30.11.2015

Transkript

30.11.2015
1
SÖYLEŞİ
Diyarbakır’ın avukatı katledildi
Sur ilçesindeki
tarihi Dört Ayaklı Minare’nin
kurşunlanarak
tahrip edilmesini protesto etmek için
Diyarbakır Barosu üyeleriyle birlikte
açıklama yaptığı sırada çıkan çatışmada hedef olan Diyarbakır Barosu
Başkanı Tahir Elçi, başından vurularak öldürüldü.
Bir ay önce, “PKK bir terör örgütü değil, toplumsal desteği olan silahlı bir
yapıdır” dediği için ‘Terör propagan-
dası yapmak’ suçlamasıyla yargılanan Elçi’nin
ölümü, Diyarbakır’ı
yasa boğdu. Haberi
alan halk hastane önüne akın ederken, Başbakan Davutoğlu, dört müfettişin inceleme için görevlendirildiğini
söyledi.
04
USAK Uzmanı Has:
Rusya, Suriye’de
konfederasyon
istiyor
Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL
Sayı:80
30 Kasım - 06 Aralık 2015
basnews.com
S:08 - 09
‘Federal Irak artık
sürdürülebilir değil’
“Irak’taki mevcut sistem sorunları çözmek
yerine derinleştirmektedir. Sistem, Irak’taki
ulusal ve etnik diğer unsurların da güvenini kaybetmiştir ve artık yürümeyecektir.”
S:10
Rus Ruleti’nde ilk atış
Rusya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması ile
birlikte bölgede şimdiye dek vekaleten sürdürülen savaş, tarafların yüzyüze geldiği minyatür bir
dünya savaşına dönüştü. Esad rejimini yıkmak
isteyen Türkiye ve Batı dünyasının sahadaki müttefiklerini bombalayan Rusya’ya en şiddetli yanıtı
Türkiye vererek sınırda El Nusra ve Ahrar mevzilerini bombalayan bir Rus savaş uçağını düşürdü.
Şam’daki Rus Ruleti’nin ilk atışında ciddi bir darbe alan Putin, Türkiye’ye karşı çok seçenekli karşı
hamlelere girişiyor. Ankara’nın ortamı yumuşatma gayretleri şimdilik karşılık bulmadı.
İki dost ülke
Suriye girdabı
MESUT YEĞEN
Türk hava kuvvetlerinin hareketlerini hedefleyen radar izleme yetenekli S-400 füzelerini
bölgeye konuşlandıran Rusya, Türkiye’den
Suriye’ye yapılan tüm trafiği hedefleyerek
şiddetli ve sürekli bir bombardımana başladı. Türkiye ile çok sayıda ekonomik projeyi
askıya alan Rusya, yeniden Türk vatandaşlarına vize uygulama kararı ile birlikte, Türk
yetkililer ile görüşmeme kararı aldı. Türkiye,
Rusya’nın özür dileme talebine olumlu yanıt
vermediği için ilişkiler gerilmeye devam
ediyor.
S:02 - 03
s03
FERHAT KENTEL
Hükümet olumlu,
muhalefet kuşkulu
AKP, 64. Hükümet Programı’nda Kürd
Sorunu’nun çözümü yolundaki çabaların devamından sözederken, muhalefet
partileri bundan kuşku duyduklarını dile
getiriyor.
S:12
Rus uçağının enkazı
s05
FAYSAL DAĞLI
Bütün basın hapiste mi?
s06
SENNUR BAYBUĞA
s15
02
MANŞET
BasHaber
SÖYLEŞİ
30 Kasım
- 06 Aralık 22015
MANŞET
BasHaber
30 Kasım - 06 Aralık 2015
3
SÖYLEŞİ
Çatışmanın esas sebeplerinden biri de Kürdler
R
usya’nın Suriye iç savaşına müdahil olması
ile birlikte bölgede şimdiye dek vekaletten
sürdürülen savaş, tarafların yüzyüze geldiği
minyatür bir dünya savaşına dönüştü. Esad rejimini
yıkmak isteyen Türkiye ve Batı dünyasının sahadaki
müttefiklerini bombalayan Rusya’ya en şiddetli yanıtı
Türkiye vererek sınırda El Nusra ve Ahrar mevzilerini
bombalayan bir Rus savaş uçağını düşürdü. Şam’daki
Rus Ruleti’nin ilk atışında ciddi bir darbe alan
Putin, Türkiye’ye karşı çok seçenekli karşı hamlelere
girişiyor. Ankara’nın ortamı yumuşatma gayretleri
şimdilik karşılık bulmadı. Rusya’nın Türkiye’den özür
talebi ise Türk yetkililer tarafından karşılık bulmadı.
Bunun üzerine Putin, Erdoğan’ın görüşme talebini
redetti.
Olayın ardından Türk hava kuvvetlerinin hareketlerini hedefleyen radar izleme yetenekli S-400
füzelerini bölgeye konuşlandıran Rusya, Türkiye’den
Suriye’ye yapılan tüm trafiği hedefleyerek şiddetli
ve sürekli bir bombardımana başladı. Türkiye ile
çok sayıda ekonomik projeyi askıya alan Rusya,
yeniden Türk vatandaşlarına vize uygulama kararı
ile birlikte, Türk yetkililer ile görüşmeme kararı aldı.
Türkiye, Rusya’nın özür dileme talebine olumlu yanıt
vermediği için ilişkiler gerilmeye devam ediyor. Başta
Obama olmak üzere dünyanın ilgili ülke ve liderleri
ise taraflara sükünet ve soğukkanlı davranmaları
çağrısında bulunuyor.
Çatışmanın sebeplerinden birini de Kürdler olduğunu söyleyen siyasi gözlemcilere göre, Rus uçağının
düşürülmesi ardında, Türkiye’nin Şam rejimini yıkma
gayretlerinin darbelenmesi ve Kürd güçlerinin Rojava
koridorunu birleştirme hamlelerine karşılık olduğuna inanıyor.
Bölgeyi yakından izleyen akademisyen ve gazeteciler, söz konusu çatışmanın olası sonuçlarını
BasHaber’e değerlendirdi.
Putin: Bu saldırı ihanet
Türkiye’nin tavrını “teröristleri destekleyenlerin
arkadan hançerlemesi” olarak değerlendiren Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye’nin özür
dilemeyeceğini bildirdiğini hatırlatarak “Ne yapalım
bu Türkiye’nin seçimi’ dedi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın
gerek telefon ile gerekse yüzyüze görüşme talebini
rededen Putin, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile Kremlin Sarayı’ndaki görüşmenin ardından
düzenlenen ortak basın toplantısında, Birleşmiş Milletler çatısı altında geniş katılımlı terörle mücadele
koalisyonu oluşturmak istediklerini ifade etti. Putin,
“Bugün terörle mücadele konusundaki işbirliğimizi
güçlendirme, bilgi değişimi ve askeri makamlar arası
ortak çalışma kararı aldık. Bu terörle mücadeleyi
daha verimli hale getirecek” diye konuştu. Bölge
ülkeleriyle, ılımlı muhaliflerin bulunduğu alanlar
konusunda irtibat kurma kararı alındığını aktaran
Putin, Rus hava kuvvetlerinin o bölgelere operasyon yapmayacağını ifade etti. Putin, Suriye Devlet
Başkanı Beşşar Esed’in geleceğine Suriye halkının
karar vermesi gerektiğini savunarak, “Suriye’de kara
operasyonları olmadan terörizmle mücadele edilemez. Esed ordusu dışında Suriye’de bunu yapabilecek
güç yok ve bu nedenle Esed terörle mücadelede doğal
müttefik konumunda. Orada terörle mücadele etmek
isteyen başka gruplar da var, bunlardan bazılarıyla
irtibat kurduk” dedi.
Rus uçağının düştüğü bölgede hava saldırıları
şiddetlendi
Putin, Türk sınırını ihlal eden Rus uçağının
düşürüldüğü bölgede, hava saldırılarının şiddetlendiğine işaret ederek, o bölgede Türkmenlerin değil,
Rusya’dan giderek terör örgütlerine katılan savaşçılar
olduğunu iddia etti. Rusya’nın insani yardım konvoyu vurmadığını savunan Putin, haberlerde adı geçen
insani yardım vakfının, o saatte, o bölgede konvoy ve
temsilcilerinin bulunmadığına ilişkin sözlerini hatırlattı. Putin, uçakları düşürülene kadar Suriye’de hava
savunma sistemleri olmadığını dile getirerek, “Müttefiğimiz saydığımız taraftan böyle bir darbe alacağımız aklımızın ucundan bile geçmedi. Türkiye’yi dost
bir ülke olarak gördük ve böyle bir hamle beklemedik. Bu nedenle bu saldırıyı ihanet olarak görüyoruz”
dedi. Türkiye ile son 10 yılda elde edilen yüksek
ilişkilerin bozulmasının üzücü olduğunu vurgulayan
Putin, “Özür bile dilemeyeceklerini söylediler. Ne
yapalım bu Türkiye’nin seçimi” diye konuştu.
Erdoğan görüşmekte ısrarlı
Düşürdükleri uçağın Rusya’ya ait olduğunu
bilmediklerini daha önceleri açıklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özür dilemeyeceklerini
de ifade ederek, Putin’e “Paris’te görüşelim” çağrısı
yaptı. Erdoğan yaptığı son açıklamada şöyle dedi:
“Rusya’ya diyoruz ki, gelin bu meseleyi de aramızda
kendi sınırları içinde konuşalım ve çözüme kavuşturalım. Konuyu tüm ilişkilerimizin zarar göreceği
bir boyuta vardırıp, kimseyi de sevindirmeyelim. Pazartesi günü, Paris’te yapılacak BM İklim Değişikliği
Zirvesi, ilişkilerimizin tamiri için bana göre bir fırsat
olabilir. Bunu fırsata dönüştürmek suretiyle orada bu
görüşmeleri yapma imkanımız da olabilir. Rusya ile
aramızda baş gösteren meselenin büyümesi, yıpratıcı
bir hal alması belki de geleceğe yönelik ‘bizleri üzücü
neticeler doğurmasın’ diyoruz. Bu noktada tarafların
çok daha olumlu bir şekilde yaklaşım göstermesini de
özellikle istiyoruz.”
PYD Lideri Müslüm: Türkiye cihatçıları getirip
besliyor
Türkiye’nin Suriye sınırında, Rus savaş uçağını
düşürmesine ilişkin değerlendirme yapan PDY Lideri
Salih Müslim de, Türkiye’yi ‘içeriye el uzatmakla’ suçladı. Müslim Türkiye’de yayın yapan bir radyoya verdiği demeçte, Ankara’yı cihadçıları bölgeye yerleştirip, beslemekle suçladı. Müslüm açıklamasında şöyle
dedi: “Bölge tam olarak bataklığa dönüştü. Oradaki
Suriye halkının demokratikleşme gibi istekleri vardı;
ancak Türkiye başta olmak üzere dışarıdan gelen
güçler ellerini içeriye uzatmakla bunu batırdılar.
Uçak düşürülen yer Türkiye’nin sınırıdır. Lazkiye’ye
yakındır. Orada toplu halde Türkmenler’in yaşadığı
bir yer yok, Ermeniler gibi azınlıklar var. Türkiye iki
senedir buraya cihatçıları getirip besliyor. Oradan El
Nusra, IŞİD gibi gruplar çıkarılmıştı. Yine ağır silahlarla gruplar halinde bölgeye girdiler. Rus uçakları da
dağları ele geçirmeye çalışanları vuruyordu.”
Temûrê Xelil (Gazeteci):
Rusya her yerde Kürdlerin müttefikidir
İsveç’te yaşayan Rusya Kürdlerinden gazeteci-yazar Temurê Xelîl, Rusya’nın Kürdlere
destek vereceğini belirterek; “Rusya’nın
Kürd kazanımlarına karşısında olabileceğini
düşünmüyorum. Böyle bir ihtimal yok. İran
ve Rusya’nın temel amaçları IŞİD’i ortadan
kaldırmaktır. Bunun sebeplerinden biri
Rusya’dan IŞİD’e katılan yüzlerce elemanın
olmasıdır. Onların Rusya’da da güçlenmelerinden çekiniliyor. İkincisi de Türkiye’deki Kürdler
Türkiye’yi zayıflatma konusunda Rusya ile
beraber hareket edebilirler. Türkiye’de satatü
edebilmek umudu ile Rojava’da Rusya ile beraber hareket edecekler. Rojava Kürdleri rejim
ile müttefik olduğu için Rusya’da Kürdlerin
müttefikidir. Rusya sadece Rojava’da değil her
yerde Kürdlerin müttefikidir. Çünkü Kürdler
yer yerde IŞİD’i yeniyorlar” dedi.
Dr. Ekrem Önen:
Kürdler bağımsızlığa yakınlaşıyor
Ortadoğu’daki karmaşık durumun Kürdlerin
yararına olduğunu söyleyen akademisyen Ekrem Önen de Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinde
Kürd sorununu düşündüğünü ve ona göre
hareket ettiğini belirtti. Düşen Rus uçağının
Türkiye’nin aleyhine olduğunu ve Türkiye’nin
Kürd sorunu ile ilgili sıkıntılar ile karşı karşıya
kalacağını aktaran Önen, “ Rusya Kürdler ile
olan politikasında artık daha rahat edecektir.
Öte yandan Türkiye’nin PYD’ye saldırı ihtimali
de mevcuttur. Bu gelişmeler Kürdleri bağımsızlığa yakınlaştırıyor. Kürdlerin kendilerini
yeni ve olumlu gelişmelere hazırlamaları
gerekiyor“ dedi.
Dr. Kemal Sîdo:
Kürdlere saldırıya izin verilmeyecek
Rojavalı Akademisyen Dr. Kemal Sido’ da
ABD ve Rusya’nın Kürdler ile müttefiklik konusunda yarıştıklarını söyleyerek Suriye’deki
olağanüstü gelişmelerin Kürdlerin lehine
olduğunu belirtti. Türkiye’nin Rojava’daki
Kürdlere saldırısının mümkün olmayacağını
ve Kürdlerin ABD ve Rusya’nın garantörlüğünde olduğunu belirterek konu ile ilgili, “Amerika
Kürdlere yakın durmaz ise Rusya Kürdlere
yardım edecek bu durumda buna sebep oldu.
Amerika Kürdlere yardım edecek ve hızlı davranacak. Eğer Kürdler bu durumda beraber
hareket ederlerse ve akıllıca değerlendirirlerse Türkiye’nin Suriye konusunda ki planlarını
boşa çıkarabilir. Çünkü Kürdler bu durumda
alternatiftirler ve herkesin ortak, eşit konumda yaşayabileceği bir durumu taşıyorlar.
Rusya bu konumda Türkiye ile savaşmayacak
ama Erdoğan’ın Suriye’deki planlarını boşa çıkartacak olan diğer halklara yardım edecektir
özellikle Kürdlere yardım edecektir. Türkiye,
Rojava konusunda elinden ne geliyor ise onu
yapıyor. El Nusra çetelerini ve IŞİD’i Kürdlerin
üzerine salıyor ve sivillere karşı yapabileceği
ne varsa yapmaya çalışıyor. Türkiye aslında
herhangi bir askeri müdahalede bulunacaktı
ama Rusya, Amerika ve Fransa Türkiye’nin
sınırı geçmesine izin vermeyecekler” dedi.
Dr. Mustafa Peköz:
Kürdler bölgede önemli rol oynuyor
Kürdlerin askeri ve siyasi dengelerin belirlenmesinde önemli olduklarını aktaran Akademisyen Mustafa Peköz’de konu ile ilgili şunları
söyledi: “Kürdler, askeri ve politik dengelerde
belirleyici bir konumda bulunuyorlar. Bu
bakımdan hem ABD, hem de Rusya Kürdlerle
ilişkilerini güçlü tutmaya çalışıyorlar. Kürdlerin örgütlü ve savaş gücü yüksek bir konumda
olması ve özellikle de IŞİD’e karşı oluşturduğu
askeri inisiyatif onları ayrıcalıklı kılıyor. Ancak
Kürdler için önemli sorunlardan biri, Rusya ile
ABD arasında nasıl bir denge oluşturacağıdır.
Bu dengenin çok ciddi kurulması önemlidir.
Özellikle Türkiye’nin ABD’ye verdiği çok ciddi
tavizler dikkate alındığında, buna karşılık ABD
üzerinde YPG’ye askeri desteğin sınırlamasına
yönelik bir baskı oluşturuyor. Bunun ne kadar
etkili olacağından bağımsız olarak PYD-YPG,
Suriye’deki askeri dengeleri çok iyi analiz
ederek çok yönlü politikalar oluşturmak
zorundadır”
Dr. Musa Kaval:
Batı bloku ile Kürdlerin ilişkileri bozulmaz
Rusya ve Türkiye’nin arasındaki siyasi
gerginliğin Kürdleri olumlu yönde etkileyeceğini vurgulayan akademisyen Musa Kaval’da
konu ile ilgili, “Rusya ile Türkiye arasındaki
bu gerginlik Kürdler için olumlu bir sonuç
olacaktır. Ortadoğu cenderesindeki tüm güçler
Kürdlerle iyi ilişkiler kurmak zorundadır.
Rusya, Kürdlere karşı olumlu bir yaklaşım
sergileyecektir. Kürdlerin kimliği, hak ve
hukuku korunmak zorundadır. Kürdler de bu
haklarına sahip çıkmalıdır. Kısacası Türkiye
ve Rusya arasındaki bu gerginlik Kürdlerin
menfaatinedir. Avrupalılar burada Kürdler
ile iyi ilişkiler kurmak istiyor. Kürdlerle batı
ülkeleri arasında herhangi bir olumsuz
gelişme yaşanmadı. Kürdlerle Avrupalılar
iyi ilişkiler kuruyor ve bu sayede Avrupa
ülkeleri Ortadoğu’da ilişkilerini sağlamlaştırıyor. Kanaatimce ne Araplar, ne de Türkler
bu meseleyi anlamıyor. Çünkü Kürdler ciddi
bir güçtür. Batı blokunun Kürdlere yönelik
tavırlarının en azından şuan için olumlu olacağını düşünüyorum ve aralarında herhangi
bir gerginliğin yaşanacağını düşünmüyorum.
Bu sebeple Rusya’nın Güney Kürdistan’a
baskı uygulaması için herhangi bir sebep
yok, buna yönelik bir işaret de yok. Üstelik
Rusya’nın Güney Kürdistan’la iyi ilişkiler
kurmak istediğini de düşünüyorum. Güney
Kürdistan’ın da buna karşı olacağını düşünmüyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Hejarê Şamil (Gazeteci-yazar):
Rus-Kürd işbirliği artacak
Moskova’da yaşayan gazeteci yazar Hejarê
Şamil ise, Kürdlerin Rusya ve ABD ile müttefik olduklarını ve Türkiye’nin Suriye planlarını boşa çıkardığının altını çizerek, “Öncelikle
bu olayın altyapısına bakmak gerekiyor. ABD
ve Rusya bu gelişmelere dünden hazırdı.
Ortadoğu’da dengeler değişiyor ve Rusya’nın
Suriye’ye müdahalesi Türkiye’nin Suriye
planını Kürdler boşa çıkarttı. Dolayısıyla
Rusya Kürdlerle ciddi ilişkiler kurmak istiyor.
Rusya’nın Türkiye’ye ciddi ambargolar uygulayacağını sanmıyorum, ama Türkiye’ye karşı
da Kürdleri destekleyerek Türkiye’nin yanıtını
verecektir. Hem Esad’ı güçlendirecek, hem
de Kürdlerle işbirliğini arttıracaktır. Putin,
BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında
IŞİD’e karşı Kürdlerin ve Esad’ın savaştığını söylemişti. Böylece ileriki süreçteki
müttefiklerini de alenen belirlemiş oldu, bu
önemli bir belirlemeydi. Rusya, Kürdlerle
ilişkilerini IŞİD’e karşı mücadelede beyanını bu şekilde açıklamıştı. Son olaylarla
birlikte bu ittifak daha da gelişecektir. Bunun
Kürdleri Türkiye’ye karşı kullanmak değil,
Rusya, Kürdleri IŞİD’e karşı mücadele eden
bir güç olarak destekleyecektir. Bunu yeri
geldiğinde pratikte de gösterecektir. İran
için Rusya Kürdlerle ilişkilerini bozmaz.
Kürdler, Ortadoğu’nun kaderini belirleyecek
dinamik ve mücadeleci bir güçtür, dolayısıyla
Rusya da diğer ülkeler de ne Güney’de, ne
Rojava’da ne de Kürdistan’ın diğer parçalarında Kürdlerle karşı karşıya gelmek
istemez” dedi.
Dr. Arzu Yılmaz:
ABD, KBY’nin güvenliğini öncelikli görüyor
Ankara Üniversitesi SBF akademisyenlerinden Dr. Arzu Yılmaz da Türkiye’nin
Rojava’daki Kürd yönetimi ile ilişki kurmasının kaçınılmaz olduğunu ve uluslararası
gelişmelerin Türkiye’yi buna zorladığını
söyleyerek, “Türkiye’nin hali hazırda ısrarla
‘Fırat’ın batısı kırmızı çizgimizdir’ sözünü
tersinden okuyarak şöyle düşünüyorum.
Fırat’ın doğusunda hali hazırda ortaya çıkan
de fakto duruma bir karşı çıkışının söz konusu olmayacağını düşünüyorum. Yani ‘Fırat’ın
batısı kırmızı çizgimizdir’ sözünü, Fırat’ın
doğusuna ilişkin aslında bir uzlaşma işareti
olarak okuyorum. Zaten Türkiye’nin hem
bölgesel bağlamdaki gerçeklik hem de uluslararası gerçekliği göz önünde tuttuğumuzda
Türkiye’nin bunun dışında bir yol almasının
imkanı yok” şeklinde konuştu. Yaşanan
gelişmelerin Kürdistan Bölge Yönetimi’ne etkilerine de değinen Yılmaz şöyle dedi: “Kürdistan Bölge Yönetimi ABD için vazgeçilmez
kırmızı bir çizgidir. ABD, KBY’nin istikrarını ve
güvenliğini öncelikli görüyor. Dolayısıyla bu
durumda Suriye’den farklı olarak Rusya’nın
Güney Kürdistan ölçeğinde de Suriye benzeri
bir politika izlemesine ABD’nin daha net bir
tavır alması beklenir. Ama öbür taraftan da
geçen hafta Rus uçaklarının yarattığı sorunlardan dolayı KBY hava sahası kullanılarak
Rus uçaklarının Suriye’ye gerçekleştirdiği
operasyonlardan dolayı iki gün sivil uçuşlar
gerçekleştirilemedi. Rusya’nın Irak’ta gücünü
etkinliğini olası arttırma ihtimaline karşılık
Şengal operasyonunu alelacele kotarılmasını
bu bağlamda okuyorum.”
