,37
Not: Parantez içindeki değerler ‫ܪ‬଴ ǣߚ௜ ൌ Ͳ‫ ߙܽ݀ܽݕ‬ൌ Ͳ şeklindeki yokluk hipotezinin
reddedilebileceği en düşük anlamllk düzeyi olan ‫ ݌‬değerlerinive T, ilgili test
istatistiği değerini göstermektedir. Esneklik, bağml değişkenin ortalama kazanç ya
da KAITZ endeksi esnekliğidir.
49
1
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Tablo 2incelendiğinde sektörlere ilişkin toplam sigortal
saylarn; ortalama kazanç, sabit fiyatlarla GSYİH ya da kişi baş
GSYİH ve işyeri says değişkenleri ile açklayan iki panel regresyon
modeli olduğu görülmektedir. Ayrca sektörlere ilişkin toplam
sigortal saylarnn kurumsal olmayan nüfusa orann gösteren STO��
değişkenini; KAITZ endeksi, sabit fiyatlarla kişi baş GSYİH ve işyeri
says değişkenleri ile açklayan bir panel regresyon modeli elde
edilmiştir. Sektörlere ilişkin toplam sigortal saylarile STO��
değişkeninin açklanmasnda ortalama kazanç ya da KAITZ
endeksinin ayr ayr panel regresyon modelleri elde edilmeye
çalşlmştr. Ayrca her bir bağml değişkene ilişkin üstel ve yar
logaritmik panel regresyon modelleri de araştrlmştr. Ancak bu
değişkenlere ilişkin tabloda verilen modeller dşnda istatistiksel
olarak anlaml herhangi bir panel regresyon modeli bulunamamştr.
Bununla birlikte tablodan görüldüğü gibi modellerde ortalama kazanç
ve KAITZ endeksi değişkenlerine ait katsaylar ancak %10 anlamllk
düzeyinde istatistiksel olarak anlamldr.
Tablo 2 ile verilen sabit etkili panel regresyon modellerinin
katsaylarnn bazlarnn %5 anlamllk düzeyinde istatistiksel olarak
anlaml olmamasna rağmen modelinin bütününe ilişkin ANOVA testi
sonucunda modelin istatistiksel olarak anlaml olmas, modelin panel
veri modelleri için tan testleri ile incelenmesi gerektiğine işaret
etmektedir. Bu amaçla Tablo 2’de verilen modellere ilişkin olarak elde
edilen kesit bağmllğ, değişen varyans, seriselkorelasyon testi
sonuçlar ile modellerde birey özel etkilerinin anlamllğn, panel
regresyon modelinin sabit etkili mi yoksa rasgele etkilimi olmas
gerektiğinin tespit edilmesinde kullanlan Hausman testi sonuçlar
Tablo 3’te verilmiştir.
50
2
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
Tablo 2: Sabit Etkili Panel Regresyon Modelleri İçin Yaplan Tan
Testlerinin Sonuçlar
MODEL
(1)
(2)
(3)
BİRLEŞTİRME
�� : �� � �� � � �� � � �
200
(0,0000)
197
(0,0000)
287
(0,0000)
0,92
(0,6321)
2,10
(0,5513)
0,02
(0,9893)
KESİT BAĞIMLILIĞI
�� : Kesit bağmllğ yoktur
252,576
(0,0000)
228,808
(0,0000)
202,945
(0,0000)
DEĞİŞEN VARYANS
�� : ��� � � �
6227,39
(0,0000)
8249,91
(0,0000)
43709,31
(0,0000)
22,576
(0,0003)
20,924
(0,0004)
18,252
(0,0007)
R-Kare (Within)
0,8723
0,8695
0,8730
TESTLER
HAUSMAN
�� : Rasgele etkili model geçerli
�� : Sabit etkili model geçerli
SERİSEL KORELASYON
�� : Serisel Korelasyon yoktur
Not: Parantez içindeki değerler yokluk hipotezinin reddedilebileceği en düşük
anlamllk düzeyi olan p değerlerini gösterir.
Tablo 3incelendiğinde Tablo 2’de verilen sabit etkili sektörel
toplam sigortal panel regresyon modellerinin paneli oluşturan kesitler
arasnda kesit bağmllğ olduğu, değişen varyans ve
seriselkorelasyon problemlerini içerdiği görülmektedir. Ayrca
birleştirme testi sonucunda sigortal saylar ve sigortal saylarnn
kurumsal olmayan nüfusa oran açsndan sektörler arasnda anlaml
farkllklarn olduğu görülmektedir. Bununla birlikte Hausman testi
sonuçlar, ilgili değişkenlerin açklanmasnda sabit etkili regresyon
modelleri yerine rasgele etkili panel regresyon modellerinin
kullanlmas gerektiğini göstermektedir.
Tablo 3’ de elde edilen sonuçlar çerçevesinde sektörlere
ilişkin toplam sigortal saylar değişkeni ile bu saylarn kurumsal
olmayan nüfusa oranndan oluşan değişkenlerin ortalama kazanç ya da
51
3
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
KAITZ endeksi ile GSYİH ve işyeri says değişkenleriyle
açklanmasnda rasgele etkili panel regresyon modelleri kullanlmştr.
Bu modeller elde edilirken doğrusal, yar logaritmik ve üstel panel
regresyon modellerinin tümü incelenmiştir. İstatistiksel olarak anlaml
rasgele etkili panel veri regresyon modelleri tablo halinde Tablo 4’ te
sunulmuştur. Tablo 4’te birinci sütun, modelde yer alan bağmsz
değişkenleri; (4) ile gösterilen ikinci sütun, Eş. 6’ da verilen modelin
tahminini; (5) ile gösterilen üçüncü sütun, Eş 7’de verilen modelin
tahmini ve (6) ile gösterilen dördüncü sütun, Eş. 8’de verilen modelin
tahminini göstermektedir. Burada birey özel etkileri rasgele etkilidir.
Tablo 3:Rasgele Etkili Sektörel Toplam Sigortal Saylar Panel
Regresyon Modelleri
BAĞIMLI DEĞİŞKEN
BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER
KAITZ
Ortalama Kazanç
(TL / Gün)
Gayri Safi Yurtiçi Hasla
(Milyon TL)
Kişi Baş Gayri Safi
Yurtiçi Hasla (TL)
İşyeri Says
TREND (t)
SABİT
MODELİN ANLAMLILIĞI
‫ܪ‬଴ ǣ ߚ௞ ൌ ͲǢ ݇ ൌ ͳǡ ǥ ǡ ‫ܭ‬
R-Kare
ESNEKLİK
(4)
ܵܶ௜௧
(5)
ܵܶ௜௧
-4452,833
(0,038)
0,0488742
(0,000)
-4310,709
(0,048)
4,93627
(0,000)
24311,05
(0,018)
40665,94
(0,747)
T=480,15
(0,0000)
0,8720
-0,34
3825,711
(0,000)
5,065284
(0,000)
26888,23
(0,011)
-5017,092
(0,969)
T=461,82
(0,0000)
0,8686
-0,33
(6)
ܱܵܶ௜௧
0,8806817
(0,059)
0,0062122
(0,000)
0,0000098
(0,000)
-0,5895181
(0,066)
T=493,55
(0,0000)
0,8730
0,38
Not: Parantez içindeki değerler ‫ܪ‬଴ ǣߚ௜ ൌ Ͳ‫ ߙܽ݀ܽݕ‬ൌ Ͳ şeklindeki yokluk hipotezinin
reddedilebileceği en düşük anlamllk düzeyi olan ‫݌‬değerlerinive T, ilgili test
istatistiği değerini göstermektedir. Esneklik, bağml değişkenin ortalama kazanç ya
da KAITZ endeksi esnekliğidir.
52
4
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
Tablo 4incelendiğinde sigortal oranlarnn KAITZ endeksi ile
açklandğ modelde KAITZ endeksi katsaysnn ancak %10
anlamllk düzeyinde istatistiksel olarak anlaml olduğu
görülmektedir. Sigortal saylarnn ortalama kazanç değişkeni ile
açklandğ modelde ise bu değişkenlere ait katsaylar %5 anlamllk
düzeyinde istatistiksel olarak anlamldr.
Sigortal saylar ya da oranlar ile ortalama kazanç ya da
KAITZ endeksi arasndaki ilişkilerin incelenmesine yönelik elde
edilen rasgele etkili panel regresyon modelleri incelendiğinde
ortalama kazançtaki artşlarn istihdam üzerinde negatif yönlü bir
etkisi varken asgari ücret artşlarnn istihdam üzerinde pozitif yönlü
bir etkisinin olduğu söylenebilir. Bununla birlikte ortalama kazanç ile
asgari ücret artşlarnn istihdam üzerinde farkl yönde etkilerinin
olmas, asgari ücretteki artşlarn belli bir düzeyin üzerine çkmas
durumunda asgari ücretteki artşlarn artk istihdam olumsuz yönde
etkileyeceği anlamna gelmektedir.
2.3.2. Erkek Sigortal Saylarna İlişkin Modeller
Bu bölümde 16 sektöre ilişkin olarak elde edilmiş erkek
sigortallarn sigortal saylar ile bu sigortal saylarnn kurumsal
olmayan erkek nüfusa oran; erkek sigortallara ait ortalama kazanç
veya KAITZ endeksi, sabit fiyatlarla GSYİH ya da kişi baş GSYİH
ve işyeri saylar değişkenleri yardmyla açklanmaya çalşlmştr.
Panel veri regresyonlarnda erkek sigortal saylar ya da
oranlarn açklamas muhtemel değişkenler kullanlmş ve erkek
sigortal saylarn açklamakta kullanlabilecek mümkün tüm panel
veri modelleri uygulanmştr. Erkek sigortal saylar ya da
oranlarnn; KAITZ endeksi ya da ortalama kazanç, sabit fiyatlarla
GSYİH ya da kişi baş GSYİH ve işyeri saysndan oluşan bağmsz
değişkenler ile açklandğ istatistiksel olarak anlaml doğrusal panel
regresyon modellerinin tahminleri, Tablo 5’ te özetlenmiştir. Tablo
5’te birinci sütun, modelde yer alan bağmsz değişkenleri; (7) ile
gösterilen ikinci sütun,
���� � � � �� ������� � �� �������� � �� �������� � ��� (9)
şeklindeki modelin tahminini(8) ile gösterilen üçüncü sütun,
���� � � � �� ���� � �� �������� � �� �������� � � � ��� (10)
53
5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
şeklindeki modelin tahminini ve(9) ile gösterilen dördüncü sütun,
����� � � � �� ������� � �� �������� � �� �������� � ��� (11)
şeklindeki modelin tahminini göstermektedir. Burada��� , bağmsz ve
ayn dağlml hata terimlerini ve �� , �. sektör özel etkilerini göstermek
üzere ��� � �� � ��� şeklindedir.
Tablo 4: Erkek Sigortal Saylar ve Oranlarna İlişkin Doğrusal
Modeller
BAĞIMLI DEĞİŞKEN
BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER
KAITZ
Ortalama Kazanç
(TL / Gün)
Kişi Baş Gayri Safi
Yurtiçi Hasla (TL)
İşyeri Says
(7)
����
675009,5
(0,029)
3329,13
(0,000)
3,74
(0,000)
TREND (t)
SABİT
MODELİN ANLAMLILIĞI
�� � �� � �� � � 1� � � �
ESNEKLİK
-503238,5
(0,004)
T=90
(0,0000)
0,77
(8)
����
-3812,34
(0,057)
3412
(0,000)
3,76
(0,000)
19784,3
(0,053)
-11130,8
(0,900)
T=66
(0,0000)
-0,39
(9)
�����
2,62
(0,012)
0,009156
(0,000)
0,000013
(0,000)
-1,47
(0,011)
T=93
(0,0000)
0,75
Not: Parantez içindeki değerler �� ��� � ������ � � şeklindeki yokluk hipotezinin
reddedilebileceği en düşük anlamllk düzeyi olan �değerlerinive T, ilgili test
istatistiği değerini göstermektedir. Esneklik, bağml değişkenin ortalama kazanç ya
da KAITZ endeksi esnekliğidir.
Tablo 5 incelendiğinde erkek sigortal saylarnn; KAITZ
endeksi ya da ortalama kazanç, kişi baş GSYİH ve işyeri saylar ile
açklandğ iki panel regresyon modeli ile erkek sigortal saylarnn
kurumsal olmayan erkek nüfusuna orannn KAITZ endeksi, kişi baş
GSYİH ve işyeri saylar ile açklayan bir panel regresyon modeli
olduğu görülmektedir. Erkek sigortal saylar ile sigortal oran
54
6
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
değişkenlerinin KAITZ endeksine esnekliği, pozitif iken erkek
sigortal saylarnn ortalama kazanca esnekliği, negatiftir.
Tablo 5’te erkek sigortal saylar ve oranlar için elde edilmiş
sabit etkili doğrusal panel regresyon modellerinin dşnda erkek
sigortal oran değişkeninin KAITZ endeksi kişi baş GSYİH ve işyeri
saylar ile açklandğ bir tane sabit etkili yar logaritmik panel
regresyon modeli elde edilmiştir. Bu model Tablo 6’ da verilmiştir.
Tablo 6’dabirinci sütun, modelde yer alan bağmsz değişkenleri; (10)
ile verilen ikinci sütun,
����� � � � �� ��(������� ) � �� ��(�������� ) � �� ��(�������� ) � ��� (12)
şeklindeki modelin tahminini göstermektedir.Burada ��� , bağmsz ve
ayn dağlml hata terimlerini ve �� , �. sektör özel etkilerini göstermek
üzere ��� � �� � ��� şeklindedir.
Tablo 5: Erkek Sigortal Oranlarna İlişkin Yar Logaritmik Modeller
BAĞIMLI DEĞİŞKEN
LOGARİTMİK BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER
KAITZ
Kişi Baş Gayri Safi
Yurtiçi Hasla (TL)
İşyeri Says
SABİT
MODELİN ANLAMLILIĞI
�� � �� � �� � � 1� � � �
R-Kare
ESNEKLİK
(10)
�����
1,87
(0,057)
3,01
(0,000)
0,236722
(0,070)
10,19
(0,001)
T=20
(0,0000)
0,50
0,97
Not: Parantez içindeki değerler �� ��� � ������ � � şeklindeki yokluk hipotezinin
reddedilebileceği en düşük anlamllk düzeyi olan � değerlerini ve T, ilgili test
istatistiği değerini göstermektedir. Esneklik, bağmsz değişkenin ortalama kazanç ya
da KAITZ endeksi esnekliğidir.
55
7
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Tablo 6’da verilen sigortal orannn açklandğ yar
logaritmik panel regresyon modelinden sigortal oran ile KAITZ
endeksi arasnda pozitif bir ilişki olduğu görülmektedir.
Tablo 6: Sabit Etkili Panel Regresyon Modelleri İçin Yaplan Tan
Testlerinin Sonuçlar
MODEL
(7)
(8)
204
(0,0000)
193
(0,0000)
MODELİN ANLAMLILIĞI
�� : �� � � � �� � � �� � � �
90
(0,0000)
66
(0,0000)
0,33
(0,8484)
1,04
(0,7905)
KESİT BAĞIMLILIĞI
�� : Kesit bağmllğ yoktur
176,668
(0,0006)
230,284
(0,0000)
10881,9
3
(0,0000)
10125,7
5
(0,0000)
SERİSEL KORELASYON
�� : Serisel Korelasyon yoktur
39,301
(0,0000)
47,384
(0,0000)
0,8162
0,8137
(9)
(10)
290
(0,0000
)
93
(0,0000
)
174
(0,0000
)
20
(0,0000
)
0,28
(0,8681
)
8,81
(0,0319
)
181,288
(0,0003
)
7595,86
(0,0000
)
30,012
(0,0000
)
0,8210
270,502
(0,0000
)
1072,17
(0,0000
)
26,772
(0,0001
)
0,4991
TESTLER
BİRLEŞTİRME
�� : �� � �� � � �� � � �
HAUSMAN
�� : Rasgele etkili model
geçerli
�� : Sabit etkili model geçerli
DEĞİŞEN VARYANS
�� : ��� � � �
R-Kare (Within)
Not: Parantez içindeki değerler yokluk hipotezinin reddedilebileceği en düşük
anlamllk düzeyi olan � değerlerini gösterir.
Tablo 7 incelendiğinde erkek sigortal saylar ve oranlarna
ilişin olarak elde edilmiş sabit etkili panel regresyon modellerinin
değişen varyans, seriselkorelasyon ve kesit bağmllğ gibi
problemleri taşdğ görülmektedir. Ayrca modeller için elde edilen
birleştirme testi sonuçlar, sektörlerin kendilerine özel birey özel
etkilerinin olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte modeller için
yaplan Hausman testi sonuçlar, (10) modeli dşnda bağml
56
8
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
değişkenlerin açklanmasnda rasgele etkili modellerin daha uygun
olduğu sonucunu göstermektedir.
Tablo 7’ de elde edilen sonuçlar çerçevesinde erkek sigortal
saylar ve oranlarnn KAITZ endeksi ya da ortalama kazanç ve diğer
bağmsz değişkenlerle açklandğ Tablo 8’ de verilen rasgele etkili
panel regresyon modelleri elde edilmiştir. Tablo 8’de birinci sütun,
modelde yer alan bağmsz değişkenleri; (11) ile gösterilen ikinci
sütun, Eş. 9 ile verilen modelin tahminini; (12) ile gösterilen üçüncü
sütun, Eş. 10 ile verilen modelin tahminini ve (13) ile gösterilen
dördüncü sütun, Eş. 11 ile verilen modelin tahminini göstermektedir.
Tablo 7: Erkek Sigortal Saylar ve Oranlarna İlişkin Rasgele Etkili
Panel Regresyon Modelleri
BAĞIMLI DEĞİŞKEN
BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER
KAITZ
Ortalama Kazanç
(TL / Gün)
Kişi Baş Gayri Safi
Yurtiçi Hasla (TL)
İşyeri Says
(11)
ܵ‫ܧ‬௜௧
661460,6
(0,014)
-473811,5
(0,006)
T=320,49
(0,0000)
0,8161
-4020,891
(0,030)
3101,159
(0,000)
3,669829
(0,000)
22204,27
(0,019)
27530,46
(0,808)
T=313,05
(0,0000)
0,8130
0,75
-0,41
3121,382
(0,000)
3,703565
(0,000)
TREND (t)
SABİT
MODELİN ANLAMLILIĞI
‫ܪ‬଴ ǣ ߚ௞ ൌ ͲǢ ݇ ൌ ͳǡ ǥ ǡ ‫ܭ‬
R-Kare
ESNEKLİK
(12)
ܵ‫ܧ‬௜௧
(13)
ܵ‫ܱܧ‬௜௧
2,508823
(0,006)
0,0097136
(0,000)
0,0000133
(0,000)
-1.448957
(0,017)
T=333,18
(0,0000)
0,8208
0,72
Not: Parantez içindeki değerler ‫ܪ‬଴ ǣߚ௜ ൌ Ͳ‫ ߙܽ݀ܽݕ‬ൌ Ͳ şeklindeki yokluk hipotezinin
reddedilebileceği en düşük anlamllk düzeyi olan ‫݌‬değerinive T, ilgili test istatistiği
değerini göstermektedir. Esneklik, bağml değişkenin ortalama kazanç ya da KAITZ
endeksi esnekliğidir.
Tablo 8 incelendiğinde sigortal saylarnn KAITZ endeksi ile
açklandğ bir ve ortalama kazanç değişkeni ile açklandğ bir rasgele
57
9
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
etkili panel regresyon modeli elde edildiği görülmektedir. Ayrca
erkek sigortal orannn KAITZ endeksi ile açklandğ bir rasgele
etkili panel regresyon modeli elde edilmiştir. Erkek sigortal saylar
ile orannn KAITZ endeksi arasnda pozitif bir ilişkinin olduğu
sigortal saylar ile ortalama kazanç arasnda negatif yönlü bir ilişki
olduğu sonucuna ulaşlmştr. Buradan sektör ayrmnda istihdam ile
asgari ücret arasna pozitif yönlü bir ilişki olduğu söylenebilir.
Bununla birlikte istihdam ile ortalama kazanç arasnda negatif yönlü
bir ilişki olduğu söylenebilir.
2.3.3. Kadn Sigortal Saylarna İlişkin Modeller
Bu bölümde 16 sektöre ilişkin olarak elde edilmiş kadn
sigortallarn sigortal saylar ile bu kadn sigortal saylarnn
kurumsal olmayan kadn nüfusa oran; kadn sigortallara ait ortalama
kazanç veya KAITZ endeksi, 1998 sabit fiyatlar ile GSYİH ve işyeri
saylar değişkenleri yardmyla açklanmaya çalşlmştr. Ayrca ilgili
değişkenlerin doğal logaritmas alnarak toplam kadn sigortal saylar
logaritmik modellerle de açklanmaya çalşlmştr.
Panel veri regresyonlarnda kadn sigortal saylarn
açklamas muhtemel değişkenler kullanlmş ve kadn sigortal
saylarn açklamakta kullanlabilecek mümkün tüm panel veri
modelleri uygulanmştr. Elde edilen panel veri modellerinden
modelin tümü ve modelde yer alan katsaylarn anlaml olduğu
modeller tablo haline getirilmiştir. Tabloda bu modellerin bağml
değişkenleri açklama yüzdesi olan � � değeri ile sektörler arasnda
anlaml bir fark olup olmadğnn test edilmesinde kullanlan
birleştirme testi test istatistikleri de verilmiştir.
Çalşmada
kadn
sigortal
saylarn
açklamada
kullanlabilecek istatistiksel olarak anlaml iki panel regresyon modeli
elde edilebilmişken kadn sigortal saylarnn kurumsal olmayan
kadn nüfusa orann açklamakta kullanlabilecek istatistiksel olarak
anlaml herhangi bir panel regresyon modeli elde edilememiştir. Bu
modeller Tablo 9’ da verilmiştir. Tablo 9’ da birinci sütun, modelde
yer alan bağmsz değişkenleri; (14) ile verilen ikinci sütun,
��(���� ) � � � �� ���� � �� �������� � �� �������� � ��� (13)
şeklindeki modelin tahminini; (15) ile verilen üçüncü sütun,
���� � � � �� ��(���� ) � �� ��(�������� ) � �� ��(�������� ) � ��� (14)
58
10
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
şeklindeki modelin tahminini göstermektedir. Burada ��� , bağmsz ve
ayn dağlml hata terimlerini ve �� , �. sektör özel etkilerini göstermek
üzere ��� � �� � ��� şeklindedir.
Tablo 8: Kadn Sigortal Saylarna İlişkin Modeller
BAĞIMLI DEĞİŞKEN
BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER
Ortalama Kazanç
(TL / Gün)
Kişi Baş Gayri Safi
Katma Değer (TL)
İşyeri Says
LOGARİTMİK BAĞIMSIZ
DEĞİŞKENLER
Ortalama Kazanç
(TL / Gün)
Kişi Baş Gayri Safi
Katma Değer (TL)
(14)
��(���� )
(15)
����
9,55
(0,000)
T=20
(0,0000)
0,85
77407,03
(0,064)
186577,9
(0,033)
42124,1
(0,003)
21003,08
(0,959)
T=19
(0,0000)
0,50
0,018929
(0,002)
-0,006422
(0,077)
-0,00001
(0,000)
İşyeri Says
SABİT
MODELİN ANLAMLILIĞI
�� � �� � �� � � �� � � �
ESNEKLİK
Not: Parantez içindeki değerler �� ���� � ��������� � � şeklindeki yokluk hipotezinin
reddedilebileceği en düşük anlamllk düzeyi olan �değerinive T, ilgili test istatistiği
değerini göstermektedir. Esneklik, bağml değişkenin ortalama kazanç ya da KAITZ
endeksi esnekliğidir.
Tablo 9 incelendiğinde kadn sigortal saylarnn ya da
oranlarnn KAITZ endeksi ile açklandğ herhangi bir anlaml model
elde edilememiştir. Elde edilen kadn sigortal saylarnn; ortalama
kazanç, kişi baş GSYİH ve işyeri saylar ile açklandğ yar
logaritmik modellerde sigortal saylar ile ortalama kazanç arasnda
pozitif yönlü bir ilişki olduğu görülmektedir. Bu sonuç, hem toplam
sigortal hem de erkek sigortal saylarnn ortalama kazanç ile
açklandğ modellerden elde edilen sonuçlarla farkldr. Erkek ve
59
11
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
toplam sigortal saylar ile ortalama kazanç arasnda negatif yönlü bir
ilişki varken kadn sigortal saylar ile ortalama kazanç arasnda
pozitif yönlü bir ilişki olduğu görülmektedir.
Kadn sigortallara ilişkin olarak elde edilmiş panel regresyon
modellerinin panel regresyon varsaymlarn sağlayp sağlamadğnn
test edilmesine ilişkin tan testleri sonuçlar Tablo 10’ da verilmiştir.
Tablo 9: Sabit Etkili Panel Regresyon Modelleri İçin Yaplan Tan
Testlerinin Sonuçlar
MODEL
TESTLER
BİRLEŞTİRME
�� : �� � �� � � �� � � �
HAUSMAN
�� : Rasgele etkili model geçerli
�� : Sabit etkili model geçerli
KESİT BAĞIMLILIĞI
�� : Kesit bağmllğ yoktur
DEĞİŞEN VARYANS
�� : ��� � � �
SERİSEL KORELASYON
�� : Serisel Korelasyon yoktur
R-Kare (Within)
(14)
(15)
221
(0,0000)
95
(0,0000)
3,89
(0,2738)
1,61
(0,6574)
225,798
(0,0000)
11286,69
(0,0000)
75,751
(0,0000)
0,4904
288,585
(0,0000)
429,37
(0,0000)
10,780
(0,0050)
0,4798
Not: Parantez içindeki değerler yokluk hipotezinin reddedilebileceği en düşük
anlamllk düzeyi olan � değerlerini gösterir.
Tablo 10 incelendiğinde kadn sigortal saylarna ilişkin
olarak elde edilmiş sabit etkili panel regresyon modellerinde değişen
varyans, seriselkorelasyon ve kesit bağmllğ gibi problemlerin
olduğu görülmektedir. Ayrca Hausman testi sonuçlar, sigortal
saylarnn açklanmasnda rasgele etkili modellerin daha uygun
olduğunu göstermektedir. Birleştirme testi sonuçlar ise her bir
sektörün kendine özgü etkilerinin olduğunu göstermektedir. Sigortal
saylarndaki değişkenliğin açklanmasnda kullanlan bu modelleri
60
12
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
sigortal saylarndaki değişkenliğin
açklayamadğ görülmektedir.
önemli
bir
bölümünü
Tablo 10’da elde edilen sonuçlar çerçevesinde kadn sigortal
saylar ile oranlarna ilişkin panel regresyon modelleri incelenmiştir.
