Edebiyat Atölyesi`nden AYNAYA YANSIYANLAR Sayı 2

Transkript

Edebiyat Atölyesi`nden AYNAYA YANSIYANLAR Sayı 2
Edebiyat Atölyesi’nden
AYNAYA YANSIYANLAR
Sayı 2
(BU BÜLTEN KÜLTÜR-EDEBİYAT KULÜBÜ YAYINIDIR .)
BAġ YASTIĞI
Küçüklüğümden beri babaannemden eskiye
ait hikâyeler bazen de anılar dinlemeyi
sevmiĢimdir.
Bir gün memlekete gitmek için hazırlık
yaparlarken ben de yardım ediyordum.
Götüreceği çarĢafları ayarlarken içlerinden
bir de baĢ yastığı kılıfı çıktı. ġaĢırmıĢtım
açıkçası. Babaannem eskiden hep böyle uzun
baĢ yastığı kullanıldığını söyledi. Nedeni de
ĢöyleymiĢ: Eskiden yeni evli çiftlere böyle
yastıklar verilirmiĢ ki hiç ayrılmasınlar, ne
olursa olsun hep aynı yastığa baĢ koysunlar.
Ailenin kutsal olduğundan, evliliğin devamı
için yani. Tabi sonra Ģimdi kullandığımız tek
kiĢilik yastıklar çıkagelmiĢ. Bunlara da
yastık ayrıldığından küstüm yastık demiĢler.
Pek manidar bence ve çok anlamlı. Bu
açıklama evlenirken söylenen bir yastıkta
kocayın sözüne de açıklık getirdi. Hiç
düĢünmemiĢtim. Demek ki ömrünüz boyunca
hep aynı yastığa baĢ koyun. Hep beraber
olun diyorlardı. Bir yastığın bile anlatılacak
çok Ģeyi varmıĢ dinlemesini bilene…
MART, 2013
ÖRNEK YAġAMLAR
Kalkıyor, yürüyor ve adımlıyordu o devrin güzel
insanları. Bir hadis peĢine yakıyorlardı gemileri
dönmemek üzere. Hiç taviz vermiyorlardı. Dik duruyor, yürüyor, yürüyor ve yürüyorlardı... Doğdukları topraklardan binlerce kilometre ötede bir kiĢinin imanı için ağlayarak sabahlıyor, at sırtında ölüyorlardı. ÖLÜ DEĞĠL ELBET! ġehit oluyor, Ģahit
oluyorlardı!
Biz mi?.. Bizi boĢ verin Ģimdi!
Biz güzel üniversiteler için uzaklara gidebiliriz mesela. Biz hadis paylaĢabiliriz sadece "kopyalayapıĢtır" alimliğimizle. Bir hadis öğrenmek için
günlerce at sırtında at tepmek mi?! Olur mu kardeĢim? Her Ģey "tık" elinin altında. Ġlim değil Ģimdi
önemli olan, internetin hızı… (!)
PENCERE
Kimi zaman bir sevenin yolu gözlenir
Kimi zaman küçük bir kedi izlenir
Bazen yaşam telaşında küçük bir mola
Bazense hülya treninde koyulmuş yola
Neyse çok konuĢmayayım, nefsime ağır gelecek bak
Ģimdi!
Ahalinin aynasıdır görebilene
Hayatın ince bir çizgisidir pencere
Evet, umut farz ve umudum da var belki çoğu kardeĢimden daha fazla. Yola koyulmak da var, harcamak da, harcanmak da….
Rabia IŞIK 10 AFL
Sahabeleri örnek alamayan( almayan) insanlar olduk.
Rabbim bizi doğru yoluna iletsin. (amin)
Zehra Betül ALTAY 9 FL
Meryem Betül SARIAYDIN 10 AFL
YAġAMAK ĠSTER MĠSĠN?
YaĢamak ilginçtir, bilir misiniz?
Hepimiz o veya bu Ģekilde yaĢıyoruz. Önümüze her gün farklı sorunlar, farklı güzellikler çıkıyor
belki de… Ve biz farkına varamadan kaçıp gidiyor bu fırsatlar.
Farkına varamıyoruz, çünkü savaĢmakla o kadar meĢgulüz ki…
Her Ģeyi alt etmeye çalıĢmakla o kadar meĢgulüz ki…
YaĢamla güreĢ tutuĢmuĢuz, sırtını yere getirmeye uğraĢıyoruz. Her yeni güne “yenmemiz gereken
bir baĢka gün daha” gözüyle bakıyoruz.
“DıĢarı çık, Ģu zor günü atlat ve evine dön. Aynı Ģeyi tüm yaĢamın boyunca tekrarla.”
