Ülkemizdeki Ruhsal Araştırmalardan Örnekler “Astral Seyahat

Transkript

Ülkemizdeki Ruhsal Araştırmalardan Örnekler “Astral Seyahat
ARALIK 2009 Sayý: 492 Fiyat: 3.5 TL
5. Boyuta
Doðru
Yol Alýrken
Ülkemizdeki
Ruhsal Araþtýrmalardan Örnekler
“Astral Seyahat Ortamlarý”nda
En Çok Merak Edilenler
ÝÇÝNDEKÝLER
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 41 Sayý:492 Aralýk 2009
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Özenç Kayserilioðlu
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Hale Ürkmezgil
Haberleþme Sorumlusu ve
Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
0212 252 85 85
0542 676 83 47
Faks: 0212 249 18 28
P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul
Tekrar Dünyaya Gelme
ve Kuran .............................................. 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
Ülkemizdeki Ruhsal
Araþtýrmalardan Örnekler .................... 6
Ahmet Kayserilioðlu
Prof. Dr. Þükran Geçgil’i
Uðurlarken ......................................... 14
Güngör Özyiðit
En Çok Merak Edilenler ................... 18
(Astral Seyahat Ortamlarý)
Zuhal Voigt
Köy Enstitülerinin
Kuruluþ Aþamalarý - 1 ........................ 28
Yalçýn Kaya
Birbirimizden Kopmuþ ve
Birbirimizden Ayrý Yaþýyoruz
(Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri) ................ 38
Thom Hartman/Arýn Ýnan
Yönetim Yeri:
Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul
Baský:
Inkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.
Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.
Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul
Fiyatý: 3.5 TL
Yýllýk Abone: 40 TL
Yurt Dýþý: 50 TL
5. Boyuta Doðru
Yol Alýrken .......................................... 44
Rengin Özer
SEVGÝ DÜNYASI
1
Sevgili Dostlar
Kaybettiðimiz sevdiklerimizi bir gün nasýl olsa bulacaðýmýzý bilmek,
duyduðumuz acýya teselli olabilmeli. Eðer olamýyorsa, ölümle her
þeyin bitmediðine, sevenlerin baþlangýçtan sona, birbirine kopmaz
baðlarla baðlý olduðuna tam kani deðiliz, yani aslýnda buna tam
inanmýyoruz demektir. Bizler inanýyoruz ve günler geçtikçe sayýlarý
fazlalaþarak dünyadan ayrýlan sevdiklerimize bu yüzden elveda
diyemiyoruz. Onlar isterlerse her zaman büyük ailemizin yanýnda ve
içinde bizimle birlikte varolacaklar... Þükran Haným, Þükran Ablamýz
da ayný þekilde, artýk buradan farklý ve yeni bir yolda yürüyüþe devam
etmesine raðmen bilecek aslýnda hiç ayrýlmayacaðýmýzý. O, ülkemizin
insan hayatý için çok önemli ama bir türlü halledilemeyen aksaklýklarýna, insanlarýmýzýn birbirine karþý haþin, vurdumduymaz ve
saygýsýz davranýþlarýna dikkati çekmek için verilmiþ bir kurban gibi
gitti. Ýstanbul içinde yine mutlaka bir yardým için gittiði evinden uzak
ama merkezi olan bir yerde, biraz yavaþ indiði için merdiveninden,
kendisini oraya götüren otobüsün altýnda ezildi. Bu bizim içimizden
bir otobüsün canýna mal olduðu ikinci sevdiðimiz. Baþka kardeþler,
ünlüler, ünsüzler hep zarar görmekteler, ölmekteler senelerdir... Böyle
sürüp gidecekse her þey ne yazýk... Niçin otobüse biniliyor o zaman,
demek sizce bir çözüm mü? Çözümleri bu mantýkla ele alýrsak, kapaðý
olmayan rögara düþmemek, biraz yaðmur var, ama þuradan þuraya
bir gidivereyim derken birden patlayan selin, çaðlayanýn içinde sürüklenmemek, belediyenin çukurlarýna yuvarlanmamak, birbiriyle yarýþan
otobüslerin gazabýndan korunmak için sonunda hiç dýþarý çýkmamak
gerekir ve istenen de bu mu yoksa... Aslýnda hepsinin temelinde ayný
þey yatmakta: Birbirimize deðer vermek, birbirimizi, insaný, canlýyý
önemsemek, kendimize istediðimizi karþýmýzdakine de istemek...
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
SEVGÝ DÜNYASI
2
ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR
Kuran'da hakikatler bazen
apaçýk, bazen de ancak
idraklerin ve bilgilerin
geliþmesi ile anlaþýlabilecek
tarzda gizli söylenmiþtir.
Böylece hakikatler kâh
cümleler arasýna gizlenmiþ,
kâh semboller içinde
saklanmýþ, fehim ve bilgi
sahiplerinin görebilecekleri
kýlýk kýyafette sunulmuþtur.
Bu þekilde hareket etmekle
her devirde bulunacak cahil
zümrenin gözlerinden,
onlarda yanlýþ kanaatler
uyandýracak hakikatler
gizlenirken, yine her devirde
bulunacak bilgisi ve idraki
yüksek kimselerin de
ihtiyaçlarýna cevap
verilmiþtir.
Dr. Refet Kayserilioðlu
Tekrar Dünyaya Gelme
ve Kuran
SEVGÝ DÜNYASI
Erdem - Size tekrar
dünyaya gelindiðini
Kuran'da gösteren ayetleri sormadan önce bu
inanýþýn Ýslâmiyet'e
aykýrý görünen hususlarýndan bir iki hususu
daha sormak istiyorum.
Sizin söylediðinizi
doðru olarak kabul
edersek, yani insanlar
dünyaya birçok defalar
gelip gidiyorsa,
kýyamette bunlarýn
hangisinden sorumlu
olacaktýr? Çünkü onun
birçok bedenleri olacaktýr. Meselâ bunlardan
birisi cennetlik ise,
diðer bedeni de cehennemlik ise bu adam
cennete mi gidecek,
cehenneme mi?
Özden - Þahýs
dünyadan her gidiþte
geçirdiði son hayatýn
hesabýný kendi vicdanýna ve ilâhi nizama karþý
verir. Hesabýný veremediklerini de daha sonraki hayatlarýnda verir.
Her yeni hayat önceki
hayatlarýn kazandýrdýklarý veya kazandýramadýklarý bilgi ve kudretlere uygun olarak kurulur. Yani kazandýrdýk-
3
larýnýn daha ilerisini
saðlayacak, kazandýramadýklarýný da telâfi
edecek þekilde yeni bir
hayat hazýrlanýr. Böyle
olunca þahýs borçlarýný
tekrar dünyaya geliþ
gidiþleri esnasýnda
ödemiþ olmaktadýr.
Erdem - Yani sorgu
sual için ve hayatýnýn
hesabýný vermek için
kýyamete kadar beklenmez mi diyorsunuz? O
zaman kýyametin
manâsý ne oluyor?
Özden - Ýslâmiyet'te
kabir azabýndan bahsedilir. Ýyi iþler yapmýþ
olanlar böyle bir azap
çekmeyeceklerine göre
onlar ne haldedirler?
Onlarýn da huzur ve
sükun içinde olmalarý
gerekir, deðil mi? Bu
kabir azaplarý veya
huzur ve sükun anlarý
cennet ve cehennemin
birer örneði deðil
midir? Ýþte bunlar size
biraz önce söylediðim
þahsýn kendi vicdanýna
ve ilâhi nizama karþý
hatalarýnýn hesabýný vermesi, onlarýn azap ve
ýstýraplarýný çekmesidir.
Veya iyi davranýþlarýnýn
saadet veren neticeleriyle karþýlaþmasýdýr. Böylece her
hayatýn, daha doðrusu
her hareketin hesabý
vicdanýmýza karþý daha
bu dünyadan verilmeye
baþlanmýþ oluyor. Bu
spatyoma (âhiret)
geçince daha büyük
mikyasta olacaktýr.
Hesaplarýný kýsmen
veya tamamen verdikten sonradýr ki yeni bir
hayata baþlayacaktýr.
Erdem - Yani kabir
azabý veya kabir saadeti
denilen þeylere cehennem ve cennet mi diyeceðiz? Fakat gerçek
cennet ve cehennemin
bundan daha farklý bir
þey olmasý gerekir.
Nitekim Kuran'da kabir
azabýndan baþka bir
cehennemden, kabirdeki
huzurdan baþka bir cennetten bahsetmiþtir.
Özden - Aldýðýmýz
ruhi bilgilere dayanarak
size insanlarýn öldükten
sonra karþýlaþtýðý
durumlarý kýsaca izah
edeceðim. Bir þahýs
ölünce herkeste uzun-
SEVGÝ DÜNYASI
4
luðu deðiþen bir
teþevvüþ, daha doðrusu
bir uyuþamama, þaþýrma
devresine girer. Bu
devre bazý kimseler için
korkunç hayallerle dolu,
bazý kimseler için ise
sebepsiz, gayesiz
hazlarla doludur. Ancak
bu devre atlatýldýktan
sonradýr ki ruh ýstýrap
çekiyorsa neden çektiðini, saadet duyuyorsa
neden duyduðunu daha
iyi anlayýp idrak etmeye
baþlar. Buna göre
teþevvüþ devresini kabir
azabý ve kabir huzuru
devresine karþýlýk tutacaðýz; gerçek cennet ve
cehennemi de þahsýn az
çok uyandýktan, yani
idraki açýldýktan sonra
karþýlaþacaðý durumlara
karþýt tutacaðýz. Yalnýz
bu cennet ve cehennemin de þahsýn tahayyülleri ile oluþtuðunu unutmamak lâzýmdýr.
Erdem - Ne demek,
yani cennet ve cehennem hakiki deðil de
hayali mi?
Özden - Birçok
defalar söylediðim gibi
orada tahayyül yani
mizansenleri ve o þahýs
için gerçek olan olaylarý
meydana getirme
gücüne sahiptir. Yani
ruh kendi imajinasyonu
(tahayyülü) ile kendisi
için gerçek olan birçok
olaylar, þekiller ve manzaralar yaratýr ve onlar
içinde neþe duyarak
veya korkarak, üzülerek
yaþar. Bunun benzerini
rüyada görüyoruz.
Etrafýmýzda birçok
þeyler görürüz rüyamýzda, bazen kahkahalarla
güler, bazen hýçkýra
hýçkýra aðlarýz.
Erdem - Peki kýyamet
ne demek oluyor
öyleyse?
Özden - Dünyaya
birçok defalar gelip gittiði halde dünya mektebini bitiremeyenlerin
veya son imtihanda
baþarý kazanýp da daha
üst durumlara geçenlerin toplandýklarý devre
olmasý gerekir. O zaman
dünya vazifesini bitirmiþ ve parçalanmýþ,
dünyayý baþaramayanlar
daha basit, daha ýstýraplý
âlemlere sürülecektir
belki. Çünkü dünyanýn
da elbette bir sonu olacaktýr. Ama bunlar konumuz deðil bizim.
Erdem - Peki,
Kuran'da tekrar
dünyaya gelmeyi
gösteren âyetlerden
bahsetmiþtiniz. Bunlar
hangileridir?
Özden - Kuran'da
otuza yakýn âyet veya
beyyinede tekrar
dünyaya gelindiðinden
açýk veya kapalý
bahsedilmiþtir. Ama
Ýslâm mütefekkirleri
bunlarý Kuran'daki cennet ve cehennem
hakkýnda söylenilenlerle
baðdaþtýramadýklarý için
"Tekrar dirilme" lâfýný
ahirette dirilme manâsýna almýþlardýr. Buna
raðmen bazý ayetleri
yine de tam açýklayamamýþlardýr. Kuran'da
hakikatler bazen apaçýk,
bazen de ancak idraklerin ve bilgilerin
geliþmesi ile anlaþýlabilecek tarzda gizli
söylenmiþtir. Böylece
hakikatler kâh cümleler
arasýna gizlenmiþ, kâh
semboller içinde saklanmýþ, fehim ve bilgi
SEVGÝ DÜNYASI
sahiplerinin görebilecekleri kýlýk kýyafette
sunulmuþtur. Bu þekilde
hareket etmekle her
devirde bulunacak cahil
zümrenin gözlerinden,
onlarda yanlýþ kanaatler
uyandýracak hakikatler
gizlenirken, yine her
devirde bulunacak bilgisi ve idraki yüksek
kimselerin de ihtiyaçlarýna cevap verilmiþtir.
Þimdi Bakara suresinin 28. âyetini beraber
okuyalým: "Allah,
ölüyken sizleri diriltti.
Sonra öldürecek, sonra
tekrar diriltecek ve siz
sonunda O'na döneceksiniz. Böyleyken Allah'ý
nasýl inkâr edersiniz?"
Burada ölüyken dirilmemizden bahsediliyor.
Biliyoruz ki ölüm ve
dirilme lâflarý dünyaya
ait þeylerdir. Yani insan
dünyada ölür, dünyada
dirilir. Ahirette ölüm ve
dirilme diye bir þey
yoktur. Çünkü ruh her
zaman canlý ve her
zaman diridir. Ölüm
ruhun bedenini terketmesi halidir.
Dirilmek de ruhun bir
bedenle dünyada tezahür etmesi, dünya mad-
05
deleri içinde yaþamasýdýr. Esasen Kuran
umumi olarak tetkik
edilince açýkça görülüyor ki ölmek bedenden
ayrýlmak manâsýnda,
dirilmek dünyaya
gelmek veya doðmak
manâsýna kullanýlmaktadýr. Ýlk bedenleniþ
halketme tabiriyle ifade
edilmiþ; dünyada iþini
bitirip yüksek alemlere
geçmek de "Allah'a
dönmek" tabiriyle ifadelendirilmiþtir. Bu çok
doðrudur. Çünkü dünya
mektebini bitiren yüksek âlemlere geçerek
orada ilâhi idare
mekanizmasýnda vazifeler alýr.
Bu kýsa açýklamadan
sonra yukarýdaki ayeti
birlikte açýklayalým:
"Ölüyken, Allah sizleri
diriltti" diyor. Yani biz
dünyada daha önce
yaþamýþýz, sonra
ölmüþüz, yani bedenimizi terketmiþiz. Allah
sonra bizleri tekrar
diriltmiþ, yani tekrar
ruhlarýmýzýn yeni bir
bedene sahip olmasýna
imkân hazýrlamýþtýr.
Ayet bu kadarla da
kalmýyor, hiç þüpheye
mahal býrakmayacak bir
tarzda "Sonra tekrar
öldürecek ve tekrar
diriltecek" diyor.
Demek ki bu öldürme
ve diriltme bir kere
olmuyor. Tekrar tekrar
ölüp diriliyoruz. Biz de
ayný þeyi söylüyoruz.
Ýnsanlar dünyaya tekrar
tekrar gelirler ve giderler diyoruz. Elbette bu
geliþ gidiþler ilâhi rýza
altýnda ve ilâhi nizama
uygun olacaktýr. Hiç
baþýboþ deðildir.
Ayete devam edelim:
"Ya siz sonunda O'na
döneceksiniz.
Böyleyken Allah'ý nasýl
inkâr edersiniz?"
Dediðimiz gibi bu ölüp
dirilmeler sonsuza dek
devam edecek deðil. Bir
gün dünyaya gelip gitmeler bitecek, ruhumuz
yükselip yüce âlemlere
geçecek, yani Allah'a,
ilâhi planlara döneceðiz.
Bütün bunlarý görüp
dururken Allah'ý nasýl
inkâr edersiniz deniyor.
Erdem - Diðer ayetler
hakkýndaki açýklamalarýnýzý gelecek konuþmamýzda rica edeceðim.
SEVGÝ DÜNYASI
6
Ahmet Kayserilioðlu, Nezihe ve Muammer Bayurgil çiftiyle yaptýðý söyleþide
Ülkemizdeki
Ruhsal Araþtýrmalardan
Örnekler
Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog
SEVGÝ DÜNYASI
TANRI VAR MI YOK MU?
8 Kasým 2009 tarihli Hürriyet'in Pazar
ekinin orta sayfasýnýn tamamýnda Ezgi
Baþaran'ýn çok baþarýlý bir çalýþmasýnýn
ürünü olan: "Batýnýn Ateþli, Entelektüel,
Bilimsel Tartýþmasý: Tanrý Var mý Yok
mu?" baþlýklý yazýdan, son bir yýl içinde
batý dünyasýnda Tanrýyý tartýþan 30 dan
fazla kitabýn öz fikirlerini ana hatlarýyla
öðrenmiþ olduk. Yazýnýn giriþ satýrlarý
aynen þöyle idi:
"Bir yanda kökten dincilik yükseliyor,
bir yanda dine katý bir materyalizmle
yaklaþan yeni ateizm akýmý... Yeni ateistlerin karizmasý ve ukala tavrý, seslerini
uluslararasý camiada daha kolay duyurmalarýný, daha çok insaný dinin insanlýk
için hiç de iyi bir þey olmadýðýna
inandýrmalarýný kolaylaþtýrýyor. Bundan
tedirgin olan ilâhiyatçýlar ve entelektüeller de kalemlerini kuþanýp onlara
cevap veriyor, dinin gerekliliðini
savunuyor. Bir tarafta dindarlar, bir
tarafta bilim adamlarý, bir tarafta
ateistler... Hayali bir mahkemede Tanrý
var mýdýr yok mudur tartýþýyorlar, kitaplar yazýyorlar. Bazýlarý propaganda
kokuyor, bazýlarý zekâ. Bazýlarý kolay
anlaþýlýyor, bazýlarý bilmece gibi. Bazýlarý
ikna ediyor, bazýlarý iyice ârâfta býrakýyor. Kesin olan, batýda ateþli bir din ve
Tanrý davasýnýn görülüyor olduðu.
Sadece bu sene içinde 30'dan fazla
kitabýn Tanrý’yý tartýþýyor olmasý bunun
en somut kanýtý."
Biliyorsunuz bir kaç aydan beri Sevgi
Dünya'sýnda biz de ayný konuyu enine
boyuna tartýþmaktayýz. Tanrý'nýn varlýðý
konusunda bilimsel delilleri, kutsal kitaplar ve peygamber sözlerinden elde
ettiðimiz saðlam kanýtlarý aktardýktan
7
sonra, ruhsal çalýþmalardan, parapsikolojik bulgulardan söz etmeye baþlamýþtýk.
Öncelikle de Türkiyemizde yapýlmýþ
olan, hattâ bazýlarýnýn bizzat tanýðý
olduðum ruhsal deneyleri sizlerle paylaþmýþtým. 40 yýl önce ülkemizde bu
konuda öncü ve yol açýcý çalýþmalar
yapan 8 spiritüalistle yaptýðým söyleþilerin ilk ikisinin önemli bölümlerini de
sizlere özetlemiþtim.
Yýllar geçse de, yaþanmýþ gerçekler
deðerlerinden bir þey kaybetmezler.
Üstelik parapsikolojik olaylar Yaradan'ýn
ve öte âlemin varlýðýnýn, hattâ bizim ölüp
toprak oldu sandýðýmýz sevdiklerimizin
ruhlarýyla iletiþiminin mümkün olduðunun kanýtlarýyla dolu olduðundan hepimiz için bir aydýnlanma ve teselli kaynaðýdýr. Bunlarý yeni nesillerle paylaþmak aslýnda vazgeçilmez bir görevdir
bizler için. Mezarlýk kapýlarýnda yazýlý:
"Her can ölümü tadýcýdýr" âyetini okuyup
ürpermek yerine aydýnlanmýþ kafalar ve
gönüller dünyayý terketme olayýný yeni
bir hayata geçiþin kapýsý olarak benimsemek yolunu kolayca seçeceklerdir
böylece!..