Kadn sigortal saylarnn KAITZ endeksi ile elde edilmiş herhangi
bir rasgele etkili model elde edilememiştir. Kadn sigortal saylarnn
ortalama kazanç ile açklandğ bir rasgele etkili panel regresyon
modeli elde edilmiştir. Bu model Tablo 11’de verilmiştir. Tablo 11’de
birinci sütun, modelde yer alan bağmsz değişkenleri; (16) ile verilen
ikinci sütun,
���� � � � �� ���� � �� �������� � �� �������� � ��� (15)
şeklindeki modelin tahminini göstermektedir.
Tablo 10: Kadn Sigortal Saylarna İlişkin Rasgele Etkili Modeller
BAĞIMLI DEĞİŞKEN
BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER
Ortalama Kazanç
(TL / Gün)
Kişi Baş Gayri Safi
Yurtiçi Hasla (TL)
İşyeri Says
SABİT
MODELİN ANLAMLILIĞI
�� � �� � �� � � 1� � � �
R-Kare
ESNEKLİK
(16)
����
942,0715
(0,050)
668,3483
(0,004)
1,445332
(0,000)
-70074,13
(0,048)
T=229,78
(0,0000)
0,7664
0,27
Not: Parantez içindeki değerler �� ��� � ������ � � şeklindeki yokluk hipotezinin
reddedilebileceği en düşük anlamllk düzeyi olan �değerlerinive T, ilgili test
istatistiği değerini göstermektedir. Esneklik, bağml değişkenin ortalama kazanç ya
da KAITZ endeksi esnekliğidir.
Tablo 11 incelendiğinde kadn sigortal saylarnn ortalama
kazanç kişi baş GSYİH ve işyeri saylar değişkenleri ile açklandğ
bir rasgele etkili panel regresyon modeli elde edildiği görülmektedir.
61
13
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Sabit ekili modeller ile karşlaştrldğnda sabit etkili doğrusal
herhangi panel regresyon modeli elde edilememişken rasgele etkili
doğrusal bir model elde edilmiştir. Bu model sonucunda sigortal
saylar ile ortalama kazanç arasnda pozitif yönlü bir ilişki olduğu
sonucuna ulaşlmştr. Buradan sektörler ayrmnda kadn istihdam ile
ortalama kazanç arasnda pozitif yönlü bir ilişki olduğu görülmektedir.
Kadn sigortal saylarna ilişkin elde edilmiş rasgele etkili
modelden elde edilen sonuçlar çerçevesinde hem toplam sigortal hem
de erkek sigortal saylarnn ortalama kazanç ile açklandğ
modellerden elde edilen sonuçlarla farkl olduğu söylenebilir. Erkek
ve toplam sigortal saylar ile ortalama kazanç arasnda negatif yönlü
bir ilişki varken kadn sigortal saylar ile ortalama kazanç arasnda
pozitif yönlü bir ilişki vardr. Buradan kadn sigortallarn
kazançlarndaki değişmeleri, kadn sigortal istihdam üzerindeki
etkilerinin erkek sigortallarn kazançlarndaki değişmelerin erkek
istihdam üzerindeki etkilerine göre farkl yönde olduğu söylenebilir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
İşçinin emeğinin sömürüsünü önlemeyi ve hanehalklarna
asgari bir yaşam düzeyi sağlamay amaçlayan asgari ücret
politikalarnn, bir sosyal politika arac olarak yoksulluk seviyelerinin
yan sra istihdam, cari ücretler, enflasyon, ekonomik büyüme ve gelir
dağlm üzerinde de çok yönlü etkileri söz konusudur. Bu etkilerin
yönü ve büyüklüklerinin belirlenmesi amacyla asgari ücret ile
istihdam arasndaki ilişkilerin incelendiği deneysel çalşmalar, çok
çeşitlilik göstermektedir. Genel olarak genç çalşanlarn kazançlarnn,
düşük ücretli çalşanlarn büyük bir bölümünü oluşturmas ya da baz
sektörlerde çalşanlarn ücretlerinin ortalamasnn genel olarak düşük
olmas nedeniyle bu çalşmalarn büyük bir bölümü, genç çalşanlar
üzerinde ya da baz sektörlerde yoğunlaşmştr. Bununla birlikte,
çalşmalarda zaman serisi, kesit veri ya da panel veri kullanlmasna
ya da kullanlan analiz yöntemine bağl olarak, yaplan çalşma
sonucunda farkl sonuçlara ulaşlmaktadr. Ayrca ülke, yaş gruplar,
cinsiyet, işgücü niteliği gibi ayrmlara göre çalşma sonuçlar da
farkllaşabilmektedir.
Bu çalşmada, Türkiye’de asgari ücret düzeylerinin istihdam
üzerindeki etkileri incelenmiştir. Bu amaçla, istihdam saylar ile
istihdam oranlar; ortalama kazanç, KAITZ endeksi, sabit fiyatlarla
(kişi baş) Gayri Safi Yurtiçi Hasla ve işyeri saylar gibi
62
14
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
değişkenlerle modellenmiştir. İlgili modelleme sektör ayrmnda elde
edilen panel veriler kullanlarak yaplmştr. Cinsiyet ayrmnda
istihdam ile asgari ücret ya da ortalama kazanç arasndaki ilişkilerin
incelenmesi amacyla kadn ve erkek sigortal saylar ve oranlar
panel regresyon modelleri de elde edilmiştir.
İstihdam saylar ile istihdam oranlarnn modellenmesinde
kayt dşlğn etkisinin ortadan kaldrlmas amacyla çalşma, Sosyal
Güvenlik Kurumu’na kaytl hizmet akdiyle çalşan sigortal saylar
üzerinden yaplmştr. Panel veri regresyonlarnda sigortal saylarn
açklamas muhtemel değişkenler ile sigortal saylarn açklamakta
kullanlabilecek mümkün tüm panel veri modelleri (doğrusal, üstel ve
yar logaritmik modeller) uygulanmştr. Çalşmada elde edilen
sonuçlar şu şekilde özetlenebilir:
 Asgari ücret ile istihdam arasndaki ilişkinin
incelenmesinde hem sigortal saylar hem de sigortal oran
değişkenlerinin istihdam temsil etmek için kullanldğ modellerde
asgari ücreti temsil etmek amacyla kullanlan KAITZ endeksi
değişkeni arasnda pozitif yönlü bir ilişki olduğu görülmektedir.
Buradan asgari ücret artşlarnn istihdam üzerinde istihdam arttrc
yönde bir etkisinin olduğu söylenebilir.
 Toplam sigortal oranlarnn KAITZ endeksi esnekliği,
yaklaşk 0,4 olarak elde edilmiştir. Böylece KAITZ endeksinde %1’
lik bir artş olduğunda toplam sigortal oranlarnn yaklaşk olarak
%0,4 artacağ anlamna gelmektedir. Buradan sigortal saylarnn
asgari ücret esnekliğinin pozitif yönlü zayf esnek olduğu söylenebilir.
Erkek sigortal oranlarnn KAITZ endeksi esnekliği, yaklaşk 0,7
olarak elde edilmiştir. Böylece KAITZ endeksinnde %1 lik bir artş
olduğunda erkek sigortal oranlarnn %0,7 artacağ söylenebilir.
Buradan asgari ücret ile sigortal oranlar arasnda pozitif yönlü bir
ilişki olduğu söylenebilir.
 Ortalama kazanç ile istihdam arasndaki ilişkinin
incelenmesinde toplam sigortal saylarnn ortalama kazanç ve diğer
bağmsz değişkenlerle açklandğ modeller sonucunda istihdam ile
ortalama kazanç arasnda negatif yönlü bir ilişki olduğu tespit
edilmiştir. Erkek sigortal saylar ile ortalama kazanç arasnda benzer
yönlü bir ilişki elde edilmiştir.
Buradan ortalama kazançtaki
artşlarnn toplam istihdam ve erkek istihdam üzerinde olumsuz bir
etkisinin olduğu söylenebilir.
63
15
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
 Kadn sigortal saylarna ilişkin elde edilmiş rasgele
etkili modelden elde edilen sonuçlar çerçevesinde hem toplam
sigortal hem de erkek sigortal saylarnn ortalama kazanç ile
açklandğ modellerden elde edilen sonuçlarla farkl olduğu
söylenebilir. Erkek ve toplam sigortal saylar ile ortalama kazanç
arasnda negatif yönlü bir ilişki varken kadn sigortal saylar ile
ortalama kazanç arasnda pozitif yönlü bir ilişki vardr. Buradan kadn
sigortallarn kazançlarndaki değişmeleri, kadn sigortal istihdam
üzerindeki
etkilerinin
erkek
sigortallarn
kazançlarndaki
değişmelerin erkek istihdam üzerindeki etkilerine göre farkl yönde
olduğu söylenebilir.
 Sigortal oranlarnn ortalama kazanç esnekliği ile ilgili
istatistiksel olarak anlaml herhangi bir model elde edilememiştir.
 Elde edilen sonuçlar çerçevesinde istihdam ve asgari
ücret arasndaki ilişkinin yönü ile istihdam ve ortalama kazanç
arasndaki ilişkininin yönü farkldr. Bununla birlikte asgari ücretin
ortalama kazanca oranndan oluşan KAITZ endeksi, asgari ücretteki
artşlar ortalama kazanca yaklaştkça bire yaklaşacaktr. Asgari
ücretteki artşlarn ortalama ücret üzerinde ayn yönlü ama daha küçük
artşlara yol açmas sonucunda asgari ücret belli bir düzeye ulaştktan
sonra KAITZ endeksi, bire yaklaşacak ve artk asgari ücret ile
sigortal saylar arasndaki ilişki ortalama kazanç ile sigortal saylar
arasndaki ilişkiyle ayn yönlü olacaktr.
İstihdam modellerine ilişkin olarak elde edilen hem sabit etkili
hem de rasgele etkili panel regresyon denklemleri için yaplan
birleştirme testi sonuçlarnda %1 anlamllk düzeyinde bile sabitlerin
eşit olduğu yokluk hipotezleri reddedilmiştir. Buradan her bir sektöre
ilişkin serilerin düzeyleri arasnda önemli farkllklar olduğu
söylenebilir.
64
16
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
KAYNAKÇA
[1] Yiğiteli, N., 2011, Alternatif Asgari Ücret Politikalar ve Bu
Politikalarn Sosyal Güvenlik Sistemi Üzerindeki Etkileri, Sosyal
Güvenlik Uzmanlk Tezi, Ankara
[2] Güven, A.,Mollavelioğlu, Ş. ve Dalgç, B. Ç., 2009, Asgari Ücret
İstihdam Arttrr m? (1969–2008 ) Türkiye Örneği, EkonAnadolu
2009 Uluslararas Anadolu İktisat Kongresi, 17-19 Haziran 2009,
Eskişehir, Türkiye
[3] Korkmaz, A. ve Çoban, O., 2006, Emek Piyasasnda Asgari Ücret,
İşsizlik ve Enflasyon Arasndaki İlişkilerin Ekonometrik Bir Analizi,
Türkiye Örneği, 1969-2006, Maliye Dergisi, Say 151, s. 16-22.
[4] Korkmaz, A., 2003, Çağdaş Gelişmeler Açsndan Asgari Ücret,
Türk Tarih Kurumu Basmevi, Ankara
[5] Card, D., 1992 a, Do Minimum WagesReduceEmployment? A
Case
Study
of
California,
1987-89,
Industrial
and
LaborRelationsReview, Vol. 46, No. 1. (Oct., 1992), pp. 38-54
[6] Card, D., 1992 b, Using RegionalVariation in Wagesto Measurethe
Effects of the Federal Minimum Wage, Industrial and
LaborRelationsReview, Vol. 46, No. 1. (Oct., 1992), pp. 22-37.
[7] Katz, F. L. ve Krueger, A.B., 1992, TheEffect of the Minimum
Wage on theFast-FoodIndustry, IndustrialandLaborRelationsReview,
Vol. 46, No. 1. (Oct., 1992), pp. 6-21.
[8] Deere, D., Murphy, K. ve Welch, F., 1995, “ReexaminingMethods
of
Estimating
Minimum
WageEffects:
Employmentandthe
1990-91
Minimum
WageHike”
AmericanEconomicAssociationPapersandProceedings, Vol. 85.
[9] Card, D. ve Kreuger, A., 1995, “MythandMeasurement: The New
Economics of Minimum Wages”, Princeton UniversityPress,
Princeton, New Jersey
65
17
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
[10] Bernstein, J. ve Schmitt, J. , 1998, MakingWork Pay: Theimpact
of the 1996-97 Minimum WageIncrease, EconomicPolicyInstitute,
Washington, DC.
[11] Baker, M., Benjamin, D. ve Stanger, S., 1999, TheHighsandLows
of the Minimum WageEffect: A Time Series Cross SectionStudy of
theCanadianLaw, Journal of LaborEconomics, Vol. 17, No. 2 (April
1999), pp. 318-350
[12] Güneş, Ş., 2007, Minimum WageandAverageWageRelationship
in Turkey: a CointegrationandErrorCorrection Analysis, Akdeniz İİBF
Dergisi, 13, s.185-199.
[13] Gindling, T. H. ve Terrell, K., 2009, Minimum Wages,
WagesandEmployment
in
VariousSectors
in
Honduras,
LabourEconomics 16, 291-303
[14] Addison, J. T..,Blackburn, M. L. ve Cotti, C. D., 2009, Do
Minimum WagesRaiseEmployment? Evidencefromthe U.S. RetailTradeSector, LabourEconomics 16, 397-408
[15] Dube, A.,Lester, T. W. ve Reich, M., 2010, Minimum
WageEffectsAcrossStateBorders:
Estimates
Using
ContiguousCounties, IrleWorkingPaper 157-07
[16] Carpio, X. D.,Nguyen, H. ve Wang, L. C., 2012, Doesthe
Minimum
WageAffectEmployment?:
EvidencefromtheManufacturingSector
in
Indonesia,
PolicyResearchWorkingPaper, The World Bank
[17] Addison, J. T..,Blackburn, M. L. ve Cotti, C. D., 2012, TheEffect
of Minimum Wages on Labour Market Outcomes: County-Level
EstimatesfromtheRestaurant-and-Bar Sector, British Journal of
IndustrialRelations, Volume 50, Issue 3, 412-435
[18] Lemos, S., 2004 Minimum WagePolicyandEmploymentEffects:
EvidencefromBrazil, Economia, 5(1), s.219–266
[19] Neumark, D.,Cunningham, W. ve Siga, L., 2006, TheEffects of
the Minimum Wage in Brazil on the Distribution of FamilyIncomes:
1996–2001, Journal of Development Economics, 80(1), s. 136–159
66
18
TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN SEKTÖREL PANEL REGRESYON
MODELLERİ İLE İNCELENMESİ
[20] Montenegro, C. E. ve Pages C., 2004, WhoBenefitsFromLabor
Market Regulations? Chile, 1960–1998, In: J. Heckman ve C. Pages
(eds.): LawandEmployment: Lessonsfrom Latin Americaandthe
Caribbean. Chicago: University of Chicago Press, s. 401–434.
[21] Suryahadi, A.,Widyanti, W., Perwira, D., ve Sumarto, S., 2003,
Minimum WagePolicyanditsImpact On Employment in The Urban
FormalSector, Bulletin of IndonesianEconomicStudies, 39(1), 29–50.
[22] Sosyal Güvenlik Kurumu İstatistik Yllklar (SGK) Web Sitesi:
www.sgk.gov.tr
[23] Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Web Sitesi: www.tuik.gov.tr
[24] Brosnan, P., 2003, "Globalisationand Minimum WageSystems".
In P Reflectionsand New directions: Proceedings of The 16th
AIRAANZ, New Zealand
[25] Brown, C.,Gilroy, C. ve Kohen, A., 1982, TheEffect of Them
Minimum Wage on EmploymentandUnemployment, Journal of
EconomicLiterature, Volume 20, Issue 2, 487-528
[26] Carley, M., 2006, KeyThemes in Global IndustrialRelationsand
Minimum WagesandRelocation of Production; Dublin
[27] Dhanani, S. ve Islam, L., 2004, IndonesianWageStructureand
Trends: 1976-2000; International Labour Office; Geneva
[28] Foguel, M. N.,Ramos, L. ve Carnerio, F., 2001, “TheImpactsof
theMinimum Wage On TheLabor Market, PovertyandFiscal Budget
InBrazil”, Ministério Do Planejamento, Orçamento E Gestão, Rio de
Janerio
[29] Gavett, T. W., 1970, IntroductionYouthUnemploymentandthe
Minimum Wage. Bulletin 1657. U.S. Department ofLabor, Bur. Of
Lab. Stat.,pp. 1-29
67
19
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Ek: Çalşmada Kullanlan Sektörler ve Kapsanan İktisadi
Faaliyetler
࢏
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
Sektörleri Kapsayan İktisadi Faaliyetler
Tarm, Avclk ve Ormanclk
Balkçlk
Madencilik ve Taşocakçlğ
İmalat Sanayi
Elektrik, Gaz, Buhar ve Scak Su Üretimi Ve Dağtm
İnşaat
Toptan ve Perakende Ticaret
Oteller ve Lokantalar
Ulaştrma, Depolama ve Haberleşme
Mali Arac Kuruluşlarn Faaliyetleri
Gayrimenkul, Kiralama ve İş Faaliyetleri
Kamu Yönetimi ve Savunma, Zorunl Sosyal Güvenlik
Eğitim
Sağlk İşleri ve Sosyal Hizmetler
Diğer Sosyal, Toplumsal ve Kişisel Hizmet Faaliyetleri
Eviçi Personel Çalştran Hanehalklar
68
20
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA
MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
Eyüp Serdar ERDOĞAN
Sosyal Güvenlik Uzmanı, T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu, AB ve Dış İlişkiler Daire
Başkanlığı, Ankara Üniversitesi AB ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Öğrencisi, Ziyabey Cd. No:6 Ankara, e-posta: [email protected]
Tel: 0312 207 85 40
ÖZET
Dünyadaki geniş uygulama alanından hareketle geliştirilen Uluslararası
Çalışma Örgütü’nün (International Labour Organization- ILO) tanımına göre, Sosyal Diyalog, ekonomi politikası ve sosyal politika alanında
hükümet, işçi ve işveren temsilcileri arasında her türlü pazarlık, danışma
ya da bilgi paylaşmayı içermektedir. Sosyal Diyaloğun sosyal güvenlik
boyutu ise sosyal güvenlik politikalarının üretilmesinde, yönetiminde
ve denetiminde işçi, işveren ve diğer sosyal tarafların söz sahibi olmasını içermektedir. Bu ilkenin önemi, ülkemizin de taraf olduğu 1952 tarihli 102 sayılı ILO Sosyal Güvenlikte Minimum Standartlar Anlaşması
başta olmak üzere çeşitli ILO anlaşmaları vasıtasıyla vurgulanmıştır.
Ayrıca uluslararası alanda sosyal güvenlik bağlamında en etkin kuruluş
olan Uluslararası Sosyal Güvenlik Teşkilatı’nın (International Social
Security Association -ISSA) yanısıra Avrupa Birliği (AB) kurumları da
sosyal diyaloğa özel bir önem atfetmektedir.
Sosyal diyalog mekanizması genel olarak tüm sosyal güvenlik alanında, özel olarak ise kayıt dışı istihdamla mücadele ele alınabilecek son
derece ciddi ve yenilikçi bir alternatiftir. Bu konuda AB ülkeleri incelendiğinde etkin olarak işleyen sosyal diyalog mekanizmaların 20. yüzyılın başından itibaren kurulmaya başlandığı ve günümüz koşullarında
da etkin olarak işlemeye devam etmekte olduğu; bu çabaların kayıt dışı
istihdamla mücadeleyi de oldukça yoğun bir biçimde içerdiği dikkat
çekmektedir. Sosyal diyalog mekanizması bir araç olarak kabul edildiğinde ve aktif olarak işletildiğinde işçi- işveren, devlet diğer tüm taraf-
69
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
ların üzerinde anlaştığı sağlam bir işgücü piyasası ve sosyal güvenlik
sistemi oluşturulabilmekte ve daha sağlıklı kararlar alınabilmektedir.
Çalışmada, AB’de kayıt dışı istihdamla mücadelede sıkça başvurulan
sosyal diyalog mekanizmalarına dair bazı iyi uygulama örnekleri ele
alınmıştır. Ayrıca özel sosyal diyalog mekanizması uygulamaları olarak Almanya’daki “Centilmenlik Anlaşması” ve Bulgaristan’da hayata
geçirilen “Sosyal Diyalogla Belirlenen İnşaat Sektöründe Prim Eşikleri Uygulaması” na yer verilmiştir. Özellikle tekstil, imalat veya inşaat
gibi kayıt dışı istihdamın yoğun olduğu sektörlerde sorunun çözümü
açısından AB’deki iyi uygulamalarına benzer sektörel sosyal diyalog
girişimlerinin ciddi bir alternatif olduğu sonucuna ulaşılmış ve bu bağlamda bazı öneriler yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal Diyalog, Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO), Avrupa Birliği, Kayıt dışı İstihdam, Almanya
SOCIAL DIALOGUE MECHANISM AS AN ALTERNATIVE
METHOD IN TERMS OF TACKLING UNDECLARED WORK
IN THE EU COUNTRIES
ABSTRACT
According to International Labour Organization’s (ILO) definition,
which reflects the wide range of practices that are found worldwide,
Social Dialogue includes all types of negotiation, consultation or information sharing among representatives of governments, employers
and workers or between those of employers and workers on issues of
common interest relating to economic and social policy. Social dialogue’s social security dimension includes having a voice of workers,
employers and others social partners on the creation, management and
supervision of social security policies. Social dialogue’s importance
is emphasized with various ILO Agreements including Social Security (Minimum Standards) Convention, 1952 (No. 102) which is also
signed by Turkey. Social dialogue’s importance is also emphasized by
International Social Security Association (ISSA), which is the most effective institution in the social security area and European Union (EU)
institutions.
70
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
Social dialogue mechanism is a serious and innovative alternative both
in the general level of social security and tackling unregistered employment area. In the EU countries, social dialogue mechanisms have been
established from the beginning of 21 century and they are still active
at the present time including tackling undeclared work area. When the
social dialogue mechanism is accepted as a tool and used actively, it
creates the possibility of steady labour markets and social security systems based on consensus and it also enables healthier decisions.
In this study, some good examples in the EU countries has been analysed. Additionally, “Gentlemen’s Agreement” model in Germany and
“Determining Social Security Premium Thresholds in the Construction
Sector through Social Dialogue” model in Bulgaria have been examined as special social dialogue mechanisms. It is concluded that especially the sectors like textile, manufacturing and construction in which
undeclared work is common, good social dialogue examples and initiatives in the EU Countries are serious alternatives and in this regard
some suggestions have been made.
Keywords: Social Dialogue, International Labour Organization (ILO),
European Union, Tackling Undeclared Work, Germany
71
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
GİRİŞ
Dünyadaki geniş uygulama alanından hareketle geliştirilen
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (International Labour OrganizationILO) tanımına göre, Sosyal Diyalog, ekonomi politikası ve sosyal politika alanında hükümet, işçi ve işveren temsilcileri arasında her türlü pazarlık, danışma ya da bilgi paylaşmayı içermektedir [1]. Sosyal diyalog
kavramı, toplumsal uzlaşma ve barış fikrine dayanmakta; sosyal alanda
çatışma yerine sosyal uzlaşmayı; ekonomik alanda irrasyonellik yerine
rasyonelliği genel ilkeler olarak benimsemektedir [2].
Sosyal diyalog sürecine katılan çıkar grupları siyasal, sosyal ve
ekonomik bakımdan belirli bir kitleyi temsil eden, hükümetin sivil toplum kuruluşu olarak tanıdığı bağımsız sivil toplum örgütleridir. Sosyal
diyalog sürecine, hükümet temsilcileri ve bürokratların yanı sıra sosyal
taraflar olarak bilinen işçi ve işveren kesimlerine ait üst örgütler, bağımsız olarak çalışan serbest meslek sahipleri örgütleri ve çiftçi, esnaf
ve sanatkarların örgütlü toplulukları, memurlar gibi toplumun değişik
katmanlarından çok sayıda temsilci, üzerinde diyalog yapılacak konuya
göre değişik temsil oranlarında katılmaktadırlar [3].
Sosyal diyalog, sosyal ve ekonomik hedeflere ulaşmanın yanı
sıra insanların toplumda ve işyerlerinde söz hakkının olmasını da hedeflemektedir. Sosyal diyalog işçi ve işveren temsilcileri arasında iki
taraflı (bipartite) olabildiği gibi hükümet temsilcilerinin de katılımıyla
üç taraflı da (tripartite) olabilmektedir. Ayrıca sosyal diyalog mekanizması, demokratik sistemlerin gelişkin olduğu ülkelerde, konu ile ilgili tüm diğer çıkar gruplarının da katılımıyla çok taraflı sosyal diyalog
(multipartite) olarak da yürütülebilmektedir.
Uygulamada en çok görülen sosyal diyalog mekanizması biçimi, üçlü sosyal diyalogdur. Üçlü sosyal diyalog ilkesi aynı zamanda
ILO’nun temel değerlerinden biri olup ortak çıkar sağlamak amacıyla
hükümet, işveren ve işçilerin temsilcilerinin eşit ve bağımsız bir
biçimde bir araya gelmeleri anlamını taşımaktadır. Bu ifade tarafların
eşit sayıda temsilciye sahip olmasını değil; tarafların görüşlerinin eşit
bir biçimde ele alınmasını ifade etmektedir. Bu durum aynı zamanda üç
tarafın aynı şekilde sorumluluğa sahip olmasını değil; her tarafın açık
bir role ve fonksiyona sahip olması anlamına gelmektedir. [1]
72
sahip olmasn değil; her tarafn açk bir role ve fonksiyona sahip olm
gelmektedir.
[1]
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
1: Üçlü
Sosyal Diyalog
Şekil 1: ÜçlüŞekil
Sosyal
Diyalog
İşveren
Örgütleri
Politikalar
İşçi
Örgütleri
Hükümet
Kaynak: ILO (2013) Kaynak:ILO (2013)
Sosyal diyalog mekanizmaları özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da sıkça başvurulan önemli bir araç haline gelmiştir. Bu
skça başvurulan önemli bir araç haline gelmiştir. Bu dönemde sosyal di
dönemde sosyal diyalog yapıları Avrupa’daki parlamenter demokratik
Avrupa’daki
parlamenter ekonomik
demokratikveyönetimlerde
ekonomik
ve sosy katılmak, dayönetimlerde
sosyal sorunların
çözümüne
çözümünenışmanlık
katlmak, danşmanlk
ve hükümet,
işçi ve işveren
yapmak veyapmak
hükümet,
işçi ve işveren
üçlüsüüçlü
arasındaki uyum
diyaloğu geliştirmek
geliştirmekamacyla
amacıylaoluşturulmuştur
oluşturulmuştur
uyum veve diyaloğu
[3].[3].
