Crowdsourcing - Turkcell Akademi Kurumsal

Transkript

Crowdsourcing - Turkcell Akademi Kurumsal
Kalabalıkların Gücü, Bir İşin Geleceğine Nasıl Şekil Verebilir?
J E F F
İnsan Şebekelerinin Doğuşu
Jake Nickell ve Jacob DeHart 2000 yılında Chicago’da Threadless.com’u başlattı: İnsanlar havalı bir tişört tasarımı sunacaklardı. Kullanıcılar da en iyisi için oy kullanacaktı. Kazanan, tasarımını taşıyan bedava tişörtlere sahip olacak ve diğer katılımcılar da tişörtü satın alacaktı. Başlarda iki kafadar
Threadless’i Nickell’in yatak odasından yönettiler. Ama şirket büyüdü, büyüdü. Ve daha da büyüdü. İnsanlar tişörtleri
oylamaktan hoşlanıyorlardı. Tasarımlar bildik mağazalarda
satılanlar gibi ağırbaşlı ve basmakalıp değillerdi. Kazanan
tasarımlar en çok izlenen TV şovlarında ve hip-hopçuların
sırtlarında görülmeye başladı. Şirket o zamandan beri her yıl
gelirini neredeyse ikiye katlıyor. Threadless inanılması güç
bir şekilde, tasarımı baskıya yollamadan önce tüketicinin
tercihleri konusunda son derece isabetli tercihler yapabiliyor.
Kazananların da söyleyecekleri gibi burada önemli olan para
değil, itibar kazanmak veya daha teorik konuşmak gerekirse, itibar ekonomisi. Bu yeni gelişmekte olan kavram, kendi
camialarının—tasarımcı yaşıtlarının, bilimcilerin veya hacker’ların—onları tanıması veya bir miktar ün için insanların
gece yarılarına kadar yaratıcı bir iş üzerinde çalışmalarını
sağlayan şeyin ta kendisi.
2005 yılında yapılan bir çalışmanın bulguları olağanüstüydü: Web için içerik yaratan gençlerin sayısı, interneti sadece
kullananlardan daha fazlaydı. O zamana kadar, televizyonun
şimdiye dek görülmemiş edilgenlikte tüketici nesli yarattığı
H O W E
kabul görmüştü. Oysa şimdi tam tersi söz konusuydu. Bilgi
toplumunu öngören fütürist Alvin Toffler, tüketicilerin zamanla, tükettikleri ürünlerin oluşturulmasında daha fazla
kontrol sahibi olacaklarını ileri sürdü. İngilizce üretici anlamında gelen “producter” kelimesi ile tüketici demek olan
“consumer” kelimesini birleştirerek, “prosumer” denilen bir
kavramı ortaya attı. Toffler’ın kitabını yayınladığı 1980 yılında bu, yalnızca karanlık bilim kurgu romanlarına malzeme
olacak türden bir şey gibi gözüküyordu, 2005’te ise şaşırtıcı
şekilde ileri görüşlü olduğu fark edildi.
Bugün eğlence yaratmak için gerekli araçların—düzeltme
yazılımlarından dijital video kameralara kadar—hızla düşen
maliyetleriyle webdeki dağıtım ağları, daha önce görülmeyen bir altkültür yaratmış bulunuyor: Kendini eğlendirme
yeteneğine sahip ülke içinde ayrı bir ülke.
Converse Gallery kampanyası kullanıcı tarafından yaratılan içeriğin tohumlarını attı. Bu, yepyeni bir medyaydı:
Amatörler tarafından yaratılan içerik. Küçük bir araştırma,
amatörlerin bilime daha önce görülmemiş derecede katkıda
bulunduğunu da belirledi. Ve sonunda, kendi Converse reklamını yapan bir gencin yeni bir organik gübre bulmaya çalışan hafta sonu kimyacısından nitelik olarak farklı olduğunu düşünmenin, bu işin kuvvetlerini algılayamamak demek
olduğu açıkça ortaya çıktı. Oysa aynı dinamik işbaşındaydı:
Ucuz üretim maliyeti, fazlasına yetecek miktarda yetenek ile
yaratıcılık ve aynı düşünce yapısına sahip hevesli insanlardan
oluşan online topluluklar.
1
JEFF HOWE
Açıkçası kimyayı reklamcılığı ve diğer birçok alanı derinden
etkileyecek bir devrim yaşanıyordu. Haziran 2006’da Wired
dergisinde yayınladığım bir yazıda bu devrime bir isim verdim: Crowdsourcing.
Çok geçmeden yalnızca dijital kabileler değil, (haberleri hâlâ
gazetelerden okuyan insanlar olarak tanımlayacağımız) dijital
göçmenler de kitap eleştirileri yazmaya, çektikleri fotoğrafları
satışa çıkarmaya, Google haritaları için yeni kullanım alanları
yaratmaya ve evet, tişört tasarlamaya başlayacaklardı.
Artık açıkça belli olduğu gibi Threadless aslında tişört işi
yapmıyor. O, topluluk satıyor. Kurucularına göre Threadless
rastlantısal bir iş. Kurucuların hiçbiri “kârı en üst düzeye
çıkarmak” veya “internetin yarattığı verimliliği kullanmak”
için yola çıkmadı. Onların amacı, benzer şeylerden hoşlanan
insanların kendilerini rahat hissedecekleri hoş bir web sitesi
yapmaktı. Bu alçakgönüllü amaçta başarılı olunca iş yapmanın yepyeni bir yolunu yaratmış oldular.
Threadless yeni bir olay değil. Onlar bizim internet, ticaret
ve en önemlisi kendimizle ilgili düşüncelerimizi değiştirecek
iş ve kültür devriminin ilk dalgaları. Uzun zamandan beri
dünyanın her tarafında insanlar, şimdiye dek görülmemiş bir
sosyal davranış sergiliyorlar: Bu insanlar bir araya geliyor ve
bir zamanlar yalnızca profesyonellere ait olan alanlarda çok
az bir paraya veya karşılıksız çalışıyorlar. Bu fenomen, profesyonel fotoğrafçılıktan gazeteciliğe kadar çeşitli alanlara
yayılıyor.
Crowdsourcing, yazılımda açık kaynak hareketinden doğdu.
Linux işletim sistemi, benzer kafa yapısındaki akranlardan
oluşan bir topluluğun Microsoft gibi dev bir şirketten daha
iyi bir ürün yaratabileceğini kanıtladı. Açık kaynak, internetin yaygınlaşmasına dek büyük oranda gözden kaçan insana
dair temel bir hakikati açığa çıkardı: İşgücü organizasyonu,
topluluk bağlamında şirket bağlamında olduğundan daha
verimli yapılabiliyor. Bir işi en iyi yapacak kişi, o işi en çok
yapmak isteyen kişidir ve kişinin performansını en iyi değerlendirebilecek insanlar, sırf birbirine yardım etmenin zevkine varmak ve kendilerinin de yararlanabileceği güzel bir şey
yaratmak için nihai ürünü şevkle geliştirmeye hazır arkadaşlar ve akranlardır.
Bu bir teori değil. Açık kaynak hareketi, dünyanın en büyük şirketlerinin üstün çabalarına denk gelmekle kalmadı,
onları aştı; bu da IBM’in açık kaynak gelişimine bir milyar
CROWDSOURCING
dolar yatırmasının altında yatan nedendir. IBM’deki analistler açık kaynağın sonuç getirdiğinin farkındalar. Linux işletim sisteminden Apache sunucu yazılımına ve Firefox web
tarayıcısına kadar bilişim ekonomisinin altyapısının büyük
kısmı, kendini örgütleyen gönüllü ekipler tarafından oluşturuldu. Ve şimdi bu tarz üretim, çok uzak ve geniş alanlara
hızla yayılıyor.
Bu yayılım sadece tasarım öğrencilerini, fotoğraf meraklılarını ve programcıları içermiyor. Crowdsourcing, Procter &
Gamble gibi Fortune 100 şirketlerinin iş yapma tarzlarını da
etkiledi.
Aralarındaki farklara rağmen bu şirketler ortak bir noktada
birleşiyorlar. Hepsi de şu hakikatin bir parçası: “Kim olursanız olun, en akıllı insanların çoğu başkaları için çalışmaktadır.” İşte bu söz, bu kitabın özü. Doğru koşullar altında
kalabalık, kaç kişi olurlarsa olsunlar çalışanlardan daha iyi
performans sergiler. Şirketler giderek bu olgunun farkına varıyor ve bundan yararlanmaya çalışıyorlar.
Crowdsourcing internetle iç içedir, ama özünü oluşturan şey
teknoloji değildir. Teknoloji kablolar, çipler ve anlaşılması
güç kullanım kılavuzları demektir. Bir yazar için ise bunlar can sıkıcıdır. Teknolojinin önayak olduğu davranışlar,
özellikle de internetin kitleleri gelişen ve gücü sınırsız bir
organizmaya dönüştürme potansiyeli çok daha önemli ve ilginçtir. Bilgisayar şebekesinin yükselişi, internetten çok daha
öncelere dayanan insanın işgücü olgusunu kullanmamıza
olanak tanıdı.
Crowdsourcing bireylerin yedek dönemlerinden, yani işverenlerimize ve ailemize olan yükümlülüklerimizi yerine getirdikten sonra artakalan zaman ve enerjimizden yararlanıyor.
Öte yandan, bir grup akademisyen tarafından bilinçli olarak
gerçekleştirilen dağıtımlı işlem modelinin tersine, crowdsourcing doğal olarak ve kendiliğinden ortaya çıktı. Crowdsourcing bir iktisatçının, bir yönetim danışmanının veya
bir pazarlama gurusunun ürünü değil; o, sevdikleri şeyleri
özellikle başkalarıyla birlikte yapmaktan hoşlanan binlerce
insanın plansız eylemlerinin ürünü. İnternet bu insanlara,
fotoğrafçılık, fan fiction (özgün eserin hayranları tarafından
o eserin olay yerleri veya karakterleri hakkında yazılmış öyküler, ç.n.), organik kimya, politika, komedi, kuşbilimi, anime, tişört tasarımı, klasik video oyunları, atonal müzik bestesi, amatör fotoğrafçılık gibi ilgi alanlarına odaklanmaları
2
JEFF HOWE
CROWDSOURCING
için bir platform sundu. Bunu yaparken insanlar rastlantısal
olarak, bu enformasyon ekonomisinde hafife alınmayacak
bir ürün olan enformasyon ürettiler.
ni kullanmaktan ve öğrendiklerini başkalarına aktarmaktan
müthiş zevk duyuyorlar. Crowdsourcing bağlamındaki işbirliği, kendi kendisinin ödülü oluyor.
Crowdsourcing, bir tür kusursuz liyakat oluşturabilme kapasitesidir. Artık köken, ırk, cinsiyet, yaş ve yeterlilik diye bir
şey kalmamıştır. Önemli olan işin kalitesidir. Kaliteyle ilgili
kaygıları bir yana bırakırsak, crowdsourcing son derece iyimser varsayımlarımıza izin verir: Her birimiz, var olan ekonomik yapı çerçevesinde ifade edebildiğimizden çok daha fazla
ve karmaşık yeteneklere sahibiz. Bu anlamda crowdsourcing,
sanayi çağının egemen zihniyeti olan seri üretimin anti tezidir. Crowdsourcing, hepimizin yaratıcı, yani sanatçı, bilimci,
mimar ve tasarımcı—bunların herhangi bir karışımı veya sıralaması—olduğumuzu varsayar. Bireyin birden fazla meslekte kendini gösterebilme ve yaratıcı ifade için yeni yollar keşfetme potansiyelini açığa çıkarmayı vaat eder. Aslında meslek
olgusunun, bir sanayi çağı kalıntısı olduğunu ileri sürer.
Bu, crowdsourcing’i kullanan şirketlerin bedava hizmet aldıkları anlamına gelmiyor. Katılımcı kalabalığı ucuz işgücü
olarak görenler yenilgiye uğramaya mahkûmlar. Başarılı crowdsourcing çabalarını birleştiren unsur, topluluk için
duyulan derin bağlılıktır. Bu, yapmacık sözlerin ötesinde
bir şeydir ve geleneksel şirket zihniyetinde keskin değişiklik
gerektirir. Katılımcı kalabalık, yarattığı şeye sahip olduğunu
hissetmek ister ve sömürüldüğünün hemen farkına varır. Bu
bağlamda şirket, topluluğun bir üyesidir.
Crowdsourcing, insanoğlunun vazgeçilmez sosyal doğasını
sermayeye çevirir. İnternetin insanları birbirinden ayırdığını söyleyen felaket öngörüsünün tersine, düşünebileceğiniz
her coğrafyadan düşünebileceğiniz her türlü insanın daha
önce görülmemiş seviyelerde işbirliği yapmasını ve anlamlı değiş tokuşlarda bulunmasını sağlayan teknolojiyi kullanır. “İş”in içeriğini ve yapıyı sunan internet toplulukları,
crowdsourcing’in kalbini oluşturur. İnsanlar bu yolla kalıcı
dostluklar kurarlar; karşılıklı eleştirilerle ve bildiklerini daha
az deneyimli katılımcılara öğreterek birbirlerinin deneyimlerini zenginleştirirler. Crowdsourcing, şirketler ve müşteriler
arasındaki işbirliğini de destekler. Toffler haklıydı: İnsanlar
edilgen bir şekilde tüketmek istemiyorlar, anlamlı buldukları
ürünlerin oluşturulmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunmak istiyorlar. Crowdsourcing, ticarette demokratikleşme
trendinin önemli bir göstergesi. Hükümetler demokrasiyi
zamanla benimsediler; internetin ulaşılabilir kıldığı muazzam enformasyon, akla gelebilecek her sanayi kolunda ademi
merkeziyetçi bir hareket yarattı.
Crowdsourcing, insanların her zaman öngörülebilir çıkarcı
kalıplara uygun davranmadığını açıkça gösterdi. İnsanlar,
crowdsourcing projeleri için belirli bir finansal karşılık olmasa bile usanmadan çalışmaya hazırlar. Geleneksel iktisat
açısından bu davranış mantıksız görünse de, ödüller her zaman dolar veya euro ile ölçülmüyor. İnsanlar ortak bir çabaya katkıda bulunmak için can atıyorlar. İnsanlar yetenekleri-
Crowdsourcing insanoğlunun güzel bir portresini çiziyor.
Bizler sandığımızdan çok daha zeki, yaratıcı ve yetenekliyiz.
Elektrikçilerin karmaşık endüstriyel kimya sorunlarını çözdüklerine ve forklift sürücülerinin borsada yatırım ustası olduklarına tanık oldum. Crowdsourcing, olmadık yerlerden
hünerli insan toplamaya yatkınlığıyla müthiş bir yetenek bulma mekanizmasıdır. Bunu YouTube’da görüyoruz: Komedyenler ve film yapımcıları başlarda marjinal bir izleyici kitlesine hitap ederlerken sektörün dikkatini çekiyorlar, bunu
kısa süreli işler izliyor ve zamanla geniş çapta tanınmaya başlıyorlar. Ama kalabalık içindeki pırlantaları saptamanın ötesinde crowdsourcing, yeteneği yetiştiriyor, besliyor ve böylelikle kültürümüzün entelektüel sermayesini zenginleştiriyor.
Crowdsourcing genel olarak olumlu bir gelişme olarak kabul görüyor. Politika ve yönetişimde yaşamsal bir güç olarak görülüyor ve hatta sanal ruhban okuluna bile girmiş;
ilahiyatçılar bunun, dinsel örgütler ile dini liderler arasında
daha anlamlı ilişkilere kapı aralayacağı fikrindeler. Ama her
geniş kapsamlı kültürel ve ekonomik değişimde olduğu gibi
crowdsourcing’in faydaları çalkantı ve yıkımla dengeleniyor.
Crowdsourcing, çoğu sanayi kolunun—özellikle enformasyon trafiği içinde olanların—iş yapış tarzında köklü değişikliği simgeliyor; dolayısıyla, bazılarının onu bir lütuftan çok
lanet olarak görmelerine şaşmamalı.
Bu olgu, kapsam ve güç açısından büyüdükçe giderek daha
fazla meslek tehdit altına giriyor. Şirketler teknik destek işlemlerini, gönüllülerin acemilerin sorunlarını mutlulukla
giderdikleri kullanıcı forumlarına yönlendiriyor. Gazetecilikte BBC, Gannett ve Reuters, her zaman eğitimli gazetecilerin tekelinde olan hükümette suistimal olaylarını ince3
JEFF HOWE
leme veya yerel olayları haber yapma gibi önemli görevleri
crowdsourcing’le hallediyor. Bu tür uygulamaların, işten çıkarma ve kadro küçültmenin öncüsü olduğu korkusu yaygın.
Stock foto’da olduğu gibi kalabalık, geleneksel fotoğrafçıların
işlerini ellerinden çoktan almış durumda.
Aynı şekilde crowdsourcing, işgücünün küreselleşmesini ve
dış kaynak hizmetinde görülen ekonomik kaymayı hızlandırıyor. Crowdsourcing, internet üzerinden çalışır ve onun
gibi sınır tanımaz. Bilgisayar şebekesi, sizin köşe blokta mı,
şehirde mi yoksa Avustralya’da mı oturduğunuza aldırmaz
—hizmeti verdiğiniz, ürünü tasarladığınız veya sorunu çözdüğünüz anda işi aldınız demektir. Aslında yeryüzü, kimsenin hayal edemediği kadar düz.
Crowdsourcing’de para, gelişmiş ülkelerden Hindistan veya
Rusya gibi çok nitelikli ama yeterli iş bulamayan profesyonel
sınıflar barındıran ülkelere akıyor. Acaba crowdsourcing yeni
dış kaynak hizmetleri mi olacak? Pek değil, ama crowdsourcing, gelişmiş ekonomiler ile gelişmekte olanlar arasındaki
farklılıklardan yararlanıyor. Son olarak, crowdsourcing’in
kültürel vasatlığı desteklediği konusunda anlaşılabilir kaygılar var: Crowdsourcing bir Shakespeare oyunu, bir Beatles
şarkısı veya bir Picasso resmi ortaya çıkarabilir mi? Yanıt kesin bir “evet”tir, ama bu tarz başyapıtlar, bizim beklediğimiz
yerlerden beklediğimiz şekilde çıkmayacak.
