Dil ve Anlatım – 6 - Açık Öğretim Kurumları

Transkript

Dil ve Anlatım – 6 - Açık Öğretim Kurumları
T.C.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI
AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI
AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ - MESLEKÎ AÇIK ÖĞRETİM LİSESİ
DİL VE ANLATIM
6
DERS NOTU
YAZAR
Haki NAZ
ANKARA 2014
MEB HAYAT BOYU ÖĞRENME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI
AÇIK ÖĞRETİM OKULLARI DERS NOTLARI DİZİSİ
Copyright © MEB
Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Tümü ya da bölümleri izin
alınmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Yazar
:
Haki NAZ
Grafik
:
Hatice DEMİRER
Resimleme :
Sevgi MERT
Kapak
Güler ALTUNÖZ
:
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE
SÖZLÜ ANLATIM
1.1. RÖPORTAJ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 10
NELER ÖĞRENDİNİZ? _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 20
1.2. MÜLAKAT (GÖRÜŞME) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 22
OKUMA METNİ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 33
NELER ÖĞRENDİNİZ? _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 39
1.3. SÖYLEV (HİTABET, NUTUK) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 40
OKUMA METNİ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 46
NELER ÖĞRENDİNİZ? _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 64
BU ÜNİTEDE ÖĞRENDİKLERİNİZİ KISACA HATIRLAYINIZ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 65
I. ÜNİTE TEST SORULARI _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 66
GEÇMİŞ YILLARDA ÇIKAN SINAV SORULARI (2010-2011) _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 67
CEVAP ANAHTARLARI _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 70
SÖZLÜK _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 71
KONULARI İNCELERKEN YARDIMCI OLACAK BİLGİLER _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 76
KAYNAKÇA _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 84
1. ÜNİTE
SÖZLÜ ANLATIM
1. Röportaj nedir? Araştırınız.
2. Röportajlarda verilen cevaplar yazan kişi tarafından değiştirilebilir mi?
DİL VE ANLATIM 6
NELER ÖĞRENECEĞİZ?
Bu ünitenin sonunda;
1. Röportajların ortak özelliklerini belirlemeyi,
2. Röportajlarda dilin hangi işlevde kullanıldığını belirlemeyi;
3. Röportajları gruplandırmayı;
4. Röportaj ile gazetecilik arasında ilgi kurmayı;
5. Röportaj yapmayı;
6. Röportajı akıcılık, bağlaşıklık ve bağdaşıklık bakımlarından değerlendirmeyi;
7. Röportajı yazım ve noktalama bakımından değerlendirmeyi, öğrenmiş
olacaksınız.
ANAHTAR KAVRAMLAR
Görüşme
Röportaj
10
Nutuk
DİL VE ANLATIM 6
1.1.RÖPORTAJ
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
Resim. 01.01:Mehmet Âkif ERSOY
MİLLÎ EDEBİYATIN EN KUVVETLİ YAZICISI: MEHMET
ÂKİF ERSOY
(Mehmet Âkif Ersoy’un Mısır’dan dönüşünde (1936) yapılan bir röportaj
Kandemir
Türk edebiyatına son devrin çok güzel şiirlerini hediye eden büyük şair Mehmet
Âkif vatandan on bir senelik bir ayrılıktan sonra tekrar aramıza kavuştu. Fakat İstiklâl
Marşı ‘nın millî his, millî heyecan ve millî şiir yaratan bu büyük şairi yurda hasta döndü. Şimdi hastanede tedavi altındadır. Yedigün muharriri Âkif’le konuştu. Onun yurttan ayrı yaşadığı günlerdeki hatıralarını, intibalarıni topladı.
Günün birinde sessiz sedasız yola revan olarak, vatan ufuklarını aşan şair Mehmet Âkif, tam on bir yıl süren bu uzun seferin sonunda, işte bembeyaz bir hastane
odasının, bembeyaz bir yatağında solgun, mecalsiz ve bitap yatıyor.
Başucundaki sandalyeye oturdum. Ak kılların çerçevelediği bu sapsarı yüze,
bu gevşemiş, sarkmış çizgilere, bu yorgun ve dalgın gözlere bakıyorum, zaman denen şeyin kudretini, hayat denen efsanenin sırrını bilmek istiyorum, sonra, yavaşça
soruyorum.
- Özledin mi bizi üstat?..
Dudaklarını hiç kıpırdatmasaydı, hiç ses çıkarmasaydı bile, bu zehir gibi gülümsemesiyle her şeyi söylemiş olurdu.
- Özlemek mi oğlum… Özlemek mi?..
Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi gözlerini yumdu, sonra kesik kesik konuştu;
11
DİL VE ANLATIM 6
- Mısır’dan üç gecede geldim... Bu üç gece, otuz asır kadar uzun sürdü... Orada
on bir yıl kaldım... Fakat bir an oldu ki on bir gün daha kalsaydım, çıldırırdım...
- Hasret...
Kupkuru dudaklarından kendi gibi solgun bir ses sızıyor:
- Çok acı...
- Ya kavuşmanın sevinci?
- Onu sorma oğlum... Onu ben kendi kendime bile soramıyorum... Ancak yazık
ki vapurdan çıkar çıkmaz yatağa düştüm, hiçbir şey göremedim.
- Ve kendi kendine söylüyor:
- Cennet gibi yurdumdayım ya... Çok şükür.
Hastalığı akla geliyor;
- Karaciğerim, dalağım şişmiş, geldik, yattık burada.
Müşahede altına aldılar, bakalım ne olacak?.
Eski hatıralarını deşiyorum. Millî Mücadele’nin ilk günlerinde Ankara istasyonunda karşılaşışımızı hatırlıyorum.
- Evet, diyor, İstanbul’dan, mücahede aleyhine fetva çıktığı gün ayrılmıştım.
Üstüdar’dan araba ile şimdi ismini hatırlamadığım bir köye gittik, oradan “Cuma”yı
tuttuk. O zaman Adapazarı’nda karışıklıklar vardı, kenarından geçtik, kâh öküz arabalarıyla, kâh beygirlerle Lefke’ye geldik ve trenle Ankara’ya ulaştık... Ankara... Yarabbi ne heyecanlı, helecanlı günler geçirmiştik... Hele Bursa’nın düştüğü gün... Ya
Sakarya günleri... Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yeise düşmedik.
Zaten başka türlü çalışılabilir miydi? Ne topumuz vardı, ne tüfeğimiz... Fakat imanımız büyüktü.”
Yorgun, susuyor...
- İstiklâl Marşı’nı nasıl yazdınız?
Yavaşça yatağında doğruluyor, yastıklara yaslanıyor, sesi birden canlanıyor:
- Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın!..
Bu, ümitle, imanla yazılır. O zamanı düşünün... İmanım olmasaydı yazabilir
miydim. Zaten ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu, elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır... Şu var ki “İstiklâl
Marşı”nın şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur. Ancak tarihî bir değeri vardır.
Ve gözleri, yemyeşil Şişli sırtlarında, dilinde bir dua gibi aynı nağme titriyor:
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
- Ya büyük zafer üstadım... O anda ne duydunuz?
12
DİL VE ANLATIM 6
Kalbi durmuş gibi sarsılıyor, sonra bir anda yeniden canlanmış gibi, nereden
geldiği bilinmez bir ışıkla gözlerinin içi gülerek;
Ah... diyor:
Ve bir lahza bırakıyor kendini bu eşsiz sevincin koynuna... Dalıyor. Ve sesinin ta
içten dudaklarına dökülüşünü seziyorum:
- Allah’ım ne muazzam zaferdi o!.. Ortalık hercü merç oldu... Beş altı saat içinde
bir başka dünya doğdu.
Tekrar gözlerini yumuyor:
- Ve biz, mest olduk!..
- O zaman bir şey yazmadınız mı?
- Artık benim ne düşünecek ne duyacak ne yazacak, hatta ne yaşayacak takatim kalmıştı... Bizim dilimiz tutulmuştu. Ordu, bizzat yazıyordu.
Üstadı ziyarete gelenler, görüşmemize ikide birde fasıla veriyorlar. Hastabakıcı
hemşirenin getirdiği yemek tepsisi odayı bir parça boşaltıyor, şimdi, o, ağır ağır çorbasını içerken bir yandan da benimle konuşmak nezaketini gösteriyor:
- Mısır’da nasıl vakit geçirdiniz?
Kahire’nin yirmi beş kilometre cenubunda Helvan vardır. Sakin asude bir
köşedir. Orada oturdum. Zaten, tab’an münzevi bir adamım. Gürültüyü sevmem,
İstanbul’da iken de böyle idim. Mısır’da da Darülfünun işi çıkıncaya kadar Helvan’da
yaşadım. Son zamanlarda Kahire’ye indim.
- Sevdiniz mi Mısır’ı?
- Var, güzel tarafları var... Bilhassa kışın... hoş yazın da sıcak iklimlerde bulunduğum için muzdarip olmazdım. Orada sıcak da sürekli değildir, evler de ona göre
yapılmıştır. En sıcak günlerde odaların harareti yirmi sekiz, otuzdan fazlaya çıkmaz...
Fakat bir yaz günü İstanbul... Bu doğup büyüdüğüm, bütün dostlarımın yaşadıkları
İstanbul, hele Boğaz gözlerimin önüne gelince...
- Mısır’da neler yazdınız?
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihî “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Ve üstadın Helvan’da yazdığı “Firavunla Yüz Yüze” sinden şu son parçayı alıyorum:
Bileydin, ey koca Mısr’ın ilâhî üryanı!
13
DİL VE ANLATIM 6
Mezara, heykele ait bütün bu velveleler
Bekan için mi hakikat? Meramın oysa, heder:
Evet, bütün beşerin hakkıdır beka emeli
Fakat bu hakkı ne taştan, ne leşten istemeli!
- Kolay mı yazarsınız?
Dudaklarına götürdüğü bardağı yana çekerek:
- Hayır!.. diyor.
Ve suyunu içtikten sonra, devam ediyor:
- Çok uğraşırım... Epeyi çalışırım... Mevzu uzun boylu kafamda işlerim... Nihayet kâğıt üzerine naklederken de hayli yorulurum.
- Zevklerinizi sorabilir miyim üstadım?
Hafifçe gülümsüyor. Ve “zevk” diye dünyada bir şey var mı der gibi yüzüme
bakıyor:
- Zevk mi?.. Benim zevklerim mi?.. Eğer sevdiği eserleri okumak, hoşlandığı
mevzuları yazmak için uğraşmak, nihayet düşünmek, yapayalnız, bir köşeye çekilerek sessiz sedasız düşünmek bir zevkse... Eh benim de zevklerim var demektir.
Çorbasından başka birşeye el sürmeyen şaire, hastabakıcı hemşire, yalvaran
bir sesle öteki yemekleri gösteriyor;
- Siz yorulmayın, ben vereyim…
- Yiyemiyeceğim...
- Bir parça sütlaç...
- Mümkün değil… Rica ederim ısrar etmeyin...
Ve bana dönüyor.
- Eskiden beri yemekle başım hoş değildir… Sigara da içmem… Şimdi doktorlar zorla ye, deyip duruyorlar… Zorla ne olur ki yemek yene bilsin?
Tekrar yatağına geçince ben de vedaya hazırlanıyorum. Ve ayak üstü soruyorum:
-Neler yazacaksınız?
-Biraz kendime gelirsem yazacak şeylerim hazır…
Eliyle birkaç defa başına vuruyor:
- Var kafamda hazırlanmış mevzularım…
- Ya son yazınız?
- Mısır’da geçen sene bir resmimi çekmişlerdi. Güneşli bir hava idi, gölgemde
14
DİL VE ANLATIM 6
upuzun kumlarda duruyordu. Bu resmin altına şöyle yazmıştım:
Hepsi göçmüş, hani yoldaşlarının hiç biri yok
Sen mi kaldın yalnız, kafileden böyle uzak
Postu sermekse meramın yola, serdirmezler
Hadi, gölgende beraberi silinip gitmene bak.
Ve kupkuru kalın dudaklar birbirine yapışıyor…
(Yedigün, nu.: 173, 1 Temmuz 1936, s.6-8)
?
1. Bu röportajda ele alınan konu nedir?
2. Bu röportajı yapan kişi olayı kendi ekseninde mi (ben ekseni) anlatmış
yoksa dikkat çekici hususları mı dikkate alarak röportajını oluşturmuştur?
Açıklayınız.
3. Bu röportajda hangi anlatım türü veya türleri kullanılmıştır?
Resim. 01.02: Gaz lambası
BİR ÇOCUKLUK MASALI
Gaz Lambaları
Günümüzde sadece nostaljik bir obje hâline gelen gaz lambaları, pek çoğumuzun çocukluk gecelerinin yâreni; anılara saklanan eski bir dostudur.
Eski çocukların, eski gecelerinden kalma bir anıdır idare lambaları ya da “gaz
lambaları”. Evin annesi dadısı veya hizmetçisi, geceleri çocuklara bakmak için uyandığında yollarını bulmalarını sağlayan, evleri aydınlatan uyuyanların başuçlarında
en azından “idareten” bir aydınlık veren gaz lambaları günümüzde daha çok, süs
veya koleksiyon amaçlı kullanılıyor.
15
DİL VE ANLATIM 6
Gaz lambalarının ilk ortaya çıkışı, 18. yüzyılın başlarına denk gelir. Yassılaştırılmış bir fitili gaz tankının içinden geçirerek, en üste ise koruyucu bir şişe ekleyerek
gaz lambalarına ilk formunu İsviçre vatandaşı Argand (Argant) vermiş. Tabii, 1775’te
Leger ve Alstroemer (Alströmer) tarafından ayrı ayrı bulunan yassı fitilin de bu buluşun ortaya çıkmasına katkısı büyüktür. Türkiye’de ise 800’lü yılların sonlarına doğru ev, dükkân ve kahvehanelerde gaz lambaları ile aydınlatma yapıldığını biliyoruz.
Kudret Emiroğlu’nun “Gündelik Hayatımızın Tarihi” başlıklı eserinde de 1900’lü yılların ortasında Türkiye’de beş milyona yakın gaz lambası tankı ve şişesi üretildiğini
öğreniyoruz.(...)
Gaz lambaları beş parçadan oluşur. En altta küçük bir gaz tankı, hemen üzerine eklenmiş bir gaz ayar çarkı, çarkı da içine alan gaz deposu, çarkın içinden geçerek
şişesinin içine giren bir fitil ve en üstte, alevi koruyacak ince ve kırılgan gaz lambası
şişesi... Aslında gaz lambaları ile ilgili en önemli ayrıntılardan birisi de bu şişelerdir.
Çünkü bir gaz lambasının şişesini değiştirmek veya yenilemek lambanın orijinalliğini bozacaktır.
Cılız Işığa Ödenen Borç
Gaz lambaları konusu; hem yazar kimliği ile önemli başarılara imza atan hem
de yıllardır Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gaz lambaları toplayan Adalet Ağaoğlu ile görüştük. Ağaoğlu, gaz lambaları biriktirmeye nasıl başladığını şöyle
anlattı: “Sahiplik duygusu hiç gelişmemiş olan ben, çoktan gözden düşmüş bu şişesiz, kirli küçük şeye sahip çıktım. O günden başlayarak da çocukluk gecelerimde
beni hiç yalnız bırakmamış, sonuçta gölgeleriyle de dostluk kurduğum bu cılız ışığa borcumu ödemek istedim sanki. Nerede, hangi biçimi görsem, eski bir dostuma
rastlamış gibi evime buyur ederim. Ama her birinin ya başı gitmiş ya kolu kopmuştu. Yarım karış boyundaki şişeleri yuvarlakları ince uzunlukları yok olmuştu. O şişeler... Sırçadan, kolaycacık kırılır şeyler...” Ağaoğlu’na, gaz lambalarını toplayarak bir
koleksiyon kurgulamakla, kelimeleri ve anıları toplayarak öyküleri kurgulamak arasında bir bağ olup olmadığını sorduğumuzdaysa şu cevabı verdi: “Kendi adıma gaz
lambaları ile ilgilenmek ile yazarlık arasındaki bağın kaynağının, romanda yapmaya
çalıştığım ‘zamanla oynamak’ ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu, benim tiyatro
yazarlığından roman yazarlığına geçişimin nedeni aslında. Gaz lambalarının görünmeyeni aydınlatması gibi romanda görünmeyen, o ana ait olmayan zamanın aydınlatılması, zamanla oynanması arasında bir benzerlikten, bir bağdan söz edebiliriz.
Gaz lambaları nasıl ki karanlığı aydınlatabiliyor, karanlıkta küçük bir alan açabiliyorsa romanda zamanla oynamalara geri dönüşleri aktarmaya alan tanıyordu. Kurgu
yapmak konusuna gelince gaz lambalarını toplamaktaki sıkıntıdan birisi de çoğu zaman gaz lambalarının şişe kısımlarının kırılmış olmasından kaynaklanıyordu. Bunun
için yıllardır pek çok yere gidip tanklara uygun şişe aradım; hatta lambalar üzerine
16
DİL VE ANLATIM 6
kitaplara bakındım, kendi dönemlerine göre şişesinin ne olduğunu bulabilmek için.
Ancak neticede gaz lambalarının tarihini gösterecek bir eser bulamadım.(...)
Yeşim Gökçe
Skylife Dergisi
?
1.
2.
3.
4.
Bu röportaj hangi konuyu ele almıştır?
Bu röportajın Mehmet Akif ile yapılan röportajdan farkı nedir? Açıklayınız.
Röportaj türü edebiyatımıza ne zaman girmiştir? Araştırınız.
Okuduğunuz röportajlarda hangi anlatım türü/türleri kullanılmıştır?
1.ETKİNLİK
“Bu, benim tiyatro yazarlığından roman yazarlığına geçişimin nedeni aslında. Gaz lambalarının görünmeyeni aydınlatması gibi romanda görünmeyen, o
ana ait olmayan zamanın aydınlatılması, zamanla oynanması arasında bir benzerlikten, bir bağdan söz edebiliriz. Gaz lambaları nasıl ki karanlığı aydınlatabiliyor, karanlıkta küçük bir alan açabiliyorsa romanda zamanla oynamalara geri
dönüşleri aktarmaya alan tanıyordu.”
Yukarıdaki paragrafı akıcılık, bağlaşıklık ve bağdaşıklık bakımlarından inceleyiniz.
GERÇEK BİR YERYÜZÜ CENNETİ SAPANCA
Sapanca; Doğu Marmara’nın cennet köşesi.
Kur’an “İçinden ırmaklar akan bir mekân” olarak tanımlar cenneti. Peki dünya
gözüyle nedir cennet? Yahut neresidir?
İddiamız odur ki hangi noktasından bakarsanız bakınız; Sapanca Gölü gerçek
bir yeryüzü cennetidir.
Soğucak Yaylası’ndan inerken Sapanca Gölü’ne, Adapazarı’na bir bakınız alıcı
gözle! Bize ne kadar çok hak vereceksiniz... İnsanların isimleri gibi oturdukları semtlerden de nasipleri var; Yahya Kemal boşuna yazmamış “İstanbul’un fethini gören
Üsküdar” diye.
Dünyanın bütün kadim şehirleri ya deniz kıyısındadır ya boğaz ya nehir. Su
hayat veriyor onlara çünkü. Paris, Kahire, İstanbul, Üsküp, San Fransisko, Mançester,
Atina... İnsanlık tarihinin ortak zenginliği olan bu tür şehirleri kuran atalarımız, “cen-
17
DİL VE ANLATIM 6
neti bu dünyada görmek ve göstermek” istemişler biraz da.
Bir yer bilimi profesörümüz “Deprem insanlara Allah’ın bir lütfudur.” demişti de
inanmamıştık. “Zira bir bölgede göller varsa, deniz varsa, nehirler varsa, yaylalar varsa, kaplıcalar varsa, ovalar varsa, yeşil ve mavi varsa; bütün bunları yapan depremdir,
tek şartı depreme uygun yapılaşacaksınız.” diye ilave etmişti.
Hatta “iki kıyısına otoyol yapma cinayetini, enfes güzellikleri kamuyla paylaşmak için işlemiş olmalılar büyüklerimiz” diyesi geliyor insanın.
İklimi her türlü meyveciliğe uygundur.
Kıyısından otoyol geçene değin üç şeyi meşhurdu Sapanca’nın; eriği, kirazı,
elması. Hatta borç ödeme vadesi olarak “erukta Bostancunun Kahvesinde verurum”
esprisi anlatılırdı sık sık.
Bugün bir turizm mekânı Sapanca; biraz da süs bitkiciliği üssü.
Küçük bir Osmanlıdır Sapanca, etnik farklılıklar yönünden; Gürcüce konuşulur
sokaklarında; Lazca konuşulur, Çerkezce - Abazaca konuşulur; küçük bir Türkiye’dir
âdeta; ama akşamla yatsı arasında kuzeyden esen o tatlı o nefis meltem rüzgârının
etkisiyle midir bilinmez; eritmiştir bir potada insanını; neredeyse dünyanın her yöresinde hemencecik kendini ele veren ortak bir “Sapancalı” tipi kalmıştır geriye.
Söylenecek çok söz var elbet. Sapanca’ya dair; söylencesi de var elbet
Sapanca’nın, rivayete göre; Bir zamanlar “Verimli topraklar üzerinde varsıl ama cimri
ve bencil insanlar yaşamaktadır. Bir gün burayı Adapazarı’nın güneyindeki Erenler
Tepesinden bir ermiş ziyaret eder, selam verir alan olmaz, aç susuzdur konuk eden
bulunmaz, nihayet geçimini sapan yaparak kazanan bir yaşlı buyur eder yedirir içirir, gecelerler. Ertesi sabah sapancı baba, ermişi Adapazarı’na doğru geçirip uğurlar. Geri döndüğünde ovanın yok olup göle dönüştüğünü şaşkınlıkla görür; bir tek
onun evi ayaktadır, kötüler ve kötülükler yok olmuştur. Göle Sapancı Gölü adı verilir,
zamanla Sapanca’ya dönüşür.”
Söylencelerimiz ne kadar gerçeğe uzaksa, inanılmaya da o kadar yatkındır.