Bu yazýmda Ankara'da yýllar süren
çok baþarýlý parapsikoloji deneylerinin
yapýldýðý, "Türkiye Ruh ve Ruhsal
Olaylarý Ýnceleme ve Araþtýrma
Enstitüsü"nün baþkaný Diþ Doktoru
Ferhan Erkey'in 40 yýl önce anlattýklarýný, özet olarak sunduktan sonra; yine
ayný yýllarda spiritüalizmaya çok emekleri geçmiþ Nezihe ve Muammer
Bayurgil çiftiyle yapmýþ olduðum tartýþmalarla dolu söyleþimi sadeleþtirerek
aynen aktaracaðým.
Tanýðý olduðumuz bir olayý iyice
incelemeden akýl ve mantýk süzgecinden
geçirmeden kýsa yoldan, kestirmeden
8
sonuçlara varmadýðýmýzý bu tartýþmalý
söyleþi apaçýk ortaya koyacaðýndan
tamamýný aktarmakta yarar görmekteyim.
ANKARA’YI
DENEYSEL PARAPSÝKOLOJÝ ÝLE
TANIÞTIRAN DÝÞ DOKTORU
Ferhan Erkey spiritüalizmaya ilgisinin
nasýl baþladýðýný þöyle anlatmýþtý:
"1957 milletvekili seçimleri pek yaklaþmýþtý. O zaman particilikle uðraþýyordum. Propaganda için bir köye gidiyorduk. Arabamýzda bir mühendisin hanýmý
da vardý. Konuþmalar arasýnda nasýl oldu
bilmem söz ruhî konulara geldi. Bu
konuda epeyce bilgiliydi Ankara'daki bir
gruptan, yaptýklarý celselerden, Atatürk'ün ruhunun ülkemiz sorunlarý ile ilgili
verdiði tebliðlerden uzun uzun söz etti.
Duyduklarým beni çok ilgilendirmiþti. O
zamana kadar bu konularda doðru dürüst
bir bilgi sahibi deðildim. Kendisinden
böyle bir ruhi toplantýya beni de çaðýrmalarýný rica ettim. Fakat her defasýnda
bir aksilik çýktý, bir türlü gidemedim.
"Ýþte celseye giremediðim o günlerde,
çalýþma arkadaþlarýmdan biri çok sevdiði
karýsýný ameliyat masasýnda kaybetmiþti.
Adam tamamen yýkýlmýþ karþýmda oturuyordu... Birden garip bir hâl oldu
bende. Otomatik bir itiliþle gittim
arkadaþýn ellerini tuttum. Adam küt diye
uyuyup, transa girmez mi? Sanki anadan
doðma bu iþleri biliyormuþçasýna
karýsýnýn ruhuyla temasa geçtim. Ölen
karýsý bize birçok þeyler söyledikten
sonra arkadaþýn da bilmediði evdeki bazý
eþyalardan söz edip tavsiyelerde bulundu. Bildirdiklerinin aynen gerçekleþmesi
doðrusu beni çok etkilemiþti..."
Ferhan Bey kendisinde üstün bir ruhi
SEVGÝ DÜNYASI
yeteneðin olduðunu anlayýnca bir yandan
bu konuda yazýlmýþ kitaplarý içercesine
okurken, bir yandan da hýzla deneysel
çalýþmalara koyuluyor.
"Bir anda çalýþmalarým duyuldu ve
etrafýmý meraklý bir kitle sarýverdi. O
zamandan beri de aralýksýz uðraþýp duruyorum, bu gerçekleri yaymak için." diyerek konuþmasýný noktaladý sayýn Erkey.
Ve bir türlü katýlamadýðý o toplantýlara
ilk gidiþinde, yaptýðý denemedeki baþarýsýndan duyduðu güvenle iznini alarak bu
defa celse operatörü Ali Çankaya'yý derin
bir hipnoz uykusuna sokarak, Ýstiklâl
Marþý þairimiz Mehmet Akif'in ruhuyla
temasa geçiyor, ondan bilgiler almaya
baþlýyorlar. Sonrasý aynen þöyle:
"Büyük þairin de bizden bir ricasý oldu.
Mýsýr'da iken yazýp tamamladýðý Kur'an
Tefsirini bulup halkýn istifadesine sunmamýzý istiyordu. Bu tefsirin nerede
olduðunu da iyice tarif etti; hattâ
Türkiye'de iletiþim kurmamýz gereken bir
kiþinin de ismini bildirdi. Bildirdiði þahsý
buldum. Gerçekten böyle bir tefsirden
onun da haberi varmýþ. Fakat araþtýrmayý
Mýsýr'da yapmak gerekiyordu. Çeþitli
engeller yüzünden buna kalkýþamadýk.
Bir gün o tefsirin ortaya çýkacaðýný
umuyorum..."
Ferhan bey Ali Çankaya'nýn esaslý bir
medyum olduðunu görünce iþin peþini
býrakmamýþ ve onunla 5 yýl boyunca
sürekli celseler yapmýþ. Ünlü hiciv þairi
Neyzen Tevfik'in ruhu ile karþýlaþmalarý
da bu suretle olmuþ.
"Üstad bize aðabeyinin evini tarif etti,
bulduk. Bir de mesaj gönderdi: Aðabeyine eblehliði býrakmasýný söylüyordu. Biz
utana sýkýla bunu kendisine aktardýk.
Gülerek: "Hiç üzülmeyin" dedi. "Hayatta
iken de bana hep böyle hitap ederdi."
SEVGÝ DÜNYASI
Neyzen Tevfik'le yapýlan celseler Ali
Çankaya çalýþmalarý býraktýktan sonra
baþka baþka medyumlarla da devam
etmiþ. Sayýn Dr. bana son celselerinden
birini okudu. Neyzen Tevfik dünyadaki
þakacýlýðýný, heccavlýðýný sürdürüyor.
Celselere devamlý gelenlere karakterlerine göre isimler takmýþ. Çok gülen neþeli
bir hanýma makara, bir beye nargile diye
hitap ediyor. Ferhan Beyin lâkabý ise:
"Aslan"
Neyzen celselerinden evvelce de haberdardým. Hâzým Akalýn arkadaþýmýz
Ankara'da bu toplantýlarda uzun süre
bulunmuþ ve bizlere aktarmýþtý. Üstad
Neyzen'in teblið olarak verdiði þiirli
hicivleri en az hayattaki kadar güzeldi.
13 yýldýr sürmekte olan bu çalýþmalarýn
ödülleri de o denli göz kamaþtýrýcý
olmuþ. Toplantýlarýn bazýlarýna katýlan
Hâzým Akalýn arkadaþýmdan da, özellikle
fizik medyumlarla yapýlan celselerde
kuþkuya meydan vermeyecek çok somut,
gözle görülür elle tutulur sonuçlar aldýklarýný öðrenmiþtim. Celse esnasýnda
masalarýn ta tavanlara kadar yükselmesi,
her yöne hýzla hareket etmesi bilhassa bu
konulara ilk baþlayanlar üzerinde çok
olumlu etkiler býrakmýþ. Deðiþik hipnoz
deneyleri, posthipnotik telkinler ve
ekminezi (geçmiþte yaþatma) deneyleri
de celsede bulunanlara deðiþik bir âlemin
kapýlarýný açmýþ, ayrýca bilgi celseleri ve
konferanslarla izleyenlerin görüþ ufuklarýnýn iyice açýlmasýna çalýþýlmýþ.
Ferhan bey o günkü çalýþmalarýný þöyle
özetlemiþti:
"Ankara'da merkezimizde her salý ve
cuma akþamlarý celse ve konferanslarýmýz oluyor. Kapýmýz herkese açýktýr.
Bir tek þartýmýz var, telefonla randevu
alýnmasý. Çünkü salonumuz ancak 70-80
9
kiþilik. Toplantýlarýmýzda gizli kapaklý
hiçbir þeyimiz yok. Deneyler herkesin
içinde yapýlýyor ve her türlü kontrole de
açýðýz. Odanýn her yeri aranabilir. Havalanacak masa iyiden iyiye incelenebilir.
Hattâ isteyen olursa manyetik yahut
elektriki bir hilenin olup olmadýðýný ölçecek âletlerini de getirebilir. Gayemiz el
çabukluðu ile bir þeyler yapmak deðil,
kontrollü deneylerle gerçekleri ortaya
koyup insanlarý manevi alanlarda da
düþünceye yönlendirmek. Bu nedenle
özellikle bilime, araþtýrmaya meraklý
kiþileri, öðretim üyelerini, profesörleri
açýkça toplantýlarýmýza davet ediyoruz..."
MEDYUMLUK HAKKINDA
BÝR ÇETÝN TARTIÞMA
Bedri Ruhselman'ýn "Mukadderat ve
Ýcabat'' isimli kitabýnýn kapaðýný çevirince þu cümleyle karþýlaþýrsýnýz:
"Sevgili Dostum Muammer Bayurgil'e
ithaf." Sayfalarý çevirmeye devam ederseniz AKIN isimli bedensiz varlýktan alýnan kýymetli tebliðlere rastlayacaksýnýz.
Bunlarýn kenarýnda da hep þu ismi
görürsünüz; Medyum Nezihe Bayurgil.
Türkiye'nin eski spiritüalistlerinden bu
muhterem karý-koca ile konuþmak ve
tartýþmak çok zevkli olmuþtu.
Yüksek Ticaretten 1936'da ayrýlan
sayýn Muammer Bayurgil spiritüalizma
ile nasýl ilgilendiðini ve Bedri
Ruhselman'a ait gerçekleþmiþ rüyasýný
þöyle anlattý:
''Eskiden beri yýldýznamelere ve el falýna meraklýydým. Bu merakýmý yabancý
kitaplardan yeni yeni bilgiler toplayarak
tatmin ediyordum. 1946 yýlýnda Bedri
beyin "Ruh ve Kâinat" kitabýný çýkar çýkmaz alýp okumaya baþladým. Kitap çok
10
ilgimi çekmiþ ve yazarýný tanýmak
arzusuyla dolmuþtum. O sýralarda rüyamda Bedri Ruhselman'ý gördüm. Tabii ben
kendini tanýmadýðýmdan rüyamdaki þahsýn gerçeðe ne kadar uyduðunu bilemiyordum. Ýki, üç gün sonra kitapçý bir
arkadaþýn yanýnda bir adam gördüm.
Kendi kendime ben bu beyi nereden
tanýyorum diye düþünüyordum. Meðer
bu adam Bedri Ruhselman deðil miymiþ?
Galiba biraz boyu hariç diðer hususlar
rüyamda gördüðüme týpatýp uyuyordu."
Þimdi de Eczacý sayýn Nezihe
Bayurgil'i dinleyelim:
"Bir peþin hüküm olarak "ruhlarla
konuþuluyor" inancý bende çocukluðumdan beri vardý. Genç kýzlýðýmda fincanla
ruh çaðýrýyorduk. Hiçbir ciddi gayemiz
yoktu, sadece eðlence olarak yapýyorduk
bu tecrübeleri. Ama yine de ruhlarýn varlýðýna inandýrýcý çok noktalar
yakalamýþtýk. Ben ve kýz kardeþim daha
sonralarý yazýcý medyumluk yapmaya
baþladýk. Bedri beyle tanýþmadan altý ay
evvel, ben Kemalettin isimli bir bedensiz
varlýkla irtibat, kardeþim ise Dante'nin
ruhuyla temas kurmuþtuk. 1946'da
medyumluk faaliyetlerimizi bir
ahbabýmýzdan öðrenen Ruhselman bizimle celseler yapmak istemiþ, tanýþtýk.
Önce bizi biraz imtihana çekti.
Medyumluk derecemizi ölçmek için bir
nevi test yaptý. Biz iþin ilmî tarafý ile hiç
alâkadar olmadýðýmýzdan doðrusu biraz
þaþýrmýþtýk. Bedri bey, Dante'nin ruhuna,
hayattayken tamamlayamadýðý eserinin
ismini sordu, cevap alamadý. O zamana
kadar ruhlara tamamen inanýyorduk.
Ama bu olay bizi allak bullak etmiþti. Ýlk
þüphe tohumlarý böylece kafamýza girmiþ
oluyordu. Hem ruh diye bir varlýðýn
olduðunu kabul ediyor, niye onlar bizim-
SEVGÝ DÜNYASI
le konuþmasýn diyor, hem de medyumluk
yaparken bile acaba þuuraltým mý
konuþuyor yoksa bu bilgiler baþka bir
varlýktan mý geliyor diye þüphe içinde
bocalýyordum.."
Nezihe haným psikolojik infisal
medyumlarýnýn pek çoklarýnýn ilk zamanlarda karþýlaþtýklarý bir durumu anlatýyordu aslýnda. Zira bu tip medyumlarýn
celse esnasýnda þuurlarý yerindedir ve
gerek celse esnasýnda, gerek celseden
sonra söylediklerinden, yaptýklarýndan
tamamen haberdardýrlar. Halbuki hipnozun derin safhalarýnda enkarnasyon
medyumlarýyla yapýlan ruhi temaslarda
medyum tam bir uyku haline girdiðinden
ve celseden sonra hiçbir þey hatýrlamadýðýndan bu tip þüphelerle hiç
karþýlaþýlmamaktadýr.
Acaba Nezihe hanýma, onu bu þüphelerden kurtaracak deliller verilmemiþ
miydi? Kendisine bunu sordum:
"Benim cevaplandýrmama imkân
olmayan sorular da soruluyordu zaman
zaman" diye söze baþladý ve bu tip çok
enteresan bir celseyi þöyle anlattý:
"Hele bunlardan birini hiç unutmam.
Bedri beyle tanýþtýktan birkaç ay sonra
Ýstanbul'un meþhur avukatlarýndan Cevat
Edege, yanýnda iki hukukçu arkadaþý ve
o zamanlar sadece bir iþ arkadaþým olan
Muammer Bayurgil bey benim rnedyumluðum altýnda bir celse yapmýþtýk.
Varlýðýmýz Kemalettin idi. Cevat Edege
eski þer'i hukuk "mecelle" ye ait þöyle
bir sual sordu: "ikrar-ý harici ile hüküm
verilebilir mi?"
Nezihe haným bunlarý anlatýrken
Muammer bey de bu celse zaptýný aramaktaydý.
Bedensiz varlýk Kemalettin: "Bu sual
benim bilgimin haricinde" diye cevap
SEVGÝ DÜNYASI
verince hukukçu arkadaþlar mecelle'nin
toplayýcýsý Cevdet Paþa'nýn ruhunu istediler. Geldi ve cevaben aðdalý bir
Osmanlýca ile, hukuki terimler ile dolu 5,
6 cümle yazdýrdý..
Nihayet Muammer bey dosyalar arasýndan bu zaptý buldu ve bana verdi:
"Ýkrar-ý harici þümûllü bir vetiredir.
Sanmam ki endike edebileyim.." diye
baþlayan, bizim neslin asla anlayamayacaðý bir ifade ile cevap verilmiþti.
Nezihe haným sonunu þöyle anlattý:
"Celsedeki hukukçular medyuma
yazdýrýlanlarýn Cevdet Paþa'nýn ifade
tarzýnýn tamamen ayný olduðunu belirtmekle beraber cevabýn doðruluðu
hakkýnda bilgisiz idiler. Birkaç gün sonra
Cevat Edege bu cevabý Cevdet Paþa'nýn
kitabý ile karþýlaþtýrýyor ve tamamen
doðru olduðunu görüyor.
Araþtýrmalarýnýn sonucunu bizlere o
zaman heyecanla nakletmiþti.."
Nezihe hanýmýn þu anlattýklarý gerçekten birçok þüpheleri gidermeye yetiyordu. Acaba bu tip baþka celseleri olmuþ
muydu? Bu defa Muammer bey anlattý:
"Bedri Ruhselman'ýn ilmi suallerine
cevap verebilmek için Kemalettin isimli
varlýk bizi terketmiþ, "Akýn" diye kendini
tanýtan bir baþka bedensiz varlýkla temas
kurmuþtuk. Fakat Nezihe artýk eskisi gibi
yazarak teblið vermiyor, süratle konuþuyordu. Bu celselerin baþlamasýndan bir
buçuk sene kadar sonra evlendik. Ýþte o
sene yani 1948'de ben, haným ve Bedri
bey bir gezinti esnasýnda yolumuz
düþtüðünden ahbabýmýz meþhur
müzisyen ve hukukçu Sadettin Arel'in
Þiþli'deki evine þöyle bir uðradýk. Baktýk
Laika Karabey, Mustafa Santur, Dr.
Mustafa Suphi, Salih Murat Uzdilek ve
daha ismini hatýrlamadýðým birkaç kiþi
11
Türk Musikisi notalarýnýn fizik ölçüleri
üzerinde çalýþmalar yapýyorlar. Derken,
nereden akýllarýna geldi bilmem; celse
yapma arzusunda bulundular. Nezihe,
transa girdi ve Akýn'la temasa geçti.
Maddi ilimlere dair, üç ilmî soru sordular. Varlýk o kadar seri cevaplar veriyordu ki eski yazýyla yazmamýza raðmen
not tutmaða yetiþemediðimizden mecburen biz de dinlemeye baþladýk. Böyle
süratli konuþtuðu halde o zor ilmî suallerin cevabýný o kadar mükemmel vermiþ
olmalý ki varlýk celseyi bitirip ayrýlýrken,
sanki sözleþmiþçesine bütün fizikçiler ve
müzisyenler, 7 kiþi birden ayaða kalkýp
varlýðý öyle uðurladýlar. Cevaplarýn o
derece etkisi altýnda kalmýþlardý...''
Bu fizikçiler celsesini dinledikten
sonra çeþitli konulardan uzun uzun
konuþtuk, muhterem Bayurgil'lerle..
“ACABA KONUÞAN
MEDYUMUN RUHU MU?!”
2 sene kadar süren Akýn celselerini,
1950 yýlýnda Bedri beyle beraber kurduklarý Metapsiþik Cemiyetini, üç sene kadar
devam eden aktif cemiyet çalýþmalarýný
dinlerken vaktin nasýl geçtiðini doðrusu
farketmemiþtim. Yalnýz konuþmalar
arasýnda bazý müphem ve þüpheli noktalar kafamý kurcalamýþtý. Tam tatmin
olmak için cepheden bir soru sordum
Muammer beye:
"Efendim, siz ruhun varlýðýna, öldükten
sonra yaþadýðýna ve ruhlarla konuþulduðuna kat'i olarak inanýyor musunuz?"
Muammer bey açýk konuþan bir
insandý, cevabý da ayný dobralýkla oldu:
"Çok deðiþik celselerde bulundum.
Bedenden ve maddeden ayrý ve ona
hakim bir ruhun varlýðýna, beden yok
12
olsa bile ruhun yaþamakta devam ettiðine
bu deneyler sonucunda yüzde yüz
inandým. Ama sorunuzun üçüncü þýkký
için ayný katiyetle konuþamýyorum.
''Yani, ruhlarla konuþulmaz mý?"
''Hayýr, kat'i böyledir demiyorum. Hattâ konuþulur ihtimalini daha yakýn görüyorum. Yalnýz tam emin deðilim. Belki
de konuþan, baþka bir varlýk deðil de
medyumun ruhudur diye düþünüyorum.."
Muammer beyin bu cevabý, hiç
ummadýðým için beni epeyce þaþýrtmýþtý.
Ama bir yandan da memnun olmuþtum.
Zira olaylarýn tatlý bir tartýþmasýný yapma
fýrsatý doðmuþtu: "Öyleyse mesela þu
hukukçularla yapýlan ve Mecelleye dair
soru sorulan celseyi inceleyelim. Medyumun hukukla hiçbir ilgisi olmadýðý halde
bu cevabý nasýl, hem de tam Cevdet
Paþanýn ifadesiyle verebildi?''
"Belki de medyumun ruhu Kleryovans
(ruhsal görme) yolu ile bu cevabý Cevdet
Paþa'nýn kitabýndan okumuþtur.
Biliyorsunuz birçok medyumlar, çok
uzaktaki olaylarý görebiliyorlar.." Ýtiraz
ettim.
