Güncel Polikistik Over İndir.

Transkript

Güncel Polikistik Over İndir.
Jinekoloji
Güncel
polikistik over
Polikistik over sendromu vakalarında homosistein düzeyinin yükselmesi
1
Adolesanlarda polikistik over sendromu tanısı
2
Polikistik over sendromu ve kardiyovasküler hastalıklar riski
3
Polikistik over sendromu olan genç kadınlarda kütanöz hastalıkların
tedavisinde myo-inozitolün etkinliği
4
Polikistik over sendromu ve otoimmünite
5
Hiperandrojenizm veya mens bozuklukları (polikistik over sendromu dahil) 6
görülen infertil kadınlarda kanser riski
Annede polikistik over sendromu, gebelik sorunları ile ilintili olabilir
7
Polikistik over sendromunda insülin direnci, obezite, enflamasyon ve
depresyon: Biyo-davranışsal mekanizmalar ve girişimler
8
Polikistik over sendromu vakalarında uterus perfüzyonu ve stramal
kanlanmanın doppler analizi
9
Daha detaylı bilgiye açılan kapı
1
2
www.itfilac.com
3
4
Polikistik over sendromu vakalarında homosistein
düzeyinin yükselmesi
Increased homocysteine levels in polycystic syndrome.
De la Calle M, Gallardo T, Diestro MD, Hernanz A, Pérez E, Fernández-Miranda C.
Med Clin (Barc). 2007; 129(8): 292-294
Polikistik over sendromu (PKOS), patojenezi hakkında henüz net bir bilgi olmayan endokrin bir bozukluk olmasının yanı sıra heterojen klinik ve metabolik sonuçları olan bir hastalıktır. Rotterdam Konferansı’nda (2003)
PKOS hastaları için belirlenen oligo/an-ovülasyon ve hiperandrojenizm (akne, hirsutizm, alopesi) gibi klinik
belirtilere ek olarak PKOS’lu hastalarda insülin direnci, diyabet hastalığı ve kalp-damar komplikasyonları da
daha sık görülmektedir. PKOS’lu kadınlarda yapılan çalışmaların bazılarında saptanan yüksek homosistein
seviyeleri; folat ve B12 vitamini eksikliğinin oldukça hassas bir markörü olup, başlı başına bir kardiyovasküler
risk faktörüdür. Bu çalışmanın amacı, PKOS’lu bir grup kadında homosistein seviyelerinde görülen artış ve
bunun folat ve B12 vitamini eksikliği ile bağlantısının tespit edilmesidir. Bu amaçla, PKOS tanısı konmuş 39
kadından oluşan bir hasta grubu ile aynı yaşlarda düzenli âdet gören 39 sağlıklı kadından oluşan bir
kontrol grubu seçilmiştir. Değerlendirilen klinik değişkenler şunlardır: Mens süresi, Ferriman-Gallwey
kriterlerine göre hirsutizm, kan basıncı, vücut kütle indeksi ve karın bölgesi çevre ölçümü. Döngünün ilk
aşamasında glukoz, kolesterol, trigliserid, kreatinin, folat, B12 vitamini, FSH, LH, androstenedion ve
homosistein gibi bir dizi biyokimyasal değişken için ölçüm yapılmıştır. PKOS’lu kadınlarda homosistein
düzeyinin arttığı, folat düzeyinin ise kontrol grubundan daha düşük olduğu tespit edilmiştir. B12 vitamini
konsantrasyonu açısından gruplar arasında fark bulunmamıştır. Çoklu regresyon analizi sonucunda
homosistein düzeyi ile folat yoğunlukları arasında negatif bir ilişki olduğu görülmüştür.
PKOS hastaları, genel popülasyona göre daha yüksek kalp-damar hastalığı riski taşımaktadırlar.
Yakın zamanlarda, PKOS ile ilintili metabolik komplikasyonların patogenezi üzerine çok sayıda çalışma
yapılmıştır. Yüksek homosistein düzeyleri; genetik, beslenme ve metabolik etkenler ile başlı başına bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Hiperhomosisteinemide, folat ve B12 vitamini eksikliğinin son derece hassas bir
markörü olarak kabul edilir. Bu çalışma; PKOS’lu hastalarda homosistein düzeylerinin yükseldiği, bu
durumun folat ile bir bağlantısının olmadığı, bu durumun kalp-damar hastalıklarının gelişmesine katkıda
bulunabileceği ve dolayısıyla bu hastalara haricen folat verilmesinin uygun olacağı ortaya konmuştur.
PKOS ile ilgili olarak daha önce yayınlanan çalışmalarda, olası kalp-damar hastalığı riski açısından
hiperhomosisteinemi ve folat eksikliği konusunda çelişkili veriler bulunmaktadır. Bu çalışma serisinde
folat eksikliğinin PKOS’lu hastalarda bariz bir şekilde daha sık görüldüğü belirtilmesine karşın, daha önceki
çalışmalarda PKOS’lu hasta grubu ile bir kontrol grubu kıyaslandığında serum folat yoğunlukları
arasında fark bulunduğuna dair bir bulgu söz konusu değildir.1,2 Dolayısıyla PKOS vakalarında folat
eksikliğinin görülme sıklığının ve bunun kalp-damar hastalıkları açısından bir etiyolojik faktör olarak rolünün
belirlenmesi için daha fazla çalışmaya gereksinim vardır.
Bu çalışmada, plazma homosistein düzeylerinin PKOS’lu hastalarda daha yüksek olduğu tespit
edilmiştir. 10 µmol/L seviyesinden itibaren homosistein aterotromboz riskini arttırdığından, bu seviyenin
birkaç kat üzerine çıkılması, kalp-damar hastalığı gelişmesine yol açabilir. PKOS’lu hastalarda folat düzeyi
daha düşük bulunmuş ve homosisteinle bir bağlantısının olmadığı tespit edilmiştir. Son zamanlarda yapılan
çalışmalar; endotel işlev bozukluğunun folat eksikliğinden kaynaklanabileceğini doğrular mahiyette olup,
homosistein düzeyleri her ne olursa olsun folik asidin faydalı etkileri dikkate alınmalıdır.3 Dolayısıyla PKOS’lu
hastalara folat verilmesi faydalıdır ve bu hastalarda folat açısından zengin bir diyet uygulanması yerinde
olacaktır.
Referanslar:
1. Yaralı H, Yıldırır A, Aybar F, Kabakçı G, Bükülmez O, Akgül E, et al. Diastolic dysfunction and
increased serum homocysteine concentrations may contribute to increased cardiovascular risk in patients
with polycystic ovary syndrome. Fértil Steril. 2001; 76: 511-516.
2. Orio F Jr, Palomba S, Di Biase S, Colao A, Tauchmanova L, Savastano S. Homocysteine levels and
C677T polymorphism of methylenetetrahydrofoíate reductase in women with polycystic ovary syndrome. J
Clin Endocrinol Metab. 2003; 88: 673-639.
3. Verhaar MC, Stroes E, Rabelink TJ. Folates and cardiovascular disease. Arterioscler Thromb Vasc Biol.
2002; 22: 6-13.
1
Adolesanlarda polikistik over sendromu tanısı
The diagnosis of polycystic ovary syndrome in adolescents.
Carmina E, Oberfield S, Lobo R.