SoSosyal diyalog
mekanizmasının
gelişiminde
ILO
‘nun
ise
ayrı
bir
önemi
mekanizmasnn gelişiminde ILO'nun ise ayr bir önemi vardr. 1919 ylnda vardır. 1919
yılında Versay Barış Antlaşması ile kurulan örgüt, üçlü yapıya dayalı
Antlaşmas ile kurulan örgüt, üçlü yapya dayal tek uluslararas kuruluş
tek uluslararası kuruluş olarak faaliyet göstermektedir. Devletler 2 hügöstermektedir.Devletler 2 hükümet, 1 işçi, 1 işveren temsilcisi olmak üzere
kümet, 1 işçi, 1 işveren temsilcisi olmak üzere ILO’da toplam 4 kişi ile
4 kişi ile temsil
temsiledilmektedir.
edilmektedir.
Sosyal diyalog mekanizmalar özellikle II. Dünya Savaş sonrasn
II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise bazı liberal demokrasilerde
hükümetlerle sermaye ve emeği temsil eden başlıca çıkar gruplarının
önderleri arasında temsili ve istişari birtakım sistemler kurulmuştur.
Örgütsel ve siyasal çıkarların uzlaştırılmasına ve uyuşmazlıkların çözümüne yönelik bu sistemler, plüralist ve klasik endüstriyel ilişkilerin
yerine daha merkezi, kurumsallaşmış ve daha eşgüdümlü çıkar politikalarının benimsenmesini öngörmüştür [4]. Ayrıca AB’nin kurulması ile
birlikte sosyal diyalog süreci Avrupa’da önemini artırmaya başlamış ve
özellikle 90’lı yıllardan itibaren Avrupa’daki sosyal tarafların etkinliği
73
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
artmış; böylece sosyal diyalog uygulamaları AB Müktesebatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Sosyal diyalog mekanizmasının işlevsellik kazanabilmesi ve görevlerini layıkıyla yerine getirebilmesi için bazı ön koşulların varlığı
gerekmektedir. Bu koşulların ilki tarafların gönüllü bir işbirliğine eğilimli olmaları ve bir araya gelmeleridir. Bu gönüllülük esası için her
şeyden önce taraflar sosyal diyalog mekanizmasına güven duymalıdır.
Sosyal diyalogun sonuçları konusunda daha baştan bir şüphe duyulması
durumunda, tarafların diyalog için isteği azalabilmektedir. İkinci olarak
ise taraflar arasında ekonomik ve sosyal konularda güçlü bir mutabakat olması ve en azından belli noktalarda uzlaşılmış olması gereklidir.
Görüş ayrılıkları çok derin olduğunda sosyal diyalog da zorlaşmaktadır. Ayrıca siyasi iradenin sosyal diyalog mekanizmasını istemesi ve
desteklemesi ile güçlü ve merkezileşmiş sendikaların ve toplu pazarlık
sisteminin varlığı gereklidir [5].
Birçok ülkede, sosyal diyalog mekanizması kaynağını anayasalardan almaktadır. Sosyal diyalog mekanizması ile ilgili hukuki zemin
oluşturmak zaman alabilmekte; fakat sosyal diyalog mekanizmasının
devreye girmesini sağlayacak yasal zemin oluşturulduğunda çok önemli yararlar sağlanabilmektedir. Bunun yanında üçlü yapının anayasal
güvence altına alınması ile kısa dönemde ortaya çıkabilecek çeşitli
zorluklar ya da ekonomik krizler nedeniyle mekanizmanın işleyişinin
bozulmasının ya da dağılmasının önüne geçilebilmektedir.
Sosyal diyalog ortamının orta çıkardığı hoşgörü, tartışma ve
uzlaşma anlayışı toplumsal bütünleşme ve demokrasinin önünü açmaktadır. Öte yandan sosyal diyalog yoluyla oluşturulacak danışma,
uzlaşma ve işbirliği kültürü, toplumda oluşan gerilim ve çatışmaların
yarattığı kaynak ve zaman kaybını da büyük ölçüde azaltmaktadır.
Katılımcı demokrasinin egemen olduğu birçok gelişmiş ülkede yasal
veya anayasal statüye sahip kurumlar veya temel anlaşmalarla yürütülen sosyal diyalog ve istişare mekanizmaları, sosyal kesimler arasında
“aynı gemide olma” bilincini yerleştirmektedir. Bunun yanı sıra sosyal
diyalog, toplumu ilgilendiren ekonomik ve sosyal konularda yanlış ve
tekelci kararlar alınmasını da ikna ve uzlaşı vasıtasıyla büyük ölçüde
engelleyebilmektedir [3] Toplumsal sözleşme esasına göre yürütülen
anayasal sistemler modern çağımızda “birey” kavramını devlet kavramının üzerinde ve değerli bir yere koymaktadır. Bu bağlamda sosyal
74
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
diyalog kavramı insan hakları ile de yakından ilgilidir. Dolayısıyla sosyal diyalog kavramının 21. yüzyılda önemi günden güne artmaktadır.
I. SOSYAL DİYALOG-SOSYAL GÜVENLİK İLİŞKİSİ
Sosyal Diyaloğun sosyal güvenlik boyutu, sosyal güvenlik politikalarının üretilmesinde, yönetiminde ve denetiminde işçi, işveren ve
diğer sosyal tarafların söz sahibi olmasını içermektedir. Bu ilke, ülkemizin de taraf olduğu 1952 tarihli 102 sayılı ILO Sosyal Güvenlikte
Minimum Standartlar Anlaşması’nda da açıkça ifade edilmiştir. Anlaşmaya göre sosyal güvenlik sistemlerinin yönetiminin işçiler işverenler
ve hükümet tarafları arasında etkin bir sosyal diyaloğa dayanan üçlü
temsil ilkesine göre kurgulanması esas alınmıştır.
Devletin bu amacı sağlamaktaki sorumluluğu uygun politik,
hukuki ve düzenleyici işlemlerin yapılması ile sosyal güvenlik politikalarının bütüncüllüğünü sağlamaktır. Bütüncül politika üretilmesinin
yanında etkili izleme mekanizmalarının da kurulması devletin sorumlulukları arasındır. Ayrıca önemli politika alanlarını belirlemek, sağlam
bir finansal ve hukuki temel oluşturmak, sosyal güvenlik politikalarının
uygulanmasını izlemek ve danışma mekanizmaları kurmak da devletin
görevleri arasında yer almaktadır [1].
Sosyal ortakların rolü ise sosyal güvenlik politikalarının üretilmesi ve uygulanması sürecine aktif olarak katılmak, sosyal güvenlik kurumlarının yönetim kurullarında temsilcileri adına söz sahipliği
yaparak daha etkin ve şeffaf bir yönetim yapısı oluşturmaya katkıda
bulunmaktır. Bunun yanında sosyal ortakların sosyal güvenlik politikalarının üretilmesi ve uygulanması sürecinde yer alması, sosyal güvenlik
sisteminin kaynak sağlayıcıları ve aynı zamanda yararlanıcıları olarak
sosyal güvenlik sisteminin kişilerin ihtiyacını gözetir bir yapıda olmasını temin etmektedir. Bu amaçlara ulaşılması için kuşkusuz sosyal tarafların yeterli teknik bilgi, kapasite ve yeteneklerinin olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, sistemde reform ve geliştirme yapılacak alanların
belirlenmesi, etkili bir temsil sisteminin oluşturulması, sosyal diyalog
mekanizmasının hedeflerine ulaşması açısında gerekli hususlardır [1].
ILO 102 sayılı sözleşmeye ek olarak aşağıdaki ILO sözleşmeleri tarihsel bağlamda kronolojik olarak sosyal güvenliğin üçlü yönetimini güçlendirmeyi ve sosyal diyaloğun önemini vurgulamıştır:
75
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
• ILO “İnsan Onuruna Yakışır İş Gündemi” (Decent Work
Agenda) • 1960 tarihli ve 113 Sayılı Danışma Tavsiye (Endüstriyel ve
Ulusal Düzeyde) Sözleşmesi
• 1988 tarihli ve 168 sayılı İstihdamın Geliştirilmesi ve İşsizliğe Karşı Koruma Anlaşması
• 2008 tarihli Adil bir Büyüme için ILO Sosyal Adalet Deklarasyonu,
• 2009 tarihli Küresel Meslekler Paktı (Global Jobs Pact)
• 2012 tarihli ve 202 sayılı Sosyal Koruma Tabanı Tavsiye
Kararı
Uluslararası alanda sosyal güvenlik bağlamında en etkin kuruluş olan Uluslararası Sosyal Güvenlik Teşkilatı da (International Social
Security Association -ISSA) sosyal diyalog mekanizmasının önemine
sıkça vurgu yapmaktadır. ISSA’nın sosyal güvenlik kurumları için iyi
yönetişim ilkelerinin belirlendiği bir el kitabı ve rehber niteliğinde olan
2011 tarihli “ISSA Good Governance Guidelines for Social Security
Instutitions” adlı eserde iyi yönetişim ilkeleri 5 ana başlık altında toplanmıştır. Bu başlıklar güvenilirlik, şeffaflık, öngörülebilirlik, katılım ve
dinamizmdir [6]. Eserde, ISSA’nın kuruluşundan beri edindiği birikimden faydalanılarak hem sosyal güvenlik kurumlarında yönetim kurulları açısından hem de sosyal güvenlik kurumlarında kurum yönetimi
açısından bu ilkelerin getirdiği sorumluluklar tanımlanmıştır.
Bu belirtilen ilkeler arasında sosyal diyalog açısından en önemli ilke Katılım ilkesidir. Katılım ilkesi, paydaşların çıkarlarının korunması için sisteme aktif olarak dahil edilmesi ve sistemi anlama kapasitelerinin geliştirilmesi için eğitilmesi anlamını taşımaktadır [6]. Bu
ilkenin öngördüğü amaçlara ulaşabilmek için şüphesiz etkin olarak işleyen bir sosyal diyalog mekanizmasının varlığı şarttır. Sosyal güvenliğin
yönetimine tüm paydaşların dahil edilmesi, hakları ve sorumlulukları
konusunda tam bir bilgiye erişmeleri; hem politikaların sahiplenmesi
ve sorumluluğun paylaşılmasını sağlamaktadır. Ayrıca bilginin tüm toplum nezdine yayılması ve sosyal tarafların gücünün arttırılmasının işgücü piyasasındaki olumsuzluklarla mücadele açısından idarelerin işini
76
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
kolaylaştırmasından hareketle, sosyal güvenlik alanında sosyal diyalog
mekanizması son derece önemlidir.
ISSA’ya benzer bir şekilde Avrupa Birliği (AB) kurumları da
sosyal diyaloğa özel bir önem atfetmekte ve Türkiye’nin üyelik sürecinde de aynı hassasiyeti beklemektedir. AB’de sosyal diyaloğun 50
yılı aşan bir tarihi vardır. AB’de ilk sosyal diyalog mekanizması olan
Ekonomik Sosyal Komite, 1957 Roma Antlaşması’yla kurulmuş ve
zaman içerisinde AB düzeyinde sosyal kesimlerden oluşan ve sosyoekonomik konularda danışılan ve görüş bildiren kurumsal bir meclis
niteliği almıştır
Lizbon Antlaşması’nın 152. Maddesi AB’ye sosyal tarafların
rollerini artırmak ve diyaloglarını kolaylaştırmak görevini vermekte ve
özellikle Büyüme ve İstihdam Üçlü Sosyal Zirvesi’ne atıfta bulunmaktadır. Lizbon Antlaşması’nın 154. Maddesinde ise Avrupa Komisyonu’nun sosyal politika alanında yasal bir düzenleme yaparken sosyal
taraflara danışmak zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm sayesinde
sosyal taraflar AB düzeyinde sosyal politika alanında müktesebat oluşturma noktasında söz sahibi olmaktadır. Yine Lizbon Antlaşması’nın
155. maddesinde sosyal taraflar arasındaki diyalog sonucunda Topluluk
düzeyinde oluşturulabilecek anlaşmalar ele alınmaktadır. Söz konusu
maddeye göre, sektörler arası ya da sektörel sosyal taraflar kendi inisiyatifleriyle bir anlaşma yapma hakkına sahiptir [7].
II. KAYITDIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELE VE
SOSYAL DİYALOG İLİŞKİSİ
1980 li yıllarda ILO kayıt dışı istihdamı “ulusal hukukun ve
uygulamaların dışında kalan istihdam” olarak tanımlamıştır. OECD
ise kayıt dışı istihdamı “özü itibariyle yasadışı olmayan fakat bir ya
da daha fazla kamu otoritesine bildirilmeyen türde istihdam” olarak
tanımlamıştır. Avrupa Komisyonu’nun başka bir tanımına göre “doğası
gereği hukuki olan ve para karşılığı yapılan; fakat kamu otoritelerine
bildirilmeyen istihdam” olarak tanımlamıştır. Yakın zamanda ILO,
kayıt dışı istihdama ilişkin olarak yeni bir tanımlama getirmiştir. Bu
tanımlamada kayıt dışı istihdam “hukuki olarak tanınmayan ya da korunmayan ve durumları yüksek derecede korumasızlık içeren istihdam
edilenler” olarak tanımlamıştır [8]
77
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Kayıt dışı istihdam olgusu, adından da anlaşılacağı sone erdirilmesi pratikte mümkün olmayan bir kavramdır. Konuya bireyler açısından bakıldığında, kayıt dışı istihdam işçileri çalışma ve sosyal güvenlik
mevzuatı dışında bırakmakta; böylece kişiler ve iş kazası, hastalık, işsizlik ve yaşlılığa karşı korumasız kalmaktadır. Sosyal açıdan ise insan
haklarına ve insan onuruna yakışır iş anlayışına aykırı istihdam biçimleri doğmakta; bunun yanında işçi ve işverenlerin bir kısmı vergi öderken diğer kısmı vergi ödememekte ve bu durum sosyal olarak adaletsizlik yaratmaktadır. Ekonomik düzeyde ise kayıt dışı istihdam büyüme
eksenli politikaları engellemekte; devletin gelirlerini azaltmakta, haksız
rekabet doğurmakta ve çalışma koşullarını kötüleştirmektedir. Bu durum uzun dönemde ürün kalitesini ve uluslararası alanda rekabetçiliği
kötüleştirmektedir [9]
İşçiler ve işverenler, değişik nedenlerle kayıt dışı istihdama
yönelebilmektedir. İşçiler açısından bu nedenler arasında alternatif
istihdam fırsatlarının olmaması, kayıtlı sektördeki istihdamdan elde
edilen düşük gelirin yanında ilave bir gelir ihtiyacı duyulması veya sosyal
güvenlikten elde edilen faydaları beyan edilmemiş bir gelirle tamamlama
arzusu bulunabilir. İşverenlerin kayıt dışı istihdama girmeleri ve orada
kalmalarının nedenleri arasında da girişimcilerin karmaşık bürokratik
işlemleri gerçekleştirmeye çalışırken karşılaştıkları güçlükler, düşük
beceriler ve düşük verimlilik, vergiler ve sosyal güvenlik primlerinden
kaynaklanan maliyetlerden kaçınarak veya azaltarak rekabet gücünün
artırılması arzusu ve yakalanma riskinin düşük olmasına neden olan
yetersiz denetimler vardır [10]
Kayıt dışı istihdam, oldukça karmaşık bir olgu olup birbirleri
ile bağlantılı çeşitli unsurların sonucudur. Bu nedenle politikaları üreticilerinin, bu olguyu kapsamlı olarak inceleyip birbirinden çok farklı alanlar arasında bir eşgüdüm sağlamaları gerekmektedir. Bu alanlar
arasında aktif ve pasif işgücü piyasası politikaları, sosyal koruma, öğretim ve mesleki eğitim, vergilendirme, makroekonomik politikalar çerçevesinde para ve maliye politikası ve kalkınma gibi alanlar bulunmaktadır. Bu nedenle, işgücü piyasaları ve kayıt dışı ekonomi arasındaki
etkileşimi belirleyen ekonomi politikası ve sosyal politikaların dikkatli
bir şekilde incelenmesi; bunun yanında yerel kalkınma politikaları ile
ulusal kalkınma politikası arasında da bağ kurulması gerekmektedir.
Ayrıca kayıt dışı istihdam olgusunun homojen bir olgu olmadığı, böl-
78
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
gelere, sektörlere, yaşa ve cinsiyete göre önemli oranda değiştiği göz
önünde bulundurulmalıdır.
Kayıt dışı istihdam detaylı olarak analiz edildiğinde tarım, inşaat, turizm ve diğer bazı hizmet sektörlerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu sektörlerin ortak noktası emek yoğun olması, maliyetin düşük
tutulmasının önemli olması, düşük ücret düzeyi ve mevsimlik bir nitelik göstermesidir. Ayrıca bu alandaki sektörlerde yoğun olarak Küçük
ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) faaliyet göstermektedir.
Hükümetler, işveren kuruluşları ve işçi sendikaları arasındaki
sosyal diyalog, kayıt dışı istihdamla mücadele ile ilgili politika oluşturma sürecinde çevresel unsurların ve toplumdaki grupların çıkarlarının
dikkate alınmasının sağlanması açısından çok yararlı bir araç olabilmektedir. Ayrıca alınacak önlemlerin kabul görmesi ve geniş destek
bulması açısından oldukça önemlidir. Hükümetler ve sosyal ortakların,
genellikle kayıt dışı istihdam ile mücadele konusunda ortak çıkarları
vardır [10]
Sürecin aktörleri konumunda olan devlet-işçi ve işveren
tarafına farklı görevler düşmektedir. Devletin bu konudaki temel
görevi sosyal diyalog mekanizmalarının hukuki olarak etkin işlemesini
temin etmek olup, işçi ve işverenlerin herhangi bir çekincesi olmadan
örgütlenebilmesini sağlamaktır. Devlet ayrıca bu örgütlenmenin yanında
sosyal ortakların kayıt dışı istihdamla mücadelede rolü olduğunu kabul
etmeli, bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerini de desteklemelidir.
Ayrıca bu konuda merkezi yönetimler ile yerel yönetimler arasındaki
işbirliği de önem kazanmaktadır [11]
Sosyal tarafların bu konudaki rolleri değişse de sosyal ortakların sürecin önemli bir aktörü olduğu görülmektedir. AB ülkelerinde
özellikle tarım ve inşaat gibi yüksek kayıt dışı istihdam oranlarının
görüldüğü sektörlerde işveren ve işçi örgütleri sosyal diyaloğun etkin
katılımcılarıdır. AB’de işveren örgütleri kayıt dışı istihdama rekabet
üzerindeki etkileri nedeniyle, sendikalar ise çalışma koşullarının ve endüstri ilişkilerinin zarar gördüğü gerekçesiyle karşı çıkmaktadırlar. Bu
bağlamda sosyal ortaklar toplu sözleşmeler vasıtasıyla, sosyal diyalog
mekanizmalarıyla, işbirliği anlaşmaları ve eğitim ve izleme faaliyetleri
vasıtasıyla kayıt dışı istihdamla mücadele etmektedir
79
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Sendikalar açısından kayıt dışı istihdamla mücadeleye katılmak, yeni üye kazanmanın yanında ayrıca işgücü piyasasında oluşan
dengesizlikleri de giderme konusunda büyük fayda sağlama potansiyeli
vardır. Bu nedenle son yıllarda dünya çapında sendikaların kayıt dışı
istihdama olan ilgilerinin arttığı ve diyalog çabasının hızlandığı; kayıt
dışı çalışanlara yönelik olarak özel birimlerin kurulduğu, eğitim ve bilinçlendirme toplantılarının düzenlendiği gözlemlenmektedir. Özellikle
gençlere yönelik olarak iletişim stratejilerinin geliştirildiği ve çalışma
hayatının başındaki bu bireylere yaratıcı yollarla medya gücünden de
yararlanılarak ulaşılmaya çalışılmaktadır. Kampanyaların içeriği kayıt dışı istihdam edilen ya da edilme potansiyeli olan işçileri kayıt dışı
istihdamın riskleri ve maliyetleri hakkında bilgilendirmek, kayıt dışı
istihdam edilen ya da edilme potansiyeli olan işçileri kayıtlı istihdamın
getirileri hakkında bilgilendirmeye yoğunlaşmaktadır [12].
Konuya işveren örgütleri açısından bakıldığında, kayıt dışı istihdamla ilişkili işletmeler her şeyden önce ekonomideki rekabetçiliği
önemli oranda bozmaktadırlar. Daha çok küçük ölçekli firmaların kayıt
dışına yönelmesi nedeniyle büyük firmalar da haksız rekabete maruz
kalmaktadır. Bu nedenle işveren örgütlerinin bu küçük çaplı işverenlerle diyalog kurması son derece önemli olup, küçük çaplı işverenlere
organize olmaları, üretim kalitelerini arttırmaları, personel yönetimi,
girişimcilik programları, kredi imkanlarına ulaşmaları ve kayıtlı istihdama geçmeleri için olanaklar yaratması her iki taraf için de bir kazankazan koşulu sağlamaktadır. Bu konuda işveren örgütlerinin özellikle
KOBİlerin bir araya geldiği sivil toplum örgütleri ile bağ kurması ve
işbirliği yapması gerekmektedir [11].
III. AB ÜLKELERİNDE KAYITDIŞI İSTİHDAMLA
MÜCADELEDE SOSYAL DİYALOG UYGULAMALARI
(a) AB Ülkelerinde Genel Bazı Uygulamalar
1990lı yılların başından beri, kayıt dışı istihdam olgusu AB düzeyinde ciddi anlamda tartışılır hale gelmiş ve 1993 yılında yayınlanan
Büyüme, Rekabet ve İstihdam Beyaz Kitabı’nda ele alınmıştır. 2003 yılında Avrupa Konseyi, kayıt dışı istihdamla ilgili olarak bir düzenleme
tasarısı çıkarmış ve üye devletlere konu hakkında ortak çalışma yapmaları için çağrı yapmıştır. Benzer bir biçimde 2004 yılında AB, üyelerine kayıt dışı istihdamın önlenmesini sağlamak için geniş bir uygulama
80
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
tabanına yayılmış önlemleri hayata geçirmeleri çağrısını yapmıştır. Bu
önerilerin arasında iş kurma prosedürlerinin kolaylaştırılması, vergi ve
yardım sistemi üzerinde olumsuz etkenlerin giderilmesi ve teşvik edici
hale getirilmesi, hukuki mekanizmaların geliştirilmesi ve yaptırım tedbirlerinin alınması vardır [13]. 2007 yılına gelindiğinde Avrupa Komisyonu bu hususu bir kez daha vurgulamıştır. Üye devletlerden “havuç”
un “sopa” birlikte kullanıldığı, yani caydırıcı, iyileştirici ve engelleyici
politikaların yanında vergi ahlakını arttıracak nitelikte yoğun olarak
farkındalığı arttırıcı faaliyetlere ağırlık verilmesi istenmiştir [14]. Bu
bağlamda AB ülkelerinde kayıt dışı istihdamla mücadele açısından bir
bilgi bankası kurulmuş ve konunun tüm aktörlerinin sürece katılması
sağlanmaya çalışılmıştır.
Klasik denetim ve teftiş mekanizmalarının ötesinde tarafların
sisteme gönüllü olarak uyması da son derece önemlidir. Sosyal diyalog
mekanizmasının önemi tam olarak da bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Çünkü sosyal diyalog, özünde uzlaşı ve tüm tarafların ortak aklını esas
almayı içermektedir. AB ülkeleri bu konuda incelendiğinde taraflar arasında gönüllü olarak uyumu arttıracak uygulamalar dikkat çekmektedir.1
Özellikle sosyal diyalog düzeyinin gelişkin olduğu Hollanda,
İsveç ve Fransa gibi AB ülkelerinde inşaat, turizm ve tarım sektörlerindeki sektörel politika oluşturma sürecine sosyal taraflar aktif olarak dahil olmakta; İtalya’da ise sosyal ortaklar sektörel ve bölgesel anlamdaki
politikalara aktif olarak katılmaktadır. Doğu Avrupa ülkelerinde de sosyal diyalog mekanizmasının önemi artmaktadır. Bu bağlamda Bulgaristan’da en büyük iki işveren sendikası kayıt dışı istihdamla mücadele
için büyük bir kampanya başlatmıştır. Estonya’da bir işveren örgütü hükümet otoriteleriyle kurumlar arası bilgi değişimi anlaşması ve kamuoyu nezdinde büyük bir kampanya yapılması için anlaşma imzalamıştır.
Romanya’da ise inşaat sektöründeki sendikalar ve işveren örgütleri bir
araya gelerek bir sosyal fon oluşturmuşlar ve bu sektörde kayıtlı olan
işçilerin bu fondan yararlanması üzerinde anlaşmışlardır [15].
İnşaat sektöründe ise Norveç, Finlandiya ve Danimarka örneklerinde de çeşitli sosyal diyalog uygulamaları mevcuttur. Norveç’te
1
İlgili taraflar ILO tarafından “Sosyal ortaklar” (SocialPartners) olarak adlandırılmaktadır.
İlgili bilgi bankası için bkz: http://eurofound.europa.eu/observatories/emcc/case-studies/tackling-undeclared-work-in-europe
81
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
2002’de Norveç İnşaat Sanayicileri Federasyonu, sendikaları, işverenleri ve düzenleyici makamları, kayıt dışı istihdam uygulamalarına çözüm bulmak amacıyla bir araya getiren “İnşaat Sektöründe Dürüstlük”
adı altında bir program başlatmıştır. Finlandiya’da inşaat sektöründeki işverenler ve sendikalar, şirketlerin ilgili yüklenicilerden vergi ve
emeklilik katkılarının ödendiği yolunda kanıtlayıcı nitelikteki belgelerin üç ayda bir vergi idaresine gönderilmesi ve şantiyelerdeki işçiler
için elektronik geçiş sistemlerinin kullanılması ile ilgili olarak anlaşmaya varmıştır. Danimarka’da ise inşaat sektöründeki sendikalar ve işverenler, kayıt dışı işçileri istihdam eden işverenlerin ihbar edilmesinin
sağlanması amacıyla işyerlerini izlemeyi kararlaştırmışlardır [10].
