Tâkiyüddîn ve İstanbul Gözlemevi (Rasathanesi)

Transkript

Tâkiyüddîn ve İstanbul Gözlemevi (Rasathanesi)
Đstanbul Gözlemevi1
Yavuz Unat*
16. yüzyılın ikinci yarısında, III. Murat döneminde Đstanbul’da Tophane sırtlarında 16.
yüzyılda Takîyüddîn tarafından Đstanbul'da kurulan gözlemevinin Osmanlı bilim tarihinde
önemli bir yeri vardır.
Takîyüddîn, 16. yüzyıl Osmanlı biliminin en
önemli
bilginlerindendir.
1521
yılında
Şam'da
doğmuş, Mısır ve Şam'da çeşitli bilim adamlarından
hadis, tefsir ve fıkıh gibi konularda dersler almıştır.
Takîyüddîn babasıyla Đstanbul’a ilk gelişlerinde
bazı önemli bilimsel toplantılara katılmıştı. Bu
toplantılara
katılanlar
arasında
Semerkand
Gözlemevi’nin kurucularından Kutbettin Efendi ve
oğlu Muhammet Efendi de bulunmaktaydı. Bu kişiler
Takîyüddîn’in astronomiye meraklı olduğunu görerek
onu bu mesleğe doğru yönlendirmeye gayret etmişler
ve Kutbettin Efendi, Ali Kuşçu’dan devraldığı ve
muhtemelen Semerkand kütüphanelerine ait olan
matematik ve astronomi ile ilgili bütün kitapları
kendisine
teslim
etmiştir
(960/1553).
Böylece
Takîyüddîn ilk bilgilerini buradan almış ve önemli
Resim 1
Đstanbul Gözlemevi ve Çalışanları
matematik ve astronomi eserlerini inceleme fırsat
bulmuştur. Takîyüddîn, ekonomik nedenlerden dolayı yargı yolunu seçip Mısır’a giderek yargı
görevinde bulunduktan sonra tekrar Đstanbul'a gelmiş ve artık buradan ayrılamamıştır.
Đstanbul Gözlemevi'nin Kuruluşu
Takîyüddîn Đstanbul’da bir gözlemevi kurmayı arzu etmekteydi. Đstanbul’a gelir gelmez
bu arzusunu gerçekleştirmek üzere dönemin önemli bilginleriyle temasa geçti. 1571’de
Müneccimbaşı Mustafa Çelebi ölünce yerine Müneccimbaşılığa (baş astrolog) atandı. Vezir
Sokullu Mehmet Paşa ve Takîyüddîn’i himayesi altına alan Hoca Saadettin, Takîyüddîn’in
1
Türkler, Cilt 11, Yeni Türkiye Yayınları, Editörler: Hasan Celâl Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara
2002, s. 277–288.
*
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı Yardımcı
Doçenti.
1
gözlemevi kurma isteği ile ilgilendiler ve onu desteklediler. Bunun üzerine Takîyüddîn,
kullanılan Uluğ Bey Zîc’inin gününü doldurduğunu, günün ihtiyaçlarına uygun olmadığını ve
yeni gözlemler ışığı altında yeni tablolar oluşturulmasının gerekliliğini açıklayan bir layiha
hazırladı. Bu raporla birlikte Padişahın huzuruna çıkan Hoca Saadettin ve Sokullu Mehmet
Paşa, III. Murad’ı Takîyüddîn’in yönetimi altında bir gözlemevi kurulması konusunda ikna
ettiler ve Takîyüddîn Padişah tarafından Padişahın adıyla anılacak bir zîc hazırlamakla
görevlendirildi (1575). Takîyüddîn bu olayı şöyle ifade etmektedir;
“Ondan sonra Padişah sarayının eşiğine yüz sürüldüğünde, Mehmet Paşa, bendelerini,
Padişah’ın yüce ismiyle anılacak yeni bir zîc düzenlemekle görevlendirip ulu Hakan
tarafından verilen yüce emri gösterince, sözü edilen husus, mutlak bir şeref ve belki Hakk’ın
mutlak bir lütfu sayılıp Mısır diyarında bulunan emlâk ile mal ve mülk kaynaklarından
tamamen feragat etmeye ve Devlet adına söz konusu hizmeti gerçekleştirmeye...”2
Gözlemevini kuruluş tarihi hakkında uyuşmazlıklar vardır. Atâi, Zeyl-i Şakaik-i Atâî adlı
eserinde gözlemevinin kuruluş tarihini 987 (1579) olarak vermekle birlikte bu tarihin yanlış
olduğu konusunda bilim tarihçileri hemfikirdirler. Çeşitli Osmanlı kaynaklarında da aynı tarih
verilmektedir. Prof. Dr. Sevim Tekeli, Atâi’nin bir tarih hatası yapmış olduğundan söz
etmektedir. Zira Atâi, gözlemevinin kuruluşunu Sultan Murad’ın saltanat başlarına rastladığını
bildirmekte, ancak
gözlemevinin kuruluşu için verdiği tarihle bu sözü birbirini
tutmamaktadır.3
Gerçekte gözlemevinin kuruluş tarihi bu tarihten daha eskilere gitmektedir. Onuncu Asrı Hicrîde Đstanbul Hayatı adlı eserinde Ahmed Refik, 12 Safer 986 (20 Nisan 1578) tarihli bir
fermandan bahseder. Bu ferman şöyledir:
“Đstanbul kadısına hüküm ki, müteveffa Lütfullah’ın vakfı olan müneccim kitapları
mahmiyey-i mezburade Mimar Sinan mahallesinin imamı ve müezzini ellerinde olduğu
ilâmolunmağın alınıp rasathaneye verilmek emredüp buyurdum ki, vadıkta tehir etmeyüp
müteveffay-i mezbûrun nücumuna ve ilm-i heyete ve hendeseye müteallik olan kitapları eğer
mezkûrun ellerindedir ve eğer ahardadır her kimde ise getirip dahi bilfiil rasad hizmetinde
bulunan Mevlânâ Takîyüddîn’e cümlesin teslim ettiresin fî 12 Safer 986.”4
Buradan anlaşıldığına göre, gözlemevi 1578’de faaliyette olmalıdır.
2
Fatin Gökmen, “Tarihî .Muhâsebe”, Cumhuriyet Gazetesi, 17 Mayıs 1341, s. 4.
Sevim Tekeli, “Nasirüddin, Takiydüddin ve Tycho Brahe’nin Rasat Aletlerinin Mukayesesi”, Ankara
Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XVI, Sayı 3-4, Ankara 1958, s. 311.
4
Ahmed Refik, Onuncu Asr-ı Hicrîde Đstanbul Hayatı, Đstanbul 1333, s. 53.
3
2
Gerlah, Türkisches Tagesbuch adlı hatıratında, gözlemevi aletlerinin yapılışının 1577’de
başladığını bildirir. Tarih-i Ebu’l-Faruk’tan öğrendiğimize göreyse, gözlemevi 1577 kuyruklu
yıldızı ve 1578 veba salgınından önce kurulmuş olmalıdır.5
Yine, 26 Safer 983 (6 Haziran 1575) tarihli belgeden gözlemevinin 1575’de kurulmuş,
ancak inşa faaliyetlerinin henüz tamamlanmamış olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu belgede,
gözlemevi binasının yeterli sayıda odalara sahip olmadığı ve yeni odaların eklenmesi gerektiği
yazılıdır.6
Alâüddin Mansur’un şiirlerinde gözlemevinin faaliyetlerinin 985 (1577) yılında
başladığı anlaşılmaktadır. Alâüddin Mansur, şiirinin 106. beytinde şöyle der;
“Gerek ilk önemde ve gerekse geri plândaki bütün hazırlıklariyle,
Takîyüddîn, rasatlarına dokuz yüz seksen beş yılında7 başladı.”8
O halde, gözlemevinin inşası ve aletlerin yapımı 1577’de bitmiş ve tam tempoyla
çalışmalar aynı yıl (1577) başlamış olmalıdır.
Kaynaklara göre gözlemevinin kurulması için hükümetin tahsis ettiği masraf on bin
altındır. Bu o dönemde büyük bir miktardır; ancak Merâga ve Semerkand gözlemevlerinin
masrafları göz önüne alındığında oldukça düşüktür. Takîyüddîn’e bu iş için senelik üç bin altın
tahsis edilmiş olduğunu da belirtmek gerekir.
Gözlemevinin yerleşim yeri için Đstanbul’da Avrupa yakasında bulunan yüksek bir yer
olan Tophane sırtlarındaki bir bölge seçilir. Fatin Gökmen, bu yerin neresi olduğunun
bilinmediğini, gözlemevinin Galata Saray Mektebi’nin bulunduğu mevki civarında olmasının
muhtemel olduğunu söyler.9 Gözlemevinin yeri, kimi kaynaklara göre Galata kulesinde ve
Galata Sarayı'ndadır. Atâi’ye göre ise Galata Dağı'nın tepesindedir. Gerlah, gözlemevinin
yerinin Beyoğlu’nda Andreas Gritt’in evinin yakınında olduğunu söyler. Ancak bu konuda en
doğru bilgi Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye’de yer almaktadır. Buna göre gözlemevi
Galata’da Tophane’de kurulmuştur.10
5
Tekeli, 1958, s. 311.
Başbakanlık Arşivi, Mühimme Defteri, nr. 40, s. 60; Đsmet Miroğlu, “Đstanbul Rasathanesine Âit Belgeler,” s.
80.
7
1577.
8
Aydın Sayılı, “Alâüddin Mansur’un Đstanbul Rasathanesi Hakkındaki Şiirleri”, Belleten, Cilt 20, Ankara 1956,
s. 466.
9
Fatin Gökmen, “Tarihî Muhâsebe”, Cumhuriyet Gazetesi, 17 Mayıs 1341, s. 4.
10
Tekeli, 1958, s. 312.