Türümüzün sayısız üyesi arasında dağıtılmış olan bilgi ve yetenek miktarı, bu paha biçilmez nicelikleri kullanma kapasitemizin çok ötesindedir. Bu nicelikler bir çıkış arayışı içinde
ziyan oluyor. Crowdsourcing bu yetenek ve bilginin, ihtiyacı
olanlara ulaştırıldığı bir mekanizma. Burada umutlandırıcı
bir soru ortaya çıkıyor: Acaba en büyük sorunlarımızın cevapları bu insan ağının içinde bir yerlerde keşfedilmeyi mi
bekliyor?
Crowdsourcing’in Motoru: Amatörün Yükselişi
Amatörleri yetenekten çok tutku sahibi olan meraklılar olarak tanımlayabiliriz. Ama bu tanım artık doğru ve adil değil.
Organize ve gelişkin işbirliği yapabilen becerikli amatörler,
bilgisayar programcılığından gazeteciliğe ve bilime kadar
birçok alanda profesyoneller kadar başarılı oluyorlar. Crowdsourcing motorunun yakıtını amatörün enerjisi ve adanmışlığı oluşturuyor.
CROWDSOURCING
Amatör Devrimi: Şevk, Ekonomimizi ve Toplumumuzu Nasıl Değiştiriyor, isimli kitabında Charles Leadbeater ve Paul
Miller, amatör çabaların nitelik ve niceliğinin son yıllarda
artmasından dolayı üçüncü bir adlandırmanın gerektiğini
söylüyorlar: “Profes-amatörler—profesyonel standartta çalışan amatörler.” Yazarlara göre 20. yüzyılda “amatörlük” bir
horgörü terimiydi, “profesyonellik” ise ciddiyetin ve yüksek
standartın etiketiydi. Yazarlar spor, oyunculuk, bahçe işleri
ve daha birçok alanda yeni bir amatör türünün belirdiğini
ileri sürüyorlar: “Profes-amatörler bilgili, eğitimli, kendini
adamış ve bir şebeke içinde birbirine bağlılar.” Ben biraz değişik bir sav öne süreceğim: Amatörlüğün bir tanımlamadan
çok bir yelpaze olduğunu anlamalıyız.
Crowdsourcing profesyonel ehliyeti olanlara ve olmayanlara genelde aynı derecede hitap ediyor. Bununla birlikte, bazı
projeler katkıda bulunanlara para ödüyor (iStock), bazıları
ise hiç ödeme yapmıyor (Wikipedia). Her halükârda crowdsourcing projelerinin neredeyse tümünde iki özellik paylaşılıyor: Katılanların önceliği para değil ve hepsi boş zamanlarını bu işe adıyorlar. Diğer bir deyişle, bu insanlar fazla kapasitelerini veya “kullanmadıkları poansiyellerini” sevdikleri
şeyi yapmaya ayırıyorlar.
Crowdsourcing’in, tüm dünyada amatör faaliyet rönesansının yaşandığı bir zamanda belirmesi bir rastlantı değil.
Bu ani yaratıcı bolluk, birçok unsurun bir araya gelmesiyle
oluştu. Eğitimde üstel artış, dünyanın şimdiye dek gördüğü
en büyük bilgi dağıtım mekanizması olan internetin ortaya
çıkmasıyla örtüştü. Ama bu çeşitli yeteneklere ve becerilere
sahip işgücü, giderek artan derecelerde uzmanlık gerektiren
bir emek pazarında kendini göstermek zorunda. Bunun sonucunda insanlar, eğitimlerinin karşılığını bulamadıklarını
hissediyorlar ve iş memnuniyeti son zamanların en düşük
seviyelerinde geziniyor. Dolayısıyla bu insanların işyerinin
sınırları dışında daha anlamlı işler aramalarına şaşırmamalı.
Bunun kanıtı en açık şekilde internet şebekelerinde görülüyor. Bu teknoloji çalışma ve alışveriş yapma tarzımızı
değiştirmekle kalmadı, oyun oynama tarzımızı da etkiledi.
Bir zamanların bowlinginin veya briçinin yerini şimdi enformasyon oluşturmak aldı—blog yazıyoruz, yemek siteleri
için eleştiri yazıyoruz veya televizyonun çok sevilen dizisine
adanmış Lost.com’a mesaj bırakıyoruz. Reklamlardan para
kazanan bu sitelerin sahipleri aslında, içerik yaratma görevini crowdsourcing’le karşılamış oluyorlar.
4
JEFF HOWE
İnternetin kendisi dev bir harikalar kumpanyası, profesyonellik dışı başarılar zirvesi.
Ve bu arada kendin-yap kategorisinde de büyük bir artış söz
konusu. Ve bu buz dağının sadece görünen kısmı. Amatör
rönesansın belirtilerini her yerde görmek mümkün.
Ornitolojiyi (kuş bilimi) ele alın. İnternetin doğuşundan
önce kuş gözlemciliği, küçük grupların ilgi duyduğu bir alandı. Oysa son yıllarda kuş gözlemciliği hızla yayılıyor.
Bu, değişik bir crowdsourcing örneğidir. Eğer stock fotoğrafçılık crowdsourcing tarafından dönüştürülen ilk sektörse,
ornitoloji aynı süreçten geçen ilk akademik alandır. İnternet,
amatör ve profesyonel kuş araştırmacıları arasında yerinde
bir birleşmeye olanak tanıdı. Amatörler kendi başlarına örgütlenerek bir zamanlar profesyonellerin egemen oldukları
alanda işin önemli bir kısmını üstlenmiş durumdalar.
Bugünkü üniversitelerimiz aslında, örnek vatandaşın kalemi,
sabanı ve iletkiyi aynı hünerle kullanabildiği bir zamanı temsil eden Rönesans döneminin kalıntılarıdır. Bunun, ilginç ve
ilgili bireyi ortaya çıkardığı için iyi bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Ama böylesi insanlar, anlamlı emeği ve doyurucu
yaşamı aradılar. Ve burada sözü crowdsourcing aldı.
Crowdsourcing, ilgi alanlarımızın kartvizitlerimizde yazandan çok daha çeşitli olduğu inancından yararlanıyor. Üniversite öğrencileri seçtikleri alanlarda uzmanlaşıyorlar, ama
mezunlar bu alanların dışında çalışmayı tercih ediyorlar.
Sonuç olarak insanların çoğu, en anlamlı ve doyurucu işlerini
işyerinden uzakta yapıyorlar. Crowdsourcing, amatör sınıfın
yarattığı ekonomik değerden doğdu. Giderek daha fazla insanın yüksek eğitim görmesi sonucunda profesyonellerle yarışan profesyonel olmayan bir sınıf belirdi. Sonucunda, “profesyonellere” güvenmeyen ve amatöre kucak açan bir ortamın
ortaya çıkmasına şaşırmamalı. Bir zamanlar “Ben bu işi onun
kadar iyi yapabilirim” diyen insanlar şimdi bunu kanıtlayabiliyorlar. İnsanlar insandan hoşlanıyor; uzmandan, veya TV’de
ahkâm kesenden değil. Reality TV’nin popülerliği bu toplu
çılgınlığın bir göstergesi ve bu tema, kültürümüzün her köşesine sinmiş durumda. Aslında profesyonellere duyulan güvensizlik bugünkü kadar yüksek seviyede hiç olmamıştı.
Bu tür araştırmalar bizi, insanların “uzman sınıf ” olarak adlandırabileceğimiz bir kesimden pek hoşlanmadığı şeklinde
yanlış bir kanıya sürükleyebilir. Halbuki bu sadece daha de-
CROWDSOURCING
rin bir dinamiğin bir parçası: Bir zamanlar uzmanları nüfusun geri kalanından tartışmasız şekilde ayıran bilgi uçurumu, şimdi küçülmüş durumda.
Şimdi internetin yapısı kapalı sistemlere meydan okuyor. Tanım olarak bir şebeke çok sayıda devreden oluşuyor, böylelikle enformasyon çabuk ve çabasız yayılıyor. Şebeke yapısı
hiyerarşik yapıyı yataylaştırıyor. “Enformasyon özgür olmak
ister” sözü bir istek ifadesi değil, internetin enformasyonun
çevresindeki maliyet yapısını tersine çevirdiğinin göstergesidir. İnternette enformasyonu kısıtlamak, onu yaymaktan
daha zordur.
Kısacası bugün amatörlerin elinde, sır perdesinin ardına göz
atacak kadar enformasyon var. Amatörler internet üzerinden
tıpkı profesyoneller gibi enformasyon toplayabiliyorlar.
Crowdsourcing küresel yetenek havuzuna dayanıyor. Katılım
engellerini yıkan bu şebekeler, Doğu Avrupa, Hindistan, Çin
ve benzeri bölgelerdeki yoğun entelektüel sermayeye erişimin önünü açıyor. Bu anlamda crowdsourcing aynı zamanda
steroid bir dış kaynak hizmeti.
İkincisi, crowdsourcing milliyete önem vermediği gibi, profesyonel nitelikleri de umursamıyor.
Crowdsourcing’in Ozaliti
Başlangıçta tüm kaynak kodları açık kaynak koduydu. Bu
tasarımdan çok koşulların bir sonucuydu ve sonuçları bilgisayar programlama dünyasının ötesinde oldu. Kaynak
kodu, sıfırlara ve birlere çevrildiği zaman bilgisayara yapması gerekeni söyleyen İngilizce dili komutlarından oluşur.
Açık kaynak kodu, adının belirttiği gibi herkesin görmesine,
kopyalamasına, uyarlamasına ve uygun bulduğu herhangi
bir amaç için kullanmasına açıktır. Açık olması, bilgisayar
programcılığında işbirliği ruhunun ve özgürce enformasyon
alışverişinin gelişmesini sağladı. Bir kere açık olduktan sonra
da bir grup ilkeli programcı her zaman açık kalmasına karar
verdi. Microsoft’u, Sun Microsystems’ı veya Apple’ı kodlarını
açıklamaları için zorlayamazlardı, ama özgür ve açık bir alternatif yaratabilirlerdi.
1990’ların başlarına gelinceye kadar kalabalık ilk önemli ürününü ortaya çıkarmıştı: Herhangi bir şirketin en iyi ürününden bile birçok açıdan daha iyi bir işletim sistemi olan Linux.
Açık kaynak kavramı, tek bir örnekle kendini kanıtlamıştı.
5
JEFF HOWE
Başarılı ve uzun ömürlü işletim sistemi Unix’in geliştirmiş
olan Ken Thompson’un çalışmalarını tarihi kılan şey, onun,
bir işi iyi yapan küçük ve mütevazı programlardan Unix’i
oluşturma kararı oldu. Bu yapı sayesinde yüzlerce programcı, tam anlamıyla ademi merkeziyetçi tarzda birlikte çalışabilmişti. Tıpkı bugün binlerce katılımcının tek bir referans
çalışması Wikipedia’yı oluşturmak için ademi merkeziyetçi
çalışması gibi. İşi küçük birimlere, yani modüllere bölmek
crowdsourcing’in karakteristik özelliklerinden biridir. Bu
anlamda açık kaynak programcılığının “biriniz gelin, hepiniz
gelin” yaklaşımı bir kolaylaştırıcıdır.
Gelişim yıllarında, kendini adamış uzmanlar arasında oyuncu, rekabetçi ve aynı zamanda işbirliğine dönük bir programcı kültürü doğdu. Özgünlüğe, yaratılıcılığa ve en önemlisi,
özellikle bilgisayar kodu gibi enformasyona özgürce erişime
değer veren bir dünya görüşü gelişti. 1983’te MIT’den Richard Stallman adında bir bilgisayar bilimcisi, protesto amacıyla herkesin kullanabileceği “açık” kaynak kodunu temel
almış bir işletim sistemi yaratmak üzere GNU projesini başlattı. 1991 geldiğinde Stallman ve küçük bir programcı kadro,
GNU projesini neredeyse tamamlamışlardı. Ama bir işletim
sisteminin kalbi sayılan son bileşen çekirdek, yazılması en
zor kısımdı. O yılın ağustosunda Linus Torvalds adında Finlandiyalı bir bilgisayar bilimi öğrencisi, internette bir mesaj
panosunda bir mesaj yayınladı: “Bir (özgür) işletim sistemi
yapıyorum (sadece hobi, gnu gibi büyük ve profesyonel olmayacak.)… Çoğu insanın ne tür özellikler isteyeceğini bilmek isterim.
GNU çekirdeğini beklemek istemeyen Torvalds, çok geçmeden Linux adını alacak kendi sistemini yazmaya başladı; aynı
zamanda bu yardım çağrısının tarihsel sonuçları olacaktı. İzleyen iki yıl boyunca binlerce kodlayıcı Linux’u iyileştirme
çabalarına katıldı. Linux iyiye gittikçe onu kullananlar çoğaldı; insanlar onu virüsten arındırdıkça o da hızla iyileşti. Bu,
Linux’un baş döndürücü hızla gelişmesini sağlayan verimli
bir döngüydü.
Milyonlarca kişisel bilgisayarda yer almasının yanında Linux
bugün, süper-bilgisayarlardan cep telefonlarına ve TiVo gibi
dijital video kaydedicilere kadar her şeye güç sağlamaktadır.
Ve Linux, GNU Halk Lisansından yararlandığı için hiçbir
şirket onu ticari amaç için kullanamaz. Sonuç, bu “erdemli
döngünün” garantisidir.
CROWDSOURCING
Bugün web sunucu yazılımlarının yaklaşık yüzde 70’i, açık
kaynak yöntemleri kullanılarak geliştirilen Apache web sunucusunda yer alıyor ve tüm büyük ölçek eposta programlarının yarısından fazlası açık kaynak yazılımı kullanıyor.
Bir şirketin veya akademik bir kuruluşun örgütsel yapısının
dışında çalışan açık kaynak topluluğu, en akıllı şebekelerin
kendi başına örgütlenenler olduğunu kanıtladı. Linux’u kim
yazdı? Kalabalık.
Açık kaynağı bu denli etkili kılan nedir? Genelde bu etkililik,
çok sayıda insanın katkıda bulunmasından kaynaklanır. Yeteri sayıda insanın irdelediği her problem çözülebilir. Diğer bir
deyişle, büyük ve farklı işgücü havuzu her zaman en yetenekli ve uzman işgücünden daha iyi çözüm üretir. Bu, yazılımda
olduğu kadar şirket bilimi, ürün tasarımı ve içerik oluşturulması gibi alanlarda da geçerlidir ve crowdsourcing’in temel
ilkelerinden biridir.
Üretim Araçlarının Demokratikleşmesi
Bir zamanlar, iyi tanımlanmış durağan rollere sahip üreticiler ve tüketiciler vardı. Ama internet ve silikon çipin düşen
maliyeti sayesinde üretici ile tüketici arasındaki çizgi bulanıklaşmaya başladı. Açık kaynak yazılım hareketi, crowdsourcing motorunun ozalitini, amatörler de yakıtını sağlıyor.
Ama uzun süre şirketlerin egemenliği altında kalmış bir
süreçte kalabalığın güç kazanması asıl, üretim araçlarının
yaygın bir şekilde kullanıma açık olmasından kaynaklanıyor.
Sonuç olarak geleneksel anlamda “tüketici,” modası geçmiş
bir kavrama dönüşüyor.
Yayıncılık, film yapımcılığı, fotoğrafçılık, müzik gibi medya alanları, bu hareketin öncüleri. Aniden ucuz donanıma,
kullanıcı dostu yazılıma ve sıfır maliyetli dağıtıma erişebilen
ve müzisyen, filmci, yazar benzeri yaratıcıları kapsayan hevesli ve hırslı bir nesil, “ürün” yaratmanın, pazarlamanın ve
satmanın yeni yollarını oluşturuyorlar. Ve aynı dinamik, lise
öğrencilerinin astronomi projelerine katılması, ses cihazları
meraklılarının kendi elektronik aletlerini yapması veya el sanatlarıyla uğraşanların mallarını internet üzerinden satmaları gibi çeşitli alanları da etkilemeye başlamış durumda.
On yıl önce Hollywood’u reddetmek, genç bir film yapımcısı
için yaşam boyu tanınmamak demekti. Film yönetmenliğine
giden uzun yol sinema okulundan geçiyordu. Okulun ardın-
6
JEFF HOWE
dan yıllarca başlangıç seviyesindeki yapımlarda yer almak ve
festivaller için düşük bütçeli kısa filmler yapmak gerekiyordu. Eğer azimli, hevesli, tuttuğunu koparan ve doğru insanları tanıyan biriyse belki de bir film çevirebilir ve eğer şansı
ikinci kez iyi giderse bu film New York’ta ve LA’da birkaç sinema salonunda gösterilmek üzere bir dağıtımcı tarafından
seçilebilirdi. Filmin gerçekten ticari çekiciliği varsa bu sefer
tüm ülkede gösterilmeye başlanabilirdi. Artık bir sonraki filmi için bir tür kredisi olan yönetmen tüm süreci bir kez daha
tekrarlamak zorundaydı.
Ama bugün Hollywood’un altındaki tektonik tabakalar yerinden oynuyor. Genç rejisörlerin filmlerinin fragmanlarını
YouTube’da izleniyor ve birçok yerde filmleri hakkında yazılar çıkıyor. Sonra filmlerini dosya paylaşma teknolojileri
yoluyla yayınlıyorlar. Parayı buradan ve DVD satışlarından
kazanıyorlar.
Bunlar Hollywood’un kâbusu. Bedava dağıtılan, milyonlarca
göz yuvarını çeken, dolayısıyla film endüstrisinin büyük kısmını gereksiz kılan ucuz eğlence. Bir yönetmen. “Filmlerimi
dağıtacak veya finanse edecek bir stüdyoya ihtiyacım yok”
diyor. Kendinden önceki nesillerin bağımsız film yapımcılarının tersine Hollywood’dan nefret etmiyorlar. Sadece ona
ihtiyaçları yok.
