STÊRKA CIWANSibat 2015

Transkript

STÊRKA CIWANSibat 2015
Kapak.qxp_3) Kapak #6 22.01.2015 13:19 Page 1
STÊRKA CIWAN
K o v a r a
C i w a n a n
Ji Bo Hesab
Pirsîna Komployê
Dakevin Qadan
a
M e h a n e
Sibat 2015
Hejmar:141
Kapak.qxp_3) Kapak #6 22.01.2015 10:56 Page 2
Kod adı: Munzur
Adı Soyadı: Rıdvan Bozan
Doğum Tarihi: 1991
Katılım Yılı: 2010
Şahadet: 15 Şubat 2011 ( Protesto amacıyla bedenini ateşe verdi )
01 içerik kopya.qxp_Layout 1 22.01.2015 12:59 Page 1
Sibat
İÇİNDEKİLER
Editörden
Merhaba Güneş'in genç
yoldaşları…
Rêber Apo
2
15 Şubat 1999 tarihinde Önder- Mazlum Kızıl
6
liğimize yönelik komplo, bugün Rojava’da, Şengal’de, Cizre’de devam Harun Tolhîldan 8
ettirilmek isteniyor. Önderliğimizin Usar Serhat 11
demokratik ulus projesinin Rojava’da Asmîn Cudî
13
benimsenmesi, hayat bulması so16
nucu Türkiye destekli DAİŞ’in saldı- Hîdar Amed
rılarına yol açmıştır.
Ülkem Zeremya 21
Egemen güçlerin Ortadoğu’da tıSelami Kılıçaslan 25
kanması sonucu ortaya çıkan DAİŞ
bugün, Kobanê ve Şengal’de sömür- Mücadele Ark. 29
gecilerin, egemenlerin, köleciliği sa- Mazlum Korkmaz 31
vunuyor.
33
Yine Türk devleti yeni bir saldırı Rêber Apo
konsepti temelinde katliam girişim- K.C.Avr. Koor. 36
lerine başvuruyor. İşte Cizre bugü Qasim Engîm 39
bunun en son somut örneği. Serhild42
anlar ve direniş kenti olan Cizre’de Sîdar Agirî
son bir ayda 5 çcouk katledildi.
Rozan Star 44
Kürt gençleri olarak, Kobanê, ŞenEgîd Nûman
46
gal ve Cizre’deki saldıraların hesabını
49
sormamız gerekiyor. Her alanda, her Evin Nejdet
mevzide direnişi yükseltmemiz gere- Têkoşîn Jîyan 51
kiyor. Bunu yaparsak bütün saldırı ve
Dilma Rojava
53
komploları boşa çıkartırız.
Saldırılar karşısındaki duruşumuz Özgür Bilge
55
Komplo karşısındaki duruşumuzdur. Andok Baz
56
Bu temelde özsavunmamızı geliştirelim komployu yerlebir edelim. Rüstem Derîk 59
Çocuk katillerinden hesap sormak ve Arîn Dersîm
62
katliam girişimlerine karşı alanlara
Munzur Ronahî 64
çıkalım.
Genç kalın...
Viyan Soran
66
15 Şubat Komplosu...
Komplo Yerlebir Edildi
PKK Bir Gençlik Hareketidir I
Demokratik (doğal) Otorite
Kapitalist Modernitenin Parçaladığı Gerçeklik...
Ateşle Dans Edenler...
Düşler İle Gerçeğin Perdesini Aralayan Genç...
Unutmak İhaneir!
Önderliğe Ve Yoldaşlarına Verdiği Sözü Tuu
Dogmatizm
Çawa Bîjî?
Bersiva 15’ê Sibatê Bi Tevlîbûna...
Hesabên Biçûk Li Şengal Ê Dizivirin
Zimanê Kurdî Zimanê Me Ye
Heya Dawiyê Azadbûn
Ka Kapîtalîzmê Çi Kiriye ?
Kapîtalîzm Û Xirabkarî
Fermandarê YPG Gîvara Gulal...
Dilbirin Basho...
Komployê 15’ê Sibatê Û Wezîfeyê Ciwanan
Die Kurdische Jugend İn Europa
Das Schulsystem
Die Sehnsucht Nach Kurdistan
Why İs Reading İmportant?
Al Leader Apo Che İllumina Le Mie Noi
Mail adresi: [email protected]
02-05.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:58 Page 2
15 Şubat
Komplosu
STÊRKA CIWAN
21.yüzyılın en büyük
komplosudur
n n
n
Rêber Apo
n n
n
15 Şubat komplosu 21. yüzyılın komplosudur.
Ben kendimi doğru katmaya çalışıyorum. 15 Şubat
komplosunu bugünler de derinliğine yeni boyutları
ile açacağım. Neden sakin davrandım? Şiddet olgusunu ortadan kaldırdım. Bunlar çok ciddi şeylerdir.
Devlet sandığımızdan daha fazla takip ediyor. Toplumun bu noktayı yakalaması ve bunu geliştirmesi
gerekir. Bu da mücadeleyi geliştirmeyle olur. Geçmişteki durumlarınızı iyi bir özeleştiriyle aşmanız
gerekir. Yetmiş yaşındakiler için de bu gereklidir.
Senaryoyu Batı yazdı, yani temel aktör Batı'dır.
Türkiye'ye gardiyanlık ve infaz rolü verildi. Yunan
kışkırtıcılığı korkunç bir şeydir. Oyunun içinde İngilizler de var. Bir takım acayip olaylar oldu. Sanıyorum an'ı gelecek. Beni Kenya'ya götüren uçak
İngiliz uçağı. Oradaki Yunan Elçiliği de biliyordu.
Kenya da CIA ve İsrail ajanlarının elinde. Moskova
ayarlanmış. İtalya'ya karşı psikolojik savaş biliniyor.
Almanya'nın beni kabul etmeyişi var.
Tabii ABD de işin içindeydi. ABD beni filmlere
taş çıkartır bir biçimde yakalattı. Bunu Yunanistanlılarla beraber yaptı. Beni Türkiye'ye getirdiler.
Türkiye'yi de oyunun içine çektiler. Epey aydınlatmak
Sibat 2015
2
02-05.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:58 Page 3
STÊRKA CIWAN
durumundayım. Yunanlılardan komployu kim biliyor? Yunan tavrında
CIA ile işbirliği yapan kimdir? Bunları
bilen, Pangalos adına beni kandıran,
"Güney Afrika'ya pasaport almışız"
diyerek tarihi yalanı söyleyen kimdir?
Bu tarihi yalanın aydınlatılması gerekir.
Genelkurmay görevlisi oyunu gördüğünü söyledi. Ben de "iyi işte oyunu
anlamışsınız. Birlikte bozalım ve sorunu çözelim" dedim.
Oyun çok büyük, komplo çok büyük.
Eminim Genelkurmay da bir şeyler biliyor, ama tam çözemiyor. Bazı ipuçları
var, Yunanlıların yalan söylediğini
ortaya koyan belgeler var. Beni kandırmaları bile ihanetlerini gösteriyor.
Yaş bir odun bile sobaya atılamaz.
Beni bir odun gibi sobaya attılar. Bunların Türkiye'ye ilişkin bir savaş planı
var. Kürt-Türk nasıl birbirine girecek,
bunu hesaplamışlar; adalara yedi bin
tane füze yerleştirmişler.
Yunanistan şiddet kullanmamızı
bekliyordu. "Apo yarı yolda ölecek"
diyordu. Elçi tabancayı bana verecekti.
Tüm bunlar belgelidir. Beylik bir tabancayla direneceğim, Kürtler direnecek, on binler ölecek, böylece Türkiye teslim alınacak. Ama barış ve
kardeşlik denince, onlar da barışçı
kesildiler. Karşılıklı aşk gösterileri
başladı. Artistler aracılığıyla yalan bir
biçimde bu gösteri sergileniyor ve
gerçeği örtbas ediyorlar.
Yunanistan'da ilk hafta ölüm haberim yayıldı. Bunun üzerine İstanbul'da
birçok patlama olayı oldu. Olay böyle
gelişti. Ama asıl özü nasıldır, neler
üzerine plan yapıldı, içyüzü nedir,
ben de bilmiyorum. Bazı hesaplar
yaptılar. Türkiye bile hazır değildi.
Dışişleri temkinli yaklaştı.
Yunan elçisi "Kenyalılar Apo'yu kaçırttı" diyordu. Yalan. İzmir'de kalan
Yunanlı ajanla, Kalenderis bunları biliyor. ABD'lilerin bir kısmı benim süreçten gerçekten sağ çıkacağımı düşünmüyordu. Kürt-Türk savaşı yüzyıl
daha uzatılmak isteniyordu. Çiller'in
İngiliz ajanı, ABD ajanı olduğu Genelkurmaylıkça zaten biliniyor. Yunanistan'ın Kenya elçisi, Onasis'in üvey
oğlu; İngiltere'de büyümüş, ABD ajanı.
Bu adamlar bilinçli olarak bu komployu
yaptılar. Bu durum araştırılsın ve işlensin. Kamuoyu bilgilendirilsin. Vatanını seven Türk aydınları bu görevlerini
yapmalıdırlar. Burada çok İngiliz oyunu
var. Uçakta oyunu boşa çıkartmak için
"benim ana tarafım Türklere dayanır,
yaparsam sizden daha iyi Türklük yaparım" sözlerini kullandım. Tüm bunlar
oyunu bozmak içindi.
Sorgulama sürecindeki tartışma direkt devletledir. Devlet bundan kendine
göre sonuçları çıkarır ve ne yapacağına
kendisi karar verir. Beni asar ya da asmaz; bu önemli değildir. Kişi olarak,
bana karşı kurulan komplonun kaynağı
büyük oranda Avrupa'dır. Bunun iki
yüz yıllık temeli vardır. İngiltere ve
Fransa iki yüz yıldır bununla ilgilidir.
90’ sonrası Güney'deki güçler aracılığıyla bazı gedikler açıldı. Bizi Roma
arenasındaki gladyatörler örneğinde
olduğu gibi aslanların önüne attılar.
Türkiye'ye, "Kurbanı sana veriyoruz,
asabilirsin" dediler.
Benimle ilgili, Kürtlerle ilgili kararlar
devletler düzeyinde değil, NATO düzeyinde kararlardır. Kürtlerin hakları
ile ilgili kararlar devletlerden ziyade
daha üst düzey kararları gerektiriyor.
Avrupa'yı düşman ilan etmiyorum. Demokratik çözüm istiyorum. Bende Yu3
nan düşmanlığı da yoktur. Yunan halkından bu aşağılık yöneticilerden hesap
sormasını istiyorum. Biz bunları affetmeyeceğiz. Bin yıl geçse de biz bunları
affetmeyeceğiz. Türklerle birleşseler
de biz direneceğiz. Hukuk çiğnenmiştir,
Avrupa hukuku çiğnenmiştir. Ben uçakta iken, bir üst kararla bütün Avrupa
havaalanları bana kapatıldı. Avrupa'nın
içyüzü, gerici yüzü ortaya çıkıyor.
İngiliz gazeteciler bunu niye yazmıyorlar? Küçücük bir olayı haber yapıyorlar, bunu yazmıyorlar. Bunun kitap
haline getirilmesi gerekiyor.
Burada Yunanistan'ın tarihte eşi
benzeri görülmemiş ihaneti var. Ayrıca
dost ihanet etmemeli diyorum. Pangalos tam bir Yahuda'dır. Bunları
doğru çözümleyeceksiniz ki, binlerce
Sibat 2015
02-05.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:58 Page 4
STÊRKA CIWAN
ölüm olmasın. Yanlış anlaşılmasın,
benim Yunan halkına hiçbir düşmanlığım yoktur. Avrupa'da benim "Genelkurmay'ın ajanlığı"nı yaptığımı
iddia edenler var. Gerçekte ajan olan
bunların kendileri değil mi? Türkiye'ye
getirildiğim gün, Atina o ajanları davet
etti. Buna ilişkin bir kitap bile yazılamadı. Hiç yaşamak istemediğim halde,
halklarımızın ve ülkemizin çıkarları
için yaşadım. Genelkurmayla gerçekleri
tartıştım. Bu tartışmalar bende umut
da yaratmış değildir. Gerçekler ortaya
çıksın diye yaptım. Tarihte dostluk adı altında en büyük
ihanet, tarihin bu en aşağılık oyunudur.
Simitis "Türkiye'den korktuk, onun
için Apo'yu verdik" diyor. Hayır, ben
korkma temelinde değil, komplo temelinde teslim edildim. Teslim edilmemdeki amaç Türk-Kürt çatışmasının
derinleşmesiydi. Uçakta barışın gelişmesi arzusunda olduğumu ifade ettim.
"Türk düşmanlığım yoktur, elimden
gelirse ve fırsat bulursam, barışın gelişmesi için çalışacağım ve demokratik
çözümden kaçınmayacağım" dedim.
ABD ve Naksakis'e yanıt olarak söylüyorum: Bu komplonun nasıl tezgahlandığı önemli. Türkiye'den bir kesim
bunun içindeydi. Ama Kenan Evren'in
bir açıklaması vardı; "Bu adamı başımıza bela edecekler" diyordu. İşin
içinde imha olayı vardı. Benim hakkımda verilen kararın özü çok önemli.
Biz bunu aydınlatmalıyız. Benim şahsi
imham değil, dökülen kanın, emeğin,
çabanın, Kürt aydınlarının ve inananların
başına bir çorap örülecekti, tümünün
imhası hedefleniyordu. Bu İngiltere
kaynaklı; Talabani de var işin içinde.
Benim teslim edilmemden birkaç gün
önce Genelkurmay'ın açıklamaları vardı;
Sibat 2015
"Bunlar acaba sözünü tutarlar mı tutmazlar mı?" Türkiye hazırlıksızdı. Beni
almak için Suriye'den beri baskısı var,
ama planlaması yok. Bu komplonun
kökü 96'ya kadar gidiyor. Birisi bana
söylemişti; Clinton ve Simitis 96'da
Apo'nun tasfiyesi konusunda anlaşmışlardı, diyordu. PKK'yi değil, özellikle
beni tasfiye etmek istiyorlardı.
Kaçırılma süreci çok önemlidir; İmralı bir sonuçtur. İtalya sürecinde İtalyan
Hükümeti'nin gizli bir adamı vardı.
Sürekli yanımdaydı. "Ayrılmazsanız
hükümet düşer, hayatınız tehlikeye girer" diyor ve benzeri psikolojik baskı
yapıyordu. İtalya'da yatak odama kadar
polis giriyordu. Belirttiğim kişi bilmem
kaç kez "Ne zaman gideceksiniz? Ne
kadar kalmayı düşünüyorsunuz? Bugün
4
mü yarın mı gideceksiniz?" diye soruyordu. Böyle psikolojik baskılar yapıyorlardı. Somut tehlike dayatılıyordu.
Gitmesem, tutuklama da dahil birçok
şey dayatılıyordu. İtalya'da kaldığım
66 gün boyunca korkunç bir psikolojik
baskı uygulandı. İtalyan Başbakanı
"gönül rızası ile, özgür irademle gidiyorum" diye benden ısrarla mektup
istedi. Müthiş psikolojik baskı ile İtalya'dan kaçırtıldım. Başbakan yapılanları
biliyordu. O yüzden töhmet altında
kalmamak için ısrarla benden mektup
istiyordu.
Avrupa ve Rusya neden beni olumsuz karşıladı? ABD neden komplonun
içine girdi? Rusya kendi yakın tarihine
ters düştü; ABD'den alacağı IMF kredilerinden dolayı olumsuz tutum ta-
02-05.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:58 Page 5
STÊRKA CIWAN
kındı. Avrupa bana karşı doğru davranmadı; kendi hukukuna ve demokratik siyasetine uygun hareket etmek
yerine, ekonomik çıkarlarına göre davrandı. İtalya da iyi davranmadı; fazla
onurlu davranmadığı için İtalya'nın tutumunu önemsemiyorum. Onuruma
saygılı davranmadığı için Avrupa'dan
ayrıldım. Ben halkımın ve Ortadoğu'nun onurunu çiğnetmedim. Beni
ellerinde çok onursuz, kişiliksiz tutmak
istediler. Benimki onur savaşıydı. Onur
her şeyden daha önemliydi. Bu temelde
Avrupa'dan ayrıldım.
İtalya'dan ayrılırken Rusya'ya, oradan
Kafkasya üzerinden ülkeye gitmeyi istiyordum. Rusya'da Rus istihbaratı çok
alçakça davrandı. Bir odaya konulduk
ve dışarıya çıkarılmadık. Tacikistan'a
kadar götürüldük. Bu bir zorla kaçırılmaydı. Önce Ermenistan üzerinden sınıra bırakabiliriz dediler. Daha sonra
durum değişti, "Tacikistan'a gidiyoruz"
dediler. Moskova sürecinde işin içinde
ticari çıkarlar var. IMF kredileri, Mavi
Akım Projesi var. Benim karşılığımda
birçok ekonomik çıkar sağlandı.
Ondan sonra Yunanistan'ın bilinen
kanalı, bilinen kişiler geldiler. Başbakan
adına bir yere götürüldük. Ardından
bilinen süreç başladı. Hollanda'ya gideceğiz diye Minsk'e götürüldük, oraya
Estonya'dan ya da Letentoya'dan bir
uçak gelecek, oradan da Hollanda'ya
gidecektik. Pangalos "Pencereden gireni
bilmem nereden atarlar" diyor. Açık
oyun oynadılar.
Atina'dan beş kişiyi sorumlu görüyorum. Simitis, Pangalos, Babby kod
adlı istihbarat başkanı, Kostulas ve
Kalenderis. "Yunan devletinin sözü
sözdür" dedi Kalenderis. Asıl ihanet
onundur. Çünkü diğerlerine inanma-
Onuruma saygılı davranmadığı için Avrupa'dan ayrıldım.
Ben halkımın ve Ortadoğu'nun
onurunu çiğnetmedim.
yabilirdim, ama Kalenderis farklıydı.
O yüzden onu İsa'yı yakalatan Yahuda
İskaryot'a benzettim.
Korfu adasında kaçırıldığımı biliyordum artık. Aslında Yunanlıların
hepsi kaçırılmayı biliyordu. Korfu'da
bir iki kişi durumu anlamıştı. Arabayı
götürüp getiriyorlardı. Bana açık mesaj
veremiyorlardı. Açık mesaj vermedikleri
için ben de anlamadım. Sonra o arabayı
uçağa vuranları yaka paça dövdüler.
Ondan sonra özel uçak İsviçre'den
gizli bir biçimde askeri havaalanına
geldi. Bizi götüren şoför oraya gitmemek
için elinden geleni yaptı. Açık söyleyemedi, ama biz de anlamadık. Gece
yarısına kadar 12 saatten fazla bekledik.
Uçaktakiler sarışındılar ve İngilizce
konuşuyorlardı. Hostesi de vardı.
Kenya'ya açık güvenceli götürdüler.
Pangalos'un güvencesini verdiler. Kalenderis "Güney Afrika pasaportu geliyor" dedi. Bunların tümünü mahkemede dinlemeliyiz. Ayrıca ben Yunanistan'ın Kenya Elçiliğine siyasi iltica
başvurusu yaptım. Elçilik de kabul ettiğini söyledi.
Nairobi'ye indiğimizde, Elçilik özel
arabasıyla geldi ve beni aldı, konutuna
götürdü. Kenya büyükelçisi ile tartıştım,
onu biraz çözdüm. Oğlu Londra'da
eğitim görmüş, Londra imalatı bir
adam. Gladio NATO bünyesinde önde
gelen bir isim. Uluslararası ajan gibi
bir durum var. Sanırım şimdi Küba'da
büyükelçi. En son ayrılırken Elçi dört
yetkiliyle görüştüğünü, bunlardan birinin
5
Dışişleri Bakanı Daniel Arabi'nin oğlu
olduğunu belirtti. Bu dört yetkilinin
de Hollanda'ya veya Şeysel adalarına
gidebileceğimi belirttiklerini söyledi.
Büyükelçilikte beni götürürlerken
Dışişleri adına gelen biri vardı. Sivildi.
Seni Hollanda'ya götüreceğiz diye götürdüler. Bir de şu tehdit vardı: O gece
oradan ayrılmasak, imhayla ele geçirme
kararı da sanırım vardı. En küçük bir
hata yapma durumunda, bir direnme
durumunda öldürülme olabilirdi. Tabanca üzerimde olsaydı imha olurdum.
Beni siyah adamlar cip ile zorla kaçırdılar. Aslında Elçilikte kalsak da,
gitsek de ölümdü. Bu konuda İngiltere'nin, CIA'nın yapacağı açıklamalar
önemlidir.
Havaalanında gizli bir bölüme gittik.
Bilincim gitmişti. Muhtemelen ilaç
denemesi olabilir. İrademin sağlıklı
olmadığını, uyuşmanın olduğunu söyleyebilirim. Uçağa biner binmez üzerime çullandılar. Onlar Türk'tü. İtalyan
Dışişleri Bakanı açıklamasında "İsrail
tutuklattı" diyor. Ama bence ABD'lilerdi. Uçağın etrafındakilerin hepsi
silahlıydı.
Uçakta artık düşünmem mümkün
değildi. Yürüyecek durumdaydım, ama
düşünecek durumda değildim. Ondan
sonra gözler bağlandı.
Uçak Mısır'da indi. Benzin aldı.
Daha sonra başka bir yere de indi.
İsrail veya Kıbrıs olabilir. İki yere indi.
Ama birincisi kesin Mısır'dı.
Sibat 2015
06-07.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:59 Page 6
STÊRKA CIWAN
Komplo Yerlebir Edildi
n n
Uluslararası komplo on yedinci
yılına giriliyor. 1998’den bu yana
komploya karşı başta Başkan Apo
olmak üzere Kürt halkı yiğitçe direniyor. Komployu boşa çıkartmak
Sibat 2015
n
Mazlum kızıl
n n
n
için Kürt halkı o günden bu yana
binlerce şehit verdi.
Başkan Apo, İmralı adasında tek
başına ve rehin statüsünde tutuluyor.
Her türlü tecride, psikolojik baskı
6
ve işkenceye karşı büyük direniyor.
Kendine ve şahsında Kürt halkına
dayatılan uluslararası komployu yenmenin ilke ve yöntemlerini üretiyor.
Peki neydi bu komplonun amacı?
06-07.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:59 Page 7
STÊRKA CIWAN
Komployu kimler gerçekleştirdi?
Hiç kuşkusuz komployu ABD, İsrail
ve Türkiye yaptı. Yunanistan, Mısır,
YNK ve KDP gibi güçlerde komplonun değirmenine su taşıdılar.
Komplonun temel yürütücü gücü
ABD’nin esas hedefi, PKK hareketini
Ortadoğu’dan tasfiye etmekti.
Başkan Apo’nun rehin altına alınması ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesinin önemli bir parçasıydı. Oslo
Barış Anlaşmasıyla Filistin Hareketi
etkisizleştirilmiş, 9 Ekim komplosuyla
PKK pasif, direnişten yoksun bir hareket haline getirilmek istenmiştir.
Sadece bu değil… Komplonun bir
amacı daha vardı. O da Başkan Apo’nun
imha edilmesiyle bir Türk-Kürt savaşının
çıkartılması planlanıyordu.
O günden bu yana, Kürdistan’ı bölen ve Kürtleri yok sayan uluslararası
sistem ile Kürt halkının özgürlük ve
demokrasi hareketi arasında kıyasıya
bir mücadele yaşanıyor.
1998’den bu yana neler olmadı ki!
Kaç tane despot yerle bir oldu. Kaç
devlet yıkıldı. Kaç lider ve iktidar
yenilgiye uğradı. Ama komployu
gerçekleşmiş ve İmralı işkence sistemi
ortaya çıkarılmış olsa da Başkan Apo
ve PKK etkinliğini sürdürmeye devam
ediyor. Değil tasfiye olmak, eskiye
göre gücünü ve iddiasını daha da artırmış bulunuyor.
Başkan Apo, PKK büyük bedeller
vererek bu komplo boşa çıkartıldı.
Kürt gençleri ve kadınları şimdi daha
öfkeli ve kararlıdır.
Komployu yapan güçler PKK’nin biteceğini, eriyeceğini, tasfiye olacağını
düşünüyorlardı.
Ancak büyük yanıldılar. Çünkü sadece komplo boşa çıkartılmadı. PKK
daha da büyüdü, kurumsallaştı, serihildan hareketi şimdi Kürdistan’ın
dört parçasına yayıldı.
Aslında komplodan sonra yeni bir
PKK kuruldu. Herkesin ‘bitti ha bitti’
dediği PKK nasıl büyüdü?
İdeolojisine, ilkelerine, halkına ve
şehitlerine inandığı için PKK tasfiye
edilemedi. Bugün hala bu hareketi
ayakta tutan temel değerler bunlardır.
Bunlar olduktan sonra her gün yeni
bir PKK kurmak mümkündür.
Başkan Apo’nun 16 yıl önce çıkarıldığı Suriye’de ise bugün Kürtler
daha güçlü bir şekilde dönerek, Rojava’da kendi tarihlerini yazmaya başladı.
İşte Rojava’da IŞİD adlı faşist çeteyle uluslararası komplo devam ettirilmek istendi.
Ama yine başarılı
olmadılar.
Bugün Rojava’da yeni bir tarih yazılıyor. Bütün komplolar yerlebir ediliyor.
Sonuç olarak PKK ve Başkan Apo
her zamankinden daha güçlüdür. Tüm
saldırılara karşı bu hareket nasıl ayakta
kalacağını, özgürlük mücadelesini nasıl geliştireceğini, halkı nasıl özgürlüğe
götüreceğini biliyor.
Kürt halkı 1998’li yıllara göre çok
daha bilinçli, örgütlü ve hazırlıklıdır.
Kürt gençleri ve kadınları şimdi daha
öfkeli ve kararlıdır.
7
Sibat 2015
08-10.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:59 Page 8
STÊRKA CIWAN
PKK Bir Gençlik
Hareketidir I
n n
1973 yılının 21 Mart’ında Türkiye’nin başkenti Ankara’da Kürt halkının kaderini değiştirecek bir olay
yaşandı. Çok değil sayıları bir elin
parmaklarını geçmeyen bir grup
genç, gözlerden uzak Çubuk Barajı’nın etrafında bir araya gelerek, o
zamanlar söylenmesi çok da kolay
olmayan bir cümleyi kararlılık ile
dile getirdi. ‘Kürdistan sömürgedir.’
Tarihin seyrini değiştirecek bu söz,
Edward N. Lorenz’in öngörüsünü
doğruluyacak bir etki yarattı. Lorenz’e göre Amazonlar’da bir kelebeğin kanat çırpınışı Amerika’da
fırtınaya sebep olabilirdi. Öyle de
oldu. Fakat bu sefer kelebek Amazonlar’da değil, sömürgeciliğin göbeğinde, Ankara’da kanat çırpıyordu.
Lorenz’in Kelebek Etkisi olarak bilinen Kaos Teorisi, bu bir grup
gencin gerçekleştirdiği toplantı ile
birkez daha kanıtlanacaktı. PKK mücadelesi tarihinde önemli bir yer
edinen bu toplantı, Kürt halkı açısından da bir milat olarak adlandırılabilir. Bundan sonrası artık bu bir
Sibat 2015
n
Harun Tolhîldan n
n n
grup genç ile başlayan ve hep genç
devam edecek olan bir mücadelenin
soluksuz ve çetin yürüyüşü olacaktı.
PKK mücadelesi ve bu mücadelede gençliğin rolüne değineceğiz,
ancak buraya gelmeden evvel, öncelikle tarihin seyrine göz atmakta
fayda var. Zira PKK harekitinin ya8
ratıcısı Önder Apo bu mücadeleyi
tanımlarken, “Tarih günümüzde gizli,
biz tarihin başlangıcında” tespitinde
bulunmakta. O zaman bu bir grup
genci önce Ankara Çubuk Barajı’na
oradan, Kürdistan dağlarına ve Kobanê’ye götürecek tarihin başlangıcına gitmekte fayda var.
08-10.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:59 Page 9
STÊRKA CIWAN
‘‘
PKK mücadelesinin her döneminde gençlik
önemli bir yer edinmiştir.
