İMO İzmir Şube Bülteni - 2013/1 - 168

Transkript

İMO İzmir Şube Bülteni - 2013/1 - 168
TMMOB
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
İZMİR ŞUBESİ
haber bülteni
Yıl: 28 - Sayı: 168 - Ocak 2013
İki ayda bir yayınlanmaktadır.
BAŞYAZI
Başyazı
2
YAYIN KURULUNDAN
Sahibi:
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına
İnş. Müh. Ayhan EMEKLİ
Sorumlu Yazı İşleri Yönetmeni:
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi adına
İnş. Müh. Hülya ALTUN
Yayın Kurulu
Ayhan EMEKLİ
Hülya ALTUN
Erhan ARSLAN
Şahin TÜZEN
Gürkan ERDOĞAN
Erkin ÖZER
Vedat YORULMAZEL
Yayın Koşuları:
Gönderilen yazıların yayınlanıp yayınlanmamasına Yayın Kurulu karar verir. Yazılardaki
görüşler yazarlarına aittir. Gönderilen yazılar
geri verilmez.
Yazılar yaygın kullanılan kelime işlem programlarından birinde yazılmış olarak CD ile
veya [email protected] adresine
e-posta ekinde gönderilmelidir.
İyi bir baskı kalitesi için yazılarda kullanılan fotoğraf, şema, tablo gibi görsel malzemeler tek
sütun için en az 8 cm eninde, çift sütun için
16,5 cm eninde ve en az 300 dpi çözünürlükte
olmalıdır.
Bültenimizin bir sayfasında görsel malzeme bulunmayan yazılar yaklaşık 580 kelime
(4.500 boşluklu karakter) içermektedir. Yazıların sayfa düzeni yeniden yapıldığı için yazar
tarafından bültene uygun bir sayfa düzeni
yapılmasına gerek yoktur.
Merhaba5
ŞUBEDEN
Kasım-Aralık 2012 / Ocak 2013 Etkinliklerimiz
7
Duyurular
12
14
2013 Kış İlkbahar Seminerlerimiz
İMO’dan
18
TMMOB’den
24
33
TMMOB İKK’dan
İNCELEMELER
Betonarme Yapının “Yerinde” Beton Basınç Dayanımının
Belirlenmesi
35
41
Hocam Ferguson
İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ
İnşaatlarda İş Güvenliği Sorunları Çalıştayı Sonuç Bildirisi
46
HUKUK
İnsanın Bitmeyen Adalet ve Vicdan Arayışı
48
ÜYELERİMİZDEN
Günlük Gazete Yazılarında Meslekî Terimler Üzerine
50
Yönetim Yeri:
Anadolu Cad. Tepekule İş Merkezi,
No: 40, Kat: 1 Bayraklı/İZMİR
Telefon : 232 462 56 55 - Faks: 232 462 11 67
web: www.imoizmir.org.tr
e-posta: [email protected]
Geleceği Yönetmek
52
Üniversite Temsilci Seçimleri
54
Tasarım ve Sayfa Düzenleme: Erkan Kara
genç-İMO Etkinliklerimiz
55
Bu sayı 6000 adet basılmıştır.
Şube üyelerine ücretsiz dağıtılır.
genç-İMO Üniversite Temsilcileri Toplantısı
56
genç-İMO Kadın Komisyonu
56
Yayın Türü: Mesleki, Yerel, Süreli Yayın
genç-İMO
KÜLTÜR ve SANAT
Baskı: Altındağ Grafik Matbaacılık
2839 Sokak No: 28
1. Sanayi Sitesi / İZMİR
Tel: 0 232 457 58 33 - Faks: 0 232 457 89 99
Kitaplar Arasında
57
Tarihte Bugün
58
Basım Tarihi: 15 Şubat 2013
Mizah59
OYUN
Bulmaca60
Başyazı
Ayhan EMEKLİ
İMO İzmir Şube Başkanı
Değerli Meslektaşlarım,
Mesleğimiz, Meslek örgütümüz, Ülkemiz ve Geleceğimiz için çok önemli olan iki ana gündemimizle ilgili
süreçler; planlanarak hazırlanan, taraflara bilgi verilmeksizin dar, küçük gruplarda hızlı ve gizli oluşturulan ve oldubitti olarak önümüze getirilen düzenleme
ve uygulamalarla Türkiye gündemi içinde devam ediyor. Bu iki ana gündemimiz hepimizin bildiği üzere
TMMOB yasa değişikliği ile Kentsel dönüşüme ilişkin
yasa, yönetmelik düzenlemeleri ve uygulamaları. Hiç
kuşkusuz iki alan da bizleri doğrudan etkileyen, yakından izlememiz ve öncelikli olarak belirleyici olmamız gereken süreçlerdir.
Biz Mühendisler ve Mimarların mesleğimize, meslek
alanlarımıza ilişkin düzenlemeler ilk olarak 1938 yılında yasalaşan 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık
hakkında kanun ile yapılmıştır. Bu yasayı daha sonra
İnşaat Mühendisleri Odamızla birlikte Meslek Odaları
ve üst birliğimiz TMMOB’nin meslek gruplarına göre
yapılanmasını düzenleyen 1954 tarihli 6235 sayılı Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu ile kurulması izlemiştir. Bu yasal zemin üzerine TMMOB’nin
ve Meslek Odalarının mesleki faaliyetleri ve örgütsel
işleyişleri gereği TMMOB’nin Temel İlkeleri ve Çalışma
Anlayışına uygun ürettiği “TMMOB yönetmelikleri”
ve “Oda yönetmelikleri” kurumsallaşmanın temeli
ortak değerlerimiz olarak düzenlenmiştir. TMMOB
Anayasanın 135. Maddesinde belirtildiği üzere tüzel
kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek örgütüdür. Kuruluşunda 10 Meslek Odası ve 8.000’e yakın
üyesi bulunan TMMOB, bugün 24 Oda ve 70 kadar
mühendislik, mimarlık disiplininden mezun 410.000
üyeye, Odalara bağlı 197 Şube, Oda ve Şubelerin yapılanmalarında Bölge, İl, İlçe temsilcilikleri ile toplam
1306 birime ulaşmış ülkemizin her noktasında örgütlenmiş olarak görev yapmaktadır.