Am J Obstet Gynecol. 2010; 203(3); 201.e1-5
Son yıllarda polikistik over sendromu (PKOS) tanısının kapsamı genişletilmiş; çeşitli fenotip olasılıkları
da dikkate alınmaya başlanmıştır. Rotterdam Konferansı (2003), European Society of Human
Reproduction Endocrinology ve American Society of Reproductive Medicine (ESHRE/ASRM); klinik ve/veya
analitik hiperandrojenizm, oligo/an-ovülasyon ve polikistik overlerin ultrasonla doğrulanması gibi kriterlerden
en az ikisinin varlığını PKOS’un tanısı için yeterli kabul etmiştir (over hacmi >10 ml veya çapları 2-9 mm
arasında değişen 12 veya daha fazla folikülün varlığı). Bu kriterler yetişkin kadınlar için geçerli olmakla birlikte,
ergenlerde bu bulgular fizyolojik gelişimin bir parçası olarak geçici bir süre gözlenebilir. Oligo/an-ovülasyon ve
mens düzensizlikleri, ergenlik döneminde oldukça yaygındır ve yetişkinlerin yaklaşık %49-50’sinde görülür.
Hiperandrojenizmin klinik açıdan akne, alopesi ve hirsutizm gibi belli göstergeleri vardır. Akne, ergenlikten
yetişkinliğe geçiş döneminde nispeten daha yaygındır. Ergenlerde androjenik alopesi ile ilgili pek fazla veri
mevcut değildir. Hirsutizm, hiperandrojenizmin daha doğru ve hassas bir göstergesi olabilir. Bu bağlamda
bazı araştırmacılar, gençlik yıllarında hirsutizmin, bir PKOS belirtisi olabileceğini rapor
etmişlerdir. Total testosteron düzeyleri tespit edilirken, kromatografi-kütle spektrometrisi gibi yeterli
hassasiyete sahip teknikler kullanılmalıdır. Hiperandrojenizm, adrenal hiperplazi, androjen salgılayan
tümörler, anabolik ilaç kullanımı, Cushing sendromu, hiperprolaktinemi ve tiroid işlevinde değişiklikler gibi
diğer hiperandrojenizm nedenleri elenmelidir. Son olarak, polikistik overlerin ultrasonla tespiti, pek fazla
itibar edilmeyen bir tanı kriteridir. Bunun nedeni ise, ultrasonla tetkikte hemen hemen her zaman için karın
bölgesinin taranması ve bu tekniğin vajinal açıdan pek hassas olmaması ve ayrıca ergenlerde çoklu foliküler
overlerin bulunmasının normal fizyolojik gelişim bulgusu olabilmesidir.
Bazı araştırmacılar, PKOS’un erken tanısının önemli olduğunu vurgulasalar da, ergen popülasyonuna
özgü özellikler nedeniyle hassas ve doğru bir tanı; ESHRE/ASRM (Rotterdam, 2003) tarafından tanımlanan
üç kritere uyan yetişkinlerle sınırlı kalmaktadır. Bu bağlamda, şu hususlar net olarak tespit edilmelidir:
Oligomenore, en az iki yıldır devam ediyor olmalıdır. Akne veya androjenik alopesi gibi klinik belirtiler göz
ardı edilerek, yeterli hassasiyete sahip laboratuvar testleri (total testosteron) ve artan over hacmi (>10 cm3)
de dahil olmak üzere batın ultrasonu ile polikistik over tanısı konulmalıdır.
Ergenlerde PKOS tanısı konusunda bir görüş birliği yoktur. Rotterdam Konferansı’nda tanımlanan
kriterler sayesinde fenotip olasılıkları genişlese de, ergenlerde bazı özelliklerin geçici gelişim bulguları olabilmesi nedeniyle bu kriterlerin ergenler için kullanılması sorun yaratabilir. Buna ek olarak, bir ergende PKOS
tanısının erkenden koyulmasının kısa vadede bir tali sonucu olmasa da, gereksiz tedavilerin uygulanmasına
ve bedensel algı veya gelecekte gebe kalamama endişesi nedeniyle fizyolojik strese yol açabilir.
Dolayısıyla, ergenlerde PKOS tanısı konurken çok dikkatli olunmalıdır. ESHRE/ASRM tarafından
tanımlanan ve yukarıda kısaca belirtilen üç tanı kriterinin varlığı aranmalıdır. İki tanı kriterinin tespit edildiği
ergenlerde, PKOS tanısının doğrulanması veya yanlış tanının önlenmesi amacıyla yakından klinik izleme
yapılmalıdır.
2
Polikistik over sendromu ve kardiyovasküler hastalık
riski
Polycystic ovary syndrome and cardiovascular risk.
Sesmilo G, González-Sastre F.
Med Clin (Barc). 2007; 129(8); 297-298
Polikistik over sendromu (PKOS), reprodüktif çağdaki kadınlarda en yaygın endokrinolojik hastalıktır.
PKOS’un farklı psikopatolojik sonuçları olabildiğinden klinik belirtileri de çok değişken olabilmektedir. 2003
yılında Rotterdam Konferansı’nda tanı kriterleri belirlenmiştir. Oligo/an-ovülasyon, klinik ve/veya biyokimyasal kaynaklı hiperandrojenizm ve ultrasonla polikistik over tanısı konulması olmak üzere bu kriterlerden
en az ikisinin bir arada bulunma şartı aranmalıdır. İnsülin direnci, tip 2 diyabet hastalığı, obezite, dislipidemi ve metabolik sendrom gibi kardiyovasküler risk faktörlerinin daha sık görüldüğü de rapor edilmiştir.
Çeşitli çalışmalarda, PKOS’lu hastalarda homosistein düzeylerinin yükseldiği ve hiperhomosisteinemi ile insülin direnci arasında bağlantı olduğu tespit edilmiştir.1 Diğer bazı çalışmalarda ise metformin gibi insülin
duyarlılaştırıcı ilaçlarla tedavinin de homosistein düzeylerinin artmasıyla ilgisinin olabileceği görülmüştür.2
PKOS’lu hastaların tedavisinde B grubu vitaminler ile metformin verilmesi durumunda plazma homosistein
düzeyi düşmektedir.3
Homosistein düzeylerinin yükselmesi, PKOS’ta tespit edilen bir fibrinoliz değişikliğidir. Yoğun hiperhomosisteinemi (100 µmol/L düzeyinden yüksek), arterotrombozdan kaynaklanmakta olup, orta derece yükselme (>16 µmol/L veya diğer çalışmalarda 100 µmol/L), kardiyovasküler riskin tali bir belirtisi olarak kabul
edilmektedir.
PKOS vakalarında yüksek homosistein seviyeleri ile insülin direnci arasında bağlantı kurulmuştur.
İncelenen bir çalışma PKOS’un üç fenotipini tanımlamıştır: Klasik PKOS, over PKOS’u ve idiyopatik hiperandrojenizm.4 Homosistein düzeyi, sadece klasik PKOS grubunda yükselmiştir. Bu hasta grubunda aynı
zamanda obezite, insülin direnci, C-reaktif protein düzeyinin yükselmesi ve dislipidemi gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin görülme sıklığı da yüksek bulunmuştur. Aynı hasta grubunda, esas itibariyle metformin gibi insülin duyarlılaştırıcılarla tedavi olumlu sonuç verecek olmasına karşın, B12 vitaminin absorbe
edilmesi üzerindeki etkisi nedeniyle (metforminin, B12 vitamininin absorbsiyonunu engelleyerek eksikliğine
yol açtığı tespit edilmiştir) homosistein düzeylerinde artış görülebilir. Dolayısıyla bu hastalarda homosistein
düzeylerinde düşüşe neden olduğu tespit edildiğinden, B vitamini takviyesi de düşünülmelidir.