Kayıt dışı istihdamın teftiş boyutu ile ilgili olarak AB düzeyinde
yapılan anket çalışmasının sonucunda AB Anlaşmaların ve Tavsiyelerin
Uygulanması ile ilgili Uzmanlar Komitesi (CEACR), denetim faaliyetlerinin amacına ulaşması için yetkili makamların işçiler ve işverenlerle etkin işbirliği geliştirmesi gerektiği bildirmiştir. Bunun uygulamada
örnekleri de ortaya çıkmıştır. Örneğin İrlanda’da sendikalar ve işveren
örgütleri hükümetten işçileri ve işverenleri hakları ve yükümlülükleri konusunda eğitim talep etmişlerdir. Bulgaristan’da ise 2010 yılında
Bağımsız Sendikalar Konfederasyonu ve Bulgaristan Sermaye Derneği
tarafından ortaklaşa olarak Ulusal İş Kuralları Merkezi kurulmuş, bunun yanında 2009 yılında kamu denetim kurumları, bakanlıklar, sosyal
ortaklar ve diğer paydaşlarının temsilcilerinin katıldığı, kayıt dışı istihdamı engellemek için bir platform kurulmuştur. Kurulan bu platform
kurumlar arasında koordinasyonun güçlendirilmesi, hedef gruplara
yönelik olarak analitik raporların hazırlanması, ortak denetimler yapılması, yuvarlak masa toplantıları ile ulusal ya da bölgesel kampanyalar
düzenlenmesi gibi faaliyetler düzenlemiştir. Aynı zamanda uzaktan öğrenme, internet forumu, kayıt dışı istihdamın bildirilmesi için telefon
hattı ve internet portalı kurulması gibi faaliyetler yapılmıştır. Ayrıca
denetim otoriteleri ile ihtiyaca yönelik olarak hem gayri resmi işbirliği
hem de resmi sözleşmeler imzalanarak işbirliği yapılmaktadır [9].
Fransa’da Çalışma Bakanlığı, 1992 yılında beri sendikaların
sektörel ortaklık anlaşmalarındaki etkisini arttırmaya çalışmaktadır.
Belçika’da Sosyal Ceza Kanunu ile düzenlenmiş ortaklık komisyonu,
ilgili bakanlıklar ve sosyal ortaklar arasında çeşitli anlaşmalar düzenlemiş ve bu anlaşmalar inşaat ve gıda sektörü gibi riskli sektörlerde iyi
82
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
sonuçlar doğurmuştur. Oluşturulan üçlü çalışma gruplarında kayıt dışı
istihdamla mücadelede kullanılacak olan metotlar belirlenmiş ve anlaşmanın taraflarına kayıt dışı istihdam kapsamında yapılan hukuki yaptırım süreçlerine katılma hakkı verilmiştir. Ayrıca sosyal taraflar Belçika
Üçlü Danışma Kurulu’nda denetim planlarının oluşturulması ve eylem
planlarının yapılması sürecine aktif olarak katmaktadır [9].
İspanya, Yunanistan, Litvanya ve Portekiz’de, denetim
elemanları işçi ve işveren örgütleriyle kanun çerçevesinde yapılan
düzenlemeyle düzenli olarak toplanmaktadır. İspanya’da üçlü biçimde
kurulmuş bir komisyon, denetimlere danışmanlık yapmakta ve stratejiler
geliştirmekte; Litvanya’da ise sosyal ortaklar denetim planlanması
sürecine dahil olmakta; bilgilendirici nitelikte ortak kampanyalar düzenlenmektedir. Belçika, Fransa, Romanya, Slovenya, İspanya, Polonya, Portekiz ve Birleşik Krallık’ta sosyal ortaklar farkındalık arttırma
çalışmaların yanı sıra, sektörel ve bölgesel analiz çalışmalarına, stratejilerin ve hedeflerin belirlenmesine, hatta denetim yapılacak yerlerin
belirlenmesi sürecine aktif olarak dahil olmaktadır [9].
Bazı durumlarda ise kampanyalar önce sosyal ortaklar tarafından başlatılmakta ve ulusal otoriteler sürece daha sonra dahil olmaktadır. Bu duruma somut örnek olarak Bulgaristan’da 2007 yılında
başlatılan kampanya gösterilebilir. Bulgaristan’da Bulgaristan Endüstri
Birliği ve Bulgaristan Ulusal Endüstriyel Sermaye Birliği’nin başlatmış
olduğu basında yayınlanan “Işığa Doğru Gel” adını taşıyan 8 adet kamu
spotundan sonra ulusal düzeyde kurulmuş olan Promiana Sendikası, İş
Teftiş Birimi, Maliye Bakanlığı ve Bulgaristan Ekonomik Sosyal Konseyi de kampanyaya dahil olmuştur [9].
Sosyal ortaklar tarafından başlatılan başka bir kampanyaya
örnek ise 2011’de Letonya İşverenler Konfederasyonu (LDDK) internet üzerinden bir “Üzerine tükürüyorum” adlı reklam kampanyasıdır.
Kampanyada bireysel olarak kayıt dışı istihdamın boyutunun ölçülmesi
amaçlanmış olup 12.000 kişiye 11 sorudan oluşan bir test uygulanmıştır. Testin içeriğinde kişilere ne kadar fişsiz alışveriş yaptığı, hastanelerde doktorlara ne kadar elden ekstra nakit ödeme yapıldığı, iş sözleşmesi
olup olmadan çalışıldığı ve elden kayıt dışı ücret aldığı gibi sorular sorulmuştur. Testin sonunda katılımcılar kayıt dışı ekonomiye olan bireysel katkılarının nasıl düşürülebileceğine dair öneriler yapılmıştır [16].
83
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Slovenya’da ise Çalışma, Aile ve Sosyal İşler Bakanlığı ve sosyal ortaklarla birlikte “Kayıt dışı istihdamı durduralım” adlı bir kampanya başlatılmıştır. Kampanyada tüm medya araçları kullanılarak,
kamuoyu kayıt dışı istihdamın zararları hakkında bilgilendirilmektedir.
Aynı şekilde sosyal ortakların girişimiyle İsveç’te ve Almanya’da inşaat ve taşımacılık sektörlerinde kampanyalar yürütülmekte; Fransa’da
inşaat sektöründe “iyi uygulama ayrıcalığı” şeklinde bir kampanya yürütülmektedir [16].
İspanya’da sosyal ortakları kayıt dışı istihdamla mücadele
kampanyalarına dahil etmek için oldukça basit bir metot kullanılmıştır.
Kayıt dışı istihdamın yoğun olduğu düşünülen bölgelerde tüm aktörlere
çağrı yapılmış ve belediye binalarında yerel medyadan da yoğun katılım olacak şekilde tüm kamuoyuna çağrı yapılmış ve amaçlanan kampanyanın nedenleri ve yöntemleri hakkında bilgilendirme yapılmıştır.
Bu yöntemin uzun süreli olarak tekrarlanmasının sonucunda sosyal
ortakların yanı sıra tüketicilerde de kayıtlı istihdama uyum süreci iyileşmiştir [9].
2008 yılında Norveç’te sosyal taraflar ile Maliye Bakanlığı
ve vergi idaresi tarafından tüm topluma yönelik olarak bir kampanya
başlatılmıştır. Kampanyada internet yoluyla vatandaşların ve özellikle
gençlerin kayıt dışı istihdamın zararları hakkında bilgilendirilmeleri ve
kayıtlı istihdama geçmenin yolları anlatılmıştır. Ankete katılan öğrencilerin 8/10 u anketi yararlı olarak gördüklerini belirtmiştir [16].
Avusturya’da sosyal ortaklar, kayıtlı çalışma koşullarını sağlamış olan firmalara bir “onay belgesi” verilmesine yönelik bir uygulama başlatmıştır. Aynı şekilde Norveç’te temizlik ve onarım sektöründe de benzeri bir girişim başlatılmıştır. Bu sektördeki işveren ve işçi
kuruluşları, «temiz» belgesi almak isteyen şirketlerin vergi ve sosyal
güvenlik mevzuatına uyduklarını kanıtlamalarını gerektiren “temiz gelişim” adında bir belgelendirme programı oluşturmuştur. Ayrıca Norveç’te 1997’de Norveç İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Norveç Ticaret ve Sanayi Konfederasyonu, Norveç Yerel ve Bölgesel Makamlar
Birliği ve Norveç Vergi İdaresi’nin desteği ve katılımı ile bir “Kayıt dışı
Ekonomiye Karşı İşbirliği Forumu” oluşturulmuştur. Bu forum, kayıt
dışı istihdamla ilgili konularda bilinçlendirme çalışmaları yapmakta ve
yasal çerçevede değişiklik yapılmasını önerebilmektedir [10].
84
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
Üçlü sosyal diyaloğun Kıta Avrupası ülkelerine göre çok fazla
gelişmediği Birleşik Krallık’ta dahi kayıt dışı ekonomi konusunda ülke
düzeyinde sosyal diyalog mevcuttur. Ülke düzeyinde kurulan mekanizmaya ilgili bakanlıklar, işçi ve işveren temsilcileri, odalar, sivil toplum kuruluşları dahil olmaktadır. Grubun daha çok danışma düzeyinde
bir misyonu vardır. İngiltere›de başka bir uygulama ise 1998 yılında
şirketler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir «Ahlaki
Ticaret Girişimi» dir. (ETI) Bu girişim, tedarikçi kuruluşların asgari çalışma standartlarına uymaları için kampanya yürütmek ile ücretler, çalışma saatleri, iş sağlığı ve güvenliği alanlarında iyi uygulamaların teşvik edilmesi amacıyla başlatılmıştır. ETI, daha sonra büyük perakende
şirketleri, çiftçiler, tedarikçiler, işçi bulma kuruluşları ve sendikalardan
oluşan bir «Geçici İşgücü Çalışma Grubu» oluşturmuştur. Bu çalışma
grubunda, tedarikçi kuruluşlarının istihdam uygulamaları konusunda
belirli standartlara ve yasal şartlara uymalarının sağlanmasını amaçlayan
bir gönüllü denetim programını uygulamaya koyulmuştur [10].
Macaristan’da ulusal düzeydeki işçi sendikaları konfederasyonu
ve işveren birlikleri, üçlü Ulusal Uzlaşma Konseyi’ne katılarak politikalar belirlenmesi amacıyla baskı yapmaktadırlar. Benzer biçimde
İrlanda’da kayıt dışı çalışma, ulusal düzeydeki üçlü yapılarda ele alınmanın yanı sıra ayrıca vergi otoriteleri, Aile ve Sosyal İşler Bakanlığı
ve sosyal ortakların temsilcilerinden oluşan bir “Kayıt dışı Ekonomi
İzleme Grubu” oluşturulmuştur. Kurulan bu yapı vergi kaçırma ve sosyal güvenlik sahteciliği ile ilgili politika önlemlerinin etkililiğini değerlendirmektedir [10].
Aşağıda yer alan Tablo 3.1 de, AB ülkelerinde bazı sektörel sosyal diyalog uygulama örnekleri gösterilmiştir:
85
86
İnşaat Sektörü
Kayıt dışı istihdama ilişkin üçlü forum
Kaynak: EUROFOUND (2005)
Birleşik Krallık
İsveç
Slovenya
Polonya
Romanya
Norveç
Hollanda
Letonya
Ulusal strateji planı geliştirilmiştir
Temizlik ve tamir sektöründe
sertifikasyon anlaşması
İşbirliği anlaşmaları ile tarım ve inşaat
sektörlerinde ortak faaliyetler
İtalya
Bahçıvanlık, cam, taşımacılık, ve tarım
sektöründe anlaşmalar
Kuzey Almanya'da otel ve
gıda Sektörü
Ana işverenin sorumluluğu
Taşımacılık
Gizli Ekonomi İzleme Grubu'nun
iki taraflı anlaşması
Üçlü çalışma grubu oluşturulmuştur
Bankacılık, gıda ve
inşaat sektörlerinde ikili anlaşmalar
Üçlü Program
Sektörel
Üç taraflı
Üç Taraflı
Toplu Sözleşmeler
Gıda, Güvenlik ve
İnşaat
İki Taraflı
İrlanda
Macaristan
Almanya
Finlandiya
Danimarka
Belçika
Avusturya
Kayıt dışı İstihdamla
Mücadelede Sosyal Diyalog
İnşaat ve turizm sektöründe
bilgilendirme kampanyaları
Kuaförlere yönelik üç taraflı
sertifikasyon projesi
Bilgi paylaşımı
İnşaat sektöründe üç taraflı
farkındalık arttırma faaliyetleri
Bilgi kampanyaları
Limanlardaki taşeronlara yönelik
eylem
Tarımda sertifikasyon sistemi
İnşaat sektöründe bilgilendirme
Kampanyaları
İnşaat sektöründe izleme faaliyetleri
Bilgilendirme Kampanyaları
Katılımlı
Taşımacılık sektöründeki kayıt dışı istihdama
yönelik kampanyalar
İnşaat ve bakıcılık sektöründeki göçmen işçilere
yönelik faaliyetler
Bazı sendikalar eğitim programlarında
kayıt dışı istihdama yer vermektedir.
İnşaat sektöründe
sendika kampanyası
Tarım sektöründe çerçeve anlaşmaları ve kayıt
dışı isçilerin sendikalaştırılması
Sendikalar yabancı kaçak işçi çalıştırılmasını
önlemek amacıyla
daha fazla denetim elemanı istihdam edilmesi için
kampanya başlatmışlardır
Sendikalar bilgilendirme
kampanyaları yapmaktadır
İnşaat sektöründe sendikalar,
asgari ücretin uygulanmasın için kampanyalar
yapmış,
kayıt dışı istihdam için telefon hattı kurmuştur
Sendikalar bilgilendirme kampanyaları
yapmaktadır.
Tek Taraflı
Sosyal Tarafların Kayıt dışı İstihdamla Mücadeleye Katılımı
Tablo 1: AB Ülkelerinde Kayıt dışı İstihdamla Mücadelede Bazı Sektörel Sosyal Diyalog Uygulamaları
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
(b) AB Ülkelerinde Özel Bazı Uygulamalar
1) Almanya Örneği
Almanya’da öteden beri sosyal ortakların görüşlerine ve sendikalaşma hareketine özel bir önem verilmiştir. Bu işbirliği yoğun olarak
kayıt dışı istihdamla mücadele alanına da yansımaktadır. Bu bağlamda
Alman Hükümeti kayıtlı istihdamın teşvikine yönelik olarak toplumun
ortak sorumluluğunu ifade etmek için “Yasadışılık topluma zararlıdır”
(Illegal ist unzosial) başlığı altında büyük bir kampanya başlatmış ve bu
alana ilişkin olarak sosyal ortaklarla bir anlaşma yapmıştır.
Kayıt dışı istihdamla mücadelede yetkili kuruluş olan Alman Federal Maliye Bakanlığı (AMFB) , kayıt dışı istihdamın yoğun olarak
görüldüğü inşaat, ticari temizlik hizmetleri, et işleme, otel ve lokantacılık, dokuma, kumaş temizlik ve dokuma kumaş hizmetleri alanlarında
işveren birliklerini ve sendikaları kayıt dışı istihdam ile mücadeleye
katarak hükümetle güçlerini birleştirmeye çağırmıştır. Böylelikle çalışanlar ile işverenlerin kayıtlı istihdam açısından kendilerini sorumlu
hissetmeleri ve kayıt dışı istihdama yönelerek “yüz karası” bir şekilde
haksız rekabetten faydalanan işyerlerine karşı da ortak bir mücadele
stratejisi belirlenmiş olmaktadır [17] Yapılan anlaşma ile şu ilkeler hedeflenmiştir:
• Kamuoyunu kayıt dışı çalışmanın olumsuz sonuçları hakkında bilgilendirmek,
• Kanun ve yönetmeliklere uyulmasını temin ederek adil rekabeti sağlamak,
• Yerel ve bölgesel seviyede birlikler ve kamu kurumları arasında bilgi alışverişini en iyi seviyeye getirmek,
• Kayıt dışı çalışmaya yönelik olarak Vergi Uygulama Birimi
tarafından üstlenilen sürekli denetimlerin yapılması
• AMFB başkanlığında bir çalışma grubunun oluşturulması
[17]
87
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Son yıllarda Almanya’da kayıt dışı çalışma konusunda önemli
gelişmeler sağlanmıştır. Bu bağlamda yapılan işveren teftişlerinin sayısı 2009 yılında 51.600 iken 2011 yılında bu rakam 67.680 e yükselmiştir. Benzer bir şekilde aynı dönemde yapılan sorgulamaların sayısı
ise 472.542’den 524.015’e yükselmiştir. Bu dönemde başlatılan cezai
kavuşturmalar da önemli ölçüde azalmıştır [17]. Bu azalış tamamıyla
etkin bir sosyal diyalog mekanizmasının kullanımına bağlanamamakla
beraber bu durumda azımsanamayacak bir etkisinin olduğunu söylemek mümkündür.
Sosyal ortaklarla Almanya’da olduğu gibi centilmenlik anlaşmaları yapmak hem haksız rekabeti önlemek açısından sosyal ortakları
sorumluluk almaya yönlendirmekte, hem de gönüllü bir işbirliğine dayalı bir mekanizma kurmakla kayıt dışı istihdam bağlamında sorumluluğun devlet ile sosyal ortaklar arasında paylaşılmasını sağlamakta
ve “aynı gemide olma” bilincini önemli ölçüde geliştirmektedir. Söz
konusu anlaşmalar gönüllülük esasına dayandığı için taraflar arasında
güven artabilmekte ve denetim anlayışından çok rehberlik yapma anlayışı esas alınarak sosyal barış ortamına katkı verilebilmektedir.
Aşağıda Almanya’da inşaat sektöründe yapılmış olan tipik bir
anlaşma örneği ele alınmıştır:
88
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
Kutu
1: Almanya’da İnşaat sektöründe Kayıt Dışı Çalışma ve Yasa
Kutu 1: Almanya’da İnşaat sektöründe Kayt Dş Çalşma ve Yasa Dş İstihdama Karş
Alana ÖzgüDışı
Eylemİstihdama
Anlaşmas Karşı Alana Özgü Eylem Anlaşması
Anlaşma Beyan: Yasa dşlk topluma zararldr.
İnşaat sektöründe Kayt DşÇalşma ve Yasa Dşİstihdama Karş Alana Özgü
Eylem Anlaşmas
Federal Maliye Bakanlğ ve inşaat sektöründen üç sosyal taraf; kayt dşçalşma ve yasa dş istihdama
karş, alana özgü bir Eylem Antlaşmas için güçlerini birleştirmektedir. Taraflarn müşterek görüşleri şu
iki temele dayanmaktadr:
1. Kayt dşçalşma Almanya’da endişe verici bir hal almş olup bu durum emek- yoğun hizmet
sektörlerindeki işveren ve çalşanlara zarar vermekte ve sosyal sigorta primleri ve vergilerin kabul
edilemeyecek ölçüde kaçrlmas sonucunu doğurmaktadr.
2. Kanunlara ve toplu sözleşmelere uyan Alman inşaat şirketlerinin, yasa dş bir şekilde çalşan ve/veya
işçileri ucuza çalştran şirketler yüzünden haksz rekabetle karşlaşmalar, işten çkarma seviyelerinin
yükselmesine sebep olmuştur.
Hedeflerimiz
● Kayt dşçalşma ve yasa dş istihdamn inşaat sektörüüzerindeki olumsuz sonuçlar hakknda genel bir
farkndalk oluşturmak,
● Yasa dş uygulamalar ile kyasya mücadele edilmesi yerine adil rekabet ve eşit şartlarn sağlanmas,
● Tüm şirketlerin, vergilerini ve inşaat sektörüne ilişkin sosyal sigorta ve sosyal fon primlerini düzgün bir
şekilde yatrmas,
●İnşaat sektöründe, ücret ve sosyal fon prosedürlerinin asgari oranda tutulmas,
● Kayt dşçalşma ile mücadeleye ilişkin kanunlarn müteakip olarak uygulanmas.
Faaliyetlerimiz
Yukarda bahsi geçen hedeflere ulaşmak için ortaklar, halihazrda yürüttükleri yakn işbirliğini daha da
arttracaklardr. Onlar bu konuda teşvik etmek üzere biz de aşağda yer alan maddeleri
gerçekleştireceğiz:
● Kamuoyuna, kayt dşçalşma ve yasa dş istihdamn yol açtğ zararlara ve kanuna uymamann
sonuçlarna ilişkin olarak gerçekleştirilen bilgilendirme faaliyetlerinin arttrlmas için Birlikler ile FKS
arasndaki bilgi akşn yerel seviyede geliştirmek,
● Bölgesel seviyede müteakip Antlaşmalarn teşvik edilmesi,
● BMF başkanlğnda, kayt dşçalşma ve yasa dş istihdamla mücadeleye ilişkin pratik yaklaşmlar
detaylandracak ve mevcut mevzuatn etkinliğini tartşacak sürekli bir çalşma grubunu federal seviyede
oluşturmak BMF, tüm bunlarn yan sra, daha yoğun bir şekilde gerçekleştirilecek teftiş faaliyetleri ile
kayt dşçalşma ve istihdama karş olan mücadelesini güçlendirecektir.
Faaliyetler genel olarak şu noktalar üzerine yoğunlaşacaktr:
● Kamusal ve özel inşaat alanlarnn, özellikle de hafta içi normal çalşma saatlerinin düzenli olarak
kontrol edilmesi,
● Kayt dşçalşmay gizlemeye ilişkin yeni yöntemlerin üzerinde özellikle durulmas.
İşbu Anlaşmann Ortaklar
● Alman İnşaat Sektörü Genel Birliği (ZentralverbanddesDeutschenBaugewerbes, ZDB)
● Alman İnşaat Endüstrisi Üst Birliği (Hauptverband der DeutschenBauindustrie)
Kaynak: T.C. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (2013).
Kaynak: T.C. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (2013).
89
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
2) Bulgaristan Örneği
Bulgaristan’da özellikle AB’ye girildikten sonra ekonomide bir
dönüşüm ve değişim süreci başlamıştır. Bu çerçevede kayıt dışı istihdamla mücadele ön plana çıkmaya başlamış ve çabalar arttırılmaya
başlanmıştır. Bulgaristan’da özellikle turizm ve otelcilik, lokanta işletmeciliği, yiyecek-içecek hizmetleri, ticaret ve inşaat sektörlerinde ve
KOBİlerde kayıt dışı istihdama yaygın olarak rastlanmaktadır. Ayrıca
neredeyse ekonominin tüm dallarında ve büyük şirketlerde yaygın olarak kullanılan ikinci tür kayıt dışı faaliyet ise kara borsada ve masa
altında ödeme” olarak adlandırılan, çalışanlarının maaşlarının eksik
bildirilerek kalan kısmın gayrı resmi yollardan kendilerine ödenmesidir. Türkiye’de de sıklıkla karşılaşılan bu durum sonucunda işveren
olabildiğince düşük sosyal primi ödemeye çalışmaktadır. [17]
Bulgaristan’da bu nedenlerden ötürü kayıt dışı istihdamla mücadele amacıyla 2003 yılında bireysel iş sözleşmelerinin zorunlu olarak
kayıt altına alınmaya başlanmış ve sosyal sigorta kaydı için sosyal ortaklarla beraber olarak sigorta primleri için asgari eşik değerler belirlenmiştir. Böylelikle aşağıdaki hedeflere ulaşılmaya çalışılmıştır:
• İşe alım sözleşmesi bulunmayan çalışanların sayısının
azaltılması,
• Özel sektördeki sigortalıların sosyal güvenlik kapsamına
alınması,
• Sosyal sigorta fonunda toplanan kaynakların arttırılması,
• Gerçek kişilerin kazançlarına ilişkin vergi ve prim gelirlerinin arttırılması [17]
Bu amaçlar doğrultusunda asgari sosyal sigorta sınır değerleri 2002 yılında ilgili sektörlerdeki sendikalar ve işveren teşkilatları
ile birlikte uzlaşılarak belirlenmiştir. Sektörlerin %88’inde eşik asgari
değerler hükümet ve sosyal tarafların iki taraflı uzlaşması yoluyla belirlenmiştir. Uzlaşması başarısız olan kalan %12 lik kesim için ise eşik
değerler hükümet tarafından belirlenmiştir. İlgili asgari eşik değer her
sene bir yıl sonraki eşik değerlerin belirlenmesi üzerine uzlaşma yoluyla senelik olarak belirlenmeye devam edilmektedir [17].
90
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
Bulgaristan’daki bu uygulamanın gerçekten de çarpıcı sonuçları olmuş; uzlaşma sonucunda belirlenen asgari prim uygulamasından
sonra 2003 yılında bir önceki yıl göre 205 milyon €, 2004 yılında 155
milyon €, 2005 yılında ise prim gelirlerinde 93 milyon € artış sağlanmıştır. Bu gelir artışı çalışanların güvenliğinde de artışa neden olmuş
ve daha adil ve rekabetçi bir çalışma ortamının sağlanmasına katkıda
bulunmuştur. Yine 2002 yılının Kasım ayında çalışanların %25’inin işe
alım sözleşmesi bulunmazken, Mart 2003 te bu oran %17’ye Kasım
2003’te ise bu oran %12,4’e kadar gerilemiştir. Başka bir veriye göre
ise Kasım 2002 de işe alım sözleşmesi bulunan çalışanların %33,3 ü
beyan ettiklerinden daha yüksek bir maaş alırken art 2003’te bu oran
%22,6’ya kadar inmiştir [17]
Bulgaristan’da bu olumlu göstergelerin yanı sıra nadiren de
olsa uzlaşma yoluyla belirlenmiş asgari sosyal sigorta eşiğini uygulamayan işverenler de bulunmaktadır. Bu durumda çalışan ya en düşük
kalifiye grubunda ya da yarı zamanlı çalışıyor gibi gösterilmektedir.
Diğer bir örnekte ise işveren çalışanın primini asgari eşikten ödemekte,
fakat ödediği yüksek prim miktarını çalışanın maaşından kesmektedir.
Fakat tüm bu uygulamalara rağmen işverenler hükümetin aldığı bu önlemin etkililiğine her geçen gün daha fazla ikna olmakta ve kayıt dışı
ekonomiyi ortaya çıkarmak amacıyla asgari sosyal sigorta eşiğinde en
uygun artışı yakalamaya çabalamaktadır [17]
SONUÇ VE ÖNERİLER
Sosyal diyalog mekanizması genel olarak tüm sosyal güvenlik alanında, özel olarak ise kayıt dışı istihdamla mücadele ele alınabilecek son derece ciddi ve yenilikçi bir alternatiftir. Bu konuda AB
ülkeleri incelendiğinde etkin olarak işleyen sosyal diyalog mekanizmaların 20. yüzyılın başından itibaren kurulmaya başlandığı ve günümüz
koşullarında da etkin olarak işlemeye devam etmekte olduğu; bu çabaların kayıt dışı istihdamla mücadeleyi de oldukça yoğun bir biçimde
içerdiği dikkat çekmektedir. Sosyal diyalog mekanizması bir araç olarak kabul edildiğinde ve aktif olarak işletildiğinde işçi- işveren, devlet
diğer tüm tarafların üzerinde anlaştığı sağlam bir işgücü piyasası ve
sosyal güvenlik sistemi oluşturulabilmekte ve daha sağlıklı kararlar alınabilmektedir
21. yüzyıl ile birlikte ortaya çıkan küreselleşmenin ciddi bir realite haline gelmesi ile hem Türkiye’de hem de dünyada sosyal uzlaşı
91
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
ihtiyacı ve dayanışmanın önemi gün geçtikçe artmaktadır. Bir taraftan
küreselleşmenin ve uluslararası rekabetin etkisi artarken diğer taraftan
teknoloji yoğun üretimin de öneminin arttığı dikkat çekmektedir. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından KOBİlerin ekonomideki ağırlığı kayıt dışı istihdam, ölçek ekonomileri ve verimlilik
problemlerini ortaya çıkarmaktadır.
