e-devlet`te kullanılan gözetim ve kayıt teknolojilerinin mahremiyet

Transkript

e-devlet`te kullanılan gözetim ve kayıt teknolojilerinin mahremiyet
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Yıl/Year:9 Sayı/Issue:1 Bahar/Spring 2009
ISSN: 1303 - 0035
http://www.sbe.ibu.edu.tr
Cilt/Volume: 18
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Journal of Social Sciences
Ġmtiyaz Sahibi / Published By
Prof. Dr. Gönül ÜLKER
Müdür / Manager
Editör / Editor
Yrd. Doç. Dr. Altay EREN
Dergi Yayın Kurulu / Board of Editors
Prof. Dr. Süleyman ÇELENK
Doç. Dr. Zülbiye TOLUK UÇAR
Yrd. Doç. Dr. IĢıl AKDAĞ
Yrd. Doç. Dr. Saadet AYDIN
Yrd. Doç. Dr. Derya EREL
Dergi Sekreteri / Secretary
ArĢ. Gör. Aylin ÇELEN
Suat KAYA
YazıĢma Adresi
Yrd. Doç. Dr. Altay EREN
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
14280
Gölköy / BOLU
Submission Address
Assist. Prof. Dr. Altay EREN
Journal of Social Sciences
Abant Izzet Baysal University, Institute of Social
Sciences
14280
BOLU / TURKIYE
Tel: (0374) 254 10 00 - 14 97 - 14 84
Faks: (0374) 253 49 65
E-posta: [email protected]
Basım: AĠBÜ Basımevi
Basım Tarihi: 02.02.2009
ii
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
* AĠBÜ – Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, AĠBÜ Sosyal Bilimler
Enstitüsü‘nce yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir.
* Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara uygun
olarak hazırlanmalıdır.
* Dergide yayımlanan yazılarda belirtilen görüĢler yazarlara ait olup, AĠBÜ –
Sosyal Bilimler Enstitüsü‘nü bağlamaz.
* AĠBÜ - Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi‘nde yer alan yazılardan kaynak
gösterilerek aktarma ve alıntı yapılabilir.
iii
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
DANIġMA KURULU
Prof. Dr. Ali Ġlker GÜMÜġELĠ
Prof. Dr. Gönül AKÇAMETE
Prof. Dr. Gönül ÜLKER
Prof. Dr. Ġzzet GÜMÜġ
Prof. Dr. Nizamettin KOÇ
Prof. Dr. Remzi ALTUNIġIK
Prof. Dr. Rıfat ORTAÇ
Prof. Dr. Süleyman ERĠPEK
Doç. Dr. Alev SÖYLEMEZ
Doç. Dr. Emin KARĠP
Doç. Dr. Funda ACARLAR
Doç. Dr. Hülya KELECĠOĞLU
Doç. Dr. Kamuran REÇBER
Doç. Dr. Mehmet KARAKAġ
Doç. Dr. Muhsin HALĠS
Doç. Dr. Nihal VAROL
Doç. Dr. Rüya ÖZMEN
Doç. Dr. Selahattin TURAN
Doç. Dr. Suna BAġAK
Doç. Dr. Süleyman ÖZDEMĠR
Doç. Dr. Zahir KIZMAZ
Yrd. Doç. Dr. A.Ezeli AZARKAN
Yrd. Doç. Dr. Ali ALAGÖZ
Yrd. Doç. Dr. Atilla TAZEBAY
Yrd. Doç. Dr. Bahadır AYDIN
Yrd. Doç. Dr. Bayram BIÇAK
Yrd. Doç. Dr. Bülent BAYAT
Yrd. Doç. Dr. Cevdet A. KAYALI
Yrd. Doç. Dr. Erkan TEKĠNARSLAN
Yrd. Doç. Dr. Feza ORHAN
Yrd. Doç. Dr. Ġrfan YURDABAKAN
Yrd. Doç. Dr. Jale Y. ÇOKGEZEN
Yrd. Doç. Dr. Osman ġĠMġEK
Yrd. Doç. Dr. Osman TĠTREK
Yrd. Doç. Dr. Recep DÜZGÜN
Yrd. Doç. Dr. Semra DEMĠR
Yrd. Doç. Dr. Seyit KÖSE
Yrd. Doç. Dr. S. Haluk ERDEM
Yrd. Doç. Dr. ġamil MUTLU
Yrd. Doç Dr Vehbi GÜNAY
Yrd. Doç. Dr. Zekeriya NARTGÜN
Yrd. Doç. Dr. Zeki GÜREL
Yrd. Doç. Dr. Zeynep KAPLAN
Yıldız Teknik Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Sakarya Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Anadolu Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Uludağ Üniversitesi
Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi
Sakarya Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Osmangazi Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Ġstanbul Üniversitesi
Fırat üniversitesi
Dicle Üniversitesi
Selçuk Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Celal Bayar Üniversitesi
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Yıldız Teknik Üniversitesi
Dokuz Eylül Üniversitesi
Marmara Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Sakarya Üniversitesi
Erciyes Üniversitesi
Erciyes Üniversitesi
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi
Ġstanbul Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Gazi Üniversitesi
Kocaeli Üniversitesi
iv
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Cilt/Volume: 18 Yıl/Year: 9
Sayı/Issue:1 Bahar/Spring 2009
ISSN: 1303 - 0035
http://www.sbe.ibu.edu.tr
ĠÇĠNDEKĠLER
AYDIN, Bahri
Ġlköğretim Okulu Müdürlerinin Yeni Programa Yönelik Yeterliklerine ĠliĢkin GörüĢleri
….…….
COP, Ruziye – DOĞAN, Hatice
Ekmek Üretiminde Yeni Ürün GeliĢtirme ve Tüketici Tutumlarıyla Ġlgili Bir Uygulama
………………………………………………………….
ERġAN, Mesut
I. Dönem Bolu Milletvekili Mirliva Yusuf Ġzzet PaĢa …………....................
KÖKSAL, Tunay
YurtdıĢı Müteahhitlik Hizmetleri Sektöründe ĠĢ Alma ve Ġhale Sürecinin Hukuki
Çerçevesi
KÖSTERELĠOĞLU, Ġlker
Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemine ĠliĢkin Öğretmen GörüĢleri ……
ÖZTÜRK, A. Serdar
The Representation of The Common Soldiers in Henry Ivs in the Background of
Elizabethan Military Life ............
TATAROĞLU, Muhittin
E-Devlet'te Kullanılan Gözetim ve Kayıt Teknolojilerinin Mahremiyet Üzerinde Etk
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences
Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18
ĠLKÖĞRETĠM OKULU MÜDÜRLERĠNĠN YENĠ PROGRAMA
YÖNELĠK YETERLĠKLERĠNE ĠLĠġKĠN GÖRÜġLERĠ
Bahri AYDIN
ÖZET
Bu araĢtırmanın amacı, ilköğretim müdürlerinin yeni programa yönelik
yeterliklerine iliĢkin görüĢlerini belirlemektir. AraĢtırmanın evrenini, Bolu merkezde yer
alan 17 ilköğretim okulu müdürü oluĢturmaktadır. Okul müdürlerine yeni programa
iliĢkin 5 açık uçlu soru yöneltilmiĢtir. AraĢtırmada içerik analizi yönteminden
yararlanılmıĢtır. AraĢtırma sonuçlarına göre müdürler, yeni programa duyulan
gereksinim, programda yer alan ortak becerilerin neler olduğu, içeriğin belirlenmesinde
nelerin üzerinde durulduğu, öğrenme ortamının nasıl tasarlanması gerektiği ve
değerlendirmenin temel özellikleri konularında yeterli bilgiye sahip görünmemektedir.
Müdürlerin, sadece yeni programın ―öğrenci aktifliğini‖ sağlaması ile ―alternatif ölçme
ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik etmesi‖ konularında yeterli bilgiye sahip oldukları
belirlenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Müdür yeterliği; ilköğretim programı; ilköğretim müdürü
PRIMARY SCHOOLS’ PRINCIPALS’ VIEWS ABOUT THEIR COMPETE
RELATED TO THE NEW CURRICULA
ABSTRACT
The purpose of this study is to determine primary schools‘ principals‘ views
about their competency related to the new curricula. The participants are among 17
primary school principals in Bolu. Five open-ended questions were asked to school
principals. Content analysis method is used. Quantitative analyses are also run for the
data gathered from the principals. According to the research, the principals do not have
competences in the following areas: the need for new curricula, what the common skills
are in the curricula, how the content of the curricula is determined, how the learning
environment should be designed and what the fundamental features of assessment
should be. The principals have only enough information on providing active
participation of students and encouraging alternative assessment techniques.
Keywords: Competence of principal; primary school curriculum; school principle.

Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Eğitim, Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü
e-mail: [email protected]
2
1. GĠRĠġ
Bireylerin ihtiyaçlarının etkili ve verimli karĢılanması gerekliliği örgüte
gereksinimi ortaya çıkarmıĢtır. Örgütler, toplumun gereksinim duyduğu malı,
hizmeti ve düĢünceyi üretmek için bir araya gelen insanlardan oluĢur (BaĢaran,
2004). Okul, eğitim hizmetinin üretilip sunulduğu yerdir. Bu durumda okulu bir
hizmet örgütü olarak nitelendirmek mümkündür (ġiĢman ve Turan, 2004). Okul
örgütünün en önemli ve açık özelliği, üzerinde çalıĢtığı hammaddenin
toplumdan gelen ve topluma giden insan oluĢudur (Bursalıoğlu, 1999). Bu
durum okulları diğer örgütlerden daha farklı ve önemli kılmaktadır.
Her örgütün gerçekleĢtirmek durumunda olduğu belli amaçları vardır.
Bu amaçlara ulaĢmada yönetimin üzerine önemli görevler düĢmektedir.
Yönetici; belli bir zaman dilimi içinde bir takım amaçlara ulaĢmak için
kaynakları bir araya getiren, onlar arasında uygun bir bileĢim uyumlaĢma ve
ahenkleĢmeyi sağlayan kiĢidir (Eren, 1998). Okul yöneticisi de kurumunu
amaçlarına ulaĢtırmak için elindeki kaynaklarını eĢ güdümlemekle görevlidir.
Kaynak kavramının kapsamına insan gücü, para, zaman, malzeme ve yer gibi
unsurlar girmektedir (Tortop ve diğerleri,1999). Okul yöneticisinin diğer bir
görevi, okul örgütünü en etkili ve verimli Ģekilde yönetmektir. Mal veya hizmet
üreten bir örgüt için üretim planı ne ise, eğitim hizmeti üreten okul için de
eğitim programı odur. Bu yüzden okulu yönetmek aslında eğitim programını
yönetmek demektir (BaĢaran,1996). Okulun ulaĢması gereken amaçlar
programlarda belirlenmiĢtir. Eğitim etkinlikleri programlar esas alınarak ve
onun göstereceği yönde yürütülmelidir.
Ġçinde yaĢadığımız çağ, edinilen bilgi ve becerilerin ulaĢılabildiği hız
ölçüsünde eskime eğilimi gösterdiği, kesin ve kalıcı bilgi fikrinin ortadan
kalktığı sürekli yeniliğe ve geliĢmeye açık bir çağdır. Dolayısıyla öğrencilere
hazır Ģekilde bilgiler vermek yerine öğrencilerin öğrenmeyi öğrenmelerini
sağlamanın ve bireysel farklıkları ortaya çıkarmanın daha doğru olduğu
görünmektedir. Buna uygun olarak hazırlanmıĢ eğitim sürecinden geçen
çocuklar bilgilere, öğretmenlerin rehberliği ve gözetiminde yaptıkları
araĢtırmalarla ve bilgi teknolojilerini de kullanarak ulaĢacaktır. UlaĢılan bilgiler
üzerinde düĢünebilecek, eleĢtirecek, yaratıcı düĢünme yeteneğini kazanacak,
ortaya koyacakları ürünlerle bireysel özelliklerinin farkına varabilecek,
ulaĢtıkları bilgileri sınıf içinde diğer öğrencilere aktararak iletiĢim becerilerini
geliĢtirecek, uygulayacakları projelerle giriĢimcilik ruhlarını fark edecek, bu
çalıĢmaların aktarılması esnasında Türkçeyi de daha doğru, etkili ve güzel
kullanma becerisine ulaĢabilecektir.
Günümüz ve geleceğin belirtilen özelliklerine uygun insan
davranıĢlarını kazandırmak, okullarımızda uygulanan programların niteliğine
bağlı görünmektedir. Program geliĢtirme çalıĢmaları doğrultusunda ülkemizde
ilköğretimde yeni program uygulanmaya çalıĢılmaktadır. Yeni program
3
yapılandırmacı görüĢten etkilenmiĢ ve öğrenciyi merkeze almayı hedeflemiĢtir.
Ayrıca öğretim programlarının tümünde hedeflenen ortak beceriler olarak;
eleĢtirel düĢünme, yaratıcı düĢünme, iletiĢim, araĢtırma-sorgulama, problem
çözme, bilgi teknolojilerini kullanma, giriĢimcilik ve Türkçeyi doğru, etkili ve
güzel kullanma becerileri ele alınmıĢtır (MEB Tebliğler Dergisi, 2004, sayı:
2563 sayfa: 734-735)
Programın içerik boyutunda belirlenen amaçlara ulaĢmak için ―ne
öğretelim‖ sorusuna yanıt aranmaktadır. Yeni ilköğretim programın içeriği
hazırlanırken de aĢağıda belirtilen noktalar üzerinde durulmuĢtur.
- Öğrenme hayatın parçalara bölünmesiyle değil, bütünsel içerikle en üst
düzeye çıkar
- Her alanla ilgili olgular, kavramlar, ilkeler, yöntem ve yaklaĢımlar
öğrenmeyi kolaylaĢtıracak biçimde düzenlenir
- Ġçerik düzenlenirken öğrenme ve motivasyon ilkeleri dikkate alınır
- Ġçerik oluĢtururken bireyselleĢme ve toplumsallaĢma dengesi gözetilir
Ġçerik düzenlenirken olgu kavram ve ilkelerin birden fazla biçimde
gösterimine dikkat edilir (MEB Tebliğler Dergisi, 2004, sayı: 2563 sayfa: 731).
Öğrenme-öğretme, programın diğer önemli boyutudur. (Demirel, 2002).
Diğer bir deyiĢle eğitim durumları, programın süreç boyutunu oluĢturmaktadır.
Öğrencilere istenen davranıĢların kazandırılmasını sağlayan öğrenme
yaĢantılarının düzenlenmesi bu aĢamada ele alınmaktadır. Öğrencilerde istenen
davranıĢların geliĢtirilebilmesi için yaĢantıların etkili bir biçimde düzenlenmesi
söz konusudur (Demirel 2004).
Yeni ilköğretim programına göre öğrenme öğretme durumları
hazırlanırken temel alınan özellikler Ģunlardır:
- Çocuğun öğrenmeye heveslenmesi ancak araĢtırma arzusu ve doğal
merakın uyarılması ile mümkündür.
- Öğrenme öğretmenin veya öğrencinin ders anlatması yerine, öğrenci
merkezli etkinliklerde öğrencinin aktif rol almasıyla oluĢur.
- Öğrenilenlerin farklı ortamlara aktarılması, etkin ve yaratıcı bir yorumla
kullanılması asıl amaçtır.
- Çocuğun yakın çevresi içerisinde yaĢanan sorunlar, hayat biçimi,
ekonomik etkinlikler, coğrafi faktörler öğrenme için temel içeriktir.
- Öğrencilerin iĢbirliği yapmaları teĢvik edilmelidir.
- Okul sadece dört duvar değil, tüm çevredir.
- Eğitim kitap dıĢı kaynaklara yönlendirmelidir.
Öğrencilerin okullarında ve bulundukları yörede çeĢitli toplumsal
hizmetler sunmasını destekler (MEB Tebliğler Dergisi, 2004, sayı: 2563 sayfa:
732)
4
Programın son boyutu, ölçme ve değerlendirmedir. Yapılandırmacı
yaklaĢıma uygun olarak hazırlanan yeni ilköğretim programında değerlendirme
Ģu özellikleri taĢımaktadır:
- Öğrenmenin ayrılmaz bir parçasıdır.
- Sadece öğrenme ürününü değil, öğrenme sürecini de kapsar.
- Uygun ölçme ve değerlendirme yöntemleri ile çocuğun geliĢimini de
izler.
- Okulun tüm fonksiyonlarını izler ve geliĢimini yönlendirir.
- Disiplin kurallarına uymanın öğrencilerin kendi yararı için olduğunu
kabul eder ve bu nedenle bu görevi öğrencilerin üstlenmesini bekler.
Klasik ölçme değerlendirmenin yanında alternatif ölçme ve
değerlendirme yöntemlerini teĢvik eder (MEB Tebliğler Dergisi, 2004, sayı:
2563 sayfa: 733-734)
- Böylece yeni programda hedefler, içerik, eğitim durumları ve
değerlendirme belirli ilkeler çerçevesinde ele alınmaktadır.
Eğitim çalıĢmalarının ve dolayısıyla eğitim programlarının iĢlevsel ve
etkili bir Ģekilde yürütülmesinde, eğitimin en üst düzey sorumlusu Milli Eğitim
Bakanı‘ndan sınıfta programı yürüten öğretmene kadar birçok kiĢinin görevi
vardır. Okul müdürleri de programla ilgili çeĢitli görevler üstlenen kiĢilerden
biridir. Müdürlerin, programın geliĢtirilmesi ve yönetimi konusundaki bazı
görevleri Ģöyle sıralanabilir:
Program hedeflerinin belirlenmesi (Aydın, 2000) ve bu hedefler
belirlenirken biliĢsel, duyuĢsal ve psiko-motor alanların her birine
gereken önemin verilmesinde liderlik edebilmelidir (Erdoğan, 2004),
Ġçeriğin bu hedeflere ulaĢtıracak nitelikte, yeterlilikte ve öğrenme
ilkelerine uygun Ģekilde hazırlanmasına liderlik edebilmelidir,
Eğitim durumlarının gerçekleĢmesi için gerekli eğitim ortamlarını ve
kaynaklarını sağlamalıdır (Erdoğan, 2004),
Eğitim öğretim süreci içerisinde sürdürülen çalıĢmaları gerek sınıf
içerisinde gerekse dolaylı olarak takip etmeli, gerekli durumlarda
personelini yönlendirmelidir (Balcı, 1993; Kaya, 1993).
Çağın gereklerine uygun olarak personelin, program ve eğitim
alanındaki geliĢmeleri izleyebilmeleri için hizmet içi kurslar ve seminer
gibi çalıĢmalarla eğitilmelidir (Aydın, 2000).
Öğretimsel liderlik anlayıĢı da okul yöneticilerine programla ilgili
çeĢitli görevler yükler. Öğretimsel liderlikte öğretimin geliĢtirilmesi temel
hareket noktasıdır. Öğretimsel liderlik, öğretim ve program konularında uzman
olmayı gerektirir (Çelik, 1999). Öğretimsel liderlikle ilgili çalıĢmalara
bakıldığında Ģu baĢlıkların incelendiği görülür: okul amaçlarını düzenleme, okul
amaçlarını iletme, öğretimi denetleme ve değerlendirme, programı koordine
5
etme, öğrenci geliĢimini izleme, öğretim zamanını koruma, öğretmenleri teĢvik
etme, mesleki geliĢimi artırma vb. (Clark, 2009: 57-58). Buradan da
anlaĢılacağı gibi müdürlerin öğretimsel lider olarak programa iliĢkin görevleri
de vardır. Okul yöneticileri, öğrencilerin öğrenmelerinden ve akademik
baĢarılarından da sorumlu kiĢidir. Okul yöneticilerinin bu sorumlulukları
öğretimsel liderlik kapsamında düĢünülebilir. Nitekim DuPond (2009)
öğretimsel liderlik kavramının öğretim ve öğrenme çıktılarının geliĢtirilmesine
odaklandığını belirtmektedir.
Delmore (2007) okul yöneticilerinin okulun vizyon ve misyonu,
program ve öğretim, baĢarı, iklim, demografik veriler, mesleki geliĢim
etkinlikleri, personel, özel eğitim programları, aile ve toplum iliĢkileri,
öğrenciler, personeli destekleme, disiplin programı ve güvenliğe iliĢkin
rollerinin bulunduğunu belirtmektedir. Programa iliĢkin sorumlulukları
içerisinde; programın içerik ve pedagojisini, programlara kılavuzluk eden
yaklaĢımlarını (örneğin yapılandırmacılık gibi) tartıĢmak yer almaktadır.
Ervay (2006) okul yöneticilerinin ―akademik liderlik‖ özellikleri
üzerinde durmaktadır. Akademik lider; program, öğretim ve öğrencilerin
öğrenmelerinin değerlendirilmesi sürecinde karar veren ve eylemde bulunun
kiĢidir. Okul yöneticilerinin etkili akademik lider olmalarındaki eğitsel
niteliklerinden biri; programın öğretmenler tarafından tam anlamıyla
anlaĢılmasını sağlamaktır.
Ruebling ve diğerlerine (2004) göre okul yöneticileri programın
öğretimini kolaylaĢtırmak için insan, olanaklar, bütçe, materyalleri sağlamalı ve
düzenlemelidir. Ancak yöneticiler program konusunda yeterli olmadıklarında
öğrenci ve öğretmenlerin gereksinimleri nasıl karĢılayacaklarını bilemezler.
Yeni program konusunda ilköğretim müdürlerinin yeterli olması, okulun
daha nitelikli olmasına katkı sağlayacaktır. Okulun etkililiği ve verimliğinden
sorumlu olan kiĢiler müdürlerdir. Ayrıca müdürler, yeni programla ilgili sınıfta,
öğretmenler tarafından yapılan çalıĢmaları değerlendirmek ve gerektiğinde
önerilerde bulunmak durumundadırlar. Diğer taraftan öğretmenlerin yeni
programa iliĢkin karĢılaĢtıkları sorunlar ve çözüm yöntemleri konusunda ilk
baĢvuracakları kiĢiler yine müdürlerdir. Dolayısı ile müdürler yeni program
konusunda yeterli olmalıdırlar. Bu araĢtırma ile de okul müdürlerinin yeni
programa
yönelik
yeterliklerine
iliĢkin
görüĢlerinin
belirlenmesi
amaçlanmaktadır.
1-1. Problem
Ġlköğretim müdürlerinin yeni programa yönelik yeterliklerine iliĢkin
görüĢleri nelerdir?
6
1-2. Alt problemler:
1-2-1. Yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna
1-2-2. Yeni programın;
a)Hedefler/kazanımlar/hangi ortak temel becerileri gerçekleĢtirilmek
için düzenlendiğine,
b)Ġçeriğin belirlenmesinde üzerinde durulan noktaların neler olduğuna,
c)Öğrenme öğretme durumlarında nasıl farklılık gösterdiğine,
d)Değerlendirmenin nasıl gerçekleĢtiğine, yönelik müdürlerin
yeterliklerine iliĢkin görüĢleri nelerdir?
2. YÖNTEM
Ġlköğretim müdürlerinin yeni programa yönelik yeterliklerine iliĢkin
görüĢlerini saptamayı amaçlayan bu araĢtırma, nitel araĢtırma yöntemi ile
desenlenmiĢtir.
2.1. Evren ve örneklem
Bolu merkezde 17 ilköğretim okulu yer almaktadır. AraĢtırmanın
evrenini, Bolu merkezde yer alan bu 17 ilköğretim okulu müdürü
oluĢturmaktadır. Evren üzerinde çalıĢma yapılmıĢtır. 17 ilköğretim okulu
müdürlerinden 3‘ü ile zamanlarının olmaması nedeniyle görüĢülememiĢtir.
2.2. Veri toplama aracı
AraĢtırmada, ilköğretim okulu müdürlerine, yeni programa duyulan
gereksinim, yeni programdaki ortak beceriler, içerik, öğrenme öğretme
durumları ve değerlendirmeye yönelik 5 açık uçlu soruyu içeren bir form
uygulanmıĢtır.
2.3. Verilerin toplanması
AraĢtırmacı, Bolu merkezde yer alan 14 ilköğretim okulu müdürü ile
görüĢme formunda yer alan sorular hakkında görüĢme yaparak verileri
toplamıĢtır.
2.4. Verilerin analizi
Verilerin analizinde içerik analizi yönteminden yararlanılmıĢtır. Ġlk önce
Milli Eğitim Bakanlığı‘nın yeni programa duyulan gereksinim, hedefler, içerik,
öğrenme ve öğretme durumları ve değerlendirmeye iliĢkin belirlemiĢ olduğu
özellikler saptanmıĢtır. Ġlköğretim müdürlerinin, Bakanlığın belirlemiĢ olduğu
bu özellikler hakkındaki yeterliklerine iliĢkin görüĢlerini ölçmek için hazırlanan
sorular sorulmuĢtur. Ġlköğretim müdürlerinin görüĢleri ile Bakanlığın belirlediği
özellikler karĢılaĢtırılarak müdürlerin yeterliklerine iliĢkin görüĢleri
belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Bulgular kısmında yer alan tabloların birinci
sütununda Bakanlığın belirlediği özelliklerin yanına, parantez içinde
yöneticilerin söyledikleri ifadelere ve bunların belirtilme sıklığına yer
verilmiĢtir. Ġkinci sütunda Bakanlığın belirlediği özelliklere kaç müdür
7
değinmiĢse özellikleri belirten müdür sayısı üçüncü sütunda da müdür sayısının
yüzde olarak ifadesi yer almaktadır.
3. BULGULAR ve YORUM
AĢağıda yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna, ortak temel
becerilere, içeriğin belirlenmesinde üzerinde durulan noktalara, öğrenme
öğretme durumlarına ve değerlendirmeye getirdiği yeniliklere iliĢkin müdürlerin
görüĢleri tablolar halinde verilmiĢtir. Tablo 1‘de yeni programa niçin gereksinim
duyulduğuna iliĢkin bulgular ve yorumlar yer almaktadır.
Tablo 1: Yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna iliĢkin
bulgular ve yorum
Yeni programa niçin gereksinim duyulduğuna iliĢkin Milli Eğitim
Bakanlığı‘nın belirlemiĢ olduğu özellikler
Bilimsel ve teknolojik geliĢmeler (bilim ve tekniğin geliĢmesi 3,
yaĢayıĢın değiĢmesi 1, çağın gerisinde kalmama 1, çağı yakalayabilen
bireyler yetiĢtirme 1 )
Eğitim bilimlerindeki geliĢmeler (bilgiye ulaĢım yol1arının önem
kazanması )
Eğitimde kalite ve eĢitliği artırma ihtiyacı,
Yatay eksende dersler arası ve dikey eksende her bir dersin kendi
içinde kavramsal bütünlük sağlanması zorunluluğu
Ekonomiye ve demokrasiye uygun eğitim ihtiyacı
Bireysel ve ulusal değerlerin küresel değerler içinde geliĢtirilmesi
ihtiyacı
Sekiz yıllık temel eğitim için bütünlüğün sağlanması ihtiyacı
Dersler arası ve ders içi kavramsal bütünlük sağlanması zorunluluğu
Belirten
müdür
(f)
Yüzde
(%)
6
43
1
7
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
Yeni programa duyulan gereksinimle ilgili; toplam 14 müdürden 6‘sı
(%43) bilimsel ve teknolojik geliĢmeler, 1‘i (%7) de eğitim bilimindeki
geliĢmeler yanıtını vermiĢtir. Diğer gereksinim duyulan nedenler müdürler
tarafından ifade edilmemiĢtir. Dolayısı ile yeni programa gereksinim konusunda
müdürlerin ilk iki özellik dıĢındaki özelliklerde hiç yeterli olmadıkları ifade
edilebilir.
Tablo 2‘de yeni programdaki ortak temel becerilere iliĢkin bulgular ve
yorumlar yer almaktadır.
8
Tablo 2: Yeni programdaki ortak temel becerilere iliĢkin bulgular ve yorum
Yeni programın Milli Eğitim Bakanlığı‘nca belirlenen ortak becerileri
AraĢtırma-sorgulama becerisi (araĢtırma 5, bilimsel araĢtırma 1)
ĠletiĢim becerisi (iletiĢim 1, kendini ifade etmesi 3, ekip çalıĢması 1)
EleĢtirel düĢünme becerisi (geniĢ düĢünme 1, düĢünceye sevk etme 1, neyi nasıl
niçin yapacağının farkında olma 1, eleĢtirel düĢünme 1)
Bilgi teknolojilerini kullanma becerisi (teknoloji kullanarak öğrenme 1, bilgi
teknolojisi kullanma 1)
Yaratıcı düĢünme becerisi (yaratıcılık 1, merak duygusunun geliĢimi 1)
GiriĢimcilik becerisi (kendisi üretme 1, giriĢimcilik 1)
Türkçe‘yi doğru, etkili ve güzel kullanma becerisi (Türkçeyi doğru kullanma 1)
Problem çözme becerisi (problem çözme 1)
Belirten
müdür
(f)
6
5
Yüzde
(%)
43
36
4
29
2
14
2
2
1
1
14
14
7
7
Yeni ilköğretim programının hedefler kısmında yer alan ortak becerilere iliĢkin,
toplam 14 müdürden 6‘sı (%43) araĢtırma-sorgulama becerisini, 5‘i (%36)
iletiĢim becerisini, 4‘ü (%29) de eleĢtirel düĢünme becerisini ifade etmiĢlerdir.
Müdürlerin büyük bir çoğunluğunun yeni programdaki ortak beceriler
konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları ifade edilebilir.
Tablo 3‘te yeni programın içeriğinin belirlenmesinde üzerinde durulan
noktalara iliĢkin bulgular ve yorumlar yer almaktadır.
Tablo 3: Ġçeriğin belirlenmesinde üzerinde durulan noktalara iliĢkin
bulgular ve yorum
Milli Eğitim Bakanlığı‘nın belirlemiĢ olduğu içeriğin belirlenmesinde üzerinde
durulan noktalara iliĢkin özellikler
Her alanla ilgili olgular, kavramlar, ilkeler, yöntem ve yaklaĢımlar öğrenmeyi
kolaylaĢtıracak biçimde düzenlenir (konular hafifledi 2)
Ġçerik oluĢtururken bireyselleĢme (bireyselleĢme 1) ve toplumsallaĢma
(toplumsallaĢma 1) dengesi gözetilir
Öğrenme hayatın parçalara bölünmesiyle değil, bütünsel içerikle en üst düzeye
çıkar (konuları 8 yıla yayma 1)
Ġçerik düzenlenirken öğrenme ve motivasyon ilkeleri dikkate alınır
Ġçerik düzenlenirken olgu kavram ve ilkelerin birden fazla biçimde gösterimine
dikkat edilir
Belirten
müdür
(f)
Yüzde
(%)
2
14
2
14
1
7
0
0
0
0
Yeni programın içeriğinin belirlenmesinde üzerinde durulan noktalara
iliĢkin toplam 14 müdürden 2‘si (%14) ―her alanla ilgili olgular, kavramlar,
ilkeler, yöntem ve yaklaĢımlar öğrenmeyi kolaylaĢtıracak biçimde düzenlenir‖
ifadesini, 2‘si (%14) de ―Ġçerik oluĢtururken bireyselleĢme ve toplumsallaĢma
dengesi gözetilir‖ ifadesini belirtmiĢlerdir. ―Ġçerik düzenlenirken öğrenme ve
motivasyon ilkeleri dikkate alınır‖ ve ―içerik düzenlenirken olgu kavram ve
ilkelerin birden fazla biçimde gösterimine dikkat edilir‖ ifadelerine hiçbir
müdür tarafından değinilmemiĢtir. Buna göre içeriğin belirlenmesi konusunda
da müdürlerin yeterli oldukları söylenemez.
Tablo 4‘te yeni programa göre öğrenme öğretme durumlarına iliĢkin
9
bulgular ve yorumlar yer almaktadır.
Tablo 4: Yeni programa göre öğrenme öğretme durumlarına iliĢkin
bulgular ve yorum
Milli Eğitim Bakanlığı‘nın belirlemiĢ olduğu yeni programa göre öğrenme öğretme
durumlarına iliĢkin özellikler
Öğrenme öğretmenin veya öğrencinin ders anlatması yerine, öğrenci merkezli
etkinliklerde öğrencinin aktif rol almasıyla oluĢur. (öğrenci etkin 7, öğrenciler
etkinlik yapıyor 2, öğrenciyi öne çıkarma 1, öğrenci üretiyor 1, öğretmen rehber 2)
Çocuğun öğrenmeye heveslenmesi ancak araĢtırma arzusu ve doğal merakın
uyarılması ile mümkündür (öğrenci araĢtırıyor 3, proje yapıyor 3)
Öğrencilerin iĢbirliği yapmaları teĢvik edilmelidir (iĢbirliği 2, ekip çalıĢması 4)
Eğitim kitap dıĢı kaynaklara yönlendirmelidir (teknolojiyi kullanmaya teĢvik 2,
materyali kullanmaya teĢvik 3)
Çocuğun yakın çevresi içerisinde yaĢanan sorunlar, hayat biçimi, ekonomik
etkinlikler, coğrafi faktörler öğrenme için temel içeriktir (çevre ve sağlık ocağından
öğrenciler yararlanıyor 1)
Okul sadece dört duvar değil tüm çevredir. (bütün dersler sınıfta iĢlenmiyor 1)
Öğrenilenlerin farklı ortamlara aktarılması, etkin ve yaratıcı bir yorumla
kullanılması asıl amaçtır.
Öğrencilerin okullarında ve bulundukları yörede çeĢitli toplumsal hizmetler
sunmasını destekler
Belirten
müdür
(f)
Yüzde
(%)
13
93
6
43
6
43
5
36
1
7
1
7
0
0
0
0
Yeni programa göre öğrenme-öğretme durumlarına iliĢkin toplam 14
müdürden ―Öğrenme öğretmenin veya öğrencinin ders anlatması yerine, öğrenci
merkezli etkinliklerde öğrencinin aktif rol almasıyla oluĢur‖ ifadesine 13‘ü
(%93), ―çocuğun öğrenmeye heveslenmesi ancak araĢtırma arzusu ve doğal
merakın uyarılması ile mümkündür‖ ve ―öğrencilerin iĢbirliği yapmaları teĢvik
edilmelidir‖ ifadelerini 6‘sı (%43), ―eğitim kitap dıĢı kaynaklara
yönlendirmelidir‖ ifadesini 5‘i (%36) ifade etmiĢlerdir. Bu bulguya göre
müdürlerin yeni programın öğrenme-öğretme durumlarına getirdiği ―öğrenci
aktifliği‖ni sağlaması konusunda daha yeterli oldukları söylenebilir.
Tablo 5: Yeni ilköğretim programının değerlendirmeye getirdiği yeniliklere
iliĢkin bulgular ve yorum
Milli Eğitim Bakanlığı‘nın belirlemiĢ olduğu yeni ilköğretim programının
değerlendirmeye iliĢkin özellikleri
Klasik ölçme değerlendirmenin yanında alternatif ölçme ve değerlendirme
yöntemlerini teĢvik eder. (performans ve proje 11, ürün dosyaları 2,
öğrencinin kendisini değerlendirmesi 1).
Sadece öğrenme ürünü değil, öğrenme sürecini de değerlendirir (süreç
değerlendiriliyor 2, ders içi performans 1)
Değerlendirmeyi, öğrenmenin ayrılmaz bir parçası olarak görür.
Uygun ölçme ve değerlendirme yöntemleri ile çocuğun geliĢimini de izler.
Ölçme değerlendirme sistemi, okulun tüm fonksiyonlarını izler ve
geliĢimini yönlendirir
Disiplin kurallarına uymanın öğrencilerin kendi yararı için olduğunu kabul
eder ve bu nedenle bu görevi öğrencilerin üstlenmesini bekler
Belirten
müdür
(f)
Yüzde
(%)
14
100
3
21
0
0
0
0
0
0
0
0
10
Yeni ilköğretim programında değerlendirmeye iliĢkin toplam 14
müdürden hepsi ―klasik ölçme değerlendirmenin yanında alternatif ölçme ve
değerlendirme yöntemlerini teĢvik eder‖ ifadesini, 3‘ü de ―sadece öğrenme
ürünü değil, öğrenme sürecini de değerlendirir‖ ifadesini belirtmiĢlerdir. Diğer
özelliklere iliĢkin hiçbir müdür görüĢ belirtmemiĢtir. Bu bulgu, müdürlerin,
yeni programın alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik ettiği
konusunda oldukça yeterli olduklarını göstermektedir. Bu yeterlik düzeyinin
fazla olması, değerlendirme sistemi konusunda müdürlerin de yapmaları
gereken görevlerden dolayı olduğu söylenebilir.
Atmaca (2007)‘nın Ġstanbul‘da 387 ilköğretim müdürü üzerinde yaptığı
araĢtırmada müdürler yeni programlara yönelik kendilerine verilen hizmetiçi
eğitim etkinliklerini ―az‖ düzeyde bulmuĢlardır. Yine Rençber (2008)‘in
Konya‘da 214 ilköğretim yöneticisi, 342 öğretmen ve 86 müfettiĢ üzerinde
yaptığı araĢtırmada katılımcıların %60,4‘ü, kendilerine programın yeterince
anlatılamadığını belirtmektedirler. Buna göre genel olarak müdürlerin yeni
program konusundaki yetersizliklerinin, hizmet-içi eğitimlerin yeterli
olmamasından ve yeterince anlatılamamasından kaynaklandığı söylenebilir.
4. SONUÇLAR
Ġlköğretim müdürleri; yeni programa niçin gereksinim duyulduğu,
programda yer alan ortak becerilerin neler olduğu ve içeriğin belirlenmesinde
nelerin üzerinde durulduğu konularında yeterli bilgiye sahip görünmemektedir
1. Ġlköğretim müdürleri; yeni programın öğrenme-öğretme durumu
boyutunda ―öğrenci aktifliğini‖ sağlaması ile değerlendirme boyutunda
―alternatif ölçme ve değerlendirme yöntemlerini teĢvik etmesi‖
konularında yeterli bilgiye sahip oldukları sonucuna ulaĢılmıĢtır.
2. Ġlköğretim müdürlerinin; yeni programda, içerik düzenlenirken
öğrenme ve motivasyon ilkelerinin dikkate alındığı, olgu kavram ve
ilkelerin birden fazla biçimde göstermesi gerektiği konularında yeterli
bilgiye sahip olmadıkları saptanmıĢtır.
3. Ġlköğretim müdürlerinin; yeni programın öğrenme-öğretme
durumlarına iliĢkin getirdiği özelliklerden; öğrenilenlerin farklı
ortamlara aktarılması, etkin ve yaratıcı bir yorumla kullanılmasının asıl
amaç olduğu, öğrencilerin okullarında ve bulundukları yörede çeĢitli
toplumsal hizmetler sunmasını desteklemesi gerektiğini bilmedikleri
sonucuna ulaĢılmıĢtır.
4. Ġlköğretim müdürlerinin; yeni programda yer alan değerlendirmenin;
öğrenmenin ayrılmaz bir parçası olduğu, uygun ölçme ve
değerlendirme yöntemleri ile çocuğun geliĢiminin izlendiği, okulun tüm
fonksiyonlarını izlediği ve geliĢimini yönlendirdiği bilgisine sahip
olmadıkları saptanmıĢtır.
11
5. ÖNERĠLER
1. Yeni program konusunda yeterli düzeye ulaĢmaları için ilköğretim
müdürlerine yönelik hizmet-içi eğitim kursları düzenlenmelidir
2. Yeni programın felsefesi, özellikleri ve yapılan çalıĢmalar Milli Eğitim
Bakanlığı‘nın web sayfasında yer almaktadır. Ġlköğretim müdürleri,
yeni programa iliĢkin kendilerini gerek bu siteden gerekse diğer
kaynaklardan geliĢtirmelidirler.
KAYNAKÇA
Aydın, M. (2000). Eğitim Yönetimi. Hatipoğlu Yayınevi, Ankara.
Atmaca, N. (2007). Yeni Eğitim Programlarına Ġlköğretim Okullarının ve Ġlköğretim Okulu
Müdürlerinin HazırbulunuĢluk Düzeyleri. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Yıldız
Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ġstanbul
Balcı, A. (1993). Etkili Okul Kuram, Uygulama ve AraĢtırma. Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi. Ankara.
BaĢaran, Ġ. E. (1996). Eğitim Yönetimi. Ankara.
_________. (2004). Yönetimde Ġnsan ĠliĢkileri Yönetsel DavranıĢ. Nobel Yayıncılık, Ankara.
Bursalıoğlu, Z.(1999) Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve DavranıĢ. DoğuĢ Matbaası, Ankara.
Clark, I. (2009). An Analysis Of The Relationship Between K-5 Elementary School Teachers‘
Perceptions Of Prıncıpal Instructional Leadership And Theır Science Teaching Efficacy.
Unpublished PhD Dissertation, Unıversıty Of Minnesota.
Çelik, V. (1999). Eğitimsel Liderlik. Pegem yayıncılık. Ankara.
Delmore, P. (2007). Principal Transition: Making It Seamless. Principal Leadership; May 2007; 7,
9; ProQuest Education Journals pg. 8
Demirel Ö. (2002). Planlamadan Değerlendirmeye Öğrenme Öğretme Sanatı. Pegem A
Yayıncılık. Ankara
_______ (2004). Kuramdan Uygulamaya Eğitimde Program GeliĢtirme. Pegem A Yayıncılık.
Ankara
DuPond, J.P. (2009). Teacher Perceptıons of the Influence of Principal Instructional Leadership
On School Culture: A Case Study Of The Amerıcan Embassy School In New Delhi, India,
Unpublished PhD Dissertation, Unıversity of Minnesota
Erdoğan, Ġ. (2004). Okul Yönetimi Öğretim Liderliği. Sistem Yayıncılık. Ġstanbul.
Eren, E. (1998). Örgütsel DavranıĢ ve Yönetim Psikolojisi. Beta Yayıncılık, Ġstanbul.
Ervay, S. (2006). Academic Leadership in America's Public Schools. National Association of
Secondary School Principals. NASSP Bulletin; Jun; 90, 2; ProQuest Education Journals
pg. 77
Kaya, Y. K. (1993). Yönetim: Kuram ve Türkiye‘deki Uygulama. Bilim Kitap Kırtasiye Limitet
ġirketi. Ankara.
MEB, (2004). Öğretim Programlarının Temel YaklaĢımı. MEB Tebliğler Dergisi. 2563
Rençber, Ġ. (2008). Yeni Ġlköğretim Programının Uygulanmasında KarĢılaĢılan Sorunlara ĠliĢkin
MüfettiĢ, Yönetici ve Öğretmen GörüĢleri. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.
Ruebling, C.E ve diğerleri (2004). Instructional Leadership: An Essential Ingredient for
Improving Student Learning. The Educational Forum; Spring 2004; 68, 3; ProQuest
Education Journals pg. 243
ġiĢman M, Selahattin Turan ve diğerleri (2004). Eğitim ve Okul Yöneticiliği, El Kitabı. Pegem A
yayıncılık. Ankara.
Tortop, N. E. G. Ġspir. B. Aykaç (1999). Yönetim Bilimi. Yargı Yayınevi, Ankara.
12
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences
Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18
EKMEK ÜRETĠMĠNDE YENĠ ÜRÜN GELĠġTĠRME VE TÜKETĠCĠ
TUTUMLARIYLA ĠLGĠLĠ BĠR UYGULAMA
Ruziye COP
Hatice DOĞAN
ÖZET
Ġçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda teknolojideki geliĢmelerin ve rekabetin
artması tüketicinin istek ve ihtiyaçlarındaki değiĢmeler… vb. gibi faktörler nedeni ile
iĢletmeler, sürekli yeni fikirler ve ürünler üretmek zorundadırlar. ĠĢletmeler, üretim
teknolojilerinde değiĢiklik yaparken, değiĢen tüketici ihtiyaçlarına ve isteklerine cevap
verebilmek için de yeni ürün geliĢtirme faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. Dolayısıyla
iĢletmelerin pazarda yaĢamlarını devam ettirebilmeleri, büyüyebilmeleri ve amaçlarını
gerçekleĢtirebilmeleri için yenilikler ve farklılıklar yapması önemlidir. Yeni ürün
geliĢtirme maliyetli ve riskli bir iĢ olup iĢletmelerin pazar egemenliğinin ve karlılığının
en önemli unsurunu oluĢturmaktadır. AraĢtırmanın amacı, ekmek sektöründe tercih
edilen iĢletme olmak için müĢteri odaklı olmayı amaç edinen ve müĢterilerle uzun
vadeli çalıĢmayı hedefleyen, pazarlama anlayıĢı çerçevesinde bunu uygulamak isteyen
ve uygulayan iĢletmelere farklı bir bakıĢ açısı getirmektir. Bolu ilinde yapılan bu
çalıĢmada, pazarlama anlayıĢında yeni ürün geliĢtirme konusu ele alınmıĢ ve ekmek
sektöründe uygulamaya yer verilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Yeni ürün; yenilik.
NEW PRODUCT DEVELOPMENT IN THE PRODUCTION OF BREAD AND
CONSUMER ATTITUDES IN BOLU
ABSTRACT
Companies are constantly forced to produce new ideas and products because of
the factors such as the technological developments, rising competition, and
transformations in the demands and needs of consumers in our 21 st century. When
making changes in their production technologies, companies are also involved with new
product development business for responding changing consumer needs. It is important
then for the companies to make renewals and product diversities in order for their
permanence, growth and goal achievements in the market. The new product
development, which is a costly and risky business, constitutes the most significant
factor for the companies‘ mastery and profitability in the market. This study aims to

Yrd.Doç.Dr.Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi ĠĠBF ĠĢletme Bölümü Öğretim Üyesi.
E-mail: [email protected]

E-mail:[email protected]
13
bring about a new perspective to the companies in the bread sector, which seeks
consumer orientation and long-term connections with consumers and which applies and
seek to apply this product development strategy in their marketing understanding in
order to be preferable in bread sector. This study, conducted in Bolu, elaborates on the
new product development concept as a marketing strategy and presents its application in
bread sector.
Key Words: New product; innovation.
1. GĠRĠġ
Günümüzde teknolojik geliĢmeler ve pazardaki yoğun rekabet,
iĢletmelerin yönetim ve pazarlama anlayıĢlarında değiĢiklik yapmasına neden
olmuĢtur. ĠĢletmeler hedef aldıkları tüketicilerin istek ve gereksinimlerinden
hareket edip, onları tatmin etmek adına ve yeni müĢterilere ulaĢmak için yeni
ürün geliĢtirme sürecine önem vermeye baĢlamıĢtır. Pazara yeni bir ürünle
girmek, ürünü farklılaĢtırmak pazarda rekabet edebilmek açısından önemlidir.
Tüketiciler bilgi ve gelir düzeyleri arttıkça, ürün ve hizmetlerde bir değiĢim
beklemekte ve değiĢime yer veren iĢletmelerin ürünlerini satın almayı tercih
etmektedirler.
Yeni ürün geliĢtirme her ne kadar maliyetli ve riskli bir iĢ olsa da pazar
egemenliğinin ve karlılığının en önemli kaynağını oluĢturmaktadırlar. ĠĢletmeler
yeni ürünün fikir aĢamasından pazara sunumuna kadar geçen süreci iyi Ģekilde
planlayıp uygularsa, yeni ürünün getirdiği riskler azaltılabildiği gibi, yeni
ürünün pazardaki baĢarı oranını da artırmaktadır. Pazarlama karması
üyelerinden biri olan ürün geliĢtirme; iĢletmelerin üzerinde durması gereken
önemli faaliyetlerden biridir.
1.1. Yenilik ve Yeni Ürün Kavramı
Toplumu heterojen bir bütün olarak ele aldığımızda bireyler arası ve
bireylerin içsel değiĢimleri, geniĢ bir ürün yelpazesine olan ihtiyacı
artırmaktadır(Anderson,Simon
P.;De
Palma, Andre.; Thisse,Jacques
Francois,1964 :4). Peter Drucker‘a göre yenilik;―kaynaklara yeni zenginlik
yaratma kapasitesi kazandırma eylemi‖ olarak tanımlanır. Drucker yenilikçiliğin
teknolojik olduğu kadar sosyal bir durum olduğunu da vurgulamakta ve son iki
yüzyılın en etkileyici yeniliklerin çoğunun teknik olmaktan çok sosyal
olduklarını iĢaret etmektedir.(Barker; 2001:23-25).
Yeni ürün kavramı göreceli bir kavramdır. Yeni ürün, üretici iĢletme için
yeni olabileceği gibi, o ülke ya da pazar içinde yeni olabilir. Yeni ürün tanımına
uyan ve pazara sürülen ürünlerden sadece yüzde onunun hem Pazar hem de
üretici iĢletmeler için yeni olduğu saptanmıĢtır (Booz Alen, Boz
Hamilton,1982). Bir ürünün yeniliği iĢletme ya da tüketiciler açısından
olabilmektedir. Yeni ürünün sınıflandırılması Ģu Ģekilde ele alınabilir (L.
Anderson, 1988; 174):
14
a) Gerçek anlamda yeni bulunmuĢ ürün; içerdikleri benzersiz teknolojiler
veya mevcut teknolojilerin farklılaĢtırılması ile oluĢturulan teknoloji ile yeni bir
buluĢ olan bu tip ürünler, çoğunlukla içinde bulundukları endüstri tarafından
devrim olarak nitelendirilirler (Trott;2005:182).
b) Mevcut ürün üzerindeki iyileĢtirmeler ve değiĢiklikler; üretici iĢletmenin
eskiden ürettiği bir modeli veya çeĢidi üretimden kaldırarak onun yerine ürettiği
yeni ürünleri kapsayan bir kavramdır. Üründeki değiĢimlerin sebebi sakıncalı
veya zayıf yönlerin giderilmesi olabileceği gibi, değiĢen moda ve tüketici
beklentileri ve/veya geliĢen teknoloji ile üretim olanaklarındaki değiĢimlerle de
olabilir (Annacchino A.,Marc A.;2003:8).Benzer Ģekilde mevcut ürünlere yeni
özelliklerin katılması yüksek riskli küresel ekonomide iĢletmelerin ayakta
kalabilmeleri için son derece önemlidir (Hong Paul,Roha James;2007).
c) ĠĢletme için yeni, pazarda yeni olmayan ürünler; bu tip ürünler her ne
kadar pazar için yeni olmasa da üretici iĢletme için yeni olan ürünlerdir. Hali
hazırdaki pazarlara giriĢ yapılabileceğinden bu tip ürünler, üretici iĢletmeler için
çok önemlidir (Chester,1960:52-56).
d) Yeniden konumlandırılmıĢ ürünler; bu bölümdeki yeni ürünler çoğu
zaman mevcut ürüne yeni kullanım alanlarının bulunması ile oluĢur. Teknolojik
yeniliklerden çok ürünün tüketici zihninde tekrar konumlandırılması ve
markalamada ki değiĢiklikler gibi farklılıklarla ilgilidir (Trott; 2005:382).
