189-210 Bülent Cicekli

Transkript

189-210 Bülent Cicekli
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar Almanya’da ve Türkiye’de Hukuki Statü
Doç. Dr. Bülent Çiçek‹i
1. Göç ve Vatandaşlık Politikaları
K ü reselleşmenin etkilerini hayatın farklı alanlarında hissettird i ğ i
günümüzde, uluslararası göç ile ilgili gelişmeler de bu olgudan nasibini almaktadır. Gerçekten insanlık tarihi kadar kadim bir olgu olan
insan göçü özellikle günümüzde farklı bir boyut kazanmıştır. “Göç
Çağı”1 olarak nitelendirilen günümüzde uluslararası göç olgusu sadece
kendiliğinden gelişen nüfus hareketleri olmayıp devletler tarafından
da organize edilen ve yönlendirilen bir biçim kazanmıştır.
1
Bkz. Stephen Castles & Mark J. Miller (1993) The Age of Migration: International Population
Movements in the Modern World, London: Macmillan.
189
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
Bu farklı göç deneyiminin en dikkate değer görünümü özellikle İkinci
Dünya Savaşı sonrası dönemde Batı Avrupa’ya yönelik gerçekleşen
göç hareketleridir. Bu uluslararası göç modelinin ayırt edici özelliklerinden biri de ham madde ve sermaye gibi insan (emek) unsurunun
da bir üretim faktörü olarak göz önünde bulundurulmasıdır. Bu uluslararası göç modeline göre, yeterli emek ya da işgücünün yerel kaynaklardan sağlanamadığı durumlarda bunun bölge dışından sağlanması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Kapalı devre ulusal bir ekonomik sistemde bir şehir ya da bölge için gerekli işgücü ihtiyacı, işgücü arzının
fazla olduğu ve dolayısıyla işsizlik sorunu çekilen diğer şehir ya da
bölgelerden sağlanacak insan gücüyle karşılanmaktadır.
Benzeri ekonomik dinamiklerin etkisiyle, dışa açık ve uluslararası
ekonomik ve ticari sistemle irtibatlı ülke ekonomilerinde bu tür işgücü
gereksinimleri doğal olarak diğer ülkelerin işgücü arzındaki fazlalığa
başvurularak karşılanmaktadır. Uluslararası nüfus hareketliliğinin
hızlanarak arttığı günümüzde ekonominin belirli sektörlerinde
yabancı istihdamına başvurulması artık vazgeçilmez hale gelmiştir.
Uluslararası göçün ekonomik yönüne vurgu yapan bu yaklaşımların
bu dönemdeki ulusal politikaların en azından başlangıçta önemli
ölçüde ekonomik unsurları göz önünde bulundurduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, doğal olarak beşeri bir olgu olan insan göçünün
sosyal yansımaları bulunmakta ve bu bağlamda göç eden insan
grubunun yerleştiği ülkeyle entegrasyon sorunları ortaya çıkmaktadır.
Ekonomik boyutlarının yanı sıra uluslararası insan göçünün sosyal,
kültürel ve hukuksal yönlerinin de bu olgunun sağlıklı analiz
edilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Bir ülkenin izlediği göç politikaları ile benimsediği vatandaşlık poli190
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
tikaları arasında belirli bir ilişki ve paralellik olduğundan söz etmek
mümkündür. Bu ilişki ve paralelliğin oluşmasında her bir ülkenin
uluslararası göç deneyimi ve bu bağlamda göçe hedef ya da kaynaklık
teşkil etmesi belirleyici olmaktadır. Ayrıca, göçe hedef olan ülkenin bu
göçmen grubunun daimi veya geçici olarak görülmesine bağlı olarak
bunları ülkeye entegre etme açısından izleyeceği vatandaşlık ve/veya
yabancılar politikası da değişik görünüm sergileyebilmektedir.
Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde (örneğin Amerikan hukukunda)
vatandaşlık kazanımında daha çok toprak esasının uygulanması
nedeniyle ülkeye gelen göçmen ailelerinin ülkede doğan çocuklarının
doğumla birlikte vatandaş olabilmelerine olanak sağlanmaktadır.
Diğer taraftan, Kıta Av rupası hukuk sisteminde (örneğin Alman
hukukunda) misafir işçi olarak ülkeye geldikleri kabul edilen göçmenlerin o ülkede doğan çocukları açısından toprak esası çok sonradan
sınırlı olarak devreye girmiştir (aşağıda ilgili Bölüme bkz.).
Göç gönderen ülkelerde daha ziyade vatandaşlık kanunlarının vatandaşlık kaybına ilişkin hükümlerinde değişikliğe gidildiği görülmektedir. Türk vatandaşlık hukukunun 1980–2000 yılları arası gelişimine
bakıldığında genellikle vatandaşlığın kaybına ilişkin hükümlerde
değişiklik yapıldığı görülmektedir (örnek olarak bkz. TVK, m. 20).2
Doğal olarak, hem göçe hedef hem de kaynaklık eden ülke hukuklarında hem vatandaşlığın kazanılması hem de kaybına ilişkin
değişiklikler gözlemlenmektedir (bkz. TVK, m. 21-22).
Göçe hedef olan ülkelerin vatandaşlık politikaları ise daha ziyade
vatandaşlık kazanımına ilişkin yasal hükümlerde değişikliğe neden
2
Bkz. B. Çicekli (2003) “Turkish Citizenship Policy since 1980”, Immigration, Asylum and
Nationality Law, Cilt 17, Sayı. 3, ss. 179-191 (s. 189).
191
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
olmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin 1990’lı yıllardan itibaren göçe hedef
bir ülke durumuna gelmesine paralel olarak 2003 yılında yabancıların
Türk vatandaşı ile evlenmelerine bağlı olarak vatandaşlık kazanmalarını düzenleyen TVK’nın 5. maddesinde değişiklik yapma
gereksinimi ortaya çıkmıştır.3
2. Göç Politikaları
2.1. Alman Göç Politikaları
Bu başlık altında Alman göç politikalarının kapsamlı bir şekilde incelenmesi hedeflenmemektedir.4 Burada özellikle Almanya’nın İkinci
Dünya Savaşı sonrası dönemde izlediği göç politikaları genel hatları
ile ele alınmaktadır.5 Buradaki temel amaç izlenen göç politikaları ile
vatandaşlık politikaları arasındaki ilişkiyi ve öncekinin sonraki
üzerindeki yansımalarını ortaya koyabilmektir. Ayrıca, ülkelerin göç
politikalarının çifte vatandaşlık konusuna yaklaşımlarını nasıl etkilediği de ortaya konmuş olacaktır.