Bazen Küçük Bir Kesir Büyük Bir Sayıya Eşittir
Son yıllarda medyada ve eğlencede paralel bir evren belirdi.
MySpace’deki edebi değeri olmayan ergen malzemeden Amazon.com’da yayınlanan kitap eleştirilerine kadar önceden
tüketici olarak bilinen insanlardan akan bu yaratıcılığa, makineleri çağrıştıran bir terim olan “kullanıcı tarafından oluşturulan içerik” deniyor. Bunların çoğu, eskiden kapı önlerine ve semt kafelerine özgü, bir çeşit kültürel karanlık madde
olan hoş ve boş sohbetlere benziyor. Ama büyük bir kısmı da
tuhaf, güçlü ve eşi bulunmaz şeyler. Aniden yaratıcılıklarını
ifade edecek bir ortam bulan insanları esinlendiren ürünler.
Kullanıcı tarafından oluşturulan içerik miktarını kimse bilmiyor, ama bunun izleyicilerin yoğun ilgisini çektiği kesin.
Büyük şirketler de bunun üzerinden para kazanma konusunda giderek daha açıkgöz davranıyorlar. Kullanıcı tarafından
oluşturulan içerik, Google (YouTube’un sahibi) ve News Corp
(MySpace’in sahibi) gibi şirketlerin tasarladıkları ürünlerin
ham malzemesini oluşturuyor. Bu açık ve basit bir strateji: İn-
CROWDSOURCING
sanlara bir şeyler yapmaları için gerekli aletleri ver, siteyi aç
ve giderek büyüyen internet reklam pazarından bir dilim kap.
Kaba bir hesapla Şubat 2008’de YouTube’a yüklenmiş video
sayısı 80 milyondu. Bunun yüzde 1’i—800.000 video—bile televizyondaki sözde eğlencelerle boy ölçüşebiliyorsa, bu büyük
bir plak şirketi veya büyük bir film stüdyosu tarafından yapılmamış her şeyin giderek artan sarsılmaz popülerliğini açıklar.
İnternet video, televizyonun veya sinemanın yerini almayacak ama reklam gelirinin ve tüketici ilgisinin büyük bir dilimini kendine çekmeyi sürdürecek. 2007’nin ilkbaharında
YouTube, en popüler katkı sahiplerine, yani videosu 1 milyondan fazla izlenen kişilere reklam gelirinden bir pay vereceğini ilan etti. Bu da paralel evrenlerin çarpışmaya başladıklarının güçlü bir işaretidir. Eğlencenin geleceği, en azından
kısmen, kalabalıklardan temin edilecek.
Son on yılda filmden müziğe mimari tasarımdan gezeteciliğe kadar her şeyin üretim maliyeti keskin bir şekilde düştü.
Bunun nedeni, üretim tarzlarının tüketicilere açılmasıdır. İlkönce, üretim araçları—profesyonel dijital video kameralar,
yüksek kalite ses kayıt cihazları ve bunların çalışmasını sağlayacak yazılımlar—sınırlı bütçesi olan kişiler için bile satın
alınabilir fiyatlara düştü. Bu araçların kullanımı da kolaylaştı. Teknoloji dünyasının her alanında giderek daha ucuz ve
daha kullanıcı dostu yeniliklerle tanışıyoruz. Apple’ın bedava
foto-editing yazılımı olan iPhoto’nun son sürümü, kullanıcının fotoğraflarını bir tıklamayla iStockphoto web sitesine
yüklemesine olanak tanıyarak crowdsourcing’le olan bağlantıyı apaçık ortaya koyuyor.
Ucuz araçlar, ancak onları kullananlardan edinilen enformasyonla birlikte yorumlanabilir. Sadece birkaç yıl önce yönetmenlik için can atanlar, bir film okulunda veya gece okulunda bu sanatı öğrenmek zorundaydılar. Bugünse internette
bu konuda bedava dersler veren uzmanlar var.
Gelecek Devrimler İçin Bir Model
Teknoloji daha ucuz, daha hızlı, daha küçük ve kullanımı basit adımlarla ileriyor.
Bu trendin başlangıcı, Johannes Gutenberg’in taşınabilir baskı makinesini icat ettiği zamanlar olabilir. Gutenberg gücü,
aristokrasi ve kiliseden varlıklı tüccara aktardı.
7
JEFF HOWE
Bunu masaüstü yayıncılık izledi. Bu, yayıncılığın var olan
durumunu tam anlamıyla değiştirdi. Grafikçi, bir derginin
veya gazetenin her unsurunu kesip panolara yapıştırmak,
sonra onların fotoğrafını çekip onları bir baskı kalıbına döndürmek gibi zahmetli bir iş yerine sadece dosyayı kalıbı yapan bir makineye yolluyordu.
Devrimler nadiren kansızdır ve “masaüstü yayıncılık devrimi” de bunun dışında kalmamıştı. 1985 ve 1990 arası, yayıncılar yeni teknolojiyi benimsedikçe dizgi piyasası çöktü. Masaüstü yayıncılık, izleyen yıllarda sürekli yinelenen bir şablon
oluşturarak üretim gücünü bireye verdi.
Bu yıkım, bir sektörün yaşadığı tehdidin, birkaç yıl öncesine
kadar kimsenin öngöremeyeceği sektörleri doğurduğu bilinen teknolojik bozulmanın şablonunu oluşturdu. Masaüstü
yayıncılık, yaratıcı gücü kalabalığa devretmeye doğru giden
küçük, ama geri alınamaz bir adımdı.
Bilimi Demokratikleştirmek
Topluluk tarafından motive edilmiş bir işgücünün biraz boş
zamanı, öğrenme isteği ve internet bağlantısı olan herkese
bilgi yayabilmesi, film yapımcılığı dışındaki alanlar için de
geçerli. İletişim araçlarındaki yaratıcılığının tüm biçimlerinde benzer bir dinamik belirdi ve bu bilim de bu dinamikten nasibini alıyor. Bilimde amatör-profesyonel ortaklığının
uzun geçmişi göz önüne alındığında, internetin bu işbirliğinde bir canlanmayı tetiklemesine şaşırmamalı.
Veri toplamak ve kümelemek, bilimsel keşifleri kamçılar. Kuşbilimcilerin internet yoluyla binlerce kuş gözlemcisinin gözlerine (ve defterlerine) erişmesi gibi, profesyonel ve amatör astronomlar da internet forumlarında enformasyon paylaşıyorlar.
Dağıtımı Demokratikleştirmek
Son yıllarda çok meşhur olan Hawthorne Heights beşlisi popülerliğini, birkaç yıl öncesine kadar mümkün olmayan bir
şekilde, radyoda veya TV’de fazla boy göstermeden kazandı.
Büyük bir plak şirketine bağlı değillerdi ve arkalarında sektörden güç alan çoklu-platform pazarlama kampanyası yoktu. Daha da ötesi, CD’lerini ülke çapında WalMart’lara taşıyacak kamyon filoları yoktu. Sektörün kıdemli bir emektarı,
“Büyük bir plak şirketi, kamyonları olan bir banka gibidir”
diyor ve ekliyor, “Banka, albümlerini yapmak ve tanıtmak
CROWDSOURCING
için gruba para verir ve kamyonlar ürünü mağazalara taşır.”
Dağıtım, tedarik zincirinde büyük şirketlerin pazarı kontrol
ettikleri noktaydı. Ürünlerini perakendecilere ulaştıramayan
küçük oyuncuların rekabet yarışında yer almaları olanaksızdı. İnternet bunu altüst etti ve dağıtım, e-postada Gönder tuşuna basmak kadar kolaylaştı. Hawthorne Heights’ın bankaya veya kamyonlara ihtiyacı yoktu. Kalabalık ona yetiyordu.
Plak şirketleri, pazarı iki darboğaz sayesinde kontrol ediyorlardı: Radyo ve dağıtım. Şirket bir hit çıkarmak istediğinde
radyo istasyonlarına albümü parayla çaldırıyor ve perakendicilere büyük miktarlar sevk ediyordu. Radyo desteği ve
dağıtım anlaşması olmayan bir sanatçının müzik dünyasında sesini duyurması imkânsızdı. Yine de bir sürü albüm bir
yere varamıyordu, ama bu eski sistemde birkaç büyük başarı,
düzinelerce pahalı başarısızlığı karşılayabiliyordu. Bu model
dijital çağda rafa kalktı; müzik endüstrisinin 1999’da 15 milyar dolarla zirvede olan geliri, 2007’de keskin bir düşüşle 10
milyar dolara indi.
Bunun tersine, Hawthorne Heights gibi gruplar, üretim ve
promosyon giderlerini mümkün olduğu kadar düşük tutuyorlar. En iyi iki üç şarkılarının, internetten indirilebilir olmasını sağlıyor, sosyal ağ sitelerini kullanarak, yığınla
e-posta göndererek yeni müziğe aç dinleyicilere ulaşıyorlar.
Grubun son şarkıları paylaşım sitelerinde çıktığı anda onları
indirecek fanatik kitleleri hazır oluyor. Konser bileti, tişört,
kapüşonlu ceket, çanta, poster ve otomobil çıkartması satışları, albüm satışı kayıplarını fazlasıyla karşılıyor. Grubun
müziğini indiren ve bunu arkadaşlarıyla paylaşan potansiyel
müşterilerin sayısı arttıkça elektronik yolla yayılma, hem bir
pazarlama hem de dağıtım stratejisi olarak öne çıkıyor.
Bu, Napster sonrası dönemde müzik sektörünün ilk ciddi iş
modelidir. Hawthorne Heights gibi gruplar, az tantana ve az
CD satışıyla—piyasaya sürülen her albüm için yaklaşık elli
bin ila beş yüz bin adet—yaşamlarını sürdürüyorlar. Crowdsourcing müzik işine egemen oldukça bir zamanlar plak
şirketlerinin yerine getirdiği kritik işlevleri hayranlar devralıyor. Dijital ekosistemde müzik, amacı daha fazla hayran,
daha fazla elçi, daha fazla konser dinleyicisi yaratmak olan
bir zararına satış olayına dönüşüyor. Geleceği parlak birçok
grup, yasal olmayan dosya paylaşımını korsanlık olarak algılamıyor, bunu bir promosyon ve dağıtım kanalı olarak görüyor. CD satışları hâlâ sektörün ana gelir kaynağını oluştursa
da, iTunes, Rhapsody ve eMusic gibi dijital perakendiciler
8
JEFF HOWE
pastadan pay kapmaya başladılar. Dijital ürün vermenin ve
dağıtımının maliyeti yok denecek kadar az.
Hiper-rekabetçi teknoloji sektörü, sadece tüketmenin ötesinde, üretmekle de ilgilenen ve sayıları hızla artan tüketicilere
hizmet için can atıyor. Bu olgunun ilk kez ortaya konuş şekli
böyle, ama satın alınabilir fiyatlara düşen sadece eğlenceyi
üretme ve dağıtmanın araçları değil, hemen her şeyi üretmenin aracı.
Kulağa kuşku uyandırıcı mı geliyor? İşte size teknolojiye dair
duyulmamış iki gelişme: Ismarlama üretim ve 3-D modelleme programlarının evrimi. Yirmi yıl önce her dayanıklı
ürünün pazara çıkış yolu çok iyi biliniyordu. İlkönce CAD
(Computer-Aided Design: Bilgisayar Destekli Tasarım) yazılımı kullanan son derece eğitimli bir mühendis, ürünü tasarlardı. 1980’lerin başlarında bir CAD sisteminin kendi ana
bilgisayarı olması gerekliydi ve fiyatı 150.000 dolardı. Tasarım bittikten sonra ürün yapımına geçilirdi; bu da sadece
kitle pazar için hedeflenen ürünlerin tüketiciye ulaşmasını
garantileyen, tabandan gelecek değişikliklere, yani kalabalığa
neredeyse kapalı sermaye-yoğun bir süreçti.
Ismarlama üretim veya bazılarına göre “üretim devrimi,”
bir mürekkep püskürtmeli yazıcıda olduğu gibi, metalik
toz veya plastikten binlerce ince tabakanın birikimi yoluyla nesne üreten makineler kullanır veya bir lazerle malzeme
kütlesinden bu nesneleri keser. Gerçek yaşamdan üç örnek
vermek gerekirse, yeni model bir uçak, bir elektrogitar kasası veya sıradışı bir frizbi tasarımı için tek gerekli şey, üretim
makinesine dijital bir dosya göndermekten ibarettir. Ve bu
giderek daha da kolaylaşıyor. CAD programlarını öğrenmek
ve iyi kullanmak için bir zamanlar uzun yıllar gerekirdi. Son
3-D modelleme yazılım programı olan Google’ın Sketchup’ını öğrenmek ise sadece gün meselesi ve internetten bedava
indiriliyor. Ismarlama üretim makineleri, 10.000 doları bulan fiyatlarıyla ucuz değil. Ama sadece üç yıl önce düz ekran
TV’ler de o civardaydı. 2008’e gelindiğinde orta kalite bir televizyonun fiyatı bin doların altına düşmüştü.
Çok uzak olmayan bir gelecekte insanların evlerinde, hayal
ettikleri herhangi bir şeyi kişisel üretim araçlarını kullanarak
üretebileceklerini öngörebiliriz. Bu gerçekleştiğinde amatör
bir tasarımcı, profesyonellerle boy ölçüşebilecek.
CROWDSOURCING
Topluluğu İşe Dönüştürmek
Eğer üretim ve dağıtım yolları artık bireyin elindeyse, eğer
üreticiler ile tüketiciler arasındaki çizgi bulanıklaşıyorsa, yüz
yılı aşkın süredir insanların malzeme ve hizmet yaratma ve
dağıtma şekline hükmeden örgütsel yapı olan “firma,” için bu
ne anlama geliyor? Bir crowdsourcing ortamında “çalışan”,
“yönetici” veya “başkan” nedir? Tabii şirketler henüz tehlike
altındaki türler listesinde değil, ama sanayileşmenin en göze
çarpan ikonu olan firmanın, yakın zamanların ürünü olduğunu ve değişimden muaf olmadığını anımsamak iyi olur.
Toplulukları iktisadi terimlerle düşünmeye alışkın değiliz.
Oysa bu her zaman böyle değildi. Önceleri insanlar, hayatta
kalmak için topluluklar oluşturdular. Bir araya gelmek, daha
iyi avlanma, daha iyi savunma ve geniş ölçekli tarım demekti.
Sanayi Devrimi bunu toptan değiştirdi. Şirket, işçiliği ücretli
işgücü olarak düzenledi ve topluluk, bizim iş arasında dinlendiğimiz bir sosyal boşluk, bir başka deyişle ekonomik üretimi
ve rekabeti bıraktığımız, bunun yerine dinle, hayırseverlikle
veya sadece sosyal faaliyetlerle uğraştığımız bir bölgeye dönüştü. Bugün internet bu paradigmayı ters yüz etmeye başladı.
Üretkenlik ağırlık ile ölçüldüğünde şirketin avantajları var:
Çelik üretmek için her zaman bir şirkete ihtiyaç olacak. Ama
enformasyon üretiminde topluluk, şirketle boy ölçüşmeye
başladı.
Crowdsourcing’in serpilebileceği verimli bir zemin yaratan
dört gelişme yaşandı. Amatör sınıf, esinleyici ve pratik bir
üretim biçimi olan açık kaynak yazılımıyla eşzamanlı yükseldi. İnternetin yaygınlaşması ve ucuz araçların çoğalması, bir
zamanlar uçsuz bucaksız sermaye kaynaklarına sahip şirketlerin elindeki gücü tüketicilere geçirdi. Ama bu ilk üç olguyu
vazgeçilmez bir güce dönüştüren asıl etken, insanları ekonomik üretkenliği olan birimler şeklinde örgütleme yeteneğine
sahip online toplulukların evrimi oldu.
Özellikle ekonomik üretim bağlamında anlaşılması zor bir
kavram olan kalabalığın bununla ne ilgisi var? İlk olarak, kalabalık bu gezegende yaşayan her insanı içine almaz. Crowdsourcing her seferinde internet üzerinden gerçekleştiği için ben
de kalabalığın yapısını biraz daha iyi ifade edecek bir sözcük
kullanmaya başladım: Milyar. Çünkü dünyada online olan bir
milyardan biraz fazla insan var. Crowdsourcing açısından bu,
herhangi bir crowdsourcing projesine katkıya hazır bir milyar
insan demek. Elbette bu bir milyar insanla karşılaşacağımız
9
JEFF HOWE
anlamına gelmiyor. Bu sayı, ilgi alanları geçici de olsa örtüşen
insanların oluşturduğu sayısız internet topluluğu arasında
dağılmış durumda. Bu topluluklar, bizim internet dışı dünyadan tanıdıklarımızdan pek farklı değil. Üyelerin uymaları
gereken bir dizi davranış kuralları var ve bu kurallara uyan
veya toplulukça değerli bulunan hünerleri sergileyen üyeler
itibar kazanıyorlar. Ve enformasyon çağında bu, son derece
yoğun bir ekonomik güç anlamına geliyor. Crowdsourcing’in
arkasındaki temel düzenleyici güç topluluktur.
Geçmişte topluluklar, coğrafi hatlar üzerinde oluşurdu. Ama
İkinci Dünya Savaşını izleyen on yıllarda bazı etkenler toplulukları bir arada tutan bağların kopmasına neden oldu. İnsan
etkileşimini düzenleyen coğrafyanın egemen rolünün aşınmasında otoyollar, uçaklar, telefonlar ve televizyon önemli
rol oynadı. Sosyal kulüplerin üyelikleri zirve yaptı. İnsanlar
giderek izole hayatlarının, banliyö denizindeki adacıklarının
farkına varıyorlardı. Bir Harvard siyaset bilimcisi olan Robert Putnam çok satan Tek Başına Bowling adlı kitabında,
topluluklar parçalandıkça komşudan bir bardak şeker istemek veya bir arkadaşa iş bulması için yardım etmek gibi eylemlerin ölçmesi zor ama gerçekçi ekonomik değerin, diğer
bir deyişle “sosyal sermaye” stoğumuzun eridiğini ileri sürer.