Bizde varız denilen taklitçi ürünler yenilik değildir. Fakat yenilik
açısından asıl ele geçirme, yeni baĢka bir firmayı, patenti, lisansı, franchise‘i
alarak üretime geçme ve iĢletmenin kendi Ar-Ge departmanı ile yeni ürün
geliĢtirmesi Ģeklindeki sınıflamadan da söz edilebilir (Tek, 1999: 405-406).
1.2. Stratejik Kavram Olarak Yeni Ürün Geliştirme
Yeni ürün geliĢtirme, ürün geliĢtirme sürecine katılan tüm disiplinleri
içine alır. Her disiplin ürün geliĢtirme sürecine kendi bakıĢ açısıyla yaklaĢır ve
kendi bakıĢ açısının hakim olduğu bir modelin uygulanmasını ister. ġekil 1 yeni
ürün geliĢtirilmesi sürecinin etkileĢim içinde olduğu iĢletme içi süreçleri
göstermektedir.
15
ġekil:1Yeni Ürün GeliĢtirilmesine Etki Eden ĠĢletme Ġçi Süreçler
Pazarlama
Ekonomi ve Finansman
Yeni Ürün
GeliĢtirme
Üretim Yönetimi
Tasarım ve Mühendislik
Yeni Ürüne Ait Fikirler
Kaynak:Trott, P., Inovation Management And New Product Development,2005s. 407
Yeni ürün geliĢtirmek temel stratejiler oluĢturan ar-ge, pazarlama ve
üretim ile ilgili değerlendirme, kontrol ve karar mekanizmaların iĢleyiĢ biçimi
ana hedeflerin saptanmasında etkin olmakta bu sebeple planlı bir biçimde ele
alınması ve en ince ayrıntılarına kadar incelenmesi gerekmektedir
(Turgay;1995:170).
Yeni ürün geliĢtirme birçok disiplinin ilgi alanına girmesinden dolayı
karmaĢa çıkması muhtemel gibi gözükse de her disiplinin konuyu kendi
açısından betimlemesi ve incelemesi, durumun ortaya konulmasında hiçbir
karanlık noktanın kalmaması adına çok yardımcı olmaktadır (Crawfort,
1997:205).
1.3. Pazarlama ve Yeni Ürün
Tüketicilerin beğeni ve tercihleri zaman içinde oldukça değiĢkendir.
Tüketicinin ve ürünün pazarda izlenmesi sonucunda ürünle ilgili stratejik
kararlar alınabilir. (Tuncer;1992:104). Pazarlama anlayıĢında yeni ürün
geliĢtirilirken tüketici ihtiyaç, istek ve tercihleri göz önüne alınmalıdır. Yeni
ürünün pazar konumunun ne olacağı da ürün geliĢtirilirken dikkat edilmesi
gereken önemli bir noktadır (Ġslamoğlu; 2006:297).
2. ARAġTIRMANIN KONUSU ve ÖNEMĠ
Günümüzde teknolojinin ilerlemesine paralel olarak artan rekabet
koĢulları, tüketicilerin değiĢen istek ve arzuları, beslenme tarzlarındaki
değiĢimler vb. pek çok nedenle ekmek üreten iĢletmeler müĢteri istekleri
doğrultusunda yenilikler yapmaya çalıĢmaktadır. MüĢteri ihtiyaç ve
beklentilerinin bilinmesi, karĢılanması ve müĢterilerle uzun dönemli iliĢki
kurulması için yapılacak çalıĢmalarda müĢterinin ne istediğini bilmek önemlidir.
Çünkü yeni müĢterilerin kazanılması için sarf edilen çabaların maliyetinin, var
16
olan müĢterilerin elde tutulmasından doğacak maliyetlerden daha fazla olduğu
bilinmektedir. Ekmeğin ülkemizde temel bir gıda maddesi olması, artan bilinçli
tüketici sayısı, ekmek üreten iĢletmeleri sağlıklı beslenmeye yönelik iĢlemler
yapmaya yöneltmiĢtir.
3. ARAġTIRMANIN AMACI
AraĢtırmanın temel amacı, yaĢantımızda sürekli tüketilen ekmeğin
geliĢtirilmesi ve çeĢitlendirilmesinde ekmek tüketicilerinin beklentilerinin neler
olduğunu araĢtırmaktır.
AraĢtırmanın alt amaçları Ģunlardır:
• MüĢteri bilgilerinden hareketle müĢterilerin ekmekle ilgili nelere
dikkat ettiklerini öğrenmek.
• MüĢterilerin ekmek tercihinde etkili olan kriterler öğrenmek.
• Ekmek çeĢitleri tercihi ile müĢterinin demografik özellikleri arasındaki
iliĢkinin belirlenmesi
• Demografik özelliklere göre ekmek tüketimi alıĢkanlıkları ve
faktörleri arasında anlamlı bir iliĢki olup olmadığına bakmaktır.
4. ANA KÜTLE VE ÖRNEKLEM BÜYÜKLÜĞÜNÜN BELĠRLENMESĠ
Evren olarak Bolu il merkezinde ikamet eden tüketiciler ana kütle
olarak seçilmiĢtir. Yapılan örneklem hesaplamasına göre,384 kiĢi örneklemi
oluĢturmaktadır. Ancak araĢtırmanın güvenilirliğini artırmak ve geçersiz olan
anket formu olabileceği üzerinde durularak 425 kiĢiye anket soruları doğrudan
yüz yüze kiĢilere ulaĢtırılmıĢtır. Bu anketlerden 400 tanesinin analize
girebilecek niteliklere sahip olduğu tespit edilerek 25 adet anket elenmiĢtir.
5. VERĠ TOPLAMA VE DEĞERLENDĠRME YÖNTEMĠ
Anket soruları hazırlandıktan sonra 25 kiĢi üzerinde bir pilot çalıĢma
yapılmıĢtır. Pilot çalıĢmada farklı demografik özellikteki bu 25 kiĢilik tüketici
grubundan gelen eleĢtiriler doğrultusunda ve anket sorularına verilen yanıtların
analizinden sonra görülen eksiklikler giderilerek anket formuna son Ģekli
verilmiĢtir. Anket formunda yer alan sorular, çoktan seçmeli ve likert
ölçeklemesi sorulardan oluĢmuĢtur. Pazarlama anlayıĢında yeni ürün geliĢtirme
ilgili yapılan bu araĢtırmada, anketi cevaplayan tüketicilerin demografik
özellikleri ve tüketim alıĢkanlıkları, ekmek çeĢitleri, ekmeğin fiziksel
özellikleri, ekmeğin ambalajı, ekmekle ilgili bilgi düzeyi, marka faktörü, ürün
ve etiket ile ilgili faktörler arasında iliĢki olup olmadığı belirlenmeye
çalıĢılmıĢtır. Pazarlama anlayıĢında yeni ürün geliĢtirmede ekmek çeĢitlerini
satın alma kararında tüketici beklentileri modelde ortaya konulmuĢtur.
17
Pazarlama AnlayıĢında Yeni Ürün GeliĢtirme ile Ġlgili Bolu Ġlinde Bir
Uygulama
Tüketicilerin Demografik Özellikleri ve Tüketim
AlıĢkanlıkları
Faktör Analizi Sonuçları
Ürünle Ġlgili
Ambalaj
Ürünle Ġlgili
Markası
Üründe
ÇeĢitlilik
Ürünle Ġlgili Bilgi
Düzeyi
Ürün ve
Etiketi
Ürünün Fiziksel
Özellikleri
Satın Alma Kararı
ġekil: 2 AraĢtırmanın Modeli
6. BULGULAR VE YORUMLAR
Tablo 1: Cevaplayıcıların Demografik Özellikleri
Cinsiyet
Yüzde (%)
Miktar
Kadın
199
49.75
Erkek
201
50.25
400
Miktar
27
28
40
145
144
100.00
Yüzde (%)
6.75
7.00
10.00
36.25
36.00
16
4.00
TOPLAM
Eğitim Durumu
Okur-Yazar
Ġlkokul
Ortaokul
Lise
Üniversite
Lisansüstü
TOPLAM
YaĢ
20 ve Altı
21-35
36-50
51-66
67 ve Üstü
TOPLAM
400
Miktar
43
211
122
18
6
400
100.00
Yüzde (%)
10.75
52.75
30.50
4.50
1.50
100.00
Ailedeki KiĢi
1-3
2-4
3-6
7 ve Üstü
TOPLAM
Meslek Grupları
Serbest Meslek
Memur
ĠĢçi
Çiftçi
Ev Hanımı
Emekli
Öğrenci
ĠĢsiz
TOPLAM
Gelir Düzeyi
450 ve Altı
451-800
801-1200
1201-1600
1601 ve Üstü
TOPLAM
Miktar
119
155
109
17
400
Miktar
44
165
107
4
11
15
46
8
400
Miktar
49
98
116
67
70
400
Yüzde (%)
29.75
38.75
27.25
4.25
100.00
Yüzde (%)
11.00
41.25
26.75
1.00
2.75
3.75
11.50
2.00
100.00
Yüzde (%)
12.25
24.50
29.00
16.75
17.50
100.00
18
Tablo 2: Ekmek ÇeĢitlendirilmesinde Tüketicinin Üretimini Ġstediği En Az
Üç ÇeĢit Ekmeğe Ait Değerlerin Dağılımı
Önem Derecesi
f
Patatesli Ekmek
Kepek Ekmeği
HaĢhaĢlı Ekmek
Mısır Ekmeği
Çavdar Ekmeği
Yulaflı Ekmek
Sade Ekmek
TOPLAM
1. Derece
%
268
67.00
82
20.50
9
2.25
8
2.00
3
0.75
1
0.25
29
7.25
400
100
2. Derece
%
11
3.32
141
42.60
37
11.18
55
16.62
41
12.39
23
6.95
23
6.95
331
100
f
3. Derece
%
2
0.65
8
2.59
8
2.59
31
10.03
37
11.97
34
11.00
189
61.17
309
100
f
Ekmek çeĢitlendirilmesinde tüketicinin üretimini istediği birinci olarak
patatesli ekmek, ikinci olarak kepekli ekmek ve üçüncü olarak sade ekmeğin
üretilmesini istemektedirler.
Tablo 3: Ekmekte Tüketicinin En Çok Yapılmasını Ġstediklerini Gösteren
Değerlerin Dağılımı
Tüketici Ġsteği
1. Derece
f
2. Derece
Ekmeğin ÇeĢitliliğinin
Artırılması
Fiyatının DüĢürülmesi
Ambalajının
78
77
197
%
19,5
19,25
49,25
ġeklinin DeğiĢtirilmesi
Hiçbirinin Ģey yapılmasın
TOPLAM
12
36
400
3,0
9,0
100
f
3. Derece
84
138
73
%
25,07
41,19
21,79
29
11
335
8,66
3,28
100
f
136
75
52
%
41,59
22,94
15,90
51
13
327
15,6
3,98
100
Tüketiciler ilk olarak ekmeğin ambalajlı olmasını, ikinci olarak fiyatının
düĢürülmesini, üçüncü olarak da ekmeğin çeĢitlendirilmesi istemektedirler.
Tablo 4: Ekmek Satın Alırken ÇeĢit Tercihindeki En Önemli Ġlk Üç Etkenin
Önem Derecesine Göre Sıralanmasına Ait Değerleri
Önem Derecesi
Kalite
Fiyat
Reklâm
AlıĢkanlık
Kolay Bulunurluk
TOPLAM
1. Derece
f
%
271
67.92
69
17.29
5
1.25
33
8.27
21
5.26
399
100.00
2. Derece
f
58
154
17
87
30
346
%
16.76
44.51
4.91
25.14
8.67
100.00
3. Derece
%
22
6.49
53
15.63
46
13.57
94
27.73
124
36.58
339
100.00
f
Tablo 4‘de cevaplayıcıların ekmek satın alırken çeĢit tercihindeki
etkenlerden ilk üçünün önem derecelerine göre sıralanmaktadır. Buna göre
cevaplayıcılar tercih etkenlerinden ilk nedeni olarak kalite göstermiĢlerdir.
Ġkinci derecede önemli neden olarak da ekmeğin fiyatı olduğunu
19
göstermiĢlerdir. Son olarak da ekmeğin kolay bulunurluğunu belirtmiĢlerdir.
Tüketici ekmekte kaliteye dikkat ederken kolayda bir ürün olduğu için en yakın
yerden almayı tercih ediyor.
Tablo 5: Tüketicilerin Ekmeği Kendilerinin Görüp Almasını Ölçen Dağılım
Tercih
Yüzde(%)
Miktar
Evet
Hayır
Bazen
TOPLAM
195
147
58
400
48.75
36.75
14.50
100.00
Cevaplayıcıların büyük bir kısmı yaklaĢık yarısı yüzde 48,75‘lik kısım
ekmeğini kendileri almaktadır. Ekmeğin özelliklerini ve çeĢitlerini kendileri
görmektedirler. Yüzde 36,75‘i kendileri almamaktadır. Yüzde 14,50‘si de bazen
kendileri almaktadırlar.
Tablo 6: Ortalama Ekmek Tüketimi Dağılımı
Ekmek Tüketimi
1-3
2-4
3-6
7 ve Üstü
TOPLAM
Yüzde(%)
Miktar
195
127
64
14
400
48.75
31.75
16.00
3.50
100
Tablo 6‘da cevaplayıcıların yüzde 48.75‘i ekmek tüketimleri 1 ile 3 adet
arasında değiĢmektedir.
Tablo 7: Ġmalatçıların Ekmek Üretiminde Nelere Dikkat Etmeleri
Gerektiğiyle Ġlgili Değerlerin Dağılımı
Ġmalatçının Yapması Gereken
F
28
2
160
201
9
400
Ambalaj
ÇeĢitlilik
Hijyen
Hepsi
Cevapsız
TOPLAM
%
7.00
0.50
40.00
50.25
2.25
100
Tablo 7 cevaplayıcıların imalatçıdan ne istediğini göstermektedir.
Tabloya bakıldığında cevaplayıcıların yüzde 50,25‘i Ģıkların hepsinin
yapılmasını istemektedirler. Daha sonra yüzde 40,00‘ı hijyeni, yüzde 7,00‘si
ambalajı, yüzde 0,50‘si ise çeĢitlilik demiĢtir.
Tablo 8: Ekmeği Kendileri Niçin Yapmak Ġstediklerine Dair Dağılım
Nedeni
Temiz Olması
Ekonomik Olması
Farklı Tatlar Yaratılabilmesi
Ġçeriği Biliyor Olması
Hepsi
TOPLAM
F
57
18
36
30
112
253
%
22.53
7.11
14.23
11.86
44.27
100.00
20
Tablo 8 cevaplayıcıların ekmeği kendilerinin yapmak isteme sebepleri
yüzde 44,27‘si hepsi Ģıkkını iĢaretlemiĢtir. Yüzde 22,53‘ü ise temiz olması
nedeni ile ekmeğini kendilerinin yapacağını bildirmiĢlerdir. Yüzde 14,23‘lük
bölüm ise farklı tatlar yaratma arzusundadırlar. Ekmeğin içeriğini biliyor
olmaları ise yüzde 11,86‘lık kısımdır. Ekonomik olması ise yüzde 7,11‘dir.
Tablo 9: MüĢterilerin Beklentilerinin Satın Alma Tercihindeki Etkileri Ġle
Ġlgili DüĢüncelerini Öğrenmeye Dair Sorularla Ġlgili Değerlerin Dağılımı
SORULAR
ORTALAMA
1.Ekmeğin kızarmıĢ olması satın alma tercih sebebidir.
3,61
2.Ekmeğin dilimli olması satın alma alıĢkanlığını etkiler
3,67
3.Ekmeğin farklı gramajlı olması önemlidir.
3,63
4.Satın alınan ekmeğin taze olması tercih sebebidir.
4,64
5.Ekmeği üreten firma ve üretildiği yer ambalajın üzerinde bulunmalıdır.
4,52
6.Ekmek sektöründe; farklı çeĢitler de ekmek üretimi sektördeki geliĢmenin ifadesidir.
4,13
7.Ekmek tüketiminde fiyat önemlidir.
4,15
8.Ekmeğin ambalajlı olması gerekir.
4,50
9.Ekmeğin ambalajı üzerinde etiket bilgisi bulunmalıdır.
4,45
10Ekmeğin ambalajı üzerinde tüketici Ģikâyet hattı bulunmalıdır.
4,40
11.Ekmeğin ambalajı üzerinde besin değerleri bulunmalıdır.
4,40
12.Ekmeğin ambalajı üzerinde gramaj bilgisi bulunmalıdır.
4,40
13.Ekmek çeĢitlerinin geliĢtirilmesinde teknolojiyi bilinen markalar kullanır.
3,93
14.Ekmek de farklı tatlar yaratan markalar tercih edilir.
3,60
15.El değmeden üretilen ekmekler satın alma tercih sebebidir.
4,40
16.Ekmeğin ambalajında ekmek de kullanılan unun özelliği bulunmalıdır.
4,23
17.Ekmeğin geliĢtirilmesi besin değeri artırır.
3,91
18.Ekmek çeĢitliliğinin artırılması gerekmektedir.
3,90
19.Ekmeğin çeĢitlendirilmesi, ekmeğin kalitesini artırır.
3,68
20.Ekmeğin çeĢitlendirilmesi sağlık açısından önemlidir.
3,70
21.Ekmeğin çeĢitlendirilmesi lezzetini artırır.
3,80
22.Tükettiğim ekmeğin gramajını biliyorum.
3,50
23.Tükettiğim ekmeğin besin değerleri hakkında bilgi sahibiyim.
3,25
24.Ekmek çeĢitleri hakkında yeterince bilgi düzeyine sahibim.
3,33
25.Ekmeğin fiyatı daha yüksek olmalıdır.
2.28
26.Ekmek ve ekmek çeĢitleri hakkında beklentilerimi imalatçılara kolaylıkla bildirebiliyorum.
2,56
Faktör Analizi Sonuçları
Tablo: 10 KMO and Bartlett Testi
Bartlett Testi
Kaiser-Meyer-Olkin Örneklem Yererliliği Ölçümü
Tahmini Ki Kare
Serbestlik Derecesi
p. (Anlamlılık)
.861
3543.792
325
0,000
Kaiser-Meyer-Olkin Örneklem Yeterliliği Ölçüsünün %60‘dan büyük
olması ve p değerinin anlamlı olması faktör analizi uygulanabileceğine iĢaret
21
etmektedir. (Nakip, 2003: 450). Tablo 10‘da yer alan KMO sonucuna
bakıldığında 0,861‘dir.
Tablo: 11 Toplam Açıklanan Varyans
Faktör
1
2
3
4
5
6
Toplam
6.716
3.572
1.910
1.407
1.125
1.009
BaĢlangıç Yükleri
Varyans
%25.831
13.739
7.348
5.412
4.327
3.880
Toplam
%
25.831
39.570
46.918
52.329
56.657
60.536
DönüĢtürülmüĢ Yükler
Toplam
Varyans
Toplam
%16.532
%16.532
4.298
3.472
13.353
29.885
2.670
10.268
40.153
2.135
8.213
48.366
1.629
6.266
54.632
1.535
5.904
60.536
Tablo 11‘de analiz sonucunun 6 faktörlü olduğunu göstermektedir.
Faktörlerin toplam varyansı açıklama gücü % 60,536‘dır. Tüketicilerin ekmek
den beklentilerin, satın alma alıĢkanlıklarını ne derecede etkilediğini gösteren
26 değiĢken 6 faktörde toplanmıĢtır. Bu değiĢkenlerin faktörlere göre dağılımı
aĢağıdaki tabloda gösterilmektedir.
Tablo: 12 Soruların Faktörlere Dağılımı ve Faktör Yükleri
Soru No.
1.
Faktör
2.
Faktör
3.
Faktör
4.
Faktör
5.
Faktör
6.
Faktör
S27
S25
S28
S26
S24
S32
S22
S35
S36
S37
S33
S34
S39
S40
S38
S42
S41
S20
S23
S21
S18
S19
S17
S29
S30
S31
1
.808
.798
.745
.728
.663
.604
.486
.110
.071
.159
.177
.286
.002
.107
-.087
-.194
-.158
.326
.242
.531
-.090
.028
.032
.172
.170
.360
2
.159
.068
.129
.059
.052
.324
.264
.839
.830
.800
.707
.569
.037
.035
-.021
.149
.262
.120
.137
.096
.047
.104
.080
.186
.409
.174
Faktörler
3
4
.004
.099
-.117
.140
-.113
.146
-.050
.217
-.036
.349
.036
-.008
.046
.322
.000
000
.053
.177
.081
.143
.161
.017
.102
.079
.832
.081
.757
-.073
.720
.275
.679
-.177
.540
-.305
-.072
.745
.037
.613
-.035
.573
.091
.264
-.015
-.027
.135
-.044
.102
-.048
.052
.078
-.069
.449
5
-.026
-.049
.012
-.009
-.074
.127
.174
.067
.011
-.023
.158
.266
.013
.055
.089
.072
.081
.026
.108
.056
.693
.672
.645
.059
.255
-.138
6
.045
.075
.034
.149
.268
.210
-.106
.126
.116
.038
.082
.236
.081
-.100
.088
.105
-.034
-.059
.118
-.073
.164
-.011
.011
.808
.572
.466
Güvenirlilik analizi sonucu 0,8433 olarak bulunmuĢtur ki bu oran faktör
sonuçlarının güvenilir olduğunu göstermektedir.
22
1. Faktör: Ekmeğin Ambalajı
Ekmeğin ambalajlı olması ve ambalajı üzerinde besin değerlerinin,
gramaj bilgisinin, etiket bilgisinin, tüketici Ģikayet hattının, ekmekte kullanılan
unun özelliğinin bulunması ile ilgili faktördür.
2. Faktör: Ekmek Çeşitliliği
Ekmeğin çeĢitlendirilmesinin, ekmeğin kalitesini, lezzetini, besin
değerini artırması ile ilgili duyusal özellikler yanında, ekmeğin çeĢitlendirilmesi
sağlık açısından da etkili olduğunu gösteren bir faktördür. Bu yüzden ekmeğin
çeĢitliliğinin artırılması gerektiğinin ifadesi ile ilgili faktördür.
3. Faktör: Ekmek İle İlgili Bilgi Düzeyi
Tüketilen ekmeğin besin değerleri hakkında, gramajı hakkında bilgi
veren faktördür. Ekmek ve ekmek çeĢitleri hakkında imalatçılara kolaylıkla
ulaĢılabildiğini ve ekmek çeĢitleri hakkında yeterince bilgi düzeyine sahip
olunduğunu gösteren bir faktördür. Ayrıca ekmeğin fiyatının yüksek olması
gerekti sonucunu çıkaran bir faktördür.
4. Faktör: Ürün ve Etiket Faktörü
Satın alınan ekmeğin, satın alırken taze olması ve ambalajının üzerinde
ekmeği üreten firma ve üretildiği yerin bulunması gerektiğini gösteren
faktördür. Ayrıca ekmeğin tüketiminde fiyatın önemli olduğunu belirten bir
faktördür.
5. Faktör: Ekmeğin Fiziksel Özelliği
Tüketicilerin satın alma alıĢkanlığın da ekmeğin dilimli olması,
kızarmıĢ olması ve farklı gramajlı olmasının önemli olduğunu gösteren bir
faktördür.
6. Faktör: Marka Faktörü
El değmeden üretilen ekmekler, ekmeğin satın alınmasında önemli
tercih sebebini gösteren bir faktördür. Ekmekler farklı tatlar yaratan markaların
tercih edileceğini gösteren ve ekmeğin çeĢitlerinin geliĢtirilmesinde teknolojiyi
bilinen markaların kullanacağını belirten bir faktördür.
Varyans Analizleri
Tüketici satın alma kararını sağlayacak ve aynı zamanda iĢletmelerde
ekmeğin kalitesinin iyileĢtirilmesi, çeĢitlendirilmesini sağlayacak altı faktör
(Ambalaj faktörü, ekmek çeĢitliliği faktörü, tüketicilerin bilgi düzeyi faktörü,
ürün ve etiket faktörü, fiziksel özellikler faktörü ve marka faktörü) tüketicilerin
görüĢleri doğrultusunda oluĢturulmuĢtur. Faktörler, tüketicilerin demografik
özelliklerine göre varyans analizi kullanılarak sınıflandırılmıĢtır.
Demografik özellikler ile tüketim alıĢkanlıklarının, faktörlerle ilgili
23
Tukey Testi yapıldığında aralarında anlamlı farklılıklar bulunmuĢtur.
Tüketicilerin ambalaj faktörü ile meslek gruplarına göre farklı önem verdikleri
görülmüĢtür. Öğrenciler, memurlar, iĢçiler ve serbest meslek sahipleri çiftçilere
göre ekmeğin ambalaj faktörüne daha çok önem vermektedirler. Ekmekle ilgili
bilgi düzeyi faktörüne yaĢ gruplarının farklı önem verdikleri görülmüĢtür. 20
yaĢ ve altı tüketiciler ve 51-66 yaĢ arası tüketiciler 67 ve üstü tüketicilere göre
ekmekle ilgili bilgi düzeyine daha çok önem vermektedirler. Ekmeğin
gramajına ve besin değerlerine 50 yaĢ ve üstü tüketiciler daha az önem verdiği
görülmüĢtür. Bilgi düzeyi faktörüne ailedeki birey sayısına göre farklı önem
verildiği görülmüĢtür. Buna göre; 7 ve üstü kiĢiden oluĢan aileler, 1 ile 3 kiĢiden
oluĢan ailelere göre bilgi düzeyine daha fazla önem vermektedirler. Ürün ve
etiket faktörü ile günlük ekmek tüketimi arasında iliĢki olduğu tespit edilmiĢ ve
1 ile 3 arasında ekmek tüketenler 7 ve üstü ekmek tüketenlere göre ürün ve
etiket faktörüne daha çok önem verdiği bulunmuĢtur. Aynı Ģekilde fırından
ekmek almayı tercih edenler marketten ekmek almayı tercih edenlere göre
marka faktörüne daha çok önem verdiği görülmüĢtür.
7. SONUÇ ve ÖNERĠLER
Günümüzde teknolojinin hızla değiĢmesi, tüketicilerin gelir ve eğitim
düzeylerinin artması sonucunda tüketicilerin ürünlerden beklentileri giderek
artmaktadır. Önceden sadece beslenmenin gereği olarak alınan ekmekle ilgili de
istek ve tercihleri değiĢmektedir. Bu nedenle iĢletmelerin pazarlama anlayıĢı
gereği olarak ürün geliĢtirmesine önem vermeleri gerekmektedir. Bu çalıĢmada
tüketicilerin demografik özellikleri ve satın alma alıĢkanlıkları ile ürünün
ambalajlı olması, bilgi düzeyi, ekmeğin fiziksel özellikleri, ürünün etiketi,
ekmek çeĢitliliği ve markaya önem vermeleri arasındaki iliĢki incelenmiĢtir.
Ayrıca tüketicilerin satın alma alıĢkanlıkları, ekmekte nelere bağlı olduğu
öğrenilmeye çalıĢılmıĢtır.
*AraĢtırma sonucunda cevaplayıcılar, ekmeğin ambalajlı olmasını
istemektedirler. Üreticilerin bu doğrultuda ürettikleri ekmeği ambalajlama
konusuna önem vermeleri gerekmektedir. Her ne kadar ambalajlama maliyetli
bir iĢ olsa da tüketici tatminini sağlamada önemlidir.
* AraĢtırmanın sonuçlarına göre, cevaplayıcılar ekmek çeĢitliliğini
yeterli görmemekte ve ekmek çeĢitliliğinin artırılmasını istemektedirler.
Ekmeğin çeĢitlendirilmesi üreticiler açısından gözden geçirilmesi gereken bir
konudur. Ġstenilen ekmek çeĢitlerinde ise ilk tercihler patatesli ekmek, kepek
ekmeği ve sade ekmektir. Görüldüğü gibi cevaplayıcılar sade ekmekten de
vazgeçememektedir. Üreticiler tüketicilerin damak zevkine ve tüketim
alıĢkanlıklarına dikkat ederek patatesli ekmek, kepekli ekmek... gibi ekmek
çeĢitlerini dağıtım noktalarında bulundurmaya dikkat etmelidirler.
24
Tablo 13: Faktörler ve Demografik Özellikleri Arasındaki Varyans Analizi
FAKTÖRLER
Ambalaj Faktörü
ÇeĢitlilik Faktörü
Bilgi Düzeyi Faktörü
Ürün ve Etiket
Faktörü
Fiziksel Özellik
Faktörü
Marka Faktörü
SORULAR
Cinsiyet
Eğitim
Gelir
YaĢ
Meslek
Aile Büyüklüğü
Cinsiyet
Eğitim
Gelir
YaĢ
Meslek
Aile Büyüklüğü
Cinsiyet
Eğitim
Gelir
YaĢ
Meslek
Aile Büyüklüğü
Cinsiyet
Eğitim
Gelir
YaĢ
Meslek
Aile Büyüklüğü
Cinsiyet
Eğitim
Gelir
YaĢ
Meslek
Aile Büyüklüğü
Cinsiyet
Eğitim
Gelir
YaĢ
Meslek
Aile Büyüklüğü
ANOVA
F Değeri
2,014
1,229
0,477
0,588
2,193
0,452
0,984
1,215
1,211
1,212
1,422
1,496
0,002
1,535
1,392
3,853
1,228
3,079
7,824
1,369
0,710
0,763
1,427
0,914
0,547
0,483
2,124
1,437
2,345
1,028
2,036
1,503
0,596
1,289
0,892
1,578
Anlamlılık
,157
0,295
0,753
0,671
0,035
0,716
0,322
0,301
0,306
0,305
0,192
0,216
0,964
0,178
0,236
0,004
0,287
0,028
0,005
0,235
0,583
0,550
0,194
0,434
0,460
0,789
0,078
0,221
0,024
0,380
0,155
0,188
0,665
0,274
0,513
0,194
* %5 hata düzeyinde anlamlı.
*Cevaplayıcıların çoğu üreticilere istek ve Ģikâyetlerini kolay
iletemediklerini belirtmiĢlerdir. Cevaplayıcılar ekmekle ilgili konularda
üreticilere ulaĢıp Ģikâyetlerini bildirmek istemektedirler. Bunun için iĢletmeler
tüketici danıĢma hattı, dilek ve Ģikâyet kutuları oluĢturmalıdırlar. Cevaplayıcılar,
ekmek üreten iĢletmelerin ürünleri ile ilgili bilgiyi tüketiciye aktarmaları
gerektiğini düĢünmektedir. Aynı zamanda cevaplayıcılar ürünün etiketli olması
ve ürünün içeriği hakkında da bilgi sahibi olmayı istemektedir. Cevaplayıcılar,
firma bilgilerine ve hem de ürünün beslenmelerine hangi yönden katkı
verdiklerine de dikkat etmektedirler. Üreticiler ürettikleri ekmekle ilgili bu
konulara önem vermelidirler. Cevaplayıcılar, ekmek üreticilerinden en çok
hijyene önem vermelerini istemektedirler. Cevaplayıcılar ekmeklerini ürünün
içeriğini bilecekleri, hijyen ve ekonomik olacağı düĢüncesi ile kendileri üretmek
25
de istemektedirler. Bu nedenle üretici firmalar, hijyene önem verirken, hijyen
ve kaliteyi gösteren HACCP, ISO gibi belgeleri almak için çaba göstererek bu
belgelere sahip olduğunu ambalajlarında göstermelidirler.
*Yapılan çalıĢmada cevaplayıcılar birinci derecede ekmeğin ambalajlı
olmasına, ikinci derecede ekmeğin fiyatının düĢük olmasına, üçüncü olarak da
ekmek çeĢitliliğinin artırılmasına dikkat etmektedir. ĠĢletmeler de bu konulara
önem vermelidirler.
*Tüketicilerin ürünün ambalajlı olması faktörü ile demografik
özelliklerden meslek grupları ile aralarında anlamlı bir iliĢki vardır. Mesleklere
baktığımızda ise eğitim düzeyi arttıkça, ambalajlı ürüne cevaplayıcıların daha
çok önem verdiği görülmüĢtür. 20 yaĢ ve 51-66 yaĢ grupları için besin değerleri
önemlidir. Bilgi düzeyi faktörü ile aile sayısı arasında da anlamlı bir iliĢki
bulunmuĢtur. Ürün ve etiket faktörü ile ortalama ekmek tüketimi arasında
anlamlı bir iliĢkide görülmüĢtür.
*Ekmek üreten iĢletmeler kendi markaları ile tanınmak için gerekli
iĢlemleri yapmalı ve tüketicilere ekmek markalarını duyurmaları ve
benimsetmeleri ile ilgili çabalara yer vermelidirler.
Sonuç olarak ekmek üretimi yapan iĢletmeler hedef aldıkları
tüketicilerin istekleri doğrultusunda ürün çeĢitliliğine, hijyene, ürünlerinin
ambalajlı olmasına, ürün etiketi üzerinde ürünün içeriği ve besin değerleri
hakkında bilgi bulunmasına, HACCP, ISO... gibi ulusal standartların ve tüketici
danıĢma hattının olmasına dikkat ederek, tüketici memnuniyeti düzeylerini
artırmak için pazarlama plan ve stratejileri geliĢtirmelidirler.
KAYNAKÇA
ANDERSON, Carl L. (1988). Management Skills Functions and Organization Performance.
Boston.
ANDERSON, Simon P.; De Palma, Andre. (1996). Thisse, Jacques Francois Discrete Choice
Theory of Product Differentiation - London: MIT Press,
ANNACCHĠNO A., Marc A., (2003). New Product Development: From Initial Idea to Product
Management: Elsevier Science & Technology Boks
BARKER, Alan. (2001). Yenilikçiliğin Simyası.(Çev.:Ahmet Kardam).Ġstanbul:Mess Yayın,
BOOZ Alen., Booz Hamilton (1982). New Product Management for the 1980 New York:
CHESTER Wassan R. (1997). What is New About a New Product - 1960. - Journal of Marketing.
CRAWFORD C. M. (1997). New Products Management - Chicago : Irwin,.
HONG Paul, Roha James (2007) Internationalization, product developmentnext term and
performance outcomes: A comparative study of 10 countries - oledo, OH43606, USA : . —
Cilt Department of Information, Operations and Technology Management,.
ĠSLAMOĞLU, Hamdi. (2006). Pazarlama Yönetimi. Ġstanbul: Beta yayımları, Kasım
NAKĠP, Mahir. (2003)Pazarlama AraĢtırmları(Teknikler ve Uygulamalar), Ankara: Seçkin
Yayınları,
TEK, Ömer B. (1999). .Pazarlama Ġlkeleri. Ġstanbul: Beta Yayınları(8.Baskı)
TROTT, Paul (2005). Inovation Management And New Product Development: University of
26
Portsmouth Business School, Prentice Hall,
TUNCER, Doğan ve diğerleri. (1992). Pazarlama.Ankara: Gazi Yayınları,.
TURGAY, Tayfun. (1995). ―Yeni Ürün Yönetiminde Stratejik Hedefler‖, Ġktisadi Ġdari Bilimler
Fakültesi
Dergisi,
Yıl:
6,
Sayı:
1,
Uno.
http://www.merlin.com.tr/index.php?ana_id=40&sablon_id=19&oz=5&arsiv=0&lang ... 21.10.2007
27
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences
Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18
I. DÖNEM BOLU MĠLLETVEKĠLĠ
MĠRLĠVA YUSUF ĠZZET PAġA
Mesut ERġAN
ÖZET
I. Türkiye Büyük Millet Meclisinin asker milletvekillerinden Yusuf Ġzzet PaĢa,
14.Kolordu Komutanı olarak bulunduğu Bursa Balıkesir bölgesindeki tartıĢılan
uygulamaları, Milli Mücadele‘ye olaylı bir Ģekilde katılması, Mecliste milli meseleler
hakkında yaptığı ilgi çekici konuĢmaları ile dikkat çeken bir kiĢiliktir.
Bu çalıĢmada Yusuf Ġzzet PaĢanın Milli Mücadeleye katılma süreci ve
milletvekilliği sırasındaki faaliyetleri incelenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Yusuf Ġzzet; Bolu; Met
MAJOR GENERAL YUSUF IZZET PASHA: DEPUTY OF THE GRAND
NATIONAL ASSEMBLY(1020-1022)
Abstract
Yusuf Izzet Pahsa, one of the military members of the First Turkish Grand
National Assembly, has been an eye-catching figure due to his controversial acts in
Balikesir as the commander of the 14. Army Corps of Bursa; his episodic entry to the
national struggle; and his spectacular speeches about national problems he uttered in the
National Assembly.
In this study, the process Yusuf Izzet Pahsa joined the national struggle and his
activities as a deputy of the Grand National Assembly have been explored.
Key Words: Yusuf Izzet; Bolu; Met.
GĠRĠġ
Ġtilaf Devletleri‘nin Ġstanbul'u iĢgal etmesi ve Mebusan Meclisi'nin
kapatılması üzerine, olağanüstü yetkilere sahip olarak Ankara‘da 23 Nisan 1920
tarihinde toplanan I.TBMM.‘inde çok sayıda asker–milletvekili mevcuttu.1Milli
meclis ile ordu arasındaki iĢbirliğini kolaylaĢtırmak ve Türk milletinin geleceği
için alınacak kararlarda askerlerin de önemli roller üstlenmelerini sağlamak

1
EskiĢehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi-Tarih Bölümü mersan@ ogu.edu.tr
BaĢta Mustafa Kemal olmak üzere milletvekili seçilen baĢlıca komutanlar Ģunlardı: Ali Fuat
Cebesoy, Kazım Karabekir, Ġsmet Ġnönü, Refet Bele, Fahrettin Altay, Kâzım Özalp, Ali
Çetinkaya, Cafer Tayyar Eğilmez, Fevzi Çakmak.
28
amacıyla Mustafa Kemal PaĢa‘nın isteği üzerine2 seçilen bu milletvekilleri
arasında Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın özel bir yeri bulunmaktadır. Ġstanbul ile Anadolu
arasında bir süre kararsızlık yaĢayan, olaylı bir Ģekilde Ankara‘ya gönderilen,
Bolu‘dan milletvekili seçilerek mecliste kendisine verilen görevleri layıkıyla ve
samimiyetle yerine getiren, Yusuf Ġzzet PaĢa millî meseleler hakkında yaptığı
konuĢmalarla I.TBMM‘nin sözü dinlenen milletvekilleri arasında yer almıĢtır.
Yusuf Ġzzet PaĢa Kimdir?
Yusuf Ġzzet PaĢa, nam-ı diğer Çunatuka Met Ġzzet, 1875 yılında
Yozgat‘ta doğmuĢtur.31864 yılındaki Çerkes sürgününde Kafkasya‘dan
Anadolu‘ya göç eden Met Ġbrahim Bey‘in oğludur. Küçük yaĢta yetim kalması
sebebiyle ilk ve orta öğrenimini DarüĢĢafaka‘da tamamladıktan sonra Kuleli
Askerî Lisesi ve Erkan-ı Harbiye Mektebini bitirdi. Kurmay subay olarak
orduya katılan Yusuf Ġzzet PaĢa sınıfında daima çalıĢkanlığı, ağırbaĢlılığı,
arkadaĢlarına karĢı yakınlık ve sempatisi ile herkesin dikkatini çekmiĢti. ÇeĢitli
birliklerde bölük komutanlığı yaptıktan sonra 1901-1907 yılları arasında
Kurmay YüzbaĢı olarak 4. Orduda aĢiret Süvari Tümeni Kurmay baĢkanlığı
yaptı.1907-1908‘de BinbaĢı ve Kurmay baĢkanı olarak Sivas Redif Tümeninde
24. Süvari Alayında ve öğretmen olarak da Erzincan Harbokulu‘nda bulundu.
1908-1911 yıllarında Genelkurmay Üçüncü ġubede görev üstlendi.4.
Balkan savaĢları sırasında, Kırıkkale-Süloğlu ve Pınarhisar-Lüleburgaz
Muharebelerinde (18 Ekim-16 Kasım 1912) Yarbay rütbesiyle ġark Ordusu
Bağımsız Süvari Tümeni Kurmay baĢkanlığı5, Birinci Çatalca (17-20
Kasım1912) ve II. Çatalca Muharebesinde (3. ġubat-13 Nisan 1913) II. Kolordu
Kurmay BaĢkanlığı görevlerinde bulundu.
Birinci Dünya SavaĢı sırasında ise, Hudut-Köprüköy-Azap
Muharebelerinde (1 Kasım-19 aralık1914) III. Ordu, 13.Kolordu, 2.Nizamiye
Süvari Tümen komutanlığı yapan Yusuf Ġzzet PaĢa SarıkamıĢ
Muharebesinde(22 aralık 1914-18 Ocak 1915) Hafız Hakkı PaĢanın yerine
Albay rütbesi ile 10.Kolordu komutanlığına atandı.6 Tortum –Azap-Erzurum
muharebeleri sırasında (Nisan 1915-16 ġubat 1916) Tuğgeneralliğe yükselen
Yusuf Ġzzet PaĢa, III. Ordunun 5 Kasım 1916‘daki teĢkilat değiĢikliği ile
2
Örneğin 12.Kolordu kumandanı Fahrettin Bey‘e yazdığı 10 Nisan 1920 tarihli telgrafta Ģöyle
demektedir:‖Fevkalâde meclis azası meyanında kumandanlarımızın da bulunmasını faydalı ve
lâzım sayıyoruz‖ (Fahrettin Altay, 10 Yıl SavaĢ ve Sonrası, Ġstanbul 1970, s.237.)
3
Muhittin Ünal, KurtuluĢ SavaĢında Çerkeslerin Rolü, Ankara 2000, s.39; Ġzzet Aydemir Yusuf
Ġzzet PaĢanın EskiĢehir‘de doğduğunu söylemektedir. Bakınız; Ġzzet Aydemir, Muhaceretteki
Çerkes Aydınları, Ankara 1991,s.8.
4
Sefer E.Berzeg, Türkiye KurtuluĢ SavaĢında Çerkes Göçmenleri-II, Ġstanbul 1990,s.49.
5
Ġsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, (1912-1922)Balkan-Birinci Dünya ve Ġstiklal
Harbi, Ankara 1993,s.19.
6
A.g.e. s.110.
29
I.Kafkas Kolordusu komutanlığına atandı.7 1917 yılı mevzi muharebelerinde bu
görevini sürdüren Yusuf Ġzzet PaĢa, bir süre Çanakkale Grubu ve 14 Kolordu
komutanlığı yaptıktan sonra 8 Ağustos 1918 tarihinde hem ―ġimali Kafkas
Cumhuriyeti nezdinde Osmanlı Hükümetinin siyasi ve askeri mümessili‖ hem
de ―ġimali Kafkas Kumandanı‖ olarak atandı.8 16 Ağustos 1918 tarihinde
Ġstanbul‘dan ayrılan Yusuf Ġzzet PaĢa 2 Ekim 1918 tarihinde Bakü‘ye ulaĢtı.
Emrindeki 5.Kafkas Fırkası ile Kuzey Kafkasya‘ya hareket eden Yusuf Ġzzet
PaĢa, Derbent ve Petrovsk gibi önemli Ģehirleri ele geçirdikten sonra ġimali
Kafkas Cumhuriyeti‘nin resmen ilanında ve Kuzey Kafkas ordusunun
teĢkilatlanmasında aktif rol üstlendi.9 Ancak Mondros Mütarekesinin
imzalanmasından sonra Ġstanbul‘a döndü ve 2 Mart 1919‘da 14.Kolordu
Komutanlığına atandı.10 Tekirdağ‘da bulunan 14. Kolordu karargâhı 6 Haziran
1919‘da Balıkesir‘e alınınca Yusuf Ġzzet PaĢa da bu zorunluluk nedeniyle
Anadolu‘ya geçmiĢ oldu.11Nisan 1920 baĢlarında olaylı bir Ģekilde Ankara‘ya
giden Yusuf Ġzzet PaĢa Büyük Millet Meclisi açılınca Bolu‘dan milletvekili
seçilerek 2 Temmuz 1920‘de Meclis‘e katıldı.12 I.TBMM‘de bulunan, ikisi
emekli, biri müstafi, beĢi muvazzaf sekiz generalden birisiydi.13 Meclisten
cepheye koĢarak, Sakarya Meydan Muharebesinden bir ay önce Temmuz
1921‘de Sincanköy‘de kurulan Ġhtiyat Grubu‘nun komutanlığını üstlendi. 5
Ağustos 1921 günü Ġsmet Bey‘in Erkân-ı Harbiye-i Umumiye reisliğinden
istifası kesinleĢince TBMM adaylık yasası gereğince yerine Ferik Fevzi PaĢa ile
birlikte Yusuf Ġzzet PaĢa da Mustafa Kemal PaĢa tarafından aday gösterildi.
Ancak Fevzi PaĢa oy çokluğu ile bu göreve seçildi14.
Yunan taarruzunu karĢılamak için Sakarya cephesinde düzenlemeler
yapılırken Yusuf Ġzzet PaĢa‘ya da birinci hatta savunma yapacak olan 3. Grubun
komutanlığı verildi.15 Sakarya Meydan Muharebesi zaferle sonuçlandıktan
7
A.g.e. s118.
ATASE ArĢivi, Dos.184, Kls. 3194. Fihr.2/2.
9
103 Sayılı Askeri Mecmuanın Tarih Kısmı, sayı 44, s.93.
10
Cepheden Meclise, T.C.Milli Savunma Bakanlığı Yayını, Ankara 1999,s.65;Azmi SüslüMustafa Balcıoğlu, Atatürk’ün Silah ArkadaĢları, Atatürk AraĢtırma Merkezi ġeref
Üyeleri, Ankara 1999, s.52.
11
T.Ġ.H.2.C. I.Kısım, s.54.
12
Türk Ġstiklal Harbine Katılan Tümen Ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların
Biyografileri, Genelkurmay BaĢkanlığı yayını, Ankara 1989, s.81.
13
Nurettin Türsan, ―Sakarya Meydan Muharebesinde Birinci Hatta DövüĢen Tek Muvazzaf
General Yusuf Ġzzet Met‖, Tarih ve Toplum, C.7.S.41. s.57-58.
14
Rıdvan Akın, TBMM Devleti (1920-1923)Birinci Meclis Döneminde Devlet Erkleri ve
Ġdare, Ġstanbul 2001, s.130
15
Mustafa Kemal PaĢa Alagöz köyündeki karargâhında savunma taktiği ile ilgili olarak ünlü
―Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır ― sözünü Sakarya savaĢı
sırasında Yusuf Ġzzet paĢaya söylemiĢtir. Bkz.Zeki Sarıhan, KurtuluĢ SavaĢı Günlüğü,
C.IV.,s.10; Yusuf Ġzzet PaĢa ile ilgili olarak Falih Rıfkı Atay da , Çankaya adlı eserinde Ģöyle
bir anekdot anlatır: ―Bir defa Ġsmet PaĢa‘yı telefonla arayan Yusuf Ġzzet PaĢa Mustafa
Kemal‘le görüĢmek istediğini söyler. Telefonu Mustafa Kemal‘e verirler:
8
30
sonra Yunan ordusunun takibine geçildiği sırada ordunun teĢkilatı değiĢtirildi ve
gruplar kolordu adını aldılar. Bu değiĢiklik sırasında Yusuf Ġzzet PaĢa cepheden
alınarak ölüm tarihi olan 14/15 Nisan 192216 tarihine kadar TBMM.‘inde Bolu
Milletvekili olarak görev yaptı. Katıldığı harplerde Osmanlı ve Alman
devletlerince çeĢitli niĢan ve madalyalarla, TBMM tarafından da Ġstiklal
madalyası ile ödüllendirilmiĢtir.17Öte Yandan Ġstanbul 1 numaralı Divan-ı Harb-i
Örfi‘nin 6 Haziran 1920 tarihli ve 15 Haziran‘da padiĢahça onaylanan kararıyla
idama mahkûm edilen kiĢiler arasında 14.Kolordu Kumandanı olarak Yusuf
Ġzzet PaĢa da yer almıĢtır.18 Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın siyasî hayatı ne yazık ki çok
kısa sürdü. Daha verimli olabileceği bir dönemde, büyük zaferi göremeden
geçirdiği bir kalp rahatsızlığı sonucu vefat etti. Tarihe olan merakı ile de bilinen
Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın yayınlanmıĢ kitapları da bulunmaktadır19
Yusuf Ġzzet PaĢa’nın Milli Mücadeleye Katılması
Yusuf Ġzzet PaĢa, Bolu mebusu olarak I.TBMM‘ne katılıncaya kadar
görev yaptığı Bursa-Balıkesir bölgesinde çok önemli askerî faaliyetlerde
bulundu.20 Diğer taraftan da Ġngiliz mümessilleri vasıtasıyla Ġzmir ve havalisi
Yunan ĠĢgal Kuvvetleri komutanlığına 10 Haziran 1335/1919 tarihli bir nota
vererek Yunan askeri iĢgallerini protesto ve kolordu bölgesi dahilindeki
-Beni aramıĢsınız, buyurun.
-Gizli emirlerinizi bildirmediniz. Yani geri çekilme lâzım geldiği vakit istikametimiz ne olacaktır?
Pek kızan Mustafa Kemal, daha savaĢa girmeden kaçmayı düĢünen bu komutana:
-PaĢa, paĢa gizli emrim senin kemiklerinin orada gömülmesidir, der.(Falih Rıfkı Atay, Çankaya,
Ġstanbul 1998,s.209).
16
Ölümü üzerine Mustafa Kemal PaĢa, eĢi Hayriye Melek hanıma Ģu telgrafı gönderdi: ―Bütün
hayat-ı hizmetinde namus ve liyakatle temayüz etmiş bulunan ve Mücadele-i Milliyenin ilk
günlerinden itibaren istiklal-i vatan için yorulmak bilmeyen bir azm-i iman ile çalışan ruh-ı
muhteremleri merhum Yusuf İzzet paşa’nın haber-i elim-i vefatını cephede aldım.Merhum-ı
müşarünileyhin zıya-ı elimini pek kıymetli erkanından bulunduğu orduya tebliğ
eyledim.Türkiye Büyük Millet Meclisi ve ordusunu garik-i matem eyleyen bu müellim
hadiseden dolayı aynı zamanda Meclisin ve ordunun da hissiyatına tercüman olarak zât-ı
ismetpenâhilerine teessürat-ı fevkalâde ile meşbu olan taziyetlerimi arzeder ve ihtiramâtımı
takdim eylerim efendim‖.(Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannâmeleri IV, Ankara 2006,
s.461.); Öte yandan Yusuf izzet PaĢa, 16 Nisan 1922 günü askeri törenle Hacı Bayram Camii
avlusuna defnedilmiĢ, 1989 yılında da Ankara‘daki Devlet ġeref Mezarlığı‘na nakledilmiĢtir.
(Ünal, A.g.e., s.40).