6
3
Gözlemevinin Yıkılışı
Gözlemevinin ömrü kısa sürmüş ve Ocak 1580’de yıktırılmıştır. 1577 senesinin Kasım
ayında, Đstanbul semalarında ünlü 1577 kuyruklu yıldızı gözlemlenmiştir. Takîyüddîn
kuyruklu yıldız gözlemi vesilesiyle Sultan Murad’a ait kehanetlerde bulunmuş ve bu olayı iyi
haberler müjdeleyicisi olarak yorumlayarak Đranlılara karşı Türk kuvvetlerinin başarılı
olacağını söylemiştir.11
Ancak, bu gözlemin ardından Đstanbul’da 1578'de bir veba salgını baş göstermiştir. Veba
salgınıyla birlikte gözlemevine karşı olumsuz bir tavır oluşmaya başlamış ve saraydakiler bu
fırsattan yararlanarak, bir gözlemevinin kurulduğu her yerde felâketlerin birbirini kovaladığını,
Uluğ Bey'in ölümünü de örnek göstererek kanıtlamaya çalışmışlardır. Devrin Şeyhülislamı
Ahmed Şemseddin Efendi Padişah’a bir rapor sunmuş ve bu raporunda gözlem yapmanın
uğursuz, feleklerin esrar perdesine küstahça öğrenmeye cüret edenin akıbetinin mahrum
olduğunu, ve eğer bir memlekette zîc hazırlanacak olursa o memleket mamur iken harap ve
devletin binaları deprem ile toprak olacağını bildirmiştir. Bunun üzerine Kaptan-ı Deryâ Kılıç
Ali Paşa’ya bir Hatt-ı Hümayun gönderilmiş, Kılıç Ali Paşa Güneş’in gölgesinin yüksekliği ve
yıldızların gözlemlenmesi için hazırlanan halatı kesmiş, derin kuyuyu taş ile doldurmuş ve
gözlemevini yıkmıştır.12 Muhtemelen Takîyüddîn, Hoca Saadettin Efendi sayesinde hayatını
kurtarmış ve iki sene sonra da vefat etmiştir.
Tarih-i Ebu’l-Faruk’ta gözlemevinin yıkılışı şu şekilde aktarılmaktadır;
“Biraz evvel kuyruklu yıldız çıkmış idi. 986’da (1578) vebâ zuhur etti. Pek çok adam
kırıldı. Mihrimah Sultan, Şeyhülislam Hamid Efendi ve Piyâle Paşa bunların meyanında idi.
Halkta şikayet çoğaldı. Saraydaki mühtediler bundan istifade ettiler. Hoca Saadettin
Efendi’nin delaleti ile Tophâne’de bir rasathane kurulmuş idi. Padişahın da nücuma meyl ve
merakı vardı. Gündüz bile ecram-ı semaviyenin seyrinde medar olmak üzere derin kuyu içine
aletler yerleştirilmiş idi. Đlm-i nücuma vukufda teferrüd eden Takîyüddîn Efendi’yi Mısır’dan
celb ettiler. 3000 altın senevi tahsisat ile rasathaneye müdür oldu. Bir Yahudi müneccimini de
muavin verdiler. Mühtediler bu rasathaneyi vesile-i tezvir ittihaz ettiler. Her nerede böyle bir
rasathane inşa olundu ise neticesinde felaket vaki olduğunu güya emsâl-i tarihiyye ile ispat
etmeye kalkıştılar. Kuyruklu yıldızın, vebânın bunun mukaddimatı olduğunu iddia ettiler.
Padişah korktu. Rasathanenin yıkılıp mahvedilmesini emretti. Rasathane Saadettin Efendi ile
padişahın arzu ve tensibleri semeresi idi. Aleyhinde sarayda çevrilen entrikaya hedef dahi
11
12
Aydın Sayılı, Obsevatory in Islam, Ankara 1988, s. 290.
Atâi, Zeyl-i Şakaik-i Atâi, Đstanbul 1268, Cilt I, s. 286.
4
Saadettin Saadettin Efendi idi. Çünkü bu ağalar ile kalfalar, belki daha büyük harem-i
hümayun erkânı Saadettin Hoca’nın padişah üzerinde icra ettiği nüfuzu çekemiyorlardı. Lakin
Saadettin Hoca’nın aleyhinde çevrilen bu dolap dahi akibet Sokullu’nun aleyhine döndü...”13
Gözlemevinin Yapısı
Gözlemevinin büyüklüğü konusunda tam bir bilgimiz yoktur. Ancak Đstanbul
Gözlemevi, astronomlar ve idari personel için çalışma odaları ve kalacağı yerler içeren özenle
yapılmış bir bina idi. Ayrıca bir de kütüphanesi bulunmaktaydı. Bu kütüphanede, yakın
zamanlarda ölen bir kişinin özel koleksiyonu yer almaktaydı.
Kaynaklara göre binanın yanında “Küçük Gözlemevi” olarak adlandırılan bir bina daha
bulunmaktadır. Muhtemelen bu bina, taşınabilen gözlem araçlarının toplandığı bir yerdi.
Resim 1’de bu küçük yapı ve içinde çalışanları görülmektedir. Yapı, üzerinde kiremitli
çatısıyla tek bir odadan ibarettir. Resmin sağ tarafında, içerisinde kitaplar bulunan raflı bir
kitaplık yer almaktadır. Bunun önünde, üzerinde çeşitli astronomik aletlerin bulunduğu uzun
bir masa vardır. Resimde on altı kişi görülmektedir. Sol tarafta bir kişi, üzerinde bir kumpasın
bulunduğu bir masa yanında, kağıt üzerine bir şeyler çizmektedir. Diğerleri ise, çeşitli
aletlerle astronomik çalışmalar yapmaktadırlar. Resimde görülen astronomik araçlar arasında
kuadrant ve usturlab bulunmaktadır.
Kimi kaynaklara göre Gözlemevi’nin bir de gözlem kuyusu (ya da gözlem kulesi)
bulunmaktadır. Gerlach’a göre gözlemevi inşa edilirken Galata üzerinde Venedikli Andreas
Gritt’in evinin bulunduğu civarda bir kule ve onun altına birkaç kulaç derinliğinde bir kuyu
kazılmıştır.14 Yine Evliya Çelebi Tophane sırtlarında Sansonhane yakınlarında, Ali Kuşçu
tarafından bir “müneccim kuyusu” kazıldığını ve bu kuyunun IV. Murad zamanında Müftü
Yahya Efendi’nin fetvasıyla doldurulduğunu anlatır.15 Gerçekte müneccim kuyusu meselesi
halk arasında bir efsane olarak yaşamış ve zamanla en meşhur astronom olarak Ali Kuşçu
bilindiği için Ali Kuşçu’ya mal edilmiştir.16 Đstanbul Gözlemevi’nde böyle bir kuyu yoktur.
Ancak şunu da söylemek gerekir ki, böyle bir kuyu Takîyüddîn tarafından Kahire’de iken
13
Ekmeleddin Đhsanoğlu’ndan naklen; (bkz., Ekmeleddin Đhsanoğlu, Büyük Cihad’dan Frenk Fodulluğuna,
Đstanbul 1996, s. 111-112.)
14
J. H. Mordtmann, “Das Observatorium des Taqi al Dîn zu Pera”, Der Islam, Cilt 13, s. 90-91.
15
Evliya Çelebi, Seyahatname, Cilt I, s. 443.
16
Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde Đlim, Đstanbul 1982, s. 106-107, 108; Tekeli, 1958, s. 312.
5
kullanılmıştır. Onun Kahire’de gözlem amacıyla kullandığı bu kuyu yaklaşık 25-35 metre
derinliğindeydi ve kuyuya inmek için bir de merdiven bulunmaktaydı.17
Gözlemevinde Çalışan Personel
Elimizdeki mevcut bilgilere dayanarak gözlemevinde çalışan personel sayını tespit
etmek olanaksızdır. Ancak bazı belgelerde, burada çalışan kişilerin adları ve görevleri yer
almaktadır. Tarih-i Ebu’l-Faruk’ta, Takîyüddîn’in yanında Yahudi bir müneccimin görev
aldığı yazılıdır. Yine Đsmet Miroğlu’nun Başbakanlık Arşivi’nde bulduğu belgeler bu konuya
açıklık getirmektedir. 9 Ağustos 1579 tarihli bir belgede şunlar yazmaktadır:
“Rasadhanede beş akçe ile halife olan Alyon adındaki nâm zimmi mürd olub yeri
mahlûl olmağın Yani nâm zimmi üstad dülger olub muhildir deyu bildirmeğin beş akçe ile
duyuruldu.”18
Şehinşâhnâme’den öğrendiğimize göre, gözlemevinde Takîyüddîn ile birlikte on beş
kişi çalışmaktaydı. Bunlar arasında ikinci rasıd, üçüncü rasıd, kâtip ve rasıdlara hizmet eden
bir kişi de yer almaktadır.19 Buradan alınan resimden gözlemevinin çalışanları net bir biçimde
görülmektedir (Resim1). Resmin en üst kısmında altı kişi bulunmaktadır. Sağda iki kişi bir
usturlabı incelemektedir. Bunlardan sağdaki Takîyüddîn’dir. Takîyüddîn’in arkasında bulunan
ve el pençe divan duran kişi muhtemelen müstahdemlerden biridir. Diğer üç kişiden en sağda
olanı, rub’u tahtasıyla irtifa (yükseklik) almakta, ortadaki önündeki kağıda pergelle bir şeyler
çizmekte, solda olanı ise iki delikli araç ile gözlem yapmaktadır. Resmin ortasında beş kişi
bulunmaktadır. Soldan itibaren sırasıyla, iki gözlemci uzun, dereceli bir sehpayı tanzim
etmekte, ortadaki bir şeyler kaydetmekte, dördüncüsü rub’u tahtasını incelemekte, sonuncusu
ise elindeki bir kitabı okumaktadır. Resmin ön tarafında ise beş kişi görünmektedir. Soldaki
üç kişiden ikisinin önlerinde bir yazı masası bulunmakta, ayakta duran üçüncüsü ise bir kitap
okumaktadır. Dördüncü kişi bir Yerküre yakında bulunmaktadır. Yerkürede, Asya, Afrika ve
Avrupa görünmektedir. En sağda olanı ise elinde bir cetvel tutmaktadır.20
17
Observatory in Islam, s. 294; Aydın Sayılı, “The Observatory Well”, Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XI, Sayı 1, Ankara 1953, s. 151-152.