Sence de hayat bu kadar basit mi? Yaptıklarının, geleceğinin tek anlamı bu mu? Ben öyle olduğunu düĢünmüyorum. Eğer yaĢadığın her saniye, savaĢarak geçirdiğin her saniye içindeki sevgiyi
öldürüyorsan… Hayır, sen gerçekten yaĢamıyorsun aslında. Çünkü herkes bilir ki savaĢta sevgi
yoktur, arkadaĢlık yoktur, geriye dönüp baktığında sana korkunç Ģeyleri hatırlatacak yaraların açtığı izler vardır sadece.
Ama biliyor musun, sen hayatla savaĢmak zorunda değilsin ve savaĢı ancak sevgiyle yok edebilirsin. O halde gel, kalbinde solmaya yüz tutmuĢ ne kadar sevgi varsa hepsini gün ıĢığına çıkar. Sev
bir Ģeyleri, arkadaĢlarını, aileni, yıldızları, yüzüne hafif hafif vuran rüzgarı, en önemlisi Yaradanı…
Belki kızıyorsun bana:”Sevsem de değiĢmiyor ki yaĢam, her gün bana ayrı bir bela.” diyorsun.
Ama unutma, girecek açık kapı yoksa belki de seni bekleyen kötülükler vardır dıĢarıda.
Sen yine de sevmekten bıkma…
Sevdikçe göreceksin, göreceksin aslında elinde nelerin olduğunu, yakalayacağın fırsatları, yaĢayacağın her günün yeni bir macera olduğunu…
Sevdikçe kendini inĢa edeceksin yeniden.
Geriye dönüp baktığında sana korkunç Ģeyleri hatırlatan yaraların açtığı izleri yok edeceksin. SavaĢmaktan yorulmuĢ kendine bir kapı açacaksın.
Sen, seveceksin.
Ve en önemlisi;
Sen, yaşayacaksın.
Esra Nur BÜYÜKADALI 9 FL
SAAT
Bir bayram ziyaretiydi. Sıradan olduğuna inandığım için
ayak diredim en baĢta. Tuttu götürdü kolumdan beni annem. Ġyi ki götürmüĢ diyorum düĢünürken. Salona girer
girmez sarkaçlı kocaman bir saat karĢıladı bizi. Yıllarca
saatin çıkardığı "tik tak"ları öğretmiĢlerdi bana ama duymamıĢtım hiç bu kadar yakından. O tik taklarda hiç bir müzikte bulamayacağımız ahengi ve mesajı buldum.
Kıstılar saatlerimizin sesini. Biz duymayalım, akıp giden zamanı fark etmeyelim diye sessiz saatler çıkardılar. O
tik takları ne her zaman yanımızda taĢıdığımız kol saatlerimizde duyuyoruz ne de duvar saatlerimizde. Cep telefonu
saatlerimiz, bilgisayar saatlerimiz, televizyon saatlerini
saymıyorum bile. Farkında olamıyoruz. O evde sadece süs
olsun, antika dursun hatta koltuklarla uysun diye koyulmuĢtu o saat. Oysa o evin insanları, televizyonun sesi ne
kadar yüksek de olsa duyacaklar o saatin sesini. Evet kızacaklar, çok sesli diyecekler hatta daha da çok açacaklar televizyonun saatini inadına; ama az da olsa farkına varacaklar, öldürdükleri saatin kaç saniye olduğunun. Bir iĢi yapmak için kaç saniye harcadıklarını duyacaklar. Emin olun
daha da azalacak "Ay, saat kaç olmuĢ?" replikleri.
Sahi siz günde kaç saat “tik tak”ını öldürüyorsunuz ?
ġevval MEHDER 10 AFL
NE ĠÇĠN?
Yorgun argın iĢten dönen kadın, artık bir ritüel haline gelen hareketleri tekrarladı ağır ağır. Önce bir fincan kahve doldurdu kendine, sonra televizyonun karĢısındaki kırmızı koltuğa yığılıverdi. Normalde, açıkta bırakılmıĢ
Ģekere akın eden karıncalar misali beynini istila eden düĢünce ordusundan kurtulmak için televizyonunu açardı.
Ama kahretsin, bozulmuĢtu bu meret! Ya Ģimdi ne yapacaktı kadın? DüĢünmek istemiyordu, çünkü korkuyordu. Son birkaç gününü onu allak bullak eden sorulara kafa yormamaya çalıĢmakla geçirmiĢti. Aslında sorulardan çok cevaplardı onu etkileyen. Cevapsızlıktı…
Nasıl olurdu da insan kendi kurduğu sorulara böylesine yanıtsız kalabilirdi? Bilemiyordu iĢte…
Sahi, neydi onun yaĢam amacı?
Ne için yaĢıyordu kadın?