68’lerin devrimci ruhu
ve apocular
PKK hareketinin grup aşamasında
ve çıkışında döemin koşulları önemli
etkiler yarattı. Özellikle o dönemde
gelişen 68 kuşağı devrimci hareketlerinin mücdelesi burada önemle ele
alınmalı. 1968 Gençlik Hareketi dünya çapında ciddi etkiler yarattı. 68
kuşağını başlatan olayların ilki Fransa'daki Sourbonue Üniversitesi'nde
meydana gelen öğrenci isyanıdır.
Yîne Küba Devriminin önderlerinden
Ernesto Che Guevera’nın 1967 yılında Bolivya dağlarında yakalanarak
öldürülmesi, dönemin gençlik hareketleri için önemli bir olaydı. Aynı
dönemde gelişen ırçılık karşıtı eylemlerde dönem açısından oldukça
ciddi bir etki yarattı. Zira siyahi
lider M. Luther King’in 4 Mart 68’de
katledilmesinin ardından siyahların
ayaklanması başladı. ABD’de Colombia Üniversitesi, siyah ve beyaz
öğrenciler tarafından birlikte işgal
edildi. Tepkiler bir paydada buluştu.
Kapitalizm karşıtlığına dönüşen eylemlerde ‘’ Kahrolsun emperyalizm,
Kahrolsun sömürgecilik’’ sloganları
atan yüzbinler alanlara indi.
Emperyalizme, sömürüye geçit yok
diyerek yola çıkan 68 Kuşağı tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
ciddi bir etki yarattı. Dönemin gençlik hareketleri Türkiye’deki anti demokratik uygulamaları üniversite işgalleri ve alanlara çıkarak protesto
etti. Daha özgürlükçü bir dünya talep
eden gençler, üniversiteler ile de sınırlı kalmayarak, mahallelere, köylere
indi. Sömürü ve talana karşı, emeğe
dayalı sosyalist bir devrim ideali
için ölümü göze almaktan çekinmedi.
Zaman ilerledikçe dönemin devrimci
önderleri, Denizler, Mahirler ve İbrahimler öncülüğünde gelişen bu
gençlik hareketlenmesi sistemin korkulu rüyası haline geliyor ve bir an
evvel engellenmesi, sona erdirilmesi
gereken bir sorun olarak görülüyordu.
Gençlik hareketlerinin sadece üniversiteler ve gençlik kitleleri ile
sınırlı kalmayarak, halk içerisinde
de taban bulması üzerine sistem
güçleri çok fazla zaman kaybetmeden
harekete geçti. 12 Mart 1971 tarihinde darbe yapan ordunun ilk hedefi
yine gençlik hareketleri ve gençlik
önderleri oldu. Darbenin hemen ardından 16 Mart tarihinde THKO’nun
önder kadrolarından Deniz Gezmiş
ve Yusuf Aslan düzenlenen bir operasyon ile tutuklandı. 1 Haziran 1971
tarihinde THKP-C’nin önder kadrolarından Hüseyin Cevahir kaldığı
eve düzenlenen operasyon ile katle9
dildi. Elbette devrimci gençlik, darbecilerin bu saldırılarına karşı yanıtsız kalmadı. Darbecilerin devrimci
önderlere yönelik katliamları ve tutuklamalarına karşı harekete geçen
Mahir Çayan ve arkadaşları, 26 Mart
1972 tarihinde Ordu’nu Ünye ilçesinde NATO’ya ait radar istasyonuna
eylem düzenledi. Iki İngiliz ve bir
Kanadalı teknisyeni rehin aldı. Çayan
ve arkadaşları rehinelere karşılık,
Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın
serbet bırakılmasını talep ediyordu.
Ancak 30 Mart günü Tokat’ın Niksar
ilçesi Kızıldere Köyü’nde kaldıkları
ev askerler tarafından ablukaya alındı.
Çayan ve arkadaşları teslim ol çağırılarına “Biz buraya teslim olmaya
değil, ölmeye geldik” diyerek yanıt
verdiler. Ve ardından ev adeta kurşun
yağmuruna tutuldu. Yaşanan çatışmaların ardından Mahir Çayan, Cihan
Alptekin, Ömer Ayna, Saffet Alp,
Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan,
Sabahattin Kurt ve Nihat Yılmaz
Türk askerlerince katledildi. Ardından da Denizlerin idam kararını alan
darbeciler 6 Mayıs 1972’de Deniz
Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin
İnanı idam sehpalarında katletti. 68
Kuşağının bu devrimci neferleri idealleri ve düşünceleri uğruna ölüme
giderken arkalarında önemli bir miras
Sibat 2015
08-10.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:00 Page 10
STÊRKA CIWAN
bıraktı. Devrimcilerin bu mirası sahiplenerek zafere taşıması ve katledilen devrim önderlerinin ideallerinin
yaşamsallaştırması gerekiyordu.
Tekrardan başa gelecek olursak,
bu miras Önder Apo öncülüğünde,
21 Mart 1973 tarihinde Ankara Çubuk Barajı’nda yapılan toplantı ile
sahiplenilecekti. Evet bir şeyler yapmak gerekiyordu, fakat yapılacak
olan eskinin tekrarı olmamalıydı.
Yine geçmişte düşülen hatalardan
ders çıkarılarak, yeni bir tanımlamaya
gidilmeliydi. Önder Apo ta o zaman
şöyle bir tespitte bulunacaktı. “öyle
bir devrimci mücadele başlatmalıyız
ki, Mahirlerin, Denizlerin mücadelesi
Sibat 2015
gibi kesintiye uğramasın.”
İşte PKK mücadelesi bu koşullarda, henüz 20’li yaşlarında bir
grup gencin önderliğinde başlatıldı.
Bunun için Önder Apo “Genç başladık, genç başaracağız” demiştir.
Çünkü bu hareket 68’lerden, Denizlere, Mahirlerden, İbrahimlere, Ali
Çiçeklerden, Baz Mordemlere, Özgür
Ronilere, Leyla Şaylemezlere hep
genç yürüdü. PKK mücadelesinin
her döneminde gençlik önemli bir
yer edinmiştir. Partileşme ve PKK
ismi henüz ortada yokken, hatta
Apocular isimi daha belirginleşmeden önce hareket “Talebeler” ismi
ile biliniyordu. Bir gençlik vurgusu
10
olan "Talebeler" tanımlaması o dönemlerde halkın harekete biçtiği isim
olmaktadır. Apocular ismi ise çok
daha sonrasında, Önder Apo’nun
mücadele içindeki yerinin belirgenleşmesi ile ortaya çıktı.
Partileşme sürecine kadar hareket
daha çok gençlik çağını yaşamaktadır.
Bu yüzden PKK hareketi, 1973’ten
78’e kadar esas olarak bir gençlik
hareketidir. 1978’deki Hilvan mücadelesiyle birlikte artık halklaşmanın
adımları atıllır. Öncesinde mücadelenin bir gençlik hareketi mi yoksa,
halk hareketine evrileceği de netleşmemiştir.
devam edecek...
11-12.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:00 Page 11
STÊRKA CIWAN
Demokratik(Doğal)
Otorite I
n n
‘Demokratik otorite’ denilince aklımıza gelen nedir? Ya da bir gencin
bundan ne anlaması gerekiyor? Daha
doğrusu bu kavram üzerine hic yoğunlaşmamız var mı? Bu yazıyla
bazı soruları çözmeye ve bazı çelişkiler yaratmaya çalışacağız. Çok geniş bir konu olduğu için biz ana hatları ile anladığımız kadarıyla paylaşımda bulunmaya çalışacağız. Çünkü;
gençlik bazında demokratik otorite
olgusu ne kadar derinliğine kavranılırsa o kadar jerontokrasiye karşı
mücadelede etkili olunur. Otorite
olgusunun gençlik çağında kavranılıp
uygulanması demek, yanlışlara ‘şimdi, şu anda’ dur demenin en etkili
biçimi olur. ‘Şimdi’ geleceğin geçmişi, geçmişin geleceği ve bugünün
an’ıdır. Onun içindir ki geçmişi,
şimdiki anı ve geleceği birbirinden
kopuk ele almıyoruz. Demokratik
otorite kavramını açmaya çalışırken
geçmiş, şimdi ve gelecek ile de
bağını kurup öyle ele almaya çalışacağız. Kaybolmuş gerçekliği bulup
hakikate kavuşturmak için bunu
böyle yapmak gerekir.
n
Usar Serhat
n n
n
Bilindiği üzere insanlığın, devletçi-iktidarcı zihniyetin tahakkümü altına girmeden önce yaşamış olduğu
bin yılları kapsayan bir yaşam biçimi
var. Biz buna yazılmamış ve hep karanlıkta bırakılmak istenen insanlık
tarihi de diyoruz. Çünkü eğer sen
insan denilen varlığın hakikatini çarpıtmak istiyorsan; ilk önce onu insanlığın kök hücresinden kopartıp
karanlıkta bırakacaksın ki sana muhtaç
olsun. Şimdi kök hücre dediğimiz
olay ve olgu nedir? İnsanı insan yapan
ve diğer canlılardan ayıran temel
özellikler nedir? Kuşkusuz toplumsallıktır! İşte herşeyin başladığı ve
toplumsallığın gelişimine neden olan
olguları ve zorunlulukları cevaplayıp
görebilirsek o zaman demokratik otorite olgusunu da kavramış olacağız.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi insanlık
erkek egemenlikli zihniyetin tahakkümü altına girmeden nasıl yaşıyordu
ve yaşamını nasıl düzenliyordu? Gerçekten anarşist akımların dediği gibi
sistemsiz, herkesin istediği herşeyi
yaptiği bir ortam mı vardı? Yoksa
devletçi zihniyetin savunduğu gibi
11
zor aygıtlarına dayanan bir yaşam biçimi mi vardı? Yoksa bu ikisinin de
olmadığı çok daha farklı bir toplumsallık mı yaşanıyordu? Bizim yoğunlaşacağımız ve cevaplamaya çalısacağımız soru üçüncü soru olacak;
bununla beraber zaten öbür sorulara
da cevap bulmuş olacağız.
Bilindiği üzere insanlık varoldukça
yaşamını anlamlı kılmak için hep bir
arayış içinde olmuş ve olacaktır. Bu
arayışın Afrika riflerinden Mezopotamya’ya kadar sürdüğünü yapılan bilimsel araştırmalar ortaya çıkardı. İnsan şöyle bir soru sormak ister; neden
böyle bir arayışa gerek duyuldu? Bu
arayış kim ya da ne tarafından teşvik
edildi? Kuşkusuz bu soru, insanda
var olan temel güdülerin devreye girmesi ile cevaplayabilir. Bu cevap genel
anlamda doğru olmakla beraber eksik
olacaktır. Çünkü; bütün hayvanlarda
olan bu güdülere bakıldığında, bu
güdülerin insanda olduğu kadar başka
tür canlılarda gelişme sağlayamamış
olduğunu görürüz. Onun için aradığımız cevabın bu kadar basit olmayacağını da tahmin etmemiz gerekir.
Sibat 2015
11-12.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:00 Page 12
STÊRKA CIWAN
Toplumsallığın kök hücresini dile
getirmiştik ama bu kök hücrenin klan
olduğunu da bilmek gerekiyor. Aynı
zamanda toplumsallığın birebir klan
biçimi örgütleme ile bağlantılı olduğunu da bilmek gerekiyor. Çünkü
insanın kendi başına o zor koşullarda
yaşayabilmesi için korunması gerekiyor ve kollektif bir biçimde korunmak da en sonuç alıcı örgütlenme
biçimidir. Bu günümüzün toplumları
için de hala geçerliliğini koruyan bir
olgudur. Yani insan için bu bir zorunluluktur. Eğer insan denilen varlık,
kendisini bugüne kadar getirmiş ise
bu tamamen klan(komün) şeklinde
örgütlediği içindir. Klan veya komün
de birebir anneye biçilen rol ile alakalıdır ve aynı zamanda doğal gelişen
bir otoritenin ilk ıspatıdır. Burda şu
noktayı iyi yakalamak gerekiyor; dogal ya da demokratik gelişen birşeyin
herkes tarafından kabul görmüş, doğru ve hakikatin ya ta kendisidir ya
da doğru ve hakikate en yakın şeydir.
Bugünün toplumuna bile baksak;
toplumun içinde kabul görenler kimlerdir? Anne yani dayîk olduğunu
hiç şüphe götürmeden söyleyebiliriz.
Bundan sonra biz kadının toplumsallıktaki rolünü ve öncülüğünü ele
alıp demokratik ya da doğal otoritenin
kaynağını ortaya koyup, bugünün ve
yarının demokratik sistemlerinin nasıl
olması gerektiği noktasında fikir belirtmeye çalışacağız.
Eğer klan toplumsallığın kök hücresi ise o zaman kadın da klanın kök
hücresidir. Yani toplumsal gelişimin
birebir kadın ve kadının doğa ve
çevre ile kurduğu bağ ile alakalıdır.
Önder APO’nun belirttiği gibi kadının
enerji akışkanlığı ve kalıba gelmeSibat 2015
mesinin ve enerjinin hep bir arayış
içinde olduğunu göz önünde bulundurursak; insanlık tarihindeki arayışı,
göçleri, yeniyi keşfetme ve bununla
beraber daha iyi ve güzel koşullarda
yaşama arayışının da kadın ile baglantısı olduğunu göreceğiz. Klanın
ve bunun ile bağlantılı olan toplumsallığın gelişimi de birebir kadın ile
bağlantılı olduğunu insan görebilir.
Bunu görmek için de çok uzağa değil
yanımızdakı anneye bakıp, onun çocukları ile geliştirdiği ilişkiye bakmak
yetiyor. Toplumsallığın kadın ile geliştiğinin en net göstergesi, annenin
etrafında topladığı ve eğittiği çocuklarda insan görebilir. 20-25 kişiden
oluşan klanlarda da bu durum çok
farklı yaşanmamıştır. Orada da doğalığında anne çocukları ve gençleri
etrafında toplamaktadır. Bunu yaparken de hiçbir zaman zora baş vurma
gereği dahi duymamıştır. Çünkü bu
zaten insanın doğal yaşam tarzıdır.
Anne olan kadın çocukları için daima
güzeli ve iyiyi bulma arayışı içindedir.
Bu günümüz toplumunda da böyledir.
Onun için demokratik otoriteyi tanımlarken, bu anne-çocuk-genç ilişkisini en saf ve doğal haliyle ele
almak gerekir. Toplumu da en saf ve
doğal haliyle ele alacağımız gibi.
Bunun için de iktidar zihniyetinden
arındırıp öyle ele almamız gerekiyor.
Onun için de şu soruları soracağız:
Anne çocuklarına çıkarcı yaklaşıyor
mu? Çocuklarına emek verdiğidinde,
bir karşılık bekliyor mu? Bireyci midir? Mülkiyetçi anlayışı var mı? Kariyerist ya da popülist midir? Bu soruları insan çoğaltabilir. Ama konunun
daha iyi anlaşılması için ve hangi
sonuca varmak istediğimizin anla12
şılması için bu sorular yeterlidir. İstisnasiz durumlar dışında ya da daha
doğrusu erkek egemenlikli zihniyetin
tamamiyle tahakkümü altına girmeyen
ve neolitik özünü koruyan hiçbir
kadın anti-toplumsal bir tutum içine
girmez. Bu doğası gereği böyledir.
Bir kadın ya da anne olan bir kadın
doğası gereği kendini düşünmeden
önce çocuklarını düşünür, onun için
bireyci değildir. Çocuğunun aç ve
korumasız kalmasını istemez. Bununla
beraber başka insanlar ile de empatisi
güçlüdür ve hiç kimsenin bu durumu
yaşamasını istemez. Bu durumu da
değiştirmek için yol ve yöntemler
arayışı içindedir. Yani komün ve komünal yaşama önem verir. Aynı zamanda bu bilince sahiptir ki; bunu
yapmak için kesinlikle kollektif yapmasi gerekiyor çünkü insanın tek başına var olan koşullarla baş etmesi
pek mümkün değildir. Bir topluluğu
bir arada tutmak muazzam bir yetenek
ve yaratıcı güç ister. Bunun için kadın
müthiş bir emek sahibidir. Bir çocuğu
ve genci yetiştirmenin ne kadar zor
bir iş olduğunu aşağı yukarı hepimiz
bilmekteyiz. Bu zoru da başarmak
yine kadının emekçi yönü ve yönetim
sanatını ne kadar derinliğine yaşadığının bir ıspatıdır. Yani her yönü ile
karşılık beklemeden bir çaba, bir
emek sahibidir. Bunu yaparken de
farklı bir beklenti içinde değildir.
Kimseden bir ´aferin´ beklemez. Çünkü biliyorki; bu insanın en doğal halidir ve bu doğallığıdır ki, onu Tanrıça
mertebesine yükselten. Burada insan
klan ya da toplum ile sıkı bir bağ görebilir. Yani toplumdan aldığını yine
topluma verme vardı.
devam edecek...
13-15.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:01 Page 13
STÊRKA CIWAN
Kapitalist
Modernitenin
Parçaladığı
Gerçeklik Ve
Üniversiteler
n n
n
Asmîn Cudî
n n n
er toplum kendisini kültürel
yapısına göre ele alır. Dolayısiyle bireylerin şekillenmesi de bu
doğrultuda olur. Ancak genel anlamda
baktığımızda hemen hemen tüm toplumlarda üniversiteye başlamak olgunlaşma ve kendi ayakları üzerinde
durma anlamına geliyor. Gençlerde
ise bu dönem, sorumluluk alma ve
yaşamına nasıl devam edeceğine dair
karar verme dönemleridir.
Üniversiteler aynı zamanda, gençlerin siyasal kimliklerinin belirginleştiği alanlar olarak da bilir. Bu nedenle birçok genç -eğer ailesinde
H
13
köklü bir siyasal kültür yok iseburada siyasal bir kimlik edinir. Hatta
aile içerisinde siyasal bir kimlik edinmiş olsa bile üniversitede bunun değişime ve dönüşüme uğrama ihtimali
de oldukça yüksektir. Nitekim Kürdistan ve Türkiye’de bu gerçeklik
kendisini son otuz yılda çok yalın
bir biçimde gösterdi. Türk devleti
her ne kadar üniversitelerde gençlere
devletin resmi ideolojisini, tekçi ve
inkarcı zihniyetini enjekte etmek istediyse de, gençlerin tavrı çoğu kez
buna karşı direnmek ve mücadele
ederek kendisini örgütlemek şeklinde
Sibat 2015
13-15.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:01 Page 14
STÊRKA CIWAN
olmuştur. Gençler üniversitelerde çoğunlukla kendi düşünceleri doğrultusunda hareket etmiş ve arayışlarını büyütmüşlerdir. Theodor W. Adorno, ‘Yanlış hayat, doğru
yaşanmaz’ tespitinden yola çıkan gençler, dağları mesken
tutmuşlardır. Özgürlükleri için, özgürlük mücadelesinin
yolunu tutan ve kendi kuşağı içinde en cesaretlileri ve yüreklileri olan bu gençler, devlet ideolojisinin hakim olduğu
üniversiteleri terk ederek egemen zihniyete darbe vurmuşlardır. Yani başkalarının onlara doğru diye sunduğu
‘yanlış hayatları’ yaşama yerine, kendi hatalarını yaparak,
‘doğru hayatı bulma’ serüvenine katılmışlardır.
Evet egemen sistemler kendilerini ayakta tutabilmek
için kendilerine her dönem yeni mekanlar inşa etmişlerdir.
Üniversiteler de yüz yıllardır egemenlerin en büyük
silahları gibidir. Devletler bu üniversitelerde kendi resmi
ideolojilerini gençler üzerinde uygulamaya çalışırlar. Toplumun en dinamik ve değiştirici-dönüştürücü (devrimci)
potansiyeli olan gençleri denetimine alma, onları uysallaştırarak kendi sistemi için kadrolaştıran bir mekanizma
zinciridir üniversiteler.
Özellikle Ortadoğu toplumunda üniversitede okumak
büyütülerek ve abartılarak yansıtılır. Toplum onları kendisi
dışında ele alır. Toplum içerisinden çıkan bu gençlere
ulaşmak zorlaşır. Onlar için kendi çocukları tanrı katına
çıkmış ve artık ulaşılması zor kesimler arasında yerini almışlardır. Tıpkı devlet gibi. Bu aynı zamanda toplumdan
kopuşun da bir ifadesidir. Hem ruhsal hem de düşünsel anlamda toplumdan uzaklaşan gençler çıkar karşımıza. Oysa
onlar toplum için okumuşlardı! Bu unutulur ve artık
gençlerin asi yönleri törpülenmiştir. Çünkü onlar ‘büyük
insan’ olmuşlardır. Devlete bağımlı hale gelen bu gençler,
artık devletinin birer memuru halini almışlardır. Dolayısiyle
devlet memuru olan bu bireylere başka yaşam alanı da kalmaz. Ancak tüm bunlara rağmen üniversiteler zaman
zaman topluma öncülük etmişlerdir. Önemli gelişmelere
de imza atan üniversite ögrencileri yasaklama, gözaltı, tutuklama ve idamlarla karşı karşıya kalmışlardır.
Avrupa’da ise üniversite kapılarına ilk adımlar atıldığında
her halktan öğrenci ile karşılaşırsınız. Bu bir nevi halklar
mozaiğini andırır. Öyleki bu kalabalık, bir kuşağı içinde
toplamış küçük ve renkli bir şehir görünümü verir. Çok
farklı görünen bu küçük şehrin sunduğu nimetlerden nasıl
yararlanacağınızı ya da nereye tutunacağınızı bilemezsiniz.
Sibat 2015
14
Gençliğin devrimci potansiyelinin farkına
varan ve bu potansiyelin
sonuçlarını gören sistem buna
göre tedbirilerini arttırmıştır.
13-15.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:01 Page 15
STÊRKA CIWAN
Ta ki toleranslı olarak lanse edilen
gerçekliğin farkına varana kadar... Eğer
sen bu küçük şehrin büyüsüne kapılmamışsan, kendi toplumuna sırtını
dönmemişsen umut var demektir.
Demokratik ve toleranslı gibi görünen Avrupa’da farklı bir davranış
ve düşünce açığa çıktığında anti demokratik uygulamalar çıkıverir karşına. Kendisine benzemeyeni, farklı
kültürlerden olanları medeniyetten
uzak, geri ve barbar olarak ele alır.
Her şeyin aldatmacadan ibaret olduğu Avrupa’da en çok da üniversiteler bundan nasibini alır. ‘68 kuşağının kendisini ilk örgütlediği yerlerden biri olan Avrupa üniversiteleri,
bugün adeta mezar sessizliğini andıran mekanlar gibidir. Dünyanın her
tarafında 1960’lı yıllarda kapitalist
sisteme başkaldıran, halklara öncülük
yapan üniversiteli genç kuşak olmuştur. Kapitalist sistmenin sömürüsünün en üst aşamayı yaşadığı
1960’lı yıllarda buna dur deme cesaretini genç kuşak göstermiştir. Ancak kendisini güçlü örgütleyemeyen
ve parçalı kalan gençlik hareketleri,
bu görkemli direniş ardından kapitalist
sistemim sadırısıyla geri adım atmış
ve marjinalleşmekten kurtulamamıştır. Bununla birlikte bu yıllar, egemenlerin de korkulu rüyası olmuştur.
Dolayısiyle sonraki yıllarda böylesi
bir hareketin oluşmaması için harekete geçilmiştir. Gençliğin devrimci
potansiyelinin farkına varan ve bu
potansiyelin sonuçlarını gören sistem
buna göre tedbirilerini arttırmıştır.
Kapitalist sistem anaokullardan tu-
talım ilk okullara, liselerden üniversitelere kadar kendisini yeniden şekillendirmistir. Bireysel haklar adı
altında, bireyi toplumdan koparmıştır.
Bu kopuş eğitim sisteminin her kademesinde kendisini daha da derinleştirerek sürdürmüştür.
Öyleki üniversiteliler elit, entel
vb tanımlamalarla toplumda öne çıkmışlardır. Üniversiteler ise tarihi kendilerinden başlatırlar. En eski filozofların teorileri bile sosyal bilimler
fakültelerinde parçalara bölünerek her fakülte kendisine yarayan parçayı
alir- varolan bütünsellik ters yüz
edilir. Böylece gerçeklik yok edilir.
Kadim tarihin filozofları ve bilim
insanları aldıkları bu ölümcül darbeler
ile tarihin lanetlileri olarak tarih sayfalara geçerler. Düsüncelerin tutuksaklaştığı bu mekanlarda özgür düsünce ise her gün genç kuşak şahsında
parça parça ölüme mahkum edilir.
Yeni kuşağın gelişimi böylelikle görünmez zincirlerle bağlanır. Zihne
işlenen bu prangalardan kurtulmak
ise ne yazık ki kolay değildir, sistem
kendisine ömür boyu bağlı kalacak
beyinleri böylelikle inşa eder. Tüm
bunlar karşısında mücadeleye yönelenler ise sistemi karşılarında bulurlar.
Toplum elitleri yani en iyi bilenleri
olarak kendisini gören üniversiteliler;
bütünün sadece bir parçasını gördüğünü, parçanın bütün olmadan bir
anlam ifade edemeyeceğini görmekten
çoktan uzaklaşmışlardır.
Yeni genç kuşaklar artık toplumun
elitlerine yakışır bir biçimde şifrelenmiş, bilimsel bir dil ve yöntem ile
hareket ederler. Yalnız bunlarla da
sınırlı kalmazlar. Zamanla sadece bu
15
dili öğrenip uygulamakla yetinmezler,
artık toplum ve kendi arasına koyduğu
şifreleri kendisi bile çözemez. Ailesine
ve sosyal çevresine ilk isyanı, ‘Siz
beni anlamıyorsunuz’ biçiminde olur.
Toplumsal kopuşu öylesine derin ve
köklü yaşarki, artık ailesi ve sosyal
çevresi ile aynı dili konuşmuyor ve
ortak ruhu paylaşmıyordur.
Avrupa üniversitelerinde okuyan
göçmen gençlerin, özellikle de Kürt
gençlerinin durumu daha da trajiktir.
Halen varlığının bir statüsü yokken
bu gençler baska kimlikler altında
öğrenim hayatını sürdürmeye çalışırlar. Kendi kimliğinin çok fazla bilincinde olmadan ona sunulan ‘yanlış
hayatı’, ‘yanlış kimlikle’ yaşamayı
alışkanlık haline getirir.
Tüm bunlara rağmen farklı bir
yaşamın ve eğitim sisteminin mümkün olduğuna inanan ve bunun için
mücadele edenler de vardır. Özellikle
Avrupa’da, 1980’li yılların sonlarında
Hüseyin Çelebi öncülüğünde hiç bir
asimilasyonist politikaya geçit vermeyen alternatif kuşak kendisini
gösterir. Örgütlenen bu kuşak 1980’li
yılların sonlarından 1990’lı yıllara
doğru daha da büyüyerek günümüze
kadar gelmiştir. Yine Hüseyin Çelebi’den, Engin Sincer’e ve en son
olarak Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’e kadar farklı bir yaşamın ve
eğitim sisteminin mümkün olduğuna
inanan mücadeleci bir gençlik hala
varlığını korumaktadır. Bu anlamda
gençlik, sistemin zincirlerine tutsak
olmadan, özgür kimlik için mücadelesini ve bilincini yükselterek, özgür bir geleceği yaratmanın mimarlarından olmalıdır.
Sibat 2015
16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:02 Page 16
Ateşle
Dans Edenler...
'Aposuz bir dakikanın
PKK için, bizler için
ne anlama geldiğini
Hidar Amed n n n
n n n
9 Ekim'den bu
yana düşündüm.
Ulaştığım sonuçlar korkunçtur. Karanlık güçler
Başkan Apo’nun 15 Şubat 1999'da
bunu çok iyi bildikleri için yönelimin
uluslararası bir komploya karşı yaklaşık
70 insanımız bedenini ateş yaparak
odağına sizi koymaktadırlar.
komploya karşı bir duruş ortaya koySiz, birliğimiz, varlık nedenimiz,
dular. Bu ulusal kurtuluş mücadelelerinin tarihinde bir ilktir. Bu kadar
varolma gerekçemizsiniz.
insan, üstelik çoğu da zindanlarda
esir yoldaşlarımızın bedenlerini ortaya
Bütün saldırıların
koyararak geliştirdikleri direniş hiçbir
özü budur.'
devrim hareketinde yoktur.