18
Miroğlu, s. 81; Muammer Dizer, “Osmanlıda Rasathaneler”, Fatihten Günümüze Astronomi, Prof. Dr. Nüzhet
Gökdoğan Sempozyumu, 7 Ekim 1993, Đstanbul 1994, 1994, s.38.
19
Süheyl Ünver, Đstanbul Rasathanesi, Ankara 1969, s. 43, 49.
20
Obsevatory in Islam, s. 295.
6
Takîyüddîn, burada çalışmış olan Yahudi bir astronomdan da süz eder. Bu kişi
Salonica’da doğmuş olan Dâvud el-Riyâzî’dir.21 Takîyüddîn’den öğrendiğimize göre 985
(1577/1578)
yılında
olan
ancak
havanın
bulutlu
olması
nedeniyle
Đstanbul’dan
gözlemlenemeyen bir tutulmayla ilgili olarak ondan bilgi almıştır. Dâvud el-Riyâzî,
muhtemelen 1577-1578 yılında (ya da bu yıllardan sonra) gözlemevinin kadrosuna dahil
olmuştur.22 Sayılı, birkaç Avrupalı kaynağın, Takîyüddîn aleyhinde bir tutum sergileyerek
Dâvud el-Riyâzî’nin gözlemevinin gizli yöneticisi olduğu gibi yanlış bir tutum içerisine
girdiklerini söyler.23
Dâvud el-Riyâzî hakkındaki bilgiler üç kaynağa dayanmaktadır. Bunlardan ilki,
Takîyüddîn’in Sidret el-Müntehâ’sı, diğeri de el-Hafâcî olarak tanınan Ahmed b. Muhammed
Đbn ‘Ömer’in (ölümü 1659) Habâya el-Zevâyâ ve Reyhânet el-Elibbâ’sıdır. Sidret elMüntehâ’da Takîyüddîn, üç Güneş tutulması gözleminden bahsederken üçüncü tutulmanın
bulutlar nedeniyle gözlemlenemediğinden ve bu nedenle de Kahire’deki arkadaşları ile
Selânik’te bulunan Dâvud el-Riyâzî’den bilgi aldığını söyler. Habâya el-Zevâyâ’da el-Hafâcî,
Selânik’te Koca Dâvud olarak tanınan Yahudi bir hahamla görüştüğünü ve ondan dersler
aldığını bildirir. Reyhânet el-Elibbâ adlı kitabında ise el-Hafâcî, Đstanbul’da pek çok değerli
hocalarla dolu olduğundan bahseder ve bunların arasında da el-Hibr Dâvud’un adını verir.
Ona göre el-Hibr Dâvud ya da Koca Davud, zamanında benzeri görülmeyen bir şahsiyettir.
Ancak Habâya el-Zevâyâ’da el-Hafâcî’nin yazdığına göre, Takîyüddîn kendisine, Koca
Dâvud’un Almagest’i iyi bilmediğini söylemiştir. Yine El-Hafâcî’nin bu eserinden,
Takîyüddîn ile Koca Dâvud arasında bir anlaşmazlık bulunduğunu öğrenmekteyiz.
Gözlemevi’nde Kullanılan Araçlar
Bu gözlemevinde 16. yüzyılın en mükemmel gözlem araçları inşa edilmiştir. Yapılan
araştırmalar bu gözlemevinde inşa edilen gözlem araçları ile Tycho Brahe’nin (1546-1601)
Danimarka kralı Frederic II’nin himayesinde Hven’de 1576 yılında inşasına başlanan
gözlemevindeki gözlem araçları arasında tam bir paralelizm olduğunu göstermiştir.24
21
16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın başlarında Selânik’te yaşamış Yahudi asıllı bilim adamıdır.El-Hibr
Dâvud (Haham Dâvud) ve Koca Dâvud adlarıyla da tanınır (Ayrıntılı bilgi için bkz., Đhsanoğlu, 1996, s. 106107.)
22
Observatory in Islam, s. 297.
23
Observatory in Islam, s. 297.
24
Prof. Dr. Sevim Tekeli, doktora tezinde Takîyüddîn’in ve Tycho Brahe’nin kullandığı gözlem araçlarını
karşılaştırmış ve “Nasirüddin, Takiydüddin ve Tycho Brahe’nin Rasat Aletlerinin Mukayesesi” adıyla
yayımlamıştır (Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XVI, Sayı 3-4, Ankara 1958,
s. 301-393).
7
Takîyüddîn Đstanbul Gözlemevi'nde önemli gözlem aletleri yapmış ve kullanmıştır.
Gözlemevinde kullanılan bu aletlere ilişkin üç önemli kaynak vardır:
1. Meçhul bir yazar tarafından kaleme alınan ve Đstanbul Gözlemevi’nin aletlerinin
tasvirini veren ‘Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye25 adlı risâle.26
2. Takîyüddîn’in Sidret el-Müntehâ27 adlı eseri.28
3. Alâüddin Mansur’un Đstanbul Gözlemevi hakkındaki şiirleri (Şehinşâhnâme).29
Ayrıca, Sayın Prof. Dr. Sevim Tekeli, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi’nde 1956 yılında Nasirüddin, Takiyüddin ve Tycho Brahe’nin Rasat Aletlerinin
Mukayesesi adıyla Doktora tezini vermiş ve bu tezin önemli bir bölümünü yayımlamıştır.30
Bu kaynaklara göre Đstanbul Gözlemevi’nde şu araçlar kullanılmıştır:
1. Zât el-Halâk (Halkalı Araç, Armillary Sphere);
2. Zât el-Şu’beteyn (Cetvelli Araç, Turquetum);
3. Zât el-Sakbeteyn (Đki Delikli Araç, Dioptra);
4. Duvar Kadranı (Libne, Mural Quadrant);
5. Đtidal Halkası (Halka el-Üstüva, Ekinoktial Armil);
6. Zât el-Evtar (Kirişli Araç);
7. Zât el-Semt ve’l-Đrtifâ (Azimut Yarım Halkası, Azimuthal Semicircle);
25
Kimin tarafından kaleme alındığı bilinmeyen bu risâlenin yazım tarihi de kesin olarak belli değildir. Bu
risâleyi çeviren ve yayımlayan Sayın Prof. Dr. Sevim Tekeli, risâlenin yazım tarihinin muhtemelen 1575-1577
olabileceğini söyler (bkz. Sevim Tekeli, “Meçhul Bir Yazarın Đstanbul Rasathanesinin Âletlerinin Tasvirini
veren ‘Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye Adlı Makalesi”, Araştırma, Sayı 1, Ankara 1963, s. 73).
26
Bu risâle, Sayın Prof. Dr. Sevim Tekeli tarafından “Meçhul Bir Yazarın Đstanbul Rasathanesinin Âletlerinin
Tasvirini veren ‘Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye Adlı Makalesi” adıyla yayımlanmıştır (Bkz. Araştırma,
Sayı 1, Ankara 1963, s. 71-122).
27
Bu eserin de yazım tarihi kesin olarak belli değildir. Kaynaklara göre 1577 ya da 1578’den önce tamamlanmış
olması mümkün değil gibi görünmektedir. Diğer taraftan 1580’de tamamlanan Takîyüddîn’in diğer zîci Teshîl Zîc
el-Aşârîyye el-Şehinşâhiyye’den önce yazılmış olduğu düşünülürse, bu eser 1577 (veya 1578) ve 1580 tarihleri
arasında yazılmış olmalıdır.
28
Sidret el-Müntehâ’nın Đstanbul Gözlemevi’nde kullanılan aletlerinin anlatıldığı kısım, Sayın Prof. Dr. Sevim
Tekeli tarafından “Takiyüddin’in Sidret ül-Müntehâ’sında Aletler Bahsi” adıyla yayımlanmıştır (Bkz. Belleten,
Cilt 25, Ankara 1961, s. 213-238).
29
Şehinşâhnâme adını taşıyan Alâüddin Mansur’un Farsça olarak kaleme almış olduğu bu eser 28 Ekim 1581’de
tamamlanmıştır. Alâüddin Mansur’un Đstanbul Gözlemevi hakkındaki şiirleri, Sayın Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı
tarafından “Alâüddin Mansur’un Đstanbul Rasathanesi Hakkındaki Şiirleri” adıyla yayımlanmıştır (Bkz. Belleten,
Cilt 20, Ankara 1956, s. 411-484).
30
Sevim Tekeli, Nasirüddin, Takîyüddîn ve Tycho Brahe’nin Rasat Aletlerinin Mukayesesi, Ankara 1958, s. 301393.
8
8. Rub-ı Mıstara (Tahta Kadran, Cetvelli
Kadran, Rub-ı Deffe);
9. Müşebbehe bi’l Monâtık
10. Zât el-Ceyb
11. Saatler
12. Sindî Cetveli
1. Zât el-Halâk (Halkalı Araç, Armillary
Sphere)
Gök cisimlerinin enlem ve boylamlarının
bulunmasında kullanılan bu alet yüzyıllarca
Şekil 1
gözlemevlerinin en belli başlı aleti olmuştur; ilk
tasviri, “Usturlab” adı ile Batlamyus’un (M.S. 150 yılları) Almagest adlı kitabında verilir.
Batlamyus’un bu aleti altı halkadan oluşur (Şekil 1).