17
Türk Ġstiklal Harbine Katılan Tümen Ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların
Biyografileri, s.81
18
Sarıhan, A.g.e.,C.III, s.83, ―Bir Devlet Adamının Mehmet Tevfik Beyin(Biren)
II.Abdülhamid,MeĢrutiyet ve Mütareke Devri Hatıraları,(Yay.Haz.F.Rezan Hürmen), C.2,
Ġstanbul 1993,s.405.
19
Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın yayımlanmıĢ eserlerinden bazıları Ģunlardır: Kafkas Tarihi, Evrikalarım,
Hatiler, Kadim Kafkasya, Kadim Kafkasya‘da Çerkesler. (M.Ünal, A.g.e.,41).
20
Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın bölgedeki faaliyetleri ile ilgili olarak bakınız: Adnan Sofuoğlu, Kuva-yı
Milliye Döneminde Kuzeybatı Anadolu(1919-1921),Ankara 1994; Muhittin Ünal, Miralay
Bekir Sami Günsav’ın KurtuluĢ SavaĢı Anıları, Ġstanbul 1994., Mücteba Ġlgürel, Milli
Mücadele’de Balıkesir Kongreleri, Ġstanbul 1999.
31
mevkilerin tahliyesini talep etti21. Ancak Ġstanbul-Anadolu iliĢkileri konusunda
Mustafa Kemal PaĢa ile fikir ayrılığına düĢtü. Ġstanbul Hükümetinin millî
kuvvetlere karĢı takındığı tavır üzerine Mustafa Kemal PaĢa tarafından ilgili
bütün makamlara Ġstanbul‘la haberleĢmeye son verilmesi, oradan gelecek
genelge ve emirlerin alınıp yayınlanmaması bildirilmiĢti.22 Bu durumun hilafına
hareket eden komutanlar arasında 14.Kolordu Komutanı Yusuf Ġzzet PaĢa da
vardı.23.PaĢanın bu davranıĢının dıĢında milli mücadelenin yöntemi konusunda
Mustafa Kemal paĢa ile fikir ayrılığına sahip olduğu da anlaĢılıyordu ki örneğin
Ģu geliĢmeler bu durumu açıkça göstermekteydi: Ġstanbul‘la irtibatı sürdürmenin
ülke için yararlı olacağını ileri süren Yusuf Ġzzet PaĢa, AteĢkes Ģartlarını
uygulamaya ve Ġstanbul‘daki ilgili makamlarla haberleĢmeye kararlı olduğunu
Bursa‘daki 56.Tümen komutanı Albay Bekir Sami Beye söylemiĢti.24 Ayrıca
Ġstanbul‘un iĢgalini mütareke Ģartlarına aykırı görmüyor25, Anzavur isyanına
karĢı da kayıtsız davranıyordu.26 Mustafa Kemal PaĢa Ġtilaf devletlerinin
Ġstanbul‘u iĢgal etmekle, hükümet ve meclise el koyacaklarını, bu insafsızca
hareketlere karĢı milletin ve kahraman ordunun vatanı savunma yolunda
gereken önlemleri en Ģiddetli ve azimli bir Ģekilde yapacağına kuĢku
bulunmadığını belirttikten sonra Trakya‘da bulunan 1.kolordunun da aynı
Ģekilde harekete geçmesi gerektiğini belirterek düĢüncelerini sorması üzerine
Yusuf Ġzzet PaĢa ―Ġstanbul Hükümetinin görevine devam ettiğini, barıĢ koĢulları
henüz Türkiye‘ye önerilmediği için mahiyetinin bilinmediğini, bu sebeple
ateĢkes halinin bozulması ve yeniden savaĢın baĢlamasının doğru
olmayacağı‖nı bildirdi27.
Mustafa Kemal PaĢa bu durum üzerine baĢında bulunduğu kuvvetler ve
konum açısından son derece önemli bir görev üstlenen Yusuf Ġzzet PaĢa‘ya Ģu
uyarı telgrafını gönderdi:
“Bandırma’da Yusuf İzzet Paşa Hazretlerine
Bugün İstanbul’daki kabinenin vereceği kararlarda yapacağı bildiride hür ve
bağımsız olduğunu nasıl kabul edebiliriz? Yine nasıl kabul edebiliriz ki önemli
resmi daireleri zorla yabancı işgaline geçmiş, haberleşmesi yabancı kontrolu
altına alınmış bir hükümet, hatta bu hükümetin erkânı şahsen sayın kişilerden
ibaret olsa da nasıl serbestçe iş görebilsin? Harbiye Nezareti’nin Kolorduya
21
A.Hilmi Ergeneli-Adnan Ergeneli, ―Ayvalık Savunması Ġle Ġlgili Anılar‖, Belleten, c.XLVIII,
S.189-192 Ankara 1985,
22
ATATÜRK, Komutan, Devrimci ve Devlet Adamı Yönleriyle, T.C. Genelkurmay ATASE
yayınları, Ankara 1980 s.259.
23
Kazım Karabekir, Ġstiklal Harbimiz,Ġstanbul 1990, s.531-535.Mustafa Kemal paĢa Yusuf Ġzzet
paĢa‘nın bu davranıĢını ―ArkadaĢların zayıf davranıĢları bizi çok üzmüĢtür‖ diyerek
eleĢtirmektedir.(Atatürk, Komutan,Dev.ve Dev.Ad.Yön..s.694)
24
ATATÜRK, Komutan,Dev. ve Dev. Ad. Yön..,s.261.
25
Ġlhan Selçuk,YüzbaĢı Selahattin’in Romanı,c.2,Ġstanbul 1975, s.162.
26
Kamil Erdeha, Milli Mücadelede Vilayetler ve Valiler, Ġstanbul 1975, s.346-347.
27
ATATÜRK, Komutan,Dev. ve Dev. Ad. Yön.,s.247.
32
verdiğini bildirdiğiniz emrin, bir Osmanlı Harbiye Nazırı tarafından ve o
nazırın vicdanî dileğini yansıtarak verilebileceğini kabul buyurur musunuz? Şu
halde İstanbul’dan alacağınız her emir, İngiliz isteğini yerine getirecek özellikte
bir propaganda etkisi yapmaktan başka yarar sağlayamaz…
Hepimiz kanuna itaatli, hükümet üyelerine saygılı insanlarız, fakat
Ġstanbul‘la görüĢmelerin devamı, Anadolu‘daki mertçe birliği bozmak ve zehirli
oyunlar ve propagandalarla halkımızı oyalayarak ülkenin çöküntüsünü
sonuçlandıracağı için, bundan Ģiddetle çekiniyor ve bütün arkadaĢlarımızın bu
esas üzerinde hareketlerini rica ediyoruz.”28
Ayrıca 56. Tümen komutanı Bekir Sami Bey‘in anlaĢmazlıklar
nedeniyle ısrarla Ankara‘ya çağrılmasını istediği Yusuf Ġzzet PaĢa, Heyet-i
Temsiliye namına Mustafa Kemal PaĢa tarafından bizzat paĢanın Ģahsına
yazılan Ģu telgrafla Ankara‘ya çağrılmıĢtı.
Bursa’da Yusuf İzzet Paşa Hazretlerine,
Teftiş için Bursa’ya geldiğinizi haber aldık. Siyasi ve askeri durumlar nedeniyle
en önemli kararların verileceği günlerdeyiz. Zatıâlinizin de bu görüşmelerde
hazır bulunmanızı faydalı görüyorum. Ankara’ya teşrifinizi rica eder,
hürmetlerimizi sunarız.
Heyet-i Temsiliye namına
Mustafa Kemal29
Ancak paĢanın bu isteklere yanıt vermemesi üzerine Mustafa Kemal
PaĢa aĢağıdaki 7 Nisan 1920 tarihli telgrafla paĢanın gerekirse zorla Ankara‘ya
gönderilmesini istemiĢtir:
Bursa’da 56.Tümen Kumandanlığına,
Yusuf İzzet Paşa’nın hemen Ankara’ya gelmesini kendisine yazmıştık. Son
durum nedeniyle bir an önce Ankara’ya gelmesi zorunlu hale gelmiştir.
Hastalığı nedeniyle Kolordu Kumandanlığı vekâletini zaten size tevdi etmişti.
Bu nedenle resmen ve Heyet-i Temsiliye nezdinde Kolordu Komutanı sizsiniz.
Ankara’ya hareket etme konusunda direniş gösterirse zorla gönderiniz ve bunun
için de önceden tedbirlerinizi alınız.
Heyet-i Temsiliye namına
Mustafa Kemal30
Mustafa Kemal PaĢa‘nın Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın kazanılması konusundaki
ısrarı ve diplomatik tavrı sonuç verdi ve PaĢa Ankara‘ya gitmeye razı oldu.
28
Atatürk, ATATÜRK, Komutan,Dev. ve Dev. Ad. Yön, s.261-262.
Muhittin Ünal,A.g.e.,s.344 ; Mustafa Onar, Atatürk’ün KurtuluĢ SavaĢı YazıĢmaları, Ankara
1995, c.II,s.151.
30
Muhittin Ünal,A.g.e. s.340.
29
33
PaĢa‘nın Ankara‘ya gönderilmesi iĢi ile ilgili olarak 56.Tümen Yaveri Selahattin
Bey ― Ertesi sabah bir arabayı Yusuf İzzet Paşa’nın kaldığı otele yolladım, aynı
zamanda orda bir tören birliği de düzenleyerek yolculuğunu bir oldu-bitti
niteliğine dönüştürdüm. Paşa da durumu anlamıştı, 10 Nisan günü sessizce
Ankara’ya doğru yola çıktı” demektedir.31 Kazım Karabekir PaĢa da ―Şark
cephesinde şahsımın ve kolordumun mevki ve hidemâtından ne kadar kuvvet-i
kalb ile emin isem garp cephesinde de zât-ı sâmilerinin ve kolordunuzun mevki-i
mümtazından ve hidemâtından aynı derecede emin olduğum cihetle ahval ve
harekât-ı atiye hakkında tenvir buyurmanızı hürmetle arz ve rica ederim‖ dediği
Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın daveti kabul ile Ankara‘ya geldiğini 14 Nisan‘da Mustafa
Kemal PaĢa‘dan öğrendiğini yazmaktadır.32 Bütün bu olup bitenlere rağmen
Yusuf Ġzzet PaĢa gibi, Anadolu‘daki kuvvetlerin baĢında bulunan en önemli
komutanlardan33 birisi daha kazanılmıĢ oldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki Görevleri ve KonuĢmaları
Yusuf Ġzzet PaĢa, I. TBMM‘nde çeĢitli komisyon baĢkanlıklarında
bulundu ve inceleme heyetlerinde yer aldı34.
Öte yandan ―mutedil milliyetperver‖ milletvekilleri tarafından kurulan
ve mecliste milletvekilleri arasında tesânüdü sağlamayı amaçlayan ―Tesânüd‖
gurubu içinde yeralmıĢ35 ve gurubun baĢkanlığına seçilmiĢtir.36
Büyük Millet Meclisi‘nin 16 Temmuz günü yapılan toplantısında asker
milletvekillerinin savaĢta görev üstlenmek istemeleri ile ilgili Ģu takririni
imzalayanlar arasında Yusuf Ġzzet PaĢa da yer almıĢtı: ―Millet ve memleketin
girdiği ölüm kalım savaĢında bugünkü tarihi safhanın önemini açıklamaya
lüzum yoktur. En büyüğünden en küçüğüne kadar bütün evlatlarının fiilen,
fikren, kalben ilgilendikleri bu büyük savaĢta aĢağıda imzaları bulunan asker
arkadaĢlarınız, milli müdafaa vekâletinin göstereceği herhangi bir lüzum
üzerine hizmete derhal koĢmak ve güçlerinin yettiği kadar çalıĢmak üzere
Yüksek heyetinizden izin verilmesini arz ve rica eyler.”37 Bunun üzerine
31
Selçuk,A.g.e. s.182-183 (Kazım Karabekir PaĢa da Yusuf Ġzzet paĢanın Ankara‘ya geliĢiyle
ilgili olarak ―ben kendisine sırasıyle irĢad,tesir,tehdit mahiyetinde yazdım‖ demek suretiyle
bu konuda pay sahibi olduğunu belirtmektedir.(bkz.Ġstiklal Harbimiz, s.536).
32
Karabekir, A.g.e.,s.535-536.
33
Harbiye Nazırı Fevzi PaĢa‘nın imzasını taĢıyan bir emre göre Yusuf Ġzzet PaĢa Anadolu‘da
padiĢahça tayin edilmiĢ komutanların en kıdemlisi idi ve diğer komutanların ondan emir
alması gerekiyordu (Selçuk, A.g.e. 2.Kitap,s.163.
34
Örneğin, Yusuf Ġzzet PaĢa Koçgiri Tahkik ve Dersim Tetkik Heyeti adına bir takrir vererek iki
bin evin evin yıkıldığını, emval ve eĢyanın kaybolduğunu açıklamıĢ bunun sonucunda
Nurettin paĢa açığa alınmıĢtır Akın,a.g.e.,s.147
35
Ġhsan GüneĢ, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin DüĢünsel Yapısı(1920-1923),
EskiĢehir 1985,s.124
36
Hakimiyet-i Milliye,13‘den naklen Zeki Sarıhan, KurtuluĢ SavaĢı Günlüğü, C.III, Ankara
1995, s.281.
37
Sabahattin Selek , Anadolu Ġhtilali, Ġstanbul 1987, c. II, s..643-644.
34
Kütahya-EskiĢehir muharebelerinin hengâmesi içinde görev verilemeyen asker
milletvekillerine Sakarya SavaĢında görev verilmiĢ Yusuf Ġzzet PaĢa da
Sincanköy‘de bulunan Ġhtiyat grup komutanlığını üstlenmiĢtir.
Yusuf izzet PaĢa, meclise katılmasından itibaren hem bir askermilletvekili, hem de bir tarihçi olarak milli meseleler üzerinde etkili konuĢmalar
yapmıĢtır. Örneğin, Bedel-i nakdi meselesi ile ilgili olark 24 Ekim 1920
tarihinde yaptığı konuĢma oldukça ilgi çekicidir. Yusuf Ġzzet PaĢa müzakere
edilecek bir bedel-i nakdi kanunun olamadığını öncelikle vurguladıktan sonra
bedel-i nakdi meselesinin çok önemli olduğunu bedel-i nakdinin Mücahede-i
Milliyenin veyahut harbin ne yolda idare ve sevki gerekeceği meselesi anlamına
geldiğini belirtir. Bedel-i nakdiye Ģiddetle karĢı çıkan Yusuf Ġzzet PaĢa yağtığı
konuĢmada meseleyi ahlak, iktisat ve askerlik açısından değerlendirip, herkesin
vatan savunmasında etkin görev almasını, burada zenginlik, beylik ve eĢraflığın
söz konusu olamayacağını belirtir38. Yusuf Ġzzet paĢanın muhalefetine rağmen
bedel-i nakdi alınması konusu 51 ret oyuna karĢılık 62 kabul oyu ile
yasalaĢmıĢtır39.
Yusuf Ġzzet PaĢa, Londra konferansı ile ilgili değerlendirmesini, ―Biz
bundan bir ay evvel, büyük Millet Meclisi murahhaslarının Londra‘ya davet
edildiği anda idi ki-dava-yı millimizin zaferi o andan itibaren baĢlamıĢtı-çünkü
milletimizin hakk-ı mukaddesi düĢmanlarımız tarafından da takdir edilmiĢ ve
giriĢtiğimiz bu mücahedenin meĢruiyeti tamamen tasdik edilmiĢ ve
murahhaslarımız davet olunmuĢtu‖ demek suretiyle ifade ettikten sonra düzenli
ordunun kazandığı ilk zaferler olan Ġnönü savaĢlarıyla ilgili olarak da Ģu
değerlendirmeyi yapar: ―...Bu sefer Ġnönü‘de yaptığımız muharebe ve bu
muharebede kazandığımız muzafferiyet; zaferimizi adeta katiyete
yaklaĢtırmıĢtır. Bendeniz bu muzafferiyet dolayısıyla bilhassa Ģanlı ordumuza
her türlü tebcilatı layık görür iken, aynı zamanda fevkalade mahviyetkar ve
fevkalade mütevazı olan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisimiz PaĢa
hazretlerinin müsaadeleriyle bir iki maruzatta bulunacağım: Bu Ġnönü
muharebesi Osmanlı harplerinin parlak bir modelidir. …Burada kazandığımız
muvaffakiyet e gelince tabiidir ki bu hem erkân-ı harbiye-i umumiyemizin ve
hem de ordu kumanda heyetinin ve bilhassa Mehmetçik kardeĢlerimizin
gösterdikleri azim ve metanetin muhassalasıdır. Fakat bunların hepsi Ģüphesiz
milletteki azm-i fedakârinin azm-i celâletin hiss-i vatanperverinin
muhassalasıdır. ĠĢte arkadaĢlar zeferi bu suretle kazandık ve bu suretle
kazandığımız harp dolayısıyla hilalimiz artık bedr-i tâm olarak, gerek
memleketimizin ufkunda ve gerekse düĢmanlarımızın ufkunda revnakdâr
olmaya baĢlamıĢtır. Hilalin bu revnakdarlığı düĢmanlarımıza hakkımızın
meĢruiyetini gösteriyor ve bize de bir Ģey gösteriyor. ArkadaĢlar bize orada
38
39
TBMMZC. Devre 1, Ġctima1, ( 24.10.1336/1920) , Cilt 5 1942 Ankara, s.153-155
Aynı yer.
35
gösterdiği yol Ģu dur: O da memleketin muvaffak olması için her noktada tek
emel ve bir vahdet lâzımdır. Bu vahdeti hamdolsun bu muharebe meydanında
ibraz ettik. DüĢmanlar kendi karĢılarında Çanakkale harbinin yeniden
baĢladığını gördüler ve inĢallah Ģimdiden sonra devam edecek muharebede
yalnız öyle bir Ġnönü‘nde, bütün Anadolu‘nun her yerinde, Çanakkale
kahramanı olduğunu görecektir…40
Kütahya-EskiĢehir muharebelerinin Ankara‘da yarattığı karamsarlık
günlerinin ardından Sakarya zaferiyle yeni bir dönemin baĢladığı günlerde
Yusuf Ġzzet PaĢa, Sakarya Cephesini ziyaretinden sonra 17 Eylül 1921 günü
mecliste sık sık alkıĢlarla kesilen Ģu hararetli konuĢmayı yapmıĢtı:
―…Malumâliniz 10 Temmuz günü düĢmanın Kütahya ve EskiĢehir
hattına karĢı bir taarruzu vâki olmuĢtu ve 21 Temmuz tarihinde bu taarruz
tevakkuf etmiĢti. Bu anda ordumuzun mağlub olduğuna dair hasmımızın
matbuat aleminde yapmıĢ olduğu bir propaganda vardı ve herkes inanmıĢtı ki
ordumuz zedelenmiĢ ve düĢman ilerlemiĢti. Fakat ordumuzun mağlubiyetine,
bilhassa ordumuzun kumandanı hiç kani değildi. Kumandan PaĢa hazretleri 21
Temmuz vaziyetinden sonra orduyu 21 Temmuz hattından daha geriye, Sakarya
gerisine almıĢ olmak suretiyle tarihi harbin kaydettiği dâhiyane bir kararla
ordumuza hakiki bir taarruz için bir kudret kesbedecek vaziyeti aldırmıĢtı.
Aldığımız tekmil esirlerin Ģahadetiyle de arz ediyorum ki; EskiĢehir ve Kütahya
hattında yapmıĢ olduğu harbler pek parlak idi ve düĢman ondan fevkalade
müteessir olmuĢ idi. DüĢman 21 Temmuz‘da hattımızdan Sakarya‘ya girmek
için pek çok zaman sarfetmiĢ ve ordumuzun bir taarruza kabiliyet kesbetmesine
zaman kazandırmıĢtır. Bu tarihi Ģahittir. Ordumuz Sakarya gerisine geldiği
sıralarda idi ki: Bendeniz orduya iltihak etmiĢtim. Maruzatım en ziyade buradan
itibaren olacaktır. Ordumuz Sakarya gerisine girdiği zaman arkadaĢlar Meclis-i
âliniz gayet mühim ve tarihî vazifesini ifa etmiĢtir. O da Meclisimizin reis-i
muhteremini baĢkumandan intihab etmek ve bu suretle tekmil milletin azim ve
iradesini bir noktada tevhid etmiĢ olması, tarihin daima tebcil ederek yazacağı
bir vakadır. DüĢman nihayet EskiĢehir ve Kütahya hattından Sakarya‘ya doğru
ilerlemeye baĢlamıĢtır.
ArkadaĢlar bu sıralarda muhterem Erkânı Harbiye reisi PaĢa
hazretlerinin söylemiĢ olduğu bir sözü derhatır ettirmek isterim. Dediler ki
DüĢman mezarına yaklaĢıyor. Hakikaten arkadaĢlar düĢman mezarına
yaklaĢmıĢ, erimiĢ ve ezilmiĢtir. ġimdi de baĢkumandanımız düĢmanı yerin
dibine gömmekle meĢguldür.
…DüĢmanın Sakarya hattına ilerlediği sıralardaki ahvali mücmelen arz
edeceğim:
40
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre. I. Ġctima 2, C. 9, Ankara 1945,s.324-325.
36
Ordumuzun cephesinde Sakarya vardır ki bu Sakarya‘yı Ģairlerimiz
bundan sonra Anadolu‘nun bir Tuna‘sı olarak yadedecektir… Bu 23 Ağustos‘tan
12 Eylül‘e kadar geçen zaman zarfında düĢmanın ilerleyebilmiĢ olduğu saha
vasati olarak 51 kilometredir. Yani 3 saatlik bir mesafedir. Bu 3 saatlik mesafe
zaten bir harp meydanıdır. Bu 3 saat dahilinde kıtaatımızın bir mevziden diğer
mevzie geçmesi manevra icabatından idi. DüĢman hiç ümid etmediği öyle öyle
azim bir mukavemete uğradı ki tamamen ĢaĢırdı. Ve zannedilir ki bu bizim
bildiğimiz sefer değildir. Mevzi bir boks muharebesidir. Nereye teveccüh etti ise
orada kendisine karĢı sevk edilmiĢ kahir bir kuvvet oldu. DüĢman tamamıyla
sarsıldı ve ezildi. Ordumuzu sol cenahından çevirerek Ankara‘ya girmek ve
ordumuzu Ankara‘dan tecrid etmek ve Ģimale atmak arzu ediyordu. Arz ettiğim
gibi baĢkumandanımızın vakit ve zamanıyla tedâbir ittihaz etmiĢ olması
düĢmanın bu planını tamamen akim bıraktı. Bu sefer düĢman ancak cephemizin
muhtelif aksamını zorlamaya mecbur oldu‖.
Harb bu safhaya intikal ettikten sonra kıtaatımızın kahramanlık devirleri
baĢlamıĢtır… DüĢman ordularının baĢında kralları olduğun halde ve tekmil
milletinin kuvvetini beraberinde getirdiği halde ve tekmil kendi müttefiklerinin
topu, tüfeği, cephanesi, parası beraberinde olduğun halde bütün bu istihzaratını
biz on oniki gün zarfında tamamıyla kırdık (sürekli alkıĢlar) ve on iki günden
sonra ordumuz ilerlemeye baĢlamıĢtır. ArkadaĢlar bu devreden itibaren
Anadolu‘da Ġslam ordusunun artık Sakarya-ki bundan sonra Tuna‘yı andırmıĢtır.
-üzerinde salibiyyuna karĢı tamamıyla galebe ettiği anlaĢılmıĢtır. (AlkıĢlar).
Bendeniz hemen on seneden beri küçük kıta kumandanlığından binnisbe büyük
kıta kumandanlığıyla muharebeye iĢtirak etmiĢ bir Ģahıs sıfatıyla kemali
samimiyet ve katiyetle söylüyorum, bu muharebede derdim ki bir ilahi yardım
vardır. Ġmanı olan zabit Ģu kanaatte bulunuyordu ki bizi safların arasında
mutlaka melekler çarpıĢıyor ve size bunu kanaatimle bütün imanımla
söylüyorum. Ve bu sözü muharebe meydanında defaatle arkadaĢlara söyledim,
arkadaĢlar ben harb-i umumide zabitanın fedakârlığını gördüm, fakat buradaki
fedakârlık büsbütün ilahi idi. arkadaĢlar anlaĢılıyor ki eğer biz milletimizi milli
dava için tenvir edersek, millet sebeb-i harbi bilirse mutlaka azami kuvvet ve
azim ve metanet kesbedecektir. Milletimizin göstermiĢ olduğu bu harikaları,
aynı zamanda kendisinin milli davasın için harb ettiği hakkında tatmin
edildiğine atfediyorum…
ArkadaĢlar; biz bu seferi ne suretle temin ettik, ordumuzun bu zaferini
iyice tahlil etmek lazım gelir. Evvelemirde Sakarya cephesinde ordumuz cidden
tarihte emsalsiz fevkalade bir fedakârlık göstermiĢtir. Bazı yerlerde olmuĢtur ki
askerlerimiz istihkâm kazmaya vakit bulamamıĢlardır. Öyle açıkta olarak
düĢmanın topçu ateĢi altında, piyade ateĢi altında kahramanâne nefsini müdafaa
etmiĢ ve düĢmanı süngülerle def ve tardetmiĢtir.
ArkadaĢlar ordumuz Harb-i umumide en muntazam bir kıtanın
37
göstermiĢ olduğu metanetten daha ziyade harikalar göstermiĢtir…
ArkadaĢlar, Bendenizin kanaatim budur ki düĢman ordusu tekmil
emeliyle, planı ile sarsılmıĢ, mağlup edilmiĢtir. KarĢımızda ricat halinde değil,
firar halinde bir düĢman vardır. Bu galebe yalnız yunanlılara karĢı bir galebe
değildir. Yunanı aleyhimize teĢvik eden müttefiklere karĢı da kazanılmıĢ bir
galebedir. Bu hususta Cenab-ı hakka hamd ü sena etmeliyiz. Süngümüzle
topumuzla tüfeğimizle düĢmana ve düĢmanlarımıza galebe ettiğimizi büyük bir
tefahürle yâd etmekten ziyade istihsal edilecek olan galebemizin Allah‘ın
inayetiyle avn-i hakla temin edildiğini söyleyelim. Bu dava o kadar mukaddestir
ki ve o kadar meĢrudur ki sonuna kadar bunu devam ettireceğiz ve inĢallah
kazanacağız.41‖
Yusuf Ġzzet PaĢa, düĢmanı Anadolu ve Trakya‘dan atmak için büyük
fedakârlıklar ve milletin gücünü birleĢtirmesi gerektiğini belirttikten sonra
sözlerine Ģu Ģekilde son verdi:
“Cenab-ı Hakka şükredelim, biz zaferi elde ettik diye mağrur
olmayalım, bütün varlığımızı, bütün kudretimizi bu davaya hasredelim.
Ağırbaşlı bir millet olarak bulunalım ve hiçbir vakit sayimizi gevşetmeyelim.
Eğer böyle yaparsak davanın sonuna kadar muzafferane olarak gideceğimize
Cenab-ı Hakkın inayetiyle eminiz‖42
BaĢkumandanlık meselesi hakkındaki konuĢmaları
Mustafa Kemal PaĢa‘nın baĢkumandanlık vazifesinin uzatılması
münasebetiyle yaptıkları konuĢmada Yusuf Ġzzet PaĢa :“Efendiler bendenizin
mütalaam BaĢkumandanlık hakkında hemen üç dört sözden ibaret kalacaktır.
Çünkü BaĢkumandanlık, memleket dahilinde bir BaĢkumandanlık makamı
lazım mıdır? Bu hem askeri ve hem de milli mücahede nokta-i nazarından
muhakeme edilebilir. Askerlik nokta-i nazarından lüzumuna kaniim. Milli
mücahede nokta-i nazarından da yine bir baĢkumandanlığa lüzum vardır. Fakat
öyle bir baĢkumandan ki milletin her ferdine, memleketin her tarafında Ģayan-ı
hürmet olsun ve onun bu iĢi baĢaracağına milletin her ferdi tarafından kanaat
gösterilsin.‖43 dedikten sonra Milli bir ordunun baĢkumandanlığının bulunması
gerektiğine inandığını ve Sakarya harbinde de baĢkumandanlık ihdas
edilmesinin muzafferiyetin en önemli etkenlerden biri olduğunu belirterek
sözlerini Ģöyle sürdürür: ―Sakarya harbi bu baĢkumandanlık sayesinde,
BaĢkumandanlığın tevdii suretiyle istihsal edilmiĢtir. Biz askerler düĢmanla
meydan muharebesinden sonra asıl olarak, muharebe zayiatını telafi ederiz.
41
Yusuf Ġzzet PaĢa büyük bir inançla zaferden emin olduğunu vurgulamaktadır. Nitekim zafer
onun inandığı Ģekilde kazanılmıĢ ancak bu zaferi görmeğe paĢanın ömrü vefa etmemiĢtir.
42
TBMMZC, 1.devre, 2. ictima, cilt:11, Ankara 1958, s.235-236.
43
TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.II, Devre. I, Ġctima.2, 17 Mart 1337(1921)-25 ġubat
1338(1922), Ġstanbul 1999,s.423.
38
BaĢkumandan paĢa hazretleri bu zaferle Ģan ve Ģeref meydanında bir umumi
seferberlik ilan ettiler. Bu umumi seferberliğin tabii bir manası vardır… Bu
umumi seferberlikteki gaye-i askeriyeleri ki kendileri takib etmeleri lazımdır
Mustafa Kemal paĢa hazretlerinin umumi seferberliği ve istihzaratını takib
etmesi bir zaruret-i katiyedir. Binaenaleyh paĢa hazretleri vazifede devam etmek
zaruretindedir. Bir nokta arzederim. BaĢkumandanlık mevkiini ihdas ettiğimiz
vakit düĢman EskiĢehir‘de idi. ArkadaĢlar düĢman yine EskiĢehir hattındadır.
Fakat avn-i Hakla mağlub olarak EskiĢehir hattındadır. Binaenaleyh bendenizce
BaĢkumandanlık makamı lazım mıdır, değil midir? Bunu hiç münakaĢa
etmeyelim. BaĢkumandanlığı tevdi edelim. Ġkinci baĢkumandana ihtar edelim.
Hemen kendin ordunun baĢına git, bize EskiĢehir‘i istirdad et.(AlkıĢlar)44
Yusuf Ġzzet PaĢa, Rus BolĢevik Cumhuriyeti ile iliĢkiler ve Kafkas
hükümetleriyle akdedilecek anlaĢmalar konusunda yapılan görüĢmeler sırasında
söz alarak, esas itibariyle BolĢevikliğin ve BolĢevik düĢüncesinin aleyhinde
olduğunu ancak Ruslarla temas kurmanın faydalı olacağını, zira itilaf
devletlerinin tecavüzü karĢısında Ruslarla aynı tehlike karĢısında
bulunulduğunu, bundan dolayı bir iĢbirliğinin zorunluluk olduğunu ifade etti.45
Moskova GörüĢmeleri sırasında Rusların, Ermeniler lehine toprak talebinde
bulunmasını ― bu atiyen takip edilecek siyaset hakkında bizi tenvir etmeye
kâfidir‖ diyen Yusuf Ġzzet paĢa, sözlerini Ģöyle sürdürdü: ―Ermeniler hakkında
Moskova Hükümeti’nin bu temayülü acaba nedendir? Acaba insanlar yalnız
memalik-i Osmaniye’de Türkiye’de mi katledilmişlerdir? En büyük katli Ruslar
yapmıştır. Çerkezlerin, Dağıstan ahalisinin bilumum Müslümanların katili
Ruslardır. Ben bunda insanî bir teklif görmüyorum. Bu bize doğru, ileri atılmış
bir adımdır. Ve hatta Ruslar değil mi idi ki Yunanistan’ın bize tasallutuna sebep
oldular. Şimdi de bir Ermenistan meydana getirmek istiyorlar. Harpsiz bir sefer,
topsuz tüfenksiz bir taarruz mahiyetindedir. Bu hakikatte yine eski büyük Rusya
mefkûresini takip etmek ve bir Ermenistan vücuda getirmek, Bakü ve İran
caddesini seddetmektir”46. Bu durum karĢısında Avrupa milletleri ile de
hissiyata kapılmadan ―Ģerefli bir sulh‖ yapmanın gereğine iĢaret eden Yusuf
Ġzzet PaĢa, Ġtilaf devletleri tarafından önerilen barıĢ Ģartlarına karĢılık, hangi
Ģartlarda barıĢ antlaĢması yapılabileceğine iliĢkin bir proje ile bu milletlere
müracaat edilmesini savunur47.
Diğer KonuĢmaları
Yusuf Ġzzet PaĢa, bu meselelerden baĢka ―Mükellef Sivil Etibba
Hakkında Kanun Layihası‖, ―Askerî Elbisesi Ve Teçhizatıyla Kaçan Askerin,
Ödeme Ġle Mükellef Tutulmasına Dair Kanun‖, ―Beylerbeyi Ġhtiyat Zabit
44
Aynı yer.
TBMMGCZ, C.I, 24 Nisan 1336(1920)-21 ġubat 1337(1921) Devre I, Ġctima I, Ġstanbul 1999,
s.184-185.
46
Aynı yer.
47
Aynı yer.
45
39
Mektebinden NeĢet Edenler Hakkında Kanun Teklifi‖, ―Ordu MaaĢıyla
Seferberlik ve Cephe Zamlarının Suret-i Tesviyesi Hakkındaki Kanun‖,
―Muhacir ve Mültecilerin Askerliklerine Dair Kanun Teklifi ve Takriri‖,
―Seferberlik Müddetine Münhasır Olmak Üzere Hidemat-ı Fiiliye, Ġhtiyatiye ve
Mustahfıza Efradından Bedel-i Nakdi Ahzına Dair Kanun Layihası‖ ve
―Muvazene-i Maliye Encümenleri Mazbataları, Muallim ve Talebenin
Askerlikten Tecilleri Hakkındaki Kanun‖ münasebetiyle de konuĢmalar yaparak
fikir beyan etmiĢtir.
Çerkes Ethem Olayındaki Rolü
Yusuf Ġzzet paĢa, Milli Mücadelenin en hararetli günlerinde ortaya çıkan
ve batı cephesinin en önemli asayiĢ sorunu halini alan Çerkes Ethem olayında
da üzerine düĢeni yapmaya gayret etmiĢ, öğütleri ile Çerkes Ethem‘i uyarmaya
çalıĢmıĢtır. ReĢit Bey vasıtasıyla görüĢtüğü Ethem Bey‘e Kuva-yı Seyyare‘nin
devrini tamamladığını ve nizamî kuvvetler haline getirilmesi gerektiğini, bunu
da Milli savunma ve Genelkurmay‘ın hazırlıklarından çıkardığını belirten Yusuf
Ġzzet PaĢa ―Sakın bu görüĢmemizi bana kimsenin dikte ettiğini sanma. Ben
senin ahlak ve yürekliliğine çok değer verdiğim için hoĢ olmayan olayların
meydana gelmesini önlemeye çalıĢıyorum. Kuva-yı seyyare iç ayaklanmalar ve
cephedeki ufak tefek çarpıĢmalar sürdüğü sürece elveriĢli ve gereklidir. Ne var
ki sağlam cephe hatları kurulunca iĢ değiĢir.‖ diyerek Çerkes Ethem‘i
uyarmıĢtır.48
Ayrıca bazı milletvekilleri Kuva-yı seyyare sorunu üzerinde özel
toplantılar yapmıĢlar, Yusuf Ġzzet PaĢa baĢkanlığında bir heyet seçerek bazı
isteklerini bakanlar kuruluna iletmiĢlerdi. Ancak bu baĢvurularının kabul
olunamayacağı Bakanlar Kurulu kararıyla kendilerine bildirildikten sonra,
Büyük Millet Meclisi BaĢkanı Mustafa Kemal PaĢa bu heyetle özel bir Ģekilde
görüĢmek istemiĢ ve 12 Aralık ‗ta heyet üyeleri ile Mustafa Kemal paĢa
arasında toplantı yapılmıĢtı. Bu heyetin Çerkes Ethem meselesiyle ilgili
tekliflerine karĢı Mustafa Kemal PaĢa kuva-yı seyyarenin kesin itaatini talep
etmiĢti49. Öte yandan Mustafa Kemal PaĢa‘nın mesele ile olarak ReĢit Bey ile
yaptığı görüĢmelerde Yusuf Ġzzet PaĢa da hazır bulunmuĢtur.50 Ancak Ethem ve
kardeĢlerinin sorun süresince takındıkları olumsuz tavır kendilerine yapılan iyi
niyetli teklifleri sonuçsuz bırakmıĢtır.
SONUÇ
Milli Mücadeleye katılması bir hayli olaylı olan Yusuf Ġzzet PaĢa‘nın
yaklaĢık yirmi iki ay süren milletvekilliği sırasında üstlendiği görevleri layıkıyla
yapmaya çalıĢtığı, Müdafaa-i Milliye Encümeni Reisliği gibi bazı önemli
48
Muhittin Ünal, KurtuluĢ SavaĢında Çerkeslerin Rolü, Ankara 2000, s.221-222
Türk Ġstiklal Harbi Batı Cephesi, II.c.3.Kısım, Ankara 1994,s.83-84.
50
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, c.II, Ankara 1987, s.536.
49
40
görevler üstlendiği görülmektedir. Ayrıca Ġnönü Muharebeleri, Sakarya SavaĢı,
BaĢkomutanlık Meselesi, Londra Konferansı, Ruslarla iliĢkiler gibi son derece
hayati sorunlar üzerinde tarihçi kiĢiliğinin de katkısıyla yaptığı konuĢmaların
mecliste bu meselelerle ilgili kararlarda hiç Ģüphesiz olumlu etkileri olmuĢtur.
Ancak bir asker-milletvekili olarak büyük bir iĢtiyak ve samimiyetle görev
yaptığı Türk ordusunun zaferini görememek gibi bir talihsizliğe uğramıĢ, Yeni
Türkiye‘nin kuruluĢ ve yapılanma sürecinde kendisinden ziyadesiyle
yararlanılabilecek olan, bu büyük asker ve devlet adamının ömrü vefa
etmemiĢtir.
41
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences
Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18
YURTDIġI MÜTEAHHĠTLĠK HĠZMETLERĠ SEKTÖRÜNDE Ġġ ALMA
VE ĠHALE SÜRECĠNĠN HUKUKĠ ÇERÇEVESĠ
Yrd. Doç. Dr. Tunay KÖKSAL*
GĠRĠġ
Ülkemizde bir Ģahsın arsasının üzerine bir kaç dairelik apartman
yaparak iĢe baĢlayan yap-satçı müteahhitler ile halen dünyanın her yerinde en
son teknolojileri kullanarak mühendislik Ģaheseri inĢaat eserlerini vücuda
getiren uluslararası inĢaat firmalarımız bir anlamda aynı kefeye konulmak
suretiyle her ikisi de ―müteahhit‖ adı altında değerlendirilmektedir.
Bu makalede yurtdıĢı müteahhitlik sektöründe uluslararası ihale süreci,
iĢ alma yöntemleri ve uluslararası rekabete açık yapım iĢleri ihale sürecinin
modernizasyonu ele alınmaktadır.
A. TÜRK MÜTEAHHĠTLĠK FĠRMALARININ YURTDIġINA AÇILMA
SÜRECĠ
―Dünya genelinde altyapı inĢaatları, toplam sektör çıktısının yüzde
50‘sini oluĢturmaktadır. Ticari amaçlı konut üretimi ise, toplam sektörel çıktının
üçte birini oluĢturmaktır. Mevcut yapıların bakım ve onarımları da, inĢaat
sektörünün çıktısı olarak kabul edilir‖(Kanıt, Recep:ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ
Almanın Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, ġubat 2005, s.1).
―ĠnĢaat sektörü, ülke ekonomisindeki dalgalanmalardan kolay
etkilenebilecek bir yapıya sahitir. Ekonomik dalgalanmalar sırasında
hükümetler, inĢaat sektörünü düzenleyici olarak kullanmakta; ekonominin çok
hızlı bir büyüme sürecine girmesi durumunda inĢaat projelerini azaltmakta veya
bu sektörü besleyen fonları kesmekte, ekonominin talep darlığı çektiği veya
iĢsizliğin arttığı dönemlerde ise inĢaat sektörünü canlandırma yoluna
gitmektedirler‖ (Kanıt,a.g.e., s.2).
―Bir ülkenin gelir dağılımındaki bozukluk, inĢaat talebini etkileyen bir
baĢka önemli unsurdur. Bunun yanında nüfus artıĢ hızı ve ĢehirleĢme hızı da
42
inĢaat talebini büyük oranda etkileyen faktörler arasındadır. Yapılan
araĢtırmalara göre, dünya nüfusunun üçte ikisinin kalkınmakta olan ülkelerde
yaĢadığı, ancak dünya inĢaat çıktısının sadece yüzde 15‘inin kalkınmakta olan
ülkelerden kaynaklandığı; kalkınmıĢ ülkelerde kiĢi baĢına yapılan inĢaat
yatırımlarının kalkınmakta olan ülkelerdeki inĢaat yatırımlarından 30-35 kat
daha fazla olduğu tespit edilmiĢtir. Bu sonuçlar, inĢaat sektörünün ülkelerin
kalkınma sürecinde oynadığı vazgeçilmez rolü kanıtlar niteliktedir‖ (Kanıt,
a.g.e., s.2).
Sovyet firması organizasyonu altında da olsa, tümüyle Türk inĢaat
firmaları tarafından gerçekleĢtirilmesi, müteahhitlerimizin ufkunu açan bir
geliĢme olmuĢtur. Bugün ülkemizi yurt dıĢında baĢarıyla temsil eden inĢaat
firmalarının büyük boyutlu iĢ deneyimi kazanmaları, teknik ve mali büyümeyle
birlikte kurumsallaĢmaya yönelmeleri
*Atılım Üniversitesi, Uluslararası Ticaret ve Avrupa Birliği Hukuku Öğretim
Üyesi
bu dönemde gerçekleĢmiĢtir. Yine bu dönemde Türk inĢaat firmaları, yurt dıĢına
hizmet ihraç etmeye baĢlamıĢlardır‖ (Kanıt,a.g.e.,s.5).
―Ülkemizde 1970 sonrası, Ġskenderun Demir Çelik Tesisleri yatırımının
bir ―1973-1974 ve 1979-1980 dünya petrol krizleri sonrasında, petrol
fiyatlarının fırlaması nedeniyle, petrol üretisici Ortadoğu ve Kuzey Afrika
ülkeleri, altyapı ve konut baĢta olmak üzere tüm inĢaat sektörlerinde yatırım
faaliyetlerine giriĢmiĢlerdir. Söz konusu ülkeler, kalifiye eleman ve bilgi
eksiklikleri nedeniyle tüm yatırım alanlarını yabancı giriĢimcilere açmıĢlardır.
Türk inĢaat firmaları özellikle 1978 yılından sonra, her türlü destekten yoksun
olarak bu uluslararası rekabete katılmıĢlardır. Bu sonuçta, o sırada Türkiye
kamu sektörüne ait toplam inĢaat iĢi kapasitesinin, müteahhitlerimizin iĢ
hacminin ancak üçte birini karĢılayabilir duruma düĢmüĢ olmasının da etkisi
büyüktür‖ (Kanıt, a.g.e., s.5).
―Yurt dıĢına açılma, yurt içinde de olumlu geliĢmelere neden olmuĢ,
Türk inĢaat sektöründe kalite aranılır hale gelmiĢtir. Ayrıca, inĢaat firmalarımız
organizasyon, planlama ve yönetime daha fazla ağırlık vermeye baĢlamıĢlardır.‖
(Kanıt, a.g.e., s.5).
―YurtdıĢında yeni pazar arayıĢları çerçevesinde 1990 yılından itibaren
Türk müteahhitlerinin eski SSCB ülkelerinde inĢaat iĢleri alınması talepleri,
hükümetlerimiz tarafından Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi ülkelere
iletilmiĢtir. Bunun sonucunda, bu ülkeler ile imzalanan doğalgaz anlaĢmaları
kapsamında satın alınan doğalgaz bedelinin bir kısmının müteahhitlik hizmetleri
ile karĢılanması yöntemi, Türk inĢaat firmalarının bu ülkelerin pazarlarına
giriĢini kolaylaĢtırmıĢtır.Ayrıca, 1990 yılından itibaren Doğu Avrupa, Almanya
ve Pakistan‘da da inĢaat iĢleri müteahhitlik firmalarımızca alınmaya
43
baĢlanmıĢtır‖ (Kanıt, a.g.e., s.5).
―Günümüzde yurt dıĢında çalıĢmakta olan Türk müteahhitleri, dünya
genelindeki iĢ hacminin yüzde 2-3‘üne sahiptir. Uluslararası Müteahhitler
Birliği (UMB)‘nin verilerine göre, inĢaat firmalarımız bugüne kadar 55 ülkede
önemli bir bölümü devam etmekte olan yaklaĢık 40 milyar Dolarlık taahhütler
üstlenmiĢtir. Yurt dıĢında faaliyet gösteren Türk inĢaat firmaları, üstlendikleri
iĢlerde 50.000‘e yakın iĢçi istihdam etmiĢlerdir‖ (Kanıt, a.g.e, s.5).
―Türk inĢaat firmalarının yurt dıĢında yapmıĢ oldukları iĢlerin dağılımı
incelendiğinde 1972-1979 yılları arasında konut inĢaatlarının yüzde 40‘lık bir
oranla en çok paya sahip olduğu görülmektedir. 1980-1989 yılları arasındaki
dönemde ise, inĢaat firmalarımızın yine öncelikli olarak konut olmak üzere,
altyapı, yol, köprü, tünel ve sulama iĢleri aldıkları görülmekte, ancak baraj, boru
hattı, otel inĢaatları da bir önceki döneme göre farklı iĢ sahaları olarak kendini
göstermektedir. 1990-1999 döneminde ise, yurt dıĢında üstlenilen inĢaat
iĢlerinde konut inĢaatı ağırlıklığını kaybetmesine rağmen öncelikli durumunu
korumuĢtur. Bu dönemde inĢaat firmalarımızın ticaret merkezi, hava alanı,
petro-kimya tesisi inĢaatlarında da söz sahibi olmaya baĢladıkları
görülmektedir‖ (Kanıt, a.g.e.,s.6).
2000 yılından günümüze kadar geçen dönemde ise, inĢaat
firmalarımızın yurt dıĢında aldıkları iĢ türleri itibariyle endüstriyel tesisler, yol,
köprü, tünel, petro-kimya tesisleri ve hava alanları gibi yüksek düzeyde
uzmanlaĢma, proje yönetimi becerisi ve ileri teknoloji gerektiren proje türlerinin
ağırlığı artmaktadır. Konut projelerinin yurt dıĢı iĢler içerisinde geçmiĢte birinci
sırada olan ağırlığı büyük ölçüde azalmıĢtır. Alınan iĢler, küçük projelerden
büyük ve teknoloji ağırlıklı projelere doğru ilerlemektedir.
Günümüzde geleneksel pazarlardaki faaliyetlerin yanısıra Afrika, Latin
Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinin pazarlarına artan bir ilgi mevcuttur.
Türk inĢaat firmalarının yerli ve yabancı inĢaat firmalarıyla
konsorsiyumlara ve iĢ ortaklıklarına yöneliĢi sonucunda küresel düzeyde
markalaĢma eğilimi mevcuttur. Türk inĢaat firmaları, eskiden müteahhit olarak
inĢaat iĢi yaptıkları ülkelerde günümüzde büyük projelerin yatırım ve
iĢletmesini üstlenen bir konuma gelmiĢlerdir.
B. YURTDIġI MÜTEAHHĠTLĠK HĠZMETLERĠ SEKTÖRÜNDE Ġġ
ALMA YÖNTEMLERĠ
―Modern yönetim ilkeleri açısından bakıldığında ülkemizde
müteahhitliğin bir ―meslek‖ niteliğini kazanmayıp, halen bir ―uğraĢı‖ olarak
44
kaldığı görülmektedir. Bayındırlık ve Ġskan Bakanlığı verilerine göre, Türk
inĢaat sektöründe 90.000 inĢaat müteahhidi vardır. Ülkemizde inĢaat
müteahhidinin tanımı henüz yapılmamıĢtır. Bazı verilere göre, Türkiye‘de inĢaat
müteahhidi sayısının 200.000 gibi çok yüksek bir rakama ulaĢıyor olması, bu
eksiklikten kaynaklanmaktadır‖ (Kanıt, a.g.e, s.7).
―Yüklenici bir firmanın hedeflere ulaĢabilmesi, belirli bir kar düzeyini
yani gelirde devamlılığı gerektirmektedir. Bunun için de belirli bir zaman dilimi
içerisinde bu karı getirecek iĢ yapma zorunluluğu vardır. Bir inĢaat firmasının
yükleneceği inĢaat iĢlerini bulabilmesinin baĢlıca üç yolu vardır‖ (Kanıt, a.g.e.,
s.8):
1.Kendi ĠĢini OluĢturma: Firma daha önce baĢka bir firma tarafından
düĢünülmeyen veya nasıl finanse edileceği bilinmeyen bir projeye uygun çözüm
bularak iĢi baĢlatabilir.Bu durumda firma kazanımlarını elde etmeye
baĢlayıncaya kadar, projeyi finanse edebilmelidir. Bu türden iĢlerin en büyük
riski proje tamamlandığında ciddi bir alıcının çıkmaması ihtimalidir. Ülkemizde
kendi iĢini oluĢturan firmaların tercihi, genellikle yap-sat tarzı konut
inĢaatlarından yana olmaktadır.
2. ĠĢ Alma: ĠnĢaat firması, büyüklüğüne ve organizasyon yapısına bağlı olarak
kendisi için iĢ arayacak kiĢileri bünyesinde bulundurabilir. Büyük bir firmada,
görevi sadece proje bulmak olan bir bölüm bile kurulabilir. Büyük inĢaat
firmalarının bünyesinde yer alan ―ĠĢ GeliĢtirme‖ birimleri buna örnektir.
Müteahhit firmaların bir inĢaat projesini bulmaları için en çok
iĢverenlerin verdiği ilanları takip etmeleri gerekir. Bazı durumlarda müteahhit
firmalar da uzmanlıklarını ön plana çıkaran ilanlar verebilirler.
Proje bulmayı kolaylaĢtıran bir diğer yol ise, müteahhit firmaların bir
mesleki birliğe veya organizasyona üye olmalarıdır.
3. Ġhale Ġçin Davet: Projenin özgün niteliklerine bağlı olarak iĢveren, belirli
özelliklere sahip olduğunu bildiği bir grup müteahhidi, projesine fiyat teklifi
vermek üzere davet edebilir. Firmanın söz konusu grup içerisinde bulunabilmesi
için kendisini iĢverene bir biçimde kanıtlamıĢ olması gerekir.