"Peki ama. Nezihe hanýmda klervoyan
kabiliyeti var mý?
"Yok ama, bir ihtimal olarak söylüyorum.
"Fakat Muammer bey, bir kelime bulup
halletmeliyim meseleyi. Aslýnda kompleks klervoyan olaylarýnda birçok yüksek
ruhlarýn da tesiri vardýr. Haydi bunu bir
kenara koyalým ve farzedelim ki medyumun ruhu Cevdet Paþa'nýn kitabýndan
bunu okudu Ama yine de bir açýk nokta
kalýyor..''
"Nedir o açýk nokta?..
"Eðer bu iþ klervoyan'la olsaydý
medyum, söylediklerini bir kitaptan okumakta olduðunu bilir ve sizlere öyle okur
gibi anlatýrdý. Hattâ kitabýn kaçýncý sayfasýný okuduðunu, noktalama iþaretlerini,
SEVGÝ DÜNYASI
imlâ hatalarýný bile size söyleyebilirdi.
Halbuki iþte medyum Nezihe haným
burada, böyle bir durum olmadýðýný,
tamamen sezgi yoluyla bilgi aldýðýný
söylüyor. Celsedeki þahýslardan telepati
(fikir intikali) yoluyla aldý da denemez.
Zira cevabý onlarýn da bilmediðini biraz
önce ifade ettiniz. Bir diðer husus da þu:
Bir çok celselerde medyumun hiç
bilmediði, kitaplara da hiç geçmemiþ
konulara ait bilgiler alýnmýþtýr. Muammer
bey bu son misalim üzerine baþka bir
ihtimali ileri sürdü:
"Hiçbir kitapta olmayan þeyleri medyumun ruhu daha önce söylenmiþ ve fezada
kaybolmadan dolaþan önceki konuþmalardan dinleyerek elde ediyordur
belki de. Bu konuþmalar bölük pörçük de
olsa, medyumun ruhu bunlarý topluyor ve
sorulan soruya uygun cevaplarý bunlardan çýkarýyor olabilir."
Muammer bey aslýnda klerodiyans
(Ruhsal iþitme) den bahsediyordu.
Gerçekten bazý medyumlarda bu tezahür
görülmekteydi. Ama yine de açýk noktalar vardý. Bunu belirttim:
"Bahsettiðiniz tarzdaki kompleks
klerodiyans olaylarýnda yüksek bilgi
sahibi bir bedensiz varlýðýn aracýlýðýný bir
an için yok farzetsek bile, yine de itiraz
edilecek bir nokta var: Eðer medyum
verdiði tebliði fezadan duyarak söylüyorsa o anda bunlarý iþitmekte olduðunu
bilir ve yaþadýðý hali aynen aksettirirdi.
Halbuki bahsedilen olaylarda medyum,
hiç bir ses duymu-yor, sadece bedensiz
bir varlýktan telepati (fikir intikali) yolu
ile bilgiler aldýðýný hissediyor.
Binaenaleyh bu ihtimal de olamaz...''
Gerçekten olaylar dikkatle incelenirse
geriye bu bilgilerin bir bedensiz varlýktan
alýnmasýndan baþka bir ihtimal kalmýyordu. Konuyu biraz daha derinleþtirdim:
''Ya ileride olacak olaylar hakkýnda bil-
SEVGÝ DÜNYASI
giler veren ve söyledikleri gerçekleþen
bedensiz varlýklar için ne düþünüyorsunuz." Muammer bey muzip muzip güldü
ve yine ummadýðým bir cevap verdi:
Medyumun ruhu istikbalde yaþayýp bu
olayý bize anlatabilir
"Nasýl olabilir bu?!" Henüz dünya
mektebini bitirmemiþ, maddenin
baskýsýndan kurtulmamýþ bir medyumun
ruhu, üstün bir bedensiz varlýðýn yardýmý
olmadan zamanýn üstüne nasýl çýkabilir?''
"Bütün ruhlarda bu yüksek kabiliyetler
meknuz (gizli) deðil mi?''
"Evet meknuz ama, ancak bilgisi.
tecrübesi arttýkça bu gizli kabiliyeti
açýða. çýkabilir. Nitekim elma çekirdeðinde de elma meyvesini hasýl etme
kabiliyeti gizli olarak mevcut; fakat önce
topraða ekilecek, aðaç olacak, mevsimi
gelecek de sonra. elma elde edeceðiz. Bu
safhalardan geçmeden tohumdan hemen
meyve istemek tabii boþuna olur. Ayrýca
her tekâmül seviyesindeki ruhlarda ayný
kabiliyetler mevcutsa, bunca eziyetlere,
dünyalara gelip gitmelere, imtihanlara ne
lüzûm var? Bakýyorsunuz basit bir falcý
bile olacaklarý biliyor. O basit falcýnýn
ruhu kýsýr bilgi ve görgüsüyle ileride olacaklarý nasýl söyleyebiliyor? Elbet. ki o
basit falcý vasýtasýyla sýrf insanlara ruhsal
âlemin sezgisini verebilmek için onu
medyum olarak kullanan bilgili bedensiz
varlýklar var, ona bu haberleri veren!.."
Epeyce uzun konuþmuþtum. Muammer
bey her zamanki nezaketiyle "Ben bunu
kat'i olarak böyledir diye söylemedim.
Bir ihtimal olarak bahsettim" diyerek
tartýþmayý tatlýya baðlamak istiyordu.
Fakat aklýma gelen bir iki hususu da
ilâve etmeden konuyu kapatmak istememiþtim:
"Bizim zaman boyutunun, üstüne çýkmýþ bedensiz varlýklar aslýnda çok üstün
bir mertebeyi temsil etmektedirler.
13
Yapýlan ekminezi (mazide yaþatma)
celselerinde geçmiþ olaylar süjeye gayet
mükemmel yaþatýldýðý halde ayný süjeye
gelecek zamaný yaþatmaya hiç imkân
bulunamamýþtýr. Bütün bunlarý bir kenara
koysak bile yine de gelecekte yaþama
tezini çürütecek bir delil var elimizde.
Zira eðer medyum, olacaklarý bu þekilde
verseydi: "Yarýn, þöyle þöyle olacak"
diye kuru bir konuþma yapmaz, o anda
yaþamakta bulunduðu olayý anlatýrdý.
"Þimdi þu adamý görüyorum, þöyle
yapýyor, þunlarý söylüyor.." diyerek olaný
bize aktarýrdý. Bir baþka delil de þu; geleceðe ait rüyalar görüyoruz. Ama geleceði
aynen deðil de sembollerle ifade ediyor
bu rüyalar. Uyanýnca bu semboller bize
olacaklar hakkýnda kat'i ipuçlarý veriyor;
sonra da rüyamýz gerçekleþiyor. Eðer bu
rüyayý ruhumuzun gelecekte yaþamasý
suretiyle görmüþ olsaydýk sembolleri
deðil, olayýn kendisini bütün detaylarýyla
rüyamýzda yaþamamýz icap ederdi. Bütün
bunlardan bence þu sonuç çýkýyor, akla
en uzak gelen ihtimalleri bile düþünsek
bilgili ve kudretli bir bedensiz varlýðýn
medyumla irtibatýný kabul etmeden bu
olaylarý açýklamaya imkân bulunamaz.."
Söz bu noktaya geldiðinde o vakte
kadar sadece konuþmalarý dinlemekle
yetinen Nezihe haným dayanamadý:
"Bedensiz varlýklarýn yardýmlarý, yön
vermeleri sevketmeleri muhakkak ki var.
Bunu inkâr edemem. Zira ben kendi hayatýmda bunu pek çok defa yaþadým...'
Son olarak da Muammer bey þunlarý
söyledi: "Biz, bizden tecrübesiz ve bilgisiz olan çocuðumuzu nasýl yetiþtiriyorsak, meselâ yanmamasý için sobadan
koruyorsak; neden bizden üstün bedensiz
varlýklar da bizi ayný þekilde korumasýnlar, bilgiler vermesinler? Zaten aklý en
çok tatmin eden düþünce de bu oluyor
sadece..."
14
SEVGÝ DÜNYASI
Þükran Geçgil, 1961
Prof. Dr. Þükran Geçgil’i
uðurlarken...
Marmara Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesi'nde
Prof. Dr. Þükran Geçgil'i anma töreninde
Güngör Özyiðit'in yaptýðý konuþma.
SEVGÝ DÜNYASI
Sayýn konuklar, deðerli bilim insanlarý, sevgili dostlar, Þükran severler ve
sevgili ailesi.
Bir an için hayal gücümüzü çalýþtýralým ve çok yakýndan tanýdýðýmýz, sevdiðimiz birinin cenaze törenine katýldýðýmýzý gözümüzün önüne getirelim.
Tabutun etrafý çelenk ve çiçeklerle
çevrili. Cami avlusunda yer yer kalabalýklar kümelenmiþ. Kalabalýða
girdikçe aile üyelerimizin, dostlarýmýzýn yüzlerini görüyoruz. Öleni
tanýyan tüm dostlar orada ayný hüznü
paylaþýyorlar ve cenazede bulunarak
son insanlýk görevi yerine getiriyorlar.
Biraz daha ilerleyelim, tabuta yaklaþalým ve birden tabutun içinde
olduðumuzu varsayalým. Evet, bu
bizim kendi cenaze törenimiz. Avludaki
insanlar bizi son yolculuðumuzda
uðurlamaya, vefalarýný göstermeye
gelmiþler. Törenin baþlamasýný beklerken elimizdeki programa þöyle bir
bakýyoruz. Sizin hakkýnýzda aileden,
dost çevrenizden ve iþ yerinden ve
hizmet verdiðiniz bir sosyal kurumdan
dört kiþi konuþma yapacak.
Þimdi bu konuþmacýlarýn bizimle ve
yaþamýmýzla ilgili olarak neler söylemelerini isterdik? O gün hangi sözleri
iþitmek istiyorsak, bugün öyle yaþamak, o sözleri haketmek gerekir.Bugün
burada Þükran Haným için çok güzel,
onurlandýrýcý, övgü dolu sözler edildi.
Bunlar her ölümlünün, öldükten sonra
iþitmekten mutluluk duyacaðý sözlerdi.
Ve hiç þüphesiz, Þükran Haným yaþamýyla bu sözleri fazlasýyla haketmiþti.
Kimi is býrakýr arkasýnda kimi de iz.
Deðerli dostumuz iz býrakanlardandý.
15
Bunun en somut kanýtý, Türkiye'nin her
yanýndan gelip burada toplanan
sizlersiniz.
Hani Nazým, Abidin Dino'ya
"Mutluluðun resmini yapabilir
misin Abidin?" der ya. Biri
bana "Erdemli, örnek bir Türk
kadýnýnýn resmini yapabilir
misin?" deseydi, benim de resim
yapma yeteneðim olsaydý
Þükran Haným'ýn resmini yapar,
iþi bitirirdim.
Ýþte dünyamýzdan geçip giden Þükran
Geçgil'in ruh portresi: Özü-sözü-davranýþýyla tutarlý dürüst bir insan. Doðruluðu ile çevresine güven veren saygýn
bir kiþilik. Ýyiliði kiþiliðinde yaþayan,
ihtiyacý olana, ihtiyacýný ihtiyacý kadar,
gönülden veren biri. Birkaç dostuna
sordum: "Þükran Haným deyince
aklýnýza ne geliyor?" Hemen hepsi aðýz
birliði etmiþçesine ayný þeyi söylediler: "Yardýmsever, hayýrlý bir insan."
Ölümünden birkaç ay önce eþimi ve
beni Baltalimaný'ndaki sosyal tesislere
yemeðe davet etmiþ ve "Ýlle çocuklarý
da getirin" demiþti. Ve birlikte gittiðimizde hem oðlumuz hem de kýzýmýzla
ayrý ayrý ilgilenmiþ ve her birine antika
deðeri olan birer altýn hediye etmiþti.
Dönüþ yolunda çocuklarýmýz, kendisi
hakkýnda "Ne kadar deðerli, iyi ve
alçakgönüllü bir insan" diye bir deðerlendirmede bulunmuþlardý. Orada, bir
buçuk saatlik yemek süresinde çocuklarýn kalbini kazanmasýný bilmiþti.
16
Sevgili arkadaþýmýz Prof. Dr. Þükran Geçkil’in
vefatýna sebep olan kazadan 2 gün önce çekilmiþ
son fotoðrafý
O, mutluluðun almakta deðil,
vermekte olduðunu en iyi
bilenlerden biriydi. Ve
büyüdükçe küçülmenin
örneðini veriyordu.
Boþ baþak gibi dikbaþlý deðil,
dolu baþak misali baþý öne eðik
durmasýný biliyordu.
Ayný zamanda arý gibi çalýþkandý.
Düzenli, disiplinli çalýþmasýyla
mesleðinde doruða yükselmiþ, sosyal
çalýþmalarda gönüllü hizmetli olarak
yer almýþtý.
SEVGÝ DÜNYASI
Bilgi yelpazesi çok geniþti. Yalnýzca mesleðinde deðil, her konuda kendini geliþtiren, yeniliðe
açýk bir insandý. Nitekim kurslara
gidip resim yapma yeteneðini geliþtirerek, çok güzel tablolar yaptýðýný bugün burada öðrendim.
O saygýlý sevgiyi en iyi uygulayan biriydi. Gönlü tüm
yaratýlanlarý kucaklayacak ve
kuþatacak kadar engindi. Sevgisi,
saygýsý ve iyiye yönelik gayretli
yüzüne nur olarak yansýmýþtý.
Bir insanýn iyi olup olmadýðýný
deðerlendirmede, þöyle bir yol
izleyebiliriz:
Her birimiz dünyaya doðmakla
birlikte, ölene dek birçok rolü
üstleniyoruz. Evlât oluyoruz.
Kardeþ oluyoruz. Arkadaþ oluyoruz. Öðrenci oluyoruz. Belli bir
mesleði yapýyoruz. Komþu oluyoruz.
Evleniyoruz, eþ oluyoruz. Anne veya
baba oluyoruz.
Bu rolleri ne derece iyi yapýp yapmadýðýmýzý, kendimize sormalýyýz?
Cevap olumlu ise, yaþanmaya deðer bir
ömür yaþadýðýmýz için kendimizi kutlamalýyýz.
Þükran Haným, iyi bir evlâttý. Ýyi bir
kardeþti. Sevilen bir eþti. Ýyi bir anneydi. Öðrencilerinin çok sevdiði baþarýlý
bir öðretmendi. Gerisinde güzel anýlar
býrakan candan bir dosttu.
Burada iyi olanlarýn, orada, öte
dünyada da iyi olacaklarýna, burada
sevilenlerin orada da sevileceklerine
inanýyorum.
Deðerli dostumuza yeni yolunda
hayýrlar ve esenlikler diliyorum.
SEVGÝ DÜNYASI
17
PROF. DR. ÞÜKRAN GEÇGÝL'ÝN
YAÞAM ÖYKÜSÜ
Prof. Dr. Þükran Geçgil, 5 Haziran
1934 yýlýnda Ýstanbul'da doðmuþtur. Fatih
27. Ýlkokulu'nu, Fatih Kýz Ortaokulu'nu,
Vefa Lisesi'ni bitirmiþ ve Ýstanbul Üniversitesi Eczacýlýk Fakültesi'ne girmiþtir.
Mezun olduðu 1956 yýlýnda, ayný fakültede asistan olarak göreve baþlamýþtýr.
"Pelargonium Endlicherianum Fengl'deki
Flavonoid Glikozidler üzerinde
Kromatografik Çalýþmalar" konulu doktora tezini 1960 yýlýnda tamamlamýþtýr.
1967 yýlýnda doçent, 1977 yýlýnda profesör unvanlarýný almýþtýr. Ý.Ü. Eczacýlýk
Fakültesi Farmasötik Teknoloji Anabilim
Dalýnda, 26 yýllýk hizmetinden sonra
1982 yýlýnda Marmara Üniversitesi
Eczacýlýk Fakültesi Farmasötik Teknoloji
Anabilim Dalýnda çalýþmaya baþlamýþtýr. 1988 yýlýnda da kendi isteði ile
emekli olmuþtur.
1960 -1961 yýllarý arasýnda, NATO bursu ile gittiði London School of
Pharmacy'de "Antibiyotikler ve Mikrobiyolojik Analizler" konusunda, 1969 1970 yýllarý arasýnda burslu araþtýrma profesörü olarak Ýsviçre Basel'de,
Hoffman La Roche Ýlaç Fabrikasý'nda, "Eczacýlýkta Ýki Fazlý Sistemler ve
Reoloji" konusunda çalýþmalar yapmýþtýr. Ayrýca, kýsa dönemler halinde yurt
dýþýnda çeþitli çalýþmalar yapmýþ, Fransa, Hollanda, Belçika, Danimarka,
Ýspanya, Ýtalya, Ýsviçre ve Amerika Birleþik Devletleri'nde çeþitli kurs, konferans ve kongrelere katýlmýþtýr. Emekli olduktan sonra bir süre ilaç, gýda ve
kozmetik sanayiinde, araþtýrma, geliþtirme ve toplam kalite kontrolü konularýnda danýþmanlýk hizmetlerinde bulunmuþtur.
Prof. Dr. Þükran Geçgil'in 9 adet yayýnlanmýþ kitabý, 40 kadar yurtiçi ve
yurtdýþýnda yayýnlanmýþ makalesi ile birlikte pek çok güncel yayýný bulunmaktadýr.
Tunç ve Nurhan isimli iki çocuk annesi olan Prof. Dr. Þükran Geçgil, 1962
yýlýnda evlendiði Ecz. H. Tuluð Geçgil'i, 2003 yýlýnda kaybetmiþtir.
A s t r a l
S e y a h a t l er
Yaþarken Bedeni Terkedip Dönmek
En Çok
Merak Edilenler
Çeviren ve Derleyen: Zuhal Voigt
SEVGÝ DÜNYASI
"Beden Dýþý Seyahatler"
konusunu bizzat kendi deneyimlerinden yola çýkarak, bilimsel
biçimde incelemiþ olan
günümüzün önde gelen temsilcisi
ve bu konuda dünyaca tanýnmýþ
otorite olarak kabul edilen Robert
A. Monroe, verdiði çeþitli konferans ve seminerlerde, TV'lerde
yaptýðý konuþmalarda ve röportajlarda, kendisine en çok sorulmuþ olan sorularý ve onlara
verdiði cevaplarý da kitaplarýnda
sýralýyor. Onlardan bazýlarýný
aþaðýya alýyoruz:
Soru: Her insan yaþarken bedenini terk
edebilir ve bu deneyimi yaþayabilir mi?
Cevap: Son on senedir yapýlan çeþitli
araþtýrmalar gösteriyor ki, yetiþkinlerin
yaklaþýk yüzde yirmi beþi, spontan olarak
en az bir kere astral seyahat yaptýklarýný
hatýrlýyorlar. Bunlardan birçoðu, bu
fenomen kendilerine açýklanmadan önce,
baþlarýna gelen þeyin ne olduðunu
bilmiyorlardý. Daha önce söylediðim
gibi, benim Enstitümde biz, her insanýn
"Delta Uykusu " veya "Derin Uyku"
denilen uyku esnasýnda, tamamen doðal
bir þekilde ve çeþitli derecelerde beden
dýþý deneyimi yaþamakta olduðunu
düþünüyoruz. Bu bakýmdan atýlacak ilk
adým, bu durumun hatýrlanabilmesi yolunda olabilir. Ayrýca, belli bir psikolojik
ya da felsefi bir hazýrlýk devresinden
sonra her insanýn bilinçli olarak bu denemeyi yaþayabileceðine inanýyoruz.
19
Soru: Bilerek beden terkedildiðinde
bunun zararlarý olur mu? Bu insaný ölüme
götürür mü?
Cevap: Yirmi beþ senelik araþtýrma ve
kiþisel deneyimlerden sonra, bu olasýlýðý
destekleyecek hiçbir delile rastlamadým.