1. Ekliptik halkası (A).
2. Kutuplar halkası (B).
3. Büyük boylam halkası (C).
4. Küçük boylam halkası (D).
5. Enlem halkası (E).
6. Meridyen halkası (F).
Ekliptik halkası Güneş’in üzerinde dolandığı daire, yani Güneş’in yörüngesidir.
Kutuplar halkası ekliptiğe diktir ve ekliptiğin kutupları istikametinde, içbükey ve dışbükey
kısımlarından çıkıntı yapacak şekilde eksenle tespit edilir. Bu eksenin dış kısmında büyük
boylam halkası, iç kısmına da küçük boylam halkası takılır. Böylece bu iki halka, ekliptiğin
kutupları üzerinde ve boylam istikametinde hareket ederler. Küçük boylam halkası içerisine,
hareketli bir enlem halkası takılır. Bu halkanın çapı istikametinde karşılıklı iki hedefesi ve bu
hedefelere tespit edilmiş, taksimat üzerinde hareket eden iki müşiri vardır. Kutuplar
halkasının ekvatorun kutuplarını temsil eden (P, Pı noktaları) kısımlarına sadece dışbükey
kısımlarında çıkıntı yapan iki eksen yerleştirilir ve bu eksenlere de meridyen halkası geçirilir.
Alet ile gözleme gelince; Güneş ve Ay (ya da herhangi bir gökcismi) ufuk üzerindeyken,
büyük boylam halkası Güneş’in o andaki ekliptik derecesine getirilir. Ekliptikle ile büyük
boylam halkasının kesişme noktası Güneş’e doğru çevrilir. Böylece ekliptik o andaki
konumunu almış olur. Sonra, küçük boylam halkası, gözlemi yapılacak gökcismine çevrilir ve
9
enlem
halkasındaki
hedefelerden
gökcismi
görülünceye kadar hareket ettirilir. Küçük
boylam
halkasının
ekliptiği
kestiği
nokta
gökcisminin boylamını, enlem halkasındaki
müşirin gösterdiği taksimat da enlemi verir.31
Takîyüddîn’in kullandığı zât el-halâk,
çapı 9 1/6 zira’ olan 6 halkadan yapılmıştır
(Resim 2).
1.
Meridyen halkası.
2.
Büyük boylam halkası.
3.
Ekliptik halkası.
4.
Hâmile
5.
Küçük boylam halkası.
6.
Enlem halkası.32
(Kutuplar)
halkası.
Resim 2
Ekliptik, kutuplar halkası, enlem ve
Zât el-Halak
boylam
halkalarının
yerleştirilişi
Batlamyus’unkiyle aynıdır. Halkaların çapları 4 metreden fazladır ve ufuk adı verilen bir
kaide üzerine yerleştirilmişlerdir. Halkalı araç ve ufuk altı sütun üzerine konulmuştur ve bu
sütunların uçları da başka bir kaide üzerindedir. Buna benzer bir kaide, 16. yüzyıl
Avrupa’sında kullanılmaktaydı.33
Takîyüddîn bu aletten şöyle bahsetmektedir:
“O, rasat aletlerinin şekil ve delâlet ettiği mâna bakımından en büyüğüdür... Yeni
Murad Han rasathanesindeki bu aletin çapı 9 1/6 zira‘ idi... Her iki boylam halkasını (büyük
ve küçük boylam halkaları) ekliptiğin içine yerleştirmek bizim ihtiyar ettiğimiz şıktan daha
doğru olamaz. Çünkü böyle bir tertip, büyük boylam halkasının ekliptikle küçük boylam
halkası arasında bölünmesinden ötürü, küçük boylam halkasının dakik ölçüsüne mani olur.”34
Aynı türde tertibe Nasirüddîn el-Tûsî (1201-1274) de işaret etmiştir. Ona göre enlem
halkasını ekliptik içerisine yerleştirmek daha doğrudur. Çünkü ekvatorun kutbu, büyük
31
Tekeli, 1958, s. 349-350; Batlamyus, The Almagest, Đngilizce’ye Çeviren; R. Catesby Taliferro, Great Books
of Western World, Cilt XVI, Chicago-London-Toronto 1952, V, I.
32
Sevim Tekeli, “Takiyüddin’in Sidret ül-Müntehâ’sında Aletler Bahsi” Belleten, Cilt 25, Ankara 1961, s. 216221.
33
Tekeli, 1958, s. 342-360.
34
Tekeli, 1961, s. 219.
10
boylam halkasının tam dolanımına engel olmaz ve böylece büyük boylam halkası daha rahat
döner.35
2. Zât el-Şu’beteyn (Cetvelli Araç, Turquetum)
Zât el-Şu’beteynin ilk tasvirine Batlamyus’ta rastlanmakta ve Batlamyus bu alete
“Ufkun Kutuplarından Geçen, Büyük Daire Üzerinde Gözlem Yapan ve Paralaks Bulmaya
Yarayan Araç” adını verir. Batlamyus aleti şöyle tarif eder: "Olabildiği kadar küçük
taksimatlandırılabilmesi için 2 zirâ‘’dan küçük olmayan iki cetvel alınır ve uçlarından
birleştirilir. Biri ufka dik olarak bir kaideye
yerleştirilir, diğerine de iki hedefe tespit edilir.
Tam ortalarına, göze yakın olanı küçük, uzak
Hedefe
H
olanı büyük olmak üzere iki delik delinir. Đnce ve
Hedefe
düz olan üçüncü bir cetvel alınır ve ikisi
Taksimatlı cetvel
arasındaki açıyı ölçmek için dik cetvelin yanına
yerleştirilir" (Şekil 2).36
Ufka dik olan cetvel
Takîyüddîn’in bu aleti Batlamyus’unkinin
aynıdır. Yalnız meridyen düzlemine tespit
Şekil 2
edilmiş olup, her yönde yükseklik ölçebilecek
tarzdadır. Üç cetvelden oluşur. Biri ufka dikey
olup diğeri ise bunun tepesine bir eksenle bitiştirilmiştir. Üçüncüsü kirişlere bölünmüştür ve
birincinin alt kısmına bir eksenle bağlanmıştır (Resim 3).37
35
Tekeli, 1958, s. 351-352.
12. yüzyılın başlarında yaşamış olan Câbir ibn Eflah Islah el-Mecistî adlı eserinde, Batlamyus’un “Zât-üsŞu’beteyn”ini tasvir ettikten sonra, kendisinin icadettiği bir aletin tasvirini verir. Daha sonra Câbir’in bu
kitabının Latinceye tercümesi, Avrupa’da yeni bir aletin doğmasına neden olmuştur; “Turquetum”. Genellikle
Ay’ın paralaksını ölçmeye yarayan bu alete 16. yüzyıla kadar inşa edilmiş çoğu gözlemevinde rastlanmaktadır.
Zinner bu alete Türk gözlem aleti “Türgengerät” adını verir: “Đsminden de anlaşılacağı gibi bu aletin ortaya
atılmasında Türk veya Arap aleti model olarak kullanılmıştır. Bu, muhtemel olarak 1100 yılı civarında Câbir
tarafından icat edilip isim verilmeyen bir alettir” (Tekeli, 1958, s. 336-337, 339-340, 368).
37
Tekeli, 1958, s. 336-342, 367-369.
36
11
Bu aletle gözlem şöyle yapılır: H cetveli, hedefelerden yıldız görününceye kadar çekilir.
Böylece taksimatlı cetvel, H cetveliyle birlikte belli bir noktaya kadar açılır. Taksimatlı cetvel
üzerindeki kısım açının kirişini gösterir.
Delik 2
3. Zât el-Sakbeteyn (Đki Delikli Araç,
Dioptra)
Bu alet, Güneş’in ve Ay’ın çaplarını,
Delik 1
Güneş ve Ay tutulmalarının miktarlarını
hesap etmekte kullanılır. Takîyüddîn Zât elGözlemci
Sakbeteyni dakika bölümlerini gösterebilecek
Şekil 3
kadar büyük çapta inşa etmiştir (Şekil 3).
Meçhul bir yazar tarafından kaleme alınan ve Đstanbul Gözlemevi’nin aletlerinin Tasvirini
veren ‘Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye adlı eserde bu alete ilişkin olarak şu satırlar yer
almaktadır:
“Altıncı âlet dioptradır. Almagest’in beşinci kitabında bu da mevzuu bahis edilmiştir.
Bununla yıldızların uzaklıkları büyüklükleri ve kadirleri bulunur. Şekli şöyledir:
Trikuedrumun ikinci
cetveli
gibi, uzunluğu hakîmî zirâ‘ı ile
on iki zirâ‘ olan bir cetvel
yapılıp, dakika ve dereceye
taksim edilir. Đki ucuna biri
sâbit diğeri hareketli hedefe
tespit
edip
rasatla meşgul
olurlar. Yanında bulunan bir
kâtip
de
tahkik
olunan
değerleri yazar (Resim 4)”38
Gözlemci
1.
delikten
bakar (Şekil 3) ve gokcisminin
Resim 3
kursunu 2. delikte de görmeye
Zât el-Şu’beteyn
çalışır. Delik 1. cetvel üzerinde
38
Sevim Tekeli, “Meçhul Bir Yazarın Đstanbul Rasathanesinin Âletlerinin Tasvirini veren ‘Âlât-ı Rasadiye li
Zîc-i Şehinşahiye Adlı Makalesi”, Araştırma, Sayı 1, Ankara 1963, s. 83.
12
hareketlidir ve gökcismini tam olarak bu delikten gözlenecek şekilde hareket ettirilir;
taksimatlı cetvel üzerindeki değer gökcisminin görünen çapını verir.
4. Duvar Kadranı (Libne, Mural
Quadrant)
Meridyen üzerine inşa edilmiş bir
duvarın yüzeyine tespit edilmiş bir
kadrandır
geçişlerini
ve
yıldızların
gözlemekte
meridyen
kullanılır.