1973 yılına kadar olan döneme baktığımızda, işgücü piyasasındaki
boşlukları ülkeye yabancı işçi getirmek ve işgücü ihtiyacı ortadan
kalktığında ise bunları geri göndermek şeklinde özetlenebilecek bir
3
Bkz. Çicekli, 2003, ss. 189-190.
4
Alman, Hollanda ve İngiliz göç politikalarının Türk göçmenleri bağlamında ayrıntılı olarak
incelendiği mukayeseli bir çalışma için bkz. B. Çiçekli (1998) The Legal Position of Turkish
Immigrants in the European Union: A Comparison of the Legal Reception and Status of
Turkish Immigrants in Germany, the Netherlands and the UK, Ankara: Karmap.
5
Bu dönemdeki Alman göç politikaları için bkz. John Bendix (1990) Importing Foreign
Workers: a Comparison of German and American Policy: New York et al: Peter Lang; H. Esser
and H. Korte (1985) “Federal Republic of Germany”, (içinde) T. Hammar (ed) European
Immigration Policy: a Comparative Study, Cambridge: Cambridge University Pres: ss. 165205; Bkz. Hermann Korte (1985) “Labour Migration and the Employment of Foreigners in the
Federal Republic of Germany since 1950”, (içinde) R. Rogers (ed) Guests Come to Stay,
Boulder, Colorado: Westview Pres, ss. 29-49.
192
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
misafir işçi (Gastarbeiter) göçü politikası izlendiği söylenebilir.6 Diğer
bir anlatımla, Almanya bu dönem içerisinde aktif bir yabancı işçi göçü
çekme politikası izleyerek işgücü piyasasındaki boşlukları yabancı
işgücü ile karşılamak istemiştir. 1972 yılına gelindiğinde, Türk göçmen
işçileri Federal Almanya’nın en kalabalık göçmen grubu haline
gelmiştir.7 Bu dönemi, işverenlerin ucuz ve esnek işgücü ihtiyacının
karşılanması talebinin devlet destekli “laissez faire” politikası ile
teşvik edildiği bir dönem olarak nitelendirmek mümkündür.8
Türk göçmen nüfusunun daha görünür hale gelmesi ve 1973 yılında
Türk göçmen işçilerin de katıldığı büyük grevlerin ortaya çıkması ile
birlikte, “müdahaleci bir göç politikası” na (interventionist) doğru bir
geçiş gözlenmektedir.9 Aslında, bu süreç öncesinde de Alman göç politikası yabancı işçi göçünü piyasa araçlarını kullanmak suretiyle kontrol etmek istemişti.10 Ancak, gerek işçi göçünün artık sosyal bir sorun
olarak görülmeye başlanması, gerek bu dönemde dünya çapında
yaşanan enerji krizi nedeniyle, Alman hükümeti 1973 yılında aldığı bir
kararla göçmen işçi alımını resmen durdurma kararı almıştır.11
Bu dönemle birlikte, göçmen işçi olgusunun (ücret mekanizması, genel
ekonomik politika gibi) sadece piyasa araçlarıyla düzenlenen bir konu
6
Bkz. Esser and Korte, 1985, s. 179.
7
Bkz. Korte, 1985, ss. 32-33, Tablo 2-1.
8
Bkz. H. Leitner (1987) “Regulating Migrant’s Lives: the Dialect of Migrant Labour and the
Contradictions of Regulatory and Integration Policies in the Federal Republic of Germany”,
(içinde) G. Blebe and J. O’Loughlin (ed) Foreign Minorities in Continental European Cities,
Stuttgart: Franz Steiner: ss. 71-89 (s. 73).
9
Bkz. Çiçekli, 1998, s. 106.
10
Bkz. G. Schiller (1975) “Channelling Migration: a Review of Policy with Special Reference to
the Federal Republic of Germany, International Labour Review, 3(4): 335-355, (ss. 340-344).
11
Bkz. Çiçekli, 1998, ss. 104-106; U. Mehrländer (1979) “Federal Republic of Germany”, (içinde)
D. Kubat (ed) The Politics of Migration Policies, New York: Centre for Migration Studies: ss.
145-162, (s. 151).
193
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
olmaktan çıktığı ve devletin kontrol etmesi ve düzenlemesi gereken bir
politika konusu olduğu benimsenmeye başlanmıştır. Yabancı göçünün
neden olduğu sosyal sorunlar tartışılmaya başlanmış ve kamuoyunda
entegrasyon düşünce ve yaklaşımları vurgulanmaya başlamıştır.12
Göçmen nüfusunun geçici entegrasyonunu sağlamak amacıyla aile
birleşimleri ile ilgili düzenlemeler yapılmış, ancak bunda da temel
hedefin sadece ekonomik amaçlara ulaşmak düşüncesiyle entegrasyon
gibi sosyal enstrümanlara vurgu yapıldığı belirtilmiştir.13 Yabancıların
ev sahibi topluma daimi olarak yerleşmelerini teşvik etmeksizin bunların sadece geçici olarak entegre edilmesi hedeflenmiştir.14
1980’li yıllardan itibaren ise Alman göç politikasının daha katı bir
yapıya dönüştüğü görülmektedir.15 İşsizlik oranlarındaki artış, kentsel
problemler ile sığınmacı başvurularındaki artışın bazı politikacılar ve
basın organları tarafından bir “mülteci akımı” olarak nitelendirilmesi
bu katı politikanın oluşmasına neden olan başlıca faktörler arasında
yer almaktadır.16 Bu dönemin göç politikaları içindeki en önemli uygulamalardan biri özellikle Türk göçmenleri hedef alan “geri dönüşü
teşvik” programıdır.17
1990’lı yıllara doğru gelindiğinde Alman resmi makamlarının duruşu,
bir taraftan uzun süredir Almanya’da bulunan göçmenler için daha
12
Bkz. Çiçekli, 1998, ss. 106-109
13
Bkz. Esser and Korte, 1985, s. 180.
14
Bkz. Leitner, 1987, s. 75.
15
Bkz. Çiçekli, 1998, ss. 110-111.
16
Bkz. S. Castles (1985) “The Guests Who Stayed – the Debate on Foreigners Policy in the
Federal Republic”, International Migration Review , 19(3): ss. 517-534 (s. 525); F. Şen (1989)
Problems and Integration Constraints of Turkish Migrants in the Federal Republic of
Germany, World Employment Program Working Paper, Geneva: ILO, s. 10.