Bu bağlamda kişisel bilgisayarın yaygınlaşması, sağlam kentli yaşamın tabutuna bir çivi daha çaktı. Ama tam bu sırada radar ekranında büyülü bir şey beliriyordu. Topluluklar
yeniden oluşuyordu. 1990’ların sonlarına doğru internette
tümüyle yeni topluluklar oluşmaya başladı. Bangkok’tan
Bangor’a kadar tüm yelkenli meraklıları buluşuyor, arkadaş
oluyor, dedikodu ve gevezelik yapıyor, enformasyon paylaşıyorlardı. İçinde bulunduğumuz sıralardaysa, aynı anda hem
yerel hem de ağa bağlı yeni tip topluluklar belirmeye başladı.
Okurları Yazarlara Dönüştürmek
İnternet yeni topluluklar oluşturdu, ama son yıllarda Yahoo
ve MySpace gibi şirketler topluluk etkileşiminin dokusunu
ticari bir mala dönüştürmeyi başardılar. Gazetelerin toplulukları ticarileştirdiğini zaten biliyoruz. Seri ilanlar bölümü
bir bitpazarı değil de, ne? Crowdsourcing’e güç veren kalabalık, bir firma, şirket benzeri bir yapı, hatta serbest çalışanların gevşek bir örgütü kadar bile organize değil. Bilimden gazeteciliğe ve ürün tasarımına kadar birçok alanda kalabalık,
topluluğa dönüşüyor.
CROWDSOURCING
Geleneksel gazeteler acılı ve görünürde geri dönülemez bir
düşüş yolundalar. Daha az insan gazete okuyor, bunun sonucu olarak reklam gelirleri azalıyor ve borsa değerleri düşüyor.
Bu, yayıncıların kadroyu önemli oranda küçültmesine neden
oluyor, sonunda daha az insan yerel gazetede okunacak bir
şey bulabiliyor ve okur sayısı daha da azalıyor.
Gazetecilik sektörü on yıl boyunca gazeteyi internette yayınlama yoluyla ürününü yeniden yaratmaya çalışarak kendi
çapında bu gidişle baş etmeye çalıştı. Bugünse kendini yeni
ortama uyarlamak için hazır gibi gözüküyor. Birçok açıdan
bu, önemlerinin azalmasını kabul etmek anlamına geliyor.
İnternetten önce bir gazete, okuruna doğrudan hitap ediyordu. Şimdi bu rol küçülmeye başladı ve internet, gazete ile
okurlar arasında bir etkileşim başlattı.
Çoklu konuşma çağında, topluluklar için ve—giderek daha
fazla—topluluklar tarafından yazılan gazeteye geçiliyor.
Şirkete Karşı Topluluk
Bir açıdan bakıldığında YouTube çok küçük bir şirket. Google tarafından satın alınmadan önce altmış yedi çalışanıyla
gösterişsiz bir binanın üç katını kaplıyorlardı. Ama bir diğer
açıdan YouTube çok daha büyük bir şirket. Google tarafından satın alındığında değeri 1,65 milyar dolardı.
Google bu parayı, o ofisteki uzmanlık için ödemedi. Verilen
para, video yaratıcıları ve bunları YouTube’a vererek sitenin
trafiğini artıran milyonlarca kullanıcı içindi. Kısacası Google
hareketli görüntülerin diliyle sohbet ederek siteyi kullanan insanlar için ödeme yaptı. YouTube ana varlığı topluluk olan tek
şirket değil. Facebook yaklaşık yedi yüz kişi çalıştırıyor. 2007
başlarında Wikipedia sadece beş kişi çalıştırıyordu. Bu örneklerin her birinde topluluğun şirketin yerini aldığını görebiliriz.
Geleneksel büyük şirketler yakında kaybolacak gibi gözükmüyorlar, ama hegemonyaları kesinlikle tehlike altında. 20.
yüzyıl boyunca sarsılmaz bir saltanat süren geleneksel büyük
şirket yapısı, Sanayi Devrimi kalıntısıdır. Bir şirketin ana işlevi, işlem maliyetini düşürmektir. Bir şirket, malını dışarıdan
temin etmek yerine kurum içinde üreterek verimliliğini artırdığı zaman ortaya çıkar ve bu şirket, kendi ağırlığı altında
çökünceye kadar büyümeye devam eder; çökme noktasına
gelindiğinde pazarı kullanarak işi dışarıdan temin etmek
daha ucuz olacaktır.
10
JEFF HOWE
Ama bugün çok iyi bilindiği gibi, internet iş yapma yöntemini
değiştirdi; sonuç olarak şirketin doğası da değişti. İş örgütlenmesinin 20. yüzyıldaki en belirgin özelliği merkezileşmek olmasına rağmen bugün birçok çalışma, birçok sanayide ortalama firma boyutunun küçüldüğünü ortaya çıkarıyor; bu, internet sayesinde işlem maliyetlerinin hızla düştüğünün işaretidir.
Dışarıdan temindeki çarpıcı artış, geçmiş on yılların örgütlenme biçimi olan firmanın, artık bu özelliğini kaybettiğini
açıkça gösteriyor. Araştırmacı Thomas Malone insan ilişkilerinin evriminde, üç aşamalı “şaşırtıcı bir kalıp” saptamış.
Birinci aşamada, insanlar küçük, bağlantısız gruplar içinde
işlerini yapıyorlar. İkinci aşamada, daha büyük gruplar kuruluyor ve karar verme merkezileşiyor. Üçüncü aşamada,
“büyük gruplar kalıyor ama karar verme merkezden uzaklaşıyor.” Politikada bu, demokrasi olarak kendini gösteriyor ve
şimdi bu şaşırtıcı kalıp, iş yaşamında ortaya çıkıyor. Malone
şöyle diyor: “Bu merkezden uzaklaşmayı, a) iletişim maliyetlerinin düştüğü ve b) motivasyonun, yaratıcılığın, esnekliğin
ve küçük olmanın diğer yararlarının iş kazancı oluşturduğu
her yerde görebiliriz.” Bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde,
firma aslında geçersiz olmaktan çok, giderek karmaşıklaşan
bir ekolojiyle derinden ilişkili bir türe evriliyor. Diğer bir deyişle firmayı, bu ekolojinin tedarikçiler, müteahhitler, tüketiciler gibi diğer varlıklarından ayıran sınırlar artık delik deşik.
CROWDSOURCING
sanlar “inovasyon toplulukları” oluşturuyorlar. Bunu, benzer
düşünenlerle bir şeyler paylaşmak adına da yapıyor olabilirler, ama asıl neden, topluluk yapısının inovasyon yapanlara
hatırı sayılır avantajlar sağlaması. Katkıda bulunanların fikir
alışverişinde bulunduğu, çalışmalarını tamamladığı sohbet
odaları ve herkese açık eposta listeleri sunulabiliyor. Topluluk
üyelerine, çalışmalarını geliştirmek, değerlendirmek ve tamamlamakta yardımcı olacak araçlar verilebilir. Bu araçlar da
genelde topluluk üyeleri tarafından geliştiriliyor. Bu kullanıcı
toplulukları, yardımlaşma dernekleri veya kooperatifler gibidir. Verim almak için üyeler genelde bir sosyal norma uymayı
kabul ederler: Buluşlarını “bedava ortaya koyacaklar,” diğer bir
deyişle buluşları üzerinde hak iddia etmeyecekler. Topluluğun
varlık nedeni, birbirlerinin yarattıklarını iyileştirmektir.
Bu topluluklar, “çalıştıkları” şirketlere büyük üstünlük sağlıyorlar; işi, bir firmanın yapabileceğinden çok daha verimli
bir şekilde örgütlüyor ve gerçekleştirebiliyorlar. Firma bunlar
için herhangi bir şey ödemek zorunda değil, inovasyonun işlem maliyetleri en alt seviyede. Şirketler inovasyon yapanları
belirlemek, istihdam etmek, onların verimliliğini yönetmek
veya çıktıyı değerlendirmek zorunda değiller. Tüm bunları
topluluk yapıyor. Bu, pazarın ve kapitalist ekonomilerin işlevleriyle ilgili varsayımlarımızın bazılarına kafa tutuyor.
Yazar Clay Shirky bu olguyu, imalatçının bazı işlevlerin yükünü tedarik zincirinden aşağıya, tüketiciye geçirdiği “downsourcing” olarak adlandırıyor. Buna göre şirket daha sonra
inovasyonu kurumlaştırıyor ve aynı zamanda tedarikçi olan
tüketiciye geri satıyor. Tüketici katkısı için doğrudan karşılık
alabilir veya almayabilir. Her şekilde asıl kazanç, tüm tarafların yararlandığı iyileştirilmiş bir üründür.
Harvardlı Jochai Benkler “sosyal üretim” diye adlandırabileceğimiz yeni bir ekonomik üretim modelinin belirdiğini
ileri sürüyor. (Benkler sosyal üretimi, pazar veya hiyerarşi
olmaksızın örgütlenen bireylerin arasındaki işbirliği olarak
tanımlıyor.) Motivasyonların dışsal ve içsel sınıfları var. Dışsal motivasyonları ödül (finansal ödül) ve ceza (patronun
azarlaması) olarak düşünebiliriz. İçsel motivasyonları oluşturan şeyler ise yaratıcı doyum, projeye inanma, topluluğa
duyulan sorumluluk veya itibarını yükseltme fırsatı. Araştırmalara göre açık kaynak yazılım programcıları daha çok
içsel nedenlerle motive oluyorlar. Bu da insanların neden
Amazon için kitap eleştirileri yaptıklarını, Threadless için
tişört tasarladıklarını veya iStockphoto sitesinde saatlerini
vererek yeni gelenlere temel fotoğrafçılık öğrettiklerini açıklıyor. Topluluk bu motivasyonları sunan bir zemini sıklıkla
oluşturabiliyor.
Tüketiciler yeniliklerini boşlukta ortaya çıkarmıyorlar. Bireysel kullanıcılar, ihtiyaçları olan her şeyi kendi başlarına geliştirmek durumunda değiller; başkaları tarafından geliştirilen
ve bedava paylaşılan yeniliklerden yararlanabilirler. Bu in-
Benkler, bu çok sayıdaki farklı eylemin hangi koşullar altındaönemli bir ekonomik üretim modeline dönüşebildiğinin anlaşılması gerektiğini vurguluyor. Diğer bir deyişle online toplulukları, firma tarafından yönetilen işgücünden daha etkili ve
Bugün bilimsel cihazlardan dağ bisikletlerine ve bilgisayar
çiplerine uzanan birçok alanda inovasyon görevinin imalatçıdan, bir ürünün performansını iyileştirmede fazlasıyla yetenekli olan kullanıcıya geçmekte olduğunu görüyoruz. Bu
değişimi kabul eden şirketler tüketicileriyle yaratıcı bir ilişkiye girdiler, hatta ürün tasarımına yardım etmeleri için onları
gerekli araçlarla donattılar.
11
JEFF HOWE
üretken kılan nedir? Bunun kısa yanıtı, toplulukların yetenekli
insanları çekmekte ve sonucu değerlendirmede daha iyi olduğudur. Bu işlemler giderek daha çok, hammaddesi demir veya
çelik yerine, Benkler’in ifadesiyle “insanın yaratıcı emeği” olan
enformasyon ekonomisinin merkezine oturuyor.
Bu kaynağının ölçülmesi, organize edilmesi ve yönlendirilmesi çok zor, ama işin içine topluluk girince durum değişiyor. Benkler ekliyor, “Kişi görev için uygun olduğunu kendi
başına saptadığı anda izin, anlaşma veya yönerge olmadan o
işi üstlenebilir.” Wikipedia için işlem maliyeti ne? Sıfır.
İyi ama ya katkıda bulunan kişi yeteneğini abartmışsa? İnternet toplulukları öz denetim yapıyorlar. Örneğin, Wikipedia
makaleleri genelde tek bir kişi değil, büyük grubun içindeki
küçük bir grup tarafından yazılıyor. Dolayısıyla, hatalar çok
çabuk düzeltiliyor. Wikipedianın geliştirdiği bir çeşit bürokrasi, sitenin doğruluk ve tarafsızlık standartlarını sürdürebiliyor. Her Wikipedia sayfası bir Wikipedialı tarafından
gözetleniyor. Yine de örgütlenme biçimleri bir firmanınkini
andırmıyor.
Sosyal üretim, yani crowdsourcing daha ne kadar yaygınlaşacak? Aynı anda online olan bir milyardan fazla insanı anımsıyor musunuz? “Bu kadar insanın her gün kendi aralarında
iki ila altı milyar saat arasında boş zamanı var.” O zaman yük,
kalabalıkların sırtında değil; iyi bir fikirle ortaya çıkmaları
ve bu fikri gerçekleştirmek için bir yol bulmaya çalışmaları
gereken şirketlerde, girişimcilerde ve herhangi bir insanda.
Topluluğun İşlevi
İnsan toplulukları bencilliğe ve ortaklaşa ekonomik çıkara
dayanarak yola koyulur. İlk insan grupları temelde av topluluklarıydı. İnsanlığın beşiği olan dünya acımasız ve tehlikeliydi. Yırtıcı hayvanlardan korunma ve yiyecek bulmanın
yolu, büyük gruplar kurmaktan geçiyordu. Zamanla tarım
gelişti; ve ilk uygarlıklar ortaya çıktı. Üretim fazlası mallar
ticaretin ve yazının doğuşuna önayak oldu. Çok geçmeden
hükmeden, rahipler tarafından hükümdarlıkları onaylanan
ve bürokrasiyle her şeyin izini sürebilen bir sınıf belirdi. Bu
ilk toplumların giderek artan karmaşıklığı zamanla, işgücünün memur, demirci, taş ustası gibi mesleklere ayrılmasını
gerektirdi. Bu arada, topluluğun çıkarlarını genişletme veya
şehrin dokumacılarını bir loncada toplama gibi üyelerinin
ortak yararlarına hizmet eden camialar oluştu.
CROWDSOURCING
İzleyen bin yıllar içinde pek bir şey değişmedi. Atla bir günlük yolculuktan daha uzak iki nokta arasında iletişim zordu,
dolayısıyla topluluklar doğal olarak coğrafi kısıtlara göre örgütlenebiliyordu. Maastricht fıçıcıları ile Aachen fıçıcılarının
arasında, birbirlerinden 30 km uzaklıkta olmalarına rağmen
pek bir bağlantı yoktu. Ortaçağ ve Rönesans boyunca tüm
sosyal ve ekonomik düzenlemelerin yapı taşı, topluluk olarak kaldı. Tımarın, eyaletin ve Japonya’da hanın oluşumu bu
yolla gerçekleşti.
Sanayi Devrimi, topluluğun doğasını geri dönülemez şekilde
değiştirdi. Firma, ekonomik faaliyetin tanımlayıcı yapısı olarak ortaya çıkınca topluluklar, ölçülebilen ekonominin dışında bir role itildi ve kermeslere, okul aile birliklerine, Rotary
ve briç kulüplerine, bovling liglerine indirgendi. Topluluk
bu yeni şekliyle bile ekonomiye katkıda bulunmayı sürdürdü ama bunlar belirlenmesi ve nicelendirilmesi zor şeylerdi.
Firmalar fiziksel sermayeyi ve insan sermayesini örgütlerken
topluluklar sosyal sermayenin temelini oluşturuyordu. Sosyal sermayeyi, “karşılıklı çıkarlar için işbirliğini ve koordinasyonu kolaylaştıran ağlar, normlar ve güven gibi sosyal organizasyon nitelikleri” olarak tanımlıyoruz. Sosyal sermaye,
ekonomi motorunu çalıştıran yağ gibidir.
Topluluklar bugün şekil değiştiriyor, çoğu internette toplanıyor. Ve şimdi iş yapma yöntemlerimizde devrim yaratıyorlar.
Üçüncü Yer
İnternete ulaşabilen bir milyar kişi çoğunlukla benzeşim
çizgisi doğrultusunda örgütleniyor. Coğrafya, sınıf, eğitim
seviyesi gibi etmenler ise ilgisiz addedilir. Benzeşim çizgisi doğrultusunda oluşan gruplar, enformasyon üretimi için
özellikle uygundur. İnternet topolojisi Milyar’ı organize ederek crowdsourcing’in yükselişine olanak tanımış, hatta bu
yükselişi neredeyse garantilemiştir.
Sanal toplulukların doğası üzerine ortaya çok fazla görüş atılıyor. Eleştiriler genelde, internette geçirilen zamanın topluluğun yapı taşını oluşturan yüz yüze temasın yerini almasına
yönelik. Oysa, sosyal ağ sitelerinin patlayan popülaritesinin
gösterdiği gibi insanlar son yıllarda, birçok işlevi yerine getiren yeni topluluklar yaratıyorlar.
Sosyal ağ sitelerinin mimarisi, arkadaş grupları içinde ve
arasında bağlantıların kurulmasını özendiriyor. Online top12
JEFF HOWE
lulukların hızlı büyümesinin ekonomimize ve kültürümüze
etkisini yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Bunun, birbirleriyle
sadece dolaylı tanışıklığı olan ve geniş bir alana yayılmış bireyler arasında işbirliği gerektiren crowdsourcing’le özel bir
ilintisi var. Bu, yeni farkına vardığımız bir kaynak.
Çeşitliliğin Yeteneğe Baskın Çıkması
Araştırmalar grupların uzmanlara üstünlük sağladığını gösteriyor. Çünkü onlarda farklı bir şey var: Çeşitlilik. Birçok
deneyin sonucunda, Çeşitlilik Yeteneğe Baskın Çıkar Kuramının temeli atıldı. Buna göre belirli bazı koşullarda, “rasgele seçilmiş bir problem çözücü grubu, en iyi çözücülerin
toplandığı gruptan daha iyi iş çıkarır.”