Adından da anlaşılacağı üzere çeyrek
daire yayından ibarettir. Muhtemelen ilk
hedefeli kadran, Aristoteles’in (M.Ö.
384-322/1) öğrencisi Dicaearchos (M.Ö.
Resim 4
yaklaşık 355-285) tarafından yapılmıştır.
Zât el-Sakbeteyn
Ayrıca Eratosthenes’in (M.Ö. 275-194)
bir
yüksekliğini ölçtüğü söylenir.
kadran
yardımıyla
bir
dağın
39
Mevcut kaynaklara göre Đslâm Dünyası’nda kadran hakkında ilk eser Harezmî (9.
yüzyıl) tarafından kaleme alınmıştır. Harezmî’den sonra çok çeşitli adlar altında kadranlar
yapılmış ve kitaplar yazılmıştır. Batı’da ise bu konuda kitap yazan ilk kişi Pisalı
Leonardo’dur. Ancak bu kadran taksimatlı gölge karesi
olan basit bir kadrandır ve bu tip kadranlar çok küçük
oldukları ve dakik sonuçlar için elverişli olmadıklarından
Đslâm Dünyası’nda Âlât el-Rasadiyye denilen gruba dahil
edilmemişlerdir.40 Astronomi sahasında ayrıntılı olarak
kadranı ele alan Batlamyus’tur. Batlamyus Almagest adlı
eserinde, yekpare tahta veya taştan kare biçiminde
yapılmış bir duvar kadranı tasvir eder.41 Batlamyus’un
tasvir ettiği türde kadranlar Đslâm Dünyası’nda ilk
zamanlardan beri kullanılmıştır. Bunlar arasında Battânî
39
Tekeli, 1958, 315.
Tekeli, 1958, s. 317.
41
Almagest, I, s. 48-49.
40
13
Şekil 4
(858-929) ve Birûnî (11. yüzyıl) sayılabilir. Yine Sâgânî'nin de (ölümü 990) 21 ayak çapında
çok büyük bir kadran kullandığı bilinmektedir.
Đstanbul Gözlemevi’nde bu araç 6 metre çapında olarak inşa edilmiştir. 16. yüzyıla
kadar Avrupa’da bu tip bir duvar
kadranına
rastlanmamaktadır.
Kullanılan
kadranlar
Batlamyus’unkine benzeyenler veya
taşınabilenlerdir.
Batı’da
ilk
Böyle
defa
bir
Tycho
araç
Brahe
tarafından kullanılmıştır. Takîyüddîn
tarafından kullanılan duvar kadranı 6
metre çapında pirinç iki kadrandan
oluşmuş
üzerindeki
ve
bir
yerleştirilmiştir.
meridyen
düzlemi
duvarın
yüzeyine
Kaynaklara
göre
Takîyüddîn bu aracı, Süds-i Fahri42 ve
Đki Halka yerine yapmıştır.43
Takîyüddîn bu aleti şöyle tasvir
eder:
“Kadran: Bu kare biçiminde düz
bir
cisimdir.
Yüzeylerinden
Resim 5
biri,
Duvar kadranı
insanın muktedir olabileceği şekilde
dik konur ki (cismin) yüzeyi meridyen düzlemine intibak etsin. Üzerine güneysel ve kuzeysel
iki çeyrek daire yayı çizilir. Onun için yüzeyleri birbirine paralel mihveri olan bir cetvel
yapılır. Rasat anında cetvelin iki hedefesi ile en büyük eğimi, yıldızların deklinasyonları,
memleketin enlemini bulmak mümkün olsun diye mihver çeyrek dairelerden birinin merkezine
takılır (Şekil 4). Yeni rasathanede dikilmiş olan libnenin üzerine çizilmiş kadranın yarıçapı 13
Hakemî zira‘44 idi (Resim 5).”45 Fatin Gökmen, taksimat dairesinin merkezi karenin merkezi
42
Süds-i Fahri adlı 60 derecelik bir yaydan oluşan ve 20 metre çapındaki bu gözlem aracını, Ebû Mahmûd
Hâmid b. Hıdr el-Hûcendî (10. yüzyıl) ekliptiğin eğimini ölçmek amacıyla yapmıştır.
43
Tekeli, 1958, s. 315-325.
44
Hakemî zirâ‘sı veya amel zirâ‘sı adı verilen bu zirâ‘nın 1/24’ü 100 dirhem ağırlığında kurşundan yapılmış bir
küpün kenarına eşittir. O halde 1 parmak 3,046 santimetre ve 1 zirâ‘ 0,731 metre olmalıdır. Bkz. Fatin Gökmen,
3, 24 Mayıs 1341.
45
Tekeli, 1961, s. 215.
14
olarak alınmış olduğuna göre, aletin esasını oluşturan levhanın yaklaşık 19 ½ m2 olması
gerektiğini söyler.46
5. Đtidal Halkası (Halka el-Üstüva, Ekinoktial Armil)
Esas kısmı taksimatlı büyük bir halkadan ibarettir ve itidal (ılım) noktalarının
belirlenmesinde kullanılmıştır.47
Bu
alete
Batlamyus’ta
ilk
defa
rastlanmaktadır.
Batlamyus bu aletin mucidi
olarak
Hipparchos’u
yaklaşık
(M.Ö.
190-120)
göstermektedir.
Almagest’te
verilen tasvire göre bu alet
ekvator düzlemine tespit edilmiş
bir halkadan ibarettir. Güneş
Resim 6
ılım noktalarından birine gelince
halkanın
içbükey
Zât el-Evtar
kısmı
aydınlanır.48
Ancak, Takîyüddîn bu aleti kullanmamış, onun yerine geçen ve Zât el-Evtar adı verilen
başka bir alet kullanmıştır. Zira Zât el-Evtâr'dan bahsederken “Mütekaddimin vermiş olduğu
itidal halkasından müstağni bırakır.” demektedir.49
6. Zât el-Evtar (Kirişli Araç)
Ekinoksların saptanmasına yarar. Takîyüddîn aletin tasvirini verirken bunun kendi icadı
olduğunu, eskilerin ekinoks noktalarının tayininde kullandıkları itidal halkasının yerine
geçtiği bildirir (Resim 6).
Takîyüddîn’in tasvirine göre araç dört düz cetvelden ibarettir. Bu dört cetvel dikdörtgen
biçiminde birbirleriyle birleştirilmiştir (Şekil 5). Uzun olan cetvellerin (AB ve CD cetvelleri)
boyu 60 bölüm, AC ve BD cetvellerinin boyu ise o memleketin enleminin sinüsü kadardır.
AB ve CD Doğu-Batı doğrultusuna paralel olarak yerleştirilir. Enlem kaidesi üzerine, enlemin
46
Fatin Gökmen, 3, 24 Mayıs 1341.
Gökmen, 3, 24 Mayıs 1341.
48
Tekeli, 1958, s. 345.
49
Tekeli, 1961, s. 215.
47
15
Y
sinüsünden fazla olan, dikey iki cetvel dikilir
U
(AY ve BU cetvelleri). “Sonra enlem kaidesi
Meridyen
üzerine ve Doğu-Batı noktalarına, ekvatorun
Enlem kaidesi
A
çapına karşıt olan yüzü tarafına, iki tane amut
B
dikeriz. Uzunluğundan o memleketin enlemine
Enlemin
sinüsü
eşit olan bir uzunluğu ayırırız. Sonra üst
kısmına, sağlam, orta kalınlıkta bir iğnenin
geçebileceği kadar delinmiş bir parça yaparız.
Aynı şekilde ekvatorun çapının iki ucundaki her
C
Ekvatorun çapı
Doğu
D
Batı
Şekil 5
bir açı için de aynısını yaparız. Sonra, Doğu ve
Batı sütununun deliklerinden ip geçirir ve
gereriz. Bu üçgenin yüzeyi ekvator düzlemine
paralel olur. Bununla zevalden önce vaki olan
ekinoks gününün değişikliği bilinmiş olur.
Batı cihetinde vaki olan değişiklik bulunmak
istenirse ip Batı sütunundaki delikten Doğu
tarafına nakledilir.”50
Takîyüddîn gözlemin nasıl yapılacağına
ilişkin bir ayrıntı vermemektedir. Muhtemelen
gözlem ipler vasıtasıyla yapılmaktaydı. Tam
ekvator düzlemine gerilmiş olan bu iplerin
birbirlerini gölgelendirmesi ile ekinokslar
(ılım noktaları) belirlenebilir.51
Resim 7
Zât el-Semt ve’l-Đrtifâ
7. Zât el-Semt ve’l-Đrtifâ (Azimut
Yarım Halkası, Azimuthal Semicircle)
Gök cisimlerinin yükseklik ve azimutlarını bulmaya yarayan ve Teodolit'in öncüsü olan
bu araç Đslâm Dünyası’nda Đbn Sinâ’dan (980-1037) beri kullanılıyordu. Nasirüddin el-Tûsî
ile en mükemmel düzeye ulaşan bu araç Batı dünyasında ilk defa Tycho Brahe tarafından
kullanılmıştır. Takîyüddîn’in bu aleti, ufuk halkası üzerine yerleştirilmiş bir yarım halkadan
50
51
Tekeli, 1961, s. 215-216.
Tekeli, 1958, s. 348.
16
ibarettir (Resim 7). Yarım halka merkezine bir
idade tespit edilmiştir. Bu, 180 dereceye taksim
edilmiş
çevre
üzerinde
hareket
ederek
yıldızların yüksekliklerini tayin eder.52
Takîyüddîn bu aleti şöyle tarif eder;
“Daha önceki halkalar gibi bakırdan,
düz, yüzeyleri paralel bir yarım halka alırız.