Ramazan Tunç (Akademisyen):
Gelişmeler Kürdlerin lehine olmuştur
Rusya ile Kürdlerin son zamanlarda
yaşanan diplomasi tarfiğine dikkat çeken
akademisyen Ramazan Tunç’da konuya dair,
“Kürdlerin Rusya ile ilişkilerinin çok iyi olduğunu söylemek mümkün. Hatta düşürülen
uçak ardından bölgeye yaptığı hava operas-
yonlarında IŞİD unsurlarını oradan temizleyip Kürdlerin Cerablusa yönelik operasyonlarını biraz daha kolaylaştırmaya yönelik bir
çalışma idi. Rus savaş uçaklarının operasyon
yaptığı bölgede de Kürdlerin lehine bir
açılma söz konusu olmuştur. Türkiye’nin
Rusya ile ilişkileri gerilmiş olabilir ama bu
şu anlama gelmiyor. Kürdlerin diplomatik
ilişkileri hem uluslararası koalisyon Avrupa
Birliği ve Amerika üzerinden NATO ile
birlikte uluslararası koalisyon ile diplomatik
ilişkilerinin bozulacağı anlamına gelmiyor.
Kürdler sahada ortaya koydukları başarılarla
her iki taraftan da destek almaya devam
edecekler. IŞİD unsurları sadece Kürdlere
değil AB ve ABD merkezi oluşturulan bu
medeniyete karşı da ciddi bir tehdit olacağı
için eğer Rojava ve Güney Kürdistan hattıyla
birlikte Kuzey Kürdistan’da Türkiye’nin aktif
sıcak savaş durumu söz konusu olursa
bu Avrupa’yı da güvenli olmaktan çıkarır.
Türkiye’yi de güvenli olmaktan çıkarır. Bu tür
yaklaşımlara NATO’nun ve ABD’nin izin vereceğini zannetmiyorum” açıklamasını yaptı
Foti Benlisoy (Akademisyen):
Rojava’nın önü kesilmeye çalışılıyor
Rusya uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinin siyasal amaçlı bir saldırı olduğunu kaydeden akademisyen Fori Belisoy da,
konuya dair, “Uçağın düşürülmesi olayında
muhtemelen siyasal amaçlı bir saldırı ile
karşı karşıyayız. 1952’den beri ilk defa bir
NATO ülkesi bir Rus uçağı düşürmüş oluyor.
Uluslararası düzeyde çok etkili olabilecek
çok ciddi bir hadise ile karşı karşıyayız.
Türkiye’nin Suriye üzerinde iki temel politik
önceliği var. Biri Kürdlerin Rojava’da kendi
kendilerini yönetmesine dönük bütün girişimlere mani olmak ve Kürdlerin kazanımlarının önünü kesmek ikinci önemli mesele
de Esad rejiminin düşmesi dolayısıyla
Türkiye’ye yakın yeni bir siyasal rejimin oluşması idi” dedi. Kürdlerin Rojava’da önünü
kesmeye ve NATO’yu arkasına almaya dönük
bir tutum var. Kürdleri nasıl etkileyeceği
konusunda bir şey söyleyebilmek için daha
erken. Rusya’nın elinde bir koz Türkiye’yi
sıkıştırmaya yönelik bir kart olarak özellikle
Suriye’de Kürdlerin desteklenmesi Rojava ile
IŞİD karşısında bir askeri, siyasi, diplomatik
temasların yoğunlaştırılması, bunlar zaten
vardı. Rusya’nın Kürdlerin yanında yer alması ya da Suriye’nin demokratik güçleri denen
ABD’nin de içinde olduğu daha geniş yapıyla
askeri ilişkiler geliştirmesi de yoğunlaşacaktır. Rusya biliyor ki Kürdlerin Rojava’da
Suriye’de pozisyonunu güçlendirebilecek her
türlü diplomatik, askeri ve siyasi her türlü
girişim Türkiye’yi çok ciddi ölçüde rahatsız
edecektir. Bu adımların gelmesi de tesadüfü
olmaz” dedi.
03
Suriye girdabı
MESUT YEĞEN
Rusya savaş uçağının düşürülmesi ‘kitaba’ uygun görünüyor. Bu
cüretkar askeri hamleyi hava sahası
ihlali, angajman kuralları deyip izah
etmek, kitaba uydurmak zor değil. Ne
var ki, pek ala biliyoruz ki, bu hamle
kitapla, defterle, kurallarla filan değil,
Suriye’de son birkaç ayda, hatta son
birkaç haftada olan bitenle ilgili.
Suriye’de olanlar da malum:
Rusya’nın fiilen sahne almasıyla beraber Suriye’nin Esad’la
ya da Baas’la temsil olunan kısmının ayakta kalacağı
kesinleşmekle kalmadı, öngörülen Ocak 2016 ateşkesine
Suriye’nin üç büyük aktörle girme ihtimali belirdi: Rejim,
Kürdler ve IŞİD. Rusya’nın son birkaç ayda yaptıkları
malum esas olarak Suriye sahasındaki dördüncü aktör olan
Sünni muhalefetini etkisizleştirmeye dönük oldu. Öyle ki,
Kürdlerle rejim çatışmadığından, IŞİD de ateşkes sürecinin
parçası olmadığından, Sünni muhalefetin etkisizleştirildiği
bir durumda yapılacak ateşkesin ortaya tuhaf bir “IŞİD’e
karşı herkes” manzarasını çıkarması ihtimali hasıl oldu. Bu
da şu demek: Rusya’nın işlere dahil olma biçimi, Suriye’nin
akıbetinin şekillenmesinde Türkiye’nin çokça yatırım yaptığı
Sünni muhalefetin, dolayısıyla da Türkiye’nin etkili olma
ihtimalini çok azalttı. Türkiye’nin bu cüretkar askeri hamlesinin ardında büyük ihtimalle sözünü ettiğim bu tabloyu
değiştirmeye dönük bir hesap var. Lakin, epey ümitsiz, bu
itibarla da epey riskli bir hesap bu. İzah edeyim.
Malum, Kuzey Suriye’de Haseke’den Afrin’e bir Kürd
kuşağı ihtimali belirince Türkiye Suriye’deki pozisyonunu
hızla değiştirdi ve söz konusu Kürd kuşağını engellemek
için Suriye’de Sünnilerce çekip çevrilen bir rejim inşa etme
siyasetinden ABD ve müttefiklerinin takdirini almaya matuf
bir IŞİD’le mücadele siyasetine yelken açtı. Bu siyaset
değişikliği Türkiye’nin arzu ettiği “Kobanê ve Afrin arasının
Sünni muhalefetin elinde kalıp, Kürd kuşağının engellenmesi” durumunu bir müddet için garanti eder gibi göründü.
Lakin, Rusya’nın işe dahli ve dahil olma biçimi söz konusu
garantinin o kadar da kuvvetli olmadığını gösterdi. IŞİD’in
yarattığı dehşet, Sünni muhalefetin kuvvetlice unsurlarının
IŞİD’le geçişkenliği ve ABD ve müttefiklerinin tahammül
edebileceği türden Sünni grupların zayıflığı, bütün bunlar
birleşince, Türkiye’nin “Kobanê Afrin arasını elinde tutan
Sünni muhalefet kuvvetli ve yerinde kalsın” siyaseti ABD
ve müttefiklerine o kadar da hayati görünmemeye başladı.
Hele de ABD ve müttefikleri açısından Suriye sahasında
tutunma zemini olarak PYD/YPG varken ve PYD/YPG
bütünüyle İran ve Rusya siyasetine dümen kırmaya niyetli
olmadığını defaten duyurmuşken.
Türkiye’nin Suriye’deki gidişattan son zamanlarda
yükselen rahatsızlığının ardında Rusya’nın sahne almasıyla
ortaya çıkan ve Suriye’nin akıbetinin şekillenmesinde
Türkiye’nin rolünü iyice minimize edebilecek görünen bu
manzara değişimi var. Uçak düşürmeye varan askeri hamlenin de, birdenbire bir Türkmen kartının ortaya sürülmesinin
de ardında bu manzara değişimini engellemek niyeti olsa
gerek.
Türkiye’nin Kürd koridorunu engellemeyi esas alan yeni
Suriye siyasetine Sünni muhalefete arka çıkarak alamadığı
desteği Türkmenlere arka çıkarak almaya çalışmak istemesi
elbette daha makul. “Türkmenleri koruyorum” diyerek
Suriye siyasetine dahil olmak hem iç siyasette MHP, ordu ve
hatta CHP’nin desteğini getirir hem de ABD ve müttefikleri
nazarında Sünni muhalefete destek çıkan Türkiye manzarasından daha kabul edilebilir bir manzara oluşturmaya
yarayabilir.
Lakin, Türkmenlerin sahadaki zayıflığı ama çok daha
mühimi Türkiye’nin hayat memat meselesi gördüğü “Cerablus Azez arasını kaptırmamak” siyasetinin ABD ve müttefikleri için hayati önemde olmayışı Türkiye’nin Rusya’nın
sahne almasıyla Suriye’de oluşan yeni manzarayı değiştirme
kabiliyetinin çok da fazla olmadığına işaret ediyor.
Türkiye bu kabiliyet noksanlığını riskli bir askeri müdahaleyle gidermeye kalkar mı? Ağzımdan yel alsın.
04
GÜNDEM
BasHaber
SÖYLEŞİ
30 Kasım
- 06 Aralık 42015
Rojava’da Kürdlerin
rotası Cerablus
Barışın ‘Elçi’si katledildi
S
Reyhan Akgün
ur ilçesindeki tarihi Dört Ayaklı
Minare’nin kurşunlanarak tahrip
edilmesini protesto etmek için
Diyarbakır Barosu üyeleriyle birlikte açıklama yaptığı sırada çıkan çatışmada hedef
olan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi,
başından vurularak öldürüldü. YGDH ve
polis arasında çıktığı açıklanan çatışmada
2 polis de hayatını kaybederken, 2 polis ile
çok sayıda gazeteci de yaralandı.
Bir ay önce katıldığı bir televizyon
programında, “PKK bir terör örgütü değil,
toplumsal desteği olan silahlı bir yapıdır”
dediği için ‘Terör propagandası yapmak’
suçlamasıyla yargılanan Elçi’nin ölümü,
Diyarbakır’ı yasa boğdu. Ölüm haberini
alan halk hastane önüne akın ederken,
dünyadan da yoğun tepkilere neden
olaylarla ilgili Başbakan Davutoğlu, dört
müfettişin inceleme için görevlendirildiğini söyledi.
Diyarbakır’ın gözü önünde vuruldu
Yaşamını Kürdlerin demokratik hakları
için mücadeleye vakfeden Diyarbakır
Baro Başkanı Tahir Elçi, Diyarbakır’ın Sur
İlçesi’nde basın açıklaması yaptığı sırada
meydana gelen silahlı çatışmada başından
vurularak öldürüldü. Resmi kaynaklarca
‘YDG-H üyeleriyle polis arasında yaşanan
çatışmada öldürüldü’ diye düşen Elçi’nin
haberinde detaylar birbiriyle çelişmekte.
Balıkçılarbaşı Semtindeki tarihi Dört
Ayaklı Minare’nin kurşunlarla tahrip
edilmesini protesto etmek için minare
önünde Diyarbakır Baro Üyeleriyle basın
açıklaması yaptığı sırada çıkan çatışma
ardından, kuşkulu bir şekilde başından
aldığı kurşun darbesiyle ağır yaralanan
Tahir Elçi, kaldırıldığı Selahaddin-i Eyubi
hastanesinde yaşamını yitirdi. Otopsi
raporunda Elçi’nin uzaktan atılan tek bir
kurşunla başının arkasından vurulduğu
kaydedildi.
1990’lı yıllarda devlet güçleri tarafından
işlendiği iddia edilen çok sayıda dosyada
avukatlık yapan Elçi bir ay önce CNN
Türk’te Tarafsız Bölge programında sarfettiği ‘PKK terör örgütü değil, toplumsal
tabanı olan silahlı bir harekettir’ dediği
için hakkında dava açılmış ve ‘Terör örgü-
tü propagandası yapmak’ suçlamasıyla 7.5
yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmıştı. Elçi’nin koruması polis memuru
Ahmet Çiftaslan ile bir diğer polisin de
yaşamını yitirdiği çatışmada çoğunluğu
basın açıklamasını takip eden gazeteci
olmak üzere 10 kişi de yaralandı.
Olayın duyulması üzerine Elçi’nin eşi
Türkan Elçi, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP Milletvekili Osman
Baydemir, belediye başkanları, sivil
toplum kuruluşları başkanları ve üyeleri, siyasi parti yöneticileri ve çok sayıda
vatandaş, Elçinin cenazesinin bulunduğu
hastane morgunun önünde toplandı.
Otopsi işlemleri yapılan Tahir Elçi Pazar
günü Diyarbakır’da toprağa verildi.
Olayı incelemek için olay yerine giden
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz ve inceleme heyetine karşı da
silahlı saldırı gerçekleştirildi ve iki polisin
de hafif şekilde yaralandığı bildirildi.
Ayrıca çatışmanın yaşandığı sokakta
çekim yapan gazeteciler polis saldırısına
maruz kaldı. Polis birçok basın mensubunun kamera ve fotoğraf makinesine el
koyarak içindeki verileri sildikten sonra
teslim etti.
Galip Ensarioğlu: Elçi tesadüf olamaz!
Tahir Elçi’nin, herkesin itibar ettiği de-
ğerli bir hukuk insanı olduğunu dile getiren AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, yine böyle bir duyarlılığını ifade
etmek için gittiği Dört Ayaklı Minare’de
hedef alındığını söyledi. Elçi’nin çatışmanın ortasında kaldığını söyleyen Ensarioğlu “Bu ismin tesadüf olmadığına kanaat
getiriyorum. Böyle bir ismin katledilmesi
sivil toplumda yaratacağı etki, herkes
tarafından daha iyi bilinmektedir” dedi.
Elçi’nin öldürülmesini kınayan Ensarioğlu, faillerinin bir an önce ortaya çıkarılması gerektiğini söyleyerek başsağlığı diledi.
Sur’da uzun süredir devam eden hendek
kazma ve özyönetim ilanlarından sonra
orada bir çatışma planlandığını belirten
Ensarioğlu, “Tahir Bey’in orada yaptığı
çok anlamlı bir basın açıklamasıydı.
Çünkü o çatışmalar tarihi dokulara zarar
veriyordu, Tahir Bey, orada bir duyarlılık gösterdi. Provokasyonlara gelmeden
serinkanlılıkla yaklaşmak gerekiyor” diye
konuştu. CNN Türk ekranında söylediklerinin ardından hedef olma ihtimalinin
olduğunu söyleyen Ensarioğlu, “Çünkü
neticede bir provokasyon olacaksa seçilen
isim önemlidir. Toplumda tahrik ve kaos
yaratacak nitelikte bir suikast olması
önemlidir. Suikast girişimi, ihtimal dışı
değildir” diye konuştu.
Elçi nasıl vuruldu?
Basın açıklamasının yapıldığı esnada,
açıklamanın yapıldığı yöne doğru insanların üzerine ateş açılması ardından
baro üyeleri ve diğer vatandaşların
açıklama yapılan yerden uzaklaşmaya
çalıştığı esnada yaralanan Elçi’nin nasıl
vurulduğu netlik kazanmadı. Diyarbakır
Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Cihan
İpek, yaptığı açıklamada Tahir Elçi’nin
tek bir ateşli silah yaralanmasına bağlı
olarak, sol kulak arkasından uzak bir
mesafeden yapılan bir atışla, giriş ve
çıkış deliği olan ateşli bir silahla yaralanmasına bağlı olarak katledildiğini
söyledi.
Yapılan inceleme sonrası açıklanan
ön otopsi raporunda; “Kişinin ölümünün
ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak kafatasi sol zigola
ve burun kemik kırıkları, beyin beyincik
kanaması ve harabiyeti sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatindeyiz. Uzak
mesafeden ateşli bir silah yaralanmasıyla olağan bir ölümdür” denildi.
ROJAVA
BasHaber
30 Kasım - 06 Aralık 2015
5
SÖYLEŞİ
‘Sizden mi
korkacağım’
Ölüm haberinin duyulması ardından birçok parti, kurum ve şahsiyetten olayla ilgili açıklamalar art arda
geldi. Diyarbakır Barosu Yönetim
Kurulu, Baro Başkanı Tahir Elçi’nin
öldürülmesiyle ilgili yaptığı yazılı
açıklamada Elçi’nin, ‘90’lı yıllardan
bu güne JİTEM’ci ağababalarınıza
ve generallerinize boyun eğmedim,
sizden mi korkacağım’ sözlerini
hatırlatarak, Elçi’nin meslek hayatının önemli bir bölümünü bu tür ağır
insan hakları ihlalleri, faili meçhul
cinayetler ve yargısız infazları ortaya
çıkarmakla geçirdiği belirtilerek olayın takipçisi olacakları vurgulandı.
HDP tarafından olayla ilgili yaptığı
yazılı açıklamada, cinayet kınanırken, Elçi’nin AKP iktidarı tarafından,
kendi medyası aracılığıyla hedef ilan
edildiği, hakkında linç kampanyası
başlatıldığı belirtilerek, “Elçi’nin fikirleri ve mücadelesiyle baş edemeyen
insanlık düşmanları onu öldürerek
susturmayı seçtiler” denildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, “Tahir Elçi’nin öldürülmesi ve koruması polis memurunun
şehit edilmesine üzüldüm” derken,
Başbakan Ahmet Davutoğlu olayla
ilgili yaptığı açıklamada, Tahir Elçi’nin
öldürülmesiyle ilgili iki ihtimalin
olduğunu; Elçi’nin ya suikastle ya da
çatışma arasında kalarak yaşamını yitirmiş olabileceğini söyledi.
Davutoğlu, birinci ihtimalin olması
durumunda asıl hedeflenenin Türkiye
olduğunu, ikinci ihtimalde de teröristlerin saldırısı sonucu polislerin
100 metreden ateş açması ve Elçi’nin
arada kalmasından dolayı olmuş
olabileceğini dile getirdi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi üzerine,
tüm baro başkanlarını Diyarbakır’a
çağırdı. Feyzioğlu, “Bu alçak saldırı,
sadece kardeşimiz Tahir’e değil, tüm
Türkiye’ye yapıldı” dedi.
E
Mehmet Salih Batırhan
kim ayı ile birlikte Suriye’de IŞİD ve diğer cihatçı
örgütlere hava saldırıları gerçekleştiren Rusya sahada
sonuç almaya başlarken, Suriye ordusu da, İran ve
Hizbullah’ın karadan desteği ile Akdeniz kıyı şeridinde ilerliyor. Rusya ve İran’ın Suriye’deki operasyonları Beşar Esad
rejimini diriltirken yaşanan çatışmalardan kaçan siviller
nedeni ile yeni bir mülteci dalgası bekleniyor.
Lazkiye çevresindeki El Nusra ve Ahrarruş Şam kamplarını vuran Rus Hava Kuvvetleri’ne ait uçağın Türkiye tarafından düşürülmesi de bölgedeki tansiyonu iyice yükseltti.
Rusya Devlet Başkanı Putin yapılan açıklamalarda Rusya’nın
radikal İslamcı gruplar ile mücadele ettiği ve uçağın
düşürülmesi ile Rusya’nın terörle mücadelesinde ‘arkadan
hançerlendiği’ kaydedildi. Her ne kadar Türk yetkililer Rusya ile ilişkilerin devam edeceğini ve görüşmelerin sürdüğü
yönünde açıklamalar yapsa da Rusya, Türkiye ile birçok
alanda ilişkilerini askıya aldı.
Öte yandan hem Suriye ordusunun hem de Rusya ve diğer
koalisyon güçlerinin bölgedeki cihatçı gruplara yaptıkları
operasyonların Kürd güçlerinin pozisyonlarını da etkiliyor.
Geçtiğimiz günlerde ABD’nin hava operasyonu desteği ile
stratejik konuma sahip Hol kasabasını özgürleştiren Kürd
güçlerinin Rakka ve Cerablus operasyonlarına hazırlandıkları ve ABD’li askeri uzmanların bu operasyon kapsamında
Rojava’ya geçtikleri öğrenildi.
ABD’li askeri uzmanlar Rojava’da mı?
Bu arada ABD ordusuna bağlı uzman bir ekibin,
Rojava’nın Qamişlo kentine ulaştığı bildiriliyor. Söz konusu
destek ekibinin Demokratik Suriye Güçleri’ni (QSD)
eğiteceği belirtiliyor. El Quds El Arabi gazetesi, ABD’nin
özel birliğinin Qamişlo kentine gönderdiğini yazdı. ABD
birliğinin YPG ile birlikte 14 Suriyeli örgütten oluşan Suriye
Demokratik Güçleri’ne eğitim ve destek vermesi bekleniyor. Gazetenin Suriye muhaliflerine dayandırdığı habere
göre, Rojava’ya ulaşan 50 uzman ABD askerinin Qamişlo’da
muhaliflere eğitim ve koordinasyon konularında destek
olacak. Suriye Demokratik Güçleri, ABD’nin hava destekli
operasyonları ve mühimmat desteği ile Rojava’nın Hesekê
kenti çevresinde IŞİD’e karşı geniş bir bölgede operasyon
başlatmış, Hol kasabası, Xatûniyê çevresi ve birçok bölgeyi
IŞİD’den alarak IŞİD’in Musul ve Irak’a uzanan bağlantı
yollarını kontrol etmişti.
Kobanê’de ABD’li uzman var mı yok mu?
Fransız AFP ajansı da ABD’li askeri uzmanların Rojava’da
olduğunu yazarken, konu ile ilgili Kobanê Savunma
Konseyi Başkanı İsmet Şêx Hesen ABD askerlerinin
Kobanê’ye geçmediğini ve kendilerinin bu durumdan
haberdar olmadıklarını belirtti. Ancak konu ile ilgili Bas
Haber’e değerlendirme yapan YPG Efrin komutanlarından Evdo İbrahim ise ABD’li askeri uzmanların
Rojava’yı ziyaret ettiklerini ve Kürd güçleri ile
koordineli hareket ettiklerini açıkladı.
Öte yandan AFP’nin geçtiği haberde,
“Kobanê’deki bir aktivist” diye tanıtılan bir gazeteci, askerlerin birkaç saat önce geldiğini ve
Kürd savaşçıların, Arap ve Süryani savaşçılarla birlikte koordinasyonu ve
hava saldırıları gibi konularda da rol oynayacağı belirtmişti.