Ġhale dökümanları genellikle üç bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölüm
dökümanlar, sözleĢme Ģartları, ikinci bölüm dökümanlar; çizimler,
spesifikasyonlar ve malzeme/ekipman listesi gibi teknik detaylar ve üçüncü
bölüm dökümanlar ise, ihale tekliflerini nasıl sunacaklarına iliĢkin olarak
isteklilere yönelik talimatlardır.
Uluslararası ihale davetlerinde genellikle aĢağıdaki beĢ kayda
rastlanmaktadır:
45
-Ġhale davetinde iĢverenin en düĢük teklifi veya herhangi bir teklifi kabul etmek
zorunda olmayacağı kaydına genellikle yer verilir.
-ĠĢveren , bir isteklinin teklifini açıklamasını isteme hakkını saklı tutan bir
kayda davetiyede yer verebilir.
-Eğer iĢveren tarafından ihalede politik, bölgesel veya vatandaĢlık gibi ticari
olmayan nedenlerle belirli tekliflere öncelik verilecekse, bu husus da davetiyede
açıkça belirtilmelidir.
-SözleĢmeyle bağlantılı olarak rüĢvet veya herhangi bir yolsuzluk biçimiyle
müteahhidin veya onun bir personelinin bağlantısı olduğu ispatlanırsa, iĢveren
sözleĢmeyi imzalamaktan kaçınacağını davetiyede açıkça belirtmelidir.
-Ġhalelere genellikle değiĢik ülkelerden istekliler davetli olacağı için, teklif
fiyatlarının ifade edileceği ve sözleĢme bedelinin ödeneceği döviz kur veya
kurlarının hangileri olacağı davetiyede açıkça belirtilmelidir.‖
―ĠĢverenin inĢaat projesini uygulayacak mütahhit firmanın seçimi için
sağlanan rekabet ortamı açısından bakıldığında baĢlıca aĢağıdaki üç yaklaĢım
mevcuttur―(Kanıt,a.g.e.,s.8):
1. Açık Rekabet Uygulaması: Açık rekabetin uygulandığı bir uluslararası
ihalede inĢaat firmalarının büyüklükleri ve yetenekleri önemli değildir. Ġstekli
tüm firmalar bu ihalede teklif verebilirler.Ancak, iĢveren bakımından projenin
zamanında,istenilen kalitede ve düĢük maliyetle gerçekleĢtirilmesi önemli
olduğundan,çoğu durumda müteahhit firmaların ihaleye katılımları, bir takım
mali ve teknik yeterlilik kriterleri ile sınırlandırılmaktadır.
Bu yöntemin güçlü bir rekabet ortamı yaratmak, yeni ve tanınmamıĢ
firmalara pazara girme Ģansı vermek gibi avantajlarının yanında, çok düĢük
fiyat teklifleriyle karĢılaĢmak, alanında uzman firmaların iĢ sıkıntısı çekmedikce
bu rekabete katılmaması gibi dezavantajları da bulunmaktadır.
2. Sınırlı Rekabet Uygulaması: Sınılı rekabet ortamı,iĢverenin elindeki
projenin teknik açıdan özellik gösterdiği baraj, tünel, liman gibi kamuya ait
önemli yapıların ihalelerinde tercih edilmektedir.
Bu yöntem kullanıldığında, zaten konusunda uzman ve rekabet etme
yeteneği bulunan firmalar teklif vermeye davet edildiğinden dolayı, firmaların
yetersiz olması ihtimali çok azdır. Ancak, bu yönteme baĢvurulduğunda, teklif
edilen fiyatlar açık rekabet ortamında olduğundan daha yüksektir. Diğer yandan,
ihaleye davet edilen firmaların fiyat konusunda birbirlerine bilgi vermeleri
ihtimali de daha yüksektir.
3. Müzakere ile Seçim Yöntemi: Bu yöntem tercih edildiğinde, iĢveren proje
46
konusunda uzmanlık sahibi bir tek firma ile; proje özelliklerini, maliyetini ve
süresini kararlaĢtırır. Bu da iĢi yapacak müteahhit firmanın tasarım aĢamasında
belirlenmesi anlamına gelmektedir.
Müzakere ile seçim yöntemi, iĢi yapacak firmanın uzmanlığına ihtiyaç
duyulan durumlarda avantajlıdır. Zira, firma ihtiyacı erken tespit ederek, iĢin
süresini kısaltabilir. Ancak, iĢin baĢında tam olarak bilinemediği ve rekabet
ortamı olmadığı için iĢin maliyetinin yüksek olma riski vardır.‖
C. YURTDIġI MÜTEAHHĠTLĠK
YÜKLENĠCĠLĠK SĠSTEMLERĠ
HĠZMETLERĠ
SEKTÖRÜNDE
―Uluslararası bir inĢaat iĢini alan bir inĢaat firmasının üzerine düĢen
görevler dikkate alındığında, üç değiĢik türde yüklenicilik söz konusu
olmaktadır. Bunlar; genel yüklenicilik, tasarım ve yapım yükleniciliği ve
yönetim yükleniciliğidir‖ (Kanıt, a.g.e., s.9-10):
1. Genel Yüklenicilik: Bu yüklenicilik sisteminde iĢveren projesine ait tüm plan
ve Ģartnameleri hazırlar, proje kesin koĢullarla ihale edilir ve yapım iĢlemi tek
bir genel yüklenici tarafından yapım sözleĢmesi hükümlerine göre yürütülür.
Yüklenici firma açısından tüm Ģartları detaylı biçimde belli olan bir
inĢaat projesine gerçeğe yakın bir teklif vermek kolaydır. Ancak; tasarım, ihale
ve yapım süreçleri birbirini izlediği için projenin tamamlanma süresi uzundur.
Diğer yandan, istenilen kalitenin sağlanabilmesi için uygulama projesi ve teknik
Ģartname gibi denetim araçlarının kullanılması zorunluluğu, yüklenicinin teknik
yenilikler yapma konusunda kısıtlanması anlamına gelmektedir.
Genel yüklenicinin tasarımla ilgisi bulunmadığından dolayı, yapım
metodu ve mali kaynak kullanımı gibi hususlarda yüklenicinin görüĢlerinden
yararlanılamaz, bu durum ise iĢverene yüksek maliyet riski getirir.
Genel yüklenicilik sistemi içerisinde proje maliyetinin belirlenmesi ve iĢin
yürütülmesi bakımından farklılıklar gösteren alt sistemler mevcuttur. Bunlar;
götürü yöntem, birim fiyat yöntemi ve maliyet + kar yöntemidir.
a) Götürü Yöntem: Anahtar teslimi götürü bedel yöntemi olarak da
bilinmektedir. Bu yöntemde tasarım tamamlandıktan ve uygulama projeleri
hazırlandıktan sonra, proje için firmaların teklifleri alınır. Genellikle en
uygun teklif, en düĢük olan tekliftir. Projenin maliyeti baĢlangıçta bellidir.
Genellikle iĢi yapacak olan yüklenici, inĢaat süresini kısaltma eğiliminde
olur.
47
Bu yöntemde projede değiĢiklik yapılması, çok zordur ve bu durum
iĢveren açısından yüksek mali risk anlamına gelir. Proje maliyeti belirlenirken
yapılan hatalar, taraflardan birini yani iĢvereni veya müteahhidi mutlaka zarara
uğratacaktır.
b) Birim Fiyat Yöntemi: Proje bünyesinde gerçekleĢtirilecek her bir imalatın
miktarı belirlenerek bu imalatlar fiyatlandırılır ve bu Ģekilde oluĢturulan
keĢif bedeli üzerinden yapım iĢi ihale edilir. ĠĢin teknik özelliği nedeniyle
bazı durumlarda her bir imalat için fiyat teklif edilmesi de istenebilir.
Bu yöntemde, uygulama projeleri tamamlanmadan yaklaĢık miktarlarla
teklif istenebilmesi, iĢin süresini kısaltabilir. Ancak, yapılacak imalat miktarının
tahmin edilenden fazla çıkması ihtimali de vardır. Bu da, iĢin süresinin uzaması
ve yüksek maliyet anlamına gelir.
c) Maliyet + Kar Yöntemi: Bu yöntemde, yapılacak imalatların parasal
karĢılığını belirlemek için, imalat maliyetine, maliyetin belirli bir oranında
kar eklenir. Belirlenen kar oranı, iĢin tamamı için geçerli olabileceği gibi
bazı imalat kalemleri için farklı oranlar belirlenebilir.
Bu yöntemde, maliyet kalemlerinin neler olduğu ayrıntılı ve herhangi
bir uyuĢmazlığa neden olmayacak açıklıkta tanımlanmalıdır.
Kalitenin çok önemli olduğu projelerde maliyet + kar yöntemiyle
hedefe ulaĢmak daha kolaydır.
2. Tasarım ve Yapım Yükleniciliği: Bu yöntemde iĢveren, projenin tasarım ve
yapımından sorumlu tek bir yüklenici seçmektedir. Dolayısıyla iĢin ihalesi
tasarımdan önce yapılmıĢ olmaktadır. Böylece, yüklenici firma tasarıma uygun
teknolojiyi belirleyebilir ve kaynaklarını en verimli Ģekilde iĢe yönlendirebilir.
Bu yöntem tercih edildiğinde, sözleĢme fiyatı iĢin baĢında kesinleĢmiĢ
olur. Tasarım sürerken inĢaatın baĢlayabilmesi, süreyi kısaltma imkanı verir.
Bu yöntemde kullanılan metodların ve proje performansının kesin
sorumlusu yüklenicidir.
Her bir yüklenici farklı projeye farklı açılardan yaklaĢarak teklif
vereceğinden dolayı, aralarından seçim için karĢılaĢtırma yapılması kolay
değildir.
Bu yöntemde, iĢveren isteklerini ilgili Ģatnamelerle yeterli açıklıkta
ortaya koyamazsa, kalite beklentilerini gerçekleĢtiremeyebilir.
48
3. Yönetim Yükleniciliği: MüĢavirlik sistemi olarak da adlandırılabilen bu
sistemde, iĢverenin maliyet, kalite ve zaman beklentilerini gerçekleĢtirmeye
çalıĢan profesyonel bir müteahhit projeyi yürütür ve kontrol eder.
Yönetici (müĢavir) firma, iĢveren adına birden fazla müteahhit firmayı
organize eder. Bu sayede iĢveren proje üzerinde etkinlik sağlar. Ayrıca, projenin
idaresi ve kontrolü için iĢverenin eleman bulundurma ihtiyacı azalmıĢ olur.‖
D. ULUSLARARASI YAPIM ĠġĠ ĠHALELERĠNDE YETERLĠLĠK
KRĠTERLERĠ
―Bir yapım iĢini ihale edecek olan her ülkenin ilgili kamu idaresi iĢinin
belirli zaman, kalite ve maliyet çerçevesi içerisinde bitirilmesini ister. Bunun
için de idare, yapım iĢini üstlenecek firmada mali ve mesleki-teknik anlamda
olmasını istediği asgari yeterlilik kriterlerini belirler. Bu yeterlilik kriterlerine
uluslararası rekabete açık ihale ilanlarında mutlaka yer verilir‖ (Kanıt, a.g.e., s.
47).
―Yapım iĢinin özgün olduğu, uzmanlık ve/veya ileri teknoloji
gerektirdiği durumlarda ise idare, bu iĢin ihalesine teklif vermek üzere ön
yeterlilik ilanı verir. Bu iĢi gerçekleĢtirmek üzere yeterli olduklarını düĢünen
firmalar idareye baĢvurularını yaparlar. Burada da istekliler, idarenin bu iĢ için
belirlediği ve ilanla duyurduğu asgari kriterleri sağlamak zorundadırlar‖ (Kanıt,
a.g.e., s. 47).
―Uluslararası rekabete açık yapım iĢi ihalelerinde isteklilerin mali ve
mesleki-teknik yeterliliklerinin değerlendirilmesi amacıyla; idarelerce
istenilecek her türlü bilgi, belge, döküman ve değerlendirme kriterleri, rekabeti
engelleyici sonuç doğuracak Ģekilde belirlenemez‖ (Kanıt, a.g.e.,s. 47).
―Mali-mesleki-teknik yeterliliğe iliĢkin olarak ihale makamı idarelerce
genellikle talep edilen belgeler aĢağıdaki gibidir‖ (Kanıt, a.g.e., s.47-50):
1. MALĠ YETERLĠLĠĞE ĠLĠġKĠN BELGELER
a.) Bankalardan temin edilecek belgeler: Teklif edilen bedelin genellikle yüzde
10‘undan az olmamak üzere, istekli tarafından belirlenecek tutarda bankalar
nezdindeki kullanılmıĢ nakit kredisini veya kullanılmamıĢ teminat mektubu
kredisini gösterir yerli veya yabancı bankalardan alınacak belgelerin ihale
makamı idareye verilmesi zorunludur.
b.) Teklif verenin bilançosu veya eĢdeğer belgeleri: Teklifi verenin, ihalenin
yapıldığı yıldan önceki yıla ait yıl sonu bilançosunun veya bilançonun
49
gerekli görülen bölümlerinin, yoksa bunlara eĢ değer belgelerin istenilmesi
zorunludur.
Teklif verenin iĢ ortaklığı olması halinde, ortakların her birinin istenen
belgeleri ayrı ayrı vermesi ve ortaklardan herbirinin belirtilen Ģartları sağlaması
zorunludur.
c.) Teklif verenin iĢ hacmini gösteren belgeler: Ġhalenin yapıldığı yıldan
genellikle önceki son üç yıla ait, teklif verenin toplam cirosunu gösteren
gelir tablosu ve ihale konusu iĢ ile ilgili taahhüdü altındaki ve bitirdiği iĢ
miktarını gösteren hakediĢ raporları veya benzeri belgeler, ihale makamı
idarelerce istenmektedir.
Ġhale konusu iĢ ile ilgli taahhüdü altındaki ve bitirdiği iĢ miktarının
hesabında, teklif veren müteahhidin yurt içinde ve yurt dıĢında gerçekleĢtirmiĢ
olduğu inĢaat sektöründeki faaliyetlerinden elde edilen gelirler toplamı dikkate
alınır. ―
2. MESLEKĠ VE TEKNĠK YETERLĠLĠĞE ĠLĠġKĠN BELGELER
a) Teklif veren müteahhit firmanın faaliyetini sürdürdüğünü ve teklif vermeye
yetkili olduğu gösteren belgeler: Uluslararası rekabete açık yapım iĢi
ihalelerinde yerli ve yabancı teklif veren müteahhitlerden genellikle aĢağıda
sayılan belgeleri ihale makamı idareye sunmaları talep edilmektedir:
-Teklif veren tüzel kiĢi müteahhitlik firmasının, ülkesinin mevzuatı gereği
siciline kayıtlı bulunduğu Ticaret ve/veya Sanayi Odasında ihaleye iliĢkin ilk
ilanın yapıldığı yıl içerisinde alınmıĢ, tüzel kiĢiliğin sicile kayıtlı olduğuna dair
belge,
-Teklif veren tüzel kiĢi müteahhitlik firmasının ilgisine göre tüzel kiĢiliğin
ortakları, üyeleri veya kurucuları ile tüzel kiĢiliğin yönetimindeki görevlilerin
son durumunu gösteren ülkesinin Ticaret Sicil Gazetesi veya bu hususları
tevsik eden belgeler ile tüzel kiĢiliğin noter tasdikli imza sirküleri,
-Teklif veren müteahhidin, sermayesinin yarısından fazlasına sahip olduğu
sermaye Ģirketlerine iliĢkin beyanname.
Bir uluslararası ihaleye müteahhit firma adına vekaleten katılma
halinde, teklif veren müteahhit firma adına katılan kiĢinin ihaleye katılmaya
iliĢkin noterden tasdikli vekaletnamesi ile vekaleten katılanın noter tasdikli imza
50
beyannamesinin de ihale makamına sunulması gereklidir.
ĠĢ ortaklığı halinde bir uluslararası ihaleye teklif verilmesi halinde, iĢ
ortaklığını teyid eden bir beyanname ile birlikte iĢ ortaklığını oluĢturan
müteahhit firmaların her birinin yukarıda zikredilen belgeleri ayrı ayrı ihale
makamına sunmaları zorunludur.
b) ĠĢ tecrübesini gösteren belgeler: ĠĢ tecrübesini gösteren belgeler, teklif veren
müteahhit firmanın ihale konusu iĢ veya benzer iĢlerdeki deneyimini ortaya
koyan iĢ bitirme belgesi, iĢ durum belgesi, iĢ yönetme belgesi ve iĢ denetleme
belgesidir.
ĠĢ tecrübesinde değerlendirilecek benzer iĢler, ihale konusu iĢ veya iĢin
bölümleriyle nitelik ve büyüklük bakımından benzerlik gösteren, aynı veya
benzer inĢaat usul ve tekniği gerektiren, tesis, makina, teçhizat ve diğer
ekipman ile mali güç, ihtisas ve organizasyon gerekleri itibariyle benzer
özellikteki iĢlerdir.
Hangi nitelikteki iĢ ya da iĢlerin benzer iĢ kabul edileceği, ilgili ihale
makamı idarece tespit edilir ve ihale veya ön yeterlilik dökümanı ile ihale veya
ön yeterliliğe iliĢkin ilan veya davet belgelerinde belirtilir.
c) Teklif veren müteahhit firmanın organizasyon yapısına ve personel durumuna
iliĢkin belgeler : Teklif veren müteahhit firmanın organizasyon yapısına ve
ihale konusu yapım iĢini yerine getirmek için ihale makamı idarece öngörülen
sayıda ve nitelikte personel çalıĢtırdığına veya çalıĢtıracağına dair bilgi ve/veya
belgeler ile teklif veren müteahhit firmanın yönetim kadrosu ve iĢi yürütecek
teknik personelin eğitimi ve mesleki niteliklerini gösteren belgeler, deneyim
süresini gösterir ilgili meslek odası üye belgesi veya iĢletmedeki çalıĢma
süresini tevsik eden sosyal güvenlik kurumu onaylı prim ödeme belgelerinin
istenmesinin ve incelenmesinin gerekli gürüldüğü ihalelerde bu bilgi ve
belgelerin bir kısmı veya hepsi istenebilir ve bunlar üzerinden asgari yeterlilik
kriterleri belirlenebilir.
Asgari yeterlilik kriteri olarak anahtar teknik personel öngörülmesi
halinde, bu personelin genellikle en az beĢ yıl deneyimli mimar veya mühendis
olması, ihale tarihinden önce iĢe alınmıĢ ve ihale tarihi itibariyle teklif veren
müteahhit firmanın bünyesinde çalıĢıyor bulunması Ģartlarının arandığı
görülmektedir.
Teklif verenin iĢ ortaklığı olması halinde, ortaklık paylarının oranlarına
bakılmaksızın, pilot ve diğer ortaklara ait anahtar personelin tamamı
değerlendirilir.
Teklif veren firmanın organizasyon yapısına ve personel durumuna
iliĢkin belgelerin istenilmesi ve bunlar üzerinden yeterlik kriteri öngörülmesi
halinde, istenecek belgeler ve bunların taĢıyacağı Ģartlar ihale makamı idare
tarafından tespit edilecektir.
51
d) Makina ve diğer ekipmana iliĢkin belgeler: Ġhale makamı idare, ihale
konusu iĢin yapılabilmesi için gerekli gördüğü tesis, makina, teçhizat ve diğer
ekipman ile ilgili bilgi ve belgeler isteyebilir ve bunlara ait asgari yeterlilik
kriterleri belirleyebilir.
Müteahhit firmanın ihale konusu yapım iĢini yürütürken kullanacağı
tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman için müteahhit firmanın kendi malı
olma Ģartının aranmaması esastır. Teklif veren müteahhit firmanın kendi malı
olan tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipmanın fatura, demirbaĢ veya
amortisman defterinde kayıtlı olduğu, buna dair noter tespit tutanağı veya
yeminli mali müĢavir raporu ile tevsik edilir. Taahhüt edilerek temin edilecek
tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman için ise, noter onaylı taahhütname
verilmesi gerekmektedir.
Geçici ithalle getirilmiĢ veya 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu
hükümlerine göre edinilmiĢ tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman da, kira
sözleĢmeleri eklenmek ve ihale ilk ilan tarihine kadarki kiralarının ödendiğini
belgelemek Ģartı ile, teklif veren müteahhit firmanın kendi malı sayılır.
Müteahhit firmalar arası iĢ ortaklıklarında pilot ve diğer ortaklara ait
tesis, makina, teçhizat ve diğer ekipman, ortaklık oranlarına bakılmaksızın tam
olarak değerlendirilir.
Makina ve diğer ekipmana iliĢkin belgelerin istenilmesi ve bunlar
üzerinden yeterlik kriterleri öngörülmesi halinde, istenecek belgeler ve bunların
taĢıyacağı Ģartlar, ihale makamı idare tarafından tespit edilecektir.
Ġhale makamı idareler, belgelerin aslını veya aslına uygunluğu noterce
onaylanmıĢ örneklerini isterler. Yurt dıĢındaki ihale makamına sunulacak bu
belgelerin hepsinin ihale makamı idarenin ülkesinin dilinde veya Ġngilizce
tercümelerinin yeminli tercüman tarafından yapıldıktan sonra notere
onaylatılması gereklidir.
Teklif kapsamında ihale makamına sunulan iĢ tecrübesi belgelerinin
noter onaylı olanlarının asılları, ihale üzerinde kalan teklif sahibi müteahhit
firma tarafından, sözleĢme imzalanmadan önce idareye ibraz edilir.
Ġhale makamı idareler, yurt dıĢında faaliyet gösteren teklif veren
müteahhit firmaların durumu ile ilgili olarak ticaret siciline tescil edildiği yerin
meslek odası ile ticaret sicil kaydı, kuruluĢu ve ortakları hakkında yazıĢma
yapabilir ve teklif veren müteahhit firmanın güvenilirliğinin tespiti için bu
konuda uzmanlaĢmıĢ kuruluĢlara yurt dıĢında araĢtırma yaptırabilirler.
Yabancı uyruklu müteahhitlik firmaları, ihale dökümanında istenen
belgelerin, kendi ülkelerindeki mevzuat uyarınca dengi olan belgeleri, ihale
makamı idareye sunarlar. Ġhale makamı idareye sunulması zorunlu olan
belgelerden bazılarının yabancı uyruklu müteahhitlik firmasının tabi olduğu
kendi ülkesinin mevzuatı çerçevesinde denginin bulunmaması ya da
düzenlenmesinin mümkün olmaması halinde, bu durumu belirten yazılı bir
beyan verirler. Ancak bu hususun yabancı uyruklu müteahhit firmanın Ģirket
merkezinin bulunduğu ülkenin Türkiye‘deki diplomatik misyon Ģefliklerine
52
veya bu ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti misyon Ģefliklerine teyit ettirilmesi
zorunludur.‖
E. ULUSLARARASI
REKABETE
AÇIK
ĠHALELERDE
UYGULANABĠLECEK YENĠLĠKÇĠ ĠHALE YÖNTEMLERĠ
Bir ihalenin uluslararası ihale sayılabilmesi için, ihaleye iĢtirak eden
müteahhitlerin iĢveren ile ayrı milliyetlerde olmaları ve ihale bedelinin bağlı
bulunduğu para biriminin projenin tatbik edildiği ülkeden serbestçe transfer
edilemeyip tamamının veya bir kısmının transfer Ģartlarının belirlenmiĢ olması
veya ödemelerin değiĢik para birimleri ile yapılması gereklidir.
―Avrupa Uluslararası Müteahhitler Birliği (EIC), aĢağıda bahsedilen
yenilikçi ihale yöntemlerinin uygulanmasının yaygınlık kazanmasının iĢveren
idarelere fayda sağlayacağını açıklamıĢtır‖ (Bkz. EIC, Blue Book on
Sustainable Procurement -Sürdürülebilir Ġhale Sistemi/Mavi Kitap,Germany,November 2004, s.11-13):
1. ĠĢveren idarenin birinci seçeneği, geleneksel ihale sürecinde teklif verenlerin
kaliteye dayalı olarak seçilmesi uygulamasına daha fazla yer vermektedir. Ön
yeterlilik, ihale belgeleri, sözleĢme koĢulları ve teminatlara iliĢkin yöntemlerin
iyileĢtirilmesinin yanısıra idareler, en düĢük bedel yerine ―ekonomik olarak en
avantajlı teklif‖, uygun yerlerde ―alternatif teklifler‖ için çağrıda bulunma ve
―çift zarf sisteminin uygulanması‖ gibi çeĢitli alternatif kriterleri uygulayarak
makul tekliflerin sunulmasını teĢvik edebilirler.
2. ĠĢveren idarenin ikinci seçeneği, anahtar teslim ya da tasarla-yap projeleri
için ihale açarak, tasarım aĢamasında teklif sahiplerinin becerilerinden daha
fazla faydalanmaktır.
Sözkonusu ihale yönteminde iĢveren idare, ―iĢ sahibinin gereklilikleri‖
baĢlığı altında teklif verenleri, projenin parametreleri konusunda
bilgilendirmekte ve seçme sürecini iki aĢamaya ayırmaktadır. Bu sayede farklı
görüĢ ve düĢüncelerin teklif verenler tarafından dile getirilmesine olanak
sağlayan tartıĢmalar için de belirli bir esneklik ortamı oluĢturabilmektedir.
3. ĠĢveren idarenin üçüncü seçeneği, ihalenin girdilerden ziyade sonuçlara
odaklanarak belirli bir performans düzeyine ulaĢan müteahhit firmaya
verilmesini sağlayacak bir sözleĢme Ģeklini kullanmaktır. Bu düzenleme ―
tasarla-yap‖ ya da ―anahtar teslim‖ projelere benzemekle birlikte iĢveren idare,
bu ilkeyi geniĢletip planlama, yapım, yenileme, bakım ve iĢletme unsurlarını da
içeren uzun süreli sözleĢmelerle hizmetin tamamını özel sektördeki üçüncü taraf
hizmet sağlayıcılarına devredebilir.
Genel kural olarak, söz konusu ―performansa dayalı ihale‖ yöntemi ile
gerçekleĢtirilen iĢlerin tasarım, yapım ya da iĢletme aĢamasında meydana gelen
her türlü kusur, müteahhidin sorumluluğunda olacaktır.
4. Ġdarenin dördüncü seçeneği ise, ―kamu-özel sektör ortaklığı‖ modelini
kullanmak ve kamu hizmetlerinin temini iĢini ―dıĢ kaynak kullanımı‖ ile özel
53
sektöre devretmek olacaktır.
Kamu-özel sektör ortaklığı, altyapı iĢlerinin yerine getirilmesi ve/veya
kamu hizmetlerinin sağlanması bağlamında, özel sektörün mali, ticari ya da
teknik kaynaklarının kullanılabilmesi amacıyla, kamu ve özel sektör arasında
yapılan bir dizi resmi anlaĢma ve düzenlemeleri kapsamaktadır.
Kamu-özel sektör ortaklığı modelleri Ģu anda altyapı sektöründe
oldukça yaygın bir uygulama olup, aynı Ģekilde kamu binalarının yapım
iĢlerinde de uygulanabilir. Bu projelerin ortak özelliği, yapım ve/veya yenileme
iĢi için büyük miktarda baĢlangıç sermayesi gerektirmesi ve yapım aĢamasının
tamamlanmasının ardından, hükümetin çok fazla borçlanmasını gerektirmeyen
bakım ve iĢletme masraflarının ortaya çıkmasıdır. Söz konusu maliyetler,
kullanıcı ödemeleri ya da devlet tarafından yapılan tek seferde ödeme ile,
projenin hizmet ömrü süresince yeniden finanse edilmektedir.‖
―Avrupa Uluslararası Müteahhitler Birliği, sürdürülebilir ihalenin etkin
bir ön yeterlilik aĢaması ile baĢlaması ve yüksek kaliteli belgelere ve dengeli
sözleĢme koĢullarına dayanan bir ihale süreci ile devam etmesi
görüĢündedir.Teklifin sunulması ile baĢlayan ve sözleĢme yürürlüğe girinceye
kadar geçen süre, yalnızca ihalenin en az kuralcı değil, aynı zamanda en az
faydalanılan kısmıdır. Bu süre içerisinde müteahhidin teklifi, iĢveren idarenin
gerekliliklerini tam olarak karĢılayıp karĢılamadığının anlaĢılması için, dikkatli
biçimde incelenmelidir. Nihayet, iĢveren idareler, en düĢük bedelle en yüksek
kaliteyi sağlayabilmek için, nitelikli teklif verenlerin rekabete uzmanlıklarını
taĢıyabilmelerine izin veren yenilikçi ihale yöntemlerini daha sık
kullanmalıdırlar‖ (EIC, a.g.e., s.13).
―Geleneksel olarak uluslararası ölçekte finanse edilen inĢaat iĢlerinde
izlenen standart bir yol vardır. ĠĢ sahibi idare, ihale çağrısına dahil edilmek
üzere kapsamlı Ģartname ve belgelerin hazırlanması için bir müĢavir mühendis
görevlendirir. Ġstekliler, bu belgeleri incelerler ve tekliflerini sunarlar‖(EIC,
a.g.e., s.13).
―GeçmiĢte tekliflerin değerlendirilmesinde esas alınan ölçüt, projenin
toplam iĢletme masraflarının optimize edilmesinden ziyade altyapı tesisi için
teklif edilen en düĢük yapım bedeliydi. Gelenekçi ihale yöntemi aĢağıdaki gibi
bazı sorunları içerisinde barındırmaktadır‖ (EIC, a.g.e., s.16-17):
-Makul olmayan tekliflerin sunulması ve dolayısıyla genelde danıĢmanlık
hizmetleri için yetersiz finansman ayrılması (bunun da ön etütlerin kötü
yapılmasıyla sonuçlanması) ve/veya hazırlık çalıĢmalarının yapıldığı tarih ile
iĢin fiilen uygulandığı tarih arasında çok fazla zaman geçmesi (bunun da ihale
belgelerinin belirsiz olmasıyla sonuçlanması) nedeniyle risk için ayrılan
karĢılıkların maliyeti çok artırması,
-Ġdarenin, yapılabilecek yenilikler, katma verimlilik ve değer mühendisliği gibi
alanları, teklif sahipleriyle tartıĢma ve seçenekleri değerlendirme beceresi
gösterememesi,
-Belli baĢlı kaynak yatırımlarının idare tarafından önceden yapılması gereği.‖
54
―Çok taraflı kalkınma bankalarının kredileri ile finanse edilen altyapı
projelerinin, uluslararası rekabetçi ihale yöntemleri ile tasarla - ihale et - yap
projeleri olarak gerçekleĢtirilmesi geçmiĢe dayanan bir gelenektir. ĠĢveren idare,
genellikle tasarım iĢlerini yürütmek için bir müĢavir mühendisi görevlendirir ve
ardından ihale belgelerini hazırlar. MüĢavir mühendis, yapım iĢlerini tasarlarl ve
tanımını çizim, Ģartname ve diğer benzeri dökümanlar ile yapar. Müteahhit ise,
müĢavir mühendis tarafından hazırlanan tasarım ve belgelere tam uyum
sağlayarak yapım iĢlerini gerçekleĢtirir‖ (EIC, a.g.e.,s.18).
―Ġhale dosyası, genellikle ön yeterliliği geçmiĢ olanlar olmak üzere ilgili
tüm taraflara dağıtılır ve ardından istekli firmalar tekliflerini hazırlarlar.
Teklifler, aynı zamanda teslim alınır ve tamamı aynı ihale belgeleri ve
bilgilerinden oluĢur. Daha sonra teslim alınan teklifler, ihale gerekliliklerine
uygunlukları açısından kontrol edilir ve ardından iĢveren idare tarafından
değerlendirilir. Bazı durumlarda sınırlı açıklamalar talep edilmekle birlikte,
istekliler ile herhangi bir pazarlık yapılmaz. Uygun olmayan teklifler reddedilir
ve ihale her zaman ―değerlendirilen en düĢük teklifi‖ yani ―en düĢük yapım
bedelini‖ veren müteahhide verilir‖ (EIC, a.g.e.,s.19).
EIC‘nin görüĢüne göre, ―uluslararası yapım iĢi projelerine kredi
sağlayan çok taraflı kalkınma bankaları, ihale sorumluluğunun tamamını iĢveren
idareye bırakmamalı ve gerek ihale sonucu gerekse projenin uygulaması
aĢamasındaki temel adımları yakından inceleyerek bu sorumluluğu
paylaĢmalıdırlar. Bunu gerçekleĢtirmenin bir yolu, müĢavir mühendis ya da iĢ
sahibinin temsilcisini, ihalelerdeki tüm uygunsuz durumları bankaya bildirme
konusunda yükümlü kılmaktır. Yürütme aĢamasında yapım sözleĢmesi uyarınca
gerçekleĢen herhangi bir maddi temerrüt hali ve sözleĢmede öngörülen
değiĢiklikler izlenmelidir. Bu tür uygulamalar, ön yeterlilik aĢamasında
baĢlamalı ve herhangi bir anlaĢmazlık çözümlenene kadar devam etmelidir‖
(EIC, a.g.e.,s.19).
―Proje kredisini temin eden kalkınma bankaları, iĢveren idare projeye
devam kararı almadan önce fizibilite etütlerinin kalitesini kontrol etmelidir. Bu
bankalar aynı zamanda, kredi anlaĢmalarında veya hibelerde yapılan
değiĢiklikler ve süre uzatımlarının uygulanması süresince etkin rol
oynamalıdırlar. Buna ilaveten, proje kredisini temin eden kalkınma bankaları,
sözleĢme tarafı olmasa da, bu bankaların uyguladığı ihale kuralları, iĢveren
idarenin temerrüde düĢmesi ya da kredi anlaĢmasında müteahhidi üçüncü taraf
lehdar olarak göstermek suretiyle söz konusu kredi anlaĢmasındaki bazı
hakların müteahhide temlik edilmesi hallerinde, müteahhide doğrudan ödeme
yapılması olanağını da sağlamalıdır. Bu seçenek, krediyi temin eden bankaların
projeye olan taahhüdünü gösterecek ve önemli bir temerrüt hali ortaya
çıktığında, projeyi kendi çıkarlarına göre kontrol etmek konusunda daha
elveriĢli bir konumda olabileceklerdir. Bu durum, aynı zamanda iĢveren
idarenin müteahhide ödemeleri konusunda algılanan riski de azaltacaktır‖ (EIC,
55
a.g.e., s.19).
―Anahtar teslim, tasarla-yap, performansa dayalı ihale ve kamu-özel
sektör ortaklıkları dahil olmak üzere modern ihale yöntem ve stratejilerinin çok
taraflı kalkınma bankalarının standart ihale belgelerine uyarlanması, Avrupa
Uluslararası Müteahhitler Birliğinin tavsiye ettiği bir uygulama olacaktır. Zira,
Birlik, sözleĢme tarafları arasında karĢılıklı güvenin tesis edilmesinde kalkınma
bankalarının öncülük etmesi gerektiği düĢüncesindedir‖ (EIC, a.g.e, s.20).
EIC‘ye göre, ―iĢveren idareler ellerindeki ilgili tüm veri ve bilgileri
teklif sahipleriyle paylaĢmalıdırlar. Dolayısıyla iĢveren idareler, yapım
sözleĢmelerine iliĢkin ihale belgelerine en azından aĢağıda yer alan bilgileri
dahil etmekle yükümlü olmalıdırlar ― (EIC, a.g.e., s.20):
-Jeo-teknik koĢullar dahil, ilgili tüm teknik bilgi,
-Tasarım ve yapım aĢamasının süresi,
-GerçekleĢtirilecek yapım iĢinin özellikleri ve miktarı,
-Kalite kontrolü için gerekli bilgiler,
-Yapım Ģartnamesi, standartları ve normları,
-Çevresel etki değerlendirmesi raporu,
-Güvenlik ve çevre standart ve normları.‖
ĠĢveren idareler; gümrük, ithalat ve ihracat izinlerinin alınmasından,
liman, depolama ve ulaĢtırma yönetmelikleri hükümlerinden, ulusal mevzuatla
uyum içinde kalarak, yabancı müteahhitleri muaf tutmalıdır‖ (EIC, a.g.e., s.21).
―Geleneksel yapım iĢlerinde müĢavir mühendisler iki görev
üstlenmektedir: Yapım iĢlerinin tasarlanması, proje uygulamasının denetlemesi
aĢamasında iĢveren idarenin temsilcisi olarak hareket etmek ve maliyet, onaylar
ile değiĢiklikler konusunda tarafsız karar verme yetkisini dengeli bir Ģekilde
kullanmak. Zaman içerisinde bu ikilem, müĢavir mühendisin müĢterisi idareye
hizmet verme görevi ile tarafsız bir Ģekilde sözleĢme ile ilgili konularda karar
verme görevi arasında kendi içinde çeliĢen bir durumu ortaya çıkarmıĢtır.
MüĢavir mühendisin bu ikili görevi, gerek iĢveren idare ve müteahhit gerekse
projenin finansmanını sağlayan kuruluĢlar açısından çok sayıda sorunu da
beraberinde getirmiĢtir‖ (EIC, a.g.e., s.22).
―MüĢavir mühendis ister doğrudan proje finansörü kuruluĢ isterse
iĢveren idare tarafından görevlendirilsin, müĢavirlerin açık ve son teknikleri
içeren Ģartnameler ve çizimler dahil olmak üzere güvenilir ihale belgeleri
hazırlama kabiliyetlerine göre seçilmeleri çok önemlidir; çünkü bu türden
belgeler, projenin kapsam ve teknik gerekliliklerini belirlediklerinden, bir inĢaat
projesinin baĢarılı bir Ģekilde uygulanmasının esasını oluĢturmaktadır. Nihai
ihale belgelerinde yer alan herhangi bir belirsizlik, kaçınılmaz olarak projenin
ilerleyen aĢamalarında ciddi sorunların doğmasına neden olacaktır. Zira, inĢaat
projelerinde yaĢanan sorunların çoğunun ana nedeni, ihale hazırlık sürecindeki
yetersiz bütçe sonucunda geliĢtirilen standart dıĢı ihale belgeleridir‖ (EIC,
a.g.e., s.22).
―Yapım iĢlerinin özellikleri ve kapsamının, Ģartnameler ve belirtilen
56
miktarlar esasında istekliler tarafından doğru bir Ģekilde değerlendirilmesine
imkan sağlamak için, kapsamlı bilgi ve veriler yeterli ayrıntıda sağlanmalıdır.
Müteahhit tarafından temin edilecek malzemelerin kalitesi ve iĢçilik standartları
açıkça tanımlanmalıdır‖
(EIC, a.g.e., s.22).
―ĠĢveren idare, projenin tasarlanması ve ihalenin yönetilmesi için bir
müĢavir mühendis, proje uygulamasının denetlenmesi ve sözleĢme gereklerinin
yerine getirilmesi için bir baĢka müĢavir mühendis görevlendirilebilir.
Taraflardan herhangi birinin ihmali ya da hatası nedeniyle uygulama sırasında
sorunların ortaya çıkması halinde ayrı bir kontrol mühendisi, tasarımcı
mühendis ile müteahhit arasında tarafsız bir rol üstlenebilir. Diğer taraftan,
tasarım ve kontrol iĢlevlerinin aynı mühendis tarafından üstlenilmesi ise,
tasarımcının kendi tasarım fikirlerinin doğru bir Ģekilde hayata geçirilip
geçirilmediğini kontrol etmesine imkan sağlayacaktır‖ (EIC, a.g.e., s.22).
EIC‘nin bir tavsiyesi de, ―sözleĢme koĢullarına bir ―AnlaĢmazlık
Kurulu‖ hükmünün ilave edilmesidir. Söz konusu kurul, sözleĢmenin hemen
baĢlangıcında atanmalı ve projenin tasarımı ya da uygulanması ile ilgili olarak
müĢavir mühendis ile müteahhit arasında herhangi bir görüĢ ayrılığı çıktığında
bağlayıcı karar verme yetkisi ile donatılmalıdır‖ (EIC, a.g.e., s.22).
―Uluslararası inĢaat sektörünün baĢlangıç zamanlarında yapım iĢleri,
çoğu zaman geleneksel yöntemle, en rekabetçi teklifi sunan müteahhitlere
verilmekteydi. Ancak günümüzde tasarla-yap ve anahtar teslim projeler ve hatta
müteahhidin yalnızca projenin tasarım ve yapımından değil bazı durumlarda
aynı zamanda projenin yürütülmesi ve finansmanından da sorumlu olduğu
performansa dayalı ihale yöntemi ve kamu-özel sektör ortaklıkları gibi
yöntemler çok daha yaygın bir Ģekilde kullanılmaktadır. Zira, yalnızca en düĢük
bedeli esas alan bir rekabet ortamında, öngörülen bütçe içerisinde ve belirlenen
sürede etkin bir Ģekilde tasarlanmıĢ yüksek kaliteli yapım eserlerini
gerçekleĢtirmek mümkün değildir‖ (EIC, a.g.e., s.23).
―Ön yeterlilik sürecinin bazı unsurları gereksiz yere karmaĢık, maliyetli
ve zaman alıcıdır. Ön yeterlilik soru formları genelde gereksiz formaliteleri
içeren taleplerde bulunmakta olup; bunlar, sözleĢmenin tabi olduğu hukuk
düzeni açısından gerekli olmadıkça, istenmesinden kolaylıkla vazgeçilebilecek
belgelerdir. Bu tür belgelere örnek olarak aĢağıdakiler verilebilir‖ (EIC,
a.g.e.,s.24-25):
-Her türlü ön yeterlilik ve teklif için, denetçilerin imza asıllarının bulunduğu
yıllık bildirimler,
-Her bir ön yeterlilik ve teklif için, banka yetkililerinin imza asılları bulunan
banka referans yazıları,
-Yeminli çevirmen tarafından yapılan ve bazen çevirmenin imzası ile birlikte
noter tasdiki istenen çeviriler,
-Noter tasdikli ve tasdik Ģerhi iliĢtirilmiĢ vekaletname,
-Projede kullanılması öngörülen ekipmanların menĢe bildirimleri ya da menĢe
57
belgeleri,
-Ülkelerin çoğunda noterlik sisteminin yaygın olmaması nedeniyle noter tasdiki
yaptırmanın zor olmasına rağmen noter tasdikli çeĢitli belgeler.‖
―Bunun da ötesinde günümüzde artan sayıda ihale çağrısı, ön yeterlilik
baĢvurusunda bulunan müteahhide ek yükler getiren gereklilikler içermektedir‖
(EIC, a.g.e., s.25-26):
-Projeye özel kredi imkanının bulunduğunu teyit eden banka beyanı (maliyet
getiren ve kredi imkanının tamamını bloke eden ve aynı zamanda proje
tekliflerinin altı aydan daha uzun bir süre sonra verileceği ön yeterlilik
süreçlerinde anlamlı olmayan bir uygulamadır.
-Listelenen personel ve ekipmanın münhasıran ilgili projede kullanılacağına
dair müteahhit beyanı (aynı zamanda birden fazla lot için teklif verilmesini
güçleĢtirmekte ve hattta imkansız kılmaktadır),
-KiralanmıĢ ya da kirala-satınal anlaĢmaları yada diğer finansman anlaĢmaları
uyarınca edinilmiĢ olanların aksine, projede kullanılacak olan ekipmanların
tamamı ya da yarısının müteahhidin mülkiyetinde bulunması gerekliliği,
-Müteahhidin elinde normal Ģartlarda bulunmayan ve müteahhidin ibraz
etmekle yükümlü olduğu konu ile ilgili olmayan bilgiler ( ―teklif sahibinin daha
önce temerrüde düĢtüğü sözleĢmeler‖ ya da ―Ģirket varlıkları üzerinde bulunan
alacak talepleri ve konu oldukları dava süreçleri‖ gibi bilgilerin ihale süreciyle
ilgileri halen anlaĢılamamıĢtır. Ayrıca, teklif sahipleri, bu türden bilgilerin ön
yeterlilik aĢamasında idare tarafından nasıl kullanılacağı konusunda genelde
bilgilendirilmediklerinden dolayı, değerlendirme sürecinin subjektif olacağı
yönünde Ģüpheler doğmaktadır).‖
―EIC, ön yeterlilik ölçütlerinin nesnel olmasını, ihale duyurusunda
açıkça belirtilmesini ve yayınlanmasını tavsiye etmektedir. Bu ölçütler olası tüm
teklif sahiplerine eĢit uygulanmalıdır. EIC, aĢağıda belirtilen bilgilerin ön
yeterlilik değerlendirmesi için sunulmasının yeterli olduğu görüĢündedir‖ (EIC,
a.g.e., s.26):
-Ticaret kaydı, yıllık bildirimler, banka referansları ve benzeri belgelerin
fotokopileri,
-Noter tasdiki yerine tasdiksiz çeviriler,
-Müteahhidin imzaladığı vekaletname,
-Projede kullanılacak ekipmanlara ait uygun olan ülkelerdeki menĢe
belgelerinin verileceğine dair bir beyan,
-Belge asılları, sertifikalar ve tasdikli imzaların zorunlu olması halinde, teklif
değerlendirme sürecinin sonunda ihale üzerinde kalan teklif sahibi (ya da kısa
listeye kalan sınırlı sayıda telif veren) tarafından ibraz edilmeleri yeterli
olmalıdır.‖
―Uluslararası ihale çağrısında bulunan iĢveren idareler, toplam proje
sermaye maliyetlerinin ortalamada yaklaĢık yüzde 3‘ünü, ihalenin tasarım ve
teklif belgelerinin hazırlanmasına harcamaktadır. Bu oran, güncel fizibilte
58
etüdlerinin hazırlanması için yeterli olmamaktadır. Ġhale belgelerinin yetersiz
düzeyde hazırlanması, çoğu zaman projenin de baĢarısız olmasıyla
sonuçlanabilmektedir‖ (EIC, a.g.e, s.27).
EIC, teklifler alınmadan seçilen müĢavir mühendis tarafından
hazırlanan etüt, Ģartname, çizim ve benzeri belgelerin kalite ve yeterliliğinden
tamamen iĢveren idarelerin sorumlu tutulmasını tavsiye etmektedir (EIC, a.g.e,
s.27).
F. ULUSLARARASI REKABETE AÇIK YAPIM ĠHALELERĠ ĠÇĠN
ÖNGÖRÜLEN TEMĠNATLAR
―Uluslararası yapım iĢleri sözleĢmelerinde, projenin bütçe dahilinde ve
zamanında tamamlanması için kamu ve özel sektör iĢverenlerini teminat altına
almak için standart bir gereklilik söz konusudur. Bir banka tarafından
düzenlenen koĢulsuz teminat, genellikle sözleĢme bedelinin yaklaĢık yüzde 10‘u
tutarında olup, uluslararası müĢterilerin karĢılıklı teminat talebini yerine
getirmek için kullanılmaktadır‖ (EIC, a.g.e., s.30).
―Kefalet Ģirketleri tarafından sözleĢme teminatı olarak verilen sözleĢme
senetlerinin kullanılması, uluslararası taahhüt iĢlerinde yaygın bir uygulama
değildir. Kefalet senedi sisteminde garantör, sözleĢme teminatının yalnızca mali
unsurlarını taahhüt etmemekte aynı zamanda iĢ sahibine, müteahhidin yapım
iĢleri sözleĢmesinden doğan yükümlülüklerini yerine getireceğine yani yapım
iĢinin tamamlanacağına dair bir güvence de vermektedir. Kefalet senetleri; kesin
teminat, avans teminatı ve alıkoyma serbest bırakma mekanizması gibi
müteahhidin sözleĢmeden kaynaklanan teminat yükümlülüklerinin tamamının
karĢılanması amacıyla düzenlenebilir‖ (EIC, a.g.e., s.30-31).
―Kefalet senedi sisteminin müteahhide sağladığı baĢlıca avantajlar
Ģunlardır:
1. Kefalet senedi, müteahhidin kredi imkanını etkilemez.
2. Müteahhit haksız taleplere karĢı korunur.
3. Kefalet, projenin geliĢtirilme aĢamasını da içerdiğinden, genelde
anlaĢmazlıklar berteraf edilir‖ (EIC, a.g.e., s.31).
―Kefalet senedi sistemi, bir teminat Ģekli olarak aynı zamanda projeyi
finanse eden kuruluĢlar için de caziptir; çünkü yatırımın güvenilirliği, projenin
tamamlanacağı güvencesi ile teminat altındadır‖ (EIC, a.g.e., s.31).
―Uluslararası Ticaret Odası (ICC), ―Talep Teminatları ve SözleĢme
Teminatları için Yeknesak Kuralları‖ yayınlamıĢtır. Üye devletler tarafından
onaylanan bu kurallar, söz konusu mali araçların uygunsuz kullanımına karĢı
borçlu ve garantörleri korumaktadır‖ (EIC, a.g.e., s.31).
―EIC, proje finansörü kalkınma bankalarının ihale belgelerinde, projeye
bağlı olarak talep teminatı ya da sözleĢme teminatının kullanılmasına iliĢkin
hükümlerin yer almasını önermektedir. Buna alternatif uygulamalar, ilgili
masraflar sözleĢme bedeline dahil edilmek zorunda olduğundan daha düĢük
59
nihai bedellerin oluĢmasına katkıda bulunabilir. Temin edilmeleri genelde daha
ucuz olduğundan ve idare için de avantaj sağladığından, kefalet Ģirketleri
tarafından düzenlenen teminatların kullanılması önerilmektedir. Ayrıca, teminat
ya da senet metninde ICC yeknesak kurallarına atıfta bulunulması, taraflar için
zorunlu kılınmalıdır‖ (EIC, a.g.e., s.31).
G. ULUSLARARASI REKABETE AÇIK YAPIM ĠġLERĠ ĠHALE
SÜRECĠNĠN MODERNLEġTĠRĠLMESĠ
1. EKONOMĠK OLARAK EN AVANTAJLI TEKLĠF
EIC‘ye göre, ―en düĢük bedelli teklif yerine iĢveren idarelerin makul
teklif anlayıĢını ―ekonomik olarak en avantajlı teklif‖ (bir baĢka deyiĢle, teknik
performans, maliyet etkililiği, esneklik, çevresel etki, yerel halka yönelik
yatırım, sosyal sorumluluk ve benzeri unsurların en makul birleĢimini içeren
teklif) bağlamında değerlendirmeleri uygun olacaktır. Ancak fiilen genelde
yalnızca ―en düĢük bedel‖ dikkate alınmaktadır çünkü iĢveren idare, ―düĢük
bedel‖ ile ―ekonomik olarak en avantajlı teklif‖ arasındaki farkı
değerlendiremeyecek olan üst düzey yetkililerine karĢı sorumludur‖ (EIC,
a.g.e.,s.35).