Çapı silindirin yüzeylerinden düz yüzeyinki
kadar olur. Merkezine iki hedefeli cetvelin
geçmesine yarayacak delik için bir ilave
Şekil 6
yaparız. Bu (cetvel) (yarım halkanın) yüz
seksen dereceye bölünmüş yüzü üzerinde gezer. Taksimat çapının iki tarafından başlayıp her
biri orta kısımda doksanda son bulur (Şekil 6)... Aletin kullanılan yüzü her durumda daima
yükseklik dairelerinden birine intibak eder. Açıktır ki, 360 dereceye bölünmüş ve taksimatın
başı meridyen doğrusunun uçlarında olan, ekinokslardan başlayan, ufka paralel diğer bir
halka üzerine konursa, o zaman, dört yönden 90 dereceye kadar, aleti kendi
gölgelendirinceye kadar döndürmekle azimutun bulunması
mümkündür. Cetvel, iki delikten ışınlar girinceye veya yıldız
her ikisinden görününceye kadar döndürülmekle, bu azimutun
yüksekliği elde edilir. Bu alet Đslâm astronomlarının
icadıdır.”53
8. Rub-ı Mıstara (Tahta Kadran, Cetvelli Kadran,
Rub-ı Deffe)
Yıldızların yükseklik ve zenit yüksekliklerini ölçmeye
yarayan tahta cetvelden yapılmış çeyrek dairedir. Mevcut
verilere göre bu alet ilk defa Tycho Brahe ve Takîyüddîn
Şekil 7
tarafından kullanılmıştır. Kaynaklara göre bir takım tahta
cetvellerden (mıstara) yapılmış olduğundan Rub-ı Mıstara
(Cetvelli Kadran), ya da tahtadan yapıldığından Rub-ı Deffe (Tahta Kadran) adı verilmiştir.54
Takîyüddîn’in kullandığı Rub-ı Mıstara, 450 cm. yarı çapında bir kadrandır (Resim 8).
52
53
Tekeli, 1958, s. 326-336.
Tekeli, 1961, s.222.
17
Yarıçapı yaklaşık 4,5 metre olan tahtadan çeyrek
daire yapılır (Şekil 7). Bunun iki ucuna yarıçapı
yerine geçen iki cetvel tespit edilir. Üçüncü cetvel
ise yayın ortası ile merkezini birleştirir. Bu
cetvelin ortasına, bir kaide üzerinde yer alan bir
mihver yapılır. Kadranın merkezine bir şakul
asılır. Yan cetvellerden birine de iki hedefe tespit
edilir. “Bir de merdiven yapılır. Kâtip aşağıda
şakulü gözler, râsıtlar da merdivene çıkıp rasat
ederler.”55 Yıldız görünene kadar kadran hareket
ettirilir. Yıldız göründüğü anda şakulün ipinin
cetvel
üzerinde
gösterdiği
taksimat
yıldızın
Resim 8
yüksekliğidir.
Rub-ı Mıstara
9.
Müşebbehe bi’l monâtık
Yapılış itibariyle Sekstant'a56 benzer. Herhangi
bir düzlemde iki veya üç yıldız arasındaki açıyı
ölçmeye
yarayan
astronomisinin
en
bu
araç
önemli
16.
yüzyıl
pratik
icatlarındandır.57
Üç
taksimatlı daireden ibarettir. Üç yıldızdan oluşan bir
küresel üçgenin kenarlarını ölçmekte kullanılır.58
Alet üç cetvelden oluşur. Cetvellerden ikisi,
birbirinin üzerine kapatıldıkları zaman iki iç yüz bir
Resim 9
birinin üzerine intibak edecek şekilde birleştirilir. Đki
Müşebbehe bi’l Monâtık
cetveli birleştiren mihverin başında içi boş yuvarlak
bir parça vardır. Bu boş kısma üçüncü cetvel sokulur
ve bir mihverle tespit edilir (Şekil 8). Böylece B cetveli aşağı ve yukarı hareket eder, ancak D
cetveli hem aşağı ve yukarı hem de sağa ve sola hareket edebilir.
54
Tekeli, 1963, s. 82; Tekeli, 1958, s. 325.
Tekeli, 1963, s. 83.
56
Sekstant, Altılık, Sucûs-ı Dâire; açısal yükseklik ölçen bir alettir.
57
Tekeli, 1958, s. 366-367.
58
Fatin Gökmen, 3, 24 Mayıs 1341.
55
18
A cetvelinin ucuna iki yıldızın arasındaki mesafeyi ölçmek üzere taksimatlı bir yay
tespit edilmiştir. D cetvelinin ucuna da, üçüncü yıldızın, bu iki yıldızla aynı hat üzerinde
olmadığı durumlarda bu yıldızın mesafesini ölçmek için, dışbükey kısmı ilk yayın içbükey
kısmına değecek biçimde ikinci bir taksimatlı yay takılmıştır.
Her biri A, B ve D cetvellerinin uçlarında ve biri de bu
üç cetvelin birleştiği mihverde olmak üzere dört hedefe
yapılır. Mihverdeki hedefe yıldızların her üç cetvelden de
gözlenebilmesi için hareketlidir.
Alet sağa ve sola hareket edecek biçimde bakırdan bir
kaideye veya mafsallı bir sütuna oturtulur (Resim 9). Alet bu
sütun üzerinde ufuk düzlemi üzerinde istenilen yöne
döndürülebilir ve pergel biçiminde B cetveli aşağı ve yukarı
Şekil 8
açılabilir.59
10. Zât el-Ceyb
Bu alet, Zât el-Şu‘beteynde olduğu gibi iki cetvelden ibarettir. Her iki cetvelin ucuna
işaret yapılır ve işaretten itibaren cetveller 60’a bölünür. Cetvellerden birinde ucunda bir şakul
bulunan bir ip bulunur. Bu cetvele iki de hedefe tespit edilir
(Şekil 9). A cetveli ufka paralel olarak konur. Hedefede
Hedefe
yıldız görününceye kadar B cetveli kaldırılır. Şakulin ipinin
işaret
B
Hedefe
A cetvelinde işaret ettiği değer, merkezden itibaren
yüksekliğin tamamının kosinüsüne, işaretten itibaren de (1cos.A)’ya eşittir. Takîyüddîn bu aletten bahsederken şöyle
işaret
A
der: “Şayet biz ağır bir üçüncü cetvel yaparsak, bir kenarı
iplik yerine geçer. Bunu da aletin bölümleri gibi taksim
Şekil 9
ederiz. Ne kadar çok çeşitli faydaları olan bir alet. Diğer
aletleri alakadar eden hususların onu etmemesi dolayısıyla
bir eşi bulunmazdır. Onu mükemmel bir tarzda ve güzel bir durumda yaptım.”60
11. Saatler
59
60
Tekeli, 1958, s. 366-367; Tekeli, 1961, s. 224-225; Tekeli, 1963, s. 83.
Tekeli, 1961, s. 224.
19
Yıldızların sağ açıklıkları Güneş’le yıldızlar arasında geçen süreyle ölçülür. Bunun için
de dakik saatlere ihtiyaç vardır. Saatler ancak 16. yüzyılın ikinci yarısında bir gözlem aracı
olarak kullanılabilecek dakikliği ulaşabilmişlerdir. Tycho Brahe gözlem amacıyla üç saat
yaptırtmıştır. Takîyüddîn de gözlemevinde saati bir gözlem aracı olarak kullanmıştır. Âlât-ı
Rasadiye li Zîc-i Şehinşâhiye adlı eserde bu konuda şu satırlar yer almaktadır; “Dokuzuncu
alet astronomik saattir. Batlamyus’tan şöyle bir söz nakledilir: ‘Zamanı dakik olarak ölçmeye
muktedir olsam rasatta tamamiyle bir tasarruf yapabilirdim.’ Hatta, su ile kum tayin etmeye
çalışıp muvaffak olamadığı ilim adamlarına malum olduğu halde, Allah’ın yardımları ile,
dünyanın meskûn olan yerlerinin Padişahı – hilâfet günleri daim olsun – Hazretlerinin
emirleriyle, şimdi Mevlanâ Takîyüddîn Efendi astronomik saati tertip etmekle Batlamyus’un
elde edemediğini elde etmeye muvaffak olmuştur.”61 Takîyüddîn de Sidret el-Müntehâ’nın
aletler bahsinde Batlamyus’un
dakika bir tarafa dakiklikte
dereceye bile ulaşmak için bir
yöntem
bulamadığından
ve
bundan dolayı dakiklikten sarfı
nazar ettiğini yazar.62
Takîyüddîn’in
olduğu
bu
alet,
yapmış
zamanı
belirlemek için kullanılan bir
tür
mekanik
saattir;
Resim 10
Takîyüddîn’nin yaptığı mekanik saat
kendi
icadıdır. Sidret el-Müntehâ’dan anlaşıldığı üzere, ayrı ayrı üç saat makinesi takımını
kapsamaktadır. Her takım geniş bir kurs üzerinde iki akreple bir yelkovanı döndürür. Her üç
takımı birden hareket ettiren kuvvet ise, kısa bir ipe bağlanmış olan büyük bir ağırlık tarafında
sağlanmaktadır. Akrebin biri saat adedini, diğeri derecelere taksim edilmiş bir daire üzerinde,
Güneş’in saat açısını, yelkovan ise dakikaları göstermekteydi. Yelkovanın bulunduğu daire
360’a bölündüğünden her taksimat arası 10 saniyeyi göstermekteydi. Böylece bunun yarısını
alarak 5 saniyeye kadar zamanı tayin etmek mümkün olabilmekteydi.
61
62
Tekeli,1963, s. 84-85.
Tekeli, 1961, s. 226.