İnşaat Mühendisleri Odamız TMMOB ile birlikte 1954
yılında kurulmuş, içinde İzmir’inde olduğu 3 şubesiyle ilk on yılda 4748 üye ulaşmıştır. İMO kuruluşunun
hemen ardından Türkiye Mühendislik Haberlerini
(TMH) yayına başlatmış(1955), Türkiye İnşaat Mühendisliği 1.(1962) ve 2.(1964) Teknik Kongreleri ile çeşitli
mesleki konferanslar düzenlemiştir. Sonraki yıllarda
100’den fazla Ulusal ya da Uluslararası Kongre, Sempozyum, Konferans, Kurultay başta olmak üzere çok
sayıda paneller, seminerler, forumlar, kurslar, meslekiçi eğitimler başarıyla hayata geçirilmiştir. Bunlar
2
Ocak 2013 - 168
arasında Deprem Konferansı, Çelik Yapılar, Geoteknik, Kıyı Mühendisliği Sempozyumları, Beton, Ulaştırma, İnşaat Mühendisliği Kongreleri ve Kurultayları, İnşaat Mühendisliği Eğitimi, Yapı Denetimi, İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği, Yapı İşletmesi Sempozyumları ve Kültürel Mirasın Depremden korunması Konferansı olmak üzere çok sayıda etkinliği sayabiliriz. Teknik Güç
1974, Teknik Dergi ise 1990 yılından buyana yayınlanmaktadır. Birçok kitap, kurs notu, etkinlik kitapçıkları basılmış, düzenlenen kurs ve seminerlerle İnşaat
Mühendislerinin gelişimi amaçlanmıştır. Meslektaşlarımıza ve İnşaat Mühendisliği öğrencilerine yönelik
olarak birçok bina, zemin uygulaması, baraj, yüksek
yapı, ulaştırma yapıları şantiyelerine teknik geziler
düzenlenmiştir. Bugün İnşaat Mühendisleri Odamız
ülke düzeyinde 26 Şube, 100’den fazla temsilcilik ve
85.000 üyesiyle örgütlülüğünü geliştiren, üyelerinin
odasından güç aldığı, meslek alanına ilişkin belirleyici
çalışmalar üreten yapısıyla ve ülke sorunlarına duyarlı ve meslektaşlarının sorunlarını ülke sorunlarından
ayrı tutmayan anlayışla TMMOB örgütlülüğü içinde
önemli bir güçtür.
Ülkemizin yapılanmasını iyileştirme ve geliştirme sürecinde kaynaklarını halktan yana doğru kullanan ve
kamu yararını gözeten planlamalarla etüt, proje, uygulama ve denetim hizmetlerinde mühendisliğin gerekli payı almasını savunmaktayız. Bugün geldiğimiz
noktada meslekiçi eğitimlerin bilimsel bulgular, gelişen teknoloji ve ülke gerçeklerimiz çerçevesinde tüm
toplum kesimleri için kamu kurumları, yerel yönetimler, sendikalar ve meslek örgütlerince planlanması ve
sürekli kılınması gereklidir. TMMOB’nin de mesleki
derinliği, uzmanlığı, yetkinliği geliştirme amaçlı tüm
mesleki, bilimsel ve teknik etkinliklerini sürdürmesi
üyelerine ve kamuya karşı sorumluluğudur. Odalarımız yılların birikimine dayanan, gücünü üyelerinden
alan, üyelerinin katkı ve katılımlarıyla, çalışanlarının
özverili ve seçilmiş yöneticilerinin gönüllü ve karşılık beklemeksizin yaptıkları görevleriyle demokratik,
kapsayıcı ve kamu yararını önde tutan ilkeli anlayışı
benimsemiştir. Böylesi mesleki deneyim ve birikime
ulaşan, örgütlülüğünü Türkiye düzeyinde yaygınlaştıran, üyelerini Oda çatısı altında toplayan ve çalışmalarını birlikte planlayan, etkinliklerini meslektaşlarıyla
yapan, uygulamalarını ortaklaştıran, mesleğin ve ülkenin gelişimini hedefleyen, toplumun sorunlarına
duyarlı Meslek Odasının yeniden dizayn edilmesi ile
ne amaçlanmaktadır?
Yayın Kurulundan
Süreç 2009 yılında Devlet Denetleme Kurulunun devreye sokulmasıyla başlatılmış, DDK raporu Odalar için
siyaset yapıyor, demokratik değil gibi bir sonuca bağlanmıştır. Odalar (TMMOB, TTB) için bir başka çalışma
daha hazırlatılmıştı. Liberal Düşünce Topluluğunun
(LDT) yaptırdığı bu çalışmada meslek örgütleri hizmetin maliyetini yükselten, kendisini STK zanneden,
yöneticilerinin görüşü doğrultusunda siyaset yapan,
serbest rekabeti ve ticareti engelleyen, kamu zararına yol açan kurumlar olarak tanımlanmıştı. Geçtiğimiz yıl Nisan ayında yapılan Yapı Denetim ve Planlı
alanlar imar yönetmeliklerindeki bir dizi değişiklik
düzenlemeleriyle de Mesleki haklarımız ve Odalarımızın yetkileri budanmıştı.
Meslek Odaları olarak haksız rekabeti engelledik. Hak
edilen ücreti savunduk ve hiçbir zaman hizmetin maliyetini yükseltmedik. Politika yaptığımızı söyleyenlere de cevabımız Kamu yararını gözettik, meslek alanlarımız üzerinden ülkemiz ve toplum için doğruları
söyledik ve söylemeye devam edeceğimiz olacaktır.
Hiçbir zaman serbest rekabeti ve ticareti engellemedik; herkesin eşit şartlarda ve asgari standartlarda
meslek onuruna, etik ve mesleki kurallara uygun,
yaptığı işi nitelikli olarak üretmesini savunduk ve sağladık. Hiç kimseye, hiçbir kurum ya da kuruluşa ayrıcalık sağlamadık. Değil kamu zararına yol açmak, tam
tersine her zaman kamu yararını önde tuttuk. Bizlere
Kamusal sorumluluk veren “Kamu Kurumu niteliğinde Demokratik Meslek Örgütü” görevimizi yaptık ve
yapmaya da devam edeceğiz.
TMMOB yasa değişikliği meslek odalarımızın görüşüne açılmamış ve katılımı alınmamış adeta bir kozmik
odada hazırlanarak biz mühendis ve mimarlardan ve
toplumdan kaçırılarak gizlenmiştir. Değişiklikler konusunda Meslek Odalarının mutabakatına gerek görülmeden ve müdahil olması istenmeden diğer düzenlemelerle birlikte torba yasa mantığıyla bir gece
oturumunda meclisten geçirilmesi amaçlanmaktadır.
TMMOB ve torba yasa içinde yer alan diğer yasa
değişiklikleriyle temel olarak hedeflenen; iradenin
mühendislik, mimarlık hizmetini yapanlarda değil
işin sahiplerinde olmasının sağlanmasıdır. Teknik hizmetlerin gerekleri, kalitesi ve hak edilen değerinde
olmasında mühendis ve mimarların belirleyiciliğinin,
meslek odalarının denetiminin ortadan kaldırılmasıyla uzmanlık gerektiren teknik hizmetlerde tek karar
verici konuma getirilen sermayenin kendi koşullarını
dayatırken önünde engel kalmayacaktır. Mühendismimar olmayan teknik elemanların hatta meslekten
olmayan kişilerin mühendislik mimarlık hizmeti vermeleriyle geri döndürülemez ve yaşamsal sonuçlara
dönüşebilecek hataların yolu açılacaktır. Planlama
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
aşamasından uygulama aşamasına yapı üretim süreçlerinin denetlenmesinde meslek mensupları ve örgütleri etkisiz ve yetkisiz hale getirilecektir. Bu sayede
meslektaşlarımızın ürettiği hizmetin bedeli piyasa
şartlarına mahkûm edilerek ucuzlatılacak, önemsiz ve
niteliksiz bir hizmete dönüştürülecektir. Mühendislik,
mimarlık mesleklerinin serbest çalışma koşullarının
yok edilerek taşeronlaştırılmasının ve ücretli çalışan
meslektaşlarımızın “esnek çalışma” koşullarında sosyal güvencesiz çalıştırılmasının önü açılacak, Bakanlıktan onay alarak piyasada iş yapacak Odalar mesleki
alanda üyelerine rakip hale getirilecektir.