PKOS’lu hastalarda bağımsız bir kardiyovasküler risk faktörü olarak hiperhomosisteineminin rolü
bilinmemektedir. PKOS vakalarında homosistein düzeylerinin yükselmesinin klinik açıdan önemi ve bunun
günümüzde yaygın olarak kullanılan insülin duyarlılaştırıcılarla ilişkisi belirlenmelidir. Bu ilişkinin belirlenmesi
için yaygın, prospektif, uzun vadeli ve aşamalı izleme çalışmaları yapılmalıdır.
Referanslar:
1. Badawy A, State 0, El Gawad SSh, El Aziz OA. Plasma homocysteine and polycystic ovary syn
drome: The missed link. Eur J Obstet Gynecol Re- prod Biol. 2007; 131:68-72.
2. Kılıçdağ EB, Bağış T, Zeyneloğlu HB, Tarim E, Asían E, Haydardedeoğlu B, et al. Homocysteine
levels in women with polycystic ovary syndrome treated with metformin versus rosiglitazone: A ran
domized study. Hum Reprod. 2005; 20: 894-899.
3. Kılıçdağ EB, Bağış T, Tarim E, Asían E, Erkanlı S, Şimşek E, et al. Administration of B-group vitamins
reduces circulating homocysteine in polycystic ovarían syndrome patients treated with metformin: A
randomized trial. Hum Reprod. 2005; 20:1.521-1.528.
4. Carmina E, Chu MC, Longo RA, Rini GB, Lobo RA. Phenotypic variation in hyperandrogenic women
influences the flndings of abnormal meta- bolic and cardiovascular risk parameters. J Clin Endocrinol
Metab. 2005; 90: 2.545-2.549.
3
Polikistik over sendromlu genç kadınlarda kütanöz
hastalıkların tedavisinde myo-inozitolün etkinliği
Efficacy of myo-inositol in the treatment of cutaneous disorders in young
women with polycystic ovary syndrome.
Zacche M, Caputo L, Filippis S, Zacche G, Dindelli M, Ferrari A.
Gynecol Endocrinol. 2009; 25(8): 508-513
Polikistik over sendromu (PKOS), üreme çağındaki kadınların yaklaşık %6-10’unu etkileyen bir endokrin hastalığı olup, hirsutizm, alopesi, şiddetli ve ergenlik sonrasında da kalıcı aknelerin en yaygın nedenidir.
Bu sendromla ilintili insülin direnci ve reaktif hiperinsülinemi nedeniyle overlerde androjen biyosentezi
etkinliğinde artış ve SHBG’nin karaciğerde yeterince sentezlenmemesi ve dolayısıyla serbest plazma testosteronunda artış görülür. Son yıllarda yapılan çalışmalar, insülin direnci artışında rol alan mekanizmalardan
birisinin de insülin mediyatörü olan inozitol-fosfoglikanları (IPG) olabileceğini ortaya koyarken, elde edilen
kanıtlar myo-inozitolün biyoyararlanımındaki eksiklik veya d-chiro-inozitol olarak adlandırılan bir molekülün
metabolizmasındaki değişikliklerin, insülin direncinin veya tip 2 diyabet hastalığının (DM2) oluşumuna katkıda bulunabileceğini göstermektedir. D-chiro-inozitol ve myo-inozitol, inozitol molekülünün izomerleridir. Son
yıllarda yapılan çalışmalar1,2, PKOS vakalarına myo-inozitol verilmesinin, testosteron ve insülin düzeylerini
düşürdüğünü ve yumurtalık işlevlerinin normale döndürülebildiğini göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, hiperandrojenizmden kaynaklanan dermatolojik sorunlarda inozitolün etkinliğinin değerlendirilmesidir. Bu amaçla; hirsutizm ve/veya akne tanısı konulan 50 kadın seçilmiş, her vakanın şiddeti değerlendirilmiş
(Ferriman-Gallwey skalasına göre hirsutizm, akne ve mevcut lezyon sayısına göre şiddetli/ılımlı/hafif şeklinde sınıflandırma yapılmıştır) ve şu biyokimyasal parametreler ölçülmüştür: LH, FSH, androstenedion,
testosteron (toplam ve serbest), bazal insülin ve HOMA indeksine göre insülin hassasiyetinin ölçülmesi.
Hastalara tedavi amacıyla 6 ay süreyle günde 4 g myo-inozitol ve 400 ug folik asit verilmiştir. Referans değerler esas alınarak kıyaslama öncesinde üç ay kesintisiz tedaviyi müteakip biyokimyasal parametreler tekrar
ölçülmüştür. Klinik değerlendirme, tedavi uygulamasından 3 ve 6 ay sonra yapılmış; LH düzeyleri, toplam
ve serbest testosteron, bazal insülin ve son olarak da HOMA indeksi ölçülmüştür. Üç aylık tedavi sonrasında FSH ve androstenedion düzeylerinde de düşüş olmasına karşın, istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş
olmadığına karar verilmiştir. Altı aylık tedavi sonunda, bu hastalarda hirsutizm ve akne belirtilerinde belirgin
iyileşme de gözlenmiştir.
İnsülin direncinin PKOS ile ilintili olduğuna dair bilginin dayanak noktası, IPG reseptöründeki bir hata
olabilir ve dolayısıyla bu sendromun karakteristik belirtileri olan insülin direnci ve hiperandrojenizmin tedavisinde farklı inozitol izoformlarının kullanılması düşünülebilir. Myo-inozitol tedavisi, insülin hassasiyetini
arttırmakta, testosteron düzeyini düşürmekte, bu da hirsutizm ve akne gibi hiperandrojenizmin belirtilerinin
giderilmesinde ve ovülasyon işlevinin düzenlenmesinde iyileşme sağlanmasıyla doğrudan ilintilidir.
Bu çalışma; myo-inozitol ile tedavinin insülin direncini azalttığını, dolaşımdaki androjen düzeylerini
düşürdüğünü, dolayısıyla akne ve hirsutizm tedavisinde faydalı etkisinin olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla
myo-inozitol, doğum kontrol ilaçlarına ihtiyacı olmayan veya bu tür ilaçları almak istemeyen hastalarda
hiperandrojenizmden kaynaklanan dermatolojik hastalıklarının tedavisinde yeni ve etkin bir yöntemdir.
Myo-inozitol, aynı zamanda insülin direnci ve DM2 gelişimine karşı sağladığı yararlar dikkate alındığında,
uzun vadede PKOS’un yönetimi açısından güvenilir ve uygun bir tedavi yöntemidir.
Referanslar:
1. Papaleo E, Unfer V, Baillargeon JP, De Santis L, Fusi F, Brigante C, et al. Myoinositol in patients with
polycystic ovary syndrome: A novel method for ovulation induction. Gynecol Endocrinol. 2007; 23: 700-703.
2. Genazzani AD, Lanzoni C, Ricchieri F, Jasonni VM. Myoinositol administration positively affects hyperinsulinemia and hormonal parametersin overweight patients with polycystic ovary syndrome. Gynecol Endocrinol. 2008; 24:139-144.
4
Polikistik over sendromu ve otoimmünite
Polycystic ovary syndrome and autoimmunity.
Petríková J, Lazúrová I, Yehuda S.
Eur J Intern Med. 2010; 21(5): 369-371
Polikistik over sendromu (PKOS), doğurgan çağdaki kadınlarda karşılaşılan en yaygın endokrin sorunlardan
biri olmasının yanı sıra infertilitenin de en yaygın nedenlerindendir. Ultrason tetkikinin yanı sıra, oligo/anovülasyon, hiperandrojenizm ve polikistik over belirtilerinden en az ikisinin aynı anda varolması ile tanı konur.