Haberde ayrıca “YPG’den bir kaynağa göre ABD askerlerinin,
Kobanê ile sınır oluşturan, Fırat’ın batısındaki Cerablus ve
IŞİD’in Suriye’deki kalbi Rakka’ya yönelik operasyonların
planlanmasına yardımcı olacak” ifadelerine yer veriliyor. Öte
yandan ABD yetkilileri de, Pazar günü yaptıkları açıklamada
askerlerinin kısa süre içerisinde DAIŞ çetesine karşı belli
görevlerle bölgede yer alacağını belirtmişti.
“Efrin kuşatması da kalkacak”
Ahraruş Şam ve El Nusra’nın Efrin kuşatmasına da değinen Evdo İbrahim, Rusya ve rejim güçleri karşısında güç
kaybeden El Nusra ve Ahraruş Şam’ın Efrin ablukasının da
son bulacağını ve örgütlerin rejimin kara operasyonları sonrasında zayıfladıklarını kaydetti. Efrin bölgesinde El Nusra
ve Ahraruş Şam ile sıcak çatışmaya girmediklerini ifade
eden İbrahim bu örgütlerin saldırıları karşısında direneceklerini belirtti. Uzun bir süredir Kürd güçlerinin gündeminde
olan Cerablus operasyonunda da değinen İbrahım konu
ile ilgili, “IŞİD gün be gün zayıflıyor ve Kürd güçleri alanda
büyük ilerleme kaydediyor. Cerablus ve Rakka operasyonları
da zamanı geldiğinde yapılacaktır. Suriye ve Rojava’daki
halklar IŞİD ve diğer radikal örgütlerin elinden kurtarılacaktır” dedi.
“El Nusra ve Ahraruş Şam Akdeniz kıyısından kaçıyor”
Hol, Şedad ve Rakka çevresinde IŞİD’e operasyon gerçekleştiren Kürd güçleri Xabûr Deresi’ne ulaştıkları öğrenildi.
Cezire operasyonlarının yanı sıra Halep’te El Nusra ile YPG
arasında yaşanan çatışmalar da devam ediyor. YPG’nin, El
Nusra üyelerine ait 2 askeri aracı imha ettiği ve bölgede
operasyon başlattığı öğrenildi. Uzun bir süredir Halep’in Şêx
Meqsûd Mahallesi’ni ele geçirmeye çalışan El Kaide’ye bağlı
El Nusra bölgede Ahraruş Şam ile ortak saldırı düzenleyerek
mahalleyi YPG’nin kontrolünden çıkarmaya çalışıyor. Gelişmeleri yakından izleyen gazeteci Mihemed Bilo, Rusya’nin
saldırılarının El Nusra ve Ahraruş Şam’ı zor durumda
bıraktığını ve bu örgütlerin Akdeniz kıyısından barınamayarak Suriye’nin içlerine yerleşmeye çalıştıklarını ve Kürd
güçlerinin operasyonları ile karşılaştıklarını söyledi.
ENKS’liler serbest bırakıldı
Öte yandan Rojava’nın Qamişlo asayişi, Suriye Kürd Ulusal Konseyi’nin (ENKS) düzenlediği mitingde gözaltına aldığı 7 kişiyi serbest bırakıldıkları öğrenildi. Geçtiğimiz hafta
ENKS’nin düzenlediği mitingde gözaltına alınan Hasan
İsmail, Ahmed Sadun, Medeni Necmeddin, Kazım Halife,
Şeyhmus Abdulhamid, İbrahim Ferho ve Abdurrahman Ali
isimli kişilerin bugün serbest bırakıldıkları açıklandı. Geçen hafta içinde ENKS, PYD’nin uygulamalarına karşı Rojava’nın farklı
kentlerinde gösteri düzenlemişti. Gösteriler sırasında
asayiş güçleriyle göstericiler
arasında arbede yaşanmış,
bazı
göstericiler gözaltına alınmıştı.
ENKS, daha önce de PYD ve TEV-DEM’in uyguladığı
eğitim sistemi ile Şengal operasyonunda şehit düşen
Rojavalı Peşmergelerin cenazelerini engelledikleri
gerekçesiyle, Qamişlo, Derik ve Çilaxa kentlerinde protesto gösterileri düzenlemişti.
05
İki dost ülke
FERHAT KENTEL
Gazetelerde Türkiye’nin ve
Rusya’nın sahip olduğu savaş uçakları,
gemileri, tanklar üzerine grafik eşliğinde karşılaştırmalı istatistiki bilgiler
henüz çıkmadı herhalde değil mi?
Sanırım çıkmaz...
Türkiye çok sağduyulu bir politika
izliyor. Rusya karşısında ucuz kahramanlık taslamaması iyiye alamet.
Erdoğan konuşurken, salonda bulunan
öğretmenlerin yıllardır çocuklara öğrettikleri gazı bol hamaset müfredatının etkisi altında havalara fırlayıp, alkışlamaları;
fakat buna karşılık cumhurbaşkanının bu işten hiç keyif almadıklarını açıklaması, bu “sağduyuya” tekabül ediyor.
Zaten düşürmeden önce uçağın kime ait olduğu da
bilinmiyormuş; sonradan fark etmişler... Gerçi bu arada
kimsenin Bayırbucak Türkmenlerinin kılına dokunmasına izin
verilmeyeceği de söylendi. Yani bu, sınır ihlali olsun olmasın,
Bayırbucak’a kim saldırırsa, uçağını düşürürüz anlamına
geliyor mudur; pek anlamadım.
Türkmen “bizim soydaşımız”; hassas olmak lazım... Gerçi
bu memlekette yaşayan Arapların, Kürdlerin soydaşı değiller
ama olsun. Zaten Kürdler de sadece Kürdlerin soydaşı...
Olsun, gene de sağduyulu politika sayılır. Rusya’yla çok
iyi komşu olduğumuz söyleniyor mesela her fırsatta. Tabii işin
ucunda doğal gaz, nükleer santral falan gibi bir sürü iş güç,
çıkar, para falan var. Bunlar çok temel şeyler...
Sonra mesela Ruslara gösterilen sağduyuda herhalde
Rusların çok güçlü olmasının etkisi yoktur... Sonuçta biz de
çok güçlüyüz; gerekirse herkesi yeneriz...
Rusya bizim dostumuz tabii ki... Hem onların yönetim
tarzıyla bizimki çok benziyor. Onlar da tanklarıyla, toplarıyla,
uçaklarıyla falan çok övünüyorlar... Milliyetçi gaz onların da
çok hoşuna gidiyor; bu vesileyle yaşadıklarını hissediyorlar...
Ata binen Putin imajına bayılıyorlar mesela... Kendilerini
kahraman hissedince mutlu oluyorlar...
Bu arada vatandaşları tarafından Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nde hak ihlalleri nedeniyle haklarında en çok
dava açılan iki ülke de Türkiye ve Rusya oldu hep son zamanlarda. Bu da ortak bir nokta. Her iki ülkenin birbirlerinden
meşruiyet desteği alması da çok önemli...
Bütün bunların yanısıra Rusya’nın bir Çeçen sorunu vardı; Putin, bir kukla –Kadirov- vasıtasıyla onu halletti. Adam
yatıp kalkıp “Putin Allah’ın bize gönderdiği bir nimettir.
Önünde diz çökmemiz gerekir” diyor ve Rusya’nın kirli işlerinin halledilmesi için de, uzak yakın dinlemeden elini taşın
altına sokuyor. Faydalı bir adam yani..
Aslında Putin daha akıllı. Hem Çeçen direnişini ezdi,
hem de direnişçilerin Ortadoğu’ya ihraç edilmesi konusunda
mükemmel bir hamle yapmış oldu. Şimdi o IŞİD bayrağı
altındaki Çeçen vs. kim varsa, her türlü “fundamentalist
İslamcı” harekete karşı beyaz dünyanın “özgürlükçü bayraktarlığını” yapıyor.
Bir taşla iki kuş! İyi bir şey yani...
Bizim burada da böyle bir şey olsaydı, iyi olurdu... Türkiye kendine sadık Kürdlerden müteşekkil bir otonom bölge
kurabilseydi, fena olmazdı... Bu konuda Rusya’yla kardeşliği
ve bilgi alışverişini ilerletmekte yarar var.
Geçtiğimiz yıllarda “Benim Çeçen sorunum var, senin de
Kürd; birbirimizi kırmayalım, üzmeyelim; şunun şurasında
komşuyuz” diyerek gerçekten bir komşuluk timsali bir durum
yaşanmıştı. Sonra da bizim başbakanımız Çerkes soykırımının
şehri Soçi’de kardeş Putin ile olimpiyat töreni izlemeye
gitmişti... Bu da “reel politka”, çıkarlar, ihtiyaçlar anlamında
gayet normal bir politikaydı tabii ki...
Bu sağduyu Nusaybin’de, Cizre’de, Silvan’da yok demeyin... Oralarda birilerinin dişine kan değmiş, o yüzden orası
sağduyusuz gibi görünüyor. Hem oradakiler soydaş değil ki;
bir nevi itaat etmek zorundalar.
Neyse daha fazla devam etmemeyeyim... Şimdiki zamanın en çok vatanseverleri, Bush usulü “önleyici saldırı”yla
uyarmışlardı... Savaş boyalarıyla herkesin aynada makyaj
tazelediği bir ortamda, bu “sağduyulu” yazıdan bile birileri
“vatana ihanet” falan çıkarırlar, neme lazım...
06
GÜNDEM
BasHaber
30 Kasım - 06 Aralık 2015
BasHaber
GÜNDEM
30 Kasım - 06 Aralık 2015
07
Rusya’nın Kürdistanla
ölümcül davası
BİLAL SAMBUR
Rus uçağının enkazı ve Kürd siyaseti
T
ürkiye’nin,
Suriye’de cihadistlere karşı
operasyonlar yapan Rus
savaş uçağını düşürmesi
hadisesinin birçok boyutu konuşuldu. Ancak
bu olayın meydana
Faysal Dağlı
gelmesine neden olan
en önemli faktörlerden
biri ve bu olayın etkileyeceği en önemli sonuçlardan biri aslında Türkiye ve Rusya’nın Kürd
siyaseti. Elbette Kürd siyasetinin de bu olayla
birlikte oluşacak konjonktürden nasıl etkileneceği ve geliştireceği tavır da oldukça önemli.
Sorular ve olgular:
1- Türkiye neden Suriye ve Rojava’da bu
denli agresif bir siyaset izliyor?
2- Rusya’nın süper arenaya dönmesinin
Kürdlere yansıması nasıl olacak?
3- Bu gelişme Kürdleri nasıl etkileyecek,
Kürd siyaseti nasıl bir tavır geliştirecek?
Türkiye, Kuzey Suriye sınırı boyunca
uzanacak Rojava’da bir Kürd devleti veya
statüsüne neden karşı ve neden Rusya’yı
bile karşısına alacak denli agresif?
a-Türkiye içerde boğuştuğu PKK’nin denetiminde Rojava’da kurulacak olası bir Kürd
devleti veya statüsünü, kendi sınırları içinde
çözemediği Kürd meselesini etkileyeceği
gerekçesi ile redetmektedir. Türkiye, PKK’nin
bu devlet ile daha da güçlenerek, Ankara
ile sorunlu tüm güçlerin ilgisini çekip ciddi
bir tehdit olacağını öngörmektedir. Ankara,
Rojava’nın Kuzey’deki Kürdlerde de, “ayrılma,
kendi devletini kurma” konusunda bir motivasyon kaynağı olacağını hesaplamaktadır.
Öte yandan PKK, Rojava’da teritoryal bir
egemenliğe sahip olduğu sürece içerdeki
çözüm sürecinde eli güçlü duracak ve Ankara,
çözümden istediği ve anladığı sonucu alamayacaktır. Çözümsüzlük ve şiddet sürdüğü
sürece de Rojava’daki PKK devleti Türkiye için
tehdit potansiyeli oluşturacaktır. Türkiye’nin
Rojava’ya karşı girişimleri ise, Kürdlerin blok
olarak Ankara’ya karşı konumlanmalarına
neden olacaktır.
Aynı zamanda PKK’nin geleneksel olarak
Batı dünyası ile mesafeli ve çelişik duran bölgesel güçlerle ve son zamanlarda daha açık bir
şekilde Şii Mihveri ile birlikte hareket etmeye
dayalı stratejisi, Türkiye’nin bölgesel güç olma
mücadelesinde (Rusya) İran/Irak/Suriye eksenine karşı elini zayıflatacak, Şii mihverinin
Türkiye’nin içini karıştırma olanağına sahip
olmasına neden olacaktır.
c- Türkiye, olası bir Rojava devletinin,
ileride KRG ile birleşme ihtimalinden ürküntü
duymaktadır. Rojava’da oluşacak Kürd devleti
orta vadede KRG ile birleşir veya yakınlaşırsa, Türkiye, Kürdistan enerji kaynaklarının
dünyaya açılmasında alternatifsiz koridor
olmaktan çıkacak, Kürdler seçenek olarak
Lazkiye merkezli Alevi devleti ile hareket edip
Akdeniz’e açılabilecektir. Bu durum Türkiye açısından öngörülemeyecek ekonomik,
siyasal sonuçlara ve stratejik kayıplara neden
olacaktır.
d- Rojava’da olası Kürd devleti ile
Türkiye’nin Arap alemi ile coğrafik ilişkisi
kesilecektir. Mevcut durumda Ankara’nin
Süni Arap dünyası ile doğrudan sadece Kilis
üzerinden Cerablus’ta bir fiziki temas koridoru kalmıştır. Irak ile Türkiye’yi birbirinden
koparan KRG sınırlarının belirginleşmesinden
sonra, bölge tümüyle Kürdlerin eline geçerse
Türkiye, Araplar üzerinde ciddi bir güç ve
etki kaybına uğrayacaktır. Türkiye’nin Arap ülkeleri ile tüm ticari ve fiziki ilişkisi Kürdlerin
denetiminde gelişecektir.
e-Türkiye’nin Arap dünyası ve Suriye
üzerindeki “neo-osmanlı” tahayyülleri
Türkiye’nin doğu ve güneyini çeviren Kürd
duvarında sona erecektir. Tüm bu nedenlerden dolayı “Rojava” terimi Türk devlet
zihninde “Truva atı” şeklinde anlam bulmaktadır. IŞİD’in ve diğer cihatçıların Kürdlere
saldırmasına Ankara’dan gösterilen ‘hoşgörü’
ve Rojava hattının birleştirilmesi girişimlerine
karşı hükümetin gösterdiği tepkiler bu olasılığı tasfiye etmeyi amaçlamaktadır.
f- Ankara, ciddi ekonomik ilişkiler içinde
olduğu Rusya’nın PYD’yi destekleyerek, Ce-
rablus hattını aşabilmesine ve devletleşmesine
neden olabileceği ve yürüttüğü operasyonlarla
sahadaki mütefiklerini elimine edebileceği, Esad rejiminin yıkılmasını hedefleyen
yatırımlarını boşa çıkarabileceğini endişe ile
izlemekte ve bu nedenle Moskova’ya karşı
agresif siyaset yürütmektedir. Rus uçağının
düşürülmesine neden olan tehlikeli tavrın
esas nedeni budur.
g- Erdoğan, ‘genetik olarak’ Rus düşmanı
olan Türk kamuoyuna “Moskov uçağı bile
düşürecek kadar babayiğit bir başkan adayı“
olduğu mesajı vererek, kendi çeperine akan
ve mecliste başkanlık rejimini de kapsayan
anayasa değişiklikleri sırasında kullanılabilecek bir ulusal enerji yaratmıştır!
Elbette Türkiye hariciyesi açısından ortaya
çıkan vahim “Rus kapanından” çıkışın bir
yolu vardır. Bu yol aslında sıfır maliyetli,
Türkiye’nin bölgesel konumunu da sarsmayacak, kayıplara uğramasına neden olmayacak kestirme bir yol olmasına rağmen, bu
güzergah Ankara’dan bir kabus döngüsü gibi
görünmektedir. Kürdlerin “çözüm” olarak
ifade ettikleri bu yol, Ankara’nın Kürdlerle
barışması ve haklarını iade ederek, yüzyıllık
haksızlığa son vermesidir. Bunu yapmadığı sürece, benzeri karambollerde ya uçak
düşürerek ya da uçakları düşürülerek sorun
üretmeye mahkum kalacaktır.
Rusya’nın süper arenaya dönmesinin
Kürdlere yansıması
-Rusya 2005 yılından bu yana yeniden
yapılanarak Çar İmparatorluğu ile Sovyet
döneminin ihtişamlı ‘Süper güç’ pozisyonuna
dönmek istemektedir.
a-Moskova bu nedenle eski arka bahçelerinde yeniden etkin olmak istemektedir. Suriye,
aynen Ukrayna, Gürcistan ve Kırım gibi Rusya
ve Sovyetlerin eski arka bahçesi ve diğerlerinden farklı olarak Moskova’nın koruması
altındaki 50 yıllık mütefiğidir.
b-Doğu Akdeniz’deki askeri varlığı Rusya için vazgeçilmez 2 asırlık yatırımıdır.
Rusya’nın dünya ticaretinin önemli bir kısmını Doğu Akdeniz üzerinden yapılmaktadır. Bu
yol Rusya’nın dünyaya açılma kanallarından
biridir. Suriye’deki Tartus ve Lazkiye hava ve
deniz üsleri Rus ordusunun bölgedeki çıkarlarını koruyan yegane karasal merkezleridir.
c-Rusya’nın uzun süre Kafkaslarda boğuştuğu Selefist cihadçılar Suriye’de birikmiştir.
Burada Selefistlerin olası zaferi Çeçenistan,
İnguş, Dağıstan gibi bölgelerde ertelenen
savaşın yeniden başlaması ve Rusya’ya karşı
Kafkaslarda daha güçlü bir ‘cihada’ tutuşmaları anlamına gelecektir. Bu nedenle Moskova
açısından Suriye batağına ihraç edilen ve
Türkiye’nin desteklediği “Kafkas mücahidlerin” burada imha edilmeleri gerekmektedir.
Keza Rusya’nın düşmanı ve Türkiye’nin dostu
olan bu radikaller, Rusya’nın mütefiki Esad rejimini de hedefleyerek, Moskova’nın buradaki
çıkarlarını da tehdit etmektedir.
d-Sovyetler, Afganistan’da Batı destekli
uluslararası cihat ordusuna karşı giriştiği
savaşı kaybederek yıkılmıştır. Rusya, bu
yenilginin rövanşını Suriye’de alarak, yeniden
süper arenaya dönmek istemektedir. Moskova, Kafkaslar, Ukrayna ve Suriye’deki devletler
dışı radikal organizasyonlarla tehdit edilen
çıkarlarını yine devletlerdışı mütefik organizasyonları destekleyerek yanıtlayacaktır.
e- Rusya ve Türkiye, Suriye’deki hedefleri
ve müttefikleri üzerinden ciddi bir rekabet
halindedir. Türkiye cihadçıları destekleyerek,
Esad rejimini yıkmak, Rusya ise Esad rejimini
destekleyerek cihadçıları yenilgiye uğratmak
istemektedir. İki ülke şimdiye dek sahadaki
vekilleri ile sürdürdükleri savaşta şimdi de
yüzyüze gelmiş ve bu rekabet uçak düşürme
boyutuna ulaşmıştır. İki ülke arasında son 20
yılda kurulan ciddi ekonomik ve siyasi ilişkiler
Şam’ın şekeri kadar tad vermemiş ve sonucu
kestirilemeyecek tehlikeli bir boyuta ulaşmıştır.
Gelişmeler Kürdleri
nasıl etkileyecek, Kürdlerin
tavrı ne olacaktır?
Kürdlerin bu gelişmelerden nasıl etkilenecekleri veya istifade edecekleri ise onların iç
ilişkileri ve izleyecekleri bölgesel siyaset ile
ilgilidir.
a- Kürd siyasetinin ana çizgilerinden
olan PKK, şimdiye dek İran/Suriye/
Irak gibi bölgesel güçlere yakın durarak
Şii mihveri ile birlikte hareket etmiştir.
PKK’nin klasik sol refleksi Batı dünyasına, TC ile yürüttüğü çatışma ise
Ankara’ya mesafeli durmasına neden
olmaktadır. Bunun sonucunda PKK,
politik çelişki ve iktidar rekabeti içinde
olduğu PDK ile gerilmekte, Güney’de
yine Şii mihveri etkisindeki Goran ve
YNK ile birlikte hareket etmektedir.
Ancak son zamanlarda Öcalan ve
HDP’nin Batı dünyasına açıldığı ve
PYD’nin Suriye savaşında IŞİD’e karşı
ABD ile işbirliği yaptığı gerçeği PKK’nin
Batı ile ilişkisizliğinde yeni ancak stabil
olmayan bir durum doğurmuştur.
b-Buna karşılık Kürd siyasetinde
diğer belirgin çizgi olan PDK ise Batı
ve Türkiye hattına yakın durmaktadır.
KRG yönetiminin, Irak’tan ayrılma ve
bağımsızlık planları Bağdat ve Tahran’ın
rediyesine uğrarken, adı geçen başkentler Barzani yönetiminde istikrarsızlık
yaratmak amacı ile Kürd güçleri arasındaki çelişkileri çoğaltmakta, zaman
zaman da fiilen saldırılara girişmektedir. Bununla bağlantılı olarak Şengal ve
Rojava’da PDK ile PKK arasında çatışma
tehlikesi de barındıran bir durum
doğmuştur.
c-Şii mihverinin başat gücü olan
Tahran ve Şam, Türkiye’nin Suriye’ye
müdahelesine misilleme olarak Kuzey’deki çözüm sürecinin kesintiye
uğramasını ve çatışmaların sürmesini
dilemektedir. Keza bu güçler Rojava’da
IŞİD’e karşı PYD ile koordineli hareket
ederek, Ankara’nın burada da PYD ile
karşı karşıya gelmesini kışkırtmaktadır.
d- Uluslararası ve bölgesel güçlerin
hesaplaşma alanı haline gelen Suriye’de
PYD pragmatik manevralarla ABD/
Batı koalisyonu ve Rusya/Şii mihveri ile
Türkiye gibi karşıt güçlerin arasındaki
çelişkilerden faydalanarak çatlaklardan
sızmayı ve her kesimden faydalanmayı esas alarak ciddi bir güç olmuştur.