Avrupa Adalet Divanının aldığı son karara göre, ―en düĢük bedel‖
nesnel bir ölçüt olarak kabul edilmiĢtir (Bkz. ECJ, C-247/02). Ancak, en düĢük
bedel, iĢveren idare tarafından tek karar ölçütü olarak seçildiğinde, idare her
sözleĢmenin kendine özgü özelliklerini değerlendirmeye alamamakta, serbest
rekabet için en uygun ölçütleri seçememekte ve dolayısıyla ihaleyi en iyi teklif
sahibine verememektedir. Açık ve belli teklif sahipleri arasında ihale yöntemleri
ile gerçekleĢtirilen kamu ihalelerine iliĢkin çerçeve kanunun yalnızca en düĢük
bedel esasına dayandırılması, Avrupa Birliği Hukukuna aykırıdır‖ (EIC, a.g.,e,
s.35).
―Uluslararası kalkınma bankaları tarafından finanse edilen projelerdeki
en düĢük bedel sorununu çözmek için EIC‘nin önerisi, bu bankaların, iĢveren
idareleri ―ekonomik olarak en avantajlı teklif‖ esasında ihaleleri
sonuçlandırmaları yönünde teĢvik etmeleridir‖ (EIC, a.g.e., s.35).
―Ekonomik olarak en avantajlı teklif, ihale dosyasında belirtilen
mekanizmalar uyarınca kalite, bedel ve iĢletme maliyeti gibi unsurlara uygun
ağırlıklar verilerek belirlenmelidir. Ancak, ihale çağrısında bedel dıĢında kalite,
performans Ģartnameleri, tasarım gereklilikleri, tamamlama süresi, iĢletme
maliyeti ve baĢka ölçütlerin de esas alınması halinde, bu tür tekliflerin
değerlendirilmesi çok daha karmaĢık ve biraz da öznel olabilecektir‖ (EIC,
a.g.e.,s.36).
ĠĢveren idareler tarafından genelde izlenmesi gereken safhalar, aĢağıda
belirtilen beĢ aĢamayı kapsamaktadır (EIC, a.g.e., s.36):
-Bedele ek olarak belirlenecek ihale kararı ölçütlerinin seçilmesi,
60
-Ölçütlerin herbirinin ağırlıklarının belirlenmesi,
-Ölçütlerin herbiri esas alınarak tekliflerin değerlendirilmesi,
-AĢırı düĢük tekliflerin reddedilmesi,
-Tekliflerin nihai olarak sıralanması.‖
2. ALTERNATĠF TEKLĠFLER
―Alternatif teklifler, teklif verenin, iĢveren idarenin ihtiyaçlarını
karĢıladığını düĢündüğü ancak ihale belgelerindeki gerekliliklerle tam olarak
eĢleĢmeyen tekliflerdir. Teknik yenilikleri, projenin maliyetini düĢüren ya da
performansını artıran diğer yaklaĢım değiĢikliklerini içerebilirler‖ (EIC, a.g.e.,
s.37).
―EIC, müteahhitlerin ihale dıĢı bırakılmadan teknik alternatifler
sunabilme seçeneğine sahip olması gerektiği düĢüncesindedir. Zira, teklif
verenlerden biri, projenin gerçekleĢtirilmesi ile ilgili olarak ihale belgelerinde
belirtilen çözümden farklı bir çözümü sunma bilgi ve becerisine sahip olabilir.
Bu nedenle en pratik çözüm, maliyeti düĢürmesi, yapım süresini kısaltması ya
da projenin daha iyi uygulanmasına imkan sağlaması kaydıyla, teklif sahiplerini
alternatif teklifler sunmaya davet etmektedir‖ (EIC, a.g.e., s.37).
3. ÇĠFT ZARF SĠSTEMĠ
―AĢırı düĢük teklif verilmesi riskini bertaraf etmek için bazı ülkerede
teknik ve mali tekliflerin iki ayrı zarf içinde sunulması talep edilmektedir. Bu
sayede ihale makamı idareler, mali unsurların etkisi altında kalmadan tekliflerin
teknik kalitesini değerlendirebilmektedirler‖ (EIC, a.g.e., s.37).
―Çift zarf sisteminin avantajı, öncelikle teknik tekliflerin
değerlendirilmesine imkan sağlanması ve iĢveren idarenin ilgisini en çok çeken
teknik çözümlerin, çözümüne iliĢkin bedel iĢveren idare tarafından bilinmeden,
tarafsız bir biçimde seçilebilmesidir. Bazı durumlarda, iyi bir teknik çözüm
ihtiyacı, bunun için gereken bedelden daha önemlidir‖ (EIC, a.g.e., s.37).
―Bu yöntemin Ģeffaf uygulanması için taraflardan her biririn teknik
tekliflerine karĢılık gelen mali tekliflerini içeren ikinci zarfların tamamı, noter
veya avukat gibi bağımsız bir tarafa teslim edilmeli ve yalnızca tatmin edici
teknik çözümlere ait mali teklifler, söz konusu üçüncü tarafların huzurunda
açılmalıdır. Mali teklif, idarenin bütçesini aĢıyorsa, tatmin edici bulunan en iyi
ikinci teknik çözüme ait mali zarf açılmalı ve seçim yapılana kadar uygulamaya
bu Ģekilde devam edilmelidir. Açılmayan zarflar, ihalenin sonuçlandırılmasının
ardından baĢarısız olan teklif sahiplerine geri gönderilmelidir‖ (EIC,a.g.e.,s.3738).
4. ĠKĠ AġAMALI ĠHALE SĠSTEMĠ
―EIC, büyük ölçekli altyapı projelerinin ihalesinde ―anahtar teslim‖ ya
da ―tasarla-yap‖ yöntemlerinin, proje finansörü kuruluĢlar ve iĢveren idareler
61
tarafından ciddi olarak ele alınmasını tavsiye etmektedir. Zira, tasarım ve yapım
iĢlerine ait sorumluluğun birlikte tek elde toplanması, projenin tamamlanma
süresini kısaltacaktır. Ayrıca, tasarım ve yapım sürecindeki verimlilik, proje
bedellerini de düĢürebilecektir‖ (EIC, a.g.e., s.38).
―Anahtar teslim proje ihalelerinin yanlıĢ tanımlanmıĢ iĢ sahibi
gerekliliklerine göre tek aĢamalı ihale yöntemi esasında sonuçlandırıldığı
olumsuz örnekler dikkate alındığında, ihale sürecinin etkin yürütülmesi ve uzun
sürmemesi kaydıyla, bu tür projelerde iki aĢamalı ihale sisteminin kullanılması
için geçerli nedenler bulunmaktadır. Birinci aĢamada seçilenlerden bir kısa liste
oluĢturulacak ve bunlardan, gözden geçirilmiĢ eĢit Ģartlara göre mali tekliflerini
sunmaları istenecektir‖ (EIC, a.g.e., s.38-39).
5. PERFORMANSA DAYALI ĠHALE SĠSTEMĠ
―Performansa dayalı ihale yaklaĢımı, hizmetin temini iĢini özel sektöre
devrederek ve subvansiyon ödemesini hedeflenen gruplara verilen hizmete
bağlayarak, hizmet kalitesini artırmaya çalıĢmaktadır. Geleneksel projelerde
idare, örneğin bir su arıtma tesisi (ya da kara yolunun) yapımı için talimat
vermekte ve tesisi yaptırmaktadır. Ancak performansa dayalı ihale sistemiyle
gerçekleĢtirilen projelerin çoğunda bir hizmet (örneğin arıtılmıĢ suyun temini ya
da bakım ve iĢletme sorumluluğu da dahil olmak üzere bir kara yolunun
hizmete açılması) satın alınmaktadır‖ (EIC, a.g.e., s.39).
―Teklif sahiplerinin yalnızca bedelle sınırlı olmamak üzere geniĢ bir
ihale karar ölçütleri yelpazesi içinde rekabete girmelerine imkan verdiğinden
EIC, genel anlamda performansa dayalı ihale sistemini desteklemektedir.
Dolayısıyla EIC, Dünya Bankası tarafından yürütülen ve çok taraflı kalkınma
bankaları ile iki taraflı bağıĢcı kuruluĢlar tarafından finanse edilen büyük ölçekli
karmaĢık projelerin performansa dayalı ihale sistemi ile gerçekleĢtirilmesi
yaklaĢımının analiz edildiği araĢtırma çalıĢmasını, tamamen desteklemektedir.
Özellikle enerji üretimi, su ve kanalizasyon ve diğer kamu hizmetleri gibi alt
yapı projeleri ile sınırlı olan bu çalıĢma Ģu sonuca varmıĢtır: ―Belirtilen proje
türlerinde performansa dayalı ihalenin benimsenmesinde ilgili tüm tarafların
sağlayacağı bir dizi fayda bulunmaktadır. Büyük ölçekli karmaĢık projelerde bu
faydalar, olası olumsuzlukların çok ötesine geçmektedir‖ (Bkz. Uluslararası
Finans KuruluĢları ve BağıĢçılar Tarafından Finanse Edilen Büyük Ölçekli
KarmaĢık Projelerin Performansa Dayalı Ġhale Sistemi ile GerçekleĢtirilmesi
konulu çalıĢma-Nihai Rapor, 29 Mart 2004,s.14).
―Nihai raporun ana sonuçları aĢağıdaki gibidir:
-Müteahhitler, kendilerine ait daha yeni, daha verimli ve bazen daha ucuz
teknoloji çözümlerini önerebilmelidirler;
-Dünya Bankasının Ġhale Klavuzu ya da standart ihale belgelerinde performans
ya da iĢleve dayalı Ģartnamelerin kullanılmaması yönünde bir ifade yoktur;
-Ön yeterlilik ardından iki aĢamalı ihale en uygun yöntemdir;
62
-Avrupa deneyimlerine bakıldığında, iĢ sahiplerinin nitelikli ve deneyimli
personeli ile tamamlanan tesisleri devraldığı ve iĢlettiği çok sayıda iyi iĢleyen
performansa dayalı ihale ile gerçekleĢtirilen proje bulunmaktadır;
-GeliĢmekte olan ve geçiĢ ekonomisindeki ülkelerde, iĢ sahibinin uygun eğitimli
iĢletme ve bakım personeline sahip olmadığı durumlarda, tamamlanan tesisin
iĢletme faaliyetlerinden, bir baĢka deyiĢle yalnızca tesisin yapımı değil
kullanıcılara hizmet temini faaliyetlerinden de müteahhidin sorumlu olması,
daha tatmin edici sonuçların elde edilmesini sağlayabilir;
-ĠĢleve dayalı Ģartnamelerin hazırlanması ve ilgili tekliflerin değerlendirilmesi,
yetkin ve deneyimli teknik personele sahip müĢavir mühendislerin
görevlendirilmesini gerektirmektedir.‖ (Nihai Rapor, s.14).
―Performansa dayalı ihale sisteminde kullanılacak teminatlar, standart
projelerin teminatlarından çok daha önemli olacaktır. Zira, bu uygulamada
müteahhitler çok daha uzun bir süre boyunca daha büyük ölçekli bir yatırımı
üstlenmekte ve dolayısıyla müteahhit ve kefalet sektörü üzerine önemli bir yük
getirmektedir. Ayrıca, geleneksel sözleĢmelere göre çok daha uzutılmıĢ sürelerin
söz konusu olduğu performansa dayalı ihalelerde, ödeme konusu geliĢmekte
olan ülkelerde sorunlara neden olmaktadır. Dolayısıyla, performansa dayalı
ihaleler için kısmi risk teminatları gibi yeterli araçlar geliĢtirilmelidir‖ (EIC,
a.g.e., s.41).
6. KAMU-ÖZEL SEKTÖR ORTAKLIKLARI
―Kamu özel sektör ortaklığı‖ genel terimi altında, amaçları projelere
özel sektör katılımını sağlamak olan çok sayıda proje modeli (özel finans
giriĢimi, tasarla-yap-finanse et-iĢlet, yap-iĢlet-devret, yap-devral-iĢlet-devret
v.b.) geliĢtirilmiĢ olup bu modeller halen uygulanmaktadır‖ (Bu konuda bkz.
GeliĢmekte Olan ve GeçiĢ Ekonomisindeki Ülkelerde Kamu-Özel Sektör
Ortaklıkları-Mevcut Deneyimlerin EleĢtirel Değerlendirilmesi ve BağıĢçı
Müdahelesi Olasılıklarının Analizi, Avrupa Komisyonu ÇalıĢma Belgesi, 30
Temmuz 2004).
―Ġyi tasarlanmıĢ kamu-özel sektör ortaklığı modelleri, aslında altyapı
hizmetlerinin kalite ve miktarını iyileĢtirmekte ve aynı zamanda önemli
verimlilik kazanımları sağlamaktadır. Rekabet ya da etkili düzenleyici bir
çerçeve ile risklerin kamudan özel sektöre kaydırılması yöntemiyle harcanan
paranın karĢılığının daha fazla alınması sağlanabilir‖ (EIC, a.g.e.,s.42).
―Sürdürülebilir ihale sistemi, etkin bir ön yeterlilik aĢaması ile
baĢlamakta ve yüksek kaliteli belgelere ve dengeli sözleĢme koĢullarına
dayanan bir ihale süreci ile devam etmektedir. En düĢük bedelle en yüksek
kaliteyi sağlamak için proje finansörü çok taraflı kalkınma bankaları, yeterliliği
almıĢ teklif sahiplerinin uzmanlıklarını yeterli düzeyde rekabete
taĢıyabilmelerine imkan sağlayacak yenilikçi ihale yöntemlerini daha sık
uygulamalıdır. Anahtar teslim, tasarla-yap, performansa dayalı ihale ve kamu
63
özel sektör ortaklıkları gibi yenilikçi ihale modelleri kullanılarak aĢağıda
belirtilen katma değerler elde edilebilir‖ (EIC, a.g.e., s.44-45):
1. GeliĢmekte olan pazarlara yatırım yapılması,
2. Bilginin yerel müteahhitlere aktarılması,
3. Müteahhitlerin projenin erken aĢamalarında devreye girmesi ile verimliliğin
artması,
4. ĠĢletme masraflarının optimize edilmesi,
5. Sosyal sorumluluk taĢıyan iĢletme anlayıĢı dahil olmak üzere sürdürülebilir
kalkınma ilkelerine uyum sağlanması.‖
―Özellikle büyük ölçekli projelerin, iĢi yapmak için gereken beceri ve
kaynaklara sahip ve uygun olan yerlerde iĢi yerel taĢeronlara devredecek
yabancı müteahhit firmalara verilmesi halinde; yurt dıĢı müteahhitlik hizmetleri
sektöründe uluslararası ve yerel çıkarların çatıĢması sorunu yaĢanmayacaktır‖
(EIC, a.g.e., s.45).
1.1.1
SONUÇ
Yirmibirinci yüzyılın baĢında, uluslararası müteahhitlik hizmetleri
sektörü, inĢaatla ilgili yan servisler ve yardımcılar ve ortaklar aracılığıyla
faaliyette bulunan özgün yapısı ile, aynı zamanda hem fırsatlar ile hem de
zorluklar ile karĢı karĢıya bulunmaktadır.
Uluslararası müteahhitlik hizmetleri sektörünün yurtdıĢındaki iĢ
olanaklarını etkileyen geniĢ faktörler yelpazesinde; altyapı projelerinin
uluslararası finansmanı, uluslararası ihale prosedürleri ve standart sözleĢme
formları,uluslararası
tahkim
ve
uyuĢmazlıkların
alternatif
çözüm
mekanizmaları, ihracat kredisi sigortası ve yabancı inĢaat pazarlarına giriĢ
engellerinin kaldırılması hususları önceliğe sahip meseleler olarak öne
çıkmaktadır.
Global ölçekte altyapı ihtiyacı her geçen gün artmakla birlikte, dünya
çapında altyapı alanında yeni inĢaat ve bakım faaliyetleri için gereken fonları
bulmakta genel olarak güçlük çekildiği gözlenmektedir. Bu durum karĢısında
yeni bir finansman yöntemi olarak, altyapı yatırımlarının finansmanında ve alt
yapı hizmetlerinin yürütülmesinde kamu-özel sektör ortaklığı (Public-Private
Partnership) modeline daha fazla iĢlerlik kazandırmak güncel bir çözüm yolu
olarak ortaya çıkmaktadır.
FIDIC tarafından 1999 yılında yayınlanan 5‘inci baskı yeni kırmızı,sarı
ve gümüĢ renkli kitapların (genel ve özel Ģartnamelerin), diğer bir deyiĢle
standart sözleĢme formlarının, geçmiĢte olduğundan daha fazla olarak inĢaat
riskini müteahhite yüklediği görülmektedir. Ancak Asya, Afrika ve Latin
Amerika ülkelerinin çoğunda halen 1987 yılında yayınlanan 4‘üncü baskı
kırmızı kitap, inĢaat sözleĢmelerinin hazırlanmasında ve uluslararası ihalelerde
64
yaygın olarak kullanılmakta olup; yeni baskı FIDIC tip Ģartnamelerinin bu eski
baskı versiyonunun tamamen yerini almasının biraz daha zaman alacağı
anlaĢılmaktadır.
Modern bir ihale sistemi, baĢvuran isteklilerin etkili bir ön yeterlilik
değerlendirrnesine alınmasıyla baĢlamalı ve yüksek kaliteli ihale dökümanlarına
dayanan bir ihale prosedürü ve iĢveren ile müteahhit arasında gelecekteki
muhtemel riskleri adil olarak dağıtan dengeli sözleĢme Ģartları ile devam
etmelidir.
ĠnĢaat projelerine iliĢkin uyuĢmazlıkların hızlı, hatta mümkünse çıktığı
anda Ģantiyede çözülebilmesini temin edebilecek alternatif uyuĢmazlık çözüm
mekanizmalarına, özellikle de uluslararası inĢaat projelerinde inĢaat sanayinin
özel ihtiyacı bulunmaktadır.
Günümüzdeki uygulamada ihracat kredisi sigortası Ģirketlerinin
sağladığı sigortaların kapsamı politik ve ticari riskler ile sınırlı olup; çevresel,
sosyal ve kültürel riskleri azaltma kapasiteleri ihmal edilebilir düzeydedir.
Geleneksel inĢaat faaliyeti, iĢverenlerin ve onların müĢavir mühendislerinin
belirlediği teknik kriterlere ve Ģartlara dayanan talimatları yerine getirdiği için,
müteahhitin inĢaat iĢinin çevresel boyutlarını etkileme kapasitesi, üçüncü
taraflar tarafından hazırlanan ihale dökümanları ve dizaynlar (çizimler) ile
inĢaatın yapılmakta olduğu yabancı ülkedeki ulusal mevzuat ile sınırlıdır.
Haziran 2003‘de dünyanın en büyük ve en ünlü özel finans
kuruluĢlarından bazıları Ekvador Prensiplerini kabul etmiĢlerdir. Bu yol
gösterici prensipler, kredi veren kuruluĢların finanse ettikleri inĢaat projelerinin
sosyal açıdan sorumlu ve çevresel açıdan sakıncasız geliĢmesini garanti etmeyi
amaçlamaktadır. Nitekim, Avrupa Uluslararası Müteahhitler Birliği Genel
Kurulu‘nun 15 Nisan 2004 tarihinde Ġstanbul‘daki konferansının konusunun
―Ġhracat Kredi Sigortası ve Proje Finansmanında Çevresel ve Sosyal
Standartlar‖ olarak seçilmesi, geliĢmekte olan ülkelerdeki altyapı projeleri için
uluslararası finansman sağlamada yeni standartların önemini vurgulamaktadır.
2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olan Çin, taahhütlerinin
aksine, kabul ettiği yeni hukuki düzenlemeler ile yabancı müteahhitlerin Çin‘in
inĢaat pazarına girmelerinin önünde yeni giriĢ engelleri yaratmıĢtır. Avrupa
Komisyonu‘nun ve diğer uluslararası kuruluĢların iĢbirliği içinde yürüttükleri
Çin Hükümeti nezdindeki ikna çabalarının kısmen baĢarılı olması sonucunda,
Çin inĢaat pazarına uluslararası inĢaat Ģirketlerini daha fazla çekebilmek için,
Çin‘in yeni mevzuatının yabancı müteahhitler için öngördüğü ikamet Ģartı,
yabancı mühendis sayısına getirilmiĢ olan sınırlamalar, belirli sermaye getirme
mecburiyetleri gibi pazara giriĢ engeli niteliğindeki kısıtlamalar
yumuĢatılmıĢtır.
Yukarıda uluslararası müteahhitlik sektörünün gündemindeki son
geliĢmeler böylece değerlendirildikten sonra, konuyu ülkemizin yurtdıĢı
müteahhitlik hizmetleri sektörü açısından ele aldığımızda sektörün
gündemindeki baĢlıca sorunlar olarak baĢlıca Ģu hususlar dikkati çekmektedir:
Bürokraside daha etkin bir koordinasyon oluĢturma gereği, finansman bulma ve
65
teminat mektubu temin etme güçlüğü, sosyal güvenlik, dıĢ pazarlar hakkında
bilgi edinme zorluğu, tanıtım eksikliği, sektörün belli bölgelerde yoğunlaĢması
ve yeni pazarlara açılamaması, iĢ alınarak faaliyet gösterilen tüm ülkeler ile
―Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi‖ ve ―Yatırımların KarĢılıklı TeĢviki ve
Korunması‖ anlaĢmalarının henüz tamamlanamamıĢ olması, Türk teknik
müĢavirlik ve mühendislik firmalarının yurtdıĢında yeterince etkin olamaması,
teknik ve tecrübe bakımından yetersiz Türk inĢaat firmalarının yurtdıĢında iĢ
üstlenmesi nedeniyle sektörün olumlu imajının zedlenmesi.
Yukarıda özetlenen sorunlar biran önce halledilerek, ülkemizin
halihazırda oldukça yüksek olan mevcut cari açığını kapatabilmek için,
geleneksel olarak döviz kazandırıcı ihracat ve turizm sektörlerinin yanısıra,
önündeki engellerin kaldırılması ve mümkün olan her türlü hukuki, mali
desteğin sağlanması suretiyle acilen yurtdıĢı müteahhitlik hizmetleri sektörünün
önünün açılması zarureti bulunmaktadır.
KAYNAKÇA
I. KĠTAPLAR VE RAPORLAR
EIC, Blue Book on Sustainable Procurement -Sürdürülebilir Ġhale Sistemi/Mavi
Kitap, Germany,November 2004.
GeliĢmekte Olan ve GeçiĢ Ekonomisindeki Ülkelerde Kamu-Özel Sektör
Ortaklıkları-Mevcut Deneyimlerin EleĢtirel Değerlendirilmesi ve BağıĢçı
Müdahelesi Olasılıklarının Analizi, Avrupa Komisyonu ÇalıĢma Belgesi,
30 Temmuz 2004.
KANIT, Recep: ĠnĢaat Sektöründe ĠĢ Almanın Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara,
2005.
Uluslararası Finans KuruluĢları ve BağıĢçılar Tarafından Finanse Edilen Büyük
Ölçekli KarmaĢık Projelerin Performansa Dayalı Ġhale Sistemi ile
GerçekleĢtirilmesi konulu çalıĢma-Nihai Rapor, 29 Mart 2004.
II.
ULUSLARARASI ANLAġMALAR,
KURALLAR VE ĠLGĠLĠ MEVZUAT
SÖZLEġMELER,
MODEL
Arbitration Rules of the United Nations Commission on International Trade
Law (BirleĢmiĢ Milletler Ticaret Hukuku Komisyonu Tahkim Kuralları/UNCITRAL Tahkim Kuralları),
Convention on the Recognition and Enforcement of the Foreign Arbitral
Awards, New York, 1958 (1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfzi Hakkında New Yoırk SözleĢmesi),
66
European Convention on International Commercial Arbitration, Geneva, 1961
(Milletlerarası Ticari Tahkim Hakkında 21 Nisan 1961 tarihli Avrupa Cenevre- SözleĢmesi),
General Act for the Pasifc Settlement of International Disputes of 1928 (1928
Genel Tahkim SözleĢmesi),
International Convention on the Settlement of Investment Disputes betwe-en
States and Nationals of Other States (Devletler ile Diğer Devletlerin
VatandaĢları Arasındaki Yatırım UyuĢmazlıklarının Çözümlenmesi Hakkındaki SözleĢme/ICSID Konvansiyonu),
Multilateral Agreement on Investment (Yatırımlar Hakkında Çok Tarafı
AnlaĢma /MAI),
Regulation on the Procedure of the International Conciliation (Uluslararası
Hukuk Enstitüsü‘nün Uluslararası UzlaĢtırma Prosedürleri Hakkındaki
Yönetmeliği),
Rules of Arbitration of the International Chamber of Commerce (Uluslararası
Ticaret Odası Tahkim Kuralları / ICC Tahkim Kuralları),
The 1899 Hague Convention for the Pasifc Settlement of International Disputes
/ La Haye SözleĢmesi,
The 1907 Hague Convention for the Pasifc Settlement of International Disputes
/ 1907 La Haye SözleĢmesi,
The Permanent Court of Arbitration Optional Rules for Arbitrating Disputes
between Two States, 1992 (1992 tarihli Ġki Devlet Arasındaki UyuĢmazlıkların Tahkim Yoluyla Çözümü için Seçimlik Kurallar),
The Permanent Court of Arbitration Optional Rules for Arbitrating Disputes
between Two Parties of Which Only One is A State, 1993 (1993 tarihli
Tarafardan Sadece Biri Devlet Olan Ġki Taraf Arasındaki UyuĢmazlıkların
Tahkim Yoluyla Çözümü için Seçimlik Kurallar),
67
The Permanent Court of Arbitration Optional Rules for Arbitration betwe-en
International Organizations and Private Parties, 1996 (1996 tarihli
Uluslararası Örgütler ile Özel KiĢi ve KuruluĢlar Arasındaki Tahkim için
Seçimlik Kurallar),
UNCITRAL Model Law on International Commercial Arbitration (Milletlerarası Ticari Tahkime ĠliĢkin UNCITRAL Model Kanunu),
Understanding on Rules and Procedures Governing the Settlement of Disputes
of World Trade Organization (UyuĢmazlıkların Çözümüne Dair Usul ve
Kurallar Hakkında Dünya Ticaret Örgütü AnlaĢması),
United Nations Model Rules on Arbitral Procedure, 1958 (1958 tarihli
BirleĢmiĢ Milletler‘in Tahkim Usulüne ĠliĢkin Model Kuralları),
ICC Uluslararası Tahkim Divanı Statüsü,
ICC Uluslararası Tahkim Divanı Ġç ĠĢlem Tüzüğü,
ICC Tahkim Tüzüğü,
20.5.1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku
Hakkında Kanun,
21.06.2001 tarihli ve 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu,
Conciliation Rules of the United Nations Commission on International Trade
Law (UNCITRAL UzlaĢtırma Kuralları),
UNCITRAL Model Law on Internaitonal Commercial Arbitration (1985),
(Milletlerarası Ticari Tahkime ĠliĢkin Model Kanun),
UNCITRAL Model Law on International Commercial Conciliation (2002),
(Milletlerarası Ticari UzlaĢmaya ĠliĢkin Model Kanun),
68
Principles of International Commercial Contracts (Rome, 2004),(Millet-lerarası
Ticari SözleĢmelere ĠliĢkin Ġlkeler),
Principles of European Contract Law , 2004 (Avrupa SözleĢme Hukuku Ġlkeleri,
2004).
69
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences
Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18
ÜRÜN SEÇKĠ DOSYASI DEĞERLENDĠRME YÖNTEMĠNE ĠLĠġKĠN
ÖĞRETMEN GÖRÜġLERĠ
Ġlker KÖSTERELĠOĞLU
ÖZET
Bu çalıĢmanın amacı, ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin
öğretmenlerin bilgi düzeyleri ve uygulama düzeyleri ile bu konudaki hizmet içi eğitim
ihtiyaç düzeylerini belirlemektir. AraĢtırma, Bolu iline bağlı ilköğretim okullarında
görev yapan çeĢitli branĢlarda (n=290) öğretmen ile yürütülmüĢtür. AraĢtırma
kapsamında veri toplamak amacıyla Ağca (2003) tarafından geliĢtirilen anket
kullanılmıĢtır. AraĢtırmadan elde edilen veriler öğretmenlerin anketteki her bir maddeye
verdikleri cevaplar ve öğretmenlerin algılarına göre bu konuya iliĢkin bilgi düzeyleri,
sınıflarında uygulama düzeyleri ve hizmet içi eğitim ihtiyaç düzeyleri için yüzde ve
frekans değerleri hesaplanmıĢtır. AraĢtırmadan elde edilen veriler analiz edildiğinde;
öğretmenlerin bu yönteme iliĢkin bilgi düzeylerinin kısmen yeterli olduğu (%48.1),
sınıflarında uygulama düzeylerinin (%41.2) kısmen uyguluyorum seçeneğinde yığılma
gösterdiği, öğretmenlerin büyük çoğunluğunun bu konuda hizmet içi eğitime ihtiyaç
duydukları (%77.6) ve hizmet içi eğitim ihtiyaç düzeylerinin yüksek olduğu bulgularına
eriĢilmiĢtir.
Anahtar kelimeler: Ürün seçki dosyası değerlendirme; Eğitim programı;
Değerlendirme.
ABSTRACT
The aim of the study is to determine the information level of teachers about Portfolio
assessment, to determine the classroom application level and their needs for in service
education, and to put forward teachers‘ views about Portfolio assessment. The research
was carried out with teachers (n=290) from different branches teaching in primary
schools of Bolu to gather data for the research the questionnaire developed by Ağca
(2003) was used. The data, teachers‘ responses to each article, teachers‘ information
level according to their perception, the application level in class, their level of need for
in service training were determined as frequency and percentage value. When the data
was analyzed, it is found that the knowledge of teachers about this method is partially
sufficient (%48,1), the application level in class intensifies on ―I partially apply‖ choice
(% 41,2) and that most of them need in service training (%77,6) and their level of their
in service training level is high.
Key words: Portfolio assessment; Educational programmes; Evaluation.

Bolu Emine Mehmet Baysal Eğitim Uygulama Okulu ve ĠĢ Eğitim Merkezi
70
1. GĠRĠġ
Yapılandırmacı yaklaĢım temelinde yeniden ele alınarak geliĢtirilen
eğitim programlarının ölçme ve değerlendirme boyutunda, yeni değerlendirme
yöntemleri gündeme gelmiĢtir. Yenilenen programda ölçme ve değerlendirme
boyutunda sadece ürünün değil aynı zamanda öğrencilerin öğrenme sürecide
değerlendirme kapsamına alınmıĢtır. Bu amaçla değerlendirmede öğretmenlerin
halen kullandıkları klasik ölçme araçları (çoktan seçmeli, doğru-yanlıĢ, test,
yazılı yoklama vb.) yanında sürecin değerlendirilmesi için ise performans
görevleri, öğrenci ürün seçki dosyasının hazırlanması ve duyuĢsal öğrenmeler
için tutum ölçeklerinin kullanılmasını beraberinde getirmektedir (MEB, 2005:
24).
Yapılandırmacı yaklaĢımın temel alındığı programda öğrenciden
beklenen bilgiyi hatırlaması değil, uygulaması, analiz etmesi ve
değerlendirmesidir. Bundan ötürü öğretim süreci içinde yapılan ölçümlere
dayalı değerlendirmelere de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu değerlendirme
yöntemlerinden biri portfolyo dosyalarıdır. Ülkemizde ―portfolio‖ sözcüğü
çeĢitli çalıĢmalarda ―portfolyo, tümel değerlendirme, ürün dosyası, ürün seçki
dosyası‖ gibi isimlerle adlandırılmaktadır. Bu araĢtırmada, ürün seçki dosyası
isminin kullanılması tercih edilmiĢtir.
Bazı eğitimciler, ölçme ve değerlendirme iĢlemlerinde standart test
teknikleri yerine son yıllarda kullanılmakta olan performansa dayalı
değerlendirme tekniklerinin kullanılmasının daha yararlı olacağını ifade
etmektedirler (Lebuffe,1993; akt. Morgil, Cingör, Erökten, Yavuz ve
Özyalçınoskay, 2004). Öğrencinin performans yeteneklerini değerlendirmede
kullanılan yöntemlerden olan ürün seçki dosyasının ne olduğu sorusuna;
Poulson, Paulson ve Meyer (1991: 60) ―belli bir bağlamda öğrencilerin
performansını, geliĢimini ve baĢarısını yansıtan öğrenci çalıĢmalarının amaçlı
bir Ģekilde toplanması‖ Arter ve Spandel (1992: 36) ―öğrencilerin çabalarını,
ilerlemesini veya verilen alanlardaki baĢarı hikâyesini gösteren öğrenci
çalıĢmalarının amaçlı olarak bir araya getirilmesi‖ olarak tanımlamaktadırlar.
Korkmaz ve Kaptan (2003: 160), ürün seçki dosyaları öğrenme süreci
içinde bireyin geliĢimini yine birey tarafından seçilen çok yönlü ürünlerini
yansıttığı ve birey hakkında bilgi veren geliĢim dosyaları olarak
tanımlanmaktadır. Yapılan bu tanımlardan ürün seçki dosyalarının öğrencilerin
geliĢim sürecini bir bütün olarak görmemizi sağlayan öğrenci çabalarının ortaya
çıkardığı seçkin ürünler olduğu çıkarımı yapılabilir.
Ürün seçki dosyalarının belli bir zaman dilimi içinde yapılan
çalıĢmaların tümünün toplandığı dosyalar olarak algılandığına dikkat çeken Kan
(2007: 136) bu durumda ürün seçki dosyası değerlendirmenin öğretmen ve
öğrenci açısından değerini yitireceğini vurgulayarak bu sorunu aĢmak için ürün
71
seçki dosyalarının kullanılması sürecinde içerisinde nelerin bulunacağı, bu
çalıĢmaların nasıl seçileceği ve nasıl değerlendirileceğinin önceden
kararlaĢtırılması gerektiğini belirtmektedir. Yine bu bağlamda ürün seçki
dosyaları içerisinde yer alacak çalıĢmalarda öğrencilerin sergileyecekleri
performansın uygulanan eğitim programının hedefleri ile ilgili olması baĢka bir
ölçüt olarak kabul edilebilir. Genesee ve Upshur (1996: 101); bu bağlamda
ortaya çıkacak olumsuzlukları ortadan kaldırmak için ürün seçki dosyaları
içinde yer alacak çalıĢmaların sayısı, nasıl depolanacağı, kaydedilmesi,
inceleme ve değerlendirilmesinin nasıl yapılacağının belirlenmesi açısından
sınırlarının çizilmesinin gerekliliğine dikkat çekmektedirler.
Ürün seçki dosyası değerlendirmenin olumlu yönlerine çeĢitli
eğitimciler Ģu yönleriyle vurgu yapmaktadır. Owings ve Follo (1992) ―bu
yöntemin öğrencilerin güçlü ve zayıf yönlerini görmelerini, keĢfetmelerini ve
anlamalarına yardımcı olacağı‖, Gilman, Andrew ve Rafferty (1995) ile Midkiff
ve Thomasson (1993) ―hem süreç hem de ürünü değerlendirme için
kullanılabileceği, öğrencileri geliĢimleri için daha fazla sorumluluk almaya
cesaretlendirdiği ve teĢvik ettiğini‖, Wolf (1996) ―içeriğe bağımlı ve standart
çoktan seçmeli testlerde iyi bir performans göstermek gibi klasik amaçlara
odaklanmıĢ eğitim sisteminin baĢaramadığı, öğrencilerin eğitimin sonuçlarının
farkına varmalarını sağlayacağını‖ belirtmiĢlerdir (akt. Kan, 2007). Bunun
yanında Airasian (1994: 268) ―öğrenciyi değerlendirmenin bir parçası yaparak
ondaki ilerlemeler ve geliĢmeler hakkında öğrencinin kendisine, veli ve
öğretmene bilgi sağlayacağını ifade ederken Poulson, Paulson ve Meyer (1991:
63) ise ―öğrenciyi risk alma, yaratıcı çözümler üretme, kendi performansını
değerlendirmede öğrenciye gözleme fırsatı vermesini‖ ve Bekiroğlu (2006: 4)
―öğrencilerin organize etme ve sentez yapma kabiliyetlerini kullanarak, ne
kadar baĢarılı olduklarını ve ne kadar öğrendiklerini en iyi Ģekilde göstererek
öğrencinin ―kendini yansıtmasını sağlayacağı‖ düĢünceleri olumlu yönleri iĢaret
etmektedirler. Ancak belirtilen bu avantajlarının yanında bir çok öğretmen
tarafından kullanılmasına rağmen bir çok öğretmen tarafından çok zaman
alması, bir kağıt biriktirme operasyonu olarak algılanması ve daha çok
performans gerektirmesi açısından tercih edilmemektedir (Wolfe, Chıu ve
Reckase, 2000-akt. Kaptan-Korkmaz, 2003).
Sewell, Marczak ve Horn, (2003: 3) ise, bu yöntemin ilk kez
kullanıldığı durumlarda öğretmen ve öğrenciler açısından uygulanmasında
zorlukların yaĢanabileceğini belirterek; bu durumda yapılan çalıĢmaların çeĢitli
eserlerin bir araya getirildiği dosyalar olmaktan kurtarmak için çalıĢmaya iliĢkin
amaç ve kriterlerin önceden açık bir Ģekilde ifade edilmesine dikkat
çekmektedirler.
Türkiye‘de görevli öğretmenler için yeni sayılabilecek olan ürün seçki
dosyaları öğrencilerin üst düzey becerilerinin ölçülmesine fırsat verirken,
72
öğrencinin sorumluluk almasını ve geliĢmesine iliĢkin somut örnekler
sunmaktadır (Kaplan,2006: 15). Bu anlamda öğretmenlerin bu değerlendirme
yöntemine iliĢkin yeterli bilgi sahibi olması eğitimciler açısından önemlidir. Bu
çalıĢmanın amacı ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin
öğretmenlerin algılarına göre bilgi düzeylerini, kendi sınıflarında uygulama
düzeylerini ve bu alanda hizmet içi eğitime ihtiyacı olup olmadığını
belirlemektir. AraĢtırma bu kapsamda öğretmenlerin bu konudaki ihtiyaç
analizini ortaya koyması açısından önem taĢımaktadır. Bu amaca ulaĢabilmek
için Ģu sorulara yanıt aranacaktır. Öğretmenlerin algılarına göre;
1. Ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin bilgi düzeyleri
nedir?
2. Ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemini sınıflarında uygulama
düzeyleri nedir?
3. Ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin hizmet içi eğitime
ihtiyaç duymakta mıdırlar?
4. Ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine iliĢkin hizmet içi eğitim
ihtiyaç düzeyleri nedir?
5. Ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin görüĢleri nedir?
2. YÖNTEM
Bu araĢtırmada öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirme
yöntemine iliĢkin görüĢleri var olan Ģekliyle belirlenmeye çalıĢılmıĢtır.
AraĢtırma evrenini, 2007-2008 eğitim öğretim yılında Bolu il merkezi,
Mudurnu, Gerede, Dörtdivan, Yeniçağa ve Mengen ilçelerine bağlı ilköğretim
okullarında görev yapan öğretmenler oluĢturmaktadır. Evrenin tamamına
eriĢmek mümkün olmadığından evreni temsil eden örneklem, oransız küme
örnekleme yöntemi kullanarak belirlenmiĢtir. Bu bağlamda araĢtırma evreninde
yer alan her okul bir küme olarak belirlenmiĢ ve hazırlanan listeden yansızlık
kuralına göre yeterli sayıda örneklem seçme yoluna gidilmiĢtir. Bu bağlamda
araĢtırma evreni ulaĢılabilirlik sorunu ve maliyetin düĢürülmesi amacıyla Bolu
ili Göynük, Seben, Kıbrısçık ilçeleri araĢtırmaya dâhil edilmemiĢtir. AraĢtırma
evreninde 1140 öğretmen olduğu tespit edilmiĢtir. AraĢtırma örneklemi (n=290)
öğretmenden oluĢmaktadır. Yazıcıoğlu ve Erdoğan (2004:50)‘a göre α=0.05 için
örneklem büyüklüğü yeterlidir.
AraĢtırmaya temel teĢkil eden veriler Ağca (2003) tarafından geliĢtirilen
―Portfolyo Değerlendirme Yöntemi Anketi‖ ile elde edilmiĢtir. Anket 5‘li
derecelendirme ölçeği kullanılarak hazırlanmıĢ ve 24 maddeden oluĢmaktadır.
Maddeler kendi içerisinde öğretmen, öğrenci ve veli ile ilgili maddeler olmak
üzere üç grupta toplanmıĢtır. Ankette öğretmen ile ilgili 10 madde, öğrenci ile
ilgili 10 madde ve veli ile ilgili 4 madde bulunmaktadır. Anketteki maddeler bu
yöntemin sınıflarda uygulanabilirliği, avantajları ve dezavantajları ile ilgilidir.
Anketin hesaplanan iç tutarlılık güvenirlik katsayısı .88‘dir.
73
3. BULGULAR
Alt problemlere ait bulgular tablolar halinde verilmiĢtir.
Tablo 1: AraĢtırmaya Katılan Öğretmenlere ĠliĢkin Bilgiler
Cinsiyet
Eğitim durumu
Mesleki Kıdem
Özellikler
Erkek
Kız
Ön lisans
Lisans
Yüksek lisans
1-5 yıl
6-10 yıl
11-15 yıl
16-20 yıl
20-+ yıl
f
%
42,4
57,6
16,2
71,9
11,9
39,5
26,2
11,9
8,1
14,3
100
123
167
47
208
35
114
76
34
24
42
290
Toplam
Tablo 1 incelendiğinde araĢtırmaya katılanların (%42.4)‘ünü erkek
öğretmenler ve (%57.6)‘sını ise kız öğretmenler oluĢturmaktadır. Yine tablo 1
incelendiğinde araĢtırmaya katılanların (%16.2)‘si ön lisans mezunu, (%71.9)‘u
lisans mezunu ve (%11.9)‘u ise yüksek lisans mezunu oldukları görülmektedir.
AraĢtırmaya katılan öğretmenler 1-5 yıl mesleki kıdeme sahip olanlar (%39.5),
6-10 yıl olanlar (%26.2), 11-15 olanlar (%11.9), 16-20 olanlar (%8.1) ve 20 ve
üzeri mesleki kıdeme sahip olanlar (%14.3) oluĢmaktadır.
Tablo 2: Öğretmenlerin Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemi
Konusundaki Bilgi Düzeyine ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler
Bilgi düzeyi
Hiç bilgim yok
Çok az bilgim var
Kısmen bilgim var
Büyük ölçüde bilgim var
Tamamen bilgim var
f
Toplam
%
14
43
139
84
10
290
4,8
14,8
48,1
29,0
3,3
100
Tablo 2 incelendiğinde öğretmenlerin algılarına göre ürün seçki dosyası
değerlendirme yöntemiyle ilgili bilgi düzeylerinin hiç bilgisi olmayan (%4.8),
çok az bilgisi olan (%14.8), kısmen bilgili olan (%48.1), büyük ölçüde bilgisi
olan (%29.0) ve tamamen bilgisi olduğunu ifade edenlerin (%3.3) düzeyinde
olduğu görülmektedir. Bu bulgulardan hareketle öğretmenlerin yaklaĢık
yarısının bu değerlendirme yöntemine iliĢkin kısmen bilgili oldukları (%48.1)
söylenebilir. Bu durum öğretmenlerin bu değerlendirme yöntemi konusunda
bilgi düzeylerinin düĢük olduğu ve değerlendirme yönteminin yeterince
bilinmediği Ģeklinde yorumlanabilir.
74
Tablo 3: Öğretmenlerin Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemini
Sınıflarında Uygulama Düzeyine ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler
Uygulama düzeyi
Hiç uygulamıyorum
Çok az uyguluyorum
Kısmen uyguluyorum
Büyük ölçüde uyguluyorum
Tamamen uyguluyorum
f
%
32
66
122
58
12
290
Toplam
11,0
22,9
41,9
20,0
4,2
100
Tablo 3 incelendiğinde öğretmenlerin algılarına göre ürün seçki dosyası
değerlendirme
yöntemini
sınıflarında
uygulama
düzeylerinin
hiç
uygulamadıklarını ifade eden (%11), çok az uyguladıklarını ifade edenlerin
(%22.9), kısmen uygulayanların (%41.9), büyük ölçüde uygulayanların (%20)
ve tamamen uyguladıklarını ifade edenlerin ise (%4.2) düzeyinde olduğu
görülmektedir. Elde edilen verilerden hareketle öğretmenlerin bilgi düzeyinin
düĢük olmasına paralel olarak sınıflarında bu yöntemi kullanma düzeylerinin
azaldığı söylenebilir.
Tablo 4: Öğretmenlerin Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme Yöntemi
Konusunda Hizmet Ġçi Eğitim Ġhtiyacına ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler
Hizmet içi eğitim ihtiyacı
f
Ġhtiyacım var.
Ġhtiyacım yok.
Toplam
%
225
65
290
77,6
22,4
100
Tablo 4 incelendiğinde öğretmenlerin algılarına göre ürün seçki dosyası
değerlendirme yöntemi konusunda hizmet içi eğitime ihtiyacı olduğunu
düĢünen öğretmenlerin (%77.6) ve ihtiyacı olmadığı düĢünenlerin oranı ise
(%22.4) olduğu saptanmıĢtır.
Tablo 5: Öğretmenlerin Algılarına Göre Ürün Seçki Dosyası Değerlendirme
Yöntemine ĠliĢkin Hizmet Ġçi Eğitim Ġhtiyaç Düzeyine ĠliĢkin Betimsel
Ġstatistikler
Hizmet içi eğitim ihtiyaç düzeyi
Hiç ihtiyacım yok.
Az ihtiyacım var.
Kısmen ihtiyacım var.
Fazla ihtiyacım var.
Tamamen ihtiyacım var.
f
Toplam
65
44
135
35
11
290
%
22,4
15,2
46,7
11,9
3,8
100
Tablo 5 incelendiğinde ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemine
yönelik hizmet içi eğitime hiç ihtiyaç duymayan öğretmenlerin oranı (%22.4),
az ihtiyaç duyanların oranı (%15.2), kısmen ihtiyaç duyanların oranı (%46.7),
fazla ihtiyaç duyanların oranı (%11.9) ve tamamen ihtiyaç duyanların oranı
75
(%3.8) ve kısmen ihtiyaç duyanların oranı (%46.7) olarak saptanmıĢtır. Tablo
3‘te ifade edilen öğretmenlerin bilgi düzeyinin düĢük oluĢu ve sınıflarında daha
az kullanmaları bir eğitim ihtiyacını doğurduğu Ģeklinde yorumlanabilir.
Tablo 6: Öğretmenlerin Anketin Öğrenci Boyutundaki
Maddelere ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler
1
1
2
4
7
8
15
17
18
20
21
Öğrencilerin kendini
değerlendirme becerisini
geliĢtirir.
Öğrencinin sorumluluk
bilincinin geliĢmesini
sağlar.
Öğrencinin yeteneklerinin
sergilemesini sağlar.
Öğrenme süreci içerisinde
öğrencinin harcadığı
zamanı, performansı,
eksiklik ve düzeltmeleri
ayrıntılı Ģekilde gösterir.
Öğrencinin yaratıcılığının
geliĢmesini sağlar.
Süreç içerisinde öğrenci
kendisine iliĢkin ileriye
dönük hedefler belirleme
fırsatını elde eder.
Öğrenciye iĢbirliği
içerisinde bir ekip olarak
çalıĢmayı öğretir.
Her öğrenciye ―baĢarma
fırsatı‖ verecek ortam
oluĢturur.
Öğrenciye toplum içerisine
konuĢma ve sunum yapma
becerisi kazandırır.
Bu yöntem ile her
öğrenciye ―biricik‖ birer
insan muamelesi yapılır.
2
3
4
5
f
%
f
%
f
%
f
%
f
%
36
12,41
186
64,13
35
12,06
29
0,10
4
1,37
58
0,20
193
66,55
20
6,89
18
6,20
1
0,34
64
22,06
171
58,96
37
12,75
15
5,17
3
1,03
52
17,93
144
49,65
65
22,41
25
8,62
4
1,37
48
16,55
149
51,37
52
17,93
34
11,72
7
2,41
28
9,65
142
48,96
88
30,34
26
8,96
6
2,06
29
0,10
160
55,17
64
22,06
33
11,37
4
1,37
34
11,72
152
52,41
76
26,20
25
8,62
3
1,03
30
10,34
166
57,24
58
0,20
30
10,34
6
2,06
23
7,93
161
55,52
64
22,06
36
12,41
6
2,06
Açıklama: 1 - Kesinlikle Katılıyorum 2 – Katılıyorum 3 – Kararsızım 4 – Katılmıyorum
5 - Kesinlikle Katılmıyorum
Tablo 6‗da öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin
öğrencilerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; ürün seçki
dosyası değerlendirme yönteminin ―öğrencilerin kendini değerlendirme
becerisini geliĢtirir‖ maddesinde (%64,13) katılıyorum seçeneğinde yığılma
gösterdiği bu seçeneği (%12,41) kesinlikle katılıyorum seçeneğinin izlediği
görülmektedir. ―Öğrencinin sorumluluk bilincinin geliĢmesini sağlar‖
maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%66,55) katılıyorum seçeneğinde
yığılma gösterdiği, ―Öğrencinin yeteneklerinin sergilemesini sağlar‖
maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%58,96) katılıyorum seçeneğinde
yığılma gösterdiği, ―Öğrenme süreci içerisinde öğrencinin harcadığı zamanı,
76
performansı, eksiklik ve düzeltmeleri ayrıntılı Ģekilde gösterir‖ maddesinde
öğretmenlerin görüĢlerinin (%49,65) katılıyorum seçeneğinde yığılma
gösterdiği, ―Öğrencinin yaratıcılığının geliĢmesini sağlar‖ maddesinde
öğretmenlerin görüĢlerinin (%51,37) katılıyorum seçeneğinde yığılma
gösterdiği, ―Süreç içerisinde öğrenci kendisine iliĢkin ileriye dönük hedefler
belirleme fırsatını elde eder‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%48,96)
katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenciye iĢbirliği içerisinde bir
ekip olarak çalıĢmayı öğretir‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%55,17)
katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Her öğrenciye baĢarma fırsatı
verecek ortam oluĢturur‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%52,41)
katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenciye toplum içerisine
konuĢma ve sunum yapma becerisi kazandırır‖ maddesinde öğretmenlerin
görüĢlerinin (%57,24) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Her
öğrenciye ―biricik‖ birer insan muamelesi yapılır‖ maddesinde öğretmenlerin
görüĢlerinin (%55,52) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği saptanmıĢtır.
Tablo 7: Öğretmenlerin Anketin Veli Boyutundaki
Maddelerine ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler
1
10
11
14
16
Aile ile öğretmen
arasındaki iliĢkinin
güçlendirilmesini sağlar.
Öğrenci çalıĢmalarına
ailelerin katılma
isteklerini arttırır.
Öğrenci hakkında velilere
güvenilir bir bilgi verme
yoludur.
Öğrencinin çok yönlü
geliĢiminden velinin
haberdar olmasını sağlar.