PKOS insülin direnci veya diyabet hastalığı ve kardiyovasküler hastalıklar gibi metabolik komplikasyonlar
ile ilişkilidir. Aşırı östrojen salgılanan durumların çeşitli otoimmün hastalıklar ile bağlantısı kanıtlanmıştır.
Östrojenler, Th2 hücreleriyle IL-4, monositlerle IL-1, T hücreleri ve keza interferon ve Th1 hücreleriyle IL-6
salgılanmasını tetikler. Normal mens döneminde foliküler aşamanın belirgin özelliği, luteal aşamada IL-6
seviyelerinin progesteron etkisiyle düşmesidir. PKOS’lu hastalarda oligo/an-ovülasyon nedeniyle progesteron düzeylerinin düşük olduğu.1 bunun da otoimmün hastalıkların gelişmesi ile ilintili olduğu ve otoantikor
üretiminin bağışıklık sisteminin aşırı uyarılmasına bağlı olarak arttığı tespit edilmiştir. PKOS vakalarında
plazmada D vitamini düzeylerinin de düştüğü ve bunun da otoimmün hastalıkların gelişmesiyle ilişkili olduğu
görülmüştür. Santral obezite, insülin direnci ve dislipidemi ise kronik enflamasyon ve romatizmal hastalıklarla
ilintilidir.
Bazı jinekolojik hastalıklar; preeklampsi, tekrarlayan düşük ve prematüre over gibi otoimmün süreçler
ile bağlantılıdır. PKOS patogenezinde de muhtemelen bir otoimmün mekanizmanın rolünün olduğu tespit
edilmiştir. Otoimmün sistemden kaynaklanan tiroid bezi enflamasyonu ile bariz ilişkisi olduğu belirtilmiş olup,
bazı çalışmalarda belli sistemik antikorlarda artış (histon, anti-dsDNA, ANA, düz kas otoantikorları)2,3, organa
spesifik otoantikorlar (antiovaricos, β anti-zincir FSH, anti-endometriyum)4,6 ve over stromasında lenfositik
infiltrasyon tespit edilmiştir.7
PKOS’un altında yatan etiyopatolojik etkenler hâlâ bilinmemektedir. Sistemik ve organa spesifik
oto-antikorların klinik açıdan anlam ve önemi tanımlanmamış olup, otoimmün süreçler ile PKOS arasındaki
bağlantı mekanizmalarına ilişkin ek çalışmalar yapılması önem arz etmektedir.
PKOS; genç kadınlarda reprodüktif, metabolik ve kardiyovasküler sistemi olumsuz etkileyen yaygın
endokrin bozukluklardan birisidir. Otoimmün süreçlerin PKOS ile ilintisi konusunda yayınlanmış çalışmaların
sonuçları çelişkilidir. Bu çalışmada; oligo/an-ovülasyon, D vitamini eksikliği, obezite ve dislipidemiye karşı
progesteronsuz östrojen üretimi gibi otoimmün düzensizliklerinin gelişmesinde PKOS risk faktörleri incelenmiştir. PKOS’lu hastalarda sistemik veya organa spesifik antikorların varlığı konusunda elde edilmiş kesin
sonuçlar yoktur. Bu ilişkinin olası klinik sonuçları ve romatizmal hastalıkların gelişmesinde PKOS’tan kaynaklanan risklerin neler olduğu bilinmemektedir.
Referanslar:
1. Wehr E, PilzS, Schweighofer N, Giuliani A, Kopera D, PieberTR, et al. Interaction of 25-hydroxyvitamin D
levels with metabolic characteristics in polycystic ovary syndrome. Bone. 2009; 44: 357-358.
2. Hefler-Frischmuth K, Walch K, Huebl W, Baumuehlner K, Tempfer C, Hefler L. Serologic markers of autoimmunity in women with the polycystic ovary syndrome. Fértil Steril. 2009; 92(5): 60.
3. Reimand K, Talja I, Metsküla K, Kadastik U, Matt K, Uibo R. Autoantibody studies of female patients with
reproductive failure. J Reprod Im- munol. 2001; 51: 167-176.
4. Fénichel P, Gobert B, Carré Y, Barbarino-Monnier P, Hiéronimus S. Polycystic ovary syndrome in autoimmune disease. Lancet. 1999; 353: 2.210.
5. Haller K, Mathieu C, Rull K, Matt K, Béné MC, Uibo R. IgG, IgA and IgM antibodies against FSH: serological markers of pathogenic autoimmunity or of normal immunoregulation? Am J Reprod Immunol. 2005; 54:
262-269.
6. Palacio JR, Iborra A, Ulcova-Gallova Z, Badia R, Martínez P. The presence of antibodies to oxidative
modified proteins in serum from polycystic ovary syndrome patients. Clin Exp Immunol. 2006; 144: 217-222.
7. Lonsdale RN, Roberts PF, Trowell JE. Autoimmune oophoritis associated with polycystic ovaries. Histopathology. 1991; 19: 77-81.
5
Hiperandrojenizm veya mens bozuklukları
(polikistik over sendromu dâhil) görülen infertil
kadınlarda kanser riski
Cancer risk among infertile women with androgen excess or menstrual
disorders (including polycystic ovary syndrome).
Brinton L, Moghissi K, Westhoff C, Lamb E, Scoccia B.
Fertil Steril. 2010; 94(5): 1.787-1.792
Bu çalışmanın amacı, hiperandrojenizm görülen hastalarda kanser gelişme riskinin tespit edilmesidir. Primer
veya sekonder infertilite nedeniyle konsültasyon yapılan 12.193 hasta arasında polikistik over sendromu
(PKOS) tanı kriterlerinden en az birisine uyan 2.560 denek tanımlandı. Deneklerden 56’sı üç kriteri, 356’sı
iki kriteri karşılarken, 2.148 denekte sadece tek kriter tespit edildi. Hiperandrojenizm görülen (n=746) hasta
grubunda 412 PKOS (2 veya 3 tanı kriteri) ve 334 sadece hiperandrojenizm belirlendi. Muhtelif alt gruplarda
kanser vaka sayısının (PKOS, hiperandrojenizm ve menstruasyon bozuklukları) beklenen vaka sayısına
oranı, yaş aralığı ve etnik köken gibi verilere göre hesaplandı. Hiperandrojenizm görülen ve mens
düzensizliklerinden şikâyetçi hastalarda meme kanseri (1.31; güven aralığı [CI] %95; 1.05-1.62),
endometriyal kanser (2.02; %95 CI: 1.13 – 3.34) ve melanom (1.96; %95 CI: 1.12 – 3.18) gibi önemli ölçüde
SIN (Standart İnsidans Nedeni) değeri tespit edildi. Endometriyal kanser ve meme kanseri riskinin sadece
primer kısırlık tanımlanan hastalarda yüksek olduğu belirlendi. Diğer risk faktörleri de dikkate alınarak
hesaplamada gereken ayarlamaların yapılması üzerine, sadece endometriyal kanser riskinin arttığı
belirlendi. Primer infertilite ve hiperandrojenizm bulunan kadınlar için göreceli endometriyal kanser riski (RR)
1.88 (%95 CI: 0.82 – 4.32) idi.
PKOS ile endometriyal kanser arasındaki ilinti üzerine çeşitli çalışmalar yapılmasına karşın, bu
ilişkinin değerlendirildiği epidemiyolojik çalışma sayısı oldukça azdır. Obezite ve metabolik sendrom gibi,
sıklıkla PKOS ile bağlantılı olan diğer risk faktörlerinin de olması nedeniyle risk değerlemesi yapılan
çalışmaların sonuçlarındaki farklılıkların tespiti için genel popülasyon karşılaştırması oldukça güçtür.