Bu nedenle kayıt dışı istihdam olgusuna bütüncül yaklaşım ön
plana çıkmakta ve buna bağlı olarak cezalandırıcı bir sistemin yerine
daha teşvik edici bir anlayış önem kazanmaktadır. AB ülkelerine benzer şekilde Türkiye’de de kayıt dışı istihdamla mücadelede sosyal diyalog mekanizmaları daha fazla etkin kullanılmalıdır. Özellikle konun
yerel düzeyi çok önemli olup merkezi çözümlerin yanında yerel/sektörel düzeyde çözümler geliştirebilecek ve konunun aktörlerini bir araya
getirebilecek sosyal diyalog mekanizmalarına ihtiyaç vardır. Bu anlayışla yerel düzeyde seçilecek pilot illerde çalışmada ele alınan benzer
örnekler çerçevesinde yerel/sektörel olarak sosyal diyalog mekanizması işletilebilir
Özellikle tekstil, imalat veya inşaat gibi kayıt dışı istihdamın yoğun olduğu sektörlerde sorunun çözümüne yaklaşımda sektörel sosyal
diyalog çok önemli bir alternatif olma potansiyeline sahiptir. Bu sosyal
diyaloğun boyutu, işçi ve işçi örgütlerinin yanı sıra odalar, belediyeler, üniversiteler ve mesleki eğitim okulları, kadın dernekleri ve öteki
önemli aktörler gibi diğer aktörleri de içermelidir. Bu anlamda Almanya’daki “Centilmenlik Anlaşması” örnek alınarak büyük bir kampanya ve sinerji yaratmak ve “domino etkisiyle” tüm istihdam piyasasına
yaymak amacıyla sosyal taraflar ve devlet birlikte çeşitli girişimler
başlatabilirler.
Türkiye’de kayıt dışı istihdamın yerel/sektörel politikalar çerçevesinde yeniden ele alınması elzemdir. İyi bir uygulama örneği olarak Bulgaristan’da hayata geçirilen sosyal diyalogla belirlenen inşaat
sektöründe prim eşikleri uygulaması örnek alınabilir ve Türkiye’de de
belli başlı sektörlerde mikro nitelikte uygulamalar yapılabilmesi için
mevzuat bu yönde değiştirilebilir. Türkiye’de hali hazırda uygulanan
asgari işçilik uygulaması özünde Bulgaristan’daki uygulamaya benzer
bir uygulamadır. Bu bağlamda kanunda değişiklik yapılarak tekstil,
imalat veya inşaat gibi kayıt dışı istihdamın sık olarak görüldüğü sektörler için daha dinamik bir sistem oluşturularak sosyal taraflara daha
92
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
fazla yetki ve sorumluluk verilebilir ve kayıt dışı istihdamla mücadeleye dahil edilebilir.
Hiç şüphesiz bu anlamda kayıt dışı istihdamla mücadelede devletin yanında sosyal ortaklara da sorumluluk düşmektedir. Bu bağlamda
sosyal ortaklar da kayıt dışı istihdama ulaşmayı amaçlayan kapsamlı
analiz ve stratejiler geliştirmeli ve bu durum için devletin bir girişim
başlatmasını beklemeden harekete geçmelidir. AB ülkelerindeki iyi uygulama örnekleri sosyal tarafların başlattığı büyük kampanyaların bir
“mıknatıs” etkisi yaratarak zaman içinde sürecin tüm aktörlerinin de
desteğini aldığını göstermektedir. Bu durum sosyal ortakların gücünü
ve üye sayısını arttırmakla kalmayacak; aynı zamanda sosyal ortakların
toplum nezdindeki imajını ve itibarını da güçlendirebilecektir.
İşveren örgütleri, kamu kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği
yaparak kayıt dışı istihdam edilenler için ve özellikle KOBİ’lere yönelik
olarak verimliliğin artırılması, krediye erişim, piyasa bilgisi, teknoloji
ve sosyal güvenlik, iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları, girişimcilik,
kadın girişimciliği ve mevzuat konularında küçük işletmelere çeşitli
eğitimler düzenlemelidir. Böylece kayıt dışı çalıştırma potansiyeli
olan küçük firmaların kurumsallaşmalarının önü açılabilir. Bu açıdan
yenilikçi bir politika olarak Sosyal Güvenlik Kurumu başta olmak
üzere, Gelir İdaresi Başkanlığı ile işçi ve işveren örgütleri bünyesinde
“KOBİ Danışmanlığı” müessesi hayata geçirilerek KOBİ’lere özellikle
prim teşvikleri ve kayıtlı istihdamın avantajları hakkında ücretsiz
danışmanlık hizmeti verilebilir. Bu durumdan hem devlet tarafının hem
KOBİlerin, hem de etkin bir iletişim stratejisi oluşturacağı için işçi ve
işveren örgütlerinin ortak kazançları olabilecektir. Aynı şekilde işçi ve
işveren örgütleri kayıt dışı çalışan işçilere yönelik stratejiler ve diğer
başka bir takım hizmetler geliştirebilir ve devletin de desteğiyle mevzuatın bilinirliğinin arttırılması çalışmalarına aktif olarak katkı verebilir.
Kayıt dışı istihdamla mücadelede sosyal diyalog mekanizmasının bir alternatif olarak kabul görmesi ve bu çalışmada ele alınan AB ülkelerindeki iyi uygulamalara benzer bir şekilde bir çeşitli kampanyaların
başlatılması pozitif bir sinerji ortaya çıkarabilir ve sonuçları itibariyle
tüm tarafların kazançlı çıkacağı kazanımlar sağlayabilir. Böylece konunun bağlamı sadece denetim odaklı olmaktan da çıkabilecek ve daha
bütüncül bir bakış açısı geliştirilerek işçi, işveren ve konunun diğer tüm
aktörlerinin sisteme gönüllü olarak uyumları da arttırılmış olacaktır.
93
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
KAYNAKÇA
[1] ILO (2013). National Tripartite Social Dialogue: an ILO Guide for
Improved Governance. Cenevre.
[2] TİSK (1992). Dünya’da ve Türkiye’de Sosyal Diyalog Yayın No:
115. Ankara.
[3] GÖRMÜŞ, Ayhan (2007). Türkiye’de Sosyal Diyaloğun Gelişimi.
Çalışma ve Toplum. 2007, Cilt:2, Sayı:14, s.115-140.
[4] DERELİ, Toker (2013). 6356 Sayılı Yeni Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu: Genel Bir Değerlendirme. Çalışma ve Toplum,
2013/1, s.41-64.
[5] ERGİER, Emrah (2007). Avrupa Sosyal Modeli’ nin Dönüştürülmesi
Çerçevesinde Sosyal Diyalog ve Türkiye’nin Durumu. Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. İzmir.
[6] International Social Security Association (2011). ISSA Good Governance Guidelines for Social Security Instutitions. Cenevre.
[7] GÜRAY Melahat (2013). Avrupa Birliğinde Sosyal Diyalog. ÇSGB
Çalışma Dünyası Dergisi Temmuz- Eylül 2013, Cilt: 1, Sayı: 1, s. 144158.
[8] EUROFOUND (2005). EIRO Thematic Feature: Industrial Relations and Undeclared Work. Dublin.
[9] EUROPEAN COMMISSION ve ILO (2013). Labour Inspection
and Undeclared Work in the EU. Cenevre.
[10] ILO (2007). Tackling unregistered work through Social Dialogue:
Final Report of the 2005-2007 EU-ILO Project. Cenevre.
[11] ILO (2002). Decent Work and the Informal Economy, International
Labour Conference 90th Session 2002. Cenevre.
[12] EUROFOUND (2008). Tackling undeclared work in the European
Union. Dublin.
94
AB ÜLKELERİNDE KAYIT DIŞI İSTİHDAMLA MÜCADELEDE ALTERNATİF BİR METOD OLARAK
SOSYAL DİYALOG MEKANİZMASI
[13] EUROFOUND (2005). EIRO Thematic Feature: Industrial Relations and Undeclared Work. Dublin.
[14] EUROFOUND (2008). Measures to Tackle Undeclared Work in
the European Union. Dublin.
[15] REGIOPLAN POLICY RESEARCH (2010). Joining up in the
Fight against Undeclared Work in Europe. Amsterdam.
[16] EUROFOUND (2013). Tackling Undeclared Work in 27 European
Union Member States and Norway. Dublin.
[17] T.C. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (2013). Kayıtlı İstihdamın
Teşviki Kapsamında Kurumlararası İşbirliğine ilişkin En İyi Avrupa
Birliği Uygulamaları Yayın No: 98. Ankara.
95
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK
HARCAMALARINDAKİ SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE
BAŞARIMI
Fetullah EVLİYAOĞLU
Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü, Mamak Caddesi No:213/C Mamak/ANKARA, [email protected], 0312 595
8760
ÖZET
Sağlık hizmetlerinin daha yaygın ve erişilebilir olması ancak hizmetlerin daha adil ve eşit bir şekilde sunulması ile mümkün olabilir. Hizmetlerin adil ve eşit sunulmasında son yıllarda etkin olarak kullanılan
yöntemlerin başında gelen biyometrik tanımlama yöntemleri gerek
uygulamacılar gerekse akademisyenler tarafından farklı disiplinlerce
ele alınmıştır. Bu çalışmanın amacı ise biyometrik tanımlama yöntemlerinin sağlık hizmetlerindeki suistimalleri önleme konusundaki başarısının ölçülmesidir. Araştırma kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu
(SGK) tarafından devreye alınan damar izi yöntemi ile biyometrik kimlik doğrulama sistemi incelenmiştir. Bu kapsamda Genel Sağlık Sigortasının yirmi dört aylık verileri kullanılmıştır. Bu veriler doğrultusunda
biyometri sonrasındaki beş aylık dönem analiz edilmiştir. Çalışmanın
sonucu olarak biyometrik tanımlama yöntemlerinin sağlık harcamalarında az da olsa bir değişiklik yarattığı ve bu değişikliğin dönemsel
bazlı olarak farklılaştığı hesaplanmıştır. Ayrıca bu değişikliğin boyutunu etkileyen faktörlerin neler olabileceği ve nasıl etkilediği de tespit
edilmiştir. Bu çalışmanın, disiplinler arası olması ve bu alanda kısıtlı
sayıda araştırma olması nedeniyle, sonuçları önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Biyometri, Tanımlama Yöntemleri, Sağlık Harcamalarındaki Riskler, Suistimaller.
96
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
THE SUCCESS OF BIOMETRIC IDENTIFICATION
TECHNIQUES FOR PREVENTING HEALTH CARE ABUSE
ABSTRACT
Having wide spreading and easy access to health care facilities can
only be possible when the services provided more fairly and equally.
In recent years, biometric identification is one of the leading methods
in effective usage of fair and equal services which has been addressed
inter-disciplinary by practitioners and academicians. In this paper, the
success of biometric identification methods for preventing health care
abuse will be analyzed. Within the scope of this work, the biometric
identification system which applied by Social Security Intuition (SGK)
has been researched. In the below context, 24 months data of the General Health Insurance have been used. According to these data, a five
months period of biometric project has been analyzed. As a result of
this study, it concluded that biometric identification techniques have
limited effect on health care expenses and this effect changes based on
different seasons. Furthermore, it is determined what might effect these
changes. The result of this research is important due to the reason that it
is inter-disciplinary and there are limited researches in this field.
Keywords: Biometrics, Identification, Health Care Risks, Health Care
Abuse.
97
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
GİRİŞ
Kanun ve kurallara uyulması sürecinde denetleyici ve önleyici özelliği olan teknolojilerin kullanılması kamu otoritesi açısından
son yıllarda sıklıkla başvurulan yöntemlerdendir. Bu yöntemlerden en
çok üzerinde durulanlardan biri olan biyometrik tanımlama yöntemleri
kamu düzenini sağlamada yardımcı olarak kullanılırken aynı zamanda kişilerin bilgi güvenliğinin ve yasal bazı haklarının korunmasını da
garanti altına almış oluyor [1]. Gelişmiş ülkelerde çoğunlukla güvenlik amacıyla kullanılan biyometrik tanımlama yöntemleri gelişmekte
olan ülkelerde de sağlık, finans gibi hizmetlerin adil ve doğru şekilde
erişiminde kullanılmaktadır. Geniş alanda kullanılan biyometrik yöntemlerin en yaygın kullanım alanlarından biri de sağlık hizmetlerinin
sunumunda kişi kontrolüdür.
Biyometrik teknolojiler konusunda son yıllarda farklı teknolojiler ve uygulamalar giderek yaygınlaşmakta, buna paralel olarak konu
akademisyenler tarafından da ilgi görmektedir. Bu konuda yapılan çalışmaların ana hedefi daha başarılı, daha güvenli ve kullanılabilir bir
yöntemin geliştirilerek uygulanmasıdır. Geliştirilen yöntemlerin kullanım alanlarına bağlı olarak farklı şekilde değerlendirilmesi biyometrik yöntemlerin sayısının da artmasına neden olmaktadır. Ancak bu
yöntemlerin ortak noktasında risklerin en aza indirildiği ve en güvenli
sistemin kurulması vardır. Ayrıca bu güvenlik çekincelerinin de ana sebebi olan bir diğer önemli husus kişilerin bilgi güvenliğine ve anayasal
özgürlüklerine zarar vermeyecek şekilde bu teknolojilerin işletilmesi
ve siber güvenliğinin sağlanmasıdır. Geliştirilen her biyometrik yöntemin üzerinde dikkatle durduğu bu husus son yıllarda sıkça sorgulanan
ancak mevzuat düzenlemeleri henüz tam anlamı ile tamamlanamamış
bir problemdir.
Biyometrik teknolojiler konusunda gelişmekte olan ülkelerde
olduğu gibi Türkiye’de de gerek özel gerekse kamu kurumlarında son
yıllarda önemli çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bunların en önemlilerinden biri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından Genel Sağlık Sigortası
hizmetlerinin sunumunda kişilerin biyometrik tanımlama yöntemleri ile
doğrulanmasıdır. Bu çalışmanın kapsamı da bu projenin devreye alındığı süreçten itibaren Sosyal Güvenlik Kurumu için ne gibi değişimler
yarattığının araştırılmasına yöneliktir. Bu çalışma kapsamında fiziksel
yöntemlerden parmak izi tanımlama, yüz tanımlama, iris tanımlama ve
98
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
damar izi tanımlama yöntemleri ele alınmıştır. Çalışmanın sonraki kısımlarında sağlık harcamalarındaki riskler ele alınmış olup bu konuda
yaygın suistimaller sınıflandırılmıştır. Çalışmanın araştırma kısmında
Genel Sağlık Sigortası ham verileri analiz edilmiş ve biyometri öncesi
ve sonrası döneme ilişkin sonuçlar değerlendirilmiştir.
1. BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMİ
Tanımlama; kişinin sahip olduğu kimlik ile kişinin ilişkilendirilmesi görevidir. Kişilerin tanımlanması şu üç metotla sağlanmaktadır: (1) Kişinin neyi bildiği (2) Kişinin kendi dışında sahip olduğu şey
ve (3) Kişinin kendisidir [2]. Belirtilen bu metotlardan ilk ikisi geleneksel yöntemler ile tanımlama olarak ifade edilirken üçüncü yöntem
biyometrik tanımlama yöntemi olarak ifade edilmektedir. Biyometrik
tanımlama yöntemlerinden farklı olarak, geleneksel tanımlama yöntemlerinin odağını kişinin neye sahip olduğu(Kart, token, anahtar gibi)
veya kişinin neyi bildiği (Şifre, ID numarası gibi) oluşturmaktadır [3].
Geleneksel doğrulama yöntemlerinde şifre ve erişim kartı metotların
kaybedilmesi, çalınması veya paylaşılması güvenlik açısından açıklara sebep olmaktadır [4]. Bu açıkları belirli seviyede önlemeye yönelik
olarak yapılacak olan şifre değişim ve erişim kartı yönetim altyapısı da
sistemin bakım maliyetleri açısından önemli bir yük getirecektir. Bütün
bu maliyetler, güvenlik altyapısındaki açıklar ve tanımlamada düşük
olasılık oluşturması nedeniyle yatırımlar geleneksel yöntemler yerine
biyometrik tanımlama yöntemleri üzerine yoğunlaşmaktadır.
Biyometri kavramı yunanca bios (yaşam) ve metrikos (ölçüm)
kelimelerinden gelmekte olup kişiye ait biyolojik verilerin kullanılması
ile bireylerin başkalarından ayrılmasını sağlayan tanımlama yöntemi
olarak tanımlanmaktadır [4]. Biyometriler, kişilerin fiziksel veya davranışsal özelliklerinin diğer insanlardan ayırt edilmesine olanak sağlayan
araçlardır. Biyometrik tanımlama yöntemleri vücut yapısındaki fiziksel ve yapısal özellikleri kullanarak kişilerin tanımlanmasını sağlayan;
yüksek seviye güvenlik, doğruluk ve değişmezlik gerektiren alanlarda
kullanılabilen yöntemlerdir [5]. Bu özellikler temel alınarak biyometrik
yöntemleri fiziksel ve davranışsal biyometri olarak iki ana başlık altında toplanmaktadır. Fiziksel biyometri, kişinin vücuduna ait uzuvlardan
direk yapılan ölçümlerle elde edilen verilerden oluşmakta olup yüz tanımlama, parmak izi, iris tanıma, damar izi tanıma, avuç haritası, el
geometrisi, diş haritası, kulak şekli ve vücut kokusu fiziksel biyometrik
99
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
yöntemlere örnek olarak verilebilir [6]. Davranışsal özellikler ise kişi
tarafından ortaya konulan eylemleri temel almaktadır. Bu yönetmelere
örnek olarak yürüyüş şekli, ses, konuşma ve imza şekli örnek olarak verilebilir [3]. Fiziksel yöntemler, kullanım alanları ve geliştirilen kontrol
ve güvenlik seviyeleri dikkate alındığında davranışsal yöntemlere göre
daha yaygın araştırma ve uygulama alanı bulmaktadır.
Biyometrik yöntemlerin ayırt edici özellik olarak kullanılmaya başlanması milattan önceki yıllara dayanmaktadır. Milattan önce
500’lü yıllarda Çinli tüccarların ticari anlaşmalarında parmak izlerini
kullanmasına dayanmaktadır. Bununla birlikte sistematik tanımlama
yöntemlerinin en eski örnekleri (parmak izi ve Antropometri) 19. Yüzyılın sonlarında geliştirilmeye başlamıştır. Antropometri, Alphonse
Bertillonage tarafından Fransa’da 1870’li yıllarda kriminal amaçlı iki
kişinin ayrıştırılmasında kişinin vücudunun çeşitli bölgelerindeki farlılıkları (özellikle yüzdeki organları) baz alarak kullanılan bir tekniktir
[7-8]. Berillonage’in yönteminin dünya üzerinde popülerlik kazanmaya başladığı dönemde, 1900’lü yılların başında, buna alternatif olarak
parmak izi tanımlama yöntemi kişilerin ayrıştırılması için kullanılmaya başlanmıştır. Ses, el geometrisi ve imza gibi diğer biyometrik yöntemler de 1960’ların sonu ve 1970’lerin başlarında geliştirilmiştir [9].
1970’lere gelindiğinde kişilerin tanımlanması işleminde ilk otomatikleştirilmiş biyometrik yöntemlerin kullanımına başlanmıştır. Son yirmi
yıla baktığımızda ise iris ve damar tanıma gibi doğruluk oranları yüksek ve doğrulama süreleri düşük olan 2. nesil biyometri yöntemleri geliştirilmiştir. Elde edilen doğrulama seviyeleri, uygulama alanı bulması
ve teorik çalışmaları göz önünde bulundurarak daha önce saydığımız
fiziksel ve davranışsal biyometri yöntemlerinden parmak izi tanımlama, yüz tanımlama, iris tanımlama ve damar izi tanımlama yöntemleri
kıssaca ele alınacaktır.
Parmak izi, cenin gelişiminin yedinci ayından itibaren oluşan
parmak ucundaki yüzeyin tümseklerini ve düzlüklerini içeren izlerdir.
Deri üzerinde bulunan koordinat ve yönler gibi çok küçük detaylar
parmak izinde en çok kullanılan ayırıcı özelliklerdir [10]. Tek yumurta
ikizleri ile kişinin kendi diğer parmaklarında dahi bu izler farklılaşmaktadır [9]. Dünya üzerinde en yaygın ve eski biyometrik yöntem olan
parmak izi tanımlama, üzerinde yapılan akademik ve uygulama çalışmasının çokluğu nedeniyle de erişimi en kolay olan teknolojilerdendir.
100
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
Yüz tanımlama yöntemi, son yıllarda kişilerin doğrulanmasında
en çok tercih edilen biyometrik yöntemlerden biridir. Temas gerektirmemesi ve kaide gerektirmemesi nedeniyle parmak izi tanımlamaya
göre daha avantajlı bir yöntemdir. Yüz kişiyi ifade etmekte en güvenli,
görsel olarak erişilebilir olan işarettir. Görsel bakış açısından ele alındığında kişinin yüzü diğer organlarına göre daha etkili bir tanımlama
özelliğine sahiptir [11]. Yüzün sahip olduğu bu özellikler ve yüzün zaman içinde organlarının konumunun değişmemesi yüzün biyometrik
tanımlama amaçlı kullanılmasında önemli bir alternatif yöntem oluşturmuştur.
İris, gözün her iki yanında göz bebeği ile gözün beyazı arasında
kalan dairesel bölgedir. Kişinin iris gelişimi anne karnında başlayıp iki
yaşına kadar stabil duruma kavuşmaktadır [9]. İrisin görüntülenen şekli, yüksek oranda rastgele dağılmış çok zengin fiziksel yapılardan meydana gelmektedir. İris ışığa karşı hassas bir şekilde tepki verirken bu
sırada şekli ve büyüklüğü değişmektedir. Bu değişim istatistik analizlerde ve karşılaştırmalarda kullanılmaktadır [12]. Parmak izi ve yüz tanımlama yöntemlerine göre daha yüksek oranda doğrulama yapması ve
sistemin karşılaştırma hızının yüksek olması iris tanımlama yönteminin
üstünlüklerindendir. Ancak iris tanımlama yöntemi ile ilgili toplumda
oluşan en önemli yargılardan biri Retina ile karıştırılarak göze zarar veriyor olduğu düşüncesidir. Bu nedenle yoğun kullanımlı işlemlerde iris
tanımlama yönteminin kullanımında sorunlar yaşanabilmektedir.
Damar izi teknolojisi, kişiye özgü özelliklere sahip damar yolunun taranarak belirli bir algoritmadan geçirilip şifreli bir şablona dönüştürülmesi ve bu şablonun veri tabanlarında saklanması ile oluşan bir
teknolojidir. Doğrulama aşaması, veri tabanlarında kayıtlı olan şablonun yeni taranan şablon ile eşleşmesi sonucunda gerçekleştirilir [13]. 2.
Nesil biyometrik tanımlama yöntemleri olarak da adlandırabileceğimiz
damar tanımlama yöntemlerinde endüstriyel üretime geçmiş 3 farklı
yöntem kullanılmaktadır; parmak damar izi, avuç içi damar izi ve avuç
dışı damar izi. Damar tanımlama yönteminin en önemli avantajlarında
biri kişilerde canlılık testlerinin gerçekleştirilmesidir. Damar tanımlama yöntemine ilişkin üzerinde en çok durulan sorun veri tabanındaki
verilerin boyutunun büyüklüğü ve veri tabanının tamamında sorgulama
yapılarak elde edilen doğrulama süresidir [14].
101
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Son yıllarda sayısı giderek artan biyometrik tanımlama teknolojileri hayatın birçok alanında karşımıza çıkmaktadır. Dünya üzerindeki birden çok ülkede hükümetler ve ticari işletmeler biyometrik tanımlama sistemlerini akıllı telefonlar, pasaport, vize, ulusal kimlik kartı,
para transferleri, kredi kartı, uluslararası yardımların dağıtılması, sağlık
sistemi ve sosyal güvenlik sistemleri gibi alanlarda kullanmaktadır. Geniş bir kullanım alanına sahip olan Biyometrik sistemlerin uygulandığı
alanları üç farklı ana başlık altında toplayabiliriz. (1)Ticari olarak; eticaret, internet erişimleri, ATM cihazlarından faydalanma, elektronik
veri güvenliği, kredi kartları, akıllı telefonlar, diz üstü bilgisayarları,
elektronik para transferlerinde kullanılmaktadır. (2)Kamuda; ulusal
kimlik kartları, sürücü belgeleri, sosyal güvenlik sistemi, yardımların
adil dağılımı, sınır kontrolü ve pasaport kontrolünde kullanılmaktadır.
(3)Adli uygulamalarda ise ölülerin tespit edilmesinde, suçlu araştırmalarında, terörist tespitinde, ebeveyn tespitinde ve kayıp çocukların tanımlanmasında kullanılmaktadır [9].
2. SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ RİSKLER
İnsanların ihtiyaçlarına paralel olarak gerek gelişmiş toplumlarda gerekse gelişen toplumlarda sağlık güvencesi hep üzerinde durulan konulardan biri olmuştur. Ülkeler de Sosyal Devlet anlayışının
bir gereği olarak bu ihtiyaçların giderilmesi konusunda sıklıkla yeni
gelişmeleri takip ederek ve aktüeryal dengeleri de göz önüne alarak
yeni düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştır [1]. Bu düzenleme ve
regülasyonların uygulanmasında ise en önemli sorunu öngörülemeyen
riskler oluşturmaktadır. Sağlık harcamaları konusunda ortaya çıkan öngörülemeyen riskler, hizmet kalitesinin düşmesine neden olacağı gibi
sağlık harcamalarını da yükseltmektedir. Sağlık sigortası hizmetleri veren devlet ve özel kuruluşlar için bu risklerden en önemlisi ise sağlık
harcamaları konusunda yapılan suistimallerdir.