Ancak bölgede iktidar monopolü olarak
diğer Kürd güçlerine alanı kapatması,
Şengal’deki uzlaşmaz iktidar talebi,
PDK ile Bağdat ve Tahran’ın da taraf
olduğu ve kışkıttığı ciddi bir gerginliğe
dönüşmüştür. Bu durum Kürd siyasetinde birlik umudu bir yana, çatışma tehlikesi de yaratmaktadır. Basın
üzerinden kullanılan suçlayıcı dil ise
tarafların kitleleri arasında ciddi bir
yarılmaya neden olmaktadır.
e- Rusya ve Türkiye’nin Suriye’de karşılıklı kuvvet kullanma tehdidine dönüşen rekabeti bu güçlerin Kürdleri de
kapsayan yeni bir aşamaya geçeceklerini
haber vermektedir. Daha şimdiden
Rusya’nın Rojava’da PYD ile askeri ve
siyasi safları sıklaştırarak yeni bir cephe
açtığı haberleri gelmektedir. Elbette bu
durum Türkiye’nin PYD ile ilişkilerinin
daha da gerilmesine, dolayısı ile içerde
PKK ile çatışma sürecinin tırmanmasına
veya devamına neden olacaktır.
f- Rusya’nın aktif hava desteği ile
ABD’den uzaklaştırmak isteyeceği
PYD’nin bu oyuna gelmesi ve Rusya/Şii
mihverine mahkum olması, Suriye’de
Esad iktidarının olası reorganizasyonunda Kürdlerin maruz kalacağı bastırma hareketinde yalnızlaşma tehlikesi
içermektedir.
Esad rejimi savaşın sonunda radikalleri yenerse, Kürdlerin Rojava’da ciddi
bir orduya ve istedikleri teritoryal egemenliğe sahip olmalarına izin vermeyecektir. Bu durumda Rusya’nın Kürdlerin
yanında Esad’a karşı duracağını varsaymak şair temenisi olacaktır. Bu olasılığı
engellemenin tek yolu, Batı dünyası
ile de ilişkileri sürdürmek ve PDK ile
uzlaşarak arka cephesi Güney Kürdistan
olan bir hat açmak ve Kuzey’de Çözüm
Süreci’nde ısrar etmektir.
g- Rusya’nın Kürdler ile 200 yıllık
ilişkisi trajiktir. Moskova, Kürdleri her
zaman taktik bir ilişki olarak değerlendirmiş, yüzüstü bırakması gerektiği
hallerde bunu soğukkanlı bir şekilde
yapmıştır. Bu tecrübe; Kızıl Kürdistan,
1937-43 sürgünleri, Mahabad Kürdistan
Cumhuriyeti, Irak’ta PDK’ye karşı IKP/
Baas Partisi ittifağı ve Öcalan’ın teslimi
gibi örneklerde sabittir. Kürd siyaseti
gelecekte tekrar soğukkanlı terkedişlere
maruz kalmamak, totaliter Rusya/Şii
mihverinin ‘zehirli kahve’ suikastine
kurban gitmemek için Batı ile ilişki
kanallarını açık tutmak, demokratik
değerleri korumak dışında bir seçeneğe
sahip değildir.
f-Moskova, Kürdler arası gergin
ilişkiden KRG rejimine karşı da istifade
etmek isteyecektir. Kürdistan Bölgesi, Avrupa ve Türkiye’nin Rus gazı ve
petrolüne bağımlılığına karşı alternatiftir. Rusya bu alandaki üstünlüğünü kaptırmamak için özellikle İran
üzerinden Kürdistan’ı istikrarsızlaştırmak ve bunun için kendine yakın Kürd
güçlerini de harekete geçirmek isteyecektir. Rusya’nın bölgeye dönüşü ve
Şii mihveri ile samimi ortaklığı sadece
Esad’ın paçasını kurtarmak için değil,
Kürdistan’ın bağımsızlığını ve kendi
pazarına açılan yeni enerji merkezi
olmasını engellemek içindir.
Suriye’de karşılıklı uçak düşürmeye ve
kuvvet kullanma tehidine dönüşen yeni
soğuk savaş iklimi Kuzey’deki Çözüm
Süreci’ni de olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir.
Kürd siyaseti düşen Rus uçağının
enkazı altında kalmamak için bu hesapları yeniden yapmak zorundadır. Doğru
sonucun tek sağlaması da Kürdler arası
birlik ve demokratik rekabet ilişkisidir.
Yanlış giden tarihin saati Kürdler için
doğruyu gösterme safhasındadır. Bu anı
kaçırmak Kürdlere kaybettirecektir. Şu
anda savaşan, tehditleşen devletlerin
fırtına dindikten sonra çıkarlarını esas
alarak kendi aralarında bir denge oluşturacakları ve Kürdler için asla birbiri
ile savaşmayacakları veya çıkarlarından
vazgeçmeyecekleri unutulmamalıdır.
Bu nedenle Kürd siyaseti, realpolitiğin
yarattığı imkanlardan faydalanarak bir
an önce safları sıkılaştırarak kendi oyununu kurmak zorundadır. Kürd siyaseti,
içeride iktidar rekabetini erteleyip,
ilerleyen süreçlerde bunu demokratik
yollardan yürütecek olgunluk ve deneyime sahiptir.
24 Kasım tarihi, Suriye savaşı tarihinde özel bir tarih olarak kaydedilecektir. Soğuk savaş dönemi dahil şimdiye kadar hiçbir NATO ülkesi Rusya’nın savaş
uçağını düşürmedi. Türkiye, angajman
kuralları çerçevesinde hava sahasını ihlal
ettiği gerekçesiyle bir Rus savaş uçağını
düşürdü. Uçak düşürme olayından sonra
Türkiye-Rusya arasında bir diplomatik
kriz meydana geldi. Bir uçağın düşürülmesinden dolayı, Türkiye-Rusya arasında bir savaşın çıkacağını
söyleyemeyiz, ancak Rusya-Türkiye ilişkilerinin hiçbir şekilde
eskisi gibi olamayacağını öne sürebiliriz. Rusya, savaş uçağının
düşürülmesini, Türkiye’nin kendisine karşı resmi olarak savaş ilan
etmesi olarak duyurdu. Suriye’deki Esad rejimine karşı savaş ilan
eden Türkiye, Rusya’yayada savaş ilan etmiş durumdadır. RusyaTürkiye gerginliği, Ortadoğu ve Kürdistan’ı derinden etkileyecek
bir potansiyel taşımaktadır.
Rusya, Ortadoğu’da süper güç olarak var olmayı istemektedir. Esad rejiminin düşmesi, hiçbir şekilde Rusya’nın istemediği
bir durumdur. Rusya, Esad rejiminin ayakta kalması için fiilen
Suriye savaşına müdahil olmuştur. Rusya için, fiilen Suriye bitmiştir. İran-Rusya ittifakı, kendilerine ait bir Suriye’yi inşa etmeye
çalışmaktadırlar. Rusya’nın hayalindeki Suriye, Nusayri devletinin
kurulduğu bir Butik Suriye’dir. Rusya ve İran, Sünni Araplar ve
Nusayrilerin artık bir arada yaşamayacağının çok iyi farkındadırlar. Rusya, Nusayri Suriye’si ile Rojava arasında iyi ilişkilerin
olmasını istemektedir. Rusya, bir yanda Esad rejimi üzerindeki
etkisini arttırırken öte yandan Rojava Kürdleriyle stratejik ilişkiler
geliştirmeye çalışmaktadır. Rusya için ideal olan Nusayri bölgesi
ve Rojava’da eş zamanlı olarak etkin olmaktır.
Türkiye, Kuzey Suriye’de hiçbir yapılanmaya ve Fırat’ın
Batısına geçilmesine izin vermeyeceğini defalarca açıklamıştır. 24
Kasım uçak düşürmesinden sonra Rusya, Türkiye’nin Rojava’ya
yönelik hiçbir müdahalesine ve operasyonuna izin vermeyecektir.
Son uçak düşürme olayından sonra Türkiye’nin Cerablus’a
yönelik herhangi bir operasyonu karşısında Rusya, buna karşılık
verecektir. Önümüzdeki günlerde Rusya ve Türkiye arasında
Rojava konusunda yoğun bir rekabetin yaşanacağını söyleyebiliriz.
Rusya, Türkiye’nin karşı yaptığı uçak düşürme hamlesine PYD ile
stratejik ilişkiler kurma ile yanıt verebilir.
Rusya, Esad rejimine karşı olan Nusra, ÖSO ve IŞİD gibi
unsurlara karşı sürekli olarak operasyonlar düzenlemesine
rağmen, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ve Rojava’nın IŞİD’e
karşı ortaya koyduğu direnişe etkili bir şekilde destek vermemiştir.
Rusya’nın gündeminde Kürdistan’ın güvenliğinin ve Rojava’nın
durumunun birincil derecede yer tutmaması düşündürücüdür.
Türkiye ile gerilen ilişkiler Rusya’yı, Kürdistan’ın ve Rojava’nın
IŞİD’e karşı verdiği mücadeleyle ilgili tutumunu değiştirmeye
yöneltebilir.
Uçak düşürme olayı, Rusya’nın Suriye’deki varlığını kalıcılaştırmaktan ve derinleştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Rusya,
Suriye’ye Akdeniz ve Ortadoğu’daki üssü olarak bakmaktadır.
Amerika’nın Rusya gibi Suriye’de kalıcı olarak var olma şansı
çok zayıftır. Rusya’nın Suriye’deki kalıcı varlığına Amerika,
Kürdistan Bölgesindeki varlığını güçlendirerek karşılık verecektir.
Suriye’nin Rusya için taşıdığı anlam ne ise, Kürdistan’da Amerika
ve Batı için daha fazla anlama ve öneme sahip bulunmaktadır.
Ortadoğu’da Amerika ve Rusya’nın yürüteceği güç savaşı, bundan
sonra Suriye ve Kürdistan merkezli olarak sürdürülecektir. Rusyaİran ittifakı, Heşdi Şabi gibi yapılar yoluyla, Kürdistan’a müdahale
etmeye ve Barzani yönetimini etkisizleştirmeye çalışmaktadırlar.
Kürdistan, Batıyla güçlü ilişkiler kurduğu takdirde Rusya-İran
ittifakına karşı güçlü bir şekilde karşı durabilir.
Rusya, Rojava’da PYD’yi kendisine kısmi olarak yakınlaştırmayı başarmış gözüküyor. Rusya-İran ittifakının esas amacı,
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni kendilerinden yana tavır almaya
zorlamaktır. Önümüzdeki günlerde Rusya-İran ve Amerika,
Kürdlerin desteği konusunda birbirleriyle rekabete gireceklerdir.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Batı ve Amerika’nın desteğine
ihtiyaç duymaktadır. Kürdlerin, Amerika ve Batıdan vazgeçip
Rusya’nın yanında yer almak gibi bir hataya düşmeden dengeli ve
hassas bir politika izlemesi gerekmektedir.
08
SÖYLEŞİ
BasHaber
SÖYLEŞİ
30 Kasım
- 06 Aralık 82015
SÖYLEŞİ
BasHaber
30 Kasım - 06 Aralık 2015
9
SÖYLEŞİ
09
USAK Uzmanı Kerim Has:
Rusya, Suriye’de konfederatif bir devlet istiyor
Rusya’nın iç ve dış politikası,
Avrasya’da güvenlik sorunları ve
enerji politikaları konularında
çalışan Kerim Has, USAK Avrasya
Araştırmaları Merkezi Uzmanı. 10
yıldır Moskova’da yaşayan Has,
uluslararası güvenlik ve Türk dış
politikası konularında da akademik
çalışmalar yürütmekte.
Türkiye’nin sonuçları ağır
olabilecek uçak vurma macerasına
neden kalkıştığını, Rusya’nın OrtaYeter Polat
Türkiye, Rusya’yı hedefleyen ve sonuçları ağır olabilecek uçak düşürme macerasına neden kalkıştı? Bu krizin uzun
vadede sonuçları neler olacak?
Türkiye’nin aldığı karar, yani angajman kuralları ve hukuk çerçevesinde uçağı düşürmesi
doğru bir karardır. Her ihtimale karşı kendi
hava sahasına yönelik istediği bir angajman
kuralı var, herhangi birine karşı istediği angajman kuralını uygulayabilir. Türkiye’de 2012
Haziran ayında Suriye’de Esad ordusu; Türkiye
uçağını düşürmüştü. O aşamadan sonra
Türkiye, angajman kurallarını Suriye tarafından gelecek uçaklara göre veya hava araçlarına
yönelik angajman değiştirmiş ve düşman
olarak kodlamıştır. Savaş uçaklarının ve yolcu
uçaklarının kullandıkları hava koridorları
var. Bu ikisinin de koridorları ayrı, ama netice
itibariyle bu angajman kurallarının her birini
kendi istediği şekilde uygulayabilir. Nitekim
Haziran 2012’den bugüne kadar resmi olarak
bildiğimiz; Suriye’nin üç hava aracı düşürüldü.
Bir tanesi Suriye’nin savaş uçağı idi. Sonrasında yine Suriye ordusuna ait bir insansız hava
aracı düşürülmüştü. Üçüncüsü de bir Suriye
helikopteri düşürülmüştü. Bu angajman kuralları biliniyor herkes tarafından ancak Rusya,
Suriye’de operasyona başlayınca da bu şekilde
bunu güncellemek gerekti ve Genelkurmay
Başkanlığı da 2 Ekim’de bu yeni angajman
kurallarını, tekrardan kamuoyuna ilan etti.
Bu ‘sürpriz bir uçak vurma’ olayı değil
diyorsunuz?
Türkiye, hukuki olarak elinden geleni
yapmıştır. Sadece Ekim ayında Rus uçakları 4
kez Türkiye hava sahasını ihlal etmiştir. Her
defasında Türk ve Rus yetkililerle görüşme
gerçekleştirilmiştir. Büyükelçilikle beş defa
görüşülmüştür, onun haricinde Rusya’dan
askeri yetkililer de gönderildi. Türkiye elinden
geleni yapmıştır. Bu diyalog sağlandı, ancak bu
bir mekanizmaya ve yazılı ortama dönüşmedi.
Angajman dediğimiz ‘dost ve düşman’ olarak
tanınıyor bu uçaklar. Bunun kodlarının, uçuş
güzergâhlarının verilmesi lazım. Orada bir
doğu ajandasında neler olduğunu,
‘Kürd realitesinin Rusya’nın Türkiye
ve İran’a karşı kullanabileceği bir
dış politika enstrümanı’ iddiasını,
küresel güçlerin Suriye’nin geleceği konusundaki çıkarları ile
Kürdlerin bu gelişmelere bağlı
olarak izleyeceği stratejiyi USAK
Uzmanı Kerim Has ile konuştuk.
BasHaber’in sorularını yanıtlayan Has, Suriye’nin kuzeyinde bir
Kürd entitesinin koridor şeklinde
hava ihlali olursa Türkiye’ye yönelik, kendi
uçuş bilgilerini Türkiye’ye verilmesi gerekiyordu. Uçaklarının kalkış kodları Türkiye’ye
verilmesi gerekiyor. Bu uçak Türkiye’nin hava
sahası ihlalini yapmış olsa bile Türkiye o uçağı
dost bir ülke uçağı olarak kabul edeceği için o
uçağa herhangi bir müdahalede bulunmayacaktır. Ancak onlar, işbirliğine yanaşmadı.
Batılı koalisyon da şu an Suriye’de operasyon
yürütüyor. Mesela onlar için ‘niye Türkiye’nin
hava sahasını ihlal etti?’ diyemiyoruz, çünkü
onların kodları var. Türkiye’nin burada sınır
boyunca uzanan bir etkisi var. Burada güneyimize uçaklar yaklaşınca, dost ülkeler olarak
tanımladıkları için karşı bir saldırıya girişilmiyor. Rusya böyle yapmadı, Rusya’ya defalarca
ifade edildi, ama Rusya hiçbir zaman buna
uymadı. Üstelik Türkiye tarafından yapılan
açıklamada Rusya halkı rencide edilememek
için ‘Suriye ve diğer ülkeler’ diye geçiyordu,
halbuki burada sadece Rusya vardı, ama Rusya
bu hassasiyeti görmedi. Rusya, aynı şekilde
bu kodlamaları ABD’ye de vermedi. ABD de
Rusya’ya bu kodlamaları vermiyor. Bu tarz
kodlamaların verilmesi askeri güçler tarafından bir taviz olarak belirtiliyor. Rusya “ben her
halükarda uçuş kodlarını vermesem de Türkiye
benim uçağımı düşürmez” şeklinde düşündü. Rusya, Türkiye’yle ekonomik, diplomatik
ve siyasi ilişkilerini göz önüne alarak, zaten
Türkiye’ye bir saldırı amacı da taşımadığı
için rahatlıkla bu uçuşu yapabildi. Türkiye
hassasiyetini bildirdi, Putin’in ‘sırtımızdan
bıçaklandık’ ifadesi de biraz bununla ilgilidir.
Türkiye’yi denediler. Bu konuda hukuki açıdan
Türkiye haklıdır.
Sonuçlar bakımından ilerlersek bu işin
siyasi sonuçları ne olur?
Şöyle düşünmek gerekiyor: 10 yıldır Rusya’da
yaşıyorum, Gürcistan ve Kırım krizini gördüm,
Ukrayna krizi devam ediyor. Bu şekilde toplum
siyasi liderliği üçüncül bir şekilde böyle sert
bir kriz görmedi. Rusya bütün ilişkilerini; yani
bölgesel ve hem de ikili ilişkilerini gözden
geçirecektir; yaptırımlara ve gümrüklerde, turizm sektöründe kısıtlamalara başlayacaktır. 15
Aralık’ta düzenlenecek olan Üst Düzey İşbir-
oluşmasının, tamamen Türkiye’nin
güneyinde de facto bir Kürd oluşumu anlamına geldiğini belirten Has,
“Rusya, Suriye’nin hali hazırdaki
toprak bütünlüğünü koruyamayabileceğini, yeniden eski Suriye’yi inşa
edemeyebileceğini, en iyi ihtimalle
de Suriye’yi federatif/konfederatif bir devlete dönüşebileceğini
düşünüyor. Daha kötü senaryo ise
Suriye’nin parçalara bölünmesi;
bu bölünmeyle birlikte kuzeyde
liği Konseyi toplantısının da iptal edileceğini
düşünüyorum. Zira Putin de oraya katılacaktı.
Üst düzey yetkililerin katılacağı bu toplantının
iptal edilme ihtimali yüksek. Önceki gün iki
ülke dışişleri bakanlarının başkanlık ettiği
Ortak Strateji Planlama Grubu toplantısı iptal
edilmişti.
Bugün itibariyle Toplumsal Forum iptal
edildi, şimdi de karma ekonomi komisyon dediğimiz yine enerji bakanların başkanlık ettiği
ekonomik ilişkilerin görüşüldüğü komisyonun
iptal edileceği söyleniyor. Lavrov, bununla
ilgili bir görüşme planlarının olmadığını
açıkladı. Karşıt bir restleşme var, Türkiye biraz
daha derinliği azaltmaya çalışıyor gördüğüm
kadarıyla, ancak Rusya tarafı biraz daha bu
meseleyi tırmandırıp Türkiye’yi “dize getirmeye” çalışıyor. Bu konuda yanlış yaptığını
düşünüyorum. Öte yandan bölgesel ilişkilerde
ilk etapta Türkiye’nin başını Suriye meselesiyle
ağrıtmaya çalışacaktır. Bu yola başvuracaktır.
Burada Türkiye’yi rahatsız edecek husus Suriye
üzerinden olacaktır. S-400 hava savunma
sistemlerini gönderdi.
Rusya, Türkiye’nin hava kuvvetlerini
tehdit edecek kapasitede olan S-400’leri
göndererek ne demiş oldu?
Yakın zamana kadar Rusya S-300’leri satmasın istiyorduk. S-300’ler 100 kilometre civarında bir menzile, S-400’ler ise 400 kilometre gibi
bir menzile sahip. Bu, “Suriye’nin hava sahasının hemen hemen tamamını kontrol altına
almak istiyorum” demektir. Kimse Rusya’ya
neden S-400’ü gönderiyorsun diyemeyecek.
Esad şu an meşru olarak yönetimde ve meşru
bir aktör olarak görülüyor. BM’de Şam rejimi
temsil ediliyor. Haliyle Esad’ın onayıyla bunları oraya yerleştirmek istiyor. İki yıl öncesine
kadar Rusya’nın bunları satmasını istemiyorduk, çünkü sattığı zaman Türkiye’nin,
Suriye’nin kuzeyine operasyon yapma ihtimali
sona erecektir. Şu an ise daha güçlü malzemeler yerleştirilmek isteniyor. Bu, birebir Suriye
hava sahası ihlal edildiğinde Türk uçaklarının
Rusya tarafından düşürülebileceği anlamına
geliyor. Bölgede Azez-Cerablûs hattı kaldı. Bu
hat IŞİD’in elindedir. Bu hattın IŞİD’den alınıp
bir Kürd oluşumu, doğusunda
mümkün olduğunca minimize
olmuş, zamanla bitirilebilecek bir
terör örgütü; mümkün olduğunca
batıda da Esad’ın hâkim olduğu
bir devlet düzeni. Burada bir unsur
var: Bir Kürd entitesi oluşacaksa,
bu entitenin Doğu Akdeniz’e açılıp
açılmayacağı konusudur. Açılıp
açılmayacağı konusunda ise Türkmen gruplar önemlidir” diyor.
daha çok Türkmenlerin olduğu muhalefete verilmesi talep ediliyor. Türkiye’nin böyle bir talebi var. Öte yandan da Rus güçleri içerisinde
Türkmen grupların olduğu bölgeleri vuruyor.
Neticede şuna gelmek istiyorum: Azez-Cerablus hattının boşalması sonucunda Rusya’nın
oraya PYD güçlerini yerleştirmesi konusunda
bir politikası olacaktır. Nitekim o politika
faaliyete geçmiş durumda diyebiliriz. ABD’nin
de PYD’yi meşru bir aktör, YPG’yi de meşru bir
silahlı aktör olarak görmesi Türkiye’nin işini
zorlaştırabilecek bir unsurdur.
Rusya’nın Ortadoğu’daki ajandasında
yakın dönemde neler var?