Kolektif zekâyı anlamak için çeşitliliği anlamak gerekir ve
kolektif zekâ, crowdsourcing’in ana kategorilerinden birinin
yaşamsal bileşenidir: Problem çözmek, gelecekteki sonuçları öngörmek veya kurum stratejisini yönlendirmeye yardım
etmek için birçok insanın bilgisinden yararlanma çabası.
Kolektif zekâ, karınca kolonilerinde gördüğümüz ve tek bir
organizmanın hücreleri gibi hareket eden bir çeşit grup bilişidir. Bunu aynı zamanda, milyonlarca bireysel tercihin tek
bir kararla sonuçlandığı oy verme ritüelinde de görüyoruz.
Sosyolojiden davranışsal psikolojiye ve bilgisayar bilimine
kadar birçok alandan bilginler, bu olguyu 20. yüzyılın başlarından beri inceliyorlar, ama internetin ortaya çıkışı, kolektif
zekânın önünü büsbütün açmış ve onun yeni anlamlar kazanmasını sağlamıştır.
Kolektif zekâ, teori yerine pratikte daha iyi çalışıyor. Çıkan
sonuçlar, işlerin yürümesiyle ilgili tüm bildiklerimizin dışına
çıkıyor ve mantığa aykırı geliyor. İnternet bu alanda ve diğerlerinde, insan davranışına dair anlayışımızın üzerinden geçmemiz için bize fırsat tanıyor. Dolayısıyla crowdsourcing’in
uygulamalarına girmeden önce bunun işleyişini ele alan teoriler oluşturmamız gerekiyor.
Crowdsourcing eşitlikçi bir ilkeyi temel alır: Her birey, bir
başkasının değerli bulacağı bir bilgiye veya yeteneğe sahiptir. En geniş anlamda crowdsourcing, bu iki kişi arasında
bağlantı kurar. Yine mantığa aykırı düşecek bir şey söylemek gerekirse birey tüm tuhaflıklarıyla crowdsourcing’in
merkezindedir. Tüm özelliklerimizle—doğum yeri, aile,
coğrafya, deneyim ve bizi oluşturan tuhaf simyanın sayısız
değişkeniyle—crowdsourcing’in hammaddesiyiz. Özgün-
CROWDSOURCING
lük büyük grupların geçer akçesi olduğunda, siyasette biraz
talihsiz bir anlam yüklenen çeşitlilik ortaya çıkıyor. Ama
crowdsourcing’de çeşitlilik kavramını, çeşitlilik siyasetinden
ayırmak gerekiyor. Bilginler ve girişimciler farklılıklarımızın
toplamının, sorun çözmek, yeni ürün geliştirmek veya bu
dünyayı, internette ve dışında, yaşanması daha ilginç bir yer
haline getirmek üzere uygulanabilecek yoğun bir güç oluşturduğunu keşfetmeye başladılar. Tek ortak noktamız hepimizin epey değişik olduğudur. Bilgisayar şebekeleri çağında
bu, gerçekten iyi bir şey olabilir.
Çeşitlilik
İktisatçı F.A. Hayek, serbest piyasa politikalarına öncülük
eden kuramların sahibi ünlü bir iktisatçıdır. Hayek piyasanın, bireyin veya uzmanın müdahalesiyle ekonomik faaliyetleri düzenleme becerisi sekteye uğrayan, son derece etkili ve
verimli bir mekanizma olduğuna inanıyordu.
Hayek 1945 tarihli ufuk açıcı “Toplumda Bilgi Kullanımı” yazısında, belli bir bilgi kategorisinin, toplum tarafından yeterince takdir edilmediği gözleminden söz ediyordu. Bu kategori,
“zaman ve mekân koşullarına dair özel bilgiydi.” Bu “yerel bilgi” veya bugünkü adıyla “enformasyon”dan dolayı hemen her
bireyin, “yararlı olabilecek benzersiz enformasyona sahip olduğu için diğer insanlara göre belirli bir avantajı vardır.” O zaman geriye, bu yayılmış enformasyonu toparlamak kalıyordu.
Kısaca, en büyük açmazlarımızın çözümleri elimizdedir;
yapmamız gereken tek şey bu bilgiyi merkezi bir depoda toplamaktır.
Bize, Napoleon gibi büyük adamların tek başına hareket ettiklerini söyleyen bir tarih öğretildi. Ama gerçek çok daha
karışık ve sıçramaları yapanlar ile makasları alanların arasındaki karmaşık etkileşimi içeriyor. Tarih, herkesi yeni bir
bakış açısına yönlendirmek için çaylakların gelip kendilerine
özgü görüşlerini ortaya koymalarını bekliyor.
Kalabalık, Kalabalık Olmadığı Zaman
Çeşitlilik, kolektif zekâyı canlandırmak için gerekli, fakat
çeşitliliğin varlığı yeterli değil. Onu sürdürmek de gerekli.
İster bir barda ister bir sohbet odasında olsun, yeteri kadar
insanın bir araya geldiği her yerde gizemli dinamik çalışmaya başlıyor. İnsanlar ya farklılıklarını vurguluyor ve karşıt
13
JEFF HOWE
kamplarda toplanıyorlar ya da farklılıklarını önemsemeyip
uzlaşmaya çalışıyorlar. Her ikisinin de net bir sonucu var:
Kalabalığın içindeki çeşitlilik azalıyor. İnsanlar binlerce yıl
boyunca evrilip son derece sosyal yaratıklara dönüşmüşler.
Pek çok durumda barışçıl bir anlaşmaya varma yeteneğimiz,
yaşam ve ölüm arasında seçim anlamına gelmiş. Ama enformasyon pazarı ve problem çözme ağı benzeri crowdsourcing
modellerindeki kolektif zekâ söz konusu olduğunda, uzlaşma ters tepiyor.
“Kalabalık” sözcüğünün tanımı “ortak bir özellik çevresinde
toplanan insan grubu”dur. Öte yandan çok miktarda ortak
özellik, kolektif zekâyı azaltır. Kolektif zekâ, bir grup insanın
sahip olduğu çeşitlilik ve bireysel görüşlerini ifade edebilme
yetenekleriyle doğru orantılıdır.
Çeşitliliğin yeteneğe baskın çıkması için başka koşullar da
var. İlk olarak, problem zor olmalı. Ayakkabı bağı bağlamak
için farklı bireylerden oluşan bir gruba ihtiyaç yok. Sonra,
kalabalık eldeki problemi çözebilmek için bazı niteliklere sahip olmalı. Rasgele seçilmiş bir metro yolcuları grubunun,
daha verimli bir reaktör tasarımı için bir nükleer mühendisler grubunu alt etmesi beklenemez. Ve son olarak, farklı
yaklaşımlar içeren bir dizilimi garantilemek için katılımcılar yeterince büyük bir havuzdan çıkmalı ve katılımcıların
bireyselliklerini—“yerel bilgilerini”—ifade etme yetenekleri
engellenmemeli.
Kolektif Zekâ İş Başında
Kalabalık, bir yetenek yelpazesine yayılmış durumda ve bazı
kişiler, bir zamanlar ancak nadir akademik çevrelerde bulunan bilimsel yeteneğe ve uzmanlığa sahip. Uzak görüşlü şirketler bu entelektüel sermaye havuzundan yararlanıyorlar ve
süreç içinde Ar-Ge’nin çehresini değiştiriyorlar.
InnoCentive’in bilimci ağını oluşturan 140.000 “çözücü” var.
Melcarek içeri. Baştan itibaren InnoCentive, ağın geçici uzman hazinesine erişmek için can atan firmalara kapılarını
açtı. Boeing, DuPont ve tabii ki Procter & Gamble gibi şirketler şimdi en inatçı bilimsel problemlerini InnoCentive’in web
sitesinde yayınlıyorlar ve InnoCentive ağındaki herhangi birisi bunları çözmek için çaba harcayabiliyor. Şirketler genelde çözücülere 10.000 dolar ila 100.000 dolar arasında ödeme
yapıyorlar. (InnoCentive’e de katılım ücreti ödüyorlar.)
CROWDSOURCING
İnsanlar bunu dış kaynak hizmetiyle karıştırıyorlar, halbuki
öyle değil. Dış kaynak hizmetlerinde belirli bir hizmet için
birini tutarım, iş yapılır ve ilişki biter. Bu, yıllardır uygulanan
işe almadan pek farklı değil. BİnnoCentive ise dışardan insan
bulmakla ve onları son derece yaratıcı ve işbirliği gerektiren
süreçlere dahil etmekle ilgili.
InnoCentive’in çoğu problem çözücüsü, ehliyetli bilim insanları, ama önemli bir kısmı da kendi odalarında çalışan
hobi sahipleri.
İlerlemenin yolu yeni bilgi edinmekten değil, sahip olduğumuz
bilgiyi bir araya getirmekten ve onu kullanmaktan geçiyor.
Uzmanlaşma modasının on yıllarca hüküm sürdüğü iş ve bilim alanlarındaki insanlar için bu bulgular yepyeni. Ama bu
bulgular, iktisat sosyolojisinde uzun araştırmalar sonucu ortaya çıkan ve zayıf bağların gücü olarak adlandırılan ilkeyle
tam anlamıyla uyuşuyor.
İyi tanıdığımız insanlar bizimle hep aynı şeyleri bilirler—
aynı bekârlar, aynı iş olanakları ve aynı boş daireler. Bizi hayatta ilerleten şey tanıdığımız insanlar değil, iyi tanımadıklarımızdır.
Zayıf bağların gücü, iş çevrelerinde derinlere yerleşmiş bir
önyargıya meydan okuyor. İnsan şebekelerinde, benzer kişilerle ilişki kurmaya güçlü bir eğilim vardır. Dolayısıyla,
şirketler bir problemin çözümü için dışarıya başvurmak
durumunda kaldıklarında iyi tanıdıkları insanları, şirketleri
ve laboratuvarları seçiyorlar, böylece şirket içi problem çözümünde var olan araştırma önyargılarının aynılarıyla karşılaşıyorlar.
Bu işi yapmanın yolu, problemi InnoCentive’inki gibi büyük
bir ağda yayınlamaktan veya çiçeğinize çok sayıda böceğin
gelmesini sağlamaktan geçiyor. Ama bu, söylendiği kadar
kolay değil. Firmalar, problemlerini dışarıya duyurmaya hazır değiller. Geleneksel şirket kültürü, iç enformasyona dışardan erişimi artırmak değil, sınırlamak üzerine gelişmiştir.
İnternete bağlanan kalabalığın yaklaşık sayısı olan Milyar, Üç
Milyara eriştiği zaman ne olacak? Birlikte çalışan bu beyinler
hangi kolektif bilişsel başarıya imza atacaklar?
Şimdiye kadar crowdcasting ağlarını ve tahmin piyasalarını tümüyle ayrı olgu olarak değerlendirdik. Aslına bakılırsa
akıllı kalabalıkların perspektifinden bakılırsa bu doğrudur.
14
JEFF HOWE
Ama konu crowdsourcing’e geldiğinde bir kuram oluşturmak zorlaşıyor. Halihazırda uygulanmakta olan crowdsourcing bir kurama oturtmamız gereken ekonomik bir üretim
biçimidir. İnternet, değişimi o kadar hızlandırıyor ki kuram
ayak uydurmakta zorlanıyor. Bu yüzden gerçek dünyada bazı
kolektif zekâ uygulamalarının enformasyon piyasası ya da
problem çözme ağı olmadıklarını, ama bu ikisinin ilginç bir
melezi olmalarına şaşırmamak gerekir. Crowdsourcing’in
şaşmaz kuralları yoktur. Bazen en iyi strateji doğaçlamadır.
Kalabalıkların aklından yararlanmak, kalabalık tarafından
zaten bilinen şeylerin içinde gezinmek demek. Bu tür crowdsourcing uygulamaları genelde, bireysel katkıda bulunanlardan az zaman ve az enerji harcamalarını talep eder. Aynı
zamanda insanların işlerini daha iyi yapmalarını sağlar, ama
çalışanları işlerinden etme tehditi taşımaz.
Yüzde 1’in İşin Yapılış Şeklini Nasıl
Değiştirdiğine Dair
Crowdsourcing’i oluşturan faaliyetler, kalabalığın kendisi kadar çeşitlilik gösteriyor. Crowdsourcing kavramları çok geniş
bir yelpazeyi kapsar. Tahmin piyasalarının yeni çözümler
için kolektif beyinden yararlanmasına benzer şekilde, başka
bir crowdsourcing biçimi de, yenilenebilir ve sürekli buluş
kaynağı olan insanın yaratıcı enerjisini kullanıyor.
Kullanıcı kaynaklı içerik gibi zayıf bir isimle anılan bu yaratıcı enerjinin ürünleri son yıllarda müthiş bir hızla çoğalmakta. Crowdsourcing, kullanıcı kaynaklı içerikle aynı anlama
gelmese de, sıklıkla onun çevresinde bir iş oluşturabiliyor.
Hemen tüm kültürün “kullanıcı kaynaklı içerik” olarak nitelendirilebileceği bir dönem yaşandı.
Fotoğrafın, filmin, fonografın ve radyonun, kültürel ürünlerin büyük çapta metalaşmasına yol açtığı dönem olan kitlesel
üretimin yükselişinden önce, izleyici ile yaratıcı arasındaki
ayrım çok daha küçüktü. Sanayi döneminden önceki yüzyıllarda, yaratıcılar ile izleyiciler arasında daha karmaşık
ve etkileşimli bir ilişki vardı. Yeni müzikal kompozisyonlar,
bölgesel tercihe ve bireysel arzuya göre yorumlanacak ciltlenmemiş sayfalar halinde dağıtılıyordu. Çoğunluğu kırsal
alanda yaşayan toplumda Victoria dönemi eğlencesi, yerel
tiyatrolar, kilise vaazları, cumartesi dansları ve evde oynanan çeşitli oyunlardan ibaretti. Eğlence, insanların birbirini
CROWDSOURCING
eğlendirdiği özel veya en fazla bölgesel bir olaydı. Bugünün
standartlarıyla “hit” olarak tanımlanabilecek çok az kültürel
ürün vardı.
Fonograf, radyo ve sinema gibi modern teknolojilerin yükselişiyle bu durum çok çabuk ve çarpıcı bir şekilde değişti.
Kültürün kitle üretimi ve dağıtımı, daha edilgen bir tüketim
tarzı gerektiriyordu. Kültür üreticileri ile kültür tüketicileri
arasında bir bölünme yaşandı. Bu tarihsel açıdan bakıldığında, kullanıcı kaynaklı içeriğin hızla artmasının yeni bir
olgu olmaktan çok, medyayla anlamlı bir etkileşime girme
ve onun yaratılmasına katkıda bulunma dürtüsünün hiçbir
zaman kaybolmadığının işareti olarak görülür. Kendi öz yapısı ademi merkeziyetçiliği vurgulayan internet, medya üretimi ve tüketimine katılımcı bir yaklaşımı destekleyen doğal
bir platform oluşturdu. Star Trek ve Harry Potter gibi özgün
eserlerin hayranlarınca o eserin olay yerleri veya karakterleri
hakkında yazılmış öykülerin toplandığı “fan fiction”ın yükselişi, öykünün her anlatıcıyla değiştiği antik öykü anlatma
geleneğinin modern biçimidir.
1990’ların başında World Wide Web’in ortaya çıkışından çok
önce internet, ilkönce e-posta, sonra herhangi bir topluluk
web sitesi veya Yahoo gruplarının tartışma forumları yoluyla
çoktan çoka iletişim aracı şeklinde gelişti. Doğal olarak webi
ilk kullananlar interneti tanıyanlardı; dolayısıyla ilk web siteleri, bireyin katkılarını—bunlar çoğunlukla şimdi olduğu
gibi aşırı heyecanlı fikirler olsa bile—destekleyen benzer
modellerdi. İnternette en az ziyaret edilen blog ile en büyük
pazarlama sitesinin kapladığı kültürel arazi aynıdır: Her ikisi
de bir tık ötededir.
Crowdsourcing etkili bir maliyet kısan strateji olmanın ötesinde, yüksek matematik notları olan erkek çocuklarının
mühendislik okullarına ve bilim projeleri hayalleri kuran kız
çocuklarının sosyal bilimlere yönlendirilmediği bir ekonomi
oluşturma potansiyeline sahiptir.
Yüz kişiye bir fotoğraf makinesi verin, doksan dokuz adet
bulanık ve bir adet kalıcı, yani satılabilir fotoğraf elde edersiniz. Yaratıcı çalışmayı crowdsourcing yapmanın özü, iyiyi
ucuzdan ayırabilmekte yatıyor.
Crowdsourcing içeriğinin mekaniği ile kalabalıkların mekaniği birbirinden çok farklıdır. Tahmin piyasasında veya bir
crowdcasting ağında görev, çok geniş bir alana dağılmış enformasyonu toparlamak ve bunu iyi kullanmaktır. Bunun da
15
JEFF HOWE
kendine göre zorlukları var. Kalabalık çeşitlilik içermeli ve
ister bilim ister borsada olsun belli bir hüneri olmalıdır. Ama
kalabalık genelde birbiriyle etkileşime girmemelidir. Etkileşim, görüş alışverişine yol açıyor, bu da kolektif zekânın beslendiği düşünce çeşitliliğini azaltıyor.
Bunun tersine, yaratıcı bir çalışmayı crowdsourcing yapmak
genelde, kendi hünerine ve daha da önemlisi birbirine derinden ve sürekli bağlılık duyan insanlardan oluşan sağlam bir
topluluğu geliştirmek demektir. Crowdsourcing, geleneksel
ödeme biçimlerini uygulamadığı için—kural olarak finansal
ödül yoktur veya çok düşüktür—sosyal çevrenin yaratıcı üretime sağladığı katkı sayesinde emek anlam kazanıyor. Hangi
yolla ifade edilmiş olurlarsa olsunlar iyi fikirler sahiplerine itibar sağlarlar. Diğer kişiler doğal olarak, yetenekli akranlarının
oluşturduğu standarda erişmeye veya onu geçmeye çalışırlar.