Bu çalışmada karşılaşılan başlıca sınırlama; hastaların sınıflandırılmasında androjen ölçümünden
yararlanılması ve dolayısıyla hiperandrojenizmin belirlenmesinde sadece klinik özelliklerin esas alınmasıdır.
Obezite ve diyabet, hipertansiyon veya metabolik sendrom gibi diğer etkenler hakkında hiçbir bilgi elde
edilmemiş olması nedeniyle tam izlemenin mümkün olmadığı durumlar da sonuçları etkilemiş olabilir.
Sonuç itibariyle bu çalışma, hiperandrojenizm ve menstrüal bozukluklar olan hastalarda sadece
endometriyal kanser riskinin yükseldiğini ortaya koymuştur. Grupların herhangi birisinde meme kanseri
riskinin arttığına dair bulguya rastlanmamıştır. Yapılan çalışma sayısı henüz çok az olsa da, androjen
hormonların over kanseri oluşmasında etkisi olabileceği sonucuna varılmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına
göre, PKOS ve over kanseri riski arasında bir ilinti bulunmamaktadır. Keza, hiperandrojenizm ve menstrüel
düzensizlik görülen kadınlarda tiroid tümörleri veya lenf kanseri riskine ilişkin istatistiksel açıdan önemli bir
ilinti de tespit edilmemiştir.
6
Annede polikistik over sendromu, gebelik sorunları
ile ilintili olabilir
Maternal polycystic ovary syndrome may be associated with adverse
pregnancy outcomes.
Altieri P, Gambineri A, Prontera 0, Cionci G, Franchina M, Pasquali R.
Eur J Obstet Gynecol Reprod Blol. 2010; 149(1): 31-36
Polikistik over sendromu (PKOS), genellikle periferik insülin hassasiyeti (%30-70) ve karbonhidrat
intoleransı ile ilintilidir. Bu hastalarda gebelik diyabeti gelişme riski daha yüksek olabilir. PKOS hastalarında,
IGF-1 aktivitesi düzenleyicisi olan insüline benzer globulin transport faktörü düzeyi düşüktür ve preeklampsinin patofizyolojk gelişim mekanizmalarında bunun rolü olabilir. PKOS’lu hastalarda gestasyonel diyabet veya
hipertansiyon şikâyetleri gibi belli komplikasyonların görülme sıklığının tespiti amacıyla, Ocak ve Nisan 2006
arasında doğum yapan 229 hastayı içeren retrospektif bir çalışma yapılmıştır (PKOS %6.6; mens dönemleri
normal olan %69.4; hiperandrojenizm, oligomenore veya sadece PKOS tanısı koyulanlar %24). Preeklampsi
şikâyetlerinin görülme sıklığında istatistiksel açıdan bir fark tespit edilmemiş, ancak kontrol grubuna kıyasla
PKOS’lu hastalarda gestasyonel diyabetin görülme sıklığı yüksek bulunmuştur. PKOS’lu hastalarda preterm
doğuma belirgin şekilde daha fazla rastlanmıştır. PKOS’lu hastalar ile kontrol grupları arasında doğum şekli,
doğum ağırlığı ve Apgar değerlerinde hiçbir fark tespit edilmemiştir.
Son yıllarda, PKOS’lu gebe kadınlarda gestasyonel diyabet ve preeklampsi gibi belli komplikasyonlar
arasındaki ilişki üzerine çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bununla birlikte, elde edilen sonuçlar çelişkili olup,
yakın zaman önce yayınlanan bir meta-analizde1 çalışmalar arasında istatistiksel açıdan benzerlikler tespit
edilmiş ve nicel açıdan karşılaştırma yapılmıştır. Bunun yanı sıra sonuçlar, Amerikalı ve Kuzey Avrupalı kadın
popülasyonlarına aittir. PKOS fenotipinin genetik ve çevresel faktörlerden büyük ölçüde etkilenmesi
nedeniyle, Güney Avrupa’daki (İtalya) kadınlar gibi diğer popülasyonlar üzerinde çalışmalar yapılması
gerekmektedir.
Bu çalışmanın başlıca eksik yönleri; PKOS’lu hasta örnekleminin küçük olması ve bunlarda
oligo/an-ovülasyon ve hirsutizm belirtileri ile ilgili sınırlandırmada sadece bir telefon anketinin esas alınması
ve bunun da sınıflandırmayı olumsuz etkileyebilecek olmasıdır.
PKOS’lu gebe kadınların oranı %6.6 idi ve genel popülasyonla kıyaslandığında arada bir fark
yoktu. PKOS ile gestasyonel diyabet gelişimi arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilinti tespit edildi.
Gebelik öncesi vücut kütle endeksi (BMI) açısından PKOS’lu hasta grubu ile kontrol grupları arasında önemli
bir fark yoktu. Bunun yanı sıra PKOS’lu hastalar arasında gestasyonel diyabet insidansı, BMI’ı gebelik
öncesinde normal olan gruba göre daha yüksekti. Buradan yola çıkılarak PKOS’un, gestasyonel diyabet
gelişimi açısından bağımsız bir risk faktörü olduğu ve obezitenin bu riski arttırdığı sonucuna varılabilir.
PKOS’lu hasta grubunda diğer perinatal komplikasyonlarla ilişki kurulamayan prematüre doğum oranı daha
yüksekti. Orta şiddette prematüre doğum (36 hafta gebelik) vakaları tespit edilmiştir. Yayınlanan bir diğer
çalışmanın1 aksine, PKOS’lu kadınlarda preeklampsi sıklığında bir artış olduğu tespit edilmemiş olup, bu
durum muhtemelen bu çalışmada yer alan hastaların BMI’sinin daha düşük ve preeklampsi gelişmesinde bir
risk faktörü olan obezitenin daha az görülmüş olmasından kaynaklanmaktadır.
Şu an için gestasyonel diyabet riski taşıyan (daha önceki gebeliğinde gestasyonel diyabeti olan,
birinci derece akrabalarında diyabet geçmişi bulunan, 35 yaşı aşmış, BMI>30 olan) hastalara ilk trimesterde
bir gestasyonel diyabet dışlama testi yapılması tavsiye olunur. PKOS, gestasyonel diyabet için dışlama testi
yapılması açısından bir endikasyon olarak kabul edilmemekle birlikte, PKOS da dahil olmak üzere ilk
trimesterde glukoz metabolizmasında görülen değişiklikler bağımsız bir risk faktörü olup, gestasyonel
diyabet varlığının araştırılması için yeterli bir nedendir.
Referanslar:
1. Boomsma CM, Eijkemans MJC, Hughes EG, Visser GHA, Fauser BCJM, Macklon NS. A meta-analysis
of pregnancy outcomes in women with polycystic ovary syndrome. Hum Reprod Update. 2006; 12: 673-683.
7
Polikistik over sendromunda insülin direnci, obezite,
enflamasyon ve depresyon:
Biyo-davranışsal mekanizmalar ve girişimler
Insulin resistance, obesity, inflammation, and depression in polycystic
ovary syndrome: biobehavioral mechanisms and interventions.
Farrell K, Antoni M.