Suriye bağlamında baktığımızda Rusya
Esad rejimini güçlendirdi, bu rejimin bir
şekilde kalmasını istiyor. Hatta bu konuda
operasyonlar yürütüyor. İkincisi Rusya, IŞİD’in
ortadan kaldırılmasını kısa vadede mümkün
görmüyor. Ancak bunu sınırlandırabileceğini
düşünüyor. Özellikle Suriye’nin doğusuna
doğru IŞİD’in kontrol ettiği alanları sınırlandırmak istiyor. Geriye kalan alanlara
da Kuzey Suriye’de bir Kürd koridoru
oluşabileceğini düşünüyor. Ya da Rusya,
Suriye’nin hali hazırdaki toprak bütünlüğünü koruyamayabileceğini, yeniden
eski Suriye’yi inşa edemeyebileceğini,
en iyi ihtimalle de Suriye’yi federatif/
konfederatif bir devlete dönüşebileceğini düşünüyor. Daha
kötü senaryo ise Suriye’nin
parçalara bölünmesi; bu
bölünmeyle birlikte kuzeyde bir Kürd oluşumu,
doğusunda mümkün
olduğunca minimize
olmuş, zamanla
bitirilebilecek
bir terör örgütü; mümkün
olduğunca
batıda da
Esad’ın
hâkim olduğu bir devlet düzeni. Burada bir
unsur var: Bir Kürd entitesi oluşacaksa, bu
entitenin Doğu Akdeniz’e açılıp açılmayacağı
konusudur. Açılıp açılmayacağı konusunda ise
Türkmen gruplar önemlidir. Türkmen gruplar
Kuzey Lazkiye taraflarında bulunuyor, o mevkide kuzey koridorunda oluşturulması planlanan hatta, Kürdlerin Doğu Akdeniz’e açılması
için Türkiye’nin desteklediği Türkmen grupların devre dışı bırakılması düşünülüyordu.
S-400’ler, Türkiye’nin Suriye’ye operasyon
yapması önünde çok ciddi bir unsurdur.
Şuanda muhtemelen çeşitli müzakereler var ve
diplomatik çalışmalar yürütülüyor, ancak bir
sonraki aşama bir Kürd entitesinin oluşturulmaya çalışılması. Irak coğrafyasındaki petrol
satılacaksa buradaki aktörler kendi planlarını
maksimum düzeyde tutmaya çalışıyor. ABD de
PYD’yle ortaklık yapmaya çalışıyor. Eğer Esad
rejiminden bağımsız bir Kürd devleti bu şekilde Doğu Akdeniz’e ulaşabilirse, -bu, şu anlama
geliyor: kim PYD-YPG’ye daha fazla yatırım
yaptıysa buradaki doğal gaz ve petrol pazarlamasında daha fazla pay sahibi olacaktır-Rusya,
Esad’ı güçlendirerek sahip olacağı bu payın
daha da fazla artmasını hedefliyor.
“Kürd realitesi Rusya’nın Türkiye ve
İran’a karşı kullanabileceği bir dış
politika enstrümanı olarak değerlendirilmeli” dediniz ne demek istiyorsunuz
açar mısınız?
Bu enstrümanı Türkiye’ye karşı kullanabilir,
zamanı gelir İran’a karşı kullanma kartı var.
Rusya İran’ı müttefiki olarak görüyor. Suriye
meselesinde İran’la ittifak halinde, bunun
kendileri açısında olumlu yansımaları var. Şu
aşamada Kürd kartını İran’a karşı kullanmayacaktır. Eğer orada bir risk oluşursa, Rusya’nın
Ortadoğu’daki nüfuzu tehlikeyle karşı karşıya
kalırsa o zaman İran’a karşı Kürd kartını kullanabilir. Irak’ta bir Şii yönetimi var, Suriye’de
de bir Esad yönetimi var. Mezhepsel temelli
ideolojik bağlamda İran’ın da açıkçası bölgede
çok küresel oyuncu konumundaki kadar, yani
Rusya’nın rolünü üstlenmesini Moskova
izin vermeyecektir. Aksi takdirde
Kürd kartı devreye girecektir.
“Küresel güçlerin Suriye’nin geleceği konusundaki çıkarları Türkiye’ninkinden
önemli ölçüde ayrışıyor. Bu bölgedeki
Kürd oluşumu için de geçerli. Bu açıdan
da PYD’ye yatırımı artmış durumdalar.
Bu da küresel güçler içerisinde PYD’ye
kim daha fazla yatırım yaparsa o gücün
Suriye’nin geleceğindeki konumu artar”
diyorsunuz bir değerlendirmenizde.
Türkiye’nin PYD tavrı ortada. Buna karşılık Rusya Kürdleri destekliyor. Kürdler
bu durumda ne yapmalı?
Suriye’nin kuzeyinde böyle bir Kürd entitesinin koridor şeklinde oluşması, tamamen
Türkiye’nin güneyinde de facto bir Kürd
oluşumunun kontrolü altında olacaktır.
Demek ki işin toprak bütünlüğü haricinde
Türkiye’nin Arap dünyasıyla karadan sınırının azalması, çekilmesi anlamına gelir. Bu
ancak oradaki Kürdler üzerinden olabileceği
anlamına geliyor. Türkiye’nin Arap dünyasıyla
arasında bir Kürd koridoru, ya da bir Kürdistan coğrafyası sınırlaması olacaktır. Türkiye’yle
Arap dünyasıyla iletişimi doğrudan sınırlandırılacaktır. PYD konusunda özellikle batılı
aktörlerle Türkiye arasında bir şekilde ortak
bir yol bulmaları doğru olacaktır. Muhakkak
diplomatik müzakareler oluyordur. Bunun
kontrolünün Türkiye’de olması gerekiyor, ama
PYD’nin kontrolü Türkiye’de değil Rusya’da
veya başka aktörlerde. Bu kontrol Türkiye’de
olmadığı müddetçe oradaki ilişki arttırmanın
ancak oradaki Esad rejiminin düşmesi, IŞİD’in
ortadan kalkması gibi başka şeylerin olmasıyla gerçekleşecektir. Bu da zor görünüyor.
Burada diplomatik angajman çok önemlidir.
14 Kasım’da Viyana’da görüşmeler gerçekleşti.
Orada bir terör örgütü olarak bir listesinde
IŞİD ve El Nusra yer alıyordu, o listede diğer
örgütler de vardı, ama oraya katılan ülkeler
hangi örgütlerin diğer listede, hangilerinin
terör örgütü listesinde sayılacağı noktasında
anlaşamadılar. Bu konu Ürdün’ün inisiyatifine
bırakıldı. Rusya ve Türkiye arasındaki bu gerginlikten sonra terör örgütlerinin belirlenmesi
gerekiyor. Türkiye’nin ısrarına rağmen YPG o
terör örgütü listesine girer mi, şu anki krizi
de göz önüne aldığımızda çok zor görünüyor.
Rusya, Suriye toprak bütünlüğünü sağlayamayacağını düşündüğü için böyle bir ihtimali çok
fazla göz ardı etmiyor, gerçekçi olmak gerekirse o toprak bütünlüğünün sağlanamayacağı
konusunda bir belirsizlik hali var. Haliyle de
orada ittifakların geliştirmeye çalışıyor. Sadece
Esad rejimi PYD-YPG’yle işbirliği yapmıyor.
Rusya da bu işbirliğine açık, zira bölgedeki çıkarları açısından baktığımızda bu Moskova’ya
göre mantıklı görünüyor.
li NATO’nun hava sahası ihlalidir. NATO’nun
verdiği tepkiye baktığımızda, tepkinin
yeterince güçlü olmadığı görülüyor. Geçen
sene özellikle Rusya Baltık hava sahasını ihlal
ettiğinde o zaman daha güçlü bir ses çıkarmıştı. Şuan itibariyle Türkiye açısında böyle bir
söyleme sahip değil. Türkiye’nin NATO’yla ittifak ilişkilerini geliştirmesi gerekiyor. İkincisi
Suriye krizinin çözümü konusunda mümkün
olan her kanalın en hızlı bir şekilde devreye
sokulması gerekiyor.
Rusya’nın öteden beri Kürdlere karşı
Baas Rejimi’ni desteklediği bilinmekte.
Şimdi de Ortadoğu’da İran’ın öncülük
ettiği Şii blokla hareket ediyor. Yeniden
dizayn edilen Ortadoğu’da Rusya ve Şii
bloku Kürdlerle nasıl bir ilişki kuracak?
Rusya bunu Şii bloku olarak görmüyor. O
belki Türkiye’ye o şekilde yansıyor, ama Rusya
bunu Şii bloku oluşturuyor şeklinde görmüyor.
Eğer İran’ın bölgede artan nüfusunun kendi
çıkarlarını tehdit etmeye başladığını görürse İran’a karşı kullanacağı enstrümanlar da
mevcuttur. Dolayısıyla nüfus itibariyle Kürdler
Sünni’dir. Burada Rusya’nın bakış açısını değerlendirmem gerekirse; İran’la zaten tarihsel
olarak belli bir denge içerisinde birbirlerini
tehdit etmeme noktasında ilerliyor, aralarında böyle bir anlaşma var. İran’ın uluslararası
arenada daha fazla kabul edilebilirliği biraz
Rusya üzerinden gerçekleşiyor. En son İran’da
yapılan müzakereler var. İran’ın tekrar bölgeye
meşru ve güçlü bir aktör olarak girmesi ulusal
çıkarlarına hizmet ettiği sürece girecektir. Bu
ittifak şuan sağlanmış durumdadır, Suriye’de
bu ittifakı görüyoruz. Ne zaman Rusya ile
İran müttefik ilişkisine girerse Türkiye’nin
maalesef daha fazla sahne dışı kaldığını görüyoruz. Şuan yaşanabilecek olan ihtimallerin
en güçlüsü de budur. Burada son bir husus
olarak bahsedebiliriz: Türkiye’nin burada
devre dışı kalmaması için Rusya’yla askeri ve
siyasi mekanizmasını bir şekilde güncelleyip
yeni gerçekliklerle yüzleşmesi gerekiyor. Bu
konuda özellikle NATO ve AB ilişkilerini çok
daha güçlü bir şekilde tanımlaması gerekiyor.
Netice itibariyle Türkiye’nin hava saldırısı ihla-
Bilindiği gibi bağımsızlığa hazırlanan
bir Kürdistan Bölge Yönetimi var. Hem
ABD hem Rus yetkililer IŞİD’le mücadele konusunda KBY’yi destekliyor. KBY,
Rusya ve Şii Bloku’nun Ortadoğu’daki
yeni politikalarından nasıl etkilenir?
Kürdlerin orta ve kısa vadede yeni bir
strateji izledikleri söylenebilir mi?
Irak Kürdistan’ı bağlamında bağımsızlığın
şu aşamada gündeme geldiğini düşünmüyorum. Daha bağımsız bir aktör olma yönünde
ilerliyor, ama bu bağımsızlık ilanı anlamına
gelmiyor. Ama Rusya’yla bu şekilde adımlar
atılırsa bağımsızlık olabilir önümüzdeki 10 yıl
içerisinde, ancak bu süre sahadaki gelişmelere bağlı olarak değişebilir de. Şu aşamada
görmüyorum, çünkü Suriye’nin kuzeyindeki
oluşturulmaya çalışılan Kürd koridoru Doğu
Akdeniz’e çıkışı olmadığı müddetçe Irak’taki Kürdlerin bağımsızlık ilan etmesinin bir
anlamı yoktur. Zira öyle bir devlet oluşursa
etrafının düşmanlarla çevrili olduğu bir devlet
olur. Doğu Akdeniz’e çıkılmadan bu biraz zor,
Irak Kürdistan’ı ve Suriye Kürdistan’ı birleşirse
bağımsız Kürdistan gibi bir oluşuma girerlerse
burada Rusya’yla anlaşması gerekecek. Batının
da Rusya’yı desteklemesi gerekiyor. Her ne
şekilde olursa olsun batılı aktörlerin Rusya’yla
anlaşması gerekiyor. Eğer Doğu Akdeniz’e
açılma durumu olursa IŞİD çok kolay bir şekilde ortadan kalkacaktır, bu eşik aşılmadan da
IŞİD’in ortadan kaldırılması zor duruyor. Doğu
Akdeniz’de açılım gerçekleşirse. Bu da küresel
aktörlerin kendi aralarında anlaştığı anlamına gelir ve Kürdlere çok daha fazla inisiyatif
anlamına gelir.
Kürdler Ortadoğu’da nasıl bir strateji izleyecek?
KBY, Türkiye, ABD ve AB ülkeleriyle uzun vadeli petrol ve ticari anlaşmalar yaptı. Suriye’de ise PYD-YPG’nin Rusya’yla ilişkilerinin arttığı gözleniyor. Kürdler yeni dönemde Ortadoğu’da
nasıl bir strateji izlemeli?
Enerji meseleleri tek bir bölgenin, ya da otonom bölgenin
karar vereceği bir mesele değildir. Bunu satacağı pazar
var, bunların anlaşılması gerekiyor. Bunlar olmadan orada
bir bağımsızlık olacağını düşünmüyorum. Öte
yandan enerji meselesinde de ittifaklar nasıl
olacak bunlar şuan itibariyle soru işaretidir.
Doğu Akdeniz’de enerji meselesi var, Suriye açıklarında var,
İran’ın şuan itibariyle petrolü ve doğalgazının devreye girme
ihtimali var. Bunlar kimlerle anlaşılacak? Tüm bunlar Suriye
krizinin nasıl aşılacağıyla ilgilidir. Suriye krizinin üzerinde
yoğunlaşmak lazım, diğerleri de bundan etkilenecektir. Suriye
krizinin şuan çözüme kavuşması gerekiyor, güvenliğin olmadığı
bir bölgede bağımsızlık gündeme gelemez. Suriye’nin kuzeyinde bir Kürd koridoru oluşturulmaya çalışılıyor şimdilerde, bu
nasıl olacak, bu biraz da Türkiye’nin Batı ve Rusya’yla birlikte bu
konuda ne yönde anlaşacağıyla yakından ilintili.
10
HABER
BasHaber
30 Kasım - 06 Aralık 2015
“Önceliğimiz IŞİD’in
yok edilmesidir”
K
Mustafa Turan
BY Başkanı Mesud Barzani’nin komuta
ettiği Şengal zaferi ardından KBY, uluslararası arenada bağımsızlık yolunda
büyük bir aşama kaydetti. Bu başarı ardından
Bağdat Yönetiminin de kutladığı KBY’de
başarının etkisiyle iç siyasi krizin tarafı olan
partiler gözle görülür bir yumuşamaya girerek,
çözüm için kapıları aralamaya başladı. Barzani, Şengal operasyonu dönüşünde Erbil’de
büyük bir coşku ile karşılandı. Erbil’e gelir
gelmez diplomatik faaliyetlerine ara vermeden
devam eden Barzani, tebrik ziyaretleri için
Erbil’e gelen çeşitli siyasi yetkilileri kabul etti.
Başkanlık Ofisinde, haftaya ABD Dışişleri
Bakan Yardımcısı Antony Blinken’i kabulüyle
başlayan Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı
Mesud Barzani’yi Şengal zaferinden dolayı
tebrik eden Blinken, “Başkan Barzani’nin
Şengal’i özgürleştirme operasyonu hayranlık
uyandırıcı” dedi. IŞİD’e karşı mücadelede
bedel ödeyen Peşmerge’nin tüm dünya için
değerli olduğunu vurgulayan Blinken, ABD’nin
Peşmerge Güçlerine desteğinin artırılması için
çaba göstereceğini söyledi. Suriye ve Irak’taki
savaş ve siyasi gelişmeler, Şengal operasyonu ve ardından başlayan inşa çalışmalarının
tartışıldığı gösüşmede KBY Başkanı Mesud
Barzani’de, Şengal zaferinin IŞİD’e büyük
bir darbe vurduğunu belirterek, Uluslararası
Koalisyon Hava Güçlerinin Şengal’in özgürleştirilmesinde büyük rol oynadığını belirterek,
koalisyondaki devletlerin destek konusunda
ellerinin daha açık olması gerektiğini söyledi. “IŞİD’in tüm insanlığın düşmanıdır ve
nerede olursa olsun yok edilmesi için onunla
savaşılmalıdır.” diyen Barzani, KBY’nin temel
önceliğinin bu örgütün yok edilmesi olduğunu
vurguladı.
Irak Savunma Bakanı Xalid el Ubeydi ve
Irak Hava Kuvvetleri Komutanı General Enwer
Heme Emin de KBY Başkanı Mesud Barzani’yi
ziyaret ederek Şengal operasyonundan dolayı
kutladı.
KBY’den NATO’ya başvuru
Kürdistan Dış ilişkiler Sorumlusu Felah
Mistefa konuşmacı olarak katıldığı 61. Nato
Genel Toplantısı ardından yaptığı açıklamada
KBY’nin resmi olarak ta NATO’ya bu talebini
ilettiğini söyledi. Peşmerge Güçlerinin IŞİD’e
karşı daha etkili bir mücadele yürütebilmesi
için KBY’nin NATO’dan askeri ve siyasi yardım
talebinde bulunduğunu açıklayan Mistefa tüm
özgür ülkelerin dünyayı tehdit eden ortak düşman IŞİD’e karşı ortak mücadele yürütmekle
mükellef olduklarını, savaş ve onun yol açtığı
mülteci akını ve Merkezi Yönetimin KBY’nin
bütçe payını göndermemesinin faturasının
çok ağır olduğunu, dolayısıyla dost ve medeni
ülkelerin bu konuya duyarlı olmaları gerektiğini belirtti.
Ezdilerden Beşikçi’ye “dostluk” ünvanı
İsmail Başikçi Vakfı’nın Erbil şubesi açılışını
gerçekleştirmek üzere Kürdistan’ı ziyaret eden
Sosyolog İsmail Beşikçi, Duhok, Şengal ve
Erbil’de çeşitli temaslarda bulundu. Beşikçi, bir diğer Kürd dostu Madam Danielle
Mitterand’ın 4. ölüm yıldönümü için gerçekleştirilen anma etkinliğinde KBY Başkanı Mesud Barzani’yle bir araya geldi. Erbil, Duhok
ve Ezdilerin kutsal mekanlarından Şengal ve
Şêrfedin’i de ziyaret eden Beşikçi, Şêrfedin’de
Ezdilerin dini önderleri tarafından Ezdi Halkı
dostu unvanına layık görüldü. Vakfın Erbil şubesi açılışında Erbil’de bulunan Beşikçi, Kültür
Bakanı Xalid Doski, Erbil Valisi Newzad Hadi
tarafından karşılandı. Beşikçi, Vakfın açılışında emeği geçen herkese teşekkür ederek, bu
emeklere değecek çalışmalar yapacaklarını
söyledi. BasHaber’e konuşan İsmail Beşikçi
Vakfı Diyarbakır Şubesi Yöneticisi Ahmed
Kani, Beşikçi’nin Güney Kürdistan’da coşkuyla
karşılandığını, Ezdi cemaat önderlerinin
Şerfedin’de kendisine ‘Ezdi dostu nişanesi’
verildiğini söyledi. Vakfın Erbil şubesinin
kütüphane çalışmasının yanı sıra Beşikçi’nin
tüm eserlerinin Kurmanci ve Sorani lehçelerine çevrilmesi ve diğer birçok bilimsel faaliyet
yürüteceğini bildirdi. Duhok Üniversitesinde
İsmail Beşikçi adına, Ulusal Araştırmalar
Merkezi’nin de kurulacağını belirten Kani,
ileriki zamanlarda bu tür çalışmalar için girişimlerin devam edeceğini söyledi.
PDK ile YNK Stratejik Anlaşmayı
görüşüyor
Şengal zaferinin hemen ardından bir
araya gelen PDK ve YNK üst düzey yetkilileri
görüşme ardından anlaştıklarını belirtseler
de varılan anlaşmanın içeriği konusunda elle
tutulur bir bilgi sunmadılar. İşlevselliğini
yitirmiş olan Stratejik Anlaşmanın görüşülen
konuların başında olduğunu ifade eden YNK
Genel Sekreter Yardımcısı Mele Bextiyar’ın,
“PDK ve YNK, Stratejik Anlaşmadan geri adım
atmamıştır ama anlaşmaya yeni şeylerin dahil
edilmesi için görüştük” cümlesinden anlaşılabilir” derken PDK adına konuşan Başbakan
Nêçirvan Barzani ise “Kürd evini tek ses
yapmak için anlaştık” sözleriyle görüşmenin
olumlu geçtiğini ama bunun sadece başlangıç
olduğunu anlatmaya yetiyor.
Barzani Madam Mitterand’ı unutmadı
Ölümünün 4 yıldönümünde Eski
Fransa Cumhurbaşkanı François
Mitterand’ın eşi Danielle Mitterand için
Erbil’de düzenlenen anma etkinliğine
katılan KBY Başkanı Mesud Barzani,
‘Kürdlerin Annesi’ olarak nitelendirdiği
Danielle Mitterand için, “Kürd halkı için
sergilediği gayretlerinden dolayı ona
çok şey borçluyuz” dedi. Barzani, “her
Kürd, onun anısını yüreğinde hep yaşatarak bu borcunu ödeyecektir” dedi.
Kürd-Fransız dostluğunun eskiye dayandığını da dile getiren Barzani, IŞİD’in
Kürdistan’a saldırdığı kritik bir zaman-
da Fransa Cumhurbaşkanı François
Hollande’ın Kürdistan’ı ziyaret eden ilk
üst düzey kişi olduğunu hatırlatarak,
bedeli ağır olmasına rağmen Fransa’nın
İŞİD’e karşı mücadele eden aktif bir güç
olmasının da Kürd-Fransız dostluğunun
göstergesi olduğunu sözlerine ekledi.
BasHaber
Şengal’de işgal bitti,
tartışmalar bitmedi
İ
Mesrur Barzani: Federal Irak
artık sürdürülebilir değil
Kürdistan Bölgesi Genel Güvenlik
Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani, İngiliz
parlamenter Nedim Zevahi ve beraberindeki heyeti kabulünde federal yapısı
ile Irak’ın artık sürdürülebilir bir yönetim
olmadığını ve Iraklı ulusal ve etnik unsurların mevcut sisteme güvenlerinin kalmadığını söyledi. İngiliz heyeti adına söz
alan Nedim Zevahi, Şengal’i Özgürleştirme Operasyonunda Peşmerge’nin IŞİD’e
karşı sergilemiş olduğu kahramanlığın
övgüye şayan olduğunu vurgulayarak
Mesrur Barzani’yi tebrik etti.
ABD üncülüğündeki Uluslararası Koalisyon ülkeleri ve özellikle İngiltere’nin
Peşmerge Güçlerine yapabileceği askeri
yardımların artırılması, beklenen Musul’u
kurtarma operasyonu ve genel manada
Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı verilen
mücadelenin konuşulduğu görüşmede
Mesrur Barzani, IŞİD’in tüm dünyanın bir
numaralı düşmanı olduğunu dolayısıyla
karada onu yenebilen tek güç olarak Peşmergeye her türlü desteğin sağlanması
gerektiğini vurguladı. KBY’deki siyasi
krize de değinen Barzani siyasi tarafların
diyalogla bu krizi çözebileceklerini dile
getirerek Merkezi Yönetim ile KBY arasındaki sorunlar hakkında da şöyle dedi:
“Irak’taki sorunların temelinde Irak’ın
mevcut sistemiyle alakalıdır. Bu mekanizma sorunları çözmekten ziyade,
daha da derinleştirmektedir. Mevcut
siyasal sistem, Irak’taki ulusal ve
etnik diğer unsurların da
güvenini kaybetmiştir ve
Federal yapı artık yürümeyecektir.”
