dolmabahçe sarayı`ndan etnografya müzesi`ne

Transkript

dolmabahçe sarayı`ndan etnografya müzesi`ne
DOLMABAHÇE SARAYI’NDAN
ETNOGRAFYA MÜZESİ’NE
10 KASIM 1938 – 21 KASIM 1938
BAKİ SARISAKAL
BÜYÜK ATANIN SON GÜNLERİNDE YAYINLANAN RAPORLAR
17. Birinciteşrin 1938. Saat: 10
Riyaseticumhur Umumi Katipliğinden:
1. Reisicumhur Atatürk’ün sıhhî vaziyetleri hakkında müdavi ve müşavir tabipleri
tarafından bugün verilen rapor ikinci maddededir.
2. Reisicumhur Atatürk’ün duçar oldukları karaciğer hastalığı normal seyrini takip
ederken, 16 Birinci Teşrin 1938 tarihine tesadüf eden Pazar günü birden bire aşağıdaki arâzı
göstermiştir.
A. Saat 14.30’dan 22’ye kadar gittikçe artarak devam eden umumî zaaf ile birlikte
hazmî ve asabî araz. Bu saate kadar nabız dakikada 116, teneffüs 22 ve hararet derecesi 36,5
idi.
B. Saat 22’den bu sabah saat 10’a kadar yukarıda ismi geçen arâz kısmen hafiflemiş
ve nabız dakikada 104, teneffüs 20, ve hararet derecesi 37 olmuştur.
C. Yapılan muayene ve müşavere neticesinde tatbik edilen müdavattan sonra umumî
ahvalde hafif bir salâh görülmekle beraber vaziyet ciddiyetini muhafaza etmektedir.
3. Müteakip sıhhî vaziyet raporları neşredileceklerdir.
17. Birinci Teşrin 1938. Saat: 20
Bugün dün akşamkine nispetle daha iyi geçmiştir. Asabî arâzlarda bir değişiklik
yoktur. Nabız muntazam, 116, teneffüs 20, hararet derecesi 37’dir.
18. Birinci Teşrin 1938. Saat: 10
Atatürk’ün umumi vaziyetinde bir değişiklik yoktur. Geceyi daha iyi geçirdiler. Nabız
90-100 arasında, teneffüs 18, hararet derecesi 36, 4’tür.
18. Birinci Teşrin 1938. Saat: 20
Reisicumhur Atatürk’ün rahatsızlığı aynı halde devam etmektedir. Nabız 120,
teneffüs 22 ve hararet derecesi 38’dir.
19. Birinci Teşrin 1938. Saat: 10
Umumi vaziyetinde değişiklik yoktur. Geceyi rahatça geçirmişlerdir. Nabız muntazam
88, teneffüs 18, hararet derecesi 36.4’dür.
19. Birinci Teşrin 1938. Saat: 20
Asabî arâzlarda fakat aşikâr bir iyilik var. Umumi hal daha iyi. Nabız muntazam 108,
teneffüs 20, hararet derecesi 36.9’dur.
20. Birinci Teşrin 1938. Saat: 10
Geceyi çok rahat geçirdiler. Asabî arâzlar zail olmak derecesinde azalmıştır. Umumî
hal daha iyi. Nabız muntazam 102, teneffüs 20, hararet derecesi 36.8’dir.
20. Birinci Teşrin 1938. Saat: 20
Asabî arâzlar tamamen geçmiştir. Umumî salâh artmaktadır. Nabız muntazam 94,
teneffüs 20, hararet derecesi 37,1’dir.
21. Birinci Teşrin 1938. Saat: 10
Geceyi rahat geçirdiler. Umumî salâh artmaktadır. Nabız muntazam 94, teneffüs 20,
hararet derecesi 36,9’dur.
21. Birinci Teşrin 1938. Saat: 20
Bugünü çok iyi geçirdiler. Umumî ahvaldeki iyilik devam etmektedir. Nabız
muntazam kuvvetli 80, teneffüs 19, hararet derecesi 36,9’dur.
22. Birinci Teşrin 1938. Saat: 10
Bir hafta evvelki zuhur eden arâzlar tamamıyla geçmiştir. Nabız muntazam kuvvetli
80, teneffüs 19, hararet derecesi 36,8’dir. Hastalık normal seyrine avdet etmiştir. Günlük
tebliğ neşrine lüzum kalmamıştır.
8 İkinci Teşrin 1938. Saat: 23
Bugün saat 18.30’da hastalık birdenbire normal seyrinden çıkarak şiddetlenmiş ve
sıhhî vaziyetleri yeniden ciddiyet kesbetmiştir. Hararet derecesi 36,4’dür. Nabız muntazam
100. teneffüs 22’dir.
9 İkinci Teşrin 1938. Saat: 10
Geceyi rahatsız geçirdiler. Umumî hallerindeki vaziyet ciddiyetini muhafaza
etmektedir. Hararet derecesi 36,8. Nabız muntazam 128, Teneffüs 28’dir.
10 İkinci Teşrin 1938. Saat: 9.05
Reisicumhur Atatürk’ün umumî hallerindeki vahamet dün gece saat 24’de neşredilen
tebliğden sonra her an aratarak bugün, 10 İkinci Teşrin 1938 Perşembe sabahı 9.05 geçe
Büyük Şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir.
Müdavi Tabipler:
Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Dr. M. Kemal Öke, Dr. Nihat Reşat Belger.
Müşavir Tabipler:
Prof. Dr. Akil Muhtar Özden, Prof. Dr. Hayrullah Diker, Prof. Dr. Süreyya Hidayet
Serter. Dr. M. Kamil Berk, Dr. Abrevaya Marmaralı
11 Kasım 1938 Tarihli Tan Gazetesi
HÜKÜMET TEBLİĞİ
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Resmi Tebliğidir.
Müdavi ve müşavir tabiplerin son raporu Atatürk’ün dünyaya gözlerini kapadığı
bildirilmektedir.
Bu acı hadise ile Türk vatanı büyük yapıcısını, Türk Milleti Ulu Şefini, insanlık
büyük evladını kaybetti. Milletimize içimiz yanarak bu tarife sığmayan ziyaından dolayı en
derin taziyelerimizi sunarız.
Kederlerimizin tesellisini ancak onun büyük eserine bağlılıkla ve aziz vatanımızın
hizmetinde ararız. Şurasını da her şeyden evvel beyan etmeliyiz ki ölmez olan onun büyük
eseri Cumhuriyet Türkiye’sidir.
Hükümetimiz içinde bulunduğumuz bu mühim anda bugüne kadar olduğu gibi
dikkatle vazife başındadır. Müesses olan nizamı ve vaziyeti idame hususunu, büyük Türk
milletinin hükümeti ile tek vücut olarak teyit ve temin edeceğine şüphe yoktur.
Teşkilatı esasiye kanunun 33 üncü maddesi mucibince Büyük Millet Meclisi Reisi
Abdülhalik Renda Reisicumhur vekaleti vazifesini deruhte etmiş ve ifaya başlamıştır.
Yine teşkilatı esasiye kanunun 34 üncü maddesi mucibince Büyük Millet Meclisi
derhal yeni Reisicumhuru intihab edecektir.
Türkiye’nin en büyük makamına teşkilatı esasiye kanununa göre geçecek zatın
etrafında hükümetiyle, şanlı ordusu ile ve bütün kuvveti ile Türk milleti sarsılmaz bir varlık
olarak toplanacak ve yükselmesine devam edecektir.
Bugün ayrılığına ağladığımız Büyük Şefimiz Atatürk her vakit Türk milletine
güvendi. Eserlerini bu güvenle yaptı. İdamesi esbabını da istikmal ederek güvenle büyük
milletimize bıraktı. Ebedi Türk milleti onun eserlerini ebediyetle yaşayacaktır. Türk
gençliği onun kıymetli vediası olan Türkiye Cumhuriyetini daima koruyacak ve onun izinde
yürüyecektir.
MİLLİ MATEM KARARNAMESİ
Atatürk’ün ölümü münasebetiyle umumi teessürün resmi sahada tezahürü için
aşağıdaki esaslara göre hareket edilmesi muvafık görülmüştür.
1. Ankara’da cenaze merasimi yapılacak olan 21 İkinci Teşrin 1938 tarihinde bütün
memlekette resmi veya nim resmi mahiyeti haiz olan dairelerle mekteplerin kapanması
temin edilecek, hususi müessesata vilayetler tarafından kapatmaları için ricada bulunulacak.
2. Cenaze merasimini ferdası gününe kadar bayraklar yarı olarak çekilecek, eğlence
yerlerinin tiyatro, sinema, bar vesaire gibi, açık kalmamasına aynı şekilde tevessül
olunacaktır.
3. Atatürk’ün vefatı tarihi olan 10 İkinci Teşrinden itibaren bir ay zarfında
hükümet memurları suvare ve akşam yemeklerine icabet etmeyecekler ve kendileri de
vermeyeceklerdir.
4. Tespit edilen program mucibince vilayet ve kaza merkezlerinde cenaze
merasiminin yapıldığı günü Atatürk’ün hatırasına ihtiram merasimi yapılacak ve
Halkevlerinde büyük Önderin hayatı hakkında söylevler tertip edilecektir.
11 Kasım 1938 Tarihli Ulus Gazetesi
DÜNYA RADYOLARI ATATÜRK İÇİN NEŞRİYAT YAPTILAR
Dün gece bütün dünya radyo istasyonları, Atatürk’ün ölümünü derin teessürlerle ilan
etmiş ve Atatürk’ün tercümei halini anlatmıştır. Londra radyosu, Atatürk’ün ölümünü haber
verdikten ve tercümei halini anlattıktan sonra şu sözleri söylemiştir:
“ Türkiye Atatürk’ü kaybetmekle, bugünkü refah ve nüfuzunu temin eden yüksek
dirayetli, uzak görüşlü şefini ve dünya büyük bir devlet adamını kaybetmiştir.
***
***
***
***
***
Paris radyosu ölüm haberinin alınır alınmaz hariciye Nazırı M. Bonne’nin derhal
Türkiye büyük sefirine taziyetlerini bildirdiğinin anlatmıştır.
Roma radyosu ulu önderin tercümesi halini anlattıktan sonra onun Türkiye’yi,
Abdülhamit Türkiyesi ile münasebeti kalmayan bir şekilde değiştirmeye muvaffak olduğunu
ve milleti muasırlaştırmak için yaptığı bütün içtimai inkılâpları azami muvaffakiyetle
başardığını anlatmıştır.
***
***
***
***
***
Berlin radyosu Büyük Şefin ölümüne ait haberleri verdikten sonra onun yabancıların
istismar sahası olmaktan çıkararak istiklal ve hürriyetini kazandığını anlatmıştır ve bütün
Alman gazetelerinin uzun makaleler neşrettiklerini söylemiştir.
TÜRKİYE’NİN BÜYÜK ADAMI
Türk milleti tarihinde yetiştirdiği büyük adamların en büyüğünün kaybetti. Atatürk’
bu büyük sıfatı veren, on beş senelik Cumhuriyet tarihinden evvel milleti en müşkül
anlarında, ölümden kurtaran halâskâr sıfatıdır.
Cihan Harbi’nde milli istiklalini kaybeden bu millet, onun rehberliği, onun iradesi,
onun dağlar deviren enerjisi ile, milli istiklal savaşı’nı kazandı. Bu kurtuluş Türk milletinin
nesillerden nesillere unutamayacağı, beşikteki çocuğuna ninni gibi söyleyeceği bir istiklal
destanıdır. Bugün bütün bir milletin, en küçük mektep çocuklarının döktükleri göz yaşları bu
şükran ve minnetin bir nişanesidir.
Atatürk Türkiye’nin ilk Cumhurreisi’dir. Atatürk’ün Türk milletine bir kurtuluş
hediyesi olarak verdiği Cumhuriyet dejenere olmuş bir saltanatın milleti geriliğe, ölüme
sürükleyen mikroplarını öldüren bir eskirdir. Bu ilk Cumhurreisi’nin kurduğu Cumhuriyet,
Türk milletinin hayatını ehemmiyet altına alan , milleti ebedi bir hayata kavuşturan, medeni
milletlerin arasında ileri bir devlet olarak yaşamak hakkını veren rejimdir.
Atatürk’ün cumhuriyeti, mazinin milletin ayağına bir zincir gibi bağladığı gerilikleri
kaynağında boğmuş o, enerji hamleleri, içtimai inkılâpları ile bu milleti içtimai terakkinin en
ileri kademelerine çıkarmıştır.