2
3
4
5
f
%
f
%
f
%
f
%
f
%
22
7,58
124
42,75
91
31,37
42
14,48
11
3,79
22
7,58
105
36,20
106
36,55
39
13,44
18
6,20
37
12,75
145
0,50
69
23,79
28
9,65
11
3,79
40
13,79
155
53,44
64
22,06
23
7,93
8
2,75
Açıklama: 1 - Kesinlikle Katılıyorum 2 – Katılıyorum 3 – Kararsızım 4 – Katılmıyorum
5 - Kesinlikle Katılmıyorum
Tablo 7‗de öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin
velilerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; ―Aile ile öğretmen
arasındaki iliĢkinin güçlendirilmesini sağlar‖ maddesinde öğretmenlerin
görüĢlerinin (%42,75) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenci
çalıĢmalarına ailelerin katılma isteklerini arttırır‖ maddesinde öğretmenlerin
görüĢlerinin (%36,55) kararsızım seçeneği ve (%36,2) katılıyorum seçeneğinde
yığılma gösterdiği görülmektedir. ―Öğrenci hakkında velilere güvenilir bir bilgi
verme yoludur‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%50,0) katılıyorum
seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrencinin çok yönlü geliĢiminden velinin
haberdar olmasını sağlar‖ maddesinde verilen yanıtlar incelendiğinde
öğretmenlerin görüĢlerinin (%53,44) katılıyorum seçeneğinde yığılma
gösterdiği saptanmıĢtır.
77
Tablo 8: Öğretmenlerin Anketteki Öğretmen Boyutundaki
Maddelere ĠliĢkin Betimsel Ġstatistikler
1
3
Öğrencinin gelecekteki
öğretmenlerine bilgi sunar.
5
Öğretmenler arasında
öğretim materyallerinin
paylaĢılması ve tekniklerinin
paylaĢımına elveriĢli bir
yöntemdir.
Öğretmenlere öğrencinin
geliĢim aĢamalarını bir
bütün olarak takip edebilme
olanağı sağlar.
Bu yöntem günümüz
koĢullarında uygulanması
kolay bir yöntemdir.
Uygulanabilmesi uzun bir
zaman sürecini
gerektirmektedir.
Öğrencinin geleneksel
değerlendirme
yöntemlerinin
kullanılamadığı alanlardaki
öğrenimlerinin
belgelendirilmesini sağlar.
Öğrenci baĢarısının
değerlendirilmesinde tek
baĢına yeterli bir yöntemdir.
Okulumda etkili Ģekilde
uygulanmaktadır.
6
9
12
13
19
22
23
24
Bu değerlendirme
yöntemine geçiĢ benim için
kolaydı.
Diğer okullara da tavsiye
edebileceğim bir yöntemdir.
2
3
4
5
f
%
f
%
f
%
f
%
f
%
80
0,27
152
0,52
29
0,10
26
0,08
3
0,01
36
12,41
142
48,96
73
25,17
31
10,68
8
2,75
69
23,79
157
54,13
43
14,82
19
6,55
2
0,68
21
7,24
123
42,41
88
30,34
44
15,17
14
4,82
76
26,20
151
52,06
43
14,82
17
5,86
3
1,03
44
15,17
176
60,68
48
16,55
16
5,51
6
2,06
7
2,41
50
17,24
62
21,37
120
41,37
51
17,58
18
6,20
102
35,17
101
34,82
57
19,65
12
4,13
14
4,82
109
37,58
84
28,96
69
23,79
14
4,82
35
12,06
144
49,65
83
28,62
18
6,20
10
3,44
Açıklama: 1 - Kesinlikle Katılıyorum 2 – Katılıyorum 3 – Kararsızım 4 – Katılmıyorum
5 - Kesinlikle Katılmıyorum
Tablo 8‗de öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin
öğretmenlerle ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; ―öğrencinin
gelecekteki öğretmenlerine bilgi sunar‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin
(%52,4) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğretmenler arasında
öğretim materyallerinin paylaĢılması ve tekniklerinin paylaĢımına elveriĢli bir
yöntemdir‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%49,96) katılıyorum
seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğretmenlere öğrencinin geliĢim aĢamalarını
bir bütün olarak takip edebilme olanağı sağlar‖ maddesinde verilen yanıtlar
incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%54,13) katılıyorum seçeneğinde
yığılma gösterdiği, ―Günümüz koĢullarında uygulanması kolay bir yöntemdir‖
maddesine verilen yanıtlar incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%42,41)
78
katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Uygulanabilmesi uzun bir zaman
sürecini gerektirmektedir‖ maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%52,06)
katılıyorum seçeneğinde yığılma, ―Öğrencinin geleneksel değerlendirme
yöntemlerinin kullanılamadığı alanlardaki öğrenimlerinin belgelendirilmesini
sağlar‖ maddesinde verilen yanıtlar incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin
(%60,68) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Öğrenci baĢarısının
değerlendirilmesinde tek baĢına yeterli bir yöntemdir‖ maddesinde verilen
yanıtlar incelendiğinde öğretmenlerin görüĢlerinin (%41,37) katılmıyorum
seçeneğinde yığılma gösterdiği, ―Okulumda etkili Ģekilde uygulanmaktadır‖
maddesinde öğretmenlerin görüĢlerinin düĢük düzeyde olmak üzere (%35,17)
katılıyorum ve (%34,82) kararsızım seçeneklerinde yığılma gösterdiği, ―Bu
değerlendirme yöntemine geçiĢ benim için kolaydı‖ maddesinde öğretmenlerin
görüĢlerinin (%37,58) katılıyorum, (%28,96) kararsızım ve (%23,79)
katılmıyorum seçeneklerinde düĢük düzeyde dağılım gösterdiği, ―Bu yöntem
diğer okullara da tavsiye edebileceğim bir yöntemdir‖ öğretmenlerin
görüĢlerinin (%49,65) katılıyorum seçeneğinde yığılma gösterdiği saptanmıĢtır.
4. SONUÇ VE TARTIġMA
Öğretmenlerin algılarına dayanarak ürün seçki dosyası değerlendirme
yöntemine iliĢkin öğretmenlerin bilgi düzeylerinin (%48,1) ―kısmen‖
seçeneğinde yığılma gösterdiği bu seçeneği (%29,0) ―büyük ölçüde bilgim var‖
ve (%14,8) ―çok az bilgim var‖ seçeneklerinin izlediği görülmektedir. Elde
edilen bulguya dayanarak; öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirme
yöntemine iliĢkin bilgi düzeylerinin yeterli olmadığı söylenebilir. Korkmaz ve
Kaptan (2003: 162), ilköğretimde görevli öğretmenlerin fen eğitiminde ürün
seçki dosyasının uygulanabilirliğine iliĢkin algılarını ifade eden araĢtırmalarında
―Öğretmenlerin ürün seçki dosyası hakkında mevcut bilgi eksikliği %94‖ ve
―Öğretmenlerin ürün seçki değerlendirme yöntemi hakkındaki mevcut bilgi
eksikliği %96‖ elde ettikleri bulgular ile Birgin (2008: 2) araĢtırmasında;
yapılan çeĢitli çalıĢmalarda ülkemizde öğretmenlerin sınıf içi değerlendirme
yapmada ve alternatif değerlendirme araçlarını kullanmada yetersiz olduklarını
ortaya koyduğu bulgu Kilmen, Kösterelioğlu ve Kösterelioğlu (2007)‘i
öğretmen adaylarının ölçme değerlendirme araç ve yaklaĢımlarına iliĢkin
yeterlik algıları konulu araĢtırmalarında eğitim fakültesinde öğrenim gören 3. ve
4. sınıf öğretmen adayları öğrencilerle yürüttükleri çalıĢmalarında ürün seçki
dosyasına dayalı değerlendirme yapabilmeye iliĢkin yeterlik algılarını öğretmen
adaylarının tümü ele alındığında (%35.4)‘ünün yetersiz, (%36.4)‘ünün kısmen
yeterli olduklarını tespit ettikleri araĢtırma sonuçları ve Çakan (2004: 108)
araĢtırmasında öğretmenlerin sınıf içi ölçme ve değerlendirme uygulamaları
bakımından ve kendilerini bu alanda nasıl algıladıklarını belirlediği araĢtırmada
öğretmenlerin oldukça büyük bir kısmının ölçme ve değerlendirme konusunda
kendilerini yetersiz ya da eksik buldukları yönündeki bulgu ile YaĢar Gülteki,
Türkan, Yıldız ve Girmen (2005:59)‘nin araĢtırmalarında öğretmenlerin ölçme
değerlendirme öğesinde öğrenci ürün dosyası değerlendirmeye yönelik eğitim
79
gereksinimlerinin yüksek düzeyde gereksinim duyduklarını ifade eden bulgular
bu araĢtırmadan elde edilen bulguyu destekler niteliktedir. Yine EskiĢehir‘de
düzenlenen Eğitim Programı ve Öğretimi Alanı profesörler kurulunun yaptığı
programları değerlendirme toplantısı sonucunda ortaya koyulan programların
geliĢtirilme sürecinde programın öngörülen nitelikler yönünden hazır olmaları
sağlanması gerekliliği konusunda öğretmenlerin programın niteliğini ve
ilkelerini bilmeden programı uygulamak durumunda kalmıĢlardır yönündeki
değerlendirilmeleri bu değerlendirme yöntemine karĢı bilgi eksikliğinin
kaynağını açıklamaya imkân tanımaktadır.
Öğretmenlerin algılarına dayanarak öğretmenlerin bu yöntemi kendi
sınıflarında uygulama düzeylerinin (%41,9) ―kısmen uyguluyorum‖, (%22,9)
―çok az uyguluyorum‖ ve (%20,0) ―büyük ölçüde uyguluyorum‖ seçeneklerine
yöneldikleri saptanmıĢtır. Bu bulgulara dayanarak öğretmenlerin bu
değerlendirme yöntemini sınıflarında uyguladıklarını belirtmelerine nazaran bu
oranın düĢük olduğu ve yeterince uygulamaya yer verilmediği söylenebilir.
Buna karĢın Orbeyi ve Güven (2008: 140)‘in sınıf öğretmenlerinin programda
ön görülen ölçme araçları ve değerlendirme yöntemlerini kullanma durumlarını
inceledikleri araĢtırmalarında ise çalıĢma grubunda yer alan öğretmenlerin
öğrenci ürün dosyalarını kullanmalarına iliĢkin öğretmen görüĢlerini (%38,4)‘ü
―her zaman‖, (%36.5)‘i ―sık sık‖, (%20,1)‘i ―ara sıra‖ ve (%4.9)‘u ise ―hiç‖
kullanmadıkları Ģeklinde özetlemektedirler. AraĢtırmacılar bu değeri ürün seçki
dosyasını değerlendirmeyi ―sık sık‖ düzeyinde kullandıklarını ifade
etmektedirler. Orbeyi ve Güven (2008)‘in araĢtırmalarından elde edilen bulgu
ile araĢtırmadan elde edilen bulgu birbirini desteklememektedir. Güven ve
Eskitürk (2007)‘ün sınıf öğretmenlerinin ölçme ve değerlendirmede
kullandıkları yöntem ve teknikler konulu araĢtırmalarında; araĢtırma grubunda
yer alan 45 öğretmenin sadece 10 ‗unun ürün seçki değerlendirme yöntemini
kullandıklarını belirterek; öğretmenlerin daha çok proje, gözlem, performans
görevi, çoktan seçmeli test, yazılı sınav, kısa cevaplı test, sözlü ve boĢluk
doldurma yöntemlerini tercih ettiklerini vurguladıkları araĢtırmada elde ettikleri
bulgular araĢtırmadan elde edilen bulguyu destekler niteliktedir.
Öğretmenlerin algılarına dayanarak öğretmenlerin ürün seçki dosyası
değerlendirme yöntemi hakkında hizmet içi eğitime gereksinim duyup
duymamalarına iliĢkin maddede öğretmenlerin büyük çoğunluğunun (%77,6)
―ihtiyacım var‖ seçeneğinde yığılma gösterdiği saptanmıĢtır. Yine öğretmenler
ürün seçki dosyası değerlendirme yöntemi hakkında hizmet içi eğitim
gereksinim düzeylerini (%46,7) ―kısmen ihtiyacım var‖, (%15,2) ―az ihtiyacım
var‖ ve (%11,9) ―fazla ihtiyacım var‖ Ģeklinde belirtmektedirler. Bu bulgulara
dayanarak öğretmenlerin bu değerlendirme yöntemine iliĢkin hizmet içi eğitime
ihtiyaç duydukları açıkça görülmektedir. Yine öğretmenlerin bilgi düzeylerinin
yeterli olmaması ve sınıflarında uygulama düzeylerinin de düĢük olması
yönünde elde edilen bu bulgu ile öğretmenlerin hizmet içi eğitime gereksinim
80
duydukları yönünde elde edilen bulguların birbirini destekler nitelikte olduğu
görülmektedir. Korkmaz ve Kaptan (2003: 162), yaptıkları araĢtırmada ürün
seçki dosyası değerlendirme yöntemi hakkında öğretmenlerin bilgi eksikliği
içinde olmalarının nedeni olarak araĢtırmacılar öğretmenlerin ürün seçki
dosyası değerlendirme yöntemi hakkında daha önce hiç eğitim almamaları ve
deneyim eksikliği olarak ifade ettikleri bulgu araĢtırmadan elde edilen bulguyu
destekler niteliktedir. Gelbal ve Kelecioğlu (2007:138) ölçme yöntemlerini dört
faktörde topladıkları araĢtırmalarında öğretmenlerin ölçme yöntemlerinden
çoğunlukla %42 ile geleneksel ölçme yöntemlerini kullanmayı tercih ettiklerini
ve ürün seçki dosyalarının yer aldığı yeni uygulanmakta olanlar olarak
adlandırdıkları ölçme tekniklerinin %33.4 izlediğini tespit etmiĢlerdir. Bu
bulguyu öğretmenlerin ölçme yöntemlerini kullanma düzeyleri, onların bu
yöntem hakkındaki yeterlilik düzeyleri ile yakından iliĢkili olabileceğini
düĢünmektedirler. Bu amaçla sordukları sorulara alınan cevapta sıklıkla
kullanılan geleneksel ölçme yöntemlerinde öğretmenlerin yeterlik algılarının
çok yüksek olmaması, diğer ölçme yöntemlerinde bu düzeyin giderek azalması
öğretmenlerin ölçme yöntemlerini kullanma ve ölçme aracı hazırlama
konusunda eğitim ihtiyaçları olduğunun bir göstergesi olarak görmeleri
araĢtırmadan elde edilen öğretmenlere hizmet içi eğitim verilmesi ihtiyacı
bulgusunu desteklemektedir.
Öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin öğrencilerle
ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; öğrencinin kendini
değerlendirme becerisini geliĢtireceği, öğrenciye sorumluluk bilincinin
geliĢmesine olumlu katkı sağlayacağı, öğrencilerin yaratıcılıklarını
geliĢtireceğini, öğrencilerin iĢbirliği içinde çalıĢmalarını destekleyeceğini,
öğrencilere baĢarma için bir fırsat vereceğini, toplum içinde iletiĢim becerisi
kazandıracağını ve her öğrenciye biricik insan olarak muamele gösterileceğini
ifade etmektedirler.
Öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin velilerle ilgili
maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; aile ile öğretmen arasında
iletiĢimi arttıracağı, öğrenci hakkında aileye güvenilir bir bilgi vermede etkili
olduğu ve öğrencinin çok yönlü geliĢiminden ailelerin de haberdar olabileceği
bulguları elde edilmiĢtir. Birgin (2008 :3) dayanarak portfolyo değerlendirme
yönteminin geleneksel ölçme ve değerlendirme yöntemlerine göre öğretmene,
öğrenciye ve veliye öğrenci hakkında birinci elden güvenilir ve dinamik veriler
sağlaması açısından eğitim alanında kullanılması gerektiği yönünde belirttiği
görüĢ araĢtırmadan elde edilen bulguları desteklemektedir.
Öğretmenlerin ürün seçki dosyası değerlendirmeye iliĢkin öğretmenlerle
ilgili maddelere verdikleri görüĢleri incelendiğinde; öğrenci hakkında
gelecekteki öğretmenlere bilgi sağlayacağı, öğrencinin geliĢim aĢamalarını
bütün olarak takip etmeye yardımcı olacağı, geleneksel değerlendirme
81
yöntemlerinin kullanılmadığı alanlarda kullanılabileceği, bu yöntemin diğer
okullarda da uygulanabilir olarak gördükleri ve tavsiye edebilecekleri bulguları
saptanmıĢtır. Bunun yanında öğretmenler; bu yöntemin uygulanmasının
kolaylığı hakkında orta düzeyde bir kararsızlık içinde oldukları, uygulamaların
uzun zaman alması, öğrenci baĢarısının değerlendirilmesinde tek baĢına yeterli
olmadığı, okullarda etkili Ģekilde uygulanmadığı ve bu değerlendirme
yöntemine geçiĢte zorlandıkları bulguları elde edilmiĢtir.
AraĢtırmadan elde edilen bulgulara dayalı olarak aĢağıdaki öneriler
yapılabilir.
 Öğretmenlere ürün seçki dosyası konularında bir hizmet içi eğitim
düzenlenebilir.
 Öğretmenlere uygulamalar esnasında örnek ürün dosyaları sunularak
incelemeleri sağlanmalı ve değerlendirmenin nasıl yapıldığı
bilgilendirilebilir.
 Öğrencilere uygulama öncesi geçiĢ amaçlı deneme uygulamaları
yapılabilir.
 Değerlendirme yöntemini kullanan öğretmenler ve ürün seçki dosyası
hazırlayan öğrencilerin bu yöntemin olumlu, olumsuz yönlerinin neler
olduğu yönünde düĢüncelerinin belirlendiği nitel bir araĢtırma
yapılması önerilebilir.
KAYNAKÇA
Ağca, B. (2003). “Ana Sınıfı ve İlköğretim Birinci Kademe Öğretmenleri İle Yöneticilerinin
Portfolyo Değerlendirme Yöntemine İlişkin Görüşleri‖ Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Gaziantep.
Airasian, P. W. (1994). Classroom Assessment. NY: McGraw-Hill.
Arter, J. A., Spendal, V., & Culham, R. (1995). Portfolios for Assessment and Instruction. ERIC
Digest, ED 388890.
Bekiroğlu, F. O. (2006). Ölçme Ve Değerlendirmede Alternatif Yöntemler ve Portfolyo Kullanımı.
Yeditepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, cilt:1, sayı:1,
(http://www.yeditepe.edu.tr/Makaleler 10.01.2008 tarihinde indirildi).
Birgin, O. (2008). ―Alternatif Bir Değerlendirme Yöntemi Olarak Portfolyo
Değerlendirme Uygulamasına ĠliĢkin Öğrenci GörüĢleri‖ Türk Egitim Bilimleri Dergisi, 6(1), 124,
(http://www.tebd.gazi.edu.tr/arsiv/2008_cilt6/sayi_1/1-24.pdf 10.01.2008 tarihinde indirildi).
Çakan, M. (2004). ―Öğretmenlerin Ölçme-Değerlendirme Uygulamaları ve Yeterlik
Düzeyleri: Ġlk ve Ortaöğretim‖ Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, yıl: 2004,
cilt: 37, sayı: 2, 99-114, (http://dergiler.ankara.edu.tr/40/144/1025.pdf 19,02.2010 tarihinde
indirildi).
Eğitim Programları ve Öğretim Alanı Profesörler Kurulu Ġlköğretim 1-5 Sınıflar Öğretim
Programlarını Değerlendirme Toplantısı (EskiĢehir) Sonuç Bildirgesi. (2005).
(http://ilköğretim-online.org.tr 19.02.2010 tarihinde indirildi).
ErkuĢ, A. (2006). Sınıf öğretmenleri İçin Ölçme ve Değerlendirme; Kavramlar ve Uygulamalar.
Ankara: Ekinoks Yayınları.
Gelbal, S., & Kelecioğlu, H. (2007) Öğretmenlerin Ölçme Değerlendirme Yöntemleri Hakkındaki
Yeterlilik Algıları ve KarĢılaĢtıkları sorunlar. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi
33: ss: 135-145
82
Genesee, F., & Upshur, J.A. ( 1996 ). Classroom-based Evaluation in Second Language
Education. Cambridge: Cambridge University Pres.
Güven, B., & Eskitürk, M. (2007). Sınıf Öğretmenlerinin Ölçme ve Değerlendirmede
Kullandıkları Yöntem ve Teknikler. Tokat GOP, XVI. Eğitim Bilimleri Kongresi, ss:504-509.
Kan, A. (2007). ―Portfolyo Değerlendirme‖ Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi (32), 133-144,
(http://193.140.216.63/200732ADNAN%20KAN.pdf, 12.12.2008 tarihinde indirildi).
Kaplan, S. (2006). ―Öğrenci BaĢarısının Değerlendirilmesinde Ürün Seçki Dosyası Kullanımına
ĠliĢkin Bir Tarama‖ İlköğretmen Eğitimci Dergisi, (2), 11-13.
Karasar, N. (2005). Bilimsel Araştırma Yöntemi. Nobel yayınevi.
Kilmen, S., Kösterelioğlu, M., & Kösterelioğlu, Ġ. (2007) ―Öğretmen Adaylarının Ölçme
Değerlendirme Araç ve YaklaĢımlarına ĠliĢkin Yeterlik Algıları‖ Abant İzzet Baysal
üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. (7) 1.117-127.
Korkmaz, H., & Kaptan, F. (2003). ―Ġlköğretim Fen Öğretmenlerinin Portfolyoların
Uygulanabilirliğine Yönelik Güçlükler Hakkındaki Algıları‖ Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi. (1)13.
MEB, Talim Terbiye Kurulu BaĢkanlığı (2005). İlköğretim 1-5. sınıf Programları Tanıtım
Kitapçığı. Ankara: Milli Eğitim Yayınevi.
Morgil, Ġ., Cingör, N., Erökten, S., Yavuz, S., & Özyalçınoskay, Ö. (2004). ―Bilgisayar Destekli
Kimya Eğitiminde Portfolyo ÇalıĢmaları‖ The Turkish Online Journal of Educational
Technology – TOJET, (3) 2.
Orbey, S., & Güven, B. (2008) Yeni Ġlköğretim Matematik Dersi Öğretim Programının
Değerlendirme Öğesine iliĢkin Öğretmen GörüĢleri. Eğitimde Kuram ve Uygulama,4 (1), 133147.
Poulson, F. L., Poulson, P. R., & Meyer, C. A. (1991). What Makes A Portfolio? Educational
Leadership 48 (5), 60-63.
Sewell, M., Marczak, M., & Horn, M. (2003). The University Of Arizona: The Use Of Portfolio
Assessment in Evaluation.
(http://ag.arizona.edu/fcr/fs/cyfar/ Portfo~3.htm 08.01.2008 tarihinde indirildi).
YaĢar, ġ., Gülteki, M., Türkkan, B., Yıldız, N., & Girmen, P. (2005). Yeni Ġlköğretim
Programlarının Uygulanmasına ĠliĢkin Sınıf Öğretmenlerinin HazırbulunuĢluk Düzeylerinin
ve Eğitim Gereksinimlerinin Belirlenmesi. Yeni İlköğretim Programlarını Değerlendirme
Sempozyumunda Sunulmuş Bildiri, 51-63.
Yazıcıoğlu, Y., & Erdoğan, S. (2004:50) SPSS Uygulamalı Bilimsel AraĢtırma Yöntemleri.
Ankara: Detay Yayıncılık.
83
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences
Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18
THE REPRESENTATION OF THE COMMON SOLDIERS IN HENRY
IVs IN THE BACKGROUND OF ELIZABETHAN MILITARY LIFE
A. Serdar ÖZTÜRK
SUMMARY
Shakespeare‘s history plays deal with the medieval kings and their times or
with the Roman generals and their wars, which are surely projections of his own age.
Henry IVs reflects precisely the plight of the common soldiers in Elizabethan England.
Shakespeare is extensively humane in his presentation of the common soldiers in Henry
IVs. The general attitude of Shakespeare to the common soldier is not only to portray
them with the delight of a playwright but also to display them with the eye of a
historian. In Henry IVs, Shakespeare‘s treatment of common soldiers is precise, realistic
and authentic in the background of Elizabethan time. Shakespeare provides convincing
details of military life in this play, which seem a clear window of his own time.
Key Words: Shakespeare; Henry IVs; Falstaff; Elizabethan army; Common soldiers.
ÖZET
Shakespeare‘in tarihi oyunları çağının bir izdüĢümü olarak ortaçağ krallarını
ve onların dönemini, Romalı generallerin savaĢlarını ele alır. Henry IV Elizabeth
dönemi Ġngiltere‘sindeki rütbesiz askerlerin kötü durumlarını açık bir Ģekilde gözler
önüne serer. Shakespeare Henry IV adlı eserinde rütbesiz askerleri oldukça insancıl bir
yaklaĢımla yansıtmıĢtır. Shakespeare‘in rütbesiz askerleri ele alırken genel tavrı onları
sadece oyun yazarlığı zevkiyle değil aynı zamanda bir tarihçi gözüyle göstermesidir.
Elizabeth dönemi arka planında, Shakespeare‘in rütbesiz askerleri ele alıĢı açık,
güvenilir ve gerçekçidir. Shakespeare bu eserinde ordu yaĢantısını ikna edici bir Ģekilde
gözler önüne serer, bu da yaĢadığı zamana berrak bir pencere açtığını gösterir.
Anahtar Kelimeler: Shakespeare; Henry IV; Falstaff; Elizabeth ordusu; Rütbesiz
askerler.
Shakespeare‘s history plays which deal with the medieval kings and
their times or with the roman generals and their wars are surely projections of
his own age. The various aspects of life and society which Shakespeare depicts
in the history plays represent Elizabethan England. One of these outlooks is his
presenting of military matters in general and his handling of common soldiers in
particular. Generally, the distinction of ranks in any military hierarchy is an
accepted principle, but in Shakespeare this distinction is too clear and exhibits
the attitude of a class-conscious society. The two parts of Henry IV reflects

Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi [email protected]
84
precisely the plight of the common soldiers in Elizabethan England.
Shakespeare‘s presentation of the common soldiers displays a masterful
combination of his skill as a playwright and his critical tendency as a historian.
It seems reasonable to have a brief look at the Tudor military
organization in order to understand Shakespeare‘s common soldiers from the
Elizabethan standpoint. L. Boynton maintains that Elizabeth I had no standing
army. The constitutional position of Elizabeth‘s army was also not clear. With
his accession to the throne, Henry VII had stripped the overmighty lords of their
private armies and nationalized the defense forces of the country. The warring
lords whom we find in constant political disputes and armed conflict in
Shakespeare‘s history plays were now a thing of the past, and as a result of
Henry VII‘s reforms, the national militia had become the principal military
force of England. In Elizabeth‘s time the militia, backed by wartime levies, was
the only instrument against external invasion or internal disturbance (90-95). E.
P. Cheney sates that the levy was a wartime measure, but the militia was more
or less a permanent or semi-permanent organization which was undoubtedly the
forerunner of the standing army of 1660. The Old Indenture System was almost
discarded and the traditional method of commissions of array was giving way to
the normal machinery of the state authority. This meant that the Council would
write to the Lords Lieutenant requiring them to keep a certain number of troops
ready at a specified times. The Lord Lieutenant, the most powerful officer of the
country, was at the head of this working machinery, and his essential duty was
military (366-70). He was also ―authorized to appoint muster-master to inspect
the forces, and a provost marshal to administer martial law in time of rebellion
or invasion‖ (Boynton 112). Yet, the provost marshal seems to have played ―a
small part until from 1589 onward the discharged soldiers returning from
expeditions to France, the Netherlands and Ireland began to become a
disorderly element in the community‖ (Boynton 112-3).
C. G. Cruickshank describes the general military situation of England in
his book Elizabeth’s Army. For Cruickshank, the year 1585 was the turning
point of the reign. It was in 1585 that Spain replaced France as England‘s
traditional enemy; it was also the year that marked the beginning of a period of
war in which increasing numbers of men, therefore, in and around the Armada
and post-Armada years became more and more pressing. In 1588, with the news
of the approaching Armada, an unprecedented number of men gathered at
Tilbury. ―What might have been the most glorious campaign in the history of
the British arms was condemned by fate to be little more than a haphazard
general muster‖ (12-14). Cruickshank adds that in 1589 the government is
compelled to send defensive expeditionary force against Philip‘s possible
capture of Normandy and Brittany; and the military situation in Ireland where
things are always explosive also demand a great supply of English troops. Then
there were three combined military and naval expeditions of the time: to
85
Scotland under Lord Grey in 1560, to France under Willoughby in 1589, and to
Cadiz under the joint command of Howard and Essex in 1596. All these
campaigns made it imperative for the crown to find men and money for the
defense of the kingdom (Cruickshank 15-19).
The number available through the voluntary channel was insignificant
when it is compared to the number needed for the service. So the government
introduced conscription in 1596. It was required of all able-bodied men between
16 and 60 to serve in the militia (Cruickshank 27). This meant a large-scale
recruitment of people for which the Queen Elizabeth had her own method. John
Stow records an episode which demonstrates how the government took
advantage of the Sunday congregation in a church: ―On an Easter day in 1596,
when there came an order for one hundred men, so that all men being in their
parish churches readie to have received the Communion, the Aldermen, their
deputies, constables and other officers, were fain to close up the church doors,
till they had pressed so many men‖ (qtd. in Cruickshank 24-25).
It is very difficult, as C. G. Langsam has rightly maintained, to draw a
dividing line between a writer‘s inspiration from literary material and from
personal observation of the actual facts of life (95). It seems that Shakespeare
depends more upon his personal observation than upon his source material in
his treatment of the common soldier. The constant flow of soldiers coming into
and going out of London, gentlemen volunteers, the shire levy, the retired
soldiers, mobilization and the fearful master were completely within
Shakespeare‘s knowledge. Shakespeare was surely a meticulous observer of the
handling of firearms, pike exercise and other forms of training at the ―Mile End
Green which had been a famous drill ground since the time of Henry VIII‖
(Cruickshank 37). This is obvious from Justice Shallow‘s eyewitness account of
the little quiver fellow who ―would manage you his piece thus, and ‗a would
about and about, and come you in and come you in . . . I shall never see such a
fellow‖ (2 Henry IV, III ii). Pistol‘s question to the disguised king – ―trail‘st
thou the puissant pike?‖ (Henry V, IV i) and Antony‘s comment about Octavious
– ―He at Philippi kept/His sword e‘en like a dancer‖ (Antony and Cleopatra, III
xi) also imply his personal observation of the soldiers‘ drilling ant the weapon
they used. J. W. Fortescue asserts that Shakespeare observed everything and his
observation marked the bloody soldiery of the time and reproduced them with
such genial satire and incomparable humor that in our delight of the dramatist
we overlook the military historian. Falstaff, the fraudulent captain, Pistol, the
swaggering ensign, Bardolph, the rascally corporal, Nym, the imposter who
affects military brevity, Parolles, the damnable both side rogue, even Fuluellen,
a brave honest man, but a pedant soaked in classical affections . . . all these had
their counterparts in every shire of England and were probably to be seen daily
on the drill ground at the Mile End (139-40).
86
Shakespeare displays these soldiers‘ roles in war and peace at home and
abroad, and their post-war life. His knowledge of the higher ranks seems
insufficient; but his treatment of the common soldier exhibits his precise
knowledge of the lower ranks.
The Henry IV plays describe the Captain who is sent from London to
preside over the commission of musters in the shire misuses with impunity both
the king‘s press and the king‘s money. The captain slips in the rank through
favor and deliberately selects for service the honest householders and people of
some means so that they will be both anxious and able to buy out their release
by bribery. Moreover, in order to fill up their places, he chooses the most
immoral and wicked people such as vagabonds, rascals, villain and criminals
from prison. The captain seems to depend on their practice of stealing, because
these ragged recruits are penniless. His principal purpose is to earn money by
fraudulent means. He also tries to make money by the muster roll full of
fictitious names, or by leading his men to death in order to draw their dead-pay
in the name of a soldier no longer in active service or a non-existent soldier.
Shakespeare displays that Falstaff is one of those captains who are
fundamentally unqualified to command. When war breaks out, he is still in the
Boarhead tavern where ―dozen captains‖ go ―Bareheaded, sweating, knocking
at the taverns/And asking everyone for Sir John Falstaff‖ (2 Henry IV, II iv). He
asks the Chief Justice to pray that
Our armies join not in a hot day; for, by the Lord, I take but two shirts
out with me, and I mean not to sweat extraordinarily (2 Henry IV, I ii).
He is not pleased that the prince has procured for him a charge of foot:
―I would it had been of horse‖ (1 Henry IV, III iii). Paul Jorgensen remarks
―Falstaff‘s pronounced distaste for walking and his unlikely chance of escaping
on foot from the battle‖ (69). Falstaff is uncolted again by not being given a
charge of horse. He has got the charge of foot not by virtue of his own talent but
through the favor of the prince. This kind of favoritism was prevalent in
Elizabethan recruitment. A well-known courtier, historian and poet Sir Walter
Raleigh records:
It was thought at first that the officers of the Royal Navy should
be such as have been thoroughly practiced and very judicial, but
sometimes by the special favour of the princes, and many times
by the mediation of the great men for the preferment of their
servants, and now and then by virtue of the purse and such like
means, some people very raw and ignorant are very unworthily
and unfitly nominated to those places when men of desert and
ability are held back and unpreferred to the great hindrance of His
Majesty‘s service (139-40).
87
Robert Barret asserts that many captains were chosen by favor,
friendship or affection; ―the fawning flatterer, the audacious prater, the subtle
makeshift was preferred to the silent man and the plain dealing fellow (7). A
bizarre example of selection of captains by the Justice of the Peace is quoted by
Cruickshank:
When they appointed two men to serve as captains, who had not
the slightest experience of war – moreover, one was too old and
the other given to books and study – they were promptly
admonished and told to make a better choice. It was very odd,
said the Council, that people like these should be selected when
there were so many able and experienced men in Dorset (21-22).
L. B. Campbell writes about another interesting instance of selection of
captains and commanders. The defenders of the military profession of the time
maintained that commanders were often appointed because of their influence
with court. These commanders and their subordinates were sometimes not only
incapable but also corrupt in their dealings with the soldiers whom they chose
as means to private gain. The begging or stealing for a living on their return
from the wars was not one option to make men zealous about becoming soldiers
(248). Edward Grimestone recorded that Leicester appointed incompetent
favorites as governors of cities and ―put men into the admiralties of his own
devotion, who had no knowledge of navigation‖ (955). Iago‘s accusation
against Othello regarding Cassio‘s appointment reminds similar practices of
favoritism in Elizabethan England. It must be noted that in Othello the
accusation itself is a malicious lie because Casio deserves worthy of Othello‘s
preference. Yet, Iago‘s disapproval of favoritism demonstrates its existence as a
historically recognizable fact of Shakespeare‘s England.
In 2 Henry IV (III ii), the Gloucestershire levy shows Falstaff and
Shallow (the captain and the Justice of the Peace in their roles as recruiting
officers) deliberately abuse the power and responsibility with which they were
entrusted by the royalty. The captain was the foremost officer at the commission
of musters because he was supposed to be a specialist who could suggest on the
matter of choosing the fitting man and weapon. This is verified by Essex‘s
recommendation that ―muster-masters be sent down to all countries to see the
people armed and trained, and at the special commandment of the Queen, a list
of captains was made out and they were sent as muster-masters to every country
with order to Lords Lieutenant to establish them in their position‖ (Cheney 37071). However, this proved to be ill advised during the later part of the reign, for
according to Paul Jorgensen, ―under the current practice, the captain neither
knows his soldiers, nor the soldiers their captain before the service, nor ever
mean to meet again when the wars are ended‖ ( 132).
Falstaff‘s men exemplify two kinds of conscript. He is truthful about the
88
method and manner in which he has enlisted them (1 Henry IV, IV ii), frank and
cold blooded when he dramatizes the whole process of recruitment in 2 Henry
IV, III ii. Falstaff is sincere in his explanation:
I have misus'd the King's press damnably. I have got, in exchange
of a hundred and fifty soldiers, three hundred and odd pounds. I
press me none but good householders, . . . and they have bought
out their services; and now my whole charge consists of ancients,
corporals, lieutenants, gentlemen of companies—slaves as ragged
as Lazarus in the painted cloth, where the glutton's dogs lick'd his
sores, and such as indeed were never soldiers, but discarded
unjust servingmen, younger sons to younger brothers, revolted
tapsters, and ostlers trade-fall'n, the cankers of a calm world and
a long peace, ten times more dishonorable ragged than an old
feaz'd ancient: and such have I, to fill up the rooms of them as
have bought out their services, that you would think that I had a
hundred and fifty totter'd prodigals lately come from swinekeeping, from eating draff and husks. A mad fellow met me on
the way and told me I had unloaded all the gibbets and press'd the
dead bodies. No eye hath seen such scarecrows. I'll not march
through Coventry with them, that's flat. Nay, and the villains
march wide betwixt the legs, as if they had gyves on, for indeed I
had the most of them out of prison. There's not a shirt and a half
in all my company, and the half shirt is two napkins tack'd
together and thrown over the shoulders like a herald's coat
without sleeves; and the shirt, to say the truth, stol'n from my host
at Saint Albons (1 Henry IV, IV ii).
Falstaff‘s explanations clarify a detailed scandalous malpractice of the
Elizabethan captain. In the recruiting scene, Falstaff‘s pun upon Shadow‘s
name, ―Shadow will serve for summer, for we have a number of shadows fill up
the muster book‖ (2 Henry IV, III ii) is an important reminder of ―the captains‘
art of deception and corruption raised to a level of efficiency that has perhaps
never been attained in any sphere since‖ (Cruickshank 140).
There is an interesting method in Falstaff‘s choice procedure. Of the
five reluctant men called up by Shallow for recruitment; Falstaff makes a
provisional choice of two ‗likeliest‘, Mouldy and Bullcalf during the first
session. Yet, in the interval, the two men bribe Bardolph three pounds, which
was a good deal of money in Shakespeare‘s time. Bardolph tells him of money
when Falstaff returns, and it is great surprise of the Justices Falstaff dismisses
the two able bodied men: ―for you Mouldy, stay at home till you are past
service; and for your part, Bullcalf, grow till you come unto it. I will none of
you‖ (2 Henry IV, III ii). When Shallow remonstrates, Falstaff comes fiercely to
him with all the wounded pride of the presiding captain: ―Will you tell me,
89
master Shallow, how to choose a man? Give me the spirit, master Shallow‖ (2
Henry IV, III ii). Falstaff knows the significance of physical fitness but he
intentionally misapplies his knowledge of theory. His recruitment is not
indiscriminate; he discriminates, but he does so only in the negative direction.
That is he does exactly what he knows he must not do. There is a grim comedy
in his reversal of values. He changes his opinion when it suits his convenience,
and he does so with authority. The lord of lawlessness at the tavern is at work
with the same ease and freedom in his new role as captain. It is a fact that
money in the pocket is more important than enlisting appropriate soldiers.
It may be deduced that the Elizabethan Justice of the Peace is rarely a
man of pleasing reputation. Falstaff describes Shallow when he becomes a
Justice of the Peace: He was ―a very genius of famine‖ and after he has got the
position he had ―land and beef‖ (2 Henry IV, III ii), through corrupt means.
Shallow does not share the bribe money received by Bardolph. Falstaff
threatened to recruit honest householders and men with steady employment, and
let them off serving in exchange for payment because they would be most
anxious and willing to buy out their release. Men with regular employment had
a natural fear that they would not be accepted again by their employer when the
wars were over, for their years in war would greatly changed their appetite for
honest work. The Privy Council decided to release such people and substitute
freeholders‘ sons who would make fitting soldiers without causing
unemployment problems when they returned (Cruickshank 99-100). The normal
rules of recruitment would not exempt the honest householders from service
even though they had family responsibilities at their homes. For that reason,
they found the other method: They bought their release through bribery. Paul
Jorgensen maintains that inflexible military considerations favored single men,
and for that reason Leicester complained that he had been sent ―householders
and married men‖ and asked specifically for single men in the next levy (140).
Falstaff‘s second group of recruits is the dead, scarecrows, rogues,
rascals and vagabonds with whom he is ingloriously connected. Richard
Hakluyt records how an officer was punished during the Cadiz expedition of
1596 for the kind of Falstaff indulging in electing his recruits: ―A certain
lieutenant was by sound of drumme publikely in all the streates disgraced, or
rayther after a sort disgraded and cashiered for bearing any further office at that
time, for the taking of money by way of corruption of certaine prest soldiers in
the countrey, and for placing of others in their roomes more unfit for service and
of less sufficiency and ability‖ (607). The government also fined those who
bought back their discharge. Eleven men, for example, were found guilty of
buying their discharge partly by cash payment and partly by handling over their
equipment which the captains sold to a London merchant (Hakluyt 614).
Falstaff‘s honest admission – ―for indeed, I had the most of them out of prison‖
(1 Henry IV, IV ii) – recalls a similar Elizabethan practice that obtained
90
universal condemnation at the time. Barnaby Rich records that ―[i]n London,
when they set forth soldiers, either they scour prisons of thieves or their streets
of rogues and vagabonds, for he that is bound to find a man will seek such a one
as is better lost than found‖ (36). In his other book, Fruits of Long Experience,
Barnaby Rich is even harsher in his condemnation of this kind of recruitment:
―When the wars shall be reformed and reduced to a more honorable course, we
will endeavor ourselves to find out men of better worth. In the meantime, these
may serve as befitting the discipline of this age‖ (62).
Mathew Sutcliff asserts that the constable was ordered to take up rogues
or masterless men who deserved the gallows rather than service in war (62). The
recruitment of rogues meant encouragement of crimes, for the criminal who was
enlisted knew that no crime was so serious that he would be hanged for it; he
had safe refuge in the army. Sir John Smyth notes that Newgate prison was
emptied to reinforce the troops besieged at Le Havre. The recruits drawn from
prison formed part of the first official expedition to the Low Countries in 1585
(qtd in Cruickshank 27). Baldolph‘s command in 1 Henry IV, III iii (―Yea, two
and two, Newgate fashion) exhibits Shakespeare‘s personal observation of how
prisoners were marched off. The Privy Council also encourages recruitment of
vagabonds and rouges, for it is thought that the country will be well rid of this
menacing multitude and that peace will be ensured in the country. C. G.
Cruickshank notes that in 1597 the Council authorized the levy of vagabonds to
reinforce the expedition in Picardy. In London, 700 thieves were rounded up
and the Council asked the Lord Mayor to catch another 200, because they
thought that conscription of vagabonds had considerable advantages (28). J. W.
Fortescue maintains that the Queen could not be induced to pay her soldiers. So,
the troops were always seething with mutiny and thinned by desertion, and no
gentleman of any self-respect would take command of them. Commissions fell
into the hands of scoundrels who swindled their men and sent them out to
plunder the country for their benefit (112). In the light of these practices, it is
obvious that Falstaff‘s choosing of recruits could not be different. Shakespeare‘s
criticism also indicates the same corruption as that of the other authors of his
times.
Falstaff‘s recruitment of Shadow reminds one of the abuses of the
Shakespeare‘s time relating to the muster-roll. Falstaff‘s mention, ―we have a
number of shadows fill up the muster book‖ (2 Henry IV, III ii) underlines the
appalling malpractices related to the muster-role in Elizabeth‘s army. The
muster-roll in Elizabeth‘s army was an important document as it was in all
armies, because everything related to the troops depended upon the number
supplied by the muster office which was under the control of the muster-master,
and his boss, the captain. In connivance with the muster-master, the captain
always made sure that the exact number on the roll should never be given to the
government. C. G. Cruickshank claimed that if the exact number was given, it
91
would deprive the captain of the pay of the absentees or deserters whose place
he always filled up the same number of ‗shadows‘ of fictitious men. This kind
of fraud was resorted to by the captains during the reign of Mary Tudor passed
an act for the taking of musters in 1577 in order to prevent such persistence
corruption (17). Such corruption reached an alarming level with the increase in
the number of the people serving overseas during Elizabeth‘s time. According to
Cruickshank, the Queen and the Council took severe measures against such
corruptions, but the captains were too cunning to be trapped. The number of the
invisible in the Irish service exceeded all proportion. It sometimes reached a
hundred percent (140). J. W. Fortescue writes that though the muster-roll of the
army at the siege of Leith in Scotland in 1560 showed eight thousand men for
whom the Queen paid the wages, only five thousand were actually with the
colors, and the pay of the remaining three thousand went, of course, into the
captain‘s pocket (128).
Falstaff‘s loss of 147 ―mortal men, food for powder‖ (1 Henry IV, IV ii)
is as much motivated by his greed for money as his recruitment of Shadow. He
clearly mirrors the corrupt practices of the unscrupulous captain of
Shakespeare‘s England, too. Falstaff‘s behavior reveals ―Smyth‘s indictment of
the English captain‘s behavior in the Low Countries, where, lured by the dead
pay, captains used to send their men to dangerous exploits‖, knowing that their
was a good chance of their getting killed and of course, ensuring their own
safety. The captains also allowed their men to go badly armed, in tattered
uniforms, bare-legged and bare-footed; for this would help them to a quicker
death (Cruickshank 55). Shakespeare does not mention the term ‗dead pay‘.
However, it is clear from Falstaff‘s statement that nothing but the lure of dead
pay could stimulate him to lead his men to the jaw death: ―there‘s not three of
my hundred and fifty left alive‖ (1 Henry IV, V iii). Yet, Falstaff has no regret
and grief for losing such a large number of men. His indifference betrays a
hideous cruelty, the cynicism of a leader whose human response is altogether
perished. His ‗food for powder‘ articulates its complementary ‗food for worm‘.
Maynard Mack notes that
The comic account of Falstaff‘s conscripted derelicts corrects and
supplements the description of Hal‘s army by a general who loves
parade (1 Henry IV, IV I) and the anticipation of destroying it by
a general who loves carnage (IV I). Falstaff‘s cynical ‗they will
fill a pit as well as better‘ hangs over the ensuing battle
enveloping especially those who are to fill a pit simply because
the king has dressed them in his coats (641).
Falstaff‘s men also resemble the poor soldiers of Shakespeare‘s England
in their bareness and nakedness. Falstaff, of course, does not care if his men are
bare and naked. He can rely on their habit of stealing: ―they will find linen
enough on every hedge‖ (1 Henry IV, IV ii). However, there are evidences in the
92
play that Falstaff may have played a part in reducing them to bareness and
nakedness for the sake of money. He orders Bardolph to give the soldiers their
coats, but the account he gives of the clothing of his company seems very
suspicious: ―There‘s not a shirt and a half in all my company‖ (1 Henry IV, IV
ii). The present practices suggest that normally the levies were provided with
coat, money, arms and clothing when they were called up, and they were
clothed in a variety of outfit. The distribution of uniforms was in the hands of
the captains. The private soldiers ―in the Netherlands sent the Privy Council
many complaints that the captains were retaining uniforms which they
themselves ought to have had for their comfort‖ (Cruickshank 92). Shakespeare
does not display Falstaff or Bardolph making profits out of the privates‘
uniform. The only possible conclusion in the light of the present practices is that
Falstaff and Bardolph sold the uniforms, because this is very likely and
consistent with their characters.
Shakespeare‘s observation of the post-war misery of the common
soldier and the deficiency of the government to rehabilitate them properly is
precisely expressed in Falstaff‘s statement that the three survivors of his crew
―are for the town‘s end to beg during life‖ (1 Henry IV, V iii). There was also
the most notorious group of pretended soldiers. In addition to these, there are a
menacing group of rogues and vagabonds who had escaped military service.
They got mixed up with the genuine war returnees and the number thus
increased beyond all proportion. It was impossible to separate the genuine
soldiers from the imposter ones. J. W. Draper claims that these discharged
soldiers, both genuine and fake, came to London and lived a riotous life,
sometimes robbing as pretty thieves and highwaymen but more often begging
(414). Poins‘ ―lades‖, whom he orders at Gadshill to fall upon the ―pilgrims
going to Canterbury with which offerings, and traders riding to London with fat
purses‖ (1 Henry IV, I ii), and Falstaff‘s gang of rogues of all sorts and
conditions, ―other Trojans‖, mad Mustachios‖, ―purple-hued malt-worms‖, ―the
foot-land rakers‖, ―long-staff six penny strikers‖, belonged to these Elizabethan
highwaymen whom J. B. Black described in his book, The Reign of Elizabeth
(264). According to Black, there were no fewer than twenty categories of
thieves and swindlers each with its own specialty (264).
Another corruption of Elizabethan army was mutiny and disorder in the
military camps and in the battlefields. According to Cruickshank, many of the
Elizabethan commanders denied the soldiers their pay and were directly
responsible for mutiny and disorder in the camp and the battle. On the other
hand, there were many others who, like the Duke of Norfolk, underlined the
significance of keeping the troops paid. It is a fact that soldiers mutinied if they
could not afford to buy the daily necessaries of life (168). Some of
Shakespeare‘s commanders know well this delicate matter. Hastings who is the
commander of the Archbishop‘s army in 2 Henry IV, IV ii orders his captain:
93
―Go captain, and deliver to the army / This new of peace. Let them have pay
and part‖.
Shakespeare‘s common soldiers in Henry IVs are conspicuous in their
variety of behavior and attitude towards life. The common soldier‘s desertion
habit inspired by cowardice is the common complaint by the commanders of the
time. They are poor, graceless creatures, runaway rogues and vagabonds,
tattered, ragged, pale cowards marked to suffer under corrupt officers, from
recruitment through post-war beggary. These people are Shakespeare‘s
observation about the truthful personality of the Elizabethan military life.
Shakespeare mainly reveals two aspects of Elizabethan army: 1. its weak
discipline as a result of the unwise and corrupt choice of officers and 2. its
inefficient and wrong method of administration which deprived the soldier of
his pay and due rewards. Of course, there are other reasons for the general
reluctance of the common soldiers to serve in the Elizabethan army. One of the
most important reasons was the idea of state and nation that were too abstract
concepts for the average soldiers to comprehend them and fight for the sake of
state and nation with enthusiasm.
Shakespeare is extensively humane in his presentation of the common
soldiers not only in Henry IVs, but also in his other plays, e.g. Pistol in Henry V
and Parolles in All’s Well That Ends Well. He shows their weaknesses as simple
human frailties and defects. None of the Shakespeare‘s common soldiers, not
even the unscrupulous captain Falstaff is awarded capital punishment except
Bardolph. He denounces their vices, but he at the same time feels what a hard
lot the common soldier has:
. . . . . . . . . . .Thus are poor servitors,
When others sleep upon their quiet beds,
Constrained to watch in darkness, rain and cold.
(1 Henry IV II I).
