e-devlet`te kullanılan gözetim ve kayıt teknolojilerinin mahremiyet
Transkript
e-devlet`te kullanılan gözetim ve kayıt teknolojilerinin mahremiyet
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl/Year:9 Sayı/Issue:1 Bahar/Spring 2009 ISSN: 1303 - 0035 http://www.sbe.ibu.edu.tr Cilt/Volume: 18 Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Journal of Social Sciences Ġmtiyaz Sahibi / Published By Prof. Dr. Gönül ÜLKER Müdür / Manager Editör / Editor Yrd. Doç. Dr. Altay EREN Dergi Yayın Kurulu / Board of Editors Prof. Dr. Süleyman ÇELENK Doç. Dr. Zülbiye TOLUK UÇAR Yrd. Doç. Dr. IĢıl AKDAĞ Yrd. Doç. Dr. Saadet AYDIN Yrd. Doç. Dr. Derya EREL Dergi Sekreteri / Secretary ArĢ. Gör. Aylin ÇELEN Suat KAYA YazıĢma Adresi Yrd. Doç. Dr. Altay EREN Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 14280 Gölköy / BOLU Submission Address Assist. Prof. Dr. Altay EREN Journal of Social Sciences Abant Izzet Baysal University, Institute of Social Sciences 14280 BOLU / TURKIYE Tel: (0374) 254 10 00 - 14 97 - 14 84 Faks: (0374) 253 49 65 E-posta: [email protected] Basım: AĠBÜ Basımevi Basım Tarihi: 02.02.2009 ii Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi * AĠBÜ – Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, AĠBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü‘nce yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir. * Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara uygun olarak hazırlanmalıdır. * Dergide yayımlanan yazılarda belirtilen görüĢler yazarlara ait olup, AĠBÜ – Sosyal Bilimler Enstitüsü‘nü bağlamaz. * AĠBÜ - Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi‘nde yer alan yazılardan kaynak gösterilerek aktarma ve alıntı yapılabilir. iii Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi DANIġMA KURULU Prof. Dr. Ali Ġlker GÜMÜġELĠ Prof. Dr. Gönül AKÇAMETE Prof. Dr. Gönül ÜLKER Prof. Dr. Ġzzet GÜMÜġ Prof. Dr. Nizamettin KOÇ Prof. Dr. Remzi ALTUNIġIK Prof. Dr. Rıfat ORTAÇ Prof. Dr. Süleyman ERĠPEK Doç. Dr. Alev SÖYLEMEZ Doç. Dr. Emin KARĠP Doç. Dr. Funda ACARLAR Doç. Dr. Hülya KELECĠOĞLU Doç. Dr. Kamuran REÇBER Doç. Dr. Mehmet KARAKAġ Doç. Dr. Muhsin HALĠS Doç. Dr. Nihal VAROL Doç. Dr. Rüya ÖZMEN Doç. Dr. Selahattin TURAN Doç. Dr. Suna BAġAK Doç. Dr. Süleyman ÖZDEMĠR Doç. Dr. Zahir KIZMAZ Yrd. Doç. Dr. A.Ezeli AZARKAN Yrd. Doç. Dr. Ali ALAGÖZ Yrd. Doç. Dr. Atilla TAZEBAY Yrd. Doç. Dr. Bahadır AYDIN Yrd. Doç. Dr. Bayram BIÇAK Yrd. Doç. Dr. Bülent BAYAT Yrd. Doç. Dr. Cevdet A. KAYALI Yrd. Doç. Dr. Erkan TEKĠNARSLAN Yrd. Doç. Dr. Feza ORHAN Yrd. Doç. Dr. Ġrfan YURDABAKAN Yrd. Doç. Dr. Jale Y. ÇOKGEZEN Yrd. Doç. Dr. Osman ġĠMġEK Yrd. Doç. Dr. Osman TĠTREK Yrd. Doç. Dr. Recep DÜZGÜN Yrd. Doç. Dr. Semra DEMĠR Yrd. Doç. Dr. Seyit KÖSE Yrd. Doç. Dr. S. Haluk ERDEM Yrd. Doç. Dr. ġamil MUTLU Yrd. Doç Dr Vehbi GÜNAY Yrd. Doç. Dr. Zekeriya NARTGÜN Yrd. Doç. Dr. Zeki GÜREL Yrd. Doç. Dr. Zeynep KAPLAN Yıldız Teknik Üniversitesi Ankara Üniversitesi Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Gazi Üniversitesi Ankara Üniversitesi Sakarya Üniversitesi Gazi Üniversitesi Anadolu Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Ankara Üniversitesi Hacettepe Üniversitesi Uludağ Üniversitesi Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi Sakarya Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Osmangazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Ġstanbul Üniversitesi Fırat üniversitesi Dicle Üniversitesi Selçuk Üniversitesi Gazi Üniversitesi Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Gazi Üniversitesi Celal Bayar Üniversitesi Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Yıldız Teknik Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi Marmara Üniversitesi Gazi Üniversitesi Sakarya Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Erciyes Üniversitesi Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Ġstanbul Üniversitesi Ege Üniversitesi Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Gazi Üniversitesi Kocaeli Üniversitesi iv Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt/Volume: 18 Yıl/Year: 9 Sayı/Issue:1 Bahar/Spring 2009 ISSN: 1303 - 0035 http://www.sbe.ibu.edu.tr ĠÇĠNDEKĠLER AYDIN, Bahri Ġlköğretim Okulu Müdürlerinin Yeni Programa Yönelik Yeterliklerine ĠliĢkin GörüĢleri ….……. COP, Ruziye – DOĞAN, Hatice Ekmek Üretiminde Yeni Ürün GeliĢtirme ve Tüketici Tutumlarıyla Ġlgili Bir Uygulama …………………………………………………………. ERġAN, Mesut I. Dönem Bolu Milletvekili Mirliva Yusuf Ġzzet PaĢa ………….................... KÖKSAL, Tunay YurtdıĢı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe ĠĢ Alma ve Ġhale Sürecinin Hukuki Çerçevesi KÖSTERELĠOĞLU, Ġlker Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemine ĠliĢkin Öğretmen GörüĢleri …… ÖZTÜRK, A. Serdar The Representation of The Common Soldiers in Henry Ivs in the Background of Elizabethan Military Life ............ TATAROĞLU, Muhittin E-Devlet'te Kullanılan Gözetim ve Kayıt Teknolojilerinin Mahremiyet Üzerinde Etk Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18 ĠLKÖĞRETĠM OKULU MÜDÜRLERĠNĠN YENĠ PROGRAMA YÖNELĠK YETERLĠKLERĠNE ĠLĠġKĠN GÖRÜġLERĠ Bahri AYDIN ÖZET Bu araĢtırmanın amacı, ilköğretim müdürlerinin yeni programa yönelik yeterliklerine iliĢkin görüĢlerini belirlemektir. AraĢtırmanın evrenini, Bolu merkezde yer alan 17 ilköğretim okulu müdürü oluĢturmaktadır. Okul müdürlerine yeni programa iliĢkin 5 açık uçlu soru yöneltilmiĢtir. AraĢtırmada içerik analizi yönteminden yararlanılmıĢtır. AraĢtırma sonuçlarına göre müdürler, yeni programa duyulan gereksinim, programda yer alan ortak becerilerin neler olduğu, içeriğin belirlenmesinde nelerin üzerinde durulduğu, öğrenme ortamının nasıl tasarlanması gerektiği ve değerlendirmenin temel özellikleri konularında yeterli bilgiye sahip görünmemektedir. Müdürlerin, sadece yeni programın ―öğrenci aktifliğini‖ sağlaması ile ―alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik etmesi‖ konularında yeterli bilgiye sahip oldukları belirlenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Müdür yeterliği; ilköğretim programı; ilköğretim müdürü PRIMARY SCHOOLS’ PRINCIPALS’ VIEWS ABOUT THEIR COMPETE RELATED TO THE NEW CURRICULA ABSTRACT The purpose of this study is to determine primary schools‘ principals‘ views about their competency related to the new curricula. The participants are among 17 primary school principals in Bolu. Five open-ended questions were asked to school principals. Content analysis method is used. Quantitative analyses are also run for the data gathered from the principals. According to the research, the principals do not have competences in the following areas: the need for new curricula, what the common skills are in the curricula, how the content of the curricula is determined, how the learning environment should be designed and what the fundamental features of assessment should be. The principals have only enough information on providing active participation of students and encouraging alternative assessment techniques. Keywords: Competence of principal; primary school curriculum; school principle. Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Eğitim, Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü e-mail: [email protected] 2 1. GĠRĠġ Bireylerin ihtiyaçlarının etkili ve verimli karĢılanması gerekliliği örgüte gereksinimi ortaya çıkarmıĢtır. Örgütler, toplumun gereksinim duyduğu malı, hizmeti ve düĢünceyi üretmek için bir araya gelen insanlardan oluĢur (BaĢaran, 2004). Okul, eğitim hizmetinin üretilip sunulduğu yerdir. Bu durumda okulu bir hizmet örgütü olarak nitelendirmek mümkündür (ġiĢman ve Turan, 2004). Okul örgütünün en önemli ve açık özelliği, üzerinde çalıĢtığı hammaddenin toplumdan gelen ve topluma giden insan oluĢudur (Bursalıoğlu, 1999). Bu durum okulları diğer örgütlerden daha farklı ve önemli kılmaktadır. Her örgütün gerçekleĢtirmek durumunda olduğu belli amaçları vardır. Bu amaçlara ulaĢmada yönetimin üzerine önemli görevler düĢmektedir. Yönetici; belli bir zaman dilimi içinde bir takım amaçlara ulaĢmak için kaynakları bir araya getiren, onlar arasında uygun bir bileĢim uyumlaĢma ve ahenkleĢmeyi sağlayan kiĢidir (Eren, 1998). Okul yöneticisi de kurumunu amaçlarına ulaĢtırmak için elindeki kaynaklarını eĢ güdümlemekle görevlidir. Kaynak kavramının kapsamına insan gücü, para, zaman, malzeme ve yer gibi unsurlar girmektedir (Tortop ve diğerleri,1999). Okul yöneticisinin diğer bir görevi, okul örgütünü en etkili ve verimli Ģekilde yönetmektir. Mal veya hizmet üreten bir örgüt için üretim planı ne ise, eğitim hizmeti üreten okul için de eğitim programı odur. Bu yüzden okulu yönetmek aslında eğitim programını yönetmek demektir (BaĢaran,1996). Okulun ulaĢması gereken amaçlar programlarda belirlenmiĢtir. Eğitim etkinlikleri programlar esas alınarak ve onun göstereceği yönde yürütülmelidir. Ġçinde yaĢadığımız çağ, edinilen bilgi ve becerilerin ulaĢılabildiği hız ölçüsünde eskime eğilimi gösterdiği, kesin ve kalıcı bilgi fikrinin ortadan kalktığı sürekli yeniliğe ve geliĢmeye açık bir çağdır. Dolayısıyla öğrencilere hazır Ģekilde bilgiler vermek yerine öğrencilerin öğrenmeyi öğrenmelerini sağlamanın ve bireysel farklıkları ortaya çıkarmanın daha doğru olduğu görünmektedir. Buna uygun olarak hazırlanmıĢ eğitim sürecinden geçen çocuklar bilgilere, öğretmenlerin rehberliği ve gözetiminde yaptıkları araĢtırmalarla ve bilgi teknolojilerini de kullanarak ulaĢacaktır. UlaĢılan bilgiler üzerinde düĢünebilecek, eleĢtirecek, yaratıcı düĢünme yeteneğini kazanacak, ortaya koyacakları ürünlerle bireysel özelliklerinin farkına varabilecek, ulaĢtıkları bilgileri sınıf içinde diğer öğrencilere aktararak iletiĢim becerilerini geliĢtirecek, uygulayacakları projelerle giriĢimcilik ruhlarını fark edecek, bu çalıĢmaların aktarılması esnasında Türkçeyi de daha doğru, etkili ve güzel kullanma becerisine ulaĢabilecektir. Günümüz ve geleceğin belirtilen özelliklerine uygun insan davranıĢlarını kazandırmak, okullarımızda uygulanan programların niteliğine bağlı görünmektedir. Program geliĢtirme çalıĢmaları doğrultusunda ülkemizde ilköğretimde yeni program uygulanmaya çalıĢılmaktadır. Yeni program 3 yapılandırmacı görüĢten etkilenmiĢ ve öğrenciyi merkeze almayı hedeflemiĢtir. Ayrıca öğretim programlarının tümünde hedeflenen ortak beceriler olarak; eleĢtirel düĢünme, yaratıcı düĢünme, iletiĢim, araĢtırma-sorgulama, problem çözme, bilgi teknolojilerini kullanma, giriĢimcilik ve Türkçeyi doğru, etkili ve güzel kullanma becerileri ele alınmıĢtır (MEB Tebliğler Dergisi, 2004, sayı: 2563 sayfa: 734-735) Programın içerik boyutunda belirlenen amaçlara ulaĢmak için ―ne öğretelim‖ sorusuna yanıt aranmaktadır. Yeni ilköğretim programın içeriği hazırlanırken de aĢağıda belirtilen noktalar üzerinde durulmuĢtur. - Öğrenme hayatın parçalara bölünmesiyle değil, bütünsel içerikle en üst düzeye çıkar - Her alanla ilgili olgular, kavramlar, ilkeler, yöntem ve yaklaĢımlar öğrenmeyi kolaylaĢtıracak biçimde düzenlenir - Ġçerik düzenlenirken öğrenme ve motivasyon ilkeleri dikkate alınır - Ġçerik oluĢtururken bireyselleĢme ve toplumsallaĢma dengesi gözetilir Ġçerik düzenlenirken olgu kavram ve ilkelerin birden fazla biçimde gösterimine dikkat edilir (MEB Tebliğler Dergisi, 2004, sayı: 2563 sayfa: 731). Öğrenme-öğretme, programın diğer önemli boyutudur. (Demirel, 2002). Diğer bir deyiĢle eğitim durumları, programın süreç boyutunu oluĢturmaktadır. Öğrencilere istenen davranıĢların kazandırılmasını sağlayan öğrenme yaĢantılarının düzenlenmesi bu aĢamada ele alınmaktadır. Öğrencilerde istenen davranıĢların geliĢtirilebilmesi için yaĢantıların etkili bir biçimde düzenlenmesi söz konusudur (Demirel 2004). Yeni ilköğretim programına göre öğrenme öğretme durumları hazırlanırken temel alınan özellikler Ģunlardır: - Çocuğun öğrenmeye heveslenmesi ancak araĢtırma arzusu ve doğal merakın uyarılması ile mümkündür. - Öğrenme öğretmenin veya öğrencinin ders anlatması yerine, öğrenci merkezli etkinliklerde öğrencinin aktif rol almasıyla oluĢur. - Öğrenilenlerin farklı ortamlara aktarılması, etkin ve yaratıcı bir yorumla kullanılması asıl amaçtır. - Çocuğun yakın çevresi içerisinde yaĢanan sorunlar, hayat biçimi, ekonomik etkinlikler, coğrafi faktörler öğrenme için temel içeriktir. - Öğrencilerin iĢbirliği yapmaları teĢvik edilmelidir. - Okul sadece dört duvar değil, tüm çevredir. - Eğitim kitap dıĢı kaynaklara yönlendirmelidir. Öğrencilerin okullarında ve bulundukları yörede çeĢitli toplumsal hizmetler sunmasını destekler (MEB Tebliğler Dergisi, 2004, sayı: 2563 sayfa: 732) 4 Programın son boyutu, ölçme ve değerlendirmedir. Yapılandırmacı yaklaĢıma uygun olarak hazırlanan yeni ilköğretim programında değerlendirme Ģu özellikleri taĢımaktadır: - Öğrenmenin ayrılmaz bir parçasıdır. - Sadece öğrenme ürününü değil, öğrenme sürecini de kapsar. - Uygun ölçme ve değerlendirme yöntemleri ile çocuğun geliĢimini de izler. - Okulun tüm fonksiyonlarını izler ve geliĢimini yönlendirir. - Disiplin kurallarına uymanın öğrencilerin kendi yararı için olduğunu kabul eder ve bu nedenle bu görevi öğrencilerin üstlenmesini bekler. Klasik ölçme değerlendirmenin yanında alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik eder (MEB Tebliğler Dergisi, 2004, sayı: 2563 sayfa: 733-734) - Böylece yeni programda hedefler, içerik, eğitim durumları ve değerlendirme belirli ilkeler çerçevesinde ele alınmaktadır. Eğitim çalıĢmalarının ve dolayısıyla eğitim programlarının iĢlevsel ve etkili bir Ģekilde yürütülmesinde, eğitimin en üst düzey sorumlusu Milli Eğitim Bakanı‘ndan sınıfta programı yürüten öğretmene kadar birçok kiĢinin görevi vardır. Okul müdürleri de programla ilgili çeĢitli görevler üstlenen kiĢilerden biridir. Müdürlerin, programın geliĢtirilmesi ve yönetimi konusundaki bazı görevleri Ģöyle sıralanabilir: Program hedeflerinin belirlenmesi (Aydın, 2000) ve bu hedefler belirlenirken biliĢsel, duyuĢsal ve psiko-motor alanların her birine gereken önemin verilmesinde liderlik edebilmelidir (Erdoğan, 2004), Ġçeriğin bu hedeflere ulaĢtıracak nitelikte, yeterlilikte ve öğrenme ilkelerine uygun Ģekilde hazırlanmasına liderlik edebilmelidir, Eğitim durumlarının gerçekleĢmesi için gerekli eğitim ortamlarını ve kaynaklarını sağlamalıdır (Erdoğan, 2004), Eğitim öğretim süreci içerisinde sürdürülen çalıĢmaları gerek sınıf içerisinde gerekse dolaylı olarak takip etmeli, gerekli durumlarda personelini yönlendirmelidir (Balcı, 1993; Kaya, 1993). Çağın gereklerine uygun olarak personelin, program ve eğitim alanındaki geliĢmeleri izleyebilmeleri için hizmet içi kurslar ve seminer gibi çalıĢmalarla eğitilmelidir (Aydın, 2000). Öğretimsel liderlik anlayıĢı da okul yöneticilerine programla ilgili çeĢitli görevler yükler. Öğretimsel liderlikte öğretimin geliĢtirilmesi temel hareket noktasıdır. Öğretimsel liderlik, öğretim ve program konularında uzman olmayı gerektirir (Çelik, 1999). Öğretimsel liderlikle ilgili çalıĢmalara bakıldığında Ģu baĢlıkların incelendiği görülür: okul amaçlarını düzenleme, okul amaçlarını iletme, öğretimi denetleme ve değerlendirme, programı koordine 5 etme, öğrenci geliĢimini izleme, öğretim zamanını koruma, öğretmenleri teĢvik etme, mesleki geliĢimi artırma vb. (Clark, 2009: 57-58). Buradan da anlaĢılacağı gibi müdürlerin öğretimsel lider olarak programa iliĢkin görevleri de vardır. Okul yöneticileri, öğrencilerin öğrenmelerinden ve akademik baĢarılarından da sorumlu kiĢidir. Okul yöneticilerinin bu sorumlulukları öğretimsel liderlik kapsamında düĢünülebilir. Nitekim DuPond (2009) öğretimsel liderlik kavramının öğretim ve öğrenme çıktılarının geliĢtirilmesine odaklandığını belirtmektedir. Delmore (2007) okul yöneticilerinin okulun vizyon ve misyonu, program ve öğretim, baĢarı, iklim, demografik veriler, mesleki geliĢim etkinlikleri, personel, özel eğitim programları, aile ve toplum iliĢkileri, öğrenciler, personeli destekleme, disiplin programı ve güvenliğe iliĢkin rollerinin bulunduğunu belirtmektedir. Programa iliĢkin sorumlulukları içerisinde; programın içerik ve pedagojisini, programlara kılavuzluk eden yaklaĢımlarını (örneğin yapılandırmacılık gibi) tartıĢmak yer almaktadır. Ervay (2006) okul yöneticilerinin ―akademik liderlik‖ özellikleri üzerinde durmaktadır. Akademik lider; program, öğretim ve öğrencilerin öğrenmelerinin değerlendirilmesi sürecinde karar veren ve eylemde bulunun kiĢidir. Okul yöneticilerinin etkili akademik lider olmalarındaki eğitsel niteliklerinden biri; programın öğretmenler tarafından tam anlamıyla anlaĢılmasını sağlamaktır. Ruebling ve diğerlerine (2004) göre okul yöneticileri programın öğretimini kolaylaĢtırmak için insan, olanaklar, bütçe, materyalleri sağlamalı ve düzenlemelidir. Ancak yöneticiler program konusunda yeterli olmadıklarında öğrenci ve öğretmenlerin gereksinimleri nasıl karĢılayacaklarını bilemezler. Yeni program konusunda ilköğretim müdürlerinin yeterli olması, okulun daha nitelikli olmasına katkı sağlayacaktır. Okulun etkililiği ve verimliğinden sorumlu olan kiĢiler müdürlerdir. Ayrıca müdürler, yeni programla ilgili sınıfta, öğretmenler tarafından yapılan çalıĢmaları değerlendirmek ve gerektiğinde önerilerde bulunmak durumundadırlar. Diğer taraftan öğretmenlerin yeni programa iliĢkin karĢılaĢtıkları sorunlar ve çözüm yöntemleri konusunda ilk baĢvuracakları kiĢiler yine müdürlerdir. Dolayısı ile müdürler yeni program konusunda yeterli olmalıdırlar. Bu araĢtırma ile de okul müdürlerinin yeni programa yönelik yeterliklerine iliĢkin görüĢlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. 1-1. Problem Ġlköğretim müdürlerinin yeni programa yönelik yeterliklerine iliĢkin görüĢleri nelerdir? 6 1-2. Alt problemler: 1-2-1. Yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna 1-2-2. Yeni programın; a)Hedefler/kazanımlar/hangi ortak temel becerileri gerçekleĢtirilmek için düzenlendiğine, b)Ġçeriğin belirlenmesinde üzerinde durulan noktaların neler olduğuna, c)Öğrenme öğretme durumlarında nasıl farklılık gösterdiğine, d)Değerlendirmenin nasıl gerçekleĢtiğine, yönelik müdürlerin yeterliklerine iliĢkin görüĢleri nelerdir? 2. YÖNTEM Ġlköğretim müdürlerinin yeni programa yönelik yeterliklerine iliĢkin görüĢlerini saptamayı amaçlayan bu araĢtırma, nitel araĢtırma yöntemi ile desenlenmiĢtir. 2.1. Evren ve örneklem Bolu merkezde 17 ilköğretim okulu yer almaktadır. AraĢtırmanın evrenini, Bolu merkezde yer alan bu 17 ilköğretim okulu müdürü oluĢturmaktadır. Evren üzerinde çalıĢma yapılmıĢtır. 17 ilköğretim okulu müdürlerinden 3‘ü ile zamanlarının olmaması nedeniyle görüĢülememiĢtir. 2.2. Veri toplama aracı AraĢtırmada, ilköğretim okulu müdürlerine, yeni programa duyulan gereksinim, yeni programdaki ortak beceriler, içerik, öğrenme öğretme durumları ve değerlendirmeye yönelik 5 açık uçlu soruyu içeren bir form uygulanmıĢtır. 2.3. Verilerin toplanması AraĢtırmacı, Bolu merkezde yer alan 14 ilköğretim okulu müdürü ile görüĢme formunda yer alan sorular hakkında görüĢme yaparak verileri toplamıĢtır. 2.4. Verilerin analizi Verilerin analizinde içerik analizi yönteminden yararlanılmıĢtır. Ġlk önce Milli Eğitim Bakanlığı‘nın yeni programa duyulan gereksinim, hedefler, içerik, öğrenme ve öğretme durumları ve değerlendirmeye iliĢkin belirlemiĢ olduğu özellikler saptanmıĢtır. Ġlköğretim müdürlerinin, Bakanlığın belirlemiĢ olduğu bu özellikler hakkındaki yeterliklerine iliĢkin görüĢlerini ölçmek için hazırlanan sorular sorulmuĢtur. Ġlköğretim müdürlerinin görüĢleri ile Bakanlığın belirlediği özellikler karĢılaĢtırılarak müdürlerin yeterliklerine iliĢkin görüĢleri belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Bulgular kısmında yer alan tabloların birinci sütununda Bakanlığın belirlediği özelliklerin yanına, parantez içinde yöneticilerin söyledikleri ifadelere ve bunların belirtilme sıklığına yer verilmiĢtir. Ġkinci sütunda Bakanlığın belirlediği özelliklere kaç müdür 7 değinmiĢse özellikleri belirten müdür sayısı üçüncü sütunda da müdür sayısının yüzde olarak ifadesi yer almaktadır. 3. BULGULAR ve YORUM AĢağıda yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna, ortak temel becerilere, içeriğin belirlenmesinde üzerinde durulan noktalara, öğrenme öğretme durumlarına ve değerlendirmeye getirdiği yeniliklere iliĢkin müdürlerin görüĢleri tablolar halinde verilmiĢtir. Tablo 1‘de yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna iliĢkin bulgular ve yorumlar yer almaktadır. Tablo 1: Yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna iliĢkin bulgular ve yorum Yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna iliĢkin Milli Eğitim Bakanlığı‘nın belirlemiĢ olduğu özellikler Bilimsel ve teknolojik geliĢmeler (bilim ve tekniğin geliĢmesi 3, yaĢayıĢın değiĢmesi 1, çağın gerisinde kalmama 1, çağı yakalayabilen bireyler yetiĢtirme 1 ) Eğitim bilimlerindeki geliĢmeler (bilgiye ulaĢım yol1arının önem kazanması ) Eğitimde kalite ve eĢitliği artırma ihtiyacı, Yatay eksende dersler arası ve dikey eksende her bir dersin kendi içinde kavramsal bütünlük sağlanması zorunluluğu Ekonomiye ve demokrasiye uygun eğitim ihtiyacı Bireysel ve ulusal değerlerin küresel değerler içinde geliĢtirilmesi ihtiyacı Sekiz yıllık temel eğitim için bütünlüğün sağlanması ihtiyacı Dersler arası ve ders içi kavramsal bütünlük sağlanması zorunluluğu Belirten müdür (f) Yüzde (%) 6 43 1 7 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 Yeni programa duyulan gereksinimle ilgili; toplam 14 müdürden 6‘sı (%43) bilimsel ve teknolojik geliĢmeler, 1‘i (%7) de eğitim bilimindeki geliĢmeler yanıtını vermiĢtir. Diğer gereksinim duyulan nedenler müdürler tarafından ifade edilmemiĢtir. Dolayısı ile yeni programa gereksinim konusunda müdürlerin ilk iki özellik dıĢındaki özelliklerde hiç yeterli olmadıkları ifade edilebilir. Tablo 2‘de yeni programdaki ortak temel becerilere iliĢkin bulgular ve yorumlar yer almaktadır. 8 Tablo 2: Yeni programdaki ortak temel becerilere iliĢkin bulgular ve yorum Yeni programın Milli Eğitim Bakanlığı‘nca belirlenen ortak becerileri AraĢtırma-sorgulama becerisi (araĢtırma 5, bilimsel araĢtırma 1) ĠletiĢim becerisi (iletiĢim 1, kendini ifade etmesi 3, ekip çalıĢması 1) EleĢtirel düĢünme becerisi (geniĢ düĢünme 1, düĢünceye sevk etme 1, neyi nasıl niçin yapacağının farkında olma 1, eleĢtirel düĢünme 1) Bilgi teknolojilerini kullanma becerisi (teknoloji kullanarak öğrenme 1, bilgi teknolojisi kullanma 1) Yaratıcı düĢünme becerisi (yaratıcılık 1, merak duygusunun geliĢimi 1) GiriĢimcilik becerisi (kendisi üretme 1, giriĢimcilik 1) Türkçe‘yi doğru, etkili ve güzel kullanma becerisi (Türkçeyi doğru kullanma 1) Problem çözme becerisi (problem çözme 1) Belirten müdür (f) 6 5 Yüzde (%) 43 36 4 29 2 14 2 2 1 1 14 14 7 7 Yeni ilköğretim programının hedefler kısmında yer alan ortak becerilere iliĢkin, toplam 14 müdürden 6‘sı (%43) araĢtırma-sorgulama becerisini, 5‘i (%36) iletiĢim becerisini, 4‘ü (%29) de eleĢtirel düĢünme becerisini ifade etmiĢlerdir. Müdürlerin büyük bir çoğunluğunun yeni programdaki ortak beceriler konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları ifade edilebilir. Tablo 3‘te yeni programın içeriğinin belirlenmesinde üzerinde durulan noktalara iliĢkin bulgular ve yorumlar yer almaktadır. Tablo 3: Ġçeriğin belirlenmesinde üzerinde durulan noktalara iliĢkin bulgular ve yorum Milli Eğitim Bakanlığı‘nın belirlemiĢ olduğu içeriğin belirlenmesinde üzerinde durulan noktalara iliĢkin özellikler Her alanla ilgili olgular, kavramlar, ilkeler, yöntem ve yaklaĢımlar öğrenmeyi kolaylaĢtıracak biçimde düzenlenir (konular hafifledi 2) Ġçerik oluĢtururken bireyselleĢme (bireyselleĢme 1) ve toplumsallaĢma (toplumsallaĢma 1) dengesi gözetilir Öğrenme hayatın parçalara bölünmesiyle değil, bütünsel içerikle en üst düzeye çıkar (konuları 8 yıla yayma 1) Ġçerik düzenlenirken öğrenme ve motivasyon ilkeleri dikkate alınır Ġçerik düzenlenirken olgu kavram ve ilkelerin birden fazla biçimde gösterimine dikkat edilir Belirten müdür (f) Yüzde (%) 2 14 2 14 1 7 0 0 0 0 Yeni programın içeriğinin belirlenmesinde üzerinde durulan noktalara iliĢkin toplam 14 müdürden 2‘si (%14) ―her alanla ilgili olgular, kavramlar, ilkeler, yöntem ve yaklaĢımlar öğrenmeyi kolaylaĢtıracak biçimde düzenlenir‖ ifadesini, 2‘si (%14) de ―Ġçerik oluĢtururken bireyselleĢme ve toplumsallaĢma dengesi gözetilir‖ ifadesini belirtmiĢlerdir. ―Ġçerik düzenlenirken öğrenme ve motivasyon ilkeleri dikkate alınır‖ ve ―içerik düzenlenirken olgu kavram ve ilkelerin birden fazla biçimde gösterimine dikkat edilir‖ ifadelerine hiçbir müdür tarafından değinilmemiĢtir. Buna göre içeriğin belirlenmesi konusunda da müdürlerin yeterli oldukları söylenemez. Tablo 4‘te yeni programa göre öğrenme öğretme durumlarına iliĢkin 9 bulgular ve yorumlar yer almaktadır. Tablo 4: Yeni programa göre öğrenme öğretme durumlarına iliĢkin bulgular ve yorum Milli Eğitim Bakanlığı‘nın belirlemiĢ olduğu yeni programa göre öğrenme öğretme durumlarına iliĢkin özellikler Öğrenme öğretmenin veya öğrencinin ders anlatması yerine, öğrenci merkezli etkinliklerde öğrencinin aktif rol almasıyla oluĢur. (öğrenci etkin 7, öğrenciler etkinlik yapıyor 2, öğrenciyi öne çıkarma 1, öğrenci üretiyor 1, öğretmen rehber 2) Çocuğun öğrenmeye heveslenmesi ancak araĢtırma arzusu ve doğal merakın uyarılması ile mümkündür (öğrenci araĢtırıyor 3, proje yapıyor 3) Öğrencilerin iĢbirliği yapmaları teĢvik edilmelidir (iĢbirliği 2, ekip çalıĢması 4) Eğitim kitap dıĢı kaynaklara yönlendirmelidir (teknolojiyi kullanmaya teĢvik 2, materyali kullanmaya teĢvik 3) Çocuğun yakın çevresi içerisinde yaĢanan sorunlar, hayat biçimi, ekonomik etkinlikler, coğrafi faktörler öğrenme için temel içeriktir (çevre ve sağlık ocağından öğrenciler yararlanıyor 1) Okul sadece dört duvar değil tüm çevredir. (bütün dersler sınıfta iĢlenmiyor 1) Öğrenilenlerin farklı ortamlara aktarılması, etkin ve yaratıcı bir yorumla kullanılması asıl amaçtır. Öğrencilerin okullarında ve bulundukları yörede çeĢitli toplumsal hizmetler sunmasını destekler Belirten müdür (f) Yüzde (%) 13 93 6 43 6 43 5 36 1 7 1 7 0 0 0 0 Yeni programa göre öğrenme-öğretme durumlarına iliĢkin toplam 14 müdürden ―Öğrenme öğretmenin veya öğrencinin ders anlatması yerine, öğrenci merkezli etkinliklerde öğrencinin aktif rol almasıyla oluĢur‖ ifadesine 13‘ü (%93), ―çocuğun öğrenmeye heveslenmesi ancak araĢtırma arzusu ve doğal merakın uyarılması ile mümkündür‖ ve ―öğrencilerin iĢbirliği yapmaları teĢvik edilmelidir‖ ifadelerini 6‘sı (%43), ―eğitim kitap dıĢı kaynaklara yönlendirmelidir‖ ifadesini 5‘i (%36) ifade etmiĢlerdir. Bu bulguya göre müdürlerin yeni programın öğrenme-öğretme durumlarına getirdiği ―öğrenci aktifliği‖ni sağlaması konusunda daha yeterli oldukları söylenebilir. Tablo 5: Yeni ilköğretim programının değerlendirmeye getirdiği yeniliklere iliĢkin bulgular ve yorum Milli Eğitim Bakanlığı‘nın belirlemiĢ olduğu yeni ilköğretim programının değerlendirmeye iliĢkin özellikleri Klasik ölçme değerlendirmenin yanında alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik eder. (performans ve proje 11, ürün dosyaları 2, öğrencinin kendisini değerlendirmesi 1). Sadece öğrenme ürünü değil, öğrenme sürecini de değerlendirir (süreç değerlendiriliyor 2, ders içi performans 1) Değerlendirmeyi, öğrenmenin ayrılmaz bir parçası olarak görür. Uygun ölçme ve değerlendirme yöntemleri ile çocuğun geliĢimini de izler. Ölçme değerlendirme sistemi, okulun tüm fonksiyonlarını izler ve geliĢimini yönlendirir Disiplin kurallarına uymanın öğrencilerin kendi yararı için olduğunu kabul eder ve bu nedenle bu görevi öğrencilerin üstlenmesini bekler Belirten müdür (f) Yüzde (%) 14 100 3 21 0 0 0 0 0 0 0 0 10 Yeni ilköğretim programında değerlendirmeye iliĢkin toplam 14 müdürden hepsi ―klasik ölçme değerlendirmenin yanında alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik eder‖ ifadesini, 3‘ü de ―sadece öğrenme ürünü değil, öğrenme sürecini de değerlendirir‖ ifadesini belirtmiĢlerdir. Diğer özelliklere iliĢkin hiçbir müdür görüĢ belirtmemiĢtir. Bu bulgu, müdürlerin, yeni programın alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik ettiği konusunda oldukça yeterli olduklarını göstermektedir. Bu yeterlik düzeyinin fazla olması, değerlendirme sistemi konusunda müdürlerin de yapmaları gereken görevlerden dolayı olduğu söylenebilir. Atmaca (2007)‘nın Ġstanbul‘da 387 ilköğretim müdürü üzerinde yaptığı araĢtırmada müdürler yeni programlara yönelik kendilerine verilen hizmetiçi eğitim etkinliklerini ―az‖ düzeyde bulmuĢlardır. Yine Rençber (2008)‘in Konya‘da 214 ilköğretim yöneticisi, 342 öğretmen ve 86 müfettiĢ üzerinde yaptığı araĢtırmada katılımcıların %60,4‘ü, kendilerine programın yeterince anlatılamadığını belirtmektedirler. Buna göre genel olarak müdürlerin yeni program konusundaki yetersizliklerinin, hizmet-içi eğitimlerin yeterli olmamasından ve yeterince anlatılamamasından kaynaklandığı söylenebilir. 4. SONUÇLAR Ġlköğretim müdürleri; yeni programa niçin gereksinim duyulduğu, programda yer alan ortak becerilerin neler olduğu ve içeriğin belirlenmesinde nelerin üzerinde durulduğu konularında yeterli bilgiye sahip görünmemektedir 1. Ġlköğretim müdürleri; yeni programın öğrenme-öğretme durumu boyutunda ―öğrenci aktifliğini‖ sağlaması ile değerlendirme boyutunda ―alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik etmesi‖ konularında yeterli bilgiye sahip oldukları sonucuna ulaĢılmıĢtır. 2. Ġlköğretim müdürlerinin; yeni programda, içerik düzenlenirken öğrenme ve motivasyon ilkelerinin dikkate alındığı, olgu kavram ve ilkelerin birden fazla biçimde göstermesi gerektiği konularında yeterli bilgiye sahip olmadıkları saptanmıĢtır. 3. Ġlköğretim müdürlerinin; yeni programın öğrenme-öğretme durumlarına iliĢkin getirdiği özelliklerden; öğrenilenlerin farklı ortamlara aktarılması, etkin ve yaratıcı bir yorumla kullanılmasının asıl amaç olduğu, öğrencilerin okullarında ve bulundukları yörede çeĢitli toplumsal hizmetler sunmasını desteklemesi gerektiğini bilmedikleri sonucuna ulaĢılmıĢtır. 4. Ġlköğretim müdürlerinin; yeni programda yer alan değerlendirmenin; öğrenmenin ayrılmaz bir parçası olduğu, uygun ölçme ve değerlendirme yöntemleri ile çocuğun geliĢiminin izlendiği, okulun tüm fonksiyonlarını izlediği ve geliĢimini yönlendirdiği bilgisine sahip olmadıkları saptanmıĢtır. 11 5. ÖNERĠLER 1. Yeni program konusunda yeterli düzeye ulaĢmaları için ilköğretim müdürlerine yönelik hizmet-içi eğitim kursları düzenlenmelidir 2. Yeni programın felsefesi, özellikleri ve yapılan çalıĢmalar Milli Eğitim Bakanlığı‘nın web sayfasında yer almaktadır. Ġlköğretim müdürleri, yeni programa iliĢkin kendilerini gerek bu siteden gerekse diğer kaynaklardan geliĢtirmelidirler. KAYNAKÇA Aydın, M. (2000). Eğitim Yönetimi. Hatipoğlu Yayınevi, Ankara. Atmaca, N. (2007). Yeni Eğitim Programlarına Ġlköğretim Okullarının ve Ġlköğretim Okulu Müdürlerinin HazırbulunuĢluk Düzeyleri. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ġstanbul Balcı, A. (1993). Etkili Okul Kuram, Uygulama ve AraĢtırma. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi. Ankara. BaĢaran, Ġ. E. (1996). Eğitim Yönetimi. Ankara. _________. (2004). Yönetimde Ġnsan ĠliĢkileri Yönetsel DavranıĢ. Nobel Yayıncılık, Ankara. Bursalıoğlu, Z.(1999) Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve DavranıĢ. DoğuĢ Matbaası, Ankara. Clark, I. (2009). An Analysis Of The Relationship Between K-5 Elementary School Teachers‘ Perceptions Of Prıncıpal Instructional Leadership And Theır Science Teaching Efficacy. Unpublished PhD Dissertation, Unıversıty Of Minnesota. Çelik, V. (1999). Eğitimsel Liderlik. Pegem yayıncılık. Ankara. Delmore, P. (2007). Principal Transition: Making It Seamless. Principal Leadership; May 2007; 7, 9; ProQuest Education Journals pg. 8 Demirel Ö. (2002). Planlamadan Değerlendirmeye Öğrenme Öğretme Sanatı. Pegem A Yayıncılık. Ankara _______ (2004). Kuramdan Uygulamaya Eğitimde Program GeliĢtirme. Pegem A Yayıncılık. Ankara DuPond, J.P. (2009). Teacher Perceptıons of the Influence of Principal Instructional Leadership On School Culture: A Case Study Of The Amerıcan Embassy School In New Delhi, India, Unpublished PhD Dissertation, Unıversity of Minnesota Erdoğan, Ġ. (2004). Okul Yönetimi Öğretim Liderliği. Sistem Yayıncılık. Ġstanbul. Eren, E. (1998). Örgütsel DavranıĢ ve Yönetim Psikolojisi. Beta Yayıncılık, Ġstanbul. Ervay, S. (2006). Academic Leadership in America's Public Schools. National Association of Secondary School Principals. NASSP Bulletin; Jun; 90, 2; ProQuest Education Journals pg. 77 Kaya, Y. K. (1993). Yönetim: Kuram ve Türkiye‘deki Uygulama. Bilim Kitap Kırtasiye Limitet ġirketi. Ankara. MEB, (2004). Öğretim Programlarının Temel YaklaĢımı. MEB Tebliğler Dergisi. 2563 Rençber, Ġ. (2008). Yeni Ġlköğretim Programının Uygulanmasında KarĢılaĢılan Sorunlara ĠliĢkin MüfettiĢ, Yönetici ve Öğretmen GörüĢleri. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Ruebling, C.E ve diğerleri (2004). Instructional Leadership: An Essential Ingredient for Improving Student Learning. The Educational Forum; Spring 2004; 68, 3; ProQuest Education Journals pg. 243 ġiĢman M, Selahattin Turan ve diğerleri (2004). Eğitim ve Okul Yöneticiliği, El Kitabı. Pegem A yayıncılık. Ankara. Tortop, N. E. G. Ġspir. B. Aykaç (1999). Yönetim Bilimi. Yargı Yayınevi, Ankara. 12 Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18 EKMEK ÜRETĠMĠNDE YENĠ ÜRÜN GELĠġTĠRME VE TÜKETĠCĠ TUTUMLARIYLA ĠLGĠLĠ BĠR UYGULAMA Ruziye COP Hatice DOĞAN ÖZET Ġçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda teknolojideki geliĢmelerin ve rekabetin artması tüketicinin istek ve ihtiyaçlarındaki değiĢmeler… vb. gibi faktörler nedeni ile iĢletmeler, sürekli yeni fikirler ve ürünler üretmek zorundadırlar. ĠĢletmeler, üretim teknolojilerinde değiĢiklik yaparken, değiĢen tüketici ihtiyaçlarına ve isteklerine cevap verebilmek için de yeni ürün geliĢtirme faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Dolayısıyla iĢletmelerin pazarda yaĢamlarını devam ettirebilmeleri, büyüyebilmeleri ve amaçlarını gerçekleĢtirebilmeleri için yenilikler ve farklılıklar yapması önemlidir. Yeni ürün geliĢtirme maliyetli ve riskli bir iĢ olup iĢletmelerin pazar egemenliğinin ve karlılığının en önemli unsurunu oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın amacı, ekmek sektöründe tercih edilen iĢletme olmak için müĢteri odaklı olmayı amaç edinen ve müĢterilerle uzun vadeli çalıĢmayı hedefleyen, pazarlama anlayıĢı çerçevesinde bunu uygulamak isteyen ve uygulayan iĢletmelere farklı bir bakıĢ açısı getirmektir. Bolu ilinde yapılan bu çalıĢmada, pazarlama anlayıĢında yeni ürün geliĢtirme konusu ele alınmıĢ ve ekmek sektöründe uygulamaya yer verilmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Yeni ürün; yenilik. NEW PRODUCT DEVELOPMENT IN THE PRODUCTION OF BREAD AND CONSUMER ATTITUDES IN BOLU ABSTRACT Companies are constantly forced to produce new ideas and products because of the factors such as the technological developments, rising competition, and transformations in the demands and needs of consumers in our 21 st century. When making changes in their production technologies, companies are also involved with new product development business for responding changing consumer needs. It is important then for the companies to make renewals and product diversities in order for their permanence, growth and goal achievements in the market. The new product development, which is a costly and risky business, constitutes the most significant factor for the companies‘ mastery and profitability in the market. This study aims to Yrd.Doç.Dr.Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi ĠĠBF ĠĢletme Bölümü Öğretim Üyesi. E-mail: [email protected] E-mail:[email protected] 13 bring about a new perspective to the companies in the bread sector, which seeks consumer orientation and long-term connections with consumers and which applies and seek to apply this product development strategy in their marketing understanding in order to be preferable in bread sector. This study, conducted in Bolu, elaborates on the new product development concept as a marketing strategy and presents its application in bread sector. Key Words: New product; innovation. 1. GĠRĠġ Günümüzde teknolojik geliĢmeler ve pazardaki yoğun rekabet, iĢletmelerin yönetim ve pazarlama anlayıĢlarında değiĢiklik yapmasına neden olmuĢtur. ĠĢletmeler hedef aldıkları tüketicilerin istek ve gereksinimlerinden hareket edip, onları tatmin etmek adına ve yeni müĢterilere ulaĢmak için yeni ürün geliĢtirme sürecine önem vermeye baĢlamıĢtır. Pazara yeni bir ürünle girmek, ürünü farklılaĢtırmak pazarda rekabet edebilmek açısından önemlidir. Tüketiciler bilgi ve gelir düzeyleri arttıkça, ürün ve hizmetlerde bir değiĢim beklemekte ve değiĢime yer veren iĢletmelerin ürünlerini satın almayı tercih etmektedirler. Yeni ürün geliĢtirme her ne kadar maliyetli ve riskli bir iĢ olsa da pazar egemenliğinin ve karlılığının en önemli kaynağını oluĢturmaktadırlar. ĠĢletmeler yeni ürünün fikir aĢamasından pazara sunumuna kadar geçen süreci iyi Ģekilde planlayıp uygularsa, yeni ürünün getirdiği riskler azaltılabildiği gibi, yeni ürünün pazardaki baĢarı oranını da artırmaktadır. Pazarlama karması üyelerinden biri olan ürün geliĢtirme; iĢletmelerin üzerinde durması gereken önemli faaliyetlerden biridir. 1.1. Yenilik ve Yeni Ürün Kavramı Toplumu heterojen bir bütün olarak ele aldığımızda bireyler arası ve bireylerin içsel değiĢimleri, geniĢ bir ürün yelpazesine olan ihtiyacı artırmaktadır(Anderson,Simon P.;De Palma, Andre.; Thisse,Jacques Francois,1964 :4). Peter Drucker‘a göre yenilik;―kaynaklara yeni zenginlik yaratma kapasitesi kazandırma eylemi‖ olarak tanımlanır. Drucker yenilikçiliğin teknolojik olduğu kadar sosyal bir durum olduğunu da vurgulamakta ve son iki yüzyılın en etkileyici yeniliklerin çoğunun teknik olmaktan çok sosyal olduklarını iĢaret etmektedir.(Barker; 2001:23-25). Yeni ürün kavramı göreceli bir kavramdır. Yeni ürün, üretici iĢletme için yeni olabileceği gibi, o ülke ya da pazar içinde yeni olabilir. Yeni ürün tanımına uyan ve pazara sürülen ürünlerden sadece yüzde onunun hem Pazar hem de üretici iĢletmeler için yeni olduğu saptanmıĢtır (Booz Alen, Boz Hamilton,1982). Bir ürünün yeniliği iĢletme ya da tüketiciler açısından olabilmektedir. Yeni ürünün sınıflandırılması Ģu Ģekilde ele alınabilir (L. Anderson, 1988; 174): 14 a) Gerçek anlamda yeni bulunmuĢ ürün; içerdikleri benzersiz teknolojiler veya mevcut teknolojilerin farklılaĢtırılması ile oluĢturulan teknoloji ile yeni bir buluĢ olan bu tip ürünler, çoğunlukla içinde bulundukları endüstri tarafından devrim olarak nitelendirilirler (Trott;2005:182). b) Mevcut ürün üzerindeki iyileĢtirmeler ve değiĢiklikler; üretici iĢletmenin eskiden ürettiği bir modeli veya çeĢidi üretimden kaldırarak onun yerine ürettiği yeni ürünleri kapsayan bir kavramdır. Üründeki değiĢimlerin sebebi sakıncalı veya zayıf yönlerin giderilmesi olabileceği gibi, değiĢen moda ve tüketici beklentileri ve/veya geliĢen teknoloji ile üretim olanaklarındaki değiĢimlerle de olabilir (Annacchino A.,Marc A.;2003:8).Benzer Ģekilde mevcut ürünlere yeni özelliklerin katılması yüksek riskli küresel ekonomide iĢletmelerin ayakta kalabilmeleri için son derece önemlidir (Hong Paul,Roha James;2007). c) ĠĢletme için yeni, pazarda yeni olmayan ürünler; bu tip ürünler her ne kadar pazar için yeni olmasa da üretici iĢletme için yeni olan ürünlerdir. Hali hazırdaki pazarlara giriĢ yapılabileceğinden bu tip ürünler, üretici iĢletmeler için çok önemlidir (Chester,1960:52-56). d) Yeniden konumlandırılmıĢ ürünler; bu bölümdeki yeni ürünler çoğu zaman mevcut ürüne yeni kullanım alanlarının bulunması ile oluĢur. Teknolojik yeniliklerden çok ürünün tüketici zihninde tekrar konumlandırılması ve markalamada ki değiĢiklikler gibi farklılıklarla ilgilidir (Trott; 2005:382). Bizde varız denilen taklitçi ürünler yenilik değildir. Fakat yenilik açısından asıl ele geçirme, yeni baĢka bir firmayı, patenti, lisansı, franchise‘i alarak üretime geçme ve iĢletmenin kendi Ar-Ge departmanı ile yeni ürün geliĢtirmesi Ģeklindeki sınıflamadan da söz edilebilir (Tek, 1999: 405-406). 