Değişiklikle Meslektaşlarının sorunlarını ele alan ve
müteahhitlere, işverenlere karşı üyelerinin haklarını
savunan, kendi meslek alanını düzenleyen, sermayeye ve çıkar gruplarına karşı kamu yararını gözeten, topluma karşı sorumluluk duyan etkin, örgütlü
ve güçlü bir Meslek Odası işleyişi istenmediği açıkça
görülmektedir. TMMOB kanunundaki değişiklikle;
Kentsel Dönüşüm uygulamalarının tamamlayıcısı konumundaki diğer yasa değişiklikleri (İmar, Kıyı, Yapı
Denetim, Mera Kanunları) ile birlikte merkezi etkiyi
artırmak ve yerel yönetimlerin politikalarını etkisizleştirilmesi hedeflenmektedir. Buna yönelik olarak uzun
süredir kamuoyu önünde yandaş medya üzerinden
yapılan yanıltıcı, çarpıtıcı, karalayıcı yayınlarla itibarsızlaştırma propagandası çabalarının sonucu meslek
odalarının işlevsizleştirerek vesayet altına alınması
amaçlanmaktadır. Merkezi iktidarın TMMOB’yi kendi
istekleri doğrultusunda biçimlendirmesi; bilimin ve
teknolojinin halkın değil sermayenin liberal politikalarının koşulsuz kontrolüne ve hizmetine sunulması
anlamı taşımaktadır.
Ülkemize, Halkımıza, Mesleğimize, Meslek alanlarımıza, Geleceğimize, Kentlerimize, Derelerimize, Meralarımıza, Kıyılarımıza, Ormanlarımıza, Madenlerimize ve Yaşam alanlarımıza sahip çıkmak; saldırı ve
tasfiye sürecine karşı durmak örgütlülüğümüze ve
TMMOB‘ye karşı sorumluluğumuzdur. TMMOB’nin
açtığı imza kampanyası; TMMOB yasa değişikliğine
karşı mesleki ve toplumsal sorumluluklarımız ile meslek alanlarımızı koruma ve geliştirme mücadelemizin
bir parçasıdır. “TMMOB İmza Kampanyası”na hep birlikte katılımımız savunduğumuz ortak değerlerimiz
için önemlidir. Beraber yol aldığımız bu mücadelede
meslektaşlarımızla birlikte hareket etme bilinciyle
“TMMOB İmza Kampanyası”na en geniş katılımı sağlayacağımıza inanıyorum.
Karabağlar ilçesi sınırlarında 548 hektarlık alan Çevre
ve Şehircilik Bakanlığının Önerisi ve Bakanlar Kurulu
kararıyla yılın son günü 31 Aralık 2012 tarihli resmi
gazetede yayımlanarak 6306 sayılı Afet riski altındaOcak 2013 - 168
3
Yayın Kurulundan
ki alanların dönüştürülmesi hakkında kanun kapsamında riskli alan ilan edildi. İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarını yaklaşık 4 yıldır sürdürdüğü ve
kanun öncesinde bitirerek onaya gönderdiği bölgelerden biri olan 48 hektarlık Cennetçeşme Kentsel
Dönüşüm Alanı’nı da içeren Riskli Alan kararı şimdiye
dek belirlenmiş en büyük Kentsel dönüşüm alanı olmuştur. Tüm bölgenin yalnızca %9’u büyüklüğündeki Cennetçeşme’de 100.000 m2’yi aşan inşaat alanını
oluşturan 1000’den fazla yapının ve 1500’den fazla
bağımsız bölümün olduğu, bölgenin tamamında ise
Onlarca mahallenin ve binlerce konutun bulunduğu
çok sayıda aileyi ilgilendiren bu kararla 6306 sayılı yasayla dayatılan süreç başlatılmıştır. Yurdoğlu, Yüzbaşı
Şerafettin, Özgür, Devrim, Gazi, Ali Fuat Erden, Umut,
Limontepe, Salih Omurtak, Bahriye Üçok, Uzundere,
Cennetçeşme mahallelerini kapsayan alanda Belediyenin tüm ruhsat ve imar çalışmaları durdurulmuş
ve yetki Bakanlığa geçmiştir. Bölgenin imar planlarının bakanlıkça yapılması ve arkasından yeni inşaat
çalışmaları için mevcut binalar yıkılacak ve bölgede
oturanlar tahliye edileceklerdir. Yık-yap mantığına
dayalı; böylelikle müteahhitlere rant paylaştırma temelli yasa halkın mağduriyetine ve hak kayıplarına,
sosyal yaşama çözüm üretmemiş zorunlu göç dayatmasıyla onarılmaz toplumsal yaralara yol açacaktır.
Bu yasanın uygulamalarını kentimizde ve ülkemizde
izlemeye, gördüğümüz tüm yanlışları söylemeye ve
uyarmaya devam edeceğiz.
Ülkemizin topraklarına patriot füze bataryalarının
yerleştirildiği, bölgemizdeki savaşa açık taraf olduğumuz dönemde 18 Aralık günü ODTÜ’de demokratik tepkilerini göstermek amacıyla bir araya gelen
öğrencilere polisin şiddet uygulaması ve sonrasında
cadı avı başlatılması iktidarın tahammülsüzlüğünün
vardığı boyutu somut olarak gözler önüne sermektedir. ODTÜ’de yaşananlar siyasi iktidarın toplumun
her kesiminde kendi yanlılarını oluşturma sürecinde
yandaş olmayan bilime, özgür düşünceye ve özerk
üniversiteye karşı üniversiteyi dönüştürme, kendi
üniversitesini dayatma politikalarıdır.
Sosyal devlet uygulamaları olan kamu yatırımları ve
hizmetlerini terk eden iktidar; özelleştirme politikasına doludizgin devam ediyor. Yıllık karı yaklaşık 800
milyon lira olan otoyolları ve köprüleri yerli ve yabancı sermaye ortaklığına 25 yıllığına ve 5,7 milyar liraya
ihale edilerek toplumun kazanımı olan kamusal değerler yok pahasına elden çıkarılmıştır. Zap suyuna
1969 yılında Devrim Köprüsünü inşa eden üniversite
gençliği ogün Boğaza köprü yapılmasıyla İstanbul’un
trafik sorununun çözülemeyeceğini, toplu taşımacılığın tek çıkar yol olduğunu söylemişler iktidarın
tepkisini çekmişlerdi. Kamu kaynaklarının verimli
4
Ocak 2013 - 168
ve toplumdan yana kullanılmasını savunmuşlardı.
Yine Vietnam kasabı olarak bilinen ABD Büyükelçisi
Kommer’in 1968 yılı Ocak ayında ODTÜ’ye geldiğinde arabasının yakılması antiemperyalist, ilerici, yurtsever mücadelede unutulmaz yer edinmiştir.