He is profoundly aware of the difficulties of those who have fought for
their country. Shakespeare also feels the same tone of sympathy and humanity
in his sonnet 25:
The painful warrior famoused for fight, After a thousand victories
once foil'd, Is from the book of honour razed quite, And all the
rest forgot for which he toil'd
The general attitude of Shakespeare to the common soldier is not
only to portray them with the delight of a playwright but also to
display them with the eye of a historian. Shakespeare‘s treatment
of common soldiers is precise, realistic and authentic in the
94
background of Elizabethan time. In Henry IVs, Shakespeare
provides convincing details of military life, which seem a clear
window of his own time.
BIBLIOGRAPHY
Black, J. B. The Reign of Elizabeth. Oxford: Oxford UP., 1989.
Barret, Robert. The Theorike and Practice of Modern Warres. London, 1598.
Boynton, L. The Elizabethan Militia. London: Routledge,1997.
Campbell, L. B. Shakespeare’s Histories. California, California UP., 1997.
Cheney, E. P. History of England from the Defeat of the Armada to the Death of Elizabeth. New
York: Longman, 1988.
Cruickshank. C. G. Elizabeth’s Army. Oxford: Oxford UP., 1986.
Draper, J. W. ―Sir John Falsatff‖ in Review of English Studies. Oxford: Oxford UP., 1962.
Fortescue, J. W. History of the British Army, New York: Naval and Military Press, 1899).
.. . . . . . . . . . . . . The Army: Military Service and Equipment in Shakespeare’s England. Ed. C. T.
Onion, Oxford: Oxford UP., 1997.
Grimestone, Edward. A General History of Netherlands. London, 1609.
Hakluyt, Richard. Principal Navigations. London, 1598.
Jorgensen, Paul. Shakespeare’s Military World. New York: University of California, Press, 1962.
Langsam, C. G. Martial Books and Tudor Verse. New York: Routledge, 1991.
Mack, Maynard. In The Complete Signet Classic Shakespeare. Ed. Sylvan Barnet. New York:
Routledge, 1992.
Raleigh, Sir Walter. The Works. Ed. W. Oldys and T. Birch. Oxford: Oxford UP., 1956.
Rich, Barnaby. Allerme to England. London, 1574.
. . . . . . . . . . . . Fruits of Long Experience, London, 1604.
Shakespeare, William. Henry IV. London: Penguin Books, 1994.
. . . . . . . . . . . . .. Complete Sonnets. New York: Dover, 1991.
Sutcliff, Mathew. The Practice, Proceedings and Lawes of Armes. London, 1593.
95
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi – Journal of Social Sciences
Cilt / Volume: 2009-1 Sayı / Issue: 18
E-DEVLET'TE KULLANILAN GÖZETĠM VE KAYIT
TEKNOLOJĠLERĠNĠN MAHREMĠYET ÜZERĠNDE ETKĠLERĠ
Muhittin TATAROĞLU*
ÖZET
E-devlet süreci hemen tüm dünyada yaygınlık kazanmıĢtır ve kamu
yönetimlerinin tüm boyutlarıyla değiĢmesine yol açmaktadır. E-devlet kavramının
etkinlik ve verimlilik, zaman tasarrufu gibi ekonomik boyutlu faydalarının yanında,
kamuoyunun düĢüncelerini öğrenme, tüm vatandaĢların kolayca ulaĢabilmeleri, hizmet
sunumunda eĢitlik, Ģeffaflık ve hatta elektronik olarak oy kullanma gibi demokratik
boyutları da vardır.
E-devlet süreci bir toplumu, tüm boyutlarıyla, (sosyal siyasi, ekonomik
teknolojik, idari) dönüĢtürmektedir. Bu dönüĢümün sonuçlarını ise özenli tahminler
dıĢında kestirmek mümkün değildir. Demokrasinin geliĢmesi açısından oldukça büyük
fırsatlar sunan e-devlet süreci, kiĢi mahremiyeti bakımından çok önemli sakıncalar da
doğurmaktadır. Mahremiyet ise devlet ve birey iliĢkilerinde önemli bir sorun alanı
karĢımıza çıkmaktadır. Bilgi ve iletiĢim teknolojileri gibi muazzam güç kaynaklarının
cazibesi karĢısında devlet ve hükümetlerin kiĢi mahremiyetini korunması demokrasi
açısından yaĢamsal önem kazanmaktadır. Mahremiyet sorunları özel sektörde
yaĢanacağı gibi, devletin kiĢi mahremiyetine yönelik ihlalleri de önemli artıĢ
sergilemektedir. ÇalıĢmada e-devlet sürecinin kiĢi mahremiyeti açısından yarattığı
tehlikeler ve yarattığı olumsuz sonuçlar incelenmiĢtir.
Anahtar Sözcükler: Mahremiyet; e-devlet; bilgi iletiĢim teknolojileri; demokrasi.
ABSTRACT
E-government process widespreaded world-wide ranche, and usage of ict affect
all dimension of public administrations. Along with the economical benefit of egovernment concept, ―efficiency and productivity; there are democratic aspects, like
acquisition to public opinion, equity in service providing, transparency and even evoting.
E-government transforms all aspects of a society. Predicting the results of this
transformation is, impossible but only attentive estimating. In terms of development of
democracy, e-government offers rather large opportunities. Bu on the other hand bring
with important threats to privacy right. Privacy is actually an important issue, in the
relationship between person and government. Against the temptation of huge power
resources like information and communication technologies, it is critical that the
government or state stay in the route which protect personel privacy, according
*
Yrd. Doç. Dr.. Muğla Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü
96
democracy. Privacy matters can be also seen in private sector, likewise in public sector.
Ġn this paper examined privacy matters which caused by e-government process.
Keywords: Privacy right; e-government; information and communication technology;
democracy.
1. GĠRĠġ
E-devlet olgusu, kamu yönetiminin içine girilmekte olan bilgi çağının
temel karakteristiklerinden biridir. Bilgi iletiĢim teknolojilerinin hızla geliĢmesi
ve kamu yönetiminde yaygınlaĢması, kamusal hizmet sunumunda etkinlik,
verimlilik, eĢitlik gibi olumlu geliĢmeler sağlamıĢ; vatandaĢ katılımı,
kamuoyundan haberdar olma ve Ģeffaflık gibi olumlu geliĢmeler sağlamıĢtır.
Tüm e-devlet kurumları sanal örgütlerdir ve sanal bir dünyada dijital olarak
varlıklarını sürdürmektedirler. Bu sanal dünya internetten oluĢmaktadır. Ġnternet
teknolojisinin ilk gözlenen sakıncalarından biri de kiĢi mahremiyetinin
tehlikeye girmesidir.
Sanal ortamın güvenlik boyutları, gerçek dünyadakinden tamamen
farklıdır. Gerçek dünyada insanlık tarihi boyunca suç türleri ve bunlara karĢı
geliĢtirilen güvenlik tedbirlerini bilmek mümkündür. Ancak sanal dünyada ne
gibi suç türlerinin potansiyel tehdit olarak var olduğu, bu suçların toplumsal ve
kiĢisel tahribatlarının neler olacağını tam olarak Ģimdiden kestirmek mümkün
değildir. Gözlemler sanal ortamda iĢlenen ilk suçların; hack, kredi kartı
dolandırıcılığı, gizli çekim ve bilgisayarlara sızma gibi kiĢi mahremiyeti ve
kiĢinin gizli bilgilerine zarar verme gibi suçlar olduğunu ortaya koymaktadır.
KiĢi mahremiyeti, temel haklardan sayılması ve toplumsal yaĢam ve
demokrasi ilkeleri bakımından kritik bir önem taĢıması bakımından, önemli bir
ilgi alanıdır. Bu bakımdan bilgi iletiĢim teknolojilerinin yaygınlaĢması ve edevlet süreçlerinde mahremiyetin zarar görme derecesi daha yüksek ve etkili
olmaktadır. Örneğin bir kiĢinin saklı olması gereken özel bilgilerinin bir baĢka
kiĢi tarafından elde edilip, kulaktan kulağa yayılması ile ulaĢabileceği kitle,
mahalle veya semt ile sınırlı olacak ve zaman içinde unutulabilecek iken; bu
mahrem bilgilerin internette yayınlanmasıyla tüm dünyada yaĢayan insanlara
açık olacak; bir resim, video veya ses görüntüsü veya yazı defalarca
kopyalanacak ve teorik olarak sonsuza değin sanal dünyada varlığını
sürdürecektir.
KiĢi mahremiyetinin üçüncü kiĢiler tarafından ihlali ya da
korunmasından daha önemli bir sorun, vatandaĢ devlet iliĢkilerinde ortaya
çıkmaktadır. Kamu hizmeti sunumunda vatandaĢ ile devlet arasındaki iliĢki,
eĢitsizlik esasına dayalıdır. Sunulan hizmet ve iliĢki biçimini devlet belirler ve
Ģartlara vatandaĢ uymak durumundadır. E-devlet kurumlarında vatandaĢların
hizmet alması pek çok kiĢisel bilgiyi, sunmasıyla mümkündür. VatandaĢlık
numarası, yaĢ eğitim banka hesabı vs gibi istenen bilgilerin herhangi birinin
97
eksik olması durumunda çoğu zaman eriĢim aĢaması bile kesilir. Öte yandan
kiĢisel bilgilerin çoğu MERNĠS, ADNKS, TAKBĠS gibi sistemlerde toplanır ve
kullanılır. Klasik devlette fiziki arĢivlerde ve kağıt üzerinde bulunan kiĢisel
bilgiler; e-devlet sürecinde ağlarla birbirine bağlı devasa sistemlerde dijital
ortamda saklanmaktadır. Bu kiĢisel bilgilerin güvenliği için önlemler alınsa da,
teknolojinin doğası gereği, eskisiyle kıyaslanamayacak ölçüde kitlesel bilgi
üçüncü kiĢilerin saldırılarına maruz kalabilmektedir.
Bireylerden devletin egemenlik gücüne dayanarak bireylerin rızası
olmadan toplanan bilgilerin hem diğer bireyler hem de devlet tarafından
istismar örnekleri çalıĢmada incelenmiĢtir. Yine e-devlet kurumlarında toplanan
kiĢisel bilgilerin korunamaması, birey aleyhinde sonuçlar doğuracak Ģekilde
istismar edilmesi ve ilgili kurumlar tarafından ―bilgi saçılması‖ Ģeklinde
yayınlanması tehlikesi, bireylerde yerleĢik bir korku hissine neden olmakta;
davranıĢ ve duygu değiĢimlerine yol açabilmektedir.
Siyasi iktidarlar kendilerine güç sağlayacak veya güçlerini artıracak
araçların cazibesi karĢısında zaafiyet gösterebilirler. Ġktidarların kendilerine
büyük güçler sağlayan araçlara karĢı bu güç hırsı ya da zaafiyeti (temptation of
power), demokratik rejimlerin aĢınmasına yol açabilmektedir. Bilgi iletiĢim
teknolojileri de izleme, gözetleme gibi bazı alanlarda iktidarları baĢtan çıkaran
yetenekler sunmaktadır. Bu araçlar vasıtasıyla baskıcı, totaliter ve
antidemokratik eğilimlere yönelmek olasıdır. Bu bakımdan e-devlet, sunduğu
pek çok olumlu geliĢmelerin yanında kiĢi mahremiyeti ve demokrasi açısından
olumsuz pek çok kritik tehlikeyi bünyesinde barındırmaktadır.
Modern devlette egemenliğin meĢruluğu vatandaĢlarını korumak ve
hukuku uygulaya dayanmaktadır. Devlet hukuku uygulamaz ve konumuz
açısından önemli olan vatandaĢını koruma görevini yerine getirmez ise
egemenliğinin meĢruiyeti aĢınır. Ampirik bulgular henüz emekleme aĢamasında
olan e-devlet sürecinde kamu kurumlarında saklanan kiĢisel bilgilerin
korunamadığı, istismara uğradığı veya dıĢarıya saçıldığı pek çok vaka olduğunu
göstermektedir. Bu durum ise vatandaĢların e-devlete olan güven duygularını
aĢındırmakta; davranıĢlarını ve ruh hallerini olumsuz yönde etkilemektedir.
2. YÖNTEM
ÇalıĢmada ilgili temel kavramlara değinildikten sonra konu ile ilgili
hukuki mevzuat ve mahremiyeti etkileyen bilgi teknolojilerinin kullanıldığı
kurumlar incelenmiĢ; bunların iĢlevleri, eksiklikleri ve sakıncaları araĢtırılmıĢtır.
E-devlet sürecinde teknoloji kullanımını detaylı olarak, hümanist değerler,
demokrasi, yönetim bilimi ve siyaset psikolojisi ve olası olumsuzlukları
açısından inceleyen ilgili literatürün ağırlıklı olarak bilim kurgu yazınlarından
oluĢması ilginç bir durum sunmaktadır Bilgi iletiĢim sistemlerinin ve sanal
yazılımların en önemli karakteristiklerinden olan karmaĢıklık, hiçbir zaman tam
98
bir güvenlik sunamaması ve sorumluluk sorunu, kiĢi mahremiyeti bakımından
kritik sorun oluĢturduğundan, örnek olay ve ampirik bulgularla etraflı bir
Ģekilde ele alınmıĢtır. Kamu yönetiminde uygulanan gözetim ve arĢivleme
odaklı bilgi iletiĢim teknolojilerinin yarattığı mahremiyet sorunları incelenmiĢ
ve son olarak çözüm önerileri geliĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır.
I- Mahremiyet
Ġnternet ortamında ve elektronik uygulamalarla bireylerin yaptıkları her
türlü eylem, bireylerin kiĢisel bilgileri haline kolayca dönüĢtürülebilir. Öte
yandan bilgi iletiĢim teknolojilerine dayalı tüm uygulamalar kiĢisel verilerin
elde edilmesinde sonsuz imkânlar sunmaktadır. Bireylerin kiĢisel bilgilerinin
gizli kalması nerede ise imkânsızdır denebilir. Ġnternette gezinmek veya
herhangi bir iĢlem yapmak, kredi kartı ile alıĢveriĢ yapmak, otoyollarda OGS
veya KGS ile ödeme yapmak, cep telefonunu sadece taĢıyor olmak bile bireyin
mahremiyet alanına giren bilgilerin açığa çıkması ve izlenmesi anlamına
gelmektedir. Öte yandan bilgi iletiĢim teknolojileri vasıtasıyla bireyle hizmet
sunumu veya diğer amaçlarla iletiĢim kuran kamu veya özel sektör kuruluĢları,
çoğu zaman emredici Ģekilde bireylerin kimlik bilgileri baĢta olmak üzere
kiĢisel bilgilerini beyan etmelerini Ģart olarak dayatan yazılımlar
geliĢtirmektedirler
Bu geliĢme, bireyin mahremiyet hakkını dramatik bir Ģekilde ihlal
etmektedir. KiĢi mahremiyeti olarak da anılan mahremiyet hakkı, temel insan
hakları kapsamında anılır ve demokrasi açısından en önemli ilkelerden biridir.
Bu bakımdan mahremiyet kavramının öneminin vurgulanması gereklidir.
Mahremiyet genel olarak kiĢilerin tek baĢlarına kalabildikleri,
istedikleri gibi düĢünüp davranabildikleri, baĢkalarıyla ne zaman, nerede, nasıl
ve hangi ölçüde iliĢki ve iletiĢim kuracaklarına kendilerinin karar verebildikleri
bir alanı ve bu alan üzerinde sahip olunan hakkı ifade eder. (Yüksel, 2003: 182).
Bireyin davranıĢlarının, kiĢilik bilgilerinin, özelliklerinin ve kiĢi ile ilgili olan
her Ģeyden baĢkalarının ne kadar haberdar olacağı da kiĢisel mahremiyet ile
ilgilidir.
Mahremiyetin farklı boyutlarından bahsetmek mümkündür. Gizlilik
Ģeklinde mahremiyet; bireylerin kendileri hakkındaki bilgileri, belirli
eylemlerini, herkese veya seçtiği bazı kiĢilere karĢı gizli saklamayı istemesi
Ģeklinde ortaya çıkar. Anonim mahremiyet; bireylerin bazı davranıĢları (toplum
içerisinde yapılmıĢ olsa dahi) bireyle iliĢkilendirilemeyecek Ģekilde yapma
isteğidir. Otonomi mahremiyeti ise, bireyin bazı davranıĢlarının aleni veya gizli
kalması tercihinin kendine bağlı olması, devlet veya diğer kiĢilerin ilgisine
kapalı kalmasını tercih etmesidir.
Devlete karĢı mahremiyet hakkı, diğer kiĢilere karĢı mahremiyet
99
hakkından iki önemli bakımdan ayrılır. Ġlki özel kiĢiler hırsızlık gibi diğerinin
rızası olmadan baĢkasının mahremiyetine girse de, birbirleriyle olan iliĢkileri
genelde gönüllü ve iradi olur. Birey diğerine açıklayacağı kiĢisel bilgileri
üzerinde kontrol sahibidir. Bunun yanında birey diğer kiĢilere karĢı
mahremiyetini koruyacak güce ve önlemlere sahip olacaktır. Ancak devlet
oldukça çok geniĢ bir alanda zoraki eylemleri gerçekleĢtirebilir. Ġkinci fark ise
devletin vatandaĢlar üzerinde fiziksel güç uygulamaya dayanan bir
egemenliğinin olmasıdır. Bireylerin üçüncü Ģahıslara karĢı kendi mahremiyetini
koruyacak bazı tedbirler alması mümkündür (kendisini diğer vatandaĢlara karĢı
kendi koruyabilir kilit ve hırsız alarmları gibi tedbirler alabilir). Ancak birey
kendini ve kiĢisel bilgilerini koruyabilmesi açısından çok güçsüzdür. KiĢisel
bilgilerini devletten koruyabilmek için tek baĢvurabileceği yol, gizlemeye
çalıĢmaktır (Friedman, 2000:186). Bu farklılığın mahremiyet üzerindeki
etkileri bakıĢ açısına göre değiĢiklik sergiler. Eğer devletin iyi niyetli olduğu,
vatandaĢlarının iyiliğini istediği ve kamu yararını gözettiği düĢünülüyorsa, o
zaman kiĢisel mahremiyet kamu görevlilerinin iyi olanı yapmalarını
zorlaĢtıracak demektir. Ancak öte yandan devlet vatandaĢlar aleyhine davranıĢta
bulunabilecek bir kurum olarak görülüyorsa, o durumda devlete karĢı kiĢisel
mahremiyet ve korunması kesinlikle iyi bir Ģeydir. Mahremiyetin, kiĢisel
suçların saklanmasında kullanılabileceği kabul edilse de, mahremiyetin devlete
karĢı korunması gerektiği temelinde görüĢ oldukça geniĢ kabul görmektedir.
A- Mahremiyet ve Demokrasi
Ortaçağ toplumlarında insanlar toplumsal düzendeki rollerine
zincirlenmiĢ durumdaydı. Toplumsal olarak bir sınıftan diğerine geçmek hatta
bir köyden diğerine veya baĢka bir ülkeye gitme Ģansları pek yoktu. Bireyler
diledikleri gibi giyinme ve istediklerini yeme özgürlüğüne dahi sahip değillerdi.
Zanaatçının satacağı malın fiyatı, köylünün malını satacağı yer, belliydi ve
bunların tümü kurallar ve yükümlülüklerle belirlenmiĢti (Fromm, 1995:48)
Özel hayat ile kamu hayatı arasındaki denge, 1800'lü yıllarda
değiĢmiĢtir. Bu dönemde özel hayat, kamu hayatından daha üstün olmaya
baĢlamıĢ; kamu hayatı ise görevler alanı olarak ayrıĢmaya baĢlamıĢtır
(Gürbilek, 2001:118) ModernleĢme süreciyle birlikte, ―birey‖, ―bireycilik‖,
bireysel kimlik‖ ve ―bireysel alan‖ gibi değerler ortaya çıkmıĢtır. Ardından
―özel yaĢam hakkı‖, veya ―mahremiyet hakkı‖ hukuk düzenince tanınan bir hak
kategorisi haline gelmiĢtir (Yüksel, 2003 :197). Devletle iliĢkisinde vatandaĢlık
statüsüne kavuĢan bireyin, hukuk düzeni tarafından kendisine tanınan haklarla
ve yüklenen ödevlerle kiĢi haline gelerek hukuki bir kimlik kazanması,
Amerikan bağımsızlığı (Mills, 2008:6) ve Fransız ihtilaliyle baĢlayan süreçte
gerçekleĢmiĢtir.
Liberal düĢüncede mahremiyet, bireyin içinde rahat bırakıldığı veya
bırakılması gerektiği, istediği gibi düĢünüp davranabildiği, kendi bildiği Ģekilde
100
bizzat kendi iyiliğinin peĢinde koĢabildiği bir alan olarak tanımlanır. (Lukes,
1995:66; nakleden, Yücel:2003:201). Liberal görüĢte mahremiyet, kamusal
yaĢam içinde yer alan, ancak kamusal müdahalelerden muaf tutulması gereken
bir düĢünce, davranıĢ ve varoluĢ alanını ifade eder. Bu açıdan bakıldığında
mahremiyet, birey ve toplumsal gruplar ile devletin de dahil olduğu geniĢ kamu
arasındaki negatif iliĢkiyi ima eder. Liberalizm özerk ve özgür birey kavramına
özel önem vermektedir.
Liberalizmde özerk ve özgür birey merkez noktadadır. Özel hayat alanı
ve kiĢisel özerkliği hukuken korunan birey, kendi değerlerini gerçekleĢtirmek ve
geliĢtirmek için diğer insanlarla iliĢkiye girer. (Craven, 1982:353) Bireysel
özgürlük devlet ve toplumsal çoğunluk tarafından da ihlal edilebilir. Devlet ve
toplum bazı değer ve davranıĢları zorla bireye benimsetme yoluna gidebilir. Bu
durumda demokrasinin kilit unsuru olan özgür irade ve bir özgür iradenin
oluĢabileceği mahrem alana devlet müdahalesinin bir sınırı olmalıdır. Toplumun
bireye karĢı zorlama ve denetim gücüne, hukuki veya kamuoyunun manevi
baskılarının sınırlandırılması, özgür toplum için yaĢamsal önemdedir.
BaĢkalarına zarar vermek haricinde bir birey üzerinde onun arzusuna rağmen
zorlama ve denetim uygulanmamalıdır.
Westin, mahremiyet hakkının bağımsız ve serbest iradeye sahip özgür
bireylerden oluĢan grupların iĢbirliklerine imkan sağladığını söylemektedir
(Westin, 1967:24). Oy kullanmanın gizli olması ve seçim süreçlerinde iktidar
gözetiminin engellenmesi, mahremiyet hakkıyla mümkün olur. Bu bakımdan
mahremiyet hakkı, kiĢilerin gereksiz ve uygunsuz soruĢturma ve incelemeye
uğramasını da engeller. Teknoloji kullanımının kamu ve özel sektörde
yaygınlaĢmasının kiĢi mahremiyeti açısından önemli bir tehdit oluĢturduğu açık
bir gerçektir. Ancak mahremiyet hakkının demokratik bir toplum için yaĢamsal
önemde olduğu gereği kadar vurgulanmamıĢtır. Bireylerin mahremiyet alanı,
kiĢisel iradelerin oluĢtuğu bölgelerdir ve sağlıklı ve özgür bir iradenin
oluĢabilmesi için birey bu alanda kendisine müdahale edilmeden iradesini
geliĢtirme imkanı bulmalıdır. Birey, mahremiyet alanına sahip olamazsa veya
değiĢik müdahalelere maruz kalırsa veya izlendiği korkusuna kapılırsa, serbest
bir iradeden bahsetmek mümkün değildir. Demokratik toplumların temelleri,
iktidarların denetlenmesinde kamusal ilginin var olmasına ve birey ve grup
yaĢamlarını koruyan mahremiyet hakkına dayalıdır.
B- Kamu Yönetiminde Kişisel Verilerin İzlenmesi, Toplanması ve İşlenmesine
Yönelik Kurumsal ve Yasal Görünüm
Kamu yönetimi örgütleri vatandaĢların kiĢisel verilerini izlemek,
toplamak ve iĢlemek için gittikçe daha fazla bilgi ve iletiĢim teknolojileri
kullanmaktadır. Türkiye'de kiĢisel bilgilerin, toplanması,
iĢlenmesi ve
yayınlanması ile ilgili bazı kurum ve teknoloji sistemleri Ģöyledir:
101
* MOBESE: Trafik akıĢının takibi ve düzenlenmesine yönelik olarak
geliĢtirilmiĢ bu sistem, özellikle büyük kentlerin ana caddeleri ve
meydanlarında baĢlamıĢ; daha sonra diğer Ģehirlere, Ģehir giriĢ çıkıĢlarına ve
kritik yol noktalarına yaygınlaĢtırılmıĢtır (Cilingir ve Kushchu, 2004: 2). Bu
sistem, araçların plakalarını okuyabilmekte araç sahibi ile iliĢki kurabilmektedir.
KiĢilerin özel hayatlarını da kayıt eden bu sistemin henüz yasal bir yapıya
kavuĢmaması, önemli bir eksikliktir. BaĢlangıç amacının yanında suçluların
takibi ve tanımlanması, trafik suçlarının belirlenmesinde de kullanılmaya
baĢlamıĢtır. KuruluĢ amacından sapma gösterdiğine dair bir örnek, son günlerde
gittikçe yaygınlaĢan bir uygulama ile somut Ģekilde gözlenmektedir. Ekonomik
sıkıntı nedeniyle artan icra ve haciz uygulamaları, araçlara yönelik haciz
kararlarının bilgisayar sistemine girmesiyle, herhangi bir kontrol noktasında
aracın plakasının okunmasıyla bilgisayar uyarı vermekte ve araç durdurularak el
koyma iĢlemi gerçekleĢtirilmektedir.
* TĠB (Telekomünikasyon ĠletiĢim BaĢkanlığı): 23.7.2005 tarihli 5397
sayılı kanunla telekomünikasyon yoluyla yapılan iletiĢimin tespiti, dinlenmesi,
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınmasına yönelik iĢlemleri tek
bir merkezden yürütmek; interneti izleme ve kayıt etmek;
amacıyla
kurulmuĢtur. Kurumun oluĢturulmasıyla güvenlik, istihbarat ve yargı
kuruluĢlarından gelen dinleme talepleri Telekomünikasyon iletiĢim BaĢkanlığı
tarafından gerçekleĢtirilecektir. Telefon dinleme ve izleme faaliyetleri TĠB
tarafından yürütülecek; MĠT, EGM ve Jandarma kuruluĢlarından da birer
temsilci kurumda görev alacaktır TĠB baĢkanının, baĢbakan tarafından atanması
öngörülmüĢtür. Faaliyetleri hakkında baĢbakanlığa bilgi vermekle yükümlüdür.
Görev ve yetkileri 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu, 2813 sayılı Telsiz Kanunu, 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu, 2937 sayılı Devlet Ġstihbarat Hizmetleri ve Milli Ġstihbarat Kanunu,
2803 sayılı Jandarma TeĢkilat Görev ve Yetkileri Kanunu, 5651 sayılı Ġnternet
Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu yayınlar Yoluyla ĠĢlenen
Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun, ―Telekomünikasyon Yoluyla
Yapılan ĠletiĢimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve
Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon ĠletiĢim
BaĢkanlığının KuruluĢ, Görev ve yetkileri Hakkında Yönetmelik‖, ―Ceza
Muhakemesi Kanununda öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan
ĠletiĢimin Denetlenmesi Gizli SoruĢturmacı ve Teknik Araçlarla Ġzleme
Tedbirlerinin Uygulanmasına ĠliĢkin Yönetmelik‖ten oluĢan mevzuatla
düzenlenmiĢtir.
ĠletiĢim araçlarının dinlenmesi ve izlenmesi Ceza Muhakemesi Kanunu,
Anayasa gibi baĢka hukuk kurallarına da konu olmuĢtur. Ancak
Telekomünikasyon Ġzleme BaĢkanlığı'nın yapı ve iĢleyiĢinde mahremiyet
açısından bazı önemli sakıncalar vardır. Kurumun baĢbakanlığa bağlı olması
hem denetleyen hem denetlenenin yürütme erkine bağlı olması anlamına
102
gelmektedir. Dinleme yetkisine sahip olan kurumlar; MĠT, EGM ve Jandarma,
yürütmenin bir parçası olan kurumlardır. Bu kurumların dinleme faaliyetlerini
denetleyen TĠB'in baĢkanını atama ve hesap sorma yetkisi baĢbakanlığa
verilmiĢtir. Bu durumda denetleyenler ile denetlenenlerin aynı kurumda olması
bağımsız ve tarafsız bir Ģekilde görev yapması bakımından sakıncalar
yaratmaktadır.
Bu sakıncalı durum, Anayasa Mahkemesi tarafından alınan iptal
kararıyla kısmen telafi edilmiĢtir. Anayasa Mahkemesi, baĢbakanın TĠB
baĢkanını atama yetkisini iptal etmiĢtir. Bununla birlikte 5397 tarihli kanunun
yürürlüğe girdiği zaman ile (3.7.2005), iptal edildiği zamana değin (29 1.2009)
arasında bu sakıncalı durum devam etmiĢtir. Öte yandan baĢbakan tarafından
atanan kurum baĢkanı ise görevine devam etmektedir.
Hakkında yasal dinleme kararı alınanlarla birlikte onların iletiĢimde
bulundukları kiĢilerin konuĢmalarının da dinlenmesi; önemli bir mahremiyet
sorunu olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu kiĢinin dinlenmesine dair ne yetkili
makamlar, ne de yargı kararı olmamasına rağmen dinlenmekte ve kayda
alınmaktadır. Bu durumda konuĢtuğu kiĢi hakkında dinleme kararı olması,
kendisinin de dinlenmesine yol açmaktadır ve hiçbir meĢru karar olmadan
mahremiyeti ihlal edilmektedir.
Bu tür kurumların, özellikle siyasi iktidarların nüfuzundan korunması
gereklidir. Elektronik iletiĢimin izlenmesi ve kaydedilmesi faaliyetlerine
gerçekleĢtiren kuruluĢların denetiminin siyasi iktidarların etkisi altında
kalabilecek kuruluĢlar tarafından gerçekleĢtirilmesi, demokrasi açısından ve
temel hakların devlete karĢı korunması bakımlarından önemli zaafiyetler
yaratacaktır.
Mahremiyet ihlali Ceza Kanununda suç olarak tanımlanmıĢtır. Hukuka
aykırı olarak kiĢisel verileri kaydedenlerin cezalandırılması öngörülmüĢtür
(TCK Md.135/1). Yine aynı kanunun 2. fıkrasında kiĢilerin siyasi, felsefi veya
dini görüĢlerine, ırki kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine,
cinsel yaĢamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına iliĢkin
bilgileri kiĢisel veri olarak kaydeden kimseler cezalandırılır hükmü vardır. Bu
suçlar Ģikayete bağlı suçlardır ve Ģikayet olmadan savcıların kendiliğinden
harekete geçmesi söz konusu olmaz. Halbuki dinlenen kiĢiler kendilerinin
dinlendiğinin farkında değildir ve bu yüzden de Ģikayetçi olmaları mümkün
değildir. Bu durum ise hukuka aykırı dinleme yapanlara koruma sağlamakta ve
teĢvik edici olmaktadır. Dinlemelerin gizli olması ilgili kurumları keyfi yollara
baĢvurma eğilimi göstermelerine yol açabilmektedir. Bu keyfiliklerin
önlenmesini sağlayacak güvencelerin alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Elektronik iletiĢimin dinlenmesi ve kayıt edilmesinin sakınca ve
103
istismarlarını önlemek için yapılan düzenlemelerde, dinleme izni kapsamı
dıĢında kalan konuĢma ve haberleĢme bilgilerinin kayıt edilmemesi, kayıt
edildiyse silinmesi,, kayıtlarda suç unsuru bulunmadığı durumlarda, kayıtların
imhası ve dinlenen kiĢiye dinlendiğine dair bilgi verilmesi hükümleri yer alsa
da, uygulamada bu tedbirlerin alınmadığı görülmektedir. Örneğin, dinlenen ve
suç unsuru bulunmayan kiĢilere, yargı organları tarafından dinlenmesine karar
verildiği ve dinlendiğinin bildirildiği bir örneğe henüz rastlanmamıĢtır.
* MERNĠS (Nüfus kayıt sistemi), ADNKS (Adrese dayalı nüfus kayıt
sistemi), SEÇSĠS (Seçmen Bilgi sistemi) SGBS (Sosyal Güvenlik Bilgi
Sistemi), KPBS (Kamu Personeli Bilgi Sistemi), TAKBĠS (Tapu Kadastro
Bilgi Sistemi) ĠLSĠS ( Milli Eğitim Müdürlükleri Yönetim Bilgi Sistemi) gibi
kamusal hizmet bilgi istemleri.
Kamusal hizmetlerin sunulmasında ve düzenlenmesinde süreç içinde
her hizmet birimi, daha sonra birbiriyle entegre edilmesi düĢünülen ayrı ve
bağımsız bilgi sistemleri oluĢturmak ve hizmetlerini sanal ortamda sunmak
amacıyla pek çok bilgi sistemi oluĢturulmuĢtur. Bu bilgi sistemlerinde gözlenen
genel sorunlar, değiĢik mahremiyet risklerini de barındırmaktadır. Öncelikle bu
sistemler, ―hack‖ denilen bilgisayar ve internet korsanlıklarına karĢı güvenlik
açısından zaafiyetler sergilemektedirler. DıĢarıdan izinsiz saldırılarla kiĢisel
bilgilerin kopyalanması veya değiĢtirilmesine dair örnek vakalar
gözlenmektedir. 648.000 öğretmenin kimlik bilgilerinin kopyalanıp internet
ortamında sergilenmesi, ĠLSĠS uygulamasının güvenlik açığına sahip olduğunu
göstermektedir (Hürriyet, 2009a)
MERNĠS, Merkezi Nüfus Ġdare Bilgi Sisteminin adıdır. ĠçiĢleri
bakanlığına bağlı Nüfus Ġdaresinin tüm iĢlemlerini gerçekleĢtirmek amacıyla
proje edilmiĢtir (www.nvi.gov.tr).
KPS (Kimlik PaylaĢım Sistemi) ise
MERNĠS'de yer alan vatandaĢlık bilgilerinin kamu kurumları tarafından
paylaĢımını sağlamak amacıyla oluĢturulmuĢtur. Ancak uygulama aĢamasında
kimlik bilgilerinin dıĢarıya sızma olasılıkları, bir kiĢiye birden fazla vatandaĢlık
numarası verilmesi, hayali-sanal kiĢilikler ve kimlikler yaratma olanaklarının
bulunduğu gibi Ģikayetler gözlenmiĢtir. 2004 yılında yapılan bir incelemede
77.756 kiĢiye aynı vatandaĢlık numarasının verildiği tespit edilmiĢtir. Ayrıca
sistemin, kurum personeli tarafından oluĢturulan sanal kimliklere gerçek
vatandaĢlık numaraları vererek resmileĢtirebileceği gibi istismar olasılıkları
tespit edilmiĢtir ( Milliyet, 2006).
Seçmen Bilgi Sistemi (SEÇSĠS), Seçmenlerin belirlenmesi, mükerrer
yazımın önlenmesi, listelerin hazırlanması, seçmenin kolay, hızlı oy vermesi,
seçimin çabuk sonuçlanması, siyasal hakların kullanımının kullanılmasının
desteklenmesi, seçim süreci ve sonuçlarının internet üzerinden izlenmesi ve
gerçekleĢtirilmesini amaçlayan bir bilgi sistemidir. Gelecekte elektronik seçimin
104
bu sistem üzerinden gerçekleĢtirilmesi düĢünülmektedir. Seçmen aday olanların
kısıtlılık ve adaylık hakkını engelleyen durumların belirlenmesi için ĠçiĢleri,
Adli Sicil ve ASAL gibi kurumlarla bütünleĢtirilme aĢaması henüz
gerçekleĢtirilmemiĢtir. Ancak 2009 yerel seçimlerinin seçmen kütükleri ve
seçmenlerin oy kullanacakları sandıkların sorgulanması ilk defa sistem
sayesinde internet üzerinden mümkün olmuĢtur.
Ancak bu sistemin faaliyete baĢlaması pek çok sorunu ve aksaklığı
ortaya koymuĢtur. SEÇSĠS veritabanı, seçmenlerin sokağa çıkıĢ yasağı
konularak evlerde sayılmaları Ģeklindeki klasik seçmen sayımı yerine MERNĠS
ve ADNKS'den elde edilen verilerin iĢlenmesi ve düzenlenmesiyle
oluĢturulmuĢtur. Bu yöntem seçmen listelerinin sağlığıyla ilgili değiĢik
sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. Seçmen listelerinde yıllar önce
ölen vatandaĢların dahi yer aldığı gözlenmiĢtir (Milliyet, 2008). 2009 mahalli
seçimleri için askıya alınan ve Yüksek Seçim Kurulu'nun internet sitesinde yer
alan verilere göre, bazı seçmenleri ikamet adresleri kaybolmuĢ, seçim sandıkları
resmi ikametlerinin bulunduğu ilden baĢka illerde gösterilmiĢ ve bir dairede
elliden fazla seçmen kayıtlı gösterilmiĢtir. Samsun‘un, ÇarĢamba ilçesinin,
Çınarlık beldesinin tüm seçmenleri seçmen listesinin dıĢında kalmıĢtır Ekip
Gazetesi, 2008).
Bahsedilen bu sorunların çoğunluğunun, Seçmen Bilgi Sistemi'nin yeni
oluĢturuluyor olmasından ve veritabanı oluĢturulmasında daha güvenilir
yöntemler yerine MERNĠS ve ADNKS verilerinin birleĢtirilip, iĢlenerek
sağlanmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Ancak uygulamadaki
aksaklıklar sistemin güvenilirliği konusunda Ģüphe uyandırmaktadır. Esasen
teorik olarak sanal programların mutlak güvenliğinden söz etmek mümkün
değildir. Bu sistemde görülen aksaklıklar, hem seçimlerin meĢruiyetinin
sorgulanmasına yol açabilmektedir. Hem de seçmen- sandık sorgulama
esnasında seçmenlerin kiĢisel bilgilerinin üçüncü kiĢiler tarafından elde
edilmesi tehlikesini yol açmaktadır (Ketizmen ve Ülküderner, 2007:191-192).
VatandaĢlık numarası, özel ve kamu kurumlarıyla iliĢkide en çok talep
edilen kiĢisel bilgidir ve ulaĢılması oldukça kolaydır. Bir kurumun internet
sitesinin ilgili kısmına yazılan TC kimlik numarasıyla kiĢinin adı, soyadı,
doğum tarihi gibi bilgilere eriĢmek mümkündür. Bu bilgilerle de o kiĢinin adres
bilgilerini elde etmek mümkündür. Elde edilen bilgiler yoluyla zincirleme
olarak vergi numarası, SGK numarası gibi bilgilere de ulaĢmak mümkündür.
Sosyal Güvenlik Kurumunun www.sgk.gov.tr adresinden kiĢinin sosyal
güvencesinin olup olmadığı, adı, soyadı, doğum tarihi, anne ve baba adı,kızlık
soyadı, iĢe giriĢ tarihi, aldığı maaĢ ve zamlar, sigortalılık süresi, devamsızlığı,
hangi iĢyerlerinde çalıĢtığı gibi bilgilere ulaĢmak mümkündür
105
KiĢinin anne ve baba adı ile birlikte bu verilerle Nüfus ve VatandaĢlık
ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün internet sitesinden aile sıra no, cilt no, birey sıra no,
mahalle ve köy bilgilerine ulaĢılabilmektedir. Yine TC numarasıyla ÖSYM'nin
internet sitesinden kiĢinin lise diploma notu, ÖSS puanı, LES ve KPSS puanları,
burs durumu, mezun olduğu okul ve bölümü öğrenmek mümkündür:
VatandaĢların kiĢisel bilgilerinin parça parça, değiĢik kurumların
internet sitelerinden elde edilmesiyle bir kiĢi hakkında yüzlerce kiĢisel bilgiye
ulaĢmak mümkündür. Üçüncü kiĢilerin bu bilgileri, kredi kartı yolsuzlukları,
sahte nüfuz cüzdanı çıkarmak, dolandırıcılık, sahte isimle Ģirket kurma gibi pek
çok illegal iĢlerde kullanması mümkündür.
Burada bahsedilen olumsuz örnekler, bilgi teknolojileri öncesinde de
karĢılaĢılan durumlardır. Ancak bilgi iletiĢim teknolojileri kullanımıyla daha
önce görülmedik çapta ve etkide olumsuz sonuçlar yaratmaktadır. Örneğin
geleneksel yolla bir kiĢi, bir kamu kurumunda saklanan kiĢisel bilgilerin ne
kadarına ulaĢabilir? Ancak, bilgi iletiĢim teknolojileri bir kiĢinin bir anda ve çok
uzak coğrafyada iken yüz binlerce öğretmenin kiĢisel bilgilerini kopyalamasını,
milyonlarca kredi kartı bilgilerini çalmasını mümkün kılmıĢtır.
1- Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı
Kamu yönetiminde bilgi iletiĢim teknolojilerinin mahremiyet hakkı
açısından yarattığı sakıncaları önlemeye yönelik kapsamlı bir hukuki düzenleme
henüz gerçekleĢmemiĢtir. Mahremiyet hakkını korumaya yönelik olan hukuk
normları ise 27.5.1948 tarihli Resmi Gazete ‗de yayınlanarak içselleĢtirilmiĢ
BM Ġnsan Hakları Beyannamesinin 12. maddesi, 1982 Anayasasının 20, 21 ve
22. maddesi, CMUK'da bazı ek maddeler, Kolluk ve istihbarat güçlerinin yetki
ve görev tanımlarını yapan kanunlarda yer alan maddeler, Basın Yayın
KuruluĢları ile ilgili kanunlar içerisindeki bazı maddeler, TMK'nun 24.
Maddesi, TCK 135. maddesi ve Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa Ġnsan
Hakları SözleĢmesinin 8. maddesidir. Bilgi iletiĢim teknolojilerinin de gözetilip,
kiĢisel bilgilerin korunmasına yönelik hem nispeten kesin tanımlar yapan,
somut müeyyideler getiren, ilgili kamu kurumlarının idari düzenlemeleri
yapmalarını içeren ve kiĢisel verileri korumaya yönelik yeni kurumsal yapılar
öngören kapsamlı bir kanun tasarısı hazırlanmıĢ olmakla birlikte henüz
yasalaĢmamıĢtır. Avrupa Konseyi'nin hazırladığı ―KiĢisel Verilerin Otomatik
ĠĢleme Tabi Tutulması KarĢısında Bireylerin Korunması‖na dair 108 Sayılı
SözleĢme'ye Türkiye imza atmıĢ olsa da sözleĢmenin onaylanmıĢ sayılması için
sözleĢme ilkeleri doğrultusunda kabul edilmesi gereken yasa henüz
çıkartılmamıĢtır.
Anayasa‘nın 20.21.22. maddeleri kiĢi mahremiyetinin kiĢi ve malları
üzerinde arama yapılması ve el konulması, konut dokunulmazlığı ve haberleĢme
hürriyeti ve gizliliği boyutlarını düzenlemiĢtir. Ġlgili maddeler kiĢi
106
mahremiyetini korumaya yönelik olmakla birlikte, anayasa tekniği gereği genel
nitelikte düzenlenmiĢ ve Milli güvenlik, kamu düzeni, suç iĢlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve ahlakın korunması ve baĢkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması gibi geniĢ ve muğlak olabilecek gerekçelerle kiĢi
mahremiyetine kamunun müdahale edebilmesine imkan sağlamıĢtır. Bu
hükümlerin tam bir koruma sağlayacağını söylemek mümkün değildir.
―KiĢisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı‖ 22.4.2008 tarihinde
Meclis'e gönderilmiĢ; gün itibariyle Avrupa Birliği Uyum Komisyonu'ndan
geçmiĢ ve Adalet Komisyonunda görüĢülmektedir. Özellikle kamu kurumlarının
bilgi iletiĢim teknolojileri kullanması sebebiyle ortaya çıkan mahremiyet
sorunlarına vurgu yapması bakımından, bilgi çağında mahremiyet hakkının
korunmasını hedef alan ilk kapsamlı kanuni düzenleme olarak tanımlamak
mümkündür. Tasarının günümüze değin kanunlaĢmamıĢ olması, ve uzun bir
süre sürüncemede kalması, kiĢi mahremiyetine gereken önemin verilmediğin
göstergesi olarak değerlendirmek mümkündür
2- Mahremiyet Hakkına Tasarıyla Getirdiği Olumlu Etkiler
Tasarı metninin genel ve özel gerekçelerinde, teknoloji kullanımının
yaygınlaĢmasının yarattığı sorunların ve bu teknolojileri kullanan devlete karĢı
kiĢi mahremiyetinin korunması gerektiğine dair etraflıca vurgu yapılmıĢtır
(BaĢbakanlık:2008:1)
Tasarının sunuĢ gerekçesinde kamusal mal ve hizmetlerin üretimi ve
sunumunda etkinlik ve verimliliğin sağlanması amacıyla kiĢisel veri sicillerinin
oluĢturulmasının gerekliliği vurgulanmıĢ, ancak bu tür sicillerin kullanılmasının
mahremiyeti gözeten düzen ve ilkelere bağlanması gerektiğine dikkat
çekilmiĢtir. KiĢisel verilerin sınırsız ve geliĢigüzel toplanması, denetimsiz
olarak açıklanması, yetkisiz kiĢilerin eline geçmesi halinde kiĢilik hakları
ihlallerinin ortaya çıkabileceği, bu sakıncaların giderilmesi ve faaliyetlerin
denetim altına alınması gerektiği belirtilmiĢtir.
Tasarının genel gerekçesinde OECD'nin 1980 yılında kiĢisel verilerin
korunmasına yönelik belirlediği rehber ilkelere atıfta bulunulmuĢ; tasarının
hazırlanmasında referans olan ilkeleri Ģöyle sıralamıĢtır: 1- KiĢisel veri
toplanması ve iĢlenmesinin sınırlı olması ve ilkelere bağlılığı, 2-KiĢisel verilerin
belirli kalite standartlarında olması, 3-KiĢisel verilerin toplanması ve
iĢlenmesinde amaçların belirli olması ve kullanımının da bu amaçlarla sınırlı
olması, 4-Kanunun yetki verdiği durumlar ve kiĢinin rızası hariç, amaçlar
dıĢında kullanılmaması, 5- KiĢisel verilerin korunması için gereken tedbirlerin
alınması, 6- KiĢisel verilerle ilgili yürütülen politika, uygulamalar ve geliĢmeler
hakkında açıklık politikasının izlenmesi, kiĢilerin kendisi hakkındaki verilere
ulaĢabilmesi, ulaĢamayacağı durumlarda ise sebeplerini öğrenme, itiraz
edebilme, verileri sildirebilme, düzelttirebilme tamamlama ve değiĢtirme
107
hakkının sağlanması ve 8- KiĢisel verileri kullananların sorumlu tutulabilmesi.
Tasarı ayrıca Avrupa Konseyinin kiĢi mahremiyetinin korunmasına yönelik pek
çok sektöre yönelik Bakanlar Konseyi kararlarına da atıfta bulunmuĢtur.
Tasarı, özel yaĢamın gizliliğini sağlamaya yönelik olarak
düzenlenmesiyle mahremiyetin korunması açısından önemli geliĢmeler
sağlamaktadır. Tasarı, yasaya aykırı fiĢleme yapan kamu görevlilerine hapis ve
para cezası öngörmektedir. KiĢilerin din, dil, ırk, siyasi düĢünce ve özel
yaĢamlarıyla ilgili dosya oluĢturulması yasaklanırken; bu hükmü ihlal eden
güvenlik görevlilerine para ve hapis cezaları öngörmektedir.
Haklarında dosya oluĢturulan bireyler, istedikleri takdirde bu dosyaları
inceleyip yanlıĢlıkların düzeltilmesini isteyebileceklerdir. VatandaĢların bilgi
edinme hakkı ―ulusal güvenlik‖ gerekçesi dıĢında engellenmeyecektir KiĢilerin
bilgi edinme taleplerini yerine getirmeyen, dosyalardaki verileri yasalara aykırı
Ģekilde üçüncü kiĢilere aktaran kamu görevlileri hakkında dava açılacaktır.
Tasarı, özel hayatın gizliliğini korumaya yönelik olarak ―KiĢisel Verileri
Koruma Kurulu‖nun oluĢturulmasını içermektedir. Bu kurul KiĢisel verilerin
uygun koĢullarda tutulup tutulmadığını denetlemek, kiĢilik hakları ihlal
Ģikâyetlerini soruĢturacaktır. Sorumlular hakkında savcılığa suç duyurusu ve
doğrudan para cezası verme gibi yetkilere sahip olacaktır.
3- Tasarının Olumsuz Yönleri
Kanun tasarısı, tüm vatandaĢların tüm özel bilgilerinin ortak bir
havuzda toplanmasını ve istisnai hükümlerle de olsa verilere ulaĢımın
kolaylaĢmasını sağlamaktadır. Geleneksel uygulamada her bir kamu kurumu
kendi gereksinimi olan kiĢisel bilgilerin sadece belirli kısmını toplamaktaydı ve
bu bilgiler, ilgili kamu kurumu ölçeğinde bağımsız ve birbiri ile iliĢkisiz
sistemler içerinde kalmaktaydı. Tasarının öngördüğü ortak havuzda tüm
vatandaĢların tüm kiĢisel verilerinin toplanması değiĢik sakıncalar yaratacaktır.
Örneğin havuza girebilen art niyetli, bir kimse hedeflediği her bireyin tüm özel
bilgilerine ulaĢabilecektir. Bu durum, sistemin siyasi iktidarlar tarafından
istismar edilmesi ihtimali düĢünüldüğünde daha vahim endiĢeler yaratmaktadır.
Halbuki eski sistemde her bir kamu kurumu vatandaĢların sadece kendilerini
ilgilendiren kiĢisel bilgi parçalarını topladıkları için herhangi bir kurumda
kiĢisel bilgilerin dıĢarı sızması veya istenmeyen kiĢilerin eline geçmesinin
olumsuz etkileri de sınırlı kalmaktaydı. Bu durumda kiĢisel verilerin korunması
yerine ortak bir havuzda toplanarak, eriĢimin kolaylaĢtırılmasından ve istismar
giriĢimlerinin daha büyük zarara yol açmasından bahsetmek mümkündür
Tasarıda ―kiĢisel veri‖ kavramı, kimliği belirlenebilir bütün bilgiler
olarak tanımlanmakla, ırk, siyasi düĢünce, felsefi inanç, din, mezhep veya diğer
inançlar, dernek, vakıf, sendika üyeliği, sağlık ve özel hayatla ilgili verilerin
108
iĢlenmesine, kanunun öngördüğü zorunluluk, kamu yararı veya resmi olarak
verilmiĢ bir görevin yerine getirilmesi gibi belirsiz ve net olmayan
istisnailiklerle kayıt altında iĢlenmesine imkan sağlamaktadır. Bu istisnalar net
olarak tanımlanmadığından her düzeyde kamu görevlisinin kayıt altında
iĢlenmesi yasak olan kiĢisel verileri öğrenmesi mümkün olabilecektir.