Tabii ki insan, beden dýþý deneyim
gerçeðini keþfettiði zaman kuvvetle
sarsýlýyor. Bilhassa insanýn kendi inanç
sistemini bu gerçeðe uydurmasý çokça
travmatik oluyor ve bu konunun dikkatli
ele alýnmasý gerek. Fizyolojik olarak herhangi bir etkisi olmadýðý anlaþýlýyor, herhangi bir enerji azalmasý da görülmüyor.
Soru: Ben bedenimi geçici olarak terkettiðimde, onun içine bir baþkasý giremez mi?
Cevap: Eðer bizim bilgilerimiz
doðruysa, böyle bir olasýlýk, normal uyku
esnasýndakinden fazla deðil. Eðer bu
konuda bir istatistik yapabilmek mümkün
olsaydý, böyle bir olayýn gerçek haline
gelmesi ihtimali, sizin gelecek sene bir
trafik kazasýnda ölecek olma ihtimalinizden daha az olurdu. Son onbeþ senede
çeþitli kurs müdavimleri ve deneklerle
yaptýðýmýz denemelerde, uzaktan bile
olsa "obsesyon" (beden iþgali) tarzýnda
veya zararlý ya da kontrol dýþý olarak
tanýmlanabilecek hiçbir olaya rastlamadýk.
Soru: Rüyada uçtuðunu görmek, o
anda beden dýþýnda bulunmak demek
midir?
Cevap: Rüyada uçakla veya uçakta
olmadan bizzat uçmayý görmenin
genelde, yapýlmakta olan beden dýþý
deneyimi, aksi halde inanç sistemi bunu
20
yadsýyacaðýndan dolayý, dünya bilincimizin kabul edebileceði bir biçime sokmak anlamýna geldiðini düþünüyoruz.
Son incelemeler, bir otomobilden inip bir
þey yapmayý görmenin de ayni kategoriye
girdiðini düþündürüyor. Siz hiç rüyanýzda
otomobilinizi nereye park ettiðinizi unuttuðunuzu gördünüz mü? Ayrýca, yüksek
bir yerden düþtüðünüzü görmek de,
çokça tekrar fiziki bedene girmeyi ifade
ediyor. Bunu, rüyayý zihninizde aðýr çekilmiþ bir film gibi tekrarlarsanýz
farkedebilirsiniz.
Soru: Beden dýþý deneyim halinde iken
bir varlýkla karþýlaþýldýðýnda, bu varlýðýn
dostça mý yoksa düþmanca mý yaklaþtýðýný nasýl anlarýz?
Cevap: Bu soruya kesin bir cevap verebilmek zor. Çoðu kere kötü veya düþmanca olarak algýladýðýmýz þey, aslýnda
kiþiliksiz bir enerjidir. Örneðin denizde
yüzerken, sahile yakýn bir yerde birden
karþýlaþtýðýmýz bir girdap bizi korkutur,
halbuki aslýnda bizim kendi korkularýmýz
ve onun önceden kestiremediðimiz gücü,
onu korkutucu kýlar. Oysa girdabýn bizim
varlýðýmýzdan bile haberi yoktur. Böyle
bir durumda, kendi "alýcý frekansýný" bilinçli olarak adeta sýnýrlandýrarak ve
sadece "ayný dalga boyundaki" karþýlaþmalara açýk kýlarak, böyle karþýlaþmalardan kaçýnýlabilir. Böyle bir varlýk ortaya
çýktýðýnda, dostça omzuna dokunarak
evine geri dönmesini söyleyin. En kötü
ihtimalde de fiziki bedeninize geri dönün.
Bunun dýþýnda varlýða "merhaba" deyin
ve herhangi bir biçimde konuþmaya
çalýþýn.
SEVGÝ DÜNYASI
Soru: Beden dýþýndayken, zaman
içinde ileriye veya geriye gidilebilir mi?
Cevap: Elbette, çünkü gerçek beden
dýþý deneyimi zaman-mekan ortamýna
baðlý bir durum deðildir ve zaman ve
mekanýn þartlarýna tabi deðildir. Ama çok
basit olmayan çeþitli sebeplerden bu cins
deneyimler beklenilenin aksine çok verimli olmaz. Böyle denemelerde en
önemli þey, baþlangýç noktasýna geri
dönebilmek için, kuvvetli bir geri dönme
sinyaline sahip olabilmektir. Böyle bir
sinyal yalnýz doðru yeri deðil ayný
zamanda doðru zamaný da ihtiva
etmelidir. Böyle uzun seyahatlere çýkmadan önce, daha "yakýn" turlarla alýþtýrma yapmalýsýnýz.
Beden Dýþý Deneyime Hazýrlýk
Robert A.Monroe, kitaplarýný okuyan
ve beden dýþý deneyimlere ilgi duyanlara
da, bu deneyimlere ulaþabilmek için
yapýlmasý gereken alýþtýrmalardan ve
kendi kullandýðý tekniklerden örnekler
veriyor. Yalnýz bunu yapmadan önce,
böyle bir yola çýkmak isteyenleri, kendilerini bekleyen olumlu veya olumsuz
hususlar konusunda þöyle uyarýyor:
"Ýkinci bedenin gerçeðini ve bu durumdaki yaþamý doðru deðerlendirebilmek
için tek yolun, aslýnda bunlarý bizzat
yaþamak olduðuna sýk sýk deðindim.
Ama bu kolay bir iþ olsaydý, herhalde
þimdiye kadar bu durum bir hayli yaygýnlaþmýþ olurdu. Bu yoldaki engelleri
kaldýrabilecek tek þeyin, yalnýzca insanda
doðuþtan var olan bilgi ve öðrenme
açlýðý olduðunu düþünüyorum.
SEVGÝ DÜNYASI
“Yalnýz, bu konudaki denemelere ilgi
duyanlara bir uyarý yapmak gerekir.
Çünkü bu kapý bir kere açýldýðýnda, onu
kapatmak artýk mümkün olmayacaktýr.
Bir kere bu uðraþ ve ondan doðan bilgi,
bugünkü ilimle, dinlerle ve toplumun
gelenekleriyle baðdaþtýrýlamayan þeylerdir. Bu konudaki çalýþmalarýnýz çevrenizde duyulduðunda, en azýndan acayip
bir insan veya þarlatan olarak damgalanmak, daha da kötüsü etrafýnýzdakiler
tarafýndan aþaðýlanmak gibi tehlikelerle
karþýlaþabilirsiniz. Bunlara raðmen,
araþtýrmaya devam etmediðiniz takdirde,
çok önemli bir þeyden olacaðýnýzý
düþünüyorsanýz, çalýþmalarýnýza devam
etmelisiniz. Ben elimden geldiðince bu
deneyimleri meydana getiren teknikleri
anlatmaya çalýþacaðým."
Korku Engeli
Monroe, beden dýþý deneyimleri yapmak isteyen birinin aþmasý gereken en
önemli engelin, iþin en baþýnda yer
aldýðýný söylüyor. Bu engelin adý
"korku"dur. Bu korku, en ufak bir
uyarýcý karþýsýnda panik haline geliyor.
Çeþitli deðiþik korkulardan meydana
gelen bu korku barajý aþýldýðý takdirde,
araþtýrma yolunda büyük bir adým atýlmýþ
sayýlabileceðini söylüyor. Rüyalarýmýz
esnasýnda yaptýðýmýz beden dýþý deneyimlerde bu korkuyu duymuyoruz, çünkü
rüya gördüðümüz esnada, korkularý
içinde barýndýran gündelik bilincimiz
uyku halindedir ve idareyi üst bilincimiz
eline almýþ durumdadýr. Üst bilincimiz
ise, beden dýþý deneyimlerin yapýldýðý
ortamlarda yabancýlýk çekmez.
21
Monroe aþýlmasý gereken ilk büyük
korkunun "ölüm korkusu" olduðunu
anlatýyor. Çünkü bilinçli olarak bedenden
ayrýlma baþarýldýðýnda, durum ölünce
olmasý beklenenlere çok benzediðinden,
beliren ilk düþünce: "Derhal bedene dön,
ölüyorsun!" oluyor. Monroe bir iki
saniyeden daha fazla beden dýþýnda kalabilecek kadar korkusunu yenebilecek
hale, ancak yirmi kadar deneme yaptýktan
sonra ulaþabildiðini anlatýyor. Ýkinci
büyük korku ise, beden dýþýna çýktýktan
sonra, tekrar bedene dönmeyi baþarýp
baþaramayacak olma korkusu. Monroe bu
korkusunu da ancak girip çýkmayý
yüzlerce defa tekrarladýktan sonra, kendisini rasyonel düþünmeye zorlayarak
bastýrabildiðini söylüyor. Üçüncü büyük
korku, bilinmeyene karþý duyulan korku.
Kurallarý aþaðý yukarý bilinen fiziki
dünya þartlarý dýþýna çýkýp, tamamen
yabancý bir sisteme girildiðinde duyulan
emniyetsizliðin yarattýðý korku. Nelerle,
kimlerle karþýlaþacaksýnýz, hangi
bilmediðiniz kurallar hüküm sürmekte,
ne yapmak gerektiðini nasýl bileceksiniz?
Monroe kendisini, bu korkuyu hiçbir
zaman tam olarak aþmýþ saymadýðýný da
ifade ediyor.
Korkular konusunda bu gerçekleri
kabul edip, bu denemeleri yapmaya
çalýþtýðýnýzda bu korkularla baþbaþa kalýnacaðýný öðrendikten sonra, sýra ikinci
adýma geliyor ki o da, "gevþeme" konusu.
Yani, beden dýþý deneyimi yapmayý
saðlayacak ruhsal ve bedensel gevþemiþ
olma konumuna gelmek. Monroe
gevþeme konusunda otohipnoz veya daha
baþka teknikler de bulunduðuna
22
deðinerek, kendi kullandýðý " Uyku
Sýnýrý" metodunu anlatýyor. Bu metodun,
ruh ve bedenin en tabii biçimde rahatladýðý ve ideal duruma geldiði yöntem
olduðunu söylüyor.
Uykuyla Uyanýklýk Arasýndaki
Sýnýrda
Bu metodu kýsaca açýklayacak olursak,
Monroe bu gevþemeyi saðlayabilmek için
öncelikle hiçbir þekilde dýþ etkenler
tarafýndan rahatsýz edilmeyeceði bir yer
ve zaman seçtikten sonra (telefon
olmayan, kimsenin sizi rahatsýz etmeyeceði bir yer ve kýsa bir zaman içinde herhangi bir randevunuzun olmadýðý uzun
bir zaman parçasý) rahatça uzanýyor ve
uykuya geçmek için bekliyor. Burada
önemli olan, uyku haline geçmeden önceki basamaðý yakalayabilmek. Bu safhada
dikkati herhangi tek bir þeye vererek, bilincin uyanýk kalmasýný saðlamak
mümkün. Bu safhayý, uykuya dalmadan
ayakta tutmak gerçekleþtiðinde, ilk adým
atýlmýþ oluyor. Monroe, ikinci adýmda,
dikkatini verdiði unsurun kaybolduðunu
ama hala uyanýk olduðunu farkettiðinde,
kendi deyimiyle A pozisyonundan B
pozisyonuna geçmiþ oluyor. B pozisyonunda hiçbir þey düþünmemekte, ama
buna raðmen uyku ve uyanýklýk arasýndaki sýnýrda kalmakta. Bu arada kapalý gözleriyle, önündeki siyahlýða bakmakta. Bu
siyahlýk üzerinde bazen renkler, ýþýklar
veya bazý resimler görmek mümkün.
Monroe bunlarýn, gündelik yaþamdan
zihinde kalmýþ resimler olduðunu
düþünüyor. (Yazarýn kiþisel kanaati: Bu
safhada görülen resimler, duyulan sesler
SEVGÝ DÜNYASI
ve algýlamalar sadece zihinde günden
kalan artýklar olmayýp, telepatinin o anda
gerçekleþen çeþitli alýþveriþlerinin ürünlerini de barýndýrýrlar.) Bu resimler de
kaybolduðunda, herhangi bir huzursuzluk
hissetmeden hala ayný durumda kalabilmiþse, C pozisyonuna geçmek için
hazýr olduðunu anlýyor. C pozisyonuna
geçmek için bilincini sistematik olarak
daha derine götürüyor. Bunun için de, beþ
duyusunu birbiri ardýna bilinçli olarak
kapatýyor. Duyulardan iþitmek ve
görmek en sonra kapanan kapýlar oluyor.
Dýþarýdan gelen hiçbir uyarýyý alamayacak hale geldiðinde C pozisyonunda
bulunduðunu anlýyor. En son pozisyon
olan D pozisyonuna vardýðýnda, uykulu
ve yorgun deðilse; tamamen dinlenmiþ,
bilinci tamamen uyanýk haldeyse, devam
edebileceði ve astral bedeni, fiziki
bedeninden ayýracak olan teknikleri kullanabileceði durumdadýr.
Monroe bu gevþeme tekniðinin bir
seferde öðrenilemeyeceðini, buna
defalarca ve safha safha deneyerek
ulaþýlabileceðini de ilave ediyor.
Bedenden Ayrýlmayý Saðlayan
Titreþimler
Monroe, hiçbir þekilde rahatsýz
edilmeyeceði bir zaman parçasý seçtikten
sonra, rahat giysilerle rahat bir yerde,
bedenini normal bir sýcaklýkta kalacaðý
þekilde örterek, üzerindeki bütün metal
þeyleri çýkarýp, baþ tarafý kuzeye gelecek
þekilde uzanýyor. Oda yarý karanlýktýr.
Önceki paragraflarda izah edilen þekilde
gevþedikten sonra, kendi kendisine zih-
SEVGÝ DÜNYASI
nen yalnýz kendisine yararlý olan þeyleri
hatýrlayacaðý þeklinde telkinlerde
bulunuyor. Bundan sonrasýnda, bedenini
astral bir bedenle terketmesini saðlayacak
olan titreþimleri meydana getirmek için,
þu yöntemi kullanýyor:
"Yarý açýk aðzýnýzdan muntazam nefes
alýrken, kapalý gözleriniz ardýndaki
karanlýða konsantre olun. Önce alnýnýzdan takriben 30 cm. uzaklýktaki hayali
bir noktaya bakýn. Sonra bu noktayý bir
metre uzaðýnýza itin. Daha sonra iki
metre uzaðýnýza. Sonra bu noktayý 90
derece yukarýya, bedeninize paralel duracak þekilde, çevirin. Bu noktada titreþimlere ulaþmaya çalýþýn."
Monroe bu anlattýklarýnýn tatbikte
çýkaracaðý zorluklarý tahmin ettiðinden,
bu tekniði baþka þekillerde de anlatmaya
çalýþýyor. Bahsettiði bu hayali noktayý
bulmak için, örneðin gözlerin kenarýndan
çýktýðý farzedilen yine hayali iki çizginin,
30 cm ötede birbiriyle buluþtuðunu
düþünmeyi öneriyor. Bu çizgilerin
kesiþtiði noktada, elektrik yüklü iki tel
birbirine deðmiþ gibi bir gerilim doðduðunu tahayyül etmek gerekiyor. Bu
noktayý ileriye ittikçe, gerilimin arttýðýný
farzetmeli. Bu nokta iki metre kadar
uzaða itildiðinde, onu baþýnýza 30 derecelik bir açýda bulundurmak ve sonunda
onu 90 derecelik açýda baþýnýzýn üstüne
getirmek ve bu noktayý, titreþimler meydana gelinceye kadar itmek gerek.
Gerilimin en fazla arttýðý noktada birden
ortaya çýkan titreþimler, ritmik bir þekilde
atarak, kývýlcýmlar saçarak baþýnýza ve
oradan tüm bedeninize ulaþýyor ve
23
bedeninizi hareketsiz hale getiriyor. Yani
titreþimlerin etkisi altýna girdiðinizde
bedeninizi istediðiniz gibi kullanamýyorsunuz. (Böyle bir þey ilk defa yaþandýðýnda yaratacaðý etki bir düþünülmeli. Yazarýn Notu) Bu noktada bedeniniz yüksek
bir elektrik akýmý altýna girmiþ gibidir.
Titreþimlere ulaþtýktan sonra yapýlacak
þey, onlarý kontrol altýna almak, onlarý
belli bir ritimde - bedeniniz içinde
kalmak kaydýyla- baþýnýzdan ayaklarýnýza
ve sonra tersine gidip gelen bir daire þekline getirmek. Titreþimlerin belli bir
zaman sonra kendiliðinden azalýp kaybolmasý, astral çýkýþa hazýr olmak anlamýna
geliyor. Önemli bir baþka husus da,
ortaya çýktýklarýnda, onlarýn frekansýný
yükselterek, sarsýcý ve kaba olmaktan
çýkýp, düzenli ve akýcý olmalarýný saðlamak. Monroe, defalarca yapýlan denemelerle bu seviyeye ulaþýlabileceðini ve
ancak yüksek ve düzenli frekanstaki
titreþimlerin bedenden ayrýlmayý
saðladýðýný söylüyor. Daha sonraki
devrelerde, titreþimleri meydana getirmek
için, sadece onlarý düþünmek bile yeterli
oluyor. Bu hale gelindiðinde hissedilen
titreþimler de, Monroe'ya göre, hafif bir
beden sýcaklýðý eþliðinde normalde bir
uzvun uyuþmasý esnasýnda hissedilen bir
çeþit karýncalanma, ilk seferlerdeki gibi
korkutucu kývýlcýmlar saçan ve bedeni
sarsan biçimde deðil.
Titreþimlerle ilk karþýlaþýldýðýnda aþýlmasý gereken bir engel daha var tabii. Bu
da bu alýþýlmamýþ durumun yarattýðý
korku. Bu korkuya kapýlýp denemeyi
kesen, daha ileriye gidemiyor.
24
Düzenli titreþimler safhasýna eriþen biri
için de artýk geri dönüþün olmadýðýný
söylüyor Monroe. Çünkü bu noktadan
sonra astral seyahatlere doðal bir kapý
açýlmýþ oluyor ve bu kapýyý tekrar kapatmak olasýlýðý yok. Titreþimleri meydana
getiren þartlarýn her an için oluþmasý artýk
mümkün, siz onlarý çaðýrmasanýz da, ufak
bir dinlenme anýnda veya uykudan yeni
uyandýðýnýz bir anda, onlarý karþýnýzda
bulabiliyorsunuz. Tabii ki her seferinde
astral seyahate çýkmak zorunda deðilsiniz, titreþimlerin geçmesini bekler ve
astral çýkýþ yapmayabilirsiniz. Ama artýk
isteseniz de istemeseniz de, yaþamýnýzý
deðiþtirecek bir safhaya girmiþ bulunuyorsunuz. Her hal-ü kârda, Monroe'nýn
kendi tecrübeleri bunu gösteriyor.
Astral Bedenin
Fizik Bedenden Ayrýlmasý
Yüksek titreþimlerin oluþtuðu sürece
gelindikten sonra, dikkat edilecek hususlarý Monroe þöyle anlatýyor:
“Gevþeme metodlarýný kullanabildiðiniz ve titreþimleri kontrol altýna
alabildiðiniz duruma geldikten sonra,
kontrol altýna almanýz gereken bir þey
daha var: Düþünceleriniz! Bilmediðiniz
yerlere, tanýmadýðýnýz durumlara savrulmak istemiyorsanýz, gevþeme ve titreþim
alýþtýrmalarý esnasýnda ve hemen sonrasýnda, ne düþündüðünüze son derece
dikkat etmelisiniz.
“Ýkinci bedenin özeliklerine alýþmak
için de, her þeyden önce, tek tek uzuvlarýnýzla deneyler yapýn. Örneðin, önce
SEVGÝ DÜNYASI
bir elinizle. Elinizin ulaþamadýðý
mesafede olan ama onun yönünde bulunan bir cisme doðru elinizi uzatýn.”