Saygı ve Selamlarımla…
1. Uluslararası Deprem Doğal Afetler
Kongresi Hazırlık Kurulları
11-12-13 Ekim 2013 tarihlerinde 1. Uluslararası Deprem - Doğal Afetler Kongresi, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZFAŞ’ın ev sahipliğinde İzmir’de düzenlenecektir. Hazırlık süreci başlayan Kongre’nin Danışma
Kurulu üyeliğini Şube Başkanımız Ayhan EMEKLİ, Yürütme Kurulu üyeliğini Şube Yönetim Kurulu Sekreter
Üyemiz Hülya ALTUN sürdürmekte olup, ayrıca Bilim
Danışma Kurulu üyeliğinde Prof. Dr. Serap KAHRAMAN, Bilim Kurulu Üyeliğinde ise Prof. Dr. Ömer Zafer
ALKU görev almışlardır.
Yayın Kurulundan
Merhaba;
Yeni yılın ilk ayında sizlere merhaba diyoruz Bülten’in
bu sayısında. Hep söylene geldiği gibi her yeni yıl
yeni başlangıçları, yeni umutları hatırlatır. Bülten’in
bu sayısında yeni umutlarımızı ve yeni başlangıçlarımızı geçmişin değerlendirmesinden çıkaracağımız
sonuçlarla yapalım istedik hep birlikte.
Bu değerlendirme elbetteki, dünya ve ülkemizde yaşadıklarımız ile bu yaşananların mesleğimize meslek
örgütümüze yansımaları olduğu kadar; bu yaşadıklarımız karşısında takındığımız tavır ve davranış biçimi
ile durduğumuz yerin önemi üzerine olacaktır. Aslında Bülten’in tüm sayılarında bunu yapa geliyoruz
yıllardır.
Bu kapsamdan olmak üzere; geçmiş sayılarımızda;
demokrasinin en iyi ve tek savunucusu olduğu söylemindeki siyasi iktidarın, geldiği günden bugüne
ortaya koyduğu uygulamalar tam bir tenafür göstergesi olmuştur.Yani siyasi iktidarın uygulamalarına
alkış tutmayan her kesim ve statüdekiler tu-kaka ilan
edilmiştir siyasi iktidar tarafından. Kimi zaman öğrenciler kötü olurken kimi zaman çiftçiler, kimi zaman işverenler kötü olurken kimi zaman işçiler kötü olmuştur. Bizlerin dahil olduğu meslek örgütleri ve bizler ise
her daim kötü ilan edilmiştir siyasal iktidar tarafından,
tespitinde bulunmuştuk örneğin. Ülkemiz, mesleğimiz ve örgütümüz siyasi iktidarın
kendi ideolojisini yaşama geçirmeye yönelik uygulamalarına muhatap oldu geçtiğimiz yıllarda. Öncelikli
olarak, mesleğimiz, piyasanın bir piyonu haline getirilerek kamusal yönü ve niteliğinin aşındırılmakta
olduğu, Odalarımızın ve Birliğimizin kamu kurumu
niteliği ile hep kamunun yararına kullandığı yetkileri, elimizden alınarak piyasaya terk edildiği, ticarileştirilmekten de öte rantçıların hizmetine sunulduğu;
toplumsal denetim hak ve görevleri yok sayılarak
siyasi iktidarın uygulamalarını denetimden kaçırma
yollarını açtığı tespitini yapmıştık örneğin. Bu tespitimiz de halen geçerliliğini korumaktadır. Öyle ki siyasi
iktidar bu durumu birkaç adım daha ileri götürmüştür. Artık sadece, çağdaş demokrasilerin gereği olan
parlamento dışındaki bizim gibi örgütlerin muhalefetini yasa dışı bulduğu ve istemediği gibi, parlamenter
demokrasinin gereği olan parlamento içindeki muhalefet partilerinin siyasi iktidarın politikalarına karşı
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
çıkışlarını da kendilerine engel olarak gördüklerinin
bizzat Başbakan tarafından seslendirilmesinde beis
görmemektedir.
Ülkemizin gerçekliği olan deprem, depreme dayanıklı yapı, deprem öncesi ve sonrasında alınacak tedbirlere yönelik elle tutulur bilimsel verilere dayalı herhangi bir şey yapılmazken; arkasındaki niyet, amaç ve
sonuçlar gizlenilerek kentsel dönüşüm projeleri yaldızlı paketlerle halka sunulmakta, aslında rantsal çıkarlar ihaleye çıkartılmaktadır. Bu işlemler yapılırken
de; siyasi iktidar takiyye yapmaktan çekinmemektedir, Ya da mesleğimizi yapmamıza yönelik uygulamalara hız kesmeden devam etmektedir siyasi iktidar.
Son olarak geçtiğimiz Eylül ayında yürürlüğe giren
“Yapım İşleri İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile anahtar
teknik personel uygulamasına son verilerek yapım
işlerinde mühendislerin çalışmaları adeta engellenmektedir. Bu gidişle geçmişte olduğu gibi, yapım
işleri mühendisin dışında “her meslekten insanın”
iştigal alanı olacaktır. Siyasi iktidarın bu uygulamasının, müteahhitlik müessesesinin kurumsallaşmasını
engelleyeceği, mühendislerin hak kaybına uğrayacağı, yapı güvenliği ve Kamu çıkarları açısından olumsuz sonuçlar doğuracağı da açıktır. Güvence sağlama
gerekçesi ile kamuoyuna sunulan, ancak sonuçları
itibariyle daha güvencesiz bir konuma karşılık gelen
bu düzenlemeler, yapım işinde ihaleye girecek olan
firmaların sürekli mühendis çalıştırma zorunluluğu
ortadan kaldırılmaktadır. İşletilmek istenen bu süreç,
güvencesiz mühendislerin yanı sıra güvensiz yapılara
da neden olacağı gibi; bu anlamda, mesleğimizin ve
istihdam alanlarımızın daraltılması, bizler için olduğu
kadar tüm toplum için de risk oluşturacaktır. Mesleğimize ve örgütlenmemize karşı yapılanlar sadece yukarıda anlatılanlarla sınırlı değil elbette. Zaten şöyle
bir etrafımıza baksak, her şeyi ayan beyan görmemiz
mümkün. Ancak, bir kez daha ifade etmek isteriz ki;
TMMOB ve bağlı Odalar dışarıda tutularak, deprem,
kentleşme, imar planları, inşaat uygulamaları, denetim vb. konularda yıllardır söyleye geldiklerini dikkate
alınmayarak yapılacaklar halkın çıkarına olmayacaktır, tespitimiz de vardır örneğin.
Siyasi iktidarın mühendis ve mimarların örgütlülüğüne ve örgütüne karşı takındığı son durum için
Ocak 2013 - 168
5
Yayın Kurulundan
TMMOB’nin başlattığı imza kampanyası Bülten’in
sayfalarından, basın açıklamalarından sizlerce takip ediliyordur muhakkak ve muhakkak tüm meslektaşlarımız geleceğini koruma adına çoktan bu
imza kampanyasına katılmıştır. Zaten Şubemizin
bu konuda her alanda kampanyalar yürüttüğü
de sizlerce bilinmektedir. Ancak bir kez daha belirtmeliyiz ki; TMMOB üzerinde kurulan bu baskı
yukarıda da belirttiğimiz gibi, sadece ve sadece
üyelerinin örgütlü gücüyle yapmış olduğu halkın
çıkarına olan çalışma eylem ve etkinliklerini kısaca
halk adına yapılan denetim ve muhalefetimizi önlemeye yöneliktir.