Fertil Steril. 2010; 94(5): 1.565-1.574
Polikistik over sendromu (PKOS); hiperandrojenizm, menstrüasyon düzensizlikleri ve ultrasonla
tanı konulan polikistik over morfolojisi ile kendini gösteren bir endokrin hastalıktır. PKOS’ta insülin direnci
artar ve reaktif hiperinsülinemi meydana gelir. Overlerden androjen biyosentezi ve karaciğerden SHBG
sekresyonu birlikte görülür. Serbest testosteron düzeylerinde artış; akne, alopesi ve hirsutizmde artışa neden
olmakla birlikte, daha fazla obeziteye yatkınlık, proenflamatuvar belirteçler ve duygudurumunda kötüleşme
gibi şikayetlerde de artış görülür. PKOS’lu kadınlarda santral obezite görülme sıklığı, fiziksel/psikolojik strese
bağlı kortizol salgılanmasında olduğu gibi, hipotalamus-hipofiz-adrenal bez aksı üzerinden gerçekleşir. Sosyal gelişim açısından hayati bir aşama olan adolesan çağında, genç kadınların günlük yaşantısını ve ruh
sağlıklarını önemli ölçüde olumsuz etkileyen akne, hirsutizm ve santral obezite gibi, PKOS semptom ve
belirtileri ortaya çıkar. Bu durum, zaten var olan obezite ve diğer fizyolojik değişimleri (enflamasyon, kortizol
salgılama düzeninde anormallikler ve hiperandrojenizm) daha da tetikleyecek depresyon veya toplumdan
uzaklaşma gibi ruhsal sıkıntılara ve davranış bozukluklarına (sosyal çekilme, artan karbonhidrat tüketimi,
sigara içme) zemin hazırlayacaktır.
Bu rapor, söz konusu hastaların sergilediği fizyolojik ve psikolojik süreçler ile fiziksel ve ruhsal belirtiler arasında bağ olduğunu göstermektedir. Duygusal sıkıntılardan kaynaklanan diyet, egzersiz veya stres bozuklukları, bunların yönetimini öğrenme terapileri gibi davranış değiştirici girişimlerin yanı sıra, insülin direnci,
hiperandrojenizm, obezite ve ovülasyon işlevinde iyileşme sağlanarak normale döndürülebilir. Zayıflama ve
fiziksel egzersizin her zaman için periferik insülin hassasiyetini arttırdığı ve bunun da serbest testosteronda bir düşüşü ve hastaların önemli bir bölümünde ovülasyon döngüsünün normale dönmesini sağladığı
tespit edilmiştir. PKOS’lu kadınlarda ayrıca sempatik sinir sisteminin, stres uyarısına aşırı tepki gösterdiği
görülmüştür. Stres yönetimi için bu hastaların tedavisinde bilişsel davranış terapilerine de yer verilmesi, ,
hipotalamus-hipofiz-adrenal bez aksında daha iyi düzen sağlanmasına olanak verirken, proenflamatuvar
etkileri olan ve viseral yağlanma ve hiperandrojenizme katkıda bulunan kortizol salgısını azaltabilir. Bu parametrelerin azaltılmasında yaşam tarzı ve davranış değişiklikleri olumlu sonuç verecek ve farklı fizyolojik mekanizmalar yoluyla bu hastaların fiziksel ve ruhsal değişimleri dengelenerek daha iyi sonuçlar alınabilecektir.
Stres yönetiminin nasıl etkilenebileceği ve fiziksel yaşam belirtilerinde (kan basıncı, nabız ve kortizol
salgılanması) ne gibi değişiklikler olabileceği, metabolik parametreler (vücut kütle indeksi, viseral yağlanma,
insülin direnci), hiperandrojenizme (hirsutizm, akne) dair immünolojik (proenflamatuvar belirteçler) ve klinik
belirtiler üzerine daha kapsamlı çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Bu sendromun oldukça geniş bir fenotipik spektrumu olması nedeniyle her hastanın kendine özgü
iyileşme süreçleri, ovülasyon uyarımı, hiperandrojenizm belirtilerinin tedavisi vb. dikkate alınarak her hastaya
uygun özel tedavi uygulanmalıdır. Menstrüasyonun normale dönmesi ve hiperandrojenizm, insülin direnci
ve ruhsal sorunların giderilmesinde etkili olduğu kanıtlandığından, tedavi açısından hijyenin ve diyet unsurlarının (diyet değişiklikleri, zayıflama, egzersiz, sigara bırakma) önemi vurgulanmalıdır. Bu hastaların
tedavisinde çok yönlü bir yaklaşım benimsenmeli ve depresyon, sosyalizasyon korkusu veya strese gereken tepkiyi vermeme gibi ruhsal sorunlar için psikolojik tedavi gereksinimi de değerlendirilmelidir; bunun,
ovülasyon işlevinde olumlu değişiklikler ve metabolik sendromun net olarak tanımlanmasında olumlu etkisi
olduğu kanıtlanmıştır.
8
Polikistik over sendromu vakalarında uterus
perfüzyonu ve stromal kanlanmanın Doppler analizi
Doppler analysis of uterine perfusion and ovarian stromal blood flow in
polycystic ovary syndrome.
Adali E, Kolusari A, Adali F, Yildizhan R, Kurdoglu M, Sahin HG.
Int J Gynecol Obstet. 2009; 105(2): 154-157
Polikistik over sendromunda (PKOS) rol oynayan patogenetik mekanizmalar, şu an için tam olarak bilinmemektedir. PKOS’lu hastalarda uterus ve over vaskülarizasyonun ovulatuvar işlevleri normal olan kadınlara
kıyasla farklı özelliklerde olduğunu gösteren çeşitli çalışmalar mevcuttur. Doppler incelemelerinde over perfüzyonun arttığı ve uterusun vasküler direncinin yükseldiği tespit edilmiştir. Bu çalışmanın amacı; Doppler
ekokardiyografi yöntemiyle PKOS’lu hastalar ve sağlıklı gönüllülerde tespit edilen kan akış hızları ile bazı
klinik ve laboratuvar parametreler arasındaki ilişkinin analiz edilmesidir. Bu prospektif çalışma için, PKOS
tanısı konulan 52 hasta ile kontrol grubu olarak 42 sağlıklı gönüllü seçilmiştir. Klinik, biyokimyasal ve hormonal parametreler değerlendirilmiştir. Doppler tekniği ile uterus-over vaskülarizasyonu analiz edilmiş ve farklı
parametreler arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Vücut kütle endeksi (BMI), dehidroepiandrosteron sülfat
(DHEA-S), LH/FSH oranı, insülin benzeri büyüme faktörü 1 (IGF-1) ve hiperandrojenizm, Ferriman-Gallwey
skalasına göre PKOS’lu hastalarda önemli ölçüde daha yüksek bulunmuştur. PKOS vakalarında uteral kan
akış hızı dikkate değer ölçüde daha düşük iken, over stromasında yine dikkate değer ölçüde daha yüksek
idi. Over kan akışı nabız endeksi (OBFPI); DHEA-S, IGF-1 ve LH/FSH oranı seviyeleri ile ters orantılı idi.
Uteral arterlerin OBFPI değerleri ile DHEA-S ve vLDL seviyeleri arasında ters orantılı bir ilişki olduğu tespit
edilmiştir.