Bunu yapmak için kolunuzu daha ve
daha ileriye doðru uzattýðýnýzý düþünmek
gerekiyor. Siz böyle düþündükçe, astral
kolunuz uzuyor. Monroe sonrasýnda, elinizin dokunduðu cismi, parmaklarýnýzla
araþtýrmanýzý, özelliklerini, sonradan
doðrulamak üzere tespit etmenizi, daha
sonra elinizi bu cismin içinden geçirerek
daha ilerilere gitmenizi, elinizi tekrar
çekip denemeyi bitirdikten sonra da,
araþtýrdýðýnýz cisimleri kontrol ederek,
astral halde iken algýladýklarýnýzla fiziki
durumlarýný karþýlaþtýrmanýzý tavsiye
ediyor.
Ancak tek tek uzuvlarla yapýlacak denemelerden sonra, bedenden tam olarak
çýkma denemesi yapýlabileceðini söylüyor Monroe. Bu denemeyi yaparken de,
ilk seferlerde mutlaka, bedenin en fazla
bir metre uzaðýndan öteye gitmemeyi
tavsiye ediyor. Bu husus, yepyeni olan
duruma alýþabilmek, öncelikle iyi
bildiðiniz bir mekanda, örneðin denemeyi
yaptýðýnýz ve iyi tanýdýðýnýz odanýzda kalabilmek açýsýndan önemli. Bu denemeyi
mutlaka gündüz yapmayý da ilave ediyor.
Ayrýlmayý saðlayabilmek için, hafiflemiþ
olmayý, yukarýya doðru süzülmeyi
tahayyül etmek, bunun ne kadar hoþ olabileceðini düþünmek yeterli olabiliyor.
Pozitif düþünceler bilhassa önemli.
Monroe bu denemenin ilk seferde muvaffak olmasa bile, bir sonrakinde gerçekleþebileceðini söylüyor.
SEVGÝ DÜNYASI
Bir baþka metod da, istenilen biçimdeki
titreþimlere eriþtikten sonra, kiþinin
yatakta döner gibi, olduðu yerde dönmeye çalýþmasý. Bunu yaparken, elleri
kollarý hareket ettirmeden, gayet yavaþ
biçimde bir bütün halinde 180 derece
dönerek, fizik bedenle adeta yüz yüze
gelmek. Sonra sýrt yukarýda olarak yükselmeyi düþünmek.
Her iki þekilde de, fizik bedenin en
fazla bir metre kadar üzerinde kalmak ve
ilk seferlerde yukarýya veya yana doðru
gitmemek, ilk baþlarda duruma alýþmayý
saðlamak açýsýndan çok önemli. Monroe
baþlangýçta astral bedenin görme duyusunun iþlemediðini, kiþinin ancak bilinçli
olarak görmek isteðiyle görmeye
baþladýðýný söylüyor. Bu arada gözleri
açmayý düþünmek, aniden tekrar fizik
bedene dönmeyi de saðlayabilir. Bu yüzden görme iþlemini düþünmek, fiziki gözleri düþünmemek gerek.
Fizik bedene geri dönmek için de, fizik
bedeni düþünmenin yeterli olacaðýný ifade
ediyor Monroe. Bedenden ayrý durumdayken, çok sýk ortaya çýkmasý muhtemel
olan dönememe korkusuna karþý da, en
etkili metodun, fizik bedende herhangi
bir uzvu hareket ettirmek olduðunu
söylüyor. Böyle bir korku ortaya çýktýðýnda, kendisi her zaman bir uzvunu hareket
ettirmeyi düþündüðünü ve bu sayede kendisini roket hýzýyla bedeninin içinde bulduðunu anlatýyor.
Geriye dönme anýnda, fizik bedenle
yeniden birleþirken bir çeþit sarsýntý, bir
çeþit yerine oturma hissedildiðini, bunu
25
tam anlatacak bir ifade olmadýðýný ama
kiþinin bunu anladýðýný söylüyor.
Bedende olduðunuzu anlayýnca da, bir
zaman sonra fizik bedende doðrulup oturmayý, tüm uzuvlarý hareket ettirmeyi
tavsiye ediyor.
Astral halde iken, birçok duygunun ve
toplumsal yaþamýn yasaklarýndan kurtulmuþ düþüncelerin ortaya çýkacaðýndan
daha önce de söz etmiþtik. Monroe bunlara karþý da savaþýlmamasýný, onlarý
olduðu gibi kabul edip, fiziki çerçevenin
ortadan kalkmasýndan sonra ortaya çýkan
diðer kimliklerimizin varlýklarýný dayatmasý karþýsýnda, analitik düþünen dünya
bilincimizin idareyi elinde tutmasýnýn
durumu kurtaracaðýný söylüyor.
Korku doðuran durumlarda, bu
duyguyu yaratan denemelerin tekrarýyla
oluþacak alýþkanlýðýn, korkuyu yokedeceðini de ilave ediyor.
Monroe'ye göre, astral bedenle daha
uzaklara gitmek, daha baþka deneyler
yapabilmek için, kiþinin önce astral
bedeni kullanmayý öðrenmesi, bunun için
de önce mutlaka bildiði ortamlarda deneme yapmasý gerek. Bu bedenle nasýl, ne
þekilde, ne hýzla hareket ettiðinizi,
düþüncelerinizin hareketlerinizi nasýl, ne
derecede etkilediðini, çeþitli fiziki etkenlerin, hava þartlarýnýn vesaire bu beden ve
onun hareketleri üzerinde ne gibi etkileri
olduðunu öðrenmeden uzun yola çýkmaya
kalkmak, herhalde birçok soruna, kapýlarý
ardýna kadar açmak olurdu. Gitmek istenen hedef için de, kiþisel karakter özelliklerinin, fiziksel görünüþ veya coðrafi
26
koordinatlardan daha faydalý olduðunun,
Monroe tarafýndan altý çiziliyor.
Son Söz
Robert A. Monroe'nun kitaplarýndan
astral beden gerçeðini öðrenen Amerikalý
bilgisayar bilimcisi Robert Peterson,
1979 yýlýnda kendi deneylerine
baþladýðýnda, beden dýþý deneyimler
yapabilmek için ne kadar çok uðraþmak
gerektiðini ve hangi safhalardan geçmek
gerektiðini bizzat kendi üzerinde yaþayarak öðrenenlerden birisidir. Bunlarý
1997 senesinde çýkarmýþ olduðu "Out Of
Body Experiences" adlý kitabýnda detaylý
olarak anlatmakta ve okumuþ olduðu
daha birçok baþka kitapta da
bahsedilmeyen birçok durumlarla
karþýlaþtýðýný da ilave etmektedir.
Peterson bu kitapta ayrýca, kendi açýsýndan baþka metodlar da önermekte ve
kendince açýk kalmýþ olan sorularý cevaplandýrmaya çalýþmaktadýr.
Astral seyahatler hakkýnda yazýlar
yazmýþ olan daha baþka yazarlar ve
deneyimciler de vardýr.
Bunlarla demek istediðimiz þey, astral
seyahatler üzerine okumuþ olduðumuz bir
yazý serisinin, bizi bu deneyleri eksiksizce yapacak bir hale kesinlikle
getirmeyecek olduðudur.
Bu yazý serisini bu sayýmýzda noktalýyoruz. Bu dizi ile okuyucuya yalnýzca
astral seyahatler ve beden dýþý deneyimler
hakkýnda genel bir bilgi vermeye ve
SEVGÝ DÜNYASI
okuyucunun dikkatini bu konuya çekmeye çalýþtýk. Bunu yaparken de, kolayca
tahmin edileceði gibi, çok detaylý
anlatýlmýþ bir çok bölümü kýsaltmak,
özetlemek zorundaydýk. Komplike bir
yemeði, o yemeðe ait tarifeyi satýr satýr,
verilen ölçülerle uygulamadan, sadece üç
beþ kelimeyle özetlenmiþ bir söylemden
aynen yapmak ne kadar mümkünse, bu
yazý dizisinde anlatýlanlarla astral seyahat
gerçekleþtirmeye çalýþmak da o derecede
mümkün olabilir. Bu yazý dizisi hiçbir
þekilde, bu konuyu bütün yönleriyle açýklayan ve bu deneyleri bizzat yapmaya
yarayacak verileri ortaya koyan olma
iddiasýnda deðildir ve bu yetkiyi de
kendinde görmez.
Okurlarýn bunu böylece yorumlamasýný
ve bu yazý serisinde sözü geçen teknikleri
bizzat uygulamaya çalýþmanýn, tamamen
kendi sorumluluklarý dahilinde olduðunu
bilmeleri gerektiðini, hatýrlatmak istiyoruz.
Astral seyahatler konusunda bilgisini
geliþtirmek ve derinleþtirmek veya adý
geçen ve geçmemiþ olan baþka teknikleri
bizzat denemek isteyenlerin, konularý orijinallerinden takip etmeleri ve bu
teknikleri öðreten yetkili kiþi veya kuruluþlarla çalýþmalarý gereði ortadadýr.
Yeni sayýlarda yeni konularla karþýnýzda olacaðýz.
Alýntýlar: "Der Mann mit den Zwei
Leben", "Der Zweite Körper" Robert. A.
Monroe
SEVGÝ DÜNYASI
27
Sevgili Okurlarýmýz...
Yeni yýlýnýzý kutlarýz...
Ýnsanlýk için ve kendiniz için hayýrda,
iyide olan tüm dileklerinizin kabul
olmasýný dileriz...
Güzel gönüllerinizin ýþýðý ýþýk bekleyen
tüm gönülleri ve dünyamýzý aydýnlatsýn...
Resim: Thomas Kinkade
SEVGÝ DÜNYASI
28
CUMHURÝYETÝN ÝLK YILLARINDA EÐÝTÝM - XI
Köy Enstitülerinin
Kuruluþ Aþamalarý - 1
Türk eðitiminde önemli bir yer tutan,
býraktýðý izlerle tüm Batýlý eðitimcilerin
hayranlýðýna mazhar olan Köy
Enstitülerinin kuruluþ ve çalýþma yöntemlerini kavrayabilmek için biraz daha
gerilere uzanarak hazýrlýk aþamalarýný
incelemek gerekir.
Cumhuriyetin ilk yýllarýnda köy eðitimi
1923-1933 yýllarý arasýnda genç
Cumhuriyet, öðretimin birleþtirilmesi
yasasý yanýnda bir abece devrimi gerçekleþtirir. Millet Mektepleri açýlýr. Orta ve
Yalçýn Kaya
lise öðretiminde karma eðitim uygulanýr.
Orduda askerlik görevini yapan gençlere
okuma yazma ve dört iþlem öðretilir.
Özetle eðitim alanýnda büyük atýlýmlar
yapýlýr. Kuþkusuz bu atýlýmýn sonuçlarý
da çok geçmeden ortaya çýkar.
Eðitiminin bu 10 yýllýk döneminin
sayýbilimsel bilgisini vermek gerekirse:
"Tüm bu baþarýlý çalýþmalara karþýn
okuma-yazma bilen yurttaþ oraný ancak
% 20,7'ye ulaþabilmiþtir. Cumhuriyet
dönemi nesli olan 15-19 yaþ grubunda
SEVGÝ DÜNYASI
bu oran % 45, Meþrutiyet nesli için oran
% 19, Ýstibdat nesli olan 65-70 yaþ grubu
için bu oran % 9'a ulaþmýþtýr. Tüm yurt
genelinde % 21 civarýnda olan okuryazar oraný salt Ankara ili için % 62 olup
bir rekordur. 1925'de ortaokullardan
mezun olan kýz sayýsý 12 iken, 1937'de
bu sayý 2422'ye çýkmýþ, lise mezunu kýz
sayýsý ise 52'den 376'ya çýkmýþtýr.
"Dinsel eðitim veren okullar kapatýlmýþtýr.
"Okul programlarýnda din dersleri
çýkarýlmýþtýr.
"Laik eðitim dizgesi yaþama geçirilmiþtir.
"Karma eðitim Türk eðitiminin
vazgeçilmez ilkesi olmuþtur.
"Ýlköðretim zorunlu ve parasýz olmuþtur.
"Türkiye, nüfusuna göre dünyanýn en
büyük parasýz eðitim dizgesini kuran
ülkelerden biri olmuþtur.
"Tüm okullar devlet kontrolü altýna
alýnmýþ, ayrýcalýklý eðitim kurumu
kalmamýþtýr.
"Yeni Türk abecesinin kabulü ile
okuma-yazma kolaylýðý saðlanmýþtýr.
"Eðitimde ciddi bir örgütlenme saðlanmýþtýr.
Eðitim konusunda baþarýlamamýþ iþleri
de sýralayalým:
"Okur-yazarlýðýn köy ve illerdeki oranlarý arasýnda büyük bir uçurum vardýr.
1927 yýlý sayýbilim sonuçlarýna göre
okur-yazar oraný kentlerde % 32 iken
köylerde % 6 dolayýndadýr.
"Okur-yazar oraný çeþitli illerin köylerinde de çok farklýdýr. Örneðin Ýstanbul
iline baðlý köylerde bu oran % 22 iken
29
baþkent Ankara'nýn köylerinde % 5'dir.
"Genelde Batý bölgeleri eðitimde aslan
payýný alýrken Doðu Anadolu çok geri bir
eðitim düzeyinde kalmýþtýr. Örneðin
Aydýn, Balýkesir, Manisa, Ýstanbul,
Bursa, Ýzmir gibi 6 batý bölgesi ilinde
toplam 2980 ilkokul varken, Doðunun 6
ilinde; Aðrý, Hakkâri, Kars, Tunceli,
Muþ, Erzurum'da ilkokul sayýsý 1090'dýr.
"1925 yýlýnda, isyan bölgesi olan 13
Doðu ilindeki tüm okullarýn sayýsý
215'tir. Toplam 4875 okula oranla % 5
dolayýnda bir sayý ortaya çýkmaktadýr.
"Köy çocuklarýnýn ortaöðretime devam
etme olanaklarý yok denecek kadar azdýr.
Bu sayýsal verilerden görüldüðü üzere
Türkiye Cumhuriyeti, köy çocuklarýnýn
pek küçük bir bölümüne eðitim verebilmiþtir. Üstelik bu eðitimin niteliðinden
de kuþku duymak gereklidir. Üç yýllýk
köy ilkokullarýný bitirerek askere gelen
gençlere, askerde yeniden okuma-yazma
öðretilmesi bu olguyu doðrulamaktadýr.
Cumhuriyetin bu 10 yýllýk döneminde
görev yapan yöneticiler köylünün eðitimi
konusunda pek baþarýlý olunmadýðýný
görmüþlerdir.
"Köylünün eðitimi
Cumhuriyet ilan edilmeden önce de
Türk eðitimcileri köylerde uygulanacak
eðitim, oralara gönderilecek öðretmenler
için öneriler getirirler. Örneðin: Ý. Hakký
Baltacýoðlu 1916 yýlýnda yayýnlanan
Maarifte Bir Siyaset adlý kitabýnda öðretmen okullarýnýn nasýl düzeltileceði
konusunu iþler ve þöyle der:
"Þehir dârülmuallimleri bütün azamet
ve faikiyetleriyle (üstünlük) birer memur
mektebi gibi yaþar dururken; mezunlarýný
30
fakir, cahil köylere sevketmek pek yanlýþtýr. Dârülmuallimler, malumatý þiþkin
ukâla ve enayi muallimler yetiþtirmekten
uzaklaþmadýkça mahsulleri eksik olacaktýr."
Cumhuriyet yönetimi TBMM'nin
açýldýðý günden baþlayarak yaptýðý tüm
çalýþmalarda köylü eðitimi konusuna
eðilir. 1921 yýlýnda yapýlan ilk Maarif
Kongresinde, köylülerin 5-6 yýllýk iptidai
okullar'a külfet ve süre bakýmýndan
dayanamayarak eski tip mahalle mektepleri'ni yeðledikleri vurgulanýr. Ayrýca
okullarda, köylüye hesap-dil-din gibi
konularda bilgi verilmesi konularý
tartýþýlýr.
1 Aralýk 1921 Meclis konuþmasýnda
Mustafa Kemal þöyle diyordu:
"Efendiler!
Büyük Millet Meclisi Hükümeti halk
hükümetidir. Ancak doktrin açýsýndan
düþündüðümüzde, biz yaþamýný, baðýmsýzlýðýný kurtarmak için çalýþan emekçileriz… Niteliðimizi bilelim. Kurtulmak,
yaþamak için çalýþan, çalýþma zorunda
olan bir halkýz... Ancak çalýþmak koþuluyla hak ve yetkiler elde edebiliriz.
Yoksa arka üstü yatmak ve yaþamýný
çalýþmadan geçirmek isteyenlerin bizim
toplumumuzda hakký ve yeri yoktur.
Mustafa Kemal 1 Mart 1922'de
TBMM açýþ konuþmasýnda, Doðuyu ve
Batýyý taklit ettiðimizden dolayý
köylünün bilgisizlikten kurtulamadýðýnýn
yanýnda, köylünün ülke için öneminin
altýný çizer:
"...Yedi asýrdan beri cihanýn dört köþesine sevk ederek kanlarýný akýttýðýmýz,
kemiklerini yabancý topraklarda býrak-
SEVGÝ DÜNYASI
týðýmýz ve yedi asýrdan beri emeklerini
ellerinden alýp israf eylediðimiz ve buna
mukabil daima tahkir (aþaðýlama), terzil
(alçaltma) ile mukabele ettiðimiz ve
bunca fedakârlýklarýna, ihsanlarýna karþý
nankörlük ve cebbarlýkla uþak menziline
indirmek istediðimiz bu asil sahibin
huzurunda bugün ihtiramla hakiki
vaziyetimizi alalým."
Ülke nüfusunun büyük bir kýsmýný
meydana getiren köy çocuklarýnýn
eðitimleri konusunda ciddi eleþtiriler
Mecliste de yapýlmaktadýr. Köylü çocuklarýný yetiþtirmek üzere köylere yollanan
kentli öðretmenlerin durumu daha 1922
yýlýnda Meclis gündemine gelmiþtir:
"Eðitim idarelerinin köye gönderdiði
öðretmen bir kere köylüyü kendisinden
aþaðý görüyor. Köy çocuklarýný sevmiyor,
köylünün hoþ görmediði bir kýyafetle
geziyor. Öðrenciye öðrettiði bilgilerden
de köylü bir fayda görmüyor. Buna
karþýlýk köy imamý mescitte köylüye beþ
vakit namazýný kýldýrýyor, nikâhýný kýyýyor, cenazelerini kaldýrýyor, ahiret
iþlerinden baþka dünya iþlerini de görüyor. Ýmamýn, köylü tarafýndan verilmiþ
bir evi, bir tarlasý var. Nikâhlarda,
doðumlarda imama ücret veriliyor.
Ýmam, köylünün kavgalarýný da çözdüðü
için köylüler öðretmeni deðil imamý baþ
tacý ediyorlar."
Ýlerdeki yýllarda Köy Enstitülerini
yaþama geçirecek olan eðitimciler, bu
durumun deðerlendirmesini iyi yapacak,
köy içinden gelen öðrencilerden köye
öðretmen yetiþtirmenin yollarýný arayacaklardýr.
Ýzmir Ýktisat Kongresinde köy eðitimi
SEVGÝ DÜNYASI
ile ilgili Ziraatta Eðitim Meselesi baþlýðý
altýnda bir dizi kararlar alýnýr:
"Köylü ve çiftçiye, tarýmýn çeþitli dallarýnýn uygulama alanýnda kullanýlacak
biçimde kitap ve dergiler bedava olarak
daðýtýlmalý.
"Her livada birbirine yakýn köyler için,
yeterli arazisi olan birer yatýlý ilkokul
açýlmalý, bu okullarda ilk derslerle
beraber kuramsal ve uygulamalý tarým
dersleri gösterilmeli.