1.2. Stratejik Kavram Olarak Yeni Ürün Geliştirme Yeni ürün geliĢtirme, ürün geliĢtirme sürecine katılan tüm disiplinleri içine alır. Her disiplin ürün geliĢtirme sürecine kendi bakıĢ açısıyla yaklaĢır ve kendi bakıĢ açısının hakim olduğu bir modelin uygulanmasını ister. ġekil 1 yeni ürün geliĢtirilmesi sürecinin etkileĢim içinde olduğu iĢletme içi süreçleri göstermektedir. 15 ġekil:1Yeni Ürün GeliĢtirilmesine Etki Eden ĠĢletme Ġçi Süreçler Pazarlama Ekonomi ve Finansman Yeni Ürün GeliĢtirme Üretim Yönetimi Tasarım ve Mühendislik Yeni Ürüne Ait Fikirler Kaynak:Trott, P., Inovation Management And New Product Development,2005s. 407 Yeni ürün geliĢtirmek temel stratejiler oluĢturan ar-ge, pazarlama ve üretim ile ilgili değerlendirme, kontrol ve karar mekanizmaların iĢleyiĢ biçimi ana hedeflerin saptanmasında etkin olmakta bu sebeple planlı bir biçimde ele alınması ve en ince ayrıntılarına kadar incelenmesi gerekmektedir (Turgay;1995:170). Yeni ürün geliĢtirme birçok disiplinin ilgi alanına girmesinden dolayı karmaĢa çıkması muhtemel gibi gözükse de her disiplinin konuyu kendi açısından betimlemesi ve incelemesi, durumun ortaya konulmasında hiçbir karanlık noktanın kalmaması adına çok yardımcı olmaktadır (Crawfort, 1997:205). 1.3. Pazarlama ve Yeni Ürün Tüketicilerin beğeni ve tercihleri zaman içinde oldukça değiĢkendir. Tüketicinin ve ürünün pazarda izlenmesi sonucunda ürünle ilgili stratejik kararlar alınabilir. (Tuncer;1992:104). Pazarlama anlayıĢında yeni ürün geliĢtirilirken tüketici ihtiyaç, istek ve tercihleri göz önüne alınmalıdır. Yeni ürünün pazar konumunun ne olacağı da ürün geliĢtirilirken dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır (Ġslamoğlu; 2006:297). 2. ARAġTIRMANIN KONUSU ve ÖNEMĠ Günümüzde teknolojinin ilerlemesine paralel olarak artan rekabet koĢulları, tüketicilerin değiĢen istek ve arzuları, beslenme tarzlarındaki değiĢimler vb. pek çok nedenle ekmek üreten iĢletmeler müĢteri istekleri doğrultusunda yenilikler yapmaya çalıĢmaktadır. MüĢteri ihtiyaç ve beklentilerinin bilinmesi, karĢılanması ve müĢterilerle uzun dönemli iliĢki kurulması için yapılacak çalıĢmalarda müĢterinin ne istediğini bilmek önemlidir. Çünkü yeni müĢterilerin kazanılması için sarf edilen çabaların maliyetinin, var 16 olan müĢterilerin elde tutulmasından doğacak maliyetlerden daha fazla olduğu bilinmektedir. Ekmeğin ülkemizde temel bir gıda maddesi olması, artan bilinçli tüketici sayısı, ekmek üreten iĢletmeleri sağlıklı beslenmeye yönelik iĢlemler yapmaya yöneltmiĢtir. 3. ARAġTIRMANIN AMACI AraĢtırmanın temel amacı, yaĢantımızda sürekli tüketilen ekmeğin geliĢtirilmesi ve çeĢitlendirilmesinde ekmek tüketicilerinin beklentilerinin neler olduğunu araĢtırmaktır. AraĢtırmanın alt amaçları Ģunlardır: • MüĢteri bilgilerinden hareketle müĢterilerin ekmekle ilgili nelere dikkat ettiklerini öğrenmek. • MüĢterilerin ekmek tercihinde etkili olan kriterler öğrenmek. • Ekmek çeĢitleri tercihi ile müĢterinin demografik özellikleri arasındaki iliĢkinin belirlenmesi • Demografik özelliklere göre ekmek tüketimi alıĢkanlıkları ve faktörleri arasında anlamlı bir iliĢki olup olmadığına bakmaktır. 4. ANA KÜTLE VE ÖRNEKLEM BÜYÜKLÜĞÜNÜN BELĠRLENMESĠ Evren olarak Bolu il merkezinde ikamet eden tüketiciler ana kütle olarak seçilmiĢtir. Yapılan örneklem hesaplamasına göre,384 kiĢi örneklemi oluĢturmaktadır. Ancak araĢtırmanın güvenilirliğini artırmak ve geçersiz olan anket formu olabileceği üzerinde durularak 425 kiĢiye anket soruları doğrudan yüz yüze kiĢilere ulaĢtırılmıĢtır. Bu anketlerden 400 tanesinin analize girebilecek niteliklere sahip olduğu tespit edilerek 25 adet anket elenmiĢtir. 5. VERĠ TOPLAMA VE DEĞERLENDĠRME YÖNTEMĠ Anket soruları hazırlandıktan sonra 25 kiĢi üzerinde bir pilot çalıĢma yapılmıĢtır. Pilot çalıĢmada farklı demografik özellikteki bu 25 kiĢilik tüketici grubundan gelen eleĢtiriler doğrultusunda ve anket sorularına verilen yanıtların analizinden sonra görülen eksiklikler giderilerek anket formuna son Ģekli verilmiĢtir. Anket formunda yer alan sorular, çoktan seçmeli ve likert ölçeklemesi sorulardan oluĢmuĢtur. Pazarlama anlayıĢında yeni ürün geliĢtirme ilgili yapılan bu araĢtırmada, anketi cevaplayan tüketicilerin demografik özellikleri ve tüketim alıĢkanlıkları, ekmek çeĢitleri, ekmeğin fiziksel özellikleri, ekmeğin ambalajı, ekmekle ilgili bilgi düzeyi, marka faktörü, ürün ve etiket ile ilgili faktörler arasında iliĢki olup olmadığı belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Pazarlama anlayıĢında yeni ürün geliĢtirmede ekmek çeĢitlerini satın alma kararında tüketici beklentileri modelde ortaya konulmuĢtur. 17 Pazarlama AnlayıĢında Yeni Ürün GeliĢtirme ile Ġlgili Bolu Ġlinde Bir Uygulama Tüketicilerin Demografik Özellikleri ve Tüketim AlıĢkanlıkları Faktör Analizi Sonuçları Ürünle Ġlgili Ambalaj Ürünle Ġlgili Markası Üründe ÇeĢitlilik Ürünle Ġlgili Bilgi Düzeyi Ürün ve Etiketi Ürünün Fiziksel Özellikleri Satın Alma Kararı ġekil: 2 AraĢtırmanın Modeli 6. BULGULAR VE YORUMLAR Tablo 1: Cevaplayıcıların Demografik Özellikleri Cinsiyet Yüzde (%) Miktar Kadın 199 49.75 Erkek 201 50.25 400 Miktar 27 28 40 145 144 100.00 Yüzde (%) 6.75 7.00 10.00 36.25 36.00 16 4.00 TOPLAM Eğitim Durumu Okur-Yazar Ġlkokul Ortaokul Lise Üniversite Lisansüstü TOPLAM YaĢ 20 ve Altı 21-35 36-50 51-66 67 ve Üstü TOPLAM 400 Miktar 43 211 122 18 6 400 100.00 Yüzde (%) 10.75 52.75 30.50 4.50 1.50 100.00 Ailedeki KiĢi 1-3 2-4 3-6 7 ve Üstü TOPLAM Meslek Grupları Serbest Meslek Memur ĠĢçi Çiftçi Ev Hanımı Emekli Öğrenci ĠĢsiz TOPLAM Gelir Düzeyi 450 ve Altı 451-800 801-1200 1201-1600 1601 ve Üstü TOPLAM Miktar 119 155 109 17 400 Miktar 44 165 107 4 11 15 46 8 400 Miktar 49 98 116 67 70 400 Yüzde (%) 29.75 38.75 27.25 4.25 100.00 Yüzde (%) 11.00 41.25 26.75 1.00 2.75 3.75 11.50 2.00 100.00 Yüzde (%) 12.25 24.50 29.00 16.75 17.50 100.00 18 Tablo 2: Ekmek ÇeĢitlendirilmesinde Tüketicinin Üretimini Ġstediği En Az Üç ÇeĢit Ekmeğe Ait Değerlerin Dağılımı Önem Derecesi f Patatesli Ekmek Kepek Ekmeği HaĢhaĢlı Ekmek Mısır Ekmeği Çavdar Ekmeği Yulaflı Ekmek Sade Ekmek TOPLAM 1. Derece % 268 67.00 82 20.50 9 2.25 8 2.00 3 0.75 1 0.25 29 7.25 400 100 2. Derece % 11 3.32 141 42.60 37 11.18 55 16.62 41 12.39 23 6.95 23 6.95 331 100 f 3. Derece % 2 0.65 8 2.59 8 2.59 31 10.03 37 11.97 34 11.00 189 61.17 309 100 f Ekmek çeĢitlendirilmesinde tüketicinin üretimini istediği birinci olarak patatesli ekmek, ikinci olarak kepekli ekmek ve üçüncü olarak sade ekmeğin üretilmesini istemektedirler. Tablo 3: Ekmekte Tüketicinin En Çok Yapılmasını Ġstediklerini Gösteren Değerlerin Dağılımı Tüketici Ġsteği 1. Derece f 2. Derece Ekmeğin ÇeĢitliliğinin Artırılması Fiyatının DüĢürülmesi Ambalajının 78 77 197 % 19,5 19,25 49,25 ġeklinin DeğiĢtirilmesi Hiçbirinin Ģey yapılmasın TOPLAM 12 36 400 3,0 9,0 100 f 3. Derece 84 138 73 % 25,07 41,19 21,79 29 11 335 8,66 3,28 100 f 136 75 52 % 41,59 22,94 15,90 51 13 327 15,6 3,98 100 Tüketiciler ilk olarak ekmeğin ambalajlı olmasını, ikinci olarak fiyatının düĢürülmesini, üçüncü olarak da ekmeğin çeĢitlendirilmesi istemektedirler. Tablo 4: Ekmek Satın Alırken ÇeĢit Tercihindeki En Önemli Ġlk Üç Etkenin Önem Derecesine Göre Sıralanmasına Ait Değerleri Önem Derecesi Kalite Fiyat Reklâm AlıĢkanlık Kolay Bulunurluk TOPLAM 1. Derece f % 271 67.92 69 17.29 5 1.25 33 8.27 21 5.26 399 100.00 2. Derece f 58 154 17 87 30 346 % 16.76 44.51 4.91 25.14 8.67 100.00 3. Derece % 22 6.49 53 15.63 46 13.57 94 27.73 124 36.58 339 100.00 f Tablo 4‘de cevaplayıcıların ekmek satın alırken çeĢit tercihindeki etkenlerden ilk üçünün önem derecelerine göre sıralanmaktadır. Buna göre cevaplayıcılar tercih etkenlerinden ilk nedeni olarak kalite göstermiĢlerdir. Ġkinci derecede önemli neden olarak da ekmeğin fiyatı olduğunu 19 göstermiĢlerdir. Son olarak da ekmeğin kolay bulunurluğunu belirtmiĢlerdir. Tüketici ekmekte kaliteye dikkat ederken kolayda bir ürün olduğu için en yakın yerden almayı tercih ediyor. Tablo 5: Tüketicilerin Ekmeği Kendilerinin Görüp Almasını Ölçen Dağılım Tercih Yüzde(%) Miktar Evet Hayır Bazen TOPLAM 195 147 58 400 48.75 36.75 14.50 100.00 Cevaplayıcıların büyük bir kısmı yaklaĢık yarısı yüzde 48,75‘lik kısım ekmeğini kendileri almaktadır. Ekmeğin özelliklerini ve çeĢitlerini kendileri görmektedirler. Yüzde 36,75‘i kendileri almamaktadır. Yüzde 14,50‘si de bazen kendileri almaktadırlar. Tablo 6: Ortalama Ekmek Tüketimi Dağılımı Ekmek Tüketimi 1-3 2-4 3-6 7 ve Üstü TOPLAM Yüzde(%) Miktar 195 127 64 14 400 48.75 31.75 16.00 3.50 100 Tablo 6‘da cevaplayıcıların yüzde 48.75‘i ekmek tüketimleri 1 ile 3 adet arasında değiĢmektedir. Tablo 7: Ġmalatçıların Ekmek Üretiminde Nelere Dikkat Etmeleri Gerektiğiyle Ġlgili Değerlerin Dağılımı Ġmalatçının Yapması Gereken F 28 2 160 201 9 400 Ambalaj ÇeĢitlilik Hijyen Hepsi Cevapsız TOPLAM % 7.00 0.50 40.00 50.25 2.25 100 Tablo 7 cevaplayıcıların imalatçıdan ne istediğini göstermektedir. Tabloya bakıldığında cevaplayıcıların yüzde 50,25‘i Ģıkların hepsinin yapılmasını istemektedirler. Daha sonra yüzde 40,00‘ı hijyeni, yüzde 7,00‘si ambalajı, yüzde 0,50‘si ise çeĢitlilik demiĢtir. Tablo 8: Ekmeği Kendileri Niçin Yapmak Ġstediklerine Dair Dağılım Nedeni Temiz Olması Ekonomik Olması Farklı Tatlar Yaratılabilmesi Ġçeriği Biliyor Olması Hepsi TOPLAM F 57 18 36 30 112 253 % 22.53 7.11 14.23 11.86 44.27 100.00 20 Tablo 8 cevaplayıcıların ekmeği kendilerinin yapmak isteme sebepleri yüzde 44,27‘si hepsi Ģıkkını iĢaretlemiĢtir. Yüzde 22,53‘ü ise temiz olması nedeni ile ekmeğini kendilerinin yapacağını bildirmiĢlerdir. Yüzde 14,23‘lük bölüm ise farklı tatlar yaratma arzusundadırlar. Ekmeğin içeriğini biliyor olmaları ise yüzde 11,86‘lık kısımdır. Ekonomik olması ise yüzde 7,11‘dir. Tablo 9: MüĢterilerin Beklentilerinin Satın Alma Tercihindeki Etkileri Ġle Ġlgili DüĢüncelerini Öğrenmeye Dair Sorularla Ġlgili Değerlerin Dağılımı SORULAR ORTALAMA 1.Ekmeğin kızarmıĢ olması satın alma tercih sebebidir. 3,61 2.Ekmeğin dilimli olması satın alma alıĢkanlığını etkiler 3,67 3.Ekmeğin farklı gramajlı olması önemlidir. 3,63 4.Satın alınan ekmeğin taze olması tercih sebebidir. 4,64 5.Ekmeği üreten firma ve üretildiği yer ambalajın üzerinde bulunmalıdır. 4,52 6.Ekmek sektöründe; farklı çeĢitler de ekmek üretimi sektördeki geliĢmenin ifadesidir. 4,13 7.Ekmek tüketiminde fiyat önemlidir. 4,15 8.Ekmeğin ambalajlı olması gerekir. 4,50 9.Ekmeğin ambalajı üzerinde etiket bilgisi bulunmalıdır. 4,45 10Ekmeğin ambalajı üzerinde tüketici Ģikâyet hattı bulunmalıdır. 4,40 11.Ekmeğin ambalajı üzerinde besin değerleri bulunmalıdır. 4,40 12.Ekmeğin ambalajı üzerinde gramaj bilgisi bulunmalıdır. 4,40 13.Ekmek çeĢitlerinin geliĢtirilmesinde teknolojiyi bilinen markalar kullanır. 3,93 14.Ekmek de farklı tatlar yaratan markalar tercih edilir. 3,60 15.El değmeden üretilen ekmekler satın alma tercih sebebidir. 4,40 16.Ekmeğin ambalajında ekmek de kullanılan unun özelliği bulunmalıdır. 4,23 17.Ekmeğin geliĢtirilmesi besin değeri artırır. 3,91 18.Ekmek çeĢitliliğinin artırılması gerekmektedir. 3,90 19.Ekmeğin çeĢitlendirilmesi, ekmeğin kalitesini artırır. 3,68 20.Ekmeğin çeĢitlendirilmesi sağlık açısından önemlidir. 3,70 21.Ekmeğin çeĢitlendirilmesi lezzetini artırır. 3,80 22.Tükettiğim ekmeğin gramajını biliyorum. 3,50 23.Tükettiğim ekmeğin besin değerleri hakkında bilgi sahibiyim. 3,25 24.Ekmek çeĢitleri hakkında yeterince bilgi düzeyine sahibim. 3,33 25.Ekmeğin fiyatı daha yüksek olmalıdır. 2.28 26.Ekmek ve ekmek çeĢitleri hakkında beklentilerimi imalatçılara kolaylıkla bildirebiliyorum. 2,56 Faktör Analizi Sonuçları Tablo: 10 KMO and Bartlett Testi Bartlett Testi Kaiser-Meyer-Olkin Örneklem Yererliliği Ölçümü Tahmini Ki Kare Serbestlik Derecesi p. (Anlamlılık) .861 3543.792 325 0,000 Kaiser-Meyer-Olkin Örneklem Yeterliliği Ölçüsünün %60‘dan büyük olması ve p değerinin anlamlı olması faktör analizi uygulanabileceğine iĢaret 21 etmektedir. (Nakip, 2003: 450). Tablo 10‘da yer alan KMO sonucuna bakıldığında 0,861‘dir. Tablo: 11 Toplam Açıklanan Varyans Faktör 1 2 3 4 5 6 Toplam 6.716 3.572 1.910 1.407 1.125 1.009 BaĢlangıç Yükleri Varyans %25.831 13.739 7.348 5.412 4.327 3.880 Toplam % 25.831 39.570 46.918 52.329 56.657 60.536 DönüĢtürülmüĢ Yükler Toplam Varyans Toplam %16.532 %16.532 4.298 3.472 13.353 29.885 2.670 10.268 40.153 2.135 8.213 48.366 1.629 6.266 54.632 1.535 5.904 60.536 Tablo 11‘de analiz sonucunun 6 faktörlü olduğunu göstermektedir. Faktörlerin toplam varyansı açıklama gücü % 60,536‘dır. Tüketicilerin ekmek den beklentilerin, satın alma alıĢkanlıklarını ne derecede etkilediğini gösteren 26 değiĢken 6 faktörde toplanmıĢtır. Bu değiĢkenlerin faktörlere göre dağılımı aĢağıdaki tabloda gösterilmektedir. Tablo: 12 Soruların Faktörlere Dağılımı ve Faktör Yükleri Soru No. 1. Faktör 2. Faktör 3. Faktör 4. Faktör 5. Faktör 6. Faktör S27 S25 S28 S26 S24 S32 S22 S35 S36 S37 S33 S34 S39 S40 S38 S42 S41 S20 S23 S21 S18 S19 S17 S29 S30 S31 1 .808 .798 .745 .728 .663 .604 .486 .110 .071 .159 .177 .286 .002 .107 -.087 -.194 -.158 .326 .242 .531 -.090 .028 .032 .172 .170 .360 2 .159 .068 .129 .059 .052 .324 .264 .839 .830 .800 .707 .569 .037 .035 -.021 .149 .262 .120 .137 .096 .047 .104 .080 .186 .409 .174 Faktörler 3 4 .004 .099 -.117 .140 -.113 .146 -.050 .217 -.036 .349 .036 -.008 .046 .322 .000 000 .053 .177 .081 .143 .161 .017 .102 .079 .832 .081 .757 -.073 .720 .275 .679 -.177 .540 -.305 -.072 .745 .037 .613 -.035 .573 .091 .264 -.015 -.027 .135 -.044 .102 -.048 .052 .078 -.069 .449 5 -.026 -.049 .012 -.009 -.074 .127 .174 .067 .011 -.023 .158 .266 .013 .055 .089 .072 .081 .026 .108 .056 .693 .672 .645 .059 .255 -.138 6 .045 .075 .034 .149 .268 .210 -.106 .126 .116 .038 .082 .236 .081 -.100 .088 .105 -.034 -.059 .118 -.073 .164 -.011 .011 .808 .572 .466 Güvenirlilik analizi sonucu 0,8433 olarak bulunmuĢtur ki bu oran faktör sonuçlarının güvenilir olduğunu göstermektedir. 22 1. Faktör: Ekmeğin Ambalajı Ekmeğin ambalajlı olması ve ambalajı üzerinde besin değerlerinin, gramaj bilgisinin, etiket bilgisinin, tüketici Ģikayet hattının, ekmekte kullanılan unun özelliğinin bulunması ile ilgili faktördür. 2. Faktör: Ekmek Çeşitliliği Ekmeğin çeĢitlendirilmesinin, ekmeğin kalitesini, lezzetini, besin değerini artırması ile ilgili duyusal özellikler yanında, ekmeğin çeĢitlendirilmesi sağlık açısından da etkili olduğunu gösteren bir faktördür. Bu yüzden ekmeğin çeĢitliliğinin artırılması gerektiğinin ifadesi ile ilgili faktördür. 3. Faktör: Ekmek İle İlgili Bilgi Düzeyi Tüketilen ekmeğin besin değerleri hakkında, gramajı hakkında bilgi veren faktördür. Ekmek ve ekmek çeĢitleri hakkında imalatçılara kolaylıkla ulaĢılabildiğini ve ekmek çeĢitleri hakkında yeterince bilgi düzeyine sahip olunduğunu gösteren bir faktördür. Ayrıca ekmeğin fiyatının yüksek olması gerekti sonucunu çıkaran bir faktördür. 4. Faktör: Ürün ve Etiket Faktörü Satın alınan ekmeğin, satın alırken taze olması ve ambalajının üzerinde ekmeği üreten firma ve üretildiği yerin bulunması gerektiğini gösteren faktördür. Ayrıca ekmeğin tüketiminde fiyatın önemli olduğunu belirten bir faktördür. 5. Faktör: Ekmeğin Fiziksel Özelliği Tüketicilerin satın alma alıĢkanlığın da ekmeğin dilimli olması, kızarmıĢ olması ve farklı gramajlı olmasının önemli olduğunu gösteren bir faktördür. 6. Faktör: Marka Faktörü El değmeden üretilen ekmekler, ekmeğin satın alınmasında önemli tercih sebebini gösteren bir faktördür. Ekmekler farklı tatlar yaratan markaların tercih edileceğini gösteren ve ekmeğin çeĢitlerinin geliĢtirilmesinde teknolojiyi bilinen markaların kullanacağını belirten bir faktördür. Varyans Analizleri Tüketici satın alma kararını sağlayacak ve aynı zamanda iĢletmelerde ekmeğin kalitesinin iyileĢtirilmesi, çeĢitlendirilmesini sağlayacak altı faktör (Ambalaj faktörü, ekmek çeĢitliliği faktörü, tüketicilerin bilgi düzeyi faktörü, ürün ve etiket faktörü, fiziksel özellikler faktörü ve marka faktörü) tüketicilerin görüĢleri doğrultusunda oluĢturulmuĢtur. Faktörler, tüketicilerin demografik özelliklerine göre varyans analizi kullanılarak sınıflandırılmıĢtır. Demografik özellikler ile tüketim alıĢkanlıklarının, faktörlerle ilgili 23 Tukey Testi yapıldığında aralarında anlamlı farklılıklar bulunmuĢtur. Tüketicilerin ambalaj faktörü ile meslek gruplarına göre farklı önem verdikleri görülmüĢtür. Öğrenciler, memurlar, iĢçiler ve serbest meslek sahipleri çiftçilere göre ekmeğin ambalaj faktörüne daha çok önem vermektedirler. Ekmekle ilgili bilgi düzeyi faktörüne yaĢ gruplarının farklı önem verdikleri görülmüĢtür. 20 yaĢ ve altı tüketiciler ve 51-66 yaĢ arası tüketiciler 67 ve üstü tüketicilere göre ekmekle ilgili bilgi düzeyine daha çok önem vermektedirler. Ekmeğin gramajına ve besin değerlerine 50 yaĢ ve üstü tüketiciler daha az önem verdiği görülmüĢtür. Bilgi düzeyi faktörüne ailedeki birey sayısına göre farklı önem verildiği görülmüĢtür. Buna göre; 7 ve üstü kiĢiden oluĢan aileler, 1 ile 3 kiĢiden oluĢan ailelere göre bilgi düzeyine daha fazla önem vermektedirler. Ürün ve etiket faktörü ile günlük ekmek tüketimi arasında iliĢki olduğu tespit edilmiĢ ve 1 ile 3 arasında ekmek tüketenler 7 ve üstü ekmek tüketenlere göre ürün ve etiket faktörüne daha çok önem verdiği bulunmuĢtur. Aynı Ģekilde fırından ekmek almayı tercih edenler marketten ekmek almayı tercih edenlere göre marka faktörüne daha çok önem verdiği görülmüĢtür. 7. SONUÇ ve ÖNERĠLER Günümüzde teknolojinin hızla değiĢmesi, tüketicilerin gelir ve eğitim düzeylerinin artması sonucunda tüketicilerin ürünlerden beklentileri giderek artmaktadır. Önceden sadece beslenmenin gereği olarak alınan ekmekle ilgili de istek ve tercihleri değiĢmektedir. Bu nedenle iĢletmelerin pazarlama anlayıĢı gereği olarak ürün geliĢtirmesine önem vermeleri gerekmektedir. Bu çalıĢmada tüketicilerin demografik özellikleri ve satın alma alıĢkanlıkları ile ürünün ambalajlı olması, bilgi düzeyi, ekmeğin fiziksel özellikleri, ürünün etiketi, ekmek çeĢitliliği ve markaya önem vermeleri arasındaki iliĢki incelenmiĢtir. Ayrıca tüketicilerin satın alma alıĢkanlıkları, ekmekte nelere bağlı olduğu öğrenilmeye çalıĢılmıĢtır. *AraĢtırma sonucunda cevaplayıcılar, ekmeğin ambalajlı olmasını istemektedirler. Üreticilerin bu doğrultuda ürettikleri ekmeği ambalajlama konusuna önem vermeleri gerekmektedir. Her ne kadar ambalajlama maliyetli bir iĢ olsa da tüketici tatminini sağlamada önemlidir. * AraĢtırmanın sonuçlarına göre, cevaplayıcılar ekmek çeĢitliliğini yeterli görmemekte ve ekmek çeĢitliliğinin artırılmasını istemektedirler. Ekmeğin çeĢitlendirilmesi üreticiler açısından gözden geçirilmesi gereken bir konudur. Ġstenilen ekmek çeĢitlerinde ise ilk tercihler patatesli ekmek, kepek ekmeği ve sade ekmektir. Görüldüğü gibi cevaplayıcılar sade ekmekten de vazgeçememektedir. Üreticiler tüketicilerin damak zevkine ve tüketim alıĢkanlıklarına dikkat ederek patatesli ekmek, kepekli ekmek... gibi ekmek çeĢitlerini dağıtım noktalarında bulundurmaya dikkat etmelidirler. 24 Tablo 13: Faktörler ve Demografik Özellikleri Arasındaki Varyans Analizi FAKTÖRLER Ambalaj Faktörü ÇeĢitlilik Faktörü Bilgi Düzeyi Faktörü Ürün ve Etiket Faktörü Fiziksel Özellik Faktörü Marka Faktörü SORULAR Cinsiyet Eğitim Gelir YaĢ Meslek Aile Büyüklüğü Cinsiyet Eğitim Gelir YaĢ Meslek Aile Büyüklüğü Cinsiyet Eğitim Gelir YaĢ Meslek Aile Büyüklüğü Cinsiyet Eğitim Gelir YaĢ Meslek Aile Büyüklüğü Cinsiyet Eğitim Gelir YaĢ Meslek Aile Büyüklüğü Cinsiyet Eğitim Gelir YaĢ Meslek Aile Büyüklüğü ANOVA F Değeri 2,014 1,229 0,477 0,588 2,193 0,452 0,984 1,215 1,211 1,212 1,422 1,496 0,002 1,535 1,392 3,853 1,228 3,079 7,824 1,369 0,710 0,763 1,427 0,914 0,547 0,483 2,124 1,437 2,345 1,028 2,036 1,503 0,596 1,289 0,892 1,578 Anlamlılık ,157 0,295 0,753 0,671 0,035 0,716 0,322 0,301 0,306 0,305 0,192 0,216 0,964 0,178 0,236 0,004 0,287 0,028 0,005 0,235 0,583 0,550 0,194 0,434 0,460 0,789 0,078 0,221 0,024 0,380 0,155 0,188 0,665 0,274 0,513 0,194 * %5 hata düzeyinde anlamlı. *Cevaplayıcıların çoğu üreticilere istek ve Ģikâyetlerini kolay iletemediklerini belirtmiĢlerdir. Cevaplayıcılar ekmekle ilgili konularda üreticilere ulaĢıp Ģikâyetlerini bildirmek istemektedirler. Bunun için iĢletmeler tüketici danıĢma hattı, dilek ve Ģikâyet kutuları oluĢturmalıdırlar. Cevaplayıcılar, ekmek üreten iĢletmelerin ürünleri ile ilgili bilgiyi tüketiciye aktarmaları gerektiğini düĢünmektedir. Aynı zamanda cevaplayıcılar ürünün etiketli olması ve ürünün içeriği hakkında da bilgi sahibi olmayı istemektedir. Cevaplayıcılar, firma bilgilerine ve hem de ürünün beslenmelerine hangi yönden katkı verdiklerine de dikkat etmektedirler. Üreticiler ürettikleri ekmekle ilgili bu konulara önem vermelidirler. Cevaplayıcılar, ekmek üreticilerinden en çok hijyene önem vermelerini istemektedirler. Cevaplayıcılar ekmeklerini ürünün içeriğini bilecekleri, hijyen ve ekonomik olacağı düĢüncesi ile kendileri üretmek 25 de istemektedirler. Bu nedenle üretici firmalar, hijyene önem verirken, hijyen ve kaliteyi gösteren HACCP, ISO gibi belgeleri almak için çaba göstererek bu belgelere sahip olduğunu ambalajlarında göstermelidirler. *Yapılan çalıĢmada cevaplayıcılar birinci derecede ekmeğin ambalajlı olmasına, ikinci derecede ekmeğin fiyatının düĢük olmasına, üçüncü olarak da ekmek çeĢitliliğinin artırılmasına dikkat etmektedir. ĠĢletmeler de bu konulara önem vermelidirler. *Tüketicilerin ürünün ambalajlı olması faktörü ile demografik özelliklerden meslek grupları ile aralarında anlamlı bir iliĢki vardır. Mesleklere baktığımızda ise eğitim düzeyi arttıkça, ambalajlı ürüne cevaplayıcıların daha çok önem verdiği görülmüĢtür. 20 yaĢ ve 51-66 yaĢ grupları için besin değerleri önemlidir. Bilgi düzeyi faktörü ile aile sayısı arasında da anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur. Ürün ve etiket faktörü ile ortalama ekmek tüketimi arasında anlamlı bir iliĢkide görülmüĢtür. *Ekmek üreten iĢletmeler kendi markaları ile tanınmak için gerekli iĢlemleri yapmalı ve tüketicilere ekmek markalarını duyurmaları ve benimsetmeleri ile ilgili çabalara yer vermelidirler. Sonuç olarak ekmek üretimi yapan iĢletmeler hedef aldıkları tüketicilerin istekleri doğrultusunda ürün çeĢitliliğine, hijyene, ürünlerinin ambalajlı olmasına, ürün etiketi üzerinde ürünün içeriği ve besin değerleri hakkında bilgi bulunmasına, HACCP, ISO... gibi ulusal standartların ve tüketici danıĢma hattının olmasına dikkat ederek, tüketici memnuniyeti düzeylerini artırmak için pazarlama plan ve stratejileri geliĢtirmelidirler. KAYNAKÇA ANDERSON, Carl L. (1988). Management Skills Functions and Organization Performance. Boston. ANDERSON, Simon P.; De Palma, Andre. (1996). Thisse, Jacques Francois Discrete Choice Theory of Product Differentiation - London: MIT Press, ANNACCHĠNO A., Marc A., (2003). New Product Development: From Initial Idea to Product Management: Elsevier Science & Technology Boks BARKER, Alan. (2001). Yenilikçiliğin Simyası.(Çev.:Ahmet Kardam).Ġstanbul:Mess Yayın, BOOZ Alen., Booz Hamilton (1982). New Product Management for the 1980 New York: CHESTER Wassan R. (1997). What is New About a New Product - 1960. - Journal of Marketing. CRAWFORD C. M. (1997). New Products Management - Chicago : Irwin,. HONG Paul, Roha James (2007) Internationalization, product developmentnext term and performance outcomes: A comparative study of 10 countries - oledo, OH43606, USA : . — Cilt Department of Information, Operations and Technology Management,. ĠSLAMOĞLU, Hamdi. (2006). Pazarlama Yönetimi. Ġstanbul: Beta yayımları, Kasım NAKĠP, Mahir. (2003)Pazarlama AraĢtırmları(Teknikler ve Uygulamalar), Ankara: Seçkin Yayınları, TEK, Ömer B. (1999). .Pazarlama Ġlkeleri. Ġstanbul: Beta Yayınları(8.Baskı) TROTT, Paul (2005). Inovation Management And New Product Development: University of 26 Portsmouth Business School, Prentice Hall, TUNCER, Doğan ve diğerleri. (1992). Pazarlama.Ankara: Gazi Yayınları,. TURGAY, Tayfun. (1995). ―Yeni Ürün Yönetiminde Stratejik Hedefler‖, Ġktisadi Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 1, Uno. http://www.merlin.com.tr/index.php?ana_id=40&sablon_id=19&oz=5&arsiv=0&lang ... 21.10.2007 27 Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18 I. DÖNEM BOLU MĠLLETVEKĠLĠ MĠRLĠVA YUSUF ĠZZET PAġA Mesut ERġAN ÖZET I. Türkiye Büyük Millet Meclisinin asker milletvekillerinden Yusuf Ġzzet PaĢa, 14.Kolordu Komutanı olarak bulunduğu Bursa Balıkesir bölgesindeki tartıĢılan uygulamaları, Milli Mücadele‘ye olaylı bir Ģekilde katılması, Mecliste milli meseleler hakkında yaptığı ilgi çekici konuĢmaları ile dikkat çeken bir kiĢiliktir. Bu çalıĢmada Yusuf Ġzzet PaĢanın Milli Mücadeleye katılma süreci ve milletvekilliği sırasındaki faaliyetleri incelenmiĢtir. Anahtar Kelimeler: Yusuf Ġzzet; Bolu; Met MAJOR GENERAL YUSUF IZZET PASHA: DEPUTY OF THE GRAND NATIONAL ASSEMBLY(1020-1022) Abstract Yusuf Izzet Pahsa, one of the military members of the First Turkish Grand National Assembly, has been an eye-catching figure due to his controversial acts in Balikesir as the commander of the 14. Army Corps of Bursa; his episodic entry to the national struggle; and his spectacular speeches about national problems he uttered in the National Assembly. In this study, the process Yusuf Izzet Pahsa joined the national struggle and his activities as a deputy of the Grand National Assembly have been explored. Key Words: Yusuf Izzet; Bolu; Met. GĠRĠġ Ġtilaf Devletleri‘nin Ġstanbul'u iĢgal etmesi ve Mebusan Meclisi'nin kapatılması üzerine, olağanüstü yetkilere sahip olarak Ankara‘da 23 Nisan 1920 tarihinde toplanan I.TBMM.‘inde çok sayıda asker–milletvekili mevcuttu.1Milli meclis ile ordu arasındaki iĢbirliğini kolaylaĢtırmak ve Türk milletinin geleceği için alınacak kararlarda askerlerin de önemli roller üstlenmelerini sağlamak 1 EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi-Tarih Bölümü mersan@ ogu.edu.tr BaĢta Mustafa Kemal olmak üzere milletvekili seçilen baĢlıca komutanlar Ģunlardı: Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Ġsmet Ġnönü, Refet Bele, Fahrettin Altay, Kâzım Özalp, Ali Çetinkaya, Cafer Tayyar Eğilmez, Fevzi Çakmak. 28 amacıyla Mustafa Kemal PaĢa‘nın isteği üzerine2 seçilen bu milletvekilleri arasında Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın özel bir yeri bulunmaktadır. Ġstanbul ile Anadolu arasında bir süre kararsızlık yaĢayan, olaylı bir Ģekilde Ankara‘ya gönderilen, Bolu‘dan milletvekili seçilerek mecliste kendisine verilen görevleri layıkıyla ve samimiyetle yerine getiren, Yusuf Ġzzet PaĢa millî meseleler hakkında yaptığı konuĢmalarla I.TBMM‘nin sözü dinlenen milletvekilleri arasında yer almıĢtır. Yusuf Ġzzet PaĢa Kimdir? Yusuf Ġzzet PaĢa, nam-ı diğer Çunatuka Met Ġzzet, 1875 yılında Yozgat‘ta doğmuĢtur.31864 yılındaki Çerkes sürgününde Kafkasya‘dan Anadolu‘ya göç eden Met Ġbrahim Bey‘in oğludur. Küçük yaĢta yetim kalması sebebiyle ilk ve orta öğrenimini DarüĢĢafaka‘da tamamladıktan sonra Kuleli Askerî Lisesi ve Erkan-ı Harbiye Mektebini bitirdi. Kurmay subay olarak orduya katılan Yusuf Ġzzet PaĢa sınıfında daima çalıĢkanlığı, ağırbaĢlılığı, arkadaĢlarına karĢı yakınlık ve sempatisi ile herkesin dikkatini çekmiĢti. ÇeĢitli birliklerde bölük komutanlığı yaptıktan sonra 1901-1907 yılları arasında Kurmay YüzbaĢı olarak 4. Orduda aĢiret Süvari Tümeni Kurmay baĢkanlığı yaptı.1907-1908‘de BinbaĢı ve Kurmay baĢkanı olarak Sivas Redif Tümeninde 24. Süvari Alayında ve öğretmen olarak da Erzincan Harbokulu‘nda bulundu. 1908-1911 yıllarında Genelkurmay Üçüncü ġubede görev üstlendi.4. Balkan savaĢları sırasında, Kırıkkale-Süloğlu ve Pınarhisar-Lüleburgaz Muharebelerinde (18 Ekim-16 Kasım 1912) Yarbay rütbesiyle ġark Ordusu Bağımsız Süvari Tümeni Kurmay baĢkanlığı5, Birinci Çatalca (17-20 Kasım1912) ve II. Çatalca Muharebesinde (3. ġubat-13 Nisan 1913) II. Kolordu Kurmay BaĢkanlığı görevlerinde bulundu. Birinci Dünya SavaĢı sırasında ise, Hudut-Köprüköy-Azap Muharebelerinde (1 Kasım-19 aralık1914) III. Ordu, 13.Kolordu, 2.Nizamiye Süvari Tümen komutanlığı yapan Yusuf Ġzzet PaĢa SarıkamıĢ Muharebesinde(22 aralık 1914-18 Ocak 1915) Hafız Hakkı PaĢanın yerine Albay rütbesi ile 10.Kolordu komutanlığına atandı.6 Tortum –Azap-Erzurum muharebeleri sırasında (Nisan 1915-16 ġubat 1916) Tuğgeneralliğe yükselen Yusuf Ġzzet PaĢa, III. Ordunun 5 Kasım 1916‘daki teĢkilat değiĢikliği ile 2 Örneğin 12.Kolordu kumandanı Fahrettin Bey‘e yazdığı 10 Nisan 1920 tarihli telgrafta Ģöyle demektedir:‖Fevkalâde meclis azası meyanında kumandanlarımızın da bulunmasını faydalı ve lâzım sayıyoruz‖ (Fahrettin Altay, 10 Yıl SavaĢ ve Sonrası, Ġstanbul 1970, s.237.) 3 Muhittin Ünal, KurtuluĢ SavaĢında Çerkeslerin Rolü, Ankara 2000, s.39; Ġzzet Aydemir Yusuf Ġzzet PaĢanın EskiĢehir‘de doğduğunu söylemektedir. Bakınız; Ġzzet Aydemir, Muhaceretteki Çerkes Aydınları, Ankara 1991,s.8. 4 Sefer E.Berzeg, Türkiye KurtuluĢ SavaĢında Çerkes Göçmenleri-II, Ġstanbul 1990,s.49. 5 Ġsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, (1912-1922)Balkan-Birinci Dünya ve Ġstiklal Harbi, Ankara 1993,s.19. 6 A.g.e. s.110. 29 I.Kafkas Kolordusu komutanlığına atandı.7 1917 yılı mevzi muharebelerinde bu görevini sürdüren Yusuf Ġzzet PaĢa, bir süre Çanakkale Grubu ve 14 Kolordu komutanlığı yaptıktan sonra 8 Ağustos 1918 tarihinde hem ―ġimali Kafkas Cumhuriyeti nezdinde Osmanlı Hükümetinin siyasi ve askeri mümessili‖ hem de ―ġimali Kafkas Kumandanı‖ olarak atandı.8 16 Ağustos 1918 tarihinde Ġstanbul‘dan ayrılan Yusuf Ġzzet PaĢa 2 Ekim 1918 tarihinde Bakü‘ye ulaĢtı. Emrindeki 5.Kafkas Fırkası ile Kuzey Kafkasya‘ya hareket eden Yusuf Ġzzet PaĢa, Derbent ve Petrovsk gibi önemli Ģehirleri ele geçirdikten sonra ġimali Kafkas Cumhuriyeti‘nin resmen ilanında ve Kuzey Kafkas ordusunun teĢkilatlanmasında aktif rol üstlendi.9 Ancak Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra Ġstanbul‘a döndü ve 2 Mart 1919‘da 14.Kolordu Komutanlığına atandı.10 Tekirdağ‘da bulunan 14. Kolordu karargâhı 6 Haziran 1919‘da Balıkesir‘e alınınca Yusuf Ġzzet PaĢa da bu zorunluluk nedeniyle Anadolu‘ya geçmiĢ oldu.11Nisan 1920 baĢlarında olaylı bir Ģekilde Ankara‘ya giden Yusuf Ġzzet PaĢa Büyük Millet Meclisi açılınca Bolu‘dan milletvekili seçilerek 2 Temmuz 1920‘de Meclis‘e katıldı.12 I.TBMM‘de bulunan, ikisi emekli, biri müstafi, beĢi muvazzaf sekiz generalden birisiydi.13 Meclisten cepheye koĢarak, Sakarya Meydan Muharebesinden bir ay önce Temmuz 1921‘de Sincanköy‘de kurulan Ġhtiyat Grubu‘nun komutanlığını üstlendi. 5 Ağustos 1921 günü Ġsmet Bey‘in Erkân-ı Harbiye-i Umumiye reisliğinden istifası kesinleĢince TBMM adaylık yasası gereğince yerine Ferik Fevzi PaĢa ile birlikte Yusuf Ġzzet PaĢa da Mustafa Kemal PaĢa tarafından aday gösterildi. Ancak Fevzi PaĢa oy çokluğu ile bu göreve seçildi14. Yunan taarruzunu karĢılamak için Sakarya cephesinde düzenlemeler yapılırken Yusuf Ġzzet PaĢa‘ya da birinci hatta savunma yapacak olan 3. Grubun komutanlığı verildi.15 Sakarya Meydan Muharebesi zaferle sonuçlandıktan 7 A.g.e. s118. ATASE ArĢivi, Dos.184, Kls. 3194. Fihr.2/2. 9 103 Sayılı Askeri Mecmuanın Tarih Kısmı, sayı 44, s.93. 10 Cepheden Meclise, T.C.Milli Savunma Bakanlığı Yayını, Ankara 1999,s.65;Azmi SüslüMustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah ArkadaĢları, Atatürk AraĢtırma Merkezi ġeref Üyeleri, Ankara 1999, s.52. 11 T.Ġ.H.2.C. I.Kısım, s.54. 12 Türk Ġstiklal Harbine Katılan Tümen Ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, Genelkurmay BaĢkanlığı yayını, Ankara 1989, s.81. 13 Nurettin Türsan, ―Sakarya Meydan Muharebesinde Birinci Hatta DövüĢen Tek Muvazzaf General Yusuf Ġzzet Met‖, Tarih ve Toplum, C.7.S.41. s.57-58. 14 Rıdvan Akın, TBMM Devleti (1920-1923)Birinci Meclis Döneminde Devlet Erkleri ve Ġdare, Ġstanbul 2001, s.130 15 Mustafa Kemal PaĢa Alagöz köyündeki karargâhında savunma taktiği ile ilgili olarak ünlü ―Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır ― sözünü Sakarya savaĢı sırasında Yusuf Ġzzet paĢaya söylemiĢtir. Bkz.Zeki Sarıhan, KurtuluĢ SavaĢı Günlüğü, C.IV.,s.10; Yusuf Ġzzet PaĢa ile ilgili olarak Falih Rıfkı Atay da , Çankaya adlı eserinde Ģöyle bir anekdot anlatır: ―Bir defa Ġsmet PaĢa‘yı telefonla arayan Yusuf Ġzzet PaĢa Mustafa Kemal‘le görüĢmek istediğini söyler. Telefonu Mustafa Kemal‘e verirler: 8 30 sonra Yunan ordusunun takibine geçildiği sırada ordunun teĢkilatı değiĢtirildi ve gruplar kolordu adını aldılar. Bu değiĢiklik sırasında Yusuf Ġzzet PaĢa cepheden alınarak ölüm tarihi olan 14/15 Nisan 192216 tarihine kadar TBMM.‘inde Bolu Milletvekili olarak görev yaptı. Katıldığı harplerde Osmanlı ve Alman devletlerince çeĢitli niĢan ve madalyalarla, TBMM tarafından da Ġstiklal madalyası ile ödüllendirilmiĢtir.17Öte Yandan Ġstanbul 1 numaralı Divan-ı Harb-i Örfi‘nin 6 Haziran 1920 tarihli ve 15 Haziran‘da padiĢahça onaylanan kararıyla idama mahkûm edilen kiĢiler arasında 14.Kolordu Kumandanı olarak Yusuf Ġzzet PaĢa da yer almıĢtır.18 Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın siyasî hayatı ne yazık ki çok kısa sürdü. Daha verimli olabileceği bir dönemde, büyük zaferi göremeden geçirdiği bir kalp rahatsızlığı sonucu vefat etti. Tarihe olan merakı ile de bilinen Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın yayınlanmıĢ kitapları da bulunmaktadır19 Yusuf Ġzzet PaĢa’nın Milli Mücadeleye Katılması Yusuf Ġzzet PaĢa, Bolu mebusu olarak I.TBMM‘ne katılıncaya kadar görev yaptığı Bursa-Balıkesir bölgesinde çok önemli askerî faaliyetlerde bulundu.20 Diğer taraftan da Ġngiliz mümessilleri vasıtasıyla Ġzmir ve havalisi Yunan ĠĢgal Kuvvetleri komutanlığına 10 Haziran 1335/1919 tarihli bir nota vererek Yunan askeri iĢgallerini protesto ve kolordu bölgesi dahilindeki -Beni aramıĢsınız, buyurun. -Gizli emirlerinizi bildirmediniz. Yani geri çekilme lâzım geldiği vakit istikametimiz ne olacaktır? Pek kızan Mustafa Kemal, daha savaĢa girmeden kaçmayı düĢünen bu komutana: -PaĢa, paĢa gizli emrim senin kemiklerinin orada gömülmesidir, der.(Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Ġstanbul 1998,s.209). 16 Ölümü üzerine Mustafa Kemal PaĢa, eĢi Hayriye Melek hanıma Ģu telgrafı gönderdi: ―Bütün hayat-ı hizmetinde namus ve liyakatle temayüz etmiş bulunan ve Mücadele-i Milliyenin ilk günlerinden itibaren istiklal-i vatan için yorulmak bilmeyen bir azm-i iman ile çalışan ruh-ı muhteremleri merhum Yusuf İzzet paşa’nın haber-i elim-i vefatını cephede aldım.Merhum-ı müşarünileyhin zıya-ı elimini pek kıymetli erkanından bulunduğu orduya tebliğ eyledim.Türkiye Büyük Millet Meclisi ve ordusunu garik-i matem eyleyen bu müellim hadiseden dolayı aynı zamanda Meclisin ve ordunun da hissiyatına tercüman olarak zât-ı ismetpenâhilerine teessürat-ı fevkalâde ile meşbu olan taziyetlerimi arzeder ve ihtiramâtımı takdim eylerim efendim‖.(Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannâmeleri IV, Ankara 2006, s.461.); Öte yandan Yusuf izzet PaĢa, 16 Nisan 1922 günü askeri törenle Hacı Bayram Camii avlusuna defnedilmiĢ, 1989 yılında da Ankara‘daki Devlet ġeref Mezarlığı‘na nakledilmiĢtir. (Ünal, A.g.e., s.40). 17 Türk Ġstiklal Harbine Katılan Tümen Ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, s.81 18 Sarıhan, A.g.e.,C.III, s.83, ―Bir Devlet Adamının Mehmet Tevfik Beyin(Biren) II.Abdülhamid,MeĢrutiyet ve Mütareke Devri Hatıraları,(Yay.Haz.F.Rezan Hürmen), C.2, Ġstanbul 1993,s.405. 19 Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın yayımlanmıĢ eserlerinden bazıları Ģunlardır: Kafkas Tarihi, Evrikalarım, Hatiler, Kadim Kafkasya, Kadim Kafkasya‘da Çerkesler. (M.Ünal, A.g.e.,41). 20 Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın bölgedeki faaliyetleri ile ilgili olarak bakınız: Adnan Sofuoğlu, Kuva-yı Milliye Döneminde Kuzeybatı Anadolu(1919-1921),Ankara 1994; Muhittin Ünal, Miralay Bekir Sami Günsav’ın KurtuluĢ SavaĢı Anıları, Ġstanbul 1994., Mücteba Ġlgürel, Milli Mücadele’de Balıkesir Kongreleri, Ġstanbul 1999. 31 mevkilerin tahliyesini talep etti21. Ancak Ġstanbul-Anadolu iliĢkileri konusunda Mustafa Kemal PaĢa ile fikir ayrılığına düĢtü. Ġstanbul Hükümetinin millî kuvvetlere karĢı takındığı tavır üzerine Mustafa Kemal PaĢa tarafından ilgili bütün makamlara Ġstanbul‘la haberleĢmeye son verilmesi, oradan gelecek genelge ve emirlerin alınıp yayınlanmaması bildirilmiĢti.22 Bu durumun hilafına hareket eden komutanlar arasında 14.Kolordu Komutanı Yusuf Ġzzet PaĢa da vardı.23.PaĢanın bu davranıĢının dıĢında milli mücadelenin yöntemi konusunda Mustafa Kemal paĢa ile fikir ayrılığına sahip olduğu da anlaĢılıyordu ki örneğin Ģu geliĢmeler bu durumu açıkça göstermekteydi: Ġstanbul‘la irtibatı sürdürmenin ülke için yararlı olacağını ileri süren Yusuf Ġzzet PaĢa, AteĢkes Ģartlarını uygulamaya ve Ġstanbul‘daki ilgili makamlarla haberleĢmeye kararlı olduğunu Bursa‘daki 56.Tümen komutanı Albay Bekir Sami Beye söylemiĢti.24 Ayrıca Ġstanbul‘un iĢgalini mütareke Ģartlarına aykırı görmüyor25, Anzavur isyanına karĢı da kayıtsız davranıyordu.26 Mustafa Kemal PaĢa Ġtilaf devletlerinin Ġstanbul‘u iĢgal etmekle, hükümet ve meclise el koyacaklarını, bu insafsızca hareketlere karĢı milletin ve kahraman ordunun vatanı savunma yolunda gereken önlemleri en Ģiddetli ve azimli bir Ģekilde yapacağına kuĢku bulunmadığını belirttikten sonra Trakya‘da bulunan 1.kolordunun da aynı Ģekilde harekete geçmesi gerektiğini belirterek düĢüncelerini sorması üzerine Yusuf Ġzzet PaĢa ―Ġstanbul Hükümetinin görevine devam ettiğini, barıĢ koĢulları henüz Türkiye‘ye önerilmediği için mahiyetinin bilinmediğini, bu sebeple ateĢkes halinin bozulması ve yeniden savaĢın baĢlamasının doğru olmayacağı‖nı bildirdi27. Mustafa Kemal PaĢa bu durum üzerine baĢında bulunduğu kuvvetler ve konum açısından son derece önemli bir görev üstlenen Yusuf Ġzzet PaĢa‘ya Ģu uyarı telgrafını gönderdi: “Bandırma’da Yusuf İzzet Paşa Hazretlerine Bugün İstanbul’daki kabinenin vereceği kararlarda yapacağı bildiride hür ve bağımsız olduğunu nasıl kabul edebiliriz? Yine nasıl kabul edebiliriz ki önemli resmi daireleri zorla yabancı işgaline geçmiş, haberleşmesi yabancı kontrolu altına alınmış bir hükümet, hatta bu hükümetin erkânı şahsen sayın kişilerden ibaret olsa da nasıl serbestçe iş görebilsin? Harbiye Nezareti’nin Kolorduya 21 A.Hilmi Ergeneli-Adnan Ergeneli, ―Ayvalık Savunması Ġle Ġlgili Anılar‖, Belleten, c.XLVIII, S.189-192 Ankara 1985, 22 ATATÜRK, Komutan, Devrimci ve Devlet Adamı Yönleriyle, T.C. Genelkurmay ATASE yayınları, Ankara 1980 s.259. 23 Kazım Karabekir, Ġstiklal Harbimiz,Ġstanbul 1990, s.531-535.Mustafa Kemal paĢa Yusuf Ġzzet paĢa‘nın bu davranıĢını ―ArkadaĢların zayıf davranıĢları bizi çok üzmüĢtür‖ diyerek eleĢtirmektedir.(Atatürk, Komutan,Dev.ve Dev.Ad.Yön..s.694) 24 ATATÜRK, Komutan,Dev. ve Dev. Ad. Yön..,s.261. 25 Ġlhan Selçuk,YüzbaĢı Selahattin’in Romanı,c.2,Ġstanbul 1975, s.162. 26 Kamil Erdeha, Milli Mücadelede Vilayetler ve Valiler, Ġstanbul 1975, s.346-347. 27 ATATÜRK, Komutan,Dev. ve Dev. Ad. Yön.,s.247. 32 verdiğini bildirdiğiniz emrin, bir Osmanlı Harbiye Nazırı tarafından ve o nazırın vicdanî dileğini yansıtarak verilebileceğini kabul buyurur musunuz? Şu halde İstanbul’dan alacağınız her emir, İngiliz isteğini yerine getirecek özellikte bir propaganda etkisi yapmaktan başka yarar sağlayamaz… Hepimiz kanuna itaatli, hükümet üyelerine saygılı insanlarız, fakat Ġstanbul‘la görüĢmelerin devamı, Anadolu‘daki mertçe birliği bozmak ve zehirli oyunlar ve propagandalarla halkımızı oyalayarak ülkenin çöküntüsünü sonuçlandıracağı için, bundan Ģiddetle çekiniyor ve bütün arkadaĢlarımızın bu esas üzerinde hareketlerini rica ediyoruz.”28 Ayrıca 56. Tümen komutanı Bekir Sami Bey‘in anlaĢmazlıklar nedeniyle ısrarla Ankara‘ya çağrılmasını istediği Yusuf Ġzzet PaĢa, Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal PaĢa tarafından bizzat paĢanın Ģahsına yazılan Ģu telgrafla Ankara‘ya çağrılmıĢtı. Bursa’da Yusuf İzzet Paşa Hazretlerine, Teftiş için Bursa’ya geldiğinizi haber aldık. Siyasi ve askeri durumlar nedeniyle en önemli kararların verileceği günlerdeyiz. Zatıâlinizin de bu görüşmelerde hazır bulunmanızı faydalı görüyorum. Ankara’ya teşrifinizi rica eder, hürmetlerimizi sunarız. Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal29 Ancak paĢanın bu isteklere yanıt vermemesi üzerine Mustafa Kemal PaĢa aĢağıdaki 7 Nisan 1920 tarihli telgrafla paĢanın gerekirse zorla Ankara‘ya gönderilmesini istemiĢtir: Bursa’da 56.Tümen Kumandanlığına, Yusuf İzzet Paşa’nın hemen Ankara’ya gelmesini kendisine yazmıştık. Son durum nedeniyle bir an önce Ankara’ya gelmesi zorunlu hale gelmiştir. Hastalığı nedeniyle Kolordu Kumandanlığı vekâletini zaten size tevdi etmişti. Bu nedenle resmen ve Heyet-i Temsiliye nezdinde Kolordu Komutanı sizsiniz. Ankara’ya hareket etme konusunda direniş gösterirse zorla gönderiniz ve bunun için de önceden tedbirlerinizi alınız. Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal30 Mustafa Kemal PaĢa‘nın Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın kazanılması konusundaki ısrarı ve diplomatik tavrı sonuç verdi ve PaĢa Ankara‘ya gitmeye razı oldu. 28 Atatürk, ATATÜRK, Komutan,Dev. ve Dev. Ad. Yön, s.261-262. Muhittin Ünal,A.g.e.,s.344 ; Mustafa Onar, Atatürk’ün KurtuluĢ SavaĢı YazıĢmaları, Ankara 1995, c.II,s.151. 30 Muhittin Ünal,A.g.e. s.340. 29 33 PaĢa‘nın Ankara‘ya gönderilmesi iĢi ile ilgili olarak 56.Tümen Yaveri Selahattin Bey ― Ertesi sabah bir arabayı Yusuf İzzet Paşa’nın kaldığı otele yolladım, aynı zamanda orda bir tören birliği de düzenleyerek yolculuğunu bir oldu-bitti niteliğine dönüştürdüm. Paşa da durumu anlamıştı, 10 Nisan günü sessizce Ankara’ya doğru yola çıktı” demektedir.31 Kazım Karabekir PaĢa da ―Şark cephesinde şahsımın ve kolordumun mevki ve hidemâtından ne kadar kuvvet-i kalb ile emin isem garp cephesinde de zât-ı sâmilerinin ve kolordunuzun mevki-i mümtazından ve hidemâtından aynı derecede emin olduğum cihetle ahval ve harekât-ı atiye hakkında tenvir buyurmanızı hürmetle arz ve rica ederim‖ dediği Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın daveti kabul ile Ankara‘ya geldiğini 14 Nisan‘da Mustafa Kemal PaĢa‘dan öğrendiğini yazmaktadır.32 Bütün bu olup bitenlere rağmen Yusuf Ġzzet PaĢa gibi, Anadolu‘daki kuvvetlerin baĢında bulunan en önemli komutanlardan33 birisi daha kazanılmıĢ oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki Görevleri ve KonuĢmaları Yusuf Ġzzet PaĢa, I. TBMM‘nde çeĢitli komisyon baĢkanlıklarında bulundu ve inceleme heyetlerinde yer aldı34. Öte yandan ―mutedil milliyetperver‖ milletvekilleri tarafından kurulan ve mecliste milletvekilleri arasında tesânüdü sağlamayı amaçlayan ―Tesânüd‖ gurubu içinde yeralmıĢ35 ve gurubun baĢkanlığına seçilmiĢtir.36 Büyük Millet Meclisi‘nin 16 Temmuz günü yapılan toplantısında asker milletvekillerinin savaĢta görev üstlenmek istemeleri ile ilgili Ģu takririni imzalayanlar arasında Yusuf Ġzzet PaĢa da yer almıĢtı: ―Millet ve memleketin girdiği ölüm kalım savaĢında bugünkü tarihi safhanın önemini açıklamaya lüzum yoktur. En büyüğünden en küçüğüne kadar bütün evlatlarının fiilen, fikren, kalben ilgilendikleri bu büyük savaĢta aĢağıda imzaları bulunan asker arkadaĢlarınız, milli müdafaa vekâletinin göstereceği herhangi bir lüzum üzerine hizmete derhal koĢmak ve güçlerinin yettiği kadar çalıĢmak üzere Yüksek heyetinizden izin verilmesini arz ve rica eyler.”37 Bunun üzerine 31 Selçuk,A.g.e. s.182-183 (Kazım Karabekir PaĢa da Yusuf Ġzzet paĢanın Ankara‘ya geliĢiyle ilgili olarak ―ben kendisine sırasıyle irĢad,tesir,tehdit mahiyetinde yazdım‖ demek suretiyle bu konuda pay sahibi olduğunu belirtmektedir.(bkz.Ġstiklal Harbimiz, s.536). 32 Karabekir, A.g.e.,s.535-536. 33 Harbiye Nazırı Fevzi PaĢa‘nın imzasını taĢıyan bir emre göre Yusuf Ġzzet PaĢa Anadolu‘da padiĢahça tayin edilmiĢ komutanların en kıdemlisi idi ve diğer komutanların ondan emir alması gerekiyordu (Selçuk, A.g.e. 2.Kitap,s.163. 34 Örneğin, Yusuf Ġzzet PaĢa Koçgiri Tahkik ve Dersim Tetkik Heyeti adına bir takrir vererek iki bin evin evin yıkıldığını, emval ve eĢyanın kaybolduğunu açıklamıĢ bunun sonucunda Nurettin paĢa açığa alınmıĢtır Akın,a.g.e.,s.147 35 Ġhsan GüneĢ, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin DüĢünsel Yapısı(1920-1923), EskiĢehir 1985,s.124 36 Hakimiyet-i Milliye,13‘den naklen Zeki Sarıhan, KurtuluĢ SavaĢı Günlüğü, C.III, Ankara 1995, s.281. 37 Sabahattin Selek , Anadolu Ġhtilali, Ġstanbul 1987, c. II, s..643-644. 34 Kütahya-EskiĢehir muharebelerinin hengâmesi içinde görev verilemeyen asker milletvekillerine Sakarya SavaĢında görev verilmiĢ Yusuf Ġzzet PaĢa da Sincanköy‘de bulunan Ġhtiyat grup komutanlığını üstlenmiĢtir. Yusuf izzet PaĢa, meclise katılmasından itibaren hem bir askermilletvekili, hem de bir tarihçi olarak milli meseleler üzerinde etkili konuĢmalar yapmıĢtır. Örneğin, Bedel-i nakdi meselesi ile ilgili olark 24 Ekim 1920 tarihinde yaptığı konuĢma oldukça ilgi çekicidir. Yusuf Ġzzet PaĢa müzakere edilecek bir bedel-i nakdi kanunun olamadığını öncelikle vurguladıktan sonra bedel-i nakdi meselesinin çok önemli olduğunu bedel-i nakdinin Mücahede-i Milliyenin veyahut harbin ne yolda idare ve sevki gerekeceği meselesi anlamına geldiğini belirtir. Bedel-i nakdiye Ģiddetle karĢı çıkan Yusuf Ġzzet PaĢa yağtığı konuĢmada meseleyi ahlak, iktisat ve askerlik açısından değerlendirip, herkesin vatan savunmasında etkin görev almasını, burada zenginlik, beylik ve eĢraflığın söz konusu olamayacağını belirtir38. Yusuf Ġzzet paĢanın muhalefetine rağmen bedel-i nakdi alınması konusu 51 ret oyuna karĢılık 62 kabul oyu ile yasalaĢmıĢtır39. Yusuf Ġzzet PaĢa, Londra konferansı ile ilgili değerlendirmesini, ―Biz bundan bir ay evvel, büyük Millet Meclisi murahhaslarının Londra‘ya davet edildiği anda idi ki-dava-yı millimizin zaferi o andan itibaren baĢlamıĢtı-çünkü milletimizin hakk-ı mukaddesi düĢmanlarımız tarafından da takdir edilmiĢ ve giriĢtiğimiz bu mücahedenin meĢruiyeti tamamen tasdik edilmiĢ ve murahhaslarımız davet olunmuĢtu‖ demek suretiyle ifade ettikten sonra düzenli ordunun kazandığı ilk zaferler olan Ġnönü savaĢlarıyla ilgili olarak da Ģu değerlendirmeyi yapar: ―...Bu sefer Ġnönü‘de yaptığımız muharebe ve bu muharebede kazandığımız muzafferiyet; zaferimizi adeta katiyete yaklaĢtırmıĢtır. Bendeniz bu muzafferiyet dolayısıyla bilhassa Ģanlı ordumuza her türlü tebcilatı layık görür iken, aynı zamanda fevkalade mahviyetkar ve fevkalade mütevazı olan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisimiz PaĢa hazretlerinin müsaadeleriyle bir iki maruzatta bulunacağım: Bu Ġnönü muharebesi Osmanlı harplerinin parlak bir modelidir. …Burada kazandığımız muvaffakiyet e gelince tabiidir ki bu hem erkân-ı harbiye-i umumiyemizin ve hem de ordu kumanda heyetinin ve bilhassa Mehmetçik kardeĢlerimizin gösterdikleri azim ve metanetin muhassalasıdır. Fakat bunların hepsi Ģüphesiz milletteki azm-i fedakârinin azm-i celâletin hiss-i vatanperverinin muhassalasıdır. ĠĢte arkadaĢlar zeferi bu suretle kazandık ve bu suretle kazandığımız harp dolayısıyla hilalimiz artık bedr-i tâm olarak, gerek memleketimizin ufkunda ve gerekse düĢmanlarımızın ufkunda revnakdâr olmaya baĢlamıĢtır. Hilalin bu revnakdarlığı düĢmanlarımıza hakkımızın meĢruiyetini gösteriyor ve bize de bir Ģey gösteriyor. ArkadaĢlar bize orada 38 39 TBMMZC. Devre 1, Ġctima1, ( 24.10.1336/1920) , Cilt 5 1942 Ankara, s.153-155 Aynı yer. 35 gösterdiği yol Ģu dur: O da memleketin muvaffak olması için her noktada tek emel ve bir vahdet lâzımdır. Bu vahdeti hamdolsun bu muharebe meydanında ibraz ettik. DüĢmanlar kendi karĢılarında Çanakkale harbinin yeniden baĢladığını gördüler ve inĢallah Ģimdiden sonra devam edecek muharebede yalnız öyle bir Ġnönü‘nde, bütün Anadolu‘nun her yerinde, Çanakkale kahramanı olduğunu görecektir…40 Kütahya-EskiĢehir muharebelerinin Ankara‘da yarattığı karamsarlık günlerinin ardından Sakarya zaferiyle yeni bir dönemin baĢladığı günlerde Yusuf Ġzzet PaĢa, Sakarya Cephesini ziyaretinden sonra 17 Eylül 1921 günü mecliste sık sık alkıĢlarla kesilen Ģu hararetli konuĢmayı yapmıĢtı: ―…Malumâliniz 10 Temmuz günü düĢmanın Kütahya ve EskiĢehir hattına karĢı bir taarruzu vâki olmuĢtu ve 21 Temmuz tarihinde bu taarruz tevakkuf etmiĢti. Bu anda ordumuzun mağlub olduğuna dair hasmımızın matbuat aleminde yapmıĢ olduğu bir propaganda vardı ve herkes inanmıĢtı ki ordumuz zedelenmiĢ ve düĢman ilerlemiĢti. Fakat ordumuzun mağlubiyetine, bilhassa ordumuzun kumandanı hiç kani değildi. Kumandan PaĢa hazretleri 21 Temmuz vaziyetinden sonra orduyu 21 Temmuz hattından daha geriye, Sakarya gerisine almıĢ olmak suretiyle tarihi harbin kaydettiği dâhiyane bir kararla ordumuza hakiki bir taarruz için bir kudret kesbedecek vaziyeti aldırmıĢtı. Aldığımız tekmil esirlerin Ģahadetiyle de arz ediyorum ki; EskiĢehir ve Kütahya hattında yapmıĢ olduğu harbler pek parlak idi ve düĢman ondan fevkalade müteessir olmuĢ idi. DüĢman 21 Temmuz‘da hattımızdan Sakarya‘ya girmek için pek çok zaman sarfetmiĢ ve ordumuzun bir taarruza kabiliyet kesbetmesine zaman kazandırmıĢtır. Bu tarihi Ģahittir. Ordumuz Sakarya gerisine geldiği sıralarda idi ki: Bendeniz orduya iltihak etmiĢtim. Maruzatım en ziyade buradan itibaren olacaktır. Ordumuz Sakarya gerisine girdiği zaman arkadaĢlar Meclis-i âliniz gayet mühim ve tarihî vazifesini ifa etmiĢtir. O da Meclisimizin reis-i muhteremini baĢkumandan intihab etmek ve bu suretle tekmil milletin azim ve iradesini bir noktada tevhid etmiĢ olması, tarihin daima tebcil ederek yazacağı bir vakadır. DüĢman nihayet EskiĢehir ve Kütahya hattından Sakarya‘ya doğru ilerlemeye baĢlamıĢtır. ArkadaĢlar bu sıralarda muhterem Erkânı Harbiye reisi PaĢa hazretlerinin söylemiĢ olduğu bir sözü derhatır ettirmek isterim. Dediler ki DüĢman mezarına yaklaĢıyor. Hakikaten arkadaĢlar düĢman mezarına yaklaĢmıĢ, erimiĢ ve ezilmiĢtir. ġimdi de baĢkumandanımız düĢmanı yerin dibine gömmekle meĢguldür. …DüĢmanın Sakarya hattına ilerlediği sıralardaki ahvali mücmelen arz edeceğim: 40 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre. I. Ġctima 2, C. 9, Ankara 1945,s.324-325. 36 Ordumuzun cephesinde Sakarya vardır ki bu Sakarya‘yı Ģairlerimiz bundan sonra Anadolu‘nun bir Tuna‘sı olarak yadedecektir… Bu 23 Ağustos‘tan 12 Eylül‘e kadar geçen zaman zarfında düĢmanın ilerleyebilmiĢ olduğu saha vasati olarak 51 kilometredir. Yani 3 saatlik bir mesafedir. Bu 3 saatlik mesafe zaten bir harp meydanıdır. Bu 3 saat dahilinde kıtaatımızın bir mevziden diğer mevzie geçmesi manevra icabatından idi. DüĢman hiç ümid etmediği öyle öyle azim bir mukavemete uğradı ki tamamen ĢaĢırdı. Ve zannedilir ki bu bizim bildiğimiz sefer değildir. Mevzi bir boks muharebesidir. Nereye teveccüh etti ise orada kendisine karĢı sevk edilmiĢ kahir bir kuvvet oldu. DüĢman tamamıyla sarsıldı ve ezildi. Ordumuzu sol cenahından çevirerek Ankara‘ya girmek ve ordumuzu Ankara‘dan tecrid etmek ve Ģimale atmak arzu ediyordu. Arz ettiğim gibi baĢkumandanımızın vakit ve zamanıyla tedâbir ittihaz etmiĢ olması düĢmanın bu planını tamamen akim bıraktı. Bu sefer düĢman ancak cephemizin muhtelif aksamını zorlamaya mecbur oldu‖. Harb bu safhaya intikal ettikten sonra kıtaatımızın kahramanlık devirleri baĢlamıĢtır… DüĢman ordularının baĢında kralları olduğun halde ve tekmil milletinin kuvvetini beraberinde getirdiği halde ve tekmil kendi müttefiklerinin topu, tüfeği, cephanesi, parası beraberinde olduğun halde bütün bu istihzaratını biz on oniki gün zarfında tamamıyla kırdık (sürekli alkıĢlar) ve on iki günden sonra ordumuz ilerlemeye baĢlamıĢtır. ArkadaĢlar bu devreden itibaren Anadolu‘da Ġslam ordusunun artık Sakarya-ki bundan sonra Tuna‘yı andırmıĢtır. -üzerinde salibiyyuna karĢı tamamıyla galebe ettiği anlaĢılmıĢtır. (AlkıĢlar). Bendeniz hemen on seneden beri küçük kıta kumandanlığından binnisbe büyük kıta kumandanlığıyla muharebeye iĢtirak etmiĢ bir Ģahıs sıfatıyla kemali samimiyet ve katiyetle söylüyorum, bu muharebede derdim ki bir ilahi yardım vardır. Ġmanı olan zabit Ģu kanaatte bulunuyordu ki bizi safların arasında mutlaka melekler çarpıĢıyor ve size bunu kanaatimle bütün imanımla söylüyorum. Ve bu sözü muharebe meydanında defaatle arkadaĢlara söyledim, arkadaĢlar ben harb-i umumide zabitanın fedakârlığını gördüm, fakat buradaki fedakârlık büsbütün ilahi idi. arkadaĢlar anlaĢılıyor ki eğer biz milletimizi milli dava için tenvir edersek, millet sebeb-i harbi bilirse mutlaka azami kuvvet ve azim ve metanet kesbedecektir. Milletimizin göstermiĢ olduğu bu harikaları, aynı zamanda kendisinin milli davasın için harb ettiği hakkında tatmin edildiğine atfediyorum… ArkadaĢlar; biz bu seferi ne suretle temin ettik, ordumuzun bu zaferini iyice tahlil etmek lazım gelir. Evvelemirde Sakarya cephesinde ordumuz cidden tarihte emsalsiz fevkalade bir fedakârlık göstermiĢtir. Bazı yerlerde olmuĢtur ki askerlerimiz istihkâm kazmaya vakit bulamamıĢlardır. Öyle açıkta olarak düĢmanın topçu ateĢi altında, piyade ateĢi altında kahramanâne nefsini müdafaa etmiĢ ve düĢmanı süngülerle def ve tardetmiĢtir. ArkadaĢlar ordumuz Harb-i umumide en muntazam bir kıtanın 37 göstermiĢ olduğu metanetten daha ziyade harikalar göstermiĢtir… ArkadaĢlar, Bendenizin kanaatim budur ki düĢman ordusu tekmil emeliyle, planı ile sarsılmıĢ, mağlup edilmiĢtir. KarĢımızda ricat halinde değil, firar halinde bir düĢman vardır. Bu galebe yalnız yunanlılara karĢı bir galebe değildir. Yunanı aleyhimize teĢvik eden müttefiklere karĢı da kazanılmıĢ bir galebedir. Bu hususta Cenab-ı hakka hamd ü sena etmeliyiz. Süngümüzle topumuzla tüfeğimizle düĢmana ve düĢmanlarımıza galebe ettiğimizi büyük bir tefahürle yâd etmekten ziyade istihsal edilecek olan galebemizin Allah‘ın inayetiyle avn-i hakla temin edildiğini söyleyelim. Bu dava o kadar mukaddestir ki ve o kadar meĢrudur ki sonuna kadar bunu devam ettireceğiz ve inĢallah kazanacağız.41‖ Yusuf Ġzzet PaĢa, düĢmanı Anadolu ve Trakya‘dan atmak için büyük fedakârlıklar ve milletin gücünü birleĢtirmesi gerektiğini belirttikten sonra sözlerine Ģu Ģekilde son verdi: “Cenab-ı Hakka şükredelim, biz zaferi elde ettik diye mağrur olmayalım, bütün varlığımızı, bütün kudretimizi bu davaya hasredelim. Ağırbaşlı bir millet olarak bulunalım ve hiçbir vakit sayimizi gevşetmeyelim. Eğer böyle yaparsak davanın sonuna kadar muzafferane olarak gideceğimize Cenab-ı Hakkın inayetiyle eminiz‖42 BaĢkumandanlık meselesi hakkındaki konuĢmaları Mustafa Kemal PaĢa‘nın baĢkumandanlık vazifesinin uzatılması münasebetiyle yaptıkları konuĢmada Yusuf Ġzzet PaĢa :“Efendiler bendenizin mütalaam BaĢkumandanlık hakkında hemen üç dört sözden ibaret kalacaktır. Çünkü BaĢkumandanlık, memleket dahilinde bir BaĢkumandanlık makamı lazım mıdır? Bu hem askeri ve hem de milli mücahede nokta-i nazarından muhakeme edilebilir. Askerlik nokta-i nazarından lüzumuna kaniim. Milli mücahede nokta-i nazarından da yine bir baĢkumandanlığa lüzum vardır. Fakat öyle bir baĢkumandan ki milletin her ferdine, memleketin her tarafında Ģayan-ı hürmet olsun ve onun bu iĢi baĢaracağına milletin her ferdi tarafından kanaat gösterilsin.‖43 dedikten sonra Milli bir ordunun baĢkumandanlığının bulunması gerektiğine inandığını ve Sakarya harbinde de baĢkumandanlık ihdas edilmesinin muzafferiyetin en önemli etkenlerden biri olduğunu belirterek sözlerini Ģöyle sürdürür: ―Sakarya harbi bu baĢkumandanlık sayesinde, BaĢkumandanlığın tevdii suretiyle istihsal edilmiĢtir. Biz askerler düĢmanla meydan muharebesinden sonra asıl olarak, muharebe zayiatını telafi ederiz. 41 Yusuf Ġzzet PaĢa büyük bir inançla zaferden emin olduğunu vurgulamaktadır. Nitekim zafer onun inandığı Ģekilde kazanılmıĢ ancak bu zaferi görmeğe paĢanın ömrü vefa etmemiĢtir. 42 TBMMZC, 1.devre, 2. ictima, cilt:11, Ankara 1958, s.235-236. 43 TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.II, Devre. I, Ġctima.2, 17 Mart 1337(1921)-25 ġubat 1338(1922), Ġstanbul 1999,s.423. 38 BaĢkumandan paĢa hazretleri bu zaferle Ģan ve Ģeref meydanında bir umumi seferberlik ilan ettiler. Bu umumi seferberliğin tabii bir manası vardır… Bu umumi seferberlikteki gaye-i askeriyeleri ki kendileri takib etmeleri lazımdır Mustafa Kemal paĢa hazretlerinin umumi seferberliği ve istihzaratını takib etmesi bir zaruret-i katiyedir. Binaenaleyh paĢa hazretleri vazifede devam etmek zaruretindedir. Bir nokta arzederim. BaĢkumandanlık mevkiini ihdas ettiğimiz vakit düĢman EskiĢehir‘de idi. ArkadaĢlar düĢman yine EskiĢehir hattındadır. Fakat avn-i Hakla mağlub olarak EskiĢehir hattındadır. Binaenaleyh bendenizce BaĢkumandanlık makamı lazım mıdır, değil midir? Bunu hiç münakaĢa etmeyelim. BaĢkumandanlığı tevdi edelim. Ġkinci baĢkumandana ihtar edelim. Hemen kendin ordunun baĢına git, bize EskiĢehir‘i istirdad et.(AlkıĢlar)44 Yusuf Ġzzet PaĢa, Rus BolĢevik Cumhuriyeti ile iliĢkiler ve Kafkas hükümetleriyle akdedilecek anlaĢmalar konusunda yapılan görüĢmeler sırasında söz alarak, esas itibariyle BolĢevikliğin ve BolĢevik düĢüncesinin aleyhinde olduğunu ancak Ruslarla temas kurmanın faydalı olacağını, zira itilaf devletlerinin tecavüzü karĢısında Ruslarla aynı tehlike karĢısında bulunulduğunu, bundan dolayı bir iĢbirliğinin zorunluluk olduğunu ifade etti.45 Moskova GörüĢmeleri sırasında Rusların, Ermeniler lehine toprak talebinde bulunmasını ― bu atiyen takip edilecek siyaset hakkında bizi tenvir etmeye kâfidir‖ diyen Yusuf Ġzzet paĢa, sözlerini Ģöyle sürdürdü: ―Ermeniler hakkında Moskova Hükümeti’nin bu temayülü acaba nedendir? Acaba insanlar yalnız memalik-i Osmaniye’de Türkiye’de mi katledilmişlerdir? En büyük katli Ruslar yapmıştır. Çerkezlerin, Dağıstan ahalisinin bilumum Müslümanların katili Ruslardır. Ben bunda insanî bir teklif görmüyorum. Bu bize doğru, ileri atılmış bir adımdır. Ve hatta Ruslar değil mi idi ki Yunanistan’ın bize tasallutuna sebep oldular. Şimdi de bir Ermenistan meydana getirmek istiyorlar. Harpsiz bir sefer, topsuz tüfenksiz bir taarruz mahiyetindedir. Bu hakikatte yine eski büyük Rusya mefkûresini takip etmek ve bir Ermenistan vücuda getirmek, Bakü ve İran caddesini seddetmektir”46. Bu durum karĢısında Avrupa milletleri ile de hissiyata kapılmadan ―Ģerefli bir sulh‖ yapmanın gereğine iĢaret eden Yusuf Ġzzet PaĢa, Ġtilaf devletleri tarafından önerilen barıĢ Ģartlarına karĢılık, hangi Ģartlarda barıĢ antlaĢması yapılabileceğine iliĢkin bir proje ile bu milletlere müracaat edilmesini savunur47. Diğer KonuĢmaları Yusuf Ġzzet PaĢa, bu meselelerden baĢka ―Mükellef Sivil Etibba Hakkında Kanun Layihası‖, ―Askerî Elbisesi Ve Teçhizatıyla Kaçan Askerin, Ödeme Ġle Mükellef Tutulmasına Dair Kanun‖, ―Beylerbeyi Ġhtiyat Zabit 44 Aynı yer. TBMMGCZ, C.I, 24 Nisan 1336(1920)-21 ġubat 1337(1921) Devre I, Ġctima I, Ġstanbul 1999, s.184-185. 46 Aynı yer. 47 Aynı yer. 45 39 Mektebinden NeĢet Edenler Hakkında Kanun Teklifi‖, ―Ordu MaaĢıyla Seferberlik ve Cephe Zamlarının Suret-i Tesviyesi Hakkındaki Kanun‖, ―Muhacir ve Mültecilerin Askerliklerine Dair Kanun Teklifi ve Takriri‖, ―Seferberlik Müddetine Münhasır Olmak Üzere Hidemat-ı Fiiliye, Ġhtiyatiye ve Mustahfıza Efradından Bedel-i Nakdi Ahzına Dair Kanun Layihası‖ ve ―Muvazene-i Maliye Encümenleri Mazbataları, Muallim ve Talebenin Askerlikten Tecilleri Hakkındaki Kanun‖ münasebetiyle de konuĢmalar yaparak fikir beyan etmiĢtir. Çerkes Ethem Olayındaki Rolü Yusuf Ġzzet paĢa, Milli Mücadelenin en hararetli günlerinde ortaya çıkan ve batı cephesinin en önemli asayiĢ sorunu halini alan Çerkes Ethem olayında da üzerine düĢeni yapmaya gayret etmiĢ, öğütleri ile Çerkes Ethem‘i uyarmaya çalıĢmıĢtır. ReĢit Bey vasıtasıyla görüĢtüğü Ethem Bey‘e Kuva-yı Seyyare‘nin devrini tamamladığını ve nizamî kuvvetler haline getirilmesi gerektiğini, bunu da Milli savunma ve Genelkurmay‘ın hazırlıklarından çıkardığını belirten Yusuf Ġzzet PaĢa ―Sakın bu görüĢmemizi bana kimsenin dikte ettiğini sanma. Ben senin ahlak ve yürekliliğine çok değer verdiğim için hoĢ olmayan olayların meydana gelmesini önlemeye çalıĢıyorum. Kuva-yı seyyare iç ayaklanmalar ve cephedeki ufak tefek çarpıĢmalar sürdüğü sürece elveriĢli ve gereklidir. Ne var ki sağlam cephe hatları kurulunca iĢ değiĢir.‖ diyerek Çerkes Ethem‘i uyarmıĢtır.48 Ayrıca bazı milletvekilleri Kuva-yı seyyare sorunu üzerinde özel toplantılar yapmıĢlar, Yusuf Ġzzet PaĢa baĢkanlığında bir heyet seçerek bazı isteklerini bakanlar kuruluna iletmiĢlerdi. Ancak bu baĢvurularının kabul olunamayacağı Bakanlar Kurulu kararıyla kendilerine bildirildikten sonra, Büyük Millet Meclisi BaĢkanı Mustafa Kemal PaĢa bu heyetle özel bir Ģekilde görüĢmek istemiĢ ve 12 Aralık ‗ta heyet üyeleri ile Mustafa Kemal paĢa arasında toplantı yapılmıĢtı. Bu heyetin Çerkes Ethem meselesiyle ilgili tekliflerine karĢı Mustafa Kemal PaĢa kuva-yı seyyarenin kesin itaatini talep etmiĢti49. Öte yandan Mustafa Kemal PaĢa‘nın mesele ile olarak ReĢit Bey ile yaptığı görüĢmelerde Yusuf Ġzzet PaĢa da hazır bulunmuĢtur.50 Ancak Ethem ve kardeĢlerinin sorun süresince takındıkları olumsuz tavır kendilerine yapılan iyi niyetli teklifleri sonuçsuz bırakmıĢtır. SONUÇ Milli Mücadeleye katılması bir hayli olaylı olan Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın yaklaĢık yirmi iki ay süren milletvekilliği sırasında üstlendiği görevleri layıkıyla yapmaya çalıĢtığı, Müdafaa-i Milliye Encümeni Reisliği gibi bazı önemli 48 Muhittin Ünal, KurtuluĢ SavaĢında Çerkeslerin Rolü, Ankara 2000, s.221-222 Türk Ġstiklal Harbi Batı Cephesi, II.c.3.Kısım, Ankara 1994,s.83-84. 50 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, c.II, Ankara 1987, s.536. 49 40 görevler üstlendiği görülmektedir. Ayrıca Ġnönü Muharebeleri, Sakarya SavaĢı, BaĢkomutanlık Meselesi, Londra Konferansı, Ruslarla iliĢkiler gibi son derece hayati sorunlar üzerinde tarihçi kiĢiliğinin de katkısıyla yaptığı konuĢmaların mecliste bu meselelerle ilgili kararlarda hiç Ģüphesiz olumlu etkileri olmuĢtur. Ancak bir asker-milletvekili olarak büyük bir iĢtiyak ve samimiyetle görev yaptığı Türk ordusunun zaferini görememek gibi bir talihsizliğe uğramıĢ, Yeni Türkiye‘nin kuruluĢ ve yapılanma sürecinde kendisinden ziyadesiyle yararlanılabilecek olan, bu büyük asker ve devlet adamının ömrü vefa etmemiĢtir. 41 Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18 YURTDIġI MÜTEAHHĠTLĠK HĠZMETLERĠ SEKTÖRÜNDE Ġġ ALMA VE ĠHALE SÜRECĠNĠN HUKUKĠ ÇERÇEVESĠ Yrd. Doç. Dr. Tunay KÖKSAL* GĠRĠġ Ülkemizde bir Ģahsın arsasının üzerine bir kaç dairelik apartman yaparak iĢe baĢlayan yap-satçı müteahhitler ile halen dünyanın her yerinde en son teknolojileri kullanarak mühendislik Ģaheseri inĢaat eserlerini vücuda getiren uluslararası inĢaat firmalarımız bir anlamda aynı kefeye konulmak suretiyle her ikisi de ―müteahhit‖ adı altında değerlendirilmektedir. Bu makalede yurtdıĢı müteahhitlik sektöründe uluslararası ihale süreci, iĢ alma yöntemleri ve uluslararası rekabete açık yapım iĢleri ihale sürecinin modernizasyonu ele alınmaktadır. A. TÜRK MÜTEAHHĠTLĠK FĠRMALARININ YURTDIġINA AÇILMA SÜRECĠ ―Dünya genelinde altyapı inĢaatları, toplam sektör çıktısının yüzde 50‘sini oluĢturmaktadır. Ticari amaçlı konut üretimi ise, toplam sektörel çıktının üçte birini oluĢturmaktır. Mevcut yapıların bakım ve onarımları da, inĢaat sektörünün çıktısı olarak kabul edilir‖(Kanıt, Recep:ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Almanın Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, ġubat 2005, s.1). ―ĠnĢaat sektörü, ülke ekonomisindeki dalgalanmalardan kolay etkilenebilecek bir yapıya sahitir. Ekonomik dalgalanmalar sırasında hükümetler, inĢaat sektörünü düzenleyici olarak kullanmakta; ekonominin çok hızlı bir büyüme sürecine girmesi durumunda inĢaat projelerini azaltmakta veya bu sektörü besleyen fonları kesmekte, ekonominin talep darlığı çektiği veya iĢsizliğin arttığı dönemlerde ise inĢaat sektörünü canlandırma yoluna gitmektedirler‖ (Kanıt,a.g.e., s.2). ―Bir ülkenin gelir dağılımındaki bozukluk, inĢaat talebini etkileyen bir baĢka önemli unsurdur. Bunun yanında nüfus artıĢ hızı ve ĢehirleĢme hızı da 42 inĢaat talebini büyük oranda etkileyen faktörler arasındadır. Yapılan araĢtırmalara göre, dünya nüfusunun üçte ikisinin kalkınmakta olan ülkelerde yaĢadığı, ancak dünya inĢaat çıktısının sadece yüzde 15‘inin kalkınmakta olan ülkelerden kaynaklandığı; kalkınmıĢ ülkelerde kiĢi baĢına yapılan inĢaat yatırımlarının kalkınmakta olan ülkelerdeki inĢaat yatırımlarından 30-35 kat daha fazla olduğu tespit edilmiĢtir. Bu sonuçlar, inĢaat sektörünün ülkelerin kalkınma sürecinde oynadığı vazgeçilmez rolü kanıtlar niteliktedir‖ (Kanıt, a.g.e., s.2). Sovyet firması organizasyonu altında da olsa, tümüyle Türk inĢaat firmaları tarafından gerçekleĢtirilmesi, müteahhitlerimizin ufkunu açan bir geliĢme olmuĢtur. Bugün ülkemizi yurt dıĢında baĢarıyla temsil eden inĢaat firmalarının büyük boyutlu iĢ deneyimi kazanmaları, teknik ve mali büyümeyle birlikte kurumsallaĢmaya yönelmeleri *Atılım Üniversitesi, Uluslararası Ticaret ve Avrupa Birliği Hukuku Öğretim Üyesi bu dönemde gerçekleĢmiĢtir. Yine bu dönemde Türk inĢaat firmaları, yurt dıĢına hizmet ihraç etmeye baĢlamıĢlardır‖ (Kanıt,a.g.e.,s.5). ―Ülkemizde 1970 sonrası, Ġskenderun Demir Çelik Tesisleri yatırımının bir ―1973-1974 ve 1979-1980 dünya petrol krizleri sonrasında, petrol fiyatlarının fırlaması nedeniyle, petrol üretisici Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, altyapı ve konut baĢta olmak üzere tüm inĢaat sektörlerinde yatırım faaliyetlerine giriĢmiĢlerdir. Söz konusu ülkeler, kalifiye eleman ve bilgi eksiklikleri nedeniyle tüm yatırım alanlarını yabancı giriĢimcilere açmıĢlardır. Türk inĢaat firmaları özellikle 1978 yılından sonra, her türlü destekten yoksun olarak bu uluslararası rekabete katılmıĢlardır. Bu sonuçta, o sırada Türkiye kamu sektörüne ait toplam inĢaat iĢi kapasitesinin, müteahhitlerimizin iĢ hacminin ancak üçte birini karĢılayabilir duruma düĢmüĢ olmasının da etkisi büyüktür‖ (Kanıt, a.g.e., s.5). ―Yurt dıĢına açılma, yurt içinde de olumlu geliĢmelere neden olmuĢ, Türk inĢaat sektöründe kalite aranılır hale gelmiĢtir. Ayrıca, inĢaat firmalarımız organizasyon, planlama ve yönetime daha fazla ağırlık vermeye baĢlamıĢlardır.‖ (Kanıt, a.g.e., s.5). ―YurtdıĢında yeni pazar arayıĢları çerçevesinde 1990 yılından itibaren Türk müteahhitlerinin eski SSCB ülkelerinde inĢaat iĢleri alınması talepleri, hükümetlerimiz tarafından Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi ülkelere iletilmiĢtir. Bunun sonucunda, bu ülkeler ile imzalanan doğalgaz anlaĢmaları kapsamında satın alınan doğalgaz bedelinin bir kısmının müteahhitlik hizmetleri ile karĢılanması yöntemi, Türk inĢaat firmalarının bu ülkelerin pazarlarına giriĢini kolaylaĢtırmıĢtır.Ayrıca, 1990 yılından itibaren Doğu Avrupa, Almanya ve Pakistan‘da da inĢaat iĢleri müteahhitlik firmalarımızca alınmaya 43 baĢlanmıĢtır‖ (Kanıt, a.g.e., s.5). ―Günümüzde yurt dıĢında çalıĢmakta olan Türk müteahhitleri, dünya genelindeki iĢ hacminin yüzde 2-3‘üne sahiptir. Uluslararası Müteahhitler Birliği (UMB)‘nin verilerine göre, inĢaat firmalarımız bugüne kadar 55 ülkede önemli bir bölümü devam etmekte olan yaklaĢık 40 milyar Dolarlık taahhütler üstlenmiĢtir. Yurt dıĢında faaliyet gösteren Türk inĢaat firmaları, üstlendikleri iĢlerde 50.000‘e yakın iĢçi istihdam etmiĢlerdir‖ (Kanıt, a.g.e, s.5). ―Türk inĢaat firmalarının yurt dıĢında yapmıĢ oldukları iĢlerin dağılımı incelendiğinde 1972-1979 yılları arasında konut inĢaatlarının yüzde 40‘lık bir oranla en çok paya sahip olduğu görülmektedir. 1980-1989 yılları arasındaki dönemde ise, inĢaat firmalarımızın yine öncelikli olarak konut olmak üzere, altyapı, yol, köprü, tünel ve sulama iĢleri aldıkları görülmekte, ancak baraj, boru hattı, otel inĢaatları da bir önceki döneme göre farklı iĢ sahaları olarak kendini göstermektedir. 1990-1999 döneminde ise, yurt dıĢında üstlenilen inĢaat iĢlerinde konut inĢaatı ağırlıklığını kaybetmesine rağmen öncelikli durumunu korumuĢtur. Bu dönemde inĢaat firmalarımızın ticaret merkezi, hava alanı, petro-kimya tesisi inĢaatlarında da söz sahibi olmaya baĢladıkları görülmektedir‖ (Kanıt, a.g.e.,s.6). 2000 yılından günümüze kadar geçen dönemde ise, inĢaat firmalarımızın yurt dıĢında aldıkları iĢ türleri itibariyle endüstriyel tesisler, yol, köprü, tünel, petro-kimya tesisleri ve hava alanları gibi yüksek düzeyde uzmanlaĢma, proje yönetimi becerisi ve ileri teknoloji gerektiren proje türlerinin ağırlığı artmaktadır. Konut projelerinin yurt dıĢı iĢler içerisinde geçmiĢte birinci sırada olan ağırlığı büyük ölçüde azalmıĢtır. Alınan iĢler, küçük projelerden büyük ve teknoloji ağırlıklı projelere doğru ilerlemektedir. Günümüzde geleneksel pazarlardaki faaliyetlerin yanısıra Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinin pazarlarına artan bir ilgi mevcuttur. Türk inĢaat firmalarının yerli ve yabancı inĢaat firmalarıyla konsorsiyumlara ve iĢ ortaklıklarına yöneliĢi sonucunda küresel düzeyde markalaĢma eğilimi mevcuttur. Türk inĢaat firmaları, eskiden müteahhit olarak inĢaat iĢi yaptıkları ülkelerde günümüzde büyük projelerin yatırım ve iĢletmesini üstlenen bir konuma gelmiĢlerdir. B. YURTDIġI MÜTEAHHĠTLĠK HĠZMETLERĠ SEKTÖRÜNDE Ġġ ALMA YÖNTEMLERĠ ―Modern yönetim ilkeleri açısından bakıldığında ülkemizde müteahhitliğin bir ―meslek‖ niteliğini kazanmayıp, halen bir ―uğraĢı‖ olarak 44 kaldığı görülmektedir. Bayındırlık ve Ġskan Bakanlığı verilerine göre, Türk inĢaat sektöründe 90.000 inĢaat müteahhidi vardır. Ülkemizde inĢaat müteahhidinin tanımı henüz yapılmamıĢtır. Bazı verilere göre, Türkiye‘de inĢaat müteahhidi sayısının 200.000 gibi çok yüksek bir rakama ulaĢıyor olması, bu eksiklikten kaynaklanmaktadır‖ (Kanıt, a.g.e, s.7). ―Yüklenici bir firmanın hedeflere ulaĢabilmesi, belirli bir kar düzeyini yani gelirde devamlılığı gerektirmektedir. Bunun için de belirli bir zaman dilimi içerisinde bu karı getirecek iĢ yapma zorunluluğu vardır. Bir inĢaat firmasının yükleneceği inĢaat iĢlerini bulabilmesinin baĢlıca üç yolu vardır‖ (Kanıt, a.g.e., s.8): 1.Kendi ĠĢini OluĢturma: Firma daha önce baĢka bir firma tarafından düĢünülmeyen veya nasıl finanse edileceği bilinmeyen bir projeye uygun çözüm bularak iĢi baĢlatabilir.Bu durumda firma kazanımlarını elde etmeye baĢlayıncaya kadar, projeyi finanse edebilmelidir. Bu türden iĢlerin en büyük riski proje tamamlandığında ciddi bir alıcının çıkmaması ihtimalidir. Ülkemizde kendi iĢini oluĢturan firmaların tercihi, genellikle yap-sat tarzı konut inĢaatlarından yana olmaktadır. 2. ĠĢ Alma: ĠnĢaat firması, büyüklüğüne ve organizasyon yapısına bağlı olarak kendisi için iĢ arayacak kiĢileri bünyesinde bulundurabilir. Büyük bir firmada, görevi sadece proje bulmak olan bir bölüm bile kurulabilir. Büyük inĢaat firmalarının bünyesinde yer alan ―ĠĢ GeliĢtirme‖ birimleri buna örnektir. Müteahhit firmaların bir inĢaat projesini bulmaları için en çok iĢverenlerin verdiği ilanları takip etmeleri gerekir. Bazı durumlarda müteahhit firmalar da uzmanlıklarını ön plana çıkaran ilanlar verebilirler. Proje bulmayı kolaylaĢtıran bir diğer yol ise, müteahhit firmaların bir mesleki birliğe veya organizasyona üye olmalarıdır. 3. Ġhale Ġçin Davet: Projenin özgün niteliklerine bağlı olarak iĢveren, belirli özelliklere sahip olduğunu bildiği bir grup müteahhidi, projesine fiyat teklifi vermek üzere davet edebilir. Firmanın söz konusu grup içerisinde bulunabilmesi için kendisini iĢverene bir biçimde kanıtlamıĢ olması gerekir. Ġhale dökümanları genellikle üç bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölüm dökümanlar, sözleĢme Ģartları, ikinci bölüm dökümanlar; çizimler, spesifikasyonlar ve malzeme/ekipman listesi gibi teknik detaylar ve üçüncü bölüm dökümanlar ise, ihale tekliflerini nasıl sunacaklarına iliĢkin olarak isteklilere yönelik talimatlardır. Uluslararası ihale davetlerinde genellikle aĢağıdaki beĢ kayda rastlanmaktadır: 45 -Ġhale davetinde iĢverenin en düĢük teklifi veya herhangi bir teklifi kabul etmek zorunda olmayacağı kaydına genellikle yer verilir. -ĠĢveren , bir isteklinin teklifini açıklamasını isteme hakkını saklı tutan bir kayda davetiyede yer verebilir. -Eğer iĢveren tarafından ihalede politik, bölgesel veya vatandaĢlık gibi ticari olmayan nedenlerle belirli tekliflere öncelik verilecekse, bu husus da davetiyede açıkça belirtilmelidir. -SözleĢmeyle bağlantılı olarak rüĢvet veya herhangi bir yolsuzluk biçimiyle müteahhidin veya onun bir personelinin bağlantısı olduğu ispatlanırsa, iĢveren sözleĢmeyi imzalamaktan kaçınacağını davetiyede açıkça belirtmelidir. -Ġhalelere genellikle değiĢik ülkelerden istekliler davetli olacağı için, teklif fiyatlarının ifade edileceği ve sözleĢme bedelinin ödeneceği döviz kur veya kurlarının hangileri olacağı davetiyede açıkça belirtilmelidir.‖ ―ĠĢverenin inĢaat projesini uygulayacak mütahhit firmanın seçimi için sağlanan rekabet ortamı açısından bakıldığında baĢlıca aĢağıdaki üç yaklaĢım mevcuttur―(Kanıt,a.g.e.,s.8): 1. Açık Rekabet Uygulaması: Açık rekabetin uygulandığı bir uluslararası ihalede inĢaat firmalarının büyüklükleri ve yetenekleri önemli değildir. Ġstekli tüm firmalar bu ihalede teklif verebilirler.Ancak, iĢveren bakımından projenin zamanında,istenilen kalitede ve düĢük maliyetle gerçekleĢtirilmesi önemli olduğundan,çoğu durumda müteahhit firmaların ihaleye katılımları, bir takım mali ve teknik yeterlilik kriterleri ile sınırlandırılmaktadır. Bu yöntemin güçlü bir rekabet ortamı yaratmak, yeni ve tanınmamıĢ firmalara pazara girme Ģansı vermek gibi avantajlarının yanında, çok düĢük fiyat teklifleriyle karĢılaĢmak, alanında uzman firmaların iĢ sıkıntısı çekmedikce bu rekabete katılmaması gibi dezavantajları da bulunmaktadır. 2. Sınırlı Rekabet Uygulaması: Sınılı rekabet ortamı,iĢverenin elindeki projenin teknik açıdan özellik gösterdiği baraj, tünel, liman gibi kamuya ait önemli yapıların ihalelerinde tercih edilmektedir. Bu yöntem kullanıldığında, zaten konusunda uzman ve rekabet etme yeteneği bulunan firmalar teklif vermeye davet edildiğinden dolayı, firmaların yetersiz olması ihtimali çok azdır. Ancak, bu yönteme baĢvurulduğunda, teklif edilen fiyatlar açık rekabet ortamında olduğundan daha yüksektir. Diğer yandan, ihaleye davet edilen firmaların fiyat konusunda birbirlerine bilgi vermeleri ihtimali de daha yüksektir. 3. Müzakere ile Seçim Yöntemi: Bu yöntem tercih edildiğinde, iĢveren proje 46 konusunda uzmanlık sahibi bir tek firma ile; proje özelliklerini, maliyetini ve süresini kararlaĢtırır. Bu da iĢi yapacak müteahhit firmanın tasarım aĢamasında belirlenmesi anlamına gelmektedir. Müzakere ile seçim yöntemi, iĢi yapacak firmanın uzmanlığına ihtiyaç duyulan durumlarda avantajlıdır. Zira, firma ihtiyacı erken tespit ederek, iĢin süresini kısaltabilir. Ancak, iĢin baĢında tam olarak bilinemediği ve rekabet ortamı olmadığı için iĢin maliyetinin yüksek olma riski vardır.‖ C. YURTDIġI MÜTEAHHĠTLĠK YÜKLENĠCĠLĠK SĠSTEMLERĠ HĠZMETLERĠ SEKTÖRÜNDE ―Uluslararası bir inĢaat iĢini alan bir inĢaat firmasının üzerine düĢen görevler dikkate alındığında, üç değiĢik türde yüklenicilik söz konusu olmaktadır. Bunlar; genel yüklenicilik, tasarım ve yapım yükleniciliği ve yönetim yükleniciliğidir‖ (Kanıt, a.g.e., s.9-10): 1. Genel Yüklenicilik: Bu yüklenicilik sisteminde iĢveren projesine ait tüm plan ve Ģartnameleri hazırlar, proje kesin koĢullarla ihale edilir ve yapım iĢlemi tek bir genel yüklenici tarafından yapım sözleĢmesi hükümlerine göre yürütülür. Yüklenici firma açısından tüm Ģartları detaylı biçimde belli olan bir inĢaat projesine gerçeğe yakın bir teklif vermek kolaydır. Ancak; tasarım, ihale ve yapım süreçleri birbirini izlediği için projenin tamamlanma süresi uzundur. Diğer yandan, istenilen kalitenin sağlanabilmesi için uygulama projesi ve teknik Ģartname gibi denetim araçlarının kullanılması zorunluluğu, yüklenicinin teknik yenilikler yapma konusunda kısıtlanması anlamına gelmektedir. Genel yüklenicinin tasarımla ilgisi bulunmadığından dolayı, yapım metodu ve mali kaynak kullanımı gibi hususlarda yüklenicinin görüĢlerinden yararlanılamaz, bu durum ise iĢverene yüksek maliyet riski getirir. Genel yüklenicilik sistemi içerisinde proje maliyetinin belirlenmesi ve iĢin yürütülmesi bakımından farklılıklar gösteren alt sistemler mevcuttur. Bunlar; götürü yöntem, birim fiyat yöntemi ve maliyet + kar yöntemidir. a) Götürü Yöntem: Anahtar teslimi götürü bedel yöntemi olarak da bilinmektedir. Bu yöntemde tasarım tamamlandıktan ve uygulama projeleri hazırlandıktan sonra, proje için firmaların teklifleri alınır. Genellikle en uygun teklif, en düĢük olan tekliftir. Projenin maliyeti baĢlangıçta bellidir. Genellikle iĢi yapacak olan yüklenici, inĢaat süresini kısaltma eğiliminde olur. 47 Bu yöntemde projede değiĢiklik yapılması, çok zordur ve bu durum iĢveren açısından yüksek mali risk anlamına gelir. Proje maliyeti belirlenirken yapılan hatalar, taraflardan birini yani iĢvereni veya müteahhidi mutlaka zarara uğratacaktır. b) Birim Fiyat Yöntemi: Proje bünyesinde gerçekleĢtirilecek her bir imalatın miktarı belirlenerek bu imalatlar fiyatlandırılır ve bu Ģekilde oluĢturulan keĢif bedeli üzerinden yapım iĢi ihale edilir. ĠĢin teknik özelliği nedeniyle bazı durumlarda her bir imalat için fiyat teklif edilmesi de istenebilir. Bu yöntemde, uygulama projeleri tamamlanmadan yaklaĢık miktarlarla teklif istenebilmesi, iĢin süresini kısaltabilir. Ancak, yapılacak imalat miktarının tahmin edilenden fazla çıkması ihtimali de vardır. Bu da, iĢin süresinin uzaması ve yüksek maliyet anlamına gelir. c) Maliyet + Kar Yöntemi: Bu yöntemde, yapılacak imalatların parasal karĢılığını belirlemek için, imalat maliyetine, maliyetin belirli bir oranında kar eklenir. Belirlenen kar oranı, iĢin tamamı için geçerli olabileceği gibi bazı imalat kalemleri için farklı oranlar belirlenebilir. Bu yöntemde, maliyet kalemlerinin neler olduğu ayrıntılı ve herhangi bir uyuĢmazlığa neden olmayacak açıklıkta tanımlanmalıdır. Kalitenin çok önemli olduğu projelerde maliyet + kar yöntemiyle hedefe ulaĢmak daha kolaydır. 2. Tasarım ve Yapım Yükleniciliği: Bu yöntemde iĢveren, projenin tasarım ve yapımından sorumlu tek bir yüklenici seçmektedir. Dolayısıyla iĢin ihalesi tasarımdan önce yapılmıĢ olmaktadır. Böylece, yüklenici firma tasarıma uygun teknolojiyi belirleyebilir ve kaynaklarını en verimli Ģekilde iĢe yönlendirebilir. Bu yöntem tercih edildiğinde, sözleĢme fiyatı iĢin baĢında kesinleĢmiĢ olur. Tasarım sürerken inĢaatın baĢlayabilmesi, süreyi kısaltma imkanı verir. Bu yöntemde kullanılan metodların ve proje performansının kesin sorumlusu yüklenicidir. Her bir yüklenici farklı projeye farklı açılardan yaklaĢarak teklif vereceğinden dolayı, aralarından seçim için karĢılaĢtırma yapılması kolay değildir. Bu yöntemde, iĢveren isteklerini ilgili Ģatnamelerle yeterli açıklıkta ortaya koyamazsa, kalite beklentilerini gerçekleĢtiremeyebilir. 48 3. Yönetim Yükleniciliği: MüĢavirlik sistemi olarak da adlandırılabilen bu sistemde, iĢverenin maliyet, kalite ve zaman beklentilerini gerçekleĢtirmeye çalıĢan profesyonel bir müteahhit projeyi yürütür ve kontrol eder. Yönetici (müĢavir) firma, iĢveren adına birden fazla müteahhit firmayı organize eder. Bu sayede iĢveren proje üzerinde etkinlik sağlar. Ayrıca, projenin idaresi ve kontrolü için iĢverenin eleman bulundurma ihtiyacı azalmıĢ olur.