Suistimaller, kabul edilen uygulamalardan oluşmayan eylemler
ile gereksiz maliyet yaratılmasına ilişkin bir kavramdır [15]. Sağlık harcamaları konusunda yapılan suistimaller ülkelerin hem ekonomilerine
hem de sağlık hizmetlerinin kalitesine zarar vermesinin yanında uluslararası alanda da sağlık yardımları konusunda yapılan girişimleri etkilemektedir[15]. Sağlık harcamalarındaki suistimaller konusunda literatürde birden fazla sınıflandırma yapılmış olup bu çalışmaların çoğunda
suistimaller gerçekleştiren kişi veya mekanizmalar baz alınarak; sağlık
102
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
hizmet sunucuları tarafından, sigorta hizmet sağlayıcıları tarafından ve
hastane veya sigortalı kişiler tarafından gerçekleştirilen suistimaller
olarak sınıflandırılmaktadır.
Sağlık hizmet sunucuları tarafından gerçekleştirilen suistimalleri genel olarak şu şekilde sınıflandırabiliriz:
I.
Sağlık Hizmet Sunucuları Tarafından [16-17-18- 19]
a. Gerçekte olmayan hizmetlerin faturalandırılması,
b. Ayrı fiyatlandırma (unbundling): Aynı paket içinde sunulan
hizmetlerin ayrıştırılarak farklı faturalandırılması,
c. Üst kodu kullanma (upcoding): Sunulan servisler yerine
daha fazla maliyetli servislerin faturalandırılması,
d. Gerekli olmayan hizmetleri sunarak yapılacak ödemelerin
arttırılması,
e. Hastaların uzmanlık gerektiren kliniklere sevk edilmesinde
finansal olarak karşılıklı maddi kazanç içine girilmesi,
f. Sigorta kapsamında olmayan hizmetlerin sigorta kapsamında sunularak sigorta ödemeleri içinde sunulması,
g. Ancak belirli kişiler tarafından sunulması durumunda elde
edilecek olan ödemelerin o özellikte olmayan kişiler tarafından sunularak faturalandırılması,
h. Sigorta kapsamında olan hizmetleri hastaya sigorta kapsamında olmadığını beyan ederek fazladan faturalandırılması,
i. Yanlış hastalık tespiti yaparak bu kapsamda test, ameliyat
gibi gerekli olmayan işlemlerin gerçekleştirilmesi.
II.
Sigorta Hizmet Sağlayıcıları Tarafından [18 -16]
a. Gerçekte var olmayan sağlık hizmetleri için formların oluşturulması,
b. Sigorta kapsamında olan başkalarının sigortasından bu hiz-
103
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
met kapsamında olmayanların faydalandırılması,
c. Sigorta primlerinin toplanmasına rağmen uygun sigorta hizmetinin verilmemesi,
III.
Hastalar veya Sigortalı Kişiler Tarafından
a. Sahte ödeme talepleri: Kişilerin almadıkları hizmetleri ve
ürünleri almış gibi göstererek ilgili sigorta sağlayıcıdan bunun bedelinin tahsil edilmesi talebi ile oluşan suistimaller,
b. Sahte hizmet/sigorta beyanlarının oluşturulması,
c. Sağlık sigortası bulunan kişilerin kimliklerini yasal olmayan
yollar ile kullanarak bu hizmetlerden faydalanılması [20],
d. Kişilerin kimliklerini başkalarına sağlık hizmeti veya ilaç
alabilmesi için vermesi [21],
e. Reçetelerin kaybolduğunu gerekçe göstererek iki reçeteden
de faydalanılması,
f. Yanlış bölüme kaydı yapılan kişinin her bir doktordan ayrıca
reçetelendirilmesi [18].
Bu sınıflandırmada ele alınan suistimallerden en yaygın karşılaşılan sağlık hizmet sunucuları tarafından gerçekleştirilen suistimaller
olmakla birlikte bu suistimallerin birbirine bağlı olarak gerçekleşmesi
de söz konudur.
3. SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ MUHTEMEL
SUİSTİMALLERİ GİDERMEDE BİYOMETRİK
TANIMLAMA YÖNTEMLERİ
Sağlık hizmetlerinde modern teknolojilerin kullanımı günümüzde giderek yaygınlaşmakta ve bu teknolojilerin sağlık hizmetlerinin kalite ve seviyesine etkisi artmaktadır. Bu konuda son yıllarda
meydana gelen en önemli gelişmelerden biri de sağlık hizmet sunucularından sağlık hizmeti verilmesi sırasında, hastaların sağlık verilerine
erişimde ve sağlık hizmeti alacak kişinin tanımlanmasında biyometrik
tanımlama yöntemlerinin kullanılmasıdır [1]. Hastaların kimliklerinin
biyometri ile tanımlanması ve doğrulanması çoğunlukla sigortacılıkta
104
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
ve sağlık programlarındaki usulsüzlükleri önlemede kullanılmaktadır.
Bu sistemler hatalı veya eksik veri girişlerinde, çift kayıtların bulunması ve verilmeyen hizmetlerin ortaya çıkarılmasında kullanılmaktadır
[18].
Biyometrik tanımlama teknolojileri özellikle gelişmekte olan
ülkelerde sağlık yardımlarının adil dağılımını sağlamada aktif olarak
kullanılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Güvenlik Kurumu da
genel sağlık sigorta hizmetlerinin sunumunda biyometrik tanımlama
yöntemlerini kullanmak üzere 2011 yılında pilot çalışmalara başladı.
Bir yıldan uzun süre yapılan bu pilot çalışması neticesinde elde edilen
veriler ışığında projenin özel sağlık hizmet sunucularında hayata geçirilmesi için avuç içi damar izi sistemiyle kimlik doğrulama sistemine ait
kılavuz 14.09.2012 tarihinde Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü
tarafından yayınlanmıştır. Bu süreçte diğer bir biyometrik tanımlama
yöntemi olan parmak damar izi ile doğrulama yapan 3 farklı biyometrik
yönteme ilişkin kılavuzlar 30.04.2012 ve bir yönteme ilişkin kılavuz ise
13.11.2013 tarihlerinde yayınlanmıştır [22-23].
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından başlatılan biyometrik yöntemlerle sağlık hizmetlerinin sunumuna ilişkin yasal dayanağı Anayasa’nın 20. maddesinde bahsi geçen “yetkili kılınmış mercii” statüsü
sağlamaktadır. Bu kapsamda 5510 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası” kanununun 67. maddesinin 3. fıkrasında ifade edilen
sağlık hizmetlerinden yararlanma şartlarına 01.03.2012 tarih ve 6283
sayılı kanun değişikliği ile biyometrik yöntemler de eklenmiştir. Ancak Danıştay On beşinci Dairesinde 2014/4678 esasına kayden açılan
dava neticesinde 11.09.2014 tarihinde alınan karar ile yürütmenin durdurulması kararı verilmiştir [24]. Bu karara istinaden 08.11.2014 tarihi itibariyle Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından biyometri sistemi
kullanılmaksızın sağlık hizmetlerinin sunumuna başlanmıştır. Bununla
birlikte 3 Nisan 2015 tarihli ve 29315 Sayılı Resmî Gazetede yer alan;
Danıştay On beşinci Dairesinin “İtiraz Yolu İle Anayasa Mahkemesine Başvurulması Kararına” istinaden Anayasa Mahkemesi tarafından
“… biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması ve/ veya
…” ibaresinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar
verilmiştir[25]. Karar sonucu ile birlikte 08.11.2014 tarihinde durdurulan biyometrik yöntemlerle sağlık hizmetlerinin sunulması işlemi
15.05.2015 tarihinde tekrar devreye alınmıştır.
105
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
3.1. Yöntem
Sosyal Güvenlik Kurumu biyometrik tanımlama yöntemleri,
15.10.2012 tarihinde avuç içi damar izi yönteminin 20 ilde devreye
alınması ile başlamıştır. Biyometrik tanımlama yöntemleri geçiş süreci,
20 il için 1 Aralık 2013 tarihinde ve kalan 61 il için de 1 Ocak 2014
tarihinde tamamlanmış olup beş farklı biyometri yöntemi ile özel sağlık hizmet sunucularında sistem devreye alınmıştır. Çalışmada sistemin
kısmen devreye alındığı 1 Aralık 2013 tarihinden 30.04.2014 tarihine
kadar olan ve son iki yıllık döneme ilişkin sağlık verileri Genel Sağlık
sigortası veri tabanlarından alınmıştır. Genel Sağlık Sigortası Veri tabanında tutulan ham veriler Excel, DB2 ve SQL kullanılarak anlamlı hale
getirilmiş olup EK-1’de sunulmuştur. Verilerin tablolara aktarılması
sürecinde ham verilerin anlamlı en küçük aralığı olarak aylık süreler
temel alınmıştır.
Biyometri kapsamında olan özel sağlık kuruluşlarına ait EK1’deki son iki yıllık veriler dikkate alındığında biyometri kapsamında
olan özel sağlık kuruluşlarından SGK’na faturalandırılan takip tutarı
son 12 aylık dönemde bir yıl öncesine göre %13,6, takip sayısı ise %
11,95 artmaktadır. Bu oran SGK kapsamında olan Türkiye genelindeki
tüm sağlık kuruluşlarında(kamu ve özel) ise aynı dönemde takip tutarı
için ortalama % 7,28, takip sayısı için ortalama %5,7 artış olarak gerçekleşmektedir. Bu bilgiler ile özel sağlık kurumlarının kamu sağlık
kuruluşlarına göre hem takip sayısı açısından hem de toplam tutar üzerinden daha fazla artış gösterdiği sonucuna ulaşılmaktadır. Bu sonucun
doğruluğunu teyit edebilecek bir diğer analiz ise SGK kapsamındaki
özel sağlık kuruluşlarının aynı kapsamdaki tüm sağlık kuruluşlarına
olan oranının hem takip tutarı (TL) hem de takip sayısı cinsinden hesaplanmasıdır.
106
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
Grafik 1:Özel sağlık kuruluşları verilerinin tüm sağlık kuruluşlarınaverilerinin
olan oranı
Grafik 1:Özel sağlk kuruluşlar
tüm sağlk kuruluşlarna olan oran
2012 Mays
2012 Haziran
2012 Temmuz
2012 Ağustos
2012 Eylül
2012 Ekim
2012 Kasm
2012 Aralk
2013 Ocak
2013 Şubat
2013 Mart
2013 Nisan
2013 Mays
2013 Haziran
2013 Temmuz
2013 Ağustos
2013 Eylül
2013 Ekim
2013 Kasm
2013 Aralk
2014 Ocak
2014 Şubat
2014 Mart
2014 Nisan
0,35
0,3
0,25
0,2
0,15
0,1
0,05
0
ÖZEL TAKİP TUTARININ TÜRKİYE GENEL TAKİP TUTARI İÇİNDEKİ ORANI
ÖZEL TAKİP SAYISININ TÜRKİYE GENEL TAKİP SAYISI İÇİNDEKİ ORANI
Doğrusal (ÖZEL TAKİP SAYISININ TÜRKİYE GENEL TAKİP SAYISI İÇİNDEKİ ORANI)
Grafik 2:
Toplam
takip
ayn
dönemine
değişim
oran
Grafik
1‘de
sontutarnn
iki yıla önceki
ait hemyln
takip
tutarı
hem degöre
takip
toplamı
cinsinden özel sağlık kuruluşlarının tüm sağlık kuruluşlarına olan oranı
0,18
gösterilmektedir.
Biyometri kapsamındaki özel sağlık kuruluşlarında
0,16tutarının Türkiye genel tutarı içindeki oranı özel takip sayısının
takip
0,14 genel takip sayısı içindeki oranına paralel bir değişim gösterTürkiye
diği0,12
ve değişim eğrisinde de gösterildiği üzere takip tutarı cinsinden bu
0,1 lineer olarak artmakta olduğu gözlemlenmektedir. Takip tutarı
oranın
0,08
temel alındığından 2012 Mayıs başında %23 olan bu oran 2014 Nisan
0,06
sonunda
%28 olarak gerçekleşmiştir. Aynı şekilde takip sayısı dikkate
0,04
alındığında ise, aynı dönem için, bu oran %19’dan %23’e çıkmaktadır.
Bu 0,02
veriler özel sağlık hizmeti sunucularının sağlık harcamalarındaki
0
oranının arttığı sonucunu göstermektedir.
Biyometrik tanımlama yöntemlerinin özel sağlık hizmet sunucularında devreye alınmasının ardından meydana gelen değişimin tesis
sayısı ve takip tutarı cinsinden hesaplanmasında EK-1’deki tablo dikkate alınmıştır. Tabloda takip sayısı ve takip tutarı cinsinden meydana
gelen aylık değişimler hesaplanmış olup son iki yılda meydana gelen
değişimin dönemsel olarak aynı karakteristiğe sahip olduğu görülmüştür. Dönemsel değişimlerin biyometrik yöntemlerin başarısının ölçümündeki etkisini ortadan kaldırmak amacıyla son 24 aylık dönemdeki
107
0,35
0,3
0,25
0,2
0,15
0,1
Sosyal
Güvenlik Uzmanları Derneği
0,05
0
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
2012 Mays
2012 Haziran
2012 Temmuz
2012 Ağustos
2012 Eylül
2012 Ekim
2012 Kasm
2012 Aralk
2013 Ocak
2013 Şubat
2013 Mart
2013 Nisan
2013 Mays
2013 Haziran
2013 Temmuz
2013 Ağustos
2013 Eylül
2013 Ekim
2013 Kasm
2013 Aralk
2014 Ocak
2014 Şubat
2014 Mart
2014 Nisan
biyometrik verileri temel alarak her ay için bir önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranları hesaplanmıştır. Bu şekilde 12 aylık dönem
için bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranları hesaplanmış olup
toplam takip tutarı cinsinden hesaplanan değişim Grafik 2’de gösterilmiştir. Grafik
‘deTUTARININ
gösterilen
12 aylık
dönemin
5 aylık
ÖZEL2TAKİP
TÜRKİYE
GENEL TAKİP
TUTARI son
İÇİNDEKİ
ORANI kısmı biyometrik yöntemlerin
devreye
alındığı
dönemin
sonuçlarını
ÖZEL TAKİP SAYISININ
TÜRKİYE
GENEL TAKİP
SAYISI İÇİNDEKİ
ORANI verirken ilk
7 aylık dönem
ise(ÖZEL
biyometri
öncesi
döneme
sonuçları
vermektedir.
Doğrusal
TAKİP SAYISININ
TÜRKİYE
GENEL ait
TAKİP
SAYISI İÇİNDEKİ
ORANI)
Grafik 2: Toplam takip tutarının önceki yılın aynı dönemine
Grafik 2: Toplam takip tutarnn
önceki yln
ayn dönemine göre değişim oran
göre değişim
oranı
0,18
0,16
0,14
0,12
0,1
0,08
0,06
0,04
0,02
0
Bir başka analiz, son bir yıllık dönemin ilk 7 ayı için değerlendirilen “önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranının” son 5
ay için de geçerli olduğu varsayımı üzerinden gidilerek beklentiler ile
oluşan durum arasındaki farkın ortaya konulmasına yöneliktir. Burada
yıllık değişim oranı veya bir önceki aya göre değişim oranı yerine önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranının temel alınmasındaki
en önemli sebep, hesaplanacak olan değişim oranları eğilimlerini hem
mevsimsel değişikliklerden hem de sağlık harcamalarındaki rutin değişikliklerden ayırarak daha objektif sonuçlara ulaşmaktır. İlk 7 aylık
dönem için geçerli olan değişim oranları ile en küçük kareler yöntemi
kullanılarak son 5 aya ait eğilim analizi yapılmıştır.
Grafik 2 dikkate alınarak bugünkü mevcut durum ve ilk 7 ayın
temel alınması durumları için yapılan hesaplamalar sonucunda son 5
108
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
aylık dönem için oluşan takip tutarı en küçük kareler yöntemi ile hesaplanan tahmini takip tutarına göre 47.485.612,9 TL daha düşüktür.
Bunu 5 aylık toplam takip tutarına oranlamamız durumunda ise %1,16
oranında bir düşüş olduğu söylenebilir. Ancak hesaplamaya alınan verilerin toplamı düşünüldüğünde ve tahmin yöntemi ile bu sonucun elde
edildiği düşünüldüğünde biyometri sonrası dönemde tutarda meydana
gelen düşüşü teyit etmek amacı ile takip sayısını incelemek de faydalı
olacaktır. Aynı hesaplama ve analizleri takip sayıları dikkate alarak yapmamız durumunda ise tahmin edilen takip sayısı ile gerçekleşen takip
sayısı arasında 476.728 takip sayısı hesaplanmış olup bunun sonucu
olarak da biyometri sonrası dönemde takip sayılarında beklenilene göre
%1,17’lik bir düşüşün yaşandığı tespit edilmiştir. Hem takip sayısı hem
de takip tutarı verilerinin birbirine çok yakın değerler göstermesi yapılan tahmin ve gerçekleşen değerlerin paralellik gösterdiğini ve biyometri sonrası dönemde beklenilen takip tutarı ve takip sayısının düşük
de olsa bir miktar azaldığını göstermektedir. Elde edilen bu sonuçlar
bize bir diğer önemli suistimal olan “maliyet farklılaşması” ile farklı
hizmetler üzerinden faturalandırmanın belirtilen dönem içinde bariz bir
değişiklik göstermediği bilgisini de vermektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumunda 1 Aralık 2013 tarihinden itibaren
devreye alınmaya başlanan biyometrik tanımlama yöntemlerine ilişkin
eğilim analizi dikkate alınarak 1 Mayıs 2014 tarihine kadar olan 5 aylık
dönem için elde edilen %1,16 oranındaki toplam takip tutarı düşüşü
yaşanmaktadır. Bu analiz sonucunda elde edilen maliyet avantajını etkileyebilecek önemli bir değişken de biyometrik kimlik doğrulaması yapılmayacak olan genel sağlık sigortalıları kapsamına girmeyen durumların kapsam dâhilinde gösterilmesidir. Bu durum dikkate alındığı bu
uygulama kapsamında oluşabilecek üç suistimal söz konusu olabilir. Bu
suistimallerden ilki biyometrik kimlik doğrulaması kapsamında olmayan hastaların acil hastalar (yeşil alan muayenesi hariç) olarak kaydının
yapılmasıdır. Diğer bir suistimal konusu ise el sağlığında sorun olmayan kişilerin her iki üst ekstremitesi olmayan(elleri olmayan) kapsamına alınarak biyometrik kimlik verisini doğrulamadan takip alınmasıdır.
Üçüncü bir suistimal konusu ise bir kişiye ait biyometrik verinin anlık
olarak tüm veriler ile eşleştirilmesi anlamında gelen 1:N kayıt durumunun yapılmaması sonucunda oluşmaktadır. Belirtilen bu suistimallerden el sağlığı konusu ile ilgili yapılan suistimallerin önüne geçilmesi
ancak ilk kayıt aşamasının Kurum’un belirlediği merkezlerde sorumlu
109
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
memurlar nezaretinde gerçekleştirme ile mümkün olabilecektir. Kayıt
aşamasını sağlık tesislerinin inisiyatifine bırakmak hem sağlıklı kişilerin kapsam dışına alınması hem de bir kişinin biyometrik verisinin
farklı kişiler adına da kayıt yaptırılması (1:N) ile sonuçlanabilecektir.
Sosyal Güvenlik Kurumu altyapısında kurulu olan ve sağlık
hizmetlerinde kimlik ile birlikte tanımlanması zorunlu olan biyometrik
tanımla yöntemlerinin suistimaller açısından risk oluşturan 1:N doğrulamanın yapılamaması konusu hem teknolojik hem de süreç kısıtlarından kaynaklanmaktadır. Teknolojik açıdan damar izi tanımlama
yöntemlerinde 1:N doğrulamanın anlık yapılamıyor olması kayıt yapan
otoritelerin bir kişiye ait biyometrik veriyi birden fazla kişi adına kaydetmesinin önünü açmaktadır. Kurum altyapısında kurulu olan 5 farklı
biyometrik yöntemden 4 tanesinin 1:N mekanizmasını mevcut sistemlerinde çalıştıramamaktadır. Kalan bir yöntemin de bu mekanizmayı
günün sonunda çalıştırabildiği ancak bu süreçte yapılan hangi kaydın
doğru kayıt olduğunun anlaşılamaması ve bunun sonucu olarak bu kayıtların kimin tarafından oluşturulduğunun bilinememesi söz konusudur. Ayrıca Kurum içinde bunu değerlendirebilecek ve yasal süreçleri
işletebilecek uygun mekanizmaların henüz düzenlenmemiş olması bu
konudaki suistimallerin önüne geçilmesini önlemektedir. Süreç açısından bakıldığında ise kayıt işlemlerinin sağlık hizmet sunucularına bırakılması yukarıda bahsi geçen iki suistimalin de önlenmesine engel
oluşturmaktadır.
Biyometrik kimlik doğrulaması kapsamında olmayan hastaların acil hastalar (yeşil alan muayenesi hariç) olarak kaydının yapılması konusundaki suistimalleri incelemek amacıyla daha önce ele alınan
önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranları analizi ve buradan
oluşturulacak trend analizleri yapılmıştır. Belirtilen analizleri gerçekleştirmek üzere EK-2’deki acil takip tutarları ve bunların bir önceki yıla
göre değişim oranları ve ilk 8 ay dikkate alınarak oluşturulan son 4 aya
ait tahmini içeren bir önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranları
dikkate alınmıştır. Ancak bu analizdeki kısıtlılık, alınan verilerin sadece 30 Mart 2014 tarihine kadar olan dönemi içeriyor olması ve bunun
sonucu olarak da biyometri sonrası dönem olarak son 4 aylık dönemin
ele alınıyor olmasıdır.
110
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
Grafik 3:Grafik
Acil toplam
tutarlarnn
önceki yln önceki
ayn dönemine
göredönemine
değişim oranlar
3: Acil
toplam tutarlarının
yılın aynı
ve son 4 aylk
göre değişim(gerçekleşen
oranları (gerçekleşen
ve tahmin)
son 4 aylık tahmin)
35%
30%
25%
20%
15%
10%
5%
0%
ÖNCEKİ YILIN AYNI DÖNEMİNE GÖRE DEĞİŞİM ORANI(GERÇEKLEŞEN)
ÖNCEKİ YILIN AYNI DÖNEMİNE GÖRE DEĞİŞİM ORANI (SON 4 AYLIK
TAHMİN)
Doğrusal (ÖNCEKİ YILIN AYNI DÖNEMİNE GÖRE DEĞİŞİM
ORANI(GERÇEKLEŞEN))
Grafik 3 üzerinde acil takip tutarının önceki yıla göre değişim oranlarının gerçekleşen ve tahmin olarak gösterimi yapılmaktadır.
Kesik çizgiler halinde gösterilen doğru ise gerçekleşen oranın zaman
içindeki eğilimini göstermektedir. Bu değişim eğiliminden hareketle
tahmin edilen acil takip tutarlarının gerçekleşen tutardan daha düşük
seviyede olduğu söylenebilir. Yapılan analiz sonucunda gerçekleşen
acil takip tutarının son 4 aylık dönemdeki toplamı 207.030.360 TL dir.
İlk 8 ay dikkate alındığı durumda son 4 ay için tahmin edilen toplam
takip tutarı 198.886.033,6 TL olarak hesaplanmaktadır. Bu sonuçlara
göre biyometrik tanımlama yöntemlerinin devreye alındığı son 4 aylık
dönem içerisinde gerçekleşen maliyet, oluşması tahmin edilen maliyete
göre 8.144.326,4 TL artmaktadır, bu da tahmin edilen acil toplam takip
tutarının yaklaşık %4,1 artışta olduğunu göstermektedir. Belirtilen hesaplamaların acil takip sayısı için yapılması durumunda ise tahmin edilen takip sayısının gerçekleşen takip sayısına göre 327.543 daha fazla
olduğu hesaplanmıştır. Bu değerler ile gerçekleşen acil takip sayısının
biyometri sonrası dönemde beklenilen değerden %3,9 daha fazla gerçekleştiği sonucu elde edilmiştir. Bu iki artış biyometri sonrası dönemde acil üzerinden yapılan girişlerin tahmin edilene göre ciddi bir artış
gösterdiği sonucunu ortaya koymaktadır.
111
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
SONUÇ
Araştırmamızda, Sosyal Güvenlik Kurumunun özel sağlık kuruluşlarında 1 Aralık 2014 tarihinde uygulamaya aldığı biyometrik tanımlama yöntemine ilişkin veriler incelenmiş olup sistemin başarısına
ait ilişkin önemli sonuçlara ulaşılmıştır. 1 Aralık 2014 tarihinde 20 ilde
ve kalan 61 ilde ise 1 Ocak 2014 tarihinde biyometrik sistemin uygulanmaya başlaması ile 1 Mayıs 2014 tarihine kadar olan 5 aylık süreçte
takip tutarı cinsinden yapılan analizlerde sistemin başarısının %1,16
olduğu ve takip sayısı cinsinden yapılan analizlerde ise %1,17 olduğu
hesaplanmıştır.
Biyometrik yöntemlerin uygulamaya alınmasının ardından hesaplanan başarı oranları ve eğilimlerini etkileyebilecek olan diğer riskli
noktalar üzerine de analizler yapılmıştır. Öncelikle biyometrik yöntemlerin devreye alındığı dönem öncesinde ve sonrasında acil takip tutarlarında meydana gelen değişim incelenmiş olup son beş aylık dönemde
tahmin edilen orana göre takip tutarında %4,1 (8.144.326,4 TL) ve takip sayısında da %3,9 (327.543) artış olduğu görülmüştür. Bu sonuçlar
biyometrinin kapsam dışı tutulduğu acil üzerinden yapılan girişlerin
beklentilerin üzerinde artış gösterdiğini ifade etmektedir.
Elde edilen sonuçlara göre biyometrik yöntemlerin az da olsa
bir başarı gösterdiğini ancak bunu etkileyecek birçok faktörün olduğu
görülmüştür. Biyometrik yöntemleri SGK uygulamasına dair belirlenen
sonuçlara göre sistemin başarısını arttırmak için şu öneriler sunulmaktadır:
• Sistemin yaygınlaştırılması: sistemin başarısının arttırılması için yöntemin acillerde tedavi sonrasında zorunlu hale
getirilmesi önem taşımaktadır.
• İkinci yöntemin devreye alınması: İnceleme yapılan uygulamada tek bir yöntem kullanılıyor olup bu yöntem ile
birlikte aynı anda çalışabilecek parmak izi veya yüz tanıma
gibi maliyeti düşük olan ikinci bir yöntemin devreye alınması sistemin doğrulama seviyesi açısından ve iki seviyeli
güvenlik açısından önem taşımaktadır.