"Köylerdeki ilkokullarýn mutlaka beþ
dönümlük bir bahçesi, iki ineklik fennî
bir ahýrý, kümesi, yeni tip bir arýlýðý ve
öðretmenler için iki odalý bir evi olmalý...
Bahçe ve tarlalar öðretmenin nezaretinde
öðrencilerce iþletilmeli ve geliri köy
öðretmenlerine ait olmalý, bu yolla
çocuklara uygulamalý olarak çiftçilik
öðretilmeli, aydýn kiþilerin köylere yerleþmesi teþvik edilmelidir.
"Yüksek öðretim yapmýþ olan kýzerkek en az bir yýl süreyle, 6. maddede
belirtilmiþ olan köy okullarýnda zorunlu
öðretmenlik yapmalýdýr.
Bu maddeler uyarýnca okul, yalnýz
bilgi verilen bir yer olmaktan çýkacak,
küçük bir tarým iþletmesi haline gelecek,
bu iþletmede öðretmen, öðrenciler elbirliðiyle çalýþacak, iþletmenin geliri
öðretmene verilerek devletin omzuna
yüklenen eðitim masraflarýnýn bir
bölümü hafifletilmiþ olacaktýr.
Eðitime bu kadar yeni, alýþýlmamýþ bir
ödev yükleyen bu görüþ Türkiye'nin
gerçeklerine uyduðu için gittikçe çoðalan
bir taraftar bulacak, 1940'lardan sonra
Köy Enstitüleri atýlýmýyla gerçekleþme
yoluna gidilecektir.
31
Gene de Mustafa Necati'nin Eðitim
Bakanlýðý döneminde açýlan KayseriZincirdere, Denizli Köy Öðretmen
Okullarý denemesine (1926-1927) kadar,
Eðitim Bakanlýðý bu görüþle ilgilenmemiþtir.
Ziya Gökalp'in desteklediði ve adýna
halkçýlýk hareketi dediði dizge içerisindeki eðitim anlayýþýnda da köy eðitimine
yer verilir:
"Tüm köylüler gibi bir karýþ topraðý
olmayan, yarýcý ve rençber köylülere de
Milli Meclise seçmek-seçilmek gibi haklar vermiþiz. Oysa tarlalarý bile olmayan
bu zavallýlar bir köy aðasýnýn esiridirler...
Aþaðýlýk bir kiþinin ekonomik tutsaðý
olan bu yüzbinlerce köylünün, siyasal
haklarýna sahip olmasýndan ne çýkar?
Toplum, bireylerine bu nimetleri eþit
olarak daðýttýktan sonradýr ki onlarý
toplumsal hizmetleri ile uygun muamelede bulunmak hakkýný haiz olabilir."
29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin ilaný ile
birlikte -daha uzun süre lafta kalacak
olmasýna raðmen- köy ve köylünün eðitimi konularý sýkça gündeme gelmeye
devam eder. H. Suphi Tanrýöver'in
Bakanlýk yaptýðý 1925 yýlý içerisinde
Müsteþar Nafi Atuf Kansu'nun
Baþkanlýðýnda Konya'da toplanan MEB
müfettiþleri bir þûra gibi çalýþýr ve Köy
Muallim Mektebi ve Orta Muallim
Mektebi açýlmasý konusunu Bakanlýða
bildirirler.
1925 yýlý sonlarýnda Mustafa Necati'nin
Eðitim Bakaný olduðu 20 Aralýk gününden yalnýzca 6 gün sonra toplanan III.
Heyet-i Ýlmiye'de, köy okullarýndaki
öðretmen açýðýnýn artmasý ve yeni
32
okullar açýlmaya baþlanmasý karþýsýnda,
köye öðretmen yetiþtirecek Köy Muallim
Mektepleri adýyla okullar açýlmasý karar
altýna alýnýr ve hemen ardýndan bu karar,
22 Mart 1926'da 789 sayýlý Maarif
Teþkilatý Kanunu ile yasalaþýr. Bu
Teþkilat Yasasý ile kurulan MEB Talim
ve Terbiye Dairesi, 27 Nisan 1927 günü
aldýðý kararla Köy Muallimleri Kanun
Tasarýsýný kabul eder. 9 yýl sonra uygulamaya konulacak Köy Eðitmenleri sistemine benzeyen bu Köy Muallimler Kanun
Tasarýsý ne yazýk ki yasalaþamayacak
ancak taslak olarak kalacaktýr. Benzeri
çözümleri Avrupa'da arama alýþkanlýðýndan kaynaklanan bir tutuculuk nedeniyle
bu tasarý o günlerin eðitbilimcilerince
desteklenmemiþtir.
Bu tasarýnýn hazýrlanmasýndan yaklaþýk
iki ay sonra aydýn bir gazeteci yazar, Yunus Nadi, Cumhuriyet gazetesinde gerçekçi ve somut öneriler ileri sürecektir:
"Köy okulunun 3-4 dönümlük bir tarlasý olmalýdýr. Öðretmene ailesiyle birlikte oturabileceði bir öðretmen evi verilerek onun bu arazide öðrencileriyle birlikte tarým, arýcýlýk, meyvecilik, hayvancýlýk
yapmasý saðlanmalýdýr. Öðretmen, basit
saðlýk önlemlerini bilerek köylüye bu
konuda yardýmcý olmalýdýr."
Ýsmail Hakký Tonguç, bu yazýdan yaklaþýk 20 yýl sonra, 1947'de yazdýðý
Canlandýrýlacak Köy adlý kitabýnda þunlarý yazacaktýr:
"Bu yazýnýn çýktýðý tarihten sonra, Köy
Enstitüleri kuruluncaya kadar, bu konuda
günlük gazetelerde yazý yazanlar, Yunus
Nadi'nin önerilerinden daha ileri fikirler
ortaya atamamýþlardýr. Gerçek böyle
SEVGÝ DÜNYASI
olduðu halde onu çarpýtmaya, deðiþtirmeye yeltenenler olmuþtur."
1920-1935 döneminde zaman zaman
eðitim alanýnda ileri atýlýmlara
kalkýþýlmýþtýr. Ýlerici bazý eðitim bakanlarýnýn kýsa süren görev sürelerine rastlayan bu dönemler siyasal açýdan CHP
iktidarý içindeki ilerici aydýnlarýn aðýr
bastýklarý dönemlerdir.
Bu dönemlerde aydýn eðitimcilerin
zaman zaman milletvekili seçilerek bir
bakýma ödüllendirildiði de gözlenir.
Örneðin 10 Ekim 1927'de Nafi Atuf
Kansu, Erzurum Milletvekili seçildiði
için Bakanlýk Müsteþarlýðýndan ayrýlýyordu. Kansu'nun milletvekilliðinin ilerde
yapýlmasý gündemde olan yeni Anayasal
düzenlemelerle iliþkisi olsa gerek. CHP,
Anayasal düzenlemler için aydýn eðitimcileri milletvekili olarak seçtirirken, bir
yandan da büyük toprak sahiplerine þirin
görünmek gereðini duyarak onlarý da
Meclise alýyordu. 1928 yýlý bütçe
görüþmeleri sýrasýnda Bakan Mustafa
Necati'yi en çok eleþtirecek olan toprak
aðasý Emin Sazak da bunlardan biriydi.
Belki de rejimin açmazý bu tür çeliþkilerde yatýyordu.
28 Þubat 1925 tarihinde, Þükrü
Saraçoðlu'nun Maarif Vekilliði sýrasýnda
TBMM'nde köyde eðitim konusu tartýþýlmaya ve bu sorunun çözümü için
Bakanlýðýn getirdiði öneriler üzerinde
konuþulmaktadýr. Saraçoðlu Meclis
kürsüsünde þöyle diyordu:
"Bendeniz ve arkadaþlarým þuna kani
olduk ki; ilk tedrisat meselesini bir an
evvel halledebilmek için, baþka tipte bir
mektep, yani "köy mektebi' namýyla çok
SEVGÝ DÜNYASI
az zaman isteyen ve çok az para ile meydana getirilmesi mümkün olan bir tip
mektep yapmak mecburiyetindeyiz."
Ülkemize davet edilerek eðitim konusunda rapor hazýrlatýlan çeþitli yabancý
uzmanlarýn da köy eðitimi konusunda
önerileri vardýr. Örneðin Amerikalý John
Dewey, Danimarka halk okullarýný örnek
göstererek özel köy öðretmen okullarý
açýlmasýný söylemektedir:
"Köy okullarýnýn programlarý çevrenin
iþ hayatý göz önüne alýnarak ayarlanmalýdýr. Köy hayatýna sýký sýkýya baðlý
olacak ilk ve orta öðretim okullarýnýn
kurulmasý Türkiye için en yaþamsal
meseledir... Köy okullarý bulunduklarý
yerin topluluk yaþamýnýn merkezi, saðlýk
merkezi durumunda olmalýdýr. Okul
meydanlarý halkýn da oyun, eðlence,
toplanma yeri olmalýdýr. Köy öðretmenleri köyün mimarý gibi bir görev
üstlendiðinin bilincine eriþtirilmelidir."
Yabancý uzmanlardan Kemerrer de
benzer önerileri getirmektedir. Kemerrer
raporunda, üç yýllýk köy ilkokullarýnýn
deðeri konusunda ciddi endiþeler
taþýndýðý, bu sürenin en az beþ yýl olmasý
gerektiði vurgulanýr. Köy ilkokullarýnda
basit araç-gereçlerle çocuklara el iþçiliði
öðretilmesinin de uygun olacaðýnýn altý
çizilir.
Harf Devriminin bir amacý da köylü
eðitiminin, yeni kabul edilen abece ile
hýzla gerçekleþtirilebileceðine olan
inançtýr. Millet Mekteplerinin köylere
deðin götürülmesinde köy odalarýnýn
adeta bir okul dersliði gibi çalýþtýrýlmasýnda amaç gene aynýdýr. Askerlik
yapan köy çocuklarýna okuma-yazma
33
öðretmek için ordu da kollarý sývar, bu
konuda hayli baþarýlý da olunur. Örneðin
1926 yýlýnda terhis olan erlerde eski
harflerle de olsa okuma-yazma bilenlerin
oraný % 17 iken bu oran yeni abecenin
kolaylýðýnýn etkisiyle de olsa 1931'de %
25'e, 1936'da ise % 75'e çýkar. Ne var ki
"köylü milletin efendisidir" söylemine
yürekten inanarak coþkulu ya da isteksiz
okuma-yazma seferberliðine katýlanlar
kurs bitirme belgelerini aldýktan sonra
bir kurtuluþun sevincini yaþarlar ama
daha sonra iþ-güç, çift-çubuk arasýnda
öðrendiklerini de unuturlar. 1 Ocak
1929'da ölen ve ereði bütün köylerinde
okul ve öðretmen olan bir ülke'yi ortaya
çýkarmak olan Mustafa Necati yaþasaydý,
tüm köylünün okuma-yazma görmek
yanýnda ciddi bir ilköðretim almasý belki
gerçekleþebilirdi.
Halkevlerinin, Halkodalarýnýn bir amacýnýn da köye eðitim hizmeti götürmek
olduðunu daha önce vurgulamýþtýk.
Halkevlerinin Köycülük Kolu üyeleri bu
konuda büyük çabalar harcarlar.
Ýsmail Hakký Baltacýoðlu; Ýçtimai
Mektep (1933) adlý yapýtýnda, okullarý iþ
esasýna göre yeniden örgütlemeyi
önerenlerin Gökalp ve kendisinin
olduðunu yazmakta. Onlara göre her
okulun en az bir iþliði (atölyesi) bulunacak ve dersler buralarda iþlenerek
yapýlacaktýr:
"Eðitimin amacý her þeyden önce
çevreyi hazýrlamak ve kiþiyi bu çevrenin
içinde yetiþtirmektir... Gerçek iþ ve
yaþam çevresini hazýrlamadan giriþilen
tüm eðitim çabalarý boþa gider...
Demokratik vatandaþlar yetiþtirmek için
34
okul topluluðunun da demokratik bir
biçimde örgütlenmesi, öðrenciler tarafýndan idare edilmesi gereklidir."
Ýsmail Hakký Baltacýoðlu, 1928 yýlýnda
Gazi Eðitim Enstitüsü Müdürü olunca bu
düþüncelerini uygulamaya kalkýþmýþ,
üretime dönük iþ eðitimi uygulamalarý
yaptýrma giriþimleri Milli Eðitim
Bakanlýðý ileri gelenlerince ciddiye alýnmamýþ, fazla sivri bulunmuþtur. Onun
üretime dönük iþ eðitimi "tipik bir yanlýþ
yer ve yanlýþ zamanda, uygulamaya
konulmuþ doðru bir yöntem" olmasýna
karþýn sýcak karþýlanmamýþtýr. Eðitim
alanýndaki düþünceleriyle Batýlý iþ
eðitimcilerini bile aþmýþ olan Baltacýoðlu
kuþkusuz çok iyi bir kuramcýdýr. Buna
karþýn becerikli ve gerçekçi bir yönetici
deðildir. Onun derslerini izleyen öðretmenlerin bir çoðu ilerdeki yýllarda Köy
Enstitülerinde görev alarak baþarýlý iþler
yapacaklardýr. Hürrem Arman, Ýlhan
Kalabay, Hamdi Keskin, Recep Gürel,
Hidayet Gülen, Enver Kartekin, Þinasi
Tamer, Nejat Ýdil, Emin Soysal, Feyzi
Ertem gibi.
Köy Enstitüleri konusunda bir hayli
araþtýrmalar yapan Amerikalý Fay Kirby,
Baltacýoðlu'nun düþünceleri için þöyle
der:
"Baltacýoðlu, Türk pedagojisinin babasý
ve uluslararasý bir pedagoji düþünürü
olarak tanýnmayý hak etmiþtir. O, Türk
halkýnýn ve onun çoðunluðu olan
köylünün kaný, alýn teri ve gözyaþý
pahasýna elde edilen parayý üretime
dönük olmaya bir biçimde harcamanýn
hem ekonomi hem de ahlâk bakýmýndan
savunulmayacaðýný gösterdi."
SEVGÝ DÜNYASI
Devlet, çoðunluðun yararý adýna
ekonomik yaþama karýþmaya baþlayýnca,
çoðunluðu oluþturan köylü kitlesinin
önemi, düþün ve siyaset alanýnda ön
plana geçer. Mustafa Kemal'in savaþ yýllarýnda ortaya attýðý memleketin gerçek
sahip ve efendisi köylüdür sloganý
CHP'nin yayýn organlarýnda, yöneticilerin söylemlerinde, aydýnlarýn yazýlarýnda yeniden görülmeye baþlanýr.
Aralarýnda ciddi düþün ayrýlýklarý bulunan siyaset adamlarý bile Türk köyü
sefaletten, Türk köylüsü bilgisizlikten
kurtulmadýkça devrimin baþarý kazanamayacaðý yolunda görüþ birliði
içindedirler. Türk köyünü kurtarmak
ülküsü aydýnlar arasýnda hýzla yayýlmaya
baþlamýþtýr. Nasýl ve ne yolla olacaðý pek
bilinmemekle birlikte köye koþmak
düþüncesi halkçýlýðýn adeta temel
düþüncesi olur.
1930 yýlý Eðitim Bakanlýðý bütçe
görüþmeleri sýrasýnda bir milletvekili
þöyle demektedir:
"Arkadaþlar, ekonomi yaparken öksüz,
fakir ama zeki çocuklarýn okumaktan
yoksun kalmasý bana dokunuyor... Eðer
bu yolda gidersek ülkede ortaöðretim,
yükseköðretim ancak parasý olanlarýn
evladýna has bir imtiyaz olarak kalacaktýr. Esnafýn, köylünün, orta halli halkýn
çocuklarý okuyamayacaktýr. Yýkýlasý
medreselerin bir iyiliði vardý: Orada yer,
orada içer, orada yatýp kalkardýk."
Önceki dönemlerde ozanlar, yazarlar;
yapýtlarýnda, dizelerinde köyü,
Anadolu'yu "allý pullu", "sihirli",
"yemyeþil ovalarý, vadileri olan", "mutlu
ve güzel bir dünya" olarak gösterirler.
SEVGÝ DÜNYASI
"Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu'yu" diyerek cennet tablolarý çizerler. Bu
"düþçü" yaklaþýmlar yanýnda Anadolu'ya,
köye gerçekçi yaklaþan yazarlar ve yapýtlar da görülür. Yaban adlý romanýnda
Yakup Kadri "Anadolu halkýnýn bir ruhu
vardý, nüfuz edemedin. Bir kafasý vardý
aydýnlatamadýn. Bir vücudu vardý,
besleyemedin. Üstünde yaþadýðý toprak
vardý, iþletemedin" feryadý ile Türk
aydýnýný, okumuþunu suçlar.
Yeni dönemde ise Türk sanatçýlarý
þiirde, romanda, hikayede Türk köyünden ilk gerçekçi çizgileri verirler. Köy,
"billur ýrmaklarý var, ne hoþ kaynaklarý
var" gibi düþsel bir ülke olmaktan çýkar.
Köy, Reþat Nuri'nin Çalýkuþu romanýnda
betimlediði Zeyniler Köyü gibi, köy
öðretmeni de Feride gibi deðildir. Ýsmail
Hüsrev'in 1934'te basýlmýþ Türkiye Köy
Ýktisadiyatý adlý kitabýndaki þu satýrlar o
günün köy ekonomisi ve köylünün
yaþantýsý konusunda bilgi vermektedir.
"Köylerde beslenme basit olmakla birlikte ekseriyetle bir türlüdür. Darý çorbasý, bulgur pilavý, ayran, ekmek.
Erkeklerin haricen giydikleri keçi postu
yahut keçi postunu taklit ederek yapýlmýþ
ve aba tabir olunan bir nevi tüylü
keçedir. Kadýnlar genellikle yalýnayak
gezerler. Ayakkabýlarý olanlar ise þehre
indiklerinde onlarý giyerler...Erkeklerin
çoðu þehri asker olunca görürler, kadýnlarýn çoðu þehir görmeden ölürler... Köy
gelini için bir nalýn giymek övünme
vesilesi olabilmektedir. Türküsü bile
vardýr:
Sarý kýzýn ayaðýnda nalini
Zannedersin kaymakamýn gelini...
35
Arazilerin ekilebilecek kýsýmlarý hemen
umumiyetle beylerin, aðalarýn, aþiret
reislerinin eline geçmiþ olduðu için halk
ekseriyetle ne bir eve, ne de bir parça
topraða sahiptir. Mezra denilen
arazisinde birer in þeklinde yaptýrmýþ
olduðu kulübeye maraba namýyla sýðýnýr..
.Urfa'da en fakir eþrafýn 3-4 köyü vardýr.
30-40 köye sahip ve köyün bütün gelirini
toplayan zenginler mevcuttur."
Anadolu köyünün sorunlarýný eðitimle
çözmek uðraþý Osmanlýnýn son dönemlerinden bu yana her eðitimcinin düþü
olur, ama köy eðitimi sorununa
öðütçülükten uzak ilk ciddi yaklaþým
1936 yýlýnda baþlar.
Köylünün eðitimi konusunda
Tonguç'un görüþlerinin özeti þudur:
"Köy, memleket demektir. Köy kalkýnmadýkça memleket de kalkýnamaz. Köy
gerçeðini olduðu gibi kabul etmek,
ondan sonra gerekenleri yýlmadan býkmadan yapmak þarttýr. Köylü bilinçlendirilecek biçimde okutulmazsa,
köylülerin arasýna yeni kýymetler yayýlmazsa, devrimler þehirlerin dýþýna çýkamaz ve kökleþemez. Meseleyi basit bir
köy okulu iþi olarak ele almamak, köyü
canlandýrmak davasý biçiminde kurumlaþtýrmak ve bunu belli yýllarda gerçekleþtirecek planlarý yasalaþtýrmak gereklidir."