Herkesin bu sorulara verecek yüzeysel cevapları mevcuttu tabii, ama o bundan fazlasını istiyordu. Kimse verdiği cevaba göre yaĢamıyordu çünkü. Ġnsanın ideallerinin ona yön verdiğini, davranıĢlarına yansıdığını iyi bilen
kadın, amaçlarına uyan insanlar görmek istiyordu. Bir arkadaĢına sormuĢtu:” Sen ne için yaĢıyorsun?” diye.
“Ġnsanlara faydalı olmak, dünyayı daha iyi bir yer yapmak için.” DemiĢti arkadaĢı.
Peh, babaanne kılığındaki kurdun, kırmızı baĢlıklı kıza söylediği:”Seni daha iyi görebilmek için.” Yalanı bile
bundan daha inandırıcıydı. Ġnsanlara faydalı olmak isteyen bu kiĢi, herkesi aĢağılayan, gözünü kırpmadan yalan
söyleyebilenlerden biriydi. Alın size çeliĢkinin alası…
Bir baĢkası ise:”Sevdiklerimi korumak için yaĢıyorum.” DemiĢti. Çevresindekileri inciterek sevdiklerini korumaya çalıĢmak… Ne kadar da güzel(!)…
Bir saat kadar kafa yordu kadın. Ne için yaĢıyorduk biz sahiden? DüĢündü, düĢündü… Ve en sonunda doğru
cevabı buldu. Çıkarlar… Tabii ya, hepimiz çıkarlarımız için yaĢamıyor muyduk? Her ne kadar Fark etmesek de
öyleydik içten içe. Eğer bir kiĢi sana pozitif bir değer katıyorsa onunla arkadaĢlık et, baĢı sıkıĢınca da –darda
kalanın canı çıksın- mantığıyla ona tekmeyi bas. Ve bu davranıĢlarını da “dünyayı daha iyi bir yer yapmak, sevdiklerini korumak” gibi süslü kalıplara sok.
Yok ya? BaĢka isteğin?
Çıkarlarımızın kölesi olan bizler, bundan bihaberiz.
Gönül rahatlığıyla çok fedakar olduğumuzu ileri sürebiliriz. Böyle yapmak menfaatlerimize daha uygun çünkü.
Cevabı bulan kadın rahatlayıp rahatlamamak arasındaki çizgide gidip geliyordu.Artık bir cevabı vardı, rahatlamıĢtı. Ama öte yandan kendisi de dahil, tüm insanlığın bir çıkarlar denizinde sürükleniyor olduğu gerçeği rahat
hissetmesini engelliyordu. DeğiĢim istediğini fark etti sonunda. Öyle veya böyle kadın da çıkarlarının esiriydi
ve bu değiĢmeliydi. Nasıl değiĢtirebilirdi ki insanları? Hayır, hayır araĢtırması gereken Ģey bu olmamalıydı.
Ghandi’nin bir sözü geldi aklına:” Dünyada görmek istediğiniz değiĢimin kendisi siz olun.” Yani iĢe önce kendinden baĢlamalıydı. Ġçindeki menfaat duygusunu nasıl yok edebilirdi? Bu sefer bunlar üzerine düĢündü kadın.
Çıkarlar, menfaatler… Bu kavramlara en ters düĢeni sevgiydi. Gerçek sevginin olduğu yerde çıkar söz konusu
olamazdı çünkü.
O andan itibaren kalbine sevgi tohumları eken kadın, değiĢmeye baĢladı. DeğiĢtikçe değiĢtiriyordu. Amacını
bulmuĢtu o:”BaĢta kendisi olmak üzere, dünyayı daha iyi yapmak için değiĢtiriyordu.”
Kısacası o, mutluydu.
Ve Ģimdi soruyorum sana,
Peki ya sen, sen de mutlu musun?
Sen de buldun mu ne için yaĢadığını, amacını?
Çıkarlarından sıyrılmaya, sevmeye, sevilmeye hazır mısın?
Yani demem o ki;
Sen de değiĢime hazır mısın?
Su İle Ödüllendir...
Topraktaki kurumuş tohuma can suyu,
İstisnasız her varlığın belki de son arzusu.
Sıcaktan çatlamış dudakların tek çıkış
kapısı,
Allah'ım su ile ödüllendir onları.
Suya hasretler bir damlası gibi,
Sudan nefret edenler sel gibi.
Kıtlıkta can çekişen binlerce neferi,
Allah'ım su ile ödüllendir onları
Sudan ucuz diye aşağılama suyu
Tatsız, tuzsuz değildir, içtikçe lezzetlenir.
İnsanların damarlarındaki su
Göz pınarlarına dolmasın.
Allah'ım su ile ödüllendir onları.