Bu da topluluğun ürettiği eserin genel kalitesini etkili bir şekilde yükseltir. Topluluk üyeleri arasındaki etkileşimin genelde
beceriyi geliştirmeye dönük bir süreç izlemesi bir rastlantı değildir. İnsanlar öğrenmeyi ve öğretmeyi seviyorlar. Topluluk,
en yetenekli üyelerini bulma ve onların çalışmalarını vurgulamada kusursuz bir iş çıkarıyor. Bu filtrenin olmadığı durumlarda iyiyi kötüden ayırma görevini crowdsourcing uygulayan
şirket yapmak zorundadır. Crowdsourcing’de sunulan büyük
hacimli öneriler göz önüne alındığında bu, taşınması ağır bir
yüktür. Sonuç olarak, benzer düşünenlerin eşliğinde hoşlandığımız bir işi yapmak son derece eğlencelidir.
Crowdsourcing uygulamak isteyen şirketleri bu konuda cesaretlendiren şey apaçık ortada. Crowdsourcing şirketlere,
anahtar işlevleri sıfır maliyetle gerçekleştirebilecek adanmış
bir işgücü sağlıyor.
Ama crowdsourcing öyle kolay bir iş değil: Topluluğu oluşturmak ve onu sürdürmek zor olabilir. Yöneticiler, onyıllardır süregelen standart iş protokolünün dışında düşünmeliler.
İnsanlar ücretten çok katkılarını sahiplenmeyi önemsiyorlar.
Dolayısıyla şirket, fikri mülkiyetle ilgili daha hassas bir yaklaşım sergilemelidir. Bu anlamda imtiyaz haklarını paylaşma
anlaşmalarını net bir şekilde sunmalı veya çalışmanın tüm
haklarından vazgeçmelidir. Topluluk üyeleri şirketi sahipleniyorlar. Bu da karar verme sürecini onlara açmak demek—
son derece rekabetçi bir ortamda yol alan bir şirket için bu
zor bir karardır. Ama bu, tek çare olarak gözüküyor. Topluluğa direktif veremiyorsunuz, onlara sadece yol gösterebiliyorsunuz. Katkıda bulunanlar, tam şeffaflık dışında hiçbir şeye
CROWDSOURCING
tahammül edemiyor; dürüstlük güveni besliyor. Üyeler kötüye kullanıldıklarını hissettikleri anda başka bir siteye, büyük
bir olasılıkla rakip siteye kayıyorlar.
Kalabalık yeni beceriler edindikçe başka mallar da kıtlık sonrası döneme girmeye başlıyor. Bunların arasında, DVD satışlarında patlama yaratan kullanıcı içerikli pornografi bile var.
Kalabalık aynı zamanda reklam yapıyor, TV senaryolarına
katkıda bulunuyor, kendi müziğini kaydediyor ve dağıtıyor.
Politika analizi yapıyor, kendi video oyununu yaratıyor ve
uzun metrajlı film çekiyor. Şimdilik tüm bu faaliyetler, stock
foto veya porno sektöründe yaşanan ekonomik çalkantıdan
uzak, paralel bir evrende yer alıyor gibi. Ama bu yaratıcılık
patlamasını pazarlanabilir bir ürün haline sokmak isteyen
şirketler arttıkça paralel evrenler çarpışmaya başlıyor. Şirketlerin bu çabalarını, profesyonel üretimden topluluk üretimine geçiş demek olan crowdsourcing olarak adlandırabiliriz.
Tahmin piyasaları ve problem çözücü şebekeler çoğalan bir
doğaya sahiptir: Şirketlere, ister bilimsel bir çözüm bulmak,
ister üretim kaynaklarını en iyi şekilde paylaştırmak olsun,
eski işleri yapmanın yeni yollarını önerirler.
Önemli bir nokta daha var: iStock gibi online topluluklar,
crowdsourcing’in mali yönden tasarruf demek olduğu fikrine kesinlikle karşı çıkıyorlar. Hiç kimse kullanılmak istemiyor. Sonuç olarak iStock, çok değerli ama ölçülmesi imkânsız
bir değer sunuyor: Anlam. Alışverişin anlamlı olması gerekiyor. Kâr sonra gelebilir veya hiç gelmeyebilir.
Başka bir gerçek, katılımcıların tutkulu ve bilgili oldukları
konulara rağbet etmeleridir. Böylelikle, ön araştırmaya fazla
zaman ayırmadan veya fazla istek duymadan profesyonellere
üstün geliyorlardı. Bir topluluğu geleneksel ve hiyerarşik bir
örgütten daha verimli kılan şey, entelektüel kaynakların bu
şekilde doğal olarak dağıtılmış olması. Crowdsourcing’i en
iyi koşullarda böylesi verimli kılan ikinci unsur, kendini örgütleme mucizesi.
Şebeke Çağında Gazetecilik
Gazetecilik bilim gibi, birçok benzer nedenlerden dolayı
crowdsourcing’e elverişlidir. Bilimsel araştırmada ve gazetecilikte temel çalışma, az eğitim gerektiren veri toplamakta yatar.
Kalabalığın profesyonellere üstün geldiği gazetecilik tam olarak budur; bunun basit açıklamasıysa kalabalığın daha kala16
JEFF HOWE
balık olduğudur. Bir gazete, maruldaki fiyat farklarını ortaya
çıkarmak için şehre yirmi beş muhabir gönderemez. Böyle bir
talimat veremez. Ama bu, bir tüketici için önemli enformasyondur. Fiyat araştırmasının radyo dinleyicileri arasında çok
popüler olmasının ardında bu yatar. Bu örnekler kalabalığın
en çarpıcı özelliğini ortaya çıkarıyor: Büyük sayıların gücü.
AP, tüm dünyadaki haber kuruluşlarına kıyasla daha büyük bir haberci ağına sahip—üç bin muhabir, fotoğrafçı ve
videografçı. Ama AP’nin stratejik planlama müdürü Jim
Kennedy’nin mutlulukla belirttiği gibi bu sayı, NowPublic
katılımcılarının yanında damla gibi kalıyor. “Dışarıda koca
bir dünya var. NowPublic’le daha büyük bir alanı kapsıyoruz
ve kendi habercilerimizin ötesinde bir radar sistemine sahip
oluyoruz.” Kennedy, webin varlığıyla haber amacının artık
bir iki iyi fotoğraf elde etmek olmadığını söylüyor. “Mümkün olduğu kadar çok görüntü yakalamak. Crowdsourcing
dediğimiz zaman işimizi kolaylaştıracak bir sihirli değneğe
odaklanıyoruz, fakaz sanırım zamanla bu değişecek. Kapsama alanımızın, amatörlerin ve profesyonellerin katkılarıyla
daha da genişleyeceğini düşünüyorum.”
Crowdsourcing’in en büyük çıkmazlarından biri şu: Kalabalık o kadar büyük sayılarda yanıt veriyor ki—iStock’un
2 milyon fotoğrafçısını veya YouTube’a sunulan 80 milyon
videoyu düşünün—sunulanları değerlendirmek, en büyük
ekiplerin bile başa çıkamayacağı bir göreve dönüşüyor. Neyse ki bu noktada kalabalık en zeki oyununu ortaya koyuyor:
Kalabalık, kendi kendinin filtresi oluyor.
Yüzde 10’un İyiyi Kötüden Nasıl Ayırdığına Dair
Crowdsourcing hakkında bilmek istediğiniz her şeyi Fox
TV’de bulabilirsiniz. Son derece popüler şarkı yarışması
American Idol, ülkedeki en yetenekli (ve en yeteneksiz) divaları, rockçuları, hisli şarkıcıları sahneye çıkarıyor ve izleyicilerin en iyiyi seçmelerine olanak tanıyor. Her sezon binlerce yarışmacı şov için sınavdan geçiyor ve ünlü jüri üyeleri
tarafından elendikten sonra izleyiciler, telefon mesajlarıyla
yarı finalistler hakkında son kararı veriyorlar. American Idol,
crowdsourcing’in en önemli yönlerinden ikisini kapsıyor.
Yaratıcı yetenek ile bu yeteneği değerlendirecek sezgi ve zekâ.
Altıncı sezon finalinde 80 milyon oy gönderilmişti. Bu,
ABD’de 2006 ara seçimlerinde kullanılan oy sayısıyla hemen
hemen aynıdır.
CROWDSOURCING
American Idol, yeni bir dönemin habercisidir. Oy kullanmak
artık okullarda iki yılda bir yapılan bir şey olmaktan çıkıp,
birkaç günde bir cep telefonundan yapılan bir şey haline geldi. Oy kullanmak artık tüketim kültürünün bir parçası. Bugün insanlar, atıştırılacak cipsin tadından bu kitabın kapağına kadar her şeyde oy kullanma fırsatına sahipler. Bu, gücün
üreticiden tüketiciye incelikli ve önemli geçişinin bir parçası.
Bu kararları oylamanın, bir crowdsourcing biçimi olduğu
kesin. Ama bunun da ötesinde kalabalığın bir filtre görevi
görmesi, crowdsourcing’in önemli bir parçasıdır. Basitçe belirtmek gerekirse kalabalığın oluşturduğu katkıların sayısı
genelde o kadar fazla ki bunları ancak kalabalığın kendisi
ayıklayabilir.
Kalabalık öylesine güçlü ki, webde akan büyük miktarlardaki
enformasyonu yönetecek kapsamlı sınıflandırma sistemi için
milyonlarca internet kullanıcısının kolektif kararları kullanılıyor. Bu, kullanıcıların günün hangi haberlerinin ilgiyi hak
ettiğini oyladığı Digg.com gibi “sosyal medya” sitesi biçiminde ya da kullanıcıların webde rastladıkları enformasyona “etiket” veya anahtar sözcük yapıştırarak crowdsourcing uygulanmış alternatif bir sınıflandırma yaratmak şeklinde olabilir.
İlke aynı: İnternet üzerindeki malzeme miktarı, tek bir kişinin
sınıflandırma ve düzenleme yeteneğini aşıyor. Kalabalık hem
enformasyonun kaynağı hem de onu düzenleyen güç.
Crowdsourcing bir hacim işi: Bu haliyle, Sturgeon Yasası denilen kullanıcı kaynaklı içerik düsturuna çok şey borçludur.
Bu yasa, her şeyin (özellikle kullanıcı kaynaklı içeriğin) yüzde
90’ının berbat olduğunu söylüyor. Sturgeon Yasasının öbür
yüzü doğal olarak, geri kalan yüzde 10’un zırva olmadığına,
daha az bir miktarın ise kesinlikle iyi olduğuna işaret eder.
Sunulanların sayısı arttıkça, değerli (satılabilir veya kullanılabilir) olan da artıyor. Doğal olarak mükemmeli berbattan
ayırma sorunu ortaya çıkıyor.
Bu bizi, hatları yavaşça beliren bir başka kurala getiriyor:
1:10:89 kuralı. Buna göre bir sitedeki her 100 insandan 1’i
gerçekten bir şey yaratacak, 10 kişi bu yaratılan şey üzerinde oy kullanacak ve geri kalan 89’u ise yaratılanı tüketecek
(buna bazen 1:9:90 kuralı deniyor ama ilke aynı).
Geride bıraktığımız bölüm, yüzde 1’in ne yaptığına ayrılmıştı. Bu bölüm ise, eşit şekilde önemli bir katılımcı sınıf olan
yüzde 10’un rolünü inceleyecek.
17
JEFF HOWE
Belirli bir çalışmanın kullanmaya değer olmasını sağlama almak amacıyla yeteri miktarda katkı yapılması için kritik kitle gerekiyor ama başka bir kritik kitleyi oluşturmak da aynı
derecede önemli: Birkaç cevher bulmak için toprağı hevesle
kazacak oy veren aktif bir topluluk.
Bunu Alır mıydınız?
Kullanıcıların hem tişört tasarladıkları hem de kazananı oyladıkları Threadless modelinin güzelliği, şirketin tişört tasarımı için online gönüllüleri olmasının yanında üreteceği her
tişört için ne kadar talep olduğunu anında bilmesi. Müşteriye
oy hakkı vermenin çifte yararı vardır. Onlar müdahil olmaktan mutlular; siz de kaç parça yapacağınızı biliyorsunuz.
Bu birçok açıdan evrimsel bir adım. Eğer müşteri her zaman haklıysa neden ona kendini daha iyi ifade edecek yollar tanınmasın? Şimdi, müşterinin ne istediğini kolaylıkla ve
hassas bir şekilde saptayabileceğimiz bir teknolojiye sahibiz.
Bunun bir üreticiye veya bir perakendeciye veya servis sağlayıcıya sağladığı üstünlük açıkça ortada: Tüketici talebini
ne kadar iyi anlarsan onu o kadar iyi karşılayabilirsin. Müşterilerinizin çok daha geniş bir kesimi, tercihlerini internet
üzerinden çok daha detaylı ve severek iletebilecekken neden
pahalı, zahmetli ve sonuç olarak kararsız hedef gruplar için
para harcansın?
American Idol’ın en parlak manevrası izleyici oylaması değildir.
Her sezonun birincisi büyük ikramiye olarak bir milyon dolarlık bir sözleşme kazanıyor ama asıl kazananlar plak şirketi
Sony BMG ve yapımcı 19 Entertainment. Sony BMG sadece
American Idol yarışmacılarından 100 milyona yakın albüm
sattı. Şovun kendisi de, televizyon tarihinin en büyük ve tutarlı izleyicilerine erişerek bir promosyon kanalı gibi çalışıyor. Bu açılardan American Idol bir TV şovu değil; o tarihin
en büyük odak grubu. Crowdsourcing mantığıyla tüketen ve
oy verenler, basitçe söylemek gerekirse cüzdanlarını henüz
açmamış olan müşteriler.
Hipermetinle Oylama
Son on yılda internette gezinen enformasyon miktarı üstel
oranda artmış durumda: Şu anda yaklaşık 15 milyar web
sayfası var; çılgınca çoğalan görüntü, müzik, video ve diğer
CROWDSOURCING
iletişim biçimlerini buna ekleyebiliriz. Bu enformasyon büfesi o denli büyüyor ki, içeriği ayıklamak ve düzenlemek için
bilgisayar biliminin en usta beyinleri devreye giriyor.
Şimdiye dek bilinen en büyük enformasyon deposu webi düzene sokarken iş başında olan temel güç: kolektif değerlendirmemiz. Tüm bunları olası kılan ise Google.
Google’un arama motoru, ister bir gazete makalesinde olsun
ister bir blog girişinde, enformasyonun önemini belirleme
gücünü kalabalığın eline veriyor. Bu, insanların webi algılama alışkanlıklarına pek benzemiyor. Google’dan önce hangi
malzemenin ilgiyi hak ettiğine kalabalık yerine uzmanlar karar veriyordu.
Google, insanların bireysel kararlarının düzgün bir şekilde
bir araya getirildiğinde, tersi durumda başedilemez büyüklükte olan enformasyonu bir düzene sokabileceğini kanıtladı. Google, internet içeriğini sınıflandırıp düzenlemek için
uzmanlar yerine milyonlarca bireyin organize olmamış hareketlerine güvenerek yüzyılların geleneksel bilgeliğini neredeyse tek başına altüst etti.
Google’un sisteminin güzelliği, bireysel kullanıcıların ek bir
çaba göstermek zorunda olmamalarıdır. Kalabalık fikrini,
doğal davranışının bir parçası olarak ifade ediyor. Bu kolektif
davranışlar süreç içinde kendi içinde bir bilgi tabanı oluşturuyor. Google 15 milyar web sayfasının okunması ve analiz
edilmesi için insan atamak zorunda değil. Kalabalık bunu
kendi başına yapıyor.
İşbirliğiyle filtrelemeyi yaygınlaştıran ise, dev online kitap satıcısı Amazon oldu. Amazon’un getirdiği yenilik, kullanıcılar
yerine parçalar arasındaki ilişkileri analiz etmekti. Diğer bir
deyişle, Amazon her müşterinin satın aldığı şeyin dikkatle izini sürerek elde ettiği büyük miktardaki veriyi, iki ürün arasındaki ilişkiyi bulmak için kullanabiliyor. İki kitabın hiçbir ortak
noktası yok ama birini alan diğerini de alıyor. Neden? Amazon
tahminde bulunmuyor ve buna ihtiyacı yok. Sadece iki kitap
arasındaki ilişkiyi vurgulamak, satışı körüklüyor.
Son zamanlarda kalabalığın filtreleri, arama teknolojilerinin
ve eticaretin ötesine geçti. Kütüphanecilerin bir zamanlar
kütüphanelerinin içeriğini düzenleyen endeks oluşturmalarına benzer şekilde web kullanıcıları da giderek yarattıkları
ve tükettikleri içeriği “etiketlerle” endeksliyorlar. Etiketleme
bloglarla başladı ama bu yüzyılın başından itibaren beliren
birçok sosyal medya biçimine hızla uygulandı.
18
JEFF HOWE
Bu tarz kalabalık filtrelerinin benimsenmesiyle diğer crowdsourcing biçimleri geride kalıyor. Aldığımız haberler bile,
milyonlarca okuyucunun toparlanmış düşünceleriyle şekilleniyor. Tüm bunlar, çevremizdeki dünyayı nasıl gördüğümüzü
kökünden değiştiriyor. Bir zamanlar bir uzmanın dünyadaki
bilgiyi seçme ve düzenlemedeki hâkimiyeti sorgulanamazdı.
Birkaç yıl içinde bu işlev büyük çapta demokratikleştirildi.
Tüm demokrasi biçimlerinde olduğu gibi olumlu etkiler her
zaman rahatsız edici sonuçlarla birlikte geliyor.
Güruhun uzmanın yerini aldığını ve hepimizin toplu halde
aptallaştığımız bir kitlesel sıradanlığa balıklama daldığımızı ileri sürernler de var. Ben de bu kaygıları paylaşıyorum.