PKK’nin tarihinde çok önemli direniş eylemleri gerçekleştirildi bunların her biri tarihte apayrı bir önem
Sibat 2015
16
16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:02 Page 17
STÊRKA CIWAN
taşıyor. Mazlum Doğan, Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Necmi Öner,
Eşref Anyık, Pir, Mehmet Hayri
Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek...
Bu isimler Kürtler üzerinde en amansız şiddet ve inkarın yürütüldüğü
bir dönemde bedenlerini ortaya koyarak direnişi geliştirdi ve Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin bugüne ulaşmasının öncülüğünü yaptılar.
Halkımız yine benzer bir inkar
ve imha süreci Başkan Apo şahsında
9 Ekim 1998'de dayatıldığında bu
kez ilk ateş Maraş Cezaevi'nde yakıldı, M. Halit Oral komplonun start
aldığı 9 Ekim günü bedenini ateşe
vererek, 'Güneşimizi Karartamazsınız' haykırışında bulundu.
Oral'ın geride bıraktığı mektup,
eylemin anlamını açık bir şekilde
ortaya koyuyordu: ‘’Eylemim TC'ye
geri adım attırmayacaktır, ama şunu
çok iyi görecekler ki, size gelecek
en ufak bir zararda tüm halkımız
dünyayı başlarına zindan edecektir.
Çünkü, eğer bugün, bu dünyada bizden bahsediliyorsa tamamıyla Sizin
büyük emek ve çabalarınızın bir sonucudur...'
M. Halit Oral'ın haykırışı yankı uyandırdı. 'Güneşimizi Karartamazsınız' eylemleri 18 Ekim 1998'de Murat Kaya
ile Bartın zindanında, Mehmet Gül ile
19 Ekim 1998'de Amasya zindanında
sürdü ve 24 Aralık 1998'e kadar zin-
17
danlar başta olmak üzere, Türkiye,
Rusya, Kıbrıs, Almanya, İtalya, Suriye'ye
kadar Kürtlerin yaşadığı her yerde 60'ın
üzerinde kişi bedenini ateşe vererek
Başkan’ı ve PKK’yi sahiplendi. Eyleme
katılanlar PKK kadroları olduğu gibi
gencinden yaşlısına kadar Kürt yurtseverleriydi. 13 Kasım 1998'de Mardin
zindanında adli tutuklu Erdal Çeken,
27 Kasım 1998'de bir oğlu gerillada
yaşamını yitirmiş olan Cemil Özalp,
13 Aralık 1998'de İstanbul Bağcılar'da
55 yaşındaki Kürt ana Hatice Falay,
bedenlerini ateş topu yaptı, Mirza Çubukçu Batman'da 60 yaşın üzerindeki
bedenini ölüm orucuna yatırdı.
Sibat 2015
16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:02 Page 18
STÊRKA CIWAN
Bütün bu eylemler, Başkan Apo’nun
toplumun bütün katmanları için ifade
ettiği anlamı gözler önüne seriyordu.
13 Kasım 1998'te Çanakkale zindanında
bedenini ateşe veren Mehmet Aydın'ın
bıraktığı mektupta şunlar yazılmıştı:
'Aposuz bir dakikanın PKK için, bizler
için ne anlama geldiğini 9 Ekim'den
bu yana düşündüm. Ulaştığım sonuçlar
korkunçtur. Karanlık güçler bunu çok
iyi bildikleri için yönelimin odağına
sizi koymaktadırlar. Siz, birliğimiz,
varlık nedenimiz, varolma gerekçemizsiniz. Bütün saldırıların özü budur.'
‘’Tayhan ve Jêhat birbirlerine sarılmışlardı.
Gecenin karanlığını iki
bedenden yükselen alevler
andınlatıyordu. Tayhan ve
Jêhat yerlerinde durmuyorlardı. Ateş dansına
tutuşmuşlardı. Ateşin
alevleri daha da büyüyordu.
Ve gecenin karanlığında bir
haykırış yükseliyordu: Bijî
Serok Apo’’
Tayhan ve Jêhat…
Dünya kamuoyunda büyük yankı
uyandıran bu eylemlerden biri de Öcalan'ın Rusya'dan ayrılmasından sonra
oldu. Remzi Akkuş (jêhat) ile Ahmet
Yıldırım (Tayhan) 17 Kasım 1998'de
başkent Moskova'da parlamento önünde,
dondurucu gece soğuğunda, bedenlerini
Sibat 2015
ateşe verdiler. Alev topuna dönüşen
bedenlerini dünya kamuoyu televizyon
ekranlarında hayretler içinde izledi ve
Başkan Apo’nun Kürtler için anlamına
bu yüce bağlılıkla tanıklık etti. Yıllar
sonra Tayhan ve Jêhat'ın anısına yazılan
kitapta olay anı şöyle anlatılıyordu:
‘’Tayhan ve Jêhat birbirlerine sarılmışlardı. Gecenin karanlığını iki bedenden yükselen alevler andınlatıyordu.
Tayhan ve Jêhat yerlerinde durmuyorlardı. Ateş dansına tutuşmuşlardı. Ateşin
alevleri daha da büyüyordu. Ve gecenin
karanlığında bir haykırış yükseliyordu:
Bijî Serok Apo’’
'Oğlumla gurur
duyuyorum'
'Güneşimizi Karartamazsınız' eylemine katılanların anısına en büyük
anlam aileleri tarafından biçildi. 22
Ekim 1998'te Adıyaman zindanında
bedenini ateşe veren Bülent Bayram'ın babası Ali Bayram oğlunun
eylemini şöyle değerlendirmişti:
‘’Oğlum Başkana yönelik suikast
girişimi ve Kürt halkı üzerindeki
baskı politikalarını protesto etmek
için zindan ortamında yapılabilecek
tek şeyi yaptı: Bedenini tutuşturdu
ve duyarsızlığı beyninde patladı. Oğlumla gurur duyuyorum…’’
Viyan, Aynur, Elefteriya,
Serdar, Veysi...
Viyan Soran: 1 Şubat 2006'da
Medya Savunma Alanları'nda yer
alan Haftanin bölgesinde bedenini
ateşe verdi. HPG ve YJA-STAR
Meclis Üyesi Soran geride bıraktığı
mektupta şu mesajı verdi: 'Her 15
18
Şubat gecesinde, Mazlum Doğan,
Zekiye Alkan, Berivan, Ronahi, Rehşan, Sema, Fikri Baygeldi, Serdar
ve binlerce şehit yoldaşımın kalbi
kalbimle atıyor. Onların 'Biji Serok
Apo' sloganı her zaman kalbimde
atıyor. Eylemimi kabul etmeyebilir,
eleştirebilirsiniz. Ama biz sizden
öğrendik ki, bedel verilmeden Özgürlük sağlanamaz.'
Elefteriya Fortulaki: İki çocuk
annesi Yunan kadın Elefteriya (Yunanca'da özgürlük anlamına geliyor)
24 Mart 2006'da Yunanistan'ın başkenti Atina'da bedenini ateşe verdi.
Öcalan'a yönelik uluslararası komploda
başrolde oynayan Yunan devletinin
aksine Elefteriya bir Yunanlı kadın
olarak Kürt halkıyla dayanışmasını
bedenini ateşe vererek gösterdi.
Elefteriya'nın geride bıraktığı mektupta, şu mesaj verilmişti: 'Tüm Kürdistan ve Ortadoğu şehitlerine selam.
Bu yıl Newroz'u kutluyorum ama
biraz geç, Zekiye Alkan gibi, Sema
Yüce gibi, Ronahi, Berivan ve Rahşan Demirel gibi ve diğer yüce eylemlerde bulunanlar gibi. Kararlılıkları Kürt halkı ve Kürdistan'ı yüceltti. Kürtlerin tarihini büyüttü...
Saygım var size ve sizin gibi Kürdistan için mücadele edenlere. Hoşçakalın sağlıcakla kalın. Kimse Güneşimizi Karartamaz! Kürt Halkı ve
Başkan Apo'nun özgürlüğü, tüm
dünya halklarının özgürlüğüdür! Yaşasın halkların kardeşliği!'
Serdar Arı: İzmir Buca 2 No'lu
F Tipi Cezaevi'nde bulunan Serdar
Arı, 25 Ekim 2005'te Başkan Apo
ve Kürtlere yönelik baskıları protesto
16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:03 Page 19
STÊRKA CIWAN
etmek amacıyla yaşamına son verdi.
Arı'nın geride bıraktığı mektupta
şunlar yazılıydı: 'Size uygulanan
imha tecridiyle halkımız, halklar
tekrardan köleleştirilmek isteniyor.
Yarattığınız bunca değer bir çırpıda
yok edilmek isteniyor. Ama bizlerin
bunu kabul etmesi mümkün değildir
ve bedeli ne olursa olsun kabul etmeyeceğiz. Yaklaşık 21 haftadır sizden haber alamıyoruz. Bu ise bizleri
kaygılandırıyor ve öfkelendiriyor.
Kürt halk özgürlüğünün ancak ve
ancak Başkan Apo’nun özgürlüğünden geçtiğini biliyor. Onun için geçmişte olduğu gibi bugünde üzerine
düşen görevleri yerine getiriyor.'
Aynur Yaşlı: Kürt kızı Aynur
Yaşlı, 30 Mart 2006'da Antalya'da
bedenini ateşe verdi. Yaşlı, Muş kırsalında 14 HPG gerillasının katledilmesini ve sonrasında Diyarbakır,
Batman ve Mardin'de başlayan serhildanlara yönelik uygulanan devlet
ünü protesto etmek amacıyla eylemini
gerçekleştirdi.
Veysi Kaya: Başkana yönelik sahiplenme eylemlerinden birini de
Arap asıllı Veysi Kaya gerçekleştirdi.
Kaya, 28 Şubat 2006'da Adana'da
tecridi protesto etmek amacıyla bedenini ateşe verdi.
Sema Yüce, 1991 yılında Ankara’da üniversiteyi okumaya başladığı
sırada fiili olarak PKK ile tanışır.
Sema o dönemki yurtsever gençliğin
en bilinçlileri içerisinde yer alır. Ve
bu bilinçle özgürlüğün, özgürce solunduğu dağlara yönelir. Yüce, 1991
yılında Mardin’de partiye katılır.
1992 Mayıs-haziran aylarında bir
grupla Serhat eyaletine gider. Burada
da kısa bir süre faaliyetlerde yer alır.
Yüce, resmi olarak partiden ilk kez
görev almış oluyor. Görevde başarılıdır.
Halka yaklaşımı olumlu ve geliştiricidir. Burada da kısa bir süre kaldıktan
sonra, örgüt kararıyla kitle faaliyetlerini
sürdürmek için, Ağrı şehir merkezine
gider. İki-üç ay çalıştıktan sonra,
görev başındayken, bir ihbar sonucu
şehir merkezinde yakalanır.
“Ax! Ben yanayım, ben
atom parçaları olayım,
ben özgürlük ve inancın bilinci olayım; ben
saçlarında tel tel olmuş
güneş ışınları olayım
Zilan’ın; ben, bütün bir
ülkemin nefes alışverişi
olan Başkan APO
olayım ve ben Zilan,
Zilan’ın omuzlarıma
bıraktığı bir çift göz
olayım...”
Uzun bir sorgulamadan sonra savcılığa çıkarılır, tutuklanıp cezaevine
gönderilir. Mahkemede de partiyi ve
Kürtlerin ulusal kurtuluş mücadelesinin haklılığını savunarak, siyasi savunma yapar. Bunun üzerine mahkeme
19
Sema Yüce’ye 22 yıl ağır hapis cezası
verir ve Nevşehir Cezaevi’ne nakledilir.
Daha sonra oradan da Çanakkale Cezaevi’ne sürgün edilir. Bu sürgünler
Sema Yüce için şaşırtıcı olmaz.
Sema Yüce, bu son eylemi gerçekleştirmeden önce, kendi kendisiyle büyük bir hesaplaşmaya girer.
21 Mart’ı Çağdaş Kawa Mazlum
Doğan’ı; Dörtler’i, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Şehitleri’ni, Ali
Erek’i, Cemal Arat’ı ve Orhan Keskin’i düşünür; tabii bunun yanında
Zekiye’yi, Rahşan’ı, Ronahi ve Berivan’ı düşünür. Her birisi bir parça
vatandır O’nun için... Her şeye karşın
tarihin derinliklerine dalar, Rosa
Lüksemburg’u, Clara Zetkin’i, Papaz
Bruno’yu ve ateşin en güzel insanı
olan Promethus’u düşünür... Zilan,
sözcüğü beyninden geçerek dilden
ifade bulunca “Ax! Ben yanayım,
ben atom parçaları olayım, ben özgürlük ve inancın bilinci olayım;
ben saçlarında tel tel olmuş güneş
ışınları olayım Zilan’ın; ben, bütün
bir ülkemin nefes alışverişi olan
Başkan APO olayım ve ben Zilan,
Zilan’ın omuzlarıma bıraktığı bir
çift göz olayım...” derken, günler
öncesinde hazırlamış olduğu kolonyayı, bedeninin üzerine döküp ateşe
verirken, tarih 21 Mart 1998’i gösteriyordu o gün.
Sema Yüce, bu soylu eylemde şahadete kavuşmaz. Yaralı olarak hastaneye kaldırılır. Kendisi üzgündür.
Çünkü O’nun amacı ve isteği Zilan’ın
güneşi ile kendini yıkamaktı. Yaralı
haliyle tam üç ay milimi milimine,
saati saatine, günü günlere katarak
yaşam mücadelesi verir. Güçlü ve
inançlıdır. Her nefes alışverişinde,
Sibat 2015
16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:03 Page 20
STÊRKA CIWAN
“Zinê’den miras kalma, Zilan’ın gerçekleştirdiği ve yarattığı “Cennet
Bahçe’sine gitmek istiyorum...” diyordu annesine... Diğer önemli bir
vasiyeti ise “Eğer bir gün ölürsem
beni ya köyüme dedemin yanına, ya
da şehit yoldaşlarımın yanına gömün”
olmuştu.
Sema yoldaş, 17 Haziran 1998’de
gözlerini yaşama kapatırken bile bir
melek kadar güzeldi, bu güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti.
Bir özgürlük arayışçısı olan Fikri
Baygeldi de yaşama yaklaşımı, ‘sevgiyi, aşk’ sözcüklerini çok değerli
anlamda kullanmıştır. Ve kadın özgürlük çizgisi çok iyi incelemiş ve
onları özümsemiştir. Özgürlük mücadelesinde, kadınlar kadar erkeklerin
de çok önemli görevleri olduğunun
altını çiziyor. Fikri Baygeldi'de, tutarlı
bir erkek kişiliğinin nasıl yeniden
şekillenmesi gerektiğine dair çok
duyarlı, anlamlı yanıtlar var. Bunu
mektubunda anlatıyor, bunlar büyük
gerçekleşmelerdir, sadece büyük sözler değil, büyük eylemlerdir aynı
zamanda.
'Güneşimizi
Karartamazsınız!'
eyleminde yaşamını
yitirenler:
Sibat 2015
M. Halit ORAL, 9 Ekim 1998
Emrullah DAMLAYICI, 18
Mehmet GÜL, 19 Ekim 1998 Kasım 1998
Ali AYDIN, 20 Ekim 1998
Cemil ÖZALP, 27 Kasım 1998
Bülent BAYRAM, 27 Ekim Mirza ÇUBUKÇU, 27 Kasım
1998
1998
Hasan İsa HASAN, 22 Ekim Yavuz GÜZEL, 30 Kasım
1998
1999
Selamet MENTEŞ, 23 Ekim Hatice FALAY, 13 Aralık 1998
1998
T. Özgür KAHRAMAN, 23
Aynur ARTAN, 23 Ekim 1998 Aralık 1998
Mirza SEVİMLİ, 26 Ekim Hükmiye SEYHAN, Aralık
1998
1999
Nesrin TEKE, 9 Temmuz 2000
Berzan ÖZTÜRK, l Kasım
1998
Mahmut YENER, 8 Temmuz
2000
Mehmet AYDIN, 13 Kasım
1998
Esen ASLAN, 3 Ağustos 2000
Erdal ÇEKEN, 13 Kasım Serdar ARI, 25 Ekim 2005
1998
Viyan SORAN, 1 Şubat 2006
Kadri İLHAN, 16 Kasım 1998
Elefteriya FORTULAKİ, 24
Ahmet YILDIRIM, 17 Kasım Mart 2006
1998
Veysi KAYA, 28 Şubat 2006
Remzi AKKUŞ, 17 Kasım
Aynur YAŞLI, 30 Mart 2006
1998
20
21-24.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:04 Page 21
STÊRKA CIWAN
Düşler İle Gerçeğin Perdesini
Aralayan Genç Bir Devrimci
n n
n
Ülkem Zeremya n
n n
Bizim Hîdar...
Kürt Özgürlük Hareketi binlerce
kilometre uzunluğundaki zincirler halkası silsilesi gibidir. Ve bu silsilenin
büyüsü, dokusu hiç bozulmaz; uzadıkça uzar, şehirleri, ülkeleri, dağları,
okyanusları, tüm sınırları aşar gider.
Bu silsilede yerini alan çoğu kişi
henüz genç yaşlarda, hatta çocuk yaşlardayken koyulmuştur bu yola. Sahte
'tanrılar'ın kötü ve adaletsiz oyununu
21
bozmaya ant içmişlerdir. Kendi hikayelerini yaşadıklarıyla ve ölüm pahasına yazacaklardı. Ağır bedeller verdi
bu genç yürekler. Ateş hatlarına dillerinde özgürlük türküleri, yürekleSibat 2015
21-24.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:04 Page 22
STÊRKA CIWAN
rinde insan sevgisi, hayalleri ve özgürlük yolunun yolcuları olarak elbette
umutla yürüdüler ateşgâha giden bu
yolu. Ve birçoğu da ateşin kendisi
olmuştu, kötü ruhları kasıp kavuran.
Apocuların hikayesidir bu; kırk
yıldır direniş ve halaylarla, kan ve
terle ve toprağa düşen canlarla yazılan.
Toplumları üst ve alt ırk diye ayıran
ve ırkına göre değer biçen, kadınları
ötekileştirip hiçleştiren, çocukların
hayallerine dinamit koyan sisteme isyan etmisti Apocular. Ve bu kervan,
faşizmin milyonluk ordularına, tank
ve toplarına karşı yola koyulurken
zulasında sadece düş, umut, cesaret
ve inançları vardı. Korku imparatorluklarını yerle bir edip, sahte tanrıları
tahtlarından indirdiler, birer birer.
Düş kıranlara karşı düş kuranların
ve düşleri gerçekleştirenlerin kulvarında oldular. Ve yarım asıra yaklaşan
bu kavga hala devam ediyor...
Muhammed Bahçeci ya da Hîdar
arkadaş da bu silsilenin en dinamik
halkalarındandı. Bir ışık gibi belirip
bir tat bırakarak geçti hayatımızdan.
Faşist türk rejiminin tüm toplum ve
devrimci gençlik üzerinde baskı ve
zulmü yaygınlaştırdığı yıllarda isyan,
direniş ve gönüllerin sevdası Amed'de
gelir dünyaya Hîdar. Sömürgeci
devletin köleleştirme, kimliksizleştirme ve köksüzleştirme laboratuvarı
kurduğu ‘Amed Zindanı’nda, dönemin genç önder devrimcilerin kan,
beden ve direnişleriyle tarih yazdığı
yıllardır o yıllar. Mazlumlar, Kemaller, Ali Çiçekler ve onlarca devrimci bedenlerini faşizmin tüm saldırılarına siper ederek cellatları can
evinden vurmuş, yenilgiye uğratmış,
diktatörlerin tahtlarını sarsmışlardı.
Sibat 2015
22
21-24.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:04 Page 23
STÊRKA CIWAN
Gözü gibi baktığı ‘Stêrka
Ciwan’ dergisinin
editörlüğünü yaptı.
“Bu dergi benim evladım
gibidir, kopamıyorum”
demişti.
İşte Hîdar da Kürdistan'da yeni bir
miladın kapısının aralandığı böylesi
bir kaos cenderesinde gelmişti dünyaya. Ona 'düşlerin çocuğu' demek
abartılı olmaz sanırım. Düş kurar ve
onları gerçek hayata evriltme arayışına
girerdi. Çocuk yaşta kurduğu 'aydın,
yazar, şair, gazeteci' olma düşlerini
keyifle anlatır, “Ama bakın bu hayalim
gerçekleşiyor” der ve güldürürdü bizleri. Yazar olmak çocukluk hayalle-
rinden biriydi. Çok severdi yazmayı.
Kimbilir belki de yüzyıllardır dilsiz,
ruhsuz ve bilinçsiz bırakılan toplum
gerçekliğine isyandı bu arzusu. Belki
daha o yaşlarda bile karanlıkta bırakılan onlarca gerçeğin farkındalığına
varmış ve kendi cephesinden aydınlatıcı bir ışık olmak istemişti. Mizaç
ve ciddiyeti ustaca harmanlar, hiç sıkmazdı muhabbetiyle. Yazdığı makale
ve şiirlerinin her bir satırına, mısrasına,
23
kelimesine büyük anlamlar yükler,
bir gerçeğe tekabül etmesini, okuyucuda karşılık bulmasını isterdi.
Her genç kadar o da anarşist ruhluydu. Ama her gençten daha fazlaydı
arayışları, sorgulamaları, soruları ve
iç tufanı. Kafasına mantıklı gelmeyen
hususa basardı itirazı. Gençliğe adım
attığı yıllarda ülkesine dair hakikatler
kulağına çıtlatıldıkça, tarih ve toplum
gerçekliğiyle yüzleştikçe Hîdar'ı bir
telaş, bir heyecan, bir koşuşturmaca
alır. Mülteci olarak geldiği soğuk,
sahte ve cilalı mekanlar onun ülke
sevgisini daha da perçinleyecek, güçlendirecekti. Köksüzlüğün, göçertilmelerin, adaletsizliğin, kimliksizliğin
ve ülkesizliğin acısını gün be gün daha
çok hissettikçe, ülkesine dair düşler
kurmaya, özlem biriktirmeye başlamıştı.
Ve düşünün peşinden koşma zamanı
gelmişti artık onun için. Puslu ve maskeli soğuk Avrupa yaşamına reddi bastırıp yönünü; Apocular'ın ‘genç baladık,
genç başaracağız’ sözüyle başlattığı
Kürt özgürlük mücadelesine verir. Yörüngeyi bulmuştu artık. Kıvılcımı yakıp
isyanı başlatmıştı. Düşü gerçeğe dönüştürme vaktiydi. Kürdistan sömürgecilikten arındırılmalı, özgürleştirilmeliydi. O artık halkının fırtınalı ve
isyankar çocuklarındandı. Hakikate
doğru, tamlanmaya doğru yol almıştı.
Tüm kötülüklerin, yalan ve hilelerin,
Sibat 2015
21-24.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:05 Page 24
STÊRKA CIWAN
çocuk düşlerine mayın döşeyen egemenlere meydan okumuştu. Duraklamadan, dinlenmeden ve yatağından
sapmadan okyanusa yol alan bir damlaydı. ‘Artık mazlumların hesap sorma
zamanıydı’ diyordu sesli ve sessiz çığlıklar ile... Yok oluş çarklarında yitikliğe
terk edilen gençlerde zihinsel uyanışı
ve farkındalığı sağlayıp kökleriyle buluşturma arayışına girmişti Hîdar.
Çağın kötü ve sahte ilahlarına
meydan okuyan ciwan ömürlülerin
dinamik çehrelerindendi o. Tırtılını
yarıp hayat keşfine erken başlayanlardandı. Oysa çoğumuz, bize biçilen
sınırların ötesine pek geçemiyor, sistem, toplum veya ailenin 'doğrularına'
göre yaşayıp gidiyoruz. Çoğu genç
arkadaşın neyi reddedip, neyi kabul
ettigi, nasıl bir yaşamı düşlediği bile
belli değil. Oysa egemen sistemin
hükmettiği yaşam sorgulanmaya değer binlerce çelişki ile dolu.
Kürtlerin tarihten günümüze özgürlük meskenleri diye kabullendiği Kürdistan dağlarındaki içine sığmayan heyecanı görmeye değerdi. Sahtelikten
uzak, çocuklarınki kadar samimi, masum ve sahiciydi sevinci. “Ben yerimi
buldum, buraları sevdim, artık burada
kalacam” demişti kucağına düştüğü
ülke topraklarını, asi dağları kast ederek.
Hîdar; yıllarca Kürt gençlik hareketinin aydınlanma ve bilinçlenme
çalışmalarında yer aldı. Gözü gibi
baktığı ‘Stêrka Ciwan’ dergisinin editörlüğünü yaptı. “Bu dergi benim evladım gibidir, kopamıyorum” demişti.
Dağlardayken de tanıdık birilerini görünce ilk sorduğu 'Stêrka Ciwan' olurdu. Çünkü onun için 'Stêrka Ciwan'
kuru, anlamsız kağıtlar yığını değil;
enerji, bilgi, ruh ve yaşam dolu çok
Sibat 2015
değerli bir varlıktı. Derginin sloganı
olarak belirlediği, 'Amed'de buluşmak
üzere' şiyarı ise gençlerin gerçekleştirilmeyi bekleyen bir düşü gibiydi.
Bir rota, yörünge, doğrultuydu.
Amed'den kasıt, özgür Kürdistan'dı
aslında. Düşman hukukunun geçerliliğinin olmadığı özgür mekandı. Kültürel yozlaşma ve asimilasyona karşı
mücadele mevzisiydi. Mazlumca, Kemalce, Saraca direniş demekti. Kaleydi
Amed, kâbeydi, kutsal mabed idi.
Newroz ateşinin göklere kadar yükseltilmesi demekti Amed. Onlarca
genç Hîdar'ın özene bezene hazırladığı
'Stêrka Ciwan' sayesinde yaşamının
doğru rotasını buldu ve çoğu yolunu
onun yolu ile birleştirdi.
Şuan Kobanê ve Şengal başta olmak
üzere Kürdistan'daki bütün sömürge
rejimlere karşı Hîdar gibi yaşama dair
doğru soruları soran ve doğru cevabı
bulanlardır direnenler. Bizden'dir onlar,
tıpkı Hîdar gibi... 'Gençliğin bir toplumun geleceği' ve 'dinamik damarı'
olduğu gerçeği kuru bir slogan değil,
hakikatin ta kendisidir. O halde bu
hakikat ile yüzleşmeye ne kadar hazırız? Zincirin ilk halkası Mazlumlardan son halka Hîdarlar, Arînler,
Denizler, Kaderlere kadar onların 'özgür ülke' düşünü inşa etmeye ne kadar
hazırız? Biz artık şehitlerimizin ardından yas tutmuyor, karalar bağlamıyoruz. Çünkü onlara bağlılığın şifresi mücadele gerekçelerini büyütmek
ve direnişi yükseltmektir. Yani zafere,
başarıya götürecek kızıl bayrağı sürekli
dalgalandırmaktır.
Kürt özgürlük mücadelesi geleneğinin genç takipçilerinden Hîdar arkadaş da kan emici zalim Dehaklara
karşı hakikatin perdesini aralayanların
kervanına katıldı. Sevgili arkadaşımız,
meslektaşımız, yol arkadaşımız, ufku
geniş, yüreği büyük Hîdar'ımızın düşünü gerçekleştirmek vefa borcumuz
olsun. Gençlik aydınlanmasının meşalesi olan 'Stêrka Ciwan' dergisi ve
‘Rojaciwan’ sitesi onun genç yoldaşları
olan bizlere birer emanetidir. Böyle
yaklaşırsak evet 'şehitler asla ölmez'
ve yol göstericilerimiz olur!