Onun bu millete bir miras olarak bıraktığı cumhuriyeti, İnkılâbı, ileri umdeleri
korumak bu milletin ona karşı göstereceği en büyük minnet borcudur. Cumhuriyet, inkılâp,
mali istiklal, onun bu millete emanet ettiği bir vediadır. Bu emaneti hiçbir gün düşman ellere
teslim etmeyeceğimizin en büyük şahidi, onun ölümü karşısında bütün bir milletin büründüğü
yeis ve matemdir.
Atatürk öldü. Fakat yarattığı eser, Cumhuriyet ve inkılâp yaşadığı müddetçe Türk
milleti var oldukça, o Türk cumhuriyetinin, ilk kurucusu, Türk milletinin kurtarıcısı olarak
yaşayacaktır.
Sabiha Zekeriya Sertel 1
1
Tan 11 İkinci Teşrin 1938, Sayı: 1180
ATAMIZIN SON GÜNLERİ
Bir senedir Karaciğerlerinden muzdarip bulunan Ulu Önderimiz Atatürk’ün
rahatsızlığı normal seyrini takip ederken, 16 Teşrinievvelde, resmi tebliğlerle bildirilen ilk
kriz görüldü. Bu esnada hastanın vaziyeti ciddi ve endişe verici bir hal iktisap etmişti. Fakat,
Atatürk kendisini hiç kaybetmemiş ve büyük bir enerji hamlesi ile buhranı yenmişti.
Hastalık tamamıyla normal seyrine avdet etmiş vaziyetteydi. Müteakip günlerde
birçok ziyaretleri kabul etti. Dostları ve yakınları ve doktorları ile görüştü. Umumi
vaziyetinde bir salâh müşahede ediliyordu.
Bu arada orduya hitap eden mesajı ve Başvekil Celal Bayar’ın, Meclisin açılış
gününde okuduğu yıllık nutku da bizzat dikte ederek hazırlatmıştı.
Atatürk bundan sonra, Cumhuriyet Bayramında 16 saat süren ikinci bir kriz daha
geçirdi, bayram münasebetiyle, Dolmabahçe önünde dolaşan vapurlardan yükselen marş
seslerinden ve Büyük Şef için yapılan büyük tezahürattan fevkalade mütehassıs olmuşlardı.
Bunu takip eden kriz de hafifçe geçiştirlmişti.
Bu buhrandan sonra, geçen Salı gününe kadar, kendisini hiç kaybetmeden Başvekil ve
doktorları ile görüştü. Atamızın umumi ahvali, o güne kadar, yakın bir tehlikeyi işaret
etmiyordu.hatta Pazartesi günü Ankara’ya dönen Başvekil Celal Bayar, umumi vaziyette
görülen bu salâh dolayısı ile çok ferahlı ve sevinçli idi.
Atamız, geçen Salı günü akşamı bir buhran daha geçirdi. Bu sefer, çok ağır rahatsız
olmalarına rağmen, son dakikaya kadar kendisini kaybetmedi. Tam manasıyla ve kadir bir
Başkumandana yakışan bir daha enerjisi ile ve bir kahraman gibi, ölümle pençeleşiyordu.
Yanında bulunanlar, ondaki yaşama ceht ve kudretinin fevkalbeşer azametine hayran
olmuşlardır.
Çarşamba gününden itibaren, umumi ahvaldeki ağırlık ve vahamet artmıştı. Evvelki
günü ve geceyi dalgın bir vaziyette geçirdiler. Bu defa ki buhran, dün sabaha kadar devam etti
ve Büyük Atamız sabah saat 9’u 5 geçe hayata gözlerini yumdu.
Müdavi ve müşavir tabipler sarayda bulunan Başvekil feci neticeden haberdar ettiler.
Celal Bayar, aziz kurtarıcının manevi huzurlarında son defa büyük bir ihtiramla eğildi ve
ağlıya ağlıya yanından çıktı.
ATATÜRK
Öyle bir meş’ale yaktın ki bize ey Atatürk
Senin evladın olan artık izinden dönmez;
Ölümün başka ateş yaktı gönüllerde fakat
Güneşin nuru söner de o ateşler sönmez !
Hüseyin RIFAT
TÜRK MİLLETİ MATEM İÇİNDE
Bütün Türklüğün babası, Türkiye’nin halâskarı ve dünyanın en büyük adamı, en
kudretli Türk, en kahraman kumandanı Büyük Şef Atatürk bütün çocuklarını öksüz bıraktı.
Mukaddes emanetini, muazzam eserini ordunun kudretli ellerine, çok güvendiği
gençliğe ve bütün Türk milletine bırakarak ebediyete gitti.
Bu kara haber duyulur duyulmaz, yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada çarpan
bütün yürekler sızladı ve hiç mübalâğasız bütün gözler yaşla doldu.
Bu umulmaz hadiseyi ilk haber veren işaret hala Dolmabahçe’de dalgalanan
Riyaseticumhur forsunun yarıya indirilmesi oldu.
Büyük Şef, dün saat dokuzu beş dakika geçerken şerefli ve kahraman hayatına
gözlerini yummuş bulunuyordu.
Saraydaki forsun yarıya indirildiğini görenler ani bir heyecanla sarsıldılar.
Zaptedemedikleri hıçkırıkları ve göz yaşarlı ile ağlamaya başladılar. Bu anda Dolmabahçe
Sarayı’nın içinden hıçkırıklar sokaklara taşmış gibiydi.
Atatürk’ün Ölüm Haberini Gazeteden Okuyup Ağlayan Vatandaşlar
Telaşla gidiş gelişler, göz yuvalarında toplanan ve zaptına muktedir olunamayan yaş
birikintileri bu kara haberin ve acısı yüreklerde düğümlenip kalan elim akibetin en veciz
ifadesi oluyordu.
Çok kısa bir zamanda haber şehre yayılmış, resmi daireler, müesseseler,
sefarethaneler bayraklarını yarıya indirmişlerdi.
İstanbul’da bulunan sefirler, resmi kıyafetle saraya gitmeğe ve açılan defteri mahsusu
imzalamaya başlamışlardı. Saat on ikiye doğru sarayın Dolmabahçe Tramvay caddesine
bakan merasim kapısı kapandı. Bundan sonra gelen sefirler, İstanbul’da bulunan saylavlar ve
diğer zevat sarayın hizmet kapısından girerek açılan defteri mahsusu imzalamaya ve
taziyelerini bildirmeye başlamışlardı.
Saat bire doğru devletin resmi tebliği ile müdavi ve müşavir doktorların raporları
öğrenilince şehirdeki matem havası büsbütün hazin bir şekil almış ve bütün dükkanlar,
müesseseler bayraklarını yarıya indirerek asmak sureti ile büyük matemlerini ilan etmek
istemişlerdi.
Fakat bu şekil mevzuata aykırı olduğu ve yalnız resmi günlerde bayrak çeken resmi ve
tüm resmi müesseselerin bayraklarını yarıya indirerek asmaları icap ettiği cihetle dükkanlar ve
hususi binalar bir müddet sonra bayraklarını kaldırdılar.
Bütün eğlence yerleri, içkili lokantalar hatta bir kısım mağazalar bu kara haberi duyar
duymaz kepenklerini indirmişler, bir kısmı da büsbütün kapamışlardır.
Büsbütün kapananlar sinemalar, tiyatrolar ve içkili, sazlı lokantalardır. Sinemalar ve
tiyatrolar yalnız kapamakla kalmamışlar, resimlerini, ilanlarını, ışıklı reklamlarını da
kaldırmışlardır.
Atatürk’ün Ölüm Haberini Alan Üniversite Gençleri Ağlayarak Okulu Terk Ediyor
Bütün sazlı ve çalgılı yerler sazlarını ve çalgılarını tatil etmişlerdir. Bu gibi yerlerden
hiç biri ışıklı ve renkli reklamlarını kullanmamışlardır.
Dün akşamdan itibaren de hiçbir içkili lokanta içki satmamış ve hepsi de saat dokuzda
kapamışlardır. Bu dükkanlar, içki satmamak şartı ile yirmi bire kadar açık kalacaklardır.
Şehirde kahveler ve bakkallarda dahil olduğu halde bütün dükkanlar gece 21’de
kapanacaklardır.
Şehrimizdeki ecnebiler büyük matemimize büyük bir samimiyetle iştirak etmişler,
bütün ecnebi ticaret müesseseleri kepenklerini yarıya indirmişler, vitrinlerine siyah tüllerle
sarılmış siyah çerçeveler içerisinde büyük halâskarın resimlerini koymuşlardır.
Beyoğlu’ndaki büyük fotoğrafhaneler vitrinlerini siyah renkle boyamışlar, siyah
tüllerle dekorlamışlar ve Atatürk portreleri ile hayatlarına ait muhtelif fotoğrafları siyah
çerçeveler içerisinde teşhir etmişlerdir.
Şehrimizde bulunan ecnebi konsoloslar saat 16’dan itibaren vilayete giderek valiyi
ziyaret etmişler ve taziyette bulunmuşlardır.
Dün akşam bu satırların yazıldığı dakikaya kadar İstanbul’da cenaze merasimi
hakkında hiçbir malumat yoktu. Yalnız Ankara muhabirimizin verdiği malumata göre,
İstanbullular Atatürk’e zevalsiz saygılarını üç gün huzuruna yüz sürebilmek sureti ile
göstermeğe bir kere daha fırsat bulacaklardır.
Büyük ölünün çok kıymetli naşı, bugün mütehassıslar tarafından tahnit edilecek ve bu
kıymettar naaş 24 saat tahnit edilmiş olarak kaldıktan sonra teçhiz ve tekfin olunarak halkın
selamlayabileceği geniş bir yerde ihtiram mevkiine konulacak, biri büyük, diğeri orta ve
üçüncüsü küçük rütbeli üç askeri erkân ve subayın nöbetçiliği altında bırakılacaktır.
Bu yerin Sarayın muayede salonu olması muhtemeldir. Diğer bir ihtimalle de
Atatürk’ün kıymettar naaşları sarayın merasim kapısı önündeki meydanlığa konulacak ve halk
üç gün caddeden geçerek büyük ölünün huzurunda eğilmek sureti ile selam ve ihtiram
vazifesini yapabilecektir.
Yine aynı mevkide İstanbul’da “büyük bir askeri geçit resmi yapılarak İstanbul’daki
askeri kıtaların başkumandanlarının büyük huzurlarından geçerek son rasimei selam ve
ihtiramı ifa edeceklerdir.
Sokaklarda Ağlayan Kadınlar
Tahnitten evvel Atatürk’ün molajı da alınmış bulunacaktır. Askeri merasimi müteakip
cenazenin Ankara’ya nakli merasimi yapılacaktır. Defin merasimi Ankara’da on gün sonra
yapılacaktır.
Büyük ölünün ebediyete tevdi edileceği nokta henüz tespit ve tayin edilmiş değildir.
Atatürk’ün bir vasiyeti olduğu tahmin edilmekle beraber defnedileceği noktayı tayin
etmediğine ihtimal verilmektedir.
Bunun için bir nokta etrafında muhtelif rivayetler vardır. Dün şehrimizde ağızlarda
gezen rivayetler arasında milli kahramanın Ankara kalesi’nin ortasında hazırlanacak çok
yüksek bir noktada ebediyete tevdi olunacağı, Büyük Millet Meclisi bahçesine, Atatürk
Parkına, Çankaya’da ki köşkünün yanına, Orman Çiftliği’ne defnedileceği rivayetleri de
vardı. Bu noktayı da Büyük Millet Meclisi’nin tayin edeceği muhtemel görülmektedir.
Şehrimizde bulunan bir kısım ecnebi devletler elçileri cenaze merasiminde bulunmak
ve Hariciye Vekaleti’ne taziyetlerini bildirmek üzere dünden itibaren Ankara’ya gitmeye
başlamışlardır.
ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ KARŞISINDA SAMSUN
Samsun’da Yayınlanan Ahali Gazetesinde Ata’nın Ölüm Haberi
Samsun 10 Kasım 1938
10 Kasım Perşembe günü öğleyin radyolarını açanlar, yıldırımla vurulmuş gibi bir
an içinde kendilerini kaybettiler. Verilen kara haber bir an içinde memlekete yayıldı ve
hıçkırıklar, radyonun son sözlerini işittiremeyecek kadar coşkun bir sel halinde boşandı.
Kimse bu habere inanmak istemiyor, ağlayanlar birbirlerine soruyordu:
- Mümkün mü bu ?
… Fakat, gelen haber bir gerçekti. Atatürk anıtının önünde ve hoparlörler karşısında
biriken halkın heyecanı tarif edilemeyecek bir şekilde idi.
10 Kasım 1938 Samsun Halkı Park Önünde
Atatürk’e karşı derin bir saygı göstergesi olarak bütün işyerleri kendiliklerinden
kapanıyor, herkesin yüzünde en değerli, en aziz insanını yitirmişlere özgü acı ve hüzün
görülüyor, gözler yaşlı ve kalpler yaslı, kimse konuşmak bile istemiyordu.