20
12. Sindî Cetveli
Bu alet hakkında Sidret el-Müntehâ’nın aletler
bahsinde her hangi bir açıklama yoktur. Muhtemelen bu
araç gözlemevinin ana aletleri arasında yer almadığı için
Sidret el-Müntehâ’nın aletler bahsinde söz konusu
edilmemiştir. Alâüddin Mansur’un Đstanbul Gözlemevi
hakkındaki şiirlerinden öğrendiğimize göre Sindî (Senidî
veyahut Suneydî) Cetveli (Resim 12), aletlerin dakikliğini
arttırmak için kullanılan bir cetveldir63.
‘Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye adlı risâlede ise
Resim 11
bu alet şu şekilde tasvir edilir: “Sonuç, söz konusu
aletlerin terkibi için yapılan sindî pergelinin tasviridir.
Takiyüddîn’in mekanik saati
Halkaları dakik olarak yapmak ve daire içine çizmek için
buna ihtiyaç olur. Bu, ağaçtan, uzun bir cetvel ile taşçı kazması şeklinde iki demir parçadan
ibarettir. Pergel için (daire çizmek için) bunlar, o cetvelin ucuna geçirilir. Merkez demiri baş
tarafına tespit edilir. Pergel için olanı bir mihverle uzatılıp kısaltılarak
faaliyette bulunur. Fakat bu cetvelin pergeli (iki demiri) olmayacak
olursa ona sindî denmez.”64
Takîyüddîn Teleskop Kullandı mı?
Takîyüddîn’in kullanmış olduğu sanılan diğer bir astronomik alet
ise, uzaktaki nesneleri yakınlaştıran optik bir alettir. Takîyüddîn Kitâbu
Nûr-i Hadakati’l-Ebsâr ve Nûr-i Hadîkati’l-Enzâr (Göz ve Bakış
Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap) adlı eserinde şöyle söyler: “Ben
uzakta bulunmaları nedeniyle görülemez (gözden gizlenmiş olan) eşyayı
en ince ayrıntılarıyla gösterebilen ve ortalama uzaklıkta bulunan
gemilerin yelkenlerini bir ucundan tek bir gözle baktığımızda
Resim 12
Sindî Cetveli
görebileceğimiz ve (daha önce) Yunanlı bilginlerin yapıp, Đskenderiye
Kulesi’ne yerleştirmiş olduklarına benzer bir billur (mercek) yaptım.”65
Takîyüddîn’in yaptığı bu aleti teleskop olarak tanımlamamız
63
Sayılı, 1956, 466.
Tekel, 1963, s. 85.
65
Hüseyin Gazi Topdemir, Takîyüddîn’in Optik Kitabı, Işığın Niteliği ve Görmenin Oluşumu, Ankara 1999, s.
340.
64
21
mümkündür. Zira yukarıdaki tasvirden anlaşıldığı üzere bu alet çok uzaktaki nesneleri çok
yakından ve ayrıntılarıyla gösterebilmektedir. Bilinen kaynaklara göre teleskopun en erken
tarihi 1600 yıllarına denk düşmektedir.66 Teleskopun astronomik amaçlı kullanımı ise 1609
yılında Galilei (1564-1642) ile mümkün olmuştur. Takîyüddîn ise bu kitabını 1574 başlarında
yazmıştır. Ancak Takîyüddîn bu aletin Eski Yunanlılar tarafından yapıldığını ve Đskenderiye
Kulesi’ne yerleştirildiğini söylemektedir. Ne var ki, bilinen kaynaklara göre Đskenderiye
Kulesi’nde böyle bir alet yoktur. Bu durum göz önüne alınırsa, bu aletin teleskop olmadığı,
bir gözlem borusu (sighting tube) olduğu daha akla yakın görünmektedir.67 Zira bu alet, çok
daha eskilerden beri, örneğin Çin’de M.Ö. 1100’lerde bilinmekte ve kullanılmaktadır.68
Gözlemevi’nde Yapılmış Olan Gözlemler
Fatin Gökmen’e göre Đstanbul Gözlemevi’nde yapılmış olan gözlemler Ay ve Güneş
gözlemleriyle sınırlı kalmış ve hatta Güneş gözlemleri tamamlandığı halde Ay gözlemleri
tamamlanmamıştır.69 Bu kanaat gerçekte Takîyüddîn’in sadece Sidret el-Müntehâ adlı eserinin
dikkate alınmış olmasındadır. Onun diğer zîcleri de incelendiğinde Đstanbul Gözlemevi’nde
sadece Güneş ve Ay gözlemlerinin yapılmadığını, diğer gezegenlere ilişkin gözlemlerin de
yapıldığı ortaya çıkmaktadır.70
Đstanbul Gözlemevi’nde yapılmış olan gözlemler hakkındaki bilgilerimiz Takîyüddîn
tarafında yazılmış olan üç zîce dayanmaktadır;
1. Sidret el-Müntehâ el-Efkâr fî Melekût el-Felek el-Devvâr (1577/78-1580).
2. Teshîl Zîc el-Aşârîyye el-Şehinşâhiyye (1580).
3. Cerîdet el-Dürer ve Hâridet el-Fiker (1584).71
66
Teleskopun kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. 1604’te Zacharias Jansen (yaklaşık 1580-1638),
1608’de Hans Lippershey (yaklaşık 1570-1619) ve yine 1608’de Jacop Metius (1571-1635) tarafından müstakil
olarak yapıldığı sanılmaktadır. 1590’larda Đtalyan doğa filozofu Giambattista della Porta (1534/5-1615)
tarafından yapılmış bir Đtalyan modelinden de söz edilmektedir. Diğer taraftan, 1570’lerde Leonard Diggest
(yaklaşık 1520-1573) ve oğlu Thomas Diggest (1546?-1593) tarafından Đngiltere’de dışbükey lens ve aynadan
oluşan bir aracın yapıldığı da bilinmektedir. Ancak bu araç deneysel olarak yapılmış ve seri üretime hiçbir
zaman geçilmemiştir. Bu araç hakkında elde bu bilgiden başka bilgi de yoktur (Teleskopun ayrıntılı tarihi için
bkz. Yavuz Unat, Đlkçağlardan Günümüze Astronomi Tarihi, Nobel, Ankara 2001, s. 191-198).
67
Đçi boş lenssiz “görüş tübü” (sighting tube) ile yapılan gözlemler eski Yunan’a kadar gider. Aristoteles’in ve
Strabo’nun (M.Ö. yaklaşık 63- M.S yaklaşık 19) yazılarında bu tüplerle yapılan gözlemlerden bahsedilmektedir.
68
Topdemir, 1999, 141-142.
69
Fatin Gökmen, “Râsıd Takiyüdin”, Cumhuriyet Gazetesi, 24 Mayıs 1341, s. 2.
70
Remzi Demir, “Đstanbul Rasathanesi’nde Yapılmış Olan Gözlemler,” Belleten, Cilt LVII, Sayı 218, Ankara
1993, s. 172.
71
Takîyüddîn’in bu zîci Doç. Dr. Remzi Demir tarafından Takiyüddîn’de Matematik ve Astronomi adıyla
çevrilmiştir (Takiyüddîn’de Matematik ve Astronomi, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara
2000).
22
Sidret el-Müntehâ’da, 985 (1577) yılına ait iki solstis ve Đstanbul’un enleminin tayininde
kullanılan gözlemlerden bahsedilmektedir. 987 (1579) yılında da bir ekinoks gözlemi ve yine
aynı yıl duvar kadranı ve Zât el-Halak ile iki Güneş gözlemi yapılmıştır. Yine Recep 984
(Ekim 1576) tarihinde, biri Hoca Saadettin’in evinde, diğer ikisi gözlemevinde olmak üzere üç
gözlem daha yapılmıştır.
Takîyüddîn, daha çok kuramsal nitelikte olan Sidret el-Müntehâ’ya Ay’ın hareketine
ilişkin tadil tablolarını almamıştır. Ancak Sidret el-Müntehâ’da verilmeyen bu tablolar Teshîl
Zîc el-Aşârîyye el-Şehinşâhiyye ve Cerîdet el-Dürer ve Hâridet el-Fiker zîclerinde verilmiştir.
Gerçekte her üç zîc incelendiğinde, Takîyüddîn’in bir zîcde yer alan tabloyu diğer iki zîcde yer
vermediği görülmektedir. Muhtemelen bunun sebebi, Đstanbul Gözlemevi’nde yapılmış olan
gözlemlerin birden fazla zîce dağıtılmak istenmesidir.72
Teshîl Zîc el-Aşârîyye el-Şehinşâhiyye’de yer alan gezegen tabloları, Đstanbul
Gözlemevi’nde sadece Ay ve Güneş gözlemlerinin yapılmadığını, gezegenlere ilişkin
gözlemlerin de yapıldığını göstermektedir. Ayrıca zîcde Satürn, Venüs ve Merkür gezegenleri
için enlem tablosu da hazırlanmış, ancak Satürn’ün tablosu doldurulduğu halde diğerleri boş
bırakılmıştır.73
Cerîdet el-Dürer ve Hâridet el-Fiker adlı zîcde ise diğer iki zîcde yer almayan Güneş ve
Ay tutulmalarının yer aldığı görülür. Burada yer alan diğer bir tablo ise 1581 yılında
hazırlanmış sabit yıldızlar tablosudur. Burada Takîyüddîn 69 yıldızın boylamını, enlemini,
yönünü, deklinasyonunu, zeval rektesansiyonunu ve geçiş derecelerini vermektedir.74
Takîyüddîn'in burada yaptığı gözlemlere dayanarak yaptığı Güneş'e ilişkin hesapları bu
yüzyılın dünya çapındaki en başarılı çalışmaları olarak kabul edilmiştir. Güneş’in Yer’e göre
görünür hareketini en iyi biçimde açıklayan ilk önemli çalışma, M.Ö. 150 yıllarında yaşamış
olan ünlü bilim adamı Hipparchos tarafından ortaya atılmıştır. Hipparchos, Güneş’in
hareketlerini açıklamak için Aristoteles’in (M.Ö. 4. yüzyıl) evren modeline uygun bir sistem
geliştirmiştir. Buna göre; 1) Yer evrenin merkezinde ve hareketsizdir; 2) Bütün gök cisimleri
Yer’in etrafında dairesel olarak dolanırlar ve hızları sabittir. Ancak yapılan gözlemler
gezegenlerin muntazam bir hızla hareket etmediklerini göstermekteydi. Ayrıca gezegenlerin
Yer’e olan uzaklıkları sürekli değişiyordu. Gözlemler bu temel prensipleri ile uyuşmuyordu.