Google, YouTube ve Digg hepsi bir çeşit güruh egemenliği
ve önemleri arttıkça güruhun etkisi de artacak. Crowdsourcing—ve özellikle kalabalığın oylama mekanizmaları— uzun
zamandır süregelen bir eşitsizliği düzeltiyor. Kültür endüstrisi uzun süredir birkaç seçkin tarafından kontrol edilmişti.
Prime time televizyonun açıkça ortaya koyacağı gibi en düşük ortak paydayı kendi başlarına bulmakta hiç de zorluk
çekmiyorlardı. Belki de bir nebze demokrasi, kültür endüstrisinin ihtiyacı olan uyarıcı etkiyi yapacaktır.
Kötümser bakış açılarının tersine uzmanın ölümü henüz
gerçekleşecek gibi görünmüyor. Şu anda kalabalık, seçkinlere yol veriyor, ama kanımca durum dengelenecek ve ortaya, sosyal medya ile geleneksel medyanın uyum içinde var
olduğu daha karmaşık bir ekosistem çıkacak. Kendini Digg,
Reddit ve YouTube gibi sitelere tümüyle kaptırmış bir kitle
bana inandırıcı gelmiyor. Wired’da çalıştığım yıllarda insanların enformasyon seçimlerinin zamanla çeşitlendiğine
ve daha sağlıklı olduğuna tanık oldum. Kullanıcıların çoğu
Digg’i ve YouTube’u, baharatlı ve ilginç yan yemekler olarak
algılıyorlar. Ve ek olarak, güruh egemenliğinin avantajları
da var. Aracıyı ortadan kaldırıyor. Bu hiç de fena bir şey değil—özellikle—kolektif düşüncenin gücü, kolektif cüzdanın
gücüne dönüştürülürse.
Her Seferinde On Papelle Finansı Yeniden İcat
Etmek
Crowdfunding de kalabalığın bilgisi, yaratıcı enerjisi veya
düşünceleri yerine onun fazla dolarları, liraları veya pesolarıyla ilgilenir. Crowdfunding’in diğer crowdsourcing biçimleriyle ilk başta görüldüğünden daha fazla ortak yönü var.
CROWDSOURCING
Bir, var olan bir alanı kökten değiştiriyor. İki, hiyerarşileri
dümdüz edip parası olanı paraya ihtiyacı olanla birleştiriyor.
Ve crowdfunding, crowdsourcing’in genel demokratik dürtülerini paylaşıyor.
Bu yeni model finansın en iyi örneği, Kiva.org. Kiva stratejisinin amacı gelişmiş ülkelerin hayırsever borç verenlerini
Üçüncü Dünyanın küçük işyerleriye buluşturmak için webi
kullanmak. Kiva kurulduğundan bu yana, 20 milyon dolar
toplayıp on bir ülkede 225.000 küçük işyerine finansman
sağlamış durumda. Kiva şimdi hayırsever kuruluşlarda az
görülür bir sorunla karşı karşıya: Bağışların çok fazla olması. Borç verenlerin bolluğu, borç alanları saptama yeterliğini
aşmış durumda.
Kiva, uluslararası kalkınmada zaten büyük çapta değişimler
yaratan mikro finans alanına ani ve köklü değişimler getiriyor. Kiva, internetin küresel birleştiriciliğinin sağladığı
kolaylıkla, yedek sermayeyi ona en çok ihtiyacı olanlara aktarıyor. Diğer crowdsourcing biçimlerinin yeni ürün tasarlamak, bir bilimsel formülü kesip kopyalamak veya bir video
paylaşım sitesindeki son klipleri derecelendirmek üzere fazla
kapasitemizi kullanmasına benzer şekilde crowdfunding, kolektif cüzdandan yararlanıyor ve şurada burada birkaç doları
olan insanların inandıkları projeleri finanse etmelerine olanak tanıyor.
Krediyi bu şekilde dağıtma yaklaşımı başka girişimcilerin de
dikkatini çekti. Aynı zamanda “sosyal bankacılık” olarak da
adlandırılan crowdfunding, mikro krediyi kapsamayan işler
için de kullanılabiliyor.
Crowdfunding yeni değil. Crowdfunding, politikacılar bebekleri öpmeye başladıklarından beri Amerikan siyasetinin belkemiği. Politikada internet üzerinden bağış toplama
2000’de hız kazanmaya başladı ve 2008 seçiminde Barack
Obama’nın, 2 milyondan fazla bağışçıdan çoğu küçük miktarlarda bağış toplayarak 272 milyon dolara ulaşması bunu
bir bilime dönüştürdü—ki bu sadece ön seçimler içindi. İnternet, büyük potansiyel bağışçı havuzları bulma sürecini o
denli hızlandırıyor ve kolaylaştırıyor ki crowdfunding, kültürümüzün müzik ve sinema gibi en beklenmedik noktalarına
girmiş durumda.
Öte yandan crowdfunding, sanatçıların doğrudan tüketicilerle temas etmelerini sağlıyor. Sanatçılar insanlardan, müzisyenlerin ve film yapımcılarının kariyerlerine ufak bir ya19
JEFF HOWE
tırım yapmalarını istiyorlar ve böylece ürünlerini tüketecek
müşterilere doğrudan hitap etmiş oluyorlar. (Yazarların veya
diğer yaratıcıların bu modeli kullandıklarına henüz tanık olmadım ama eminim birkaç yıl içinde bu da gerçekleşecek.)
Bunu izler miydiniz? Bunu dinler miydiniz? Eğer evet diyorsanız bana biraz para vererek albümümü/filmimi yapmama
yardım edin. Neyin yaratılacağına, o ürünün nihai tüketicilerinden daha iyi kim karar verebilir?
Crowdfunding’in kültürel çevrede uygulanması, Kiva’nın elde
ettiği başarıyı yakalayamadı ama bir teori olarak da kalmadı.
Sanatsal yapımı desteklemek için yeni model keşfetme dürtüsü, müzisyenler arasında çok daha yaygın. CD satışları
düşmeyi sürdürdükçe bazı iş modelleri belirdi.
Dijital Kabile Çağı
Crowdsourcing’in şu anki belirtilerinin, çok daha yaygın bir
dönüşümün başlangıcı olduğuna inanmak için çeşitli nedenler var. Aslında 200 milyon kadar neden var. Bu, şu anda
dünyada internete erişimi olan çocukların kaba sayısı. Yazar
ve video oyunu geliştiricisi Marc Prensky, internet döneminde reşit olan kuşağa “dijital kabile” diyor. Geri kalanımızı yerinde bir deyimle “dijital göçmen” olarak tanımlıyor. Bizler
çoğu göçmen gibi yerlilerin akıl almaz geleneklerini anlamak
için çabalıyoruz.
Sosyal medyayla büyümüş, sürekli internete bağlı, cep telefonu kameraları açık, YouTube’da gezinen dijital kabileler ile
dijital göçmenler aynı gezegendeler ama çok farklı evrelerde
yaşıyorlar. Dijital kabileler aynı anda birçok projeye odaklanabiliyor, hiç tanımadıkları insanlarla aynı anda ve sorunsuz
işbirliği yapabiliyor ve en önemlisi, önceki kuşaklara özgü bir
hırsla yeni iletişim araçları yaratıyorlar. Onlar, online toplulukların geleneksel kurumların yerini alacağı bir geleceğe
tam uyum gösterecek kuşak.
Bunlar Bildiğiniz Şirinler Değil
Video oyun sektörü bu trendin farkında. Son zamanlarda
oyun sektörü genelde, kullanıcı kaynaklı oyunları benimsemeye hazır gözüküyor. Oyun üreticileri ve tüketicileri arasındaki işbirliği o kadar güçlü ki bu dinamiğin oyunlara özgü
olduğunu düşünüyoruz; aslında bu, daha büyük bir fenomenin göstergelerinden biri. Eğer bu kitap tek bir temaya indir-
CROWDSOURCING
genebilseydi bu, üretici ile tüketici arasındaki sınır aşınmasının ekonomimizi ve kültürümüzü önemli oranda etkilemeye
başladığı olurdu. Video oyunları evriminin açıkça ortaya
koyduğu gibi kalabalık, büyük bir keyif ve hevesle ürün yaratma yükünü üstlenmiş durumda. Ve çocukların bulaştıkları şeyler, video oyunlarının çok ötesine geçmiş durumda.
Günümüzün Çocukları
2005’te Pew araştırması, internet bağlantısı olan gençlerin
yarısından fazlasının sadece webde gezinmekle kalmadıklarını, aktif olarak web için içerik yarattıklarını gösterdi.
Araştırma, NBC veya Wired dergisi benzeri profesyonel içerik üreticilerinden bağımsız işleyen paralel bir enformasyon
ekosisteminin varlığını ortaya koydu. Bu çocuklar metin, fotoğraf ve video içeren kendi çoklu medya anlatılarını yaratıyor ve tüketiyorlardı.
Derken Aralık 2007’nin sonlarında Pew bu raporun devamı
olan “Gençler ve Sosyal Medya”yı yayınladı. Bulgular Pew’un
ilk sonuçlarını pekiştiriyor ve gençlerin içerik yaratmasının
hızla yaygınlaştığını, bunun bir trende dönüştüğünü ileri sürüyordu.
Bunun ekonomimiz için açık çıkarımları var: iStockphoto,
InnoCentive ve Threadless gibi online topluluklar şimdiden
genel ekonomiye büyük katkıda bulunuyorlar ve gençler,
kullanıcıların sadece küçük bir yüzdesini oluşturuyor. Bu
nüfus yetişkin olduğunda, kendi deneyimlerinin ışığında ve
çeşitli topluluklarla işbirliği yaparak bilgisayar önünde geçirilen binlerce saatin bileylediği davranışları ve tutumları gözler önüne serecekler.
Yoğun bir değişim gerçekleşiyor ve bu, Adelphi siber kampta açıkça gözüküyor. Kampçıların çoğu aynı anda dört beş
projede çalışıyordu ve bunların bazılarının müfredatla pek
ilgisi yoktu. Fırça saçlı on üç yaşında bir çocuk, Webdeki içeriğin çoğunu çalıştıran çoklu medya yazım aracı Flash’da animasyonlu video yapıyordu. Biraz ötede aynı yaşlarda bir kız
başka bir uygulama kullanarak kendi manga çizgi romanını
yapıyordu. Her an en az beş altı kampçı, cep telefonlarındaki resimleri değiştirmek için Photoshop kullanıyordu. Daha
büyük kampçılardan biri yemeğe gittiğinde arkadaşlarından
birkaçı onun bir fotoğrafını, Men in Black II filmindeki cinsel
organı çenesinin altından çıkan uzaylı “Ballchinian”a benzeyecek şekilde değiştirdi.
20
JEFF HOWE
Son on beş yıl içinde bir yerde bir çizgiyi aştık ve artık hiçbir
şey eskisi gibi olmayacak. Bizler—haberleri hâlâ basılı gazeteden alan kişilerden söz ediyorum—bir şeyler izliyoruz,
bir şeyler dinliyoruz ve bir şeyler okuyoruz. Bu çocuklar bir
şeyler yapıyorlar. Kampçılarla yapılan hızlı ve resmi olmayan
bir araştırma Photoshop, Flash ve çeşitli blog yazım araçlarının, çoğu orta sınıf Amerikalı çocuk için standart teknolojik
okuryazarlık olduğunu gösteriyor.
Çocuklar “katılımcı kültür” denilen yepyeni bir yolla eğleniyorlar. Katılımcı kültürün sanatsal ifade ve yurttaşlık yükümlülüğü bariyeri görece düşük, bir şeyler yaratma ve paylaşma
eğilimi güçlü ve bu kültürde, en deneyimlinin bildiklerini
çaylaklara aktarma yolu olan bir çeşit teklifsiz akıl hocalığı
geçerli. Yine bu kültürde, üyeler katkılarının önemli olduğuna inanıyorlar ve birbirleriyle belli bir sosyal bağ kurduklarını duyumsuyorlar.
Diğer bir deyişle “onlar, yarattıklarıyla ilgili başkalarının düşüncelerine önem veriyorlar.” Yaratıcı işbirliği, birçok online
topluluk kültürünün güçlü bir özelliği ama gençler bu topluluk dürtüsünü dha yüksek oranda sergiliyor.
Gençler bu süreç sırasında hem teknolojik hem de sosyal
normları öğreniyorlar. Bu başkalarıyla birlikte çalışmaya
ek olarak başkaları için çalışma trendi, crowdsourcing kültürünün simgesi. Bu tarz karşılıklı alıp verme davranışını,
paranın motivasyon listesinde, topluluk itibarı, öğrenme ve
karşılığında öğretme fırsatının altında olduğunu görüyoruz.
Crowdsourcing’e güç veren şey, dijital kabilelerin sergilediği
şaşırtıcı teknolojik akıcılığın ötesinde onların işbirliği, bedava paylaşım, ayrım gözetmeyen yaratıcılık gibi sosyal davranışları benimsemeleri. Bu eğilimi çocukların yetişkinlerden
daha fazla sergilemeleri, genç kuşağın crowdsourcing’in uygulandığı işyerlerini oluşturan online topluluklarda rol almaya hazır olduklarını ve orada gelişip daha sıkı örülmüş bir
camia dokusu yaratacaklarını gösteriyor.
Genç insanlar ipucu ve hünerden daha fazlasını paylaşıyorlar. 9 milyon kadar genç sanat eseri, öykü ve video paylaşıyor.
Yedi gençten biri kendi videosunu yayınlamış. Diğer bir deyişle, milyonlarca çocuk kendi klibini yapıyor ve internette
yayınlıyor. Gençler aynı zamanda internette buldukları içeriği yeniden şekillendirme meraklısı. Tutkun oyuncuların video oyunlarını kendi yaratıcılıklarına göre şekillendirmeleri
gibi başka ortamda sanatsal çalışma yapan gençler de karşı-
CROWDSOURCING
laştıkları videolardan, fotoğraflardan, sanat eserlerinden ve
öykülerden esinlenerek farklı eserler ortaya çıkarıyorlar. Pew
araştırmasını yanıtlayanların yüzde 26’sı, webden aldığı içeriği kesip biçerek kendi eserini yarattığını söyledi.
Sosyal ağ siteleri, bu eylemleri son derece kolaylaştırarak büyüyor ve gelişiyor ama ortaya çıkan bu dev miktardaki görsel
ve sözel dışavurumun nereye varacağını kestirmek zor. Bir
taraftan, gençler bir kamu platformunda bir şeyler yaratıyorlar. Ama bu durumda “kamu” sözcüğünü yeniden tanımlamamız gerekecek. Gençlerin hitap etmek istedikleri izleyici
kitlesinin en yakın tanıdık çevrelerinin dışına çıkacağını varsaymak pek akıllıca olmaz. Bu, Andy Warhol’un özdeyişinin
güncellenmiş şeklini akla getiriyor: Gelecekte herkes on beş
kişi için ünlü olacak.
Bu genç insanların çoğu için MySpace gibi siteler, kimlik
oluşturmak ve yaşıtlarıyla iletişim kurmak için önemli yerler. Diğer bir deyişle gençler değişmedi, teknolojileri değişti.
Ama bu seviyede katılımda bulunan çocukların kendilerini
medya yapımcıları olarak algıladıklarını sanmıyorum. Onlar
sadece takılıyorlar.
Ama çocuklar “takılırken” tümüyle yeni sosyal davranışlar
ve bilişsel yetenekler de geliştiriyorlar. Bu çocuklar beş on
yıl sonra işgücüne katıldıklarında kesinlikle işyerlerinde büyük değişim yaratacaklar. Şu anda yaptıklarının çoğu, kendi
akran grubunun dışında kimseye ilginç—veya değerli—gelmeyebilir. Ama bu, bir genç ordusunun birçok beceriye ek
olarak videografinin temellerini özümsediği olgusunu değiştirmez. Yaşları ilerledikçe daha da becerikli olacaklar, araçlar
daha ucuzlayacak ve bunların kullanımı daha kolaylaşacak.
Şunu da eklemek gerekir, teknolojinin değişmesine rağmen
insanların aynı kaldığına inanmak, şebekeleşmiş ve daima
bağlantılı bir dönemde büyüyen insanlar üzerindeki sosyal,
kültürel ve psikolojik etkileri yok saymak demektir.
Bu gençler işgücüne katıldığında ne olacak? İlk olarak, yönetim hiyerarşisi ve dokuz-altı işgünü gibi kurumsal demirbaşların değer yitirmelerini hızlandıracaklar. Bu gelenekler, enformasyonun kıt olduğu ve tüm kararların tepede alındığı bir
çağın kalıntıları. Şimdi enformasyon, internet bağlantısı olan
herkese açık. Sonuç olarak “karar verme ademi merkezileşiyor.” Sonunda bir ofisin odacıklarında çalışmaya başlayan
gençler bile yardım için fiberoptik kablonun öbür ucundaki
akranlarıyla görüşecekler. Vikiler şirket güvenlik duvarlarını
21
JEFF HOWE
(veya ulusal sınırları) tanımıyorlar, onların kullanıcıları da
tanımayacaklar.
Bu önemli değişim bile gelecekteki dönüştürücü etkileri tam
olarak öngöremiyor. Crowdsourcing, stock fotoğrafçılığı gibi
birkaç alanda şimdiden çalkantı yaratmış durumda. Bunun
nedeni, kalabalığın bir zamanlar kıt olan kaynakları bollaştırması. Dijital kabileler; inşa etmek, tasarlamak ve yaratmak
için gerekli becerileri edinmeyi sürdürdükçe diğer birçok
mal da kıt olmaktan çıkacak ve bu mallardan para kazanan
şirketler zor durumda kalacaklar.
Crowdsourcing’in Kuralları
Google arama motoru temelde, sonuçlarını organize etmek
için bir çeşit crowdsourcing kullanmakla kalmıyor, şirket
Google Earth programından görsel görüntülerin sınıflandırılmasına kadar her şeyde kalabalığın katkılarına güveniyor.