Bu durum, bu sessizlik bir ümitsizliğin eseri değil, ulusal kahramanımıza ve büyük
atamıza ve onun eserlerine gönülden bağlılık göstergesi idi.
Herkes bu derin acının verdiği hüznü ve matemi, büyük Türk Ulusuna yaraşır bir
ağırbaşlılıkla karşılamağa çalışıyordu.
ATATÜRK SON NEFESİNE KADAR ÖLECEĞİNE KATİYEN İNANMADI
Daily Telegraph Gazetesi İstanbul Muhabiri Maranz Yazıyor:
“ … Dün, Atatürk’ü tedavi eden doktorlardan birisi ile görüşmeye muvaffak oldum.
İsminin yazılmamasını rica eden bu mütevazı profesör , en büyük Türk’ün son sözlerini bana
şöyle anlattı:
Son buhranın başlangıcına kadar, Atatürk, vaziyetin vahametinden haberdar değildi..
Bu karakterinin, ölümün karşısında bile zâfı kabul etmeyecek derecede kudretli oluşundandı.
Hatta bizim protestolarımıza rağmen on beşinci yıl bayramında okunan prezidansyel
mesajı bizzat dikte etti. Gülümseyerek:
- Türk’ün misafirleri sıhhatinden kıymetlidir ! diyor ve misafirler kabul ediyordu.
Hastalıktan uzun müddet mücadele etmek, vücudunu çok zayıf düşürmüştü. Fakat, yorganın altında hiç kimse bulunmadığı zannını verecek derecede zayıf düşmüş olmasına
rağmen- şuurunu ancak Salı günü yani ölümünden bir gün evvel kaybetti.
Ata’sını Ölümüne Ağlayan Türk Gençliği
Koma vaziyeti de Çarşamba günü başladı ve çok uzun sürmedi. O sırada, yanında
yalnız doktorlar vardı. Sekiz doktor, bu güneşi sönmekten kurtaramamanın ızdırabı
içindeydik. Vekiller ve diğer hükümet erkânı, yanımızdaki odada, bizim vereceğimiz haberi
bekliyorlardı.
Atatürk’ün zaten yumulu bulunan gözlerini artık bir daha hiç açamayacağını
anladığımız anda hiç birimizde kapıyı açmak ve bu müthiş neticeyi bildirmek takatı
kalmamıştı. Fakat bütün milletin beklediği haberi – bu kadar elim de olsa- geciktirmemek
vazifemizdi.
Kapıyı açıp, başlarımızı önlerimize eğdiğimiz zaman karşılaştığımız manzara eşsiz
oldu. Bütün bekleyenler, bizi iterek içeriye doldular. Atatürk’ün karyolası yanında yere
yıkılan, Atatürk’ün soğumaya başlayan yapıcı ellerini hıçkıra hıçkıra öpen bu büyük
adamların manzarasını ömrüm oldukça unutmayacağım. “ 2
2
Ulus 11 Son Teşrin 1938
UZAKLAŞTIKÇA BÜYÜYEN ACI
Her acıyı unutturan ve her yaraya merhem süren zaman, bizim acımızın ateşi
üzerinde durmadan hareket eden bir körük vazifesi görüyor. Günler geçtikçe kaybımızın
azametini daha derinden duyuyoruz. Dağ bizden uzaklaştıkça gözlerimizde heybetini
arttırıyor.
Ardından da bu kadar metin bir eserin yanında bu kadar cihanşümul bir acı
bırakmak hangi faniye nasip olmuştur? Hangi fani ardında kem söz söyleyecek bir tek, ama
bir tek insan bırakmadan bu dünyadan göçmek saadetine erişebilmiştir.
Ata’sının Ölümüne Ağlayan Genç Kızlar
Korkunç haberin bir zelzele gibi dünyayı dolaştığı günün akşamı, bütün öteki
resimleri kaldırdığı odasında Atatürk’ün siyah tüllerle bürülü portresinin önünde mumlar
yakarak, yaşlı gözleriyle ıstırabının büyüklüğünden hasta döşeğine yatan bir Rum kadını, bir
masal kahramanı gibi görülebilir. Fakat bu, dünyayı saran acının binlerce inanılmaz
sahnesinden ancak bir küçük misaldir.
Hangi memlekette hangi şef, kendi kanından olmayan bir azınlık vatandaşına, böyle
tapınmaya kadar varan bir sevgi ve hayranlık hissi ilham edebilmiştir ? Adetâ tasavvuru bile
imkansız görünen bu mucize de insanların en büyüğü olan Atatürk’ün binlerce insani
meziyetlerinden biridir.
Hiç şüphe etmeyelim, bugün Büyük Kurtarıcımızın hatırasına karşı duyduğumuz
hudutsuz hayranlık ve muhabbet, mukaddes bir emanet gibi nesillerden nesillere tevdi
edildikçe büyüyecek, Atatürk’ün adı, Türk milletinin tarih ve mukadderatı üstünde, daima
gönüllerin kendisine şükran ve ümitle çevrileceği bir tanrı adı gibi ebediyen menkuş
kalacaktır.
Yaşar NABi 3
3
Ulus 16 Son Teşrin 1938
İSTANBUL’DAN ANKARA’YA
Ebedi Ata iki defa kurtardığı İstanbul’dan bugün misilsiz sadakat ve tazim tezahüratı
arasında ayrıldı. İstanbulluların Atatürk’e yaptıkları bu muazzam teşyii tam olarak anlatacak
ne Türk lügatinde bir kelime, ne de dünya tarihinde bir misal vardır.
Dolmabahçe’den, Sarayburnu’na kadar bütün cadde, caddeye inen bütün yollar
yamaçlar, binalar, damlar, Cami kubbeleri, minareler insanla dolu idi.
Kalabalığın emniyetini temin endişesiyle alınan bütün tedbirlere, İstanbul’la boğaz,
Adalar ve Anadolu arasındaki vapur seferlerinin geceden itibaren kaldırılmış şehir içinde
tramvay nakliyatının durdurulmuş olmasına rağmen sabahleyin saat 7’de bütün bu sahada ve
bu sahayı hatta uzaktan görebilen hiçbir yüksek noktada, biz tek insanın sığabileceği boş yer
kalmamıştı.
Atatürk Dolmabahçe’den, Sarayburnu’na kadar yüksekliği yer yer dört metreden elli
metreye kadar değişen ve değiştikçe manası insan idrakinin çok üstüne çıkan yekpare bir kalp
içinden geçti. Size bu kalbin ıstırabını anlatamayacağım.
Dinmeyen Gözyaşları
Halk ağlıyordu, hıçkırıyordu. Atatürk’ten sonraya kalmış olmak bedbahtlığından
kurtulmak için kendini yerden yere çarpıyordu…. desem bile size işittiklerimin ve
gördüklerimin yüzde birini söylemiş olamam.
İstanbul üç günden beri yekpare bir ses ve yekpare bir ıstırap halindeydi ve biz üç
gün Büyük Ata’nın önünde bu yekpare olan ses ve ıstırabın bir günde, bir arada ne muazzam
bir eser haline gelebildiğini tasavvur edemiyorduk.
Öyle bir ölçü, tek olarak bir insan kafasında değil, tarih olarak bir devre bile
sığdırılamaz. Mustarip İstanbul’un bugünkü sesini ve ıstırabını bir yıldırımla vurulanlar, bir
kasırga çemberi içinde can verenler bile anlatamaz.
Ata’nın Cenazesinin Ankara’ya Götürüleceği Haberini Veren Tan Gazetesi
İstanbul’un bugün Atatürk’e yaptığı muazzam teşyi Atatürk sevgisiyle izah edilen
büyük insanlık sevgisinin parlak bir tezahürü olduğu için, Atatürk idealistlerini müteselli
edebilir. Aynı suretle bu teşyi, Atatürk’e bağlılığın en yüksek insanlığa bağlanma
kabiliyetinin bir misali olarak da gösterilebilir.
İstanbullular Ata’nın Huzurunda
Ata’nın Huzurunda
Ata’nın Huzurunda Tazim Geçidi
Bu gece İstanbul halkı belki hayatlarının en mustarip gecesini geçirdiler. Ölüsü
üzerinde 9 günden beri göz yaşı döktükleri Ebedi Şef’in cenaze töreninin yapılacağı günün
gecesinde huzur ve rahat aramak zaten bir hayaldi ve diğer günler uykularının en rahat
anlarını geçirdikleri bir zamanda daha dörtten itibaren sokaklara döküldüler. Hepsinin elinde
bir tören programı vardır. Ata’nın cenazesinin geçeceği yerleri protokol memurları kadar
biliyorlar. Hepsini gayesi aynıdır: bir ufacık yer bulmak ve oradan, O’nun ölüsü geçerken
doya doya, kana kana ağlamak. O’na karşı son tâzim vazifesini yerine getirmek.
Hiçbir mani onu bu arzusundan alıkoyamadı. İstanbul’un bugünkü halini anlatmak
için film alan bir yabancı operatörün şu sözlerini kullanmaktan başka yapacağı şey yoktur:
“ Gördüklerim efsaneden bahseden bir roman sayfasına göre bile harikulâdedir…”
Sabah Saat: 4
Saat henüz dört. Sirkeci’den Dolmabahçe’ye doğru gidiyorum. Denizin üzerinden
gelen kalın bir sis hepsi benim gittiğim semte doğru akan bir halk kalabalığını hayalleştiriyor.
Hepimiz birer gölge gibiyiz. İçimizdeki matem yanardağına rağmen o kadar sessiziz ki ve
kendi içimizle baş başa kalmaktan gayrı, bir şey o kadar aklımıza gelmiyor ki, tanıdık çehreler
bile bize bir şey anlatamıyor. Biz hepimiz, bizi en çok tanımış ve sevmiş olanımızı kaybettik.
Tophane’den Fındıklı’ya doğru giden yol üzerinde devriye gezen polisler, asker
kıtaları, büyük üniforma giymiş subaylar dolaşıyor. Bunlar alınmış tedbirlerdir.
Bu cadde üzerinde yüksek setler vardır. Buradan Ayaspaşa sırtlarına sokaklar gider.
Saat dörtte her tarafı örten karanlık arasında bu setlere çömelmiş insan hayalleri gördük. Bir
zabıta memuru: “ gece yarısından beri orada yer tutmuşlar “ diyordu.
Ata’nın Nâşı Dolmabahçe’de
Ata’nın Nâşı Dolmabahçe’de
Zaman zaman buralardan gaipten geliyormuş gibi boğuk iniltiler geliyor, ıstırap
çekmiş olanlar bunların ancak göz yaşları kurumuş insanlardan çıkabileceğini bilirler.
Saat beşi yirmi beş geçiyor. Dolmabahçe’nin önündeyim. Nöbet bekleyen
Mehmetçiğin silüeti ve ayak sesi, açılan bir kapıdan dışarı çıkan bir zapıta memuru, bu uzun
yolda rastladığım iki insan oldu. Büyük kapı kapalı. Şef’in baş ucunda tâzim vazifesini ifa
eden dört subay ve yanan meşaleler arasında atlas bayrağa sarılmış cenazenin top arabasına
yerleştirilme hazırlıkları yapılmıştı. Sarayda herkes O’nu ebedi uykusunda rahatsız etmekten
çekinir gibi hareketsiz ve yavaş. Bu iki fiilin aksini yapmak isteseniz bile elinizden gelmiyor.
Saat: 6.30
Hafif bir yağmur çiseliyor. Yediye doğru cenazeyi taşıyacak olan sahra topu arabası
büyük kapının önüne geldi. Tam yedide kollarında kırmızı bandlar olan üniversite talebeleri
bir kıta halinde geliyorlar ve yerlerini alıyorlar. Yerde üç tahta merdiven var. Bunların ne iş
yapacağını ilk bakışta anlıyorsunuz.. tabut bu iskelelerin üzerinden kaldırılarak top arabasına
konulacak. Taze bir reçine kokusu bize bir gül kokusu gibi geliyor.
Gece yarısından beri gelen çelenklerin hala arkası gelmemişti. 7.30’da Orgeneral
Fahrettin Altay ve arkasında Vali Mühittin Üstündağ, 7.40’ta Kamutay heyeti geldi. 7.58’de
tahta iskeleler sarayın sahile karşı olan kapısına getirildi. 8.04’te top arabası bu kapının
önünde yer alıyor. Önde at üzerinde bir teğmen var.namluları aşağıda beş asker arabanın
arkasından yürüyorlardı. Sinemacılar, fotoğrafçılar, durmadan çalışıyorlar; Dünyanın dört
tarafından gelen gazeteciler notlar alıyorlardı.