ŞENGAL
30 Kasım - 06 Aralık 2015
ç siyasi ve ekonomik krizlerin yanı
sıra, milyonlarca mülteciyi himaye
etmesine ve Merkezi Yönetimin
bütçe payını göndermeyip sorunları katmerleştirmesine rağmen KBY,
bin kilometreyi aşkın bir hatta IŞİD’e
karşı başarılı bir savaş yürütüyor. 2o
bini aşkın Peşmerge’nin düzenlediği
başarılı bir operasyonla özgürleştirilen
Şengal, yine tartışmaların odağında olsa
da, Kürdistan Bölge Yönetimi (KBY)
Başkanı Mesud Barzani’nin Şengal’de
provokatif girişimlere geçit verilmemesi
talimatı Peşmerge tarafından hassasiyetle uygulanıyor. Öte yandan Peşmerge
ve Ezdi gruplar arasında silahlı çatışma
çıktığı yolunda kaynağı belirsiz haberlerin doğru olmadığı bildirildi.
Şengal kurtarıldı ama bulanık hesaplar devam ediyor
IŞİD’in işgalinden kurtarılması ardından PKK ve Haşdi Şabi’nin Şengal’de
yerleşme girişimlerinin de devam
ederek, bölgede huzursuzluğa neden
oluyor. Özgürleştirildikten sonra, bir
taraftan Haşdi Şabi’nin Şengal’de gizli
güç bulundurduğu haberleri yayılırken
diğer taraftan PKK’ye yakın medya
kuruluşlarında Şengal’de Peşmerge ile
Ezdi gruplar arasında silahlı çatışma yaşandığı ve 3 Ezdi’nin yaşamını
yitirdiği yolunda haberlerin yayılmasının maksatlı olduğu bildirildi. Şengal
Kaymakamı Mehma Xelil bu haberleri
yalanlarken, öte yandan bazı kaynakların aktardığı bilgilere göre PKK’ye yakın
bir silahlı grubun Haşdi Şabi’ye yer
açmak için Şengal’de faaliyet yürüttüğü
de gelen bilgiler arasında. Peşmerge
tarafından özgürleştirildikten sonra
bile tartışmaların odağı olmaya devam
eden Şengal’in yeniden inşa çalışmaları
için çalışmalar başlarken, Haşdi
Şabi’nin Şengal’e yerleşme çabasından vazgeçmediği kaydedildi.
Tuzhurmatu’da Peşmerge
ile Haşdi Şabi arasında
varılan anlaşma ardından
Şii grupların PKK’nin bu
bölgedeki faaliyetlerine karşı tehditler
savurmasına rağmen, PKK’nin Şengal’de
kendisine yakın kimi silahlı grupların
Haşdi Şabi ile ilişki geliştirmesine sessiz
kaldığı iddiaları yanıtlanmayı
bekliyor.
“HPŞ Peşmerge Bakanlığı’na
bağlanacak !”
Öte yandan Şengal Peşmerge Güçleri
Komutanlarından Kasım Şeşo, aynı zamanda YNK Politbüro Üyesi olan Haydar Şeşo’nun öncülük ettiği ve PKK’ye
de yakınlığıyla bilinen Şengal Savunma
Güçleri’nin (HPŞ) Peşmerge Bakanlığını
katılacağını söyledi. Sözkonusu talebin
Haydar Şeşo tarafından KBY Başkanı
Mesud Barzani’ye iletildiğini belirten
Kasım Şeşo, bu talebin Barzani tarafından da kabul edildiğini ifade etti.
“Askeri güçler Şengal’den çıkmalı”
Musul İl Meclisi’nin, ‘Şengal’in
yeniden inşası için tüm askeri güçler
şehir merkezinden çıkmalı’ kararının
ardından Peşmerge güçlerinin şehrin
merkezinden çekilip şehir dışında
karargahlarını kurmalarına rağmen
PKK ve yakın askeri grupların bu karara
riayet etmemeleri tepkilere yol açıyor.
BasHaber’e konuşan Kürdistan Bölge
Parlamentosu Ezdi Temsilcisi Şêx Şemo,
Şengal’in Kürdistan Bölge Yönetimi’ne
(KBY) bağlı olduğunu vurgulayarak
PKK ve yakın silahlı grupların buradan
çıkması gerektiğini söyledi. PKK’nin
Şengal’de sorun çıkararak kendine yer
bulmaya çalıştığını söyleyen Şemo,
PKK’nin buradaki varlığının KBY’de iç
sorunlara sebep olduğunu, bu tavrı iç
müdahale olarak gördüklerini dile getirerek, PKK’nin burada farklı oluşumlara
giderek KBY’nin buradaki geleceğini
riske attığını ve bunu derhal sonlandırması gerektiğini söyledi.
Peşmerge-Gerilla çatışması yalan
Şengal Kaymakamı Mehma Xelil ise
BasHaber’e yaptığı açıklamada PKK’nin
Musul İl Meclisi’nin aldığı kent merkezini ve kamu binalarının boşaltılması
kararına riayet edip buraları boşaltması
gerektiğini, aksi durumda Musul İl
Meclisi’nin devreye gireceğini söyledi.
Musul İl Meclisi’nin PKK ve ona yakın
silahlı grupların konumlandığı 13 kamu
binasının boşaltılması için tanıdığı sürenin geçmesine rağmen bu binaların 7
tanesinin boşaltılmadığına dikkat çeken
Xelil, Zêrevani güçlerinin konumlandığı
11 binadan çıkıp Musul tarafına konuşlandığını ama buna rağmen PKK‘nin
bunu yapmadığını söyledi. Bahsi geçen
kamu binalarına çok ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Xelil, PKK’ye yakın Ezdi
bir grup ile Peşmerge arasında çatışma
çıktığı ve ölü ile yaralılar var şeklindeki
haberlerin de asılsız olduğunu, herhangi bir çatışmanın yaşanmadığını, sadece
bazı konularda ufak sorunlar yaşandığını, bu sorunların da gerçekleştirilen
görüşmeler neticesinde çözüldüğünü
söyledi. Şengal’de küçük bir Haşdi Şabi
silahlı gücünün bulunduğu şeklinde
bazı yayın organlarında çıkan haberleri
de yalanlayan Xelil, Peşmerge Bakanlığı ve resmi yetkililer tarafından teyid
edilmeyen bilgilere itibar edilmemesi
gerektiğini söyledi.
Irak Savunma Bakanı Şengal’de
Şengal’in mevcut durumu hakkında
gazetemize detaylı bilgiler veren Xelil,
Şengal’de bazı ailelerin gelip evlerini,
barklarını kontrol ettiklerini ve yakında
bazı ailelerin Şengal’e dönebileceğini
aktardı. Irak Savunma Bakanı Xalid el
Ubeydi’nin de Şengal’e ziyaret gerçekleştirip kentin son durumuyla ilgili
kendilerinden bilgi aldığını belirten
Mehma Xelil, Ubeydi’nin de PKK’nin
kent merkezini boşaltması gerektiğini söylediğini aktardı. Irak Savunma
Bakanı Xalid el Ubeydi bu başarısından
dolayı Peşmergeyi kutladığını söyledi.
İsmail Beşikçi de Şengal’de
Şengal Kaymakamı Mehma Xelil, bütün bu gelişmeler arasında kaç gündür
Güney Kürdistan’da bulunan Sosyolog
İsmail Beşikçi’nin de Şengal’i ziyaret
ettiğini bildirdi. Beşikçi’nin Kaymakamlık binasında kendilerini de ziyaret
ettiğini aktaran Xelil, burada katledilen
Ezidileri ve kurtarılmasında canını feda
eden Peşmerge ve savaşçıları andığını
ve bu bedellerin Kürdistan için kutsal
olduğunu söylediğini belirtti.
Namlular Tel Afer’e çevrildi
KBY Başkanı ve Peşmerge Başkumandanı Mesud Barzani’nin başarılı
savaş planlamasıyla IŞİD’den kurtarılan
Şengal’den sonra Peşmerge’nin Şengal
şehir merkezinden çıkıp Tel Afer’e yakın
yerlerde mevzilendiği ve Tel Afer’deki
IŞİD mevzilerine karşı ön saldırılara
geçtiği aktarıldı. Şengal’de hezimete
uğrayan IŞİD’in de sıranın Tel Afer’e
geldiğini bildiği için, olası Peşmerge ve
koalisyon hava saldırılarına karşı ana
karargahlarını boşaltıp kent merkezinde
sivillerin arasına konuşlandığı bildirildi. Uluslararası İttifak Kuvvetlerinin
Musul’dan Tel Afer’e doğru gerçekleşen
IŞİD’in güç aktarımı hamlelerini ağır
bombardımanlarla boşa çıkarıldığı ve
Peşmerge’nin de örgütün bu ilçedeki
mühimmat depolarına karşı saldırılar
gerçekleştirdiği bildirildi.
BasHaber’e bilgi veren Peşmerge
Komutanı Qadir Qadir, Şengal operasyonuyla başlayan yeni hamleyle birlikte
öldürülen yüzlerce IŞİD militanının
yanı sıra, yüzlercesinin de teslim olduğunu söyledi. Musul-Rakka anayolunun
Peşmerge’nin denetimine geçmesinin
militanların Peşmerge’ye teslim olmasında etkili olduğunu vurgulayan Qadir,
gün geçtikçe teslim olanların sayısında
artış yaşandığını da aktardı.
11
Çözüm Süreci
dersleri
HAKAN TAHMAZ
Bir önceki yazımı “Sürecin şeffaf ve
güven artırıcı bir tarzda geliştiril(e)memesi
Kürdlerde kandırılma, geri kalanlarda
bölünme endişesini güçlendirdi” cümlesiyle
bitirmiştim. Bu durumu değiştirmeye dönük
önlemler ve politikalar geliştirmemek doğal
olarak güvensizliği kronikleştirdi. Örneğinin
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın alı konulan
askerlerin serbest bırakılmasını sağladığı bir
eşikte, kalekol yapımlarının hızlandırılması
Kürdlerde Çözüm Süreci’ne ilişkin soru
işaretleri oluşmasına yol açan bir gelişme oldu.
64. Hükümet programı çok açık bir biçimde sorunlarımızın kaynağını gösteriyor. İlginç olan bunca deneyime rağmen sorunu ısrarla
asayiş sorunu olarak tanımlamaktır. Bu nedenledir ki, ciddiyeti olmayan özyönetim ilanlarının, hendek kazma vakalarının önüne hala
sokağa çıkma yasaklarıyla, keskin nişancıların Kürd avıyla geçmeye,
Kürdleri terbiye etme çalışılıyor.
Hâlbuki 6-7 Ekim eylemleri sonrasında sükûnet İmralı’da
tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın talimatıyla gerçekleştiğinin önemsenmiş olunsa diyalog ve müzakerenin kıymetli bir sorun
çözme yöntemi olduğu fark edilirdi.
Böylece bugün hükümetin sürekli vurguladığı kamu düzeninin
ve güvenliğinin sağlanmasının en az maliyeti ve kalıcı çözüm yönteminin müzakere ve diyalog yöntemi olduğu kavranırdı.
Aksi oldu. Demokratikleşme ekseninde yürüyecek Çözüm
Süreci’nde TBMM’den büyük bir can havliyle çıkarılan İç Güvenlik
Yasası gibi düzenlemeler, bugün yaşananların işaret fişeği oldu.
Ne yazık ki, taraflar güç zehirlenmesi içinde oldukları için,
bu konularda sivil toplum örgütlerinin yaptıkları uyarıları ciddiye
almadılar, bir anlamda bugünkü siyasal tablonun oluşmasına hizmet
ettiler.
Keza masada çözüm arayan bir hareketin, fiili özerklik ilanıyla,
keyfiyete dayalı “kendi hukukunu inşa etme” girişimlerinin, sürecin
ruhuyla çeliştiğini ve devlet erkânın, nasırlarına zamansız basmak
anlamına geldiğini biliyor olması gerekirdir.
Barış/çözüm süreçlerinde dünyada da birçok ülkede, bunları
çağrıştıran durumlar, gelişmeler yaşanmıştır. Bunların aşılması için
taraflar özel tedbirler almışlardır. Türkiye’de taraflar, kendi güvensizliklerine dayalı planlı, programlı uygulamalar ve pratikler olduğu
söyleyebiliriz. Ancak bunlar gelecek öngörüsünden yoksun pratikler.
Çözüm Süreci’ne Kürd Sorununun milli çözümü olarak adlandırmak ve yaklaşımla politikalar geliştirmek Oslo sürecinde yaşananlara tepki veya önlem olarak gelişmiş olsa da bunun bugün büyük bir
kopuşa kapı araladığı ortaya çıktı.
Küreselleşen dünyada artık milli çözüm diye bir şeyin kalmadı
gün gibi ortada. Ortadoğu sorununun merkezinde yer alan, dört
ülkeye dağılmış Kürd ve Kürdistan sorunu bugün gerçek anlamda
dünya sorunu olduğu için herkesin eli, gözü Kürdistan da ve Kürd sorununun üzerinde. Bu durumu pozitif olarak değerlendirmek, dünya
deneyimlerinden yararlanmak yerine bu doğrultudaki her girişime
ve talebe kapı kapamak, tecrübelere sırt dönmek, Türkiye’yi çıkmaz
yola saptırdı. Çözüm Süreci’nin ilerlemesini zorlaştırdı.
Nitekim Rojava’da yaşanan gelişmeler ve Kobanê direnişi
Türkiye’de büyük yankı bulması, tarafların hesaplarının bozdu. Tarafların itiraf etmek istemediği bir gerçek su yüzüne çıkardı. Çözüm
Süreci, tarafların Suriye planlarının, hesaplarının bir parçası olarak
geliştiği gerçeği çıplak hale geldi. Ya da bu süreçte hem devletin,
hem de PKK’nin kırmızı çizgisi olan Suriye-Kobanê konusu sürecin
bitirilmesinin fitilini ateşledi. Özel ajandalar savaşı süreci tıkadı.
Kısacası Küreselleşmiş/bölgesel sorunu millîleştirmeye çalışmak
ciddi bir yanlış oldu. Bugün bölgede, Rojava’da yaşananlar Kürd
meselesinin çözümünün “millileştirme” çabalarının beyhudeliğinin
kanıtı olsa gerek.
Dolmabahçe toplantısı üzerine yaşanan tartışma, ayrışma ve
suçlamalar bütün boyutlarıyla üçüncü gözün elzemliği ortaya çıkardı.
Kutuplaşmış toplumda gözlemci heyetin sorun çözücü olabilmesinin
bu türden oluşu ve çalışmaların araçsallaştırılmaması gerektiğini
yine bu sürecin önemli bir çalışması olan Akil İnsanlar Heyeti
çalışması ortaya koyuyor. Çıkarılan çözüm yasası, kurulması kararı
verilen komisyonlar bu araçsallaştırıcı yaklaşım nedeniyle bir kez bile
işletilmedi, kadük kaldı. Alınabilecek yol alınamadı. Yeniden savaşa
dönüldü.
12
HABER
BasHaber
SÖYLEŞİ
30 Kasım
- 06 Aralık12
2015
Hükümet olumlu,
muhalefet kuşkulu
T
ürkiye’de yeni AKP Hükümeti’nin
kurulması ile gözler Hükümet
Programı’nda Kürd meselesinde
çözüm ve barışa dair izlenecek siyasetin
kodlarını aramaya kilitlendi. Hükümet
kanadı sorunun çözümü yolundaki çabaların
devamından sözederken, muhalefet partileri
bundan duydukları kuşkuyu dile getiriyor.
30 yıllık savaşın ardından Çözüm
Süreci’yle birlikte bir çatışmasızlık sürecine
girmişti. Çatışmasızlık süreciyle birlikte taraflar birbirlerini dinlemeye ve Kürd meselesinin çözümüyle ilgili temaslarda bulunmaya
başladı. Bu dönemde HDP heyeti İmralı’da
PKK Lideri Abdullah Öcalan’la görüşmeler
gerçekleştirirken, devlet ile Kandil arasında
da görüşmeler devam ediyordu. En son 28
Şubat 2015’te Dolmabahçe’deki Başbakanlık
ofisinde, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP’li Pervin Buldan, Sırrı Süreyya
Önder ve İdris Baluken’in yaptığı görüşme
“Kürdler için
demokratik
adımlar atacağız”
1 Kasım seçimlerinde
AKP’nin yüzde 49 oy oranıyla yeniden iktidar olmasının
ardından çatışmaların son
bulacağı ve çözüm sürecinin yeniden başlatılacağı
yorumları yapılıyordu, ancak
Silvan’da başlayan sokağa
çıkma yasakları birçok ilçeye yayıldı ve günler süren
sokağa çıkma yasaklarında
binlerce insan evlerini terk
etmek zorunda bırakıldı.
Sokağa çıkma yasakları ve
karşılıklı nefret söyleminin
arttığı şu günlerde Hükümet
Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş
basına yaptığı açıklamalarda “Kürdler için demokratik
adımlar atacağız” dedi.
Kurtulmuş’un sözlerinin
ardından AKP’nin Çözüm
Süreci’ne bakışını HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir
Mehmet Fırat, CHP) İstanbul
Milletvekili Eren Erdem ile
AKP Diyarbakır Milletvekili
Galip Ensarioğlu BasHaber’e
değerlendirdi.
S
sonrası “üzerinde mutabık kaldık” denilerek
Sırrı Süreyya Önder’in okuduğu metindeki
10 madde kamuoyuna duyuruldu.
Dolmabahçe’de donan umutlar
Ne var ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, Dolmabahçe’de okunan metni
mutabakat olarak görmeyeceğini belirterek, “Dolmabahçe mutabakatı ifadesini
asla kabul etmiyorum” demişti. Erdoğan’ın
sözlerinin ardından hükumet kanadından
da mutabakata yönelik eleştiriler gelmeye başladı ve yaklaşık 4 yıl boyunca süren
Çözüm Süreci önce sekteye uğradı, ardından
buzdolabına kaldırıldı.
Türkiye, 7 Haziran seçimlerine farklı bir
havayla giriyordu. HDP, ilk kez parti olarak
seçimlere girme kararı aldı ve 7 Haziran
seçimlerinde yüzde 13 oy oranıyla meclise 80 vekil göndermeyi başardı. HDP’nin
seçim zaferi, AKP’nin 13 yıllık tek başına
iktidarına son verdi ve hiçbir parti tek başına
iktidar olabilecek vekil sayısına ulaşamadı.
HDP’li Fırat: AKP’nin sorunu
çözeceğine inanmıyorum
Hükümet Sözcüsü ve Başbakan
Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un
“Kürdlerin demokratik haklarını
vereceğiz” açıklamasına ilişkin “bu
ne yaman çelişkidir” yorumunda
bulunan Dengir Fırat, “Haftalardır
Nusaybin’de, Silvan’da, Lice’de,
Derik’te ve diğer ilçelerde sokağa
çıkma yasakları ilan ediliyor,
AKP’den birileri de kalkıp diyor ki
‘Kürdlerin demokratik haklarını
vereceğiz’ diyor. Bu ne yaman
çelişkidir!” şeklinde konuştu.
AKP’nin Kürd sorununu demokratik
ve barışçıl yollarla çözebileceğine
inanmadığını söyleyen Fırat, PKK’li
avına çıkılıyor denilerek 100 bin
nüfuslu ilçelerde sokağa çıkma
yasaklarının uygulandığını söyledi
ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürd
ilçelerinde dünyada eşi benzeri
görülmemiş günlerce süren sokağa çıkma yasaklarını ilan ederek
sorun çözülemez. Bu, doğrudan
doğruya bir Kürd düşmanlığıdır.
Tüm bu yapılan şeyler insanlık
suçudur.”
Herkesin Kürdleri bir şekilde
kandırmak niyetinde olduğunu ve
bu kandırma kervanına Numan
Kurtulmuş’un da dâhil olduğunu
dile getiren Fırat, “Tüm bu çatışmalar, AKP’nin 7 Haziran hezimetini yeniden yaşamaması için,
13
Kafkas Kürdleri Yekbûn’da buluşuyor
Çözüm Süreci’ne devam edilecek mi?
Adem Özgür
DİASPORA
BasHaber
30 Kasım - 06 Aralık 2015
13
SÖYLEŞİ
7 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye’de
bir belirsizlik oluştu, hiçbir parti koalisyon
kuramayınca seçimlerin 1 Kasım’da yeniden
yapılması kararlaştırıldı.
İki seçim arası çatışma konsepti
Türkiye, 1 Kasım seçimlerine kanlı bir
şekilde girdi. Önce 20 Temmuz’da Suruç’ta
yaşanan katliam, ardından Ceylanpınar’da
öldürülen iki polis memuruyla birlikte başlayan çatışma ve operasyonlarda yüzlerce kişi
hayatını kaybetti, onlarca kişi gözaltına alınıp tutuklandı ve birçok il ve ilçede günlerce
sürecek sokağa çıkma yasakları ilan edildi.
İki seçim arasında gazete ofislerine, yayınev-
yani 1 Kasım’da yeniden iktidar
olabilmesi için çıkartıldı. İktidar,
Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla
sivil halka karşı böylesi bir katliam
yaparken, psikolojik savaşın en
geniş araçlarını kullanırken Kürd
sorununu çözeceğine inanmak çok
zor geliyor” dedi.
CHP’li Erdem: Kürd sorunu
AKP’ye nefes veriyor
CHP İstanbul Milletvekili Eren
Erdem, AKP’nin Kürd sorununun
çözeceğine inanmadığını belirtti.
AKP’nin Kürd sorunun bugüne
kadar kendi iktidar pozisyonunu
korumak üzere istismar ettiğini
söyleyen Erdem, “7 Haziran sonra
güvenlik önlemleriyle seçimi kazanabilmek adına bir araç olarak
kullandı bunu. AKP seçim kazanmak için Kürd sorununu istismar
etmiştir. AKP, Kürd sorununu
çözmek istemiyor; çünkü Kürd sorununun bir somut problem olarak
Dengir Mir Mehmet Fırat
lerine, parti binalarına baskınlar düzenlendi;
Batı illerinde Kürd iş yerlerine, partilerine
ve sivil toplum örgütlerine yönelik saldırılar
düzenlendi ve bu saldırılarla birlikte Kürdler
ve Türkler arasında derin uçurumlar oluştu.