Mustafa Necati, þehir çocuklarýndan
yetiþen öðretmenlerin köyde baþarýlý olamayacaðý konusunda direnmektedir:
"Köy çocuklarýn köyden alýp þehirde
okutmak hatalýdýr... Tahsil bizzatihi bir
hedef deðildir. Bilakis vatandaþý ilerde
yapacaðý vazifeye hazýrlayan bir vasý-
36
tadýr... Öðretmenin vazifesi yalnýzca
talim ve tedris deðildir, herkese vazifesini öðreten bir mürþid olmalýdýr."
Köylünün eðitimi konusunda, o
dönemde, köy öðretmenlerince çeþitli
dergilerde yayýnlanmýþ yazýlarla da
karþýlaþýrýz. 1936-1937 yýlýnda Çatalca'nýn bir köyünde öðretmenlik yapan
Ýhsan Coþkun, köy-þehir, köy öðretmen
okulu-þehir öðretmen okulu ayýrýmlarý,
imamlýktan gelen öðretmenlerin mesleðe
alýnmalarýnýn sakýncalarý gibi ilginç
konularý eleþtirdikten sonra, köyde
eðitim ve öðretimin özel programlar
gerektirdiðini yazar. Köylerde iþ eðitimi
programý uygulayarak köydeki toplumsal
yaþantýnýn dayandýðý tarým, baðcýlýk,
sütçülük, arýcýlýk, kömürcülük, balýkçýlýk
gibi konulara eðilinmesini önerir.
O yýllarda köy okullarýnýn hemen hepsi
üç sýnýflý, tek dershaneli, tek eðitmenli ya
da öðretmenlidir. Onca yýl, Millet
Mektepleri açýldýðý halde köylü imza
atmaktan acizdir. Köye gelen kentli
öðretmenlerin çoðu, köylünün okumayazma zevkini kavrayamamýþ olduðu
inancýdadýrlar. Köy çocuklarýnýn okula
devam etmemeleri köylü ile öðretmen
arasýnda sürtüþmeler de yaratmaktadýr.
Çýkarýlan Köy Kanunu'nun 15. maddesi,
hükümetin vereceði plana göre köylünün
bir okul binasý yapmasýný emretmektedir.
Ne var ki bu yasaya karþýn, gerek
valilerin gerekse kaymakamlarýn savsaklamalarý nedeniyle köylerde ilkokul
yapým iþleri kör topal yürütülmektedir.
Bu yasanýn tam anlamýyla uygulandýðý
tek bir ilçe olacaktýr: Yalova.
Çeþitli eðitbilimciler, örneðin
SEVGÝ DÜNYASI
Hýfzýrrahman Reþit Öymen Okul ve
Öðretmen Dergisi'nin Mayýs 1936 tarihli
sayýsýnda þu doðru saptamayý yapar:
"Köy okulu þehirlerden artakalmýþ bir
okuldur. Farklý yaþtaki ve düzeydeki
çocuklarý bir odaya doldurup tek öðretmen eliyle onlara okuma-yazma ve hesap
öðretmek, bir-iki þarký söyletmek,
Ortaçað þehir okullarýnýn manzarasýndan
baþka birþey deðildir... Köy okullarýmýzda bu þehir kopyacýlýðýna son vermek
gerekir...Tek dershaneli, tek öðretmenli
veya eðitmenli üç yýllýk güdük köy
okullarý boþuna dönen, iþ görmeden
paslanmaya mahkum çarka benziyor."
Üç veya beþ yýllýk köy ilkokullarýný
bitiren çocuklarýn ne kadarýnýn orta öðretime devam ettiðini gösteren o döneme
iliþkin sayýbilimsel veriler elimizde yok.
Yalnýzca Ankara Halkevinin yayýn organý
olan Ülkü Dergisinin 1935 yýlýnda yaptýðý bir anketle ilgili bilgiler var:
"Okuluma gelen çocuk sayýsý 78'dir.
Yýlda ancak 5 mezun veririz. Okulu
bitirenler hiçbir tarafa gitmez,
babalarýnýn tarlalarýnda çalýþýrlar." Ahýrlý
Köyü öðretmeni Osman Nuri. (Ülkü,
sayý 15-1932)
"Köyümüz Ankara'ya yakýn olmasýna
raðmen, ilkokuldan mezun olan 45 kiþiden ancak bir kiþi Etimesgut'taki yatý
okuluna parasýz olarak kaydedilmiþtir.
Þehirde öðrenime devam eden baþka kiþi
yoktur." R.Bahadýr Dülger. Orhaniye
Köyü öðretmeni. (Ülkü, sayý 39-1936)
"Köyümüzün baðlý olduðu bir mýntýka
yatý okulu vardýr. Bu okula köyden yalnýzca bir çocuk devam etmektedir."
Süreyya Ýþgör. Çayýr Köyü öðretmeni.
SEVGÝ DÜNYASI
(Ülkü, sayý 32-1935)
"Öðrenim çaðýndaki çocuk sayýsý
100'dür. Mezun olanlarýn sayýsý ise 10'u
geçmez. Okulu bitirenler köylerinde
kalmakta, çift-çubuklarýyla uðraþmaktadýrlar. Ýçlerinde Týp Fakültesinde
babasýnýn parasýyla okuyan yalnýzca bir
çocuk vardýr. Diðer çocuklarýn babalarý
çocuklarýný okutacak durumda
deðildirler."
Namýk Ayas. Zývarýk Köyü öðretmeni.
(Ülkü, sayý 27-1935)
"Þimdiye kadar okuldan mezun olan
çocuklar sonra gene babasýnýn iþine
gidiyor; bir daha okuma yazmaya fýrsat
bulamayarak okuyup yazmayý da unutuyorlar."Nuri Timur. Muncusun Nahiyesi
öðretmeni. (Ülkü, sayý 22-1934)
Türkiye'de eðitimi köyün üretim
yaþamýna baðlamak, öðretmeni köyde
üretim yaþamýnýn da bir öðesi durumuna
getirmek isteði, 1930'lu yýllardan bu yana
ileri sürülen eðitimle ilgili görüþlerden
büyük bir bölümünün ortak bir noktasý
olarak görülüyor.
"Köylere gidecek öðretmenleri bir
nutuk veya marþla uðurlamayý uygun
bulan dönemin þairlerinden biri de köy
öðretmenleri için bir marþ yazmýþ:
Mefkûremiz yolunda her mâniyi aþarýz
Kalbimizde yanýyor azim ve iman
çýrasý
Biz cehlin düþmanýyýz, nura, ilme
koþarýz
Yaparýz köyümüzü medeniyet ocaðý
Köy hocasý ileri! Durma yürü ileri!
Bizden ýþýk bekliyor Anadolu köyleri...
37
20 yýl sonra Anadolu köylerine
medeniyet götüren hocalar deðil, uygarlýk götüren öðretmenler iþe baþlayýnca bu
marþý yazanýn, gündelik gazetelerde
onlarý yetiþtiren Köy Enstitüleri aleyhinde yazýlar yayýnlamaya baþlamasý
üzerinde önemle durulacak bir nokta
deðil midir?"
1931 yýlýnda toplanan III. CHP
Kurultayýnda Partinin eðitimle ilgili
görüþlerinde bazý eklemeler yapýlmýþtýr:
"Köy okullarý programlarýna bölgeler
ile ilgili tarým ve sanat derslerinin eklenmesi, ortaokullarýn ilçelere kadar yayýlmasý, üniversitenin düzeltilmesi vb..."
Partinin 1935 yýlý IV. Kurultayý köy
eðitimi konusunda uzun tartýþmalara
neden olur. Parti Genel Sekreteri Recep
Peker, Kurultayý açýþ konuþmasýnda
CHP'nin yeni kararlar aldýðýný ve Parti
Genel Baþkanlýk Divanýnýn köy çocuklarýný kýsa zamanda okutacak okul tipi
üzerinde durduðunu söyleyecektir.
Kongre, yapýlan tartýþmalar sonucunda
yeni tip okulu þöyle tanýmlayacaktýr:
"Köy çocuklarýna kýsa zamanda pratik
yaþam için gerekli bilgiyi verecek üçdört sömestrli köy okullarý açýlacaktýr."
Köylünün eðitimi için Köy
Enstitülerinin açýlmasý, çalýþmalara
baþlamasýndan önceki genel durumu bu
bölümün içine koymaktaki amacýmýz
açýlýþ aþamalarý konusunda okuyucularýmýzý bilgilendirmekti.
Bir sonraki bölümde bu aþamalarýn
ikinci bölümüne deðineceðiz.
Eski Gün Iþýðýnýn Son Saatleri
Yazar: Thom Hartman Çeviren: Arýn Ýnan
Birbirimizden Kopmuþ ve
Birbirimizden Ayrý
Yaþýyoruz
Petrol rezervlerinin hýzla tükendiði, bazý kritik önem taþýyan
madenlerin ancak 20 yýllýk bir rezervi kaldýðý ve bizden sonraki
kuþaklarýn ekonomik açýdan korkunç bir gelecekle karþý karþýya
bulunduklarý gerçeði, yerkürenin kaynaklarýnýn yaðmalanmasýný
denetleyen ve "doðal kaynaklar"dan gelen servetin, kaynaðýn asýl
sahipleri olan yerli halktan kendilerine transferini saðlayanlar
tarafýndan çok iyi bilinmektedir. Bu davranýþý haklý göstermek için
de iki ana grup altýnda toplayacaðýmýz þu öyküler -senaryolar da
diyebiliriz- kullanýlmaktadýr:
SEVGÝ DÜNYASI
Baþkalarý alamadan siz alýn
Bu senaryo Genç Kültürlere ait en eski
yazýlý kaynaklarýn ortaya çýkmasýndan beri
gündemden hiç düþmemiþtir. 1820-1900
yýllarý arasýnda Batý Amerika'nýn asýl sahipleri olan Amerikan Yerlilerinden çalýnmasýnýn ardýndaki itici güç olmuþtur.
Senaryo, 1980'lerde tekrar canlandýrýlmýþ
ve Federal Hükümetin politikasýnda baþlýca
temeli teþkil etmiþtir. Bu da, muazzam
servetlerin birleþerek tek elde toplanmasýna
yol açmýþ ve federal devletin hazinesi de,
neredeyse bir salgýn halini alan borca dayalý
harcamalar ve bankacýlýk sektörünün bir
bölümünün çökmesi yüzünden düpedüz
iflas etmiþtir. Bu olaylar çok satanlar listesinde bulunan bir kitapta bire bir anlatýlmaktadýr. Kitabýn adý: "Amerika: Neyi yanlýþ yaptýk?"
"Siz alýn" hikâyesi günümüze kadar sürüp
gelmiþtir ve Genç Kültürlerin klasik kafa
yapýsýnýn iþ hayatýna, hükümet etmeye ve
kiþisel hayata uygulanmasý þeklinde ortaya
çýkmaktadýr.
Nasýl olsa dünyanýn sonu geliyor, siz de
hemen þu anda kendiniz için ne koparabilirseniz koparýn
Baþkanlýðý sýrasýnda Ronald Reagan'a,
Ýncildeki "Armageddon Savaþý" öyküsünde
anlatýldýðý þekli ile dünyanýn sonunun
gelmesinin mümkün olup olmadýðý
konusunda ne düþündüðü sorulmuþtu. O da
samimi düþüncesini þöyle açýklamýþtý:
"Sadece mümkün olduðunu düþünmekle
kalmýyorum, bunun ben yaþarken olacaðýna
inanýyor ve bekliyorum."
39
Bu kafa yapýsý ya da düþünce biçimi
yerkürenin yaðmalanmasýný, tecavüze uðramasýný da þöyle haklý çýkarýyor: "Nasýl olsa
yerküre geçici ve bitecek! "Yakýn bir gelecekte gökten ateþ yaðacak, dünyanýn büyük
bir kýsmý yok olacak ve bütün Ýyi Ýnsanlar
anýnda cennete alýnacaklar."
Dikkat ederseniz bütün bu senaryolarýn
temelden kopmuþ öyküler olduðunu fark
edersiniz. Bu gibi senaryolara inanarak
yaþayanlar ya diðer insanlardan kopmuþlardýr (onlarý sadece kendileri için birer
fýrsat veya rakip olarak görmektedirler), ya
doðadan kopmuþlardýr (doðayý kiþisel
servete dönüþtürülecek bir kaynak olarak
görmektedirler), ya da hayatýn kendisinden
kopmuþlardýr (hayatý kazananlar ile kaybedenlerin oynadýklarý bir oyun olarak
görmektedirler. Bu oyunda zenginler ya da
cennete girenler vardýr yani kazananlar….
bir de kaybedenler)
"Donald Bartlett ve James Steele, 1992,
Andrews&McMeel yayýnevi"
Reagan Hükümetinde Ýçiþleri Bakaný olan
James Watt, "Ben aldým" öyküsüne bizzat
kendi yaþamý ile iyi bir örnek teþkil ediyor.
Madencilik ve orman ürünleri haklarýný
almak isteyenlere hazine arazilerinde bulunan maden ve ormanlardan daha fazla haklar verilmesini (ve daha ucuz bir tarife ile
verilmesini) savunuyordu. Çünkü nasýl olsa
Mesih her an yeryüzüne dönebilirdi. O
zaman da zaten her þey kutsal kitapta
yazdýðý gibi yenilenecekti.
Benzer þekilde Reagan Hükümetinde
Savunma Bakaný olan Caspar Weinberger
ve Jerry Falwell'de "Nasýl olsa her þey sona
erecek o halde ne koparabilirseniz koparýn"
hikâyesine baðlýlýklarýný her fýrsatta dile
getiriyorlardý. Falwell sonun nasýl geleceði
40
temasýný çok iþlerdi. Aþaðýdaki vaaz buna
bir örnektir. "Bir otomobilde gidiyorsunuz.
Belki de siz kullanmaktasýnýz. Siz
Hýristiyansýnýz. Otomobilde sizden
baþkalarý da var, belki bunlarýn içinde
Hýristiyan olmayanlar da vardýr. O anda
boru çalýnýyor. Otomobilde bulunan ve
ebedi hayata inanan siz ve diðer müminler
hemen alýnýrsýnýz ve kurtuluþa erersiniz.
Elbiseleriniz ve þahsi eþyalarýnýzý geride
býrakarak kaybolursunuz çünkü eþyalarýn
ebedi hayatý yoktur. Otomobilde bulunan
kurtuluþa eriþememiþ insanlar bir anda
kendilerini þoförsüz bir otomobilde bulurlar
ve otomobil de bir anda bir yere çarpýp
parçalanýr gider."
Eylül 1990'da Reagan, benim o sýrada
yaþadýðým Atlanta'yý ziyaret etmiþti. Days
Inn Motel Zinciri'nden bayilik alan kiþilere
SEVGÝ DÜNYASI
30 dakikalýk bir konferans verdi (Bunun
için 160.000 $ almýþtý). Bu zincir benim o
sýrada yeni açtýðým bir reklam acentesinin
müþterisiydi. Þöyle dedi: " Armageddon
Savaþý'nýn Ýsrail'de bir yerde baþlayacaðýný
bildiren kutsal metinlerin unutulmamasý
çok önemlidir." 1983'de Reagan Ýsrail için
lobi yapan bir kiþiye de þöyle demiþti: "
Biliyor musunuz, Eski Ahitte, sizin
Habercilerinizin söylediklerine bakýyorum
ve Armageddon'un iþaretlerinin neler
olduðunu düþününce bizim bu olayý yaþayacak kuþak olup olmadýðýmýzý merak ediyorum. Yakýn zamanda bu kehanetlerde belirtilen iþaretleri görüp görmediðinizi bilmiyorum ama inanýn bunlar tam da içinde
yaþadýðýmýz zamaný anlatýyor."
Aðustos 1984'de, o sýrada California
Valisi olan Reagan, Eyalet Senatörüne þöyle
SEVGÝ DÜNYASI
demiþti. "Her þey yerli yerine oturuyor.
Artýk çok zaman kalmadý… Ezekiel,
Tanrý'nýn has kullarýnýn düþmanlarýnýn
üzerine ateþ ve kükürt yaðdýrýlacaðýný
söylüyor. Bu, onlarýn nükleer silahlarla
ortadan kaldýrýlacaðý anlamýna gelmeli
kuþkusuz. Zamanýmýzda geçmiþte olmayan
nükleer silahlar var artýk."
Amerika'nýn nükleer tetiði üzerinde parmaðýný tutan diðer kiþi yani Savunma
Bakaný Caspar Weinberger daha da detaya
inmiþti. Toronto'da yayýnlanan Globe And
Mail gazetesine göre, Kuzey Filistin'de,
Hayfa'nýn 15 mil güneydoðusunda bulunan
Megiddo Tepesi'ni dünyayý yok edecek
büyük yangýnýn baþlayacaðý yer olarak
tanýmlamýþtý.
Bu "dünyanýn sonu geliyor" hikâyeleri
özellikle de Amerikan Ýmparatorluðundaki
Hýristiyanlar arasýnda tek tük rastlanan ya
da alýþýlmadýk þeyler deðil. Hatta Hýristiyan
olmayanlar arasýnda bile oldukça yaygýn.
Sovyetler Birliði'nin eski Baþkaný Kruþçev
(ki tescilli bir ateisttir) Amerikalý gazeteciler kendisine, baþka dünyalardan gelen uzay
gemilerinin dünyayý ziyaret etmesini
mümkün görüp görmediðini sorduðunda:
"Kesinlikle imkânsýz" demiþti. Bunun sebebini de þöyle açýklamýþtý: "Uzay gemileri
yapabilecek kadar ilerlemiþ bir uygarlýk,
geliþmiþ savaþ silahlarý da yapabiliyorsa bu
onlarýn sonunda kendi kendilerini yok
etmesine neden olur."
Esas mesele, Armageddon Ovasýnda
yapýlacaðý Ýncil'de yazan savaþýn gerçekleþip gerçekleþmeyeceði deðil. Ben de olacak ya da olmayacak tartýþmasýna girmiyorum. (Eðer yeterince çok sayýda insan
kendilerini bunun olacaðýna inandýrýrsa -ki
Rupert Sheldrake olsa herhalde þöyle
41
söylerdi - bu inancýn yarattýðý alan öylesine
güçlenir ki bakarsýnýz olay gerçekleþiverir.)
Esas problem, þu andaki krizin, insanlarýn 4 000 yýlý aþan bir süredir- yaþamlarýný ve
iþlerini bir an sonra dünya yok olacakmýþ
gibi yürütmelerinden kaynaklanýyor.
Armageddon olsa da olmasa da fark etmez.
Bu inanýþ da "aman iþler çýðýrýndan çýkmadan ne kapabilirsek kapalým" zihniyetine
yol açýyor ki sonucunda gezegenimiz ve
yaþam alanýmýz parçalanýp yok oluyor.
Bizim baþka senaryolara ihtiyacýmýz var.
"Ýlkel" halklar hakkýndaki görüþlerimiz
Fransýz deyince aklýmýza oldukça mutlu
bir þekilde yaþamlarýný sürdüren insanlar
gelir, zihnimizde bazý renkli görüntüler canlanýr hemen örneðin: üzüm baðlarý, tarlalar,
Paris'teki Eyfel Kulesi. Bu görüntülere,
büyük olasýlýkla, anýmsanmýþ veya nasýl
olacaðý hayal edilmiþ bazý sesler de eþlik
eder - Fransýzca konuþan insanlar, zeki
diyaloglar... Büyük bir olasýlýkla duygular
da vardýr (merak, aþinalýk, yenilik gibi hoþ
duygulardýr bunlar) tatlar ve kokular da
(Fransýz yemekleri ve þaraplarý gibi)
Ama Batý Uygarlýðý mensubu olan bizler
ilkel halklarý zihnimizde canlandýrmak istediðimizde -örneðin Kayapo'larý- görüntüler
genelde renksiz, sessiz, kokusuz ve tatsýz
olur. Bunun sebebi ya kültürel girdimizin
çok az olmasýdýr, ya da ömrümüz boyunca
zavallý ilkel insanlar hakkýnda bir sürü þey
öðrenmiþ, okumuþ, görmüþ olmamýzdýr.