Dolmabahçe’nin dışarısı hıncahınç dolu… Bütün İstanbul halkı sanki bir tek mihrak
noktası halinde buraya akmış gibi. Filhakika bütün münakale vasıtaları durdurulmuştu. Hiçbir
taraftan sabah saat 8’den itibaren bir tek münakale vasıtası işlemiyor. Bu saatten itibaren
deniz seferleri durdurulmuştur. Fakat Boğaz’dan, Kadıköy’den, Üsküdar’dan motör ve
kayıklarla geçenler görülüyor. Bu sayısı mahdut vasıtalarda bir kişilik yer bulabilmek için 30
misli fazla verenler ve yer bulamayanlar pek çoktur. Adalar ve Anadolu kıyıları İstanbul
sokakları gibi görülmemiş bir kalabalıkla doludur. Zabıtanın bütün itinalı tedbirlerine rağmen
yer yer barajların kırıldığı görülüyor. İtfaiyenin ve motosikletli polislerin yardımıyla intizam
güçlükle iade edilebiliyor.
Merdivene halılar Seriliyor:
Gene Dolmabahçe’ye bakıyoruz:
8.15’de merdivene halılar seriliyor. Büyük kapı açıldı ve 12 general merdivenlerden
aşağı indiler. Bu generaller Şef’imizin tabutunu top arabasına koymak vazifesini ifa edecek
komutanlardır. General Ekrem BAYDAR, Sabri ERTUĞ, Ziya EKİNER, Nuri YAMUT,
İshak Avni AKDA, Osman TUFAN, Hakkı ÖZGENER, Enis ERKOÇAK, Zeki EREKAY,
Kurt Cebe NOYAR, Kemal BALIKESİR, İlyas AYDEMİR top arabasının etrafına geçiyorlar.
Cenaze alayına İstanbul’da, yolda ve Ankara’da Orgeneral Fahrettin ALTAY kumanda
edecektir.
Başvekilimiz celal Bayar, sabahın erken bir saatinde hususi kalem müdürü ile
beraber gelmişti. Bu dakikada hüzünlü çehresiyle sarayın taş merdivenlerinde duruyor.
İçerde merasim başlamadan evvel ailesinin talebi ile büyük ölünün namazı kılınmak
suretiyle hususi merasim yapılıyor. Tekbir Türkçe verilmiş, namazı İslam tetkikleri Enstitüsü
Direktörü Ordinaryüs Profesör Şerafettin YALTKAYA tarafından kıldırılmıştır.
Derinden top sesleri geliyordu.Tam bir alay halinde hava filoları çok alçaktan
uçuyorlardı. 8.17’de Askere, “ Hazırol ve tüfek as “ kumandası verildi. 8.18’de tabut
merdivenden ağır ağır indiriliyordu.
Generaller Ata’nın Cenazesini İndiriyorlar
Ata’nın Cenazesi Omuzlar Üzerinde
KENDİME SÖYLÜYORUM
Biliyor musun, bu ağaçtan kolunu tutarak taşıdığın tabutun içinde kim var ? O
insan mı ? olamaz. O bir cihandı. Fezalara sığmamalıydı; nasıl bir soğuk mahfazanın içinde
durabiliyor ? Oraya niçin girdi, nasıl girdi ? biliyor musun ? bilemezsin ! Anlayamazsın. Sen
bu muammayı çözemezsin ! Önüne bak, işine bak. Taşı, o cihanı bu tabutun içinde belleyerek
taşı
*
Sen onu daima kendi arzularına göre yürür ve yaşar görmüştün. Şimdi O,
hareketlerini sizin iradelerinize bırakmıştır. İstediğiniz yere koyup dilediğiniz yere
kaldırıyorsunuz. Mukavemet etmiyor, hayır demiyor. Kendini size terk etmiş gibidir. Niçin ?
Niçin bu hür, hareketlerine sahip insan, hürriyetinden ve iradesinden vaz geçmiştir ? Zihnini
yorma; halledemezsin.Taşı, senin götürmek istediğin yer, şimdi O’nun gitmek istediği yerdir.
Gözlerinin nemine kurutmadan, bol bol göz yaşı dökerek O’nu taşımak, vazifendir. O kadar !
Sen onu yap ve başka şey sorma !.. Taşı !..
*
Taşı O’nu… Bir cihan götürüyorsun. Cihanlar yaratan bir insan götürüyorsun.
Korkma, ezilmezsin. O, kendinin ezilmeden taşıtmak için sana kendi kudretinden vermiştir.
Başka şey düşünme. Dikkat et, bu tabutun içindeki varlığında da O seni taşıyor. Sen kendini
taşıypr gibisin. Karanlık meçhullerle dalma. Ellerinin üstünde en büyük hakikati
götürüyorsun. O’na bütün katılığı, bütün acılığıyla dokunmaktasın. Buna mazhariyet her
zaman mümkün olmaz. Kadrini bil. Başını önüne eğ. Gözlerinin yaşını silmeyi düşünmeden
O’nu taşı ! Taşı, omuzlar üztünde en büyük hakikati taşımaktasın. Sende bir yanından tut ve
taşı !...
*
Bırakma zaman dar; çünkü hayat kısadır. Bu kısa mesafelere sonsuzluğu
sığdırabilmek, herkese müyesser olmaz. Taşı, omzunda bir nâmütenahilik olduğunu bilerek
taşı. Asırlar götürüyorsun. Bu ağırlık ondan. Asırlar ve asırlar, O’nda bir hayat olmuştu;
O’nun yarım asrı birkaç yıl geçebilmiş örmene sığınmıştı. Gaflet etme; bir tarih taşıyorsun.
İstikbal olmuş bir mazi görüyorsun. Maziyi istikbale naklediyorsun. Taşı; yükün ağır, fakat
paha biçilmez bir kıymettedir. Taşı; O’nu taşıyarak sen de bir tarih oluyorsun. Bunu bilerek
taşı !....
*
Yer nemli, gök nemli, gözlerin nemli. Bu ıslak hava içinde kaskatı ve kupkuru bir
şey taşımaktasın. Üzülme. Maddenin ve ruhun bu çiseleyen yaşlarıyla o katılık yumuşuyor. O
kuruluk yavaş yavaş yok oluyor. Hissetmiyor musun, taşıdığın cansız şeye yepyeni, başka bir
hayat gelmektedir. Ve onun için değil midir ki O’nu taşırken bu hayat sana da sirayet ederek
o aziz yükün altında dipdirisin. Canlısınız; taşınan da, taşıyan da. Ölüm artık siliniyor.
Fanilik beka ile omuz omuza… Bu kadar yakınlık içerisinde O’nu hayatta hissetmiyor
musun? Taşı; bir ölü değil, bir diri taşıyorsun. Hayatın kendini taşıyorsun. Taşı. O’nu
taşıyarak yaşayacaksın. Yaşadıkça O’nu taşıyacaksın. Taşı, Taşı !....
Hasan Ali YÜCEL 4
4
Ülkü Halkevleri Dergisi, Birinci Kanun 1938, Sayı: 70
12 general içinde ebedi Şef’in cenazesi bulunan abanoz sandığı 8.21’de top arabasına
koydular. Bu arabaya üç çift siyah katana koşulu. Fahrettin ALTAY eliyle atlas bayrağı
tabutun üzerine koyuyor. Ölüm, kan ve ateşi çok görmüş olan bu emektar askerin hıçkırarak
sanduka üzerine eğildiğini görmek çok hazindi. Top arabası üzerine hâkkedilmiş şu cümleler
vardı: “ Atatürk’ün top üstünde naklinde kullanılan sehpa 19.11.1938 ”
Arkasında Atatürk’ün istiklal madalyası ve harp madalyası Tuğgeneral İlyas
AYDEMİR tarafından ihtiramla taşınmaktadır. Bundan sonra Ata’nın yaverleri ve katibi
umumisi, Başvekil Celal BAYAR geliyordu.
Dinmeyen Göz Yaşları
Ata’nın İstiklal Madalyası ve Harp
Madalyasını Taşıyan Tuğgeneral İlyas AYDEMİR
Dinmeyen Gözyaşları
Ata’nın Cenazesi Top Arabası’nda
Ata’nın Cenazesi Cümle Kapısından Çıkıyor
Cenaze Hareket Ediyor:
Cenaze dokuzu bir geçe hareket ediyor. Alay 9.14’de cümle kapısından çıktı. Yolu
açık bulundurmak için geniş safta olarak atlı polis kıtaları ilerliyordu. Bunu mızraklı bir
süvari alayı, bandosu önde olarak bir piyade kıtası, gene bandosu önünde olarak bir deniz
taburu takip ediyordu. Ondan sonra çelenkler geliyordu.
Ata’nın Cenaze Korteji Hareket Halinde
Türkiye ebedi Şef’e bağlılığını güzellik, hayat, şiir ve tazeliğin bir sembolü olarak
çiçekle ifade etmek istemişti. Çelenklerin sayısını tespite muvaffak olamayanlar mesafeyi
tayine çalıştılar. Üniversiteli gençlerin taşıdığı bu çelenklerin asgari 400 metre bir mesafeyi
işgal ettiğini söylemek çok küçültülmüş bir mikyastır. Çelenklerin arkasında top arabası. 12
general ve 2 sıra üzerine büyük üniformalar giymiş subaylar geliyordu. Ortada Riyaseti
Cumhur Umumi Kâtibi Hasan Rıza SOYAK bir tarafta Muhafız Alayı Kumandanı İsmail
hakkı TEKÇE, diğer tarafında Başyaver Celal ÜNER ve arkada yaverler vardı. Kamutayı
temsilen gelen heyet, vali ve belediye reisiyle, mevki ve deniz komutanları, İstanbul’da
bulunan yabancı konsolosluklar, teşrifata dahil askeri ve mülki erkânla, Parti ileri gelenleri,
rektör, dekan ve profesörleri başta olmak üzere üniversiteliler, kumandanları, öğretmenleri, ve
subayları başta olmak üzere harp akademisi, halkevleri idare heyetleri, milli müesseseler
delegeleri, izci teşekkülleri, yedek subay okulu talebeleri ve bir piyade taburu yer almıştı.
Bugün İstanbul’un mahşer halini görmeyenler onu ne fotoğraf, ne yazı, hatta ne de
sinema ile tespit edilmiş olan şekillerinden hiçbir şey anlamayacaklardır. Kelimeler, objektif
ve sahne bugünün en basit bir tarafını bile anlatmaktan acizdir. Milyona yaklaşan bir insan
kalabalığı hayatından ancak bir defa tek bir kalp gibi çarpar ve tek bir göz gibi görür.
Sarayburnu’na Kadar:
Dolmabahçe’den Sarayburnu’na kadar hiç eksilmeyen ve ara bulmayan bir hıçkırık
bir feryat düşününüz. Bu matem bir çığ gibidir. Atatürk’ün önünde şehirden uzaklaştıkça yas
büyümektedir. Bu sesleri duyanlar kulaklarında çok uzun seneler millet halinde bir matemin
akislerini hissedeceklerdir. Bütün yol boyunca tayyareler çok alçaktan üstümüzde uçuyorlar,
yeryüzündeki mateme yukarıdan iştirak ediyorlardı. Atatürk’ün devrinde ve Atatürk’ün eliyle
vücut ve kuvvet bulmuş olan Türk hava filoları babasını kaybetmiş yavru kuşlar gibi sağdan
sola uçuyorlardı. Biz onları her zamanki gibi zevk ve gururla seyredemedik ve onların motör
gürültüsü bize bir inilti gibi geldi.
Köprü Üzerinde:
Saat 11’i 15 geçiyor. Köprünün üzerine yaklaştığımız zaman bir insan mahşerinin göz
karartan manzarasıyla karşılaştık. Yüksekkaldırım yalnız başları gözüken bir insan mahşeri
halini almıştı. Burada en az 10 bin kişi vardı. Kurtarıcısının tabutunu gören bu kalabalık,
yatağını aşan bir sel gibi yerinden oynadı. Bayılan yavrularını anneler, annelerini yavrular
kucaklarına alarak taşıyorlardı. Alay durmuştu. Muhayyelelerde ıstırabın aşınmaz bir abidesi
halinde kalacak olan bir hıçkırık tufanı arasında Köprü’yü geçiyoruz. Yeni Cami kubbesinin
en üstünde insanlar görüyoruz. Ata’yı görmek gayesi ölüm getiren bütün tehlikeleri
unutturmuştur.
Ata’nın Cenazesi Yeni Cami Önünde
Ankara caddesi aynı mahşer, Sirkecinin bütün otellerinin pencereleri yalnız insan
başıyla dolu. Adli Tıp Binası’nın yanındaki setler halkla kaynıyor ve cenaze alayı bu dekor
içinde 12.10’da Gülhane Parkı’na giriyordu. İki tarafta askeri liseliler sıralanmıştı.