Dünya ve ülkemizin yaşamakta olduğu süreç; mesleğin ve üyelerin sorunlarının toplumsal sorunlardan
ayrılamayacağı bilinci ve tavrıyla doğru politikalar
üreten, mücadele veren ve yaşama geçiren; birlikte
karar alma, birlikte üretme ve birlikte yönetme ilkesini gerçek anlamıyla yürütebildiğimiz örgütlenmelerin gerekliliğini ve verilecek mücadelenin tüm emekçi
kesimleri kapsayacak örgütlenmelere geçmişten gelen anlayışımızla katkıda bulunma zorunluluğunun
gerekliliğini de bir kez daha gözler önüne sermektedir. Genel anlamda belirleyeceğimiz tutum, davranış
ve eylem biçimi her zamankinden önemli hale gelmiştir.
Aslında, kendi sorunlarının ve çıkarlarının halkın sorunları ve çıkarlarından ayrı olmadığı bilincindeki
mühendisler; ülkenin gelişmesi ve kalkınması, halkın
çıkarlarının savunulması ve korunması anlamında,
siyasi iktidarların uygulamalarına karşı mücadele
vermekte hiçbir dönem geri durmamışlardır. 19 Eylül
1979 tarihinde insanca yaşam koşulları ve grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için ülke çapında yoğun
bir katılımla bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirilmiştir. Bu eylem o tarihte yapılan örgütlü eylemlerden sadece bir tanesi olup amacına ulaşmış bir
eylemdir.
Bu anlamda; meslek alanımızda, çalışma hayatında,
örgütsel yapılarımızda sürekli hak kayıplarına uğradığımız, saldırıların, baskıların örgütsel anlamda da arttığı dönemler yaşadığımız süreçte mesleki örgütlülüğümüzü farklı değerlendirmeliyiz. Öte yandan doğru
zamanda, doğru şeyleri söyleyerek doğru bir mücadele mesleki örgütümüzün meşruiyetini ve haklılığını
kitlelere gösterecektir. O halde her türlü gelişimi üretim ilişkileri açısından irdeleyip, yorumlayarak, yaşamın her alanını olduğu gibi mesleğimizin uygulanabilirliğini de mesleki çalışma anlayışlarının dışında ve
üstünde siyasetle ilişkilendirilerek duruş, davranış ve
tercihlerimizi belirlemeliyiz her şeyden önce.
6
Ocak 2013 - 168
Daha kitlesel katılım sağlayıp, meslek örgütümüze,
meslek alanlarımıza, kişisel özgürlüklerimize karşı
saldırılara kitlesel örgütsel gücümüzle karşı durmalıyız. Toplumsal güç olabilmemiz için örgütsel yapılarımızı kullanmalı, kendi haklarını ileriye götürmek
veya daha fazla hak kaybına uğramamak için kitlesel gücümüzü göstermeliyiz. Bunun yolu da; her bir
üyenin her türlü egodan sıyrılarak “birimiz hepimiz,
hepimiz birimiz için” temrinini yaşama geçirmekten
ibarettir. Başka bir ifade ile siyasi iktidarın uygulamalarına karşı en geniş toplumsal muhalefete katkı
koyabilmek için, birliktelikten oluşacak gücümüzü
parçalayıcı, zafiyete uğratacak ayrıştırıcı, görüş, davranış ve politikalar yerine; birleştirici, bütünleştirici,
ortak mücadele hedefine yönelik ortaklaştırıcı görüş, davranış ve politikaları yaşama geçirmek bir zorunluluk olmaktadır.
Ülkemizin siyasi, ekonomik, toplumsal gelişiminde
emeği ve bedelleri bulunan mesleki örgütümüzün;
siyasi iktidarın yapmış olduğu tüm uygulamaları
için elbette söylenecek sözü de bulunmaktadır. Bu
söz söylemekteki kastımız kakofoni yapmak değildir. Bizler bu ülkenin aydınları olarak aynı zamanda;
dünyayı, ülkemizi ve yaşadıklarımızı bilen, düşünen,
sorgulayan, yorumlayıp toplumun çıkarlarını koruyacak bilgi ve becerideki meslek mensupları olarak
elbette yapılacak işimiz çıkaracak sesimiz vardır. Hepimiz; karanlığı aydınlatacak birer alev olmasını da
biliriz.
Mesleğini bilen, onu halkın hizmetinde kullanan inşaat mühendislerinden, ülkesinin her işini yapabilecek
nicel ve nitel gücü bulunan teknik elemana, kalkınmamızın ve gelişmemizin denetiminden meslek düzeyimizin geliştirilmesine, ülke meslek ve meslektaş
sorunlarının çözümüne kadar amaç, iş ve eylemleri
gerçekleştirmek için elbette çıkaracak sesimiz, söyleyecek sözümüz vardır.
Meslek Odamızda birlikte üretmenin, birlikte yönetmenin, mesleğimize ve yaşam hakkımıza sahip çıkmanın, insan olmanın onuru ile toplumsal olaylarda
taraf olmanın, hak aramanın, birlikte başarmanın
ve kazanmanın, mesleki bilimsel birikimleri ile geleceği bugünden kurmanın ortak paydasını büyütmek üzere ses çıkarmaya devam etmeliyiz. Şimdilik,
TMMOB’nin açmış olduğu imza kampanyasına en geniş katılımı sağlayarak, Hepimiz birer alev olabilmeliyiz, geleceğimiz için.
Sevgilerimizle...
Şubeden
Dikili’de Osman Özgüven’le Dayanışma Mitingi
17 Kasım 2012, 24 Kasım 2012
Dikili Belediye Başkanı meslektaşımız Osman Özgüven ile ilgili iki ayrı davada verilmiş olan hapis cezasının Yargıtay tarafından onaylanması üzerine 17 Kasım
ve 24 Kasım 2012 tarihlerinde Aliağa’da miting yapıldı. Yapılan mitinglere TMMOB’ye bağlı diğer meslek
odalarının İzmir Şubeleri ile diğer emek ve demokrasi
güçleriyle birlikte katılım sağlandı.
Performansa Bağlı Yapısal Tasarım Kursu
17 Kasım 2012 – 5 Ocak 2013
Dr. Şeref Polat ve Dr. Cüneyt Tüzün’ün eğitmenliğini
yaptığı Performansa Bağlı Yapısal Tasarım Kursu Teori
Bölümü 27 üyemizin katılımıyla tamamlandı.
Yapı Denetim İstişare Toplantısı
Ulaştırma Kongresi hazırlık toplantısı
23 Kasım 2012
Toplantıda, ilk Duyuru Broşürü ve afişin hazırlanması,
Bilim, Danışma ve Düzenleme Kurullarının oluşturulması, Kongre temasının belirlenmesi konuları değerlendirildi. 10. Ulaştırma Kongrenin ana teması, “Bütünleşik Ulaştırma Sistemleri” olarak belirlenmiştir.