Ve bu yazılım devi, açık kaynak cep telefonu işletim sistemi
Android için uygulama geliştirmek istediğinde kalabalığa
başvurdu ve en iyi fikirlerle ortaya çıkan geliştiricilere 10
milyon dolar ödül vereceğini ilan etti. Kalabalık her zamanki
gibi büyük oranda yanıt verdi. Yetmişten fazla ülkeden katılan geliştirici 1788 fikir sundu. Google’ın crowdsourcing’in
verimliliğini sorgulamadığı kesin.
Ama bu, crowdsourcing’in kolay olduğu anlamına gelmiyor.
Crowdsourcing, bir şeyler yapmanın farklı bir yoludur ve henüz emekleme dönemindedir.
İki yıllık crowdsourcing araştırmamda birçok temel ilke ortaya çıktı. Bunları crowdsourcing’in on kuralı olarak toparladım. Bu liste, her şeyi kapsamadığı gibi değişmez de değil
ama bu yeni alanda gezinmeniz için size yardımcı olacak kısa
bir yol haritası.
CROWDSOURCING
yeniden tasarlamak için bir illüstrasyon sanatçısı mı arıyorsunuz? Bu soruların yanıtı, kullanacağınız crowdsourcing
modelini seçmenize yardım edecek. Dört ana crowdsourcing
sınıfı vardır. Aşağıda bir özet bulacaksınız:
Kolektif zekâ veya kalabalığın aklı
Crowdsourcing’i harekete geçiren temel ilke, grupların bireylerden daha fazla bilgiye sahip oldukları. Burada hüner,
bu bilginin ifade edileceği koşulları yaratmakta yatıyor. Iowa
Electronics Markets gibi tahmin piyasaları ve InnoCentive gibi
açık inovasyon şirketleri, zor problemleri çözebilen veya son
derece hassas tahminler yapabilen özel bilgi sahibi büyük ve
farklı şebekeler kurarak bu zekâyı yakalıyor. Kolektif zekânın
basit bir biçimi, Dell ve IBM gibi şirketler tarafından “fikir sağanağı” ismiyle gelişkin seviyelere taşınan öneri kutusudur.
Kalabalığın yaratıcılığı
Kalabalık aynı zamanda büyük miktarda yaratıcı enerjiye sahip. Şirketler, TV reklamlarının yapımı, dil çevirisi ve işitsel
bileşenlerin yeniden tasarlanması gibi işleri crowdsourcing’le
başarıyla yapmışlardır.
Kalabalığın oylaması
Crowdsoucing’in bu kategorisinde, büyük miktarda enformasyonun örgütlenmesi için kalabalığın fikrine başvurulur.
Bu yöntem en çok, crowdsourcing’e yapılan açık çağrıyı izleyen katkı akınını filtrelemek için kullanılır. Ama kalabalık
tercihini belirtmek için bilinçli olarak “oy kullanmak” zorunda değil. Google, kalabalığı webde yapılan arama sonuçlarını
düzenlemek için, internet yayıncıları ise hangi makalelerin
en popüler olduğunu saptamak için kullanıyor.
Crowdfunding
1. Doğru Modeli Seçin
Crowdsourcing tek bir strateji değil. O, bariz bir özelliği paylaşan çok çeşitli yaklaşımların altında toplandığı bir şemsiye
terim. O özellik de şu: Yaklaşımların hepsi kalabalığın katkısına güveniyor. Ama bu katkıların nitelikleri, birbirinden çok
değişik olabilir. Bir crowdsourcing girişimi başlatmak için ilkönce hedefinizi saptayın: En iyi müşterilerinizden yeni bir
ürün tasarlamak için yardım mı istiyorsunuz? Yerel blogçular için bir platform mu oluşturmak istiyorsunuz? Logonuzu
Crowdfunding, büyük insan gruplarının fon kaynağı olarak
bankaların ve diğer kuruluşların yerini almalarına olanak tanıyarak kolektif cüzdandan yararlanıyor. Sıradışı müzik şirketi SellaBand sitesinde yer alan grupların hisselerinin satın
alınmasına izin veriyor. Yeteri miktarda “inanan” alım yaptığında SellaBand albümü çıkarıyor.
Birkaç uyarı: Başarılı crowdsourcing projelerinin genelde, bu
yaklaşımların bir bileşimini kullandığını belirtmekte yarar
var. Tişört şirketi Threadless, hepsini kullandığını söylüyor.
22
JEFF HOWE
Bir girişimin asıl mekaniğinin özel ihtiyaçlarınıza göre ayarlanması gerekir.
2. Doğru Kalabalığı Seçin
İşte iyi haber: Kalabalık—dünya üzerinde internet erişimi
olan insan sayısı—1 milyar kişi içeriyor ve bu sayı hızla büyüyor. Ar-Ge crowdsourcing şirketi InnoCentive’in kurucusu Alpheus Bingham, bir crowdsourcing kullanıcı tabanının
optimum büyüklüğünün beş bin insan civarında olduğunu
söylüyor. Bu kalabalığın yüzde 1’inin yüzde 1’inin yüzde
1’ini kendinize çekebildiğiniz durumda bile, hâlâ görünürdeki ihtiyacınızın iki misli katılımcıya sahip olacaksınız.
Şimdi de kötü habere gelelim: Bunların doğru insan olması
gerekiyor. Bu ilke, doğru crowdsourcing modelini seçmekle
yakından ilgili. Eğer spor takımlarının, yüksek performans
sahibi Fantasy Baseball menajerlerinin kolektif bilgeliğinden
yararlanacakları bir hizmet oluşturmak istiyorsanız on bin
bilimci pek işinize yaramayacaktır. Amacınızı iyi belirtecek
bir mesaj oluşturun ve doğru yerlerde yayınlayın.
3. Doğru Özendiriciler Sunun
Kalabalığın hareketleri gizemlidir ve bir kalabalığı çekmek,
onu tutmaktan çok daha kolaydır. Birkaç istisna dışında başarılı bir crowdsourcing çabasının en önemli bileşeni, canlı
ve kendini adamış bir topluluktur. İnsanların ilgisini çekmek
için onları katkıda bulunmaya teşvik edecek şeyleri anlamak
gerekir. Tanınmak, benzer düşünen akranlarla etkileşim ve
beceri geliştirme fırsatı veya sadece yeni bir şey öğrenmek…
Bunların tümü önemli. Tabii paranın rolünü de gözardı etmeyin. Bu kitap için yapılan söyleşilerde ortaya çıkan temalardan biri, çok az miktardaki paranın bile insanların
çabaları için takdir edildiklerini hissettirdiğiydi. Teşvik edici
unsurlar, crowdsourcing’i yapana göre değişiyor. İnsanlar
kâr amacı gütmeksizin bilgilerini paylaşabilir ve çalışabilirler
ama risk sermayedarının desteklediği bir proje için bu enerjiyi harcamakta tereddüt edebilirler. Diğer bir deyişle, eğer
kalabalığı kullanarak servet yapmayı düşünüyorsanız hasılatın bir kısmını katılımcılarınızla paylaşmaya hazır olun.
Kalabalığın sezgisi güçlüdür. Bir kandırmaca sezdikleri anda
toz olurlar ve bir daha geri gelmezler. Ayrılırken de olumsuz
deneyimlerini bloglarda paylaşırlar.
CROWDSOURCING
4. Pembe Fişleri Çekmecede Tutun
Çok kolay gibi gözüküyor: Kalabalığın bedava yapacağı bir
iş için neden çalışana ücret ödeyeyim? Yanıt: H.J. Heinz’ın
2007’de Amerika’yı bir sonraki Heinz Ketçap reklamını yapmaya davet etmesiyle keşfettiği birçok nedenden dolayı. Şirket,
kampanyayı planlamak için aylarını, yarışmayı tanıtmak için
ise bir servet harcadı. Sonra, sunulanları değerlendirmek için
dışardan bir promosyon şirketi kiraladı. Sunulanların çoğu
itici, telif hakları yasasına aykırı veya en basitinden kötüydü.
Ne tuhaftır ki Heinz, web sitesinin forumlarında tembel olmakla ve ucuz işgücüne kaçmakla suçlandı. Budget Travel
dergisi de Haziran 2008 sayısını okuyucularından gelen içerikle doldurduğunda benzer deneyimden geçti. Derginin editörü Erik Torkells bloğundaki yazısında şöyle yazıyordu: “Ara
sıra birisi, daha ucuz veya daha kolay olduğu için mi okuyucu
kaynaklı bir sayı çıkardığımızı soruyordu. Açıkça belirteyim:
Bu sayıyı çıkarmak ne kolay ne de ucuzdu.” Her iki çabanın da
başarısızlığa uğradığını söylemiyorum. Kazanan Heinz reklamları ve bunları izleyen beş reklamın tümü, zekice yapılmıştı ve etkiliydi. Budget Travel 2009’da yine kullanıcı kaynaklı bir
sayı çıkaracaklarını söylüyor. Torkells, “İster beğenin ister beğenmeyin ama gelecekte editörün rolü bir konuşmaya liderlik
yapmak olacak, monolog sunmak değil” diyor.
5. Kalabalığın Aptallığı veya İyi Diktatör
İlkesi
Crowdsourcing’den yararlanmak istediğimiz gazetecilik projemiz Assignment Zero’yu başlattığımızda tabelamızı asar
asmaz kalabalığın kendiliğinden toplanacağını zannettik. Ha
ha! İnsanlar hevesli olabilirler, ilgi alanlarına ve yeteneklerine göre belirli bir seviyede örgütlenebilirler, ama aynı zamanda yönlendirilmeye, kılavuza ve sorularını yanıtlayacak
birine ihtiyaçları var. Assignment Zero, biz bir yönetim grubu (bu, kalabalık arasından seçilmiş gönüllüleri içerse bile)
oluşturuncaya kadar yerinden kıpırdamadı.
Crowdsourcing’le ilgili en büyük yanlış anlamalardan biri,
kalabalığın yalnız başına çalıştığıdır. Gerçekte en başarılı crowdsourcing çabaları, kalabalığa kılavuzluk eden, açık
kaynak yazılım projelerinde “iyicil diktatörler” olarak anılan
bireyler arasındaki canlı işbirliğinin ürünleridir. Wikipedia
gibi toplu çabaların sistemi olan web 2.0 modasına tepki olarak bilgisayar bilimcisi Jaron Lanier, 2006’da internet dergisi
23
JEFF HOWE
Edge için “Dijital Maoculuk” adlı bir yazı yazdı. Kalabalığın
yetenekleri konusuna kuşkulu bakışını paylaşmıyorum ama
Lanier’in bazı mükemmel noktaları vurguladığını söyleyebilirim: “Farkında olduğum her hakiki kolektif zekâ örneğinin
kılavuzu ve esin kaynağı, iyi niyetli insanlar. Bu insanlar, kolektif zekânın odaklanmasına yardım ediyor ve bazı durumlarda grup zihninin neden olduğu tuzakları ortadan kaldırıyor.” Diğer bir deyişle, Linus Torvalds’ın açık kaynak projesi
Linux’ta yaptığı gibi, birinin karar verici rolünü üstlenmesi
gerekiyor. Toplulukların liderlere ihtiyacı vardır.
6. İşi Basit Tutun ve Parçalara Bölün
Konu crowdsourcing olduğunda yapılmaya değer herhangi bir
iş, en küçük parçalarına bölünmeye değer. Hukukçu ve yazar
Yochai Benkler The Wealth of Networks (Ağların Zenginliği)
kitabında buna “modülarite” diyor ve şu tanımı yapıyor: “Modüllerlik, bir projenin bir bütün olarak bir araya getirilmeden
önce bağımsız üretilebilen daha küçük modüllere parçalanabilme boyutunu belirten niteliktir.” Bunu yapmanın nedeni,
kalabalıktaki insanların aptal değil, meşgul olmasıdır. Benkler,
“Yaratıcı kapasite ve muhakeme gücü bir nüfusun tüm üyelerine yayılmıştır ama uygun zaman ve dikkat değil” diyor. Bu,
insanların webde çalışma şekillerinde ortaya çıkıyor: Bir blog
yazısı bir link kadar kısa veya bir kitap kadar uzun olabilir.
Bu temel ilke, çeşitli crowdsourcing uygulamalarında kullanılıyor. Örneğin NASA halk gönüllüleri programı, kraterleri
belirleme işini beş saniyelik görevlere bölüyor. Böylece katılımcılar zamanları ve ilgileri izin verdiği süre içinde istedikleri
sayıda krater inceleyebiliyorlar. Threadless.com ziyaretçileri
istedikleri kadar tişört tasarımı üzerinde oy kullanabiliyor veya
eğer zamanları elverirse kendi tasarımlarını yapabiliyorlar.
iStockphoto’da insanlar bir iki fotoğraf yükleyebilecek kadar az
iş yapabiliyor veya haftada kırk saate kadar zaman ayıran “denetçi” rolünü üstlenip diğer katılımcılar tarafından yüklenen
fotoğrafların temel kalite standartlarına uyup uymadıklarını ve
telif haklarını ihlal edip etmediklerini inceleyebiliyorlar.
Görevlerin doğasını da basit tutmak önemli. Bunun nedeni
kalabalığın zor anlaması değil, farklı insanlardan oluşması.
Wikipedia kurucusu Jimmy Wales, kendisine internet ansiklopedisinin neden bu kadar başarılı olduğu sorulduğunda,
bir ansiklopedi girişinin ne olduğunu herkes zaten biliyor
diyerek açıklama yapmış. Çağrıya açıklık ve sadelik getiril-
CROWDSOURCING
diğinde—en iyi alt lig oyuncusunu bul, bu paragrafı Fransızcaya çevir—katkıda bulunacak birini bulma şansı önemli
oranda yükseliyor.
7. Sturgeon Yasasını Anımsayın
İnternet erişimi olan 1 milyar insanı—en azından teorik olarak—kapsayan potansiyel izleyicinin büyüklüğünden dolayı,
açık bir katılım çağrısına yanıt baş döndürücü olabilir. Bu
kitapta sözü edilen Heinz’ın, Current’ın veya diğer kuruluşların/insanların doğrulayacağı gibi yanıtların çoğu, nazik bir
şekilde söylemek gerekirse arzulanan kalite standartını karşılayamayacak. Bilimkurgu yazarı Theodore Sturgeon’ın adını
alan Sturgeon Yasasına göre her şeyin yüzde 90’ı berbattır ve
benim bu kitap için konuştuğum insanların bazıları, bu rakamın az bile olduğunu düşündüler.
Çeşitli biçimlerdeki teknolojinin, genel nüfus içinde bilgi, yetenek ve zevk rezervini büyüttüğünü, ancak olumlu gelişmenin etkilerinin tam anlamıyla belirmesi için yılların geçmesi
gerektiğine inanıyorum. Ve o zaman bile gerçek yetenek az
bulunur bir özellik olacak. Crowdsourcing’in esas hüneri, bu
yetenek için önceden var olmayan bir çıkış noktası sunması.
Önemli ve zor olan bu çıkış noktasını bulmak. Bu da bir sonraki kuralın konusu.
8. Sturgeon Yasasının Panzehiri Olan
Yüzde 10’u Anımsayın
Crowdsourcing bize çok değerli iki armağan sunuyor: Bir,
yeteneğimizin olmadığı uğraşlarımız için bize bir çıkış yolu
sunuyor. İki, bu maceraların ürünlerini insafsızca ve belki de
merhametle, çok az kişinin tanık olabileceği bir yere gömüyor. Crowdsourcing’in büyüsü, kalabalığın şebekeleri düşük
kalite malla doldurma eğilimini düzeltme yeteneği. Diğer bir
deyişle, eğer kendinizi sunulanlar içinde boğuluyor hissediyorsanız bunları kendi başınıza ayıklamaya kalkmayın. Kalabalığın yığın içinden en iyi ve en parlak cevherleri bulmasına
izin veren uygun ve demokratik yol seçin.
9. Topluluk Her Zaman Haklıdır
Bu kuralı, İyicil Diktatör İlkesinin tamamlayıcısı olarak değerlendirin. Evet, toplulukların bir karar vericiye (aynı zamanda yardımcı bir ele, yaslanacak bir omuza ve ara sıra bir
24
JEFF HOWE
otoriteye) ihtiyacı vardır. Ama sonunda Yochai Benkler’in
Linus Torvalds bağlamında belirttiği gibi bir diktatörün otoritesi ahlaki ve ikna edicidir, mutlak değil. Topluluğa yön
göstermeye çalışabilirsiniz ama sonunda siz onları izliyor
olacaksınız.
10. Kalabalığın Sizin İçin Neler
Yapabileceğini Değil, Sizin Kalabalık İçin
Neler Yapabileceğinizi Sorun
Bu kuralı sona bıraktım çünkü sizi tek bir düşünceyle baş
başa bırakmak isteseydim o da şu olurdu: Birey veya şirket,
kalabalığa istediği bir şeyi verdiği zaman crowdsourcing çalışıyor. Bunu şu şekilde de düşünebilirsiniz: Başarılı crowdsourcing, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en tepedeki
ihtiyacı karşılar. İnsanlar psikolojik, sosyal veya duygusal ih-
CROWDSOURCING
tiyaçları karşılandığında katkıda bulunmaya hazır oluyorlar.
Eğer bu ihtiyaç karşılanmamışsa katılmıyorlar.
Bu, şirketlerin çalışan ilişkileri hakkında normalde düşündüklerini tersine döndürmeleri gerektiği anlamına geliyor.
Eğer iStockphoto, düşük ücretli amatör fotoğrafçı işgücü
yaratmaya çalışarak bir topluluk oluşturmaya kalksaydı başarısız olurdu. Bunun yerine Livingstone webde, hevesli insanların çalışmalarını birbirleriyle paylaşabildikleri ve eleştirebildikleri ve elbette birkaç kuruş kazandıkları sıcak bir
atmosfer yarattı.
Jeff Howe: Wired dergisi editörüdür.
Crowdsourcing, 2010, Optimist Yayınları.
25