17
“Geri Dönüşü Teşvik Yasası”nın uygulandığı 1983-1984 yılları arasında toplam 221.000 Türk
göçmen işçisinin Türkiye’ye geri dönüş yaptığı rapor edilmektedir (bkz. Şen, 1989, s. 1).
194
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
güvenli bir yasal statü sağlamak iken, diğer taraftan ise Almanya’ya
göçmen işçi olarak gelmek isteyen kişilere kapıyı büyük ölçüde kapatmak şeklinde özetlenebilir.18 Bu politikanın somut yasal aracı ve
yansıması olarak 1990 tarihli Alman Yabancılar Kanunu gösterilebilir.
Söz konusu Kanun daha önceden idarece getirilen göçmen işçi alımı
yasağını yasal bir yapıya kavuştururken, yapılan diğer yasal düzenlemelerle belirli sektör ve iş kollarında yabancı göçmen işçi getirilmesine olanak sağlanmıştır.19 Bu kanunla birlikte göçmen nüfusun
Almanya’da kalıcı bir hale geldiği görüşünün benimsendiği ve bunun
stabilizasyonu konusuna önem verildiği görülmektedir.
1990’lı yılların sonuna doğru gelindiğinde ise artık Almanya’nın göçmen ülkesi olmadığı şeklindeki resmi söyleminde de değişikliğe gittiği
gözlenmektedir. 2000 yılında Alman Vatandaşlık Kanununda yapılan
değişiklikler ile ülkesinde doğan göçmen nüfusun vatandaşlık
gereksinimlerini yansıtan değişikliklere gitmeye başladığı görülmektedir. Aşağıda daha ayrıntılı inceleneceği üzere, yapılan bu değişikliklerle birlikte, bir taraftan kısmi toprak esasına geçilirken, diğer taraftan
çifte vatandaşlığı önleyici hükümler katılaştırılmıştır.
Ayrıca, 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Göç Yasası20 ile birlikte
yabancıların Almanya’daki ikamet, çalışma ve uyumları konusunda
yeni düzenlemeler getirilmiştir. Yeni Göç Yasasında entegrasyon
18
Bkz. Çiçekli, 1998, s. 113.
19
Bkz. K. Groenendijk and René Hampsink (1994) Temporary Employment of Migrants in
Europe, Nijmegen: Katholieke Universiteit, s. 30.
20
"Almanya'ya Göçün İdaresi ve Sınırlandırılması ile Avrupa Birliği Vatandaşlarının ve
Yabancıların Almanya'da İkametlerine ve Entegrasyonuna İlişkin Yasa" (Göç (İkamet) Yasası
/ "Zuwanderungsgesetz"), Federal Eyalet Temsilcileri Meclisi tarafından 09.07.2004 tarihinde
onaylanarak 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir: ayrıntılar için bkz.
http://www.hukuk24.de/vatandaslik/ikamet-hukuku.pdf (erişim tarihi: 08.02.2008).
195
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
söyleminin daha da baskın bir şekilde yer aldığı görülmektedir. Bu
çerçevede, yeni Yasada uyum kursları konusunda düzenleme yapılmış
ve bazı yabancı kategorileri için bu uyum kurslarına katılmak bir
zorunluluk haline getirilmiştir.21
2.2. Türk Göç Politikaları
Cumhuriyetin kurulmasından bu yana Türkiye’de izlenen uluslararası
göç politikaları zaman içerisinde ülke içi ve ülke dışı faktörlerin etkisiyle bir değişime ve dönüşüme uğramıştır. Bu alt bölümde
Türkiye’nin göç politikalarına sadece ana hatlarıyla ve vatandaşlık
politikası ile ilgili analize katkı sağlaması açısından değinilecektir. Bu
konunun hakkıyla irdelenebilmesi için bağımsız bir çalışmanın konusu
olmasının uygun olacağını değerlendirmekteyiz.
Cumhuriyet dönemi göç politikaları açısından üzerinde durulması
gereken konuların başında hiç şüphesiz ki İskân Kanunu ve bu kapsamda izlenen içe göç politikaları gelmektedir.22
21
Bu kurslarda Almanca, Alman kültürü ve tarihi ve Alman hukuku hakkında temel bilgiler
verilmekte ve katılımcılar kurs sonunda bir teste tabi tutulmaktadırlar (İkamet Yasası, m.
43(III)). Uzun süre Almanya'da kalacak olan 'Yeni Göçmenlerin (Yabancı işçiler, girişimciler,
politik sığınmacılar, Cenevre Sözleşmesi kapsamına giren ilticacı ve göçmenler ve Yahudi
göçmenler) İkamet Yasasının 23. maddesine göre uyum kursuna katılma hakları vardır. Yeni
göçmenler ve Almanya'daki mevcut yabancılar eğer 2. İşsizlik parası (Arbeitslosengeld II)
alıyorlarsa ve/veya uyum kursuna ihtiyaçları varsa (dil bilmeme) uyum kurslarına katılmakla yükümlü bulunmaktadırlar (İkamet Yasası, m. 44(I)). Kursa katılma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi oturum izninin uzatılmasında dikkate alınmaktadır (İkamet Yasası m. 8(3)).
Bkz.http://www.rostock.de/Internet/stadtverwaltung/abro/downloads/ZuwanderungTu
erkisch.pdf
22
Bkz. B. Çiçekli (2003) Yabancılar ve Polis: Polisin Görev ve Yetkileri Çerçevesinde Yabancıların
Hukuki Durumu, ss. 115-116. İskân Kanununun iç göç ve mecburi iskâna ilişkin artık yürürlükte olmayan hükümleri incelediğimiz konunun kapsamı dışında bulunmaktadır. İskân
Kanununun ülke içinde belli bölgelerde yaşayan insanları mecburi iskâna tabi tutan hükümleri 1947 yılında kaldırılmıştır (19 Haziran 1947 tarih ve 5098 sayılı Kanun ( Düstur III, Cilt 28,
1947, s. 1322), mecburi iskan uygulaması hakkında genel olarak bkz. Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) (2000) Sığınmacı, Mülteci ve Göç Konularına İlişkin
Türkiye’deki Yargı Kararları, Ankara: BMMYK ve Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, ss. 9-13.