Yağmur olur düşer yeryüzüne,
Bulutlardan arınarak
Saklanır dağlarda, akacak sanki koşarak.
Çöldeki her zerrenin can-ı cananı,
Allah'ım su ile ödüllendir onları.
FĠRDEVS
Ey Ġstanbul, bu bendeki nedir bilir misin?
Gitsem senden bir anlık, benimle gelir misin?
HoĢuma gitmiyor halin, eski seni özledim
Çıktım Çamlıca’ya dün, ezan sesi dinledim.
Eyüp’te Frenk masalı dinliyorum Ģu anda
Bu tepeden bakınca kayıkçılar karĢımda
Ruhumu yeĢertecek maneviyat nerede?
Cevabını bulmuĢtum yıllar önce Mesnevi’de
Tekneyle açılmıĢım Haliç’te seyir
Bilmem bu tadı benden baĢka kim bilir?
Ġzliyorum suyunda akseden benliğimi
Kendime vermiyorum kendi deliliğimi
Kırmızı bir kor, çaresi su değil
AteĢ-i dil yanıyor, gönül gözü kör değil
Halkaları boynuma geçirip birer birer
ġems’e muhtaç eyleme, karanlığın da yeter
Birkaç gün ayrı kalsam yüreğim dağlanıyor
Bir gelen buraya gönülden bağlanıyor
Gününü gecesini yaĢayıp dolu dolu
Gideriz, nasıl olsa yolu Firdevs yolu
Ġbrahim ÜSÜN
Esra Nur BÜYÜKADALI 9 FL
Türkçe Öğretmeni
TARZIMIZ
AlıĢveriĢ merkezleri… Günümüzün en sık ziyaret edilen yerleri. Ekmek kadar su kadar ihtiyaç pek çokları için.
Hatta alınacak bir Ģey olmasa bile stres atmak, biraz hava almak için en azından her hafta sonu uğramak gerekiyor!
Mağazanın vitrinine odaklanıp burnunun ucunu bile göremeyen o Ģuursuz kalabalıkta nefes bile almak mümkün
değilken nasıl sakinleĢiliyorsa…
Almak, almak, almak… Hep tüketmek… Modayı takip etmek… Hiç yetinmeyip hep daha fazlasını istemek…
Ne kadar acı. Oysaki bizim hep vermeyi yücelten bir dinimiz, “Veren el alan elden üstündür.” diyen bir
Peygamberimiz vardı. Bizim medeniyetimiz kıyafetiyle göze çarpmamayı gaye edinip, dıĢ görünüĢüne değil gönül
görüĢüne önem verirdi. Gönül dünyamızın kandilleri mi söndü ki biz ıĢığı baĢka yerlerde arıyoruz? Yoksa bize
paylaĢmanın ve kanaat etmenin verdiği o iç huzuru mu unutturdular? Ondan mı manevi boĢluklarımızı doldurmak
yerine gardırobumuzun sonbahar- kıĢ koleksiyonunun eksiklerini gidermeye çalıĢıyoruz? Her gün televizyonda
uzak diyarlardaki mazlum kardeĢlerimizi görmemize hatta en yakınımızda bile yardıma muhtaç kiĢiler olduğunu
bilmemize rağmen ihtiyacımız olmadığı halde sadece beğendiğimiz bir paltoya onca parayı sayarken ellerimiz
titremiyor.
Biz ne kadar çok Ģeyi unutmuĢuz. Artık baĢkaları için değil sadece kendimiz için yaĢar olmuĢuz. Verirken değil
alırken mutlu oluyoruz Ģimdi. Belki de mutlu olduğumuzu sanıyoruz. Vicdanımızdan ara sıra yükselen tiz çığlıkları
baĢka Ģekillerde bastırmaya çalıĢıyoruz. Bütün haftanın yorgunluğunu atmak için gittiğimiz alıĢveriĢ
merkezlerinde , bu tüketici merkezlerinde dinlenmek yerine iyice tükenip gidiyoruz. Modaya uyalım, kendi
tarzımızı oluĢturalım derken aslında kendimizden uzaklaĢıyoruz. Bizim tek bir tarzımız var: Ġslam. Bize her Ģey
yakıĢır; yeter ki kıyafetlerimiz kapitalist dünyanın görüĢlerini değil de sahip olduğumuz dünya görüĢünü yansıtsın.
Kendimize gelelim. Bizim bir yaĢam tarzımız var, uymamız gereken. Bu tarza göre giyinelim, bu tarza göre
yiyelim, ona göre eğlenelim. Ve gönüllerimize her mevsim ilkbaharı yaĢatalım ki her sezonun modasına uymak
zorunda kalmayalım.
Feyza KOCAGÖZ 11 FL
M.Alper ÖZMEN 9 B