Bando İstiklal Marşı’nı çalıyor. Bu memlekete istiklalini kazandırmış olan büyük
insanın ölüsü huzurunda olduğu kadar, bu İstiklal Marşı ne kadar manalı alabilirdi.
Selam vaziyetinde olan generallerden Mehmetçiklere ve Başvekilden ilk mektep
talebesine kadar bütün Türk milleti, bu İstiklal Marşı’nda O’nun şerefli ve eşsiz hayatının bir
safhasını bularak göz yaşı döküyor. Cenazeyi Yavuz Zırhlısı Kruvazörüne götürecek olan
Zafer Torpidosunu rıhtıma yanaşmış bulduk. Saat 12.25’te merasim komutanı Fahrettin Altay
torpidoya giriyor. 12.32’de torpidoya nakledildi.
Ata’nın Tabutu Zafer Torpidosu’nda
Sahil boyunu dolduran on binlerce halk, son nefesini bu şehrin havasında verdiği
Ebedi Şef’inin cenazesinin kendisinden büsbütün ayrıldığı bu anda üzüntüsünden benliğini
kaybetmiş bir halde göz yaşı döküyordu.
Ata’nın Naşı Yavuz Kruvazöründe
YAVUZ’DA
Büyük ölünün tabutu zırhlının mor kadifelerle örtülü mahalli mahsusuna konurken
Yavuz’dan atılan 101 pare ihtiram topuna İngiliz, Fransız, Alman, Sovyet, Yunan, ve
Romen harp gemilerinden 21’rer pare top atılmak suretiyle mukabele ediliyor ve toplar
atılırken ve Yavuz’da bulunan Başvekil , Büyük Millet Meclisi mümessilleri, general ve
amiraller bütün subaylar selam vaziyetinde duruyorlar.
Gözler nemli, yüzler zaptına çalışılan hıçkırıkların tazyikiyle gergin,Yavuz saat
14’de hareket etti. Etrafında kalabalık bir gemi kafilesi var.
İngilizlerin Malaya saffıharp kruvazörü, Fransızların Emil berden, Almanların
Emden kruvazörleri, Sovyetlerin Moskova Lideri, Yunanlıların Hırda, Romenlerin Rejima
Mirya torpidoları birbirlerinin dümen suyunu takip ederek ağır bir rota takip eden Yavuz’un
izinden geliyorlar. Hamidiye, Zafer, Tınaztepe, Dumlupınar ve Gür harp gemilerimiz
Yavuz’un dümen suyundalar.
İskelesinde de davetlileri ve halkı getiren denizyolları gemileri ilerliyorlar. Bu
hazin kafile, Selimiye, Haydarpaşa, Kadıköy, Moda ve Fenerbahçe sahillerini hıncahınç
dolduran kalabalığın gözyaşları arasında Adalar’a doğru ihtiram vazifesini yapıyor.
Geminin üstünde biri birini takip ederek tayyarelerin geçtikleri görülüyor.
Program mucibince ecnebi harp gemileri Yavuz’a Ada açıklarına kadar refakat
ettiler. Orada yavuz ve diğer harp gemilerimiz yollarını kestiler. Başta İngiliz Malaya
zırhlısı olduğu halde bütün ecnebi harp gemileri birer birer Yavuz’un sağından geçtiler ve
geri döndüler.
Bu sırada bu harp gemilerinin subay ve eratı selam vaziyetinde
sıralanmışlardı.Yavuz’un güvertesinde bulunan Başvekil ve generallerimiz bu selama
mukabele ettiler.
Ecnebi gemiler döndükten sonra Yavuz hızını artırdı. İzmit’e yaklaşıyoruz. Akşam
karanlığı bu matemli kafileyi gittikçe perdeliyor. Gemide hep ondan dâhiden, O, ebedi
Şef’ten bahsediliyor. Mebuslar onun meclis hatıralarını, generaller de harp hatıralarını
anlatıyorlar. Her hatıra gözlerdeki yaşları tazeliyor. Salonda oturanların bütün ruhu, bütün
kalbiyle bütün dimağları, o geminin arka tarafında şanlı renklere bürünmüş büyük ölünün
yanında, sandukayı bekleyen büyük üniformalı subayların her yarım saatte nöbet değişme
töreni göz yaşları için yeni bir vesile teşkil ediyor. Nöbetten çıkan subaylar kılıçları ile
atalarını selamlıyorlar. Önünde eğilerek ayrılıyorlar.
Saat 18.30 İzmit önünde demirliyoruz.
12.57’de Zafer Torpidosu Sarayburnu’ndan ayrıldı. Haydarpaşa önlerinde
demirlemiş olan Yavuz’a 13.19’da yanaştık. Çelenklerin ancak bir kısmı Zafer Torpidosuna
yüklenebilmişti. Geri kalanları Denizbank’ın bir gemisi götürüyordu. Törene iştirak
edenlerden bir kısmı Sus vapuruyla İzmit’e hareket etmişlerdi. Ayrıca Suvat Vapuru da
Yavuz’da cenazeye refakat edecek olanlardan bazılarını götürmüştü. Yavuz’un sağ tarafını
yabancı devletler filolarına ait gemiler, sol tarafını da töreni denizden takip etmek isteyenler
için Denizbank’ın Kadıköy’den bir, Sirkeci İskelesi’nden iki, Galata Rıhtımı’ndan iki, Şirketi
Hayriye’nin Kabataş’tan bir, Sirkeci’ den iki ve Köprü’den kaldırdığı üç vapur almıştı.
Yavuz’un çok yakınından geçen bu vapurlar büyük acıları yüzlerinden okunan İstanbul halkı
ile dolu idi. Ayakta durmaya bir yer bulabilen kendisini talihli sayarak Şef’inin ölüsünü teşyie
koşuyordu. Yavuz mukaddes emaneti aldıktan sonra 101 pare top atışı yapıldı. Yavuz’un
sancağında prova istikametinde yer alan yabancı harp gemileri 21 top atımı yaparak törene
iştirak ettiler.
Yavuz’un arkasından Hamidiye, Zafer, Tınaztepe ve iki denizaltı gemisi ile
Savarona, sancağında İngiliz dretnotu, bunu takiben Sovyet, Alman, Fransız, Yunan, Romen
harp gemileri üstünde harp tayyare filoları olduğu halde Marmara’ya doğru ilerlemeye
başladılar.
Atatürk’ün Cenazesinin Nakli Törenine Katılan Yabancı Gemiler
Yavuz 14.05’de demir aldı. Büyükada açılarına geldiğimiz zaman gemiler limana
döndüler. Bizden uzaklaşanlarda, hala boğuk ve acı feryatlar duyuyorduk. Yavuz her 15
dakikada bir top atarak selam resmini ifa ediyordu. Gemide cenazeye yapılan selam resmi,
deniz subaylarımıza geçmişti. Her 15 dakikada bir subaylar nöbet değiştirerek şeflerine tâzim
vazifesini ifa ettiler.
Gençler Atalarının İzinden Ayrılmayacaklarına Ant İçiyorlar
İzmit’te:
Yavuz 18.30’da İzmit’e geldi ve Vali Hamit OSKAY ile İzmit Üssübahri ve
Müstahkem Mevki Komutanı Tuğamiral Hulûsi, Yavuz’a gelerek Şef’in hatırası önünde
eğildiler. Saat 20’ye 15 kala torpido Tersane bahçesi’nin iskelesine getirildi ve evvela
başvekilimiz, generaller ve diğer zevat İzmit’e çıktılar. Halk, bütün çevreyi doldurmuştu.
Deniz askerleri tabutu omuzlarında çıkardılar. İskele üzerinde hazırlanan katafalkın üzerine
koydular. Bir deniz ve bir kara askeri iskelede yer almışlardı. Top sesleri arasında ve tam saat
20’de iskeleden hareket edildi. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi burada da kelimelerle
anlatılması güç bir millet ıstırabına şahit olduk.
Harp gemileri ışıldaklarıyla sahayı aydınlatıyorlardı. Alay ilerledikçe feryatlar
artıyordu. Tersanenin büyük bahçesinde yer alan mekteplilerin önünden geçerken bu feryatlar
tahammül edilmez bir şekil aldı. Bahçenin önünde bando matem marşını çalmaya başladı.
Büyük üniformalı generallerin omzunda olan tabut büyük bir ihtiram ile hususi
vagona kondu. Bu esnada yavuz projektörleriyle vagonu aydınlatıyor. Ve her beş dakikada bir
top atarak aziz ölüye son selam resmini ifa ediyordu. Vagon bayrağımızla ve defne dallarıyla
donatılmıştı. Tabutun hizasında altı meşale yanıyordu. Üniformalı altı subay nöbet beklemeye
başladılar. Başvekil Celal Bayar zaptedemediği göz yaşları içinde yavaş yavaş vagona bindi
ve Atatürk’ün aziz nâşını hâmil hususi tren saat tam 21’de ağır ağır İzmit Garı’ndan
Ankara’ya doğru hareket etti. Yol güzergahında mahşeri bir kalabalık şeklini almış halk,
hıçkıra hıçkıra ağlıyor: “Atatürk bizi yetim bıraktın. Türk böyle öksüz kalmamalıydı. “diyerek
figan koparıyorlardı.
Trenin hareketinde cenazenin bulunduğu vagonun perdeleri açılmış bulunuyordu. Bu
suretle bütün İzmit halkı büyük Şef’in son ihtiramını yapmak fırsatını bulmuş oldular.
Tabutun etrafında altı meşale yanıyordu ve büyük üniformalı üç deniz ve üç kara subayı
kılıçları çekilmiş olduğu halde nöbet bekliyorlardı.
Bilecik’ten Geçiş:
Sabahtan beri yiyecek ve içecekleriyle birlikte İstasyon’a toplanmaya başlayan halk,
akşama doğru civar kaza ve köylerden gelenlerle birlikte on binleri bulmuştu. İstasyon
önündeki altı meşale etrafa sarı ışıklar saçıyor ve Ata’larını kaybetmekten mütevellit derin
teessür içinde bulunan halk büyük bir sessizlik içinde ebedi Şef’in son defa Bilecik’ten
geçmesini bekliyordu. Hususi katar gece saat 0.35’te Bilecik’ten geçti. Bu geçiş Bilecik
tarihinde bir misli daha görülmemiş olan kalabalık halkı coşturmuştu.
Herkes ağlıyor, hıçkırıklar sessizliği boğuyordu. Katar yavaş yavaş Eskişehir
istikametinde yoluna devam ederken halkın ağlayışı son haddini bulmuştu. Hasılı Bilecikliler
Ata’nın son geçişini yurdun her tarafında olduğu gibi yalnız derin bir teessür içinde
hıçkırıklar ve göz yaşlarıyla karşılamış ve teşyi etmiş oldular.
Tren Eskişehir’de:
Büyük Şef Atatürk’ün cenazelerine hamil olan hususi tren saat 3.14’te ağır ağır
Eskişehir Garı’na girdi. Halk hareketsiz bir halde sâkit duruyor, askeri kıta tâzim selamını ifa
ediyordu. Bando mızıkanın sesine mekteplilerin ve halkın ağlayışları karışıyordu.
Bu hal Eskişehir garı’na çok hazin bir manzara vermişti. Ata’sını bir daha
göremeyecek olan Eskişehirliler içten gelen bir teessür içinde ağlıyor, hıçkırıyordu. Tren
garda ancak 14 dakika kaldı ve 3.28’de ağır ağır halkın göz yaşları, askeri kıtanın selam resmi
arsında Ankara’ya doğru hareket etti. 5
5
Ulus 20 Kasım 1938
ANKARADAKİ CENAZE TÖRENİNE AİT PROGRAM TESPİT EDİLDİ
20 Son Teşrin 1938 Pazar günü:
Cenazeyi taşıyan tren saat 10’da Ankara İstasyonu’na muvasalat edecek ve
Reisicumhur, Büyük Millet Meclisi Reisi, Mareşal, İcra Vekilleri Heyeti ve Saylavlar
tarafından merasimle karşılanacaktır. Bu karşılama merasimine bir piyade taburu iştirak
edecektir.
Tabut vagondan indirilecek ve bu esnada ihtiram kıtasına refakat eden bando
tarafından Chopin’in matem marşı çalınacaktır. Tabut 12 general tarafından kemali tazimle
istasyonun büyük bölümünden geçirilecek istasyon merdivenleri önünde bulundurulacak olan
top arabasına vazedilecektir. Top arabası istasyon caddesini takiben büyük Millet meclisine
doğru ilerleyecektir. İstasyondan Ulus Meydanı’na giden caddenin iki tarafına asker
dizilecektir.