196
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
İskân Kanunu23 hükümleri çerçevesinde yerleşmek amacıyla ülkeye
gelen Türk soylu ve Türk kültürüne bağlı kişiler belirli koşullar altında
ülkeye göçmen (muhacir) olarak kabul edilebilmektedirler.24 Göçmen
olarak ülkeye kabul edilen yabancılar gerekli işlemlerin tamamlanmasından sonra Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığına
alınmakta
ve
kendilerine
bazı
kolaylık
ve
muafiyetler
sağlanmaktadır.25 Sadece resmi rakamlara göre, 1923-1997 yılları
arasında, toplam 1.648.077 kişi ülkeye göçmen olarak yerleştirilmiştir.26
Cumhuriyet döneminin dışa göç politikaları açısından ikinci önemli
gelişmesi 1960’lı yıllardan itibaren başlatılan ve genelde ikili işçi
mübadelesi anlaşmaları çerçevesinde teşvik edilen yurt dışına işçi gönderme uygulamalarıdır.27 Ülke dışına işçi gönderme (ihraç etme) uygulaması bir istihdam politikası ve ödemeler dengesi enstrümanı olarak
teşvik edilmiştir.28 Hatta, göçmen işçi dövizleri, ulusal beş yıllık
23
2510 sayılı İskân Kanunu (14.06.1934 – R.G. 21.06.1934 – 2733) ile bu kanuna ek olarak
çıkarılan 3657, 2848, 5682 ve 1306 sayılı kanunlar 5543 sayılı yeni İskân Kanunu (19.09.2006
tarih ve 5543 sayılı Kanun için bkz. R.G. 26.09.2006 - 26301) ile yürürlükten kaldırılmıştır.
24
5543 sayılı İskan Kanununu 4. maddesi göçmen olarak kabul edilebilme koşullarını olumsuz
bir şekilde açıklamıştır. Buna göre, “Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olmayan
yabancılar ile Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı bulunup da sınır dışı edilenler ve
güvenlik bakımından Türkiye’ye gelmeleri uygun görülmeyenler göçmen olarak kabul
edilmezler”: ayrıntılar için bkz. B. Çiçekli (2007) Yabancılar Hukuku, Ankara: Seçkin, ss. 207209.
25
Ayrıntılar için bkz. Çiçekli, 2007, ss. 209-210.
26
Bkz. K. Kirişçi (2000) “Zorunlu Göç ve Türkiye”, (içinde) (BMMYK) (2000) Sığınmacı, Mülteci
ve Göç Konularına İlişkin Türkiye’deki Yargı Kararları, Ankara: BMMYK ve Boğaziçi Üniversitesi Vakfı, (ss. 37-67), s. 65, Tablo I.
27
Türkiye’nin ikili işgücü mübadele anlaşmaları imzaladığı ülkeler arasında Almanya (1961),
Avusturya (1964), Hollanda (1964), Belçika (1964), Fransa (1965) ve İsveç (1967) yer almaktadır. Bu ikili anlaşmaların yanı sıra Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında 12
Eylül 1963 yılında imzalanan Ankara Ortaklık Anlaşması (bkz. OJ 1973 C 113) ile 23 Kasım
1970 tarihinde imzalanan Katma Protokolün (OJ 1973 C 113) hedefleri arasında Türkiye ile
AET ülkeleri arasında işçilerin serbest dolaşımının sağlanması yer almaktadır (özellikle
Katma Protokolün 36. maddesi).
28
Bu konuda ayrıntılı olarak bkz. S. Paine (1974) Exporting Workers: the Turkish Case,
Cambridge: Cambridge University Press; H. Körner (1987) “European Sending Countries”,
(içinde) The Future of Migration, Paris: OECD, ss. 64-85.
197
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
kalkınma planlarında, ülkeye döviz girdisi sağlamada ve ülkenin
ödemeler açığını gidermede önemli bir ekonomik araç olarak gösterilmiştir.29
1980’li yıllarda başlayıp 1990’lı yıllarda da ciddi artış gösteren bir diğer
göç deneyimi ise uluslararası proje ve taahhüt işleri çerçevesinde yurt
dışına işçi gönderme uygulamaları şeklinde yaşanmaktadır. Bu
bağlamda, 1980’li yıllar itibariyle Bölge ve Kuzey Afrika ülkelerine,
1990’lı yıllar itibariyle ise eski Sovyet Cumhuriyetlerine, uluslararası
proje ve taahhüt işlerinde çalışmak üzere çok sayıda Türk işçisi gönderilmektedir.30 Proje bazlı işlerde yurt dışına çalışmak üzere giden
Türk işçileri oralarda kalıcı olmamakta ve genellikle işin tamamlanması üzerine ülkeye dönmektedirler.
Diğer taraftan, 1990’lı yıllarla birlikte Türkiye’nin uluslararası göç yolları arasında hem transit hem de hedef ülke olarak önemli bir yer işgal
ettiği görülmektedir.31 İlk olarak, Doğudan Batıya ya da Güneyden
Kuzeye göç akımları içerisinde Türkiye zengin ve müre ff e h
Batı/Kuzey ile fakir ve daha az gelişmiş Doğu/Güney arasında transit
olarak kullanılan bir güzergâh haline gelmiştir. Hatta belli ölçülerde
özellikle eski Sovyet Cumhuriyetlerinden ülkeye gelen yabancılar
açısından Türkiye’nin hedef bir ülke haline geldiği söylenebilir.
29
Bkz. Çiçekli, 1998, ss. 31-32.
31
2002 verilerine göre, ülke dışındaki Türklerin sayısı 3.519.804 olup bu sayının 3.027.067’si Batı
Av rupa ülkelerinde, 109.800’ü Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde, 56.261’
Avustralya’da, 18.000’i Rusya Federasyonunda, 260.000’i ABD ve Kanada’da ve 22.000’i
İsrail’de bulunmaktadır: yurt dışında bulunan Türk vatandaşları hakkında ayrıntılı bilgi ve
veriler için bkz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) (2003) 2002 Yılı Raporu:
Yurtdışındaki Vatandaşlarımıza İlişkin Gelişmeler ve Sayısal Bilgiler, Ankara: ÇSGB, Yayın
No. 112, ss. 19-21.
32
Türkiye’nin hem transit hem de hedef ülke konumuna dikkat çeken bir çalışma için bkz.
International Organization for Migration (IOM) Transit Migration in Turkey, Migration
Information Programme, Budapeşte, Macaristan.