Zihnimizde canlanan görüntüler çok defa
zavallý, hastalýklý, lekeli sararmýþ diþleri
olan, yarý çýplak çömelen, ormandan
topladýklarý leþlerle geçinen, kýsa boylu,
kötü beslenmiþ, tehlikelerle dolu bir ortam-
42
da çaresizce hayatýný sürdürmeye çalýþan
insanlara aittir. Sesleri canlandýrmak istediðimizde, bu, anlamsýz sesler ve konuþmalardan ibaret kalýr - bu insanlar zeki,
anlamlý, derinlikli konuþmalar yapamazlar
kuþkusuz - koku ve tatlarý ise hiç canlandýramayýz.
Uygarlýðýmýz baþlamadan önce yaþamýþ
halklar için benzeri görüntüler -ya da
görüntü yokluðu - söz konusudur. "Maðara
adamý" ya da "taþ devri insaný" dediðimizde
zihnimizde çizgi film karakterleri canlanýr.
Seslendirilmiþ, tam olarak insan olmayan
karakterler… Bunlarýn, doðal olarak ne dilleri, kültürleri, uygarlýklarý ne de mutfaklarý, dinleri, aile kavramlarý, toplumlarý ve
ekonomileri olabilir.
Zihnimizdeki imajýn bu kadar bulanýk ve
çarpýtýlmýþ olmasýnýn nedeni bizim
SEVGÝ DÜNYASI
kültürümüzün bu "baþka halklar"'ý
tam anlamýyla "insan" olarak kabul
etmemesidir. Mezopotamya'nýn 7000
yýl önce ortaya çýkýþýndan önceki
zamanlara "tarih öncesi" deriz, sanki
o zamanýn da kendine ait bir tarihi,
bir öyküsü yokmuþ gibi. Gerçek
deðilmiþ gibi. Gezegendeki hayata
ait bir dip yazýsý imiþ de bir amacý
var idiyse o da bizim ortaya çýkmamýz, için sahneyi hazýrlamak imiþ
gibi…..
Ama Kayapo'lar ve onlar gibi
yüzlerce diðer yerli halklar bizim
kültürel ve dini mitolojimizi yalanlýyorlar.
Binlerce yýl önce, muhtemelen
Sümer Uygarlýðýnýn ortaya çýkýþýndan da uzun zaman önce Kayapo'lar
Brezilya'nýn büyük bir bölümüne
yayýlan bir uygarlýk kurmuþlardý.
Bulunan binlerce yaþýndaki iskeletler genellikle bir çok "ilkel" halkta da olduðu
gibi- onlarýn bizden çok daha üst düzeyde
kaliteli ve saðlýklý bir hayat sürdüklerini
ispat ediyor. Daha az dejeneratif hastalýklara, uzun boylu ve güçlü bedenlere ve
uzun bir yaþam süresine sahiptiler. Bu güne
kadar gelebilmiþ karmaþýk bir konuþma dilleri vardý, kadim tarihleri yazýlý deðil ama
sözlü olarak aktarýlýrdý, adet ve ananeleri ve
dinleri vardý. Brezilya'da her birinde 4000'e
varan insanýn oturduðu binlerce yerleþim
yeri kurmuþlardý. Bu yerleþim yerleri çok
yüksek toprak höyükler üzerine kuruluyordu, böylece mevsimsel sel afetlerinden
korunuyorlardý. Su kanallarý açarak bunlarý
hem sulama ham de ticaret için kullanýyorlardý. Aileleri vardý, evlenir, çocuklarýný
büyütür,dinlerinin gereðini yerine getirirler-
SEVGÝ DÜNYASI
di. Savaþ kavramýndan haberleri bile yoktu.
(Doðal olarak kavimler arasýnda bazý çatýþmalar çýkýyordu ama bunlar hiçbir zaman
karþýsýndaki diðer insanlarý yok etmek,
silmek amacý ile yapýlmýyordu. Bizim
kültürümüzün 7000 yýldan beri uyguladýðý
"soykýrým" kavramý onlara bütünü ile
yabancý idi.)
Kayapolar ve dünyadaki diðer benzerleri,
yüz binlerce yýl boyunca, güneþ enerjisinin
sadece gündelik olarak yerküreye gelen kýsmýndan, yiyeceklerini, giyeceklerini, yaþama alanlarýný elde ettiler. Bunu
sürdürülebilir enerji olarak nitelendirebiliriz. Öyle metodlar kullandýlar ki hem kendi
yüksek nitelikli yaþamlarýný sürdürdüler
hem de gelecek kuþaklarýn yaþamlarýný çok
uzun bir süre ile (eski deyiþle ilanihaye )
sürdürebilmesini garanti altýna aldýlar.
Sonra Pizarro geldi. Yüz yýl içinde Güney
Amerika yerli halklarýnýn % 85'den fazlasý
öldüler. Bu ölümlerin çoðu "Fatih"lerin
Avrupa'dan taþýdýklarý hastalýklar (grip,
kýzamýk, çiçek, veba vs. gibi ) yüzünden
olmuþtu. Hayatta kalabilen Kayapo'lar,
Brezilya yaðmur ormanlarýnýn en ücra
köþelerine kaçtýlar ve dört yüz yýl boyunca
orman dostu tarým usulleri ile yaþamlarýný
sürdürebildiler.
Yirminci yüzyýl baþlarýnda ise keresteciler
ve hayvancýlar geldi. Yaðmur ormanlarýnýn
kerestesi, özellikle de maun, az bulunmasý
ve çok güzel olmasýndan dolayý çok para
ediyordu. Ormanlar kesildiðinde ortaya
çýkan -yaralý-yeryüzü parçasý da hayvan
otlatmak için çok uygundu.
Keresteciler ve hayvancýlar, Kayapolar ve
diðer yaðmur ormaný sakinlerini yok etmek
için paralý askerler tuttular. Bir çift kulak ya
43
da kafa derisi getirdiklerinde cömert
ödemeler yaptýlar -týpký Amerika Birleþik
Devletleri Hükümetinin 1800'lü yýllarda
Kýzýlderililerin kafa derisi ya da kulaklarý
için ödediði cömert ödüller gibi- Bu uygulama çok yakýn bir tarihe kadar sürdü, daha
yeni yasaklandý. (Yine de gerek Brezilya'da
gerekse dünyanýn baþka yerlerinde hala
kafa ve kulak avý yapanlar var )
Örneðin Afrika'da, 1938 yýlýnda,Güney
Afrika Hükümeti tarafýndan, bir çift Kung
Yerlisi kulaðýna ödül ödenmiþti. O zamana
kadar yerli avýna çýkmak ve yerlileri öldürmek "eðlenceli bir spor" addediliyordu. Bu
amaçla ta kuzey Avrupa'dan ve Amerika
Birleþik Devletlerinden avcýlar oraya gidiyorlardý
Yasaklama Kayapo'larýn baþka yönden
kullanýlýp istismar edilebileceði anlaþýldýðý
için yapýldý. Onlarýn topraklarýnda çok
deðerli aðaçlar ve madenler bulunuyordu.
Bazý þirketler Kayapo'lar arasýnda bu iþe
istekli kiþilerle anlaþmalar yapmýþlardý.
Kayapo'larýn para ile tanýþmasý, onlar
üzerinde birçok yan etkiler meydana getirdi. Onlara Genç Kültür Ýlkelerini "aþýladý".
Böylece bu insanlarýn nasýl yaþadýklarýný
öðrendiler ve bazýlarý bu yüzden kadim
tarým usullerini terk ederek para getirecek
ürünler elde etmek üzere "kes ve yak"
usulünü benimsediler. Onlar da, kendilerinden önce baþka kültürlerdeki baþka
yerlilerin yaptýðý gibi "ilerleme"ye teslim
oldular. Çoðu artýk þirketlere ait plantasyon
ve fabrikalarda iþçi olarak çalýþýyor.
Kullanýlanlar kullananlara katýldý.
Kayapo kültürü hýzla yok oluyor,
yaðmur ormanlarý da yok olarak onlara
eþlik ediyor.
44
SEVGÝ DÜNYASI
Beþinci Boyuta Doðru
Yol Alýrken
Rengin Özer
SEVGÝ DÜNYASI
Sevgili Okurlarýmýz
Bu yazýmýzda hem 13-14
Haziran 2009 tarihlerinde
yapýlan “4. Uluslararasý
UFO ve Yeniçað Kongresi”
nde Dr. Norma Milanovitch
tarafýndan iki ayrý
konuþmasýnda ele alýnan,
hem de 7 - 8 haziran 2009
da yapýlan David K. Miller
çalýþtayýnýn konusu olan
bir husustan söz edeceðiz.
Hem Dr. Milanovitch hem David K.
Miller, uzun yýllardan beri birkaç varlýða kanallýk etmiþ kiþiler. Kendilerini
"Iþýk Ýþçisi" olarak nitelendiriyorlar.
Kanallýk ettikleri varlýklarýn bildirdiði
ve hepimizi yakinen ilgilendiren bilgileri kitap haline getirerek, makaleler
yazarak, dünyanýn her tarafýný dolaþýp
konferanslar vererek herkese ulaþtýrmaya çalýþýyorlar. Her ikisi de kendi
alanlarýnda çok tanýnmýþ uzmanlar.
Norma Milanovitch yakýn geçmiþte
Birleþmiþ Milletler nezdinde de konferans vermiþ bir kiþi.
Her ikisinin de Arkturuslu olduðunu
belirttikleri rehber varlýklarý var.
Ayrýca David Miller hem Baþmelek
Mikail ile hem de Amerikan
Kýzýlderililerinin geçmiþten süzülerek
45
gelen bilgelik ve bozulmamýþ
kültürünü temsil eden Þef Beyaz Kartal
ile temaslarýný sürdürüyor.
Onlarý dinledikten sonra etkilenmemek mümkün deðil. Þunlarý açýk
seçik önümüze seriyorlar:
Yerküremiz kendi tekamülünde yeni
bir aþamaya çok yaklaþmýþtýr. Þimdi
içinde bulunduðu üçüncü boyuttan
daha yüksek bir boyuta, beþinci boyuta
geçmek üzeredir. Her þeyin hatta
zamanýn hýzlandýðý ifade edilmektedir.
Bu geçiþin 2012 yýlýnda olabileceðý
tahmin edilmektedir Yerküremizin bu
geçiþe yardýmcý olmak için dengelenmesi gerekmektedir.
Ýnsanoðlu da, yuvasý olan yerküre ile
uyum içinde beþinci boyuta yumuþak
geçiþ yapmak üzere, spiritüel
tekamülünde yeni bir aþamaya geçmek
üzeredir. Bu geçiþ mutlaka yapýlmalýdýr
ve yapýlacaktýr. Aksi takdirde insanoðlu
vuku bulacak global iklim deðiþikliklerine, savaþlara ve çevrenin yok edilmesine karþý koyamýyacak ve varlýðýný
sürdüremeyecektir.
Bu geçiþe yardýmcý olacak yeni bir
spiritüel paradigmaya ihtiyaç vardýr. Bu
nedir? Özetle insan bilincinin
geniþlemesidir. O zaman hem telepatik
olarak yerkürenin bilinci ile baðlantý
kurabilecek ve yerküreyi dengeliyebilecek, hem de Yükselmiþ Üstadlar ile
temasa geçerek onlarýn yüksek seviyeli
enerjilerinden faydalanacaktýr. Bu da,
birçok þeyi mümkün kýlacaktýr.
46
SEVGÝ DÜNYASI
Ýnsanoðlu bilincini geniþletebilir ve kendini yükseltebilir.
Bunun yollarýný hem Norma
Milanovitch hem de David
Miller anlattý ve David çalýþtayda bazý uygulamalarý gösterdi. Çakralarýmýzý açmak ve
açýk tutmak çok önemli. Bunu
sýk sýk tekrarlanan basit egzersizlerle saðlayabileceðiz. Son
kitabý bu konuyu detaylý olarak
anlatýyor.
David Miller,
Arkturuslu rehber varlýk
Juliano'ya kanallýk
yaparak birçok bilgiyi
kayda geçirdi ve kitap
haline getirerek insanlara
sundu. Birçok ülkede
kýrkar kiþilik gruplar
kurdu, bu gruplar halen çalýþýyorlar. Bunlara GOF (Group of
Forty) deniyor. Bunlardan bir
tanesi de ülkemizde çalýþýyor.
Yakýnda bu grup David'in son
kitabýný (New Spiritual
Technology for the Fifth
Dimensional Earth) Türkçeye
çevirerek yayýnlayacak.
GOF'larýn bir çalýþmasý da dünyanýn
kritik bazý noktalarýna eterik kristaller
indirerek yerkürenin dengelenmesine
yardýmcý olmak. Bunlar toplam olarak
12 adet. On birinci kristal, çok önemli
David K. Miller
býr koridor olan Ýstanbul Boðazý'na
indirildi. Bu kristal, dünyaya, beþinci
boyuta ait bilgeliðe ve bilgiye baðlanmak için yardým edecek. Birçok saklý
bilgi insanlýða sunulacak, bu bilgilerle
beþinci boyut hakkýnda herkes bilgi
sahibi olacak. Kristal, Karadeniz'e de
açýlýyor ve hem kuzeye hem güneye
hem doðuya hem batýya, tüm Türkiye'ye eriþebiliyor. Kristal bir yandan da
Ortadoðuda yavaþ yavaþ barýþ saðlanmasýna yardýmcý olacak. Kristalin bir
etkisi de daha çok ýþýk iþçisinin farkýndalýða eriþmesi ve Türkiye'ye akan
spritüel ýþýðýn çok artmasý olacak. On
ikinci kristal ise bu yýl bitmeden
Brezilya’da indirilecek ve böylece
beþinci ve üçüncü boyutlar arasýnda
SEVGÝ DÜNYASI
47
Siz çok önemlisiniz. Her þey
sizin elinizde. Bunun için tam
da bu zamanda dünyada
bulunuyorsunuz. Hepiniz
görevlisiniz. Siz dünyaya barýþ
getirebilirsiniz. Siz titreþiminizi
yükseltirseniz, düþük
titreþimdekileri de yükseltebilir
ve kurtarabilirsiniz. Siz ýþýkta
Norma
olabilirseniz, tüm bedeninizi
Milanovitch bize þifalandýrabilirsiniz.
þunlarý anlattý:
Siz ýþýkta iseniz kafanýzda
canlandýrdýðýnýz her þey
Uzun yýllar resmi görevlerde ve
gerçekleþebilir. Bu da
bilim adamlarý ile çalýþtým. Fütüristik
çalýþmalar yapan bir laboratuarda
yerkürenin dengelenmesine
çalýþtým. Bu çalýþmalar bilgi birikiyardýmcý olabilirsniz demektir.
baðlantý kurulmasý kolaylaþacak ve çabuklaþacak.
Brezilya’daki on
ikinci eterik
kristal insanlýðýn
5. boyuta geçiþ
yapmasýný
kolaylaþtýracak.
minin çok hýzlandýðýný ve 2012 civarýnda zirve yapacaðýný gösteriyor. 2012 bir
dönüm noktasý, bir geçiþ zamaný.
Yakýnda din ile bilim karþý karþýya
deðil yan yana yerlerini alacaklar.
Bilim artýk her þeyi açýklayabilecek.
Peki insan bunun hangi noktasýnda?
Ýnsan limitsiz güce sahiptir. Siz,
düþünce ile her þeyi yapabilirsiniz. Güç
sizin içinizdedir. Tanrý’nýn gücü sizin
içinizdedir, yeter ki onu fark edin ve
yönetin. Bunu yolu titreþimden geçer.
Evrende her þey titreþir. Siz de titreþimlerinizi yükseltebilirsiniz. Önce
çakralarýnýzý açmayý ve açýk tutmayý
öðrenirseniz hassasiyetiniz artar ve
daha yüksek seviyelerdeki varlýklarýn
dilinden anlar, onlarýn enerjisinden faydalanabilirsiniz.
Iþýk çok önemlidir. Zihninizde altýn
ýþýðý canlandýrýn ve kalbinizde de.
Diðer insan kardeþlerinizle birleþtiðinizi, bir olduðunuzu hissedin.
Bunu her zaman, her yerde yapýn.
Yapacaðýnýz en zor iþtir. Ama yapýn
çünkü en yüksek titreþime ihtiyacýnýz
var ve bunun yolu da ýþýk, sevgi ve
neþeden geçer.
Evrende her enerji (ki enerji bir
titreþimdir) bir çember üzerinde
hareket eder. Her þey döner. Dönen þey
baþlangýç noktasýna geri gelir.
Yaydýðýnýz her titreþim size bir zaman
geri döner. Bu da þu anlama gelir.
Bizler her þeyi mahvetmeye veya cennete çevirmeye muktediriz ve geleceðimiz, geçmiþimizdeki davranýþýmýza
48
göre oluþacaktýr. Ayrýca hepimiz birbirimize baðlýyýz. Siz beni etkilersiniz
ben de sizi. Daima yukarý doðru uzanarak baþkalarýný da yukarý çekebiliriz.
Onlarýn bizi aþaðý çekmemesi için ýþýkta, sevgide olun, neþeli olun.
SEVGÝ DÜNYASI
sahiptir, ýþýkla sevgi ve neþe ile gerekli
titreþime eriþerek... Ama öfke ve nefreti
seçerseniz daha düþük bir titreþimi
seçmiþ olursunuz ve geçemezsiniz
Yerküre geçiþten sonra sadece beþinci
boyutta yaþamý mümkün kýlan özellikler taþýyacak. Üçüncü boyutdaki yerkürede ise artýk yaþam sürdürülemeyecek
.
Herkes bu geçiþi yapabilecek mi?
Yapamýyabilir. Onlar için tekamüllerine
devam etmek üzere evrende hazýrlanan
baþka yerler de var. Unutmayalým ki
ruhumuz ölümsüz ve gerçek anlamýnda
hayat sonsuzdur.
Bu ruhsal yolculuðu sadece siz
kendiniz yapabilirsiniz.
Bilincinizi geniþletmeyi, ýþýk
varlýðý olduðunuzu fark etmeyi
seçin. Kendinizi ve yerküreyi
yükseltin ve kurtarýn. Bunu
yapabilirsiniz ve yapýnýz.
Evrendeki her þeyin enerji
olduðunu anlayýnca kendinizin
Dünyanýn geçiþi gerçekleþtiðinde her
varlýk ihtiyacý olan þeyi bulacaðý yere
de bir ýþýk varlýk olduðunu
gidecek. Þimdi seçiminizi yapýn ve
anlarsýnýz.
Boyutumuzla beþinci boyut arasýndaki portalden her birey geçme hakkýna
korkmadan sevgi ve ýþýkla ve hep
beraber kendimizi ve yerküremizi yükseltelim.
“Lütfen Yeni Yýlda
Aboneliðinizi
Yenilemeyi
Unutmayýnýz!..”
Deðerli
Okuyucularýmýz
Sevgi Dünyasý Dergimiz
Haziran 2007 tarihinden
baþlamak üzere yalnýzca
abonelerimize ulaþmaktadýr.
Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz,
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul adresine mektupla
veya Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212)
249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz.
En içten sevgilerimizle
Sevgi Dünyasý
Adý, Soyadý:
Adres:
Posta Kodu:
Ýlçe:
Ýl:
Tel:
Abone ücreti:
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
Yurt içi (40 TL)
................
Yurt dýþý (50 TL) ................
Posta Çeki No: 385999 (Sevgi Yayýnlarý)

Benzer belgeler

2010 Ocak Sayı - xn--sevgiyaynlar

2010 Ocak Sayı - xn--sevgiyaynlar Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Özenç Kayserilioðlu Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Hale Ürkmezgil Haberleþme...

Detaylı

2009 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar

2009 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL

Detaylı