Son çeyrek asır, defalarca göstermiştir; Adapazarı’nda en büyük bahtiyarlık
“Sapanca’yla dost olmak”tır; akşam sabah selamlaşmaktır; kâh el sallamaktır uzaktan, kâh yürümektir kıyısında efkârlı efkârlı, kâh dalıp gitmektir, Keltepe’ye bakıp
ayakları suda. Kâh şiir akşamlarında uçup gitmektir bir dizenin peşinden.
Meşhurları da boldur: Türk futbolunun gerçek imparatoru Oğuz Çetin, Rambosu Turan Sofuoğlu, olimpiyat şampiyonu güreşçi Hakkı Başar, bir zamanların
efsane içişleri bakanı Sadettin Tantan, hâlihazır Türk-İş Başkanı Salih Kılıç, bir de
Abdülhamit’in ünlü paşası Gürcü Hasan Fehmi Paşa.
Evliya Çelebi “beyaz kirazı ve beyaz somunundan (ekmeğinden)” söz eder. Bir
de Kanuni’nin damadı ve sadrazamı (başbakanı) Rüstem Paşa’nın Mimar Sinan’a
18
DİL VE ANLATIM 6
yaptırttığı cami, hamam ve imaretten. Mahmudiye Köyü’nde yaptıranının adıyla
anılan Hasan Fehmi Paşa Camii (1887) ve Abdülhamit’in sütannesi adına yaptırttığı
Uzunkum’daki Rahime Sultan Camii, yöredeki tarihi eserlerden bir kaçıdır.
Orhon Kapısı aslında yeni hayatlara, yeni olaylara, yeni dünyalara açılan kapı
olmuştur Anadolu’ya gidip gelenler için.
Sapanca da İstanbul için de “ikinci konut” mekânıdır; hafta sonları büyük şehir
keşmekeşinden kaçıp “nefes alma” imkânsızdır çoğu kez.
Sapanca; özenerek yaratığı bir köşe Tanrımızın.
Bir bağıştır Sapanca; bir armağandır insanlara.
Bir güzelliktir; bir”tatlı huzur”dur. Sapanca hayattır.
IRMAK DERGİSİ
2.ETKİNLİK
Verilen röportajları türlerine göre aşağıdaki şemaya yerleştiriniz.
Konu Adı
Röportaj Türleri
MEHMET ÂKİF
BİR ÇOCUKLUK
MASALI
GERÇEK
BİR
YERYÜZÜ CENNETİ SAPANCA
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Röportajın yaranın olduğunu ve edebiyatımız açısından gerekli olduğunu düşünüyor musunuz?
19
DİL VE ANLATIM 6
NELER ÖĞRENDİNİZ?
1.1. RÖPORTAJ
Yazarın okuyucularını inandırmak için bir konu, eşya ya da bir yerle ilgili olarak
yaptığı incelemeleri değişik boyutlarıyla ele alıp kendi görüşlerini de katarak yazdığı
gazete ve dergi yazılarına röportaj denir.
Özellikleri
Röportaj yapan kişi, röportajında elde ettiği bilgilere kendi görüş ve düşüncelerine de katar.
Röportaj yapan kişi gördükleri ve duyduklarıyla yetinmez. Derinlemesine inceleme ve araştırma yaparak ilgililerden de bilgi alır.
Röportajlarda ele alınan konular toplumu ilgilendiren olay ya da olgu olmalıdır.
Röportajlarda önemli olan birçok kişinin gördüğü ve bildiği şeyleri ustaca dile
getirmektir.
Röportajlar, okuyucunun dikkatini çekecek ve onları düşündürecek biçimde
düzenlenir.
Röportajlar genellikle çeşitli ses kayıtları, belge ve fotoğraflarla tamamlanır.
Röportaj yapan kişi gördüklerinin fotoğrafını da çekerek yazısına ekler.
Röportaj, tek bir yazı olabileceği gibi aynı konuda dizi yazısı olarak da yazılabilir.
Röportajın amacı, konuyu çarpıtmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak,
okuyucuyu konunun içinde yaşatmak kamuoyunu aydınlatmaktır.
Röportajlarda; öğretici, açıklayıcı, kanıtlayıcı, betimleyici vb. anlatım türlerinden yararlanılır.
Röportajlar, yüz yüze yapılabildiği gibi bazısı da yazılı soruların verilip cevapların daha sonra yazılı olarak alınması şeklinde de olabilir.
Röportajlarda öznellik hâkimdir.
Röportaj hem gezi yazılarının hem makalenin özelliklerini taşır. Makale gibi
dayandığı sağlam bir düşünce ve bir tez vardır. Yazar; sorunu yerinde inceleyerek,
gezip görerek, halkla, varsa mağdurla ve yetkili kişilerle ele alır. Makalelerden daha
uzun bir yazı türüdür.
Röportaj; araştırma, inceleme ve soruşturmaya dayanan bazı gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olan bir türdür. Mülakatlar ise soru ve cevaplardan oluşur.
Mülakatlarda yazar kendi düşüncelerini ortaya koymaz.
20
DİL VE ANLATIM 6
Konularına göre röportajlar
Bir yeri konu alan röportajlar: Röportajı yapılan yerin bütün özellikleri bilinmeli. İlginç yönleri film, ses kayıt ve fotoğraflarla belgelenir.
Eşyayı konu alan röportajlar: Haber konusu olan eşya her yönü ile bilinmeli,
dikkat çekecek ve okuyanları düşündürecek yönleriyle anlatılır.
İnsanı konu alan röportajlar: Belli bir alanda üne kavuşmuş kişilerin özellikleri belirtilir.
Edebiyatımızda röportaj yazarlarının bazıları ve eserleri
Hikmet Feridun Es: Bugün de Diyorlar ki,
Mustafa Baydar: Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar,
Yaşar Kemal: Çukurova Yana Yana, Peri Bacaları, Bu Diyar Baştan Başa,
Nurulah Berk: Ustalarla Konuşmalar,
Fikret Otyam: Ha Bu Diyar, Doğudan Gezi Notları,
Necmi Onur: Mezarlarında Yaşayanla, Telsiz Duvaksız Anadolu,
Yaşar Nabi Nayır: Edebiyatçılarımız Konuşuyor.
BU KONUDA ÖĞRENDİKLERİM...
Œ …………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
21
DİL VE ANLATIM 6
1.2. MÜLAKAT (GÖRÜŞME)
Bu konuyu bitirdiğinizde;
t Okuduğu ve dinlediği mülakat metinlerinin ortak özelliklerini sıralamayı;
t Mülakatlarda dilin hangi işlevde kullanıldığını belirlemeyi;
t Mülakatlarda ön hazırlığın önemini açıklamayı;
t Kimlerle mülakat yapılabileceğini belirlemeyi;
t Mülakatı yapan kişinin özelliklerini belirlemeyi;
t Mülakatta iletişim anının önemini açıklamayı;
t Mülakat yapmayı;
t Mülakatı akıcılık, bağlaşıklık ve bağdaşıklık bakımlarında değerlendirmeyi;
t Mülakat metnini yazım ve noktalama bakımında değerlendirmeyi; öğrenmiş
olacaksınız.
1.2. MÜLAKAT (GÖRÜŞME )
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
1. Mülakatın anlamını sözlükten bulunuz.
2. Gazete ve dergilerde yayınlanan mülakat türüne örnek olan yazıları
okudunuz mu? Neler dikkatinizi çekti?
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
Aşağıdaki metin Ruşen Eşref Ünaydın’ın Atatürk ile
yaptığı görüşmeden alınmıştır.
(Bu eser edebiyatımızda ilk mülakat örnekleri içersinde yer almaktadır. Bölümler hâlinde yazılmıştır.)
ANAFARTALAR KUMANDANI MUSTAFA KEMAL
İLE MÜLAKAT
Birinci Safha
...
Resim. 01.03: Ruşen Eşref
ÜNAYDIN
22
Mustafa Kemal Paşa, kendisinin Maydos mıntıkası
kumandanlığı esnasında cereyan eden mühim vakaları
şu suretle hülasa etti: Düşman bir defa Seddülbahir’e ve
DİL VE ANLATIM 6
Kumkale’ye asker çıkarmak teşebbüsün de bulunuyor. O zaman, hep ağızlarda işitip okuduğumuz bir Mehmet Çavuş çıkıyor, toprağımıza ayak basan düşmanı tekrar
denize atıyor.
- Düşman bu karaya asker çıkarmak teşebbüsünü neden denedi?
- Bu hareket bir keşif olarak kabul edilebilir. Bir de malum olan 5 Mart vardır.
- Ki asıl bizi alakadar eden de odur, Paşa Hazretleri.
- Fakat bu tamamen bahri bir harekettir. Sahil müdafaası Cevat Paşa Hazretlerinin tahtı emrinde bulunuyordu. Benim bu hareketle alakam, dolayısı iledir. Yalnız 5
Mart gününün sabahı Cevat Paşa Hazretleri... Maydos’ta bulunan karargâhıma gelmişti. Kendisine Seddülbahir sahil mıntıkasındaki tertibatı göstermek üzere beraber
Kirte’ye gittik. Oraya vardığımız zaman, düşman donanmasının Kirte ve Alçıtepe istikametlerinde açtığı ateşin altında kaldık.
- O vakit ne yaptınız efendim?
- Bunun üzerine bendeniz...
- Estağfurullah...
- Mezkûr mıntıkanın muhafazasına memur 26’ncı alay kumandanına icap eden
talimatı şifahiyemi verdim. Ve Cevat Paşa ile birlikte vazife başında bulunabilmek
için Maydos’a döndük. Düşmanın mağlubiyetiyle neticelenen bu 5 Mart muharebeyi bahriyesinde kara mıntıkasının muhafazası benim uhdemde idi. O gün, düşmanın
bazı gemileriyle sahili ateş altında bulundurmuş olmasından başka zikre şayan hiçbir şey vuku bulmamıştır. O gün sahil bataryalarımızda bulunan askerler, zabitler ve
kumandanlar cidden şayanı takdir bir fedakârlıkla, hani cesaretin, tevekkülün haddi
azamisiyle sonuna kadar toplarını kullanmışlar, vazifelerini ifa etmişlerdir. Düşünün
ki birçok çökmeler, infilaklar, yangınlar, zayiat arasında, daimî ateş karşısında, muharrip endahtlar altında bunlar hiç titremeden vazifelerini yapmışlardır.
Düşmanın mağlubiyetiyle kapanan bu hâdisei bahriyeden sonra, Mustafa
Kemal Paşa, İngilizlerin, Fransızların boğazı yalnız donanmaları ile zorlayarak bir
maksat elde etmekten ümidi kestiklerine hükmediyor ve mutlak tekrar sahile adam
çıkarmak teşebbüsünde bulunacaklarına ihtimal veriyor. Bunun için maiyetindeki
kıtalara “teyakkuzda” bulunmalarını emrediyor. Kuvvetinin arttırılması için lazım gelen yerlere resmî müracaatlarda bulunuyor. Kuvvetini arttırıyor. Ve o mıntıka kumandanlığına Halil Sami Bey isminde diğer bir zat tayin olunuyor! O zaman kaymakam
rütbesinde bulunan Mustafa Kemal Bey de kumanda ettiği fırka ile icabında Gelibolu civarına, icabında Anadolu cihetine harekete müheyya bulunmak üzere “ihtiyatı
umumî” olarak terk ediliyor. Rumeli sahili mıntıkası muhafazasına yalnız o miralay
beyin fırkası tahsis ediliyor.
...
Ruşen Eşref ÜNAYDIN
Diyorlar ki
23
DİL VE ANLATIM 6
1.
2.
3.
4.
?
Bu mülakatta ele alınan konu nedir?
Bu görüşmeyi açıklık, duruluk, yalınlık bakımından inceleyiniz.
Bu mülakatın yapılma amacını nedir?
Bu mülakatı yapan kişi ön hazırlık yapmış mıdır? Bu nasıl anlayabiliriz?
1.ETKİNLİK
Mülakatı yapan kişi ne gibi özelliklere sahip olmalıdır? Araştırınız.
BETÛL MARDİN İLE GÖRÜŞME
Resim. 01.04: Betül
MARDİN
Artık hayatta olmayan akrabalarının tablolarıyla
bezeli, anılarla dolu bir evde yaşıyor Betûl Mardin. Onları
anlatırken küçük bir kız çocuğuna dönüşüyor adeta. Size
gümüş tabaklarda kurabiyeler ikram ederken ya da yemediğiniz kuru incirleri yanınızda götürmenizi isterken
ne kadar şefkatliyse, bir haksızlıktan söz ederken o kadar
çatıyor kaşlarını. Örneğin 13 Aralık’ta Bilgi Üniversitesinde maden işçilerini, tersane ve kot fabrikalarında çalışanları, yani pisi pisine ölen insanları korumak adına vereceği semineri anlatırken müthiş bir ciddiyete bürünüyor.
Konu mesleği ve yaratıcılık olduğundaysa bambaşka bir
ifade alıyor yüzü. “Cin cin bakıyorsunuz.” diyorum, hoşuna gidiyor; “Cin cin bakıyorum değil mi? Bir şeyler yapacağım yine.” diyor. O an anlıyorsunuz; Betûl Mardin’in yapa-
cakları bitmez!
Hiç tanımayan birine Betûl Mardin’i nasıl anlatırdınız?
(Gülerek) Yandı…
İlk sıfat ne olurdu?
“Dayanan kadın” herhâlde değil mi? Her şeye rağmen dayanan kadın… Yaşına rağmen, sakatlığına rağmen, ağrılarına rağmen dayanan kadın… Muhakkak ki
dayanmışım. Çocukluğumda konuşamamışım, konuştuğum zaman kekelemişim,
kekelemem geçmiş, ailede huzursuzluklar içinde büyümüşüz, savaş ve Mardin ailesinin her şeye rağmen süren o geleneği; “Sen ne yapacaksın, söyle bakalım!” Hep
bu baskı, “Üniversiteye gidemezsin, okuyamazsın…” Hep dayanma, hep mücadele!
24
DİL VE ANLATIM 6
Çocuk Betûl’le yetişkin Betûl arasındaki en belirgin fark ne?
Daha az konuşurmuşum, daha çok dinlermişim. Gözlerimi açar, dinlermişim.
Hep öyle söylerler, gözlerim iki katıymış. Meslek icabı şimdi daha çok konuşuyorum.
Daha dışa dönük oldum altmış senedir.
Bugün yetişkin Betûl’un en çok neye ihtiyacı var?
Sağlığa… Yaşlılıkta şu çok fena; her sabah kalkıyorsun başka bir yerin bozuk.
Her sabah bir şey yanlış. Bir gün sırtın ağrıyor, bir gün bacağın, bir gün belinde bir
şey var. Her gün bir şey var yani. Gözlerin daha az görüyor. İnsan ismini çok zor hatırlıyorsun. İsmini biliyorsun, isme suratı koyamıyorsun. Yetmiş beşten en sonra durum
değişiyor. Ben söylüyorum arkadaşlara; yetmiş beşe kadar problem yok, sonra bir
şeyler başlıyor.
Yaşlılığın hoşlukları da var mı?
Var tabii; hırsın kalmıyor o kadar. “Onu geçeyim, onu ben yapayım.” demiyorsunuz. Küçük acımalar var insanlarla ilgili. “Ay, zavallıcık çok uğraşıyor.” falan. “Ayol,
değmez yavrum.” falan gibi şeyler geliyor insanın içinden.
Bu biraz da mesleğinizin en yüksek noktasına gelmenizden olabilir mi?
Şöyle bir şey var; ben Türkiye’de halkla ilişkiler mesleğinin dışa dönmesini istedim. Türkiye’nin dışarıda başarılı olmasını istedim. Doksan beş senesinde Dünya
Başkanı oldum. Dünya Başkanı olarak da dışarıdakilere birkaç şey bıraktım. Onlar
çok mutlu oldu. Bir defa dedim ki, “Her başkan başkanlık senesine bir amaç versin.”
Benimkinde hoşgörüydü. Hoşgörü üstüne dedim herkes konuşsun. Herkes karşısındakini hoşgörüyle karşılasın. Onlar sonra devam ettiler. Şimdi tekrar bana dönerlerse bir sorun için, hiç cevap vermiyorum. Onun da sebebi şu: Doksan beşten’ten bu
seneye kadar olanlarla ilgili ukalalık istemiyorum. “Ben sizin yerinizde olsam öyle
yapmazdım, şöyle yapardım.” vs. Ukalalık çok ağrıma gidiyor. Onun için “Ben bilmiyorum ki ne yapıyorsunuz son zamanlarda.” deyip, çekiliyorum. Çok korkuyorum.
“Peki falanın ne yaptığını biliyor musunuz?”“Duymadım, hay Allah.” Böyle şeyler başlıyor. İnsan herhâlde olgunlaşıyor o konularda.
Hırsınız yok ama zaaflarınız var mı?
Kızmak, başkalarına öfkelenmek mesela. Dün çok bağırdım, sesim kısıldı bağırmaktan. Sebebini söyleyeceğim; bizim ülkemizde engellilere ve yaşlılara hiçbir
önem verilmiyor. Ben tanındığım için beni gördükleri zaman insanlar kenara çekiliyor; yaşlıyım, bastonluyum diye. Ama dün Contemporary Art Fuarı’na gittim. Güvenlik, “Şuradan arkaya aşağıya iniyorsunuz.” dedi. Başladım yürümeye. Tesadüfen
yanımda üç dört yaşlı hanım var. Bir de bakalım ki önümüze kırk elli basamak çıktı.
Evvela panik oldum nasıl ineceğim diye. Sonra baktım tutunacak yer var, tutunarak
25
DİL VE ANLATIM 6
indim. Baktım ihtiyarlar da çok güç iniyor. Çocuklu kadınlar var, onlar da güç iniyor. Ayol inanmayacaksın ikinci bir set çıktı karşımıza. Gene bir kırk tane basamak.
İmkânı yok! Dediler ki; “Hanımefendi, şuradan tekrar yukarı çıkın…”“Evet?”“Arabayla
aşağıya inin.” Aa, niye fuar diye o zaman aşağıda bir ok var? Ne diyecek oraya; engelliler ve yaşlılar için ayrı kapı vardır diye not yazacak. Davetiyeye bile koyacak bunu.
Aşağıya inebildiniz mi sonra?
Şekerim, yüz yirmi basamak falan indik. Orada üç dört genç erkek duruyor.
Benden kart istiyorlar. Benim kartım da protokol. “Göstermiyorum kartımı.” dedim.
Ama nasıl bir bağırma! “Bu nasıl bir hafızadır ki siz büyükannenizi hatırlamıyorsunuz? Büyükanneniz ayrıca.” dedim “bastonlu!” (Gülerek) Sonra bir daha indik merdivenden. Aa, bir de bakayım ki; düz! Arkadan gelseymişiz, basamaklardan inmemize hiç gerek yokmuş, arabayla önüne gelebiliyormuşuz. Söylememişler bize! İnişte
olası trafik oluyor tabii, kendilerini koruyacaklar. Yok böyle bir şey! Çok bağırdım.
Aşağıya indim, orada bir masada hanımlar vardı, onlara da bağırdım. Sonra hiçbir
şey olmamış gibi içeri girdim, Bedri Baykam’ı öptüm. Ama dedim; “Her röportajımda
sizi şikâyet edeceğim.” Sen birincisin.
Bunu siz yaşamadıysanız da aynı tepkiyi verirdiniz değil mi?
Tabii canım, olacak şey mi? Düşünmeye başladım; hiçbir yerde “engelliler ve
yaşlılar” diye bir şey görmedim ben. Hiç! Bu ne demek?
Engelli ve yaşlıların gezmesi pek beklenmiyor Türkiye’de
Yaşlılar otursun evde yani! İnadım inat yaşayacağım. İnadım inat işe devam!
Bu işin peşini bırakacak mısınız peki?
Sonuna kadar götüreceğim bu işi. Hiç merak etme. Bu ancak sen, ben konuşursak olur. Susarsak, akıllarına gelmiyor. Bundan sonra yapacağım her özel olayda
bunu yapacağım. Çok genç insanlar yapıyor öyle işleri. Bir yaşlı alsalar komitelere,
işler değişir. Hayır ben bu sene maden işçilerine, tersanecilere taktım kafayı. Bilseydim buna da takardım. Next! (Bir dahaki!)
MEDYADA KADIN
Kırk yıl önceki medyayla bugünkü arasında bir fark görüyor musunuz?
57 – 58 senelerinde başladım basında çalışmaya. Bilmiyorum ne kadar farkı
var. Her şey aynı aslında.
26
DİL VE ANLATIM 6
Medyada kadının duruşunda peki bir farklılık var mı?
(Gülerek) Eyvah! Eyvah, eyvah! Bu söylediğin başka bir şey. Gazeteciyken kadın
olarak çok hırpalandım. Çok dedikodu çıkardı. Çok! Yani mesela bu eve gelirlerdi, çalışırdık, mutlaka ertesi gün dedikodu çıkardı. Çok dedikodu olan bir yer gazete. Her
zaman. Herkes için bir şey söylenir. Kah kah, kih kih. Onlardan çok rahatsız olurdum.
Sonra ecnebilerle çalıştığım zaman da “yerli” diye konuşurlardı Türkler için. Orada da
çok üzüldüm. Onlarda da aynı dedikodu vardı. Galiba bu hiçbir yerde değişmiyor.
BBC’de de vardı, ben orada da çalıştım. Basında dedikodu her zaman var; kadınla
da ilgili erkekle de ilgili. Yahu bir defasında İngiltere’de çalışıyorum, halkla ilişkiler
yapıyorum. Bir gazeteciyle yemek yedim. “Bir yere gidiyorsan, seni bırakayım” dedi.
“Valla iyi olur, şu köşeye bırakıver” dedim ben de. Bindim arabaya, elini arkamdan
pantolonumdan içeri sokmaya çalışıyor. İngiltere’desin. Dur dedim taksiye, açtım kapıyı. Bir daha adamı görmedim. Türkiye’de var diyorsun da ayol dışarıda da var aynı
şey. Kadının çalışması bu konularda çok zor.