198
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
Son olarak, Türkiye’nin önemli bir kültür ve turizm bölgesi haline
gelmesiyle birlikte, ülkeye giriş yapan ve ülkede kalan turist sayısında
son yıllarda önemli artışlar olmuştur. Buna bağlı olarak, özellikle son
yıllarda “yerleşik yabancı” adıyla nitelenen bir olgudan bahsedilmektedir. Bu bağlamda, ülkenin özellikle turistik Güney bölgelerinde çok
sayıda başta Alman, Rus, İngiliz ve Hollandalı yabancı uzun sürelerle
ikamet
etmekte,
yaşamakta
ve
hatta
yerleşmektedirler.
Bu
kendiliğinden olan gelişim ülkenin takip ettiği turizmi teşvik politikaları ile uyumlu ve bu politikalarca da desteklenen bir sonuçtur.
3. Çifte (Çok) Vatandaşlık
En basit tanımı itibariyle bireyi devlete bağlayan hukuki ve siyasi
bağın adı olarak tanımlanan ve kamu hukuku karakteri ağır basan
vatandaşlık kavramına devletlerin yaklaşımı farklılık gösterebilmektedir. Özellikle devletlerin birden fazla vatandaşlık konusundaki
algılamaları ve yaklaşımları farklı olabilmektedir. Bu bağlamda, iki
temel vatandaşlık anlayışı ve yaklaşımından söz edilebilir: 1) Tekçi
(Unitary) Vatandaşlık Anlayışı, 2) Çifte (Dualist) (Çok) Vatandaşlık
Anlayışı.
Tekçi ya da monist vatandaşlık anlayışı her ferdin sadece tek bir vatandaşlığı olmalıdır ilkesini savunmaktadır. Bu anlayışı ya da yaklaşımı
açıklamak üzere dayanak olarak “bir bireyin ancak bir devlete ya da
egemene sadakat gösterebileceği” veya “hiç kimsenin birden fazla
annesi olamayacağı” gibi tezler veya yaklaşımlar kullanılmaktadır. Bu
görüşün arkasında esas olarak devletler hukukunda vatandaş ile
yabancı arasındaki ayırımı ortaya koymaya çalışan klasik sadakat
(allegiance) görüşü yatmaktadır.32 Vatandaşlık bağını izah etmeye
32
Vatandaş (tebaa) ile yabancı arasındaki ayırımın ülke ve sadakat görüşü bağlamında tarihsel
bir analizi için bkz. Ann Dummett and Andrew Nicol (1990) Subjects, Citizens, Aliens and
Others, London: Weidenfeld and Nicolson, Bölüm 2: sayfa: 21-38.
199
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
çalışan bu görüşe göre vatandaş (tebaa) gerçek manada ancak bir
monarka (krala) veya ülkeye sadakat (allegiance) gösterebilir.
Çifte ya da çok vatandaşlık anlayışı ise uluslararası göç deneyimine
bağlı olarak değişen ülkesel menfaatler nedeniyle belli ölçülerde
desteklenmekte ve savunulmaktadır. Çok vatandaşlığın önlenmesi
anlayışının direktif bir ilke olarak benimsenmesine rağmen, bazı
devletlerin bu ilkeye yaklaşımları zamanla değişmektedir. Bu
değişimde özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası meydana gelen göç olayları ve bunların neticesinde kaynak ülkeden ayrılan belirgin bir göçmen nüfusunun varlığı da etkili olmaktadır.33
Diğer taraftan, daha genel ve evrensel olarak, kadın erkek eşitliği
kavramından hareketle de çifte vatandaşlık düşüncesinin zaman
içerisinde destek kazandığı gözlenmiştir. Evlenmenin vatandaşlığa
etkisi ve çocukların anne ve babadan vatandaşlık kazanmaları gibi
k o n u l a rda önceleri geçerli olan tekçi ya da monist vatandaşlık
anlayışları, zaman içerisinde, hem doğrudan hem de dolaylı olarak
vatandaşlık kazanma hallerinde kadın erkek eşitliği bazında düzenlemelere gidilmesine neden olmuştur.34
Çifte ya da çok vatandaşlık konusunda mevcut olan bu iki temel
yaklaşımın aşağıda Alman ve Türk hukukunun çifte vatandaşlığa
33
Bu konuda özellikle Türk Vatandaşlık hukukunun son elli yıllık gelişimi dikkate değer bir
dönemdir (az aşağıda ilgili bölüme bkz)
34
Üniter sistemden dualist sisteme geçişte kadın erkek eşitliğinin rolü konusunda bkz. Gerard
René de Groot (2006) “The Background for Changes in Western European Perspectives on
Multiple Nationality and the Politics of Multiple Citizenship in the Netherlands”, unpublished paper presented at the Conference on Multiple Nationality under Turkish Law and
German Law and EU Citizenship, March 09-12, 2006, Koç University İstanbul. Kadın erkek
eşitliğinin öngörüldüğü 1997 tarihli Av rupa Vatandaşlık Sözleşmesi çok vatandaşlık
konusunda nötr düzenlemeler içermektedir.
200
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
yaklaşımının mukayeseli olarak incelenmesi açısından ilişkili olduğu
düşünülmektedir.
3.1 Alman Hukukunda Çifte Vatandaşlık
Alman hukukunun çifte vatandaşlığa yaklaşımı konusunda ilk olarak
değinilmesi gereken konu 1913 tarihli Alman Vatandaşlık Kanununda
çifte vatandaşlığı önleme düşüncesinin bulunmadığı görülmektedir.35
1970 yılına gelindiğinde ise ayrıcalıklı telsikten (naturalization) yararlanan eşlerden önceki asli vatandaşlıklarını terk etme koşulunun istendiğini görmekteyiz.
Alman hukukunda esas itibariyle bir kimsenin iki hükümdara hizmet
edemeyeceği görüşünden hareketle, çifte vatandaşlık yaygın bir
şekilde
eleştirilmektedir.36 Alman
Anayasa
Mahkemesinin
(Bundesverfassungsgericht) bir kararına atıfla, çifte veya çok vatandaşlık sistemi, “şeytan doktrini” olarak nitelendirilmektedir.37
1991 tarihli Alman Yabancılar Kanunu yetkili makam kararı ile vatandaşlık kazanımı (telsik) için önceki vatandaşlığın bırakılmasını şart
koşmaktadır. Az aşağıda daha ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere, 2000
yılında yürürlüğe giren değişikliklerle, Alman hukukuna bir taraftan
kısmi toprak esası getirilirken, diğer taraftan çifte vatandaşlık yasağı
katılaştırılmaktadır.38 2005 yılında yürürlüğe giren Göç Kanunu ile bir35
22 Temmuz 1913 tarihli yasa (RGBI.IS.583 - BGBI III 102-1).
36
Bkz. Helmut Rittstieg (1994) “Dual Citizenship: Legal and Political Aspects in the German
Context”, (içinde) Rainer Bauböck (ed) From Aliens to Citizens: Redefining the Status of
Immigrants in Europe, Aldershot et al: Avebury, ss. 111-120.