Tasarıda ―KiĢisel Verileri Koruma Kurulu‖ üyelerinin hükümet
tarafından atanması da bir diğer sakıncalı durumu oluĢturmaktadır. Kurul
üyeliklerinde uzman olma Ģartı aranmamıĢ ve yetkiler tam olarak
belirtilmemiĢtir. Kurul üyelerinin hükümet tarafından atanması, kurulun
bağımsız bir denetleme görevi yapmasının önünde en önemli engel olarak
görünmektedir. Kurumun hem bağımsız olarak iĢlemesi, hem de kurul
üyelerinin bakanlar kurulu tarafından seçilmesinin öngörülmesi çeliĢik bir
durumdur. Kurumun bağımsız bir idari otorite olarak çalıĢacağının ifade
edilmesi, seçimi, yapılanması, yetkilerinin belirlenmesi ve bağımsızlığı gibi
konularda kurulun kendisinin yetkili olmasını gerektirmektedir. Kurulun siyasi
otoriteye bağlı olması, yetkilerini bağımsız bir Ģekilde kullanabilmesinde
önemli bir engeldir.
Tasarıda oldukça geniĢ istisna durumları sayılmıĢtır. Ulusal güvenlik ve
savunma, kamu düzeni ve güvenliği, suçun iĢlenmesinin veya devamının
önlenmesi, suçların ve meslek ahlakı kurallarını ihlal eden eylemlerin
kovuĢturulması, devletin para bütçe, vergi ve istihdam konuları gibi önemli
ekonomik veya mali menfaatlerinin gerektirmesi, ilgili kiĢi veya baĢkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması gibi hallerde istisnalar öngörülmüĢtür. KiĢisel
verilerin korunmasında yer verilen istisnaların kapsam geniĢliği de bir baĢka
olumsuzluk olarak görünmektedir. Bu istisnaların hak ihlallerine zemin
hazırlama riski taĢıdığını söylemek mümkündür. KiĢisel verilerin üçüncü
kiĢilere aktarılması kıstasları içinde, kiĢisel verilerin aktarılmasını isteyen
gerçek ve tüzel kiĢiler için belli bir olayda ve kanundan doğan bir görevin
yerine getirilmesi amacıyla kiĢisel verilerin aktarılması uygun görülmektedir.
Ancak bu aktarımların genel tanımlarla veya kanundan doğan görevin yerine
getirilmesi gibi, muğlâk ifadelerle açıklanması, mahremiyet ihlallerine açık kapı
bırakmaktadır. KiĢisel verilerin ancak özel amaçlarla kullanılması söz konusu
olmalıdır. Verilerin amaca aykırı olarak açıklanması engellenmelidir. Taslakta
demokratik toplum düzeni ilkelerine aykırı olarak veri açıklamasını mümkün
kılan muğlâk ifadeler yer almıĢtır. ―KiĢilerin din, dil, ırk, siyasi düĢünce, felsefi
inanç, din mezhep ve diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık
sorunları ve özel yaĢamları ile her türlü mahkûmiyetleri kiĢisel veri olarak
iĢlenemez‖ ilkesi yer alsa da, bu ilkeyi oldukça esneten istisnalar, bu ilkeleri
aĢındırmaya oldukça elveriĢli bir ifade biçimiyle anlatılmıĢtır.
II- Gözetim ve Kayıt
Mahremiyet Sorunları
Teknolojilerinin
Kullanımından
Kaynaklanan
109
Kamu yönetiminde bilgi iletiĢim teknolojilerinin kullanılmasından
kaynaklanan pek çok sorun vardır. Örneğin sanayi çağında ortaya çıkan bireyin
yabancılaĢması sorunu (Ofluoğlu ve Büyükyılmaz,2008:114) günümüzde
vatandaĢların iliĢkide bulunduğu kamu kurumlarının insansızlaĢması, fiziki
görünümden çıkıp, sanal varlıklara dönüĢmesi, sofistike karmaĢıklıkta yazılım
programlarından oluĢması sürecinde daha da büyümüĢ olarak karĢımıza
çıkmaktadır. Ancak kamu yönetiminin kiĢilerin özel hayatlarının en ince
detaylarına ulaĢabilecek güce ulaĢması, sadece vatandaĢlar açısından değil;
iktidarın niteliği ve demokrasi açısından da sorunlar yaratmaktadır. Ġktidarların
elleri altında güçlerini çok arttıracak bu teknoloji ve cihazlara sahip olmaları,
iktidar hırsını, gücün baĢtan çıkartıcılığını daha da kıĢkırtabilir.
A- Gücün Baştan Çıkarıcılığı ve BİT'nin Sağladığı Güç
Kamusal gücün kullanılması bireylerin algılarını, inançlarını ahlaki
değerlendirmelerini değiĢtirme ve makamın yükümlülüklerine ihanet etme
eğilimine sokar. Ġktidar gücünün bu baĢlatan çıkarıcılığı, iktidarın gücünü daha
da arttırabilecek cihazlara sahip olmasıyla daha da artar. Günümüzde bilgi
iletiĢim teknolojileri iktidarlara, toplum üyelerini izlemek, kiĢisel bilgilerini en
ince detaylarına kadar öğrenebilmek, bunları saklamak ve en geniĢ ölçeklerde
de olsa iĢlemek gücünü sağlamaktadır. Ġktidarların güçlerini artıracak, ve
otoriter rejime doğru evrilmelerine yol açacak bu teknolojilerin cazibesine karĢı
direnme güçleri gittikçe azalmaktadır.
19. yüzyılda Alman bürokrasi, Fransa, Amerika gibi geliĢmiĢ ülkelerden
daha güçlü ve geliĢmiĢ durumdaydı.(Encyclopedia Britannica, 2004). Modern
Weberyen bürokrasi, geleneksel bürokrasilere göre üstünlük sergiler. Bu
üstünlüğü, emir komuta hiyerarĢisi, yazılı kurallara dayalı olmak ve gayrıĢahsilik gibi örgütsel teknik özelliklerinden kaynaklanır. Modern bürokrasinin
üstünlüğü, makine ile yapılan üretimin el ile yapılan üretime üstünlüğüyle
kıyaslanabilir. Bu yönüyle geliĢmiĢ bir bürokrasi siyasi iktidarların gücünü
muazzam arttıran bir makine veya cihaz iĢlevi görebilir (Eryılmaz, 2008:37).
Nazi Almanya'sında gerçekleĢen insani dramın bir gerekçesini de gücün baĢtan
çıkarıcılığı ile açıklamak mümkündür. Elinde geliĢmiĢ ve güçlü bir bürokrasi
bulan iktidarın bu gücün baĢtan çıkarıcılığına kapılması ve bürokrasinin kötücül
amaçlarla kullanılmasını da içeren uğursuz düĢünce ve ideolojilere meyil
göstermesi mümkündür. (Arendt, 2003:40)
Kamusal gücün kullanımı da esasında baĢlı baĢına baĢtan çıkarıcı bir
özelliğe sahiptir. Ġktidar gücünün kullanılması, bireyin algılarını, ahlaki
değerlerini inançlarını ve davranıĢlarını bulunduğu makamın yükümlülüklerine
ve sorumluluklarına ihanet eğilimini güçlendirir. Bu sorun insan doğasından
kaynaklamaktadır. (Dobel, 1999: 24)
Gücün baĢtan çıkarıcılığı, özgürlükçü ve demokratik değerleri,
110
yükümlülükleri ve yetenekleri aĢındıran güç sahibi olmanın psikolojik
deneyimlerinden kaynaklanır. Bu çevresel deneyimler, uyumsuzluk stres, hayal
kırıklığı ve kızgınlık, itaat ve üstünlük, gayrı-ĢahsileĢme ve grup etkisini kapsar.
Kamusal yararı sağlamakla yükümlü olan siyasiler pek çok dirençle
karĢılaĢırlar. Bazı toplum kesimleri hedefleri sorgular veya muhalefet eder.
Demokratik ve liberal sistemler, bu tür çatıĢmalara imkân sağlar ve esasında
demokratik bir sistem, ancak muhalefetin varlığıyla mümkün olabilir.
Demokratik sistemlerde çıkar çatıĢmalarının meĢru yollarla yapılması ve
uzlaĢtırılması özendirilir. Ancak bu tür engeller karĢısında iktidar gücüne sahip
olanlar kendi beklentilerini gerçekleĢtiremediklerinde hayal kırıklığına uğrarlar.
Engellenme hissine dayalı hayal kırıklıkları, özellikle siyasi yöneticiler
saldırıların art niyetli yapıldığını veya dürüstlüklerinin sorgulandığını
düĢündüklerinde, büyük öfkelere yol açar. Bireylerin özgüvenlerinde olumsuz
etkiler yaratan bu gerilimler, kendini beğenme, aĢırı önemseme gibi tepkiselduygusal hezeyanları arttırır (Dobel, 1999:29).
Liderlerin sahip oldukları gücü kaybetmeme veya devam ettirme ve
amaçlarını gerçekleĢtirme istekleri, demokratik ve liberal değerleri ihlal
etmelerine yol açabilir. Lider, kendisi, baĢkaları ve kamu kurumlarıyla olan
iliĢkilerinde ahlaki değiĢiklikler göstermeye baĢlar (Kakabadse vd,2004:204).
Ġktidarın kullanımında en önemli ahlaki sorun kiĢinin kendini aĢırı önemsemesi
ve yüceltmesidir. Kendini aĢırı önemsemenin sonucu olarak lider, kanunları,
kurumları ve kamusal bütçeleri kendi malı mülkü, toplumu da kendi tebası
olarak görebilir.
Ġktidar gücü liderin kibir duygusuna kapılmasına yol açabilir. Seçim
kazanmak ve baĢkalarına hükmetmek, baĢkalarına üstün gelmenin bencilliğine
ve tatmin duygusuna sebep olabilir. Gücün, bireyin ahlaki değerlerini
değiĢtirmesi sağduyulu kararlar almak ve yargıda bulunmak açısından önemli
sorunlar yaratabilir. Kendi kendini yüceltme, keyfi davranma eğilimi, ahlaki
ayrıcalık talebi, maddi çıkar gütme ve adil yargı yeteneklerinde bozulmalara yol
açar.
Muhalefet, demokratik sistemler için yaĢamsal önemde bir unsurdur.
Taraflar, birbirlerine karĢı kıyasıya kampanyalar yapabilirler. Ancak seçimler
sonuçlandığında kaybeden kazananın gücünün meĢruluğunu kabul eder. Öte
yandan muhalefet ekalanların misilleme veya kin gütmeye maruz
kalmayacağından da emin olması gerekir. Muhalefet, çıkar mücadelelerinde
Ģiddet yöntemlerine baĢvurulmaması ve toplumun farklı düĢünce ve
alternatiflerin serbestçe hazırlanıp örgütlenerek mücadele edeceğinden emin
olması bakımından önemlidir. Ancak biriken hayal kırıklıkları, muhalefetin
―düĢman‖ olarak algılanmasına da yol açabilir. ―ġeytani düĢmanlar‖ veya
―tehlikeli ötekiler‖ anlayıĢı liderlerin ahlaki ve duygusal dünyasının
sığlaĢmasına yol açar.
111
Ġktidar gücü, Ġktidarda bulunanların muhalifleri düĢmana,
danıĢmanlarını da dalkavukluk seviyesine indirgemesine yol açabilir. Bu durum,
gizlilik eğilimlerini arttırır. Muhaliflerin düĢman olarak görülmeye baĢlanması,
kiĢisel özgürlükleri, demokratik ve özgürlükçü değerleri tahrip edebilecek
eylemlerin meĢrulaĢmasına yol açar. Liderler, eylemlerinin insani sonuçlarına
karĢı daha duyarsız olabilir. Nazi Almanya'sında iktidarın elinde muktedir ve
güçlü bir bürokrasi cihazının olması, ―nihai çözüm‖e giden politika belirleme
süreçlerinde teĢvik edici bir etken olmuĢtur (Sherrer, 2000:249-250).
E-devlet, kamu yönetimi süreçlerinde ve kurumlarında bilgi iletiĢim
teknolojilerinin yaygın Ģekilde kullanılması süreci olarak da tanımlanmaktadır.
Bilgi iletiĢim teknolojileri, e-bürokrasi gibi örgütler, Weberyen bürokrasi
cihazından çok daha büyük güçleri vaat etmektedir (Perri;2001:220)). Bilgi
iletiĢim teknolojilerinin sağladığı muazzam ve eĢsiz gücü elinde hisseden
iktidarların bu gücün baĢtan çıkartıcılığına temayül etmeleri tehlikesi, ihmal
edilemeyecek bir risk oluĢturmaktadır. Kamu yönetiminde bilgi iletiĢim
teknolojilerinin kullanılması ilk olarak kiĢi mahremiyetini ve mülkiyet hakkını
ihlal eder görünmektedir.
B- Panoptikon ve Big Brother: Özgürlükçü Demokrasiden; Gözetim
Toplumuna
Bilgi iletiĢim teknolojilerinin kiĢi mahremiyeti ve özgürlüğüne yönelik
tehlikeleri ve liberal demokrasiler açısından taĢıdıkları riskler, en iyi, bilim
kurgu romanlarında tasavvur edilmiĢtir. Teknolojinin insan özgürlüğüne ve
mahremiyetine yönelik zararları; henüz bilgi çağının baĢlarında olmamız ve
ampirik çalıĢmalarla aĢırı karmaĢıklık sergileyen teknolojilerin toplumsal ve
bireysel etkilerini belirlemenin zorluğu sebebiyle tespit etmek oldukça güçtür.
Keza günümüzde kullanılan gerçek teknolojiler dünün bilim kurgu ürünlerdir.
Jeremy Bentham, 1791 yılında Panoptikon adlı bir hapishane planı
yayınlamıĢtır. Bu hapishane, merkezinde bir denetleme mekânı, çevresinde de
hücrelerin dizili olduğu yarım ay Ģeklinde bir yapıdır (bkz: Bentham, PeaseWatkin ve Werret, 2008). Tek tek hücrelerde kalan mahkûmlar, gardiyanlar
tarafından gözlenebiliyorlardı. Ancak, kendilerinin gardiyanları görmeleri optik
düzenleme sayesinde mümkün değildi. Mahkûmların saklanacak bir alanları
yoktu ve izlenip izlenmediklerini bilmeyen mahkûmlar; her zaman için
izlendiklerini varsaymak durumundaydılar. Böyle bir ortamda süreç içinde
bireylerin özgüvenleri aĢınmaya baĢlar, kiĢiliklerinin değeri azalır. Her an
izlendikleri varsayımıyla mahkûmlar uysallaĢarak teslimiyetçi bir Ģekilde her
zaman kendilerinden istenen davranıĢta bulunmak zorunda kalırlar.
Bilgi iletiĢim teknolojilerinin kamu yönetimleri tarafından kullanımı,
iktidarların gücünü muazzam arttıran güç cihazları iĢlevi görmektedir (Akın,
112
2009). Ġktidarın elinde kendisini her an izleyebilecek teknolojiler olduğunu
bilen bireyler, mahremiyetlerinin kalmadığı hissine kapılırlar ve süreç içinde
muhalif anlama gelecek davranıĢlardan ve düĢüncelerden kaçınmalarına yol
açacak bir oto-sansür uygulamasına girerler. Demokratik bir rejimde siyasi
iktidarın elindeki teknolojileri vatandaĢları izlemek için kullanması,
vatandaĢları birer Panoptikon mahkûmuna dönüĢtürebilir. Devamlı
izlendiklerinin bilincinde olan bireylerde mahremiyet duygusunda kayıp hissi,
stres, belirsizlikte artıĢ, bireylerin birbirleriyle iletiĢiminde azalma, yöneten ve
yönetilen arasındaki iliĢkilerin bozulması gibi olumsuzluklara rastlanmaktadır
(Botan, 1996) ĠĢletmelerde yapılan bir baĢka araĢtırmaya göre ise izlemenin
çalıĢanlar üzerindeki olumsuz etkileri, moral azalması, iĢ kotalarının devamlı
artıĢı, verilerin cezalandırma amaçlı kullanılması, stres ve stres kökenli
hastalıklar Ģeklinde gözlenmiĢtir (Yılmaz, 2005:12).
Orwell'in ―1984‖ adlı eserinde kitle iletiĢim teknolojileri ile totaliter bir
yapı oluĢturularak toplumun kontrol edilmesini anlatmıĢtır (Orwell; 1999).
Devletin her Ģeyi denetim altında tuttuğu, en küçük bir aykırılığa ve bireyselliğe
izin vermediği, resmi ideolojinin bütün tarih ve dili kendine göre kurguladığı bir
toplum ütopyasından bahseder. Romanda, insanları sürekli gözetleyip baskı ve
denetim altında tutan ―Ağabey‖ adında bir merkezi güç bulunmaktadır.
Romanda sürekli denetimin sağlanmasında aracı olan ―tele ekran‖ adlı bir
teknoloji de bulunmaktadır. Bu toplumda düĢünmek bile suç olabilmektedir.
―DüĢünce polisi‖, suç oluĢturacak Ģeyler düĢünenleri tespit edip
tutuklamaktadır.
Bilgi iletiĢim teknolojileri günümüzde iktidarlara bir tür ―düĢünce
polisi‖ oluĢturma imkanı da sağlamaktadır. KiĢilerin internette hangi siteleri
ziyaret ettikleri, hangi gazeteleri okudukları, kredi kartlarıyla hangi kitapları
aldıkları gibi verilerden siyasal eğilimleri belirlemeye dair kiĢilik profilleri
çizmek mümkündür. Bu Ģekilde bireyin sadece internetteki davranıĢlarından
siyasi eğilimini bilmek söz konusu olacaktır. Bireylerin bilgi iletiĢim
teknolojileri ile izlenmeleri, siber-uzayda yaptıkları her türlü eylemin dijital
olarak kayıt edilmesi, bu verilerin analiz edilip tasnif edilebilmesi, onları
―veritabanı
vatandaĢları‖
haline
dönüĢtürebilmektedir.
Veritabanı
vatandaĢlarının bütün kiĢisel özellikleri bu kiĢisel verilerin iĢlenmesiyle tespit
edilebilir. 11 Eylül'ün hemen ardından havaalanındayken ailesiyle telefon
konuĢmasında El Kaide Ģakası yapan bir vatandaĢın, ―Echelon‖ sisteminde yer
alan kilit kelimeler takibine takılması ve nihayetinde terör Ģüphelisi olarak
değerlendirilip gözaltına alınması bu duruma örnektir (Laidler, 2008:2).
―Echelon‖ ve benzer teknolojiler, günümüzde Orwell'in düĢünce polisi
iĢlevini görmektedir. Oldukça geniĢ bir yazılım sistemi olan ―Echelon‖, tüm
dünyadaki elektronik iletiĢim bilgilerini dinlemekte, yazılımda yer alan anahtar
kelimeler vasıtasıyla kiĢileri potansiyel suçlu veya Ģüpheli olarak
113
tanımlayabilmektedir (European Parliament:1999:ii).Bu teknolojinin hemen
tüm ülkeler tarafından elde edilmesi veya geliĢtirlmesinin önünde hiçbir engel
yoktur.
Ġktidarlar bu teknolojileri kullanmasalar dahi kullanılabileceği
olasılığının bireyler tarafından bilinmesi, davranıĢ ve düĢüncelerinde etkiler
yaratacaktır (Laidler, 2008: 207). Bu bakımdan ―saklayacak bir Ģeyi
olmayanların izlenmekten korkmaması gerektiği söylemi, dünyada iktidar
partileri arasında oldukça yaygın bir söylemdir (Solove, 2007:745). Laidler'in
anlattığı örnek, saklayacak bir Ģeyi olmayan bireyin, tamamen masum olsa da,
kamunun elinde bulunan kiĢisel bilgileri nedeniyle baĢına pek çok akıbet
gelebileceğini ve korkması gerektiğini vurgulamaktadır.
Öte yandan iktidarlar da meĢru veya hukuk dıĢı Ģekilde izlemenin var
olduğunun kamuoyu tarafından bilinmesinden rahatsız olmayabilirler. Aksine
bundan gizli bir hoĢnutsuzluk duyarlar.
Panoptikon'da önemli olan
mahkûmların her zaman izlendiklerini bilmesidir. Ġzlenmese dahi her zaman
izlenebileceğini düĢünen birey, kendi kendine bir oto kontrol mekanizması
geliĢtirir ve kendini denetlemeye baĢlar. Tabii ki, referans alacağı değerler,
kendisini izleyenlerin veya iktidarın tercihleri, ideolojileri; duymaktan ve
görmekten memnunluk duyacağı söz ve davranıĢlardır.
Türkiye'de durum daha da kritik bir görünüm sunmaktadır. GeliĢmiĢ
ülkelerdeki gibi iktidar mücadelesi, sistemin temel ilkeleri ve özellikleri
üzerinde uzlaĢmıĢ tarafların daha iyi program, daha iyi icraat rekabeti üzerinde
yürümez. Rejimin temelleri üzerindeki uzlaĢmanın henüz sağlam biçimde
oluĢturulamaması; ayrıca iktidar talebinde bulunan tarafların bireylerin yaĢam
biçimlerini dahi söylem konusu yapması veya tarafların özel yaĢam biçimlerine
müdahale edileceği endiĢesi, bu kritik boyutu oluĢturmaktadır.
C- E-devlet Bilgi Sistemlerinin Bilgi Sızdırması ve Açıklar Yoluyla Kişisel
Bilgilerin Elde Edilmesi
Kamu kurumlarının hizmetlerini bilgi sistemleri yoluyla internet
üzerinden sunmaları, sistemlerin tasarım, güvenlik ve iĢleyiĢ yapılarından
kaynaklanan zaaflar yüzünden kiĢisel bilgilerinin saçılması, çalınması, ve
üçüncü kiĢilerin eriĢimine açık olması sorunlarını doğurmaktadır. VatandaĢların
kiĢisel bilgilerinin bazılarının elde edilmesi, kamu kurumlarının internet siteleri,
vasıtasıyla diğer kiĢisel bilgilerinin elde edilmesinde kullanılabilmektedir.
Bu sorun ile ilgili en çarpıcı örnek, Konut Edindirme Yardımı geri
ödeme listelerinin internet üzerinden yayınlanması ve yarattığı olumsuz
sonuçlardır. Yıllardır bekleyen konut edindirme yardımı kesintilerinin hak
sahiplerine iade edilmesinde ilgili makamlar kolaylık olması için ödemeye hak
kazanan kiĢileri ve alacakları miktarları internet üzerinde yayınlamayı
düĢünmüĢtür. Bu doğrultuda bir internet listesi hizmete konulmuĢ (
114
(www.keyodemeleri.com) Bu Ģekilde kimin ne kadar ödeme alacağını
zahmetsizce öğrenmesi hedeflenmiĢtir. Aslında oldukça yararlı olan e-devlet
uygulaması, kastedilmemesine rağmen kiĢisel bilgilerin saçılmasına sebep
olmuĢtur. Bu Ģekilde vatandaĢların kimlik numaralarını elde eden bazı art niyetli
kiĢiler sahte belge ve reçete düzenleyerek, SGK'yı yüz binlerce lira
dolandırmıĢlardır. Benzer Ģekilde kimlik numaralarının bazıları 27 Temmuz
2008 tarihli resmi gazetede de yayınlanmıĢ ve buradan elde edilen kimlik
numaraları vasıtasıyla SGK numaralarına ulaĢılmıĢ ve buradan sahte reçetelerle
ilaç yazdırılıp eczanelerden alınma yoluyla yolsuzluk gerçekleĢtirilmiĢtir.
Burada, sisteme kasıtlı olarak girilmese dahi, sistemin bu bilgilere ulaĢılması
bakımından zaafiyet göstermesi ve kiĢisel bilgileri saçması söz konusudur
(Hürriyet, 2009b).
Öte yandan pek çok kamu kurumu internet sitelerinde kendi personeli
hakkındaki kiĢisel bilgileri detaylı olarak yayınlamaktadır. Özellikle özgeçmiĢ
bilgilerinin internet ortamında yayınlanması konusunun özenli bir Ģekilde
düĢünülmesi gerekmektedir. Mesleğe liyakat anlamında eğitim ve, beceri ve
tecrübeler bakımından önemli olan özgeçmiĢlerin kiĢisel nitelikteki bilgilerin
yer alması değiĢik riskler yaratabilir.
D- Mahremiyet İhlalinin Birey Üzerindeki Olumsuz Etkileri
E-devlet sürecinde kiĢisel bilgilerin istismarı ve mahremiyet hakkının
zarar görmesi sorunu, anlamak ve açıklamak bakımından çeĢitli zorluklar taĢır.
―Mahremiyetin zarar görmesi, özel bilgilerin baĢkalarına açıklanmasıyla
ölçülür‖ koĢullu önkabulü, kiĢisel bilgiler açıklanmasa dahi sadece izlenmekten
dolayı bireyin gördüğü zararı ve olumsuz etkileri ihmal etmektedir. KiĢisel
bilgilerin kamu kurumları tarafından toplanması, iĢlenmesi ve depolanmasında
bilgi iletiĢim teknolojilerinin yaygınlaĢması vatandaĢlar ile devlet arasındaki,
güç iliĢkilerini etkilemektedir. Kamu kurumlarının dijital ortamda tuttuğu
bilgilerin iĢlenme ve korunması sırasında ortaya çıkan güvenlik ve istismar
tehlikesi karĢısında birey kendini güçsüz ve çaresiz hisseder. Öte yandan kendi
yaĢamı hakkında önemli kararlar alan kamu kurumlarıyla olan iliĢki biçiminin
değiĢmesi sosyal yapıda da önemli değiĢimler yaratır.
Mahremiyet sorunlarını anlamakta Solove'nin tasnif çalıĢması yararlı
görünmektedir (2007:758). Solove'ye göre mahremiyet sorunlarını dört
kategoriye ayırmak mümkündür.
1- Bilgi toplama: izleme ve sorgulama süreçleri ile ilgili sorunları,
2- Bilgi iĢleme: gereksiz detaylı bilgilerin toplanması, tek baĢına anlamsız
verilerin kiĢilerin siyasi görüĢ, inanç vb gibi özelliklerinin tanımlanmasında
kullanılması, bilgilerin toplanma amaçlarının dıĢında kullanılması, kategorize
edilen bireylerin dıĢlanması, kiĢisel bilgilerin iĢlenmesi sonucunda Ģüpheli veya
riskli olarak tanımlanan bireylerin bilgilerinin istismar edilmesi ve ayrımcı
115
davranıĢla karĢılaĢma olasılığı.
3- Bilginin yayınlanması ve dağıtılması: bilgilerin korunması ve saçılması,
ifĢa edilmesi, istenmeyen kiĢilerin eriĢimine açık olması, Ģantaj amacıyla
kullanılması ve bilgilerin çarpıtılması.
4- Mahremiyet Ġstilası: kiĢisel bilgilere izinsiz ve kanunsuz ulaĢım, keyfi
müdahaleler.
Bu tasnif, meseleyi anlamakta kılavuz olabilecek bir çerçeve
sunmaktadır. Ancak mahremiyet sorunlarının tümünü açıklamak bakımından
yeterli değildir. Tamamen masum olan insanların kiĢisel bilgileri üçüncü kiĢilere
geçmese dahi mahremiyet sorunları ortaya çıkmaktadır. Genel kabul gören
mahremiyet anlayıĢı gizlilikle iliĢkilidir ve bireylerin kiĢisel bazı Ģeyleri
saklama hakkını kapsar. Ancak bilgiler açıklanmasa dahi devlet kiĢi
mahremiyetine zarar verebilir. Örneğin ABD'de bir kan davası sonucu hasmın
kamu kurumlarının web sitelerinden (Sosyal Güvenlik, Nüfus Ġdaresi, Vergi
Dairesi, Seçmen kaydı vb) adres bilgilerine ulaĢılarak bulunup, öldürülmesi
örneği, riski açıklamaktadır Burada karakteristik sorun, bu tür açıkların ancak
gerçekleĢtikten sonra gündem konusu olması ve sakıncaların giderilmesi
çalıĢmalarına gecikmiĢ olarak baĢlanmasıdır.(Solove, 2007:762)
Siber-uzayda yapılan her türlü davranıĢ dijital olarak gerçekleĢir ve
dijital evrende silinmeyen bir iz bırakır. Devlet, egemenlik gücünü kullanarak
bu izlerin her birine ulaĢabilir. E-devletin kiĢisel bilgileri her zaman kayıt
etmesi ve bunun bireyler tarafından bilinmesi ve devamlı olarak izlendiğini
düĢünmesi, bir Panoptikon iĢlevi görmektedir. Zaman içerisinde bireyde
yerleĢen kronik korku, bireylerin davranıĢlarını, düĢüncelerini, değerlerini ve
tercihlerini de yönlendirmeye baĢlayacaktır. Nihayetinde izleme gücünü elinde
tutanların hoĢlanmadığı Ģeyleri dahi düĢünmeyeceklerdir. ĠĢte, evde, televizyon
izlerken, internette dolaĢırken, her yerde mahremiyetin kalmadığı bir ortam da
yaĢadığını bilen, hastalık, eğitim durumu, maddi varlıklar, neleri tükettiği gibi
her türlü mahrem bilginin devletin elinde olduğunu her zaman hatırlayan birey,
özgürlüğünü ve serbestçe davranma, düĢünme ve yargılama yetisini yitirir ve
iradesini iktidara teslim eder.
3. SONUÇ
E-devlet, kamusal hizmetlerde etkinlik ve verimlilik bakımlarından
dramatik artıĢlar sağlamakta, kamu hizmetlerinin yürütülmesi ve vatandaĢlar
açısından vazgeçilemez faydalar sunmaktadır. DemokratikleĢme açısından
sunduğu imkânlar da oldukça büyük vaatler sunmaktadır Bilgi ve iletiĢim
teknolojilerinin kamu yönetiminde ve özel sektörde ve vatandaĢlar arasında
yaygınlaĢması, toplumu tüm boyutlarıyla dönüĢtürme sürecine girmiĢtir. Edevletin sağladığı yararlar yanında olumsuz etkilerine karĢı genel yaklaĢım; elde
edilen büyük faydanın yanında tahammül edilebilir veya ihmal edilebilir bazı
olumsuz çıktıların olabileceği Ģeklinde özetlenebilir.
116
Kamu yönetiminde kullanılan bilgi iletiĢim teknolojilerinin tam bir
güvenlik sağladığını söylemek mümkün değildir. Bu sistemlerin yapısı gereği
denk veya daha geliĢmiĢ teknolojiler kullanarak güvenlik önlemlerinin bertaraf
edilmesi söz konusu olabilmektedir. Öte yandan bilgi iletiĢim teknolojilerinin
açıklar, boĢluklar ve zayıf noktalar bırakmayacak Ģekilde tasarım ve dizaynının
yapılması da mümkün değildir. Anılan vakalarda görüldüğü üzere kamu
kurumlarının web sitelerine saldırı amaçlı müdahaleler olmasa dahi., bu
sitelerden kiĢisel verilere ulaĢılmasına imkan sağlayan, öngörülemeyen açıklar
ve tasarım eksiklikleri söz konusu olmaktadır.
Kamu kurumlarında kiĢisel verilerin toplanması, iĢlenmesi ve
saklanmasına dair klasik uygulamalar, neredeyse yüzyıllar boyunca süren bir
olgunlaĢma süreci akabinde güvenilirlik kazanmıĢtır. Geleneksel dönemde
kamu kurumunda tutulan kiĢisel verilerin istismar edilmesi, çalınması veya
kopyalanmasına karĢı günümüze göre daha fazla güvenlik sağlanmaktaydı.
Örneğin kağıt ve dosyalarda tutulan kiĢisel bilgilerin çalınması, genellikle
korunan bir kamu binasının bekçisinin atlatılması, kilitlerin kırılması, binaya
gizlice girilmesi, binlerce dosya veya evrak arasında hedeflenenin bulunması,
gibi yakalanma riski yüksek ve zor bir teĢebbüs gerektirmektedir. Geleneksel
kağıda dayalı kamusal arĢivlerde geçerli ve etkin güvenlik teknikleri
uygulanmaktayken, günümüzde bu tür etkin önlemler henüz daha geliĢmemiĢtir.
Eski dönemde bu tür eylemleri önlemeye yönelik ceza yasaları da detaylı ağır
cezalar öngörmekteydi. Halbuki günümüzde teknoloji vasıtasıyla, muhtemelen
klasik kağıt-dosyaya dayalı arĢivleme sisteminde yüzlerce kamyonu
doldurabilecek kiĢisel bilgilere, ülke dıĢında dahi olsa ulaĢmak, kopyalamak
veya tahrifat yapmak, saniyelerle sürecek bir eylem olmakta ve yakalanma riski
ve zorluk dereceleri kat kat azalmaktadır. Yine bilgisayar vasıtasıyla
iĢlenebilecek suçlara yönelik hukuki yaptırımlar da önceki döneme göre
caydırıcı olmaktan uzaktır.
Devletin bilgi iletiĢim teknolojileri kullanarak vatandaĢların en mahrem
kiĢisel bilgilerine ulaĢabilmesi, depolaması ve iĢlemesi imkanına kavuĢması,
siyasi iktidarlarda bu gücü istismar etme, baskıcı ve otoriter amaçlarla kullanma
eğilimlerini teĢvik edici niteliktedir. Etkinlik ve verimlilik gibi sayılabilir ve
somut faydaların yanında, toplumun tüm bireylerinin mahremiyetlerinin zarar
göreceği korkusuna kapılması, demokrasinin aĢınması ve otoriter eğilimlerin
güç kazanması gibi teknoloji ile gelen faydaları kat kat aĢan maliyetlerin de
ortaya çıkabileceğini hesaba katmak gereklidir.
Kamu kurumlarının kullandığı bilgi iletiĢim teknolojilerinin tümü henüz
uzun bir geçmiĢi ve zamana dayalı sınanmıĢlığı olmayan teknolojilerdir.
Sofistike ve karmaĢık doğaya sahip bu teknolojilerin karakteristik güvenlik
zaafları ve eksikleri, belli bir zaman geçtikten ortaya çıkabilmektedir. Kamu
117
yönetiminde kiĢisel bilgilerin korunması gibi kritik iĢlevleri görmek bakımından
güvenilir olduklarını söylemek mümkün değildir. Yazılım programı üretmenin
temel ortak özelliklerinden biri de tutarlılık, güvenilirlik çalıĢmaları yapıldıktan
sonra, hesap edilemeyen, gözden kaçan zaafiyet ve güvenlik eksiklerinin
tamamlanması için ―deneme sürümü‖ (beta versiyon) olarak kullanıcıların
deneme amacıyla kullanmalarını sağlamak ve kullanım esnasında ―mümkün
olduğu kadar çok sayıda kullanıcı‖ tarafından bulunan sorunları düzelterek, asıl
ürünü ortaya çıkarmaktır. Akabinde yazılımlar eksikleri ve açıkları açısından
sürekli olarak güncellenir. Tam bir güvenlik sunan yazılım programı yoktur. En
güvenli olması gereken bankacılık hizmetlerine yönelik yazılım programları
dahi güvenlik açıklarını henüz giderememekte; bilgisayar korsanlarının, hesap
boĢaltma gibi eylemleri sonucunda tespit edilen açıkları kapatmaya
çalıĢmaktadırlar. Kamu kurumlarının kiĢilerin mahrem bilgilerini bu tür açıklara
doğası gereği sahip olan yazılımlarla toplaması ve saklaması, önemli bir
sorundur.
Kamu kurumlarında saklanan kiĢisel bilgilerin korunmasına yönelik
hukuki düzenlemeler ve yaptırımlar olsa dahi henüz yeterli seviyede olduğunu
söylemek mümkün değildir. Öncelikle kiĢisel bilgilerin korunması, üçüncü
kiĢiler veya devlet tarafından istenmeyen amaçlarla kullanılmasına karĢı yeterli
hukuki düzenlemelerin gerçekleĢtirilmesi gereklidir.
KiĢi mahremiyetini etkileyebilecek kanun yapma, kamu politikası
belirleme, yeni kamusal örgütler oluĢturma ve yeni teknolojileri satın alma,
ruhsatlama ve kullanma süreçlerinde, kanunlar hazırlanıp yayınlanmadan,
teknolojiler kullanılmadan veya örgütler oluĢturulmadan önce, mahremiyet
bakımından olası sakıncaları ve zararları ortaya çıkmadan önce tespit edecek ve
önerilerde bulunacak ve ―mahremiyet etki değerlendirmesi‖ yapacak siyasi
açıdan bağımsızlığı gözetilen bir denetim kurumunun ve standartların
oluĢturulması zaruri derecede gerklidir.
Gerçek dünyadan farklı olarak bireylerin siber-uzayda yaptıkları her tür
hareket, bireyin kendisiyle iliĢkili bir iz bırakmaktadır. Ġzleme, kayıt etme, veri
madencilik ve veri eĢleĢtirme gibi tekniklerle bireylerin, kiĢilik özelikleri, siyasi
eğilimleri, müzik, sanat, spor tercihleri, gibi en detaylı kiĢilik profillerini
oluĢturmak mümkün hale gelmiĢtir. Bireyler istenen kriterlere göre kategorize
edilebilir. Ekran üzerinde CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri ) vasıtasıyla, atanmıĢ
renk veya semboller vasıtasıyla izlenebilir veya iĢlemlere maruz bırakılabilir.
Neticede bireyin en derin ve gizli mahremiyet alanları dahi güvenliğini
yitirmektedir. Mahremiyet alanları, bireyin kendi bütünlüğünü koruduğu,
geliĢtirdiği veya gerektiğinde iyileĢtirdiği kritik psikolojik değeri olan
alanlardır. Bu alanların ihlalinin ortaya çıkaracağı sorunların büyüklüğünü
kestirmek, tam olarak mümkün olmamakla birlikte korunması gereklidir. Bu tür
risklere karĢı yasal düzenlemeler kapsamlı bir Ģekilde geliĢtirilmelidir.
118
119
KAYNAKÇA
Akın, H. Bahadır, (2009) ―Küresel Panoptikon: Yeni Teknolojiler, Gözetim ve Bilimkurgu
Romanları Çerçevesinde Toplumsal EndiĢeler Üzerine Bir Değerlendirme‖,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=260
Arendt, Hannah (2003) The Portable Hannah Arendt (Ed: Peter Baehr), Penguin Books, NY.
BaĢbakanlık (2008) BaĢbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü, 22.4.2008 tarih ve 1812
sayı ve ―KiĢisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı‖ konulu BaĢbakanlık belgesi.
Bennett, Colin J. (2009) ―Privacy in the Political System: Perspectives from Political Science and
Economics‖, (Ed: A. Westin), Privacy and Freedom Updated: Social Science Perspectives on
Privacy. http://scholar.google.com.tr/scholar ( 4.3.2009)
Bentham, Jeremy; Pease-Watkin, Catherine ve Werret, Simon (2008) Panoptikon, Gözün İktidarı,
(Çev. BarıĢ Çoban, Zeynep Özarslan), Su Yayınları, Ġstanbul.
Botan, C. (1996) ―Communication Work and Electronic Surveillance: A Model for Predicting
Panoptic Effects‖, Communication Monographs, C:63/4: 293-313.
Cilingir Demir ve Kushchu, Ġbrahim (2004) ―E-Government ve m-Government: Concurrent Lepas
by Turkey‖, mGovlab, www.mgovlab.org:1-10
Craven, John (1982) ―Liberalism and Individual Preferences‖ Theory and Decision, C:14/4: 351360.
Dobel, Patrick, (1999) Public Integrity, The Johns Hopkins University, Baltimore.
Ekip Gazetesi (2008), ―Unutulan Belde‖, 7. 12.2008
Encyclopedia Britannica, (2009) http://info.britannica.co.uk/ (3.3.2009)
Eryılmaz, Bilal, (2008). Kamu Yönetimi, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
European Parliament (1999) ―Development of Surveillance Technology and Risk of Abuse of
Economic
Information‖,
STOA
PanelLuxemburg,
Ocak
1999,
EP,
http://www.fas.org/irp/program/process/docs/981401-5en.pdf, (4.3.2009).
Friedman, David (2000) ―Privacy and Technology‖, Social Philosophy & Policy, C:17:186-212
Fromm, Erich (1995) Özgürlükten Kaçış, (Çev: ġemsa Yeğin) Payel Yayınları, Ġstanbul
Gürbilek Nurdan (2001) Vitrinde Yaşamak, Metis Yayınları, Ġstanbul.
Hurriyet Gazetesi (2009) ―150 bin Ġstanbulluya Telefon ġoku‖, 28.2.2009.
Hurriyet Gazetesi (2009a) ―687 bin öğretmenin kimlik bilgileri çalındı‖, (12.2.2009)
Hurriyet Gazetesi (2009b) ―KEY ödeme listesini çalıp, dolandırmıĢlar‖, (16.3.2009)
Kakabadse, A. P vd (2004) ―Three Temptations of Leaders‖, Leadership and Organization
Development Journal, C:28/3: 196-208
Ketizmen M. ve Ülküderner, Ç. (2007) ―E.devlet Uygulamalarında KiĢisel Verilerin
Korun(ma)ması‖, XII “Türkiye'de İnternet” Konferansı, 8-10 Kasım 2007, Bilkent
Üniversitesi, Ankara: 189.193.
Laidler, Keith (2008) Surveillance Unlimited: How We've Becom the Most Watched People on
Earth, Iconbooks, Cambridge.
Lukes, Steven (1995) Bireycilik, (Çev: Ġsmail Serin) Ark yayınları, Ankara.
Mill, John Stuart (2004) Hürriyet Üstüne, (Çev. Mehmet Osman Dostel) Liberte Yayınları,
Ankara.
Ofluoğlu, G. ve Büyükyılmaz, O. (2008) ―YabancılaĢmanın Teorik GeliĢimi ve Tarihsel Süreç
Ġçinde Farklı Alanlarda Görünümleri‖, Kamu-İş, C:10/1:113-144.
Orwell, George, (1999) Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, (Çev:Nuran Akgören), Can Yayınları,
Ġstanbul
Milliyet, (2006) ―MERNĠS Skandalı‖, 12.10.2006.
Milliyet (2008) ―Seçmen Listelerinde Pes Dedirten Skandallar‖, 25.12.2008.
Mills, Jon L (2008) Privacy: The Lost Right, Oxford Unversity Pres, Oxford.
Perri, 6 (David Ashworth) (2001) ―E-governance: Weber's Revenge‖, Challenges to Democracy:
Ideas, Involvement an Isntitutions: the PSA Yearbook, Basingstoke, Palmgrave: 220-236.
Sherrer, Hans, (2000) ―The Inhumanity of Government Bureaucracies‖, The Independent Review,
C:2/2000: 249-264.
Solove, Daniel J (2007) ――I've Got Nothing to Hide‖ and Other Misunderstanding of Privacy‖,
San Diego Law Review, C:44: 745-772.
120
Yılmaz, Gözde (2005) ―Elektronik Performans Ġzleme Sistemlerinini ÇalıĢanlar ve ĠĢletmeler
Üzerindeki Etkileri‖, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, C: 4/7:1-19.
Yüksel, Mehmet (2003) ―Mahremiyet Hakkı ve Sosyo-Tarihsel GeliĢimi‖, AÜ SBF Dergisi,
C:58/1:181-213.
www.keyodemeleri.com
www.nvi.gov.tr
121
ABANT ĠZZET BAYSAL ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ DERGĠSĠ
YAZIM VE YAYIM KURALLARI
Abant Ġzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
(ASBED) daha önce hiçbir yerde yayımlanmamıĢ özgün, araĢtırma, derleme ve
kuramsal çalıĢmaların yayımlandığı sosyal bilim alanlarına iliĢkin disiplinler
arası ve hakemli bir dergidir. Dergi yılda iki kez yayımlanır. Dergiye gönderilen
makaleler konu alanıyla ilgili en az iki hakemin önerileri dikkate alınarak
yayımlanır. Dergiye gönderilecek makaleler Türkçe ya da Ġngilizce olarak
yazılabilir. Dergiye gönderilen makaleler aĢağıda belirtilen biçim ve yazım
kurallarına dikkate alınarak gönderilmelidir. Yazım kurallarına uygun olarak
hazırlanmamıĢ makaleler yayım için dikkate alınmayacaktır.
Biçim ve yazım kuralları
1. Dergiye gönderilecek tüm makaleler Amerikan Psikologlar Derneği
2001 yılı
yayım el
kitabında
belirtilen
(APA 2001,
http://www.apa.org/books/4200061.html) yazım kurallarına uygun
olarak hazırlanmalıdır. Metin içerisinde doğrudan yapılan alıntılar da
alıntının yapıldığı sayfa numarası mutlaka verilmelidir. Alıntının kelime
sayısı 40 kelimeyi geçtiği takdirde ayrı bir paragraf olarak, normal
metnin sağ ve solundan 1 cm. daha içeride kalacak Ģekilde yazılmalıdır.
2. Makaleler A4 ölçüsüne uygun kâğıtlara yazılmalı ve kâğıtların her
yanında 3 cm. boĢluk bırakılmalıdır.
3. Makalelerde 160 kelimeyi geçmeyecek Ģekilde yazılmıĢ Türkçe ve
Ġngilizce özetleri sırasıyla içermelidir. Özetlerde çalıĢmanın amacı,
yöntem ve bulguları kısaca özetlenmeli ve atıflara yer verilmemelidir.
Özetin hemen altında yer alacak Ģekilde en fazla beĢ kelimeden oluĢan
anahtar sözcüklere Türkçe özet için ―Anahtar sözcükler‖ Ġngilizce özet
içinse ―Keywords‖ kavramlarından sonra yer verilmelidir. Her bir
anahtar sözcük arasına noktalı virgül konmalıdır (öğrenme; öğretim;
öğretmen eğitimi; öz-düzenleme).
4. Makaleler Word ofis programı aracılığıyla, Times New Roman yazı
karakterinde ve 12 punto büyüklüğü kullanılarak yazılmalıdır. Birinci
düzey baĢlıklar (makalenin baĢlığı ve bölüm baĢlıkları kalın karakterle
ve 12 punto kullanılarak yazılmalıdır. Bölüm baĢlıkları kalın karakterle
ve numaralandırılarak yazılmalıdır. Alt baĢlıklar (varsa) bölüm
baĢlıklarına uygun olarak numaralandırılmalı ve italik olarak
yazılmalıdır (1–1, 1–1–1, 1–1–2, vs.).
5. Tablolarda dikey çizgiler kullanılmamalı, metin içerisindeki sıraya
uygun bir biçimde numaralandırılmalı (Tablo 1, Tablo 2 vs.) ve tablo
baĢlıkları 10 kelimeyi geçmemelidir. Tablo baĢlıkları tablonun üstünde
yer almalıdır. ġekil ve/veya resim baĢlıkları ise (ġekil 1, ġekil 2, Resim
1, Resim 2 vs.) Ģekil ve resimlerin altında yer almalıdır.
122
6. Makalelerdeki toplam kelime sayısı kaynakça, Ģekiller ve tablolar vb.
dâhil (Türkçe ve Ġngilizce özet hariç) 6 000 kelimeden az 10 000
kelimeden fazla olmamalıdır. Kelime sayısı metnin sonunda
belirtilmelidir. Dergiye gönderilen makalelerin tümü çift satır aralığı
kullanılarak yazılmalıdır.
7. Metin içerisinde dipnot göstermekten kaçınılmalı ve eğer gerekliyse bu
tip gösterimler ―Ek‖ baĢlığı altında kaynakçadan hemen sonra
yapılmalıdır.
8. Dergide yayımlanan makalelerin telif hakları Abant Ġzzet Baysal
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisine aittir.
9. Yazarlar dergiye makalelerini göndermekle etik kurallara uygunluğunu
ve makalenin baĢka bir yerde yayımlanmamıĢ ya da yayımlanmak üzere
gönderilmemiĢ olduğunu kabul etmiĢ sayılırlar.
10. Dergide yayımlanan makalelerin içeriğinden ve etik kurallara
uygunluğundan yazar ya da yazarlar sorumludur.
11. Dergiye gönderilecek makaleler, yazar(lar)ın görev yaptığı kurum ya da
kuruluĢun açık adreslerinin ve iletiĢimden sorumlu yazarın elektronik
posta adresinin yer aldığı bir kapak sayfası, Türkçe/Ġngilizce özetlerin
yer aldığı özet sayfası ve makale kaynakça ekler vb‘nin yer aldığı metin
sayfasından oluĢmalıdır. Metin ve özet sayfalarından yazar(lar)a ait
hiçbir bilgiye yer verilmemelidir. Bu bilgiler yalnızca kapak sayfasında
yer almalıdır.
12. Metin içerisinde atıfta bulunulan tüm eserlere ―Kaynakça‖ baĢlığı
altında metin sonunda yer verilmelidir. Kaynakça yazımı APA 2001
standartlarına uygun olmalı ve kaynakça kısmında yer alan tüm eserler
1 cm. girintili tarzda yazılmalıdır. Elektronik ortamda yayımlanan
dergilerin tümü basılı materyaller olarak değerlendirilirler. Bu nedenle
kaynakça kısmından aĢağıda belirtilen yazım formatına uygun olarak
yazılmalıdırlar. Ancak, internet üzerinden indirilen diğer kaynaklara
yalnızca metin içerisinde ve indirildiği tarih açıkça belirtilerek yer
verilmelidir (http://www.sobel test.html, 02.03.2010 tarihinde indirildi).
Makaleler
Ng, W., Nicholas, H., & Williams, A. (2010). School experience influences on
pre-service teachers‘ evolving beliefs about effective teaching. Teaching and
Teacher Education, 26 (2), 278-289.
Kitaplar:
Dann, R. (2002). Promoting assessment as learning: Improving the learning
process. London: Routledge/Falmer.
Editörlü kitaplar
Patrick, H., & Pintrich, P. R. (2001). Conceptual change in teachers‘ intuitive
conceptions of learning, motivation, and instruction: The role of
motivational and epistemological beliefs. In B. Torff, & R. J. Sternberg
123
(Eds.), Understanding and teaching the intuitive mind: Student and teacher
learning (pp. 117-143), Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum.
13. Makale yayımlandıktan sonra iletiĢimden sorumlu yazarın adresine
yazarların her birisi için derginin bir kopyası ücretsiz olarak gönderilir.
14. Makalesini değerlendirmeden çekmek isteyen yazarlar, bu kararlarını
gönderim tarihinden itibaren en geç 15 gün içerisinde bildirmelidirler.
15. Yayımlanmayan makaleler yazarlara geri gönderilmezler.
16. Makaleler aĢağıda belirtilen adrese elektronik posta yoluyla
gönderilmelidir.
Makale gönderme adresi
[email protected]
124

Benzer belgeler