Kadın güzel oldu mu da başarılı olmasını başka şeylere bağlıyorlar genellikle
Bu sefer çirkin dedikodular çıkarıyorlar ama hep dedikodu var. Radyoda da
çalıştım, televizyonda da, gazetede de… En büyük problemdi. Bir kız arkadaşım vardı. Ankara’daydık. Otomobille beni otelden alır, beraber çalıştığımız yere giderdik.
Dedikodu çıktı biz iki kadın ne yapıyoruz diye. Yahu ne yapabilirim? Uyduruyorlar
işte. Bir şeyler süslüyorlar, dantelliyorlar.
Geçmişi de düşünecek olursanız Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
İlk başladığımda hiçbir şey yok, her şeyi beraber yapıyoruz. Ama o zaman Atatürk var, öyle yapma böyle yap diyor. Bir bakıyorsun onun dediği daha doğru, yapıyorsun. Fazla bir şey düşünmeye lüzum yok, birisi bizim için düşünüyor. Ondan
sonra savaşı gördük, savaş kötüydü. Biz savaşa girmedik ama çok uğraştılar bizi sokmak için. Hakikaten yokluk gördüm. Ben senelerce çay içmedim. Çay yok, kahve yok.
Fındığın kabuğunu ateşte yakıyorlar sonra öğütüyorlar, sonra kahve niyetine onu
içiyorsunuz. Kahvenin tadı yok, kahvemsi bir şey. Şeker yok. Çocuklarım büyüyecek;
haber alıyorsunuz Edirne’de bir yerde şeker var diye, arabalar gidiyor. Çok çektim.
Türkiye’de çok yokluk çekildi. Her taraf kuyruk. Ömer o zaman dokuz on yaşında,
kuyrukta durur, benzin getirirdi. Şimdi böyle bir problem yok, hatta bence fazla her
şey. Hiçbir şeyden fazlaya geldik. Bundan sonra ne olacak? Benim bazı ümitlerim
var. Türkiye’de insanlar eğitiliyor artık. Hep kafamda böyle bir Türkiye var; okumuş
insanlar, yeni bir şeyler buluyorlar. Böyle bir rüyam var, olur olmaz bilmiyorum.
Gençlerden ümidim var, onlara olan inancım çok büyük. Ne kadar iyi değil mi böyle
düşünebilmem. Çok kaçan var halbuki. Kaçan kaçana…
27
DİL VE ANLATIM 6
Bu çok şey yaşamış olmanın getirdiği bir şey olmalı…
Belki yaşlılığın verdiği bir şey. Belki daha genç olsaydım daha ürkek olurdum.
Bir devir var ki her kapı çalınışında alınmayı beklerdiniz. O devri geçtik biz. Bugün o
kadar değil. Çok korkulurdu eskiden, çok kötüydük. Birdenbire saat dokuzda ihtilal
oldu derlerdi. Eşiniz dostunuz giderdi. Hepsini yaşadık. Savaşı da yaşadım, sulhu de.
Affedersin Almanya’daki duvarı da gördük hep beraber, onun yıkılışını da.
Dine dönüşe nasıl bakıyorsunuz?
Olabilir de olmayabilir de. O kadar büyüğü bizde olmayabilir. Bizimki biraz
daha dengeli olabilir. Bana öyle geliyor. Tabii buyursunlar, istedikleri gibi dua etsinler. Bir şey oluyorsa ne iyi. Ama dine sarılıp da ikiyüzlülük yapıyorlarsa, varsa cehennem, onlar yanacak. Benim en ağrıma giden şey mesela; birisi birine çarpıyor, bir de
bakıyorsun cuma namazına gidiyor. Deli olacağım gibi geliyor. Gidip omzuna vurmak geliyor içimden; “Sen cumaya falan gitme abi, sen zaten gidiyorsun.” (Gülüyor)
Çünkü cumaya gidiyorsa inanıyor ki yanacak. Yanacak zaten, onun yazılmış defteri.
İkiyüzlülükten hoşlanmıyorum. Kurban kestiriyor, ondan sonra yapmadığı yok. Yukarısı senin kurbanını kabul eder mi? Hadi yallah!
AŞK VE ÖLÜM
Nasıl bir annesiniz?
Ben ayrıldığım zaman babam bana geldi ve dedi ki “Bak kızım, kızına ‘Nerede
oturuyorsun?’ diye sorulduğu zaman hiç tereddütsüz ‘Annemin evinde’ demesi lazım. Çünkü kekelerse, cevap veremezse kafası karışmış demektir ve çocuklarda kafa
karışıklığı iyi değildir dedi. Tabii bunun bir sonucu var; bu demektir ki kızının maddi
manevi her şeyini sen üstleneceksin. Oğlunun da… (Gülerek) Dolayısıyla ben ailenin hem annesi hem babası hem büyükannesiyim, her şeyleriyim. Öyle kabul ettim.
Elimden geldiğince de yardım ediyorum manen de maddeten de. Ama annelik o
değil mi?
Sadece baba biraz daha kuralcıdır, mesafelidir…
Tanımıyorum!
Anneden farklıdır…
Tanımıyorum. Bu söylediğin iki şey de kocalarımda yoktu. Benim ikinci kocamın (Haldun Dormen) hayatı, nefesi, her şeyi tiyatroydu. Haldun’a gidip de “Oğlan
da derslerine çalışmıyor.” denemezdi. Öyle adamlara denemez. Onlar tiyatrocu. “Ben
her şeyimi seyircime veriyorum.” derdi bana. Zaten çocuğu doğurduğum zaman
kontrat imzaladık aşağı yukarı, bunlar bunlar bana söylenmeyecek diye. “37,2 derece ateş bana söylenmeyecek. Ben eğer turnedeysem bana hastalık söylenmeyecek.”
28
DİL VE ANLATIM 6
Zor olmadı mı sizin için böyle biriyle beraber olmak?
Yoo… Çocuklarımı seviyorum. Kocalarım da ne yaparsa yapsınlar. Zaten sana
bir şey söyleyeyim mi, laf aramızda kırk sene oldu ben boşanalı. İnsanlar bazı hataları da görüp anlamalı. Ben evlenilecek kadın değildim, ben anneyim evvela. Çocuklarım, torunlarım, ailem çok mühim.
Anneniz nasıldı size karşı?
Çok iyiydi. Babam da öyle. İkisi de sertti, ikisi de çok iyiydi. Mühim değil, geçindik gittik. Annem beş numarada otururdu, ben bir numarada oturuyorum senelerdir. Her gün öğleyin ve akşam eğer evdeysem yukarıda beraber olurduk. Babam
arada sırada İstanbul’a gelirdi ama Mısır’da otururdu, annemse burada. Kardeşim
de Amerika’daydı. Annem yapayalnızdı, dolayısıyla biz hep beraberdik. Teyzem, annem, ben çok yakındık. Babam seksen üçte vefat etti, annem doksan altı da. Annem
çok yaşlıydı vefatında.
Ailenin kuralları var mıydı?
Öyle böyle değil… Düsturlar var ve çıkamıyorsun içinden. Siyaset yasak.
Yasak olmasa girer miydiniz siyasete?
Çatışmaya giremiyorum ben. Birbirinin arkasından konuşmak, siyaset yapmak… Rekabet olduğu için öyle oluyor mecburen. Sigara da yasak bende bu arada.
Aşkın yaşı var mı?
Herhâlde yani, bilmem… Görüyorum gazetelerde oluyor öyle şaşkınlıklar,
ama bende yok hiç.
Siz bütün kapıları çok önceden kapattınız o zaman
Evet, geceleri de çıkmıyorum. Onun sırrını söyleyeyim sana. Yirmi iki yirmi üç
yaşlarındaydım, Kervansaray diye bir gece kulübü vardı, çok modaydı. Hepimiz gider dans ederdik. Bir gece birileri dans ediyordu, yanımdaki dedi ki, “Yuh be, bu yaşta böyle dans edilir mi!” Niye dedim. “Ayol” dedi “Kadın hiç yoksa kırktır.” Kırk! “Kırk,
çok büyük” Eyvah dedim ben, dikkat etmeliyim. Kırkıma yakın “Ben dans etmekten
hoşlanmam…” demeye başladım. Bir korku geldi içime. Adam o kadar fena konuştu. Derken başka biriyle evlendim. “Yahu” dedi, “Kadın yetmiş beşinden sonra hâlâ
elinde bardak kokteyllerde dolanıyor.” Düşündüm, haklı. Bak ben sana ne söyleyeceğim… Saygın olmak diye bir şey var. Hakikaten… Saygın olmak, insanlara karşı
yumuşak davranmak, her zaman doğruyu söylemek, çalışmak, bir şeyler yapmak,
yardım etmek… Bunlar çok mühim; çünkü bu kadar yaşam. Gittiğinde, on beş yirmi sene sonra zaten hatırlanmıyorsun. Hiç olmazsa o on sene hatırlandığı zaman a
iyiydi demek başka haha demek başka. Benim arkamdan gülünsün istemem. Her
29
DİL VE ANLATIM 6
şeyin bir yaşı var. Yine birileri seksen iki yaşında baba oluyor falan. Çocuk genç yaşta
babasız kalacak. Ne lüzum var?
İki evliliğinizi de aşkla mı yaptınız?
Birinci kocamla tanıştığımda on sekiz yaşındaydım. Dört sene kadar görüştük.
Nişanlandıktan sonra iki sene kadar bekledim. Askerlik çok uzundu o zamanlar. Ondan sonra evlendim, altı yedi sene evli kaldım. Çapkınlığından dolayı ayrıldım. Çok
şekerdi, çok sevmiştim hakikaten. Gençliğin bir sevgisi vardır hani; küçük notlar yazılır, eller sallanır, müzikler çalınır. Böyle bir büyük aşk. Birbirimize isimler takmıştık.
Onları yaşadım çok şükür, bitti. İkincisi başka bir şeydi. Hem Haldun’u hem de tiyatroyu sevdim. Bir tiyatrocuyla uzun zaman evli kalmak mümkün değil. Hep arkada
kalıyorsun, seni ikinci plana atıyor. O sırada benim çalışma hayatım devam ediyordu;
işimde bir yere doğru gelmeye başladım, olmadı…
Aşkın heyecanını mı tercih edersiniz sağlam bir sevgiyi mi?
Aşkı tabii ki… Diğeri devam etmiyor ki, kime bu numara? Boş ver! Sonra bir
arkadaşlık başlıyor, görüyorum. Babamla annem altmış sene evli kaldılar. Babam vefatından altı ay önce annemi evden kovmuştu. Yani çok iyi de bu kadar! Bir taraf hep
alttan alıyor, öteki taraf çıldırıyor. Onu seyrettiğin zaman çok ağrına gidiyor. Ama
öteki taraftan da birbirlerinden ayrı kalamadılar. Bir de o var. Her şeyi birbirlerine
anlatırlardı. Aynada konuşmak gibi bir şey, çok rahattılar.
Yalnız yaşamak nasıl bir şey?
Ohh… (Gülerek) Ohh…
Şurada bir kocam olsaydı, beraber yaşlansaydık demediniz mi hiç?
Katiyen. Uğraşamam. Aman, yalnızlığa alıştığınız zaman bundan büyük lüks
yok. Gece birisi kalsın istemiyorum. Oğlum bana mesaj atmıştı .“ Gece yalnız kalmadığını bilirsem rahat edeceğim.” diye. Ben de cevap verdim; benim yanımda biri olursa da ben rahat etmeyeceğim. Düşünsene tam uyuyacaksın, bir ayak sesi. N’oluyor
ya? Yat, uyu kardeşim. İstemiyorum!
İlk kez kaç yaşında bir ölüme şahit oldunuz?
Ablam öldü. Ben on yediydim, o on dokuzdu. Yanında değildim, beni kaçırdılar. Büyükada’daydık, iki gün evvel ayrıldım. Çok kötüydü, çok! Ondan sonra büyükanalar, büyükbabalar, herkes gitti.
Kardeş acısı bir başka olmuştur…
İkinciyi de kaybettim. Benim pek yok, herkes gitti. Kalan az.
30
DİL VE ANLATIM 6
Şeye inanıyor musunuz…
(Uzun uzun gülüp, yukarıyı göstererek) Oraya mı? Bence bitiyor.
Peki ruha inanıyor musunuz?
O kadar ruh var ki o zaman yukarıda. Uff… Eski zamanın Eminönü – Şişli tramvayı gibi olur. Bizim ailemizde yukarıyla diyalog var gerçi. Sana anlattım mı ben
şeceremi? Aa, seçereyi anlatayım sana, o yeter. Babam vefat etti, kızım telefon etti
bana. “Anne” dedi “Rüyamda büyükbabamı gördüm. ‘Annene söyle şecere İş Bankası
kasasında’, dedi bana.” “Olur mu kızım, teyzemlerle İş Bankası’ndaki bütün kasalara
baktık, bir iki parça kâğıt çıktı.” dedim. Aradan seneler geçti; öyle beş sene falan değil, on-on beş sene geçti, kızım telefon etti. “Çok öfkeli” dedi. Demek ruh için sene
diye bir şey yok, gün zannediyor o. “Yahu” demiş gene, “Şecere İş Bankası kasasında.
Annene söyle el yazması bir de Kuran var.” “Öyle bir şekilde söyledi ki” dedi kızım,
“Acaba bu Kuran pahalı bir şey de ancak o zaman mı senin kalkıp bakacağını düşündü.” Kızım dedim, annen kalkmaz, çünkü yok. Birkaç ay sonra İş Bankası’ndan telefon, “Sizi ziyarete gelebilir miyiz? Galata Şubesi’ni onarımdan geçiriyorduk, aşağıda
M. Mardin diye bir kasa bulduk.” Dedim “Ben Mardinli bir kadın olarak dokunamıyorum. Bana gösterin.” Açtılar ki altınla yazılmış şecere ve el yazması Kuran. Yani onun
için, bir şey var ama bilemiyorum…
Ölüm hakkında konuşmak rahatsız ediyor mu sizi?
Canım n’olacak, gideriz biter. (Gülerek) So what’s the problem? (Mesele mi
yani?) Ama benim ölümümden sonra yapılacaklar var, onlar fena.
Yazdınız mı gerçekten?
Ooo… Buradan (Teşvikiye Camisi) kalkmak istiyorum eğer başka yerde manasızlık yapmazsam. Apartmanlardan müzik çalınsın istiyorum.
Ne çalsın istersiniz?
Fecri Ebcioğlu bile olur. Eski… Biz, biz, biz. Çıktık Açık Alınla da olmalı. Ben
27’de doğdum. Münir Nurettin falan vardı. Safiye Ayla’lar vardı. Eskiler çalsın…
Berin YAVUZLAR
5. Verilen mülakatların ortak özelliklerini maddeler hâlinde aşağıya yazınız.
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
31
DİL VE ANLATIM 6
?
6. Mülakat kimlerle yapılır ve yapılma nedeni nedir? Açıklayınız.
2.ETKİNLİK
Mülakatta iletişim önemli midir? İletişimde kişinin tanıtılmasında dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?
3.ETKİNLİK
Sizde sevdiğiniz bir kişiyle mülakat (kurallara dikkat ederek) yapınız.
7. Aşağıdaki bölümü yazım ve noktalama bakımından inceleyiniz.
Zeki Alasya ile yapılan görüşmeden alınma
(...)
Tiyatroda nasıl ilerlediniz?
İlk oynadığımız oyunlarla göze girdik. Sonra Metinle karar verdik kendi tiyatromuzu kurduk. Çok mu gayretler ettik? Hayır Oyun oynamaya başladığımızın ikinci
ayında kapılar kırılıyor, kuyruklar oluyor. 67den 87’ye kadar yirmi yıl sürdü. Geriye
dönüp baktığım zaman samimiyetle itiraf ediyorum; ne Metin ne ben yeteneğimizin
yüzde yüzünü kullandık. Çok çalıştığımız dönemler oldu ama o beyni akıtmak var
ya, öyle bir şey yapmadım. Çalışkandım, zekiydim, gayretliydim ve sabırlıydım ama
becerimin yüzde yüzünü hiç kullanmadım.
Aranızda rekabet oldu mu?
Hakkını teslim etmek diye bir laf vardır. Metin akpınar bana göre Cumhuriyet
döneminin en iyi oyuncularından biri ve ben bu adamın ortağıyım. Nasıl bir yarış
içinde olacağız? Oyunculuğu Metin kadar önemseyen biri olsam belki de ilişkimiz
böyle olmayacaktı. Ben tiyatroda da sinemadada Metin’i yönetmenin keyfini yaşadım. Benim hoşgörülüğümden çok bu şekilde bakmak lazım. Ayrıca bu ilişkiyi bu
32
DİL VE ANLATIM 6
kadar keyifle yürütmemin sebeplerinden biri de faydacılıktır, pragmatizm! Bu birliktelik iyi bir şey çıkardı ortaya.
(...)
8. Verilen mülakatlarda dil hangi işlevinde kullanılmıştır?
9. Betül Mardin ile yapılan mülakattan alınan aşağıdaki paragrafı akıcılık, bağlaşıklık ve bağdaşıklık bakımından inceleyiniz.
Bu çok şey yaşamış olmanın getirdiği bir şey olmalı…
Belki yaşlılığın verdiği bir şey. Belki daha genç olsaydım daha ürkek olurdum.
Bir devir var ki her kapı çalınışında alınmayı beklerdiniz. O devri geçtik biz. Bugün o
kadar değil. Çok korkulurdu eskiden, çok kötüydük. Birdenbire saat dokuzda ihtilal
oldu derlerdi. Eşiniz dostunuz giderdi. Hepsini yaşadık. Savaşı da yaşadım, sulhu
de. Affedersin Almanya’daki duvarı da gördük hep beraber, onun yıkılışını da.
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
Mülakatlarda görüşülen kişilerin sıradan olması mı alanında ün yapmış kişilerin olması mı önemlidir? Nedenleri üzerinde düşününüz.
OKUMA METNİ
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI MÜSTEŞARI
PROF. DR. NECAT BİRİNCİ İLE
100 TEMEL ESER LİSTELERİ ÜZERİNE GÖRÜŞME
Çağrı GÜREL
- Sayın hocam, müsaade ederseniz öncelikle çocuk edebiyatı denince ne
anlaşılması gerektiğinden ve günümüz Türk edebiyatında çocuk edebiyatının
durumundan bahsederek söyleşimize başlayalım.
- Pek tabii ki... Çocuk edebiyatı, isminden de anlaşılacağı gibi çocuklar için olan
edebiyattır. Çocuklar için olan edebiyatın nasıl ortaya gelmesi konusunda değişik
33
DİL VE ANLATIM 6
görüşler vardır. Bazılarına göre çocuk edebiyatı, genel anlamda edebiyatın kimi örneklerinin çocuk ruh ve dünyasına yakın düşmesi ile meydana gelen bir alt gruptur.
Yaygın bir görüşe göre ise, okuyucu olarak doğrudan çocuklara yönelik kaleme alınmış eserlerin topluluğudur çocuk edebiyatı.
Çocuklar için özel eserlerin yazılması fikri çok eskidir, Eflatun’a kadar çıkar. Bizim kültürümüzde de oldukça eskiye dayanır.
Aslında çocuklar, edebiyat örnekleri ile hayatlarının çok erken devrelerinde
karşılaşırlar. Annelerin, çocukları için söyledikleri ninniler, tekerlemeler, sonra masallar, türküler hatta bazı şarkıların sözleri, çocuklar için ilk edebiyat örnekleridir.
Okumayı söken çocuklar, bu sözlü ürünlerin yanında, kitaba yönelirler. İşte, çocuklar için edebiyat, ciddi anlamda bu devreden itibaren başlar. Okumak, çocuklar
için de bir ihtiyaçtır.
1980’li yıllardan itibaren edebiyatımızın hemen her türünde, yeni bir anlayışla
kaleme alınmış eserlere rastlanır. Ama bu devrede romanın öne çıkmış olduğunu
görüyoruz. Bunun toplumdaki değişme ve siyasi durumla yakın ilgisi olduğunu söyleyebiliriz.
Aynı yıllardan itibaren çocuk edebiyatının da hızlı bir gelişme gösterdiğine şahit oluyoruz. Bir taraftan dünya çocuk klasiklerinin tercümeleri, diğer yandan, dünyadaki örneklerine benzetilerek yazılıp resimlenen, bize ait renkleri az, çeşitli eserler.
Okullarımızda, okumayı geliştirmek ve öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırabilmek için ders aracı olarak kitabın öne çıkarılması, yardımcı kaynaklara yönelinmesi, genel edebiyat içinde eser veren yazarlarımızı bu alana çektiği gibi sadece
çocuklara yönelik eserler verenlerin sayısının artmasına da yol açmıştır. Bu alanda
büyük bir sektör oluştu. Artık, dünya örnekleri yanında gerek metin, gerekse resimleme açısından başarılı yerli örnekler boy vermektedir. Bu olumlu bir gelişmedir.
Üniversitelerimizin ilgili bölümlerinde çocuk edebiyatı ders olarak okutulmakta, dil,
edebiyat ve kültür dergileri çocuk edebiyatı üzerine dosyalar yayınlanmakta hatta
özel sayılar çıkarmaktadırlar.
Çocuk kitapları, çocukların önce estetik duygusunu, sanat zevkini, şekil verme bilincini, duygu dünyasını zenginleştirmelidir. Onları sosyal olaylara karşı duyarlı kılmalıdır. Görev anlayışını uyandırmalıdır. Çevre bilincini kuvvetlendirmelidir.
Öğrenme şevkini ve merak duygusunu artırmalıdır. Ana dilini kullanma becerilerini
zenginleştirmeli, dilin güzelliklerini ve gücünü fark ettirmelidir. Kitap, çocuğa; vatan, bayrak, millet sevgisi kazandırmalıdır. Tarihe uyanmasını sağlamalıdır. Başka
milletlerin varlığını da göstermelidir. Paylaşma duygusunu aşılamalıdır. Ama bütün
bunları çocuğun dünyasına uygun şekilde vermelidir. Kitap çocuğa yaşama sevinci
kazandırmalıdır.
Bugünkü çocuk edebiyatımız, çok kısa şekilde ifade ettiğimiz bu özellikler açı-
34
DİL VE ANLATIM 6
sından değerlendirilebilir. Esasen kıstaslar ne olursa olsun bu değerlendirme yapılmalıdır. Bu alandaki başıboşluk zaman içinde sıkıntılar getirebilir.