37
Bu karara göre, “çifte vatandaşlık kavramı hem ulusal hem de uluslararası bakış açısından bir
şeytan olup vatandaş ve devletin menfaatleri açısından kaçınılmalıdır” (bkz. Rittstieg, 1994,
s. 116).
38
23 Temmuz 1999 tarihli yasa (BGBI. IS. 1618 v.d.).
201
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
likte telsik yoluyla vatandaşlık kazanımına ilişkin hükümler
Vatandaşlık Kanununa taşınmış bulunmaktadır.
3.1.1. Kısmi Toprak Esası
Alman Vatandaşlık Kanununda 2000 yılında yürürlüğe giren
değişikliklerle Alman vatandaşlık hukukuna kısmi toprak esası getirilmiştir (m. 29). Bu düzenlemeye göre, Almanya’da en az sekiz yıl
süreyle ikamet etmiş ya da süresiz (sınırsız) ikamet iznine sahip
yabancı anne ya da babadan Almanya’da dünyaya gelen bir çocuk
doğumla birlikte aslen Alman vatandaşlığını kazanmaktadır. Ancak
kazanılan bu vatandaşlık mutlak olarak devam eden bir vatandaşlık
olmayıp belirli koşulların yerine getirilmesine bağlı olarak muhafaza
edilebilmektedir.
Buna göre, yukarıdaki koşulları taşıyan yabancı anne ya da babadan
Almanya’da doğmak suretiyle Alman vatandaşlığını kazanan bir
çocuk 18-23 yaşları arasında vatandaşlık seçme zoru n l u l u ğ u
altındadır. Bu durumda olup da yabancı vatandaşlığı seçen ya da 23
yaşına kadar vatandaşlık seçiminde bulunmayan kişiler otomatik
olarak doğumla kazanmış oldukları Alman vatandaşlığını kaybederler. Ancak, bu durum da olup da Alman vatandaşlığını seçtiğini beyan
eden kişilerin diğer ülke vatandaşlığını kaybettiklerini belgelendirmeleri gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, Alman vatandaşlık politikası ülkesinde bulunan
yabancı göçmen nüfusun ihtiyaçlarını dikkate alarak en azından belirli koşullara sahip ikinci ve üçüncü kuşak göçmen çocuklarının toprak
esasına dayalı olarak Alman vatandaşlığını kazanmasına olanak
sağlamaktadır. Ancak, bu olanağı vatandaşlık kazanan göçmenlerin
202
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
reşit olmalarından sonra belirli bir süre içinde asli vatandaşlıklarından
ayrılma koşuluna bağlamaktadırlar. Burada çok net bir şekilde, çifte
vatandaşlığa izin vermeyen bir toprak esası ve vatandaşlık politikası
anlayışı görülmektedir.
3.1.2. “Lex Turqua”
Alman göç politikalarının tarihsel gelişimi göstermiştir ki, Alman göç
politikaları özellikle ülkede bulunan Türk göçmen nüfusun varlığına
bağlı olarak tepki göstermiş ve gelişim kaydetmiştir. Alman vatandaşlık politikasının da buna bağlı olarak aynı eğilimi gösterdiğini
söylemek yanlış olmayacaktır. Bunun en somut ve güncel örneğini
Alman Vatandaşlık Kanunun çifte vatandaşlığı düzenleyen hükümlerde yapılan değişiklikler oluşturmaktadır.
2000 yılı öncesi Alman Vatandaşlık Kanununa göre, ülke dışında
ikamet etmekte olup da kendi isteğiyle yabancı devlet vatandaşı olan
kişiler Alman vatandaşlığını kaybetmekteydi. 2000 yılında yürürlüğe
giren değişiklikle, bir kişi nerede ikamet ederse etsin eğer kendi
isteğiyle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanıyor ise o kişi Alman
vatandaşlığını kaybetmektedir (m. 25).
Bu değişiklik esas itibariyle Türk göçmenlerini hedeflediğinden
kamuoyunda “lex turqua” olarak da nitelendirilmiş ve yaklaşık yirmi
bin Türkün bu düzenlemeden etkilendiği ifade edilmiştir. Hatta 2000
yılında önce Türk vatandaşlığına geçmeyi talep edip de 2000’den sonra
Türk vatandaşlığını kazananlar hakkında da yapılan düzenlemenin
etki doğurduğu ifade edilmiştir. Türk vatandaşlık hukukunda vatandaşlığın kazanılma anı Bakanlar Kurulunun kararı tarihi olduğunda
203
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
Alman hukuku açısından da bu kapsamda yer alan kişiler Alman
vatandaşlığını
Bakanlar
Kurulu
kararı
tarihinde
kaybetmiş
sayılmışlardır.
Bu şekilde Alman vatandaşlığını kaybeden kişilere talepleri halinde
ikamet izni verilmekte ve bu kişiler yeniden Alman vatandaşlığını
kazanabilmektedirler. Ancak, doğal olarak, bu kişilerin Alman vatandaşlığını kazanabilmeleri için yeniden bir vatandaşlık başvurusu yapmaları gerekmektedir. Bu durumda ise yapılan başvuru Alman vatandaşlık hukukunun, dil ve entegrasyon testi gibi, yeni ve ağırlaştırılmış
koşullarının uygulanmasını gerektirecektir.
3.2. Türk Hukukunda Çifte Vatandaşlık
Vatandaşlık hukukunun direktif ilkelerinden biri olarak kabul edilen
“herkesin yalnız bir vatandaşlığı olmalıdır” ilkesinin Türk vatandaşlık
hukukunda genel bir ilke olup olmadığı hususu tartışmaya açıktır.
Türk Vatandaşlık Kanunun pek çok maddesinde çifte ya da çok vatandaşlığı önlemeyi hedefleyen hükümler olmakla birlikte, bu ilkeye istisna ya da bu ilkeden sapma olarak nitelenebilecek önemli sayıda
hüküm de vardır. Nomer’e39 göre, çifte vatandaşlığın önlenmesi Türk
vatandaşlık hukukunda ne bir ilke ne de bir hedeftir. Türk Vatandaşlık
hukukunun çifte vatandaşlığa yaklaşımını, çifte vatandaşlığa engel
olmayan (dolayısıyla neden olan) hükümler ile çifte vatandaşlığı
doğrudan düzenleyen ya da teşvik eden hükümler olmak üzere ikiye
ayırarak incelemek yerinde olacaktır.