Hîdar’ımızı ve toprağa düşen tüm
canları, canımızdan birer parça olan
en değerlilerimize dair koca özlem
biriktirdik yüreğimizin en dip noktasında ve biriktirmeye devam ediyoruz. Düşlerimiz onların kokusunu,
onların rengini ve onların tadını taşıyor. Ve bu düşleri gerçekleştirdikçe
onlara daha çok yaklaşıyor, sevgi
ve özlemlerimizin hakkını doğru
vermiş oluyoruz.
l
l
Kod adı: Hidar Ferat
Gerçek adı ve soyadı: Muhammed Bahçeci
Doğum tarihi ve yeri: 1983 / Çüngüş Amed
Katılım tarihi: 2007 / Avrupa
Şahadet Tarihi: 5 Şubat 2009, Xakurkê
24
25-28.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:06 Page 25
STÊRKA CIWAN
Siz yolumuzu aydınlatan
birer meşalesiniz.
Size layık olmanın yolu
ezilen ve sömürülen
halkımızın özgürlüğünü
sağlamakla mümkündür.
"Unutmak İhanettir"
n n
Tarihin her döneminde halklar zulme, baskıya, sömürüye, inkara ve
imha siyasetine karşı onuru ve özgürlüğü için büyük bedeller verme
pahasına da olsa sürekli bir direniş
içinde olmuşlardır. Baskı ve sömürüyü
kabul etmeyen kültürel, tarihsel değerleriyle özgürce yaşamak isteyen
n
halklar gibi bu uğurda en değerli varlıklarını vermekten de asla çekinmemişler. Böylesi halkların başında da
Kürt halkı gelmektedir. Uygarlıklara
beşiklik etmiş, dünyanın en kadim
halklarından olan Kürtler, bulundukları
anavatanlarında baskı, sömürü, katliam, inkar ve imha politikalarıyla sü25
Selami Kılıçaslan n
n n
rekli yüz yüze kalmışlar. Fiziki katliamların yanında kültürel soykırıma
tabi tutulmuşlardır. Bilinçli yönelimler
sonucu bu kadim halk tarihten silinmeye çalışılmıştır. Bütün bu yönelimlere karşı yok olmamak ve varlığını,
kimliğini, onurunu, özgürlüğünü korumak için egemenlere karşı defalarca
Sibat 2015
25-28.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:06 Page 26
STÊRKA CIWAN
isyanlara kalkışmıştır. O isyanlardan
biriside Şeyh Said isyanıdır. Diğer
isyanlarda olduğu gibi önderleri idam
edilmiş, halk katliamdan geçirilmiş.
Yaşanan bütün bu katiam ve baskılara
rağmen sömürgeciler halkın yüreğindeki özgürlük ateşini söndürmeyi başaramadılar. Sömürgecilere ve onların
uzantıları yerli işbirlikçilere karşı Kürt
halkının öfkesi sürekli var olmuş, hakikat arayışından vazgeçmediği gibi
fırsatını bulduğunda öfkesini düşmana
yöneltmekten çekinmemiştir.
İşte o isyan diyarlarında dedelerin
ve ninelerin yaşlı gözlerle dile getirdikleri acı ve trajedileri dinleyerek
büyüyenlerden biri de Fırat yani Mahmut Kılıçaslan arkadaştır. Egemenlerin
uyguladığı baskı politikaları sonucu
yaşadığı topraklardan çocuk yaşta
kopartılarak Avrupa'ya gönderilmişti.
Kapitalist modenite merkezine yapılan
göç onu ülkesine, halkına olan bağlılığı ve sevgisini kopartamadı. Kürdistan'da yaşananları takib ediyor,
özgürlük hareketinin yaratmış olduğu
değerleri savunuyordu. Pratik yürütücüsü olmanın arayışı içine giriyordu.
Yurtsever çevre ile ilişkilerini derinleştirip, etkinlik ve aktivitelere katılıyordu. Sürekli Özgürlük Hareketi
çevresinde köklerine dönmeyi ve özüne kavuşmanın arayışı içindeydi. Fırat
arkadaş genç yaşına rağmen aile ve
çevresinin yurtsever olmasını kendisi
için bir avantaj olarak görmüş ve davayı daha fazla öğrenmeye, okumaya,
araştırma ve incelemeye başlamıştı.
Bu duruşu yaşıtlarından beklenmeyen
bir düzeyde olgun, mütevazi, emekçi
bir kişiliği geliştiriyordu. Kapitalist
sistemin merkezinde yaşamasına rağmen insan özüne ters düşen, manevi
Sibat 2015
değerlerden uzaklaştıran, bireyci,
maddiyatçı, bencil yaşam biçimine
sürekli mesafeli durmuş, dürüstlüğü
ve doğallığıyla kendini göstermiştir.
Mücadeleyi tandıkça daha fazla bağlanıyor ve kapitalist modernitenin
sunmuş olduğu yaşamla çelişkileri
daha da derinleşiyordu. Bu çelişkiler
onu daha fazla bir arayış içine itiyordu.
Arayışlarının cevabını da Özgürlük
26
Hareketi’nde bulmaya çalışıyordu.
Algılama ve kavrama düzeyi güçlü
olmasının etkisiyle hakikati nerde
arayacağını biliyordu. Kapitalist sistemin verili yaşamını kabul etmiyor,
çok genç olmasına rağmen ilgisi onu
sürekli halkının mücadelesine ve özgürlüğüne çekiyordu. Yabancılaşmanın, asimlasiyonun doğuracağı sonuçları bilince çıkarmaya çalışıyor
25-28.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:06 Page 27
STÊRKA CIWAN
ve buna karşıda pratik tedbirler geliştirmenin arayışı içine giriyordu.
Bir kaç yabancı dil bilmesine rağmen
ana dilinin yanında Kürtçe'nin diğer
lehçelerini de öğreniyordu. Özgürlük
mücadelesine adım atarken halkına
daha fazla hizmet etmek için çok
yönlü bir hazırlığı vardı. O genç
yaşına rağmen uluslararası komplo
üzerinde büyük bir etki yaratmıştı.
Komploya karşı halkıyla beraber öfke
ve kinini farklı eylemselliklere katılarak ortaya koyuyordu. Bütün bunlar
genç, enerjik, dinamik kişiliğini tatmin
etmiyordu. O daha fazlasının peşindeydi. Önderliğine, halkına daha
güçlü cevap olmanın içerisindeydi.
Bu arayışın da profesyonel bir katılımdan geçtiğini bilince çıkarıp kendisini ikna etmişti. Bu duygu ve düşüncelerle 2003 yılında özgürlük mücadelesine aktif katılım sağladı.
Temel eğitim döneminde de öğrenme
azmi, katılımı, moral ve coşkusuyla
kısa bir süre içinde yoldaşları tarafından
sevilen bir konuma geldi. Eğitim döneminde kendisi ile yapılan diyaloglarda, ‘zorluklar karşısında pes edip
farklı tutum veya eğilimlere girmesi
kabuledilemez’ söylemine karşı kendisinde o iradeli duruş ve tavrı görülmeye değerdi. Bu olgun tavrı bizi hem
sevindirdi hem de adeta büyüledi. Eğitim boyunca ülke sahasına geçme kararlılığını sürekli örgüte bildiriyordu,
buna eğitimdeki hazırlığı ve pratiğiyle
hazır olduğunu gösteriyordu.
Eğitim devresinin sonunda bütün
istem ve dayatmalarına rağmen ülke
sahası yerine hareketin ihtiyaç duyduğu
alana, diplomasi çalışmalarına düzenlemesi yapıldı. Bu faaliyetlere de kısa
sürede motive oldu, burda da etrafına
coşku ve neşe saçıyordu. O yıllarda
özgürlük hareketi içinde ortaya çıkan
ihaneti, işbirlikçi, çeteci gurupların örgütlülüğü dağıtma, inançsızlığı geliştirme çabalarına çok öfkeliydi. Bu öfkesini kararlı duruşu ve pratiği ile
ortaya koyuyordu. Her türlü düşürücü
ve aldatıcı propagandalara, ülkeden
soğutma girişimlerine kapitalizmin
sahte yaşam vaatlerine karşı sürekli
Kürdistan'a dönüşü, izleyeceği çizgiyi
düşünerek ülke sahasına yani köklerine
dönüşü gerçekleştirdi.
Sürekli hayalini kurduğu özgürlük
alanlarında da uyum sorunu yaşamadı.
Burda da doğa şartlarına çabuk uyum
sağladı, yoldaşları ile çok çabuk kaynaştı ve onların da sevgi ve saygısını
kazanmıştı. Yeniden inşa sürecinde
daha güçlü ve donanımlı katılmak,
paradigmanın ruhunu derinliğine kavramak için o dönem açılan PKK’yi
yeniden inşa okulunda yer alarak
yeni hamle sürecine aktif olarak katılmıştı. Devre sonunda örgütün ısrarına rağmen Avrupa yerine o sürecin
de ruhuna uygun olarak özgürlük
alanlarında kalarak aktif çalışmalara
katılır. Enerjik kişiliği ile hareketli
ve mücadele alanlarına geçmenin ısrarını her fırsatta dile getırirdi. Hayalleri çok sevdiği Kürdistan'ın direniş
kalesi Amed’e geçmekti, buna hem
yoğun olarak hazırlanıyordu hem de
bu isteğini örgüte ısrarla dayatıyordu.
İhanetçi, işbirlikçi, çete gurubun örgütlü mücadeleyi dağıtmak, inançsızlığı, karamsarlığı, bireysel yaşam
arayışlarını geliştirmeye çalıştığı dönemde Fırat arkadaş Önderliğin çağrısına cevap olabilmek için en ön
saflarda yer alarak mücadeleye, davaya
ve şehitlere bağlılığını gösterdi. Onun27
kisi aşk derecesinde bir bağlılıktı. O
bu aşkına ve sevgisine asla ters düşmeyecekti. Çetecilerin vaat ettiği o
rezil yaşamı görmüş ve bilince çıkarmıştı. O kutsal değerler ve özgürlüğün ancak direniş saflarında yer
alarak ulaşılabileceğine derinden inanmıştı. Fırat yoldaş beraber çalıştığı
Erdal ( Engin Sincar) arkadaşın, "Militan olması gerekenler, militanlığın
gerekenleri yerine getirmelidir" sözünü kendisine şiar edinmişti. Bir
militanın görev ve sorumluluklarının
ne olduğunu iyi bilince çıkarmıştı.
Bundan dolayı zor süreçlerin aşılmasının olağan üstü bir militan duruş
ve ruhla olacağını iyi biliyordu. Ne
tür zorluklar olursa olsun hakikat
arayışçısı, özgürlük sevdalısı verdiği
sözün gereğini yerine getirir ve o özgürlük ideallerine asla ters düşmezdi.
En büyük özlemi serhildan ve direniş
kalesi Amed’e gitmekti. Bunun için
çok ısrarcı oldu. Bu ısrarını en sonunda kabul edildi. O artık uykularına
giren, hayallerini süsleyen mekanların
yolculuğuna başlamıştı. Artık beklentilere cevap olmanın sabırsızlığını
yaşıyordu. Yolculuğu, çok istemesine
rağmen Amed yerine Gabar’a kadar
sürdü. Orası da ülkesinin bir parçası
ve Agit'lerin mekanıydı. Artık yeni
mekanı Gabar'dı. Nice yiğidin direnerek şehadete ulaştığı ve kahramanlık
destanlarının yazıldığı yerdi. Agit'in
yoldaşları da ona layık olarak, direniş
ve kahramanlıklar sergilemeliydiler.
Fırat arkadaş yeni mekanında da dürüst, fedakar, emekçi ve pratik kişiliğiyle güven veren bir duruşun sahibiydi ve o bu özellikleriyle sürekli
ön plandaydı. Burada da yoldaşlarına
Amed’e gitme isteğini bildirir. Ama
Sibat 2015
25-28.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:06 Page 28
STÊRKA CIWAN
o, ihtiyaçtan dolayı Gabar’da tutuldu.
O artık Gabar’ın gerillasıydı. Uzun
bir süre orada kalır. 27 Aralık 2010’da
da yine Gabar’da şehit düşer.
Avrupa sahasından sonra Fırat yoldaşla çok istememe rağmen bir türlü
yollarımız kesişmedi ve onunla bir
daha görüşemedim. Ülkede kendisini
görmeyi, sohbet etmeyi, onunla yoldaşça o kutsal mekanlarda beraber
mücadele yürütmeyi çok istiyordum.
Yüreklerimiz aynı amaçlar için atsa
da, hedeflerimiz aynı olsa da değişik
alanlarda olmamızdan dolayı görüşme
imkanımız olmadı. Bir gün bir patikada
ya da bir yürüyüşte karşılaşmanın özlemini hep içimde taşıdım. Ama olmadı,
o Gabar’da ben ise esir düşmüştüm.
Zamansız bütün gidişler insana
zor gelir. Hele hele söz konusu olan
Kürt halkının en değerli evlatlarıysa
bu acı daha da zordur. Çünkü onlar
Sibat 2015
beynini ve yüreğini ortaya koyan halkının özgürlüğü için hiç bir çıkar
gütmeden kendini adayanlardır. Hakikat arayışçıları olup özgürlüğün
bedelsiz olmayacağını iyi bilenlerdir.
Ne mutlu onlara ki, halkının umudu
olup her zaman yüreklerde yaşayanlara; onlar düşmanlarına korku salanlardır. Bu zamansız gidişi bayrak
değişimi olarak gördüğümüzü çok
iyi biliyorsun can yoldaşım Fırat.
Şehadet haberini esaret koşullarında
aldım. Özgürlük alanlarında çektiğin
fotoğraflarla , iki yoldaşınla beraber
büyük bir direniş sergileyerek kahramanca şehitler kervanına katıldığınızı
gazetelerden öğrendim. Fotoğrafına
bakarken yaşananlar bir film şeridi
gibi gözlerimin önün den geçiyordu.
Kararlı, coşkulu, iradeli kişiliğin bakışlarına da yansıyordu. İdeallerine
bağlı, iradeli, yaşam dolu o duruşla-
28
rınızı bize miras bıraktınız. Biz o bakışlarda bağlılık, direniş ve özgürlüğü
yakaladık. Yoldaşım mesaj alınmıştır,
hayallerinizi mutlaka gerçekleştireceğimizin kararlılığını belirtiyoruz.
Anılarınızı eksik de olsa yazmayı
bir görev olarak gördüm. Seni ve yoldaşlarını asla unutmayacağız, "unutmak ihanettir" biliyoruz. Siz yolumuzu
aydınlatan birer meşalesiniz. Size
layık olmanın yolu ezilen ve sömürülen
halkımızın özgürlüğünü sağlamakla
mümkündür. Sizleri saygıyla anıyor
ve sizler özgürlük mücadelesinde yolumuzu aydınlatan birer meşale olarak
yaşayacaksınız.
Mücadele Arkadaşları Adına
Kuzeni - Yoldaşı
Selami Kılıçaslan
F-Tipi Cezaevi - Bolu
29-30.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:07 Page 29
STÊRKA CIWAN
Önderliğe Ve Yoldaşlarına
Verdiği Sözü Tuttu
n n
n
Mücadele arkadaşları n
n n
erivan heval, 1966 yılında
yoksul ve emekçi bir ailenin
çocuğu olarak dünyaya geldi. Berivan
heval, imkansızlıklardan dolayı ancak
ilkokolu okuyabilmiştir. Çocukluğundan itibaren, çalışkan, atik, fedakar ve başarma hırsı olan özellikler
kazanmıştır. Bu özellikleri ile çevresinin ilgi ve sempatisini kazanır.
Kürdistan’ın tarihsel ve toplumsal
özelliklerinden dolayı; içine kapalı,
boyun eğen, utangaç, suskun olarak
şekillenen kız çocuklarının aksine
Berivan heval, sosyal ve kültürel
yönü gelişkin, girişken ve canlıydı.
Berivan heval, 1981 yılında Almanya’nın Celle şehrinde ablasının
yanına gider. Orada okula yeniden
başlamasıyla beraber yaşamda da
bazı değişimler olmaya başlar. Kısa
süre sonra partinin dernek ve siyasal
çalışmalarıyla tanışır. Dernek bünyesinde folklor, müzik gibi kültürel
faaliyetler içerisinde ilişkilerini sürdürürken, diğer yandan da Serxwebun
başta olmak üzere parti yayınlarıyla
siyasal bilincini yükseltmeye çalışır.
Bu anlamda ulusal ve toplumsal gerçekliğini kavramanın ilk adımlarını
B
29
Sibat 2015
29-30.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:07 Page 30
STÊRKA CIWAN
da atmış olur. Kimi zamanda kitle
faaliyetlerine katılır.
Kürdistan tirihinde düşmana karşı
ilk kurşunu ifade eden 15 Ağustos
atılımı. Kürdün yeniden dirilişini
sağlamanın adımı olurken, en fazla
da Kürt gençliği içerisinde yankısını
bulur. Bu süreç ile birlikte başta ülkende olmak üzere Avrupa’da da
mücadeleye büyük katılımlar gerçekleşir. Oluşan bu çoşku ve moral
atmosferinde belli bir kavrayışı sağlayan Berivan hevalde partiye katılmaya karar verir. İki aylık siyasi ve
teorik bir eğitimden geçtikten sonra,
bir alan faaliyetinde birim düzeyinde
profesyonelce görev alır. Kitle içerisinde yürüttüğü propaganda, örgütsel
ve siyasal çalışmalarla insanlarımızın
Ulusal Kurtuluş Mücadelesine katılımını sağlar. Diğer yandan kişilik
olarak da teorik ve pratik bir yetkinleşmeyi sağlar. Kişilik olarak güçlendikçe büyük başarıların sahibi
olabileceğini daha iyi görür. Daha
sonra ülkeye gitme önerisi yapar ve
bu önerisi kabul edilir.
1985 yılında, Berivan heval bir
grup yoldaşıyla beraber Önderlik sahasına gider. Gidişi Avrupa’daki kitleye de bir mesaj olmuştu. Önderlik
sahası onun için bir yaşam okuluydu.
Savaş sanatı, militan kişilik ölçüleri,
Önderlik gerçeği ve daha nice konularda büyük bir yoğunlaşmayı sağlar.
Kapsamlı bir siyasi ve askeri eğitimden sonra ülke pratiğine gitme
önerisi yapar. Ancak kitle faaliyetlerindeki tecrübelerinden dolayı, küçük Güney kitle çalışmalarına verilir.
‘86-88 yılları arasında bu çalışmalarını en verimli şekilde yürütür.
Canlı, girişken mütevazi, sempatik
Sibat 2015
ve sevecan yapısı, şahsında partiye
büyük bir güven oluşturmuştu.
Berivan heval, 1988 Ocak ayında
tekrar akademiye gider. Burada gördüğü eğitim, kendisini yeniden gözden geçirmeye, var olan yetersizliklerini gidermeye ve ülkeye gitmenin
son hazırlıklarını tamamlamaya yönelikti. Bu alandaki aktivitesi ve girişkenliği de göz kamaştırıyordu. Derin kavrayışı ile sorun ve eksikliklere
müdahale etmede eğitici ve çözümleyici bir tarzı vardı. Önderlik diyaloglarındaki doyurucu ve bilimsel
cevapları güçlü zekasının ürünüydü.
Berivan heval daha öncesinde de
yaptığı, ülkeye gitme önerisini yeniler,
isteği kabul edilerek 1988 yılının
Mart ayında, Mardin eyaletine gider.
Cudi, Besta, Bagok gibi dağlık alanlarda kırsal faaliyet sürdüren Berivan
yoldaş, asıl çalışma alanı olan Cizre
sahasına geçer. Berivan heval, kutsal
bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olduğunun bilincindedir. Kitleyi
özgürlük yürüyüşü ile buluşturma,
devrimci bir irade ve inanç gerektiriyordu. Sırat köprüsünde bir yürüyüşte, ancak büyük tutku sevgi ile
başarılı olunabilinirdi. Mahalle ve
şehir komitelerini oluşturarak çalışmalarını örgütledi. Düşmanın, tüm
gücüyle KUKM ve onun öncüsü
PKK’ye yüklendiği bu yılda, başarının
tek şartı, çalışmaları daha güçlü örgütlemekten geçiyordu. Bunun içinde
Berivan heval, gençleri örgütlemekten
tutalım, halkın ulusal ve toplumsal
bilinçlenmesini sağlamada, eylemlerin
örgütlenmesinde önemli çalışmaların
sahibi oldu. Bu süreç Cizre halkı
için yepyeni bir başlangıç olur. Özellikle yapılan başarılı eylemler, halkın
30
umut ve inancını yeniden yeşertir.
Partiye büyük güven ve saygınlığın
oluşmasına vesile olur. Berivan heval,
Cizre ile özdeşleşmişti artık. Her ev
onun için bir devrim sığınağı, her
mahalle bir devrim mevzisi olmuştu.
Berivan heval, beş altı ay içinde
partinin yaşam-ilişki ve çalışma tarzıyla
geliştirdiği siyasi- askeri ve örgütsel
faaliyetlerle, Cizre halkının saygı ve
sevgisini kazanır. Berivan heval; partiye,
Önderliğe ve yoldaşlarına verdiği söze
denk bir pratiğin sahibi olur.
Tarih 18 Ocak 1989. Berivan hevalin kaldığı yer düşman tarafından
fark edilmişti. Yapılan ihbar sonucu
arkadaşın bulunduğu ev kuşatmaya
alınmıştı. Hiç habersiz ev en ağır
silahlarla taranmaya başlanır. Berivan
heval son nefesine kadar çatışma
kararındadır. Çatışma içinde dışarıya
çıkmaya çalışır. Fakat örülen duvarı
aşmak imkansızdır. Üzerine çevrili
tüm namlular ateşlenir ve Berivan
heval sonsuz yolculuğunu adımlar.
Evinde kaldığı milis, Emin elçi heval
de çatışmada şehit düşerek şehitler
kervanına katılır.
Tüm Cizre halkı o gün ayağa kalkar.
Halkın öfkesi, düşmana karşı büyük
bir volkan olur. Bu büyük şehadet
Cizre halkı için daha fazla mücadeleye
bağlanmanın gerekçesi olur. Bu şehadet Cizre halkı ve parti için büyük
bir kayıp olur. Aynı zamanda, büyük
serhildanların başlangıç tohumu olur.
Evet Berivan ve Emin hevaller
sizler ölmediniz, her gün ve her an
halkımızın yüreğinde yaşıyorsunuz.
Sizler yalnız değilsiniz. Sizin şahsınızda tüm devrim şehitlerinin anısı
önünde saygıyla eğiliyoruz.
31-32.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:08 Page 31
STÊRKA CIWAN
Dogmatizm
‘Bir takım düşünceleri her zaman geçerli ve değişmez
doğrular olarak kabul etmek.’
n n
akikat savaşçılığı sanıldığından
daha fazla günümüz dünyası
için geçerlidir. Günlük yaşamda ve tartışma platformlarında hakikat savaşçılığından konu açıldığında hep tarihte
yaşanmış kimi hakikat savaşçılarının
yaşam öykülerinden örnekler veririz.
Yanlış mı? Değil kuşkusuz. Ama günümüz için nasıl bir hakikat savaşçılığı
sorusuna pek yanıt olamıyoruz. Kendini
tekrar eden düşümceler hep kendi doğrularını devamlı doğru sanıp yeniliye
açık olmamak dogmatizim denilien
olayın kendisini en baris şekilde ifadesi
olarak tanımlaya biliriz. Hakikatin
H
n
Mazlum korkmaz n
n n
anlam ve önem kazandığı olay insanın
kendisini, dünyasını, çevrensini ve toplumunu araştırması ve onun tarihine
derinliğine inmesidir. Fakat günümüz
dunyasına bakıldığında dogmatizim
yani bir takim düşüncelerin her zaman
geçerli ve değişmez doğrular olarak
kabul edilerek insanın kendisinde,
dünyasında ve toplumunda arayışı durdurmasıdır.İşte burda Dogmatizmin
yarattığı körlük insanı büyük bir cehaletle karşı karşıya bırakmaktadır.
Tarihte merkezi devletçi uygarlığa
karşı direnmiş, teslim olmamış tüm
kişi ve örgütlü yapıları hakikatin yılmaz
31
savaşçıları olarak tanımlamak yanlış
değildir.
Bir şeyin doğası onun hakikatidir.
Doğasında ısrar kendi hakikatinde ısrar
demektir. Bugün merkezi devletçi sistem
insan doğasına müdahale ediyor. Yine
ahlaki ve politik topluma karşı çok
yönlü bir saldırı içerisindedir. Çünkü
kendi bekasını ahlaki-politik toplumun
zayıflatılması üzerinde kurmuştur. Birey-toplum ilişkisi, toplum-doğa ilişkisi
ve kadın-erkek ilişkisi hiçbir dönem
bu kadar zarar görmemiştir. İşte hakikat
savaşçılığının önemi burada açığa çıkıyor.
Sibat 2015
31-32.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:08 Page 32
STÊRKA CIWAN
Günümüz insanının tarihle bağı yok
denecek kadar zayıftır. “Geçmiş” onun
için sadece “dün”, “gelecek” ise “yarın”
ile sınırlıdır. Yaşamak sadece biyolojik
ihtiyaçlarının karşılanması olarak değerlendirilir. Sanal alemde kendisini
kaybeden o kadar insan vardır ki, yanında ne olup bittiğini göremez durumdadır. Gökyüzündeki yıldızı, ay ve
güneşi göremez; yeryüzündeki çiçeği,
börtü böceği, kısacası tüm güzellikleri
göremez.
Önder APO, “sosyalizmde ısrar insan
olmakta ısrardır” dedi. Günümüz erkeği
de kadını da kendi doğasına ters düşmüştür. Kendi hakikatlerine kavuşmaları
doğru bir zihniyetle, doğru yol ve yöntemlerle verecekleri cins savaşımıyla
mümkündür.
Özetlersek; hakikatin arayışçısı olmak
kapitalist moderniteye karşı anı anına
bir zihniyet savaşımı vermektir. İnsanın
kendi doğasıyla yeniden bağ kurması,
tarihsel toplumla yeniden ilişkilenmesi,
doğaya dostça yaklaşması için sürekli
bir savaşım içine girmesidir. Bunun
yolu da, devletçi uygarlığın tüm etkilerine karşı amansız bir eleştiri ve özeleştiri yapmaktan geçiyor. Sistemin
tüm anlayış, tarz, üslup, ilişki ve yaşam
şeklini ciddi bir çözümlemeden geçirip
aşmak ve yeni zihniyete göre anı anına
kendini yaratmaktan geçiyor. Bundan
sonrası ise eylemdir. Eylem, açığa çıkan
düşünce, anlam ve örgütlülük sonucu
gelişir.
Akıl ve dogma hep birbirine karşı
olmuştur. Dogmatistler aklı kullanıyor
olarak görünmek istemiş, bu yolla da
aklın önünü kapatmaya çalışmışlardır.
Bu savaşımın en büyük silahı sözcükler
olmuştur. Her düşünce sözcüklere özel
bir anlam yüklemeye çalışmıştır.
Sibat 2015
Dogmatizmi inanç olmaktan çıkarıp,
yaşamın her alanını düzenleyen bir
olgu durumuna getirmeliyiz. Bunu başarmak için de düşünce sistemimizi
etkilemek, değiştirmeliyiz. Dogmatik,
hem şahıslar hem de sistemler için
kullanılan bir terimdir. Her türlü düşünce
ve eylemini bir dogmaya dayandıran
kişi dogmatiktir. Eğer bir sistem dogmatiklerden oluşuyorsa o sisteme de
dogmatik sistem denir. Dogmatik birey,
dogmalardan oluşmuş sisteme bağlanandır. Böyle bir birey, hakikat araştırmasına girmez. Çünkü hakikat, onun
bağlandığı dogmalar sistemi tarafından
verilmiştir. Öyleyse keşfedilecek hakikat
yoktur, yapılacak iş, bize verilmiş olan
hakikati anlamaktan ibarettir oda kaderci
bir anlayışdır bunada hakikat denmez.
Dogmatik, dogmalarının fanatiğidir,
çünkü kendi doğrularının dışında da
doğru bulunabileceğini kabul edemez.
Ona göre yapılacak iş, zaman ve mekan
üstü doğru olarak kabul ettiği dogmalar
sistemini evrensel olarak geçerli kılmaktır. Böyle bir birey, anti demokratik.