Ön çalışmalar kapsamında ve hiperinsülinemi durumlarında artan insülin direnci ile uterus-over
vaskülarizasyonu arasındaki ilişki incelendiğinde, endotel işlevinde değişiklikler ve arteryal sertlikte artış
görülmüştür. Daha önceki yayınların aksine, bu çalışmada insülin direnci ile uteral arter direnci arasında ilişki
olduğu saptanmıştır.1 Bu çelişkili sonuçlar, klinik belirtiler ile laboratuvar ortamında PKOS’la ilintili olduğu
tespit edilen anormallikler arasındaki farklılıklardan kaynaklanıyor olabilir. Keza bu araştırmada, muhtemelen insülinin anjiyojenik ve damar genişletici etkisi nedeniyle, insülin direnci ile overlerin stromal vaskülarizasyonunda saptanan artış arasında ters ilişki olduğu ortaya konmuştur. Aynı şekilde over damarının OBFPI
ile IGF-1 arasında da ters ilişki gözlenmiştir. PKOS’lu hastalarda vazokonstrüktör etkisi yüksek olan androjenlerde artış görülmektedir. DHEA-S’nin uteral vaskülarizasyonun düzenlenmesi sonucunda daha fazla
androjen retansiyonuna sebep olduğu ve bunun da doğrudan veya dolaylı olarak vasküler dirençte artışa yol
açan etiyolojik etken olabileceği düşünülmektedir. DHEA-S seviyeleri ile over vaskülarizasyonundaki artış
arasında da, büyüme faktörlerinin parakrin mekanizmalara dayalı anjiyojenik etkisinden kaynaklanabileceği
düşünülen bir ilişki bulunmaktadır. Daha önce yapılan bazı araştırmalarda2 plazma testosteron seviyeleri ile
uterus-over vaskülarizasyonu arasında ilişki olduğu rapor edilmesine karşın, bu araştırmada böylesi bir ilişki
gözlenmemiştir. Sonuç itibariyle PKOS hastalarında over kan akışında artış ve uteral perfüzyonda azalma;
insülin direncinin yanı sıra plazma androjen düzeyleri ve IGF-1 seviyelerinin yükselmesiyle ilintili olabilir. Çalışmaların çoğunluğu, bir organın vaskülarizasyonunun, o organın morfolojisi ve işlevi ile doğrudan ilgili
olduğu konusunda hemfikirdir. Uterus-over vaskülarizasyonunun Doppler tekniği ile incelenmesi, PKOS’la
bağlantılı patojenik mekanizmaların anlaşılmasına ve kısmen de olsa klinik etki ve sonuçlarına açıklık getirilmesine yardımcı olabilir. Uteral arterlerin sıklaşması, kullanılan cihaz ve gereçlerin farklı olması veya
gebelik sırasında preeklampsi vakalarında artış, PKOS vakalarındaki düşük sayısında görülen artışı açıklayabilir. Over stroması damarlarında artan kan akışı, bu hastalarda ovülasyon indükleyici tedaviler sonrasında
overlerin fazla uyarılmasının bir sonucu olabilir.
Referanslar:
1. Ozkan S, Vural B, Caliskan E, Bodur H, Turkoz E, Vural F. Color Doppler sonographic analysis of uterine
and ovarían artery blood flow In women with polycystic ovary syndrome. J Clin Ultrasound. 2007: 35(6): 305-313.
2. Chekir C, Nakatsuka M, Kamada Y, Noguchi S, Sasaki A. Hiramatsu Y. Impalred uterine perfusion associated with metabolic disorders in women with polycystic ovary syndrome. Acta Obstet Gynecol Scand. 2005;
84:189-195.
9
10
İnozitol (Myo & D -C hiro) + Folik Asit
Bileşimi: Beher Inofolic COMBI jel kapsülde 550 mg myo-inozitol, 13,8 mg d-kiro-inozitol ve 200 mcg folik asit bulunur. Myo-inozitol hücrelerimizin özellikle zarında bulunan
fosfolipidlerin bileşiminde yer alır ve lesitin adlı önemli bir maddenin vücudumuzda yapımını arttırır. Öncelikli görevi insülin, FSH ve TSH gibi birçok hormonun vücudumuzda görevini
yapmasını sağlamak olan myo-inozitol, yağ ve şeker metabolizmasında önemli rol üstlenir ve sinir sistemi hücrelerine bazı özelliklerini kazandırır. Yapılan klinik araştırmalar diyabet
hastalarının sağlıklı bireylere kıyasla daha fazla myo-inozitol kaybettiğini ve bu nedenle diyabet hastalarında bu maddenin eksikliğinin yaşandığını ortaya koymuştur. D-kiro inozitol ise
hücre içerisine giren şekerin depolanmasından sorumludur. Eksikliğinde hücre içerisine giren şeker depolanamadığından hücrenin dolaşım sisteminden yeni şeker girişi engellenir ve
kan şekeri yükselir. Myo-inozitol ve d-kiro-inozitol aslında inozitol maddesinin iki farklı formudur ve vücudumuzda farklı ama birbirini tamamlayan görevleri vardır. Tüm dokularımızda
bu iki inozitol formunun üretimi hücrelere yeterince şekerin girmesi ve depolanması açısından çok önemlidir ve bu kardeş maddelerin işlevleri birbirleriyle ilişkilidir. İnozitol formlarının
hücrede yapımı birbirleri arasında olması gereken bir orana göre gerçekleştiğinden d-kiro-inozitolün günlük alım miktarı belli bir değeri aşmamalı ve mutlaka myo-inozitol ile
birlikte alınmalıdır. Metabolizma ve üreme işlevleri ile ilgili sorunların düzeltilebilmesi için bu iki formun alım miktarları arasında belli bir oran (myo/d-kiro oranı vücudumuzda 40:1
dir) gözetilmelidir. Inofolic COMBI bu doğal oran gözetilerek geliştirilmiştir. Myo-inozitol ve d-kiro-inozitol birlikte yağ ve şeker metabolizmasının düzgün çalışmasını sağlar. Beden
Kitle İndeksi (BKİ) 25’in üzerinde olan bireylerde bu iki formun birlikte çalışmasıyla ilgili bir sorun olabilir. BKİ kolayca hesaplanabilir. BKİ kg cinsinden ağırlığınızın metre cinsinden
boyunuzun karesine bölünmesiyle bulunur. Örneğin boyu 1,67 cm olan 60 kg ağırlığında bir bireyin BKİ değeri (60/(1,67x1,67)) 21,51 bulunacaktır. Folik asit hamilelik esnasında
annenin ve bebeğin dokularının sağlıklı gelişiminde önemli rol oynar. Folik asit eksikliğinde yumurtalılarda homosistein adında bir maddenin miktarı aşırı artar ve yumurtanın
kalitesini düşürür. Folik asit protein yapımında, hücre bölünmesinde ve homosistein metabolizmasının sağlıklı çalışmasında önemli rol oynamaktadır. Inofolic COMBI; Polikistik Over
Sendromu belirtilerinin giderilmesinde doğal destek sağlar. Polikistik Over Sendromu (PKOS) belirtileri;•Hormonal bozukluklar (tüylenmede artış, saç dökülmesi, cilt yağlanması
ve sivilce) •Kilo almaya yatkınlık •Adet düzensizliği •Lipid (kan yağları) metabolizmasi bozukluğu •Kardiyovasküler hastalıklara yakalanma riskinde artış Inofolic COMBI hangi
durumlarda yarar sağlar? Tükettiğiniz gıdalarda olmadığından veya tüketimi arttığından myo-inozitol, d-kiro-inozitol ve folik asit eksikliği yaşamanız mümkündür. Inofolic COMBI
myo-inozitol, d-kiro-inozitol ve folik asit eksikliğinin önlenmesini sağlayan bir destek ürünüdür. Inofolic COMBI ile aldığınız folik asit proteinlerin yapı taşı olan amino asitlerin yapımını,
hücre bölünmesini ve homosistein metabolizmasının sağlıklı çalışmasını sağlar. Yapılmış bilimsel çalışmalar Inofolic COMBI’nin BKİ değeri 25’in üzerinde olan bireyler için öncelikle
yararlı olduğunu göstermektedir. Kullanım Şekli: Günün herhangi bir zamanında Inofolic COMBI’yi kullanabilirsiniz. Hekiminizin başkaca bir önerisi yoksa, günde 1-2 kapsül almanız
önerilir. Önerilen dozu aşmayınız. Hekiminiz veya eczacınız tarafından önerilen dozda kullanınız. Inofolic COMBI hekiminiz ve/veya eczacınız tarafından tek başına ya da başka bir
uygulamaya destek sağlamak amacıyla önerilebilir. Saklama Koşulları: 25 C’nin altındaki oda sıcaklığında saklayınız. Serin ve kuru bir yerde muhafaza edilmesi önerilir. Üç yaşından
küçük çocukların göremeyeceği ve erişemeyeceği yerlerde saklayınız. Ticari Takdim Şekli: Inofolic COMBI 20 yumuşak jel kapsül içeren kutularda sunulmaktadır. Üretim Yeri: LOLI
Pharma (Roma/İtalya) lisansı ile Pharcoterm (Milano/İtalya) tarafından üretilmiştir. İthalatçı: ITF İlaç Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, Emniyetevler Mah. Büyükdere Cad. İstanbul
Sapphire Residence 1206 Kağıthane 34415 İstanbul Tel: 0212 282 15 05 Raf Ömrü: Dış ambalajında yazılı olan tarihe dek kullanılabilir.