39
Bkz. Nomer, 1998, ss. 65-79.
204
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
3.2.1. Çifte vatandaşlığa engel olmayan (dolayısıyla neden olan)
hükümler
3.2.1.1. Aslen Türk vatandaşlığının kazanılması
Aslen yani doğum yoluyla vatandaşlığın kazanılmasında çifte vatandaşlığı önleyici herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. TVK m. 1’e
göre, “Türkiye içinde veya dışında Türk babadan olan ya da Türk
anadan
doğan
çocuklar,
doğumlarından
başlayarak
Türk
vatandaşıdırlar.” Bu nedenle, doğan çocuğun anne ya da babasından
birinin Türk diğerinin yabancı olması halinde, Türk vatandaşlığının
yanı sıra yabancı devlet vatandaşlığının kazanılması mümkün olacaktır.
TVK m.1’in 13.02.1981 tarih ve 2383 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önce, Türk anadan yabancı babadan doğan çocukların Türk vatandaşlığını kazanabilmesi, çocuğun babasının vatandaşlığını doğumla
kazanamamış olmasına bağlıydı. Bu durumda olan çocukların çifte
vatandaş olmalarını engelleyici bu hüküm, kadın erkek eşitliği
düşüncesiyle kanundan çıkarılarak, çocuğun hem annesinden hem de
babasından doğum yoluyla eşit bir şekilde vatandaşlık kazanmasına
olanak sağlanmış oldu.
3.2.1.2. Müktesep olarak Türk vatandaşlığının kazanılması
“Evlenme” yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılmasında yabancı
erkek ya da kadının Türk vatandaşı ile evliliğine bağlı olarak vatandaşlık kazanmasında, ilgilinin asli vatandaşlığını devam ettirmesini
engelleyici herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Konunun düzenlendiği TVK 5. maddede bu yönde bir hüküm mevcut bulunmamaktadır. Bu nedenle, bir Türk vatandaşı ile evlenen yabancı sahip olduğu
vatandaşlığını devam ettirecek, Türk ile olan evliliği ve ona bağlı
205
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
olarak vatandaşlık kazanımı buna engel olmayacaktır.
“Evlat edinme” yoluyla vatandaşlık kazanımının düzenlendiği TVK 3.
maddede, bir Türk tarafından evlat edinilen küçüğün Türk
vatandaşlığını kazanması ilgilinin önceki vatandaşlığına etki etmeyecektir. Her ne kadar, evlat edinilen küçüğün Türk vatandaşlığını
kazanabilmesinin alternatif koşullarından birisi, küçük çocuğun
vatansız olması hali olsa bile, diğer iki olasılık (babasının bulunmaması ya da nerede olduğunun bilinmemesi) için böyle bir koşul bulunmamaktadır.
Çifte vatandaşlığı engelleyici koşul ya da önlemlerin bulunmadığı
diğer bir durum ise “yetkili makam kararı” ile Türk vatandaşlığının
kazanılmasıdır. Türk Vatandaşlık Kanununun telsike ilişkin hükümleri
(m. 6-8) esas itibariyle yabancıların telsik yoluyla Türk vatandaşlığını
kazanmalarında bu kişilerin daha önceden sahip oldukları yabancı
devlet vatandaşlığını koruyup korumayacaklarına ilişkin bir hüküm
taşımamaktadır. Ne Türk vatandaşlığına alınmanın koşullarının genel
olarak düzenlendiği 6. maddede, ne de bu maddeye atıfta bulunan 7.
ve 8. maddelerde bu yönde bir hüküm bulunmaktadır.
Diğer taraftan, TVK’da 20.04.1989 tarih ve 3540 sayılı kanunla yapılan
bir değişiklikle, Türk vatandaşlık hukukunda “şarta bağlı telsik” kurumu ihdas edilmiştir (m. 10). Ancak, kanunda vatandaşlığa alınma
kararının Bakanlar Kurulunca şarta bağlı olarak verilebileceği belirtilmekle birlikte, bu şartın neler olabileceği konusunda kanunda herhangi bir açıklık yoktur. 3540 sayılı kanunun gerekçesinden, bazı
durumlarda kişilerin Türk vatandaşlığına telsik yoluyla alınabilmeleri
için asli vatandaşlıklarını terk etmelerinin bir koşul olarak
istenebileceği anlaşılmaktadır.40
40
Bkz. V. Doğan (2007) Türk Vatandaşlık Hukuku (7. Baskı), Ankara: Seçkin, s. 92, dipnot 124.
206
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
3.2.2. Çifte vatandaşlığı doğrudan düzenleyen ya da teşvik eden
hükümler
Çifte vatandaşlığa engel olmayan ve bu nedenle dolaylı olarak çifte
vatandaşlığın ortaya çıkmasına neden olabilen hükümler dışında, çifte
vatandaşlığı doğrudan düzenleyen ya da teşvik eden hükümler de
bulunmaktadır. Türk hukukunda, bir kişinin Türk vatandaşlığı
yanında başka bir devlet vatandaşı olması devlete karşı bir sadakatsizlik olarak görülmemiş, çifte vatandaşlık konusunda kişi menfaatini
devlet menfaatine tercih eden bir anlayış hâkim hale gelmiştir.41
2383 sayılı kanunla TVK m. 21’in ilk cümlesine “veya başka bir devlet
vatandaşlığını
kazanma
dileği”
ibaresi
eklenerek
Türk
vatandaşlığından çıkma iznine ek olarak başka bir devlet
vatandaşlığını kazanma talebinde bulunmanın da mümkün olduğu
kabul edilmiştir. Bu ekleme ile fiili çifte vatandaşlık hallerinin ötesinde,
Türk vatandaşlarının aktif olarak çifte vatandaşlık talebinde bulunabileceği kabul edilmiştir.
Yine aynı kanunla 22. maddede yapılan değişiklikle, “başka bir devlet
vatandaşlığını kazanmak isteyen kişiye de Bakanlar Kurulunca tespit
edilen esaslara uygun olarak İçişleri Bakanlığınca izin belgesi verilebilir” hükmü eklenmiştir. Böylece, vatandaşlıktan çıkma izninin
yanı sıra çifte vatandaşlık izni talebinde bulunulabileceği kabul edilmiş ve buna ilişkin hükümler düzenlenmiştir.