- Bakanlığımız gerek orta öğretim, gerekse ilköğretim için 100 Temel Eser
listesi oluşturdu ve bunu kamuoyuyla paylaştı. Bu listelerin hazırlanma sebepleri hakkında bilgi verir misiniz? Bu fikir öncelikle nasıl ortaya çıktı? Temel
olarak bu liste bir ihtiyaçtan dolayı mı oluştu? Ayrıca liste hazırlama fikrinin
felsefesi hakkında bizleri bilgilendirir misiniz?
- Bakanlığımız, önce orta öğretim daha sonra da ilköğretim için 100 Temel Eser
listesi yayınladı.
Şu göz ardı edilemez bir gerçektir ki düşünce kitapla doğar ve gelişir. Kitap
âdeta bir düşünce makinesidir. Kitapların dışında hiçbir vasıta, gerçek düşünceye
istenilen şekil ve yoğunluğu veremez. En disiplinli konuşma bile halis düşünceden
pek çok şeyi alır götürür.
Bazıları televizyonu düşünce aracı olarak görür. Televizyonun mahiyeti düşünceye aykırıdır.
Düşüncenin vasıtası dildir. Dilin de en olgun örnekleri kitaplarda, güzel yazılmış kitaplardadır. Kitabın düşünceyi geliştirmesi de bundandır. Düşünme kültürü
kitap okuma ile gerçekleşir.
1960’lı yıllardan itibaren hemen her öğretim kademesinde, çoktan seçmeli bir
test sistemi uygulanır oldu. Bu sistem zamanla bu alanlarda hakimiyetini kurdu, düşünce sığlaştı, bereket yağmurlarını kaybetmiş çorak bir alan hâlini aldı.
Oysa biliyoruz ki milletler millî benliklerini, dilleri ile meydana getirdikleri eserlerle ve o eserlerin geniş kitlelerde oluşturacağı düşünce dünyası ile koruyup geliştirebilirler.
Hiç kitap okunmuyordu demiyoruz. Ama her şey el yordamı ile ve daha çok
reklam dünyasının önce çıkardıkları ile sınırlı gibi görünüyor. Böyle bir okuma şekli
ile kültür nasıl gelişir!
Biliyoruz ki kültür okuma yolu ile özellikle klasik hâle gelmiş eserleri tekrar
tekrar okuma yolu ile kazanılır. Bundan dolayı, test kültürü yerine, her derecedeki
okulda öğrencilerin kitap okuma alışkanlığı kazanacakları çalışmalara önem ve hız
vermek gerekir.
Esasen Millî Eğitim Bakanlığının amaçlarından biri de öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırmak; bu yolla onları düşünen, düşündüğünü doğru ve açık bir şekilde ifade eden, algılama gücü yüksek, yorum yapan, analitik düşünen, sentez kabiliyeti kazanmış, sonuç değerlendirebilen, veri çözen, doğrunun tek noktadan değil,
çeşitli yönlerden bakma yoluyla ortaya çıkabileceğini kavramış, güzellik duygusu ve
35
DİL VE ANLATIM 6
estetik anlayışı gelişmiş, kültürlü, millî ve manevi değerlere sahip, yüksek karakterli
bireyler yetiştirmektir.
Kitaplar insan şahsiyetini zenginleştirir. İyi seçilmiş bir kitap insan için mükemmel bir örnek ve yeni bir ufuktur. Dünyaya bakış tarzı ve olayları değerlendirme kitaplarla şekillenir ve gelişir.
Kitap insanı mekânın ve dar zamanın sınırlarından kurtarır. Aynı eserleri okumuş, o eserlerdeki dil varlığı ile duygu ve düşünce zenginliğini fark etmiş, hatta
özümsemiş bireylerden oluşan toplum hiç şüphesiz daha hoşgörülü, daha paylaşımcı, kültür seviyesi yüksek, bağımsız düşünme kabiliyeti kazanmış bireylerden
oluşacaktır.
Böyle bir listenin oluşmasında, bütün gelişmiş dünyaca benimsenmiş bu düşünceler etkili olmuştur. Üstelik pek çok ülke, öğrenciler için böyle listeler oluşturuyor.
- Bu listeler eser merkezli bir düşünceyle mi yoksa yazar merkezli bir
düşünceyle mi oluşturuldu?
- Gerek ilköğretimin 5, 6, 7, 8. sınıfları ve gerekse ortaöğretim için belirlenen
listelerdeki eserler ne sadece yazarları ne de eserlerin kendileri esas alınarak belirlenmiştir. Her ikisi de göz önünde tutulmuştur.
Önce şunu belirtelim; bu listelerde hayatta olan yazarlarımızın eserleri yer almamıştır. Aramızda olan pek çok yazarımızın bu listede yer alabilecek birçok eseri
olduğunu biliyor ve bunu takdirle karşılıyoruz. Bunlar günümüz edebiyatının seçkin
örnekleridir. Ancak sınır koyma açısından karşılaşılacak sıkıntılara çözüm getirmenin
zorluğu göz önüne alınarak yaşayan yazarlarımız liste dışında tutulmuştur. Bu tutum
onların okunmayacağı anlamına gelmez. Esasen hayattaki birçok yazar ve şairimiz
ders kitaplarına girmiş, onlardan alınan örneklerle müfredat olgunlaştırılmıştır.
Listeye yaşadığı dönemi temsil edebilecek şahsiyetler alınmış, onların da dil,
anlatım, içerik ve üslup yönünden dönemini ifade edebilecek en olgun eserleri tercih edilmiştir. Bir de öğrenci seviyesi gözetilmiştir.
- Bu listelerin hazırlanış sürecinden kısaca bahsedebilir misiniz?
- Hem ilköğretim hem de ortaöğretim öğrencileri için düzenlenen listeler Bakanlık yetkililerince hazırlanmamıştır. Liselerin listesi, üniversitelerimizin, alanında
uzman öğretim üyelerinden, kültür adamlarımızdan, yazar ve şairlerimizden, gazetecilerimizden oluşan bir heyetçe ayrı ayrı belirlenmiş, en çok yer alan eserlerden
yoğunluk sırasına göre liste oluşturulmuştur. Şunu da söyleyelim; liste hazırlanmadan önce bu heyetle Bakanlık yetkilileri konuyu iki defa uzun uzun görüşmüştür.
İlköğretim için hazırlanan listenin temeli çocuk edebiyatı yazarlarının ve uzmanların hazırladığı isimlere dayanır. Onlar da listelerini dört bin kadar öğretmene
36
DİL VE ANLATIM 6
sorarak hazırlamışlardı. Ancak bu heyet listeye yaşayan yazarları da almıştı. Genel
prensip doğrultusunda bu isimler çıkarılmış, Bakanlık uzmanlarınca yerlerine hayatta olmayan sanatkârlarımızın eserleri konmuştur.
Edebiyat dünyası önümüzde bir nehir gibi akmaktadır. Bu akış içinde çocukluk
ve ilk gençlik dönemi örnekleri de zengin bir şekilde yer tutmaktadır. Öğrenciler bu
örneklerle, ilgi ve imkânları ölçüsünde zaten karşılaşacaktır.
- Takdir edersiniz ki listeler kamuoyuyla paylaşıldıktan sonra birtakım
eleştiriler oldu. Bu eleştirilere karşı sizin görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
- Her liste tartışılabilir. Bir liste hazırlanıyorsa, o listeye her kesimi memnun edecek isimleri koyma şansınız olmadığına göre memnun olmayan kesimler sizi tenkit
ederler. Bu tabiidir. Tenkit edileceksiniz diye öğrencilerin, dili en güzel örneklerden
tanımalarını, ifade zenginliklerini kavramalarını, düşüncelerin dil ile geliştirilme yollarını öğrenmelerini, dil ile yapay bir dünyanın nasıl kurulabildiğini görmeleri, anlamaları, kavramaları için listeler oluşturmaktan geri duramazsınız. Dünya bunu böyle
yapıyor. Belli yaş grupları belli eserleri okumak durumundadır. Üstelik bu listeleri
uzmanlar oluşturdu. Öğrencilerin bu listeleri belli metotlar aralığından okumaları
sağlanabilirse birkaç sene içinde dil ve düşünce olgunluğu çok daha yüksek bir nesil
ortaya gelecektir.
Biz yapılan tenkitleri değerlendiriyoruz. Bu listeler değişmez değildir. Çok büyük bir ihmal varsa bu giderilir. Esasen iki üç yılda bir liste yeniden gözden geçirilip
bazıları çıkarılabilir bazı yeni eserler listeye girebilir. Önemli olan amaca ulaşmaktır.
Amacın ne olduğunu zaten biraz önce de söyledik.
...
- Bazıları tarafından bu liste zorunlu bir okuma listesi gibi algılanıyor.
Dolayısıyla bu liste dışında başka hiçbir eser çocuklara okutulmayacakmış gibi
yanlış düşünceler doğuyor. Ayrıca, ‘ el altında bir liste bulunması bir kolaycılık ve bunun sonucunda da bir kısır döngü oluşur. ’ gibi eleştirilere karşı neler
söylemek istersiniz?
- Evet bu liste zorunlu bir okuma listesidir. Yukarıda belirtilen amaca uygun
olarak öğretmenlerin rehberliğinde bunlar okunacaktır. Ama bu liste var diye başka
eser okunmayacaktır diye bir şey düşünülemez. Öğrenci ne kadar çok kitap okursa
biz amacımıza o kadar çok yaklaşmış oluruz. Önemli olan okuma alışkanlığı kazanmaktır. Bunun itici gücü de bu liste olacaktır.
Elde bir listenin olması bir kolaycılık değildir. Bu dağınık, amaçsız, hedefi belli
olmayan okumalardan bizi kurtarır. Üstelik aynı eserleri okumuş bireylerin oluşturduğu toplumun yapısı daha sağlam ve kültürü daha zengin, birlik ve beraberlik duygusu daha yüksek olur.
37
DİL VE ANLATIM 6
Böyle bir liste kısır döngü oluşturmaz, aksine birlikte yürüyüşü kuvvetlendirir.
Şunu da belirtmek isterim: Bu eserler belli bir metot çerçevesinde okunacaktır.
Bu metot Türk Dili ve Edebiyatı dersinin yeni müfredatında gösterilmiştir.
Öğrencilerimizin bu eserleri okuyup okumadığını takip edebilmek için, bu
eserleri değerlendiriş şekillerini belirleyebilmek ve kazanımlarını takip edebilmek
için bilgisayar ortamında kullanılacak bir programın çalışmaları yapılmaktadır.
Çok eser okumak güzel bir şeydir. Ondan daha güzeli ve etkilisi güzel eserleri
defalarca okumaktır. O zaman bu eserleri güzel yapan sırlar önümüze açılır ve biz
bilinmeyen pek çok şeyi fark ederiz.
Bu okumalar bize fark etmeyi ve fark ettiklerimiz üzerinde düşünmeyi ve karmaşık yapıları çözümlemeyi öğretecektir.
- Bakanlığımızın bu tür çalışmaları sonucunda beklentileri nelerdir?
Özellikle okuma kültürü çerçevesinde düşünürsek neler söylenebilir? Ayrıca bu
yıl okullarımızda okuma kültürünü geliştirmek için gerçekleştirmeyi düşündüğünüz başka proje veya projeler var mı?
- Bu tür çalışmalardan beklentilerimizi söyleşinin başından beri, yeri düştükçe
dile getirdik. Özetleyecek olursak bu projeden amaç dil bilinci yüksek, ortak kültür
değerleri sağlam, geniş ufuklu bireyler yetiştirmektir.
- Sayın hocam, düşüncelerinizi Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim dergisi aracılığıyla kamuoyuyla paylaştığınız için teşekkür ederiz. 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle öğretmenlerimize neler söylemek istersiniz,
- Her devirde daima ideal öğretmen özlenmiştir. Oysa ideal öğretmen, her
öğretmenin içinde, ulaşılacak model olarak yaşar ve öğretmeni kendine çeker, onu
şekillendirir, yapması gerekenleri, ona hatırlatır. Hocam Mehmet Kaplan, bir yazısında, “Mevcudiyetinin farkında olmasa da her öğretmenin içinde böyle bir ideal öğretmen vardır.” der ve bu ideal öğretmenin, öğretmenden istediği en önemli şeyin
“vazife duygusu” olduğunu belirtir.
Vazife duygusunun en basit şekli zamanı iyi kullanmaktır. Zamanı iyi kullanan
öğretmen düşünce disiplininin ilk şartını yerine getiriyor demektir.
Düşünceyi öğrenciye öğretmen öğretir. Halis düşünce okulda, öğretmen rehberliğinde öğrenir. Düşüncenin disiplininden geçen nesiller ülkenin kültür ve ekonomik açıdan kalkınmasını sağlar.
Yeni Türk nesillerini yetiştiren öğretmen arkadaşlarımın öğretmenler gününü
tebrik eder, saygı ve sevgilerimi sunarım.
38
DİL VE ANLATIM 6
NELER ÖĞRENDİNİZ?
1.2. MÜLAKAT
Arapça bir kelime olan “mülâkât”, karşılıklı buluşmak, görüşmek demektir.
Ünlü kişilerin çeşitli yönlerini tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir
konuyu aydınlatmak için, ünlü kişilerle, uzmanlarla yapılan görüşmeleri sorulu-cevaplı olarak aktaran yazılara mülakat denir.
Mülakat yapacak olan kişi, mülakat yapacağı kişiden önceden randevu almalıdır.
Mülakat ile röportaj birbirine karıştırılır. Mülakatlarda konuşma yapılan kişi ile
konuşulanların dışına çıkılmaz.
Doğrudan doğruya sorular ve cevaplar aktarılarak mülakat yapılabildiği gibi
görüşülen yer ve kişi tanıtılarakta mülakata başlanılabilir.
Sorular herkesin anlayabileceği gibi açık ve net olmalı. Alınan cevaplar aynen
aktarılmalı.
Mülakatlarda ayrıntıya girmemek gerekir.
Mülakatlarda dil göndergesel işlevi ile alıcıyı harekete geçirme ve heyecana
bağlı işlevinde kullanılır.
Edebiyatımızda tanınmış mülakat yazarlarının bazıları; Ruşen Eşref Ünaydın,
Hikmet Feridun Es, Sermat Sami Uysal, Mustafa Baysal
BU KONUDA ÖĞRENDİKLERİM...
Œ …………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………
39
DİL VE ANLATIM 6
1.3. SÖYLEV (HİTABET, NUTUK)
Bu konuyu bitirdiğinizde;
t Söylevlerin ortak özelliklerini belirlemeyi;
t Söylevlerde kullanılan dil ve anlatımın özelliklerini belirlemeyi;
t Söylevin söz ve sesle gerçekleştirilen bir sanat olduğunu fark etmeyi;
t Söylev veren kişiyle dinleyici arasındaki ilişkinin önemini açıklamayı;
t Söylev hazırlamada dikkat edilecek hususları belirlemeyi;
t Söylev hazırlamayı;
t Söylevi akıcılık, bağlaşıklık ve bağdaşıklık bakımlarından değerlendirmeyi;
t Söylev metnini yazım ve noktalama bakımından değerlendirmeyi; öğrenmiş
olacaksınız.
HAZIRLIK ÇALIŞMALARI
1. Güzel ve etikli konuşmada jest ve mimik önemli midir? Açıklayınız.
2. İyi bir konuşmacı ne gibi özelliklere sahip olmalıdır?
UYGULAMA VE ALIŞTIRMA ÇALIŞMALARI
Atatürk Türk siyaset tarihinin gelmiş geçmiş en iyi hatiplerindendir. Aynı zamanda her söylediğini gerçekleştirin bir liderdir. Sizde tarihte önder olan liderleri ve
özelliklerini araştırınız.
ONUNCU YIL NUTKU
Türk Milleti!
Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün
Cumhuriyetimizin onuncu yılını
doldurduğu en büyük bayramdır.
Kutlu olsun!
Bu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne
kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
Resim. 01.05: Atatürk Onuncu Yıl Nutkunu okurken
40
DİL VE ANLATIM 6
Yurttaşlarım!
Az zamanda çok ve büyük işler yaptık; bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane
yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok
ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.Yurdumuzu, dünyanın
en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş
refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet
seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk
milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk
milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu
meşale, müspet ilimdir.
Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki yüksek bir insan cemiyeti olan
Türk milletinin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını,
ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve
her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete, hakiki huzurun temini yolunda,
kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.
Büyük Türk milleti!
On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki bu sözlerimin hiç birinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki millî
ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu,
bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki
Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Türk milleti!
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük
şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!
Ankara, 29 Ekim 1933
41
DİL VE ANLATIM 6
Cumhuriyet Döneminin en büyük konuşmacısı Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Atatürk zengin bir anlatıma sahiptir. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Yıl dönümünde söylediği “Onuncu Yıl söylevi” on yıllık geçmişin değerlendirmesidir. Bu söylev
yol gösterici ve uyarıcı bir söylevdir.
Atatürk parçalanmış, bölünmüş, çökmüş, bağımsızlığını yitirmiş, çağdışı kalmış
bir imparatorluktan koparak bir avuç Türk’ün yaşadığı “ata yurdu”nun insanlarıyla
bağımsız, yeni bir devlet kurmanın olağanüstü öyküsünü baştan sona ilk ağızdan ve
belgelerle söylevde anlatmaktadır. Söylev’de yürüttüğü Ulusal Kurtuluş Savaşı ile birlikte Tanzimat’la başlayıp eski -yeni, ileri - geri savaşının toplumsal bir kesintisini de
bize yansıtır.
Mecliste Atatürk tarafından okunan söylev otuz altı saat sürmüştür. 1927’de iki
cilt olarak basılmıştır. Mustafa kemal Atatürk Söylev’i “Gençliğe Sesleniş” ile bitirir.
KAVRAMLAR
tutarlılık: Tutarlı olma durumu. Kişinin anlattıklarının ve söylediklerinin bir önceki anlattıkları ve söyledikleriyle çelişmemesi.
hatip: Konuşmacı.
hitabet: Etkili söz söyleme sanatı.
1. Atatürk tarafından okunan Onuncu Yıl Nutku’ndan sesleniş ve heyecanı dile
getiren ifadeleri bularak bu ifadelerin metin içerisindeki işlevini açıklayınız.
2. Onuncu Yıl Nutku’nun ana düşüncesi nedir?
?
Fatih Sultan Mehmet’in nutku
Ey benim namlı, şerefli, sadık emirlerim! İyi bilirsiniz ki üstünde durduğumuz
şu memleket ve maliki olduğumuz devlet, nice müşkil muharebe ve mücahedeler sonunda, ecdadımız tarafından kazanılmış ve sonunda bize nasib olmuştur.
…
Bugün sizlere derim ki:
Canını feda etmeyen âşık vuslata nail olamaz. Nice kanlar döküldü. Nice yaralar açıldı. Nice dullar, yetimler gözlerinden matem yaşları akıttı. Nice âh u figanlar ulu
katlara yükseldi... Ama bu sayede nice müstahkem kâleler alındı. Nice engin dereler,
coşkun geçitler, ırmaklar, nice yalçın kayalar arası derbentler, nice sarp dağlar aşıldı.
kaç geceler uykusuz, kaç günler istirahatsiz geçildi.
Göğüslerine uzanan düşman kargılarını kıran ecdadımız, ihmal ve tembellik ne
idüğünü bilmediler. Zaman oldu ki talih, kendilerinden yüz çevirdi ama istikbalden
42
DİL VE ANLATIM 6
ümit kesmediler. Düşmanı hâk ile yeksan edinceye kadar azim ve imanla çalıştılar.
Hangi iş, kendilerine mümkün görünüyor, onu yapmak için hemen hareket ederlerdi.
Arzuları önünde seferin güçlüğünü, mesafelerin uzaklığını düşünmezlerdi. Zira nefislerine ve ulu himmetlerine güvenleri tam idi.
Amasya Müverrihi, O. Fevzi Olcay’dan
3. Yukarıdaki paragrafı yazım ve noktalama bakımından inceleyiniz.
Göğüslerine uzanan düşman kargılarını kıran ecdadımız, ihmal ve tembellik ne
idüğünü bilmediler. Zaman oldu ki talih, kendilerinden yüz çevirdi ama istikbalden
ümit kesmediler. Düşmanı hâk ile yeksan edinceye kadar azim ve îmanla çalıştılar.
Hangi iş, kendilerine mümkün görünüyor, onu yapmak için hemen hareket ederlerdi.
Arzuları önünde seferin güçlüğünü, mesafelerin uzaklığını düşünmezlerdi. Zira nefislerine ve ulu himmetlerine güvenleri tam idi.
4. Yukarıdaki paragrafı akıcılık, bağlaşıklık ve bağdaşıklık bakımlarından inceleyiniz.
?
5. Söylevlerde sadece hitap yeterli midir? Jest ve mimiklerin de önemi var mı?
Açıklayınız.
6. Mecliste Atatürk tarafından otuz altı saat okunan Nutuk’un dikkatle dinlenmesinin nedeni nedir? Araştırınız.
1.ETKİNLİK
Kelimeleri yerinde ve doğru kullanmak söylevlerde önemli midir? Araştırınız.
2. ETKİNLİK
Atatürk Cumhuriyet yönetimini neden seçmiştir? Cumhuriyet yönetiminin özellikleri
nelerdir? Araştırınız.
43
DİL VE ANLATIM 6
Resim. 03.06: Göktürk yazıtları
Göktürk Yazıtlarının nasıl ve nerede ortaya çıktığını araştırınız.
Göktürk Yazıtları
Doğu Yüzü:
Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağanı...
Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz çadırlı beyleri, milleti... Türk tanrısı... üzerinde kagan oturdum. Oturduğumda ölecek gibi düşünen Türk beyleri, milleti memnun olup sevinip,
yere dikilmiş gözü yukarı baktı. Bu zamanda kendim oturup bunca ağır töreyi dört
taraftaki... dim. Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun üzerine ecdadım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutu vermiş, düzene soku vermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya
baş eğdirmiş, dizliye dik çöktürmüş.