‖ D. ULUSLARARASI YAPIM ĠġĠ ĠHALELERĠNDE YETERLĠLĠK KRĠTERLERĠ ―Bir yapım iĢini ihale edecek olan her ülkenin ilgili kamu idaresi iĢinin belirli zaman, kalite ve maliyet çerçevesi içerisinde bitirilmesini ister. Bunun için de idare, yapım iĢini üstlenecek firmada mali ve mesleki-teknik anlamda olmasını istediği asgari yeterlilik kriterlerini belirler. Bu yeterlilik kriterlerine uluslararası rekabete açık ihale ilanlarında mutlaka yer verilir‖ (Kanıt, a.g.e., s. 47). ―Yapım iĢinin özgün olduğu, uzmanlık ve/veya ileri teknoloji gerektirdiği durumlarda ise idare, bu iĢin ihalesine teklif vermek üzere ön yeterlilik ilanı verir. Bu iĢi gerçekleĢtirmek üzere yeterli olduklarını düĢünen firmalar idareye baĢvurularını yaparlar. Burada da istekliler, idarenin bu iĢ için belirlediği ve ilanla duyurduğu asgari kriterleri sağlamak zorundadırlar‖ (Kanıt, a.g.e., s. 47). ―Uluslararası rekabete açık yapım iĢi ihalelerinde isteklilerin mali ve mesleki-teknik yeterliliklerinin değerlendirilmesi amacıyla; idarelerce istenilecek her türlü bilgi, belge, döküman ve değerlendirme kriterleri, rekabeti engelleyici sonuç doğuracak Ģekilde belirlenemez‖ (Kanıt, a.g.e.,s. 47). ―Mali-mesleki-teknik yeterliliğe iliĢkin olarak ihale makamı idarelerce genellikle talep edilen belgeler aĢağıdaki gibidir‖ (Kanıt, a.g.e., s.47-50): 1. MALĠ YETERLĠLĠĞE ĠLĠġKĠN BELGELER a.) Bankalardan temin edilecek belgeler: Teklif edilen bedelin genellikle yüzde 10‘undan az olmamak üzere, istekli tarafından belirlenecek tutarda bankalar nezdindeki kullanılmıĢ nakit kredisini veya kullanılmamıĢ teminat mektubu kredisini gösterir yerli veya yabancı bankalardan alınacak belgelerin ihale makamı idareye verilmesi zorunludur. b.) Teklif verenin bilançosu veya eĢdeğer belgeleri: Teklifi verenin, ihalenin yapıldığı yıldan önceki yıla ait yıl sonu bilançosunun veya bilançonun 49 gerekli görülen bölümlerinin, yoksa bunlara eĢ değer belgelerin istenilmesi zorunludur. Teklif verenin iĢ ortaklığı olması halinde, ortakların her birinin istenen belgeleri ayrı ayrı vermesi ve ortaklardan herbirinin belirtilen Ģartları sağlaması zorunludur. c.) Teklif verenin iĢ hacmini gösteren belgeler: Ġhalenin yapıldığı yıldan genellikle önceki son üç yıla ait, teklif verenin toplam cirosunu gösteren gelir tablosu ve ihale konusu iĢ ile ilgili taahhüdü altındaki ve bitirdiği iĢ miktarını gösteren hakediĢ raporları veya benzeri belgeler, ihale makamı idarelerce istenmektedir. Ġhale konusu iĢ ile ilgli taahhüdü altındaki ve bitirdiği iĢ miktarının hesabında, teklif veren müteahhidin yurt içinde ve yurt dıĢında gerçekleĢtirmiĢ olduğu inĢaat sektöründeki faaliyetlerinden elde edilen gelirler toplamı dikkate alınır. ― 2. MESLEKĠ VE TEKNĠK YETERLĠLĠĞE ĠLĠġKĠN BELGELER a) Teklif veren müteahhit firmanın faaliyetini sürdürdüğünü ve teklif vermeye yetkili olduğu gösteren belgeler: Uluslararası rekabete açık yapım iĢi ihalelerinde yerli ve yabancı teklif veren müteahhitlerden genellikle aĢağıda sayılan belgeleri ihale makamı idareye sunmaları talep edilmektedir: -Teklif veren tüzel kiĢi müteahhitlik firmasının, ülkesinin mevzuatı gereği siciline kayıtlı bulunduğu Ticaret ve/veya Sanayi Odasında ihaleye iliĢkin ilk ilanın yapıldığı yıl içerisinde alınmıĢ, tüzel kiĢiliğin sicile kayıtlı olduğuna dair belge, -Teklif veren tüzel kiĢi müteahhitlik firmasının ilgisine göre tüzel kiĢiliğin ortakları, üyeleri veya kurucuları ile tüzel kiĢiliğin yönetimindeki görevlilerin son durumunu gösteren ülkesinin Ticaret Sicil Gazetesi veya bu hususları tevsik eden belgeler ile tüzel kiĢiliğin noter tasdikli imza sirküleri, -Teklif veren müteahhidin, sermayesinin yarısından fazlasına sahip olduğu sermaye Ģirketlerine iliĢkin beyanname. Bir uluslararası ihaleye müteahhit firma adına vekaleten katılma halinde, teklif veren müteahhit firma adına katılan kiĢinin ihaleye katılmaya iliĢkin noterden tasdikli vekaletnamesi ile vekaleten katılanın noter tasdikli imza 50 beyannamesinin de ihale makamına sunulması gereklidir. ĠĢ ortaklığı halinde bir uluslararası ihaleye teklif verilmesi halinde, iĢ ortaklığını teyid eden bir beyanname ile birlikte iĢ ortaklığını oluĢturan müteahhit firmaların her birinin yukarıda zikredilen belgeleri ayrı ayrı ihale makamına sunmaları zorunludur. b) ĠĢ tecrübesini gösteren belgeler: ĠĢ tecrübesini gösteren belgeler, teklif veren müteahhit firmanın ihale konusu iĢ veya benzer iĢlerdeki deneyimini ortaya koyan iĢ bitirme belgesi, iĢ durum belgesi, iĢ yönetme belgesi ve iĢ denetleme belgesidir. ĠĢ tecrübesinde değerlendirilecek benzer iĢler, ihale konusu iĢ veya iĢin bölümleriyle nitelik ve büyüklük bakımından benzerlik gösteren, aynı veya benzer inĢaat usul ve tekniği gerektiren, tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman ile mali güç, ihtisas ve organizasyon gerekleri itibariyle benzer özellikteki iĢlerdir. Hangi nitelikteki iĢ ya da iĢlerin benzer iĢ kabul edileceği, ilgili ihale makamı idarece tespit edilir ve ihale veya ön yeterlilik dökümanı ile ihale veya ön yeterliliğe iliĢkin ilan veya davet belgelerinde belirtilir. c) Teklif veren müteahhit firmanın organizasyon yapısına ve personel durumuna iliĢkin belgeler : Teklif veren müteahhit firmanın organizasyon yapısına ve ihale konusu yapım iĢini yerine getirmek için ihale makamı idarece öngörülen sayıda ve nitelikte personel çalıĢtırdığına veya çalıĢtıracağına dair bilgi ve/veya belgeler ile teklif veren müteahhit firmanın yönetim kadrosu ve iĢi yürütecek teknik personelin eğitimi ve mesleki niteliklerini gösteren belgeler, deneyim süresini gösterir ilgili meslek odası üye belgesi veya iĢletmedeki çalıĢma süresini tevsik eden sosyal güvenlik kurumu onaylı prim ödeme belgelerinin istenmesinin ve incelenmesinin gerekli gürüldüğü ihalelerde bu bilgi ve belgelerin bir kısmı veya hepsi istenebilir ve bunlar üzerinden asgari yeterlilik kriterleri belirlenebilir. Asgari yeterlilik kriteri olarak anahtar teknik personel öngörülmesi halinde, bu personelin genellikle en az beĢ yıl deneyimli mimar veya mühendis olması, ihale tarihinden önce iĢe alınmıĢ ve ihale tarihi itibariyle teklif veren müteahhit firmanın bünyesinde çalıĢıyor bulunması Ģartlarının arandığı görülmektedir. Teklif verenin iĢ ortaklığı olması halinde, ortaklık paylarının oranlarına bakılmaksızın, pilot ve diğer ortaklara ait anahtar personelin tamamı değerlendirilir. Teklif veren firmanın organizasyon yapısına ve personel durumuna iliĢkin belgelerin istenilmesi ve bunlar üzerinden yeterlik kriteri öngörülmesi halinde, istenecek belgeler ve bunların taĢıyacağı Ģartlar ihale makamı idare tarafından tespit edilecektir. 51 d) Makina ve diğer ekipmana iliĢkin belgeler: Ġhale makamı idare, ihale konusu iĢin yapılabilmesi için gerekli gördüğü tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman ile ilgili bilgi ve belgeler isteyebilir ve bunlara ait asgari yeterlilik kriterleri belirleyebilir. Müteahhit firmanın ihale konusu yapım iĢini yürütürken kullanacağı tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman için müteahhit firmanın kendi malı olma Ģartının aranmaması esastır. Teklif veren müteahhit firmanın kendi malı olan tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipmanın fatura, demirbaĢ veya amortisman defterinde kayıtlı olduğu, buna dair noter tespit tutanağı veya yeminli mali müĢavir raporu ile tevsik edilir. Taahhüt edilerek temin edilecek tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman için ise, noter onaylı taahhütname verilmesi gerekmektedir. Geçici ithalle getirilmiĢ veya 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu hükümlerine göre edinilmiĢ tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman da, kira sözleĢmeleri eklenmek ve ihale ilk ilan tarihine kadarki kiralarının ödendiğini belgelemek Ģartı ile, teklif veren müteahhit firmanın kendi malı sayılır. Müteahhit firmalar arası iĢ ortaklıklarında pilot ve diğer ortaklara ait tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman, ortaklık oranlarına bakılmaksızın tam olarak değerlendirilir. Makina ve diğer ekipmana iliĢkin belgelerin istenilmesi ve bunlar üzerinden yeterlik kriterleri öngörülmesi halinde, istenecek belgeler ve bunların taĢıyacağı Ģartlar, ihale makamı idare tarafından tespit edilecektir. Ġhale makamı idareler, belgelerin aslını veya aslına uygunluğu noterce onaylanmıĢ örneklerini isterler. Yurt dıĢındaki ihale makamına sunulacak bu belgelerin hepsinin ihale makamı idarenin ülkesinin dilinde veya Ġngilizce tercümelerinin yeminli tercüman tarafından yapıldıktan sonra notere onaylatılması gereklidir. Teklif kapsamında ihale makamına sunulan iĢ tecrübesi belgelerinin noter onaylı olanlarının asılları, ihale üzerinde kalan teklif sahibi müteahhit firma tarafından, sözleĢme imzalanmadan önce idareye ibraz edilir. Ġhale makamı idareler, yurt dıĢında faaliyet gösteren teklif veren müteahhit firmaların durumu ile ilgili olarak ticaret siciline tescil edildiği yerin meslek odası ile ticaret sicil kaydı, kuruluĢu ve ortakları hakkında yazıĢma yapabilir ve teklif veren müteahhit firmanın güvenilirliğinin tespiti için bu konuda uzmanlaĢmıĢ kuruluĢlara yurt dıĢında araĢtırma yaptırabilirler. Yabancı uyruklu müteahhitlik firmaları, ihale dökümanında istenen belgelerin, kendi ülkelerindeki mevzuat uyarınca dengi olan belgeleri, ihale makamı idareye sunarlar. Ġhale makamı idareye sunulması zorunlu olan belgelerden bazılarının yabancı uyruklu müteahhitlik firmasının tabi olduğu kendi ülkesinin mevzuatı çerçevesinde denginin bulunmaması ya da düzenlenmesinin mümkün olmaması halinde, bu durumu belirten yazılı bir beyan verirler. Ancak bu hususun yabancı uyruklu müteahhit firmanın Ģirket merkezinin bulunduğu ülkenin Türkiye‘deki diplomatik misyon Ģefliklerine 52 veya bu ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti misyon Ģefliklerine teyit ettirilmesi zorunludur.‖ E. ULUSLARARASI REKABETE AÇIK ĠHALELERDE UYGULANABĠLECEK YENĠLĠKÇĠ ĠHALE YÖNTEMLERĠ Bir ihalenin uluslararası ihale sayılabilmesi için, ihaleye iĢtirak eden müteahhitlerin iĢveren ile ayrı milliyetlerde olmaları ve ihale bedelinin bağlı bulunduğu para biriminin projenin tatbik edildiği ülkeden serbestçe transfer edilemeyip tamamının veya bir kısmının transfer Ģartlarının belirlenmiĢ olması veya ödemelerin değiĢik para birimleri ile yapılması gereklidir. ―Avrupa Uluslararası Müteahhitler Birliği (EIC), aĢağıda bahsedilen yenilikçi ihale yöntemlerinin uygulanmasının yaygınlık kazanmasının iĢveren idarelere fayda sağlayacağını açıklamıĢtır‖ (Bkz. EIC, Blue Book on Sustainable Procurement -Sürdürülebilir Ġhale Sistemi/Mavi Kitap,Germany,November 2004, s.11-13): 1. ĠĢveren idarenin birinci seçeneği, geleneksel ihale sürecinde teklif verenlerin kaliteye dayalı olarak seçilmesi uygulamasına daha fazla yer vermektedir. Ön yeterlilik, ihale belgeleri, sözleĢme koĢulları ve teminatlara iliĢkin yöntemlerin iyileĢtirilmesinin yanısıra idareler, en düĢük bedel yerine ―ekonomik olarak en avantajlı teklif‖, uygun yerlerde ―alternatif teklifler‖ için çağrıda bulunma ve ―çift zarf sisteminin uygulanması‖ gibi çeĢitli alternatif kriterleri uygulayarak makul tekliflerin sunulmasını teĢvik edebilirler. 2. ĠĢveren idarenin ikinci seçeneği, anahtar teslim ya da tasarla-yap projeleri için ihale açarak, tasarım aĢamasında teklif sahiplerinin becerilerinden daha fazla faydalanmaktır. Sözkonusu ihale yönteminde iĢveren idare, ―iĢ sahibinin gereklilikleri‖ baĢlığı altında teklif verenleri, projenin parametreleri konusunda bilgilendirmekte ve seçme sürecini iki aĢamaya ayırmaktadır. Bu sayede farklı görüĢ ve düĢüncelerin teklif verenler tarafından dile getirilmesine olanak sağlayan tartıĢmalar için de belirli bir esneklik ortamı oluĢturabilmektedir. 3. ĠĢveren idarenin üçüncü seçeneği, ihalenin girdilerden ziyade sonuçlara odaklanarak belirli bir performans düzeyine ulaĢan müteahhit firmaya verilmesini sağlayacak bir sözleĢme Ģeklini kullanmaktır. Bu düzenleme ― tasarla-yap‖ ya da ―anahtar teslim‖ projelere benzemekle birlikte iĢveren idare, bu ilkeyi geniĢletip planlama, yapım, yenileme, bakım ve iĢletme unsurlarını da içeren uzun süreli sözleĢmelerle hizmetin tamamını özel sektördeki üçüncü taraf hizmet sağlayıcılarına devredebilir. Genel kural olarak, söz konusu ―performansa dayalı ihale‖ yöntemi ile gerçekleĢtirilen iĢlerin tasarım, yapım ya da iĢletme aĢamasında meydana gelen her türlü kusur, müteahhidin sorumluluğunda olacaktır. 4. Ġdarenin dördüncü seçeneği ise, ―kamu-özel sektör ortaklığı‖ modelini kullanmak ve kamu hizmetlerinin temini iĢini ―dıĢ kaynak kullanımı‖ ile özel 53 sektöre devretmek olacaktır. Kamu-özel sektör ortaklığı, altyapı iĢlerinin yerine getirilmesi ve/veya kamu hizmetlerinin sağlanması bağlamında, özel sektörün mali, ticari ya da teknik kaynaklarının kullanılabilmesi amacıyla, kamu ve özel sektör arasında yapılan bir dizi resmi anlaĢma ve düzenlemeleri kapsamaktadır. Kamu-özel sektör ortaklığı modelleri Ģu anda altyapı sektöründe oldukça yaygın bir uygulama olup, aynı Ģekilde kamu binalarının yapım iĢlerinde de uygulanabilir. Bu projelerin ortak özelliği, yapım ve/veya yenileme iĢi için büyük miktarda baĢlangıç sermayesi gerektirmesi ve yapım aĢamasının tamamlanmasının ardından, hükümetin çok fazla borçlanmasını gerektirmeyen bakım ve iĢletme masraflarının ortaya çıkmasıdır. Söz konusu maliyetler, kullanıcı ödemeleri ya da devlet tarafından yapılan tek seferde ödeme ile, projenin hizmet ömrü süresince yeniden finanse edilmektedir.‖ ―Avrupa Uluslararası Müteahhitler Birliği, sürdürülebilir ihalenin etkin bir ön yeterlilik aĢaması ile baĢlaması ve yüksek kaliteli belgelere ve dengeli sözleĢme koĢullarına dayanan bir ihale süreci ile devam etmesi görüĢündedir.Teklifin sunulması ile baĢlayan ve sözleĢme yürürlüğe girinceye kadar geçen süre, yalnızca ihalenin en az kuralcı değil, aynı zamanda en az faydalanılan kısmıdır. Bu süre içerisinde müteahhidin teklifi, iĢveren idarenin gerekliliklerini tam olarak karĢılayıp karĢılamadığının anlaĢılması için, dikkatli biçimde incelenmelidir. Nihayet, iĢveren idareler, en düĢük bedelle en yüksek kaliteyi sağlayabilmek için, nitelikli teklif verenlerin rekabete uzmanlıklarını taĢıyabilmelerine izin veren yenilikçi ihale yöntemlerini daha sık kullanmalıdırlar‖ (EIC, a.g.e., s.13). ―Geleneksel olarak uluslararası ölçekte finanse edilen inĢaat iĢlerinde izlenen standart bir yol vardır. ĠĢ sahibi idare, ihale çağrısına dahil edilmek üzere kapsamlı Ģartname ve belgelerin hazırlanması için bir müĢavir mühendis görevlendirir. Ġstekliler, bu belgeleri incelerler ve tekliflerini sunarlar‖(EIC, a.g.e., s.13). ―GeçmiĢte tekliflerin değerlendirilmesinde esas alınan ölçüt, projenin toplam iĢletme masraflarının optimize edilmesinden ziyade altyapı tesisi için teklif edilen en düĢük yapım bedeliydi. Gelenekçi ihale yöntemi aĢağıdaki gibi bazı sorunları içerisinde barındırmaktadır‖ (EIC, a.g.e., s.16-17): -Makul olmayan tekliflerin sunulması ve dolayısıyla genelde danıĢmanlık hizmetleri için yetersiz finansman ayrılması (bunun da ön etütlerin kötü yapılmasıyla sonuçlanması) ve/veya hazırlık çalıĢmalarının yapıldığı tarih ile iĢin fiilen uygulandığı tarih arasında çok fazla zaman geçmesi (bunun da ihale belgelerinin belirsiz olmasıyla sonuçlanması) nedeniyle risk için ayrılan karĢılıkların maliyeti çok artırması, -Ġdarenin, yapılabilecek yenilikler, katma verimlilik ve değer mühendisliği gibi alanları, teklif sahipleriyle tartıĢma ve seçenekleri değerlendirme beceresi gösterememesi, -Belli baĢlı kaynak yatırımlarının idare tarafından önceden yapılması gereği.‖ 54 ―Çok taraflı kalkınma bankalarının kredileri ile finanse edilen altyapı projelerinin, uluslararası rekabetçi ihale yöntemleri ile tasarla - ihale et - yap projeleri olarak gerçekleĢtirilmesi geçmiĢe dayanan bir gelenektir. ĠĢveren idare, genellikle tasarım iĢlerini yürütmek için bir müĢavir mühendisi görevlendirir ve ardından ihale belgelerini hazırlar. MüĢavir mühendis, yapım iĢlerini tasarlarl ve tanımını çizim, Ģartname ve diğer benzeri dökümanlar ile yapar. Müteahhit ise, müĢavir mühendis tarafından hazırlanan tasarım ve belgelere tam uyum sağlayarak yapım iĢlerini gerçekleĢtirir‖ (EIC, a.g.e.,s.18). ―Ġhale dosyası, genellikle ön yeterliliği geçmiĢ olanlar olmak üzere ilgili tüm taraflara dağıtılır ve ardından istekli firmalar tekliflerini hazırlarlar. Teklifler, aynı zamanda teslim alınır ve tamamı aynı ihale belgeleri ve bilgilerinden oluĢur. Daha sonra teslim alınan teklifler, ihale gerekliliklerine uygunlukları açısından kontrol edilir ve ardından iĢveren idare tarafından değerlendirilir. Bazı durumlarda sınırlı açıklamalar talep edilmekle birlikte, istekliler ile herhangi bir pazarlık yapılmaz. Uygun olmayan teklifler reddedilir ve ihale her zaman ―değerlendirilen en düĢük teklifi‖ yani ―en düĢük yapım bedelini‖ veren müteahhide verilir‖ (EIC, a.g.e.,s.19). EIC‘nin görüĢüne göre, ―uluslararası yapım iĢi projelerine kredi sağlayan çok taraflı kalkınma bankaları, ihale sorumluluğunun tamamını iĢveren idareye bırakmamalı ve gerek ihale sonucu gerekse projenin uygulaması aĢamasındaki temel adımları yakından inceleyerek bu sorumluluğu paylaĢmalıdırlar. Bunu gerçekleĢtirmenin bir yolu, müĢavir mühendis ya da iĢ sahibinin temsilcisini, ihalelerdeki tüm uygunsuz durumları bankaya bildirme konusunda yükümlü kılmaktır. Yürütme aĢamasında yapım sözleĢmesi uyarınca gerçekleĢen herhangi bir maddi temerrüt hali ve sözleĢmede öngörülen değiĢiklikler izlenmelidir. Bu tür uygulamalar, ön yeterlilik aĢamasında baĢlamalı ve herhangi bir anlaĢmazlık çözümlenene kadar devam etmelidir‖ (EIC, a.g.e.,s.19). ―Proje kredisini temin eden kalkınma bankaları, iĢveren idare projeye devam kararı almadan önce fizibilite etütlerinin kalitesini kontrol etmelidir. Bu bankalar aynı zamanda, kredi anlaĢmalarında veya hibelerde yapılan değiĢiklikler ve süre uzatımlarının uygulanması süresince etkin rol oynamalıdırlar. Buna ilaveten, proje kredisini temin eden kalkınma bankaları, sözleĢme tarafı olmasa da, bu bankaların uyguladığı ihale kuralları, iĢveren idarenin temerrüde düĢmesi ya da kredi anlaĢmasında müteahhidi üçüncü taraf lehdar olarak göstermek suretiyle söz konusu kredi anlaĢmasındaki bazı hakların müteahhide temlik edilmesi hallerinde, müteahhide doğrudan ödeme yapılması olanağını da sağlamalıdır. Bu seçenek, krediyi temin eden bankaların projeye olan taahhüdünü gösterecek ve önemli bir temerrüt hali ortaya çıktığında, projeyi kendi çıkarlarına göre kontrol etmek konusunda daha elveriĢli bir konumda olabileceklerdir. Bu durum, aynı zamanda iĢveren idarenin müteahhide ödemeleri konusunda algılanan riski de azaltacaktır‖ (EIC, 55 a.g.e., s.19). ―Anahtar teslim, tasarla-yap, performansa dayalı ihale ve kamu-özel sektör ortaklıkları dahil olmak üzere modern ihale yöntem ve stratejilerinin çok taraflı kalkınma bankalarının standart ihale belgelerine uyarlanması, Avrupa Uluslararası Müteahhitler Birliğinin tavsiye ettiği bir uygulama olacaktır. Zira, Birlik, sözleĢme tarafları arasında karĢılıklı güvenin tesis edilmesinde kalkınma bankalarının öncülük etmesi gerektiği düĢüncesindedir‖ (EIC, a.g.e, s.20). EIC‘ye göre, ―iĢveren idareler ellerindeki ilgili tüm veri ve bilgileri teklif sahipleriyle paylaĢmalıdırlar. Dolayısıyla iĢveren idareler, yapım sözleĢmelerine iliĢkin ihale belgelerine en azından aĢağıda yer alan bilgileri dahil etmekle yükümlü olmalıdırlar ― (EIC, a.g.e., s.20): -Jeo-teknik koĢullar dahil, ilgili tüm teknik bilgi, -Tasarım ve yapım aĢamasının süresi, -GerçekleĢtirilecek yapım iĢinin özellikleri ve miktarı, -Kalite kontrolü için gerekli bilgiler, -Yapım Ģartnamesi, standartları ve normları, -Çevresel etki değerlendirmesi raporu, -Güvenlik ve çevre standart ve normları.‖ ĠĢveren idareler; gümrük, ithalat ve ihracat izinlerinin alınmasından, liman, depolama ve ulaĢtırma yönetmelikleri hükümlerinden, ulusal mevzuatla uyum içinde kalarak, yabancı müteahhitleri muaf tutmalıdır‖ (EIC, a.g.e., s.21). ―Geleneksel yapım iĢlerinde müĢavir mühendisler iki görev üstlenmektedir: Yapım iĢlerinin tasarlanması, proje uygulamasının denetlemesi aĢamasında iĢveren idarenin temsilcisi olarak hareket etmek ve maliyet, onaylar ile değiĢiklikler konusunda tarafsız karar verme yetkisini dengeli bir Ģekilde kullanmak. Zaman içerisinde bu ikilem, müĢavir mühendisin müĢterisi idareye hizmet verme görevi ile tarafsız bir Ģekilde sözleĢme ile ilgili konularda karar verme görevi arasında kendi içinde çeliĢen bir durumu ortaya çıkarmıĢtır. MüĢavir mühendisin bu ikili görevi, gerek iĢveren idare ve müteahhit gerekse projenin finansmanını sağlayan kuruluĢlar açısından çok sayıda sorunu da beraberinde getirmiĢtir‖ (EIC, a.g.e., s.22). ―MüĢavir mühendis ister doğrudan proje finansörü kuruluĢ isterse iĢveren idare tarafından görevlendirilsin, müĢavirlerin açık ve son teknikleri içeren Ģartnameler ve çizimler dahil olmak üzere güvenilir ihale belgeleri hazırlama kabiliyetlerine göre seçilmeleri çok önemlidir; çünkü bu türden belgeler, projenin kapsam ve teknik gerekliliklerini belirlediklerinden, bir inĢaat projesinin baĢarılı bir Ģekilde uygulanmasının esasını oluĢturmaktadır. Nihai ihale belgelerinde yer alan herhangi bir belirsizlik, kaçınılmaz olarak projenin ilerleyen aĢamalarında ciddi sorunların doğmasına neden olacaktır. Zira, inĢaat projelerinde yaĢanan sorunların çoğunun ana nedeni, ihale hazırlık sürecindeki yetersiz bütçe sonucunda geliĢtirilen standart dıĢı ihale belgeleridir‖ (EIC, a.g.e., s.22). ―Yapım iĢlerinin özellikleri ve kapsamının, Ģartnameler ve belirtilen 56 miktarlar esasında istekliler tarafından doğru bir Ģekilde değerlendirilmesine imkan sağlamak için, kapsamlı bilgi ve veriler yeterli ayrıntıda sağlanmalıdır. Müteahhit tarafından temin edilecek malzemelerin kalitesi ve iĢçilik standartları açıkça tanımlanmalıdır‖ (EIC, a.g.e., s.22). ―ĠĢveren idare, projenin tasarlanması ve ihalenin yönetilmesi için bir müĢavir mühendis, proje uygulamasının denetlenmesi ve sözleĢme gereklerinin yerine getirilmesi için bir baĢka müĢavir mühendis görevlendirilebilir. Taraflardan herhangi birinin ihmali ya da hatası nedeniyle uygulama sırasında sorunların ortaya çıkması halinde ayrı bir kontrol mühendisi, tasarımcı mühendis ile müteahhit arasında tarafsız bir rol üstlenebilir. Diğer taraftan, tasarım ve kontrol iĢlevlerinin aynı mühendis tarafından üstlenilmesi ise, tasarımcının kendi tasarım fikirlerinin doğru bir Ģekilde hayata geçirilip geçirilmediğini kontrol etmesine imkan sağlayacaktır‖ (EIC, a.g.e., s.22). EIC‘nin bir tavsiyesi de, ―sözleĢme koĢullarına bir ―AnlaĢmazlık Kurulu‖ hükmünün ilave edilmesidir. Söz konusu kurul, sözleĢmenin hemen baĢlangıcında atanmalı ve projenin tasarımı ya da uygulanması ile ilgili olarak müĢavir mühendis ile müteahhit arasında herhangi bir görüĢ ayrılığı çıktığında bağlayıcı karar verme yetkisi ile donatılmalıdır‖ (EIC, a.g.e., s.22). ―Uluslararası inĢaat sektörünün baĢlangıç zamanlarında yapım iĢleri, çoğu zaman geleneksel yöntemle, en rekabetçi teklifi sunan müteahhitlere verilmekteydi. Ancak günümüzde tasarla-yap ve anahtar teslim projeler ve hatta müteahhidin yalnızca projenin tasarım ve yapımından değil bazı durumlarda aynı zamanda projenin yürütülmesi ve finansmanından da sorumlu olduğu performansa dayalı ihale yöntemi ve kamu-özel sektör ortaklıkları gibi yöntemler çok daha yaygın bir Ģekilde kullanılmaktadır. Zira, yalnızca en düĢük bedeli esas alan bir rekabet ortamında, öngörülen bütçe içerisinde ve belirlenen sürede etkin bir Ģekilde tasarlanmıĢ yüksek kaliteli yapım eserlerini gerçekleĢtirmek mümkün değildir‖ (EIC, a.g.e., s.23). ―Ön yeterlilik sürecinin bazı unsurları gereksiz yere karmaĢık, maliyetli ve zaman alıcıdır. Ön yeterlilik soru formları genelde gereksiz formaliteleri içeren taleplerde bulunmakta olup; bunlar, sözleĢmenin tabi olduğu hukuk düzeni açısından gerekli olmadıkça, istenmesinden kolaylıkla vazgeçilebilecek belgelerdir. Bu tür belgelere örnek olarak aĢağıdakiler verilebilir‖ (EIC, a.g.e.,s.24-25): -Her türlü ön yeterlilik ve teklif için, denetçilerin imza asıllarının bulunduğu yıllık bildirimler, -Her bir ön yeterlilik ve teklif için, banka yetkililerinin imza asılları bulunan banka referans yazıları, -Yeminli çevirmen tarafından yapılan ve bazen çevirmenin imzası ile birlikte noter tasdiki istenen çeviriler, -Noter tasdikli ve tasdik Ģerhi iliĢtirilmiĢ vekaletname, -Projede kullanılması öngörülen ekipmanların menĢe bildirimleri ya da menĢe 57 belgeleri, -Ülkelerin çoğunda noterlik sisteminin yaygın olmaması nedeniyle noter tasdiki yaptırmanın zor olmasına rağmen noter tasdikli çeĢitli belgeler.‖ ―Bunun da ötesinde günümüzde artan sayıda ihale çağrısı, ön yeterlilik baĢvurusunda bulunan müteahhide ek yükler getiren gereklilikler içermektedir‖ (EIC, a.g.e., s.25-26): -Projeye özel kredi imkanının bulunduğunu teyit eden banka beyanı (maliyet getiren ve kredi imkanının tamamını bloke eden ve aynı zamanda proje tekliflerinin altı aydan daha uzun bir süre sonra verileceği ön yeterlilik süreçlerinde anlamlı olmayan bir uygulamadır. -Listelenen personel ve ekipmanın münhasıran ilgili projede kullanılacağına dair müteahhit beyanı (aynı zamanda birden fazla lot için teklif verilmesini güçleĢtirmekte ve hattta imkansız kılmaktadır), -KiralanmıĢ ya da kirala-satınal anlaĢmaları yada diğer finansman anlaĢmaları uyarınca edinilmiĢ olanların aksine, projede kullanılacak olan ekipmanların tamamı ya da yarısının müteahhidin mülkiyetinde bulunması gerekliliği, -Müteahhidin elinde normal Ģartlarda bulunmayan ve müteahhidin ibraz etmekle yükümlü olduğu konu ile ilgili olmayan bilgiler ( ―teklif sahibinin daha önce temerrüde düĢtüğü sözleĢmeler‖ ya da ―Ģirket varlıkları üzerinde bulunan alacak talepleri ve konu oldukları dava süreçleri‖ gibi bilgilerin ihale süreciyle ilgileri halen anlaĢılamamıĢtır. Ayrıca, teklif sahipleri, bu türden bilgilerin ön yeterlilik aĢamasında idare tarafından nasıl kullanılacağı konusunda genelde bilgilendirilmediklerinden dolayı, değerlendirme sürecinin subjektif olacağı yönünde Ģüpheler doğmaktadır).‖ ―EIC, ön yeterlilik ölçütlerinin nesnel olmasını, ihale duyurusunda açıkça belirtilmesini ve yayınlanmasını tavsiye etmektedir. Bu ölçütler olası tüm teklif sahiplerine eĢit uygulanmalıdır. EIC, aĢağıda belirtilen bilgilerin ön yeterlilik değerlendirmesi için sunulmasının yeterli olduğu görüĢündedir‖ (EIC, a.g.e., s.26): -Ticaret kaydı, yıllık bildirimler, banka referansları ve benzeri belgelerin fotokopileri, -Noter tasdiki yerine tasdiksiz çeviriler, -Müteahhidin imzaladığı vekaletname, -Projede kullanılacak ekipmanlara ait uygun olan ülkelerdeki menĢe belgelerinin verileceğine dair bir beyan, -Belge asılları, sertifikalar ve tasdikli imzaların zorunlu olması halinde, teklif değerlendirme sürecinin sonunda ihale üzerinde kalan teklif sahibi (ya da kısa listeye kalan sınırlı sayıda telif veren) tarafından ibraz edilmeleri yeterli olmalıdır.‖ ―Uluslararası ihale çağrısında bulunan iĢveren idareler, toplam proje sermaye maliyetlerinin ortalamada yaklaĢık yüzde 3‘ünü, ihalenin tasarım ve teklif belgelerinin hazırlanmasına harcamaktadır. Bu oran, güncel fizibilte 58 etüdlerinin hazırlanması için yeterli olmamaktadır. Ġhale belgelerinin yetersiz düzeyde hazırlanması, çoğu zaman projenin de baĢarısız olmasıyla sonuçlanabilmektedir‖ (EIC, a.g.e, s.27). EIC, teklifler alınmadan seçilen müĢavir mühendis tarafından hazırlanan etüt, Ģartname, çizim ve benzeri belgelerin kalite ve yeterliliğinden tamamen iĢveren idarelerin sorumlu tutulmasını tavsiye etmektedir (EIC, a.g.e, s.27). F. ULUSLARARASI REKABETE AÇIK YAPIM ĠHALELERĠ ĠÇĠN ÖNGÖRÜLEN TEMĠNATLAR ―Uluslararası yapım iĢleri sözleĢmelerinde, projenin bütçe dahilinde ve zamanında tamamlanması için kamu ve özel sektör iĢverenlerini teminat altına almak için standart bir gereklilik söz konusudur. Bir banka tarafından düzenlenen koĢulsuz teminat, genellikle sözleĢme bedelinin yaklaĢık yüzde 10‘u tutarında olup, uluslararası müĢterilerin karĢılıklı teminat talebini yerine getirmek için kullanılmaktadır‖ (EIC, a.g.e., s.30). ―Kefalet Ģirketleri tarafından sözleĢme teminatı olarak verilen sözleĢme senetlerinin kullanılması, uluslararası taahhüt iĢlerinde yaygın bir uygulama değildir. Kefalet senedi sisteminde garantör, sözleĢme teminatının yalnızca mali unsurlarını taahhüt etmemekte aynı zamanda iĢ sahibine, müteahhidin yapım iĢleri sözleĢmesinden doğan yükümlülüklerini yerine getireceğine yani yapım iĢinin tamamlanacağına dair bir güvence de vermektedir. Kefalet senetleri; kesin teminat, avans teminatı ve alıkoyma serbest bırakma mekanizması gibi müteahhidin sözleĢmeden kaynaklanan teminat yükümlülüklerinin tamamının karĢılanması amacıyla düzenlenebilir‖ (EIC, a.g.e., s.30-31). ―Kefalet senedi sisteminin müteahhide sağladığı baĢlıca avantajlar Ģunlardır: 1. Kefalet senedi, müteahhidin kredi imkanını etkilemez. 2. Müteahhit haksız taleplere karĢı korunur. 3. Kefalet, projenin geliĢtirilme aĢamasını da içerdiğinden, genelde anlaĢmazlıklar berteraf edilir‖ (EIC, a.g.e., s.31). ―Kefalet senedi sistemi, bir teminat Ģekli olarak aynı zamanda projeyi finanse eden kuruluĢlar için de caziptir; çünkü yatırımın güvenilirliği, projenin tamamlanacağı güvencesi ile teminat altındadır‖ (EIC, a.g.e., s.31). ―Uluslararası Ticaret Odası (ICC), ―Talep Teminatları ve SözleĢme Teminatları için Yeknesak Kuralları‖ yayınlamıĢtır. Üye devletler tarafından onaylanan bu kurallar, söz konusu mali araçların uygunsuz kullanımına karĢı borçlu ve garantörleri korumaktadır‖ (EIC, a.g.e., s.31). ―EIC, proje finansörü kalkınma bankalarının ihale belgelerinde, projeye bağlı olarak talep teminatı ya da sözleĢme teminatının kullanılmasına iliĢkin hükümlerin yer almasını önermektedir. Buna alternatif uygulamalar, ilgili masraflar sözleĢme bedeline dahil edilmek zorunda olduğundan daha düĢük 59 nihai bedellerin oluĢmasına katkıda bulunabilir. Temin edilmeleri genelde daha ucuz olduğundan ve idare için de avantaj sağladığından, kefalet Ģirketleri tarafından düzenlenen teminatların kullanılması önerilmektedir. Ayrıca, teminat ya da senet metninde ICC yeknesak kurallarına atıfta bulunulması, taraflar için zorunlu kılınmalıdır‖ (EIC, a.g.e., s.31). G. ULUSLARARASI REKABETE AÇIK YAPIM ĠġLERĠ ĠHALE SÜRECĠNĠN MODERNLEġTĠRĠLMESĠ 1. EKONOMĠK OLARAK EN AVANTAJLI TEKLĠF EIC‘ye göre, ―en düĢük bedelli teklif yerine iĢveren idarelerin makul teklif anlayıĢını ―ekonomik olarak en avantajlı teklif‖ (bir baĢka deyiĢle, teknik performans, maliyet etkililiği, esneklik, çevresel etki, yerel halka yönelik yatırım, sosyal sorumluluk ve benzeri unsurların en makul birleĢimini içeren teklif) bağlamında değerlendirmeleri uygun olacaktır. Ancak fiilen genelde yalnızca ―en düĢük bedel‖ dikkate alınmaktadır çünkü iĢveren idare, ―düĢük bedel‖ ile ―ekonomik olarak en avantajlı teklif‖ arasındaki farkı değerlendiremeyecek olan üst düzey yetkililerine karĢı sorumludur‖ (EIC, a.g.e.,s.35). Avrupa Adalet Divanının aldığı son karara göre, ―en düĢük bedel‖ nesnel bir ölçüt olarak kabul edilmiĢtir (Bkz. ECJ, C-247/02). Ancak, en düĢük bedel, iĢveren idare tarafından tek karar ölçütü olarak seçildiğinde, idare her sözleĢmenin kendine özgü özelliklerini değerlendirmeye alamamakta, serbest rekabet için en uygun ölçütleri seçememekte ve dolayısıyla ihaleyi en iyi teklif sahibine verememektedir. Açık ve belli teklif sahipleri arasında ihale yöntemleri ile gerçekleĢtirilen kamu ihalelerine iliĢkin çerçeve kanunun yalnızca en düĢük bedel esasına dayandırılması, Avrupa Birliği Hukukuna aykırıdır‖ (EIC, a.g.,e, s.35). ―Uluslararası kalkınma bankaları tarafından finanse edilen projelerdeki en düĢük bedel sorununu çözmek için EIC‘nin önerisi, bu bankaların, iĢveren idareleri ―ekonomik olarak en avantajlı teklif‖ esasında ihaleleri sonuçlandırmaları yönünde teĢvik etmeleridir‖ (EIC, a.g.e., s.35). ―Ekonomik olarak en avantajlı teklif, ihale dosyasında belirtilen mekanizmalar uyarınca kalite, bedel ve iĢletme maliyeti gibi unsurlara uygun ağırlıklar verilerek belirlenmelidir. Ancak, ihale çağrısında bedel dıĢında kalite, performans Ģartnameleri, tasarım gereklilikleri, tamamlama süresi, iĢletme maliyeti ve baĢka ölçütlerin de esas alınması halinde, bu tür tekliflerin değerlendirilmesi çok daha karmaĢık ve biraz da öznel olabilecektir‖ (EIC, a.g.e.,s.36). ĠĢveren idareler tarafından genelde izlenmesi gereken safhalar, aĢağıda belirtilen beĢ aĢamayı kapsamaktadır (EIC, a.g.e., s.36): -Bedele ek olarak belirlenecek ihale kararı ölçütlerinin seçilmesi, 60 -Ölçütlerin herbirinin ağırlıklarının belirlenmesi, -Ölçütlerin herbiri esas alınarak tekliflerin değerlendirilmesi, -AĢırı düĢük tekliflerin reddedilmesi, -Tekliflerin nihai olarak sıralanması.‖ 2. ALTERNATĠF TEKLĠFLER ―Alternatif teklifler, teklif verenin, iĢveren idarenin ihtiyaçlarını karĢıladığını düĢündüğü ancak ihale belgelerindeki gerekliliklerle tam olarak eĢleĢmeyen tekliflerdir. Teknik yenilikleri, projenin maliyetini düĢüren ya da performansını artıran diğer yaklaĢım değiĢikliklerini içerebilirler‖ (EIC, a.g.e., s.37). ―EIC, müteahhitlerin ihale dıĢı bırakılmadan teknik alternatifler sunabilme seçeneğine sahip olması gerektiği düĢüncesindedir. Zira, teklif verenlerden biri, projenin gerçekleĢtirilmesi ile ilgili olarak ihale belgelerinde belirtilen çözümden farklı bir çözümü sunma bilgi ve becerisine sahip olabilir. Bu nedenle en pratik çözüm, maliyeti düĢürmesi, yapım süresini kısaltması ya da projenin daha iyi uygulanmasına imkan sağlaması kaydıyla, teklif sahiplerini alternatif teklifler sunmaya davet etmektedir‖ (EIC, a.g.e., s.37). 3. ÇĠFT ZARF SĠSTEMĠ ―AĢırı düĢük teklif verilmesi riskini bertaraf etmek için bazı ülkerede teknik ve mali tekliflerin iki ayrı zarf içinde sunulması talep edilmektedir. Bu sayede ihale makamı idareler, mali unsurların etkisi altında kalmadan tekliflerin teknik kalitesini değerlendirebilmektedirler‖ (EIC, a.g.e., s.37). ―Çift zarf sisteminin avantajı, öncelikle teknik tekliflerin değerlendirilmesine imkan sağlanması ve iĢveren idarenin ilgisini en çok çeken teknik çözümlerin, çözümüne iliĢkin bedel iĢveren idare tarafından bilinmeden, tarafsız bir biçimde seçilebilmesidir. Bazı durumlarda, iyi bir teknik çözüm ihtiyacı, bunun için gereken bedelden daha önemlidir‖ (EIC, a.g.e., s.37). ―Bu yöntemin Ģeffaf uygulanması için taraflardan her biririn teknik tekliflerine karĢılık gelen mali tekliflerini içeren ikinci zarfların tamamı, noter veya avukat gibi bağımsız bir tarafa teslim edilmeli ve yalnızca tatmin edici teknik çözümlere ait mali teklifler, söz konusu üçüncü tarafların huzurunda açılmalıdır. Mali teklif, idarenin bütçesini aĢıyorsa, tatmin edici bulunan en iyi ikinci teknik çözüme ait mali zarf açılmalı ve seçim yapılana kadar uygulamaya bu Ģekilde devam edilmelidir. Açılmayan zarflar, ihalenin sonuçlandırılmasının ardından baĢarısız olan teklif sahiplerine geri gönderilmelidir‖ (EIC,a.g.e.,s.3738). 4. ĠKĠ AġAMALI ĠHALE SĠSTEMĠ ―EIC, büyük ölçekli altyapı projelerinin ihalesinde ―anahtar teslim‖ ya da ―tasarla-yap‖ yöntemlerinin, proje finansörü kuruluĢlar ve iĢveren idareler 61 tarafından ciddi olarak ele alınmasını tavsiye etmektedir. Zira, tasarım ve yapım iĢlerine ait sorumluluğun birlikte tek elde toplanması, projenin tamamlanma süresini kısaltacaktır. Ayrıca, tasarım ve yapım sürecindeki verimlilik, proje bedellerini de düĢürebilecektir‖ (EIC, a.g.e., s.38). ―Anahtar teslim proje ihalelerinin yanlıĢ tanımlanmıĢ iĢ sahibi gerekliliklerine göre tek aĢamalı ihale yöntemi esasında sonuçlandırıldığı olumsuz örnekler dikkate alındığında, ihale sürecinin etkin yürütülmesi ve uzun sürmemesi kaydıyla, bu tür projelerde iki aĢamalı ihale sisteminin kullanılması için geçerli nedenler bulunmaktadır. Birinci aĢamada seçilenlerden bir kısa liste oluĢturulacak ve bunlardan, gözden geçirilmiĢ eĢit Ģartlara göre mali tekliflerini sunmaları istenecektir‖ (EIC, a.g.e., s.38-39). 5. PERFORMANSA DAYALI ĠHALE SĠSTEMĠ ―Performansa dayalı ihale yaklaĢımı, hizmetin temini iĢini özel sektöre devrederek ve subvansiyon ödemesini hedeflenen gruplara verilen hizmete bağlayarak, hizmet kalitesini artırmaya çalıĢmaktadır. Geleneksel projelerde idare, örneğin bir su arıtma tesisi (ya da kara yolunun) yapımı için talimat vermekte ve tesisi yaptırmaktadır. Ancak performansa dayalı ihale sistemiyle gerçekleĢtirilen projelerin çoğunda bir hizmet (örneğin arıtılmıĢ suyun temini ya da bakım ve iĢletme sorumluluğu da dahil olmak üzere bir kara yolunun hizmete açılması) satın alınmaktadır‖ (EIC, a.g.e., s.39). ―Teklif sahiplerinin yalnızca bedelle sınırlı olmamak üzere geniĢ bir ihale karar ölçütleri yelpazesi içinde rekabete girmelerine imkan verdiğinden EIC, genel anlamda performansa dayalı ihale sistemini desteklemektedir. Dolayısıyla EIC, Dünya Bankası tarafından yürütülen ve çok taraflı kalkınma bankaları ile iki taraflı bağıĢcı kuruluĢlar tarafından finanse edilen büyük ölçekli karmaĢık projelerin performansa dayalı ihale sistemi ile gerçekleĢtirilmesi yaklaĢımının analiz edildiği araĢtırma çalıĢmasını, tamamen desteklemektedir. Özellikle enerji üretimi, su ve kanalizasyon ve diğer kamu hizmetleri gibi alt yapı projeleri ile sınırlı olan bu çalıĢma Ģu sonuca varmıĢtır: ―Belirtilen proje türlerinde performansa dayalı ihalenin benimsenmesinde ilgili tüm tarafların sağlayacağı bir dizi fayda bulunmaktadır. Büyük ölçekli karmaĢık projelerde bu faydalar, olası olumsuzlukların çok ötesine geçmektedir‖ (Bkz. Uluslararası Finans KuruluĢları ve BağıĢçılar Tarafından Finanse Edilen Büyük Ölçekli KarmaĢık Projelerin Performansa Dayalı Ġhale Sistemi ile GerçekleĢtirilmesi konulu çalıĢma-Nihai Rapor, 29 Mart 2004,s.14). ―Nihai raporun ana sonuçları aĢağıdaki gibidir: -Müteahhitler, kendilerine ait daha yeni, daha verimli ve bazen daha ucuz teknoloji çözümlerini önerebilmelidirler; -Dünya Bankasının Ġhale Klavuzu ya da standart ihale belgelerinde performans ya da iĢleve dayalı Ģartnamelerin kullanılmaması yönünde bir ifade yoktur; -Ön yeterlilik ardından iki aĢamalı ihale en uygun yöntemdir; 62 -Avrupa deneyimlerine bakıldığında, iĢ sahiplerinin nitelikli ve deneyimli personeli ile tamamlanan tesisleri devraldığı ve iĢlettiği çok sayıda iyi iĢleyen performansa dayalı ihale ile gerçekleĢtirilen proje bulunmaktadır; -GeliĢmekte olan ve geçiĢ ekonomisindeki ülkelerde, iĢ sahibinin uygun eğitimli iĢletme ve bakım personeline sahip olmadığı durumlarda, tamamlanan tesisin iĢletme faaliyetlerinden, bir baĢka deyiĢle yalnızca tesisin yapımı değil kullanıcılara hizmet temini faaliyetlerinden de müteahhidin sorumlu olması, daha tatmin edici sonuçların elde edilmesini sağlayabilir; -ĠĢleve dayalı Ģartnamelerin hazırlanması ve ilgili tekliflerin değerlendirilmesi, yetkin ve deneyimli teknik personele sahip müĢavir mühendislerin görevlendirilmesini gerektirmektedir.‖ (Nihai Rapor, s.14). ―Performansa dayalı ihale sisteminde kullanılacak teminatlar, standart projelerin teminatlarından çok daha önemli olacaktır. Zira, bu uygulamada müteahhitler çok daha uzun bir süre boyunca daha büyük ölçekli bir yatırımı üstlenmekte ve dolayısıyla müteahhit ve kefalet sektörü üzerine önemli bir yük getirmektedir. Ayrıca, geleneksel sözleĢmelere göre çok daha uzutılmıĢ sürelerin söz konusu olduğu performansa dayalı ihalelerde, ödeme konusu geliĢmekte olan ülkelerde sorunlara neden olmaktadır. Dolayısıyla, performansa dayalı ihaleler için kısmi risk teminatları gibi yeterli araçlar geliĢtirilmelidir‖ (EIC, a.g.e., s.41). 