Dogmatizm, herhangi bir iddiayı,
önermeyi, düşünce ve inancı hiçbir
tartışma konusu yapmadan, eleştiriye
tabi tutmadan sadece duygulara, kişisel
eğilimlere dayanmak suretiyle benimsemek eğilimidir. Bu eğilime göre,
hiçbir mantıksal ya da olgusal kanıt
getirmeden, birşeye olduğu gibi inanılır.
Çünkü ortaya konulan önermenin doğru
veya yanlışlığı tartışılmadan bilirim iddiasında bulunulur. Dogmatizm, bilgi
teorisinde, “insan zihninin varlığın kendisinin ve varlığın ilk nedenlerinin
nesnel bilgisine sahip olabileceği iddiasını, her türlü eleştirel düşünceden
önce kabul ettiği ilkelerin bir gereği
olarak benimseyen yaklaşımı ifade eden
bir görüştür. Oysa bilgi, bir süreç sonunda elde edilebilir. Bu sürecin de
32
duyum, algı ve zihnin faaliyeti gibi
aşamaları vardır. Dogmatizm ise bu
aşamaları hesaba katmadan, aklın a
priori olarak ilk ilkelerin ve ilk nedenlerin bilgisine ulaşılabileceğini iddia
eder. Olur, olmaz yerde “merhum” sözcüğünü kullanmak, ölüye saygıdan
değil. İdeolojik hegemonyanın dil ayağını pekiştirmektendir. Hele hele dinlerdeki benzeşen yönlerin aynı kaynağa
dayalı olduğunu iddia etmenin amacı
tek bilimi dışlamaktır. Oysa insanlık
ilk zamanlardan beri oluşturduğu birikimi aktararak gelişmiştir. Afrika’dan
tüm yeryüzüne yayılan insanların ortak
şeyler de üretmesi doğal bir gelişme
olmuştur. Göksel dinlerde anlatılan
olayların neredeyse tümü Sümer inançlarında ve tabletlerinde var. Sümer anlatımları, sonraki inanışlara da geçmiş.
Bu da çok olağan bir durum. Hemen
hemen aynı topraklarda doğan bu inançlar, elbette öncekilerden etkilenecektir. Bilimin, deney ve gözleme dayalı
yöntemleri yerine kutsal kitapların zorlama yorumlarını olgulara dayanak
yapmanın bizi götürebileceği tek yer,
Avrupa’nın ortaçağ karanlığıdır. Dogmatizm", yani "sorgusuz sualsiz inanç"
sadece tek tanrılı dinlerin niteliklerinden
değil aynı zamanda feodal yapının gereklerinden de kaynaklandığı için, "sorgulamak", "kuşkuculuk", "gerçeği aramak" gibi eylemler hem dinsel açıdan
hem de toplumsal ve siyasal sistem
açısından en büyük suç ve günah sayılmış, cezası da ya yakılarak ya da
kazığa çakılarak öldürülmek gibi en
ağır biçimde verilmiştir.
Dogmatizm İnsanın özgürlük arayışında ortaya çıkan bir kanserdir,
bunun için Aklın bilimi, dogmatizmin
ilmini yenmek zorundadır.
33-35.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:08 Page 33
STÊRKA CIWAN
Çawa Bîjî?
n n
n
Rêber Apo
n n
n
Ger civak hebûnên dîrokî ne, wê demêwateya wan jî
dîrokî ye.watejî cewhera jiyana civakî ye
dikare weke armanc,ruh û zihnê jîyana civakî jî bê nirxandin. Heqîqet jî, ya ku weke wateya hebûna civaka dîrokî
a mîtolojîk, olî, hunerî, zanyarî û zanistî digihîne ziman,
rave û şêweyê ye.
Divê neyê ji bîrkirin ku ev îtopya nebin pratîkên jîyana
mezin jî pêk nayên. Çanda Rojhilata Navîn ji mirovatîyên
re xelata îtopya bihişt û dojehê daye. Ya ku destana
nivîskî a destpêkê ye bi destana Gilgamiş re ji berîya
niha hezara salan ve çandeke ku her tim li gîyayê bê
mirinîyê gerîya ye. Fêm dikim ku jîyana ku bi jina azad
re pêk werê, Gilgamêşê ku ev bi nexweşîya dest hilatdarîyê
winda kirîye. Neslê wî ew jîyana her tim li peye ne ji bo
şêweyeke bê mirinîye, wê di nava pêvajoya jîyana rastîde
jî nebîne. Tiştek encax cîhên ku lê windabûye bê dîtin.
Di cureyên mirovan de volqana jîyana mezin di etekê
Toros û Zagros, gelîyên Dîcle û Firat de teqîya ye. jîyana
ku mirovan mest dike vir çêbûye. Di kurdistanê de jî
weke jin û jîyan pêk hatîye. Di nava hezaran salan de
jîyan vê carê di hîyararşî û desthilatdarîya dewletê de bi
somita jin û jîyan di heman waran de hatîye windakirin.
Dîyarbûye ku hemû destan ji ber destana gilgamiş
derketine. Bihişt û dojeh jî her tim bi jîyanên hatine jîyîn û
windakirinê têkildar e. Bi rastî jî nexweşîya desthilatdarîyê
jîyanê dikûje. Lê bi zanîna vê re projeya hemdema rojhilata
navîn a demokratîk di heman demê de cîhe ku jîyanê bi
nexweşiya deshilatdarîyê ve lê winda kirîye, ya ku desthilatdar
nîne, Jîyana jina azad weke ekolojî û aborîya bi civakî
hatîye keşifkirin, projeya dîtina rastiyê ye. her proje di
heman demê de îtopya pêşerojê ye. Civaka demokratîk û
modernîteya demokratîk îtopya pêşerojê ya pêk hatîye.-di
vana ciheyande wekhevî û azadî
Ji bo yên ku îtopya wan a jîyana azad a mezin heye dema
ku bê gerîn di heremê de ya ku mînakê wê pirin şertê
rêbaza jîyanekî heye. Ew jî ev e. Wê tu ji bo heqîqeta ku civakbûn gengaz dike bijî. Her ku tu heqîqetê bibînî wê tu
bijî. Her ku tu heqîqetê berfireh bikî, wê tu civaka exlaq û
polîtîk ava bikî. Di rojhilata navîn de akademîya zanistî her
33
Sibat 2015
33-35.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:09 Page 34
STÊRKA CIWAN
tim wisa dibêje. Bi vê gotinê re îrada
jîyana azadbûyî her tim wisa dike!
Weke ku jîyanek bê jin nabe, rastîyeke
ewqas jî vekirîye, bi jina ketîre jî wê
jîyaneke bi şeref û watedar neyê parvekirin. Jîyana heyî ya bi jin re heya
qirika herkesî û giştî fetisandina koletîyeke herî jêr de bi rêbazeke bi zanîn
û hîskirinê ve dahûrînker û çalakvan
bûyî. Rîya rast ya rizgarîya jîyanê divê
neyê jibîrkirin ku bi jinê re jîyaneke
watedar û bi şeref, zanyarî û bilindbûnek
mezin dixwaze. Yên ku îdeaya wan a
evînê hene divê her tim bibîrbînin ku
riya pêkanîna wê bi zanistî û bilindbûnê
re derbas dibe. Ji bilî vê ji evînê re xiyanet û xizmeteke ji koletiyê re ye. gihiştina heqîqeta civakî pêk neyê, gihaştina evînê jî çênabe.
Bêguman parvekirina wekhev û bi
azad a jiyana bi jinê re, bi teqez ji cîheke rast beramberî hev zanyariya heqîqeta civakî dixwaze. Evîna rast encex
beramberî hev di nava hevsengiya
hêza heqîqeta civakî de dikare bê
jiyîn. Bi kesayetên ku di nava koletî,
destavêtin û desthilatdariyê de xenikîne
re evîn qet pêk naye. Gelek ceribandinên zêde û her tim têk çûyî jiyan e
û îflasên malbatan vê rastiyê radixin
ber çavan. Di rewşa herî kêm de bi
qasî zilam jin jî dema ku bû xwediyê
zanyarî û hêza civakî, wê hingê hezkirin
û weşikbûna, bê desthilatdarî, di nava
aştiyê de bi hilberîna wekhev û bi
azad û parvekirinê ve jiyana wê bê
avakirin. Rojama ya sed sala 21’an di
pêşengiya şoreşê, dana jinê de weke
şert datîne holê. duruşmeya ‘an jiyan
an barbartî’ vê şoreşê ferz dike.
Civaka Rojhilata Navîn weke ji şoreşeke duyemîn ya gund-çandiniyê re
pêdivî dibîne, pêdiviya vê civakê jî bi
Sibat 2015
duyemîn şoreşa jin heye. Şoreşa jin a
neolotîka dayîksalarî ye. ya herî rast
şoreşa neolotîk ya balkêş, şoreşa jinê
bû. Şoreşa neolotîk , şoreşeke ku heta
niha ji mirovatî li ser mîrasa wê xwe
dide jiyîn e. Li ser bingeha şoreşa
dijber a şaristaniya baviksalarî û modernîteyê, ya ku civaka xwezayî pêş ve
dixe, koletiya jinê ya herî kûr û mêtînkariya wê ava kiriye û di tevayî civakê
de berfireh kiriye ev şoreşa dijber, di
roja me de bi qeyrana xwe ya bipergal
û rewşa xwe ya bialozî di hemû qadên
civakê de dijî û dirûxe. Tê fêmkirin ku
tişta ku ji jinê re tê ferzkirin ji jiyanê
re xiyanet e. Ger dixwazin bê jiyîn,
divê di serî de ji bo vê bi jinê re ji nû
ve beramberî hev bi zanyarî di nava
hêzeke hevsengî de hestên xweşikbûn
û bilindbûnê bêne hilberandin û parvekirina wê bê serxistin. Divê avakirina
vê rastiyê û gihandina heqîqetê bê pêk
anîn. Divê bi şêwazeke bingehîn de
hev û du weke milk û xwedîbûnê de
berdin. Divê li şûna namûsa kevneşop,
rakêşweriya kesayetên xweşik û bi eslî
derbasdar be.
Ger şoreşa jin bi bingehîn û nexasim
guhertina hişmendî û jiyana zilam neyê
jiyîn rizgariya jiyanê jî bê derfet e. Ji
ber ku ya xeleka jiyanê ya sereke ye
jin rizgar ne be, wê jiyan her tim weke
serapekê bijî. Ger aştiya zilam bi jiyanê
re û ya jiyanê bi jin re pêk neyê, şadbûn
jî tenê xiyaleke vala ye. ji bo jin û
jiyana azad rastiyên civakî bê sînor in.
Civak û jina Rojhilata Navîn bi modernîteyê re şaristanî û fethên ku jiyan
e, qasî bê xistin ketine. Jixwebûnê derketiye. Ketiye rewşeke nesne de. Li
ser jinê ve dahûrîna pirsgirêkên civakî
û ji bo çareseriya wê re bi heman diyardeyan re dest girtin rêbazeke rast e.
34
Ji dayîka pirsgirêkan re encex ya ku
çaseriya dayîkane bi ferzkirina şoreşa
jinê ve bi gavên rast ve ber bi heqîqetê
ve gihandinek çêbibe.
Çaseriya modernîteya demokratîk
di mijara pirsgirêka jin û şoreşê de bi
îdeale û biçalak e. Netewên modernîteya demokratîk ne ew proje ne ku
bi projeyeke bê jin ve xwe pêk bîne.
Berevajî vê di her gava xwe de bi
parvekirina zanyarî û çalakbûna jinê
re şoreşa ku pêk bê ye. avakirina
civaka aborî di weke ku wê di pêşengiya jinê de pêk were, ji nû ve avakirina
wê jî hêza komînal a jinê dixwaze.
Aborî meslek û çalakiya jinê ya civaka
cewheriye. Ekolojî zanisteke ku encex
33-35.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:55 Page 35
STÊRKA CIWAN
dikare bi baldariya jinê ve hevdîtina
bi civakê re were pêk anîne. Jin bi
awayeke nasnameyî bi hawirdoriye.
Civaka demokratîk civaka ku zihin û
vîna azad a jinê pêwîst dikê ye. pir
vekirî modernîteya demokratîk hemdema şoreş û şaristaniya jinê ye.
Çawa bîjî, çi bikî û ji kur
dest pê bike
Ji pirsê çawa bijî, çi bikî û ji ku
derê dest pê bikî re wê bersiva hevbeş
bê dayîn. Divê li ser bingeha hundirê
sîstemê de bi dijberîya sîstemê dest
pê bike. Lê di nava pergalê de dijberîya
sîstemê di asta zanyarên kevîn de her
kêlî pêwîstîya şervanê heqîqetê yê ku
bikare di berdêla wê de bimirê jî derdixe holê. çawa bijîn û ji ku derê dest
pê bike, weke gurzeke ku modernîteyê
lê kirîye wî gomlekê dîna ji ber xwe
dike, wê tu nefret bikî û dev ji vê
jîyanê berdî. Dema pêwîst bike her
kêlî bi vereşandinê re wê tu mîde,
mejî, bedena xwe ji vê jîyana ku tu
navdayî paqij bikî. Yek weke xweşika
cîhanê jî xwe ji tere bide dê tu ji hundirê xwe vereşînî bersivê bidî. Ji pirsa
çawa bikinre jî bi her du pirsên dîtir
re nav hevûdu de her tim bi şêweya
çalekîyan de dijberîya xwe ya pergalê
dîyar dike. Bersiva pirsa çi bikin pratîka bi zanist û bi rêxistinîye.
Ji bo pergala mordernîteya demokratîk bersiva her sê pirsa hevdîtina bi
hêmanên pergalê ên bîrdozî û çalekgerî
rave dike. Dema berê de mîsyona ku
bi têgîna partîya pêşeng dihat gotin
îroj weke pêşengê modernîteya demokratîk a quramî û çalakî xurt bûye. Ya
ku sê lingên pergalê yên bingehînin
pêwîstîya civaka aborî, ekolojîk û de-
mokratîk (bajar, herêm, rêveberên konfederalîst a demokratîk, a ku ji netew
û neteweyî wêdetir) ya zîhnî û îradî
pêşwazî kirin mîsyona bingehîne. Ji
bo vê di hejmar û nîtelîkên têr de divê
akademî bêne avakirin. Cîhana akademîya modernîteyê tenê bi rexne kirinê
têr nabe, alternatîfa wê pêş dixe, bîrîmên
akademîyên nû li gorî naveroka xwe
yên pir cure ve tê ava kirin. Di derbarê
her qada civakî de di serî de aborîteknîk, ekolojî-çandinî, sîyaseta demokratîk, ewlekarî-parastin, jin-azadî,
çand-nasname, dîrok-ziman, zanyarîfelsefe, ol-huner li gorî girîngî û pêdivîyan ava kirin erke. Ger kadroyek
akademîk ên bi hêz nebe hêmanên
modernîteya demokratîk nayê sazkirin.
Kadroyên akademîk çi qasî bêy hêmanên modernîteya demokratîk tiştekî
îfade nakin, hêmanên modernîteya demokratîk jî bêy kadroyên akademîk çi
wateya xwe nîne û ser nakeve. Yekbûna
di nav hev de, ji bo wate û serkeftinê
şerte. Divê ya ku weke kirasê bi lenet
ya modernîteya kapîtalîst li ser piştê
danîye fereseta fikir, zikir û çalekî a ji
hev cuda bê derbas kirin û berdan.
Fikir, zikir çalakî tu car ji hev qut
nabin. Heqîqet tim li ser piştê girtin di
nava yekbûnekê de pêş xistin nîşaneya
bilindbûna divê bê jîyîne. Her sê li gel
hev di çawa bijî de, çibikin de û ji ku
derê dest pê bike de temsîl neke bila
dernekeve şerê heqîqetê. Şerê heqîqetê
berovajîya modernîteya qapîtalîst napejirîne û bi wêre najî. Bi kinasî kadroyên akademîk mejîyê rêxistinê ne û
di beden de (civakê de) rehên ziravin.
Yekbûna rastiyê ye. heqîqet rastîya
yekbûna tê îfade kirine. Kadro heqîqeta
bi rêxistinî û çalak bûyî ye.
Şerê heqîqetê di her kêlîyên civakê
35
de di hemu qadê civakê de birîmên
komînalîst, ên aborî û ekolojîk de di
warên bajarên demokratîk, herem û ji
bilî netew neteweyan bêne bi rêve birin,
wê wate û serkeftinê dest bixe. ger
weke Qasid û hawarîyên ola, jîyan neyê
zanîn, bazdana li pey heqîqetê pêk
nayê, şerê heqîqetê jî nayê dayîn. Ger
bê dayîn jî ser nakeve. Pêdivîya rojhilata
navîn bi zanyarên xwedawendên jin ên
nû bûne, Musa, Îsa û Mihemedan re
Saîd paulan, Manîyan, Weysel Qaranîyan, Helecî Mansuran, Suhrewerdîyan,
Yunus Emreyan û Birunoyan heye. Şoreşa heqîqetê ger bi xwedî derketina
mîrasê wan ên kevin û kevnar nebûne,
neyê derketin sernakeve. Şoreş û şoreşger namirin bi xwedî derketina
mîrasa wan re têne jîyîn.
Ez li vêderê bangê jina dikim. Û dibêjim qasî ku qet nebûye em ewqasî
nêzî azadîyê ne. Dizanim azadî bi
hêsanî ava nabe, dibe ku di vê mijarê
de bedel were xwestin, hun zehmetîyan
bikşînin, lê ez jî li vir zehmetîyan
dijîm. Tevî vê hewl didim bibim bersiv.
Îrada azadîya gelê Kurd min bi hêvî
dike. Ez di wê bawerîyê deme ku emê
bi vê biharê re azadîya xwe ava bikin.
Emê bi biharê re azadîya jinê ava bikin.
Azadî ji nan û avê bi rumet tire.
Ez şervanekî azadîya jinê me. Di vê
mijarê de pir radîqalim. Ez di wê bawerîyê de me ku wê jin di rojhelata
navîn de li ser bingeha jîrbûn, parastin
û xweşikbûnê ve wê weke rojê, azadîya
xwe ava bike. Wê teqez rojekî bigihêje
wê jina bi hêz, ya ku zilamê paşverû û
zordar bîne rê. Bi vê bawerîyê re hevî
dikim ku wê tekoşîna xwe li gorî rihê
pêvajoyê bilind bikin.
ji Tevahî jinan re silav hezsikirin û
rêzgirtinên xwe raber dikim.
Sibat 2015
36-38.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:56 Page 36
STÊRKA CIWAN
Bersiva 15'ê
Sibatê Bi
Tevlîbûna
Nava Rêfên Gerîla
Gengaz e!
n n
n
Komalên Ciwan Avrupa Koordinasyonu n
Sala 1999 û salên ji wî şûn ve ji bo
ciwanên kurd tên wateya salekî veguherînê,hîşyarbûnê, serhildanê, xwebûnê, xwe û derdora xwe berçav re
derbas kirinê, cîhanê hilweşînê, jiyanê
ji nû ve avakirinê, baweriyê, wêrekbûnê, iradebûnê, li dijî zorê sekinandinê, tolhildan û fedayîbûnê. Ango
hêviyên dijmin vala derxistinê. Başe,
dijmin çi hêvî dikir? Heke ciwanên
Kurd nikaribin bersiva vê pirsê bidin
wê demê ewê nizanibin jî li dijî kî wê
şer bikin û ev şer bi kîjan rê û rêbazê
wê biserkeve. Pêwîste werê zanîn ku
Sibat 2015
aloziya îro li rojhilata navîn û taybetî
li Kurdistanê tê jiyîn yekser bi komploya ku li ser Rêber APO hat pêkanîn
re girêdayî ye. Hêviyên komplogeran
ew bû ku bikarîbin tevgeraya azadiya
mirovahiyê ji holê rakin. Di çarçoveya
Projeya rojhilata navîn de hêzên ku
pêsengiya vê projê dikin xwestin bi
dîl girtina Rêber APO astengiya herî
mezin a li pêsiya xwe ji holê rakin. Ji
ber vê yekî jî xwestin vê plana xwe
pêl bi pêl pêk bînin. Ango modernîteya
kapîtalîst riyekî digeriya ku xwe carekî
din di rojhilata navîn de bicîh bike.
36
n n
Ev jî encax bi têk birina hêzên azadîxwaz ên ku li hemberî wî astengî
derdixistin pêkan bû. Ji ber vê yekî jî
plana xwe bi xwesteka tasfiye kirina
PKK'ê dan destpêkirin. Wisa fikirîn
ku ger Rêber APO dîl bigirin û teslîmê
dewleta tirk bikin wê demê ewê astengiya herî mezin bikaribin ji holê
rakin. Di vê çarçoveyê de xwedayên
ku çanda xwe disipêrin pênc hezar
salî plana herî qirêj li dijî gelê Kurd
xistin meriyetê. Bi vê awayî xwestin
hêvî û vîna gelê Kurd bişikînin. Pistî
ku Rêber APO bi komployekî bê-
36-38.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:56 Page 37
STÊRKA CIWAN
hempa hat dîl girtin ev hêzên tarî
planên xwe yên din xistin meriyetê.
Ji ber ku wisa bawer dikirin ku bi
girtina Rêber APO tevgera azadiyê
hilweşe. Ji ber vê yekî jî bi lîstikekî
trajîk qûleyên cêwî bi destê rêxistina
ku wan bi xwe avakiribû, El-Qaideyê,
dan êrîs kirin. Û ji wê kêliyê pê ve
politikayekî qirêj a di bin navê ´têkosîna li dij-terorê´ xistin meriyetê. Di
bin navê ´têkosîna li dij-terorê´ de
zemîn ji xwe re ava kirin û bi vê
awayî destdirêjiya afganîstan û îraqê
kirin. Tişta dixwestin bikin ew bû ku
di ser iraqê re teşeyekî nû bidin hemû
rojhilata navîn. Di heman demê de jî
Kurda jî bi parçeyekî ji çend bajaran
pêk tê bixapîne û di Kurdistanekî ku
hatiye mînîmalîze kirin de bifetisîne.
Vêya jî bi rêxistinên destik wek
KDP,AKP û El-Qaide
dixwestin pêk
bînin. KDP, ji ber ku bi hêviyên PKK
tasfiye bibe û KDPê bikarîbin wek
rêxistinekî şûna PKKê bigire pêşkeşî
Kurda bikin. Bi vê rêbazê xwestin
Kurdistanekî ku tenê ji başûrê Kurdistanê pêk tê ava bikin û hêviyên
hezaran salan di wê derê de bifetisînin.
Serok-eşîrekî xwestin wek Serok-netewekî bifiroşin Kurda. Di heman
demê de bi rêxistina destik a bi navê
El-Qaideyê di raya giştî de dest bi reş
kirina islamiyetê kirin. Ji ber ku heke
bixwazin bikevin rojhilata navîn pêwîste destpêkê çanda hezaran salan
reş bike, wek paşverû nîşan bide û
tine bihesibîne. Ev tişt jî encax bi rêxistinekî wek El-Qaide gengaz e. Bi
vê ya re girêdayî dixwestin bi partiya
AKP girseya PKK li bakûrê Kurdistanê
û îslama çandî li rojhilata navîn têk
bibin. Ji ber vê yekî jî xwestin Tirkiyeya ´nû´ ya di bin desthilatdariya
Erdogan de wek modelekî bêhempa
pêşkeşî Kurda û gelên din ê rojhilata navîn bikin. Ji ber wî bû ku
politikayên xwe li dijî Kurda
37
nerm kirin û di heman demê de gotin
ger el-qaide islamiyeta hişk be wê
demê akp islama nerme, wê demê ya
rast AKP´ye û pêwîste herkes akp´ê
mînak bigire. Bi riya akp û tariqata
Gulen xwestin kapîtalîzmê belavê
hemû rojhilata navîn bikin. Em dikarin
bêjin heta astekî jî serkeftî bûn. Lê
tişta xwûyaye ewe, tiştên plan kirin û
tiştên ku pêk hatin du tiştên ji hev
cuda ne. Em dikarin bêjin Amerîka,
Israil û hêzên ku xwestin ev plan bi
serfirazî pêk were îro li beramberî
sekna Rêber APO têk çûn. Ev hêzên
tarî ji ber ku têk çûne êdî şêwazên
herî qirêj li dijî gelê Kurd bikar tînin.
Divê em baş bizanin ku îro çeteyên
wek DAÎŞ berdewamiya el-qaideya
duho ne. Çeteyên hov yê wek DAÎŞ´ê
encamên têkçûyîna moderniteya kapîtalîst a li hemberî moderniteya demokratîk e. Wahşeta ku DAÎŞ dixwaze
li rojhilata navîn belav bike rûyê rast
ê kapîtalîzmê ye.Ango dema kapîtalîzm hemû rê lê werin girtin wê bibe
Sibat 2015
‘
36-38.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:57 Page 38
STÊRKA CIWAN
Rêbertiyekî azad wê bi mezinkirina refên
şerwanên azadiyê gengaz be
Hitler, Mussolini, Saddam, Erdogan, El-Qaide û DAÎŞ. Ji ber vê yekî
ye ku dema em rewşa Kurdistanê û
Rojhilatana navîn dest bigirin divê
em ti car ji polîtîkayên qirêj ên modernîteya kapîtalîst qut dest negirin.
Heman tist ji bo 15'ê sibatê, roja reş
a Kurda jî derbasdar e.
Pirsa ku ciwanekê kurd ji xwe pirs
bike pêwîste ew be ku; ez çawa dikarim ji vê rewşê re bibim bersiv?
15'ê sibatê ji bo me wek ciwanên
kurd pêwîste wek roja şermê werê
dest girtin. Ji ber ku ger me wek ciwanên Kurd erkên xwe li gor ku
dîrok ji me dixwest pêk baniya wê
demê ti hêz nikarîbû Rêberê me dîl
bigirta. Dîsa tişta ku em ji Rêber
APO pêwîste fêr bibin ewe ku li cîhê
ku herkes hêviyên xwe winda dike li
wê cîhê pêwîste ji bo hêviyê şer werê
dayîn. Gelo em wek ciwanên Kurd ji
xwe dipirsin Serok APO ji bo me tê
çi wateyê?Serokekî ne tenê hêvî dide
gelê Kurd, di heman demê de hêviya
hemû gelên bindeste. Heke me vê
pirsê ji xwe pirsîbe wê demê bersiva
ku em bidin vê pirsê pêwîste çibe?
Gelo em xwediyê wê zanebûnêne ku
Rêber APO îro bi paradîgmayek nû
û bi felsefeyek nû pêşeroja mirovahiyê
diyar dike? Gelo dîsa em ji xwe dipirsin di nava çar dîwaran de ev tişt
çewa pêk tê? Başe, em heta kengî
rewşa Rêberê xwe ku ev dibe 16 sal
di nava car dîwaran de ye qebûl bikin?Ji bo ciwanên Kurd pêwîste tiştekî
Sibat 2015
wek sînor naskirin nebe. Em êdî pêwîste bi ti awayî rewşa ku dijmin
dixwaze bi me bide qebûl kirin razî
bin. Êdî tenê berxwedan na, tişta ji
ciwanên Kurd tê xwestin serkeftin e.
Îro li Şengalê û li Kobanî ciwanên
Kurd destan dinivîsinin, bi tîpên zêrîn
mohra xwe li dîrokê didin. Ev ciwan,
ciwanên bi felsefe û baweriya ku Rêber APO daye wan dimeşin serkeftinê.
Ji ber vê awayî ti hêz nikare xwe li
ber vê baweriyê ragire. Başe, tiştên
me ji wan cuda dike çiye?Ji bo bawerî
û felsefeya Rêberê xwe têkoşîn dayîn
erkên her ciwanekî Kurd e? Pêwîste
em wek ciwanên Kurd ên ku li ewropayê dijîn êdî xwe nexapînin. Di kûrahiya dilê xwe de em hemû jî dizanin
tişta pêwîste werê kirin çiye. Dem
dema guh dayîna dengê ku ji kûrahiya
dilê me tê ye. Em hemû jî dizanîn
dilên me hemûya bi hevdu re ji bo
çiyayên azad ên kurdistanê lê dixin.