Hipparchos dışmerkezli (eksantrik) bir sistem kullanarak, gözlemlerle sistemi uyuşturmaya
72
Demir, 1993, s. 164.
Demir, 1993, s. 168.
74
Demir, 1993, s. 171.
73
23
çalıştı. Hipparchos tarafından ileri sürülen ve daha sonra Batlamyus tarafından da benimsenen
bu kuramı Đslâm astronomları olduğu gibi kabul etmişlerdir. Buna göre, Güneş, gerçekte
kendi yörüngesinde değil, bu yörünge ile aynı düzlemde bulunan, dışmerkezli bir yörünge,
yani “merkezi kaymış” bir daire (felek el-hâric el-merkez, dışmerkezli daire, eccentric)
üzerinde bir yıllık sürede dolanmaktadır.75 Bu Güneş’in dışmerkezli yörüngesidir. Burada
önemli olan dışmerkezliliğin (eccentricity) hesabıdır. Hipparchos, bu yörüngenin merkezi ile
Yer’in merkezi arasındaki mesafeyi, mevsim farklarından yararlanarak hesap eder ve
yörüngenin yarıçapı 60 birim olarak kabul edildiğinde, 2,5p olarak verir.76 Ancak Yer’in
merkezden ne kadar kaydırılacağının tespiti için kullanılan bu yöntemde dönence noktalarının
tam olarak belirlenmesi çok zor olduğundan hata daha başlangıçta işin içine giriyordu. Başka
bir yöntem de geliştirilemediğinden bu uygulama 16. yüzyıla kadar sürdü.
Nikolaus
Copernicus (1473-1543) ve Tycho Brahe (1546-1601) bu noktaları hesaba katmayan ve “üç
gözlem noktası” yöntemi adı verilen bir yöntem geliştirdiler. Ancak bu yöntemin Đslâm
Dünyasında çok önceleri Beyrûnî (973-1048), Nasırüddîn-i Tûsî (1201-1274), el-Urdî,
Nizamüddin el-Nişaburî gibi bilim adamları ve
Takîyüddîn (1526-1585) tarafından
kullanıldığı görülmektedir. Takîyüddîn Sidret ül-Müntehâ adlı eserinde gök cisimlerinin
yörünge elemanlarının hesaplanmasında üç yöntemden söz eder ve şöyle der; “Đkincisi, nerede
olurlarsa olsunlar ikisi karşılıklı olmak koşuluyla üç nokta yardımı ile modernlerin izledikleri
yoldur.” Takîyüddîn bu yöntem ile dışmerkezlik değerini 2p 0ı 34ıı 6ııı 53ıv41v 8vı olarak hesap
etmiştir. Copernicus bu değeri 1p 56ı, Tycho Brahe ise 2p 9ı 2ıı 24ııı olarak verir.77
75
Unat, 2001, s. 40.
Unat, 2001, s. 41-42.
77
Yavuz Unat,“Güneş (Astronomi),” TDV ĐA, Cilt 14, Đstanbul 1996, s. 292-294.
76
24
Resim 13
Takîyüddîn Gözlemevi önünde, öğrencisi ve
yardımsıyla birlikte
25
Resim 14
1577 yılında Đstanbul’da bir ay görülen ve
Takîyüddîn tarafından gözlemlenen kuyruklu
yıldız (Đstanbul Üniversitesi K.T. 1404,
Şemailnâme-Şehinşahname V. 58.)
26
Resim 15
1577 Kuyruklu Yıldızı’nın bir başka resmi (Đstanbul Üniversitesi K.
Özdemiroğlu Osman Paşa adına Şecaâtname T. 6043, V. 12.)
27
KAYNAKLAR
Atâi, Zeyl-i Şakaik-i Atâi, Cilt I, Đstanbul 1268.
Demir, Remzi, “Đstanbul Rasathanesi’nde Yapılmış Olan Gözlemler,” Belleten, Cilt
LVII, Sayı 218, Ankara 1993, s. 161-172.
Demir,
Remzi,
Takiyüddîn’de
Matematik
ve
Astronomi
adıyla
çevrilmiştir
(Takiyüddîn’de Matematik ve Astronomi, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları,
Ankara 2000.
Dizer, Muammer, “Osmanlıda Rasathaneler”, Fatihten Günümüze Astronomi, Prof. Dr.
Nüzhet Gökdoğan Sempozyumu, 7 Ekim 1993, Đstanbul 1994, s. 27-68..
Gökmen, Fatin, “Tarihî .Muhâsebe”, Cumhuriyet Gazetesi, 17 Mayıs 1341.
Gökmen, Fatin, “Râsıd Takiyüdin”, Cumhuriyet Gazetesi, 24 Mayıs 1341.
Đhsanoğlu, Ekmeleddin, Büyük Cihad’dan Frenk Fodulluğuna, Đstanbul 1996.
Miroğlu, Đsmet “Đstanbul Rasathanesine Âit Belgeler,” ...???
Mordtmann, J. H., “Das Observatorium des Taqi al Dîn zu Pera”, Der Islam, Cilt 13.
Refik, Ahmed, Onuncu Asr-ı Hicrîde Đstanbul Hayatı, Đstanbul 1333.
Sayılı, Aydın, “The Observatory Well”, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Dergisi, Cilt XI, Sayı 1, Ankara 1953, 149-156.
Sayılı, Aydın, “Alâüddin Mansur’un Đstanbul Rasathanesi Hakkındaki Şiirleri”,
Belleten, Cilt 20, Ankara 1956, s. 411-484.
Sayılı, Aydın, Observatory in Islam, Ankara 1988.
Schweigger, Salomon, Reisebeschreibungen nach Konstantinopel, Nurnberg 1608.
Tekeli, Sevim, “Nasirüddin, Takiydüddin ve Tycho Brahe’nin Rasat Aletlerinin
Mukayesesi”, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XVI, Sayı
3-4, Ankara 1958, s. 301-393.
Tekeli, Sevim, “Takiyüddin’in Sidret ül-Müntehâ’sında Aletler Bahsi”, Belleten, Cilt
25, Ankara 1961, s. 213-238.
Tekeli, Sevim, “Meçhul Bir Yazarın Đstanbul Rasathanesinin Âletlerinin Tasvirini veren
‘Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye Adlı Makalesi”, Araştırma, Sayı 1, Ankara 1963, s. 71122.
Tekeli, Sevim, “Takiyüddin’de Güneş Parametrelerinin Hesabı”, Profesör Necati Lugal
Armağanı, Ankara 1969, s. 703-710.
28
Tekeli, Sevim, “Osmanlıların Astronomi Tarihindeki En Önemli Yüzyılı”, Fatihten
Günümüze Astronomi, Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan Sempozyumu, 7 Ekim 1993, Đstanbul 1994,
s. 69-85.
Tekeli, Sevim, Esin Kâhya, Melek Dosay, Remzi Demir, Hüseyin Gazi Topdemir,
Yavuz Unat ve Ayten Aydın Koç, Bilim Tarihine Giriş, Nobel, Ankara 2001.
Topdemir, Hüseyin Gazi, Takîyüddîn’in Optik Kitabı, Işığın Niteliği ve Görmenin
Oluşumu, Ankara 1999, s. 340.
Unat, Yavuz, “Güneş (Astronomi),” TDV ĐA, Cilt 14, Đstanbul 1996, s. 292-294.
Unat, Yavuz, “Osmanlı Astronomisine Genel Bir Bakış”, Osmanlı, Cilt 8, Yeni Türkiye
Yayınları, Editör: Güler Eren, Ankara 1999, s. 411-420.
Unat, Yavuz, Đlkçağlardan Günümüze Astronomi Tarihi, Nobel, Ankara 2001.
Unat, Yavuz, "Eski Astronomi Metinlerinde Karşılaşılan Astronomi Terimlerine Đlişkin
Bir Sözlük Denemesi", OTAM, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama
Merkezi Dergisi, Sayı 11, Ankara-2000, Ankara 2001, s. 633-696.
Ünver, Süheyl, Đstanbul Rasathanesi, Ankara 1969.
29

Benzer belgeler

Takîyüddîn el-Râsıd`ın Gözlemleriyle Đstanbul Semalarında Zaman

Takîyüddîn el-Râsıd`ın Gözlemleriyle Đstanbul Semalarında Zaman Gözlemevinin ömrü kısa sürmüş ve Ocak 1580’de yıktırılmıştır. 1777 senesinin Kasım ayında, Đstanbul semalarında ünlü 1577 kuyruklu yıldızı gözlemlenmişti. Takîyüddîn kuyruklu yıldız gözlemi vesiles...

Detaylı

Osmanlı Teknolojisine Genel Bir Bakış

Osmanlı Teknolojisine Genel Bir Bakış kapsamlı ve masraflı sanayi hamleleri de başarısız kalmıştır.4 1841-1853 yılları arasında bir çok sınai tesis kurulmuştur. Bunlar içerisinde iplik ve kumaş fabrikaları, buharlı gemi tersanesi, demi...

Detaylı

Ortaçağ İslam Dünyası`nda Astronomi Çalışmaları ve Batı`ya Etkileri

Ortaçağ İslam Dünyası`nda Astronomi Çalışmaları ve Batı`ya Etkileri Observatory in Islam, s. 294; Aydın Sayılı, “The Observatory Well”, Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XI, Sayı 1, Ankara 1953, s. 151-152.

Detaylı