6. KAMU-ÖZEL SEKTÖR ORTAKLIKLARI ―Kamu özel sektör ortaklığı‖ genel terimi altında, amaçları projelere özel sektör katılımını sağlamak olan çok sayıda proje modeli (özel finans giriĢimi, tasarla-yap-finanse et-iĢlet, yap-iĢlet-devret, yap-devral-iĢlet-devret v.b.) geliĢtirilmiĢ olup bu modeller halen uygulanmaktadır‖ (Bu konuda bkz. GeliĢmekte Olan ve GeçiĢ Ekonomisindeki Ülkelerde Kamu-Özel Sektör Ortaklıkları-Mevcut Deneyimlerin EleĢtirel Değerlendirilmesi ve BağıĢçı Müdahelesi Olasılıklarının Analizi, Avrupa Komisyonu ÇalıĢma Belgesi, 30 Temmuz 2004). ―Ġyi tasarlanmıĢ kamu-özel sektör ortaklığı modelleri, aslında altyapı hizmetlerinin kalite ve miktarını iyileĢtirmekte ve aynı zamanda önemli verimlilik kazanımları sağlamaktadır. Rekabet ya da etkili düzenleyici bir çerçeve ile risklerin kamudan özel sektöre kaydırılması yöntemiyle harcanan paranın karĢılığının daha fazla alınması sağlanabilir‖ (EIC, a.g.e.,s.42). ―Sürdürülebilir ihale sistemi, etkin bir ön yeterlilik aĢaması ile baĢlamakta ve yüksek kaliteli belgelere ve dengeli sözleĢme koĢullarına dayanan bir ihale süreci ile devam etmektedir. En düĢük bedelle en yüksek kaliteyi sağlamak için proje finansörü çok taraflı kalkınma bankaları, yeterliliği almıĢ teklif sahiplerinin uzmanlıklarını yeterli düzeyde rekabete taĢıyabilmelerine imkan sağlayacak yenilikçi ihale yöntemlerini daha sık uygulamalıdır. Anahtar teslim, tasarla-yap, performansa dayalı ihale ve kamu 63 özel sektör ortaklıkları gibi yenilikçi ihale modelleri kullanılarak aĢağıda belirtilen katma değerler elde edilebilir‖ (EIC, a.g.e., s.44-45): 1. GeliĢmekte olan pazarlara yatırım yapılması, 2. Bilginin yerel müteahhitlere aktarılması, 3. Müteahhitlerin projenin erken aĢamalarında devreye girmesi ile verimliliğin artması, 4. ĠĢletme masraflarının optimize edilmesi, 5. Sosyal sorumluluk taĢıyan iĢletme anlayıĢı dahil olmak üzere sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uyum sağlanması.‖ ―Özellikle büyük ölçekli projelerin, iĢi yapmak için gereken beceri ve kaynaklara sahip ve uygun olan yerlerde iĢi yerel taĢeronlara devredecek yabancı müteahhit firmalara verilmesi halinde; yurt dıĢı müteahhitlik hizmetleri sektöründe uluslararası ve yerel çıkarların çatıĢması sorunu yaĢanmayacaktır‖ (EIC, a.g.e., s.45). 1.1.1 SONUÇ Yirmibirinci yüzyılın baĢında, uluslararası müteahhitlik hizmetleri sektörü, inĢaatla ilgili yan servisler ve yardımcılar ve ortaklar aracılığıyla faaliyette bulunan özgün yapısı ile, aynı zamanda hem fırsatlar ile hem de zorluklar ile karĢı karĢıya bulunmaktadır. Uluslararası müteahhitlik hizmetleri sektörünün yurtdıĢındaki iĢ olanaklarını etkileyen geniĢ faktörler yelpazesinde; altyapı projelerinin uluslararası finansmanı, uluslararası ihale prosedürleri ve standart sözleĢme formları,uluslararası tahkim ve uyuĢmazlıkların alternatif çözüm mekanizmaları, ihracat kredisi sigortası ve yabancı inĢaat pazarlarına giriĢ engellerinin kaldırılması hususları önceliğe sahip meseleler olarak öne çıkmaktadır. Global ölçekte altyapı ihtiyacı her geçen gün artmakla birlikte, dünya çapında altyapı alanında yeni inĢaat ve bakım faaliyetleri için gereken fonları bulmakta genel olarak güçlük çekildiği gözlenmektedir. Bu durum karĢısında yeni bir finansman yöntemi olarak, altyapı yatırımlarının finansmanında ve alt yapı hizmetlerinin yürütülmesinde kamu-özel sektör ortaklığı (Public-Private Partnership) modeline daha fazla iĢlerlik kazandırmak güncel bir çözüm yolu olarak ortaya çıkmaktadır. FIDIC tarafından 1999 yılında yayınlanan 5‘inci baskı yeni kırmızı,sarı ve gümüĢ renkli kitapların (genel ve özel Ģartnamelerin), diğer bir deyiĢle standart sözleĢme formlarının, geçmiĢte olduğundan daha fazla olarak inĢaat riskini müteahhite yüklediği görülmektedir. Ancak Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin çoğunda halen 1987 yılında yayınlanan 4‘üncü baskı kırmızı kitap, inĢaat sözleĢmelerinin hazırlanmasında ve uluslararası ihalelerde 64 yaygın olarak kullanılmakta olup; yeni baskı FIDIC tip Ģartnamelerinin bu eski baskı versiyonunun tamamen yerini almasının biraz daha zaman alacağı anlaĢılmaktadır. Modern bir ihale sistemi, baĢvuran isteklilerin etkili bir ön yeterlilik değerlendirrnesine alınmasıyla baĢlamalı ve yüksek kaliteli ihale dökümanlarına dayanan bir ihale prosedürü ve iĢveren ile müteahhit arasında gelecekteki muhtemel riskleri adil olarak dağıtan dengeli sözleĢme Ģartları ile devam etmelidir. ĠnĢaat projelerine iliĢkin uyuĢmazlıkların hızlı, hatta mümkünse çıktığı anda Ģantiyede çözülebilmesini temin edebilecek alternatif uyuĢmazlık çözüm mekanizmalarına, özellikle de uluslararası inĢaat projelerinde inĢaat sanayinin özel ihtiyacı bulunmaktadır. Günümüzdeki uygulamada ihracat kredisi sigortası Ģirketlerinin sağladığı sigortaların kapsamı politik ve ticari riskler ile sınırlı olup; çevresel, sosyal ve kültürel riskleri azaltma kapasiteleri ihmal edilebilir düzeydedir. Geleneksel inĢaat faaliyeti, iĢverenlerin ve onların müĢavir mühendislerinin belirlediği teknik kriterlere ve Ģartlara dayanan talimatları yerine getirdiği için, müteahhitin inĢaat iĢinin çevresel boyutlarını etkileme kapasitesi, üçüncü taraflar tarafından hazırlanan ihale dökümanları ve dizaynlar (çizimler) ile inĢaatın yapılmakta olduğu yabancı ülkedeki ulusal mevzuat ile sınırlıdır. Haziran 2003‘de dünyanın en büyük ve en ünlü özel finans kuruluĢlarından bazıları Ekvador Prensiplerini kabul etmiĢlerdir. Bu yol gösterici prensipler, kredi veren kuruluĢların finanse ettikleri inĢaat projelerinin sosyal açıdan sorumlu ve çevresel açıdan sakıncasız geliĢmesini garanti etmeyi amaçlamaktadır. Nitekim, Avrupa Uluslararası Müteahhitler Birliği Genel Kurulu‘nun 15 Nisan 2004 tarihinde Ġstanbul‘daki konferansının konusunun ―Ġhracat Kredi Sigortası ve Proje Finansmanında Çevresel ve Sosyal Standartlar‖ olarak seçilmesi, geliĢmekte olan ülkelerdeki altyapı projeleri için uluslararası finansman sağlamada yeni standartların önemini vurgulamaktadır. 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olan Çin, taahhütlerinin aksine, kabul ettiği yeni hukuki düzenlemeler ile yabancı müteahhitlerin Çin‘in inĢaat pazarına girmelerinin önünde yeni giriĢ engelleri yaratmıĢtır. Avrupa Komisyonu‘nun ve diğer uluslararası kuruluĢların iĢbirliği içinde yürüttükleri Çin Hükümeti nezdindeki ikna çabalarının kısmen baĢarılı olması sonucunda, Çin inĢaat pazarına uluslararası inĢaat Ģirketlerini daha fazla çekebilmek için, Çin‘in yeni mevzuatının yabancı müteahhitler için öngördüğü ikamet Ģartı, yabancı mühendis sayısına getirilmiĢ olan sınırlamalar, belirli sermaye getirme mecburiyetleri gibi pazara giriĢ engeli niteliğindeki kısıtlamalar yumuĢatılmıĢtır. Yukarıda uluslararası müteahhitlik sektörünün gündemindeki son geliĢmeler böylece değerlendirildikten sonra, konuyu ülkemizin yurtdıĢı müteahhitlik hizmetleri sektörü açısından ele aldığımızda sektörün gündemindeki baĢlıca sorunlar olarak baĢlıca Ģu hususlar dikkati çekmektedir: Bürokraside daha etkin bir koordinasyon oluĢturma gereği, finansman bulma ve 65 teminat mektubu temin etme güçlüğü, sosyal güvenlik, dıĢ pazarlar hakkında bilgi edinme zorluğu, tanıtım eksikliği, sektörün belli bölgelerde yoğunlaĢması ve yeni pazarlara açılamaması, iĢ alınarak faaliyet gösterilen tüm ülkeler ile ―Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi‖ ve ―Yatırımların KarĢılıklı TeĢviki ve Korunması‖ anlaĢmalarının henüz tamamlanamamıĢ olması, Türk teknik müĢavirlik ve mühendislik firmalarının yurtdıĢında yeterince etkin olamaması, teknik ve tecrübe bakımından yetersiz Türk inĢaat firmalarının yurtdıĢında iĢ üstlenmesi nedeniyle sektörün olumlu imajının zedlenmesi. Yukarıda özetlenen sorunlar biran önce halledilerek, ülkemizin halihazırda oldukça yüksek olan mevcut cari açığını kapatabilmek için, geleneksel olarak döviz kazandırıcı ihracat ve turizm sektörlerinin yanısıra, önündeki engellerin kaldırılması ve mümkün olan her türlü hukuki, mali desteğin sağlanması suretiyle acilen yurtdıĢı müteahhitlik hizmetleri sektörünün önünün açılması zarureti bulunmaktadır. KAYNAKÇA I. KĠTAPLAR VE RAPORLAR EIC, Blue Book on Sustainable Procurement -Sürdürülebilir Ġhale Sistemi/Mavi Kitap, Germany,November 2004. GeliĢmekte Olan ve GeçiĢ Ekonomisindeki Ülkelerde Kamu-Özel Sektör Ortaklıkları-Mevcut Deneyimlerin EleĢtirel Değerlendirilmesi ve BağıĢçı Müdahelesi Olasılıklarının Analizi, Avrupa Komisyonu ÇalıĢma Belgesi, 30 Temmuz 2004. KANIT, Recep: ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Almanın Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, 2005. Uluslararası Finans KuruluĢları ve BağıĢçılar Tarafından Finanse Edilen Büyük Ölçekli KarmaĢık Projelerin Performansa Dayalı Ġhale Sistemi ile GerçekleĢtirilmesi konulu çalıĢma-Nihai Rapor, 29 Mart 2004. II. ULUSLARARASI ANLAġMALAR, KURALLAR VE ĠLGĠLĠ MEVZUAT SÖZLEġMELER, MODEL Arbitration Rules of the United Nations Commission on International Trade Law (BirleĢmiĢ Milletler Ticaret Hukuku Komisyonu Tahkim Kuralları/UNCITRAL Tahkim Kuralları), Convention on the Recognition and Enforcement of the Foreign Arbitral Awards, New York, 1958 (1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfzi Hakkında New Yoırk SözleĢmesi), 66 European Convention on International Commercial Arbitration, Geneva, 1961 (Milletlerarası Ticari Tahkim Hakkında 21 Nisan 1961 tarihli Avrupa Cenevre- SözleĢmesi), General Act for the Pasifc Settlement of International Disputes of 1928 (1928 Genel Tahkim SözleĢmesi), International Convention on the Settlement of Investment Disputes betwe-en States and Nationals of Other States (Devletler ile Diğer Devletlerin VatandaĢları Arasındaki Yatırım UyuĢmazlıklarının Çözümlenmesi Hakkındaki SözleĢme/ICSID Konvansiyonu), Multilateral Agreement on Investment (Yatırımlar Hakkında Çok Tarafı AnlaĢma /MAI), Regulation on the Procedure of the International Conciliation (Uluslararası Hukuk Enstitüsü‘nün Uluslararası UzlaĢtırma Prosedürleri Hakkındaki Yönetmeliği), Rules of Arbitration of the International Chamber of Commerce (Uluslararası Ticaret Odası Tahkim Kuralları / ICC Tahkim Kuralları), The 1899 Hague Convention for the Pasifc Settlement of International Disputes / La Haye SözleĢmesi, The 1907 Hague Convention for the Pasifc Settlement of International Disputes / 1907 La Haye SözleĢmesi, The Permanent Court of Arbitration Optional Rules for Arbitrating Disputes between Two States, 1992 (1992 tarihli Ġki Devlet Arasındaki UyuĢmazlıkların Tahkim Yoluyla Çözümü için Seçimlik Kurallar), The Permanent Court of Arbitration Optional Rules for Arbitrating Disputes between Two Parties of Which Only One is A State, 1993 (1993 tarihli Tarafardan Sadece Biri Devlet Olan Ġki Taraf Arasındaki UyuĢmazlıkların Tahkim Yoluyla Çözümü için Seçimlik Kurallar), 67 The Permanent Court of Arbitration Optional Rules for Arbitration betwe-en International Organizations and Private Parties, 1996 (1996 tarihli Uluslararası Örgütler ile Özel KiĢi ve KuruluĢlar Arasındaki Tahkim için Seçimlik Kurallar), UNCITRAL Model Law on International Commercial Arbitration (Milletlerarası Ticari Tahkime ĠliĢkin UNCITRAL Model Kanunu), Understanding on Rules and Procedures Governing the Settlement of Disputes of World Trade Organization (UyuĢmazlıkların Çözümüne Dair Usul ve Kurallar Hakkında Dünya Ticaret Örgütü AnlaĢması), United Nations Model Rules on Arbitral Procedure, 1958 (1958 tarihli BirleĢmiĢ Milletler‘in Tahkim Usulüne ĠliĢkin Model Kuralları), ICC Uluslararası Tahkim Divanı Statüsü, ICC Uluslararası Tahkim Divanı Ġç ĠĢlem Tüzüğü, ICC Tahkim Tüzüğü, 20.5.1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, 21.06.2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu, Conciliation Rules of the United Nations Commission on International Trade Law (UNCITRAL UzlaĢtırma Kuralları), UNCITRAL Model Law on Internaitonal Commercial Arbitration (1985), (Milletlerarası Ticari Tahkime ĠliĢkin Model Kanun), UNCITRAL Model Law on International Commercial Conciliation (2002), (Milletlerarası Ticari UzlaĢmaya ĠliĢkin Model Kanun), 68 Principles of International Commercial Contracts (Rome, 2004),(Millet-lerarası Ticari SözleĢmelere ĠliĢkin Ġlkeler), Principles of European Contract Law , 2004 (Avrupa SözleĢme Hukuku Ġlkeleri, 2004). 69 Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18 ÜRÜN SEÇKĠ DOSYASI DEĞERLENDĠRME YÖNTEMĠNE ĠLĠġKĠN ÖĞRETMEN GÖRÜġLERĠ Ġlker KÖSTERELĠOĞLU ÖZET Bu çalıĢmanın amacı, ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin öğretmenlerin bilgi düzeyleri ve uygulama düzeyleri ile bu konudaki hizmet içi eğitim ihtiyaç düzeylerini belirlemektir. AraĢtırma, Bolu iline bağlı ilköğretim okullarında görev yapan çeĢitli branĢlarda (n=290) öğretmen ile yürütülmüĢtür. AraĢtırma kapsamında veri toplamak amacıyla Ağca (2003) tarafından geliĢtirilen anket kullanılmıĢtır. AraĢtırmadan elde edilen veriler öğretmenlerin anketteki her bir maddeye verdikleri cevaplar ve öğretmenlerin algılarına göre bu konuya iliĢkin bilgi düzeyleri, sınıflarında uygulama düzeyleri ve hizmet içi eğitim ihtiyaç düzeyleri için yüzde ve frekans değerleri hesaplanmıĢtır. AraĢtırmadan elde edilen veriler analiz edildiğinde; öğretmenlerin bu yönteme iliĢkin bilgi düzeylerinin kısmen yeterli olduğu (%48.1), sınıflarında uygulama düzeylerinin (%41.2) kısmen uyguluyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, öğretmenlerin büyük çoğunluğunun bu konuda hizmet içi eğitime ihtiyaç duydukları (%77.6) ve hizmet içi eğitim ihtiyaç düzeylerinin yüksek olduğu bulgularına eriĢilmiĢtir. Anahtar kelimeler: Ürün seçki dosyası değerlendirme; Eğitim programı; Değerlendirme. ABSTRACT The aim of the study is to determine the information level of teachers about Portfolio assessment, to determine the classroom application level and their needs for in service education, and to put forward teachers‘ views about Portfolio assessment. The research was carried out with teachers (n=290) from different branches teaching in primary schools of Bolu to gather data for the research the questionnaire developed by Ağca (2003) was used. The data, teachers‘ responses to each article, teachers‘ information level according to their perception, the application level in class, their level of need for in service training were determined as frequency and percentage value. When the data was analyzed, it is found that the knowledge of teachers about this method is partially sufficient (%48,1), the application level in class intensifies on ―I partially apply‖ choice (% 41,2) and that most of them need in service training (%77,6) and their level of their in service training level is high. Key words: Portfolio assessment; Educational programmes; Evaluation. Bolu Emine Mehmet Baysal Eğitim Uygulama Okulu ve ĠĢ Eğitim Merkezi 70 1. GĠRĠġ Yapılandırmacı yaklaĢım temelinde yeniden ele alınarak geliĢtirilen eğitim programlarının ölçme ve değerlendirme boyutunda, yeni değerlendirme yöntemleri gündeme gelmiĢtir. Yenilenen programda ölçme ve değerlendirme boyutunda sadece ürünün değil aynı zamanda öğrencilerin öğrenme sürecide değerlendirme kapsamına alınmıĢtır. Bu amaçla değerlendirmede öğretmenlerin halen kullandıkları klasik ölçme araçları (çoktan seçmeli, doğru-yanlıĢ, test, yazılı yoklama vb.) yanında sürecin değerlendirilmesi için ise performans görevleri, öğrenci ürün seçki dosyasının hazırlanması ve duyuĢsal öğrenmeler için tutum ölçeklerinin kullanılmasını beraberinde getirmektedir (MEB, 2005: 24). Yapılandırmacı yaklaĢımın temel alındığı programda öğrenciden beklenen bilgiyi hatırlaması değil, uygulaması, analiz etmesi ve değerlendirmesidir. Bundan ötürü öğretim süreci içinde yapılan ölçümlere dayalı değerlendirmelere de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu değerlendirme yöntemlerinden biri portfolyo dosyalarıdır. Ülkemizde ―portfolio‖ sözcüğü çeĢitli çalıĢmalarda ―portfolyo, tümel değerlendirme, ürün dosyası, ürün seçki dosyası‖ gibi isimlerle adlandırılmaktadır. Bu araĢtırmada, ürün seçki dosyası isminin kullanılması tercih edilmiĢtir. Bazı eğitimciler, ölçme ve değerlendirme iĢlemlerinde standart test teknikleri yerine son yıllarda kullanılmakta olan performansa dayalı değerlendirme tekniklerinin kullanılmasının daha yararlı olacağını ifade etmektedirler (Lebuffe,1993; akt. Morgil, Cingör, Erökten, Yavuz ve Özyalçınoskay, 2004). Öğrencinin performans yeteneklerini değerlendirmede kullanılan yöntemlerden olan ürün seçki dosyasının ne olduğu sorusuna; Poulson, Paulson ve Meyer (1991: 60) ―belli bir bağlamda öğrencilerin performansını, geliĢimini ve baĢarısını yansıtan öğrenci çalıĢmalarının amaçlı bir Ģekilde toplanması‖ Arter ve Spandel (1992: 36) ―öğrencilerin çabalarını, ilerlemesini veya verilen alanlardaki baĢarı hikâyesini gösteren öğrenci çalıĢmalarının amaçlı olarak bir araya getirilmesi‖ olarak tanımlamaktadırlar. Korkmaz ve Kaptan (2003: 160), ürün seçki dosyaları öğrenme süreci içinde bireyin geliĢimini yine birey tarafından seçilen çok yönlü ürünlerini yansıttığı ve birey hakkında bilgi veren geliĢim dosyaları olarak tanımlanmaktadır. Yapılan bu tanımlardan ürün seçki dosyalarının öğrencilerin geliĢim sürecini bir bütün olarak görmemizi sağlayan öğrenci çabalarının ortaya çıkardığı seçkin ürünler olduğu çıkarımı yapılabilir. Ürün seçki dosyalarının belli bir zaman dilimi içinde yapılan çalıĢmaların tümünün toplandığı dosyalar olarak algılandığına dikkat çeken Kan (2007: 136) bu durumda ürün seçki dosyası değerlendirmenin öğretmen ve öğrenci açısından değerini yitireceğini vurgulayarak bu sorunu aĢmak için ürün 71 seçki dosyalarının kullanılması sürecinde içerisinde nelerin bulunacağı, bu çalıĢmaların nasıl seçileceği ve nasıl değerlendirileceğinin önceden kararlaĢtırılması gerektiğini belirtmektedir. Yine bu bağlamda ürün seçki dosyaları içerisinde yer alacak çalıĢmalarda öğrencilerin sergileyecekleri performansın uygulanan eğitim programının hedefleri ile ilgili olması baĢka bir ölçüt olarak kabul edilebilir. Genesee ve Upshur (1996: 101); bu bağlamda ortaya çıkacak olumsuzlukları ortadan kaldırmak için ürün seçki dosyaları içinde yer alacak çalıĢmaların sayısı, nasıl depolanacağı, kaydedilmesi, inceleme ve değerlendirilmesinin nasıl yapılacağının belirlenmesi açısından sınırlarının çizilmesinin gerekliliğine dikkat çekmektedirler. Ürün seçki dosyası değerlendirmenin olumlu yönlerine çeĢitli eğitimciler Ģu yönleriyle vurgu yapmaktadır. Owings ve Follo (1992) ―bu yöntemin öğrencilerin güçlü ve zayıf yönlerini görmelerini, keĢfetmelerini ve anlamalarına yardımcı olacağı‖, Gilman, Andrew ve Rafferty (1995) ile Midkiff ve Thomasson (1993) ―hem süreç hem de ürünü değerlendirme için kullanılabileceği, öğrencileri geliĢimleri için daha fazla sorumluluk almaya cesaretlendirdiği ve teĢvik ettiğini‖, Wolf (1996) ―içeriğe bağımlı ve standart çoktan seçmeli testlerde iyi bir performans göstermek gibi klasik amaçlara odaklanmıĢ eğitim sisteminin baĢaramadığı, öğrencilerin eğitimin sonuçlarının farkına varmalarını sağlayacağını‖ belirtmiĢlerdir (akt. Kan, 2007). Bunun yanında Airasian (1994: 268) ―öğrenciyi değerlendirmenin bir parçası yaparak ondaki ilerlemeler ve geliĢmeler hakkında öğrencinin kendisine, veli ve öğretmene bilgi sağlayacağını ifade ederken Poulson, Paulson ve Meyer (1991: 63) ise ―öğrenciyi risk alma, yaratıcı çözümler üretme, kendi performansını değerlendirmede öğrenciye gözleme fırsatı vermesini‖ ve Bekiroğlu (2006: 4) ―öğrencilerin organize etme ve sentez yapma kabiliyetlerini kullanarak, ne kadar baĢarılı olduklarını ve ne kadar öğrendiklerini en iyi Ģekilde göstererek öğrencinin ―kendini yansıtmasını sağlayacağı‖ düĢünceleri olumlu yönleri iĢaret etmektedirler. Ancak belirtilen bu avantajlarının yanında bir çok öğretmen tarafından kullanılmasına rağmen bir çok öğretmen tarafından çok zaman alması, bir kağıt biriktirme operasyonu olarak algılanması ve daha çok performans gerektirmesi açısından tercih edilmemektedir (Wolfe, Chıu ve Reckase, 2000-akt. Kaptan-Korkmaz, 2003). Sewell, Marczak ve Horn, (2003: 3) ise, bu yöntemin ilk kez kullanıldığı durumlarda öğretmen ve öğrenciler açısından uygulanmasında zorlukların yaĢanabileceğini belirterek; bu durumda yapılan çalıĢmaların çeĢitli eserlerin bir araya getirildiği dosyalar olmaktan kurtarmak için çalıĢmaya iliĢkin amaç ve kriterlerin önceden açık bir Ģekilde ifade edilmesine dikkat çekmektedirler. Türkiye‘de görevli öğretmenler için yeni sayılabilecek olan ürün seçki dosyaları öğrencilerin üst düzey becerilerinin ölçülmesine fırsat verirken, 72 öğrencinin sorumluluk almasını ve geliĢmesine iliĢkin somut örnekler sunmaktadır (Kaplan,2006: 15). Bu anlamda öğretmenlerin bu değerlendirme yöntemine iliĢkin yeterli bilgi sahibi olması eğitimciler açısından önemlidir. Bu çalıĢmanın amacı ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin öğretmenlerin algılarına göre bilgi düzeylerini, kendi sınıflarında uygulama düzeylerini ve bu alanda hizmet içi eğitime ihtiyacı olup olmadığını belirlemektir. AraĢtırma bu kapsamda öğretmenlerin bu konudaki ihtiyaç analizini ortaya koyması açısından önem taĢımaktadır. Bu amaca ulaĢabilmek için Ģu sorulara yanıt aranacaktır. Öğretmenlerin algılarına göre; 1. Ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin bilgi düzeyleri nedir? 2. Ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemini sınıflarında uygulama düzeyleri nedir? 3. Ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin hizmet içi eğitime ihtiyaç duymakta mıdırlar? 4. Ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin hizmet içi eğitim ihtiyaç düzeyleri nedir? 5. Ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin görüĢleri nedir? 2. YÖNTEM Bu araĢtırmada öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin görüĢleri var olan Ģekliyle belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. AraĢtırma evrenini, 2007-2008 eğitim öğretim yılında Bolu il merkezi, Mudurnu, Gerede, Dörtdivan, Yeniçağa ve Mengen ilçelerine bağlı ilköğretim okullarında görev yapan öğretmenler oluĢturmaktadır. Evrenin tamamına eriĢmek mümkün olmadığından evreni temsil eden örneklem, oransız küme örnekleme yöntemi kullanarak belirlenmiĢtir. Bu bağlamda araĢtırma evreninde yer alan her okul bir küme olarak belirlenmiĢ ve hazırlanan listeden yansızlık kuralına göre yeterli sayıda örneklem seçme yoluna gidilmiĢtir. Bu bağlamda araĢtırma evreni ulaĢılabilirlik sorunu ve maliyetin düĢürülmesi amacıyla Bolu ili Göynük, Seben, Kıbrısçık ilçeleri araĢtırmaya dâhil edilmemiĢtir. AraĢtırma evreninde 1140 öğretmen olduğu tespit edilmiĢtir. AraĢtırma örneklemi (n=290) öğretmenden oluĢmaktadır. Yazıcıoğlu ve Erdoğan (2004:50)‘a göre α=0.05 için örneklem büyüklüğü yeterlidir. AraĢtırmaya temel teĢkil eden veriler Ağca (2003) tarafından geliĢtirilen ―Portfolyo Değerlendirme Yöntemi Anketi‖ ile elde edilmiĢtir. Anket 5‘li derecelendirme ölçeği kullanılarak hazırlanmıĢ ve 24 maddeden oluĢmaktadır. Maddeler kendi içerisinde öğretmen, öğrenci ve veli ile ilgili maddeler olmak üzere üç grupta toplanmıĢtır. Ankette öğretmen ile ilgili 10 madde, öğrenci ile ilgili 10 madde ve veli ile ilgili 4 madde bulunmaktadır. Anketteki maddeler bu yöntemin sınıflarda uygulanabilirliği, avantajları ve dezavantajları ile ilgilidir. Anketin hesaplanan iç tutarlılık güvenirlik katsayısı .88‘dir. 73 3. BULGULAR Alt problemlere ait bulgular tablolar halinde verilmiĢtir. Tablo 1: AraĢtırmaya Katılan Öğretmenlere ĠliĢkin Bilgiler Cinsiyet Eğitim durumu Mesleki Kıdem Özellikler Erkek Kız Ön lisans Lisans Yüksek lisans 1-5 yıl 6-10 yıl 11-15 yıl 16-20 yıl 20-+ yıl f % 42,4 57,6 16,2 71,9 11,9 39,5 26,2 11,9 8,1 14,3 100 123 167 47 208 35 114 76 34 24 42 290 Toplam Tablo 1 incelendiğinde araĢtırmaya katılanların (%42.4)‘ünü erkek öğretmenler ve (%57.6)‘sını ise kız öğretmenler oluĢturmaktadır. Yine tablo 1 incelendiğinde araĢtırmaya katılanların (%16.2)‘si ön lisans mezunu, (%71.9)‘u lisans mezunu ve (%11.9)‘u ise yüksek lisans mezunu oldukları görülmektedir. AraĢtırmaya katılan öğretmenler 1-5 yıl mesleki kıdeme sahip olanlar (%39.5), 6-10 yıl olanlar (%26.2), 11-15 olanlar (%11.9), 16-20 olanlar (%8.1) ve 20 ve üzeri mesleki kıdeme sahip olanlar (%14.3) oluĢmaktadır. Tablo 2: Öğretmenlerin Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemi Konusundaki Bilgi Düzeyine ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler Bilgi düzeyi Hiç bilgim yok Çok az bilgim var Kısmen bilgim var Büyük ölçüde bilgim var Tamamen bilgim var f Toplam % 14 43 139 84 10 290 4,8 14,8 48,1 29,0 3,3 100 Tablo 2 incelendiğinde öğretmenlerin algılarına göre ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemiyle ilgili bilgi düzeylerinin hiç bilgisi olmayan (%4.8), çok az bilgisi olan (%14.8), kısmen bilgili olan (%48.1), büyük ölçüde bilgisi olan (%29.0) ve tamamen bilgisi olduğunu ifade edenlerin (%3.3) düzeyinde olduğu görülmektedir. Bu bulgulardan hareketle öğretmenlerin yaklaĢık yarısının bu değerlendirme yöntemine iliĢkin kısmen bilgili oldukları (%48.1) söylenebilir. Bu durum öğretmenlerin bu değerlendirme yöntemi konusunda bilgi düzeylerinin düĢük olduğu ve değerlendirme yönteminin yeterince bilinmediği Ģeklinde yorumlanabilir. 74 Tablo 3: Öğretmenlerin Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemini Sınıflarında Uygulama Düzeyine ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler Uygulama düzeyi Hiç uygulamıyorum Çok az uyguluyorum Kısmen uyguluyorum Büyük ölçüde uyguluyorum Tamamen uyguluyorum f % 32 66 122 58 12 290 Toplam 11,0 22,9 41,9 20,0 4,2 100 Tablo 3 incelendiğinde öğretmenlerin algılarına göre ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemini sınıflarında uygulama düzeylerinin hiç uygulamadıklarını ifade eden (%11), çok az uyguladıklarını ifade edenlerin (%22.9), kısmen uygulayanların (%41.9), büyük ölçüde uygulayanların (%20) ve tamamen uyguladıklarını ifade edenlerin ise (%4.2) düzeyinde olduğu görülmektedir. Elde edilen verilerden hareketle öğretmenlerin bilgi düzeyinin düĢük olmasına paralel olarak sınıflarında bu yöntemi kullanma düzeylerinin azaldığı söylenebilir. Tablo 4: Öğretmenlerin Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemi Konusunda Hizmet Ġçi Eğitim Ġhtiyacına ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler Hizmet içi eğitim ihtiyacı f Ġhtiyacım var. Ġhtiyacım yok. Toplam % 225 65 290 77,6 22,4 100 Tablo 4 incelendiğinde öğretmenlerin algılarına göre ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemi konusunda hizmet içi eğitime ihtiyacı olduğunu düĢünen öğretmenlerin (%77.6) ve ihtiyacı olmadığı düĢünenlerin oranı ise (%22.4) olduğu saptanmıĢtır. Tablo 5: Öğretmenlerin Algılarına Göre Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemine ĠliĢkin Hizmet Ġçi Eğitim Ġhtiyaç Düzeyine ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler Hizmet içi eğitim ihtiyaç düzeyi Hiç ihtiyacım yok. Az ihtiyacım var. Kısmen ihtiyacım var. Fazla ihtiyacım var. Tamamen ihtiyacım var. f Toplam 65 44 135 35 11 290 % 22,4 15,2 46,7 11,9 3,8 100 Tablo 5 incelendiğinde ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine yönelik hizmet içi eğitime hiç ihtiyaç duymayan öğretmenlerin oranı (%22.4), az ihtiyaç duyanların oranı (%15.2), kısmen ihtiyaç duyanların oranı (%46.7), fazla ihtiyaç duyanların oranı (%11.9) ve tamamen ihtiyaç duyanların oranı 75 (%3.8) ve kısmen ihtiyaç duyanların oranı (%46.7) olarak saptanmıĢtır. Tablo 3‘te ifade edilen öğretmenlerin bilgi düzeyinin düĢük oluĢu ve sınıflarında daha az kullanmaları bir eğitim ihtiyacını doğurduğu Ģeklinde yorumlanabilir. Tablo 6: Öğretmenlerin Anketin Öğrenci Boyutundaki Maddelere ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler 1 1 2 4 7 8 15 17 18 20 21 Öğrencilerin kendini değerlendirme becerisini geliĢtirir. Öğrencinin sorumluluk bilincinin geliĢmesini sağlar. Öğrencinin yeteneklerinin sergilemesini sağlar. Öğrenme süreci içerisinde öğrencinin harcadığı zamanı, performansı, eksiklik ve düzeltmeleri ayrıntılı Ģekilde gösterir. Öğrencinin yaratıcılığının geliĢmesini sağlar. Süreç içerisinde öğrenci kendisine iliĢkin ileriye dönük hedefler belirleme fırsatını elde eder. Öğrenciye iĢbirliği içerisinde bir ekip olarak çalıĢmayı öğretir. Her öğrenciye ―baĢarma fırsatı‖ verecek ortam oluĢturur. Öğrenciye toplum içerisine konuĢma ve sunum yapma becerisi kazandırır. Bu yöntem ile her öğrenciye ―biricik‖ birer insan muamelesi yapılır. 2 3 4 5 f % f % f % f % f % 36 12,41 186 64,13 35 12,06 29 0,10 4 1,37 58 0,20 193 66,55 20 6,89 18 6,20 1 0,34 64 22,06 171 58,96 37 12,75 15 5,17 3 1,03 52 17,93 144 49,65 65 22,41 25 8,62 4 1,37 48 16,55 149 51,37 52 17,93 34 11,72 7 2,41 28 9,65 142 48,96 88 30,34 26 8,96 6 2,06 29 0,10 160 55,17 64 22,06 33 11,37 4 1,37 34 11,72 152 52,41 76 26,20 25 8,62 3 1,03 30 10,34 166 57,24 58 0,20 30 10,34 6 2,06 23 7,93 161 55,52 64 22,06 36 12,41 6 2,06 Açıklama: 1 - Kesinlikle Katılıyorum 2 – Katılıyorum 3 – Kararsızım 4 – Katılmıyorum 5 - Kesinlikle Katılmıyorum Tablo 6‗da öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin öğrencilerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; ürün seçki dosyası değerlendirme yönteminin ―öğrencilerin kendini değerlendirme becerisini geliĢtirir‖ maddesinde (%64,13) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği bu seçeneği (%12,41) kesinlikle katılıyorum seçeneğinin izlediği görülmektedir. ―Öğrencinin sorumluluk bilincinin geliĢmesini sağlar‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%66,55) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrencinin yeteneklerinin sergilemesini sağlar‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%58,96) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenme süreci içerisinde öğrencinin harcadığı zamanı, 76 performansı, eksiklik ve düzeltmeleri ayrıntılı Ģekilde gösterir‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%49,65) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrencinin yaratıcılığının geliĢmesini sağlar‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%51,37) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Süreç içerisinde öğrenci kendisine iliĢkin ileriye dönük hedefler belirleme fırsatını elde eder‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%48,96) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenciye iĢbirliği içerisinde bir ekip olarak çalıĢmayı öğretir‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%55,17) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Her öğrenciye baĢarma fırsatı verecek ortam oluĢturur‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%52,41) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenciye toplum içerisine konuĢma ve sunum yapma becerisi kazandırır‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%57,24) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Her öğrenciye ―biricik‖ birer insan muamelesi yapılır‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%55,52) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği saptanmıĢtır. Tablo 7: Öğretmenlerin Anketin Veli Boyutundaki Maddelerine ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler 1 10 11 14 16 Aile ile öğretmen arasındaki iliĢkinin güçlendirilmesini sağlar. Öğrenci çalıĢmalarına ailelerin katılma isteklerini arttırır. Öğrenci hakkında velilere güvenilir bir bilgi verme yoludur. Öğrencinin çok yönlü geliĢiminden velinin haberdar olmasını sağlar. 2 3 4 5 f % f % f % f % f % 22 7,58 124 42,75 91 31,37 42 14,48 11 3,79 22 7,58 105 36,20 106 36,55 39 13,44 18 6,20 37 12,75 145 0,50 69 23,79 28 9,65 11 3,79 40 13,79 155 53,44 64 22,06 23 7,93 8 2,75 Açıklama: 1 - Kesinlikle Katılıyorum 2 – Katılıyorum 3 – Kararsızım 4 – Katılmıyorum 5 - Kesinlikle Katılmıyorum Tablo 7‗de öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin velilerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; ―Aile ile öğretmen arasındaki iliĢkinin güçlendirilmesini sağlar‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%42,75) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenci çalıĢmalarına ailelerin katılma isteklerini arttırır‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%36,55) kararsızım seçeneği ve (%36,2) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği görülmektedir. ―Öğrenci hakkında velilere güvenilir bir bilgi verme yoludur‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%50,0) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrencinin çok yönlü geliĢiminden velinin haberdar olmasını sağlar‖ maddesinde verilen yanıtlar incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%53,44) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği saptanmıĢtır. 77 Tablo 8: Öğretmenlerin Anketteki Öğretmen Boyutundaki Maddelere ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler 1 3 Öğrencinin gelecekteki öğretmenlerine bilgi sunar. 5 Öğretmenler arasında öğretim materyallerinin paylaĢılması ve tekniklerinin paylaĢımına elveriĢli bir yöntemdir. Öğretmenlere öğrencinin geliĢim aĢamalarını bir bütün olarak takip edebilme olanağı sağlar. Bu yöntem günümüz koĢullarında uygulanması kolay bir yöntemdir. Uygulanabilmesi uzun bir zaman sürecini gerektirmektedir. Öğrencinin geleneksel değerlendirme yöntemlerinin kullanılamadığı alanlardaki öğrenimlerinin belgelendirilmesini sağlar. Öğrenci baĢarısının değerlendirilmesinde tek baĢına yeterli bir yöntemdir. Okulumda etkili Ģekilde uygulanmaktadır. 6 9 12 13 19 22 23 24 Bu değerlendirme yöntemine geçiĢ benim için kolaydı. Diğer okullara da tavsiye edebileceğim bir yöntemdir. 2 3 4 5 f % f % f % f % f % 80 0,27 152 0,52 29 0,10 26 0,08 3 0,01 36 12,41 142 48,96 73 25,17 31 10,68 8 2,75 69 23,79 157 54,13 43 14,82 19 6,55 2 0,68 21 7,24 123 42,41 88 30,34 44 15,17 14 4,82 76 26,20 151 52,06 43 14,82 17 5,86 3 1,03 44 15,17 176 60,68 48 16,55 16 5,51 6 2,06 7 2,41 50 17,24 62 21,37 120 41,37 51 17,58 18 6,20 102 35,17 101 34,82 57 19,65 12 4,13 14 4,82 109 37,58 84 28,96 69 23,79 14 4,82 35 12,06 144 49,65 83 28,62 18 6,20 10 3,44 Açıklama: 1 - Kesinlikle Katılıyorum 2 – Katılıyorum 3 – Kararsızım 4 – Katılmıyorum 5 - Kesinlikle Katılmıyorum Tablo 8‗de öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin öğretmenlerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; ―öğrencinin gelecekteki öğretmenlerine bilgi sunar‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%52,4) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğretmenler arasında öğretim materyallerinin paylaĢılması ve tekniklerinin paylaĢımına elveriĢli bir yöntemdir‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%49,96) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğretmenlere öğrencinin geliĢim aĢamalarını bir bütün olarak takip edebilme olanağı sağlar‖ maddesinde verilen yanıtlar incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%54,13) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Günümüz koĢullarında uygulanması kolay bir yöntemdir‖ maddesine verilen yanıtlar incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%42,41) 78 katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Uygulanabilmesi uzun bir zaman sürecini gerektirmektedir‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%52,06) katılıyorum seçeneğinde yığılma, ―Öğrencinin geleneksel değerlendirme yöntemlerinin kullanılamadığı alanlardaki öğrenimlerinin belgelendirilmesini sağlar‖ maddesinde verilen yanıtlar incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%60,68) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenci baĢarısının değerlendirilmesinde tek baĢına yeterli bir yöntemdir‖ maddesinde verilen yanıtlar incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%41,37) katılmıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Okulumda etkili Ģekilde uygulanmaktadır‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin düĢük düzeyde olmak üzere (%35,17) katılıyorum ve (%34,82) kararsızım seçeneklerinde yığılma gösterdiği, ―Bu değerlendirme yöntemine geçiĢ benim için kolaydı‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%37,58) katılıyorum, (%28,96) kararsızım ve (%23,79) katılmıyorum seçeneklerinde düĢük düzeyde dağılım gösterdiği, ―Bu yöntem diğer okullara da tavsiye edebileceğim bir yöntemdir‖ öğretmenlerin görüĢlerinin (%49,65) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği saptanmıĢtır. 