Çiyayên azad ku bi felsefeya Rêbertiya
me hatine dagirtin. Her bihuştekî
wan ciyayan bi hesreta wê rojê şerwanên azadiyê dihewîne ku rojekî
ROJ wê azad be û li ser axa wî
bimeşe. Êdî pêwîste em xwe ji zincîrên
kapîtalîzmê xilas bikin û ji vê jiyana
şaş re bêjin na! Ger îro nebe kengî!?
Heke em wek ciwanên Kurd dixwazin
di pêşerojê de bi serbilindayî werin
bibîranin wê demê pêwîste em NIHA
ew barê ku dikeve ser milên me rakin.
Em hemû jî dizanin ku bi gotinan
Rêber APO azad nabe, encax bi tê38
’
kosîna ku em li dijî dijmin bidin meşandin ve ev tişt wê gengaz be. Ev
têkosîn jî ne tenê erkên çend ciwanên
Kurdin.Ev têkoşîn erkê hemû ciwanên
Kurdin. Ji ber vê awayî ciwanên Kurd
divê êdî xwe ji berjewendiyên teng
xilas bikin û ji bo berjewendiya gelê
xwe têkoşîn bidin. Pêşerojekî azad
wê bi Rêbertiyekî azad gengaz be.
Rêbertiyekî azad wê bi mezinkirina
refên şerwanên azadiyê gengaz be.
Servanên azadiyê wê bi tevlîbûna
nava refên Gerîla mezin bibin. Bersiva
15ê sibatê jî pêwîste em li ser axa
xwe, çiyayê xwe û di nava gelê xwe
de bidin. Ango tişta her ciwanekî
Kurd divê pêwîste bike ewe ku hêviyên
xwe ji kapîtalîzmê bibire û ji bo jiyanekî nû avakirinê çi pêwîst be wî
bike. Beriya her tistî pêwîste em
wêrek bin, ne tirsin û di KÊLIYA ku
ji me tê xwestin de em amade bin.Em
vê şerma ku dijmin dixwazê li me
ferz bike çawa qebûl bikin?Ger em
qebûl nakin pêwîste em çi bikin? Ciwanên Kurd tenê dikarin xwe ji vê
rewşê bi tevlîbûna nava refên Gerîla
rizgar bike. An emê koletiyê qebûl
bikin an jî emê ji bo rizgarkirina rûmeta xwe ya ku di nav çar dîwaran
de ye têkoşînekî dijwar bimeşînin.
Ciwanên kurd di dîrokê de ti car bêrûmetiyê qebûl nekirine. Pêwîste ji
vê kêliyê pê ve jî qebûl nekin. Gelo
riya ku em bidin pêşiya xwe ne zelal
e? Em li benda kî ne an jî ci ne?
39-41.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:57 Page 39
STÊRKA CIWAN
Hesabên Biçûk Li
Şengal
Ê Dizivirin
n n
n
Qasim Engîn
n n
Dîroka Kurdistan de serdestê Kurd her tim
tenê berjewendiyên xwe yê malbatî esas girtine
û yek jî her tim pişta xwe bi hêzên derve girêdane. Rewişta yekêm ev e. Yek jî xasleta
ku wan ev e ku serî xwe ber hêzên dagirker
ango metînger bitewanîn, an jî dema ku derfet
dibînin tavile de serî xwe rabikin û tevahî
gelê Kurd ji bo berjewendiyên xwe bixin nava
tevger û lebatan. Bi wan herdû xasletan ve
girêdayî, dema ku derfetek pir biçûk jî dibînin
tavile de xwe bi hêzên mezin ve dialiqînin û
dibin dûvîkên wan.
Tespîtên ku li jor hatine kirin, di destpeka
dîrokê de haye niha jî henin û wiha jî didomin.
Welê xuya dike ku wiha jî ev tespîtine ango
pêdandine yê bimînin. Berku serdestên Kurdan
hena jî wek berê, di helwestên xwe yên berjewendîperest de dimeşin.
39
n
Çima? Berku dibêjin; “Çiya diguheri ehlaq
naguheri”. Ehlaqa wan jî wiha dixuyayê ku
yê zû zû neguheri.
Berku karakter ango rewista wan wiha
hatiye avakirin. Xasleteka ku pir zêde tenê
xwe difikre, tenê berjewendiyên xwe esas digire, yek jî rastî jî xasletek xwe bê bawer
encex dikare wiha jîn bike. Yên ku baweriya
xwe bi kesatiya xwe nîn in ,yên encex karibin
bi palpişta derve ser lîngan bimînin. Wek
ditîr jî ne pêkane ku ser piyan bisekinin.
Em bala xwe bidin tevahî dîroka Kurdan;
Em dakevin nava dîroka hûr û kûr rastî jî em
e bibînin ku serdestên Kurdan her ristek ango
rolek pir qirêt leystine. Kengî erîşên dijwar
hatine an reviyane an jî derbasî rex hêzên
erîşker bûne. Ev duh jî wiha bû niha jî wiha
yê. Dîsa kengî ditîne hêzên dagirker hindik
Sibat 2015
39-41.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:58 Page 40
STÊRKA CIWAN
lewaz bûne bê ku bernameyek çêbikin, bê ku amadekariyek bikin hema
rabûne ser xwe û qaşo dijî dagirkeran
sekînîne. Lê dema ku dagirker ango
erîşker carek din beriya xwe danîne
ser wan e heman carek din an teslîm
bûne an jî reviyane. Dîsa jiberku
baweriya xwe bi xwe nînin baweriya
xwe gelê Kurd jî tucaran neanîne.
Beravajî ev wek li pîrhevoka ditirsin
ji gel tirsane û jiber vê yekê jî her li
gel dûr rawestîne. Ma hêna berî vê
çend salavên wiha kiribûn?
Niha jî bi gotinên ku me li jor
anîne ser zimên em carek din serdestên niha li Kurdistanê binêrin.
Berku li gelê Kurdistan bê bawerin,
her pişta xwe didin hêzên derve,
taybet jî hêzên ku xwedan pere û
çek in. Bala xwe bidinê; ruxme ku
Kurdistan tijî çek kirîbûn, ruxme ku
tijî çekên xwe yê mezin hebûn çawa
paş paşkî revîn? Yek jî çiqas sal
bûn her qala arteşbûyînek profesyonel dikirin? Qala generala dikirin.
Ka dema ku çend talanker bere xwe
dan Şengalê, çawa Şengalêdi rojekê
da ev hemû perwerdeya bi salan hatibû dîtîn, rakirin? Bi zimanî kurmancî em bêjin: Bi çep rast, çep
rast, pêş de û paş de arteş bûyîn ne
pêkane. Arteş bûyîn bi baweriyek
zêdetirin xurt ve gengaz e.
Dîsa bala xwe bidinê; çiqas hawara
Dem dema wê yê ku êdî ev
serdestên Kurd jî rastiya
xwe bibînin û lîngên
xwe jî gorî doşeg û
mitêle xwe
biavêjin.
Sibat 2015
40
derve dikin? Taybet jî hêza ku erîşa
herê zêde dibe ser Kurdan ruxme
ku dewleta Tirkiyeyê, ev beriya xwe
didin wana. Me ev ne nakoke? Yek
jî çima berê xwe didin wan? Berku
xwe berêji ne bawerin. Berku her
ferî dest vekirine bûne, berku vîna
xwe xûrt nîn e, berku ev tenê rastî jî
bi tenê ser derfetên ku derdikevin
xwe tevger dikin û gorî wê jî tevdigerin. Gorî wan; kengî hêzên navnetewî alîkariyan wan kirin û kengî
rewş gengaz bû ev e karin şer bikin.
Wekî dîtir ew e nekevin nav tevgerek
û yê benda alîkariya leşkerî û siyasî
bimînin. Lê heqe alîkarî nehat jî ew
39-41.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:58 Page 41
STÊRKA CIWAN
e cihe xwe bisekinin. Heta ew e
derbasî milê hêzên navnetewî bibin
û bibin leşkere wan yên baş. Erê karaktere wan ev e. Ber wê jî ev tucaran
nikarin bi serî xwe dest bi tevgerek
netewî bikin.
Bala xwe bidin, ma rewşa Şengale ne wiha yê? Hindik ketin nava
tevgereke lê dema kesên ku pere û
çekan didin wan hindik gotin kirin,
carek din paş paşkî li Şengale derketin. Ev xasleteke. Lê muxabin
xasletek pir bi qirêt e.
Bîra nekin ku serdest her wiha
ne. Yek jî gorî wana Kurdistan çewlîga ango kîşwerza wan û bawên
wan e. Wiha jî ferbûne ku herkes
bibin xizmetkarên wan. Gotin jî bila
tenê gotina wan bibe.
Lê bîra nekin ku; “Beza pisîkê
heta ber kulînê ye.” Gotinek heye
dibeje: “Derbas bû bazara Borê kerê
xwe bajo biçe Nîxde.”
Êdî pêwîste serdestên Kurdan an jî wek ew dibêjin- mal mezinin
Kurdan baş bizanin ku; dewr û dewrana wan derbas bûye. Êdî dewr
dewra mirovên ku bi dil; ji bo gelê
41
xwe ji bo welatê xwe canê xwe didin
e. Ev jî kînin herkes dizane. Yên ku
li çeperên Şengal, yên ku li çeperên
Kobanê, yên ku li çeperên tevahî
Kurdistan de, bê ku filsek ango kuruşek dixwazine û ji bo gelê xwe
canê xwe didine, yên ku duh de jî
amadene ku canê xwe wek duh dane
û beyanî jî bidine...
Dem dema wê yê ku êdî ev serdestên Kurd jî rastiya xwe bibînin û
lîngên xwe jî gorî doşeg û mitêle
xwe biavêjin.
Sibat 2015
42-43.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:58 Page 42
STÊRKA CIWAN
ZIMANÊ KURDÎ
ZIMANÊ ME YE
n n
Ziman wate û hişmendiya civakê
ye, li ser vê bingehê jî dema mirov
bingeha ziman dinêre, dibîne ku
ziman netenê amûreke ji hevdû fêm
kirin û axaftinê ye, bingeha hişmendiya civakê ye, hest û ramana wê ye,
heta hebûn û tunebûna civakê ye. Li
ser vê esasê jî, ya ku civakan dike civak, ziman e. Hemû civak jî bi zimanê
xwe tê naskirin,yanê wateya ziman
ev qas giran e. Di nav civakê de
ziman bê wêndakirin ew civak ango
gel jî wênda dibe. Bi gotineke din
her netew bi zimanê xwe ve tê naskirin
û nasandin ji van sedeman jî, ji bo
hemû mirovahiye ziman weke av, ax
û pêdîviyên jiyanî girînge. Têkîliya
ziman, bi dîrokê re jî heye û pêşketina
Sibat 2015
n
Sîdar Agirî
n n
n
dirok û çanda gelan e. Bi gotinekî
din têkîliyekî diyalektîkî di navbera
ziman û dirokê de heye, dema ji van
her du yan yek qels bibe an jî wenda
bibe bandorê ser hev çêdike, bo vê
yekê jî hişmendiya desthilatdar ji dîrokê heya roja îro her tim êrişê ser
ziman kiriye û hewl daye ku zimanê
gelên bindest ji hole rake. Di cîhanê
de bi sedan netew-dewlet hene û ev
dewletana hemû dixwazin ku tenê
zimanê wan di cihanê de bimîne, ev
polîtîka û armanca wan a serekeye.
Ji bo van armancên xwe jî cûr be cûr
rêbazan bikar tînin û êrîşê, her cûre
nirxê gelan dikin. Wek gelê Kurd
dema civak bixwaze bi zimanê xwe
biaxife jî hezar benda datînîn pêşiya
42
gelan û destbi êrîşê xwe yên gemar
dikin. Wek minak ji bo ku zimanê
Kurdî ji holê rabe bi deh hezaran
mirov hate qetil kirin, bi hezaran
gund hate şewitandin, û bi milyonan
mirov hatin koçber kirin.
Di dîrokê de jî hişmendiya netewdewlet ji bo van armancên xwe gelek
şer û komkujiyen mezin pêk anî, û
roja me ya iro de jî, serî de gelê Kurd
û hin gelên din li hember van desthilatdaran têdikoşin û (li jor jî me nivîsand) berdelên giran didin. Ji ber girîngbûna ziman, gelê Kurd tu caran
dev ji zimanê xwe bernedaye û her
tim zimanê xwe û bi vê va girêdayî
çanda xwe û dîroka xwe parastiye. Li
hember tunebûna derfetan jî tu caran
42-43.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:59 Page 43
STÊRKA CIWAN
gelê Kurd serê xwe netawandiye û
zimanê xwe heya roja îro aniye.
Gelo zimanê Kurdî çawa hate roja
îro; ger em vê yekî lêkolîn bikin em ê
bibînîn ku bersiva vê pirsê Rêber
APO ye û têkoşîna rizgariya gelê
Kurd e. Beriya çil salan ger tevgera
PKK derneketiba me iro nikaribû
behsa zimanê Kurdî bikira. Piştî ku
tevgera azadiya gelê Kurd bi pêşengiya
Rêber APO de pêşket, xeteriya wenda
bûna zimanê me jî ji holê rabû, bi
azad bûna gel û mezin bûna tevgera
azadiya Kurdistanê re zimanê Kurdî
pêş ket û xwe ji xeteriya asîmîle
bûyînê rizgar kir. Lê em nikarin bêjin
ku ev xeteriya asîmîlasyonê ji holê
rabûye, hê jî dakirkerên Tirk li pey
armancê xwe yên tunekirinê ne.
Ger em dûbare bikin; ji bo parastina zimanê Kurdî gelek zehmetî hat
kişandin û berdêl hatin dayîn, hê jî
tê dayîn, ji bo ev berdêlên hatine
dayîn vala dernekeve dive ji vir pê
ve serî de zarok û ciwanên Kurd fêrî
zimanê Kurdî bibin û di nava hemû
jiyana xwe de Kurdî biaxifin. Êdî
zimanê Kurdî hatiye asteki baş, ji
bo vê jî xwedî derketina Kurdî pir bi
wate ye, û rolekî dîrokî ye. Dijminên
me gelek hewl dan ku zimanê me ji
holê rakin û me bikin tirk, ereb û
faris, lê belê ev xwesteka van pêk
nehat û em wek xwe man.
Li ser bingeha parastina zimanê
Kurdî, pêşxistina zimanê Kurdî û
xwedî derketina çand û dîroka Kurdistanê divê hemû kes xwe berpirsyar
bibîne û wek endamekî aktîf kar û
xebat bimeşîne. Bi kurt û kurmancî
ZIMANÊ KURDÎ ZIMANÊ ME YE
û zimanê herî kevnar e. Fêrbûna zimanê Kurdî wê azadiya gelê Kurd
biafirîne, pêşketina wê jî, wê pêşketina
43
neteweyî ava bike, mezinbûna raman
û rihê zimanê Kurdî wê nehêle ku
gelê Kurd têk biçe. Yanî hebûna gelê
Kurd bi ziman ve girêdayîye, rizgarbûna ziman jî girêdayî ciwanan e.
Em zimanê xwe bîr nekin û nedin bîr
kirin. Taybet li Avrûpayê divê ciwanên
Kurd bêtir xwedî li zimanê xwe derbikevin, îro li Avrûpayê ciwanên Kurd
ji Kurdî, zêdetir zimanên biyanî diaxifin, û hema em bêjin qet zimanê
Kurdî naaxifin ev jî, ji bo gelê Kurd
xeteriyeke gelek mezin e. Di Avrûpayê
de derfet gelek pir in, sazî û komelên
Kurdan jî gelek in, di pêşiya fêrbûna
zimanê Kurdî de jî tu astengî nîn e.
Divê her komelekî me ya di Avrûpayê
de vegere dibistanekî û zarokan fêrî
axaftin, xwandin û nivîsandina zimanê
Kurdî bike. Em bawerdikin ku rojek
wê were hemû zarokên Kurdistanê
wê xewnên xwe bi Kurdî bibîne.
Sibat 2015
44-45.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:59 Page 44
STÊRKA CIWAN
Heya Dawiyê
Azadbûn
n n
n
Rozan Star
Ji desthilatiya nêrane (eril) ya
pênc hezar salî hevberdan û di vê
yekê de xwe gihandina eşqê xeyal
nîn e, berovajiyê vê, arezû û daxwaziya jinê ye. Eger eşq, kelecana ku ji
zimanê avabûnê yê gerdûnê tê hiskirin
be, hebûna herî nêzîkê wê ku jin
bixwe ye, li ser vî bingehî êdî em
dizanin ku jin, lêgerînwanê eşqê yê
bêdawî ye. Li ser vî bingehî asta
azadî û curbicurbûnê bidestxistin, ji
Sibat 2015
n n
n
bo azadiya jinê yek ji wan esasên
herî girîng e. Ji wan niqaşên ku em
didin meşandin, ev rastî derdikeve
holê. Di vê mijarê de her çiqas nîqaş
têne meşandin, çavên jinan rastiyên
nû dibînin. Di hindirê wan çavan de,
kûrahiyeke ku ji watedayin, hiskirin
û dîtina rastiyên mezin tê, heye. Ew
çav, bi biranînên şahîdiya dîrokê dagirtî ne. Ma gengaz e ku mirov şahîdiya dîroka qesabxaneyên bi xwîn
44
neke û xwedî hafizayekî bi êş nebe?
Ew litûfa zekaya nerm a ku xwezayê
daye me, em ê bi çi awayî veguherînin
qesabxaneyekî bi xwîn û dînemêriya
bersivdayînê rave bikin? Di vê mijarê
de lêpirsînên ku têne kirin, tenê aîdê
dihû nîn in, êşên bê hemta yên roja
me ya îro jî di xwe de radigirin.
Mirovê ferzane wiha dibêje; “dîrok
niha ye, em jî di kûrahiyên dîrokê de
ne”... Pênc hezar sal in ku dîrok bûye
44-45.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:00 Page 45
STÊRKA CIWAN
gola xwînê û ev çav jî pênc hezar sal
in şahîdiya vê yekê dikin. Di mekan
û zemanên cuda cuda de, lê belê bêyî
ku naverok û cewherê wê biguhere,
bi awayekî bêdeng û sakit berdewam
dike. Hinek caran eger dengeke cuda
jî derbixe, desthilatiya nêrane vê yekê
nabîne û nabihîse. Di dîrokê de jî
nayên nivîsandin, eger bêne nivîsandin
jî xelet têne nîvîsandin. Êşên dîrokê
yên ku jin dijîn, wekhev in. Bi serê
jinê de bûyerên weke; şewitandin,
daliqandin, recmkirin, heqaret lê kirin
û hwd. tînin. Tişta herî biêş jî ew e
ku, ev yek weke çarenûsekê tê pejirandin. Her weke ku mirov hinek kodan li computerê barbike, ev jî wisa
ye. Computer bi wan kodan vedibe,
bi wan kodan re jî kar dike. Heya ew
kod neyên vekirin, kar nayê kirin.
Wê demê êdî jin nabe jiyan û di navbera çar diwaran de hatiye asêkirin,
deng û bêhna wê lê hatiye birîn.
Çawa ku xweza xwe dixemilîne û xwe radixe pêşberê
me, êdî di van çavan de li gel qesabxaneyên xwînawî
divê eşqa azadiyê jî bibîne, divê vê yekê bike
heceta jiyanê, dev ji giriyê berde û bikene.
bixwe jiyan kirine, êşên tekane ne û
keseke din êşên bi vî awayî nekişandine. Lê, dema ku ferd kesayeta
xwe tehlîl dike, nû nû pê dizane ku
ev yek weke sîstemekê hatiye avakirin. Ji ber vê yekê jî, çîroka me
hemûyan kêm an jî zêde dişibe hev.
Ji ber ku em hemû di nava heman
çerxê de derbas bûn. Ji ber vê yekê
jî, her jin, weke awêneya (eynik) jineke din e. Di
navbeyina jinan de kendal
avakirin, xefika
zîhniyeta nêrane
ye.
Hertim weke hinek kesên
din bûyîn, aîdê wan bûyîn û aîdê
xwe nebûyîn weke heqîqetekê di mejiyê wê de hatiye bicihkirin. Eger tu
ji vê yekê derbikevî, ji bilî mirinê ti
şansekî te nîn e (mebesta min ew e
ku, kuştina fîzîkî, rihî ye û her roj
hewl didin ku bikûjin). Dibe ku ez
niha rastiyên ku têne zanîn dubare
dikim, lê belê xwe gihandina rastiya
vê yekê pir girîng e. Ketina ferqa vê
yekê, ji bo ku mirov têbikoşe, hecetekî
pirr cidî ye.
Di bingeh de, rastiya dîrokî ya ku
her jinek tîne ser ziman, îfade dike.
Her kes difikire ku tenê êşên ku
Pêhesiyana yekem a jinê ya di derbarê
van lîstokan de, gava yekem a li dijî
sîstemê derketinê ye jî. Êşên guherandina sîstemê û ji bo ku sîstem jî
bê guherandin, bi îdîabûn, bi biryarbûn û xwedî azimbûn, niha rojeva
bingehîn a jinê ye. Ji bo ku keseke
din di nava vê çerxê de parçe parçe
nebe, têkoşîn û keda vê yekê dayîn,
mirov dikare bibêje xwe gihandina
xweşikahiya jiyanê ye jî. Hevciviyana
jinên Rojhilata Navîn ku di bin vê
xweşikahiyê de pêkhat, têkoşîna ji
desthilatiya nêrane ya pênc hezar
salî û vegera cewherê xwe ye. Li çiyayên Kurdistanê ev têkoşîn
bi salan e tê dayin û
niha jî fêkiya xwe ya herî xweşik jî
di qirîna jinên ku bûne dinyayî de
dibîne. Ya ku em jê re dibêjin eşq,
ango bi wê kelecana ji zimanê gerdûnê yê avabûnê tê hiskirinê re! Di
vir de rastiya xwe peydakirin, li
cewherê xwe vegerîn, tişta sade jiyankirin û li bilindahiyan gihîştina
hev pêk tê. Çawa ku xweza xwe dixemilîne û xwe radixe pêşberê me,
ez dibêjim ku, êdî di van çavan de li
gel qesabxaneyên xwînawî divê eşqa
azadiyê jî bibîne, divê vê yekê bike
heceta jiyanê, dev ji giriyê berde û
bikene.
45
Sibat 2015
46-48.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:00 Page 46
STÊRKA CIWAN
Ka Kapîtalîzmê
Çi Kiriye?
n n
Sibat 2015
n
Egîd Nûman
n n
n
46
Mirovahî, xwedî reh û rîşeyekî hezaran salan e û bi herikîna dem û
dewranan heya îro hatiye. Gelek kes
an jî derdor hene, dibêjin ev jiyana
ku îro tê jiyankirin, li pêşiya mirovahiyê bû ango çarenûsa mirovahiyê
bû ku îro dijî. Weke ku ji bilî vê
jiyana heyî ti jiyanek din ne gengaz
bûye, dinirxînin. Gelek kes an jî derdor hene, dibêjin, ji ber ku bi rengekî
din nebû ye, neçar wiha pêşketiye.
Dema ku mirov bi awayekî hûr û
kûr li rîşeyên van nêrînan dinêre,
mirov dibîne ku li hinek beşên civakan çi siyaset û jiyanek bê sepandin,
ew ê bipejirînin û jiyana xwe jî li
gorî wê polîtîkayê destnîşan bikin.
46-48.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:00 Page 47
STÊRKA CIWAN
Li tevahî cîhanê mirovahî her tim
mirovperwer bûye û heya ji destê
wan hatî ji civaka xwe re, ji civakan
û tevahî mirovahiyê re xebitîne. Ango
berê jiyan li ser bingehê berjewendiyên hinek kes an jî derdoran nedihat
jiyankirin û rêkxistin. Taybetmendiyên civaka xwezayî her çend hatibin
tinekirin û ji holê hatibin rakirin jî,
hê jî di nava hemû civakan de bermahiyên wê jiyana xwezayî têne
dîtin û jiyankirin. Bi pêşketina dewletparêzî û bajarên dewletî re civak
êdî ketine rêkekî xirab an jî rêkekî
xirab li civakan sepandine. Îro her
kes, bi taybetî jî mirovên bi temen
dibêjin “ka mirovên berê, ka gundê
berê, ka xweşî û keyfxweşiyên berê,
ka zarokên berê û hwd”. Ango bi
şêweyekê hest û diltengiya xwe ya
ji jiyana heyî tînin ziman û bilêv dikin. Eger ku her kes van gotinan
dike û vedibêje, wê çaxê kî ev jiyan
xirab kir û kir ku êdî mirov nikarin
di vê jiyanê de vehewin?
Hemû elamet û nîşaneyên heyî
berê me didin civaka hiyerarşîk û
dewletparêz. Ango bi pêşketina vê
civakê re jiyana heyî ya civakan êdî
ber bi xirabûn û têkçûnê ve herikiye.
Ji ber vê ye her kes xweziyên xwe li
roj, meh, sal û serdemên derbasbûyî
47
tîne. Ango her roja tê, ji ya berê xirabtir e lewma mirov xweziyên rojên
berê dikin. Ev fikir, ev nêzîkatî yan
jî ev feraset bi taybetî jî di wan civakên ku zêde zêde hatine mêtin û
serkûtkirin de heye. Êdî wer li civakan hatiye ku ti kes fikra pêşerojê
nake, zêdetir berê wan li rabirdu û
paşerojê ye.
Em hema rewşa malbatekê binirxînin. Malbateke ji rêzê! Kurên wê
malbatê, ji zarokatiya xwe heya ku
mezin bibin, eger rewşa wan a darayî
baş be diçin dibistanê, eger tiştek ji
destê wan neyê, ji deh saliyê(heta
zûtir jî) şûnde jî dest bi karkirinê
Sibat 2015
46-48.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:01 Page 48
STÊRKA CIWAN
Heya ev xisletên ku modernîteya kapîtalîst li dil û
hinavên mirovahiyê diçîne neyên paqijkirin û
neyên avêtin, ne mirovahî dikare ji
tinebûnê rizgar bibe û ne jî
dikare behsa jiyanekî
azad bike.
dikin. Piştî temenekê dixwazin bizewicin û bi salan jî ji bo ku pareyê
wê zewacê kombikin dixebitin. Keçên
wê malbatê, bi heman şêweyî diçin
dibistanê(li gelek cîhan ev jî nîn e),
eger tiştek ji destê wan jî neyê li
mal rûdinin, fêrî jiyana ku li ser dayîka wan hatiye ferzkirin dibin û li
benda zewaca xwe dimînin. Bavê
wê malê, demek dirêj dixebite ji bo
ku zarokên xwe xwedî bike. Qehr,
kul, tehde û hemû awayî nexweşiyan
dadiqurtîne ji bo ku jiyana xwe û ya
malbata xwe bidomîne. Dayîka malê
jî, hemû temenê xwe bi nerehetî,
nexweşî, koletî û tengezarî derbas
kiriye û dixwaze herî kêm heya ku
zarokên wê serfiraz bibin bijî û ji
wan re bibe alîkar. Xeyala wê ya
herî mezin jî ew e, zewaca zarokên
xwe bibîne û bibe xwedî nevî.
Di malbatên roja îro de ma mirov
dikare behsa xweşî û serfiraziyê
bike? Mirov dikare behsa gelek tiştan
bike, lê mirov nikare behsa jiyanekî
xweş, tijî hezkirin û xoşewîstî, jiyanekî azad û demokratîk û her wiha
pêşerojekî rohn û geş bike. Ji ber jiyana ku li wan hatiye sepandin û
ferzkirin, rê nade ku mirov bi dilê
xwe bijîn. Ew mirov neçarin ku bi
Sibat 2015
dilê sîstemê bijîn. Eger tenê rojekê
jî nejîn, ji sermayedaran heya dukandaran, ji gundiyan heya rêncberan,
ji bajariyan heya karkeran wê birçî
bimînin û ji çerqa felekê re negihin.
Tenê rojek jî paşve mayîn, dibe
sedem ku sermayedar têkbiçin. Gundî
birçî bimînin. Ev rastiyek e ku îro li
tevahî cîhanê tê jiyankirin. Ya ku
herî zêde jî zirar dibîne, dîsa jin e.