Kuzey Yüzü:
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar, ... Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde
gün ortasına batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet
hep bana tabidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar
ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde Dokuz Ersin’e kadar ordu sevk
ettim, Tibet’e ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapıya kadar
ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar
yürüttüm. Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş.
Muharrem ERGİN
(Orhun Abideleri)
44
DİL VE ANLATIM 6
7. Onuncu Yıl Nutku ile Göktürk Yazıtları arasındaki ortak özellikleri bularak
aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız.
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
…………………………………………………………………………………
8. Verilen söylevlerden beğendiğiniz cümle ve kelimeleri alarak kısa bir söylev
metni oluşturunuz.
3. ETKİNLİK
Verilen söylevlerden yararlanarak söylev hazırlamada dikkat edilecek hususları araştırınız.
9. Okuduğunuz ve incelediğiniz söylevleri düşünerek söylevlerin temel amacını belirleyiniz.
10. Söylevlerde dinleyicilerin zevk ve kültür seviyeleri ile ihtiyaçlarının hatip
tarafından dikkate alınıp alınmadığını okuduğunuz ve dinlediğiniz nutukları da hatırlayarak açıklayınız.
BİRAZ DAHA DÜŞÜNELİM
İyi bir hatip jest ve mimiklerinden yararlanırken ses tonunu da ona göre ayarlamalı
mıdır? Dinleyenlerin inanması açısından bu önemli midir?
45
DİL VE ANLATIM 6
OKUMA METNİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Beşinci Dönem Dördüncü Toplantı Yılının Açılışında Atatürk Adına Başvekil Celal Bayar Tarafından Okunan Söylev
1 Kasım 1938
Sevgili Arkadaşlarım!
Yüksek öğrenim gençlerini, istediğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz gibi millî
bilinç sahibi, modern kültürlü olarak yetiştirmek için İstanbul Üniversitesinin gelişmesi, Ankara Üniversitesinin tamamlanması ve Doğu Üniversitesinin yapılan
çalışmalarla belirlenmiş olan kurallar içinde, Van Gölü civarında kurulması çalışmaları, hızla ve önemle sürdürülmektedir.
Geçen yıl deneylerinin ümit verici
nitelikte olduğunu gördüğüm eğitmen
okulları çok iyi sonuçlar vermiş ve eğitim
kadrosuna bu yıl bin beş yüz kişi daha
eklenmiştir. Önümüzdeki yıllar içinde bu
sayının arttırılacağı şüphesizdir.
Resim. 03.07: Celal BAYAR
Türk Tarih ve Dil Kurumlarının çalışmaları övünülecek değer ve nitelik göstermektedir. Tarih tezimizi, reddedilmez kanıt ve belgelerle bilim dünyasına tanıtan
Tarih Kurumu, memleketin çeşitli yerlerinde yeniden kazılar yaptırmış ve milletlerarası toplantılara başarıyla katılarak verdiği bildirilerle yabancı uzmanların ilgi ve
övgülerini kazanmıştır.
Dil Kurumu en güzel ve en verimli bir iş olarak türlü bilimler ile ilgili Türkçe terimleri tespit etmiş ve böylece dilimiz, yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda
temel olacak adımını atmıştır.
Bu yıl, okullarımızda eğitimin, Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür yaşamımız yönünden önemli bir olay olarak nitelemek isterim.
Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi, spor alanında da amacına ulaşması için
yüksek Kamutay’ın onayladığı Beden Terbiyesi kanunun uygulanmasına geçildiğini
görmekle kıvançlıyım.
46
DİL VE ANLATIM 6
Saygıdeğer Arkadaşlarım!
Vatanın ve rejimin koruyucusu olmakla kalmayıp en geniş ve gerçek anlamıyla
bir barış etkeni, bir eğitim ve öğretim ocağı olan yenilmez ordumuzun geçen yıl
da belirttiğim ve açıkladığım gibi, son sistem silah ve motorlu araçlarla donatılması
yolundaki çalışmalara hız verilmiştir.
Geçen yıl büyük Meclisin kabul buyurduğu ödenek ile bir genel silahlanma
programı yapılmıştır ve uygulaması ilerlemektedir.
Deniz kuvvetlerimizin kuvvetlenmesi için gerekli olan savaş gemilerinin küçük
bir kısmı sipariş edilmiştir. Büyük bir kısmı da sipariş edilmek üzeredir.
Bu arada var olan gemilerimizin daha kusursuz bir duruma getirilmesi için önlem alınmaktadır.
Bu yıl Gölcük savaş tersanemizin yapımına başlanacaktır.
Hava programımız da önemle uygulanmaktadır.
Şanlı adını andıkça gönlümüzde sevinç ve sonsuz gurur duyduğumuz değerli
ordumuz, bu yaz doğu bölgesinde, doğanın en çetin ve sert şartları içinde yaptığı
manevralarda her gün artan gücünü ve yeteneğini bir kez daha göstermiştir.
Çok değerli komutan ve subaylarımızla kahraman erlerimizi, huzurunuzda övgüyle selamlarım.
Sayın Milletvekilleri! Dış siyasetimizin son yıl içindeki gelişmeleri geçen yıl ana
niteliklerini belirttiğim kurallar içinde gelişmiştir.
Son aylar içinde barış, çetin bir sınav geçirdi. Şimdi süresini ancak bir zaman
sonra anlayabileceğimiz yeni bir sessizlik dönemi içindeyiz.
Barış, milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir
kez ele geçirilince sürekli özen, ilgi ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını gerektirir.
Memleketimizin her gün daha çok güçlenmesini sağlamak için her alanda, her
türlü olasılığa karşı koyabilecek bir durumda bulunmak ve dünya olaylarının bütün
gelişimini büyük bir dikkatle izlemek, barışsever siyasetimizin dayandığı kuralların
başlıcalarıdır.
Milletlerin güvenliği ya iki taraflı ya da çok taraflı genel ve ortak anlaşmalarla,
uzlaşmalarla sağlanabilir diye kesin nitelikte ortaya atılan ve her biri diğerine ters
düşen prensipler, barışın korunması için bizim yönümüzden kesin ve doğru sayılamaz ve doğru olamaz. Bunların her birini coğrafi ve siyasi gereği ve duruma göre
kullanarak barış yolundaki özeni gerçeklere uydurmak her millet için ayrı bir görevdir.
Cumhuriyet hükûmeti bu gerçeği görmüş, uygulamış, en yakın komşularıyla
olduğu kadar en uzak devletlerle olan ilişkilerini, dostluklarını, anlaşmalarını ona
göre düzenlemeyi bilmiş ve böylece dış siyasetimizi sağlam kurallara dayandırmıştır.
47
DİL VE ANLATIM 6
Balkan siyaseti, Balkan devletlerinin ayrı ayrı ve ortak yararlarının en açık bir
belirtisi, Balkan milletlerinin her birinin ayrı ayrı güçlenmesi de barış yolundaki dinamik düşünce biçiminin uygulamalı bir örneğidir.
Burada sevinçle belirtmek istediğim bir olay, Balkan milletlerinin birbirleriyle
tam anlamıyla yakınlaşmalarına güçlü bir neden olmuştur. Ve yarın için de ümitlerle dolu bir eserdir. Selanik’te Balkan Antlaşması devletleri adına Konsey Başkanı ve
Sayın Yunan Başbakanı General Metaksas ile Sayın Bulgar Başbakanı Mösyö Köse
İvanof arasında imza edilmiş olan anlaşmadan söz etmek istediğim anlaşılmıştır. Bu
anlaşma, barış yolundaki sürekli çabalarımızın ve Balkan devletlerinin izlemeyi sürdürdükleri sağlam politikanın iyi bir biçimde ortaya çıkmasıdır.
Yine aynı gerçekler, aynı dinamizm ve aynı yüksek amaçlar, Sadabat Antlaşması taraflarının geçmişten miras kalmış boş inanışlarını bir anda yıkarak ilişkilerini yeni
ve verimli temellere dayandırmayı bildiklerini göstermiştir.
Türkiye’nin diğer devletlerle olan ilişkileri geçen yıl açıklıkla belirttiğim yolda
dostça gelişimler izleyerek ilerlemeyi sürdürüyor.
Hatay sorunun son yıl içinde geçirmiş olduğu evreleri bilmektesiniz.
Bu millî davayı bir Türk-Fransız dostluk anlaşması ile sonuçlandırmak yolundaki çalışma başarı ile sona erdi.
Türk ve Fransız askerlerinin geçici ve ortak işgali, bu anlaşmanın açık belirtisi oldu. Bu nedenle sükûn yerleşti ve seçimler tamamlandı. Sonunda Hatay, Millet
Meclisi’ne ve bağımsızlığına kavuştu. Bağımsız Hatay devleti bugün güvenlik güçlerini düzenlemek ve memleketin iç güvenliğini de kendi imkânlarıyla sağlamayla
uğraşmaktadır. Bunun da yakında başarılacağını ümit ediyoruz.
Geçen yıl, “Yarınki Türk-Fransız ilişkilerinin dilediğimiz yolda gelişmesine Hatay işinin iyi bir yönde gelişmesi temel bir ölçü ve unsur olacaktır.” demiştim. Doğrusu, Hatay işindeki Türk-Fransız anlaşması iki devlet arasındaki ilişkileri çok dostça bir
duruma getirmiştir.
Hatay işinde sağlanan sonuçların devamlılığı, Türk-Fransız dostluğunun da gelişme ve berraklaşmasında temel oluşturacağı düşüncesindeyim.
Cumhuriyet hükûmeti geçen yıllardaki çeşitli devletlerle, ekonomik ilişkilerini düzenleyen sözleşme ve anlaşmalar imza etmiş bulunuyor. Bu arada İngiltere
hükûmeti ile yapılan ticaret anlaşması ve aynı zamanda on altı milyon İngiliz liralık
bir ticaret ve silah kredisi sözleşmesini belirtmek isterim ki, aslında bununla ilgili
kanun yüksek onayınıza sunulmuştur.
Birkaç gün önce memleketimizi ziyaret eden Almanya’nın seçkin Ekonomi Bakanı Bay Funk ile yüz elli milyon marklık bir kredinin esaslarında anlaşmaya varılmıştır. Ayrıntılar yakında iki hükûmet arasında belirlenecektir.
48
DİL VE ANLATIM 6
Bu kredi anlaşmalarını, memleketimizin mali saygınlığına karşı gösterilen ciddi güvenin ve dış siyasetimizdeki dürüst gelişmelerin bir sonucu olarak düşünmek
gerekir.
Hükûmetin imzaladığı sözleşmeler içinde hukuki alanda çeşitli anlaşmalar bulunduğu gibi egemenliğe kavuşan dost Mısır devleti ile imzalanan bir de dostluk ve
konsolosluk sözleşmesi bulunmaktadır.
Büyük komşu ve dostumuz Sovyet Birleşik Cumhuriyeti ile geçen yıl içinde
yeni bir sınır anlaşması imza edilerek iki memleketin sınır ilişkileri bu şekilde iki tarafın deneyimlerinin gösterdiği sağlam temellere bağlanmıştır. Bu anlaşmanın yakında yürürlüğe konulması beklenmektedir.
Yine geçen yıl içinde, İtalya Hükûmeti, Montrö’de imzalanan ve devletlerin katılımına açık bırakılan Boğazlar Anlaşmasına katılmış ve bu büyük komşu memleketin bize karşı olan dostça tutumuna memleketimiz de aynı dostça duygularla karşılık
vermiştir.
Büyük Meclise, şimdiye kadar olduğu gibi bütün işlerinizde başarılar dilerim.
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III
Celâl ARAT (Yozgat): Çok yaşasın Atatürk.
ANITKABİR’İN ÖZELLİKLERİ
Resim. 01.08: Anıtkabir
49
DİL VE ANLATIM 6
ANITKABİR
Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve Türk İnkılaplarının büyük önderi Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk vatanının bağımsızlığını
kazanması için giriştiği savaş ve Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak
amacıyla gerçekleştirdiği inkılaplarla geçen yaşamı 57 yıl sürmüş ve Büyük Önder 10
Kasım 1938’de ebediyete intikal etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’yi bütün kurumları ile çağdaş uygarlığın bir
üyesi yapan, insanlık tarihine mal olmuş büyük bir önderdir. Onun yüceliğini her
yönüyle temsil edecek, ilke ve inkılapları ile çağdaşlaşmaya yönelik düşüncelerini
yansıtacak bir anıt mezar yapma fikri, Atatürk’ü kaybetmenin derin hüznü içindeki
Türk milletinin ortak isteği olarak belirmiş ve yapımına karar verilmiştir.
RASATTEPE (ANITTEPE)
Anıtkabir yapılmadan önce rasat istasyonu bulunması dolayısıyla Anıttepe’nin
ismi Rasattepe idi.
Bu tepede, M.Ö 12. yüzyılda Anadolu’da devlet kuran Frig uygarlığına ait tümülüsler (mezar yapıları) bulunmaktaydı. Anıtkabir’in Rasattepe’de yapılmasına karar verildikten sonra bu tümülüslerin kaldırılması için arkeolojik kazılar yapıldı. Bu
tümülüslerden çıkarılan eserler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
ANITKABİR’İN İNŞASI
Anıtkabir projesinin belirlenmesinden sonra, inşaatın başlayabilmesi için
ilk aşamada kamulaştırılma çalışmalarına başlandı. Anıtkabir’in inşaatı ise 9 Ekim
1944’de görkemli bir temel atma töreni ile başladı. Anıtkabir’in inşası dokuz yıllık bir
süre içinde dört aşamalı olarak yapılmıştır.
Birinci Kısım İnşaat: 1944-1945
Toprak seviyesi ve aslanlı yolun istinat duvarının yapılmasını kapsayan birinci
kısım inşaata 9 Ekim 1944’te başlamış ve 1945’te tamamlanmıştır.
İkinci Kısım İnşaat: 1945-1950
Mozole ve tören meydanını çevreleyen yardımcı binaların yapılmasını kapsayan ikinci kısım inşaat 29 Eylül 1945’te başlamış, 8 Ağustos 1950’de tamamlanmıştır. Bu aşamada inşaatın kâgir ve betonarme yapı sistemine göre, temel basıncının
azaltılması göz önünde tutularak, anıt kütlesinin “temel projesinin” hazırlanması
kararlaştırılmıştır. 1947 yılı sonuna kadar mozolenin temel kazısı ve izolasyonu tamamlanmış ve her türlü çöküntüleri engelleyecek olan on bir metre yüksekliğinde
betonarme temel sisteminin demir montajı bitirilme aşamasına gelmiştir.
Giriş kuleleri ile yol düzeninin önemli bir kısmı, fidanlık tesisi, ağaçlandırma
50
DİL VE ANLATIM 6
çalışmaları ve arazinin sulama sisteminin büyük bir bölümü tamamlanmıştır.
Üçüncü Kısım İnşaat: 1950
Anıtkabir üçüncü kısım inşaatı, anıta çıkan yollar, aslanlı yol, tören meydanı ve
mozole üst döşemesinin taş kaplaması, merdiven basamaklarının yapılması, lahit
taşının yerine konması ve tesisat işlerinin yapılmasını kapsıyordu.
Dördüncü Kısım İnşaat: 1950-1953
Anıtkabir’in 4. kısım inşaatı ise şeref holü döşemesi, tonozlar alt döşemeleri
ve şeref holü çevresi taş profilleri ile saçak süslemelerinin yapılmasını kapsıyordu.
Dördüncü kısım inşaat 20 Kasım 1950’de başlamış ve 1 Eylül 1953’te bitirilmiştir.
“Anıtkabir Projesi”nde mozolenin kolonat üstünde yükselen tonoz bir bölüm
vardı. 4 Aralık 1951 tarihinde hükûmet, şeref holünün yirmi sekiz metrelik yüksekliğinin azaltılması ile yapının daha çabuk bitirilmesinin mümkün olup olmadığını mimarlara sordu.
Mimarlar yaptıkları çalışmalar sonunda şeref holünü taş bir tonoz yerine, bir
betonarme tavan ile örtmenin mümkün olduğunu bildirdiler. Böylece tonoz yapının
zemine vereceği ağırlık ve bunun doğuracağı teknik mahzurlar da ortadan kalkıyordu.
Anıtkabir yapımında beton üzerine dış kaplama malzemesi olarak kolay işlenebilen gözenekli, çeşitli renklerde traverten, mozole içi kaplamalarında ise mermer
kullanılmıştır.
Heykel grupları, aslan heykelleri ve mozole kolonlarında kullanılan beyaz travertenler Kayseri Pınarbaşı İlçesi’nden, kulenin iç duvarlarında kullanılan beyaz travertenler ise Polatlı ve Malıköy’den getirilmiştir. Kayseri Boğazköprü mevkisinden
getirilen siyah ve kırmızı travertenler tören meydanı ve kulelerin zemin döşemelerinde, Çankırı Eskipazar’dan getirilen sarı travertenler zafer kabartmaları, şeref holü
dış, duvarları ve tören meydanını çevreleyen kolonların yapımında kullanılmıştır.
Şeref holünün zemininde kullanılan krem, kırmızı ve siyah mermerler Çanakkale, Hatay ve Adana’dan, şeref holü iç yan duvarlarında kullanılan kaplan postu
Afyon’dan, yeşil renk mermer Bilecik’ten getirilmiştir. Kırk ton ağırlığındaki yekpare lahit taşı Adana’nın Osmaniye ilçesi’nden, lahitin yan duvarlarını kaplayan beyaz
mermer ise Afyon’dan getirilmiştir.
ANITKABİR’İN MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Türk mimarlığında 1940-1950 yılları arası, “II. Ulusal Mimarlık Dönemi” olarak
adlandırılır. Bu dönemde daha çok anıtsal yönü ağır basan, simetriye önem veren,
kesme taş malzemenin kullanıldığı binalar yapılmıştır. Anıtkabir bu dönemin özelliklerini taşımaktadır.
51
DİL VE ANLATIM 6
Bu dönem özellikleri ile birlikte Anıtkabir’de Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerine ve süsleme ögelerine sıkça rastlanır.
Örneğin; dış cephelerde, duvarların çatı ile birleştiği yerde kuleleri dört yandan saran Selçuklu taş işçiliğinde testere dişi olarak adlandırılan bordür bulunmaktadır. Ayrıca Anıtkabir’in bazı yerlerinde (Mehmetçik Kulesi, Müze Müdürlüğü) kullanılan çarkıfelek ve rozet denilen taş süslemeler Selçuklu ve Osmanlı sanatında da
göze çarpmaktadır.
Bütün bu özellikleriyle yapıldığı dönemin en iyi örneklerinden biri olan Anıtkabir yaklaşık yedi yüz elli bin m² lik bir alanı kaplamakta olup, Barış Parkı ve Anıt
Bloku olarak iki kısma ayrılır.
A- BARIŞ PARKI
Anıtkabir; Atatürk’ün “Yurtta
Sulh, Cihanda Sulh” özdeyişinden
ilham alınarak, çeşitli yabancı ülkelerden ve Türkiye’nin bazı bölgelerinden getirilen fidanlarla oluşturulan
Barış Parkı içinde yükselmektedir.
Afganistan, ABD Almanya,
Avusturya, Belçika, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hindistan,
Irak, İngiltere, İspanya, İsrail, İsveç,
İtalya, Japonya, Kanada, Kıbrıs, MıResim. 01.09: Barış parkı
sır, Norveç, Portekiz, Yugoslavya ve
Yunanistan’dan çeşitli ağaç ve fidanlar getirilmiştir. Bugün Barış Parkı’nda yüz dört ayrı türden yaklaşık kırk sekiz bin
dört yüz adet süs ağacı, ağaççık ve süs bitkisi bulunmaktadır.
B- ANIT BLOKU
Anıtkabir Anıt Bloku üç bölümden oluşmaktadır.
1. Aslanlı Yol
2. Tören Meydanı
3. Mozole
Anıtkabir’e Tandoğan kapısından girildiğinde Barış Parkı içerisinde uzanan
yoldan Aslanlı Yol başındaki yirmi altı basamaklı geniş merdivenlere ulaşılır. Merdivenin hemen başında karşılıklı olarak istiklal ve hürriyet kuleleri yer alır.
Anıtkabir yapı topluluğu içinde, simetri gözetilerek yerleştirilmiş olan on adet
kule vardır. Bu kulelere ulusumuzun ve devletimizin oluşumunda büyük tesirleri
olan yüce kavramları temsil eden isimler verilmiştir. Kuleler, plan ve yapı bakımın-
52
DİL VE ANLATIM 6
dan birbirinin benzeridir. Kareye yakın 12 x14 x7,20 m boyutlarında dikdörtgen plan
üzerine kurulmuş olan kulelerin üzeri piramit biçiminde çatılarla örtülüdür. Çatıların
tepelerinde, eski Türk çadırlarında görülen tunç mızrak ucu vardır. Eski Türk kilim
desenlerinden alınmış geometrik süslemeler, fresk tekniğinde uygulanmıştır.
Ayrıca kulelerin iç duvarlarında, o kulenin ismiyle ilgili bir kompozisyon ve
Atatürk’ün özlü sözleri bulunmaktadır.
İSTİKLAL KULESİ
Resim. 01.10: İstiklal kulesi
Aslanlı yolun sağ başındaki İstiklal
Kulesi’nin iç duvarlarında bulunan kabartmada, ayakta duran ve iki eliyle kılıç tutan bir
gencin yanında bir kaya üzerine konmuş kartal
figürü görülmektedir. Kartal, mitolojide ve Selçuklu sanatında gücün, istiklal ve bağımsızlığın sembolü olarak tasvir edilmiştir. Kılıç tutan
genç ise istiklali savunan Türk milletini temsil
etmektedir. Kabartma Zühtü Müridoğlu’nun
eseridir.