112
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
• Anlık1:N doğrulamanın yapılması: Uygulama kapsamında anlık 1:N doğrulama yapılamıyor olup bunun en önemli
nedeni ise kullanılan teknolojinin altyapısının uygun olmamasıdır. Ayrıca mevcutta kullanılan gecikmeli 1:N doğrulama sonuçlarının değerlendirme mekanizmaları kurulup gerekli yasal süreçler tanımlanmalıdır.
• Kayıt işleminin yetkili mercilerce yapılması: Yanlış yapılan kayıtlarda veya 1:N doğrulama altyapısının oluşturulamaması durumunda başkaları yerine yapılacak olan kayıtları
önlemek amacıyla ilk kayıt aşamasının Kurum’un belirlediği yasal yetkili merciler tarafından alınması suistimallerin
önlenmesi açısından çok büyük önem taşımaktadır.
• Yöntem sayısının azaltılması: Sosyal Güvenlik Kurumu’nun biyometrik tanımlama ile doğrulama yapılması için
devreye aldığı yöntemlerin sayısının zamanla artış göstererek beş yönteme ulaşması beş farklı veri tabanının ve beş
farklı kayıt ve doğrulama işleminin oluşmasına neden olacaktır. Her bir veri tabanının ve veri şablonunun birbirine
uymaması hem yönetim açısından hem de genel sistemin
başarısı açısından dezavantaj oluşturmaktadır.
• Silme işlemlerinin Kurum dışından yapılamayacağı bir
sistemin kurulması: Silme işlemlerinin Kurum İl Müdürlüklerinin sorumluluğunda gerçekleştiriliyor olmasına rağmen henüz bu konuyla ilgili işlemleri kuruma devretmeyip
kendisi gerçekleştiren firmaların olduğu tespit edilmiştir. Bu
süreci Kuruma devretmeyen firmalara yasal yaptırımların
uygulanması ve yöntemlerinin sözleşme kapsamından çıkarılması gerekmektedir.
Biyometrik yöntemlerin sağlık harcamalarındaki suistimalleri
önleme konusunda yapılan bu çalışmada biyometrik yöntemlerin kullanıldığı beş aylık dönem değerlendirmeye alınmış olup daha net bir
sonucun elde edilmesi için biyometrik yöntemlerin daha uzun dönemde
analiz edilmesi doğru olacaktır.
113
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
KAYNAKÇA
[1] Evliyaoğlu F. (2014). Biyometrik Tanımlama Yöntemlerinin Sağlık
Harcamalarındaki Usulsüzlükleri Önlemede Başarımı. Sosyal Güvenlik Uzmanlık Tezi. SGK Başkanlığı: Ankara.
[2] Zuniga A. E. F., Win K. T. ve Susil W. (2010). Biometrics for Electronic Health Records. J Med Systems, 34, s. 975–983.
[3] Jain A. K., ROSS A. A. ve Nandakumar K. (2011). Introduction to
Biometrics. Springer Science+Business Media, s. 1-44.
[4] Mansfield-Devine S. (2013). Biometrics In Retail. Biometric Technology Today, September.
[5] Yang W. S. (2013). Implementation of an Identification System
Using Iris Recognition. International Journal of Security and Its Applications, Vol. 7, No. 4, s. 399-406.
[6] Brown C. L. (2012). Health-Care Data Protection and Biometric
Authentication Policies: Comparative Culture and Technology Acceptance in China and in the United State. Review of Policy Research, Vol.
29, No. 1.
[7] Burnes J. (2008). Towards a Unique Biometric Criterion for an Integrated Face and Fingerprint Identifıcation. Doktora Tezi. Rensselaer
Polytechnic Institute :Troy.
[8] NSTC. (2013). Biyometri Alt Komitesi, Mart 2014 tarihinde http://
www.biometrics.gov/documents/biointro.pdf adresinden erişildi.
[9] Jain A. K., Ross A. A. ve Prabhakar S. (2004). An Introduction to
Biometric Recognition. IEEE Transactions On Circuits And Systems
For Video Technology. Vol. 14, No. 1.
[10] Chen F., Huang X. ve Zhou J. (2013). Hierarchical Minutiae Matching for Fingerprint and Palmprint Identification. IEEE Transactions
on Image Processing. Vol. 22, No. 12.
[11] Jung K., Ruthruff E. ve Gaspelın N. (2013). Automatic Identification Of Familiar Faces. Atten Percept Psychophys, 75, s. 1438–1450.
114
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
[12] Yang W. S. (2013). Implementation of an Identification System
Using Iris Recognition. International Journal of Security and Its Applications, Vol. 7, No. 4.
[13] Lopes S. (2010). Test Security: Defeating The Cheats. Biometric
Technology Today, April.
[14] Wang J., Li H., Wang G., Li M. ve Li D. (2013). Vein Recognition
Based on (2D)2FPCA. International Journal of Signal Processing, Image Processing and Pattern Recognition. Vol.6, No.4, s. 323-331.
[15] Mackey T. ve Liang B. A. (2012). Combating Healthcare Corruption And Fraud With Improved Global Health Governance. Mackey and
Liang BMC International Health and Human Rights, 12:2.
[16] Rashidian A., Joudaki H. ve Vian T. (2012). No Evidence of the
Effect of the Interventions to Combat Health Care Fraud and Abuse: A
Systematic Review of Literature. Plos One, Volume 7 | Issue 8.
[17] Feder H. M. (2010). New Study Examines Health Care Fraud in
the United States. Journal of Health Care Compliance, January – February.
[18] Li J., Huang K., Jin J. ve Shi J. (2008). A Survey on Statistical Methods for Health Care Fraud Detection. Health Care Manage Sci, No. 11.
[19] Dube J. E. (2011). Fraud in Health Care and Organized Crime.
Medicine & Health/Rhode Island, Volume 94 No. 9.
[20] Breward M. (2009). Factors Influencing Consumer Attitudes
Towards Biometric Identity Authentication Technology Within The Canadian Banking Industry. Mcmaster University, Doktora Tezi, Ottawa,
Published Heritage Branch, S. 7.
[21] Moses R. E. ve Jones D. S. (2011). Physician Assistants in Health
Care Fraud: Vicarious Liability. Journal of Health Care Compliance,
March – April.
[22] SGK (2012). Biyometrik Yöntemlerle Kimlik Doğrulama Sistemlerine Ait Kılavuz. Mart 2014 tarihinde http://www.probel.com.tr/
downloads/SGK_Resmi_Klavuz_Duyuru_14092012_01.pdf adresinden erişildi.
115
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
[23] SGK (2013). Biyometrik Yöntemlerle Kimlik Doğrulama Sistemlerine Ait Kılavuz. Ocak 2015 tarihinde https://www.sgk.gov.tr adresinden erişildi.
[24] Hekimce Bakış (2014). SGK Biyometrik Kimlik Uygulamasını
Durdurdu. Temmuz 2015 tarihinde http://www.hekimcebakis.org/images/Hekimce_Bakis_Arsiv/87/66.SAYFA.pdf adresinden erişildi.
[25] SGK (2013). Basın Duyurusu. Temmuz 2015 tarihinde http://
www.sgk.gov.tr/ adresinden erişildi.
116
BİYOMETRİK TANIMLAMA YÖNTEMLERİNİN SAĞLIK HARCAMALARINDAKİ
SUİSTİMALLERİ ÖNLEMEDE BAŞARIMI
EK-1
Biyometri Kapsamında Olan Özel Sağlık Kuruluşları
Verileri
2013
2012
TARİH
2014
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
TAKİP SAYISI
6.304.034
6.478.586
6.230.433
6.207.130
5.657.955
6.180.499
6.191.503
6.901.358
6.957.913
7.572.453
7.105.545
7.539.138
7.310.187
7.361.691
6.828.609
7.068.500
6.578.833
7.227.917
6.978.416
7.636.412
8.181.658
8.816.631
7.712.705
8.413.977
TAKİP TUTARI
(TL)
601.841.744,9
639.239.147
619.206.857,3
606.413.773,1
555.922.115,2
600.472.650,7
589.353.442,4
665.453.635
675.208.602,8
699.518.274,7
680.677.005,4
732.808.784,4
712.951.345,2
729.221.257,4
678.888.977,5
713.937.304
644.725.717,1
715.867.412,3
662.372.147,4
774.914.474,6
801.429.309,9
843415851,5
780768825,5
822500898,5
TESİS SAYISI
Kaynak: Sosyal Güvenlik Kurumu Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü
117
1325
1337
1339
1351
1355
1358
1371
1380
1388
1404
1408
1420
1432
1450
1463
1471
1484
1490
1495
1520
1536
1553
1560
1581
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
EK-2
Acil Takip Tutarları ve Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre
Değişim Oranları (Tahmini Ve Gerçekleşen)
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
35.701.105,06
37.586.643,09
37.949.963,17
38.591.145,08
42.501.294,08
42.373.737,63
48.203.133,26
44.019.648,55
52.411.800,1
0,192950241
0,220484749
0,216819201
0,193529506
0,247359171
0,226540515
0,268277749
0,2377136
0,326259059
ÖNCEKİ
YILIN AYNI
DÖNEMİNE
GÖRE
DEĞİŞİM
ORANI (SON
4 AYLIK TAHMİN)
0,192950241
0,220484749
0,216819201
0,193529506
0,247359171
0,226540515
0,268277749
0,2377136
0,259493383
Ocak
57.188.224,43
0,310987764
0,264900011
Şubat
Mart
45.359.956,92
52.070.378,58
0,255336791
0,301083404
0,275714084
0,28586729
TARİH
2013
2014
ACİL TAKİP
TUTARI (TL)
ÖNCEKİ
YILIN AYNI
DÖNEMİNE
GÖRE
DEĞİŞİM
ORANI (GERÇEKLEŞEN)
Kaynak: Sosyal Güvenlik Kurumu Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü
118
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE
SYSTEM: LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN
ENGLAND
Kadir GÜRSOY
Sosyal Güvenlik Uzmanı, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü İlaç ve Eczacılık
Daire Başkanlığı, Ziyabey Cad. No:6 Ankara, eposta: [email protected] Tel: 0312
207 87 30
ABSTRACT
United Kingdom (UK) healthcare system is quite successful for achieving the goals of good health outcomes, risk protection, and public satisfaction. Based on the Commonwealth Fund study in 2014, UK healthcare system ranks first regarding quality, access, efficiency, equity, and
healthy lives among 11 developed nations with even a fair cost. However, when it comes to cancer outcomes, UK lags behind many developed
countries. Cancer survival is a good example of an area in which both
health outcomes and public satisfaction, key determinants of quality,
are strikingly lacking. Therefore, this paper, to analyze and formulate
reforms to address deficient quality in the English health system, will
look at the particular example of cancer survival rates. The key factors
leading to deficient outcomes in cancer survival are delays in diagnosis and access to appropriate care. Policy recommendations to improve
cancer survival rates are to timely screening and early diagnostic opportunities within the primary care system, utilize available treatment
capacity and quick approval and workforce training for utilization of
new treatments and drugs, and continue prioritizing cancer care coordination and integration through improved referral services, and increase
provider decision support.
Keywords: health system performance, England healthcare system,
cancer management, late diagnosis, cancer care coordination.
119
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
BÜYÜK BRİTANYA SAĞLIK SİSTEMİ İNCELEMESİ:
İNGİLTERE İÇİN KANSER HASTALIĞI YÖNETİMİ ÖRNEĞİ
ÖZET
Büyük Britanya’nın sağlık sistemi; güçlü sağlık çıktıları, riski koruma,
hasta memnuniyeti açısından övgü duyulacak kadar iyi bir seviyededir.
Bu sistem göreceli olarak düşük bir maliyete sahip olmasına rağmen;
2014 yılında yapılan Commonwealth Fund çalışmasına göre kalite,
erişim, hakkaniyet ve etkinlik bağlamında 11 gelişmiş ülke içinde en
yüksek skora sahip olmuştur. Lakin kanser çıktılarını incelediğimiz
zaman Büyük Britanya Avrupa’daki birçok gelişmiş ülkenin gerisinde
kalmaktadır. Kanserli sağkalım oranı, sağlık hizmetleri için kalitenin
önemli iki göstergesi olan sağlık sonuçları ve memnuniyet açısından
sıkıntılı sonuçlara sahiptir. Bu yüzden, bu makale, sağlık sisteminin
eksikliklerini göstermek ve kaliteyi artırmak için politika önerilerinde
bulunmak amacıyla, özellikle kanserli çıktıları örneğine yoğunlaşacaktır. Kanser çıktıların yetersizliğinin en önemli nedenleri ise teşhisteki ve
hastanın ihtiyaç duyduğu tedavideki gecikmelerdir. Bu sorunu çözme
adına ortaya koyulacak öneriler; birinci basamakta zamanında tarama
yapmak ve hastalığı ve hastalığı erken teşhis etmek, tedavi kapasitesini
arttırmak, yeni ilaç ve tedavilere hızlı bir şekilde geri ödeme için onaylamak, kanser tedavisinde koordinasyona öncelik vermek ve hizmet
sunucularının karar verme sürecine katkıda bulunmak olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sağlık sistemi performansı, İngiliz sağlık sistemi,
kanser yönetimi, geç teşhis, kanser tedavisinde koordinasyon.
120
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
INTRODUCTION
United Kingdom (UK) healthcare system has been running
ahead against its counterparts in terms of achieving good health outcomes, risk protection, and public satisfaction. Overall life expectancy
at birth in the UK is higher than much other Organization for Economic Cooperation and Development (OECD) countries [1-2]. In the UK
healthcare services are free at the point of service, with user fees for
medications and private care making up a very small percentage of total financing [3]. Looking at public satisfaction, recent surveys reflect
a high degree of public satisfaction with the National Health Service
(NHS) [4].
In terms of access, quality, efficiency, equity, and healthy life
parameters the Commonwealth Fund analysis concludes UK has the
top overall score among 11 developed nations, but performs poorly in
healthy lives [5]. The UK also compares favorably to many industrialized countries in terms of cost.
In spite of UK’s having a leading overall healthcare performance, the UK cancer survival rates provide conflicting results, signaling a problem with its healthcare system. Cancer survival is an example
of an area of care in the National Health Service (NHS) where both
health outcomes and public satisfaction are strikingly deficient. England compares unfavorably to other European nations, as well as the
US, in cancer survival. The five-year relative survival rates for breast,
cervical, breast and colorectal cancer survival rates in the UK are far
below those in the US. That’s why, this paper will focus on the particular example of cancer survival rates in the UK as a lens to the system
in order to address and analyze the problem and then formulate reforms
for deficient quality in the English healthcare system. It will first dig
into why UK is performing poorly regarding cancer survival as a lens
through English healthcare system, then list main reasons of the deficiency, and finally recommend policy options to further improve the
system performance and quality.
1. Performance of the UK Health System
From a global perspective, the UK healthcare system has much
to be proud of. Using a deterministic approach to evaluate the health
121
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
care system [6]; the UK is among the best in the world in achieving the
goals of good health outcomes, risk protection, and public satisfaction.
Although a crude measure of health outcomes overall, overall life expectancy at birth (81 years on average in 2011) and 65 (18.6 and 21.2
for males and females respectively) in UK are comparable or better
than many other OECD countries [1-2]. In terms of risk protection, the
UK health system also works well. Healthcare services are free at the
point of service, with user fees for medications and private care making
up a very small percentage of total financing [3]. As a consequence,
rates of catastrophic health spending are very low [7]. Looking finally
at public satisfaction, recent surveys reflect a high degree of public satisfaction with the NHS, the highest level observed in recent years [4].
A closer look at the intermediate outcomes of cost, access, equity, efficiency, and quality highlights both the mechanisms for achieving these goals, as well as deficiencies in the level and distribution of
health outcomes in particular areas. In terms of access, quality, and efficiency the Commonwealth Fund analysis states that UK has the top
overall score among 11 developed countries [5].
Figure 1: Overall ranking for performance of 11 developed countries
Figure 1:Overall ranking for performance of 11 developed countries
Source: The Commonwealth Fund, 2014
Source:
The Commonwealth Fund, 2014
Figure
Healthcare
spendingfavorably
as a percentage
GDP (1990-2010)
The
UK2:also
compares
toofmany
industrialized countries in terms of cost. For example, total health expenditure
as a perCanada
centage of GDP (9.4% in 2011) as well as per capita spending
on
health
France
20,00%
16,00%
Italy
12,00%
8,00%
122
Netherlands
New Zealand
Norway
Sweden
4,00%
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
(US $3,405
in 2011) in the UK is lower than in the US and much of
Figure 1:Overall ranking for performance of 11 developed countries
Western Europe [8-9]. To delve deeper into the analysis of the health
system, the paper will now focus particularly on the public NHS in
England, as there has been significant divergence between the health
systems of England, Scotland, Wales and Northern Ireland since devolution reforms in the late 1990s [10]. As care is free at the point of
service, access to healthcare is equitable overall. However, there are
equity concerns due to geographic variations in access to both primary and secondary care, with a distinct divide between the North and
South of England [11]. Efficiency in the NHS can be viewed in terms of
both technical and allocative efficiency. Technical efficiency is related
to productivity or “the ratio between the resources available to the NHS
and the volume of activities it carries out” [10]. In the NHS, technical
efficiency is actually decreasing. However, trends in allocative efficiency,
as measured through quality and equity, are less clear.
Source: The Commonwealth Fund, 2014
Figure 2: Healthcare spending as a percentage of GDP (1990-2010)
Figure 2: Healthcare spending as a percentage of GDP (1990-2010)
20,00%
Canada
France
16,00%
Italy
Netherlands
12,00%
New Zealand
Norway
8,00%
Sweden
4,00%
Switzerland
United Kingdom
0,00%
1990
1992
1994
1996
1998
2000
2002
2004
2006
2008
2010
United States
Source: OECD Health Data 2013
Source: OECD Health Data 2013
2. Deficient Quality for Cancer
in England
1
While overall level of quality in the English healthcare system
can be described as high, quality of care is variable, with deficiencies
in equity along geographic distribution as well as in particular areas of
care [11]. As it strongly impacts both health outcomes and public satisfaction, quality is arguably the most important measure of the success
of the NHS in England.
123
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Cancer survival is an example of an area of care in the NHS in
which both health outcomes and public satisfaction, key determinants
of quality, are strikingly deficient. Cancer survival is also an important
measure to follow through the health care system as it reflects systemic
deficiencies in the NHS. England compares unfavorably to other European nations, as well as the US, in cancer survival [8,11]. One striking
example of this phenomenon is in breast cancer survival. For example,
5-year cancer survival rates in the UK are far below those in the US, at
78.5% in the UK compared to 90.5% in the US [8-9]. The five-year relative survival rates for cervical, breast and colorectal cancer are higher
in the U.S. (67%, 90%, and 65% respectively) than they are in the U.K.
(59%, 78%, and 51%, respectively). Although cancer survival rates
have improved in England over the last decade [10], data confirms England is still lagging behind Europe. The EUROCARE-4 study showed
lower five-year cancer survival in England compared to Sweden, Finland, France, Germany, and the Netherlands [11-12]. While differences
in cancer registries do exist across these countries, it does not explain
the significant differences in survival [11].
Figure 3: Breast cancer five-year relative survival rate, 1997-2002 and
Figure 3:Breast cancer
five-year(or
relative
survival
rate, 1997-2002 and 2004-09
2004-09
nearest
period)
(or nearest period)
2004-2009
United States
Japan
Canada
Norway
Finland
Iceland
Belgium
Israel
Sweden
New Zealand
Netherlands
OECD (17)
Germany
France
Malta
Korea
Portugal
Denmark
United Kingdom
Austria
Ireland
Czech Republic
Singapore
Slovenia
Latvia
1997-2002
89,3
88,6
87,3
86,1
86,6
85,6
86,5
82,4
86,3
84,2
86,3
86,2
86,1
86,0
83,1
84,5
77,0
84,4
79,5
83,7
78,7
83,3
74,5
82,8
82,7
82,2
76,7
82,0
82,0
76,2
81,3
75,0
81,2
79,3
80,3
72,3
78,6
70,8
78,5
68,7
76,9
67,9
73,0
0,0
0
20
40
60
80
Age-standardised rates (%)
100
Source: OECD Health Data 2011.
Source: OECD Health Data 2011.
Figure 4: 5-year relative survival rates in various cancers
124
120
Ireland
Czech Republic
Singapore
Slovenia
Latvia
72,3
78,6
70,8
78,5
68,7
76,9
67,9
73,0
0
20
40
60
80
Age-standardised rates (%)
100
120
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING
CANCER
Source: OECD
HealthON
Data
2011. MANAGEMENT IN ENGLAND
Figure 4: 5-year relative survival rates in various cancers
Figure 4: 5-year relative survival rates in various cancers
Source: Concord Study, 2008
2
In England, the key factors leading to deficient outcomes in
cancer survival are delays in diagnosis and access to appropriate care.
This can be further defined as patient delays, doctor delays, and system
delays [11]. In order to concentrate on the health system determinants
of this delay, the doctor and system components of delay in diagnosis
and access to appropriate care will be focused, particularly at the levers of organization, payment incentives, regulation and persuasion as
instruments to effect changes in the English health system. Then the
example of cancer survival throughout will be followed by looking
particularly at effects of reforms on the intermediate outcomes of access, quality, and equity. In addition, reforms that improve the systemic
health system deficiencies leading to poor cancer survival rates will be
centered. Overall, this approach applies beyond cancer care. However,
cancer care is a lens through which one can look at the English health
system overall to magnify clear and striking examples of the less apparent failures of the system that lead to deficient quality.
125
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Figure
5: Categorization of delay
Figure 3: Categorization of delay
andetHarrison
Source: Foot and HarrisonSource:
2011,Foot
Olsen
al 2009.2011, Olsen et al 2009.
2.1 Deficient Quality for Cancer in Primary Care
Primary care
is the
first point
of patient
entry into the English
Figure
4: Cancer
drug uptake
in Europe
health delivery system. It is delivered at the community level for geographically-defined populations by Primary Care Trusts (PCTs). PCTs
are assigned over 80% of the NHS budget and are responsible for purchasing primary, community, intermediate, and hospital-based care for
their patient population [14]. General Practitioners (GPs) operating in
self-employed practices are contracted with PCTs to deliver primary
care to their patient registries and serve as gatekeepers to patient access
to the secondary care services listed above [14-15].
Fundamental to the English health system is the GP gatekeeper structure, which is widely recognized to ensure continuity of care,
cost-effective delivery of care, and equity in access [16]. As GPs are
given capitation payment amounts to provide comprehensive care for
BBCregistry,
News, http://news.bbc.co.uk/2/hi/health/4314798.stm
the patients Source:
on their
they are incentivized to keep their patients
healthy by focusing on prevention and early detection and treatment of
diseases or conditions. To counter the potential perverse incentives that
capitation payments give GPs to undertreat, all NHS providers must
follow clinical practice guidelines established by National Institute for
Health and Clinical Excellence (NICE) regarding appropriate treatment
for conditions, use of new technologies,
and public health promotion
3
[14].
126
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
Using cancer care as lens, one can diagnose the efficacy of the
GP system for early detection and referral for treatment of diseases.
While about 25% of cancer patients are diagnoses via emergent service routes, these patients have been shown to have significantly worse
outcomes than those detected at the primary care level [17]. This figure
demonstrates that the majority of cancer patients are diagnosed through
an initial visit to a GP care, and that the GP system can be an effective
channel for cancer care. Yet as previously discussed, England has comparatively poor measures of one and five-year cancer survival rates versus countries like the US with relatively low gatekeeper utilization. All
organizational structures in complex health systems may have adverse
effects [16]. Thus, it is imperative that health system issues related to
cancer quality outcomes be analyzed at the primary care level where
GPs play a critical role in early detection of cancer symptomatic patients and patient referral to secondary physicians.
Low one-year survival rates are indicative of late diagnosis
[11]. Late diagnosis may occur more frequently in the NHS gatekeeper
system due to the decentralized clinical decision making structure relying on the clinical knowledge of GPs as generalists to make determinations in specialized areas for recommending secondary evaluation. For
obvious cases of suspected cancer, NICE provides clear clinical guidelines to assist GPs in determining when to order a referral. NICE also
provides referral wait time limits, with two weeks as the national standard for “urgent” cases [18]. In these black and white situations, GPs
can utilize their general clinical knowledge to effectively follow NICE
evidence-based standards for secondary referral. But in more nuanced
clinical presentations of early stages of cancer, the NICE guidelines
may not be sufficient for detection. Late detection may then be a result of myriad factors affecting GP clinical decision making that would
otherwise be clearer to a specialist, including patient-specific factors,
presentation complexity, and lack of physician knowledge or experience with a particular cancer, or initial misdiagnosis [11]. Without easy
access to a second opinion, patients in the gatekeeper model may be
less inclined to question the clinical assessment of their GP because the
GP by health system design holds complete agency in the relationship
[16]. In this sense, the decentralized nature of the primary care system
in England creates information asymmetry between not only the patient
and GP but also between the GP and cancer specialist. Another factor
127
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
that may prevent early cancer detection may be the intrinsic structure
of the gatekeeping system. Long wait times for non-urgent services,
especially in secondary care procedures, are commonplace in England
as an effect of rationing fixed budget funding. GPs are the central actors in this cost-containment strategy because they have a monopolistic
control on access to secondary care [16]. Consequently, if there are excess wait times to secondary care, GPs may seek to avoid flooding the
secondary care system further with unnecessary referrals unless they
are absolutely sure of the clinical validity. In such instances, secondary referrals may only be made when clinical presentations are more
obvious, leading to late stage diagnosis and poorer quality outcomes of
survival rates [16].
Within NHS, the only cancer-related pay-for-performance incentives via NICE’s Quality and Outcomes Framework (QOF) are related to care coordination between primary and secondary providers for
patients who have already been diagnosed with cancer [19]. There are
currently no pay-for-performance incentives within the QOF directly
targeted towards GPs for early detection and referral. Rather, the NHS’s
current strategy for addressing this obvious quality of care issue is limited to NICE nation-wide clinical guidelines and practice protocols at
the GP level.
2.2 Deficient Quality in Secondary Care
Once patients are appropriately diagnosed, they enter the
NHS’s secondary care system to receive specific cancer treatment. The
three main treatment modalities are surgery, radiotherapy, and pharmaceutical treatment. This part of the paper will discuss first the general
organizational structure of the secondary care system, second the role
that the regulation plays in the delivery of each of these three treatment
modalities, and third hurdles to both individual and system-wide access
to cancer care technology.