Türkiye’nin batısında Kürdlere yönelik linç
kampanyaları sürerken, 10 Ekim’de DİSK,
KESK, TMMOB ve Türk Tabipleri Birliği’nin
organize ettiği barış mitinginde meydana
gelen patlamalarda 102 kişi hayatını kaybetmişti. 7 Haziran’dan bugüne gelinen noktada
PKK Çözüm Süreci’yle birlikte ilan ettiği
ateşkesi bozdu ve taraflar arasında müzakere
masası ortadan kaldırıldı.
varlığını sürdürmesi AKP’nin nefes
almasını sağlayan bir sorun olarak
karşımızda duruyor. Bu sorun bu
şekilde durdukça AKP bu sorunu
istismar etmeye, bu sorunun bir
kart olarak kullanmaya devam
edecektir. Bu yüzden AKP’nin ne
Kürd sorununu ne de AKP sorununu çözeceğini düşünmüyorum”
ifadelerini kullandı.
Sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili
AKP’nin tutumunu değerlendiren
Erdem, güvenlikçi yaklaşımlar
üzerinden halkın terörize edildiğini
belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu sokağa çıkma yasakları sorunu
çözmeye yönelik değil, derinleştirmeye yönelik tutumlardır. Bundan
sonra da AKP bu sorunu daha da
derinleştirecek yaklaşımlar ortaya
koyacaktır.”
AKP’li Ensarioğlu: Daha fazla
özgürlük ve demokrasi
getireceğiz
Eren Erdem
AKP’li Galip Ensarioğlu, Kürd
meselesine yönelik bakışlarının ilk
dönemde olduğu gibi demokrasi,
barış ve daha fazla özgürlük temelinde olduğunu dile getirerek, daha
özgürlükçü olacaklarının altını çizdi. “Başta da bunları söylüyorduk,
şimdi de bunları söylüyoruz. Tabi
bu söylenilenleri yerine getirmek
için tırmanan şiddetin durması
gerekiyor. Bu işin muhatabı olan
örgütün de çözüme uygun adım
atması gerekiyor. Bunlar olmazsa
da demokratikleşme devam eder
ve aynı oranla terörle mücadele
de devam eder” diyen Ensarioğlu,
Bu süreci nihayete erdirmek için
farklı partilerle de görüşeceklerini
söyledi. Bu sürecin örgütle yürütülmemesi halinde tüm Kürdlerle
bir şekilde müzakere edeceklerini
belirten Ensarioğlu, “Farklı ideolojilere sahip partilerle, sivil toplum
kuruluşlarıyla ve diğer çevrelerle
oturup müzakere edeceğiz” dedi.
Galip Ensarioğlu
Çimen Gümüş
ovyet Kürdleri 10’dan fazla
ülkeye bölünmüş olmanın
yarattığı parçalanmışlığın
önüne geçebilmek amacıyla
Yekbûn ismiyle yeniden çalışmalara başladı. Kürd kültürü,
tarihi, sanatı ve dilinin yaşatılması
amacıyla kurulan Yekbûn Kürd
Kültür Merkezi, Rus kamuoyu ve
uluslararası düzeyde de büyük ilgi
gördü. Yekbûn adıyla 1991 yılında
Sovyet Kürderinin sorunlarını
sahiplenmek amacıyla kurulan
dernek bir süre sonra etkinliklerine son vermişti.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardında burada yaşayan
Kürdler de bölünerek yaklaşık 10
ülkenin sınırları içinde kalmak
zorunda kaldı. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan,
Kırgızistan, Rusya ve diğer ülkenin sınırları içinde ve bu devletlerin politikalarına göre yaşamak
zorunda kalan Kafkas Kürdleri,
kendi kültürel çalışmalarından
hiçbir zaman vazgeçmeyerek bulundukları her ülkede Kürd kültürünü yaşatmak amacıyla onlarca
dernek kurdular. Sovyet Kürdlerinin ilk siyasal örgütü olan Yekbûn
Örgütü Sovyetlerin dağılmasından sonra faaliyetlerine son vermişti. Bu nedenle Kafkas Kürdleri
için özel bir yeri ve anlamı olan
Yekbûn (Birlik) ismi Kürdlerin
yaptığı her tür kültürel ve siyasal
çalışmalar içindeki yerini almaya
devam etti. Yekbûn örgütünün
faaliyetlerinin son bulmasının
ardından Kürdler, bulundukları
her yerde birbirleriyle ilişkilerini
geliştirmeye ve Kürd kültürü ile
dilini koruyup yaşatmaya özen
gösterdiler. Bugüne kadar çeşitli
Kürd siyasal örgütlerinin desteği
ve denetiminde kurulan kurum
ve kuruluşların ardından Kafkas
çözüm olmak ve kendi içlerindeki
ilişkilerinin gelişmesini sağlayarak, yurtsuzluğun yarattığı
manevi ve kültürel sorunların
ve asimilasyon tehdidi altında
parçalandıkları ülkelerin içinde
kaybolup gitmemelerini sağlamaktır.
Kürdleri Sankt Petersburg’da tüm
siyasi Kürd partilerine eşit mesafede duran bağımsız bir dernek
kurdu. Binlerce Kürdün yaşadığı
ve Kürdolojinin merkezlerinden
biri olan S. Petersburg’da kurulan
Yekbûn Kürd Kültür Merkezi Kafkasya’daki Kürdlerin ilişkilerini
geliştirmelerini, özellikle Kürdçe
üzerindeki asimilasyonun bir
nebze de olsa önüne geçmeyi ve
Kürd Kültürünü ve müziğini yaşatarak Kürdleri Kafkas haklarına
tanıtmayı hedefliyor.
Rusya’nın çeşitli bölgelerine
dağılmış Kürdlerle ve derneklerle ilişkiler geliştirmek yine
Kürdistan’ın diğer parçalarındaki
toplumsal, kültürel ve siyasal
derneklerle ilişkiler geliştirerek
Kafkas Kürdleri ve Kürdistan’daki Kürdler arasında bir köprü
olmayı hedefliyor. Aynı zamanda
Kafkasya’da yaşayan Kürdlerin
devletle ve yerel devlet organlarıyla ilişkilerini sistematik bir hale
getirmek Yekbûn’un programında
yer alıyor.
Kürdler arasında köprü olacak
Petersburg’da Kürdler tarafından kurulan Yekbûn Kürd Kültür
Merkezi, 1 yıllık bir çalışmanın
ardından 15 Kasım’da resmi
açılışını gerçekleştirdi. Kürd dili
ve kültürü çalışmalarına ağırlık
vermeyi hedefleyen merkez Kürdçe konusunda kursları başlatarak
aynı zamanda dil ve kültür okuluna dönüşmeyi planlıyor. Bunun
yanı sıra Petersburg’da yaşayan
5 bin civarında Kürd’ün çeşitli
toplumsal ve hukuki sorunlarının çözümüne katkı sunmak,
Yekbûn: Kaybolmamak için
verilen savaş
Çok ciddi sorunları bulunan
Kafkas Kürdlerinin en büyük
Rus kamuoyundan büyük ilgi
Kürd kültürünü yaşatmanın
yanı sıra Ruslar ve Rusya’da
yaşayan diğer halklarında
Kürdleri tanımaları, kültürünü,
tarihini, dillerini öğrenebilmeleri için bu derneği kurduklarını aktaran Şirineviç, 15
Kasımda yaptıkları dernek
açılışına 7 ülkenin konsolosluk temsilcilerinin geldiğini,
uluslararası düzeyde çok
büyük ilgi gördüğünü aktardı.
Kürdistan’ın parçalarından da
Kürdlerin gelerek kendilerine
çok büyük manevi destek verdiklerini kaydeden Şirineviç,
çok sayıda devlet başkanının
tebrik mesajı gönderdiği açılışa Rusya kamuoyu ve basınının da yoğun bir ilgi gösterdiğini ve her zaman desteklerini
ilettiklerini belirtti.
sıkıntılarının başında aidiyet, kültür, dil, asimilasyon ve yerleşme
sorunu geliyor. Asimilasyonun çok
yaygınlaştığı Kafkas Kürdlerinin
özellikle Kürdistan parçaları ile
sistematik ilişkilenme sorunu var.
100 yılı aşkın bir süredir diasporada yaşayan Kafkas Kürdleri,
politik sistemleri birbirinden çok
farklı olan çok sayıda devletin
sınırları içinde yaşamaya mahkum kalarak diaspora da bir
parçalanmışlığa maruz kaldılar.
Kafkas Kürdlerinin yaşadıkları
temel sorunların başında iletişim,
gidiş-geliş, paylaşım ve kültürel
dayanışmanın olmaması geliyor.
Yekbûn’un temel hedefi ise Kürdlerin yaşadığı bu hayati sorunlara
Kültürümüz yaşamalı
Petersburg’daki Kürd iş adamlarının desteği, Kürd aydınlarının
girişimleriyle kurulan Yekbûn
Kürd Kültür Merkezi’nin 12 kişilik
yönetim kadrosunda çok sayıda
genç yer alıyor. Başkanlığına
Şêx Muraz Şirineviç’in seçildiği
Yekbûn Kürd Kültür Merkezi’nin
nüfusu ortalama olarak 5 milyon
olan S. Petersburg’daki yaşayan
az sayıdaki Kürd’ün birbirleriyle
ilişkilerini geliştirecekleri bir
merkez olma iddiasıyla yola çıktı.
Kürdolojinin merkezi olan kentte
geçmişten bu yana çok sayıda
Kürd aydın, Kürd kültürü ve tarihi
çalışmalarına değerli katkılar
sundu. Kültürel zenginliği yüksek olan S. Petersburg’un Kürd
kültürü açısından da önemli bir
kent olduğunu kaydeden Yekbûn
Başkanı Şêx Muraz Şirineviç,
“Mem û Zin’in buradaki soydaşları
olan biz Kürdlerin kültürünün
kaybolmaması için Yekbûn’u
kurma kararı aldık. Biz çok eski
bir halkız ve dilimiz, kültürümüz,
adetlerimiz, klamlarımız ve folklorumuzun kaybolmaması için
başladık. Çünkü kültürümüzün
kaybı bizim için çok büyük bir
kayıp değil direk bizim kaybımız
olur. Kültürümüzün kaybolmaması ve buradaki Kürdlerin
birbirleriyle dayanışması için
Yekbûn Kürd Kültür Merkezi’ne
ihtiyaç duyduk. Dengbêjlerimiz
de, kültürümüzün temel enstrümanları olan davul-zurna ve def
de yaşamalı” dedi.
Kapımız herkese açık
Yekbûn Kürd Kültür
Merkezi’nin Kürdler tarafından
kurulmuş olsa da Kürd kültürünü tanımak ve bilmek isteyen
herkese kapılarının açık olduğunu
kaydeden Şirineviç, “Bizi merak
eden ve tanımak isteyen herkese
kapımız açık. Kürdleri tanımak
isteyen, Kürdlerin çıkarlarını
koruyan herkesi kardeşimiz gibi
görüyoruz. Bu anlamda Ruslar
bize çok büyük destek vereceklerini belirtiyorlar” dedi.
14
YAŞAM
BasHaber
Gözümün arkası…
A
Sağa, sola,
arkaya en geriye
kadar bak. Ne
göreceksin? Bu
şehirde doğdum,
bu şehirde yaşadım, yedim, içtim,
gördüm geçirdim. Belki de bu
şehirde öleceğim
doktor. Özcesi her
şey gözlerimin
içinde kayıt altında. Öte dünyaya
gittiğimde ilk gözlerimi vereceğim
yetkililere. Dünyanın bin bir türlü
halini birde benim
gözlerimle görüp,
bir de benim gözümle anlasınlar
diye. Her olaya
bin şahit dahi
olsa kimse benim
gözüm kadar şahit değildir hiçbir
şeye. Bu ne büyük
megalomani
demeyin herkesin
en büyük şahidi
gözleri değil mi?
Benimki de öyle
işte.
Öztekin Çaçan
med sokaklarında en şeker (diyabet) halimle
dolaşırken etraftaki tabelaların küçük yazılarını
okuyamadığımı, değişik bir “körleşme” yaşadığımı fark ettim. Doktora gitmenin zamanı gelmişti
anlaşılan. Ne diyecektim doktora okuyamadığımı mı?
Yoksa başka bir şey mi… Diyabetli arkadaşlarımdan
birine danışınca “gözünün arkasına, altına da baktır”
dedi. Ben de öyle yapacaktım. Göz doktorunun yanına
vardığımda “doktor uzaktaki yazıları okuyamıyorum
ve ayrıca diyabet için de gözümün arkasına baktırmak
istiyorum” dedim. Doktor usta elleri, alet ve edevat yardımıyla işine koyuldu. Önce her göze ikişer damla “acı
su”. Sonra bir daha, bir daha. Vay anam vay dünyanın
ışığı hep birden gözüme doluştu. Az sonra doktor “göz
bebekleri yeterince büyümüş işimize devam edelim”
dedi. Ben de içimden “bak bakalım doktor ne göreceksin merak içindeyim” diye geçirdim. “Alete başını
daya sağa bak, sola bak, yukarı- aşağı bak” vb, vb. Ee
tamam da bir şey söyle doktor, gözümün arkasında ne
görüyorsun? Ya da benim yıllardır gördüklerimi sende
görebiliyor musun? Şekiller, resimler, kişiler duruyor
mu bir yerlerde.
Sağa, sola, arkaya en geriye kadar bak. Ne göreceksin?
Bu şehirde doğdum, bu şehirde yaşadım, yedim, içtim,
gördüm geçirdim. Belki de bu şehirde öleceğim doktor.
Özcesi her şey gözlerimin içinde kayıt altında. Öte
dünyaya gittiğimde ilk gözlerimi vereceğim yetkililere.
Dünyanın bin bir türlü halini birde benim gözlerimle görüp, bir de benim gözümle anlasınlar diye. Her olaya bin
şahit dahi olsa kimse benim gözüm kadar şahit değildir
hiçbir şeye. Bu ne büyük megalomani demeyin herkesin
en büyük şahidi gözleri değil mi? Benimki de öyle işte.
Sordum, “gözümün arkasının en önünde ne görüyorsun doktor?” Taş sokaklar ve avlu. “Avlunun içinde ne
var görebiliyor musun doktor?” Evet bir çocuk cenazesi.
“Kime benziyor?” Sana. “Başka kime?” Sokaktaki
herkese. Anladım geçen hafta yaptığım Suriçi gezisi göz
belleğimde saklı. İyi o zaman anladım, her şey duruyor
yerli yerinde.
Yayın Yönetmeni - Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Faysal Dağlı
Editör: Yeter Polat
Haber Merkezi: Mustafa Turan, Mehmet Emin
Kan, Mehmet Salih Batırhan, Çimen Gümüş,
Adem Özgür
Kaç gündür yürüyen ceset gibi dolaşıyorum. Her
haber izlediğimde, dinlediğimde biraz daha ölüyorum.
Savaş tekrar çıkacak, duyuyorum ama anlamıyorum.
Kimin, neyin savaşı. Yüz yıldır bu savaş bitmedi. Daha
da bitmeyecek anlaşılan. Çocukluğumdan hatırladığım
en önemli ilk enstantane uygun adım yürüyen askerler.
Sonra hatırladıklarım da aynı biri birine benzer şeyler.
Asker, polis baskınlar, gözaltılar. Bolca taş atan çocuk,
bolca yemek boykotu, bolca forum. Bir de gözaltında
öldürülen Hacettepe Bilgisayar öğrencisi dostum Birtan
Altunbaş. Tam bir aslan. Diğer dostlarım hepsi orda,
gözümün arkasında.
Bir kaç gün öncesine gitsene doktor. Ne görüyorsun?
Tebessüm eden bir adam var. Hatırlıyorum bizim aşçı
Mehmet Abi. O olacak tabi geçende onu yaşamıştım.
Mehmet Abi tam bir Diyarbekirli’dir. Dürüst, şevkatli
ve çalışkan yani. Aşçılık yapar, çoluk çocuk bu gayretle
geçinir. Diclekent semtinde meşhur bir lokantada
yıllardır dönercidir. İşini erken bitirir Mehmet Abi,
akşam saat dokuzda git, Mehmet abi dönerini bitirip
çıkmıştır. Bütün lokanta on, hatta on bire kadar harıl
harıl çalışırken o dönerini tüketmiştir. Meşhurdur
döneri, o saate beklemez. Ailece ara sıra yaptığımız gibi
geçen hafta döner yemek için uğradık mekâna. Döner
de Mehmet Usta da ortalarda yok. Garsona “Mehmet
Abi nerede” diye sordum hafif mütebessim bir şekilde
“yok” dedi. “Hayırdır neden yok” dedim gene mütebessim “gelmedi” deyip diğer masadaki işlerine devam
etti. Gözümün içinden başladı Mehmet abi film şeridi
akmaya. Onunla nasıl tanıştık, nasıl çalıştık neler neler.
2004 yılının başlarında Güney Kürdistan da birkaç
arkadaşımla inşaat işlerine girişmiştik. Şantiye kuruldu
işçilerimiz gelecek yemek yapacak adam arıyoruz. Tam
da adamını bulmuşuz, Mehmet Abi’yi. Geldi tanıştık
elleri yüzü, gözü, elbiseleri her yeri tertemiz bir insan.
Aşçıbaşı dediğin böyle olur. Bizde mutfağımızı ona ve
arkadaşlarına teslim ettik. Kesinlikle hiçbir gün yüzümüzü kara çıkartmadı her şeyi zamanında, temiz ve
düzenli şekilde önümüze getirdi. Sabahın beşinde kalkar saat yediye kahvaltı yetiştirir. On ikiye öğlen yemeği
altıya ise akşam yemeği. Bir gün mü aksatmaz insan bu
İmtiyaz Sahibi: Basnews Medya Ltd. Şti. adına
Faysal Dağlı
Sahibi: Botan Tahsin
Hukuk Danışmanı: Av. Sennur Baybuğa
Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç,
Hüseyin Ünal
Tel: +90 212 243 27 60
Fax: +90 212 243 27 79
E-mail: [email protected]
www.basnews.com
Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST
Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST
BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir.
SÖYLEŞİ
30 Kasım
- 06 Aralık14
2015
işleri. Mehmet bir gün bile aksatmadı vallahi. Garson
masamıza tekrar döndüğünde gene sordum “nerede
Mehmet Abi?” Gene mütebessim cevapladı. “Birkaç
gündür yok.” Ee dedim, devam eti “evden işe gelemiyor”. Çaktı gözümde şimşekler. Çok çok hayıflandım,
nasıl hatırlamam Suriçi’nde sokağa çıkmayı yasak kılan
siyaseti. Evi yasak kentteydi Mehmet’in Kürdistan’da ki
işlerimizden beri çıkamamıştı baba yadigârı evinden.
Çaresizliğin devamı yani. Suriçi deyip geçmeyin orada
yaşayıp melanetten uzak kalmak büyük emek ister.
Mehmet Abi o emeği bol bol kullandı. Çocuklarını
uzak tutabildi beladan. Birkaç gündür evden çıkamıyor demek. Lokanta çalışanı günlük yevmiye alır. Bu
demektir ki Mehmet birkaç gündür ekmek götüremiyor
evine. Bir Mehmet olsa neyse Suriçi’nin hepsi emekçi
hepsi işçidir. Bir de “Suriyeli”, bir dolu evsiz, sığıntı.
Düşünen var mı hallerini. Bence yok. Düşünen olsa
savaş olmaz. Ekmek davasıyla siyasi dava aynı yürekte
yürümüyor ki. Gözlerim nasıl doktor, belki de bir daha
göremeyecekler Mehmet’i.
Bu kadar mı ayrı düştüm yaşadığım kentten. Ancak
savaş bölebilir bir insanı bin parçaya. “Çok hayıflanma” dedi arkadaşlar. Hepimiz aynı durumdayız. Nasıl
yani? Cevabı ben bulmalı ben kendime açıklamalıyım.
Ağır işkencede insan vücudu acıya dayanabilmek için
bir yerden sonra kendini uyuşturuyormuş. Bizimki
de o misal “yeter artık” deyip unutmak istiyoruz yani.
Unutmak ta olmuyor ki birader biz balık mıyız? Bizim
hafızamız birkaç dakikayla sınırlı değil ki. Keşke balık
olsaydık ve unutsaydık. Ama değiliz ve unutamıyoruz.
Ön bellekten silinse bile sonra gözaltında saklı her
şey. Bilgisayar misali “çöpü boşalt” yapamıyoruz. Ki
yapsak ne olacak bende çöpten başka bir şey yok yani.
Biraz çocukluğumdan, birazda ilk gençliğimden bir kaç
neşeli görüntü. Geri kalan hepsi tank, top, tüfek, bolca
yoksulluk, çaresizlik kayıtta başka hiç bir şeyim yok ki.
Gözümün arkası nasıl doktor kasvetli mi? Öyledir tabi
dostum.
Bak dost olduk seninle. Artık sorabilirim senin gözünün arkasında ne var? diye. Doktorum Rizeli gözünün
arkası son üç yıl hariç tamamen yeşillik, ağaç, güzellik
dolu. Ana babası öğretmen kendisi Bursa mezunu.
“İşin benimkinden zor” diyorum. “Neden” diyor. “Senin
dünyan da hem yeşil hem de kırmızı var” diyorum.
“Nasıl yani” dediği sıra kapı çalınıyor. Elbiseleri pir-ü
perişan bir “Suriyeli” kafasını uzatıp yarı Kürdçe bir
şeyler fısıldıyor. Özgüvensiz fakir fısıldaması var ya öyle
işte. Anlıyoruz şifa arayan bir hasta. Odadaki hemşirenin yorumladığı kadarıyla danışmadaki görevliye
gözünü işaret edince o da benim gibi “göz polikliniği”
ne yollanmış. Hali kendi gözümden utandırdı beni.
Kim bilir onun gözünün arkasında neler var diye geçirdim içimden. Onun savaşı çok daha büyük yurdundan
edilmiş, perişan. Doktor kendinden beklenmeyecek bir
aşağılama ve vurdumduymaz tavırlarıyla birazda sinirli
“çık” diye çıkışıyor. Hasta anlatmaya çalışıyor nafile.
Sonunda kapı tekrar kapatılıyor. “Millet çok cahil”
diyiveriyor doktor. Bizim gibi gözünün arkası bozuk
kişilere hizmet verdiğinden, Amed’de yaşadığından
memnun değil anlaşılan. Ben de gözümdeki görüntünden memnun değilim kısa sürede eskiyen dostum. Hep
sizin gibilerle muhatap olmaktan bıktım. Sen Mehmet’i
tanımıyorsun doktor tanısaydın kesinlikle Suriçi’nde
oturan “Suriyeli”yi de tanırdın. Belki o zaman Mehmet’i
de hepimizi de daha iyi anlardın. Hem “Suriyeli” hem
de Mehmet inan ikimizi de bizden iyi tanıyorlar. Bak
dost olamadılar seninle. Olmadı eski arkadaşım olmadı. Yapamadık, uyuşamadık seninle. Son diyeceğim
sana şu ki eski dostum, gözümün arkasına iyi bak artık
ordasın sende.