Ayrıca kule duvarlarında yazı bordürü olarak Atatürk’ün istiklalle ilgili şu sözleri yer almaktadır:
“Ulusumuz en korkunç yok oluşla son buluyor gibi görünmüşken, tutsak edilmesine karşı evladını ayaklanmaya davet eden atalarının sesi, kalplerimiz içinde
yükseldi ve bizi son Kurtuluş Savaşı’na çağırdı.” (1921)
“Hayat demek savaşma, çarpışma demektir. Hayatta başarı kesinlikle savaşta
başarı kazanmakla mümkündür.” (1927)
“Biz hayat ve bağımsızlık isteyen ulusuz ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı hiçe sayarız.” (1921)
“İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk ulusu, Türkiye’nin
gelecekteki çocukları, bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar.” (1927)
“Bu ulus bağımsızlıktan yoksun olarak yaşamamıştır, yaşıyamaz ve yaşamıyacaktır ya istiklal ya ölüm.” (1919)
Kulenin içinde ise Anıtkabir maketi ile Anıtkabir’i tanıtıcı ışıklı panolar bulunmaktadır.
53
DİL VE ANLATIM 6
HÜRRİYET KULESİ
Aslanlı Yol’un sol başında bulunan Hürriyet Kulesi içindeki kabartmada; elinde kâğıt
tutan melek figürü ile meleğin yanında şaha
kalkmış bir at tasvir edilmiştir. Melek figürü
bağımsızlığın kutsallığını, elindeki kâğıt “Hürriyet Beyannamesi”ni sembolize etmektedir.
At figürü ise hürriyet ve bağımsızlık sembolüdür. Kabartma Zühtü Müridoğlu’nun eseridir.
Kule duvarlarında Atatürk’ün hürriyet
ile ilgili şu sözleri yazılıdır.
“Esas, Türk ulusunun saygın ve onurlu
bir
ulus olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak
Resim. 01.11: Hürriyet kulesi
tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir.
Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun
bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan
yüksek bir işleme hak kazanamaz.” (1927)
“Bence, bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın sürekli olarak bulunabilmesi kesinlikle o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olabilmesiyle mümkündür.”
“Özgürlüğün de eşitliğin de adaletin de dayandığı ulusal egemenliktir.”
“Bütün tarihsel yaşantımızda özgürlük ve bağımsızlığa sembol olmuş bir ulusuz.”
Kule içinde Anıtkabir’in inşaat çalışmalarını gösteren fotoğraf sergisi ve inşaatta kullanılan taş örnekleri bulunmaktadır.
KADIN HEYKEL GRUBU
İstiklal kulesinin önünde, ulusal giysiler
giymiş üç kadından oluşan bir heykel grubu vardır. Bu kadınlardan kenarlardaki ikisi yere kadar
uzanan kalın bir çelenk tutmaktadır. Başak demetlerinin meydana getirdiği çelenk bereketli
yurdumuzu temsil etmektedir. Soldaki kadın, ileri
uzattığı elindeki kapla Atatürk’e Tanrı’dan rahmet
dilemekte, ortadaki kadın eliyle yüzünü kapamış
ağlamaktadır.
Bu üçlü grup, Türk kadınlarının Atatürk’ün
ölümünün derin acısı içinde bile gururlu, ağırbaşlı ve azimli oluşunu dile getirmektedir. Heykel
grubu Hüseyin Özkan’ın eseridir.
Resim. 01.12: Kadın heykel grubu
54
DİL VE ANLATIM 6
ERKEK HEYKEL GRUBU
Hürriyet Kulesi’nin önünde
üç erkekten oluşan heykel grubu
vardır. Sağdaki erkek başında miğferi ve kalın kaputu ile Türk askerini
temsil ederken, onun yanında elinde kitabı ile Türk gençliğini ve aydın
insanı, biraz gerisinde ise yerel kıyafetlerle Türk köylüsü temsil edilmiştir. Her üç heykelin yüzünde derin
acı ile Türk milletinin kendine özgü
ağırbaşlılığı ve yüksek irade gücü
dile getirilmiştir. Heykel grubu, Hüseyin Özkan’ın eseridir.
Resim. 01.13: Erkek heykel grubu
ASLANLI YOL
Ziyaretçileri Atatürk’ün yüce huzuruna hazırlamak için yapılmış olan 262 m
uzunluğundaki yolun iki yanında oturmuş
pozisyonda yirmi dört aslan heykeli bulunmaktadır. Atatürk’ün Türk ve Anadolu tarihine verdiği önem sebebiyle, Anadolu’da
uygarlık kuran Hititlerin sanat üslubu ile
yapılan aslan heykelleri kuvvet ve sükûneti
temsil etmektedir. Heykeller Hüseyin
Özkan’ın eseridir.
Resim. 01.14: Aslanlı yol
TÖREN MEYDANI
Aslanlı yolun sonunda yer alan tören
meydanı 129 x84,25 m boyutlarındadır. 15.000
kişi kapasiteli bu alanın zemini; siyah, kırmızı,
sarı ve beyaz renkte traverten taşlardan oluşan
üç yüz yetmiş adet halı ve kilim deseniyle bezenmiştir.
Resim. 01.15: Tören meydanı
55
DİL VE ANLATIM 6
MEHMETÇİK KULESİ
Aslanlı yolun bitiminde sağda Mehmetçik
Kulesi yer almaktadır. Kulenin dış yüzeyinde yer
alan kabartmada; cepheye gitmekte olan Mehmetçiğin evinden ayrılışı ifade edilmektedir. Bu
komposizyon da elini asker oğlunun omzuna atmış onu vatan için savaşa gönderen hüzünlü, fakat gururlu anne tasvir edilmiştir. Kabartma Zühtü
Müridoğlu’nun eseridir.
Kulenin duvarlarında Atatürk’ün Mehmetçik
ve Türk kadınları hakkında söylediği özlü sözler yer
almaktadır:
“Kahraman Türk eri Anadolu savaşlarının anlamını kavramış, yeni bir ülke ile savaşmıştır.” (1921)
“Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ulusunda
Anadolu köylü kadının üstünde kadın çalışmasından söz etmek imkânı yoktur.” (1923)
Resim. 01.16: Mehmetçik kulesi
“Bu ulusun çocuklarının özverileri, kahramanlıkları için ölçü birimi bulunamaz.”
Kulenin içinde; Anıtkabir ve Atatürk ile ilgili çeşitli kitaplar ve hediyelik eşyalar
ziyaretçilere sunulmaktadır.
ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMİ KÜTÜPHANESİ
Mehmetçik ve Zafer kuleleri arasında yer alan; müze, kitaplık ve Kültürel Faaliyetler Müdürlüğünün içindeki birimde “Atatürk ve Türk Devrimi Kütüphanesi” bulunmaktadır. Atatürk, millî mücadele ve inkılaplar konulu Türkçe ve yabancı dillerde
kitapların bulunduğu bir “İhtisas Kütüphanesi” olarak, her kesimden araştırmacı ve
okuyucuya hafta içi 09.00-12.30 / 13.30-17.00 saatleri arasında hizmet vermektedir.
ZAFER KULESİ
Kulenin duvarlarında Atatürk’ün en önemli üç zaferinin tarihi ve zaferle ilgili
özlü sözleri yazılıdır.
Kule içinde Atatürk’ün naaşını 19 Kasım 1938’de İstanbul Dolmabahçe Sarayı’ndan
alarak Sarayburnu’nda donanmaya teslim eden top arabası sergilenmektedir.
56
DİL VE ANLATIM 6
İSMET İNÖNÜ’NÜN LAHDİ
Barış ve Zafer kuleleri arasında yanları açık sütunların oluşturduğu galerinin ortasında 25 Aralık 1973 yılında vefat eden
Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı, Türk Millî
Mücadelesinin Batı Cephesi komutanı ve ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün sembolik
lahdi(Duvarları taş veya tuğladan, üstü taş bir
kapakla örtülü mezar.) bulunmaktadır. Mezar
odası alt kattadır.
Resim. 01.17: İsmet İnönü lahdi
İsmet İnönü, Anıtkabir’e 28 Aralık 1973’te
Bakanlar Kurulu Kararı ile defnedilmiştir.
BARIŞ KULESİ
Kulenin iç duvarında Atatürk’ün “Yurtta
Barış, Dünyada Barış” ilkesini dile getiren bir
kabartma kompozisyonu yer almaktadır. Bu
kabartmada çiftçilik yapan köylüler ve yanlarında kılıcını uzatarak onları koruyan bir asker
figür tasvir edilmiştir. Bu asker barışın sağlam
ve güvenli kaynağı olan Türk ordusunu sembolize etmektedir. Bu şekilde insanlar Türk
ordusunun sağladığı huzur ortamı içinde
günlük hayatlarını devam ettirmektedirler.
Kabartma, Nusret Suman’ın eseridir.
Resim. 01.18: Barış kulesi
Kule duvarlarında Atatürk’ün barış ile ilgili
şu sözleri yer almaktadır.
“Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir.” (1935)
“Yurtta Barış, Cihanda Barış.”
“Ulusun hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir.” (1923)
Kulenin içinde ise Atatürk’ün 1935-1938 yılları arasında kullandığı Lincoln
marka tören ve makam otomobilleri sergilenmektedir.
57
DİL VE ANLATIM 6
23 NİSAN KULESİ
Kulenin iç duvarında 23 Nisan 1920’de Türkiye
Büyük Millet Meclisinin açılışını temsil eden bir kabartma yer almaktadır. Bu kabartmada, ayakta duran kadının tuttuğu kâğıdın üzerinde 23 Nisan 1920
yazılıdır. Kadının diğer elinde Millet Meclisimizin açılışını simgeleyen bir anahtar bulunmaktadır. Kabartma, Hakkı Atamulu’nun eseridir.
Resim. 01.19: 23 Nisan kulesi
Kule duvarlarında meclisin açılışıyla ilgili
Atatürk’ün özlü sözleri yer almaktadır:
“Bir tek karar vardı: O da ulusal egemenliğe dayalı, hiçbir koşula bağlı olmayan
bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurmak.” (1919)
“Türkiye Devletinin tek ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.”
“Bizim bakış açılarımız kuvvetin, gücün, egemenliğin, yönetimin doğrudan
doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır.”
Kulede Atatürk’ün 1936-1938 yılları arasında kullandığı Cadillac marka özel
otomobili sergilenmektedir.
BAYRAK DİREĞİ
Anıtkabir’in Çankaya yönündeki yirmi sekiz basamaklı tören meydanına giriş
merdivenlerinin ortasında, tek parçalı yüksek bir direk üzerinde Türk bayrağı dalgalanır. Amerika’da özel olarak yaptırılan 33.53 m yüksekliğindeki bu direk, Avrupa’daki tek parça çelik bayrak direklerinin en yükseğidir. Direğin dört metresi kaidenin
altında kalmaktadır. Amerika’da yaşayan Türk asıllı Amerika vatandaşı Nazmi Cemal
tarafından, kendi bayrak direği fabrikasında imal edilerek 1946 yılında Anıtkabir’e
hediye edilmiştir. Bayrak direğinin kaidesinde yer alan kabartmada; meşale Türk medeniyetini, kılıç; taarruz gücünü, miğfer; savunma gücünü, meşe dalı; zaferi, zeytin
dalı ise barışı simgelemektedir. Türk bayrağı, ulusumuzun yurdunu savunma, zafer
kazanma, barışı koruma ve uygarlık kurma gibi yüce değerleri üzerinde dalgalanmaktadır. Kabartma Kenan Yontuç’un eseridir.
MİSAKIMİLLÎ KULESİ
Müzenin girişindeki bu kulenin içinde bulunan kabartma, tek vücut olarak kenetlenmemizi sembolize etmektedir. Kabartma, bir kılıç kabzası üzerinde üst üste
konmuş dört elden ibarettir. Bu komposizyon Türk vatanının kurtarılması için içilen
millet andını ifade etmektedir. Kabartma Nusret Suman’ın eseridir.
Kulenin duvarlarında Atatürk’ün Millîmısak ile ilgili şu sözleri yazılıdır:
58
DİL VE ANLATIM 6
“Kurtuluşumuzun genel kuralı olan
ulusal andı tarih safhasına yazan ulusun
demir elidir.” (1923)
“Ulusal sınırlarımız içinde özgür ve
bağımsız yaşamak istiyoruz.” (1921)
“Ulusal benliği bulamayan uluslar
başka ulusların avıdır.” (1923)
Kulenin ortasında Anıtkabir’de icra
edilen törenlere katılan heyetlerin özel
defteri imzalamaları için imza kürsüsü
Resim. 01.20: Misakimillî kulesi
yer almaktadır. Müzenin girişi olan bu
kulede bulunan aktüalite panolarında
Anıtkabir’de yapılan önemli törenlere ait fotoğraflar da sergilenmektedir.
ANITKABİR ATATÜRK MÜZESİ
Anıtkabir Proje Yarışması şartlarına uygun olarak, Misakımillî ve inkılap kuleleri arasındaki bölüm müze olarak belirlenmiştir. Bu
amaçla 21 Haziran 1960’ta Anıtkabir Atatürk
Müzesi açılmıştır. Burada Atatürk’ün kullandığı eşyalar ve kendisine hediye edilen armağanlar ve giysileri teşhir edilmektedir.
Müzede ayrıca Atatürk’ün madalya ve
nişanları ile manevi evlatlarından A. Afet İnan, Resim. 01.21: Anıtkabir Atatürk Müzesi
Rukiye Erkin, Sabiha Gökçen’in müzeye armağan ettikleri Atatürk’e ait eşyalar sergilenmektedir.
İNKILAP KULESİ
Müzenin devamı olan bu kulede Atatürk’ün giydiği elbiseler sergilenmektedir. Kulenin iç duvarında yer alan kabartmada zayıf, güçsüz bir elin tuttuğu sönmek
üzere olan bir meşale, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nu simgelemektedir.
Güçlü bir elin göklere doğru kaldırdığı ışıklar saçan diğer bir meşale ise, yeni Türkiye
Cumhuriyeti ve Atatürk’ün Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için
yaptığı inkılapları simgelemektedir. Kabartma Nusret Suman’ın eseridir.
Kule duvarlarında Atatürk’ün inkılaplarla ilgili şu sözleri yazılıdır:
“Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse
ilerlemesine, uygarlaşmasına teknik imkân ve bilimsel ihtimal yoktur.”
“Biz ilhamlarımızı gökten ve bilinmeyen alemden değil, doğrudan doğruya
hayattan almış bulunuyoruz.”
59
DİL VE ANLATIM 6
Müzenin giysi bölümü olarak kullanılan bu kulede; Anadolu Üniversitesi eski
rektörü Prof. Dr.Yılmaz Büyükerşen’in yaptığı Atatürk’ün gerçek boyutlarında balmumu heykeli bulunmaktadır.
CUMHURİYET KULESİ
Sanat Galerisi’nin girişi olan
bu kulenin duvarlarında Atatürk’ün
Cumhuriyet ile ilgili şu özlü sözü bulunmaktadır.
“En büyük gücümüz, en güvenilir dayanağımız, ulusal egemenliğimizi kavramış ve onu eylemli olarak
halkın eline vermiş ve halkın elinde
tutabileceğimizi gerçekten kanıtlamış olduğumuzdur.”
Kulenin içinde, Atatürk’ün öğrenim gördüğü Manastır Askeri İdadisi
Resim. 01.22: Cumhuriyet kulesi
ile Sivas ve Erzurum Kongre binaları ve
I. TBMM binalarının maketleri ve o dönemlere ait fotoğraflar sergilenmektedir.
SANAT GALERİSİ
Cumhuriyet Kulesi ve Müdafaa-i Hukuk Kuleleri arasında yer alan bu bölümde
Atatürk’ün özel kitaplığı teşhir edilmektedir.
Duvarlarda Atatürk’ü ziyaret etmiş olan yabancı devlet adamları ile Atatürk’ü
birlikte tasvir eden yağlı boya tablolar bulunmaktadır. Bu tablolar, ressam Rahmi
Pehlivanlı’nın eseridir.
Galeride ayrıca, Atatürk, Millî Mücadele ve Anıtkabir konulu belgesel filmlerin
gösterildiği sinevizyon bölümü yer almaktadır.
MÜDAFAA-İ HUKUK KULESİ
Bu kule duvarının dış yüzeyinde yer
alan kabartmada, Kurtuluş Savaşımızda ulusal birliğimizin temeli olan Müdafaa-i Hukuk
dile getirilmektedir. Kabartmada, bir elinde
kılıç tutarken diğer elini ileri uzatmış sınırlarımızı geçen düşmana “Dur!” diyen bir erkek
figür tasvir edilmiştir. İleri uzatılan elin altında
bulunan ulu ağaç yurdumuzu, onu koruyan
erkek figürü ise kurtuluş amacıyla birleşmiş
olan milletimizi temsil etmektedir. Kabartma
Nusret Suman’ın eseridir.
60
Resim. 01.23: Müdafaa-i Hukuk kulesi
DİL VE ANLATIM 6
Kulenin duvarlarında Atatürk’ün Müdafaa-i Hukuk konusunda söylediği sözler
yer almaktadır:
“Ulusal gücü etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.” (1919)
“Ulus bundan sonra hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına şahsen kendisi sahip çıkacaktır.” (1923)
“Tarih; bir ulusun kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez.” (1919)
“Türk ulusunun kalbinden, vicdanından doğan ve onu esinlendiren en esaslı,
en belirgin istek ve iman belli olmuştu: Kurtuluş.” (1927)
Kulenin içinde “Atatürk ve Millî Mücadele” konulu periyodik sergiler düzenlenmektedir. Ayrıca Atatürk’ün öğrenim gördüğü Harbiye Mektebinin maketi bulunmaktadır.
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ KONULU KABARTMA
Komposizyonun sağında bir genç, iki at, bir kadın ve bir erkek bulunmaktadır. Bunlar, savaşın ilk döneminde düşman saldırıları karşısında evlerini bırakıp yurt savunması
için yollara düşmüştür. Sağdaki delikanlı arkaya dönmüş, sol elini kaldırıp yumruğunu
sıkarak düşmanlara; “Bir gün döneceğiz ve sizden öcümüzü alacağız.” demektedir.
Bu üçlü grubun önünde çamura batmış bir araba, çabalayan atlar, tekerleği döndürmeye çalışan bir erkek ve iki kadın ile ayakta bir yiğit ve ona bir kılıç sunan diz
çökmüş bir kadın vardır. Bu grup figürleri, Sakarya Muharebesi başlamadan önceki
dönemi temsil etmektedir. Bu grubun solunda, yere oturmuş iki kadın ve bir çocuk,
düşman istilası altında, Türk ordusunu bekleyen halkımızı simgelemektedir. Bu halkın
üzerinden uçarak Başkomutan Mustafa Kemal’e çelenk sunan bir zafer meleği vardır.
Komposizyonun sonunda yere oturan kadın vatan anayı, diz çöken genç Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazanan Türk ordusunu, meşe ağacı ise zaferi simgelemektedir. Vatan ana, Türk ordusunun zaferinin simgesi olan meşe ağacını göstermektedir. Kabartma İlhan Koman’ın eseridir.
BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ KONULU KABARTMA
Resim. 01.24: Başkomutan Meydan
Muharebesi konulu kabartma
Komposizyonun solunda yer alan ve
bir köylü kadın, bir erkek çocuk ve bir attan
oluşan grup milletçe savaşa hazırlık dönemini temsil etmektedir. Sonraki bölümde;
Atatürk bir elini ileri uzatmış ve “Ordular
ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” diyerek ordularımıza hedefi göstermektedir. Öndeki
melek, Ata’nın emrini borusu ile uzak ufuklara iletmektedir. Bundan sonraki bölümüde, Atatürk’ün emrini yerine getiren Türk
ordusunun fedakarlıklarını ve kahraman-
61
DİL VE ANLATIM 6
lıklarını temsil eden kabartmada, vurulup düşen bir erin elindeki bayrağı kavrayan
bir yiğit ile siperde ellerinde kalkan ve kılıçlı bir asker Türk ordusunun taarruzunu
sembolize etmektedir. Önde ise elinde Türk bayrağı ile Türk ordusunu çağıran zafer
meleği bulunmaktadır. Kabartma Zühtü Müridoğlu’nun eseridir.
MOZOLE
Anıtkabir’in en önemli bölümü olan
mozoleye çıkan kırk iki basamaklı merdivenlerin ortasında “hitabet kürsüsü” yer almaktadır. Mermer kürsünün tören meydanı
cephesi dairesel geometrik motiflerle süslü
olup, ortasında Atatürk’ün “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” sözü yazılıdır. Kürsü
Kenan Yontuç’un eseridir.
Mozole 72x52x17 m boyutlarında
uzunca dikdörtgen bir plan üzerine kurulResim. 01.25: Mozole
muş olup, ön ve arka sekiz, yan cepheler
ise 14.40 m yüksekliğinde ondört kolonatla
çevrelenmiştir. Mozole cephesinde, solda Atatürk’ün Türk gençliğine hitabı, sağda
ise Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. yıl dönümünde söylediği nutku yer almaktadır.
Harfler taş kabartma üzerine altın yaldızlarla yazılmıştır.
ŞEREF HOLÜ
Şeref holüne bronz kapılardan girilir. Girişte sağda Atatürk’ün
29 Ekim 1938 tarihli Türk ordusuna
son mesajı, solda ise 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Atatürk’ün
ölümü üzerine yayınladığı 21 Kasım 1938 tarihli Türk milletine taziye mesajı yer almaktadır. Bu iki
yazıt Atatürk’ün doğumunun 100.
yılı olan 1981’de yazılmıştır.
Girişin tam karşısında büyük
Resim. 01.26: Şeref holü
pencerenin yer aldığı nişin içinde,
Atatürk’ün sembolik lahdi bulunmaktadır. Lahit taşı tek parça kırmızı mermer olup kırk ton ağırlığındadır. Lahit taşının yer aldığı bölüm ise beyaz Afyon mermeri ile kaplıdır. Şeref holünün zemini
Adana ve Hatay’dan, yan duvarları ise Afyon ve Bilecik’ten getirilen kırmızı, siyah,
62
DİL VE ANLATIM 6
yeşil ve kaplan postu mermerlerle kaplanmıştır.
Şeref holünün yirmi yedi kirişten oluşan tavanı ile yan galeri tavanları mozaik
ile süslenmiştir. Şeref holünün yüksekliği 17 m olup, yan duvarlarında altışardan on
iki adet bronz meşale bulunmaktadır. Mozole yapısının üstü, düz kurşun çatı ile örtülüdür.