Ew jina ku ji azadiyê, ji aboriyê, ji
serpereştiyê, ji serkêşî û îradeyê hatiye dûrxistin zirara zêde dibîne.
Çima civak ber bi têkçûnê ve diçe û
êdî nikare bijî? Ji ber ku çavkaniya
jiyanê(jin) hatiye têkbirin lewma.
Civaka ku jin tê de bê rol mabe, ew
civak ji azadiyê, aboriyê, hezkirinê,
pêşketin û pêşerojê jî bê par e.
Rêber APO di derbarê vê mijarê
de dibêje, “Asta pêşketina jinên civakekê, asta pêşketina wê civakê
dide diyarkirin”. Ev heqîqet e ku ji
destpêka pêşketina mirovahiyê heya
îro wiha bûye û heya ku civak û mirovahî hebe, wê ev heqîqet wiha bidome. Bi taybet di van dused salên
dawiyê de kapîtalîzmê civaka mirovan ji civakbûnê derxistiye û ji bilî
civakbûnê mirov dikare hemû awayî
pênase bike. Ango bi tinekirina ci48
vakbûnê re jiyan êdî bêwate bûye û
mirovên ku di wê civakê de dijîn, ji
jiyana xwe bêzar in. Modernîteya
kapîtalîst, bi rêka netew dewletan li
nava hemû civakan xwe bicîh kir.
Civak ji heft salî heya heftê saliyên
xwe li pêy xwarin û vexwarina rojane
de dibezin. Vê yekê civak di wê
astê de xirab kiriye ku, her kes li
pêy nanê xwe de diçe û heta wêxtê
wî/wê namîne ku hinekê li ser xwe,
malbata xwe, xizmên xwe û gelê
xwe bifikire.
Gotina ku dibêjin “pare her deriyekê vedike”, gotinekî wisa bê wate
û vala nîn e. Ji ber jiyana civakî ew
qas hatiye xirabkirin û mirovahî ji
mirovbûna xwe xerîb ketiye, hemû
têkilî û rabite li ser pare hatine
danîn. Di rewşekî wiha de kî/kê dikare li ser huner, çandinî, dostaniya
bi ajalan, xizmantî, pêşketin û azadiyê
bifikire. Kî dikare xirabkarî û texrîbatên endûstriyalîzmê bibîne û li
hemberî wê têbikoşe. Her çend di
vê mijarê de hinek hewldan hebin
jî, lê têrê nakin ku pêşiya vê hilweşînê
bigirin. Tişt an jî çalakiya ku bi xwe
re pare neyîne, êdî bê wate tê dîtin
û ti kes berê xwe nadê. Heya ev xisletên ku modernîteya kapîtalîst li
dil û hinavên mirovahiyê diçîne
neyên paqijkirin û neyên avêtin, ne
mirovahî dikare ji tinebûnê rizgar
bibe û ne jî dikare behsa jiyanekî
azad bike. Asta pêşketina ferd û civakan, bi têkoşîna wan a li hemberî
modernîteya kapîtalîst diyar dibe.
Çendîn bikarin xwe ji vê qirêjî û xirabiya ku li civakan hatiye sepandin
rizgar bikin, ew qas dikarin di nava
xweşî, şahî û bexteweriyê de bijîn. 49-50.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:01 Page 49
STÊRKA CIWAN
Kapîtalîzm Û
Xirabkarî
Tevahiya hewldanên ku pergal ji
bo veşartina rastiyê pêşdixe, ne tenê
bê encam maye, pê re girêdayî rê li
ber pirsgirêkên giran jî vekirîne. Di
encam de ev cilên kevn û pînepînebûyî her roj bêtir kêlên wê diçirin û
rastiya wê derdikeve holê. Jixwe ji
qeyran û bûhranên ku li tevahî cîhanê
rojane rû didin, bêtir eşkere dibe ku
cîhana mirovahiyê nema pergala heyî
radike û ber bi guherînê ve diçe.
n n
n
Civaka mirovahiyê ku xwedî dîrokeke demdirêj e û hebûna xwe bi
cihêrengî û guherînê heya îro aniye,
xwediyê hin taybetiyên sereke û
esasî ye ku bi van taybetiyan kariye
hebûna xwe heya îro biparêze. Di
vê wateyê de mirovahî yekparebûneke
bingehîn di nav xwe de hildigre.
Bi destpêkirina pergala hiyerarşîk–
navend dewletê re li beramberî çemê
49
Evîn Nejdet
n n
n
mirovahiyê ku bi formeke xwezayî
dijiya, dirûveke dijber xwe da pêş û
ji pir aliyan ve pirsgirêk çêbûn. Herî
zêde di civakên ku li ser wan pergala
desthilatdar xwe ferz kir, tengavbûn
û alozî rû da. Li kêleka herikîna çemê
mirovahiyê, dîroka pergala desthilatdar
jî êdî bê rawest dest bi meşeke dijwar
kir. Wiha jî di dîrokê de du xet, li kêleka hev, carna hev lewaz kirin, lê bi
Sibat 2015
49-50.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:01 Page 50
STÊRKA CIWAN
berdewamî heya îro hatin. Helbet xeta
şaristaniya desthilatdar piraniya saziyên
civakî xistiye jêr yekdestiya xwe.
Enerjî, erk û berhemên civakî dimije.
Ev yekdestdarî di serdema pergala
kapîtal de gihiştiye lûtkeyê û civak
nema dikare vî barê giran ku li ser
pişta wê ye û mîna marên li ser milên
Dehak mêjiyê civakê dixwe, rake.
Ti qad û kuncikekî jiyanê nemaye
ku kapîtalîzmê destê xwe neavêtiyê.
Civak ku xwedî taybetmendiya polîtîk–exlaqî ye, herî zêde di pêvajoya
kapîtalîzmê de ji vê taybetiya xwe
hatiye mehrûmkirin. Her çend nikare
were gotin ku exlaq û polîtîka bi
tevahî ji holê rabû ye jî, lê gelek
lewaz bûye.
Pêşengên Lîberalîzmê ji bo rewakirina nêrînên xwe, bi taybetî zanîst bikar
aniye û bi îdeolojiya pozitîvîst ne tenê
xwezayê, hemû civak û mirovahiyê,
dîrok û pêşeroj bi metodên hişk ên pozitîf (obje) dinirxîne û di bin vê nêzîkatiyê de berjewendîparêziyeke pir fêlbaz jî dimeşîne. Civak di serî de wek
obje tê dîtin, bi rêbazên mekanîk tê pîvandin, jê re proje û planên sabit têne
dayîn. Wiha jî civak ji xwe derdikeve,
dişibe tiştekî bê teşe û tirsnak. Jixwe
takekes çi qas bê civak bibe, ew çend
bi kêrî pergala lîberal tê û dibe kadroyeke
jêhatî yê pergalê. Jixwe zanistperestî,
netewperestî, zayendperestî, ferdperestî
û hwd. hemû ew îdeolojî ne ku taybet
hatine çêkirin. Civak di nav xwe de
perçe dibe, ji xwe re put û perestgehan
çêdike. Li şûna pîvanên exlaqî, bêpîvaniya Lîberalîzmê û li şûna baweriya
manewî tûjkirina olan û radîkalkirina
dogmayan nefesê li civakê diçikînin,
wê difetisînin.
Sibat 2015
Êrîşa ku li ser gelên Rojhilata Navîn ji hêla feraset û
çemkên desthilatdar–hiyerarşîk û zilamsalar ve
têne meşandin, tenê bi têkoşîneke pir xurt a
îdeolojîk, felsefî û ramyarî ve
dikarin bêne pûçkirin.
Bêguman dema li rewşa Rojhilata
Navîn were mêzandin rûyê sistema
kapîtal zelaltir eşkere dibe. Ji ber ev
pergal li Rojava(Ewrûpa) xwe bi hezar
û yek xeml û maskeyan vedişêre,
xweşik nîşan dide, lê rûyê wê yê hovane li axa Rojhilata Navîn pir tazî
diyar e. Netew–dewlet ku rêjîma siyasî
ya pergala kapîtalîst e, li Rojhilata
Navîn bûye qesabxaneya serjêkirina
nirxên madî û menewî yên civakê. Li
gel ku li van axan tevnên civakî pir
qahîm hatine rîsandin jî, lê di bin
pencik û êrîşên hişk ên pergala netew–dewlet de, civak pir giran birîndar
bûye û dinale. Netewperestî û olperestî
wek canewerekê yekparebûna civakê
jihev diçirîne.
Desthilatdarî ji malik û şaneya
herî biçûk heya dezgeha jor a bi navê
dewletê, xwe belav kiriye. Rehên xwe
berdide hindirê mejî û dilê takekesan,
wan dike dîlên xwe. Îstismara li ser
jinan ew qas zêde ye ku radeya bûyerên
wek xwekujî, xweşewitandin û cinayetên namûsê pir zêde ye.
Îro li Rojhilata Navîn gola xwînê
li her derê heye. Sîstema kapîtal şerên
olî, mezhebî û etnîkî pir bi zanebûn
gur dike. Bi vî awayî welatên Rojhilata
Navîn di warê siyasî de dixe qeyranê,
îstîqrara aborî tine dike, refleksên ci50
vakî di feraseta netewperestî de pûç
dike. Bi vê ve sektora çek ku çavkaniya
wê Rojava ye, qezenceke mezin bidest
dixe. Civak ji hal ketiye.
Êrîşa ku li ser gelên Rojhilata Navîn
ji hêla feraset û çemkên desthilatdar–
hiyerarşîk û zilamsalar ve têne meşandin,
tenê bi têkoşîneke pir xurt a îdeolojîk,
felsefî û ramyarî ve dikarin bêne pûçkirin. Ji ber dijminê heyî di serî de ji
hêla fikir û baweriyê ve xwe hakim
dike, wiha saziyên xwe birêve dibe.
Di vê wateyê de eger ku were xwestin ji qeyrana heyî rizgar bibin, hewcehî
heye civak bi têgihîştineke xurt a ekolojîk–demokratîk û azadiya jinê xwe
birêxistin bike, hem çarenûs hem jî
rêveberiya xwe ji destên hêzên desthilatdar rizgar bike, xwe ji aliyên
exlaqî û polîtîk ve dubare saz bike û
di çarçoveyeke demokratîk de birêxistin bike.
Jixwe mînaka vê ya şênber li Rojavayê Kurdistanê tê dîtin. Îro gelê Rojava bi perspektîfa xweseriya demokratîk, di her warê jiyanê û her qadê
de bi hêza xwe ya cewherî îrade û ramana xwe, biryar û tevlîbûna xwe di
esas de zîhniyeta kapîtalîzmê tine
dike, dibe sîstemeke alternatîf ku navgîna şaristaniya demokratîk pêkbîne.
51-52.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:02 Page 51
STÊRKA CIWAN
n n
n
Têkoşîn Jîyan
n n
n
G
P
Y
Ê
R
A
D
FERMAN
L
A
L
U
G
A
GÎVAR
Û
W
E
T
E
N
Ê
Y
E
W
X
E
N
Û
BI RIHÊ
M
I
N
A
N
A
Y
I
J
I
B
FEDAYÎ Û
ek ji fermandarên YPG' Mad
Ehmed Mihyedîn,
bi nasnama Gîvara Gulal ji bajîarê
Helepçe yê Başûrê Kurdistanê ye.
Mad Ehmed Mihyedîn lawê malbateke welatparêz e.
Lawê vê malbata welatparêz heta
dibistana 5. ya serateyûî dixwîne û
di sala 2008'an de,
hin nakokiyhinên jiyanê derew
dibîne û pey lêgereke dikeve.
Navê vê lêgera wî heqîqet e.
Li başûrê Kurdistanê tevgera azadiyê nas dike.
Kar û xebatên ku dikeve ser milê
ciwanek welatparêz, ew jîî bi rihêê
xwey fadayî dimeşîne.
Piştî ku li Rojîavayê Kurdistanê
rola dîrokî dest pê kir, di sala 2012'an
de berê xwe da vî perçeyê her biçûk
ê Kurdistan.
Li vê dere bi awayek aktf tevlî
nava refen hêzên parastina gel YPG
bû. Dibe şervanek azadiy.
Gîvara Gulal, bi rihê xwe yê berxwedêr, fedayî di demeke kurt de jîi
Y
51
Sibat 2015
51-52.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:02 Page 52
STÊRKA CIWAN
aliyê hemû hevalên xwe ve tê hezkirin.Gîvara, cara yekemîn di bihara
sala 2013'an de li hember erîşên çeteyên DAÎŞ' li Kantona Cizir derkete
peşiya dijîminên mirovahiyê
Di 3' Tebaxa 2014'an de, dema
çeteyên dijîmirov erîşê herma engal
kirin, ew jîîwek endamek tabura Soran, wek hemu hevalên xwe di vê
operasyon de cihe xwe girt.
Yê Cara yekemîn di vê operasyon
ê de birndar bû, Gîvara Gulal bû.
Herçiqas birndar bibe jî dema şer
li Koban di 15' ê ìlonê de dest pêdike
Sibat 2015
jî fermadariyê re pêşniyar dike da
ku di vê berxwedanê de jî cihê xwe
bigire.jî ber ku wî carek sonda parastina ax wîû nirxên xwe dabû.
Li ser vê yekê di pêşniyara xwe
de jî gelek bi israr bû.
Hingî wî her roje israr dikir, fermandariy 12' Mijîdara 2014'an de
pêşniyara wî qebul kir.
Gîvara dema ku gihişte Kobanê yekser cihê xwe di nava tabura hêzên operasyonan de, di asta fermandariya perpirsartiya taburekê girt ser mil xwe.
Li vê derê bê teredut tevlî hemu
alîkariya YPG' bû, bi rihek berx52
weder pêşengtiyê kir.
Her dawi Gîvara tevlî operasyona
rizgarkirina Koban bû..
Roj bi roj kolanên Kobanê ji bo
tolhildana lehdan û ji çeteyên DAÎŞ'
paqij dikir.
Di 22' Kanuna 2014'an de bi fedayiyek mezin kete Navenda ya ku
di bin dorpêça çeteyan de bû,
li ser bane çand alên YPG' bi
kêfxweşiyek mezin daliqand.
Bi kefxweşiyek mezin jî wiha ji
kamerayan re nişan da
53-54.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:03 Page 53
STÊRKA CIWAN
Dilbirin Basho:
‘Yan Kûrdistan yan
neman em tevde
jê re qûrban.’
n n
w çavên vêkiri diçin bi hesreta
govênda azadiyê wê her di
xeyalên xwê de teşiya biranine birisine, teşiya azadiyê birisine.
Bila dirok di nava rûpelên xwê
de navê vê romanê binivisine.
Dilbirin Celal Iso bi nasnav dilbirin
E
n
Dilma Rojava
Baso, navê dayik Cemile Ehmed û
navê bav Celal Iso, di sala 1990’i
de li bajare Heseke yê Rojavayê Kûrdistanê ji dayik bûye. Dilbirin ji malabateki wêlatparez û xebatkar e,
ewli ser felsefeya Serok APO û hezkirina wêlat mezin bûye, lewma ev
lawê kû ji kaniya vê ramane vêxwêribe û di hembêza azadixwazan mezin bûbe,wê her kêliyên dirokê ronî
bike. Di sala 2006 Dilibirin xwêst
kû derbasi qadên Awropayê bibe û
li ser vê biryarê derbasî Tûrkiyê jê
dibe, ji Tûrkiyê diçê Qûbrûse û ji
wê dere dice Almaniyayê û li bajare
Dortmûndê xwê bi cih dike. Wî jiyana Awropayê nedipejirand û her
kû bi malbata xwê re diaxivi wiha
digot: ‘jiyan li Awropaye qet nexwêse, ev wêlat li ser pereya ava bûne
û ji ber pereyan bira ji biraye xwê
53
n n
n
dûr dikevê, ez xaka xwê yi piroz bi
hezaren Awropaye nafrosim, li ser
van gotinan ew vêdigere Qûbrûse û
li wê dere 6 sal dimîne. Bi destpekirina soresa Rojavaye Kûrdistane Dilbirin ciqasi dûrbû ji, le bele rih û
cane wi li Rojava bûn, ew xebaten
xûrt li ser sosial midya dimesand,
rûpelên wi yen facebooke bi awayeki
pir aktiv xebat dikirin û rastiya kûrd
û soresa Rojava û pasvêrûtiya rejima
Essad û dewletin aligiren DAISe ji
raya gisti re radighand, di her deme
de digot : yan Kûrdistan yan neman
em tevde jê re qûrban û van gotinan
li ser pista xwê nexisandibû ne tene
gotin le bele car fiseng û keleseke
nexisandibû Di sala 2012 Dilbirin
biryara tevlibûna nava refen YPG
digire û ji bo wê xwê teslimi Qûbrûse
dike Qûbrûseni ji wi teslimi Tûrkiyê
Sibat 2015
53-54.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:03 Page 54
STÊRKA CIWAN
dike. Li Tûrkye te girtin û ji ber
nexsen li ser pista wi radesti iskenceya giran te. Pişti 20 rojan ji zindane
bihna azadiye dike û ji girtigehe te
berdan û wisa bere xwê dide Rojavaye
Kûrdistanê dibe û tevli refen YPG
dibe û di tabûra YPG ye bi navê Şehîd Renas Iso’’ cihe xwê digre. Dilbirin beri tevli refen YPG bibe wihe
digot: Ez gelek diesim kû xwina
servanen wêlatê min li ser xaka me
yi piroz dirije, lê ye min dikûje rondiken dayikan li ser rûcikan dirokan
dibêjin. Dema kû sere li diji DAÎŞ’e
destpe kir, Dilbirin, wêki servaneki
YPG di tabûra Sehid Renas Iso de
Sibat 2015
di nava refên heri pêş de digre û bi
navê komitan Dilbirin di nav hevalen
xwê de tê naskirin, lê di nav malbatê
de bi navêki evini ‘’Dilo’’ dihat nas
kirin. Di serê girziroyê de ji lingê
xwê birindar dibe, li bajarê Amûdê
tê dermankirin û disa ji vêdigere
qaden şer, le disa ji mile xwê birindar
dibe û pisti dermankirina wi carekedin vêdigere qada şer. Di dema
dorpeçkirina Kobanê de tev tabûra
xwê bere xwê dide Kobanê, di 23
meha kewçêre 2013’an de dema kû
ew û tabûra xwê di bajare Mabrûka
ye neziki Kobani re derbas dibûn,
rasti erisa xwêkûjêr bi erebeya bom-
54
babarkiri ya çeteyên DAIS’e ten , di
encamê de tevi 15 hevalen xwê jiyana xwe ji dest dide û tevli karwanên
şehidan dibe û dibe mûmek û riya
azadiyê roni dike.
Dilbirin li pey xwê destaneke qehremaniyê kû vê stranê xemilandibû
hişt :’ Dijimin ciqas min bikûjê ez
xwê nadim paş.
Dest û tliliyen min bişke jî ez
xwê nadim paş.
Kec bi kezi û gûliyên sor xelat
dibin ez xwê nadim paş.’
55.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:03 Page 55
STÊRKA CIWAN
Komployê 15’ê Sibatê û
wezîfeyê ciwanan
n n
Tarîxê Kurdistanê de çerxê muhîm
estî. Zerrê nê çerxan de, çerxê en
muhîm komployê mîyannetewîy o.
Pê nê komployê, Serokê Şarê Kurd
Rêber Apo esîr kewtê destê neyaran.
Neyaranê Kurdîstanê pê komployê
mîyannetewî waştê ke, hereketa PKK
biqedînenê.
Xo ra merkeze stratejî yê qralîyeyê
Îngîlîstanê eşkera vati bi, “Bi esîrbîyayîşê Abdullah Ocalanê hereketa
PKK qedîyena”.
Tayî kesên kî, bin tesîrê Îngîlîstan
înan manenê înan zî hevalanê PKK
ra vati bi, “Xo ra yew serokêk bîn
bi vejêne”.
Înan vatenê ke, heta nika Kurdîstanê
de kam hew serhildanî bîyê, wexto ke
serokê nê serhildanan esîr kewtê û
ameyo eleqnayîş, ayê serhildanî zî xelas
bîyê. Peyêne de, PKK zî hina bibo.
Tayî kesan zî vatenê, “APO esîr
bîyo, PKK zî ma ra manena”.
Pêro neyaranê Kurdîstan gore xo
heyalî û planî viraştenê. La heme heyalê
înan veng û varit mendî. Ne PKK xelas
bî, ne zî şarê Kurd xelas bi.
Xoverdayîşêk hina bi kî, neyaranê
Kurd û Kurdîsan û PKK, şaş û maş,
hîr mendî. Wezîra Amerîka Medleyn
Albirayt wa, “Ma bayî nêbî kî xoverdayîşêk hina bibo”.
n
Demê komplo de bi desan Kurd
xo veşêna. Adir na bedenê xo ra. Zaf
çalakîyê fedayîyê bîyê.
Ciwananê Kurd bîyê fedayî. Beşdarîya gerîla zêde bi.
Çar parçe Kurdîstanê wişt ser lingan.
Rojhilatê Kurdîstanê zî lerzîya.
Dima ra zîndana Îmralî de Serokê
Şarê Kurd Abdullah Ocalanî hetê fikir
de yew raverberdişêk zaf xurt viraşti.
Gore nayê hereketa PKK zî xo newe
ra rêxistinkerd.
Stratejîyê xo bedilna. Cayê ARGK’ê
de, HPG awanbi. Dima ra pergalê
KCK awanbi. Peyderpey bi rêberiya
Serok APO û PKK’ê de şarê Kurd bi
hêzêk gird. Bi HPG ra koyanê Kurdîstanê de xoverdayîşêk newe destpêkerd.
Rojavayê Kurdistanê de şoreşêk
awanbi.
Hêzên YPG û YPJ pêronê dinya
de veng da. Nika YPG û YPJ bîyê
hewîyê dinya. Herkes ser YPG û YPJ
nuşto nusnena. Şîîran nusneno, deyîran
vano. Vanî, “YPG û YPJ’eyî seba
heme însanan şerkenî”. Vanî “Ma
deyndarê înanê”.
Verêcû serrêk de 400 û 500 ciwanê
Kurd beşdarê gerîla benê. Nika aşmêk
de 1000 kesan zêdeyîr ciwanê Kurd
beşdarê gerîla benî.
55
Özgür Bilge
n n
n
Hûmarê gerîla çiqas şino zêde
beno. Hetê xurtbîyayîş hina yo. La
hema zî serokê ma esîr o. Azad nêbîyo. Welatê ma de dişmenî estî. Zê
vergê har zûrrenê.
Hetanê Serok APO azad nêbibo,
azadî nêbeno. Hetanê çar parçe Kurdîstanê de dişmen bîyayîşê xo dewambikero, Kurd neşkenê vajê komplo xelas bîyo.
Hela ciwanê Kurd qet neşkenê
hina vajê.
Seba pûçkerdişê komplo gurêyo
esasî kewno ser kiftê ciwanê Kurd.
Kewno ser ciwanê Kurd yê kî Ewropa
de ciwîyenî.
Ciwanê Kurd eşkenê bi beşdarbîyayîşê têkoşînê û xoverdayîşê wezîfeyê
xo bîyarêne ca.
Teberê nayî de ne xelasî esto ne zî
azadî esto.
Barê azadî, giranî ser kiftê ciwanan
de yo.
Mesela aya ke ciwanê Kurd, bi taybet ciwanê Kurd yê kî Ewropa de ciwîyenî, nê çîyan zanê yan zî nêzanê.
Ayê kî vanî ma zanê, gera gore
zanayîşê xo gurêyê û wezîfeyê xo
bîyarêne ca.
Ayê kî nêzanî, gera ayê zî hetê ciwananê zana ra bîyerênê rêxistinkerdiş.
Sibat 2015
56-58.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:04 Page 56
STÊRKA CIWAN
Die Kurdische Jugend In
Europa
n n
Als Jugendliche die in der Zentrale
des Kapitalistischen Systems leben
sind wir tagtäglich mit der frage konfrontiert ob wir innerhalb der grenzen
dieses Systems oder nach unserer eigenen ideologie und unseren eigenen
träumen und idealen leben sollen.
Schnell lernen wir in diesem
System dass erfolg bedeutet von seinen eigenen träumen zu verzichten .
Desto mehr wir uns dem "erwachsen
werden" in diesem System beugen
desto mehr verlieren wir uns selbst
und werden maschinen die funktionieren sollen, funktionieren um profit
zu schaffen, profit für die herrschenSibat 2015
n
Andok Baz
n n
den und reichen. Desto weniger wir
hinterfragen, desto weniger wir fühlen
und verändern wollen und desto mehr
wir den Moment, ohne Vergangenheit
und Zukunft, leben, wenn man eine
verschwendete Zeit überhaupt leben
nennen kann, desto mehr können wir
wachsen. Wachsen in den Grenzen
des Kapitalismus als einzelner, von
seiner Gesellschaft und Vergangenheit
ausgegrenzter "Mensch".
In der Schule, im Beruf und allen
Institutionen des Systems lernen wir
dass wir auf uns allein gestellt sind
und die Menschheit in einem ewigen
Konkurrenz Kampf lebt. Ob wir wol56
n
len oder nicht existieren wir in einer
Gesellschaft und teilen das leben mit
anderen. Durch die Illusion jeder
währe im Kampf gegen jeden leugnen
wir unser eigenes gewissen und vergessen unsere Fähigkeit dass leben
mit anderen zu teilen. So werden wir
zu wesen die in der Lage sind für ihr
eigenes wohl alle werte mit Füßen
zu treten. Im Kapitalismus existieren
alle Menschen, die Natur und alle
Lebewesen nur zur Befriedigung eigener Triebe. Die Frau die auf ihre
Sexualität reduziert wird ist dazu da
in werbungen, filmen, schaufenstern,
pornografien und bordellen die triebe
56-58.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:04 Page 57
STÊRKA CIWAN
der Männer zu befriedigen und profit
für die Kapitalisten zu schaffen. Durch
den Industrialismus werden Tiere
und Pflanzen missbraucht und in
massen ausgerottet. Der Nationalstaat
führt dazu dass wir uns für grenzen
bekriegen und genozide für die
Herrschaft unserer eigenen Nation
an anderen völkern verüben. Kurz
gesagt leben wir in einer Welt wo
das leben immer mehr seine Bedeutung verliert da die gier nach Geld
und Macht alle Menschlichen Werte
wie Liebe, Freundschaft, Gemeinschaft oder Solidarität vernichtet. Während 1% der Menschheit die Gewinner
in diesem Kampf um Macht sind
leben 99% Prozent der Menschen in
der Illusion sie währen frei, ohne
sich je bewusst zu werden auf welcher
weise sie ausgebeutet werden.
Als kurdische Jugendliche die in
solch ein menschenunwürdiges leben
hineingeboren werden, haben wir mit
sehr extremen widersprüchen in unserem leben zutun. Während in unsere
Heimat ein brutaler vernichtungskrieg
gegen unser Volk geführt wird, leben
wir in den Staaten die für den leid
unseres volkes verantwortlich sind.
Wir genießen hier einen Wohlstand
(im Gegensatz unserer verwanten in
der Heimat) an dem das Blut unseres
Volkes und vieler unterdrückten
menschen klebt. Während das kapitalistische System unsere Identität
tagtäglich verleugnet, unseren Kampf
für Freiheit als "terror" bezeichnet
und alles tut um unsere Freiheitsbewegung auszulöschen, bilden wir uns
ein wir währen hier frei. Das bedeutet
automatisch dass wir unsere Augen
dem leid unseres volkes verschließen
und uns damit abfinden dass andere
an unserer stelle für unsere Freiheit
kämpfen. Während wir nach teueren
autos, Luxus und ein Leben in Wohlstand streben, vergessen wir was die
Rêber APO hat uns große ziele gesetzt die im namen der menschheit
erreicht werden müssen.
57
Sibat 2015
56-58.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:04 Page 58
STÊRKA CIWAN
wahre Freiheit ist und dass wir niemals
alleine frei sein können. In der Kulturlosigkeit des Kapitalismus, in der
Musik, Kunst und Sex zu verkaufen
sind, verlieren wir eines der ältesten
kulturen der Menschheit. Unsere Lage
ist offen eine historische Tragödie.