Kanunda yapılan bu değişikliklere ilave olarak, askerlik hizmeti
konusunda çifte vatandaşlara tanınan kolaylıklar da çifte vatandaşlığı
özendirici bir role sahip olduğu vurgulanmalıdır. Bakanlar Kurulu
41
Bkz. Nomer, 1998, ss. 76-79.
207
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
kararıyla belirlenecek esaslara göre, yurt dışında doğan ve ikamet
edenler ile kanuni rüşt yaşına kadar yabancı bir ülkeye gitmiş olanlardan bulundukları ülke vatandaşlığını da kazanan Türk vatandaşları,
talepleri halinde, tabiiyetinde bulundukları diğer ülkede askerlik
yapmış olduklarını belgelemek kaydıyla mükellefiyetlerini yerine
getirmiş sayılırlar.42
Böylece, çifte vatandaş olup aynı zamanda Türk vatandaşı olanların
vatandaşı oldukları diğer devlette askerlik hizmetini yapmış olmaları
halinde Türkiye’deki askerlik hizmetinden muaf tutulmaktadırlar. Bu
ise açık bir şekilde çifte vatandaşlığı teşvik edici bir fonksiyon görmektedir.
3.2.3. Yeni TVK Tasarısında Çifte Vatandaşlık
Meclis görüşülmek üzere bekleyen yeni TVK Tasarısında çifte vatandaşlık konusunda bazı yeni değişiklikler söz konusu bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi, yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığının
kazanılmasına ilişkindir. Tasarının 11(2) maddesine göre, Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancılardan diğer koşullara ek olarak
taşıdıkları devlet vatandaşlığından çıkma şartının da aranabileceği
belirtilmektedir. Yine aynı maddede bu takdirin kullanılmasına ilişkin
esasların Bakanlar Kurulunca tespit edileceği belirtilmektedir.
Önceki vatandaşlığı terk koşuluna mevcut düzenlemeden farklı olarak
açıkça kanunda yer verilmek suretiyle kanunilik ilkesi açısından daha
yerinde bir düzenlemeye gidilmiştir. Diğer taraftan, bu koşulun kullanılmasına ilişkin esaslar Bakanlar Kuruluna bırakılarak uygulamada
42
1111 sayı ve 21.06.1927 tarihli Askerlik Kanunu m. 2; Bakanlar Kurulunun buna ilişkin olarak
belirlediği esaslar için bkz. RG, 25 Temmuz 1993 – 21648..
208
Doç. Dr. Bülent Çiçekli
karşılıklılık esaslarının gözetilmesinde esneklik sağlanmak istenmiştir.
Tasarıda dikkati çeken diğer bir durum ise, izin almak suretiyle Türk
vatandaşlığının yanında yabancı devlet vatandaşlığının kazanılması
konusuna açık bir düzenleme ile yer verilmemiş olmasıdır. Bu nedenle,
yabancı
devlet
vatandaşlığını
kazanmak
isteyen
Türk
vatandaşlarının yetkili makamdan izin almasına gerek bulunmamaktadır.43 Diğer taraftan, Tasarının “Çeşitli Hükümler” başlığını taşıyan
45. maddesinde yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanan kişilerin
nüfus kayıtlarına çok vatandaşlığa sahip olduklarına ilişkin açıklama
yapılacağı belirtilmektedir.
4. Çifte Vatandaşlık Politikalarının Mukayesesi
Yukarıda ortaya konan hususlar göstermektedir ki, Alman vatandaşlık
ve entegrasyon politikaları tekçi (monist) vatandaşlık anlayışına
dayanmaktadır. Bu tekçi (monist) anlayış hem aslen kazanma hem de
müktesep kazanma için geçerli olan bir anlayıştır. Gerek yakın zamanda benimsenen kısmi toprak esası gerek telsikte önceden beri uygulanan asli vatandaşlığı terk koşulunun uygulanmaya devam edilmesi
bu anlayışın somut yansımaları olmaktadır.
Alman vatandaşlık politikası ya da bu politikanın çifte vatandaşlığa
yansıması bireylere net bir şekilde “vatandaşlık açısından ya Alman ol
ya da yabancı kal” mesajını vermektedir. Alman göç politikaları ülkeye
gelen yabancı ya da göçmen nüfusun zamanla ülkeye entegre olabileceğini kabul etmekte, ancak Alman vatandaşlığının kazanılması
için asli vatandaşlık bağlarının koparılmasını istemektedir. Alman
43
Bkz. Doğan, 2007, s. 109, dipnot 140.
209
Yabanc›lar ve Yabanc› olmayanlar – Almanya’da ve Türkiye’de
Hukuki Statü
vatandaşlık politikasının çifte vatandaşlık konusunda konservatif bir
politika izlediği ve çifte vatandaşlığı entegrasyonu engelleyici bir
unsur olarak gördüğü söylenebilir.
Türk hukukunda ise çifte vatandaşlığın önlenmesi genel bir ilke olarak
kabul edilmekle birlikte, bu ilkenin önemli istisnaları da bulunmaktadır. Bu istisnaların oluşumunda kadın erkek eşitliği gibi evrensel
trendlerin yanı sıra özellikle yurt dışındaki Türk göçmen varlığının
çok önemli rolü olduğu net olarak görülmektedir.
Yeni Vatandaşlık Kanunu Tasarısında ise yetkili makam kararı ile (telsik) vatandaşlığın kazanılmasında çifte vatandaşlığın bazı ülke vatandaşları açısından önlenmesini hedefleyici ve bu konuda idareye yetki
v e ren hükümlerin yer aldığı görülmektedir (m. 11(2)). Çifte
vatandaşlığa yaklaşım açısından Türk vatandaşlık politikasının daha
pragmatist bir seyir izlediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Çifte ya da çok vatandaşlığa yaklaşımda benimsenen vatandaşlık politikasında toplum hayatında ötekine karşı egemen olan politik
düşüncelerin etkisi olduğu da kabul edilmelidir. Çifte vatandaşlık
Alman vatandaşlık politikası bağlamında ilke olarak arzu edilmeyen
bir durum iken, Türk vatandaşlık politikasında sorun edilmeyen ve
hatta bir ölçüde teşvik edilen bir duru m d u r. Çifte ya da çok
vatandaşlığın birden çok kültüre, topluma ya da ülkeye ait olma
temelinde sağlayacağı avantajların neden olabileceği sorunlara kıyasla
tercihe şayan bir durum olduğu görülmelidir.
210