MEZAR ODASI
Atatürk’ün aziz naaşı, mozolenin zemin katında doğrudan doğruya toprağa kazılmış bir mezarda bulunmaktadır. Mozolenin birinci katı
olan şeref holündeki sembolik lahit
taşının tam altında bulunan mezar
odası Selçuklu ve Osmanlı mimari stilinde sekizgen planlı olup, piramidal
külahlı, tavanı geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. Zemin ve duResim. 01.27: Mezar odası
varlar siyah, beyaz, kırmızı mermerlerle kaplanmıştır. Mezar odasının ortasında kıble yönünde kırmızı mermer sanduka
yer almaktadır. Mermer sandukanın çevresinde bütün illerden ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nden gönderilen toprakların konulduğu pirinç vazolar bulunmaktadır.
ALAGÖZ KARARGÂH MÜZESİ
Sakarya Savaşı’nda düşmanın Polatlı yakınlarına kadar ilerlemesi üzerine Batı
Cephesi Komutanlığı, Ankara-Polatlı arasındaki Alagöz Köyü’nü Cephe Karargâhı
olarak seçmiştir. Bu köyün halkından, Türkoğlu Ali Ağa’ya ait çiftlik evi karargâh olarak kullanılmıştır.
Sakarya Savaşı’nın bitiminde bina, sahipleri olan Ali Türkoğlu ve oğulları tarafından 1965 yılına kadar ev olarak kullanılmıştır. 1965 yılında varisleri tarafından
Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiştir. 1967 yılında, Eski Eserler ve Müzeler Genel
Müdürlüğüne bağlı olan Anıtkabir Müze Müdürlüğüne devredilen binanın, restorasyonu yapılarak müze hâline getirilmiştir.
10 Kasım 1968 tarihinde sadece üst katı tanzim edilerek teşhire açılmış, alt kat
odaları ise 1983 yılında yapılan yeni bir düzenlemeyle teşhire açılmıştır.
Bina iki katlıdır ve Giysi Odası, Kitaplık ve Hatıra Eşya Odası, Zabitan Yemek
Odası, Mutfak, Muhabere Odası, Başkumandanlık Odası, Kurmay Heyeti Odası, Dinlenme Odası, Yaveler Odası, Atatürk’ün Yatak Odası, Atatürk’ün Yemek Odası ve Hizmet Eri Odası olmak üzere on iki odadan oluşmaktadır.
63
DİL VE ANLATIM 6
NELER ÖĞRENDİNİZ?
1.3. SÖYLEV (HİTABET, NUTUK)
Bir topluluğun önünde belli bir fikri, bir duyguyu aşılamak için söylenen etkili
ve inandırıcı konuşmalara söylev (nutuk – hitabet) denir.
Nutuk her konuda hazırlanabilir. Özellikle millî ve manevi konularda toplumla
ilgili düşüncüler üzerinde hazırlanır.
Söylev heyecanlandırarak bir fikri aşılamaktır.
Topluluk karşısında konuşma sanatına hitabet, söylevciye de hatip denir.
Söylev- nutuk- hitabet aynı anlamda kullanılmaktadır.
Özellikleri
Söyleve dinleyicilerin ilgisini çekecek cümlelerle başlanmalı.
Söylevci söylevin çeşidine ve konuya bağlı olarak anlaşılır sözcükler seçmeli;
cümleler kısa, yalın, içten ve etkili olmalı.
Ele alınan konu açık kesin ve inandırıcı biçimde ortaya konmalı.
Söylevcinin konuştuğu konuyu bütün yönleri ile iyi bilmesi ve söyleyeceklerine kendisinin inanması gerekir.
Söylevcilerin en önemli yeteneği toplulukları inandırmadaki güçleridir. Söylevcinin iddiaları kanıtlaması ve dinleyicilerde oluşacak kuşkuları ortadan kaldırması
gerekir.
Söylevci dilin özelliklerini iyi bilmeli, kelimeleri yerinde ve zamanında kullanmalıdır.
Söylevde kelimelerin anlamı kadar konuşma sırasındaki vurgu ve tonlama da
önemlidir.
Söylevci söyleyişte yersiz ve gereksiz vurgular anlaşılmaz ve abartılı sözler, aşırı ses yükseltmelerinden kaçınmalı.
Söylev veren kişi konuşmasını, jest ve mimik hareketleriyle desteklemeli.
Dinleyicilerin zevk, kültür düzeyleri ve gereksinimleri konuşmacı tarafından
dikkate alınmalı.
Söylevci konuşmasında kendisinden neler beklendiğini bilmeli ve ona göre
konuşmalı.
Dilin alıcıyı harekete geçirme işlevi ile heyecana bağlı işlevi birlikte kullanılır.
Sesi topluluğun sesine dönüştürme, coşturma, toplulukla duygusal doruklar
ve insanda tartışma atmosferi yaratmak söylevin önemli özelliklerindendir.
Etkili, heyecanlı ve açık cümlelerle söylev bitirilmeli.
Söylevlerde dil, alıcıyı harekete geçirme, kanalı kontrol ve heyecana bağlı işlevlerinde kullanılır.
Söylevlerin Çeşitleri
a. Askerî söylev: Orduların moral gücünü yükseltmek ve güven duygusunu
arttırmak için askerlere yönelik verilen söylevdir.
b. Hukuksal söylev: Mahkemelerde savcı ve avukatların yargılama sırasında savunmak ya da suçlamak amacıyla söyledikleri sözler de söylevdir.
64
DİL VE ANLATIM 6
c. Akademik söylev: Bilimsel toplantılarda ilim ve fen insanlarının yaptıkları
konuşmalara akademik söylev denir. Akademik kabullerde açılış, kapanış ve ödül
törenlerinde yapılan bilimsel içerikli söylevlerde vardır.
ç. Siyasi söylev: Genellikle parlamentolarda, diplomatik toplantılarda, mitinglerde söylenen siyasi amaçlı söylevlerdir.
d. Dinsel söylev: İbadethanelerde dinin esaslarını açıklayan, bireysel ve toplumsal sorunları dinsel açıdan yorumlayan söylevlerdir. İslami toplumlarda bu tür
söylevlere hutbe denir.
e. İktisadi söylev: Ekonomik konularda iş adamlarının ve ekonomistlerin yaptıkları konuşmalara iktisadi söylev denir.
Söylev Türünün Tarihsel Gelişimi
Söylem türünün ilk örneklerini Eski Yunan ve Roma dönemlerinde görüyoruz.
Eski Yunan edebiyatında Demosthenes (Demostenes), Latin edebiyatında Cicero
(Çiçero), Fransız edebiyatında Bossuet (Bosse), Mirabeau (Mirabu) ve Robespiere
(Robespiyer) ilk akla gelen tanınmış söylevcilerdendir.
Ülkemizde toplanma ve söz özgürlüğünün sağlandığı II. Meşrutiyette sonra
söylev türü görülmeye başlanmıştır. En tanınmış söylevciler Ömer Naci ile Hamdullah Suphi Tanrıöver’dir.
Cumhuriyet Döneminin en büyük konuşmacısı ise Mustafa Kemal
ATATÜRK’TÜR. Mustafa Kemal ATATÜRK söylevde bir tarih belgesi örneği vererek
Türk ulusu ile yaşadığı tarih dilimini bu belgede ayrıntılarıyla yorumlar.
Söylev yazarlarının bazıları; Rıza Tevfik Bölükbaşı, Osman Yüksel Serdengeçti,
Süleyman Nazif, Behçet Kemal Çağlar, Osman Bölükbaşı.
BU ÜNİTEDE ÖĞRENDİKLERİNİZİ KISACA HATIRLAYINIZ
RÖPORTAJ
Yazarın okuyucuları inandırmak için bir konu, eşya ya da bir yerle ilgili olarak
yaptığı incelemeleri değişik boyutları ile ele alıp kendi görüşlerini de katarak yazdığı
gazete ve dergi yazılarına röportaj denir.
MÜLAKAT
Ünlü kişilerin çeşitli yönlerini tanıtmak veya toplumu ilgilendiren önemli bir
konuyu aydınlatmak için, ünlü kişilerle, uzmanlarla yapılan görüşmeleri aktaran yazılara mülakat denir.
NUTUK – HİTABET
Bir topluluğun önünde belli bir fikri, bir duyguyu aşılamak için söylenen etkili
ve inandırıcı konuşmalara söylev (nutuk – hitabet) denir.
65
DİL VE ANLATIM 6
I. ÜNİTE TEST SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi söylev türünün özelliklerinden değildir?
A.
B.
C.
D.
E.
Cümlelerin kolay anlaşılır açık ve kısa olması
Topluluğa her hangi bir konuda bilgi vermesi
Jest ve mimiklerin kullanılması
Karşılıklı söyleşi yapılması
Güzel söz söyleme sanatı olması
Belli bir düşünceyi anlatmak,topluluğu etkilemek bir duyguyu aşılamak için
yapılan konuşmaya.......denir.
2. Yukarıdaki boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A.
B.
C.
D.
E.
Nutuk
Fıkra
Sohbet
Anı
Mülakat
3. Mülakat yapacak kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A.
B.
C.
D.
E.
Sabırlı, dikkatli ve nazik olmalıdır.
Mülakat yapmadan önce hazırlık yapmalıdır.
Sürekli kendi konuşarak karşısındakini sıkmamalıdır.
Bilgili olmalı ve karşısındaki kişiyi bilgilendirmelidir.
Söz başka konuya atlarsa toparlamalıdır.
4. Aşağıdaki cümleler doğruysa(D) yanlışsa (Y) koyunuz.
Mülakatlarda genellikle söyleşmeye bağlı anlatım türü kullanılır. ( ) ( )
Röportaj yapan kişi röportajında kendi görüş ve düşüncelerine yer vermez. ( ) ( )
Dilin alıcıyı harekete geçirme işlevi ile heyecana bağlı işlevi söylevlerde birlikte
kullanılır. ( ) ( )
Söylevlerde jest ve mimikler önemli değildir. ( ) ( )
5. Parlamentolarda diplomatik toplantılarda, mitinglerde söylene siyasi amaçlı
söylevlere ne ad verilir?
A.
B.
C.
D.
E.
66
Siyasi söylev
Akademik söylev
Dinsel söylev
Hukuksal söylev
Askerî söylev
DİL VE ANLATIM 6
6. Aşağıdakilerden hangisi bir röportaj çeşidi değildir?
A.
B.
C.
D.
E.
Bir yeri konu alan röportaj
Eşyayı konu alan röportaj
İnsanı konu alan röportaj
Bir bölgeyi konu alan röportaj
Gazetede yer alan röportaj
GEÇMİŞ YILLARDA ÇIKAN SINAV SORULARI (2010-2011)
1.
Herhangi bir konu ya da sorunun değişik boyutlarıyla ele alınıp işlendiği gazete
ve dergi yazılarına ne ad verilir?
A.
B.
C.
D.
E.
2.
Belli bir alanda üne kavuşmuş kişilerin özelliklerinin anlatıldığı röportaj türü,
aşağıdakilerden hangisidir?
A.
B.
C.
D.
E.
3.
Röportaj
Gezi yazısı
Mektup
Deneme
Günlük
İnsanı konu alan
Eşyayı konu alan
Bir yeri konu alan
Bir olayı konu alan
Bir durumu konu alan
Röportaj için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A.
B.
C.
D.
E.
Öğretici, açıklayıcı, betimleyici vb. anlatım türlerinden yararlanılır.
Ses kayıtları, belge ve fotoğraflarla desteklenir.
Okuyuculara yalnızca görülenler ve izlenimler aktarılır.
Okuyucunun dikkatini çekecek biçimde düzenlenir.
Okuyucunun anlayabileceği üslupta düzenlenir.
67
DİL VE ANLATIM 6
t Alanında tanınmış kişilerle yapılır.
t Buluşma, görüşme, konuşma anlamına da gelmektedir.
t Genelde söyleşmeye bağlı anlatım türü kullanılır.
t Metinleri öğretici ve ufuk açıcıdır.
4.
Yukarıda verilen özellikler, aşağıdaki anlatım türlerinden hangisine aittir?
A.
B.
C.
D.
E.
5.
Tiyatro ile gelişen anlatım türü aşağıdakilerden hangisidir?
A.
B.
C.
D.
E.
6.
Mülakat
Söylev
Röportaj
Mektup
Günlük
Mülakat yapan kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A.
B.
C.
D.
E.
7.
Mülakat
Röportaj
Söylev
Makale
Fıkra
Sabırlı, dikkatli ve nazik olmalıdır.
Karşısındakini konuşmaya ikna edebilecek beceriye sahip olmalıdır.
Aldığı cevapları kendi yorumlarıyla zenginleştirerek yayımlamalıdır.
Konuşacağı kişi hakkında bilgi edinmelidir.
Konuşma yapacağı yeri ayarlamalıdır.
Parlamentolarda, diplomatik toplantılarda, mitinglerde söylenen söylev türü,
aşağıdakilerden hangisidir?
A.
B.
C.
D.
E.
Siyasi söylev
Dinsel söylev
Askerî söylev
Hukuksal söylev
Bilimsel söylev
8. Bir topluluk önünde belirli bir konuda yapılan etkili ve inandırıcı konuşmalara ne
ad verilir?
A.
B.
C.
D.
E.
68
Deneme
Mülakat
Röportaj
Söylev
Fıkra
DİL VE ANLATIM 6
9.
Aşağıdakilerden hangisi söylevcinin özelliklerinden biri değildir?
A.
B.
C.
D.
Anlaşılır sözcükler seçmeli, cümleleri kısa, akıcı ve etkili olmalıdır.
Konuyu iyice bilmeli ve söyleyeceklerine kuvvetle inanmalıdır.
Gerektiğinde ses kayıtları, belge ve fotoğraflardan yararlanmalıdır.
Gereksiz vurgular, abartılı sözler ve aşırı ses yükseltmelerinden
kaçınmalıdır.
E. Jest ve mimiklerden yararlanmalıdır.
10. Türk Milleti!
Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun. Bu anda büyük Türk
milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı
içindeyim.
Bu yazının türü aşağıdakilerden hangisidir?
A. Söylev
B. Mülakat
C. Röportaj
D. Deneme
E. Hikâye
11. Aşağıdakilerden hangisi “söylevci” anlamına gelir?
A.
B.
C.
D.
E.
Hatip
Muhabir
Yazar
Öykücü
Eleştirme
69
DİL VE ANLATIM 6
ÜNİTE SONU SORULARI
CEVAP ANAHTARI
1. Test
1.
2.
3.
4.
5.
6.
70
D
A
D
D-Y-D-Y
A
E
GEÇMİŞ YILLARDA ÇIKAN
SINAV SORULARI CEVAP
ANAHTARI
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
A
A
C
A
B
C
A
D
B
A
A
DİL VE ANLATIM 6
SÖZLÜK
açıklık
adese
âdet
ağyar
bocalamak
A
: Bir söz veya yazıda mak- bozkır
sadın açık olması özelliği, duruluk.
: Mercek
buhranlı
: Görenek.
: Başkaları, yabancılar, el- burun
ler.
akıcılık
: Söz, yazı ve anlatımın
akıcı olması.
akis
: Işık veya ses dalgalarının
yansıtıcı bir yüzeye çarparak geri dönmesi, yansıma, yankı
alıcı
: Kaynaktan gelen mesajın iletici araç ve yöntemleri takip ederek ulaştığı
kişi.
alıcıyı harekete geçirme işlevi:İletinin,
alıcıyı harekete geçirmek
üzere düzenlenmesi.
arttırmak
: Artırma işi yapılmak.
Yükseltmek
asab
: Sinirli
âti
: Gelecek.
attırmak
: Atma işini yaptırmak
azimkârane : Kararlılıkla, kararlı olarak.
bahri
Bahtiyar
bata çıka
beka
benlik
beşe
beşeriyet
bezek
:
:
:
:
:
:
:
:
büvet
cani
cenub
cevval
cihet
cilve
çakşır
dekoratif
B
Denizle ilgili.
dekovil
Mutlu.
Güçlükle, zorlukla.
Kalıcılık, ölmezlik.
Bir kimsenin öz varlığı,
kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsi- derviş
yet.
devrim
İnsanoğlu, insan.
İnsanlık.
Süs, ziynet.
: Bir işte tutulması gereken yolu kestirememek,
ne yapacağını bilememek, kararsız olmak.
: Kurakçıl otsu bitkilerden
oluşan, sıcak ve ılıman
iklimlerdeki ağaçsız doğal alan, step.
: Bunalımlı
: Karanın, özellikle yüksek
ve dağlık kıyılarda, türlü
biçimlerde denize uzanmış bölüm.
: Gölet.
C
: Cinayet işlemiş olan kimse, kıyacı. sıfat, mecaz
Acımasız, gaddar.
: Güney.
: Davranışları çabuk ve kesin olan.
: Yön, yan, taraf.
: Hoşa gitmek için yapılan
davranış, kırıtma, naz.
: Paça bölümü diz üstünde veya diz altında kalan
bir tür erkek şalvarı.
:
:
:
:
D
Dekor olarak kullanılan,
süslemeye yarayan, süsleyici, tezyinî. Göstermelik.
Ray aralığı 60 santimetre
veya daha az olan, araçları buhar, hayvan veya
insan gücüyle yürütülen
küçük demiryolu
Alçak gönüllü ve her şeyi
hoş gören kimse.
Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik.
71
DİL VE ANLATIM 6
dizmen
düş
düzeltmen
: Basımevinde dizgici, mürettip.
: Uyurken zihinde beliren
olayların, düşüncelerin
bütünü, rüya.
: Düzeltici.
hergele
E
Sonsuzluk.
Çok cahil, çok bilgisiz.
Takma.
Düzenli ve uyumlu bir
bütün olarak düşünülen
bütün varlıklar.
Belli bir kurallara göre
düzenlenmiş, kulağa hoş
gelen ses dizisi, haz, nağme, melodi.
hülasa
hürriyet
F
Aralık, ara, kesinti.
Olay.
İslam hukuku ile ilgili bir
sorunun dinî hukuk kurallarına göre çözümünü
açıklayan, şeyhülislam
veya müftü tarafından
verilebilen belge.
İlerleme, kültürel gelişme, olgunluk.
Filozof.
İnsan topluluğu. Parti
Yaratılıştan gelen zekâ.
Ses bilgisi
Gemilerde kürek çeken
tutsak veya hükümlü
kimse.
idadi
ihmal
ebediyet
eçhel
eğreti
evren
:
:
:
:
ezgi
:
fasıla
fenomen
fetva
:
:
:
feyiz
:
feylesof
fırka
fıtrî zekâ
fonetik
forsa
:
:
:
:
:
harabe
haset
heder
72
hisse
hörgüç
ibrik
içgüdü
ihtisas
ilişik
infilak
inkılap
: Binmeye veya yük taşımaya alıştırılmamış at
veya eşek.
: 1. Pay. 2. mecaz Bir olaydan çıkarılan ders.
: Devenin sırtındaki tümsek, çıkıntı.
: Özet, fezleke.
: Özgürlük
İ
: Su koymaya yarayan
kulplu, emzikli kap
: Bir canlı türünün bütün
bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket
ve davranış.
: Lise derecesindeki okul.
: Gereken ilgiyi göstermeme, boşlama, savsaklama, savsama, önem vermeme.
: Uzmanlık, uzmanlaşma.
: İlgi, bağlılık, ilişki.
: Güçlü bir biçimde patlama.
: Toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma
getirmek için yapılan
köklü değişiklik, iyileştirme, devrim, reform.
inkişaf etmek : Gelişmek, geliştirmek.
insaniyet
: İnsanlık.
irade
: Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü.
istikbal
:
Gelecek.
H
: Bağımsızlık.
: Yıkılmış veya yıkılmaya istiklal
itibar
: Önem vermek.
yüz tutmuş yapı, yıkı.
izafe
: Bir şeye veya bir kimseye
: Kıskançlık, çekemezlik.
bağlama, mal etme, ya: Karşılığını
alamama,
kıştırma.
boşa gitme, ziyan olma.
DİL VE ANLATIM 6
kabil
kadırga
:
:
kalkan
:
katiyetle
kerata
:
:
kerte
kılavuz
:
:
kıssa
:
körletmek
:
kültür
:
kültür
:
gösteren araçların bütüK
nü, hars, ekin.
Olanaklı
: 1. Boylu boslu, yakışıklı.2.
Hem yelken hem kü- levent
Osmanlı donanmasında
rekle yol alan, özellikle
ve kıyılarında görev yaAkdeniz’de kullanılmış
pan asker sınıfı.
bir savaş gemisi.
Ok, kılıç vb.nden korunmak için savaşçıların kullandığı korunmalık.
L-M
Kesinlikle
maazallah : Tanrı korusun, “Tanrı
Küçüklere sevgi ile söyleesirgesin” anlamlarında
nen bir sitem sözü.
bir söz.
mamur
: Bayındır.
mecaz Derece, radde.
mefhum
: Kavram.
Evlenecek olan erkek mefkûre
: Ülkü, ideal.
veya kadına eş bulan menfa
: Bir kimsenin sürgüne
kimse.
gönderildiği yer, sürgün
Ders çıkarılması gereken
yeri.
anlatı, olay.
mest olmak : Kendinden geçmek, çok
Keskinliğin azalmasına
mutlu olmak.
veya yitirilmesine sebep meşrutiyet : Hükümdarlıkla yönetilen
olmak. mecaz Değer ve
bir ülkede hükümdarın
yeteneklerinin yitirilmebaşkanlığı altında parlasine sebep olmak.
mento yönetimine dayaTarihsel, toplumsal genan hükûmet etme biçilişme süreci içinde yami.
ratılan bütün maddi meymenet : Uğur.
ve manevi değerler ile mezkûr
: Adı geçen, anılan, sözü
bunları yaratmada, sonedilen, zikredilen, zikroraki nesillere iletmede
lunan.
kullanılan, insanın doğal muassır medeniyet: Çağdaş uygarlık
ve toplumsal çevresine muazzam
: 1.Çok büyük, çok iri, kosegemenliğinin ölçüsünü
koca, koskocaman.2. Alıgösteren araçların bütüşılmışın sınırlarını aşan.
nü, hars, ekin.
mecaz Güçlü, önemli.