ÇOCUK
BasHaber
30 Kasım - 06 Aralık 2015
15
SÖYLEŞİ
15
Bütün basın hapiste
mi?
SENNUR BAYBUĞA
Çocuklar için sirk projesi
“M
Tekoşin Çelik
ardin Go Projesi” kapsamında Mardin Gençlik ve
Kültür Derneği, The Serious Road Trip ve Berlin
Lacht kuruluşları Mardin’de çocuklara yönelik
uzun soluklu bir sirk eğitimi başlattı. Ekim ayının başlarında başlayıp Ocak 2016’ya kadar devam edecek bu eğitimler,
dezavantajlı genç ve çocukları hedefliyor. Haftanın 5 günü
100 çocuk ve 20 gence farklı gruplar tarafından verilecek sirk
eğitimleri için atölye çalışmaları başladı. Mardin Gençlik ve
Kültür Evi’nde gerçekleşen bu eğitim programı çerçevesinde
haftanın bir günü açık atölye adı altında sirke ilgi duyan herkes
için de bir atölye çalışması düzenleniyor.
Herkese açık sirk eğitimleri
Mardin Gençlik ve Kültür Derneği (MAGEKUD) ile Serious
Road Trip Derneği tarafından ilki 2013’te Mardin Sirk Projesi ile
Mardin’in köylerinde gerçekleştirilen birçok gösteri ve atölye faaliyetlerinin ardından yine aynı kuruluşlar tarafından 2014’te de
Mardin Go Projesi çerçevesinde Uluslararası Mezopotamya Sirk
ve Sokak Sanatları Festivali düzenlenmiş, festivalin ardından
bu iki kuruluş yine Avanistan Go Projesi ile Fransa’da ortak bir
proje gerçekleştirmişlerdi. MAGEKUD öncülüğünde geleneksel
hale gelen bu çalışmalara bir yenisi daha eklendi. Mardin Go
2015 adındaki bu yeni proje, önceki projelerden farklı olarak
çocuk, genç ve yetişkin farkı gözetmeksizin tüm dil, inanç ve
cinsiyetten insanlara sirk eğitimleri veriyor. Bunların yanı sıra,
haftanın bir günü açık atölye adı altında sirke ilgi duyan herkes
için bir atölye çalışması düzenleniyor ve kitlesel katılımın
sağlanması için de çağrılar yapılıyor. Projenin Mardin’de olması,
hem katılımcılar hem de eğitmenler açısından ayrı bir farkındalık yaratıyor. Eğitmenlerin yabancı oluşunun ilgiyi daha da
artırmasından dolayı projeye katılım yoğun. Eğitmenler projeyi
neden Mardin’de hayata geçirdiklerini şu sözlerle ifade ediyorlar: “Yıllardır dünyanın birçok yerinde farklı toplumlardan
çocuklarla çalıştık. Yeri gelince kenar mahalle çocukları, yeri gelince mülteci çocuklara bu eğitimleri verdik. Ama hiçbir yerdeki
çocuklar buradaki gibi sıcak, paylaşımcı, hiperaktif, meraklı,
bu tür etkinliklere aç ve bu kadar öğrenmeye hevesli değillerdi.
O kadar istekli davranıyorlar ki, bazen dinlenme fırsatı bile
bulamıyoruz ama bu durumdan da şikayetçi değil aksine çok
mutluyuz. Çok farklı ülkelerde değişik konumlarda çocuklarla çalışmamıza rağmen ilk defa bu kadar iştahlı çocuklarla
karşılaştık. Burada izdiham var ve belki de bunun temel sebebi
burada bu tür etkinliklerin olmayışı ya da MAGEKUD dışında
hiçbir kurumun bu tür etkinliklere önem vermemesidir.”
“Buradaki çocuklara özel sempatimiz var”
Fransız eğitmenlerden Pierre Secretant, verdikleri eğitimin
içinde bir çok farklı branş olduğunu vurgulayarak, bütün
eğitimlerin bireyin kendini geliştirmesi, değiştirmesi, gerçekleştirmesi, kendine inanıp ve güvenmesine yönelik olduğunu söyledi. Secretant şöyle konuştu: “Bu saydığım şeylerin
eksikliğinden olsa gerek, Kürdler için Kürdistan coğrafyasında
yıllardır MAGEKUD ortaklığıyla çalışmalar yapıyoruz. Evet, bu
yüzden buraya ve buradaki çocuklara özel bir sempatimiz var.
Mesela yaratıcı drama atölyesi mi yapıyoruz; Kısa bir eğitimden hemen sonra ya onların ya da çevrelerinden birinin dramına şahit oldukları için hemen bu dramanın içinde hissediyorlar kendilerini ve bunu bize de çok iyi yansıtıyorlar. Bu konuda
çok başarılılar. Komedi mi yapmaya çalışacağız, çocuklar o
kadar komik ki, bize teknik detaylar dışında öğretmek için bir
şey bırakmıyorlar.” Mardin’de Mardin Go Projesi kapsamında
MAGEKUD, The Serious Road Trip ve Berlin Lacht kuruluşları
katılımcılarını her alanda yetiştirmek istiyorlar. Belirli zaman
dilimi ve belirli bir sayıda katılımcıyla farklı atölye çalışmaları
gerçekleştiriliyor. Katılımcılar çocuk ve gençlerden oluşuyor.
Atölyelere kayıtlı çocuk sayısı 80, genç sayısı ise 20 ve istasyon
eğitim sistemiyle atölyelere alınıyor çocuk ve gençler. Top
çevirme, akrobasi, çubuk çevirme, denge sağlama, yaratıcı
tiyatro ve drama ve konsantrasyon gibi atölyelerle katılımcılar
bir sonraki aşamaya hazırlanıyorlar. Top çevirme atölyesinde
ilkin ellerin kullanılması ve topu tutma becerisini geliştirmek
için, kişi hangi elini kullanıyorsa bir el ve bir topla denemeye başlıyor. Çocuklar için en zor aşama ise üç top çevirmeye
geçme sürecidir.
Akrobasi atölyesinde, atölyeye başlamadan önce beden
eğitimi ve sağlığının önemi anlatılıyor, akrobatik hareketlere
geçilince de ellerin bileklerinden başlayacak şekilde tüm kısımlarını hareketlendirip vücudunu keşfetmeye ve vücuduyla neler
yapılabileceğini görmeye alıştırılarak devam ediliyor. Çubuğun
ele alınışı ve bir bütün olarak el ve bilekle bütünleşmesi çubuk
atölyesini pratize eden en önemli unsurdur. Çubuğun ucuna
tabak bırakılarak yapılan çalışma ise tabağın kendi etrafında
dairesel hareketlerle çubuk, bilek, kol ve tabağın sistematik
düzenini sağlayarak yapılan etkinliktir. Bir diğer atölye ise denge
sağlama atölyesi. Bu atölye de keskin dikkat ve hissetmeye yönelik çalışmalar yapılıyor. Bütün bu çalışmalarla birlikte gençlerle
ayrıca pedagojik çalışmalar yürütülüyor ve bu eğitimle gençlerin
sokak sanatlarını ve sirki çocuklara nasıl ve hangi yöntemlerle öğretileceği anlatılıyor. İlkin pedagojik eğitim ikincisi ise
oyunculuk ve palyaço eğitimidir. Bu eğitimler tamamlandıktan
sonra çocuklar ve gençler artık kendi gösterilerini hazırlayacak duruma gelmiş olacaklar. Bu projenin bir diğer amacı ise
sirkin devamlılığını sağlamak, yaygınlaştırmak ve Avrupa ile
Kürdistan arasındaki gönül ve sanat bağını güçlendirmek. Kürd
gençlerin Avrupa’ya davet edilmesiyle uluslararası festivallere
katılım sağlanması aynı zamanda kültürler arası bir değişim, ön
yargılar ve stabil algıların değişimini ve paylaşımın da temelini
oluşturacaktır.
Bu büyük gözaltılar ülkesinde, en
zehirli işin gıdalara arsenik koymak
değil de, düşüncenin açıklanması olduğunu, gazetecilik olduğunu, yazarlık
olduğunu, öğrencilik olduğunu artık
herkes biliyor. Herkes biliyor ve herkes de ürküyor, büyük gözaltı, büyük
korkular ülkesi burası epeydir.
Kadına yönelik cinayet ve çocuklara yönelik cinsel istismar davalarında
mümkünse nasıl etsek de bu adama, katile, sapığa en az cezayı
versek diye şekilden şekile giren iktidarın hakimleri, mesele
düşünceyi açıklamak meselesi olduğunda, ülkede yaşayan küçük büyük herkesi tekrar hukuka saldırtan kararlar vermekten
kaçınmıyorlar. Cezalar ve eylemler arasındaki orantısızlık bir
yana, canlı bombaların kendilerini patlatmadan masumiyet
ilkesi gereği yakalanamayacağını söyleyen bir başbakanın olduğu bu ülkede Erdem Gül ile Can Dündar’ın, tutuklanmalarına
neden olan hangi bombaları üzerlerinde patlattığını herkes
merak ediyor.
Hükümetin iktidar olduğundan beri merhametsizce saldırdığı belki de tek alan basın alanı oldu. Yanlış anlaşılmasın
basına yönelik saldırıyı sadece bu hükümetin siyasetinin bir
parçası sayacak kadar hafızasız değilim. Bu ülkede iktidar
her daim yanına aldığı bilcümle yardakçıları ile öncekinden
öğrendiği psikolojik savaş taktiği ne ise onu uygular. Kürd
gazetelerini bombalar, öldüremediğini içeri atar, onlarca Kürd
gazeteci ya da sosyalist basın emekçisi içerdeyken tuzu kuru,
sisteme yakın ya da sermaye çevrelerinin gazeteciliğini yapan
gazeteciler, gazeteci kimliğine değil yazdığı haberlere ya da
siyasi duruşuna bakarak bu infazlara olmadı cezalandırmalara
sessiz kalırlar, bu hep böyle olmuştur, hep böyle oldu. Sadece
buradan baktığımda bile siyaseti bilmesem de, düşünce ve
basın özgürlüğüne toplumca nasıl baktığımızı aslında nasıl
sustuğumuzu, düşüncenin lincinde nasıl da ortak bir mutabakatımız olduğunu görebiliyorum.
2012 yılında onlarca Kürd gazeteci kör bir kuyuya atılıp
aylarca ne ile suçlandıklarını bile bilmeden içeri tıkıldıklarında, sessizce odalarından durumu izleyen basın, televizyon
programlarında onlar gazeteci oldukları için tutuklanmadılar
dediler arsızca. Ragıp Zarakolu, iki tane kokteyle katıldığı
için 5 yıldan on yıla kadar hapis cezası talebi ile tutuklandığında, Nobel barış ödülüne aday gösterilmeden neredeyse
kimsenin ilgisini bile çekmeden bu ülkede sessizce yattı yüksek
güvenlikli cezaevinde, zira Kürdlere dairdi kurduğu cümleler,
onların kokteylinde durmuştu ayakta. Ve Ragıp Zarakolu,
tahliye olduğu akşamdan başlayarak peşinde koşan televizyon
programcılarına ve gazetecilere, tavizsiz suskun kaldığında
anlamadı bile kimse neden ‘medyaya ve renkli ekranlarına
sustuğunu.
İktidar kendine bir pozisyon tutuyor bu ülkede, kendine
pozisyon tutan her iktidar bu duruşa zarar verecek kim var ise
hangi düşün insanı hangi gazete var ise, topluma kendi sözü
dışında söz kuracak, hakikatleri bir de başka yerden gösterecek kim var ise önce onun tepesine biniyor. Tatsız olan şu ki,
toplumda gazeteciler de dahil neredeyse herkes bir mutabakat
sessizliği içinde, o iktidarın yanında saf tutmasa bile kendi
siyasi fikrinin yanında olmayan bu saldırılara sessiz kalıyor,
sessiz kalmayanı mağdurla aynı şeyi söylemekle itham edip
dövmeye kalkıyor. Son yirmi yılımızın gazeteci infazları, cezaları sosyalist basına yönelik saldırılarla geçtiğini düşünürseniz,
sessiz kala kala çoğalttığınız suskunlar mutabakatının bugün
hepinize ne yaptığını daha kolay anlarsınız.
Mehmet Baransu aylardır hapiste, cemaatin basını diye
damgaladığınız basın çalışanları hapiste, Nokta Dergisi’nin
yazı işleri sorumlusu, Kürd gazeteciler hapiste, sosyalist basın
emekçileri hapiste ve şimdi de cumhuriyetimizin parlak çocuklarından Can Dündar tutuklandı Erdem Gül ile ikisi de hapiste. Ve hepsi aynı nedenle hapiste, haber yaptıkları için haber
eyledikleri için. Aynı cezaevinde, aynı yemeği yiyecekler, peki
dışarıda kalanlar, biz cümle kurmaya kimden başlayacağız,
nerden başlayacağız. Ve kötüsü artık bu cümleleri kim nerede
yazacak, adilce, namusluca ama.
16
SİNEMA
BasHaber
Din, sinema için
büyük bir tabu
Yönetmen Gülistan Acet:
Ödüllü yönetmen ve oyuncu Gülistan Acet,
çocukların saf ve doğrudan ifade etme
kudretini esas alarak çekiyor filmlerini.
Filmlerindeki çocuk kahramanlar aynı
zamanda sinemanın politikleşmesini engelleyebilecek bir can simidi işlevi görüyor. Acet, Kürd dili ve kültürünün zengin
geçmişini hatırlatarak bu geçmişin son 40
yılla açıklanamayacağını ifade ediyor.
Karpuz Cenneti, Günah ve Cennetten
Kovulmak filmleri üzerine konuştuğumuz
Gülistan Acet, BasHaber’in sorularını
yanıtladı.
Ercan Ekinci
Filmleriniz Karpuz Cenneti (Bihûşta
Zebeşan) ve Günah’ta (Guneh) din
temasını spesifik olarak çocuklar
üzerinden vermeye çalışıyorsunuz.
Bunun sizin hikayenizle nasıl bir
ilişkisi var?
Aslında kısa filmlerimin üçünde de benim çocukluk travmalarımı görmek mümkün. 90’larda Batman’da çocuktum ve çok
fazla yakınım Hizbullah tehdidi altındaydı.
Bir kısmını da ne yazık ki o dönemde kaybettim. Kız kardeşim Mizgin, 6 yaşındaydı
o zaman. Tüm bu ölümlerden ve tehditlerden çok korkmuş olmalı ki ergenliğe
girmeden ölmek ve direkt cennete gitmek
için durmadan başarısız intihar girişimlerinde bulunuyordu. Cennete gidecekti ve
hiç bitmeyen karpuz yiyecekti kendince.
Karpuz Cenneti, onun hikayesi.
Anlatımlarınız neden çocuklar
üzerinden, çocukların masumiyetine
inandığınız için mi?
Çocukların çok saf ve doğrudan bir yaşamları var. O yüzden çocuklar üzerinden
anlatmanın hem karşıdakinin empati kurmasını daha kolaylaştırdığını hem de daha
dürüst olduğunu düşünüyorum. Büyükleri
merkeze alsaydım samimiyetten uzaklaşıp
daha fazla politikleşeceğimi ve mesaj kaygısına düşeceğim endişesinden belki de...
Sizi Cennetten Kovulmak (Derbûyîna
Ji Bihûştê) filminden, oyunculuk
performansınızdan tanıyoruz. Bu
film ile Antalya Altın Portakal Film
Festivalinde En İyi Yardımcı Kadın
Oyuncu ödülünü aldınız. Siz daha çok
yönetmelik mi yoksa oyunculuk mu
yapmak istiyorsunuz?
Ben yaşamım boyunca galiba bir şeyleri
kontrol etmeyi daha çok sevdim. O yüzden, oyunculuk biraz daha karşıdakine
tabi olmak durumunu gerektiriyor. Rol
beklersin, elemelere katılırsın, seçilirsin
ya da seçilmezsin. Yönetmenlik ve senaristlik senin şahsi çabana çok bağlı ve ben
başkalarına tabi olmayı pek sevmediğim
için yönetmenliği daha yakın buluyorum
kendime. Bir de yaratıcılık alanın çok daha
geniş. Oyunculukta eline senaryo gelir, iyi
oyuncuysan çok geniş tutarsan yaratıcılık
alanını, bambaşka bir şeye evirirsin, çok
katmanlı bir oyunculuk çıkarırsın ama
yönetmenin de istekleri doğrultusunda
bunu yaparsın. Onun ihtiyaçları ve onun
kararları doğrultusunda
Bir de Cennetten Kovulmak filmiyle
Narin karakteri ile karşımıza çıktınız.
Ve Narin karakteri daha çok kırılgan
ve isyankar bir karakterdi. Narin
karakteri, gerçek yaşamda size yakın
bir karakter midir?
O kırılganlığın bir yerde esneklik olduğunu ve karşındakini
anlama, hissetme yeteneğini
de içinde barındırdığını
düşünüyorum. Biz aslında
kırılganlığımızı, narinliğimizi ve inceliğimizi
yitirdiğimiz için belki
de birbirimize karşı
hunharca her şeyi
söyleyebiliyoruz,
saldırganlaşıyoruz
ya da duyarsızlaşıyoruz. Diğer yandan
Narin’deki hırçınlık bende de var. Çünkü
rutin bir yaşamımız olmadı şimdiye kadar.
Güvenle bakacağımız, planlar, programlar
yapacağımız bir yarınımız olmadığı için,
hep bir savunma mekanizması geliştiriyorsun. Hep kendimi nasıl daha fazla koruyabilirim, nasıl daha hızlı geliştirilebilirim
kaygısı var. Çünkü senin gibi olmayandan
iki kat daha fazla çalıştığında ancak onunla
eşit haklara sahip olabileceğin sana öğretilmiş. Bu savunma mekanizması, seni geliştirip biraz da güçlendiriyor.
Son filminiz Günah, festival yolculuğuna yeni başlamasına rağmen Montpellier ve Malatya Film festivallerinde
en iyi film ödüllerini aldı. Günah
filmini yaparken ya da kurgularken
başından sonuna kadar kafanızda
nasıl bir soru vardı?
Günah, masum bir çocuk yaşamının büyüklerin etkisiyle nasıl yavaş yavaş kirlendiğine dair bir film aslında. Din meselesi,
şahsi olarak beni etkilemesinin yanında
bütün dünyanın neredeyse her zaman gündeminde taptaze bir sorun aynı zamanda.
Türk ve Kürd Sineması’nda dine eleştirel bir bakışın pek yeri yok ve büyük
eksikliği var bence. Din, büyük bir
tabu hala sinemamız için. Ancak
korku filmlerinde cinler, periler
ve ona benzer metafizik
varlıklardan bahsediyorsanız
dinden bahsetmek mübah
sanki. Ben, dinin de diğer
her şey gibi eleştirilebilmesi gerektiğini düşünüyorum.
SÖYLEŞİ
30 Kasım
- 06 Aralık16
2015
Özellikle Günah’ta hakikati örten
temaları işliyorsunuz...
Evet, gerçek anlamda bir cin yok ortada.
İnsanların uydurduğu aslında psikolojik rahatsızlığı olan birinin bayılması ve
insanların bunu cin zannetmesi hadisesi
var. Çünkü ortam da çok müsait buna. Bin
yıllardır anlatılan, insanları korkutmak için
kullanılan o cinler, periler vs. bu filmdeki
gibi; özellikle kırsal, kuş uçmaz kervan
geçmez yerlerde daha çok karşılık buluyor.
Olmayan bir sanrının bu kadar toplumu
etkiliyor olması bence daha çok kıymetli.
Çünkü, var olan bir tehlike herkes için eşit
oranda gerçektir ve eşit oranda zararlıdır.
Ama gerçekte olmayan bir şeyin sanrısı
benim için anlatılmaya değer.
O dört çocuk bu hakikatın farkındalar mı?
Sadece bir çocuk biliyor bu hakikati.
Toplumun inanması ilginç değil mi?
Ben bunun biraz da bir tercih olduğunu
düşünüyorum. Korkularla eğitilmiş bir toplum, kontrol edilmeye ve yönlendirilmeye
çok daha müsait. Doğal olarak egemenin
destekçisi olamaya çok daha müsait. Bu,
bütün toplumlarda ve bütün zamanlarda tercih edilmiş bir yöntemdir. Sadece
modern zamanlar ya da ilkel zamanlara has
bir şey değil. Bütün tarihsel evrelerde bu
yöntem kullanılmıştır.
Bu tarz proje veya filmlerle Kürd toplumunun kültürel dokularına temas
etmeye devam edecek misiniz?
Bir kere Kürd toplumunun sanatını; edebiyat, müzik, sinema, tiyatro vs. son 30-40
yıldan ibaret görme hatası ve yanılgısı beni
rahatsız ediyor. Günah filmi, Qedrî Can’ın
bir hikayesinden esinlenerek yapılmış bir
film. Qedrî Can modern Kürd edebiyatının
önemli temsilcilerinden. Ama bu hikaye
aslında geleneksel bir hikaye. Güncel Kürd
siyasetine ve Türkiye siyasetine dair bir
hikaye olmaması bana çekici geliyor. Çünkü
herkes Türkler ve Kürdler arasında süregelen 30-40 yıllık savaşı anlatma derdinde.
Halbuki Kürd tarihi bin yıllara dayanıyor.
Kürdlerin geçmişine büyük bir haksızlık
yapıldığını düşünüyorum..
Kürdlerin 40 yıllık politik süreciyle
kültürel dokunun zedelendiğini mi
söylüyorsunuz?
Hayır şunu diyorum aslında; onlar, 30
ya da 40 yıldır yaşamımıza tamamıyla bu
siyasi atmosferin sirayet ettiğini düşünüyor.
Ben ise, onun içinde onlarca başka problemin olduğunu düşünüyorum ve o problemleri görmezden geldiğiniz zaman kof bir
kültür yaratıyorsunuz. İçi boş, birkaç kitabi
bilgiyle konuşan çok fazla belli örgütlerin, kurumların ve yapıların fikirlerin ve
düşüncelerin dışına çıkamayan; kültürünü,
sanatını ve edebiyatını onun referans aldıklarından ibaret gören bir bakış olduğunu
düşünüyorum.

Benzer belgeler