Wie können wir als töchter und
söhne eines volkes uns frei fühlen,
während unser Land und unser stolz
mit Füßen getreten wird? Wie können
wir unsere Zukunft in Staaten suchen
die mit dreckigen plänen rêber APO
entführten und in die todesschlucht
von Imrali fesselten? Wir dürfen nicht
vergessen dass mit den Panzern der
BRD, in der wir unser Glück suchen,
die körper unserer wertvollsten genossinnen und genossen (wie Andrea
Wolf) zerstückelt wurden-werden. Rêber APO sagt "sogar vögel bauen
nicht ihre neste an orte wo schlangen
ankommen." Können wir dann als
kurdische Jugend in den metropolen
des feindes unser leben aufbauen?
Ohne Zweifel können wir dass.
Wir können hier sogar soviel Reichtum
und Macht haben wie wir in Kurdistan
niemals hätten träumen können. Wir
können hier alle ärzte werden und
uns einbilden menschen zu heilen,
während die Umweltverschmutzung
und die Medizinindustrie täglich neue
krankheiten erschaft, und ihre bomben
täglich gesunde Kinder in Kurdistan
in teile zerfetzen. Wir können anwälte
werden um im rahmen des gesetzes,
der uns als “Türken" und unsere bewegung als “Terroristen" bezeichnet
nach gerechtigkeit zu suchen. Wir
können als rapper "biji Kurdistan"
schreien, oder uns mit Drogen, Alkohol
und Geschlechtsverkehr (heutzutage
Sibat 2015
beschrenkt auf den Fortpflanzungstrieb, der größte Verrat an die liebe
und die Freiheit der Frau) betäubt
mit allem zufrieden geben. All diese
wege lässt uns das System offen. Doch
es hat einen Preis. Der Preis ist den
Kampf um die Freiheit aufzugeben
was bedeutet sein gewissen, seine
Menschlichkeit, seine Gefühle und
sein Bewustsein zu verlieren. Doch
genau die Fähigkeit für seine Gesellschaft zu fühlen, das Leid seiner
mitmenschen zu teilen und für Gerechtigkeit und Freiheit einzustehen
sind die Eigenschaften die den menschen als soziales wesen ausmachen.
Wenn wir darauf beharren Menschen
zu sein und als Voraussetzung dafür
uns politisch organisieren, werden
wir als Terroristen betrachtet und bekommen probleme mit dem gesetzt. Wir als kurdische Jugend rufen zu
keinerlei Gewalt oder anschlägen auf,
im Gegensatz zu salafistischen und
rechtsextremen gruppen. Doch wir
müssen die grenzen des kapitalistischen Systems überwinden, uns bilden
und somit der wahrheit bewusst werden und der Menschheit das Ökologische-Geschlechterbefreite-Demokratische Gesellschaftsmodell von rêber APO nahebringen. Gleichzeitig
ist es unsere Pflicht die selbstverteidigung unseres volkes anzuführen
und gegen die Massaker in unserer
Heimat eine starke Antwort zu geben.
Kobanê hat uns wieder einmal gezeigt
dass wir bereit sein müssen in Aktion
zu gehen und die Massaker zu verhindern bevor es zu spät ist.
Während wir hier tagtäglich mit
dem Kapitalismus konfrontiert werden
ist unsere einzige Waffe gegen diesen
58
unsichtbaren Feind unser GEWISSEN
unser BEWUSSTSEIN und die IDEOLOGIE von Rüber Apo!
Rêber APO sagt in seiner letzten
verteidigungschrift die für jeden der
einen Ausweg aus diesem System
sucht, die größte quelle der Wahrheit
ist dass wir endlich anfangen müssen
"xwebun", also "wir selbst" zu sein,
"sich selbst zu gehören". Als jugendliche, junge Frauen, Kurden und
mit allen Identitäten die wir in uns
tragen, müssen wir darauf beharren
wir selbst zu sein.. Jung sein heißt
zu hinterfragen und für die Freiheit
zu rebbellieren, Nur so können wir
wie rêber APO sagt "unseren Kindheitsträumen treu bleiben."
Als der Internationalistischer Revolutionär Paramaz Kizilbas nach
Kobanê geht um die Revolution zu
verteidigen schreibt er in seinen Brief
"Mein größtes Ziel war es niemals
erwachsen zu werden, niemals ein
teil der erwachsenenwelt zu sein und
immer ein Kind zu bleiben! Nun
fliege ich wie Peter Pan nach Nimberland um niemals erwachsen zu
werden..." sein Brief beendet er mit
den Worten "jedes Herz ist eine revolutionäre Zelle".
Mit diesen Worten und dem Geist
von Arîn Mîrkan können wir unsere
herzen zu Revolutionären Zellen verwandeln, jung bleiben und als kurdische Jugendliche in Europa unserer
Aufgabe gerecht werden.
Rêber APO hat uns große Ziele
gesetzt die im Namen der Menschheit
erreicht werden müssen. Für den
Sieg unserer Revolution haben wir
keine Sekunde zu verlieren.
59-61.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:05 Page 59
STÊRKA CIWAN
n n
n
n n
Das Schulsystem
Rüstem Derîk
Bevor wir über das heutige
Schulsystem schreiben müssen wir
ein Blick in die Geschichte werfen.
Da die Kapitalistische Moderne eine
falsche Einstellung gegenüber der
Geschichte hat, wo auch Marks Analysen nicht zutreffen sind, ist es wichtig
sich mit der Geschichte auseinander
zusetzen. Denn die Geschichte ist
n
viel mehr als eine vergangene Zeit
die keine Bedeutung hat. Die Geschichte sagt viel mehr über die Zukunft
aus als wir zu glauben wissen. Man
kann sogar sagen, dass die Geschichte
die Zukunft bestimmt.
In der Geschichte fing die erste Bildung an mit Erfahrung Sammlung und
weitergebung an ihre Nachkommen.
59
Diese Erfahrungen dienten im großem
und ganzem zur Verteidigung und
Schützen des eigenen Daseins. Als
diese Erfahrungen durch den Mann
um seine Macht auszuüben eingesetzt
wurde, gibt es ein Brechen in der Gesellschaft. Die Kapitalistische Moderne
geht bis Heute mit dem selben Gedanken ran und spaltet die Gesellschaft in
Sibat 2015
59-61.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:05 Page 60
STÊRKA CIWAN
unzählige Stücken. Dieses wird durch
Francis Bacon (1561-1626) mit dem
Satz "Wissen ist Macht" erlegt.
Nun wenn Wissen nicht zur Macht
führen sollte, zu was soll es dann führen? Bevor wir diese Frage beantworten
können ist es wichtig, was das Ziel
der Kapitalistischen Moderne überhaupt ist. Der Staat bildet die Menschen
nach sich um seine Macht beizubehalten. Der Mensch wird in den Schulen des Systems mit Informationen
gefüllt und der Mensch verfällt durch
diese Routine an Informationen in einem Roboter-artigem Zustand. Wer
hier kein Widerstand leistet wird einen
großen Platz in diesem System einnehmen, das heißt er wird studieren
und wird der Grund sein, dass das
Sibat 2015
System sich weiterhin ausleben
kann. Wesentliche Sachen wie Werte,
Moral, Politik, Ökologie, Gesellschaft
und vor allem die Freiheit der Frau
wird gar nicht wahrgenommen. In der
Natur des Menschen ist der Mensch
gesellschaftlich, denn der Mensch
weiß durch die Gesellschaft, dass er
überhaupt ein Mensch ist. Das System
versucht die Menschen von der Gesellschaft zu trennen, das heißt das
der Mensch von seiner Menschlichkeit
getrennt wird. Dadurch verliert der
Mensch jegliche Verständnisse von
Moral und Werten. Dies wird unter
anderem durch Gesetzte ersetzt.
Versuchen wir uns ein Bild davon
zu machen, was es heißt wenn der
Mensch die Werte und die Moral der
60
Gesellschaft verliert. Die Folgen dessen sind alle Krankheiten des Systems
z.B Krieg, Armut, Selbstmord, Drogen, Prostitution usw. Natürlich führt
der Anwalt selber kein Krieg, denn
er ist schon ein Beamter bzw. ein
Sklave des Systems. Zwischen Beamten und Soldaten gibt es im Endeffekt keinen Unterschied, weil sie
dem selbem dienen. Die Barbarei des
Systems zeigt sich durch die Geschehnisse im Mittleren Osten durch
die IS-Terroristen und letztlich in
Paris durch den Massaker (Charlie
Hebdo). Jeder der in diesem System
seinen Platz einnimmt ist mitschuld
an tausende Tote. Die größten Opfer
dieses Systems sind in erster Linie
die Frauen und die Jugendlichen. Die
Jugend spielt eine sehr wichtige Rolle,
denn durch die Mentalität des Jugendlichen hat er/sie ein großes potential
um etwas zu ändern. Deswegen haben
die meisten Organisationen jung angefangen. In der Geschichte gibt es
viele Beispiele, aber das größte Beispiel ist in der kurdischen Gesellschaft
die Entstehung der PKK. Die Studenten/innen und Schüler/innen sind
also durch die Mentalität der Jugend
in der Lage etwas zu verändern, deswegen ist die größte Gefahr für das
System die Jugend selber.
Im deutschem Schulsystem werden
die Jugendlichen in Hauptschule, Realschule und Gymnasium eingegliedert. Dies heißt jedoch nicht, dass
ein Hauptschüler weniger gebildet
bzw. weiß, als ein Gymnasiast. Diese
Gliederung zeigt nur wie sehr ein
Jugendlicher im System assimiliert
und gebunden ist. Je mehr ein Jugendlicher in den Schulen des Systems
59-61.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:05 Page 61
STÊRKA CIWAN
Die Sklaven der Kapita-
listischen Moderne haben
jegliche Moral und
Werte
der Gesellschaft verloren.
Die Folgen sind unter
anderem Krieg,
Massenmorde,
Armut,
Arbeitslosigkeit,
Vernichtung
der Natur
und vieles
mehr
weiterkommt, desto mehr verliert er
seine Identität, Kultur und Sprache.
Die Jugendliche werden nebenbei
durch andere Methoden betäubt wie
z.B durch Drogen, Medikamente usw..
Das heißt, den Jugendlichen werden
alle Wege die zur Veränderung führen
gesperrt. im Namen der Integration
werden die menschen assimiliert. Keiner ist eigentlich zufrieden mit diesem
System nur sehen die Jugendliche in
sich die Kraft nicht etwas zu ändern,
weil sie von der Gesellschaft getrennt
wurden. Man kann sogar sagen das
jeder freie Gedanke verhindert wird. Das Denken kommt in der Kapitalistischen Moderne nicht weiter, es
wird sogar eingeschränkt. Die Jugendlichen sind in der heutigen Zeit sehr
Naiv. Die Sklaven der Kapitalistischen
Moderne haben jegliche Moral und
Werte der Gesellschaft verloren. Die
Folgen sind unter anderem Krieg,
Massenmorde, Armut, Arbeitslosigkeit, Vernichtung der Natur und vieles
mehr. Sogar ein Student kann von einem Salafist der IS-Terroristen überzeugt werden um in den sogenannten
Jihad Meschen zu enthaupten. Hier
sieht man das diese Bildung in den
Schulsystemen eigentlich nichts bringt,
sogar gegen den Menschen eingesetzt
werden. Der Mensch wird dazu gebildet um sich und die Menschheit
selber zu vernichten.
Für die Jugendlichen ist es wichtig,
dass sie sich in erster Linie organisieren,
"richtig" bilden und das in die Praktik
einführen. Nur so ist es ihnen möglich
kein Sklave des Systems zu sein und
sich sogar komplett vom System zu
trennen. Für die Jugendliche die behaupten sie sind kein Teil des Systems
61
oder haben kein Einfluss des Systems,
sollen ihre Augen öffnen und zur Wirklichkeit finden. Denn das System ist
bis in die Zelle eines Menschen eingedrungen. Alles was ihr sieht, riecht,
hört, schmeckt und fühlt entspricht
nicht der Wirklichkeit. Nur mit dem
Gewissen kann man vieles auf den
Grund gehen. Was fühlt ihr, wenn
zwei tausend Menschen von Boko Haram in Nigeria massakriert werden.
Wenn es überhaupt ein bisschen
Menschlichkeit in diesen "gebildeten"
Studenten geben würde, dann würden
sie diesem eine Antwort geben.
Letztendlich gibt es immer jemanden der gegen die Kapitalistische
Moderne vorgeht und das kann man
in erster Linie durch den Widerstand
in Kobanê und Şengal sehen. Jemand
der sich mit der Ideologie von Serokatî (A. Öcalan) auseinandersetzt
kann einen großen Schritt machen
um gegen die Kapitalistische Moderne vorzugehen und in Richtung
Freiheit zu streben. Wichtig ist das
man gegen jegliche Unterdrückung,
Massaker und Ungerechtigkeiten aktiv vorgeht. Es mangelt an Mut in
der Gesellschaft. Serokatî (A. Öcalan) hat gezeigt, dass man vieles
verändern kann nur wenn man es
will. Durch ihn kann ein Kurde heute
sagen, dass er Kurde ist. Entweder
akzeptiert man alles was geschieht
oder man geht aktiv dagegen vor.
Nur sollte man wissen, dass zwischen
einem Beamten (das heißt jegliche
Arbeit im Staat) uan kannd einem
Soldaten kein Unterschied gibt. Mn
sogar sagen das zwischen dem ISTerroristen und dem Staaten in der
Welt auch kein Unterschied gibt.
Sibat 2015
62-63.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:06 Page 62
STÊRKA CIWAN
Die Sehnsucht nach Kurdistan
n n
Kurdistan, ein Land welches seit
Jahrtausenden von vielen Machtstaaten
als das Paradies dieser Welt betrachtet
wird und doch von vielen Menschen
blindlings nicht geschätzt wird.
Wenn man die Chronik Kurdistans
in Betracht zieht durchblickt man im
Eigentlichen die Entstehung der
Menschheit und den jahrtausenden
Kampf um ein Land was im Ganzen
an sich einen Schatz darstellt. Kurdistan liegt in Mesopotamien. Für
die Machtstaaten der Welt ist Kurdistan die optimalste Geographie zur
Ausbeutung. Ein Land, welches eine
reichhaltige Natur und durch jene
viele Rohstoffe wie verschiedenste
Erze und Mineralien oder auch Ölquellen besitzt, die von äußerster Bedeutung für die kapitalistisch orientierten Machtstaaten sind. Dadurch,
dass das Volk welches ursprünglich
aus Mesopotamien stammt eine eher
neolithische Lebensweise aufweist
Sibat 2015
n
Arîn Dersîm
n n
n
und Kurdistans nicht aus jener Perspektive betrachtet, weiß es nicht den
Wert dieses Paradieses zu schätzen.
Viele Menschen vertreten die Aussage,
dass ihr Land ihnen nichts zu geben
hat und wandern aus dem gelobten
Land. Dies ist jedoch die Absicht
der Machtstaaten. Die Menschen in
Kurdistan werden für ihre Arbeitsleistung nach nicht gerecht entlohnt,
sondern ganz im Gegenteil ausgebeutet. Die Machtstaaten locken die
Bevölkerungen anderer Länder die
noch eine menschliche Lebensweise
aufweisen durch ihre giftigen fortschrittlichen "Entwicklungen". Sie hinterlassen den Menschen einen Schein
des sorgenlosen schönen Lebens und
locken sie in ihr kapitalistisch geprägtes System. Bedauerlicherweise
merken die Menschen nur relativ selten oder auch gar nicht, dass das angebliche "Leben" im kapitalistischen
System im Grunde nur ein Überle62
benskampf ist. Die Menschen versuchen Tag für Tag einen Sinn für
das Leben zu finden. Sie machen
alles Mögliche um Glück zu empfinden und scheitern kläglich Tag für
Tag. Sogar im Sterbebett sind sie am
klagen mit all jenem was sie im
Leben vermisst haben und finden
nicht einmal im Tod ihre Ruhe. Sie
übersehen, dass nicht jene Person
die viel Geld und Gut besitzt reich
ist, sondern jene Person welche ein
friedvolles Leben besitzt. Lediglich
jene Menschen die auf dem wahren
Weg im Leben sind schaffen sich die
Möglichkeit für ein friedliches Lebensende. Auf dem Weg der Wahrheit
finden sich diejenigen Menschen wieder, welche die Sehnsucht nach der
Menschlichkeit und des natürlichen
friedvollen Lebens empfinden. Diese
Menschen erblicken auch die Schönheit der Natur. Vor allem die Menschen die ursprünglich aus Mesopota-
62-63.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:06 Page 63
STÊRKA CIWAN
mien stammen spüren eine erheblich
tiefere, innigere Verbundenheit zu
der Natur, wenn sie denn nun den
wahren Weg entdeckt haben. Der
Grund hierzu ist die seit Jahrtausenden
in den Wurzeln der Kurden verankerte
neolithische Lebensweise und die
ebenso stark einheimische Bedeutung
der Natur. Noch heute ist in manchen
Dörfern Kurdistans, die zum Teil gerade einmal von drei Häusern bestehen, diese Art des Lebens beständig.
Diese Menschen Leben heute fast
immer noch unbeschadet von den
Einflüssen des kapitalistischen
Systems. Sie leben im Einklang mit
der Natur. Sie entnehmen nur das
Nötigste um zu Leben. Sie schätzen
den Wert der Natur und kennen die
Schönheit der Natur. So wie sie den
Wert der Natur schätzen, ebenso wird
auch das Leben der Menschen seitens
der Natur geschätzt. Die Natur Kurdistans verleiht dem Menschen den
Lebenswillen. Die Kraft all jenes zu
machen, was der Mensch zu schaffen
mag. Die erfreuende Sonne, der stärkende Mond, die lebendigen Pflanzen
und Bäume, die mächtigen Berge,
das energische Wasser, die erzeugende
Erde, die erfrischende Luft. Die Pracht
Kurdistans ist schlicht überwältigend.
Nicht umsonst wird sie als das Paradies auf Erden bezeichnet. Ein Paradies auf Erden in welchem ein ehrenvolles, friedvolles Leben möglich
ist. Ein Paradies welches in der Realität wirklich vorhanden ist. Zu wissen,
dass Mensch in diesem Paradies leben
kann entfesselt die Sehnsucht. Die
Sehnsucht nach diesem Paradies ist
nicht in Worte zu fassen. Die Sehnsucht nach Kurdistan.
63
Sibat 2015
64-65.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:06 Page 64
STÊRKA CIWAN
Why is reading
important?
n n
I guess there is many answers to a
question like this. But it is important
for everyone to look to a particular
question like this from every perspective. Write now even reading this
Sibat 2015
n
Munzur Ronahî n
n n
page is a form of way informing your
self. The main important fact about
reading is being able to find out information and to be able to inform
your self. Reading is important in
64
our daily life, we can say metaphorically being able to read is important
as consuming water. This is because
reading first of all is a way of our
brain exercising, many people who
64-65.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:07 Page 65
STÊRKA CIWAN
hears a particular information attends
to forget often than reading a source
of information because this helps
your brain to remember visually the
information which supports the brain
to consume the source. One other
point we can put out is that reading
helps the person to learn the language
more wisely therefore it is supportive
in being able to learn new phrases
such as reading a dictionary. Also
being able to read is one of the easiest
ways of being able to learn a new
language, without reading it is nearly
impossible to learn a language in an
academic way. Now we can support
the metaphor that has been used previously “reading is important as consuming water”, this is because as you
read you will gain knowledge and as
you gain knowledge you look wise to
the world around us. Our brain is the
source what makes us, emotionally it
creates our personality which makes
a human different to other living organisms. Biologically our brain is
connected to our nerve systems therefore any damage that is caused in
our brains can lead the other parts of
our body to be out of any reactions
this is how important our brains are.
We can see furthermore how important
our brain is from our biological senses;
our brain consumes the most sugar
in our body also in our body the hardest bone is our skull. In any perspective our brain is the most important
organism, if we think even just now
without our brains we will not know
anything therefore we will not even
think that we actually live, brain visually see´s everything, it consumes
everything that has been heard there-
As much as we read we will consume more
information, this emotionally changes our
perspective in our daily life time according to
our up coming future.
fore without our brains we will only
physically be in life. Without a brain
a person is like a living dead.
As much as we read we will consume more information, this emotionally changes our perspective in
our daily life time according to our
up coming future. Knowledge leads
to a correct decision in any circumstance. Reading a book each time is
meeting a new life or being able to
understand an issue wisely. Reading
a story book such as diaries is meeting
a new life, meeting a new life is
being able to understand others around
us and to be able to understand the
65
world we live in. Reading is also a
form of therapy, in statistics its known
to be most people who reads book
often is the most happy and organized
people. Reading also helps a person
to be organized, being able to have a
particular time for reading also puts
you into other form of routines. Reading the news daily is very important,
this helps us to understand what is
happening in the country around us
and the world we live in. We should
know what is happening around the
world we live in to be able to understand the political issues and the
social issues in the system.
Sibat 2015
66-68.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:07 Page 66
STÊRKA CIWAN
Al leader apo che illumina le
mie notti
n n
al giorno in cui ho sentito il
tuo nome e dal momento in
cui ti ho conosciuto sento la vita, so
chi sono e come devo vivere. Dopo
che ho conosciuto il tuo pensiero
posso dire che questi tuoi pensieri mi
hanno insegnato a vivere correttamente
e fatto conoscere me stessa. Mi hai
insegnato l’alfabeto della libertà. Anche se ho avuto difficoltà nella tua
“scuola”non ho mai avuto dubbi e
non mi sono mai pentita nel averti
creduto. Perché nella tua “scuola” ho
imparato il significato, il pensiero e
la forza dell’uomo. Inoltre ho capito
che, non c’è niente di impossibile
solo se nella persona c’è fiducia e serietà c’è la possibilità di raggiungere
l’obbiettivo. Essendo una donna prima
di tutto e una curda, penso che la libertà è un obbiettivo da raggiungere
e credo con tutto il cuore in questo
mio obbiettivo. Per questo l’unico
desiderio mio è di vederti anche solo
per un attimo, abbracciarti, appoggiarmi sul tuo petto e prendere fiato,
dopodichè confrontare con te i miei
pensieri riguardo il popolo curdo. Il
complotto internazionale sviluppato
nei tuoi confronti nel 1998 ha creato
una separazione tra me e te, nonos-
D
Sibat 2015
66
n
Viyan Soran
n n
n
66-68.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:07 Page 67
STÊRKA CIWAN
tante tutto questo complotto ha dato
vita ad una speranza in coloro che
come me avevano il desiderio di vederti. Dopo che ti hanno esiliato
questo fatto mi ha scosso, fatto avere
fiducia e mi ha dato la forza di lottare
ancora di più. Non ho mai perso la
speranza e la nostalgia nei tuoi confronti. Mi sono impegnata nel creare
un rapporto tra me e te per sentirti
più vicino a me. Per questo dentro di
me ho sempre creato un dialogo immagginario con te. Sento che riempi
la mia anima con la tua voce e la tua
energia. Grazie a questo ho preso
forza. Tante volte sei stato il protagonista dei miei sogni e questo mi ha
reso molto felicie. Non so come esprimermi nel raccontare tutti i miei
sentimenti e pensieri riguardanti te.
Dopo il 1999 la verità è che nel mio
cervello c’è un pensiero che riecheggia
continuamente. Questo pensiero é:
dunque non riesco ad accettare il fatto
che una persona grande come te sia
stata arrestata e la quale non merita
questo esilio. I colpevoli, i traditori, i
nemici, le nazioni mi sento tale anche
io e i miei compagni in quanto partigiani non siamo riusciti a fermare
questo complotto, siamo rimasti deboli
in un certo senso. Per questo motivo
le donne che hanno legato la speranza
di libertà e di proteggere un popolo
in difficoltà si sono sempre sentite in
colpa dal giorno in cui sei stato
esiliato. Oggi è il 15 febbraio 2006 é
il giorno in cui il leader apo è stato
imprigionato, sono passati 8 anni di
prigionia. Con questo complotto internazionale fatto nei confronti di imrali e del popolo ha dato inizio ad un
67
Sibat 2015
66-68.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:08 Page 68
STÊRKA CIWAN
nuovo processo pericoloso. Vogliono
annullare le richieste di democrazia
e di libertà del leader A.Ocalan e del
popolo curdo. L’obbiettivo è chiaro,
vogliono che il popolo si arrenda e
che noi perdiamo la speranza dal presidente A.Ocalan. Vogliono farci abituare all’assenza del presidente Apo,
della sua filosofia e vogliono far si
chè il popolo si indebolisca. Per questo
il popolo curdo in tutto il mondo fa
da porta voce e difende il presidente
Apo. Anche io essendo una tua
alunna voglio fare un’azione per dare
una risposta al complotto fatto nei
vostri confronti il 15 febbraio e rinnovare la mia fedeltà per ingrandire
le azioni attuali di resistenza del mio
popolo. Dando fuoco al moi corpo
voglio sciogliere le menti ghiacciate
dei capitalisti e dei governi. Caro presidente il motivo per la quale do
fuoco al mio corpo è per il fatto che
non accetto il complotto e le ingiustizie
fatte verso il popolo curdo da parte
delle nazioni vincitrici. Nello stesso
tempo per il fatto di non essere stata
una buona « compagna », per liberarmi
da questa mancanza fatta nei confronti
del popolo e nei confronti della sua
storia. Credo fortemente che se resteremo alla fine di questa lotta anche
un unica persona, sono sicura che la
tua filosofia e la tua ideologia raggiungerà senza dubbio il suo obbiettivo.
Tanti dicono che possono annientare
tutto quello che tu hai creato. Sinceramente io non prendo sul serio questi
e coloro che la pensano cosi. Perchè
oramai tu sei nel cuore di miolioni e
soprattutto nel cuore delle donne,
nelle loro menti e fai parte di ogni
Sibat 2015
particella presente nel loro corpo.
Oramai fai parte della storia. Tu ci
hai insegnato sempre come conoscere
meglio la donna attraverso la tua filosofia. Oggi nonostante le mie debolezze e le mie mancanze, il mio obbiettivo è di raggiungere seriamente
il nuovo paradigma e la democrazia.
Nonostante tutto voglio dare un messaggio, ai traditori e a coloro che ci
attaccano. Tante volte ho pensato
come dicono tanti eroi che si sono
sacrificati per te: se avessimo avuto
un altro corpo, saremo pronti a sacrificare anche questo per il nostro presidente. Io allo stesso tempo voglio
fare questo per il mio popolo e come
questi voglio sacrificare la mia vita.
Dal 1999 dopo il complotto fatto nei
tuoi confronti ho sempre pensato di
portare a termine questa protesta
dando fuoco al mio corpo. So che
non accettate questo tipo di azioni,ma
nonostante cio voglio dimostrarle la
mia fedeltà. Cosa posso fare mio presidente? Tanti s’innamorano e cosi
via io l’amore e il fascino che ho nei
vostri confronti lo posso dimostrare
in questo modo. La mia coscienza
con la vostra mancanza, fino a che i
bambini dela mia terra non sorrideranno non avrà pace. Chiedo scusa
per aver trascorso 8 anni lontano da
te. Voglio dirle che sono fiduciosa e
piena di speranza. In particolare dopo
che il PKK mi ha nominato al comitato, e il fatto che voi abbiate fatto il
nome, mi ha fatto sentire importante.
Questo mi ha reso orgigliosa. Tante
volte con la vostra prospettiva riguardo
il sud, avete fatto attenzione al fatto
riguardo al problema della donna del
68
sud, tante volte l’avete nominata come
centro della resistenza delle donne e
questo fatto mi ha resa ancora più fedele a lei. Adesso essendo una donna
del sud e venendo dal sud voglio
rompere il silenzio creato dalle forze
nemiche. Sono sicura del fatto che
raggiungero’ il mio obbiettivo per
questo sono felice. E infine la speranza
di vederla, l’amore e tanti saluti alla
persona senza dubbio più bella che
ci sia. Mio presidente non dimenticate,
che ci manca tanto, ci manca tanto. 

Benzer belgeler