4. SONUÇ VE TARTIġMA Öğretmenlerin algılarına dayanarak ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin öğretmenlerin bilgi düzeylerinin (%48,1) ―kısmen‖ seçeneğinde yığılma gösterdiği bu seçeneği (%29,0) ―büyük ölçüde bilgim var‖ ve (%14,8) ―çok az bilgim var‖ seçeneklerinin izlediği görülmektedir. Elde edilen bulguya dayanarak; öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin bilgi düzeylerinin yeterli olmadığı söylenebilir. Korkmaz ve Kaptan (2003: 162), ilköğretimde görevli öğretmenlerin fen eğitiminde ürün seçki dosyasının uygulanabilirliğine iliĢkin algılarını ifade eden araĢtırmalarında ―Öğretmenlerin ürün seçki dosyası hakkında mevcut bilgi eksikliği %94‖ ve ―Öğretmenlerin ürün seçki değerlendirme yöntemi hakkındaki mevcut bilgi eksikliği %96‖ elde ettikleri bulgular ile Birgin (2008: 2) araĢtırmasında; yapılan çeĢitli çalıĢmalarda ülkemizde öğretmenlerin sınıf içi değerlendirme yapmada ve alternatif değerlendirme araçlarını kullanmada yetersiz olduklarını ortaya koyduğu bulgu Kilmen, Kösterelioğlu ve Kösterelioğlu (2007)‘i öğretmen adaylarının ölçme değerlendirme araç ve yaklaĢımlarına iliĢkin yeterlik algıları konulu araĢtırmalarında eğitim fakültesinde öğrenim gören 3. ve 4. sınıf öğretmen adayları öğrencilerle yürüttükleri çalıĢmalarında ürün seçki dosyasına dayalı değerlendirme yapabilmeye iliĢkin yeterlik algılarını öğretmen adaylarının tümü ele alındığında (%35.4)‘ünün yetersiz, (%36.4)‘ünün kısmen yeterli olduklarını tespit ettikleri araĢtırma sonuçları ve Çakan (2004: 108) araĢtırmasında öğretmenlerin sınıf içi ölçme ve değerlendirme uygulamaları bakımından ve kendilerini bu alanda nasıl algıladıklarını belirlediği araĢtırmada öğretmenlerin oldukça büyük bir kısmının ölçme ve değerlendirme konusunda kendilerini yetersiz ya da eksik buldukları yönündeki bulgu ile YaĢar Gülteki, Türkan, Yıldız ve Girmen (2005:59)‘nin araĢtırmalarında öğretmenlerin ölçme değerlendirme öğesinde öğrenci ürün dosyası değerlendirmeye yönelik eğitim 79 gereksinimlerinin yüksek düzeyde gereksinim duyduklarını ifade eden bulgular bu araĢtırmadan elde edilen bulguyu destekler niteliktedir. Yine EskiĢehir‘de düzenlenen Eğitim Programı ve Öğretimi Alanı profesörler kurulunun yaptığı programları değerlendirme toplantısı sonucunda ortaya koyulan programların geliĢtirilme sürecinde programın öngörülen nitelikler yönünden hazır olmaları sağlanması gerekliliği konusunda öğretmenlerin programın niteliğini ve ilkelerini bilmeden programı uygulamak durumunda kalmıĢlardır yönündeki değerlendirilmeleri bu değerlendirme yöntemine karĢı bilgi eksikliğinin kaynağını açıklamaya imkân tanımaktadır. Öğretmenlerin algılarına dayanarak öğretmenlerin bu yöntemi kendi sınıflarında uygulama düzeylerinin (%41,9) ―kısmen uyguluyorum‖, (%22,9) ―çok az uyguluyorum‖ ve (%20,0) ―büyük ölçüde uyguluyorum‖ seçeneklerine yöneldikleri saptanmıĢtır. Bu bulgulara dayanarak öğretmenlerin bu değerlendirme yöntemini sınıflarında uyguladıklarını belirtmelerine nazaran bu oranın düĢük olduğu ve yeterince uygulamaya yer verilmediği söylenebilir. Buna karĢın Orbeyi ve Güven (2008: 140)‘in sınıf öğretmenlerinin programda ön görülen ölçme araçları ve değerlendirme yöntemlerini kullanma durumlarını inceledikleri araĢtırmalarında ise çalıĢma grubunda yer alan öğretmenlerin öğrenci ürün dosyalarını kullanmalarına iliĢkin öğretmen görüĢlerini (%38,4)‘ü ―her zaman‖, (%36.5)‘i ―sık sık‖, (%20,1)‘i ―ara sıra‖ ve (%4.9)‘u ise ―hiç‖ kullanmadıkları Ģeklinde özetlemektedirler. AraĢtırmacılar bu değeri ürün seçki dosyasını değerlendirmeyi ―sık sık‖ düzeyinde kullandıklarını ifade etmektedirler. Orbeyi ve Güven (2008)‘in araĢtırmalarından elde edilen bulgu ile araĢtırmadan elde edilen bulgu birbirini desteklememektedir. Güven ve Eskitürk (2007)‘ün sınıf öğretmenlerinin ölçme ve değerlendirmede kullandıkları yöntem ve teknikler konulu araĢtırmalarında; araĢtırma grubunda yer alan 45 öğretmenin sadece 10 ‗unun ürün seçki değerlendirme yöntemini kullandıklarını belirterek; öğretmenlerin daha çok proje, gözlem, performans görevi, çoktan seçmeli test, yazılı sınav, kısa cevaplı test, sözlü ve boĢluk doldurma yöntemlerini tercih ettiklerini vurguladıkları araĢtırmada elde ettikleri bulgular araĢtırmadan elde edilen bulguyu destekler niteliktedir. Öğretmenlerin algılarına dayanarak öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemi hakkında hizmet içi eğitime gereksinim duyup duymamalarına iliĢkin maddede öğretmenlerin büyük çoğunluğunun (%77,6) ―ihtiyacım var‖ seçeneğinde yığılma gösterdiği saptanmıĢtır. Yine öğretmenler ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemi hakkında hizmet içi eğitim gereksinim düzeylerini (%46,7) ―kısmen ihtiyacım var‖, (%15,2) ―az ihtiyacım var‖ ve (%11,9) ―fazla ihtiyacım var‖ Ģeklinde belirtmektedirler. Bu bulgulara dayanarak öğretmenlerin bu değerlendirme yöntemine iliĢkin hizmet içi eğitime ihtiyaç duydukları açıkça görülmektedir. Yine öğretmenlerin bilgi düzeylerinin yeterli olmaması ve sınıflarında uygulama düzeylerinin de düĢük olması yönünde elde edilen bu bulgu ile öğretmenlerin hizmet içi eğitime gereksinim 80 duydukları yönünde elde edilen bulguların birbirini destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Korkmaz ve Kaptan (2003: 162), yaptıkları araĢtırmada ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemi hakkında öğretmenlerin bilgi eksikliği içinde olmalarının nedeni olarak araĢtırmacılar öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemi hakkında daha önce hiç eğitim almamaları ve deneyim eksikliği olarak ifade ettikleri bulgu araĢtırmadan elde edilen bulguyu destekler niteliktedir. Gelbal ve Kelecioğlu (2007:138) ölçme yöntemlerini dört faktörde topladıkları araĢtırmalarında öğretmenlerin ölçme yöntemlerinden çoğunlukla %42 ile geleneksel ölçme yöntemlerini kullanmayı tercih ettiklerini ve ürün seçki dosyalarının yer aldığı yeni uygulanmakta olanlar olarak adlandırdıkları ölçme tekniklerinin %33.4 izlediğini tespit etmiĢlerdir. Bu bulguyu öğretmenlerin ölçme yöntemlerini kullanma düzeyleri, onların bu yöntem hakkındaki yeterlilik düzeyleri ile yakından iliĢkili olabileceğini düĢünmektedirler. Bu amaçla sordukları sorulara alınan cevapta sıklıkla kullanılan geleneksel ölçme yöntemlerinde öğretmenlerin yeterlik algılarının çok yüksek olmaması, diğer ölçme yöntemlerinde bu düzeyin giderek azalması öğretmenlerin ölçme yöntemlerini kullanma ve ölçme aracı hazırlama konusunda eğitim ihtiyaçları olduğunun bir göstergesi olarak görmeleri araĢtırmadan elde edilen öğretmenlere hizmet içi eğitim verilmesi ihtiyacı bulgusunu desteklemektedir. Öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin öğrencilerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; öğrencinin kendini değerlendirme becerisini geliĢtireceği, öğrenciye sorumluluk bilincinin geliĢmesine olumlu katkı sağlayacağı, öğrencilerin yaratıcılıklarını geliĢtireceğini, öğrencilerin iĢbirliği içinde çalıĢmalarını destekleyeceğini, öğrencilere baĢarma için bir fırsat vereceğini, toplum içinde iletiĢim becerisi kazandıracağını ve her öğrenciye biricik insan olarak muamele gösterileceğini ifade etmektedirler. Öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin velilerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; aile ile öğretmen arasında iletiĢimi arttıracağı, öğrenci hakkında aileye güvenilir bir bilgi vermede etkili olduğu ve öğrencinin çok yönlü geliĢiminden ailelerin de haberdar olabileceği bulguları elde edilmiĢtir. Birgin (2008 :3) dayanarak portfolyo değerlendirme yönteminin geleneksel ölçme ve değerlendirme yöntemlerine göre öğretmene, öğrenciye ve veliye öğrenci hakkında birinci elden güvenilir ve dinamik veriler sağlaması açısından eğitim alanında kullanılması gerektiği yönünde belirttiği görüĢ araĢtırmadan elde edilen bulguları desteklemektedir. Öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin öğretmenlerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; öğrenci hakkında gelecekteki öğretmenlere bilgi sağlayacağı, öğrencinin geliĢim aĢamalarını bütün olarak takip etmeye yardımcı olacağı, geleneksel değerlendirme 81 yöntemlerinin kullanılmadığı alanlarda kullanılabileceği, bu yöntemin diğer okullarda da uygulanabilir olarak gördükleri ve tavsiye edebilecekleri bulguları saptanmıĢtır. Bunun yanında öğretmenler; bu yöntemin uygulanmasının kolaylığı hakkında orta düzeyde bir kararsızlık içinde oldukları, uygulamaların uzun zaman alması, öğrenci baĢarısının değerlendirilmesinde tek baĢına yeterli olmadığı, okullarda etkili Ģekilde uygulanmadığı ve bu değerlendirme yöntemine geçiĢte zorlandıkları bulguları elde edilmiĢtir. AraĢtırmadan elde edilen bulgulara dayalı olarak aĢağıdaki öneriler yapılabilir. Öğretmenlere ürün seçki dosyası konularında bir hizmet içi eğitim düzenlenebilir. Öğretmenlere uygulamalar esnasında örnek ürün dosyaları sunularak incelemeleri sağlanmalı ve değerlendirmenin nasıl yapıldığı bilgilendirilebilir. Öğrencilere uygulama öncesi geçiĢ amaçlı deneme uygulamaları yapılabilir. Değerlendirme yöntemini kullanan öğretmenler ve ürün seçki dosyası hazırlayan öğrencilerin bu yöntemin olumlu, olumsuz yönlerinin neler olduğu yönünde düĢüncelerinin belirlendiği nitel bir araĢtırma yapılması önerilebilir. KAYNAKÇA Ağca, B. (2003). “Ana Sınıfı ve İlköğretim Birinci Kademe Öğretmenleri İle Yöneticilerinin Portfolyo Değerlendirme Yöntemine İlişkin Görüşleri‖ Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Gaziantep. Airasian, P. W. (1994). Classroom Assessment. NY: McGraw-Hill. Arter, J. A., Spendal, V., & Culham, R. (1995). Portfolios for Assessment and Instruction. ERIC Digest, ED 388890. Bekiroğlu, F. O. (2006). Ölçme Ve Değerlendirmede Alternatif Yöntemler ve Portfolyo Kullanımı. Yeditepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, cilt:1, sayı:1, (http://www.yeditepe.edu.tr/Makaleler 10.01.2008 tarihinde indirildi). Birgin, O. (2008). ―Alternatif Bir Değerlendirme Yöntemi Olarak Portfolyo Değerlendirme Uygulamasına ĠliĢkin Öğrenci GörüĢleri‖ Türk Egitim Bilimleri Dergisi, 6(1), 124, (http://www.tebd.gazi.edu.tr/arsiv/2008_cilt6/sayi_1/1-24.pdf 10.01.2008 tarihinde indirildi). Çakan, M. (2004). ―Öğretmenlerin Ölçme-Değerlendirme Uygulamaları ve Yeterlik Düzeyleri: Ġlk ve Ortaöğretim‖ Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, yıl: 2004, cilt: 37, sayı: 2, 99-114, (http://dergiler.ankara.edu.tr/40/144/1025.pdf 19,02.2010 tarihinde indirildi). Eğitim Programları ve Öğretim Alanı Profesörler Kurulu Ġlköğretim 1-5 Sınıflar Öğretim Programlarını Değerlendirme Toplantısı (EskiĢehir) Sonuç Bildirgesi. (2005). (http://ilköğretim-online.org.tr 19.02.2010 tarihinde indirildi). ErkuĢ, A. (2006). Sınıf öğretmenleri İçin Ölçme ve Değerlendirme; Kavramlar ve Uygulamalar. Ankara: Ekinoks Yayınları. Gelbal, S., & Kelecioğlu, H. (2007) Öğretmenlerin Ölçme Değerlendirme Yöntemleri Hakkındaki Yeterlilik Algıları ve KarĢılaĢtıkları sorunlar. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 33: ss: 135-145 82 Genesee, F., & Upshur, J.A. ( 1996 ). Classroom-based Evaluation in Second Language Education. Cambridge: Cambridge University Pres. Güven, B., & Eskitürk, M. (2007). Sınıf Öğretmenlerinin Ölçme ve Değerlendirmede Kullandıkları Yöntem ve Teknikler. Tokat GOP, XVI. Eğitim Bilimleri Kongresi, ss:504-509. Kan, A. (2007). ―Portfolyo Değerlendirme‖ Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi (32), 133-144, (http://193.140.216.63/200732ADNAN%20KAN.pdf, 12.12.2008 tarihinde indirildi). Kaplan, S. (2006). ―Öğrenci BaĢarısının Değerlendirilmesinde Ürün Seçki Dosyası Kullanımına ĠliĢkin Bir Tarama‖ İlköğretmen Eğitimci Dergisi, (2), 11-13. Karasar, N. (2005). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Nobel yayınevi. Kilmen, S., Kösterelioğlu, M., & Kösterelioğlu, Ġ. (2007) ―Öğretmen Adaylarının Ölçme Değerlendirme Araç ve YaklaĢımlarına ĠliĢkin Yeterlik Algıları‖ Abant İzzet Baysal üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. (7) 1.117-127. Korkmaz, H., & Kaptan, F. (2003). ―Ġlköğretim Fen Öğretmenlerinin Portfolyoların Uygulanabilirliğine Yönelik Güçlükler Hakkındaki Algıları‖ Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. (1)13. MEB, Talim Terbiye Kurulu BaĢkanlığı (2005). İlköğretim 1-5. sınıf Programları Tanıtım Kitapçığı. Ankara: Milli Eğitim Yayınevi. Morgil, Ġ., Cingör, N., Erökten, S., Yavuz, S., & Özyalçınoskay, Ö. (2004). ―Bilgisayar Destekli Kimya Eğitiminde Portfolyo ÇalıĢmaları‖ The Turkish Online Journal of Educational Technology – TOJET, (3) 2. Orbey, S., & Güven, B. (2008) Yeni Ġlköğretim Matematik Dersi Öğretim Programının Değerlendirme Öğesine iliĢkin Öğretmen GörüĢleri. Eğitimde Kuram ve Uygulama,4 (1), 133147. Poulson, F. L., Poulson, P. R., & Meyer, C. A. (1991). What Makes A Portfolio? Educational Leadership 48 (5), 60-63. Sewell, M., Marczak, M., & Horn, M. (2003). The University Of Arizona: The Use Of Portfolio Assessment in Evaluation. (http://ag.arizona.edu/fcr/fs/cyfar/ Portfo~3.htm 08.01.2008 tarihinde indirildi). YaĢar, ġ., Gülteki, M., Türkkan, B., Yıldız, N., & Girmen, P. (2005). Yeni Ġlköğretim Programlarının Uygulanmasına ĠliĢkin Sınıf Öğretmenlerinin HazırbulunuĢluk Düzeylerinin ve Eğitim Gereksinimlerinin Belirlenmesi. Yeni İlköğretim Programlarını Değerlendirme Sempozyumunda Sunulmuş Bildiri, 51-63. Yazıcıoğlu, Y., & Erdoğan, S. (2004:50) SPSS Uygulamalı Bilimsel AraĢtırma Yöntemleri. Ankara: Detay Yayıncılık. 83 Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18 THE REPRESENTATION OF THE COMMON SOLDIERS IN HENRY IVs IN THE BACKGROUND OF ELIZABETHAN MILITARY LIFE A. Serdar ÖZTÜRK SUMMARY Shakespeare‘s history plays deal with the medieval kings and their times or with the Roman generals and their wars, which are surely projections of his own age. Henry IVs reflects precisely the plight of the common soldiers in Elizabethan England. Shakespeare is extensively humane in his presentation of the common soldiers in Henry IVs. The general attitude of Shakespeare to the common soldier is not only to portray them with the delight of a playwright but also to display them with the eye of a historian. In Henry IVs, Shakespeare‘s treatment of common soldiers is precise, realistic and authentic in the background of Elizabethan time. Shakespeare provides convincing details of military life in this play, which seem a clear window of his own time. Key Words: Shakespeare; Henry IVs; Falstaff; Elizabethan army; Common soldiers. ÖZET Shakespeare‘in tarihi oyunları çağının bir izdüĢümü olarak ortaçağ krallarını ve onların dönemini, Romalı generallerin savaĢlarını ele alır. Henry IV Elizabeth dönemi Ġngiltere‘sindeki rütbesiz askerlerin kötü durumlarını açık bir Ģekilde gözler önüne serer. Shakespeare Henry IV adlı eserinde rütbesiz askerleri oldukça insancıl bir yaklaĢımla yansıtmıĢtır. Shakespeare‘in rütbesiz askerleri ele alırken genel tavrı onları sadece oyun yazarlığı zevkiyle değil aynı zamanda bir tarihçi gözüyle göstermesidir. Elizabeth dönemi arka planında, Shakespeare‘in rütbesiz askerleri ele alıĢı açık, güvenilir ve gerçekçidir. Shakespeare bu eserinde ordu yaĢantısını ikna edici bir Ģekilde gözler önüne serer, bu da yaĢadığı zamana berrak bir pencere açtığını gösterir. Anahtar Kelimeler: Shakespeare; Henry IV; Falstaff; Elizabeth ordusu; Rütbesiz askerler. Shakespeare‘s history plays which deal with the medieval kings and their times or with the roman generals and their wars are surely projections of his own age. The various aspects of life and society which Shakespeare depicts in the history plays represent Elizabethan England. One of these outlooks is his presenting of military matters in general and his handling of common soldiers in particular. Generally, the distinction of ranks in any military hierarchy is an accepted principle, but in Shakespeare this distinction is too clear and exhibits the attitude of a class-conscious society. The two parts of Henry IV reflects Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi [email protected] 84 precisely the plight of the common soldiers in Elizabethan England. Shakespeare‘s presentation of the common soldiers displays a masterful combination of his skill as a playwright and his critical tendency as a historian. It seems reasonable to have a brief look at the Tudor military organization in order to understand Shakespeare‘s common soldiers from the Elizabethan standpoint. L. Boynton maintains that Elizabeth I had no standing army. The constitutional position of Elizabeth‘s army was also not clear. With his accession to the throne, Henry VII had stripped the overmighty lords of their private armies and nationalized the defense forces of the country. The warring lords whom we find in constant political disputes and armed conflict in Shakespeare‘s history plays were now a thing of the past, and as a result of Henry VII‘s reforms, the national militia had become the principal military force of England. In Elizabeth‘s time the militia, backed by wartime levies, was the only instrument against external invasion or internal disturbance (90-95). E. P. Cheney sates that the levy was a wartime measure, but the militia was more or less a permanent or semi-permanent organization which was undoubtedly the forerunner of the standing army of 1660. The Old Indenture System was almost discarded and the traditional method of commissions of array was giving way to the normal machinery of the state authority. This meant that the Council would write to the Lords Lieutenant requiring them to keep a certain number of troops ready at a specified times. The Lord Lieutenant, the most powerful officer of the country, was at the head of this working machinery, and his essential duty was military (366-70). He was also ―authorized to appoint muster-master to inspect the forces, and a provost marshal to administer martial law in time of rebellion or invasion‖ (Boynton 112). Yet, the provost marshal seems to have played ―a small part until from 1589 onward the discharged soldiers returning from expeditions to France, the Netherlands and Ireland began to become a disorderly element in the community‖ (Boynton 112-3). C. G. Cruickshank describes the general military situation of England in his book Elizabeth’s Army. For Cruickshank, the year 1585 was the turning point of the reign. It was in 1585 that Spain replaced France as England‘s traditional enemy; it was also the year that marked the beginning of a period of war in which increasing numbers of men, therefore, in and around the Armada and post-Armada years became more and more pressing. In 1588, with the news of the approaching Armada, an unprecedented number of men gathered at Tilbury. ―What might have been the most glorious campaign in the history of the British arms was condemned by fate to be little more than a haphazard general muster‖ (12-14). Cruickshank adds that in 1589 the government is compelled to send defensive expeditionary force against Philip‘s possible capture of Normandy and Brittany; and the military situation in Ireland where things are always explosive also demand a great supply of English troops. Then there were three combined military and naval expeditions of the time: to 85 Scotland under Lord Grey in 1560, to France under Willoughby in 1589, and to Cadiz under the joint command of Howard and Essex in 1596. All these campaigns made it imperative for the crown to find men and money for the defense of the kingdom (Cruickshank 15-19). The number available through the voluntary channel was insignificant when it is compared to the number needed for the service. So the government introduced conscription in 1596. It was required of all able-bodied men between 16 and 60 to serve in the militia (Cruickshank 27). This meant a large-scale recruitment of people for which the Queen Elizabeth had her own method. John Stow records an episode which demonstrates how the government took advantage of the Sunday congregation in a church: ―On an Easter day in 1596, when there came an order for one hundred men, so that all men being in their parish churches readie to have received the Communion, the Aldermen, their deputies, constables and other officers, were fain to close up the church doors, till they had pressed so many men‖ (qtd. in Cruickshank 24-25). It is very difficult, as C. G. Langsam has rightly maintained, to draw a dividing line between a writer‘s inspiration from literary material and from personal observation of the actual facts of life (95). It seems that Shakespeare depends more upon his personal observation than upon his source material in his treatment of the common soldier. The constant flow of soldiers coming into and going out of London, gentlemen volunteers, the shire levy, the retired soldiers, mobilization and the fearful master were completely within Shakespeare‘s knowledge. Shakespeare was surely a meticulous observer of the handling of firearms, pike exercise and other forms of training at the ―Mile End Green which had been a famous drill ground since the time of Henry VIII‖ (Cruickshank 37). This is obvious from Justice Shallow‘s eyewitness account of the little quiver fellow who ―would manage you his piece thus, and ‗a would about and about, and come you in and come you in . . . I shall never see such a fellow‖ (2 Henry IV, III ii). Pistol‘s question to the disguised king – ―trail‘st thou the puissant pike?‖ (Henry V, IV i) and Antony‘s comment about Octavious – ―He at Philippi kept/His sword e‘en like a dancer‖ (Antony and Cleopatra, III xi) also imply his personal observation of the soldiers‘ drilling ant the weapon they used. J. W. Fortescue asserts that Shakespeare observed everything and his observation marked the bloody soldiery of the time and reproduced them with such genial satire and incomparable humor that in our delight of the dramatist we overlook the military historian. Falstaff, the fraudulent captain, Pistol, the swaggering ensign, Bardolph, the rascally corporal, Nym, the imposter who affects military brevity, Parolles, the damnable both side rogue, even Fuluellen, a brave honest man, but a pedant soaked in classical affections . . . all these had their counterparts in every shire of England and were probably to be seen daily on the drill ground at the Mile End (139-40). 86 Shakespeare displays these soldiers‘ roles in war and peace at home and abroad, and their post-war life. His knowledge of the higher ranks seems insufficient; but his treatment of the common soldier exhibits his precise knowledge of the lower ranks. The Henry IV plays describe the Captain who is sent from London to preside over the commission of musters in the shire misuses with impunity both the king‘s press and the king‘s money. The captain slips in the rank through favor and deliberately selects for service the honest householders and people of some means so that they will be both anxious and able to buy out their release by bribery. Moreover, in order to fill up their places, he chooses the most immoral and wicked people such as vagabonds, rascals, villain and criminals from prison. The captain seems to depend on their practice of stealing, because these ragged recruits are penniless. His principal purpose is to earn money by fraudulent means. He also tries to make money by the muster roll full of fictitious names, or by leading his men to death in order to draw their dead-pay in the name of a soldier no longer in active service or a non-existent soldier. Shakespeare displays that Falstaff is one of those captains who are fundamentally unqualified to command. When war breaks out, he is still in the Boarhead tavern where ―dozen captains‖ go ―Bareheaded, sweating, knocking at the taverns/And asking everyone for Sir John Falstaff‖ (2 Henry IV, II iv). He asks the Chief Justice to pray that Our armies join not in a hot day; for, by the Lord, I take but two shirts out with me, and I mean not to sweat extraordinarily (2 Henry IV, I ii). He is not pleased that the prince has procured for him a charge of foot: ―I would it had been of horse‖ (1 Henry IV, III iii). Paul Jorgensen remarks ―Falstaff‘s pronounced distaste for walking and his unlikely chance of escaping on foot from the battle‖ (69). Falstaff is uncolted again by not being given a charge of horse. He has got the charge of foot not by virtue of his own talent but through the favor of the prince. This kind of favoritism was prevalent in Elizabethan recruitment. A well-known courtier, historian and poet Sir Walter Raleigh records: It was thought at first that the officers of the Royal Navy should be such as have been thoroughly practiced and very judicial, but sometimes by the special favour of the princes, and many times by the mediation of the great men for the preferment of their servants, and now and then by virtue of the purse and such like means, some people very raw and ignorant are very unworthily and unfitly nominated to those places when men of desert and ability are held back and unpreferred to the great hindrance of His Majesty‘s service (139-40). 87 Robert Barret asserts that many captains were chosen by favor, friendship or affection; ―the fawning flatterer, the audacious prater, the subtle makeshift was preferred to the silent man and the plain dealing fellow (7). A bizarre example of selection of captains by the Justice of the Peace is quoted by Cruickshank: When they appointed two men to serve as captains, who had not the slightest experience of war – moreover, one was too old and the other given to books and study – they were promptly admonished and told to make a better choice. It was very odd, said the Council, that people like these should be selected when there were so many able and experienced men in Dorset (21-22). L. B. Campbell writes about another interesting instance of selection of captains and commanders. The defenders of the military profession of the time maintained that commanders were often appointed because of their influence with court. These commanders and their subordinates were sometimes not only incapable but also corrupt in their dealings with the soldiers whom they chose as means to private gain. The begging or stealing for a living on their return from the wars was not one option to make men zealous about becoming soldiers (248). Edward Grimestone recorded that Leicester appointed incompetent favorites as governors of cities and ―put men into the admiralties of his own devotion, who had no knowledge of navigation‖ (955). Iago‘s accusation against Othello regarding Cassio‘s appointment reminds similar practices of favoritism in Elizabethan England. It must be noted that in Othello the accusation itself is a malicious lie because Casio deserves worthy of Othello‘s preference. Yet, Iago‘s disapproval of favoritism demonstrates its existence as a historically recognizable fact of Shakespeare‘s England. In 2 Henry IV (III ii), the Gloucestershire levy shows Falstaff and Shallow (the captain and the Justice of the Peace in their roles as recruiting officers) deliberately abuse the power and responsibility with which they were entrusted by the royalty. The captain was the foremost officer at the commission of musters because he was supposed to be a specialist who could suggest on the matter of choosing the fitting man and weapon. This is verified by Essex‘s recommendation that ―muster-masters be sent down to all countries to see the people armed and trained, and at the special commandment of the Queen, a list of captains was made out and they were sent as muster-masters to every country with order to Lords Lieutenant to establish them in their position‖ (Cheney 37071). However, this proved to be ill advised during the later part of the reign, for according to Paul Jorgensen, ―under the current practice, the captain neither knows his soldiers, nor the soldiers their captain before the service, nor ever mean to meet again when the wars are ended‖ ( 132). Falstaff‘s men exemplify two kinds of conscript. He is truthful about the 88 method and manner in which he has enlisted them (1 Henry IV, IV ii), frank and cold blooded when he dramatizes the whole process of recruitment in 2 Henry IV, III ii. Falstaff is sincere in his explanation: I have misus'd the King's press damnably. I have got, in exchange of a hundred and fifty soldiers, three hundred and odd pounds. I press me none but good householders, . . . and they have bought out their services; and now my whole charge consists of ancients, corporals, lieutenants, gentlemen of companies—slaves as ragged as Lazarus in the painted cloth, where the glutton's dogs lick'd his sores, and such as indeed were never soldiers, but discarded unjust servingmen, younger sons to younger brothers, revolted tapsters, and ostlers trade-fall'n, the cankers of a calm world and a long peace, ten times more dishonorable ragged than an old feaz'd ancient: and such have I, to fill up the rooms of them as have bought out their services, that you would think that I had a hundred and fifty totter'd prodigals lately come from swinekeeping, from eating draff and husks. A mad fellow met me on the way and told me I had unloaded all the gibbets and press'd the dead bodies. No eye hath seen such scarecrows. I'll not march through Coventry with them, that's flat. Nay, and the villains march wide betwixt the legs, as if they had gyves on, for indeed I had the most of them out of prison. There's not a shirt and a half in all my company, and the half shirt is two napkins tack'd together and thrown over the shoulders like a herald's coat without sleeves; and the shirt, to say the truth, stol'n from my host at Saint Albons (1 Henry IV, IV ii). Falstaff‘s explanations clarify a detailed scandalous malpractice of the Elizabethan captain. In the recruiting scene, Falstaff‘s pun upon Shadow‘s name, ―Shadow will serve for summer, for we have a number of shadows fill up the muster book‖ (2 Henry IV, III ii) is an important reminder of ―the captains‘ art of deception and corruption raised to a level of efficiency that has perhaps never been attained in any sphere since‖ (Cruickshank 140). There is an interesting method in Falstaff‘s choice procedure. Of the five reluctant men called up by Shallow for recruitment; Falstaff makes a provisional choice of two ‗likeliest‘, Mouldy and Bullcalf during the first session. Yet, in the interval, the two men bribe Bardolph three pounds, which was a good deal of money in Shakespeare‘s time. Bardolph tells him of money when Falstaff returns, and it is great surprise of the Justices Falstaff dismisses the two able bodied men: ―for you Mouldy, stay at home till you are past service; and for your part, Bullcalf, grow till you come unto it. I will none of you‖ (2 Henry IV, III ii). When Shallow remonstrates, Falstaff comes fiercely to him with all the wounded pride of the presiding captain: ―Will you tell me, 89 master Shallow, how to choose a man? Give me the spirit, master Shallow‖ (2 Henry IV, III ii). Falstaff knows the significance of physical fitness but he intentionally misapplies his knowledge of theory. His recruitment is not indiscriminate; he discriminates, but he does so only in the negative direction. That is he does exactly what he knows he must not do. There is a grim comedy in his reversal of values. He changes his opinion when it suits his convenience, and he does so with authority. The lord of lawlessness at the tavern is at work with the same ease and freedom in his new role as captain. It is a fact that money in the pocket is more important than enlisting appropriate soldiers. It may be deduced that the Elizabethan Justice of the Peace is rarely a man of pleasing reputation. Falstaff describes Shallow when he becomes a Justice of the Peace: He was ―a very genius of famine‖ and after he has got the position he had ―land and beef‖ (2 Henry IV, III ii), through corrupt means. Shallow does not share the bribe money received by Bardolph. Falstaff threatened to recruit honest householders and men with steady employment, and let them off serving in exchange for payment because they would be most anxious and willing to buy out their release. Men with regular employment had a natural fear that they would not be accepted again by their employer when the wars were over, for their years in war would greatly changed their appetite for honest work. The Privy Council decided to release such people and substitute freeholders‘ sons who would make fitting soldiers without causing unemployment problems when they returned (Cruickshank 99-100). The normal rules of recruitment would not exempt the honest householders from service even though they had family responsibilities at their homes. For that reason, they found the other method: They bought their release through bribery. Paul Jorgensen maintains that inflexible military considerations favored single men, and for that reason Leicester complained that he had been sent ―householders and married men‖ and asked specifically for single men in the next levy (140). Falstaff‘s second group of recruits is the dead, scarecrows, rogues, rascals and vagabonds with whom he is ingloriously connected. Richard Hakluyt records how an officer was punished during the Cadiz expedition of 1596 for the kind of Falstaff indulging in electing his recruits: ―A certain lieutenant was by sound of drumme publikely in all the streates disgraced, or rayther after a sort disgraded and cashiered for bearing any further office at that time, for the taking of money by way of corruption of certaine prest soldiers in the countrey, and for placing of others in their roomes more unfit for service and of less sufficiency and ability‖ (607). The government also fined those who bought back their discharge. Eleven men, for example, were found guilty of buying their discharge partly by cash payment and partly by handling over their equipment which the captains sold to a London merchant (Hakluyt 614). Falstaff‘s honest admission – ―for indeed, I had the most of them out of prison‖ (1 Henry IV, IV ii) – recalls a similar Elizabethan practice that obtained 90 universal condemnation at the time. Barnaby Rich records that ―[i]n London, when they set forth soldiers, either they scour prisons of thieves or their streets of rogues and vagabonds, for he that is bound to find a man will seek such a one as is better lost than found‖ (36). In his other book, Fruits of Long Experience, Barnaby Rich is even harsher in his condemnation of this kind of recruitment: ―When the wars shall be reformed and reduced to a more honorable course, we will endeavor ourselves to find out men of better worth. In the meantime, these may serve as befitting the discipline of this age‖ (62). Mathew Sutcliff asserts that the constable was ordered to take up rogues or masterless men who deserved the gallows rather than service in war (62). The recruitment of rogues meant encouragement of crimes, for the criminal who was enlisted knew that no crime was so serious that he would be hanged for it; he had safe refuge in the army. Sir John Smyth notes that Newgate prison was emptied to reinforce the troops besieged at Le Havre. The recruits drawn from prison formed part of the first official expedition to the Low Countries in 1585 (qtd in Cruickshank 27). Baldolph‘s command in 1 Henry IV, III iii (―Yea, two and two, Newgate fashion) exhibits Shakespeare‘s personal observation of how prisoners were marched off. The Privy Council also encourages recruitment of vagabonds and rouges, for it is thought that the country will be well rid of this menacing multitude and that peace will be ensured in the country. C. G. Cruickshank notes that in 1597 the Council authorized the levy of vagabonds to reinforce the expedition in Picardy. In London, 700 thieves were rounded up and the Council asked the Lord Mayor to catch another 200, because they thought that conscription of vagabonds had considerable advantages (28). J. W. Fortescue maintains that the Queen could not be induced to pay her soldiers. So, the troops were always seething with mutiny and thinned by desertion, and no gentleman of any self-respect would take command of them. Commissions fell into the hands of scoundrels who swindled their men and sent them out to plunder the country for their benefit (112). In the light of these practices, it is obvious that Falstaff‘s choosing of recruits could not be different. Shakespeare‘s criticism also indicates the same corruption as that of the other authors of his times. Falstaff‘s recruitment of Shadow reminds one of the abuses of the Shakespeare‘s time relating to the muster-roll. Falstaff‘s mention, ―we have a number of shadows fill up the muster book‖ (2 Henry IV, III ii) underlines the appalling malpractices related to the muster-role in Elizabeth‘s army. The muster-roll in Elizabeth‘s army was an important document as it was in all armies, because everything related to the troops depended upon the number supplied by the muster office which was under the control of the muster-master, and his boss, the captain. In connivance with the muster-master, the captain always made sure that the exact number on the roll should never be given to the government. C. G. Cruickshank claimed that if the exact number was given, it 91 would deprive the captain of the pay of the absentees or deserters whose place he always filled up the same number of ‗shadows‘ of fictitious men. This kind of fraud was resorted to by the captains during the reign of Mary Tudor passed an act for the taking of musters in 1577 in order to prevent such persistence corruption (17). Such corruption reached an alarming level with the increase in the number of the people serving overseas during Elizabeth‘s time. According to Cruickshank, the Queen and the Council took severe measures against such corruptions, but the captains were too cunning to be trapped. The number of the invisible in the Irish service exceeded all proportion. It sometimes reached a hundred percent (140). J. W. Fortescue writes that though the muster-roll of the army at the siege of Leith in Scotland in 1560 showed eight thousand men for whom the Queen paid the wages, only five thousand were actually with the colors, and the pay of the remaining three thousand went, of course, into the captain‘s pocket (128). Falstaff‘s loss of 147 ―mortal men, food for powder‖ (1 Henry IV, IV ii) is as much motivated by his greed for money as his recruitment of Shadow. He clearly mirrors the corrupt practices of the unscrupulous captain of Shakespeare‘s England, too. Falstaff‘s behavior reveals ―Smyth‘s indictment of the English captain‘s behavior in the Low Countries, where, lured by the dead pay, captains used to send their men to dangerous exploits‖, knowing that their was a good chance of their getting killed and of course, ensuring their own safety. The captains also allowed their men to go badly armed, in tattered uniforms, bare-legged and bare-footed; for this would help them to a quicker death (Cruickshank 55). Shakespeare does not mention the term ‗dead pay‘. However, it is clear from Falstaff‘s statement that nothing but the lure of dead pay could stimulate him to lead his men to the jaw death: ―there‘s not three of my hundred and fifty left alive‖ (1 Henry IV, V iii). Yet, Falstaff has no regret and grief for losing such a large number of men. His indifference betrays a hideous cruelty, the cynicism of a leader whose human response is altogether perished. His ‗food for powder‘ articulates its complementary ‗food for worm‘. Maynard Mack notes that The comic account of Falstaff‘s conscripted derelicts corrects and supplements the description of Hal‘s army by a general who loves parade (1 Henry IV, IV I) and the anticipation of destroying it by a general who loves carnage (IV I). Falstaff‘s cynical ‗they will fill a pit as well as better‘ hangs over the ensuing battle enveloping especially those who are to fill a pit simply because the king has dressed them in his coats (641). Falstaff‘s men also resemble the poor soldiers of Shakespeare‘s England in their bareness and nakedness. Falstaff, of course, does not care if his men are bare and naked. He can rely on their habit of stealing: ―they will find linen enough on every hedge‖ (1 Henry IV, IV ii). However, there are evidences in the 92 play that Falstaff may have played a part in reducing them to bareness and nakedness for the sake of money. He orders Bardolph to give the soldiers their coats, but the account he gives of the clothing of his company seems very suspicious: ―There‘s not a shirt and a half in all my company‖ (1 Henry IV, IV ii). The present practices suggest that normally the levies were provided with coat, money, arms and clothing when they were called up, and they were clothed in a variety of outfit. The distribution of uniforms was in the hands of the captains. The private soldiers ―in the Netherlands sent the Privy Council many complaints that the captains were retaining uniforms which they themselves ought to have had for their comfort‖ (Cruickshank 92). Shakespeare does not display Falstaff or Bardolph making profits out of the privates‘ uniform. The only possible conclusion in the light of the present practices is that Falstaff and Bardolph sold the uniforms, because this is very likely and consistent with their characters. Shakespeare‘s observation of the post-war misery of the common soldier and the deficiency of the government to rehabilitate them properly is precisely expressed in Falstaff‘s statement that the three survivors of his crew ―are for the town‘s end to beg during life‖ (1 Henry IV, V iii). There was also the most notorious group of pretended soldiers. In addition to these, there are a menacing group of rogues and vagabonds who had escaped military service. They got mixed up with the genuine war returnees and the number thus increased beyond all proportion. It was impossible to separate the genuine soldiers from the imposter ones. J. W. Draper claims that these discharged soldiers, both genuine and fake, came to London and lived a riotous life, sometimes robbing as pretty thieves and highwaymen but more often begging (414). Poins‘ ―lades‖, whom he orders at Gadshill to fall upon the ―pilgrims going to Canterbury with which offerings, and traders riding to London with fat purses‖ (1 Henry IV, I ii), and Falstaff‘s gang of rogues of all sorts and conditions, ―other Trojans‖, mad Mustachios‖, ―purple-hued malt-worms‖, ―the foot-land rakers‖, ―long-staff six penny strikers‖, belonged to these Elizabethan highwaymen whom J. B. Black described in his book, The Reign of Elizabeth (264). According to Black, there were no fewer than twenty categories of thieves and swindlers each with its own specialty (264). Another corruption of Elizabethan army was mutiny and disorder in the military camps and in the battlefields. According to Cruickshank, many of the Elizabethan commanders denied the soldiers their pay and were directly responsible for mutiny and disorder in the camp and the battle. On the other hand, there were many others who, like the Duke of Norfolk, underlined the significance of keeping the troops paid. It is a fact that soldiers mutinied if they could not afford to buy the daily necessaries of life (168). Some of Shakespeare‘s commanders know well this delicate matter. Hastings who is the commander of the Archbishop‘s army in 2 Henry IV, IV ii orders his captain: 93 ―Go captain, and deliver to the army / This new of peace. Let them have pay and part‖. Shakespeare‘s common soldiers in Henry IVs are conspicuous in their variety of behavior and attitude towards life. The common soldier‘s desertion habit inspired by cowardice is the common complaint by the commanders of the time. They are poor, graceless creatures, runaway rogues and vagabonds, tattered, ragged, pale cowards marked to suffer under corrupt officers, from recruitment through post-war beggary. These people are Shakespeare‘s observation about the truthful personality of the Elizabethan military life. Shakespeare mainly reveals two aspects of Elizabethan army: 1. its weak discipline as a result of the unwise and corrupt choice of officers and 2. its inefficient and wrong method of administration which deprived the soldier of his pay and due rewards. Of course, there are other reasons for the general reluctance of the common soldiers to serve in the Elizabethan army. One of the most important reasons was the idea of state and nation that were too abstract concepts for the average soldiers to comprehend them and fight for the sake of state and nation with enthusiasm. Shakespeare is extensively humane in his presentation of the common soldiers not only in Henry IVs, but also in his other plays, e.g. Pistol in Henry V and Parolles in All’s Well That Ends Well. He shows their weaknesses as simple human frailties and defects. None of the Shakespeare‘s common soldiers, not even the unscrupulous captain Falstaff is awarded capital punishment except Bardolph. He denounces their vices, but he at the same time feels what a hard lot the common soldier has: . . . . . . . . . . .Thus are poor servitors, When others sleep upon their quiet beds, Constrained to watch in darkness, rain and cold. (1 Henry IV II I). He is profoundly aware of the difficulties of those who have fought for their country. Shakespeare also feels the same tone of sympathy and humanity in his sonnet 25: The painful warrior famoused for fight, After a thousand victories once foil'd, Is from the book of honour razed quite, And all the rest forgot for which he toil'd The general attitude of Shakespeare to the common soldier is not only to portray them with the delight of a playwright but also to display them with the eye of a historian. Shakespeare‘s treatment of common soldiers is precise, realistic and authentic in the 94 background of Elizabethan time. In Henry IVs, Shakespeare provides convincing details of military life, which seem a clear window of his own time. BIBLIOGRAPHY Black, J. B. The Reign of Elizabeth. Oxford: Oxford UP., 1989. Barret, Robert. The Theorike and Practice of Modern Warres. London, 1598. Boynton, L. The Elizabethan Militia. London: Routledge,1997. Campbell, L. B. Shakespeare’s Histories. California, California UP., 1997. Cheney, E. P. History of England from the Defeat of the Armada to the Death of Elizabeth. New York: Longman, 1988. Cruickshank. C. G. Elizabeth’s Army. Oxford: Oxford UP., 1986. Draper, J. W. ―Sir John Falsatff‖ in Review of English Studies. Oxford: Oxford UP., 1962. Fortescue, J. W. History of the British Army, New York: Naval and Military Press, 1899). .. . . . . . . . . . . . . The Army: Military Service and Equipment in Shakespeare’s England. Ed. C. T. Onion, Oxford: Oxford UP., 1997. Grimestone, Edward. A General History of Netherlands. London, 1609. Hakluyt, Richard. Principal Navigations. London, 1598. Jorgensen, Paul. Shakespeare’s Military World. New York: University of California, Press, 1962. Langsam, C. G. Martial Books and Tudor Verse. New York: Routledge, 1991. Mack, Maynard. In The Complete Signet Classic Shakespeare. Ed. Sylvan Barnet. New York: Routledge, 1992. Raleigh, Sir Walter. The Works. Ed. W. Oldys and T. Birch. Oxford: Oxford UP., 1956. Rich, Barnaby. Allerme to England. London, 1574. . . . . . . . . . . . . Fruits of Long Experience, London, 1604. Shakespeare, William. Henry IV. London: Penguin Books, 1994. . . . . . . . . . . . . .. Complete Sonnets. New York: Dover, 1991. Sutcliff, Mathew. The Practice, Proceedings and Lawes of Armes. London, 1593. 