İlköğretim Öğrencilerine Enerji Verimliliği Sunumu
30 Kasım 2012
Bornova Belediyesi ile Şubemizin okullara yönelik
olarak birlikte yürüttüğü “Enerji Verimliliği Çalışması”
kapsamında Dokuz Eylül İlkokulu ile Yavuz Selim
Ortakulunda yapılan eğitimlere Şubemiz adına İnş.
Müh. Fırat Ümmetoğlu katılarak öğrencilere enerjinin
nasıl verimli kullanılacağını anlatmıştır.
21 Kasım 2012
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nde düzenlenen ve
Yapı Denetim Uygulamalarının değerlendirildiği toplantıya, üyemiz Baran UYGUN katıldı.
İlçe Temsilcileri Toplantısı
22 Kasım 2012
Şube Yönetim Kurulumuz, Şubemize bağlı İlçe Temsilcikleri sorumluları ile ortak bir toplantı gerçekleştirdi. Şubemizde düzenlenen toplantıda, gündemde
yer alan kentsel dönüşüm uygulamaları ve 5 Kasım
2012’de yürürlüğe giren İzmir Büyükşehir Belediyesi
İmar Yönetmeliği değişiklikleri değerlendirildi. Şubat-Mayıs 2012 döneminde Şubemizde ve Temsilciliklerde düzenlenmesi planlanan etkinlikler hakkında
temsilciliklerin görüş ve önerileri alındı. Öncelikli konular olarak kentsel dönüşüm, imar yönetmeliği ve iş
güvenliği olarak belirlendi.
Probina Eğitim Toplantısı
1 Aralık 2012
Şubemiz seminer salonunda, Probina eğitim/tanıtım
Semineri düzenlendi.
İzmir Körfezi Rehabilitasyon Projesi Toplantısı
3 Aralık 2012
Tarihi Havagazı Fabrikası’nda İzmir BŞB tarafından
düzenlenen İBB İzmir Körfezi Rehabilitasyon Projesi
tanıtım toplantısına katıldık.
TMMOB İzmir İKK’nın TMMOB Yasa Değişikliği ile
İlgili Basın Toplantısı
5 Aralık 2012
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, TMMOB
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168
7
Şubeden
Yasası’nda yapılmak istenen değişikliklere ilişkin
MMO Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda İKK adına Ferdan
Çiftçi tarafından Odalarımıza ve TMMOB’ye Sahip
Çıkacağız başlıklı bir basın açıklaması yapıldı. Basın
açıklaması metni Bültenimizin “TMMOB İzmir İKK’dan”
bölümünde yer almaktadır.
li, 41., 42. Dönemde Yönetim Kurullarında görev alan
yukarıda belirtilen y.k. üyelerimize ve görevden ayrılan şube çalışanlarımız Erkay KILIÇ, Fırat ÜMMETOĞLU, Hüseyin KUZU ve Ceren NARİN’e özverili çalışmaları için teşekkür ederek, birer anı plaketi takdim etti.
“Dere Taşkınları” Semineri
6 Aralık 2012
İZSU Genel Müdürü İnş. Yük. Müh. Dr. Ahmet Alpaslan tarafından sunulan “Kent Ölçeğinde Dere Taşkınları ve İzmir’deki Uygulamalar” başlıklı seminer Şube
Konferans Salonumuzda gerçekleşti.
“Betonarme Yapıların Deprem Performansının
Belirlenmesi” Semineri
13 Aralık 2012
Prof. Dr. Mustafa Düzgün ve Araş. Gör. Dr. Özgür Bozdağ tarafından sunulan “Betonarme Yapıların Deprem Performansının Belirlenmesi” semineri İMO İzmir
Şubesi konferans salonunda gerçekleştirildi.
Önceki Dönem Yönetim Kurulu Üyelerimiz ve Şube
Çalışanlarımıza Teşekkür Plaketleri Verildi
7 Aralık 2012
Yönetim Kurulumuz, Şubemizin 41. Dönem Yönetim Kurulunda görev almış olan Prof. Dr. Ömer Zafer
ALKU, Aydın NOGAY ve Zehra GERMEN, 42. Dönem
Yönetim Kurulunda görev almış olan A. Fuat GÜNAK,
Ş. Seyhan HAS, Ilgaz CANDEMİR ve Necati ATICI ile
Şube çalışanlarımızın ortak katılımıyla bir etkinlik
düzenledi. Etkinlikte Şube Başkanımız Ayhan Emek8
Ocak 2013 - 168
SPK Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı Sınavına
Hazırlık Kursu
17-29 Aralık 2012
İMO İzmir Şubesi’nde 17-29 Aralık 2012 tarihleri arasında toplam 72 saat ders süresi olan SPK Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı Sınavına Hazırlık Kursu gerçekleştirildi. Kursa 16’sı inşaat mühendisi olmak üzere
toplam 27 kişi katıldı.
Şubeden
TMMOB Genişletilmiş İzmir- Manisa İl
Koordinasyon Kurulu Toplantısı Gerçekleşti
18 Aralık 2012
TMMOB Genişletilmiş İzmir İl Koordinasyon Kurulu
Toplantısı, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi İrfan
İnan`ın da katılımıyla 18 Aralık Salı günü gerçekleştirildi.
Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi`nde gerçekleşen
toplantıya, TMMOB`ye bağlı odaların İzmir şubeleri
yönetim kurullarını temsilen 110 kişi katıldı. İktidarın
TMMOB Yasası`na dair değişiklik planlarının ana gündemini oluşturduğu toplantıda bir konuşma yapan
Mehmet Soğancı`nın konuşmasının ardından şubelerden temsilciler söz alarak yasa değişikliğine ve değişikliğe karşı mücadelenin şekline ilişkin görüşlerini
belirttiler. Toplantı sonucunda, TMMOB İzmir İKK bileşenlerinin yerel eylem takvimini belirlemesi kararı
alındı.
kaybettiğimiz Şube Başkanımız Tahsin Vergin’ in de
bu yıl meslekte 40. yılı olduğunu belirterek bu törende özel olarak anılması gerektiğini söyledi. Hakkındaki yargı kararı nedeniyle görevini bırakmak zorunda
kalan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in de
40. Yıl plaketi için isminin okunması, katılımcılar tarafından yoğun bir şekilde alkışlandı. Tahsin VERGİN’i
rahmet ve sevgiyle, Osman ÖZGÜVEN’ i de saygıyla
anıyoruz.
50. yıl plaketini alan üyelerimiz
Meslekte 50, 40 Ve 25. Yıl Plaket Töreni 19 Aralık
2012’de Gerçekleşti
19 Aralık 2012
İnşaat Mühendisliği Haftası kapsamında düzenlenen
“Meslekte 50, 40 ve 25. Yıl Plaket Töreni” 19 Aralık
2012 tarihinde Tepekule Kongre Merkezi Anadolu
Salonu’nda gerçekleştirildi. Törende İMO İzmir Şubesi
arşivinden derlenen fotoğraflardan oluşan “İMO 58
Yaşında” başlıklı bir sunum ile törende plaket alacak
olan üyelerimizin gönderdiği fotoğraflardan oluşan
“Okul Yılları” başlıklı fotoğraf sunumu gerçekleştirildi. Törene, plaketlerini alan üyelerimizin öğrencilik
dönemlerindeki hocaları da katılarak plaket sundular.