2.2.1 Organization
The NHS provision of cancer treatment is centrally organized
with regard to its financing and regulatory structure but decentralized in
the actual delivery and payment of care. Currently, PCTs commission
cancer care with consultants, cancer units, and cancer centers depend-
128
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
ing on the intensity and complexity of the care. In addition, satellite
and ambulatory settings are increasingly involved in providing less
complex services. The decentralization is intended to separate the purchasers and providers of care with the intention to increase competition
in the provision of services. However, historically, this organizational structure had resulted in fragmentation of care and has led to the
use of inpatient services for all cancer care as a reflection of the better
quality of care and has not encouraged the provision of cancer care
through alternative, less expensive means. As a result, for specific cancer types, the government has established Cancer Networks to facilitate
the provision and coordination of care through established treatment
pathways. The goal of this new organizational structure is to encourage
a multi-disciplinary team approach to the commissioning and delivery
of high quality cancer care.
Evaluation of the organizational structure of cancer care suggests that recent organization changes of implementing of Cancer Networks and using multi-disciplinary teams have yielded mixed results in
terms of improving the quality of cancer care [17,20]. Though the data
is still unclear, government analyses have shown that wide variation in
the provision of cancer treatment is one of the leading reasons cancer
care quality has not improved within the NHS [17,21]. Moreover, it
is likely that these faults are not caused by inadequate capacity. There
remains the potential to expand the use of existing capacity and leveraging the proper referral systems to guide patients to take advantage of
those services.
In addition, previous reports have shown that England is not
reaching international targets in treatment utilization, a process measure for quality of cancer care. Data suggests that the NHS has both
a supply and demand problem in some treatment areas. Patients have
trouble accessing radiotherapy across England due to age, deprivation
status, and geographic location. Yet, the use of current radiotherapy capacity is below international targets and varies significantly by geography and the location of individual machines. Improving Cancer Care
Report suggests that by increasing the utilization of existing capabilities to bring them up to standard utilization rates, the NHS may save
significant funds and allow greater access to cancer care [22].
129
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
Compared to other developed nations, the UK undertreats its
cancer patients. While only 38.2% of cancer patients received radiotherapy in England in 2005, an evidence-based study indicates that
52% of cancer patients should receive radiotherapy on average [23-24],
indicating a potential problem of under-referral, which stifles demand
for radiotherapy services [17]. In addition, the National Auditors Office
(NAO) emphasizes that if all radiation machines worked at full capacity, nearly 20% more patients could be treated without additional capital
investments in capacity [25].
2.2.2 Regulation of Cancer Treatment
Surgery plays a significant role in increasing survival rates if
cancer is diagnosed at an early enough stage. According to National
Lung Cancer Audit [26], in England the resection rates for lung cancer
at different networks ranges from less than 5% to more than 25%. This
clearly shows that there is considerable variability in access to surgery.
Moreover, there is a shortage of trained surgeons performing technologically advanced surgeries. For instance, although NICE delivered an
opinion that surgeons should offer laparoscopic colorectal resection to
all suitable patients in 2006, they had to waive this guideline due to a
shortage of surgeons [17]. The NHS then launched a national training
program in order to accelerate adoption of this technique. There is also
evidence that older people are less likely to receive surgery compared
to younger people regardless of the co-morbidities [27].
Access to radiotherapy is also crucial to improve cancer outcomes. As discussed above, the NHS simultaneously underutilizes radiotherapy and fails to take advantage of its existing capacity for radiotherapy treatment. While there has been progress to further increase
England’s radiotherapy capacity and expand the use of complex radiotherapy treatments, this area of treatment requires much more attention
[28].
New cancer drugs have contributed to improving cure or longterm remission rates, prolonging life, and improving quality of life for
cancer patients. However, they have also created cost and capacity pressures for the NHS [11]. There is evidence that England is a relatively
low user of some cancer drugs, with utilization rates at less than half
of all-country-averages [29]. It is clear that clinicians have not always
130
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
had the freedom to prescribe the drugs that they felt could benefit their
patients, and patients may be treated more conservatively than in other
countries [29]. In addition, a report by the Karolinska Institute found
Figure 3: Categorization of delay
that while patients in the UK lack access to new cancer drugs, the UK
ranks first among pan-European countries in the amount of direct cancer research funding [30].
Moreover, NICE regulations often have a negative impact on
the availability of newly licensed medicines by the significant impact
their recommendations have on the use or uptake of an EU-licensed
drug (Fig. 6). NICE has been criticized for not approving certain cancer drugs for NHS use and for its long timeline of review for cancer
drugs [30], leading to delays for the cancer patients to obtain innovative
but expensive cancer drugs. Pharmaceuticals that have an incremental
cost-effectiveness (CE) ratio of more than £30,000 per quality-adjusted life year (QALY) are generally not considered cost-effective, while
those with a CE ratio of less than £20,000 per QALY generally are
[31]. However, in the
realm
regulations deSource:
Foot of
andcancer
Harrisontreatment,
2011, Olsen etthese
al 2009.
ter adoption of new medications and treatment modalities compared to
other comparable countries in Europe.
Figure 6: Cancer drug uptake in Europe
Figure 4: Cancer drug uptake in Europe
Source:
News, http://news.bbc.co.uk/2/hi/health/4314798.stm
Source: BBC
News,BBC
http://news.bbc.co.uk/2/hi/health/4314798.stm
131
3
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
An EU Comparator report showed that usage of six recently approved cancer drugs in the UK was five times less than the EU average
[29-30,32-33]. Further, UK cancer drug usage consistently trails behind
other EU countries, including use for brain tumors, breast cancer, lung
cancer, colorectal cancer, and renal cancer [32].
Cancer has been a focus area for national policy in England for
over a decade. Since 2002, NICE has published a range of cancer service guidelines for different cancers [34]. In order to avoid delay in
diagnosis, England introduced a number of cancer waiting times standards that the NHS was expected to achieve [35], including (Fig. 7):
• Two week standard from urgent GP referral for suspected
cancer to first hospital assessment;
• 31 day standard from diagnosis/decision to treat to first treatment;
• 62 day standard from urgent GP referral for suspected cancer
to first treatment.
While these waiting times were consistently achieved at national level, some individual regional trusts have been struggling to reach those
standards [17].
Recently, official figures showed the number of people being forced to wait longer than the six-week target for a diagnostic test
for cancer and other serious illnesses had reached its highest level for
six years1. In May 2014 a total of 18,664 people waited more than six
weeks to have either form of scan, ultrasound or an endoscopy and
it was extremely worrying that the proportion of people waiting more
than six weeks for tests to diagnose cancer had more than doubled from
1% to 2.2% in a year, meaning that despite the fact that waiting times
are significantly lower since the introduction of the six-week waiting
time target in 2008, it’s alarming to see them creeping back up again.
The NHS is under strain and cancer risks being overlooked and not
given the focus it needs.
1 http://www.theguardian.com/society/2014/jul/10/half-nhs-bosses-patientspay-services-10-years
132
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
Figure 7: Waiting time standards for cancer
Figure 7: Waiting time standards for cancer
Source:
Department of Health 2011a
Source: Department of Health
2011a
2.2.3 Access to Cancer Care and New Technologies
As discussed above, access to three main cancer treatment
modalities—radiotherapy, surgery, and pharmaceuticals—is crucial to
improving cancer outcomes in the UK. However, the NHS faces both
individual and system-wide cancer care access problems. As previously
discussed, inequality in cancer treatment continues to exist on an individual level. This inequality is particularly noticeable between younger
and older individuals and by geography, with evidence that even after
controlling for comorbidities, quality of cancer care for older individuals lags behind that of younger people [25,27,36-38]. Due to regulations currently in place, the NHS system as a whole faces barriers to the
adoption and use of new and innovative technologies that may improve
cancer outcomes.
NICE regulations affect the ability for patients or PCTs to purchase new cancer drugs and access new treatment technologies. In addition to these regulations, certain payment structures also deter the use
of new technologies. Like the pay-for-performance system for GPs, the
Payment-by-Results (PbR) system creates a transparent way to reward
hospitals for efficiency, good quality,
4 decreased wait times, and patient
satisfaction. However, hospital PbRs actually dis-incentivize adoption
of new technology because the payment scheme does not allow hospi-
133
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
tals to recoup initial investment costs in new machines, which leads to
the continued use of older, existing devices [39].
Based on an analysis conducted by Context Matters, use of centralized cost-effectiveness standards by NICE and similar appraisals in
other countries limit patients’ access to new cancer treatments2. According to the Context Matters analysis of NICE decisions over the last
seven years (2007-2013):
• NICE rejected all six cancer medicines that it reviewed in
2013,
• Cancer medicines were more than 3 times likely to be rejected than non-oncology medicines,
• Nearly 60% of oncology medicines were rejected, compared
to only 16% of non-oncology products,
• Almost 80% of cancer medicines reviewed in the last seven
years have been given some kind of access restriction.
Additional analysis also highlighted that there were global variability in the HTA decisions of several major countries’ organizations
compared with the UK’s NICE, NICE agreeing with other agencies
56% of the time over oncology reviews, and 81% for non-oncology
reviews.
3. Policy Recommendations
3.1 Primary Care Recommendations
There is no need to offer significant changes to the fundamental
organizational, payment, and incentive structure within the NHS primary care system because it has shown to be a broadly effective model for
most methods of healthcare delivery. Rather, the fundamental question
in early cancer diagnosis is how to use the current GP system mechanisms to address more nuanced clinical situations where patients need
quick, specialized decision making and rapid referral at early stages to
effectively improve cancer survival rates. The following recommenda2
http://www.phrma.org/media-releases/uk-cancer-patients-face-increasingcoverage-restrictions
134
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
tions refine the current primary care organizational structure and incentives to improve the quality deficiencies outlined above regarding
cancer detection.
As a first recommendation, to achieve wide-scale adoption and
implementation of the nuanced cancer guidelines, behavioral changes
at the individual GP level may be made to change the provider decision-making process [6]. First, GPs need to be properly trained in the
information within the guidelines and how to incorporate them into their
daily practice workflow so that they become the new norm in GP cancer
management. Lastly, the actual forms used during patient evaluation
which are currently developed at the regional level should incorporate
the new guidelines and be nationally standardized to reduce disparities
in clinical evaluation and facilitate outcome measurement.
Next recommendation addresses the issue of GP clinical knowledge uncertainty that lead to delayed referral for cancer diagnosis, either due to lack of exposure to a certain malignancy or associated signs
and symptoms [11]. Here, an intermediate telephone consultation arrangement formalized between GPs and designated on-call cancer specialists is suggested. GPs will be the exclusive users of this service to
informally discuss and gain clinical decision support from the specialist, thereby improving their ability to rapidly detect and refer patients
with indistinct cancer related symptoms. Specialists benefit from participating in this exchange because it serves as an effective system triage
and eliminate the number of inappropriate urgent referrals to their secondary service that they are obligated to rapidly review and investigate.
To ensure adoption and successful implementation of the above
behavioral and organizational reforms, final recommendation is to link
each of these strategies to payment incentives. As previously indicated,
the GP pay for performance system does not incorporate GP incentives
to improve cancer detection and referral. It is suggested that the current
and future protocols developed for urgent cancer referral be prioritized
in QOF performance measurement indicators. More specifically, two
new process indicators proposed for NICE consultation and timely implementation are advised. The first indicator should reflect use of the
current and newly proposed cancer referral protocols during patient
evaluation by measuring comprehensive documentation on the forms.
The second indicator should reflect timely referral of suspected can-
135
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
cer patients by measuring rates of GP referral initiation via appropriate
clinical pathways.
3.2 Secondary Care Recommendations
The utilization of costly inpatient and hospital-based services
for cancer care highlights an opportunity to redesign the provision of
treatment in a way that may increase cancer care access, improve quality, and reduce costs. For example, inpatient care currently makes up
over 30% of cancer expenditures [40]. By establishing smaller, specialized outpatient treatment centers, the NHS may reduce costly inpatient
utilization rates by facilitating cancer care delivery in a less acute costly
setting. At the same time, the localized and more accessible treatment
centers may also reduce the geographic variation in access to treatment
and allow machines/services to be utilized at greater capacity.
In order to address the problem of poor supply and demand for
treatment services, England should maximize the use of currently available resources to meet immediate demand while working on increasing
the long-term supply of treatment services. Maximizing appropriate utilization of treatment especially radiotherapy, opening additional treatment clinics, and upgrading and maintaining treatment technologies
will be vital to achieving the goal of reducing treatment delays. In addition, the use of health information technology allows for distance-based
treatment oversight that may transform provision of care. This has been
applied in cancer care in Manchester, allowing patients to obtain services without travelling to a major hospital [41].
Achieving improved outcomes in cancer, it is necessary to design regulations that will allow the system to accommodate potentially
increased demand for treatment. The sources of this increased demand
are improvements in early diagnosis at the primary care level and more
rapid referral to secondary care. The benefits of successful treatment in
the secondary care are clear: improved survival rates and reduced costs
of treating late-stage cancer. First, NHS needs to adopt the latest surgical techniques and radiotherapy machines, ensure the surgical workforce receives appropriate training to perform those surgeries, and give
necessary specialist support such as nursing and intensive care. Second,
NICE must speed up its decision process for appraisal of drugs and
new technologies, increase the threshold for cancer drugs, and revise
136
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
guidelines for treatment in order to improve early diagnosis of cancer in
primary care and reduce waiting times in secondary care.
By addressing problems causing the payment control knob to
fail, the English government can resolve many of the issues leading
to low quality in cancer care. First, to address information problems,
performance measures should be published and be easily accessible
so PCT commissioners can compare achievements on cancer outcome
quality measures by each Foundation Trust or NHS Trust. Secondly, it
is important to add several amendments to current Payment-by-Result
(PbR) measures for hospitals in order to improve specific cancer-related
outcomes. Thirdly, PbRs should be changed so that tariffs appropriately
compensate for particularly complex cancer care, and incentives should
be modified to encourage simple outpatient follow-up care for cancer
patients be transferred out of the more expensive acute care system [39].
In order to encourage general use and experimentation with potentially valuable new technologies, PCT commissioners and NICE can
strengthen new payment incentives for limited research-based usage
of these technologies and devices with defined data collection regulations. NICE can also increase leniency in the use of its Patient Access
Schemes for cancer care, which create special pricing contracts that allow a small number of patients access to drugs without disrupting global market prices, allowing for more data collection about a drug before
widespread adoption. Lastly, creating national tariffs for radiotherapy
and chemotherapy will create monetary incentives to standardize treatments for all patients, across different PCTs.
CONCLUSION
Using the lens of cancer care, the analysis highlighted that although the NHS provides high quality care at a relatively moderate
price, the need to reevaluate and reform several aspects of the healthcare system exists. The key factors leading to deficient outcomes in
cancer survival are delays in diagnosis and access to appropriate care.
This can be further defined as patient delays, doctor delays, and system
delays. First, the timely screening and early diagnostic opportunities
within the primary care system have been hindered by the gatekeeping
role of GPs. Secondly, insufficient financial incentives to follow existing guidelines and frameworks have led to variability in diagnosis and
137
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
potentially substandard outcomes. Thirdly, delays in diagnosis have led
to worsen patient prognoses and provider inability to effectively treat
cancer downstream. Moreover, poor integration and absence of timely
data that can inform and improve commissioning of treatments by the
PCTs further contributes to treatment delays. The dependence on inpatient provision of care leads to limited regional availability to high
quality, current treatment. Underutilization of available treatment capacity and slow approval and workforce training for utilization of new
treatments and drugs also results in poor quality outcomes in cancer.
The analysis also highlighted opportunities to build on prior
reform attempts and make further improvements. Policy recommendations to improve cancer survival rates are to timely screening and
early diagnostic opportunities within the primary care system, utilize
available treatment capacity and quick approval and workforce training for utilization of new treatments and drugs, and continue prioritizing cancer care coordination and integration through improved referral
services, and increase provider decision support. A potential outcome
of these improvements may be greater expenditures for diagnosis and
treatment of early-stage cancer patients; however, these improvements
may also prevent the previously costly expenditures for patients with
late-stage, more aggressive disease.
All in all, given that improving the quality of health care is one
of England’s highest political priorities, tempered by their current moderate levels of national healthcare spending, it is apparent that the government officials will have to trade off increases in budgetary spending
in order to achieve improvements in quality outcomes.
138
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
REFERENCES
[1] British Medical Association (BMA). 2011. International comparisons of health outcomes. Health Policy & Economic Research
Unit: Briefing Note. Available from: http://www.bma.org.uk/
images/srm2011briefingpaperhealthoutcomes_tcm41-204676.pdf,
[Accessed March 5, 2014]
[2] Organisation for Economic Co-operation and Development
(OECD). 2013. OECD Health Data 2013.
[3] Harrison A., Gregory S., Mundle C., Boyle S. 2011. The English
health care system, 2011. International Profiles of Health Care
Systems, 2011. The Commonwealth Fund. Available from: http://
www.commonwealthfund.org/Topics/International-HealthPolicy/
Countries/~/media/Files/Topics/International/Country%20Profiles/1562_Squires_Intl_Profiles_2011_English.pdf [Accessed 05
June, 2014].
[4] Appleby J. 2011. “How satisfied are we with the NHS?” British
Medical Journal 342:1836.
[5] Davis K., Schoen C., and Stremikis K. 2014. Mirror on the wall:
How the performance of the U.S. health care system compares
internationally, 2014 update. The Commonwealth Fund.
[6] Roberts MJ., Hsiao W., Berman P., Reich MR. 2008. Getting
health reform right new York: Oxford University Press, 2008.
[7] Xu K., Evans DB., Kawabata K., Zeramdini R., Klavus J., Murray CJL. 2003. Household catastrophic health expenditure: a multicountry analysis. Lancet 362: 111-117.
[8] Squires D. 2011. Multinational comparisons of health data. The
Commonwealth Fund.
[9] Organisation for Economic Co-operation and Development
(OECD). Health Care Quality Indicators Data 2009.
[10]Thorlby R. and Maybin J. (ed) 2010. A high-performing NHS?
A review of progress 1997-2010. The King’s Fund. Available
139
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
from: http://www.kingsfund.org.uk/publications/a_highperforming_nh.html. [Accessed 11 March, 2014].
[11]Foot C. and Harrison T. 2011. How to improve cancer survival:
Explaining England’s relatively poor rates. The King’s Fund:
London.
[12]Berrino F., De Angelis R., Sant M., Rosso S., Bielska-Lasota M.,
Coebergh J.W., Santaquilani M. 2007. Survival for eight major
cancers and all cancers combined for European adults diagnosed
1995-1999: Results of the Eurocare-4 study. EUROCARE Working Group. The Lancent Oncology 8: 773-83.
[13]Olesen F., Hansen RP., Vested P. 2009. Delay in diagnosis: the
experience in Denmark. British Journal of Cancer; 101 (2):5–8.
[14]Boyle S. 2011. United Kingdom (England): Health system review. Health Systems in Transition 2011; 13(1):1–486.
[15]Department of Health. Financial Planning and Allocations Division. 2011a. Resource Allocation: Weighted Capitation Formula.
7th ed.
[16]Vedsted P. and Olesen F. 2011. Are the serious problems in cancer survival partly rooted ingatekeeper principles?. British Journal of General Practice. August 2011: 508-512.
[17]Department of Health. 2011. Improving Outcomes: A Strategy for
Cancer. Avaiable from: http://www.dh.gov.uk/prod_consum_dh/
groups/dh_digitalassets/documents/digitalasset/dh_123394.pdf
[Accessed on May 2, 2014].
[18]National Institute for Health and Clinical Excellence. 2005.
Referral guidelines for suspected cancer. Available from: http://
www.nice.org.uk/nicemedia/live/10968/29822/29822.pdf [Accessed March 4, 2014].
[19]National Health Service Information Centre. 2011. Quality
and outcomes framework achievement data 2010/11. Available
from: http://www.ic.nhs.uk/webfiles/publications/002_Audits/
QOF_201011/QOF_Achievement_and_Prevalence_Bulletin_2010_11_v1.0.pdf [Accessed March 4, 2014].
140
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
[20]Cameron D., Stead M., Lester N. et al. 2011. Research intensive
cancer care in the NHS in the UK. Annals of Oncology 2011;
22:29-35.
[21]Department of Health. 2000. The NHS Cancer Plan. Department of Health: London. Available from: http://www.dh.gov.uk/
prod_consum_dh/groups/dh_digitalassets/@dh/@en/documents/
digitalasset/dh_4014513.pdf. [Accesed on 25 March 2014].
[22]Camps-Walsh G., Aivas I. and Barratt H. 2009. How
can value-based pricing improve access and adoption of
new treatments?. Available from: www.2020health.org/
dms/2020health/.../2020vpcdoc-sep09.pdf [Accessed 11 July,
2014].
[23]Williams M., Summers E., Drinkwater K., and Barrett A. 2007.
Radiotherapy dose fractionation, access and waiting times in the
countries of the UK in 2005”. Clinical Oncology, 19; 5:273–86.
[24]Delaney G., Jacob S., Featherstone C., and Barton M. 2005. The
role of radiotherapy in cancer treatment: Estimating optimal utilisation from a review of evidence-based clinical guidelines. Cancer; 104 (6): 1129-37.
[25]Comptroller and Auditor General. 2010. Delivering the cancer
reform strategy.
[26]National Lung Cancer Audit. 2009. National Health Service Information Centre. Available from: http://www.ic.nhs.uk/webfiles/
Services/NCASP/audits%20and%20reports/NHS%20IC%20
Lung%20Cancer%20AUDIT%202009%20FINAL.pdf [Accessed
March 5, 2014].
[27]Raine R.,Wong W., Scholes S. et ali 2010. Social variations in access to hospital care for patients with colorectal, breast, and lung
cancer between 1999 and 2006: retrospective analysis of hospital
episode statistics. BMJ; 340:54-79.
[28]Department of Health. 2007. Radiotherapy: Developing a world
class service for England: Report to ministers from National
Radiotherapy Advisory Group: London. Available from: www.
141
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 8
dh.gov.uk/prod_consum_dh/groups/dh_digitalassets/@dh/@en/
documents/digitalasset/dh_074576.pdf [Accessed 04 May, 2014].
[29]Richards M. 2010. Extent and causes of international variations
in drug usage: A report for the Secretary of State for Health by
Professor Sir Mike Richards CBE. Available from: http://www.
dh.gov.uk/prod_consum_dh/groups/dh_digitalassets/@dh/@en/@
ps/documents/digitalasset/dh_117977.pdf [Accessed 5 March,
2014].
[30]Wilking N. and Jonsson B.2005. A pan-European comparison
regarding patient access to cancer drugs.
[31]Faden RR., Chalkidou K., Appleby J. et al, 2009. Expensive cancer drugs: a comparison between the United States and the United
Kingdom. Milbank Q; 87 (4):789-819.
[32]Wilking N., Jonsson B., Hogberg D., and Justo N. 2009. Comparator Report on Patient Access to Cancer Drugs in Europe.
[33]Sikora K. 2009. Was the NHS cancer plan worth the effort? Lancet Oncol; 10 (4):312-3.
[34]National Institute for Health and Clinical Excellence. 2010. Evaluation and Review of NICE Implementation Evidence. Available
from: www.nice.org.uk/usingguidance/evaluationandreviewofniceimplementationevidenceernie/evaluation_and_review_of_nice_
implementation_evidence_ernie.jsp [Accessed June 4, 2014].
[35]National Health Service. 2009. Ensuring better treatment: Going
further on cancer waits. Available from: www.improvement.nhs.
uk/cancer [Accessed March 7, 2014].
[36]Bouchardy C., Rapiti E., Blagojevic S. et al. 2007. Older female
cancer patients: importance, causes, and consequences of undertreatment. J Clin Oncol 25; (14):1858-69.
[37] Enger SM., Thwin SS., Buist DSM. et al 2006. Breast cancer
treatment among older women in integrated health care settings.
Journal of Clinical Oncology 24; (27):4377-83.
142
ANALYZING THE UNITED KINGDOM HEALTHCARE SYSTEM:
LENSING ON CANCER MANAGEMENT IN ENGLAND
[38]Peake MD., Thompson S., Lowe D., and Pearson MG. 2003.
Ageism in the management of lung cancer. Age Ageing 32;
(2):171-7.
[39]PA Consulting Group. 2008. Ensuring PbR supports delivery of
effective cancer services. Available from: http://www.dh.gov.uk/
en/Publicationsandstatistics/Publications/PublicationsPolicyAndGuidance/DH_086877. [Accessed 16 July, 2014].
[40]National Health Service. 2007. Cancer Reform Strategy. Available from: http://www.cancerscreening.nhs.uk/breastscreen/dh081007.pdf [Accessed April 5, 2014).
[41]Farrar M., Richards G., Doran K. et al. 2008. A cancer plan for
the North West of England to 2012. Northwest National Health
Service.
143
#6-6Ù-"3-"#03"567"3%"(&-ÝÙÝ3
"/$",)&14Ý,"-15&#"Ù-"3
.4%mBMÎÚBOMBSÎOÎOZÎMEBOGB[MBEÎSEFÜJÚNFZFOz[FMCJSUVULVTVWBS.JMZPOMBSÎOIBZBUÎOÎJZJMFÚUJSNFL
JmJOJMBmBÚÎULFUJDJTBÜMÎÜÎWFIBZWBOTBÜMÎÜÎBMBOMBSÎOEBZFOJMJLMFSZBQNBL#JMJZPSV[LJ
ZBQÎMBDBLEBIBmPLJÚWBS7FCVOMBSÎLzLMBSBÚUÎSNBWFHFMJÚUJSNFHFMFOFÜJNJ[MFZBQÎZPSV["ZOÎ
LBSBSMÎMÎÜÎTBÜMÎÜBFSJÚJNJBSUÎSNBLWFCJ[JNMFBZOÎUVULVZVQBZMBÚBOMBSMBmBMÎÚBSBLEBIBTBÜMÎLMÎCJS
EOZBZBSBUNBLJmJOEFHzTUFSJZPSV[#V[PSMVÜVCJSMJLUFBÚBDBÜÎ[5NLBMCJNJ[MF
0/$0
bBMÎÚNBMBSÎNÎ[MBJMHJMJEBIBGB[MBCJMHJFEJONFLJmJONTEDPNUSBESFTJOJ[JZBSFUFEFCJMJSTJOJ[
Copyright© 2015 Whitehouse Station, NJ, U.S.A. adresinde bulunan
.FSDL$PMODJOJÚUJSBLJPMBO.FSDL4IBSQ%PINF$PSQµVOUNIBLMBSÎTBLMÎEÎS
.FSDL4IBSQ%PINFÝMBmMBSÎ-UEÙUJ
&TFOUFQF.BI#ZLEFSF$BE/P-FWFOU0GJT#MPÜV,BU
&TFOUFQFÝTUBOCVM5FM
XXXNTEDPNUS

Benzer belgeler