95 Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18 E-DEVLET'TE KULLANILAN GÖZETĠM VE KAYIT TEKNOLOJĠLERĠNĠN MAHREMĠYET ÜZERĠNDE ETKĠLERĠ Muhittin TATAROĞLU* ÖZET E-devlet süreci hemen tüm dünyada yaygınlık kazanmıĢtır ve kamu yönetimlerinin tüm boyutlarıyla değiĢmesine yol açmaktadır. E-devlet kavramının etkinlik ve verimlilik, zaman tasarrufu gibi ekonomik boyutlu faydalarının yanında, kamuoyunun düĢüncelerini öğrenme, tüm vatandaĢların kolayca ulaĢabilmeleri, hizmet sunumunda eĢitlik, Ģeffaflık ve hatta elektronik olarak oy kullanma gibi demokratik boyutları da vardır. E-devlet süreci bir toplumu, tüm boyutlarıyla, (sosyal siyasi, ekonomik teknolojik, idari) dönüĢtürmektedir. Bu dönüĢümün sonuçlarını ise özenli tahminler dıĢında kestirmek mümkün değildir. Demokrasinin geliĢmesi açısından oldukça büyük fırsatlar sunan e-devlet süreci, kiĢi mahremiyeti bakımından çok önemli sakıncalar da doğurmaktadır. Mahremiyet ise devlet ve birey iliĢkilerinde önemli bir sorun alanı karĢımıza çıkmaktadır. Bilgi ve iletiĢim teknolojileri gibi muazzam güç kaynaklarının cazibesi karĢısında devlet ve hükümetlerin kiĢi mahremiyetini korunması demokrasi açısından yaĢamsal önem kazanmaktadır. Mahremiyet sorunları özel sektörde yaĢanacağı gibi, devletin kiĢi mahremiyetine yönelik ihlalleri de önemli artıĢ sergilemektedir. ÇalıĢmada e-devlet sürecinin kiĢi mahremiyeti açısından yarattığı tehlikeler ve yarattığı olumsuz sonuçlar incelenmiĢtir. Anahtar Sözcükler: Mahremiyet; e-devlet; bilgi iletiĢim teknolojileri; demokrasi. ABSTRACT E-government process widespreaded world-wide ranche, and usage of ict affect all dimension of public administrations. Along with the economical benefit of egovernment concept, ―efficiency and productivity; there are democratic aspects, like acquisition to public opinion, equity in service providing, transparency and even evoting. E-government transforms all aspects of a society. Predicting the results of this transformation is, impossible but only attentive estimating. In terms of development of democracy, e-government offers rather large opportunities. Bu on the other hand bring with important threats to privacy right. Privacy is actually an important issue, in the relationship between person and government. Against the temptation of huge power resources like information and communication technologies, it is critical that the government or state stay in the route which protect personel privacy, according * Yrd. Doç. Dr.. Muğla Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü 96 democracy. Privacy matters can be also seen in private sector, likewise in public sector. Ġn this paper examined privacy matters which caused by e-government process. Keywords: Privacy right; e-government; information and communication technology; democracy. 1. GĠRĠġ E-devlet olgusu, kamu yönetiminin içine girilmekte olan bilgi çağının temel karakteristiklerinden biridir. Bilgi iletiĢim teknolojilerinin hızla geliĢmesi ve kamu yönetiminde yaygınlaĢması, kamusal hizmet sunumunda etkinlik, verimlilik, eĢitlik gibi olumlu geliĢmeler sağlamıĢ; vatandaĢ katılımı, kamuoyundan haberdar olma ve Ģeffaflık gibi olumlu geliĢmeler sağlamıĢtır. Tüm e-devlet kurumları sanal örgütlerdir ve sanal bir dünyada dijital olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Bu sanal dünya internetten oluĢmaktadır. Ġnternet teknolojisinin ilk gözlenen sakıncalarından biri de kiĢi mahremiyetinin tehlikeye girmesidir. Sanal ortamın güvenlik boyutları, gerçek dünyadakinden tamamen farklıdır. Gerçek dünyada insanlık tarihi boyunca suç türleri ve bunlara karĢı geliĢtirilen güvenlik tedbirlerini bilmek mümkündür. Ancak sanal dünyada ne gibi suç türlerinin potansiyel tehdit olarak var olduğu, bu suçların toplumsal ve kiĢisel tahribatlarının neler olacağını tam olarak Ģimdiden kestirmek mümkün değildir. Gözlemler sanal ortamda iĢlenen ilk suçların; hack, kredi kartı dolandırıcılığı, gizli çekim ve bilgisayarlara sızma gibi kiĢi mahremiyeti ve kiĢinin gizli bilgilerine zarar verme gibi suçlar olduğunu ortaya koymaktadır. KiĢi mahremiyeti, temel haklardan sayılması ve toplumsal yaĢam ve demokrasi ilkeleri bakımından kritik bir önem taĢıması bakımından, önemli bir ilgi alanıdır. Bu bakımdan bilgi iletiĢim teknolojilerinin yaygınlaĢması ve edevlet süreçlerinde mahremiyetin zarar görme derecesi daha yüksek ve etkili olmaktadır. Örneğin bir kiĢinin saklı olması gereken özel bilgilerinin bir baĢka kiĢi tarafından elde edilip, kulaktan kulağa yayılması ile ulaĢabileceği kitle, mahalle veya semt ile sınırlı olacak ve zaman içinde unutulabilecek iken; bu mahrem bilgilerin internette yayınlanmasıyla tüm dünyada yaĢayan insanlara açık olacak; bir resim, video veya ses görüntüsü veya yazı defalarca kopyalanacak ve teorik olarak sonsuza değin sanal dünyada varlığını sürdürecektir. KiĢi mahremiyetinin üçüncü kiĢiler tarafından ihlali ya da korunmasından daha önemli bir sorun, vatandaĢ devlet iliĢkilerinde ortaya çıkmaktadır. Kamu hizmeti sunumunda vatandaĢ ile devlet arasındaki iliĢki, eĢitsizlik esasına dayalıdır. Sunulan hizmet ve iliĢki biçimini devlet belirler ve Ģartlara vatandaĢ uymak durumundadır. E-devlet kurumlarında vatandaĢların hizmet alması pek çok kiĢisel bilgiyi, sunmasıyla mümkündür. VatandaĢlık numarası, yaĢ eğitim banka hesabı vs gibi istenen bilgilerin herhangi birinin 97 eksik olması durumunda çoğu zaman eriĢim aĢaması bile kesilir. Öte yandan kiĢisel bilgilerin çoğu MERNĠS, ADNKS, TAKBĠS gibi sistemlerde toplanır ve kullanılır. Klasik devlette fiziki arĢivlerde ve kağıt üzerinde bulunan kiĢisel bilgiler; e-devlet sürecinde ağlarla birbirine bağlı devasa sistemlerde dijital ortamda saklanmaktadır. Bu kiĢisel bilgilerin güvenliği için önlemler alınsa da, teknolojinin doğası gereği, eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde kitlesel bilgi üçüncü kiĢilerin saldırılarına maruz kalabilmektedir. Bireylerden devletin egemenlik gücüne dayanarak bireylerin rızası olmadan toplanan bilgilerin hem diğer bireyler hem de devlet tarafından istismar örnekleri çalıĢmada incelenmiĢtir. Yine e-devlet kurumlarında toplanan kiĢisel bilgilerin korunamaması, birey aleyhinde sonuçlar doğuracak Ģekilde istismar edilmesi ve ilgili kurumlar tarafından ―bilgi saçılması‖ Ģeklinde yayınlanması tehlikesi, bireylerde yerleĢik bir korku hissine neden olmakta; davranıĢ ve duygu değiĢimlerine yol açabilmektedir. Siyasi iktidarlar kendilerine güç sağlayacak veya güçlerini artıracak araçların cazibesi karĢısında zaafiyet gösterebilirler. Ġktidarların kendilerine büyük güçler sağlayan araçlara karĢı bu güç hırsı ya da zaafiyeti (temptation of power), demokratik rejimlerin aĢınmasına yol açabilmektedir. Bilgi iletiĢim teknolojileri de izleme, gözetleme gibi bazı alanlarda iktidarları baĢtan çıkaran yetenekler sunmaktadır. Bu araçlar vasıtasıyla baskıcı, totaliter ve antidemokratik eğilimlere yönelmek olasıdır. Bu bakımdan e-devlet, sunduğu pek çok olumlu geliĢmelerin yanında kiĢi mahremiyeti ve demokrasi açısından olumsuz pek çok kritik tehlikeyi bünyesinde barındırmaktadır. Modern devlette egemenliğin meĢruluğu vatandaĢlarını korumak ve hukuku uygulaya dayanmaktadır. Devlet hukuku uygulamaz ve konumuz açısından önemli olan vatandaĢını koruma görevini yerine getirmez ise egemenliğinin meĢruiyeti aĢınır. Ampirik bulgular henüz emekleme aĢamasında olan e-devlet sürecinde kamu kurumlarında saklanan kiĢisel bilgilerin korunamadığı, istismara uğradığı veya dıĢarıya saçıldığı pek çok vaka olduğunu göstermektedir. Bu durum ise vatandaĢların e-devlete olan güven duygularını aĢındırmakta; davranıĢlarını ve ruh hallerini olumsuz yönde etkilemektedir. 2. YÖNTEM ÇalıĢmada ilgili temel kavramlara değinildikten sonra konu ile ilgili hukuki mevzuat ve mahremiyeti etkileyen bilgi teknolojilerinin kullanıldığı kurumlar incelenmiĢ; bunların iĢlevleri, eksiklikleri ve sakıncaları araĢtırılmıĢtır. E-devlet sürecinde teknoloji kullanımını detaylı olarak, hümanist değerler, demokrasi, yönetim bilimi ve siyaset psikolojisi ve olası olumsuzlukları açısından inceleyen ilgili literatürün ağırlıklı olarak bilim kurgu yazınlarından oluĢması ilginç bir durum sunmaktadır Bilgi iletiĢim sistemlerinin ve sanal yazılımların en önemli karakteristiklerinden olan karmaĢıklık, hiçbir zaman tam 98 bir güvenlik sunamaması ve sorumluluk sorunu, kiĢi mahremiyeti bakımından kritik sorun oluĢturduğundan, örnek olay ve ampirik bulgularla etraflı bir Ģekilde ele alınmıĢtır. Kamu yönetiminde uygulanan gözetim ve arĢivleme odaklı bilgi iletiĢim teknolojilerinin yarattığı mahremiyet sorunları incelenmiĢ ve son olarak çözüm önerileri geliĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. I- Mahremiyet Ġnternet ortamında ve elektronik uygulamalarla bireylerin yaptıkları her türlü eylem, bireylerin kiĢisel bilgileri haline kolayca dönüĢtürülebilir. Öte yandan bilgi iletiĢim teknolojilerine dayalı tüm uygulamalar kiĢisel verilerin elde edilmesinde sonsuz imkânlar sunmaktadır. Bireylerin kiĢisel bilgilerinin gizli kalması nerede ise imkânsızdır denebilir. Ġnternette gezinmek veya herhangi bir iĢlem yapmak, kredi kartı ile alıĢveriĢ yapmak, otoyollarda OGS veya KGS ile ödeme yapmak, cep telefonunu sadece taĢıyor olmak bile bireyin mahremiyet alanına giren bilgilerin açığa çıkması ve izlenmesi anlamına gelmektedir. Öte yandan bilgi iletiĢim teknolojileri vasıtasıyla bireyle hizmet sunumu veya diğer amaçlarla iletiĢim kuran kamu veya özel sektör kuruluĢları, çoğu zaman emredici Ģekilde bireylerin kimlik bilgileri baĢta olmak üzere kiĢisel bilgilerini beyan etmelerini Ģart olarak dayatan yazılımlar geliĢtirmektedirler Bu geliĢme, bireyin mahremiyet hakkını dramatik bir Ģekilde ihlal etmektedir. KiĢi mahremiyeti olarak da anılan mahremiyet hakkı, temel insan hakları kapsamında anılır ve demokrasi açısından en önemli ilkelerden biridir. Bu bakımdan mahremiyet kavramının öneminin vurgulanması gereklidir. Mahremiyet genel olarak kiĢilerin tek baĢlarına kalabildikleri, istedikleri gibi düĢünüp davranabildikleri, baĢkalarıyla ne zaman, nerede, nasıl ve hangi ölçüde iliĢki ve iletiĢim kuracaklarına kendilerinin karar verebildikleri bir alanı ve bu alan üzerinde sahip olunan hakkı ifade eder. (Yüksel, 2003: 182). Bireyin davranıĢlarının, kiĢilik bilgilerinin, özelliklerinin ve kiĢi ile ilgili olan her Ģeyden baĢkalarının ne kadar haberdar olacağı da kiĢisel mahremiyet ile ilgilidir. Mahremiyetin farklı boyutlarından bahsetmek mümkündür. Gizlilik Ģeklinde mahremiyet; bireylerin kendileri hakkındaki bilgileri, belirli eylemlerini, herkese veya seçtiği bazı kiĢilere karĢı gizli saklamayı istemesi Ģeklinde ortaya çıkar. Anonim mahremiyet; bireylerin bazı davranıĢları (toplum içerisinde yapılmıĢ olsa dahi) bireyle iliĢkilendirilemeyecek Ģekilde yapma isteğidir. Otonomi mahremiyeti ise, bireyin bazı davranıĢlarının aleni veya gizli kalması tercihinin kendine bağlı olması, devlet veya diğer kiĢilerin ilgisine kapalı kalmasını tercih etmesidir. Devlete karĢı mahremiyet hakkı, diğer kiĢilere karĢı mahremiyet 99 hakkından iki önemli bakımdan ayrılır. Ġlki özel kiĢiler hırsızlık gibi diğerinin rızası olmadan baĢkasının mahremiyetine girse de, birbirleriyle olan iliĢkileri genelde gönüllü ve iradi olur. Birey diğerine açıklayacağı kiĢisel bilgileri üzerinde kontrol sahibidir. Bunun yanında birey diğer kiĢilere karĢı mahremiyetini koruyacak güce ve önlemlere sahip olacaktır. Ancak devlet oldukça çok geniĢ bir alanda zoraki eylemleri gerçekleĢtirebilir. Ġkinci fark ise devletin vatandaĢlar üzerinde fiziksel güç uygulamaya dayanan bir egemenliğinin olmasıdır. Bireylerin üçüncü Ģahıslara karĢı kendi mahremiyetini koruyacak bazı tedbirler alması mümkündür (kendisini diğer vatandaĢlara karĢı kendi koruyabilir kilit ve hırsız alarmları gibi tedbirler alabilir). Ancak birey kendini ve kiĢisel bilgilerini koruyabilmesi açısından çok güçsüzdür. KiĢisel bilgilerini devletten koruyabilmek için tek baĢvurabileceği yol, gizlemeye çalıĢmaktır (Friedman, 2000:186). Bu farklılığın mahremiyet üzerindeki etkileri bakıĢ açısına göre değiĢiklik sergiler. Eğer devletin iyi niyetli olduğu, vatandaĢlarının iyiliğini istediği ve kamu yararını gözettiği düĢünülüyorsa, o zaman kiĢisel mahremiyet kamu görevlilerinin iyi olanı yapmalarını zorlaĢtıracak demektir. Ancak öte yandan devlet vatandaĢlar aleyhine davranıĢta bulunabilecek bir kurum olarak görülüyorsa, o durumda devlete karĢı kiĢisel mahremiyet ve korunması kesinlikle iyi bir Ģeydir. Mahremiyetin, kiĢisel suçların saklanmasında kullanılabileceği kabul edilse de, mahremiyetin devlete karĢı korunması gerektiği temelinde görüĢ oldukça geniĢ kabul görmektedir. A- Mahremiyet ve Demokrasi Ortaçağ toplumlarında insanlar toplumsal düzendeki rollerine zincirlenmiĢ durumdaydı. Toplumsal olarak bir sınıftan diğerine geçmek hatta bir köyden diğerine veya baĢka bir ülkeye gitme Ģansları pek yoktu. Bireyler diledikleri gibi giyinme ve istediklerini yeme özgürlüğüne dahi sahip değillerdi. Zanaatçının satacağı malın fiyatı, köylünün malını satacağı yer, belliydi ve bunların tümü kurallar ve yükümlülüklerle belirlenmiĢti (Fromm, 1995:48) Özel hayat ile kamu hayatı arasındaki denge, 1800'lü yıllarda değiĢmiĢtir. Bu dönemde özel hayat, kamu hayatından daha üstün olmaya baĢlamıĢ; kamu hayatı ise görevler alanı olarak ayrıĢmaya baĢlamıĢtır (Gürbilek, 2001:118) ModernleĢme süreciyle birlikte, ―birey‖, ―bireycilik‖, bireysel kimlik‖ ve ―bireysel alan‖ gibi değerler ortaya çıkmıĢtır. Ardından ―özel yaĢam hakkı‖, veya ―mahremiyet hakkı‖ hukuk düzenince tanınan bir hak kategorisi haline gelmiĢtir (Yüksel, 2003 :197). Devletle iliĢkisinde vatandaĢlık statüsüne kavuĢan bireyin, hukuk düzeni tarafından kendisine tanınan haklarla ve yüklenen ödevlerle kiĢi haline gelerek hukuki bir kimlik kazanması, Amerikan bağımsızlığı (Mills, 2008:6) ve Fransız ihtilaliyle baĢlayan süreçte gerçekleĢmiĢtir. Liberal düĢüncede mahremiyet, bireyin içinde rahat bırakıldığı veya bırakılması gerektiği, istediği gibi düĢünüp davranabildiği, kendi bildiği Ģekilde 100 bizzat kendi iyiliğinin peĢinde koĢabildiği bir alan olarak tanımlanır. (Lukes, 1995:66; nakleden, Yücel:2003:201). Liberal görüĢte mahremiyet, kamusal yaĢam içinde yer alan, ancak kamusal müdahalelerden muaf tutulması gereken bir düĢünce, davranıĢ ve varoluĢ alanını ifade eder. Bu açıdan bakıldığında mahremiyet, birey ve toplumsal gruplar ile devletin de dahil olduğu geniĢ kamu arasındaki negatif iliĢkiyi ima eder. Liberalizm özerk ve özgür birey kavramına özel önem vermektedir. Liberalizmde özerk ve özgür birey merkez noktadadır. Özel hayat alanı ve kiĢisel özerkliği hukuken korunan birey, kendi değerlerini gerçekleĢtirmek ve geliĢtirmek için diğer insanlarla iliĢkiye girer. (Craven, 1982:353) Bireysel özgürlük devlet ve toplumsal çoğunluk tarafından da ihlal edilebilir. Devlet ve toplum bazı değer ve davranıĢları zorla bireye benimsetme yoluna gidebilir. Bu durumda demokrasinin kilit unsuru olan özgür irade ve bir özgür iradenin oluĢabileceği mahrem alana devlet müdahalesinin bir sınırı olmalıdır. Toplumun bireye karĢı zorlama ve denetim gücüne, hukuki veya kamuoyunun manevi baskılarının sınırlandırılması, özgür toplum için yaĢamsal önemdedir. BaĢkalarına zarar vermek haricinde bir birey üzerinde onun arzusuna rağmen zorlama ve denetim uygulanmamalıdır. Westin, mahremiyet hakkının bağımsız ve serbest iradeye sahip özgür bireylerden oluĢan grupların iĢbirliklerine imkan sağladığını söylemektedir (Westin, 1967:24). Oy kullanmanın gizli olması ve seçim süreçlerinde iktidar gözetiminin engellenmesi, mahremiyet hakkıyla mümkün olur. Bu bakımdan mahremiyet hakkı, kiĢilerin gereksiz ve uygunsuz soruĢturma ve incelemeye uğramasını da engeller. Teknoloji kullanımının kamu ve özel sektörde yaygınlaĢmasının kiĢi mahremiyeti açısından önemli bir tehdit oluĢturduğu açık bir gerçektir. Ancak mahremiyet hakkının demokratik bir toplum için yaĢamsal önemde olduğu gereği kadar vurgulanmamıĢtır. Bireylerin mahremiyet alanı, kiĢisel iradelerin oluĢtuğu bölgelerdir ve sağlıklı ve özgür bir iradenin oluĢabilmesi için birey bu alanda kendisine müdahale edilmeden iradesini geliĢtirme imkanı bulmalıdır. Birey, mahremiyet alanına sahip olamazsa veya değiĢik müdahalelere maruz kalırsa veya izlendiği korkusuna kapılırsa, serbest bir iradeden bahsetmek mümkün değildir. Demokratik toplumların temelleri, iktidarların denetlenmesinde kamusal ilginin var olmasına ve birey ve grup yaĢamlarını koruyan mahremiyet hakkına dayalıdır. B- Kamu Yönetiminde Kişisel Verilerin İzlenmesi, Toplanması ve İşlenmesine Yönelik Kurumsal ve Yasal Görünüm Kamu yönetimi örgütleri vatandaĢların kiĢisel verilerini izlemek, toplamak ve iĢlemek için gittikçe daha fazla bilgi ve iletiĢim teknolojileri kullanmaktadır. Türkiye'de kiĢisel bilgilerin, toplanması, iĢlenmesi ve yayınlanması ile ilgili bazı kurum ve teknoloji sistemleri Ģöyledir: 101 * MOBESE: Trafik akıĢının takibi ve düzenlenmesine yönelik olarak geliĢtirilmiĢ bu sistem, özellikle büyük kentlerin ana caddeleri ve meydanlarında baĢlamıĢ; daha sonra diğer Ģehirlere, Ģehir giriĢ çıkıĢlarına ve kritik yol noktalarına yaygınlaĢtırılmıĢtır (Cilingir ve Kushchu, 2004: 2). Bu sistem, araçların plakalarını okuyabilmekte araç sahibi ile iliĢki kurabilmektedir. KiĢilerin özel hayatlarını da kayıt eden bu sistemin henüz yasal bir yapıya kavuĢmaması, önemli bir eksikliktir. BaĢlangıç amacının yanında suçluların takibi ve tanımlanması, trafik suçlarının belirlenmesinde de kullanılmaya baĢlamıĢtır. KuruluĢ amacından sapma gösterdiğine dair bir örnek, son günlerde gittikçe yaygınlaĢan bir uygulama ile somut Ģekilde gözlenmektedir. Ekonomik sıkıntı nedeniyle artan icra ve haciz uygulamaları, araçlara yönelik haciz kararlarının bilgisayar sistemine girmesiyle, herhangi bir kontrol noktasında aracın plakasının okunmasıyla bilgisayar uyarı vermekte ve araç durdurularak el koyma iĢlemi gerçekleĢtirilmektedir. * TĠB (Telekomünikasyon ĠletiĢim BaĢkanlığı): 23.7.2005 tarihli 5397 sayılı kanunla telekomünikasyon yoluyla yapılan iletiĢimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınmasına yönelik iĢlemleri tek bir merkezden yürütmek; interneti izleme ve kayıt etmek; amacıyla kurulmuĢtur. Kurumun oluĢturulmasıyla güvenlik, istihbarat ve yargı kuruluĢlarından gelen dinleme talepleri Telekomünikasyon iletiĢim BaĢkanlığı tarafından gerçekleĢtirilecektir. Telefon dinleme ve izleme faaliyetleri TĠB tarafından yürütülecek; MĠT, EGM ve Jandarma kuruluĢlarından da birer temsilci kurumda görev alacaktır TĠB baĢkanının, baĢbakan tarafından atanması öngörülmüĢtür. Faaliyetleri hakkında baĢbakanlığa bilgi vermekle yükümlüdür. Görev ve yetkileri 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 2813 sayılı Telsiz Kanunu, 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, 2937 sayılı Devlet Ġstihbarat Hizmetleri ve Milli Ġstihbarat Kanunu, 2803 sayılı Jandarma TeĢkilat Görev ve Yetkileri Kanunu, 5651 sayılı Ġnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu yayınlar Yoluyla ĠĢlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun, ―Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan ĠletiĢimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon ĠletiĢim BaĢkanlığının KuruluĢ, Görev ve yetkileri Hakkında Yönetmelik‖, ―Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan ĠletiĢimin Denetlenmesi Gizli SoruĢturmacı ve Teknik Araçlarla Ġzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına ĠliĢkin Yönetmelik‖ten oluĢan mevzuatla düzenlenmiĢtir. ĠletiĢim araçlarının dinlenmesi ve izlenmesi Ceza Muhakemesi Kanunu, Anayasa gibi baĢka hukuk kurallarına da konu olmuĢtur. Ancak Telekomünikasyon Ġzleme BaĢkanlığı'nın yapı ve iĢleyiĢinde mahremiyet açısından bazı önemli sakıncalar vardır. Kurumun baĢbakanlığa bağlı olması hem denetleyen hem denetlenenin yürütme erkine bağlı olması anlamına 102 gelmektedir. Dinleme yetkisine sahip olan kurumlar; MĠT, EGM ve Jandarma, yürütmenin bir parçası olan kurumlardır. Bu kurumların dinleme faaliyetlerini denetleyen TĠB'in baĢkanını atama ve hesap sorma yetkisi baĢbakanlığa verilmiĢtir. Bu durumda denetleyenler ile denetlenenlerin aynı kurumda olması bağımsız ve tarafsız bir Ģekilde görev yapması bakımından sakıncalar yaratmaktadır. Bu sakıncalı durum, Anayasa Mahkemesi tarafından alınan iptal kararıyla kısmen telafi edilmiĢtir. Anayasa Mahkemesi, baĢbakanın TĠB baĢkanını atama yetkisini iptal etmiĢtir. Bununla birlikte 5397 tarihli kanunun yürürlüğe girdiği zaman ile (3.7.2005), iptal edildiği zamana değin (29 1.2009) arasında bu sakıncalı durum devam etmiĢtir. Öte yandan baĢbakan tarafından atanan kurum baĢkanı ise görevine devam etmektedir. Hakkında yasal dinleme kararı alınanlarla birlikte onların iletiĢimde bulundukları kiĢilerin konuĢmalarının da dinlenmesi; önemli bir mahremiyet sorunu olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu kiĢinin dinlenmesine dair ne yetkili makamlar, ne de yargı kararı olmamasına rağmen dinlenmekte ve kayda alınmaktadır. Bu durumda konuĢtuğu kiĢi hakkında dinleme kararı olması, kendisinin de dinlenmesine yol açmaktadır ve hiçbir meĢru karar olmadan mahremiyeti ihlal edilmektedir. Bu tür kurumların, özellikle siyasi iktidarların nüfuzundan korunması gereklidir. Elektronik iletiĢimin izlenmesi ve kaydedilmesi faaliyetlerine gerçekleĢtiren kuruluĢların denetiminin siyasi iktidarların etkisi altında kalabilecek kuruluĢlar tarafından gerçekleĢtirilmesi, demokrasi açısından ve temel hakların devlete karĢı korunması bakımlarından önemli zaafiyetler yaratacaktır. Mahremiyet ihlali Ceza Kanununda suç olarak tanımlanmıĢtır. Hukuka aykırı olarak kiĢisel verileri kaydedenlerin cezalandırılması öngörülmüĢtür (TCK Md.135/1). Yine aynı kanunun 2. fıkrasında kiĢilerin siyasi, felsefi veya dini görüĢlerine, ırki kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaĢamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına iliĢkin bilgileri kiĢisel veri olarak kaydeden kimseler cezalandırılır hükmü vardır. Bu suçlar Ģikayete bağlı suçlardır ve Ģikayet olmadan savcıların kendiliğinden harekete geçmesi söz konusu olmaz. Halbuki dinlenen kiĢiler kendilerinin dinlendiğinin farkında değildir ve bu yüzden de Ģikayetçi olmaları mümkün değildir. Bu durum ise hukuka aykırı dinleme yapanlara koruma sağlamakta ve teĢvik edici olmaktadır. Dinlemelerin gizli olması ilgili kurumları keyfi yollara baĢvurma eğilimi göstermelerine yol açabilmektedir. Bu keyfiliklerin önlenmesini sağlayacak güvencelerin alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Elektronik iletiĢimin dinlenmesi ve kayıt edilmesinin sakınca ve 103 istismarlarını önlemek için yapılan düzenlemelerde, dinleme izni kapsamı dıĢında kalan konuĢma ve haberleĢme bilgilerinin kayıt edilmemesi, kayıt edildiyse silinmesi,, kayıtlarda suç unsuru bulunmadığı durumlarda, kayıtların imhası ve dinlenen kiĢiye dinlendiğine dair bilgi verilmesi hükümleri yer alsa da, uygulamada bu tedbirlerin alınmadığı görülmektedir. Örneğin, dinlenen ve suç unsuru bulunmayan kiĢilere, yargı organları tarafından dinlenmesine karar verildiği ve dinlendiğinin bildirildiği bir örneğe henüz rastlanmamıĢtır. * MERNĠS (Nüfus kayıt sistemi), ADNKS (Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi), SEÇSĠS (Seçmen Bilgi sistemi) SGBS (Sosyal Güvenlik Bilgi Sistemi), KPBS (Kamu Personeli Bilgi Sistemi), TAKBĠS (Tapu Kadastro Bilgi Sistemi) ĠLSĠS ( Milli Eğitim Müdürlükleri Yönetim Bilgi Sistemi) gibi kamusal hizmet bilgi istemleri. Kamusal hizmetlerin sunulmasında ve düzenlenmesinde süreç içinde her hizmet birimi, daha sonra birbiriyle entegre edilmesi düĢünülen ayrı ve bağımsız bilgi sistemleri oluĢturmak ve hizmetlerini sanal ortamda sunmak amacıyla pek çok bilgi sistemi oluĢturulmuĢtur. Bu bilgi sistemlerinde gözlenen genel sorunlar, değiĢik mahremiyet risklerini de barındırmaktadır. Öncelikle bu sistemler, ―hack‖ denilen bilgisayar ve internet korsanlıklarına karĢı güvenlik açısından zaafiyetler sergilemektedirler. DıĢarıdan izinsiz saldırılarla kiĢisel bilgilerin kopyalanması veya değiĢtirilmesine dair örnek vakalar gözlenmektedir. 648.000 öğretmenin kimlik bilgilerinin kopyalanıp internet ortamında sergilenmesi, ĠLSĠS uygulamasının güvenlik açığına sahip olduğunu göstermektedir (Hürriyet, 2009a) MERNĠS, Merkezi Nüfus Ġdare Bilgi Sisteminin adıdır. ĠçiĢleri bakanlığına bağlı Nüfus Ġdaresinin tüm iĢlemlerini gerçekleĢtirmek amacıyla proje edilmiĢtir (www.nvi.gov.tr). KPS (Kimlik PaylaĢım Sistemi) ise MERNĠS'de yer alan vatandaĢlık bilgilerinin kamu kurumları tarafından paylaĢımını sağlamak amacıyla oluĢturulmuĢtur. Ancak uygulama aĢamasında kimlik bilgilerinin dıĢarıya sızma olasılıkları, bir kiĢiye birden fazla vatandaĢlık numarası verilmesi, hayali-sanal kiĢilikler ve kimlikler yaratma olanaklarının bulunduğu gibi Ģikayetler gözlenmiĢtir. 2004 yılında yapılan bir incelemede 77.756 kiĢiye aynı vatandaĢlık numarasının verildiği tespit edilmiĢtir. Ayrıca sistemin, kurum personeli tarafından oluĢturulan sanal kimliklere gerçek vatandaĢlık numaraları vererek resmileĢtirebileceği gibi istismar olasılıkları tespit edilmiĢtir ( Milliyet, 2006). Seçmen Bilgi Sistemi (SEÇSĠS), Seçmenlerin belirlenmesi, mükerrer yazımın önlenmesi, listelerin hazırlanması, seçmenin kolay, hızlı oy vermesi, seçimin çabuk sonuçlanması, siyasal hakların kullanımının kullanılmasının desteklenmesi, seçim süreci ve sonuçlarının internet üzerinden izlenmesi ve gerçekleĢtirilmesini amaçlayan bir bilgi sistemidir. Gelecekte elektronik seçimin 104 bu sistem üzerinden gerçekleĢtirilmesi düĢünülmektedir. Seçmen aday olanların kısıtlılık ve adaylık hakkını engelleyen durumların belirlenmesi için ĠçiĢleri, Adli Sicil ve ASAL gibi kurumlarla bütünleĢtirilme aĢaması henüz gerçekleĢtirilmemiĢtir. Ancak 2009 yerel seçimlerinin seçmen kütükleri ve seçmenlerin oy kullanacakları sandıkların sorgulanması ilk defa sistem sayesinde internet üzerinden mümkün olmuĢtur. Ancak bu sistemin faaliyete baĢlaması pek çok sorunu ve aksaklığı ortaya koymuĢtur. SEÇSĠS veritabanı, seçmenlerin sokağa çıkıĢ yasağı konularak evlerde sayılmaları Ģeklindeki klasik seçmen sayımı yerine MERNĠS ve ADNKS'den elde edilen verilerin iĢlenmesi ve düzenlenmesiyle oluĢturulmuĢtur. Bu yöntem seçmen listelerinin sağlığıyla ilgili değiĢik sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. Seçmen listelerinde yıllar önce ölen vatandaĢların dahi yer aldığı gözlenmiĢtir (Milliyet, 2008). 2009 mahalli seçimleri için askıya alınan ve Yüksek Seçim Kurulu'nun internet sitesinde yer alan verilere göre, bazı seçmenleri ikamet adresleri kaybolmuĢ, seçim sandıkları resmi ikametlerinin bulunduğu ilden baĢka illerde gösterilmiĢ ve bir dairede elliden fazla seçmen kayıtlı gösterilmiĢtir. Samsun‘un, ÇarĢamba ilçesinin, Çınarlık beldesinin tüm seçmenleri seçmen listesinin dıĢında kalmıĢtır Ekip Gazetesi, 2008). Bahsedilen bu sorunların çoğunluğunun, Seçmen Bilgi Sistemi'nin yeni oluĢturuluyor olmasından ve veritabanı oluĢturulmasında daha güvenilir yöntemler yerine MERNĠS ve ADNKS verilerinin birleĢtirilip, iĢlenerek sağlanmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Ancak uygulamadaki aksaklıklar sistemin güvenilirliği konusunda Ģüphe uyandırmaktadır. Esasen teorik olarak sanal programların mutlak güvenliğinden söz etmek mümkün değildir. Bu sistemde görülen aksaklıklar, hem seçimlerin meĢruiyetinin sorgulanmasına yol açabilmektedir. Hem de seçmen- sandık sorgulama esnasında seçmenlerin kiĢisel bilgilerinin üçüncü kiĢiler tarafından elde edilmesi tehlikesini yol açmaktadır (Ketizmen ve Ülküderner, 2007:191-192). VatandaĢlık numarası, özel ve kamu kurumlarıyla iliĢkide en çok talep edilen kiĢisel bilgidir ve ulaĢılması oldukça kolaydır. Bir kurumun internet sitesinin ilgili kısmına yazılan TC kimlik numarasıyla kiĢinin adı, soyadı, doğum tarihi gibi bilgilere eriĢmek mümkündür. Bu bilgilerle de o kiĢinin adres bilgilerini elde etmek mümkündür. Elde edilen bilgiler yoluyla zincirleme olarak vergi numarası, SGK numarası gibi bilgilere de ulaĢmak mümkündür. Sosyal Güvenlik Kurumunun www.sgk.gov.tr adresinden kiĢinin sosyal güvencesinin olup olmadığı, adı, soyadı, doğum tarihi, anne ve baba adı,kızlık soyadı, iĢe giriĢ tarihi, aldığı maaĢ ve zamlar, sigortalılık süresi, devamsızlığı, hangi iĢyerlerinde çalıĢtığı gibi bilgilere ulaĢmak mümkündür 105 KiĢinin anne ve baba adı ile birlikte bu verilerle Nüfus ve VatandaĢlık ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinden aile sıra no, cilt no, birey sıra no, mahalle ve köy bilgilerine ulaĢılabilmektedir. Yine TC numarasıyla ÖSYM'nin internet sitesinden kiĢinin lise diploma notu, ÖSS puanı, LES ve KPSS puanları, burs durumu, mezun olduğu okul ve bölümü öğrenmek mümkündür: VatandaĢların kiĢisel bilgilerinin parça parça, değiĢik kurumların internet sitelerinden elde edilmesiyle bir kiĢi hakkında yüzlerce kiĢisel bilgiye ulaĢmak mümkündür. Üçüncü kiĢilerin bu bilgileri, kredi kartı yolsuzlukları, sahte nüfuz cüzdanı çıkarmak, dolandırıcılık, sahte isimle Ģirket kurma gibi pek çok illegal iĢlerde kullanması mümkündür. Burada bahsedilen olumsuz örnekler, bilgi teknolojileri öncesinde de karĢılaĢılan durumlardır. Ancak bilgi iletiĢim teknolojileri kullanımıyla daha önce görülmedik çapta ve etkide olumsuz sonuçlar yaratmaktadır. Örneğin geleneksel yolla bir kiĢi, bir kamu kurumunda saklanan kiĢisel bilgilerin ne kadarına ulaĢabilir? Ancak, bilgi iletiĢim teknolojileri bir kiĢinin bir anda ve çok uzak coğrafyada iken yüz binlerce öğretmenin kiĢisel bilgilerini kopyalamasını, milyonlarca kredi kartı bilgilerini çalmasını mümkün kılmıĢtır. 1- Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı Kamu yönetiminde bilgi iletiĢim teknolojilerinin mahremiyet hakkı açısından yarattığı sakıncaları önlemeye yönelik kapsamlı bir hukuki düzenleme henüz gerçekleĢmemiĢtir. Mahremiyet hakkını korumaya yönelik olan hukuk normları ise 27.5.1948 tarihli Resmi Gazete ‗de yayınlanarak içselleĢtirilmiĢ BM Ġnsan Hakları Beyannamesinin 12. maddesi, 1982 Anayasasının 20, 21 ve 22. maddesi, CMUK'da bazı ek maddeler, Kolluk ve istihbarat güçlerinin yetki ve görev tanımlarını yapan kanunlarda yer alan maddeler, Basın Yayın KuruluĢları ile ilgili kanunlar içerisindeki bazı maddeler, TMK'nun 24. Maddesi, TCK 135. maddesi ve Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesinin 8. maddesidir. Bilgi iletiĢim teknolojilerinin de gözetilip, kiĢisel bilgilerin korunmasına yönelik hem nispeten kesin tanımlar yapan, somut müeyyideler getiren, ilgili kamu kurumlarının idari düzenlemeleri yapmalarını içeren ve kiĢisel verileri korumaya yönelik yeni kurumsal yapılar öngören kapsamlı bir kanun tasarısı hazırlanmıĢ olmakla birlikte henüz yasalaĢmamıĢtır. Avrupa Konseyi'nin hazırladığı ―KiĢisel Verilerin Otomatik ĠĢleme Tabi Tutulması KarĢısında Bireylerin Korunması‖na dair 108 Sayılı SözleĢme'ye Türkiye imza atmıĢ olsa da sözleĢmenin onaylanmıĢ sayılması için sözleĢme ilkeleri doğrultusunda kabul edilmesi gereken yasa henüz çıkartılmamıĢtır. Anayasa‘nın 20.21.22. maddeleri kiĢi mahremiyetinin kiĢi ve malları üzerinde arama yapılması ve el konulması, konut dokunulmazlığı ve haberleĢme hürriyeti ve gizliliği boyutlarını düzenlemiĢtir. Ġlgili maddeler kiĢi 106 mahremiyetini korumaya yönelik olmakla birlikte, anayasa tekniği gereği genel nitelikte düzenlenmiĢ ve Milli güvenlik, kamu düzeni, suç iĢlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın korunması ve baĢkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi geniĢ ve muğlak olabilecek gerekçelerle kiĢi mahremiyetine kamunun müdahale edebilmesine imkan sağlamıĢtır. Bu hükümlerin tam bir koruma sağlayacağını söylemek mümkün değildir. ―KiĢisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı‖ 22.4.2008 tarihinde Meclis'e gönderilmiĢ; gün itibariyle Avrupa Birliği Uyum Komisyonu'ndan geçmiĢ ve Adalet Komisyonunda görüĢülmektedir. Özellikle kamu kurumlarının bilgi iletiĢim teknolojileri kullanması sebebiyle ortaya çıkan mahremiyet sorunlarına vurgu yapması bakımından, bilgi çağında mahremiyet hakkının korunmasını hedef alan ilk kapsamlı kanuni düzenleme olarak tanımlamak mümkündür. Tasarının günümüze değin kanunlaĢmamıĢ olması, ve uzun bir süre sürüncemede kalması, kiĢi mahremiyetine gereken önemin verilmediğin göstergesi olarak değerlendirmek mümkündür 2- Mahremiyet Hakkına Tasarıyla Getirdiği Olumlu Etkiler Tasarı metninin genel ve özel gerekçelerinde, teknoloji kullanımının yaygınlaĢmasının yarattığı sorunların ve bu teknolojileri kullanan devlete karĢı kiĢi mahremiyetinin korunması gerektiğine dair etraflıca vurgu yapılmıĢtır (BaĢbakanlık:2008:1) Tasarının sunuĢ gerekçesinde kamusal mal ve hizmetlerin üretimi ve sunumunda etkinlik ve verimliliğin sağlanması amacıyla kiĢisel veri sicillerinin oluĢturulmasının gerekliliği vurgulanmıĢ, ancak bu tür sicillerin kullanılmasının mahremiyeti gözeten düzen ve ilkelere bağlanması gerektiğine dikkat çekilmiĢtir. KiĢisel verilerin sınırsız ve geliĢigüzel toplanması, denetimsiz olarak açıklanması, yetkisiz kiĢilerin eline geçmesi halinde kiĢilik hakları ihlallerinin ortaya çıkabileceği, bu sakıncaların giderilmesi ve faaliyetlerin denetim altına alınması gerektiği belirtilmiĢtir. Tasarının genel gerekçesinde OECD'nin 1980 yılında kiĢisel verilerin korunmasına yönelik belirlediği rehber ilkelere atıfta bulunulmuĢ; tasarının hazırlanmasında referans olan ilkeleri Ģöyle sıralamıĢtır: 1- KiĢisel veri toplanması ve iĢlenmesinin sınırlı olması ve ilkelere bağlılığı, 2-KiĢisel verilerin belirli kalite standartlarında olması, 3-KiĢisel verilerin toplanması ve iĢlenmesinde amaçların belirli olması ve kullanımının da bu amaçlarla sınırlı olması, 4-Kanunun yetki verdiği durumlar ve kiĢinin rızası hariç, amaçlar dıĢında kullanılmaması, 5- KiĢisel verilerin korunması için gereken tedbirlerin alınması, 6- KiĢisel verilerle ilgili yürütülen politika, uygulamalar ve geliĢmeler hakkında açıklık politikasının izlenmesi, kiĢilerin kendisi hakkındaki verilere ulaĢabilmesi, ulaĢamayacağı durumlarda ise sebeplerini öğrenme, itiraz edebilme, verileri sildirebilme, düzelttirebilme tamamlama ve değiĢtirme 107 hakkının sağlanması ve 8- KiĢisel verileri kullananların sorumlu tutulabilmesi. Tasarı ayrıca Avrupa Konseyinin kiĢi mahremiyetinin korunmasına yönelik pek çok sektöre yönelik Bakanlar Konseyi kararlarına da atıfta bulunmuĢtur. Tasarı, özel yaĢamın gizliliğini sağlamaya yönelik olarak düzenlenmesiyle mahremiyetin korunması açısından önemli geliĢmeler sağlamaktadır. Tasarı, yasaya aykırı fiĢleme yapan kamu görevlilerine hapis ve para cezası öngörmektedir. KiĢilerin din, dil, ırk, siyasi düĢünce ve özel yaĢamlarıyla ilgili dosya oluĢturulması yasaklanırken; bu hükmü ihlal eden güvenlik görevlilerine para ve hapis cezaları öngörmektedir. Haklarında dosya oluĢturulan bireyler, istedikleri takdirde bu dosyaları inceleyip yanlıĢlıkların düzeltilmesini isteyebileceklerdir. VatandaĢların bilgi edinme hakkı ―ulusal güvenlik‖ gerekçesi dıĢında engellenmeyecektir KiĢilerin bilgi edinme taleplerini yerine getirmeyen, dosyalardaki verileri yasalara aykırı Ģekilde üçüncü kiĢilere aktaran kamu görevlileri hakkında dava açılacaktır. Tasarı, özel hayatın gizliliğini korumaya yönelik olarak ―KiĢisel Verileri Koruma Kurulu‖nun oluĢturulmasını içermektedir. Bu kurul KiĢisel verilerin uygun koĢullarda tutulup tutulmadığını denetlemek, kiĢilik hakları ihlal Ģikâyetlerini soruĢturacaktır. Sorumlular hakkında savcılığa suç duyurusu ve doğrudan para cezası verme gibi yetkilere sahip olacaktır. 