Tabutun top arabasına nakli esnasında 101 pare top atılacaktır. Tabut frak giymiş 12
saylav tarafından top arabasından indirilecek ve Kamutay binasının methalinde önceden
hazırlanan mahalli mahsusa vazedilerek bir katafalk vücuda getirilecektir. Katafalkın iki
tarafına altı oku temsilen altı meşale konulacak ve bu meşalelerin yanlarında sağ ve solda
birer General ve birer subay ve erden müteşekkil altı kişilik bir heyet büyük üniformalarını
lâbis ve kılıçları çekilmiş bir vaziyette tazim nöbeti bekleyeceklerdir.
Saat 13’den itibaren İstanbul’da yapıldığı gibi veçhile Reisicumhur, Büyük Millet
Meclisi Reisi, Başvekil, İcra Vekilleri Heyeti, Saylavlar, başta Meraşal olmak üzere, kara,
deniz ve hava kuvvetleri mensupları ile milli erkan, Cumhuriyet Halk Fırkası erkânı, Dekan
ve profesörler başta olmak üzere Ankara’daki Fakülteler, Harp Okulu ve diğer yüksek okullar
talebeleri, memurlar, mali, ticari ve idari teşekküller mensupları, matbuat mümessilleri ve
arzu eden halk katafalkın önünden geçerek resmi tazimi ifa edeceklerdir.
Cenaze Töreni:
21 Son Teşrin 1938 Pazartesi Günü:
Cenazeyi takip edecek zevat saat 9.45’e kadar Kamutay Binasına gelmiş
bulunacaklardır. Ecnebi murahhas heyetleri Ankara Palas holünde toplanacaklar ve bilâhare
kendilerine tahsis edilen yerleri işgal edeceklerdir.
Top arabasının önünde gidecek olan kıtalar kolbaşısı Halk Sineması önünde
bulunmak üzere Çankırı caddesi boyunca yürüyüş kolunda toplanmış bulunacaklardır.
Yabancı kıtalar parti binası ile halk sineması arasında kendilerine gösterilecek yerde yürüyüş
kolu nizamında hazır olacaklardır.
Saat 10’da tabut, frak giymiş 12 saylav tarafından kaldırılarak, Kamutay binası
önünde bulundurulacak olan top arabasına vazedilecektir. Bu esnada cenazeye refakat edecek
olan 12 General top arabasının iki tarafında kılıçlarını çekerek mevki alacaklardır.
Tabut top arabasına vazedildikten sonra verilecek işaret üzerine, kıtaat yürüyüşe
başlayacak ve cenazeyi selamlayarak 1 numaralı krokide gösterilen yerlerini almak üzere
ilerleyeceklerdir. Bu yürüyüş esnasında kıtaata refakat eden bandolar çalmayacaklardır.
Cenaze alayının nihayetinde gidecek olan piyade taburunun kolbaşısı Halk sineması
önüne gelince tabur duracaktır. Müteakiben yabancı kıtalar da harekete geçerek top arabasının
önündeki yerlerini işgal edeceklerdir. Bunun üzerine cenazeyi takip edecek olan zevat 2
numaralı krokide gösterildiği veçhile, yerlerini alacak ve arkalarında, alayın nihayetini teşkil
edecek olan tabur ilerleyerek korteji kapayacaktır.
Bu suretle teşekkül eden cenaze alayı, verilecek bir işaret üzerine hareket
eyleyecektir. Bu esnada riyaseti cumhur bandosu Chopin’in matem marşını çalmaya
başlayacak ve diğer bandolar münavebe ile ve alaydaki sıralarına göre matem havası
çalacaklardır.
Alayın yürüyüşe başlamasından itibaren cenazenin müzeye muvasalatına kadar her
beş dakikada bir adet top atılacaktır.
Alay kıtaatının kol başısı Bahriye caddesi hizasına varınca kıtalar 3 numaralı krokide
işaret edilen yerleri alacaklardır. Topçu taburu krokide işaret edilen mahalle yaklaşırken yolun
sağına yanaşacak ve tam mevkiine gelince duracaktır. Türk piyade kıtaatı ile ecnebi kıtaatı
yürüyüşe devam ederken krokide gösterilen yerlerini yola tevcihi cephe ederek işgal edecekler
ve cenaze geçerken selamlayacaklardır.
Cenazeyi taşıyan top arabası ve bunu takiben heyet ilerleyerek Etnografya Müzesi’nin
methaline tekarrup edecekler ve 3 numaralı krokide gösterildiği üzere ahzı mevki
eyleyeceklerdir.
Tabut generaller tarafından mahalli mahsusunsa nakledilecek ve tören burada hitam
bulacaktır.
Cenaze Alayı:
Cenaze alayı şu suretle teşekkül edecektir.
1. Mızraklı bir süvari alayı.
2. Topçu taburu.
3. Alay Sancağı ve bandosu ile muhafız alayı.
4. Alay sancağı ve bandosu ile harbiye alayı.
5. Ecnebi kıtalar (Alfabe sırası ile)
6. Bandosu ile deniz müfrezesi
7. İki tarafında kılıç çekmiş vaziyette 12 general bulunan ve cenazeyi taşıyan top arabası.
8. Atatürk’ün harp ve istiklal madalyalarını taşıyan general ve onu takiben riyaseti cumhur
erkânı.
9. Atatürk’ün aile efradı,
10. Reisicumhur.
11. Büyük Millet Meclisi reisi, Başvekil, Mareşal.
12. Ecnebi misyon şefleri
13. Kordiplomatik ve misyon şeflerine merbut heyetler, (Protokol)
14. İcra Vekilleri Heyeti (Protokol)
15. Saylavlar. (Protokol)
16. Barem üçüncü dereceye kadar askeri erkân.
17. Barem üçüncü dereceye kadar mülkî erkân.
20 Kasım 1938 Pazar:
Ankara’ya Geliş:
Atatürk Ankara’da
Saat dokuzda protokole dahil zevat, Ankara garında kendilerine ayrılmış olan yerleri
almış bulunuyorlardı. Her taraf derin bir sessizlik içinde, İstanbul’dan gelecek treni
bekleniyordu.
Tam saat 10’u 3 geçe Atatürk’ün naşını taşıyan hususi tren Ankara Garı’na girdi.
Cenazenin bulunduğu vagon bayraklarla ve defne dallarıyla süslenmişti. Başvekil Celal Bayar
vagondan indi.
Cumhur reisimiz İsmet İnönü, Büyük Millet Meclis Reisi Abdülhalik Renda,
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ilerlediler. Ve Nâşın bulunduğu vagona çıktılar. Bir
dakika sükût ettiler ve tekrar indiler.
Şapkalar çıkarıldı ve başlar yere eğildi. Sonra tabut ağır ağır vagondan çıkarıldı. On
iki generalin omuzları üstünde kemalî azimle bir top arabasına kondu. Üstüne Türk bayrağı
çekildi.
Atatürk’ün Nâşı Ankara’da
Bu sırada Kaleden atılan 101 pâre top nâşın Ankara’ya geldiğini haber veriyordu. Top
arabası ağır ağır iki tarafına asker ve polis dizilmiş olan istasyon yolunu takip etmeye başladı.
Reisicumhur, Meclis Reisi, Başvekil, Vekiller, Mebuslar ve Generaller cenazeyi takip
ediyorlardı.
Meclis binasının önünde 12 mebus tabutu, top arabasının üstünden aldılar ve önceden
hazırlanmış olan hususi yere kadar omuzlarında taşıdılar. Katafalk’ın etrafında meşaleler
yanıyordu.
Atatürk’ün Cenazesi Ankara’da
Tabutun iki yanında iki general, iki subay ve iki er nöbet aldılar. Reisicumhur İsmet
İnönü, Kamutay Başkanı Abdulhalik Renda, Başvekil Celal Bayar, Mareşal Fevzi Çakmak,
Vekiller Heyeti, Mebuslar, kara, deniz ve hava kuvvetleri mensupları mülki erkân,
Cumhuriyet Halk Partisi Erkânı, vilayetlerden gelen heyetler tabutun önünde hürmetle
eğilerek tâzim vazifesini ifa ettiler. Bunları talebeler ve halk takip etti. Geçiş gece yarısına
kadar devam etmiştir.
Atatürk’ün Kız Kardeşi Makbule Hanım ve Eşi Cenaze Töreninde
21 Kasım 1938 Pazartesi:
Son Cenaze Töreni:
Katafalkın önünde 6 meşale yanıyor ve generaller, tâzim resmini fasılasız ifa
ediyorlardı. Saat 7.5’da Ankara Palas’ın önü dolmaya başlamıştı. Kordiplomatik yavaş yavaş
geliyorlar. Herkesin gözü Türkiye’nin ebedi Şef’inin içinde rahat ve müsterih uyuduğu tabuta
müteveccih, bir huşû dakikası geçiriyor.
Ata’nın Nâşı Ankara’da
Cenaze Töreninde Ankaralılar
Ata’nın Nâşı Etnografya Müzesi Önünde
Atatürk Ankara’da
8.33’den sonra tabutun etrafında deniz subayları nöbet almaya başladılar. Ankara
Palas’ın hölü yabancı delegasyonlarla dolmuştu.
Bu sırada top arabasının önünde bulunacak olan kıtalar, kolbaşısı Halk Sineması
önünde bulunmak üzere Çankırı caddesi boyunca yürüyüş kolunda toplanmış bulunuyorlardı.
Yabancı kıtalar da Parti binası ile Halk Sineması arasında kendilerine gösterilen yerde
yürüyüş kolu nizamında hazır bulunuyorlardı.
8.40’ da tören komutanı Orgeneral Fahrettin Altay, alfabe sırasıyla yer almış olan
bütün kıtaları teftiş etti ve “nasılsınız“ diyerek hatırlarını sordu. Yabancı kıtalar kendi
lisanlarında cevap verdiler. Orgeneral teftişin bittiğini ve saat 9.45’e kadar kıtaların serbest
olduğunu söyledi.
Tören Komutanı Orgeneral Fahrettin Altay Kıtaları Teftiş Ediyor
Mebuslarımız frak giymiş olarak , saat sekizden itibaren kamutay binası önünde
toplanmaya başlamışlardı. Her gelen mebus, evvelâ, ebedi Şef’in tabutu önünde bir ihtiram
dakikası geçiriyor ve sonra meclise geliyordu.
9.10’da tabutun top arabasına konmasına yardım edecek olan kırmızıya boyalı tahta
merdiven, getirildi ve tabutun önüne konuldu.
Kahraman Türk Erleri Ata’sının Nâşının Bulunduğu Top Arabasını Elleriyle Çekiyor
Saat 9.20’de törene iştirak edecek misyon şefleri, delegeler, kordiplomatik tamamıyla
gelmiş bulunuyordu. Artık tabutun önünde son tazim nöbeti bekleniyordu.
Dokuz buçukta Atatürk ülkesinin her bucağından gelen vilayetler mümessilleri
katafalkın önüne geldiler, eğildiler ve sol tarafta yer aldılar. Biraz sonra da Büyük Millet
Meclisi azaları gözüktü. Onlar da Ata’yı selamladılar ve sağda durdular.
Saat 9.32’de Başvekil Celal Bayar ve Bakanlar Heyeti geldi. 9.35’de tabutun,
üzerinde taşınacağı sahra topu arabası geliyor, beyaz eldivenler giymiş ve her sırada beş erin
bulunduğu 12 sıra üzerinde önde 60, arkada 20 er top arabasını çekiyorlardı.
9.42’de tabutu top arabasına koyacak olan ve Hilmi ÇORUH (Mardin), Hamdi
GÜRSU (İstanbul), Atıf BAYINDIR (İstanbul), Zühtü AKIN (Kırklareli), Daniş
EYÜPOĞLU (Trabzon), Hasan Ali YÜCEL (İzmir), Mehmet SOMER (Kütahya), Naşit
ULUĞ (Kütahya), Kenan ORER (Manisa), Hikmet IŞIK (Erzincan), Galip PEKEL (Tokat)
den mürekkep olan 12 mebus tabutu aldılar ve evvelce getirilmiş olan tahta merdiven
üzerinden indirerek top arabasına yerleştirdiler.
9.38’de her şey hazırdı. 10.02’de bir atlı polis kıtası yol üzerinde dizi kolu olarak
geçti.
Kıtaların ilerisinde giden kumandanlar kılıçlarıyla Atatürk’ü selamlıyorlar ve her
milletin bayrağı top arabasının hizasına geldiği zaman eğiliyordu.