Şube Başkanımız Ayhan Emekli törende yaptığı konuşmada TMMOB yasasının değişiminin gündemde
olduğunu, TMMOB’ye ve meslek örgütlerimize sorulmadan kapalı kapılar ardında hazırlanan değişikliklere karşı meslek örgütlerimize ve TMMOB’ye sahip çıkmamız gerektiğini söyledi. Ayhan Emekli 2010 yılında
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
40. yıl plaketini alan üyelerimiz
40. yıl plaketini alan üyelerimiz
Ocak 2013 - 168
9
Şubeden
dası Pine Bay otelinde yapıldı. 680 kişinin katıldığı
gecenin açılışında İMO Yönetim Kurulu üyesi Galip
Kılınç ve İMO İzmir Şube Başkanı Ayhan Emekli birer
konuşma yaptılar. 2010 yılında kaybettiğimiz İMO İzmir Şube Başkanı Tahsin Vergin’in meslekte 40. Yıl plaketi eşi Canan Vergin ve oğlu İnşaat Mühendisi Alican
Vergin’e takdim edildi.
25. yıl plaketini alan üyelerimiz
TMMOB İzmir İKK, Torba Yasaya Karşı Sokağa Çıktı
21 Aralık 2012
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, hükümetin
TMMOB Yasası’nda değişikliği de içeren torba yasa
çalışmalarına karşı, 21 Aralık 2012 tarihinde saat
19.00’da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yaklaşık yarım saat
süren yürüyüş sonunda basın açıklamasını TMMOB
İzmir İKK Dönem Sekreteri Ferdan ÇİFTÇİ okudu. Yasaya karşı imza kampanyası başlatılmış olup, merkezi
olarak TMMOB üyeleri için TMMOB web sayfası üzerinden, yerel düzeyde halkın desteği için ise aşağıda
belirtilen program dahilinde açılan stantlar ile imza
kampanyası yürütülmüştür.
İzmir İKK tarafından Torba Yasa taslağına karşı halkı
bilgilendirmek ve imza kampanyasına destek almak
amacıyla, 22 Aralık Cumartesi, 24 Aralık Pazartesi, 26
Aralık Çarşamba ve 28 Aralık Cuma günleri 4 ilçede
olmak üzere (Bornova Metro, Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Karşıyaka Çarşı Girişi ve Konak Meydan)
imza masaları kurulmuştur.
Geleneksel Oda Yemeği
22 Aralık 2012
İnşaat Mühendisliği Haftası kapsamında her yıl düzenlediğimiz geleneksel İMO Yemeği bu sene Kuşa-
10 Ocak 2013 - 168
Seminer: Deprem Etkisi Altında Yüksek Binalarda
Tasarım Sorunları
4 Ocak 2013
Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu tarafından sunulan seminer
Tepekule Kongre Merkezi Akdeniz Salonu’nda gerçekleşti. Seminere yoğun katılım oldu.
Şubeden
Seminer: Deprem Etkisi Altında Yüksek Binalarda
Tasarım Sorunları
10 Ocak 2013
Araş. Gör. Gökhan İMANÇLI tarafından sunulan seminer Şube Konferans Salonumuzda gerçekleşti.
TMMOB Yasa Değişikliği İmza Kampanyası Standı
9 Ocak 2012
TMMOB İzmir İKK tarafından organize edilen imza
kampanyası için İMO İzmir Şubesi olarak Karşıyaka
Çarşı Girişinde İmza masası açarak bildiri dağıtıp imza
topladık.
Performansa Bağlı Yapısal Tasarım Kursu
Uygulama Bölümü
19 Ocak 2013
Eğitmenliğini Dr. Şeref Polat ve Dr. Cüneyt Tüzün’ün
yaptığı Performansa Bağlı Yapısal Tasarım Kursu’nun
Uygulama Bölümü 19 Ocak 2013 tarihinde başladı.
Her hafta Cumartesi günü 2 grup halinde 40 üyemizin katıldığı kurs 25 Şubat 2013 tarihine kadar devam
edecek.
İzmir Valiliği Ziyaretimiz
11Ocak 2013
Şube Başkanımız Ayhan Emekli, Afet ve Deprem Bilincini Yaygınlaştırma ve Yapı Stoğunu İyileştirme
Komisyonu Başkanı Abdullah İncir ve Şube Sekreteri
Eylem Ulutaş 11 Ocak 2013 Cuma günü İzmir Vali Yardımcısı Ardahan TOTUK’u ziyaret etti. Afet öncesi ve
sonrası yapılması gereken çalışmalar konusunda Valilik ve Odamızın yapmış olduğu işbirliğinin devamı
yönünde görüş birliğine varılan toplantıda, Kamuda
ve Özel sektörde çalışan meslektaşlarımıza yönelik
olarak hazırlamış olduğumuz 18 Şubat 2013- 2 Mart
2013 tarihleri arasında yapılacak olan Hasar Tespit
Eğitimlerinin önemi vurgulandı. Söz konusu eğitimle
ilgili duyuru bültenimizin Şubeden bölümünde yer
almaktadır.
Kentsel Dönüşüm Paneli
19 Ocak 2013
Sev-Der ve İPSD tarafından Yamanlar’da düzenlenen “Kentsel Dönüşüm mü? Rantsal Dönüşüm mü?”
konulu etkinliğe Şube Başkanımız Ayhan Emekli ve
üyemiz İnş. Müh. Levent Çelik katılmıştır. Bölgede yaşayan vatandaşların katıldığı toplantıda genel olarak
Kentsel Dönüşümle ilgili bilgiler verilerek, vatandaşların süreçle ilgili merak ettikleri sorulara yanıt verildi.
Yasadan önce TMMOB İzmir İKK’nın kentsel dönüşüme ilişkin belirlemiş olduğu “altı ilke” de aktarıldı.
İMO Şubeler Ortak Toplantısı
12 Ocak 2013
İMO Şubeler Ortak Toplantısı, İMO Şube Yönetim Kurulu Üyeleri ile Şube Sekreterlerinin katılımıyla İMO
Teoman Öztürk Kongre ve Kültür Salonu`nda gerçekleştirildi. “TMMOB Yasasında yapılmak istenilen değişikler” ve “İMO`nun önümüzdeki süreçte mali yapılandırılması” başlıklı iki gündemle gerçekleştirilen
toplantıya Şube Yönetim Kurulu Üyelerimiz katıldı.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168 11
Şubeden
HASAR TESPİT EĞİTİMİ
Afet öncesi ve sonrası yapılması gereken çalışmalar konusunda İzmir Valiliği ve Şubemizin ortak yürüttüğü çalışmalar
kapsamında 18 Şubat 2013 - 2 Mart 2013 tarihleri arasında Hasar Tespit Eğitimi yapılacaktır.
Ücretsiz olarak yapılacak eğitime katılmak isteyen üyelerimizin 8 Şubat 2013 tarihine kadar Şubemize kayıt yaptırmaları gerekmektedir. Kamuda çalışan üyelerimiz ile özel sektörde çalışan üyelerimize hafta içi ve hafta sonu olmak
üzere iki grup halinde verilecek eğitimin programı aşağıdadır.