3- Tasarının Olumsuz Yönleri Kanun tasarısı, tüm vatandaĢların tüm özel bilgilerinin ortak bir havuzda toplanmasını ve istisnai hükümlerle de olsa verilere ulaĢımın kolaylaĢmasını sağlamaktadır. Geleneksel uygulamada her bir kamu kurumu kendi gereksinimi olan kiĢisel bilgilerin sadece belirli kısmını toplamaktaydı ve bu bilgiler, ilgili kamu kurumu ölçeğinde bağımsız ve birbiri ile iliĢkisiz sistemler içerinde kalmaktaydı. Tasarının öngördüğü ortak havuzda tüm vatandaĢların tüm kiĢisel verilerinin toplanması değiĢik sakıncalar yaratacaktır. Örneğin havuza girebilen art niyetli, bir kimse hedeflediği her bireyin tüm özel bilgilerine ulaĢabilecektir. Bu durum, sistemin siyasi iktidarlar tarafından istismar edilmesi ihtimali düĢünüldüğünde daha vahim endiĢeler yaratmaktadır. Halbuki eski sistemde her bir kamu kurumu vatandaĢların sadece kendilerini ilgilendiren kiĢisel bilgi parçalarını topladıkları için herhangi bir kurumda kiĢisel bilgilerin dıĢarı sızması veya istenmeyen kiĢilerin eline geçmesinin olumsuz etkileri de sınırlı kalmaktaydı. Bu durumda kiĢisel verilerin korunması yerine ortak bir havuzda toplanarak, eriĢimin kolaylaĢtırılmasından ve istismar giriĢimlerinin daha büyük zarara yol açmasından bahsetmek mümkündür Tasarıda ―kiĢisel veri‖ kavramı, kimliği belirlenebilir bütün bilgiler olarak tanımlanmakla, ırk, siyasi düĢünce, felsefi inanç, din, mezhep veya diğer inançlar, dernek, vakıf, sendika üyeliği, sağlık ve özel hayatla ilgili verilerin 108 iĢlenmesine, kanunun öngördüğü zorunluluk, kamu yararı veya resmi olarak verilmiĢ bir görevin yerine getirilmesi gibi belirsiz ve net olmayan istisnailiklerle kayıt altında iĢlenmesine imkan sağlamaktadır. Bu istisnalar net olarak tanımlanmadığından her düzeyde kamu görevlisinin kayıt altında iĢlenmesi yasak olan kiĢisel verileri öğrenmesi mümkün olabilecektir. Tasarıda ―KiĢisel Verileri Koruma Kurulu‖ üyelerinin hükümet tarafından atanması da bir diğer sakıncalı durumu oluĢturmaktadır. Kurul üyeliklerinde uzman olma Ģartı aranmamıĢ ve yetkiler tam olarak belirtilmemiĢtir. Kurul üyelerinin hükümet tarafından atanması, kurulun bağımsız bir denetleme görevi yapmasının önünde en önemli engel olarak görünmektedir. Kurumun hem bağımsız olarak iĢlemesi, hem de kurul üyelerinin bakanlar kurulu tarafından seçilmesinin öngörülmesi çeliĢik bir durumdur. Kurumun bağımsız bir idari otorite olarak çalıĢacağının ifade edilmesi, seçimi, yapılanması, yetkilerinin belirlenmesi ve bağımsızlığı gibi konularda kurulun kendisinin yetkili olmasını gerektirmektedir. Kurulun siyasi otoriteye bağlı olması, yetkilerini bağımsız bir Ģekilde kullanabilmesinde önemli bir engeldir. Tasarıda oldukça geniĢ istisna durumları sayılmıĢtır. Ulusal güvenlik ve savunma, kamu düzeni ve güvenliği, suçun iĢlenmesinin veya devamının önlenmesi, suçların ve meslek ahlakı kurallarını ihlal eden eylemlerin kovuĢturulması, devletin para bütçe, vergi ve istihdam konuları gibi önemli ekonomik veya mali menfaatlerinin gerektirmesi, ilgili kiĢi veya baĢkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması gibi hallerde istisnalar öngörülmüĢtür. KiĢisel verilerin korunmasında yer verilen istisnaların kapsam geniĢliği de bir baĢka olumsuzluk olarak görünmektedir. Bu istisnaların hak ihlallerine zemin hazırlama riski taĢıdığını söylemek mümkündür. KiĢisel verilerin üçüncü kiĢilere aktarılması kıstasları içinde, kiĢisel verilerin aktarılmasını isteyen gerçek ve tüzel kiĢiler için belli bir olayda ve kanundan doğan bir görevin yerine getirilmesi amacıyla kiĢisel verilerin aktarılması uygun görülmektedir. Ancak bu aktarımların genel tanımlarla veya kanundan doğan görevin yerine getirilmesi gibi, muğlâk ifadelerle açıklanması, mahremiyet ihlallerine açık kapı bırakmaktadır. KiĢisel verilerin ancak özel amaçlarla kullanılması söz konusu olmalıdır. Verilerin amaca aykırı olarak açıklanması engellenmelidir. Taslakta demokratik toplum düzeni ilkelerine aykırı olarak veri açıklamasını mümkün kılan muğlâk ifadeler yer almıĢtır. ―KiĢilerin din, dil, ırk, siyasi düĢünce, felsefi inanç, din mezhep ve diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık sorunları ve özel yaĢamları ile her türlü mahkûmiyetleri kiĢisel veri olarak iĢlenemez‖ ilkesi yer alsa da, bu ilkeyi oldukça esneten istisnalar, bu ilkeleri aĢındırmaya oldukça elveriĢli bir ifade biçimiyle anlatılmıĢtır. II- Gözetim ve Kayıt Mahremiyet Sorunları Teknolojilerinin Kullanımından Kaynaklanan 109 Kamu yönetiminde bilgi iletiĢim teknolojilerinin kullanılmasından kaynaklanan pek çok sorun vardır. Örneğin sanayi çağında ortaya çıkan bireyin yabancılaĢması sorunu (Ofluoğlu ve Büyükyılmaz,2008:114) günümüzde vatandaĢların iliĢkide bulunduğu kamu kurumlarının insansızlaĢması, fiziki görünümden çıkıp, sanal varlıklara dönüĢmesi, sofistike karmaĢıklıkta yazılım programlarından oluĢması sürecinde daha da büyümüĢ olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ancak kamu yönetiminin kiĢilerin özel hayatlarının en ince detaylarına ulaĢabilecek güce ulaĢması, sadece vatandaĢlar açısından değil; iktidarın niteliği ve demokrasi açısından da sorunlar yaratmaktadır. Ġktidarların elleri altında güçlerini çok arttıracak bu teknoloji ve cihazlara sahip olmaları, iktidar hırsını, gücün baĢtan çıkartıcılığını daha da kıĢkırtabilir. A- Gücün Baştan Çıkarıcılığı ve BİT'nin Sağladığı Güç Kamusal gücün kullanılması bireylerin algılarını, inançlarını ahlaki değerlendirmelerini değiĢtirme ve makamın yükümlülüklerine ihanet etme eğilimine sokar. Ġktidar gücünün bu baĢlatan çıkarıcılığı, iktidarın gücünü daha da arttırabilecek cihazlara sahip olmasıyla daha da artar. Günümüzde bilgi iletiĢim teknolojileri iktidarlara, toplum üyelerini izlemek, kiĢisel bilgilerini en ince detaylarına kadar öğrenebilmek, bunları saklamak ve en geniĢ ölçeklerde de olsa iĢlemek gücünü sağlamaktadır. Ġktidarların güçlerini artıracak, ve otoriter rejime doğru evrilmelerine yol açacak bu teknolojilerin cazibesine karĢı direnme güçleri gittikçe azalmaktadır. 19. yüzyılda Alman bürokrasi, Fransa, Amerika gibi geliĢmiĢ ülkelerden daha güçlü ve geliĢmiĢ durumdaydı.(Encyclopedia Britannica, 2004). Modern Weberyen bürokrasi, geleneksel bürokrasilere göre üstünlük sergiler. Bu üstünlüğü, emir komuta hiyerarĢisi, yazılı kurallara dayalı olmak ve gayrıĢahsilik gibi örgütsel teknik özelliklerinden kaynaklanır. Modern bürokrasinin üstünlüğü, makine ile yapılan üretimin el ile yapılan üretime üstünlüğüyle kıyaslanabilir. Bu yönüyle geliĢmiĢ bir bürokrasi siyasi iktidarların gücünü muazzam arttıran bir makine veya cihaz iĢlevi görebilir (Eryılmaz, 2008:37). Nazi Almanya'sında gerçekleĢen insani dramın bir gerekçesini de gücün baĢtan çıkarıcılığı ile açıklamak mümkündür. Elinde geliĢmiĢ ve güçlü bir bürokrasi bulan iktidarın bu gücün baĢtan çıkarıcılığına kapılması ve bürokrasinin kötücül amaçlarla kullanılmasını da içeren uğursuz düĢünce ve ideolojilere meyil göstermesi mümkündür. (Arendt, 2003:40) Kamusal gücün kullanımı da esasında baĢlı baĢına baĢtan çıkarıcı bir özelliğe sahiptir. Ġktidar gücünün kullanılması, bireyin algılarını, ahlaki değerlerini inançlarını ve davranıĢlarını bulunduğu makamın yükümlülüklerine ve sorumluluklarına ihanet eğilimini güçlendirir. Bu sorun insan doğasından kaynaklamaktadır. (Dobel, 1999: 24) Gücün baĢtan çıkarıcılığı, özgürlükçü ve demokratik değerleri, 110 yükümlülükleri ve yetenekleri aĢındıran güç sahibi olmanın psikolojik deneyimlerinden kaynaklanır. Bu çevresel deneyimler, uyumsuzluk stres, hayal kırıklığı ve kızgınlık, itaat ve üstünlük, gayrı-ĢahsileĢme ve grup etkisini kapsar. Kamusal yararı sağlamakla yükümlü olan siyasiler pek çok dirençle karĢılaĢırlar. Bazı toplum kesimleri hedefleri sorgular veya muhalefet eder. Demokratik ve liberal sistemler, bu tür çatıĢmalara imkân sağlar ve esasında demokratik bir sistem, ancak muhalefetin varlığıyla mümkün olabilir. Demokratik sistemlerde çıkar çatıĢmalarının meĢru yollarla yapılması ve uzlaĢtırılması özendirilir. Ancak bu tür engeller karĢısında iktidar gücüne sahip olanlar kendi beklentilerini gerçekleĢtiremediklerinde hayal kırıklığına uğrarlar. Engellenme hissine dayalı hayal kırıklıkları, özellikle siyasi yöneticiler saldırıların art niyetli yapıldığını veya dürüstlüklerinin sorgulandığını düĢündüklerinde, büyük öfkelere yol açar. Bireylerin özgüvenlerinde olumsuz etkiler yaratan bu gerilimler, kendini beğenme, aĢırı önemseme gibi tepkiselduygusal hezeyanları arttırır (Dobel, 1999:29). Liderlerin sahip oldukları gücü kaybetmeme veya devam ettirme ve amaçlarını gerçekleĢtirme istekleri, demokratik ve liberal değerleri ihlal etmelerine yol açabilir. Lider, kendisi, baĢkaları ve kamu kurumlarıyla olan iliĢkilerinde ahlaki değiĢiklikler göstermeye baĢlar (Kakabadse vd,2004:204). Ġktidarın kullanımında en önemli ahlaki sorun kiĢinin kendini aĢırı önemsemesi ve yüceltmesidir. Kendini aĢırı önemsemenin sonucu olarak lider, kanunları, kurumları ve kamusal bütçeleri kendi malı mülkü, toplumu da kendi tebası olarak görebilir. Ġktidar gücü liderin kibir duygusuna kapılmasına yol açabilir. Seçim kazanmak ve baĢkalarına hükmetmek, baĢkalarına üstün gelmenin bencilliğine ve tatmin duygusuna sebep olabilir. Gücün, bireyin ahlaki değerlerini değiĢtirmesi sağduyulu kararlar almak ve yargıda bulunmak açısından önemli sorunlar yaratabilir. Kendi kendini yüceltme, keyfi davranma eğilimi, ahlaki ayrıcalık talebi, maddi çıkar gütme ve adil yargı yeteneklerinde bozulmalara yol açar. Muhalefet, demokratik sistemler için yaĢamsal önemde bir unsurdur. Taraflar, birbirlerine karĢı kıyasıya kampanyalar yapabilirler. Ancak seçimler sonuçlandığında kaybeden kazananın gücünün meĢruluğunu kabul eder. Öte yandan muhalefet ekalanların misilleme veya kin gütmeye maruz kalmayacağından da emin olması gerekir. Muhalefet, çıkar mücadelelerinde Ģiddet yöntemlerine baĢvurulmaması ve toplumun farklı düĢünce ve alternatiflerin serbestçe hazırlanıp örgütlenerek mücadele edeceğinden emin olması bakımından önemlidir. Ancak biriken hayal kırıklıkları, muhalefetin ―düĢman‖ olarak algılanmasına da yol açabilir. ―ġeytani düĢmanlar‖ veya ―tehlikeli ötekiler‖ anlayıĢı liderlerin ahlaki ve duygusal dünyasının sığlaĢmasına yol açar. 111 Ġktidar gücü, Ġktidarda bulunanların muhalifleri düĢmana, danıĢmanlarını da dalkavukluk seviyesine indirgemesine yol açabilir. Bu durum, gizlilik eğilimlerini arttırır. Muhaliflerin düĢman olarak görülmeye baĢlanması, kiĢisel özgürlükleri, demokratik ve özgürlükçü değerleri tahrip edebilecek eylemlerin meĢrulaĢmasına yol açar. Liderler, eylemlerinin insani sonuçlarına karĢı daha duyarsız olabilir. Nazi Almanya'sında iktidarın elinde muktedir ve güçlü bir bürokrasi cihazının olması, ―nihai çözüm‖e giden politika belirleme süreçlerinde teĢvik edici bir etken olmuĢtur (Sherrer, 2000:249-250). E-devlet, kamu yönetimi süreçlerinde ve kurumlarında bilgi iletiĢim teknolojilerinin yaygın Ģekilde kullanılması süreci olarak da tanımlanmaktadır. Bilgi iletiĢim teknolojileri, e-bürokrasi gibi örgütler, Weberyen bürokrasi cihazından çok daha büyük güçleri vaat etmektedir (Perri;2001:220)). Bilgi iletiĢim teknolojilerinin sağladığı muazzam ve eĢsiz gücü elinde hisseden iktidarların bu gücün baĢtan çıkartıcılığına temayül etmeleri tehlikesi, ihmal edilemeyecek bir risk oluĢturmaktadır. Kamu yönetiminde bilgi iletiĢim teknolojilerinin kullanılması ilk olarak kiĢi mahremiyetini ve mülkiyet hakkını ihlal eder görünmektedir. B- Panoptikon ve Big Brother: Özgürlükçü Demokrasiden; Gözetim Toplumuna Bilgi iletiĢim teknolojilerinin kiĢi mahremiyeti ve özgürlüğüne yönelik tehlikeleri ve liberal demokrasiler açısından taĢıdıkları riskler, en iyi, bilim kurgu romanlarında tasavvur edilmiĢtir. Teknolojinin insan özgürlüğüne ve mahremiyetine yönelik zararları; henüz bilgi çağının baĢlarında olmamız ve ampirik çalıĢmalarla aĢırı karmaĢıklık sergileyen teknolojilerin toplumsal ve bireysel etkilerini belirlemenin zorluğu sebebiyle tespit etmek oldukça güçtür. Keza günümüzde kullanılan gerçek teknolojiler dünün bilim kurgu ürünlerdir. Jeremy Bentham, 1791 yılında Panoptikon adlı bir hapishane planı yayınlamıĢtır. Bu hapishane, merkezinde bir denetleme mekânı, çevresinde de hücrelerin dizili olduğu yarım ay Ģeklinde bir yapıdır (bkz: Bentham, PeaseWatkin ve Werret, 2008). Tek tek hücrelerde kalan mahkûmlar, gardiyanlar tarafından gözlenebiliyorlardı. Ancak, kendilerinin gardiyanları görmeleri optik düzenleme sayesinde mümkün değildi. Mahkûmların saklanacak bir alanları yoktu ve izlenip izlenmediklerini bilmeyen mahkûmlar; her zaman için izlendiklerini varsaymak durumundaydılar. Böyle bir ortamda süreç içinde bireylerin özgüvenleri aĢınmaya baĢlar, kiĢiliklerinin değeri azalır. Her an izlendikleri varsayımıyla mahkûmlar uysallaĢarak teslimiyetçi bir Ģekilde her zaman kendilerinden istenen davranıĢta bulunmak zorunda kalırlar. Bilgi iletiĢim teknolojilerinin kamu yönetimleri tarafından kullanımı, iktidarların gücünü muazzam arttıran güç cihazları iĢlevi görmektedir (Akın, 112 2009). Ġktidarın elinde kendisini her an izleyebilecek teknolojiler olduğunu bilen bireyler, mahremiyetlerinin kalmadığı hissine kapılırlar ve süreç içinde muhalif anlama gelecek davranıĢlardan ve düĢüncelerden kaçınmalarına yol açacak bir oto-sansür uygulamasına girerler. Demokratik bir rejimde siyasi iktidarın elindeki teknolojileri vatandaĢları izlemek için kullanması, vatandaĢları birer Panoptikon mahkûmuna dönüĢtürebilir. Devamlı izlendiklerinin bilincinde olan bireylerde mahremiyet duygusunda kayıp hissi, stres, belirsizlikte artıĢ, bireylerin birbirleriyle iletiĢiminde azalma, yöneten ve yönetilen arasındaki iliĢkilerin bozulması gibi olumsuzluklara rastlanmaktadır (Botan, 1996) ĠĢletmelerde yapılan bir baĢka araĢtırmaya göre ise izlemenin çalıĢanlar üzerindeki olumsuz etkileri, moral azalması, iĢ kotalarının devamlı artıĢı, verilerin cezalandırma amaçlı kullanılması, stres ve stres kökenli hastalıklar Ģeklinde gözlenmiĢtir (Yılmaz, 2005:12). Orwell'in ―1984‖ adlı eserinde kitle iletiĢim teknolojileri ile totaliter bir yapı oluĢturularak toplumun kontrol edilmesini anlatmıĢtır (Orwell; 1999). Devletin her Ģeyi denetim altında tuttuğu, en küçük bir aykırılığa ve bireyselliğe izin vermediği, resmi ideolojinin bütün tarih ve dili kendine göre kurguladığı bir toplum ütopyasından bahseder. Romanda, insanları sürekli gözetleyip baskı ve denetim altında tutan ―Ağabey‖ adında bir merkezi güç bulunmaktadır. Romanda sürekli denetimin sağlanmasında aracı olan ―tele ekran‖ adlı bir teknoloji de bulunmaktadır. Bu toplumda düĢünmek bile suç olabilmektedir. ―DüĢünce polisi‖, suç oluĢturacak Ģeyler düĢünenleri tespit edip tutuklamaktadır. Bilgi iletiĢim teknolojileri günümüzde iktidarlara bir tür ―düĢünce polisi‖ oluĢturma imkanı da sağlamaktadır. KiĢilerin internette hangi siteleri ziyaret ettikleri, hangi gazeteleri okudukları, kredi kartlarıyla hangi kitapları aldıkları gibi verilerden siyasal eğilimleri belirlemeye dair kiĢilik profilleri çizmek mümkündür. Bu Ģekilde bireyin sadece internetteki davranıĢlarından siyasi eğilimini bilmek söz konusu olacaktır. Bireylerin bilgi iletiĢim teknolojileri ile izlenmeleri, siber-uzayda yaptıkları her türlü eylemin dijital olarak kayıt edilmesi, bu verilerin analiz edilip tasnif edilebilmesi, onları ―veritabanı vatandaĢları‖ haline dönüĢtürebilmektedir. Veritabanı vatandaĢlarının bütün kiĢisel özellikleri bu kiĢisel verilerin iĢlenmesiyle tespit edilebilir. 11 Eylül'ün hemen ardından havaalanındayken ailesiyle telefon konuĢmasında El Kaide Ģakası yapan bir vatandaĢın, ―Echelon‖ sisteminde yer alan kilit kelimeler takibine takılması ve nihayetinde terör Ģüphelisi olarak değerlendirilip gözaltına alınması bu duruma örnektir (Laidler, 2008:2). ―Echelon‖ ve benzer teknolojiler, günümüzde Orwell'in düĢünce polisi iĢlevini görmektedir. Oldukça geniĢ bir yazılım sistemi olan ―Echelon‖, tüm dünyadaki elektronik iletiĢim bilgilerini dinlemekte, yazılımda yer alan anahtar kelimeler vasıtasıyla kiĢileri potansiyel suçlu veya Ģüpheli olarak 113 tanımlayabilmektedir (European Parliament:1999:ii).Bu teknolojinin hemen tüm ülkeler tarafından elde edilmesi veya geliĢtirlmesinin önünde hiçbir engel yoktur. Ġktidarlar bu teknolojileri kullanmasalar dahi kullanılabileceği olasılığının bireyler tarafından bilinmesi, davranıĢ ve düĢüncelerinde etkiler yaratacaktır (Laidler, 2008: 207). Bu bakımdan ―saklayacak bir Ģeyi olmayanların izlenmekten korkmaması gerektiği söylemi, dünyada iktidar partileri arasında oldukça yaygın bir söylemdir (Solove, 2007:745). Laidler'in anlattığı örnek, saklayacak bir Ģeyi olmayan bireyin, tamamen masum olsa da, kamunun elinde bulunan kiĢisel bilgileri nedeniyle baĢına pek çok akıbet gelebileceğini ve korkması gerektiğini vurgulamaktadır. Öte yandan iktidarlar da meĢru veya hukuk dıĢı Ģekilde izlemenin var olduğunun kamuoyu tarafından bilinmesinden rahatsız olmayabilirler. Aksine bundan gizli bir hoĢnutsuzluk duyarlar. Panoptikon'da önemli olan mahkûmların her zaman izlendiklerini bilmesidir. Ġzlenmese dahi her zaman izlenebileceğini düĢünen birey, kendi kendine bir oto kontrol mekanizması geliĢtirir ve kendini denetlemeye baĢlar. Tabii ki, referans alacağı değerler, kendisini izleyenlerin veya iktidarın tercihleri, ideolojileri; duymaktan ve görmekten memnunluk duyacağı söz ve davranıĢlardır. Türkiye'de durum daha da kritik bir görünüm sunmaktadır. GeliĢmiĢ ülkelerdeki gibi iktidar mücadelesi, sistemin temel ilkeleri ve özellikleri üzerinde uzlaĢmıĢ tarafların daha iyi program, daha iyi icraat rekabeti üzerinde yürümez. Rejimin temelleri üzerindeki uzlaĢmanın henüz sağlam biçimde oluĢturulamaması; ayrıca iktidar talebinde bulunan tarafların bireylerin yaĢam biçimlerini dahi söylem konusu yapması veya tarafların özel yaĢam biçimlerine müdahale edileceği endiĢesi, bu kritik boyutu oluĢturmaktadır. C- E-devlet Bilgi Sistemlerinin Bilgi Sızdırması ve Açıklar Yoluyla Kişisel Bilgilerin Elde Edilmesi Kamu kurumlarının hizmetlerini bilgi sistemleri yoluyla internet üzerinden sunmaları, sistemlerin tasarım, güvenlik ve iĢleyiĢ yapılarından kaynaklanan zaaflar yüzünden kiĢisel bilgilerinin saçılması, çalınması, ve üçüncü kiĢilerin eriĢimine açık olması sorunlarını doğurmaktadır. VatandaĢların kiĢisel bilgilerinin bazılarının elde edilmesi, kamu kurumlarının internet siteleri, vasıtasıyla diğer kiĢisel bilgilerinin elde edilmesinde kullanılabilmektedir. Bu sorun ile ilgili en çarpıcı örnek, Konut Edindirme Yardımı geri ödeme listelerinin internet üzerinden yayınlanması ve yarattığı olumsuz sonuçlardır. Yıllardır bekleyen konut edindirme yardımı kesintilerinin hak sahiplerine iade edilmesinde ilgili makamlar kolaylık olması için ödemeye hak kazanan kiĢileri ve alacakları miktarları internet üzerinde yayınlamayı düĢünmüĢtür. Bu doğrultuda bir internet listesi hizmete konulmuĢ ( 114 (www.keyodemeleri.com) Bu Ģekilde kimin ne kadar ödeme alacağını zahmetsizce öğrenmesi hedeflenmiĢtir. Aslında oldukça yararlı olan e-devlet uygulaması, kastedilmemesine rağmen kiĢisel bilgilerin saçılmasına sebep olmuĢtur. Bu Ģekilde vatandaĢların kimlik numaralarını elde eden bazı art niyetli kiĢiler sahte belge ve reçete düzenleyerek, SGK'yı yüz binlerce lira dolandırmıĢlardır. Benzer Ģekilde kimlik numaralarının bazıları 27 Temmuz 2008 tarihli resmi gazetede de yayınlanmıĢ ve buradan elde edilen kimlik numaraları vasıtasıyla SGK numaralarına ulaĢılmıĢ ve buradan sahte reçetelerle ilaç yazdırılıp eczanelerden alınma yoluyla yolsuzluk gerçekleĢtirilmiĢtir. Burada, sisteme kasıtlı olarak girilmese dahi, sistemin bu bilgilere ulaĢılması bakımından zaafiyet göstermesi ve kiĢisel bilgileri saçması söz konusudur (Hürriyet, 2009b). Öte yandan pek çok kamu kurumu internet sitelerinde kendi personeli hakkındaki kiĢisel bilgileri detaylı olarak yayınlamaktadır. Özellikle özgeçmiĢ bilgilerinin internet ortamında yayınlanması konusunun özenli bir Ģekilde düĢünülmesi gerekmektedir. Mesleğe liyakat anlamında eğitim ve, beceri ve tecrübeler bakımından önemli olan özgeçmiĢlerin kiĢisel nitelikteki bilgilerin yer alması değiĢik riskler yaratabilir. D- Mahremiyet İhlalinin Birey Üzerindeki Olumsuz Etkileri E-devlet sürecinde kiĢisel bilgilerin istismarı ve mahremiyet hakkının zarar görmesi sorunu, anlamak ve açıklamak bakımından çeĢitli zorluklar taĢır. ―Mahremiyetin zarar görmesi, özel bilgilerin baĢkalarına açıklanmasıyla ölçülür‖ koĢullu önkabulü, kiĢisel bilgiler açıklanmasa dahi sadece izlenmekten dolayı bireyin gördüğü zararı ve olumsuz etkileri ihmal etmektedir. KiĢisel bilgilerin kamu kurumları tarafından toplanması, iĢlenmesi ve depolanmasında bilgi iletiĢim teknolojilerinin yaygınlaĢması vatandaĢlar ile devlet arasındaki, güç iliĢkilerini etkilemektedir. Kamu kurumlarının dijital ortamda tuttuğu bilgilerin iĢlenme ve korunması sırasında ortaya çıkan güvenlik ve istismar tehlikesi karĢısında birey kendini güçsüz ve çaresiz hisseder. Öte yandan kendi yaĢamı hakkında önemli kararlar alan kamu kurumlarıyla olan iliĢki biçiminin değiĢmesi sosyal yapıda da önemli değiĢimler yaratır. Mahremiyet sorunlarını anlamakta Solove'nin tasnif çalıĢması yararlı görünmektedir (2007:758). Solove'ye göre mahremiyet sorunlarını dört kategoriye ayırmak mümkündür. 1- Bilgi toplama: izleme ve sorgulama süreçleri ile ilgili sorunları, 2- Bilgi iĢleme: gereksiz detaylı bilgilerin toplanması, tek baĢına anlamsız verilerin kiĢilerin siyasi görüĢ, inanç vb gibi özelliklerinin tanımlanmasında kullanılması, bilgilerin toplanma amaçlarının dıĢında kullanılması, kategorize edilen bireylerin dıĢlanması, kiĢisel bilgilerin iĢlenmesi sonucunda Ģüpheli veya riskli olarak tanımlanan bireylerin bilgilerinin istismar edilmesi ve ayrımcı 115 davranıĢla karĢılaĢma olasılığı. 3- Bilginin yayınlanması ve dağıtılması: bilgilerin korunması ve saçılması, ifĢa edilmesi, istenmeyen kiĢilerin eriĢimine açık olması, Ģantaj amacıyla kullanılması ve bilgilerin çarpıtılması. 4- Mahremiyet Ġstilası: kiĢisel bilgilere izinsiz ve kanunsuz ulaĢım, keyfi müdahaleler. Bu tasnif, meseleyi anlamakta kılavuz olabilecek bir çerçeve sunmaktadır. Ancak mahremiyet sorunlarının tümünü açıklamak bakımından yeterli değildir. Tamamen masum olan insanların kiĢisel bilgileri üçüncü kiĢilere geçmese dahi mahremiyet sorunları ortaya çıkmaktadır. Genel kabul gören mahremiyet anlayıĢı gizlilikle iliĢkilidir ve bireylerin kiĢisel bazı Ģeyleri saklama hakkını kapsar. Ancak bilgiler açıklanmasa dahi devlet kiĢi mahremiyetine zarar verebilir. Örneğin ABD'de bir kan davası sonucu hasmın kamu kurumlarının web sitelerinden (Sosyal Güvenlik, Nüfus Ġdaresi, Vergi Dairesi, Seçmen kaydı vb) adres bilgilerine ulaĢılarak bulunup, öldürülmesi örneği, riski açıklamaktadır Burada karakteristik sorun, bu tür açıkların ancak gerçekleĢtikten sonra gündem konusu olması ve sakıncaların giderilmesi çalıĢmalarına gecikmiĢ olarak baĢlanmasıdır.(Solove, 2007:762) Siber-uzayda yapılan her türlü davranıĢ dijital olarak gerçekleĢir ve dijital evrende silinmeyen bir iz bırakır. Devlet, egemenlik gücünü kullanarak bu izlerin her birine ulaĢabilir. E-devletin kiĢisel bilgileri her zaman kayıt etmesi ve bunun bireyler tarafından bilinmesi ve devamlı olarak izlendiğini düĢünmesi, bir Panoptikon iĢlevi görmektedir. Zaman içerisinde bireyde yerleĢen kronik korku, bireylerin davranıĢlarını, düĢüncelerini, değerlerini ve tercihlerini de yönlendirmeye baĢlayacaktır. Nihayetinde izleme gücünü elinde tutanların hoĢlanmadığı Ģeyleri dahi düĢünmeyeceklerdir. ĠĢte, evde, televizyon izlerken, internette dolaĢırken, her yerde mahremiyetin kalmadığı bir ortam da yaĢadığını bilen, hastalık, eğitim durumu, maddi varlıklar, neleri tükettiği gibi her türlü mahrem bilginin devletin elinde olduğunu her zaman hatırlayan birey, özgürlüğünü ve serbestçe davranma, düĢünme ve yargılama yetisini yitirir ve iradesini iktidara teslim eder. 3. SONUÇ E-devlet, kamusal hizmetlerde etkinlik ve verimlilik bakımlarından dramatik artıĢlar sağlamakta, kamu hizmetlerinin yürütülmesi ve vatandaĢlar açısından vazgeçilemez faydalar sunmaktadır. DemokratikleĢme açısından sunduğu imkânlar da oldukça büyük vaatler sunmaktadır Bilgi ve iletiĢim teknolojilerinin kamu yönetiminde ve özel sektörde ve vatandaĢlar arasında yaygınlaĢması, toplumu tüm boyutlarıyla dönüĢtürme sürecine girmiĢtir. Edevletin sağladığı yararlar yanında olumsuz etkilerine karĢı genel yaklaĢım; elde edilen büyük faydanın yanında tahammül edilebilir veya ihmal edilebilir bazı olumsuz çıktıların olabileceği Ģeklinde özetlenebilir. 116 Kamu yönetiminde kullanılan bilgi iletiĢim teknolojilerinin tam bir güvenlik sağladığını söylemek mümkün değildir. Bu sistemlerin yapısı gereği denk veya daha geliĢmiĢ teknolojiler kullanarak güvenlik önlemlerinin bertaraf edilmesi söz konusu olabilmektedir. Öte yandan bilgi iletiĢim teknolojilerinin açıklar, boĢluklar ve zayıf noktalar bırakmayacak Ģekilde tasarım ve dizaynının yapılması da mümkün değildir. Anılan vakalarda görüldüğü üzere kamu kurumlarının web sitelerine saldırı amaçlı müdahaleler olmasa dahi., bu sitelerden kiĢisel verilere ulaĢılmasına imkan sağlayan, öngörülemeyen açıklar ve tasarım eksiklikleri söz konusu olmaktadır. Kamu kurumlarında kiĢisel verilerin toplanması, iĢlenmesi ve saklanmasına dair klasik uygulamalar, neredeyse yüzyıllar boyunca süren bir olgunlaĢma süreci akabinde güvenilirlik kazanmıĢtır. Geleneksel dönemde kamu kurumunda tutulan kiĢisel verilerin istismar edilmesi, çalınması veya kopyalanmasına karĢı günümüze göre daha fazla güvenlik sağlanmaktaydı. Örneğin kağıt ve dosyalarda tutulan kiĢisel bilgilerin çalınması, genellikle korunan bir kamu binasının bekçisinin atlatılması, kilitlerin kırılması, binaya gizlice girilmesi, binlerce dosya veya evrak arasında hedeflenenin bulunması, gibi yakalanma riski yüksek ve zor bir teĢebbüs gerektirmektedir. Geleneksel kağıda dayalı kamusal arĢivlerde geçerli ve etkin güvenlik teknikleri uygulanmaktayken, günümüzde bu tür etkin önlemler henüz daha geliĢmemiĢtir. Eski dönemde bu tür eylemleri önlemeye yönelik ceza yasaları da detaylı ağır cezalar öngörmekteydi. Halbuki günümüzde teknoloji vasıtasıyla, muhtemelen klasik kağıt-dosyaya dayalı arĢivleme sisteminde yüzlerce kamyonu doldurabilecek kiĢisel bilgilere, ülke dıĢında dahi olsa ulaĢmak, kopyalamak veya tahrifat yapmak, saniyelerle sürecek bir eylem olmakta ve yakalanma riski ve zorluk dereceleri kat kat azalmaktadır. Yine bilgisayar vasıtasıyla iĢlenebilecek suçlara yönelik hukuki yaptırımlar da önceki döneme göre caydırıcı olmaktan uzaktır. Devletin bilgi iletiĢim teknolojileri kullanarak vatandaĢların en mahrem kiĢisel bilgilerine ulaĢabilmesi, depolaması ve iĢlemesi imkanına kavuĢması, siyasi iktidarlarda bu gücü istismar etme, baskıcı ve otoriter amaçlarla kullanma eğilimlerini teĢvik edici niteliktedir. Etkinlik ve verimlilik gibi sayılabilir ve somut faydaların yanında, toplumun tüm bireylerinin mahremiyetlerinin zarar göreceği korkusuna kapılması, demokrasinin aĢınması ve otoriter eğilimlerin güç kazanması gibi teknoloji ile gelen faydaları kat kat aĢan maliyetlerin de ortaya çıkabileceğini hesaba katmak gereklidir. Kamu kurumlarının kullandığı bilgi iletiĢim teknolojilerinin tümü henüz uzun bir geçmiĢi ve zamana dayalı sınanmıĢlığı olmayan teknolojilerdir. Sofistike ve karmaĢık doğaya sahip bu teknolojilerin karakteristik güvenlik zaafları ve eksikleri, belli bir zaman geçtikten ortaya çıkabilmektedir. Kamu 117 yönetiminde kiĢisel bilgilerin korunması gibi kritik iĢlevleri görmek bakımından güvenilir olduklarını söylemek mümkün değildir. Yazılım programı üretmenin temel ortak özelliklerinden biri de tutarlılık, güvenilirlik çalıĢmaları yapıldıktan sonra, hesap edilemeyen, gözden kaçan zaafiyet ve güvenlik eksiklerinin tamamlanması için ―deneme sürümü‖ (beta versiyon) olarak kullanıcıların deneme amacıyla kullanmalarını sağlamak ve kullanım esnasında ―mümkün olduğu kadar çok sayıda kullanıcı‖ tarafından bulunan sorunları düzelterek, asıl ürünü ortaya çıkarmaktır. Akabinde yazılımlar eksikleri ve açıkları açısından sürekli olarak güncellenir. Tam bir güvenlik sunan yazılım programı yoktur. En güvenli olması gereken bankacılık hizmetlerine yönelik yazılım programları dahi güvenlik açıklarını henüz giderememekte; bilgisayar korsanlarının, hesap boĢaltma gibi eylemleri sonucunda tespit edilen açıkları kapatmaya çalıĢmaktadırlar. Kamu kurumlarının kiĢilerin mahrem bilgilerini bu tür açıklara doğası gereği sahip olan yazılımlarla toplaması ve saklaması, önemli bir sorundur. Kamu kurumlarında saklanan kiĢisel bilgilerin korunmasına yönelik hukuki düzenlemeler ve yaptırımlar olsa dahi henüz yeterli seviyede olduğunu söylemek mümkün değildir. Öncelikle kiĢisel bilgilerin korunması, üçüncü kiĢiler veya devlet tarafından istenmeyen amaçlarla kullanılmasına karĢı yeterli hukuki düzenlemelerin gerçekleĢtirilmesi gereklidir. KiĢi mahremiyetini etkileyebilecek kanun yapma, kamu politikası belirleme, yeni kamusal örgütler oluĢturma ve yeni teknolojileri satın alma, ruhsatlama ve kullanma süreçlerinde, kanunlar hazırlanıp yayınlanmadan, teknolojiler kullanılmadan veya örgütler oluĢturulmadan önce, mahremiyet bakımından olası sakıncaları ve zararları ortaya çıkmadan önce tespit edecek ve önerilerde bulunacak ve ―mahremiyet etki değerlendirmesi‖ yapacak siyasi açıdan bağımsızlığı gözetilen bir denetim kurumunun ve standartların oluĢturulması zaruri derecede gerklidir. Gerçek dünyadan farklı olarak bireylerin siber-uzayda yaptıkları her tür hareket, bireyin kendisiyle iliĢkili bir iz bırakmaktadır. Ġzleme, kayıt etme, veri madencilik ve veri eĢleĢtirme gibi tekniklerle bireylerin, kiĢilik özelikleri, siyasi eğilimleri, müzik, sanat, spor tercihleri, gibi en detaylı kiĢilik profillerini oluĢturmak mümkün hale gelmiĢtir. Bireyler istenen kriterlere göre kategorize edilebilir. Ekran üzerinde CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri ) vasıtasıyla, atanmıĢ renk veya semboller vasıtasıyla izlenebilir veya iĢlemlere maruz bırakılabilir. Neticede bireyin en derin ve gizli mahremiyet alanları dahi güvenliğini yitirmektedir. Mahremiyet alanları, bireyin kendi bütünlüğünü koruduğu, geliĢtirdiği veya gerektiğinde iyileĢtirdiği kritik psikolojik değeri olan alanlardır. Bu alanların ihlalinin ortaya çıkaracağı sorunların büyüklüğünü kestirmek, tam olarak mümkün olmamakla birlikte korunması gereklidir. Bu tür risklere karĢı yasal düzenlemeler kapsamlı bir Ģekilde geliĢtirilmelidir. 118 119 KAYNAKÇA Akın, H. Bahadır, (2009) ―Küresel Panoptikon: Yeni Teknolojiler, Gözetim ve Bilimkurgu Romanları Çerçevesinde Toplumsal EndiĢeler Üzerine Bir Değerlendirme‖, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=260 Arendt, Hannah (2003) The Portable Hannah Arendt (Ed: Peter Baehr), Penguin Books, NY. BaĢbakanlık (2008) BaĢbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, 22.4.2008 tarih ve 1812 sayı ve ―KiĢisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı‖ konulu BaĢbakanlık belgesi. Bennett, Colin J. (2009) ―Privacy in the Political System: Perspectives from Political Science and Economics‖, (Ed: A. Westin), Privacy and Freedom Updated: Social Science Perspectives on Privacy. http://scholar.google.com.tr/scholar ( 4.3.2009) Bentham, Jeremy; Pease-Watkin, Catherine ve Werret, Simon (2008) Panoptikon, Gözün İktidarı, (Çev. BarıĢ Çoban, Zeynep Özarslan), Su Yayınları, Ġstanbul. Botan, C. (1996) ―Communication Work and Electronic Surveillance: A Model for Predicting Panoptic Effects‖, Communication Monographs, C:63/4: 293-313. Cilingir Demir ve Kushchu, Ġbrahim (2004) ―E-Government ve m-Government: Concurrent Lepas by Turkey‖, mGovlab, www.mgovlab.org:1-10 Craven, John (1982) ―Liberalism and Individual Preferences‖ Theory and Decision, C:14/4: 351360. Dobel, Patrick, (1999) Public Integrity, The Johns Hopkins University, Baltimore. Ekip Gazetesi (2008), ―Unutulan Belde‖, 7. 12.2008 Encyclopedia Britannica, (2009) http://info.britannica.co.uk/ (3.3.2009) Eryılmaz, Bilal, (2008). Kamu Yönetimi, Seçkin Yayıncılık, Ankara. European Parliament (1999) ―Development of Surveillance Technology and Risk of Abuse of Economic Information‖, STOA PanelLuxemburg, Ocak 1999, EP, http://www.fas.org/irp/program/process/docs/981401-5en.pdf, (4.3.2009). Friedman, David (2000) ―Privacy and Technology‖, Social Philosophy & Policy, C:17:186-212 Fromm, Erich (1995) Özgürlükten Kaçış, (Çev: ġemsa Yeğin) Payel Yayınları, Ġstanbul Gürbilek Nurdan (2001) Vitrinde Yaşamak, Metis Yayınları, Ġstanbul. Hurriyet Gazetesi (2009) ―150 bin Ġstanbulluya Telefon ġoku‖, 28.2.2009. Hurriyet Gazetesi (2009a) ―687 bin öğretmenin kimlik bilgileri çalındı‖, (12.2.2009) Hurriyet Gazetesi (2009b) ―KEY ödeme listesini çalıp, dolandırmıĢlar‖, (16.3.2009) Kakabadse, A. P vd (2004) ―Three Temptations of Leaders‖, Leadership and Organization Development Journal, C:28/3: 196-208 Ketizmen M. ve Ülküderner, Ç. (2007) ―E.devlet Uygulamalarında KiĢisel Verilerin Korun(ma)ması‖, XII “Türkiye'de İnternet” Konferansı, 8-10 Kasım 2007, Bilkent Üniversitesi, Ankara: 189.193. Laidler, Keith (2008) Surveillance Unlimited: How We've Becom the Most Watched People on Earth, Iconbooks, Cambridge. Lukes, Steven (1995) Bireycilik, (Çev: Ġsmail Serin) Ark yayınları, Ankara. Mill, John Stuart (2004) Hürriyet Üstüne, (Çev. Mehmet Osman Dostel) Liberte Yayınları, Ankara. Ofluoğlu, G. ve Büyükyılmaz, O. (2008) ―YabancılaĢmanın Teorik GeliĢimi ve Tarihsel Süreç Ġçinde Farklı Alanlarda Görünümleri‖, Kamu-İş, C:10/1:113-144. Orwell, George, (1999) Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, (Çev:Nuran Akgören), Can Yayınları, Ġstanbul Milliyet, (2006) ―MERNĠS Skandalı‖, 12.10.2006. Milliyet (2008) ―Seçmen Listelerinde Pes Dedirten Skandallar‖, 25.12.2008. Mills, Jon L (2008) Privacy: The Lost Right, Oxford Unversity Pres, Oxford. Perri, 6 (David Ashworth) (2001) ―E-governance: Weber's Revenge‖, Challenges to Democracy: Ideas, Involvement an Isntitutions: the PSA Yearbook, Basingstoke, Palmgrave: 220-236. Sherrer, Hans, (2000) ―The Inhumanity of Government Bureaucracies‖, The Independent Review, C:2/2000: 249-264. Solove, Daniel J (2007) ――I've Got Nothing to Hide‖ and Other Misunderstanding of Privacy‖, San Diego Law Review, C:44: 745-772. 120 Yılmaz, Gözde (2005) ―Elektronik Performans Ġzleme Sistemlerinini ÇalıĢanlar ve ĠĢletmeler Üzerindeki Etkileri‖, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, C: 4/7:1-19. Yüksel, Mehmet (2003) ―Mahremiyet Hakkı ve Sosyo-Tarihsel GeliĢimi‖, AÜ SBF Dergisi, C:58/1:181-213. www.keyodemeleri.com www.nvi.gov.tr 121 ABANT ĠZZET BAYSAL ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ DERGĠSĠ YAZIM VE YAYIM KURALLARI Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (ASBED) daha önce hiçbir yerde yayımlanmamıĢ özgün, araĢtırma, derleme ve kuramsal çalıĢmaların yayımlandığı sosyal bilim alanlarına iliĢkin disiplinler arası ve hakemli bir dergidir. Dergi yılda iki kez yayımlanır. Dergiye gönderilen makaleler konu alanıyla ilgili en az iki hakemin önerileri dikkate alınarak yayımlanır. Dergiye gönderilecek makaleler Türkçe ya da Ġngilizce olarak yazılabilir. Dergiye gönderilen makaleler aĢağıda belirtilen biçim ve yazım kurallarına dikkate alınarak gönderilmelidir. Yazım kurallarına uygun olarak hazırlanmamıĢ makaleler yayım için dikkate alınmayacaktır. Biçim ve yazım kuralları 1. Dergiye gönderilecek tüm makaleler Amerikan Psikologlar Derneği 2001 yılı yayım el kitabında belirtilen (APA 2001, http://www.apa.org/books/4200061.html) yazım kurallarına uygun olarak hazırlanmalıdır. Metin içerisinde doğrudan yapılan alıntılar da alıntının yapıldığı sayfa numarası mutlaka verilmelidir. Alıntının kelime sayısı 40 kelimeyi geçtiği takdirde ayrı bir paragraf olarak, normal metnin sağ ve solundan 1 cm. daha içeride kalacak Ģekilde yazılmalıdır. 2. Makaleler A4 ölçüsüne uygun kâğıtlara yazılmalı ve kâğıtların her yanında 3 cm. boĢluk bırakılmalıdır. 3. Makalelerde 160 kelimeyi geçmeyecek Ģekilde yazılmıĢ Türkçe ve Ġngilizce özetleri sırasıyla içermelidir. Özetlerde çalıĢmanın amacı, yöntem ve bulguları kısaca özetlenmeli ve atıflara yer verilmemelidir. Özetin hemen altında yer alacak Ģekilde en fazla beĢ kelimeden oluĢan anahtar sözcüklere Türkçe özet için ―Anahtar sözcükler‖ Ġngilizce özet içinse ―Keywords‖ kavramlarından sonra yer verilmelidir. Her bir anahtar sözcük arasına noktalı virgül konmalıdır (öğrenme; öğretim; öğretmen eğitimi; öz-düzenleme). 4. Makaleler Word ofis programı aracılığıyla, Times New Roman yazı karakterinde ve 12 punto büyüklüğü kullanılarak yazılmalıdır. Birinci düzey baĢlıklar (makalenin baĢlığı ve bölüm baĢlıkları kalın karakterle ve 12 punto kullanılarak yazılmalıdır. Bölüm baĢlıkları kalın karakterle ve numaralandırılarak yazılmalıdır. Alt baĢlıklar (varsa) bölüm baĢlıklarına uygun olarak numaralandırılmalı ve italik olarak yazılmalıdır (1–1, 1–1–1, 1–1–2, vs.). 5. Tablolarda dikey çizgiler kullanılmamalı, metin içerisindeki sıraya uygun bir biçimde numaralandırılmalı (Tablo 1, Tablo 2 vs.) ve tablo baĢlıkları 10 kelimeyi geçmemelidir. Tablo baĢlıkları tablonun üstünde yer almalıdır. ġekil ve/veya resim baĢlıkları ise (ġekil 1, ġekil 2, Resim 1, Resim 2 vs.) Ģekil ve resimlerin altında yer almalıdır. 122 6. Makalelerdeki toplam kelime sayısı kaynakça, Ģekiller ve tablolar vb. dâhil (Türkçe ve Ġngilizce özet hariç) 6 000 kelimeden az 10 000 kelimeden fazla olmamalıdır. Kelime sayısı metnin sonunda belirtilmelidir. Dergiye gönderilen makalelerin tümü çift satır aralığı kullanılarak yazılmalıdır. 7. Metin içerisinde dipnot göstermekten kaçınılmalı ve eğer gerekliyse bu tip gösterimler ―Ek‖ baĢlığı altında kaynakçadan hemen sonra yapılmalıdır. 8. Dergide yayımlanan makalelerin telif hakları Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisine aittir. 9. Yazarlar dergiye makalelerini göndermekle etik kurallara uygunluğunu ve makalenin baĢka bir yerde yayımlanmamıĢ ya da yayımlanmak üzere gönderilmemiĢ olduğunu kabul etmiĢ sayılırlar. 10. Dergide yayımlanan makalelerin içeriğinden ve etik kurallara uygunluğundan yazar ya da yazarlar sorumludur. 11. Dergiye gönderilecek makaleler, yazar(lar)ın görev yaptığı kurum ya da kuruluĢun açık adreslerinin ve iletiĢimden sorumlu yazarın elektronik posta adresinin yer aldığı bir kapak sayfası, Türkçe/Ġngilizce özetlerin yer aldığı özet sayfası ve makale kaynakça ekler vb‘nin yer aldığı metin sayfasından oluĢmalıdır. Metin ve özet sayfalarından yazar(lar)a ait hiçbir bilgiye yer verilmemelidir. Bu bilgiler yalnızca kapak sayfasında yer almalıdır. 12. Metin içerisinde atıfta bulunulan tüm eserlere ―Kaynakça‖ baĢlığı altında metin sonunda yer verilmelidir. Kaynakça yazımı APA 2001 standartlarına uygun olmalı ve kaynakça kısmında yer alan tüm eserler 1 cm. girintili tarzda yazılmalıdır. Elektronik ortamda yayımlanan dergilerin tümü basılı materyaller olarak değerlendirilirler. Bu nedenle kaynakça kısmından aĢağıda belirtilen yazım formatına uygun olarak yazılmalıdırlar. Ancak, internet üzerinden indirilen diğer kaynaklara yalnızca metin içerisinde ve indirildiği tarih açıkça belirtilerek yer verilmelidir (http://www.sobel test.html, 02.03.2010 tarihinde indirildi). Makaleler Ng, W., Nicholas, H., & Williams, A. (2010). School experience influences on pre-service teachers‘ evolving beliefs about effective teaching. Teaching and Teacher Education, 26 (2), 278-289. Kitaplar: Dann, R. (2002). Promoting assessment as learning: Improving the learning process. London: Routledge/Falmer. Editörlü kitaplar Patrick, H., & Pintrich, P. R. (2001). Conceptual change in teachers‘ intuitive conceptions of learning, motivation, and instruction: The role of motivational and epistemological beliefs. In B. Torff, & R. J. Sternberg 123 (Eds.), Understanding and teaching the intuitive mind: Student and teacher learning (pp. 117-143), Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum. 13. Makale yayımlandıktan sonra iletiĢimden sorumlu yazarın adresine yazarların her birisi için derginin bir kopyası ücretsiz olarak gönderilir. 14. Makalesini değerlendirmeden çekmek isteyen yazarlar, bu kararlarını gönderim tarihinden itibaren en geç 15 gün içerisinde bildirmelidirler. 15. Yayımlanmayan makaleler yazarlara geri gönderilmezler. 16. Makaleler aĢağıda belirtilen adrese elektronik posta yoluyla gönderilmelidir. Makale gönderme adresi [email protected] 124