Başvekil Celal Bayar ve Mareşal Fevzi Çakmak Tören Sırasında
En önde alfabe tertibiyle Almanlar geçtiler. Önlerinde bir bahriye bandosu gidiyor,
bir deniz kıtası, sert ve muntazam adımlarla onları takip ediyordu. Arkalarından Bulgarlar
geçtiler. Siyah bir kılıf içinde sarılı duran sancakları Atatürk’ün önünde hürmetle eğildi ve
geçti.
Bulgarlardan sonra Fransız denizcileri geçti. Bölükler top arabasının önünden
geçerken her bölüğün subayı kumanda veriyor ve başlar hep birden büyük ölüye çevriliyordu.
Onları müteakip Büyük Britanya kıtalarının önünde giden bando gözüktü. Arkadan
deniz kıtası, daha geriden bir piyade kıtası… Onlar da Fransızlar gibi bayrakla ve başlarını
çevirerek selamladılar.
Yunanlılar, bir piyade ve bir deniz kıtasıyla, bayrakları ve kılıçları ile Atatürk’ü
selamladılar. İran kıtası intizam ve hürmetle geçti. Atatürk’ü bayraklarıyla ve kılıçlarıyla
selamladı. Romenler bir deniz kıtasıyla temsil ediliyorlardı. Onlar da bayraklarıyla büyük
ölüyü selamladılar.
Sovyetler Birliğini temsil eden kıtada denizcilerden mürekkepti. Onlar da ileri doğru
uzattıkları süngülerle Atatürk’e hürmetlerini eda ettiler. En geride Yugoslav kıtası vardı ve
bayraklarını eğerek nâşı selamladılar.
Misafirlerin geçişi bittikten sonra bir deniz kıtamız sert adımlarla geçti.
Saat 10.45. Bir kumandayı müteakip büyük ölüyü hâmil bulunan top arabası ağır ağır
hareket etti.
Nihayet Şef’in tabutu, kendisinde son ihtiramı ifa için saf tutmuş Türk ve ecnebi
kıtaatının arasından geçerek orada, Etnografya müzesinde hazırlanan muvakkat istiratgâh
önüne geldi. Arkadaşları tabuta karşı cephe aldılar ve selam verdiler. Bu anda gözlerimize
Halkevinin müzeye nazır cephesindeki balkonda, Mareşal Bird Wood’un teessürden tekallüs
etmiş asker çehresi çarptı. Rahatsızlığı dolayısıyla cenaze törenine iştirak edememiş olan
mareşal, Büyük Şef’e son tâzimini orada yapmakta idi. Tabutun arabadan indirilerek müzeye
girilinceye kadar arkasında yaveri, elinde mareşal asası olduğu halde resmi selamı ifa etti.
Büyük Britanya Temsilcisi Mareşal Bird Wood Cenazeyi Selamlıyor
Büyük Atatürk Son Yolculuğunda
Top arabasının tevakkufu üzerine büyük Önderin yaverleri ve maiyet subayları
tabutun üzerindeki Türk bayrağını ve örtüyü aldılar. Şef’in son tâzim tezahüratı arasında
geçerek, oraya, müzeye getirildiği zaman Şef’in hemşiresiyle, Reisicumhur İsmet İnönü ve
Büyük Millet Meclis Reisi Abdülhalik Renda, Başvekil Celal Bayar, Büyük Erkân-ı Harbiye
Reisi Mareşal Çakmak, tabutun konulacağı kaidenin önünde yer almış bulunuyorlardı.
Tabut, müzenin tam orta kısmını teşkil eden ve yukarıdan aşağıya beyaz müslinlerle
kaplanmış olan salonun ortasındaki kaideye gene silah arkadaşlarının elleriyle kondu ve gene
bu ellerle üzerine bayrağımız örtüldü.
Generaller Büyük Ata’nın Huzurunda Nöbette
Reisicumhur İnönü, Önder’in tabutu uzun bir vakfeden sonra Millet Meclisi Reisi,
Başvekil ve Mareşal ile birlikte Ata’nın istiratgâhından ayrıldılar. Bundan sonra da baş ve
ayak uçlarında üçer meşalenin yandığı ve dört subayın yalın kılıç nöbet beklediği Büyük
kurtarıcının tabutu önünde Millet Meclisi azlarıyla kara, deniz ve hava kuvvetlerine mensup
komutanlarla, subayların, hükümet erkânının vedâ ve tâzim geçişleri başladı ve herkes sükûn
içinde Şef’in önünden geçti. Merasime bu suretle nihayet verildi. 6
6
Ülkü Halkevleri Dergisi, Birinci Kanun 1938, Sayı: 70
ATA’NIN TOPRAĞA VERİLDİĞİ 21 KASIM 1938’DE SAMSUN
Samsun Vilayeti Emniyet Müdürlüğü
Hususi: 1694
Umumi: 1192
Tarih: 14.11.1938
Konu: Atatürk’ün Tedvin Merasimi Hakkındaki Tebliğe Dair
GİZLİDİR
Belediye Riyasetine (Çok Aceledir)
1. Dahiliye Vekaleti’nden alınan tebliğde:
A. Atatürk’ün tedvin merasimi İkinci Teşrin’in 21’inci Pazartesi günü
Ankara’da yapılacaktır.
B. Tedvin merasimine ait program ayrıca neşredilecektir. Şimdiden vilayetlerce
yapılacak işler ve hazırlıklar aşağıdaki maddelerdedir.
C. Her vilayetten üç kişilik bir heyet tedvin merasiminde bulunacaktır. Bu
heyetin Belediye, parti ve halk arasından birer kişi olmak üzere şimdiden hazırlanması ve
İkinci Teşrin’in en geç 20’inci günü Ankara’da bulunacak veçhile yola çıkarılmaları
lazımdır. Ankara’da yatacak ve yiyecek meselesi nazarı dikkate alınarak bu heyetlerin ayın
19’undan evvel Ankara’ya gelmeleri doğru değildir.
Bu heyetlerin yol masrafları belediyelerce temin olunacaktır. Belediyelerce
yapılacak bu sarfiyatın yerine konması ayrıca düşünülecektir. İntihab edilecek bu heyetin
azalarının isimleri vekalete bildirilecektir.
Ç. Tedvin merasiminde hazır bulunacak vilayet heyetlerini teşkil edecek azaların
siyah yelek ve beyaz boyunbağı ve silindirli frak takımı olanlardan intihabı tercih
edilmelidir. Frakı olmayanlar fantezi pantolonlu caketatay ve nihayet siyah veston takımla
gelmeleri lazımdır.
D. Tedvin günü olan İkinci Teşrin’in 21’inci gününü 22’inci gününe bağlayan
gece Atatürk’ün heykeli olan kasaba ve şehirlerde heykel etrafında altı oku temsil eden altı
meşale yakılacak.
Her meşalenin önünde sabaha kadar bir süngülü asker nöbet bekleyecektir.
Atatürk’ün büstü olan yerlerde büstün etrafında aynı suretle altı meşale yakılacaktır, fakat
asker nöbet beklemeyecektir.
E. Tedvin günü bütün dükkan, mağaza, gazino ve hususi müesseselerin
kapanması şayanı arzudur. Bu mecburi değildir. Bu hususun telkin yolu ile temini münasip
olur.
F. Tedvin günü tam saat 16’da halkın aziz ölünün hatırasına son bir ihtiram olmak
üzere olduğu yerde üç dakika tevakkufu temin edilecektir. Bunun için tam saat 16’yı halka
bildirme tedbiri şimdiden alınmalı ve keyfiyet şimdiden sükunetle halka anlatılmalıdır; diye
emir buyurulmaktadır.
2. Dairenize ait olan kısımları hakkında gereğine göre hareket olunmasını dilerim.
3. Cumhuriyet Halk Fırkası İlyönkurul Başkanlığına, Belediye Riyasetine, Maarif
Müdürlüğüne ve Halkevi Başkanlığına yazılmıştır.
Samsun Valisi
Fuat Tuksal
Sayı:1310
Tarih: 15.11.1938
Vali ve C.H.P Başkanlığına
Samsun
Partimizin Umumi Reisi Türk milletinin Büyük Kurtarıcısı ve Şefi Aziz Önderimiz
Atatürk’ün varlığına ve hatırasına bağımızı onun ölümü dolayısıyla yapılan büyük törende
temin edilecek intizam ve ihtimamla göstermek ödevi karşısındayız. Bunun için şu
noktalara fevkalade dikkat edilmesini dilerim. Dahiliye Vekaleti’nin yaptığı tamimlerde
cenaze töreninin zaman ve sureti icrası bildirilmiştir. Bu esasa göre Ankara’dan başka
bütün vilayetler 21 İkinci Teşrin 1938 Pazartesi günü aşağıda yazılı maddelerde yazılı
tedbirleri alacaklardır.
1. Tören saat 14’te başlayacaktır.
2. Halk saat tam 14’te heykel ve büst olan yerlerde bunların etrafında, olmayan
yerlerde Cumhuriyet Meydanlarında toplanmış bulunacaklardır.
3. Heykel ve büst bulunmayan meydanlarda güzel ve büyük bir kürsü üzerine
Atatürk’ün iyi bir fotoğrafı konacaktır. Kürsü Türk ve Parti Bayrağı ile örtülecek, hiçbir
siyah işaret bulundurulmayacaktır.
4. Toplanma işi güdümlü ve intizamlı olmalıdır. Bu maksatla alakadar ve selahiyetli
teşekküller mümessillerinden bir komisyon toplanarak toplanma yeri tetkik edilmeli ve
toplanma şeklini gösterir birer kroki yapılarak toplanmayı idare edecek kafi miktarda
memur tayin olunmalı ve bunlara vazifeleri öğretilmelidir. Parti mensuplarının bu işte
ödevlendirilmesi esastır.
5. Atatürk’ün büyük eserini emanet ettiği Türk gençliğine ve talebelere toplanma
meydanında ön safta yer verilmelidir.
6. Bando mevcut olan ve Şopen’le Bethofen’in matem havalarını çalabilecek
vaziyette bulunan yerlerde İstiklal Marşı’ndan sonra törene bu havalarla başlanılır. Bando
bulunur ve bu havaları çalmak imkanı olmazsa törene İstiklal Marşı ile başlar bando
olmayan yerlerde dahi İstiklal Marşı ağızdan söylenilerek tören açılır ve artık bundan sonra
hiçbir şey çalınmaz.
7. Tören bu şekilde açıldıktan sonra her yerde üç nutuk söylenecektir. Bunları Parti
Mümessili, belediyeden biri, belediye olmayan yerlerde köy ihtiyar heyetlerinden biri ve
halktan bir genç söyleyecektir. Nutuklar mahalli parti örgütünün tasvibinden geçecektir. Bu
nutuklarda Atatürk’ün eserleri, memlekete ve millete yaptığı büyük hizmetler, hayatı, onun
aramızdan ayrılmasıyla duyulan yas ve elem tebarüz ettirilecektir. Kendi nutuklarından
Onuncu yıl nutku ve gençliğe hitap gibi parçalar, vecizelerden seçilmiş bazı kısımlar
okunacaktır. Nutuklar milletin Atatürk’e saygı ve sevgisini ebedi olarak onun manevi
varlığı ve hatırası etrafında toplanacağını ve bu topluluktan en büyük milli vahdet ve
kudreti alacağını, eserine bağının bu birlikte ebedileşeceğini söyleyerek ve nihayetinde
Atatürk’ün eserlerine ve yaptığı inkılaplara daima artan bir imanla bağlı kalıp, onları ileri
götüreceğine ant içerek bitecektir.
8. Tam saat 16’da Dahiliye Vekaleti’nin yaptığı tamimde zikrettiği veçhile ve
vasıtalarla bildirilerek üç dakikalık bir sükut ve ihtiram vakfesi yapılacaktır. Tam bu saatte
sükut ve ihtiram vazifesini yapabilmek için yukarıda söylenen merasim ve nutuklar ona
göre tertip ve tanzim edilecektir.
9. Üç dakikanın hitamında altı meşale derhal ateşlenir ve Atatürk’ün heykeli, büstü
veyahut resmi önünden ihtiram geçidi başlar. Bu suretle halk dağılarak merasim sona erer.
10. Toplanma meydanına gelirken arzu edenler heykel büst veya fotoğrafları önüne
çelenk, buket veya yeşillik koyabilirler.
11. Halkevleri 22 İkinci Teşrin 1938 Salı gününe kadar kapalı kalacak ve bina içinde
hiçbir faaliyet yapılmayacaktır.
12. Hareket toplantı ve merasim esnasında hiçbir siyah işaret bulunmayacaktır.
13. Bütün bu merasime ait tafsilat ayrı ayrı tespit edilerek bir raporla ve mümkün
olan yerlerde bu merasim fotoğraf ve sinema ile tespit olunup bunlarda bilahare basılmak
üzere Genel Sekreterliğe gönderilecektir. Bu hususlara edilecek dikkat Türk milletinin bütün
dünya gözü önünde intizam ve olgunluğunu gösteren hazaran ise fevkalade ehemmiyet
verilmesini her teferruatına kadar ihtimam gösterilerek icap eden sarih emirlerin verilmesini
Partili arkadaşlarımdan rica ederim.