PSF: 32,72 TL (%8 KDV DAHİL, Şubat 2015)
Kullanma K›lavuzu
Bileşimi: Beher INOFOLIC poşetinde toz halinde 1g myo-inozitol ve 100 mcg folik asit bulunur. INOFOLIC tatland›r›c›, renklendirici, koruyucu gibi hiçbir yard›mc› madde içermez.
Kendi do€al tad› çok hafif tatl›d›r. Yumurtal›klar olgunlaşm›ş yumurta üretiminden sorumlu dişi üreme sistemi organ›d›r. Polikistik over sendromu (PKOS) ise yumurtal›klar› tutan
karmaş›k bir bozukluktur. PKOS hastalar›n›n yumurtal›klar›nda içi s›v› dolu kesecikler halinde kistlere ve d›şar›dan bak›ld›€›nda dahi fark edilebilen anormal çok say›da foliküle
rastlan›r. PKOS olgular›nda foliküller tam olarak olgunlaşamad›€›ndan ovülasyon nadiren olurken, adet düzensizli€i ve infertilite görülür. Aş›r› kilo, erken saç dökülmesi ve aş›r›
tüylenme PKOS’nun di€er belirtileridir. Bilimsel çal›şmalar PKOS’nun aş›r› kilolu, obez veya ailesinde insülin direnci ve tip II diyabet geçmişi olan kad›nlarda daha fazla görüldü€ünü
ortaya koymaktad›r. Myo-inozitol; bilimsel araşt›rmalar myo-inozitol deste€inin yumurtal›k işlevlerini geliştirdi€ini saptam›şt›r. Myo-inozitolün di€er biyolojik rolleri aras›nda ya€ ve
şeker metabolizmas›n› ve merkezi sinir sistemindeki hücresel işlevleri düzenlemek ile saç uzamas›n› sa€lamak da say›lmal›d›r. Diyabet hastalar›nda myo-inozitolün sa€l›kl› bireylere
k›yasla vücuttan daha fazla at›ld›€› bilimsel olarak kan›tlanm›şt›r. Tip II diyabet hastalar›nda ve insülin direnci yüksek bireylerde myo-inozitol kullan›m› genel klinik tabloyu iyileştirmek
ad›na yarar sa€lamaktad›r. Myo-inozitol PKOS ile ilişkili metabolik de€işimlerin ve üreme sistemi sorunlar›n›n alt›nda yatan mekanizmalar› düzeltmeye veya önlemeye yard›mc›
olmaktad›r. Folik asit; aminoasit, protein ve nükleik asit sentezi ile kromozom onar›m›nda çok önemli rolü olan, hücre ço€almas›nda ve doku gelişiminde hayati öneme sahip bir
bileşiktir. Folik asit homosistein adl› maddenin vücudumuzda aş›r› miktarlara ulaşmas›na ve böylece zararl› etkiler göstermesine engel olurken, nöral tüp defekti ad› verilen bir grup
do€um kusurunun önlenmesinde de etkin rol oynar. INOFOLIC, •Polikistik Over Sendromu (PKOS), •yüksek insülin direnci, •diyabet başlang›c› veya Tip II diyabet •kontrollü over
hiperstimülasyonu durumlar›nda azalm›ş myo-inozitole ba€l› gereksinimleri karş›lamaya destek olur. INOFOLIC kullananlarda nadiren mide bulant›s› görülebilir. Bu belirti ço€u zaman
k›sa sürede ortadan kalkar. Kullan›m Şekli:•INOFOLIC günün herhangi bir saatinde ve aç karn›na al›nmal›d›r. •Günlük doz ve kullan›m süresi hekiminiz ve/veya eczac›n›z taraf›ndan
kullan›m amac›na göre belirtilecektir. INOFOLIC poşetler uygun yerinden y›rt›l›r, içerisindeki toz bir bardak suya ilave edilir ve kar›şt›r›l›p, içilir. Hekiminiz veya eczac›n›z taraf›ndan
önerilen dozda kullan›n›z. INOFOLIC hekiminiz ve/veya eczac›n›z taraf›ndan tek baş›na ya da başka bir tedaviye destek sa€lamak amac›yla önerilebilir. Saklama Koşullar›: 25°C’nin
alt›ndaki oda s›cakl›€›nda saklay›n›z. Serin ve kuru bir yerde muhafaza edilmesi önerilir. Çocuklar›n göremeyece€i ve erişemeyece€i bir yerde muhafaza ediniz. Ticari Takdim Şekli:
INOFOLIC 30 poşetlik kutularda sunulmaktad›r. Üretim Yeri: LOLI Pharma International (Roma/‹talya) lisans› ile Nutrilinea Srl Via Gran Bretagna 1, 21013 Gallarate (VA) (‹talya)
taraf›ndan üretilmiştir. ‹thalatç›: ITF ‹laç Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, Büyükdere Cad. ‹stanbul Sapphire Residence, Kat: 12, No: 1206, Levent istanbul Tel: 0212 282 15 05 Raf
Ömrü: D›ş ambalaj›nda yaz›l› olan tarihe dek kullan›labilir. PSF: 24,74 TL (Şubat 2014, %8 K.D.V. dahil)
11
ICOM-2016-01

Benzer belgeler

Multikistik over, polikistik over sendromu nedir?

Multikistik over, polikistik over sendromu nedir? Increased homocysteine levels in polycystic syndrome. De la Calle M, Gallardo T, Diestro MD, Hernanz A, Pérez E, Fernández-Miranda C. Med Clin (Barc). 2007; 129(8): 292-294 Polikistik over sendromu...

Detaylı

Polikistik Over Sendromu ve Kardiyovasküler Hastalık İlişkisi

Polikistik Over Sendromu ve Kardiyovasküler Hastalık İlişkisi Polikistik over sendromu (PKOS), patojenezi hakkında henüz net bir bilgi olmayan endokrin bir bozukluk olmasının yanı sıra heterojen klinik ve metabolik sonuçları olan bir hastalıktır. Rotterdam Ko...

Detaylı

to view the full-text article in PDF format.

to view the full-text article in PDF format. mens düzensizlikleri, ergenlik döneminde oldukça yaygındır ve yetişkinlerin yaklaşık %49-50’sinde görülür. Hiperandrojenizmin klinik açıdan akne, alopesi ve hirsutizm gibi belli göstergeleri vardır...

Detaylı