Tarihsel, toplumsal ge- muvaffakiyet : Başarı.
lişme süreci içinde ya- muzaffer
: Üstünlük elde etmiş, zaratılan bütün maddi
fer kazanmış, yenmiş, utve manevi değerler ile
kulu
bunları yaratmada, son- müspet
: Olumlu.
raki nesillere iletmede mütareke
: Ateşkes.
kullanılan, insanın doğal müteessir
: Üzülmüş, üzüntülü
ve toplumsal çevresine mütemadiyen: Sürekli.
egemenliğinin ölçüsünü
73
DİL VE ANLATIM 6
nakletmek
:
N
1.Nakil işini yapmak, bir
yerden başka bir yere
geçirmek, iletmek. 2. Anlatmak, aktarmak.
Anlatmak, aktarmak.
Oran.
Duvar içinde bırakılan
oyuk.
Geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu
ve bu duygunun baskın
bir duruma gelmesi, geçmiş severlik.
Nostalji ile ilgili, nostalji
özelliği taşıyan.
Nesne
nakletmek
nispet
niş
:
:
:
nostalji
:
nostaljik
:
obje
:
ömür
O-Ö
: Yaşam
portre
potur
P
: Bir kimsenin yağlı boya,
sulu boya, kara kalem vb.
bir yolla yapılmış resmi.
: Arka tarafında kırmaları çok, bacakları dar bir
pantolon türü.
rugan
rüsumat
sallapati
salt
sanduka
ukala
antoloji
saplantı
sapmak
sarp
say
sema
sıfat
pragmatizm : Yararcılık
pupa yelken : Yelkenler, arkadan esen sırça
rüzgârla şişmiş olarak, sırma
tam yolla.
pusula
: Üzerinde kuzey güney sıtma
doğrultusunu gösteren
bir mıknatıs iğnesi bulunan ve yön tespit etmek
için kullanılan kadranlı
araç, yön belirteci.
sille
R
refah
: Bolluk, gönenç.
revan
: Giden, yürüyen.
rızık
: Yiyecek, içecek şey, azık.
74
: Ayakkabı, çanta vb. yapımında kullanılan parlak
deri.
: Bazı mallardan devletçe
alınan vergiler
: Özensiz, dikkatsiz ve
kaba saba yapılmış.
: İçinde yabancı bir öge
bulunmayan, mutlak
: Mezarın üzerine yerleştirilmiş, tabut büyüklüğünde tahta veya mermer sandık.
: Kendini akıllı ve bilgili
sanan, bilgiçlik taslayan
(kimse).
: Seçki.
: Kişinin, etkisinden kendini kurtaramadığı yersiz
saçma düşünce, sabit fikir, fikrisabit.
: Yön değiştirmek.
: Dik, çıkması ve geçilmesi
güç (yer), yalman.
: Çalışma, emek.
: Gök.
: Bir kimsenin görev, ödev,
toplumsal veya hukuki
bakımdan yeri ve özelliği.
: Cam
: Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel.
: Anofel türü sivrisineğin
sokmasıyla insandan insana bulaşan, titreme,
ateş ve ter nöbetleriyle
kendini gösteren bir hastalık, ısıtma, malarya.
: Elin iç yüzüyle vurulan
tokat.
DİL VE ANLATIM 6
şifahiye
tam takır
tamah
tasa
S-Ş
: Sözlü.
:
:
:
teati
:
tebarüz etme :
tekabül
:
tekerrür
teksif
:
:
terakki
teyakkuz
tosun
:
:
:
ülfet
uzviyet
üryan
üstat
:
:
:
:
T
Boş. Hiçbir şey yok.
Açgözlülük.
Üzüntülü düşünce durumu, kaygı, endişe, gam.
Karşılıklı alıp verme.
Belirtme, açıklama.
Karşılık olma, karşılama,
yerini tutma.
Tekrarlanma.
Yoğunlaştırma, sıklaştırma, koyulaştırma.
İlerleme, yükselme.
Uyanıklık.
mecaz Sağlıklı, tıknaz
delikanlı.
yâren
yatağan
yegâne
yeis
yörük
zihniyet
zillet
ziyade
zümrüt
U-Ü
Tanışma, görüşme.
Organizma
Çıplak.
Bilim veya sanat alanında üstün bilgisi ve yeteneği olan kimse.
: Arkadaş, yakın dost.
Dostların oluşturduğu
topluluk.
: Namlusu kavisli, iki yanı
da kesici, bir tür uzun savaş bıçağı.
: Biricik, tek
: Umutsuzluktan doğan
karamsarlık, üzüntü.
: Hayvancılıkla geçinen,
genellikle Toroslarda yaşayan göçebe Türk oymağı, Türkmen.
Z
: Düşünce, inanç
: Hor görülme, aşağılanma.
: Çok, daha çok, daha fazla.
: Koyu yeşil renk.
V
vaat etme
: Söz verme.
varyasyon : Değişik biçim.
velvele
: Gereksiz telaş, gürültü ve
heyecan.
ver etmek
: O tarafa yönelmek.
vurdumduymaz: Anladığı hâlde anlamamış gibi davranan,
umursamaz, aldırmaz,
aldırışsız, duygusuz, duvar yüzlü.
Yahşihan
Y
: Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri.
75
DİL VE ANLATIM 6
KONULARI İNCELERKEN YARDIMCI OLACAK BİLGİLER
(Geçmiş yıllarda öğrendiklerinizi hatırlatma)
Nokta (.)
1. Cümlenin sonuna konur:
Türk Dil Kurumu, 1932 yılında kurulmuştur.
2. Bazı kısaltmaların sonuna konur:
Alb. (albay), Dr. (doktor), Yrd. Doç. (yardımcı doçent).
3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur:
3. (üçüncü), 15. (on beşinci); II. Mehmet, 2. Cadde.
4. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için
konur: 29.5.2001, 02.V.1569
5. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:
Otobüs 10.15’te kalktı. Toplantı 15.30’da başladı.
6. Bibliyografik künyelerin sonuna konur:
Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, TDK
Yayınları, Ankara, 1960.
7. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur: 209.200, 11.550.613.
8. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır: 8 .9 =72
NOT: Kısaltmalarda T.C.(Türkiye Cumhuriyeti) dışındaki hiç bir yazımda harfler arasına nokta konulmaz.
Virgül ( , )
1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur:
Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sı¬cak,
aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum. (Halide Edip Adıvar)
2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Bir varmış, bir yokmuş.
3. Cümlede özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra konur:
Ali, Ahmet’e sen gelme demez.
76
DİL VE ANLATIM 6
4. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur:
Ali Bey, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, torunlarının hasretiyle genç bir adam gibi, yerinden fırlamış, kapıyı açmıştı.
5. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur:
Sevgili Kardeşim,
6. Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basımevi vb. maddelerden sonra konur:
Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1938.
7. Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur: 13,5 (on üç tam, onda beş)
8. Konuşma çizgisinden önce konur:
Okul kapısını açtı. Ayşe Hanım’a,
– Buyrun girin, dedi.
9. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur:
Yollar, yine yollar, yine yollar,
Noktalı Virgül ( ; )
1. Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için
konur:
Erkek çocuklara Doğan, Tuğrul, Aslan, Orhan; kız çocuklara ise İnci,
Çiçek, Gönül adı verilmiş
2. Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur:
At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.
İki Nokta ( : )
1. Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur:
Yeni harfler alındıktan sonra eski yazı ile bir tek kelime bile yazmayan iki
kişi görmüşümdür: Atatürk ve İnönü! (Falih Rıfkı Atay)
2. Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur:
Bugün gelenler şunlar: Masa, sandalye, halı.
3. Karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişinin adından sonra konur:
77
DİL VE ANLATIM 6
Annem:
-Nerde kaldın.
Ahmet:
-İşte geldim.
Üç Nokta ( ... )
1. Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur:
Ben o olayı çok düşündüm…
2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten ötürü açıklanmak istenmeyen
kelime ve bölümlerin yerine konur:
Ahmet ... görüştü.
3. Alıntılarda; başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine
konur:
... görmediği için ona başladı söylenmeye... çok kızdı...
Soru İşareti ( ? )
1. Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna konur:
Ne zaman bitecek konuşman?
2. Bilinmeyen, kesin olmayan veya şüpheyle karşılanan yer, tarih vb. durumlar
için kullanılır:
Yunus Emre (1240?-1320), (Doğum yeri: ?).
Ünlem İşareti ( ! )
1. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlelerin sonuna
konur:
Hava ne kadar da sıcak!
2. Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur:
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! (Mustafa Kemal Atatürk)
3. Alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırılmak istenen sözden hemen
sonra yay ayraç içinde ünlem işareti kullanılır:
Ayça, zeki (!) olduğunu söylüyor.
78
DİL VE ANLATIM 6
Tırnak İşareti ( “ ” )
1. Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine
alınır:
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin ön cephesinde Atatürk’ün “Hayatta
en hakiki mürşit ilimdir.” vecizesi yer almaktadır.
2. Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınır: Yeni bir “barış taarruzu” başladı.
3. Cümle içerisinde kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınır:
Yahya Kemal’in bazı şiirleri “Kendi Gök Kubbemiz” adı altında çıktı.
4. Bibliyografik künyelerde makale adları tırnak içinde verilir.
Tek Tırnak İşareti ( ‘ ’ )
Tırnak içinde verilen ve yeniden tırnağa alınması gereken bir sözü belirtmek
için kullanılır:
Edebiyat öğretmeni “Şiirler içinde ‘Han Duvarları’ gibisi var mı?” dedi ve Faruk
Nafiz’in bu güzel şiirini okumaya başladı.
Kesme İşareti ( ‘ )
1. Özel isimlere gelen ekleri ayırmak için kullanılır:
Zeynep’i gördüm.
2. Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için konur:
TBMM’nin, TDK’nin, BM’de
4. Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur:
1985’te, 8’inci madde, 2’nci kat.
HATIRLATMA
Ses Düşmesi: Bazı iki heceli kelimeler, sesli ile başlayan bir ek aldığında, orta
hece seslisi (ı,i,u,ü) düşer. Buna hece düşmesi(ses düşmesi) denir.
Örnek ; alın- alnı,
burun- burnu
Kimi birleşik sözcüklerin oluşumunda bir hece veya ses düşmesi meydana gelir.
79
DİL VE ANLATIM 6
Kahve altı- kahvaltı
Cümlede anlatım bozukluğunun nedenleri
Eş anlamlı kelimelerin bir arada kullanılması, devrik cümle kullanılması, özneyüklem uyumsuzluğu, tamlama yanlışları, kelimelerin yanlış yerde kullanılması, eklerin yanlış kullanımı, nesne- yüklem uyumsuzlukları vb. durumlarda cümlede anlatım bozuklukları oluşa bileceğini geçmiş yıllarda öğrenmiştiniz.
Örnek; Onlar benim fikir ve görüşlerime önem verirler.
fikir - görüş
Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni aynı anlamdaki kelimelerin bir
arada kullanılmasıdır.
Ses türemesi: Kelimenin aslında olmadığı hâlde ek geldiğinde ortaya çıkan
seslerdir.
bir-cik / bir-i-cik
af – etmek / af-f-etmek
fik-rim / fik-i-r
Ses benzeşmesi(sert sessizlerin benzeşmesi): Dilimizdeki; c, d, g ünsüzleriyle
başlayan eklerin sert ünsüzlerle (f, s, t, k, ç, ş, p, h) biten kelimelere eklendiklerinde;
ç, t, k ünsüzlerine dönüşmesidir.
Örnekler
Yanlış
Doğru
kitap-dan
kitap-tan
kaç-dı
kaç-tı
çiçek-ci
çiçek-çi
NOT: Bileşik sözcüklerde ve özel isimlerde bu kural aranmaz.
Akdeniz
Zonguldak’a
Hatırlatma
Ses Daralması
“a,e” ile bitenbir fiilin sonuna –yor eki geldiğinde “a,e” harfleri daralıp “ı,i,u,ü”
harflerine dönüşür. Bu olaya ses daralması denir.
80
DİL VE ANLATIM 6
Yanlış
Doğru
yazmayor
yazmıyor
gülmeyor
gülmüyor
Hatırlatma
Bağlaç olan ki’ nin yazılışı
Bağlaç olan ki ayrı yazılır: demek ki, kaldı ki, bilmem ki gibi.
Kapağı kaldırmış ki sandık bomboş.
Bir de ağzıma aldım ki şeker gibi tadı var.
O beni sevmez ki!
Sana güvenilmez ki!
Ki bağlacı, birkaç örnekte kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü,
hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örneklerden çünkü sözünde ek aynı
zamanda küçük ünlü uyumuna uymuştur.
Ek olan – ki sözcüğünün yazılışı:
Ek olan – ki sözcüğe birleşik yazılır.
Yanlış
İçimde ki kıvılcımın farkına vardı.
Doğru
İçimdeki kıvılcımın farkına vardı.
Senin sözlerin annenin kilere benziyor. Senin sözlerin anneninkilere benziyor.
Yarın ki toplantıya ben de katılacağım. Yarınki toplantıya ben de katılacağım.
“dünkü, bugünkü” sözcüklerinin dışında –ki eki ünlü uyumlarına uymaz.
“sokaktaki” sözcüğünde olduğu gibi
Bağlaç olan da, de’ nin yazılışı:
Bağlaç olan da, de ayrı yazılır. Kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne
bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar:
Kızı da geldi gelini de.
Durumu oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim?
Güç de olsa.
Konuşur da konuşur.
81
DİL VE ANLATIM 6
Ayrı yazılan “da, de” hiçbir zaman “ta, te” biçiminde yazılmaz.
Ya sözüyle birlikte kullanılan “da” mutlaka ayrı yazılır: ya da.
Annem çarşıya ya da okula gitmiştir.
Da, de bağlacının bulunma durumu eki olan -da, -de, -ta, -te ile hiçbir ilgisi
yoktur. Bulunma durumu eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır:
Sen evde (ev-de) kalmak istiyorsun.
Çantada (çanta-da)kalemin var.
İkide (iki-de) bir aynı sözü söyleyip durma.
Yurtta sulh, cihanda sulh. (Mustafa Kemal Atatürk)
Soru Eki; mı, mi, mu, mü’nün Yazılışı
Bu ek gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son
ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar:
Kaldı mı?
Sen de mi geldin? Olur mu?
İnsanlık öldü mü?
Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitişik olarak yazılır:
Verecek misin?
Okuyor muyuz?
Çocuk muyum?
Gelecek miydi?
Güler misin, ağlar mısın?
Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır:
Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız.
82
DİL VE ANLATIM 6
HATIRLATMA
Eş Anlamlı Kelimeler
Yazılışları farklı, anlamları aynı olan kelimelere eş anlamlı kelimeler denir.
okul
-
siyah
mektep
-
adalet
kara
-
adet
hak
- sayı
hediye
- armağan
kelime
- sözcük
Eş Sesli Kelimeler
Yazılış ve okunuşları aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimeler eş anlamlı kelimeler denir.
Bağ bana;
Bahçe sana, bağ bana,
Değme zincir kâr etmez,
Zülfün teli bağ bana.
( bağ; meyve bahçesi)
(bağ; bağlanmak, ondan ayrılamamak, kopamamak)
yazma - baş örtüsü
- eşarp - yazma işi
gül
-
-
çicek
gülme eylemi
Zıt Anlamlı Kelimeler
Anlam bakımından birbirinin karşıtı (tersi) olan sözcüklere zıt anlamlı sözcükler denir.
dost
- düşman
ihtiyar -
genç
övmek
-
gece
-
dar
-
yermek
gündüz
geniş
Noktalama, yazım yanlışları ve kelimelerin yanlış kullanılması cümlelerin anlaşılmasını zorlaştırarak anlatım bozukluklarına sebep olmaktadır. Bu nedenle verilen
bilgileri çok iyi okumalısınız.
83
DİL VE ANLATIM 6
KAYNAKÇA
Ahmet Haşim, (hzl: Mustafa Çiçekler), Bize Göre, Alkım Yayı n Evi, İstanbul, 2006.
Akşit, İlhan, Mustafa Kemal Atatürk, Akşit Kültür Turizm Limited Şirketi,1998.
Arıburnu, Kemal, Atatürk’ten Anılar,İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1988.
ATAÇ, Nurullah, Söyleşiler, TDK, 231, Ankara, 1964.
Banarlı, Nihat Sami, Metinlerle Türk ve Batı Edebiyatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991.
Dil ve Anlatım, 5 - 6, Açık Öğretim Okulları Ders Notu, MEB, 2010.
Dil ve Anlatım, Orta Öğretim, 11. Sınıf, Devlet Kitapları, 2007.
Edebî Metinler 4, Açık Öğretim Lisesi Ders Notu, Açıköğretim Lisesi Yayınları, Ankara, 2002.
Etem (Ertem), Sadri, Türk Dili Dergisi, Gezi Özel Sayısı, 1 Mart 1973.
Eyuboğlu, Sabahattin, Denemeler, Cem Yayınevi, İstanbul, 1974.
Irmak Dergisi, sayı: 55 Temmuz 2005.
Kaplan, Mehmet, Hikâye Tahlilleri, Dergah Yayınları, İstanbul, 1994.
Karaalioğlu, Seyit Kemal, Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü, Bilim ve Kültür Eserleri.
Karaalioğlu, Seyit Kemal, Kompozisyon Sanatı, İnkılap Yayınları İstanbul,1996.
Kavcar, C., F. Oğuzkan, Yazılı ve Sözlü Anlatım, Anı Yayıncılık, Ankara, 1999.
Koç, Nurettin, Liseler için Yeni Dil Bilgisi 1, 2, 3, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 1998.
Korkmaz, Zeynep ve diğerleri, Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri, Yükseköğretim
Kudret, Cevdet, Türk Edebiyatından Seçme Parçalar, İnkilâp ve Aka Kitapevi, İstanbul, 1973.
MEB, Edebî Metinler 3, Açık Öğretim Lisesi Ders Notu, Açıköğretim Lisesi Yayınları, Ankara, 2005.
Millî Eğitim Yayınları, İstanbul, 1993
Mumcu, Ahmet, Mükerrem K. Su, Türkiye Cumhuriyeti, İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük.
Mutluay, Rauf, 100 Soruda Edebiyat Bilgileri, Gerçek Yayınları, İstanbul, 1972.
Necatigil, Behçet, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, 18. Basım, İstanbul, 1999.
Nutku, Özdemir, Meddahlık ve Meddah Hikâyeleri, İş Bankası Yayınları,1976.
Öner, Sakin, Komposizyon Sanatı, Yuva Yayınları, 2008.
Örneklerle Edebiyat Bilgileri, İnkılâp ve Aka Kitapevi, İstanbul, 1980.
Özdemir, Emir, Sözlü Yazılı Anlatım Sanatı, Remzi Kitabevi, 2010.
Par, Arif Hikmet, Sözlü ve Yazılı Anlatım, Serhat Yayınları, İstanbul,1983.
Planlı Yazma Sanatı, Serhat Yayınları, 16. Baskı, İstanbul, 1984.
Reşat Nuri Güntekin, Anadolu Notları, İnkılâp ve Aka Kitabevi, İstanbul, 1977.
Sarıca, Mustafa, M.Gündüz, Güzel Konuşma Yazma, Fil Yayınları,1992.
Sevilen, Muhittin, Karagöz, MEB Yayınları, İstanbul,1990.
TDK Türkçe Sözlük, 2005.
TDK Yazım Kılavuzu, 2008.
TDK, TÜRK DİLİ ANI ÖZEL SAYISI, Sayı 246, TDK Yayınları, Ankara, 1972.
TÜRK DİLİ ATATÜRK ÖZEL SAYISI, Sayı 353, TDK Yayınları, Ankara, 1981.
TÜRK DİLİ GEZİ ÖZEL SAYISI, Sayı 258, TDK Yayınları, Ankara, 1973.
TÜRK DİLİ MEKTUP ÖZEL SAYISI, Sayı 274, TDK Yayınları, Ankara, 1974.
84
DİL VE ANLATIM 6
TÜRK DİLİ SÖYLEV ÖZEL SAYISI, Sayı 314, TDK Yayınları, Ankara, 1977.
Türk Edebiyatı, Orta Öğretim,11. Sınıf, Devlet Kitapları, 2009.
Ülger, S.Eriş. Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk, Kaplan Yayıncılık, İstanbul.
Ülger, S.Eriş. Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk, Kaplan Yayıncılık, İstanbul.
Ünaydın, Ruşen Eşref, (Hzl: Şemseddin Kutlu), Diyorlar Ki, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1985.
Yapar, Memnune, U.Çınaroğlu, Lise Edebî Metinler 2, Şimşek Yayınları,2 006.
Yavuz Bülent BAKİLER, Türkistan Türkistan’dan
Yörük, Başar, İlköğretim Güzel Konuşma Yazma, Serhat Yayınları, 1998.
Hürriyet Planet 23 Kasım 2011.
Tarık Buğra, Basından, 15 Aralık 1987.
İNTERNET ADRESLERİ
Ataç, Nurullah, Cumhuriyet, 3 Ekim 1942.
farabi.selcuk.edu.tr/
http://arsiv.sabah.com.tr/
http://www.haberler.com
http://www.haberler.com/saglik-bakanligindan
http://www.trabzonkultur.gov.tr
http://www.webilgi.com/turkce/
http://www.yenimakale.com/
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/
Olaylar ve İ[email protected]
www.anadoluedebiyatı.com/
www.anitkabir.org/
www.biyografi.net/
www.edebiyatalemi.com/
www.edebiyatdunyasi.com/
www.egitik.meb.gov.tr/
www.istanbul.gov.tr/
www.kultur.gov.tr/
www.milliyet.com.tr/
www.sabah.com.tr/
www.turkceciler.com/
http://www.kuraldisidergi.com
Hızlan, Doğan, Hürriyet, 22 Mart 2003.
85
GÜNEY KIBRIS
RUM YÖNET‹M‹
NÖC: Nahcivan Özerk Cumhuriyeti
(Azerbaycan)
İl merkezleri
Başkent (Ankara)
(A
ZE N
RB .Ö
AY .C
CA
N)

Benzer belgeler