14. Bu tamimin bütün teşkilat kademelerine ve valiliklere gönderilmesi, alınıp
anlaşıldığının ve tamim olunduğunun telle bildirilmesi lazımdır.
15. Bu tamim Genel İspekterliklere Parti İlyönkurullarına gönderilmiştir.
Dahiliye Vekili
C.H.P Genel Sekreteri
Dr. Refik SAYDAM
Samsun Vilayeti Emniyet Müdürlüğü
Hususi:1717
Tarih: 16.11.1938
Doktor Necmettin Divitçioğlu
Belediye Reisi
1. Atatürk’ün 21 İkinci Teşrin 1938 Pazartesi günü Ankara’da yapılacak tedfin
merasiminde bulunmak üzere vilayetlerden Belediye, Parti ve Halk aralarından birer kişiden
teşkil olunacak heyetin izamı Yüksek Dahiliye Vekaleti’nden emir ve tebliğ buyurulmuştur.
2. Vilayetimizden gidecek heyete Belediye Reisi Doktor Necmettin Divitçioğlu,
C.H.P İlyönkurul üyesinden Mustafa Aldıkaçtı, halktan ve tüccardan Suphi Çubukçu
seçilmişlerdir. Keyfiyet kendilerine tarafımdan şifahen bildirilmiştir.
3. Heyetin en geç 20.11.1938’de Ankara’da bulunmaları lazımdır.
4. Heyetin yol masrafı bidayeten belediyece temin olunacaktır.
5. Heyeti teşkil eden zatların siyah yelek ve beyaz boyunbağı ve silindirli frak
takımını giymeleri tebliğ icabındandır. Sert kolalı beyaz gömlek, ucları kırık beyaz kolalı
yaka, masgaritsiz düz rugan iskarpinde giymeleri iktiza eder.
6. Heyetin 19.11.1938 tarihinde Ankara’da Vilayet Mektupçusu Cemal’e müracaat
etmeleri Yüksek Vekaletten emir buyurulmuştur.
7. Yukarıdaki izahata göre hareket olunmasını rica ederim.
8. Belediye Reisi Necmettin Divitçioğlu’na, C.H.P İlyönkurul azasından Mustafa
Aldıkaçtı’ya ve tüccardan Suphi Çubukçu’ya yazılmıştır.
Vali
Fuat Tuksal
On son teşrinden beri ağlayan gözlerin yaşı dinmedi: Samsun tamamıyla değişmişti.
Konuşulan yalnız Mustafa Kemal’di. Halkevi mikrofonu önünde de Samsun’un ileri gelenleri,
Ankara radyosunun yayında olmadığı saatlerde ardı ardına söylevler veriyordu.
Ankara ve İstanbul gazeteleri binlerce Samsunlu tarafından sabırsızlıkla
bekleniyordu. Atatürk’ten bahseden bu gazeteler hemen tükeniyordu. Mustafa Kemal’in
toprağa verildiği gün, Samsun’da büyük bir tören yapıldı. Sabahleyin erkenden Halkevi’nin
alt ve üst salonları dolmuştu. Yağmura rağmen halk bahçeden ayrılmıyor. Ankara radyosunun
9’dan itibaren verdiği röportajı gözyaşlarıyla dinliyordu.
Saat 11’de kalabalık çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Büyük konferans salonunda
oturan yüzlerce yurttaştan başka, Samsun Halkevi’nin her yanında yüzlerce ayakta duran
vardı. Konferans salonunda söylenilenlerin her taraftan dinlenebilmesi için hoparlörlerle
iletişim sağlanıyordu Samsun Halkevindeki törene Halkevi bandosunun çaldığı İstiklal Marşı
ile başlanıldı. Lise Tarih Öğretmeni Emin Hekimgil, Atatürk’ün yaşamını, Ulusal Bağımsızlık
Savaşında başardığı büyük işleri anlattı. Bunun ardından Atatürk’ün Gençliğe Hitabı ayakta
dinlendi ve Atatürk anısına üç dakikalık saygı duruşu yapıldı. Halkevi salonunun şeref
mevkiine, Atatürk’ün büyük bir büstü konulmuş ve bu büst bayraklarla donatılmış ve her
yanına çiçekler serpiştirilmişti.
21 Kasım 1938 Samsunlular Gazi Parkı’nda
Saat 14’de Atatürk anıtının önünde tören yapılacağından halk, caddeleri akın akın
doldurmağa başlamıştı. Yalnız caddeler değil parkın etrafı, apartman ve evlerin balkonları
hatta çatılar insanlarla dolmuştu. Bütün dükkanlar, mağazalar, işyerleri kendiliklerinden
kapanmıştı. Resmi daireler tatil edilmişti. Parkın, anıtın bulunduğu meydanın etrafını Samsun
halkı doldurmuştu.
Saat tam 14’ de Vali Fuat Tuksal ve Tümgeneral yerlerini aldıktan sonra askeri
bandonun çaldığı ‘Chopin’ den ‘Marche Funebre‘ çalındı. Herkes ağlıyordu. Evlerin,
apartmanların balkonlarında ta uzaklardan göze çarpan beyaz bir dalgalanma vardı. Bu
gözleri silen mendillerdi.
Vali ve C.H.P İl Başkanı Fuat Tuksal, üzüntüden titreyen bir sesle konuşmasını yaptı.
Atatürk’ün büyüklüğünü anlattıktan sonra ağlayarak:
Samsun Gazi Parkı’nda Tören Başlıyor (21 Kasım 1938 Saat 14 )
Samsun Valisi Fuat Tuksal Halka Hitap Ediyor
- Büyük Ata. Sen bu büyük milletin en kıymetli bir varlığısın. Sana borçlu
bulunduğumuz şükranları ve minnetleri ifadeden lisanlar acizdir. Sen, hepimizin kalbinde
ebediyen yaşayacaksın.
Vali Fuat Tuksal’ın konuşmasından sonra belediye adına Yazı İşleri Müdürü Rasim
Ozantürk ‘ Ağlıyoruz ’ diyerek sözlerine başladı. Hem ağladı, hem ağlattı.
Halkevi adına Lise Müdür Yardımcısı Ali Ertan, halk adına Fevkiye Bilgiç birer
manzume okudular. Ortaokul’dan küçük bir kız öğrenci, Ata’nın vecizelerini okuyor ve bir
erkek öğrenci ‘ Marche Funébre ‘ çalıyordu.
Samsun Halkevi Adına Ali Ertan Konuşuyor
Saat 15.45 ‘de ant içme töreni çok canlı oldu. Liseden bir izcinin sözlerini tekrarlayan
ve ant içen sanki binlerce kişi değil, 18 milyondu…
Tam saat 16’da Saat Kulesi’nden, Tütün Fabrikası’ndan ve Devlet Demiryolları
atölyesinden çalınan sirenlerle herkes üç dakikalık saygı duruşuna davet edildi.
Samsunlu Öğrenciler Gözyaşları İçinde
Saat 15.45 Samsunlular Ant İçiyor (21 Kasım 1938)
Atatürk anıtının önündeki 6 meşale birer öğrenci tarafından yıkıldı. Saygı geçidi
başladı. Başta vali, komutan, askeri erkan, resmi daire ve kuruluşlarda görev yapanlar,
öğrenciler, sporcular ve binlerce halk Atatürk Anıtı önünden saygıyla ve göz yaşlarıyla
geçmeye başladılar. Bütün gece halk anıtın önünden ayrılmadı.
O dönem Samsun halkının duygularını daha iyi anlayabilmek için bazı örneklere
bakmak gerekiyor:
“ 10 Teşrin. Havada bir küskünlük var. Karanlık bulutlar gökleri hasretli kalpler gibi
kaplamış. Koca şehirde ağır bir sessizlik var. Ne olmuş ?..Herkes niye gülmüyor ? Yüzleri
sararmış, gözler açılmış, göğüsler tıkanık. Nedir bu heyecan… Bu değişiklik ne ?..
Adımlarımı mektebe zor sürükleyebiliyorum. Karşıdan gelen beş-altı kadın ve bir-iki
ihtiyar elleri yüzlerinde ağlıyorlar.
Ben de ağlamak istiyorum. Ama neden bu ?.. Sebepsiz ağlanır mı ? Mektebin
kapısından giriyorum. Yine aynı boğucu sükut, yine sararmış yüzler, yine ağlamaktan
kızarmış gözler… Ah !.. Hepsini, her şeyi öğrendim !.. Atam ölmüş ! İnanılır mı buna ?
Hayır ! Yalan bu !..Ölemez o !..
Ulu önderimi, mağlup olmaz Atamı hain ecel, mağlup etmeğe, onu pençelerine
almağa nasıl muvaffak oldun ?.. Şimdi bütün Türk ağlıyor ve ağlayacak ta. Bütün dünyanın
ağladığı gibi. Atamı düşünüyorum: Ne büyük, ne eşsiz insandı O. Türklüğün kalbinde yanan
güneş söndü mü şimdi ?.. Hayır… Sönmedi. Dün olduğu gibi bugün de, yarın da yanacak. O
keskin mavi gözler dün olduğu gibi asırlar sonra da ışıklarını muhafaza edecek. Atam.. Rahat
uyu !.. Senin sevdiğin gençlik çizdiğin yollarda yürümeğe hep bir ağızdan ant içiyor.
Hüseyin Kotlaş “
Atatürk anıtı önünde söylediği ateşli bir hitabede Lisenin bir genç şöyle haykırıyordu:
“ Eşsiz kahraman ölür mü ? Hayır o Türkün kalbinde, kafasında, benliğinde, tarihin
altın sahifelerinde yaşayacak. Beşikte büyüyen yavru ilk söz olarak Kemal Atatürk diye
dudaklarını titretecek. Nasıl olur da membaı Türk ulusunun benliğinde bulunan kaynak
kurumadan o çağlayan derya kurur ?
Atam yine sen bunu vaktiyle bize söylemiştin:
‘ Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti
ilelebet payidar kalacaktır.’
Necmettin Eğrikavuk
(Samsun Lisesi 6-E, 1139)
“ ‘Ata öldü ‘ dediler. Hayır !.. Ölmedi o Türk;
Bütün gençlik bağırıyor: Ebedidir Atatürk “
Eyüp Karayunus
“ Ağlıyoruz peşinden acıyı duya duya,
Nasıl daldın bizleri inleten bu uykuya !.....”
Hüseyin Karaağaç
“ Duran bir kalp olacak yarına Ergenekon,
Ölümüne ağlayan kalp tam on yediş milyon. “
Arif Tekcan
“ Tabutunun önünde ağlıyoruz hep Atam,
Bilsen ne kara yaslar bağlıyoruz hep Atam !
Atam !..Senin sesini bir daha işitmemek
Ne elim bir şey bilsen bu !..Ah…bilsen ne demek. “
Baki Bülent
“ Boğazlarımız kuru, nefesimiz tıkanık,
Bağırmak istiyoruz: Biz ‘Ata’sız mı kaldık ? “
Naciye Anlamlı
“ Ecel o altın başı da aldı.
…Ağla.., Ey bağrı acıyla yanan yavru !..
…Alçak ecel !.. Övünme ! Sen onu
Mezara gömmek için çalıştınsa boş emek !
Biz ‘ o’nu kalplerimize gömdük.
Ağlama gök ! Coşmayın denizler ! Kudurmayın volkanlar ! Ebedi Atamız
hıçkırıklarımızı duymasın. O hıçkıranı kurtardı. Kurtulanın vazifesi ‘Kurtaran’ın eserini
ilelebet muhafaza etmektir. Müsterih uyu, babam. “
Süreyya Gül (Tecim Okulu Sınıf 4) 7
“ Yok… Hayır… Sönmeyecek gözlerindeki şimşek,
Bize her an o gözler çünkü ışık verecek.
Şimdi Türk haykırıyor: Atatürk hiç ölür mü ?
Sönmeyecek bir güneş buluta gömülür mü ?
Senin yılmaz adını en son ferdine kadar,
Türk milleti anacak kalbinde Ata’sı var. “
Kemal Soyupak
Samsun Lisesi-878
7
10 Kasım 1938’de Samsun izlenimleri Samsun’un yetiştirdiği ünlü Sinema ve Tiyatro sanatçısı, Oyun yazarı
Vedat Ürfi Bengü’nün “ Onun Ölümü Karşısında Samsun “ isimli kitabından alınmıştır. Kendisini saygı ve
rahmetle anıyorum “

Benzer belgeler