Kamu Çalşanlar İçin Ders Program
Gün/Tarih
Saat
Ders
Depreme Dayankl Taşyc Sistem Tasarm
18.02.2013
Pazartesi
13.30-17.30
20.02.2013
Çarşamba
13.30-17.30
Deprem Hasar Görmüş Betonarme Yaplarda Beton ve
Çelik Kalitesinin İncelenmesi
Depreme Dayankl Taşyc Sistem Tasarm
Deprem Hasar Görmüş Betonarme Yaplarda Beton ve
Çelik Kalitesinin İncelenmesi
Deprem Sonras Yapsal Hasarlar
22.02.2013
Cuma
13.30-17.30
25.02.2013
Pazartesi
13.30-17.30
Daha Önceden Meydana Gelmiş Depremler Nedeniyle
Oluşmuş Yapsal Hasarlarn Değerlendirilmesi
27.02.2013
Çarşamba
13.30-17.30
Hasar Tespitindeki Çalşma Prensipleri Hasar Tespit
Formlarnn Doldurulmas
01.03.2013
Cuma
13.30-15.30
Hasar Tespit Uygulamalar
Deprem Hasar Görmüş Betonarme Yaplarda Beton ve
Çelik Kalitesinin İncelenmesi
Eğitmen
Prof. Dr. Mustafa DÜZGÜN,
Dr. Özgür BOZDAĞ,
Doç. Dr. Şemsi YAZICI,
Doç. Dr. Selçuk TÜRKEL,
Vedat YORULMAZEL
Prof. Dr. Mustafa DÜZGÜN,
Dr. Özgür BOZDAĞ,
Doç. Dr. Şemsi YAZICI,
Doç. Dr. Selçuk TÜRKEL,
Vedat YORULMAZEL
Prof. Dr. Hikmet H. ÇATAL,
Yrd. Doç. Dr. Yusuf YEŞİLCE
Doç. Dr. Şemsi YAZICI,
Doç. Dr. Selçuk TÜRKEL,
Vedat YORULMAZEL
Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU,
Prof. Dr. Hikmet H. ÇATAL
Abdullah İNCİR,
A.Latif BİLGİN,
M.Semih EZBERCİ
Abdullah İNCİR,
A.Latif BİLGİN,
M.Semih EZBERCİ
Süre
3
1
3
1
3
1
4
4
2
Özel Sektör Çalşanlar İçin Ders Program
Gün/Tarih
Saat
23.02.2013
Cumartesi
09.00-12.00
13.00-19.00
24.02.2013
Pazar
09.00-12.00
13.00-17.00
02.03.2013
Cumartesi
09.00-13.00
14.00-16.00
Ders
Deprem Hasar Görmüş Betonarme Yaplarda Beton ve
Çelik Kalitesinin İncelenmesi
Depreme Dayankl Taşyc Sistem Tasarm
Deprem Sonras Yapsal Hasarlar
Daha Önceden Meydana Gelmiş Depremler Nedeniyle
Oluşmuş Yapsal Hasarlarn Değerlendirilmesi
Hasar Tespitindeki Çalşma Prensipleri Hasar Tespit
Formlarnn Doldurulmas
Hasar Tespit Uygulamalar
Eğitmen
Doç. Dr. Şemsi YAZICI,
Doç. Dr. Selçuk TÜRKEL,
Vedat YORULMAZEL
Prof. Dr. Mustafa DÜZGÜN,
Dr. Özgür BOZDAĞ,
Prof. Dr. Hikmet H. ÇATAL,
Yrd. Doç. Dr. Yusuf YEŞİLCE
Prof. Dr. Ömer Zafer ALKU,
Prof. Dr. Hikmet H. ÇATAL
Abdullah İNCİR,
A.Latif BİLGİN,
M.Semih EZBERCİ
Abdullah İNCİR,
A.Latif BİLGİN,
M.Semih EZBERCİ
Eğitim Ücretsizdir
Eğitime katlmak isteyen üyelerimizin kayt için Şubemize başvurmalar gerekmektedir.
Son Kayt Tarihi: 8 Şubat 2013
Tel: 0 232 462 56 55
12 Ocak 2013 - 168
Süre
3
6
3
4
4
2
Şubeden
KASIM-ARALIK 2012 - OCAK 2013’TE YAYINLANAN
YASA VE YÖNETMELİKLER
1. Orman Genel Müdürlüğünden:
Orman Kadastrosu ve 2/B Uygulama Yönetmeliği (20 Kasım 2012 T, 28473 S. R.G.)
2. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
İskân Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (21 Kasım 2012 T, 28474 S.
R.G.)
3. Bakanlar Kurulu Kararı
2012/3907 6292 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait
Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun Uygulanmasından Elde Edilen Gelirlerin Kullanımına İlişkin Kararın
Yürürlüğe Konulması Hakkında Karar (24 Kasım 2012 T,
28477 S. R.G.)
4. Kamu İhale Kurumu Teşkilatı ve Personelinin Çalışma
Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik - 2012/3914 (26 Kasım 2012 T,
28479 S. R.G.)
5. On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Kanun No. 6360 Kabul Tarihi: 12/11/2012 (6 Aralık 2012
T, 28498 S. R.G.)
6. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında
Kanunun Uygulama Yönetmeliği (15 Aralık 2012 T, 28498
S. R.G.)
7. Toplu Konut İdaresi Başkanlığından:
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Satış, Devir, İntikal, Kiraya
verme, Trampa, Sınırlı Ayni Hak Tesisi ve Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İhale Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (26 Aralık 2012 T, 28509 S. R.G.)
8. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği (26 Aralık 2012 T, 28509 S. R.G.)
9. Danıştay Genel Kurulundan:
Danıştay Dava Daireleri Arasındaki İşbölümü Kararı, Esas
No : 2012/20, Karar No : 2012/20 (26 Aralık 2012 T, 28509
S. R.G.)
10. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve
Eğitimleri Hakkında Yönetmelik (29 Aralık 2012 T, 28512
S. R.G.)
11. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği (29 Aralık
2012 T, 28512 S. R.G.)
12. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği
(29 Aralık 2012 T, 28512 S. R.G.)
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
13. Başbakanlık (Hazine Müsteşarlığı)’tan:
Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimat Tebliği (29
Aralık 2012 T, 28512 S. R.G.)
(DÜZELTME 29/12/2012 tarihli ve 28512 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan Zorunlu Deprem Sigortası Tarife
ve Talimat Tebliği ile ilgili (10 Ocak 2013 T, 28524 S. R.G.)
14. Başbakanlık (Hazine Müsteşarlığı)’tan:
Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Genel Şartlar (29 Aralık 2012 T, 28512
S. R.G.)
15. Bakanlar Kurulu Kararı
2012/4048 İzmir İli, Karabağlar İlçesinde Bulunan Bazı
Alanların Riskli Alan İlan Edilmesi Hakkında Karar -540
Ha. (31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.)
16. Ekonomi Bakanlığından:
Yurt İçinde Düzenlenen Uluslararası Fuarlara İlişkin Tebliğ
(İTHALAT: 2013/1) (31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.- 3. Mükerrer)
17. Ekonomi Bakanlığından: Tebliğ
İş Sağlığı ve Güvenliğini Etkileyen Bazı Maddelerin İthaline İlişkin Tebliğ
(İTHALAT: 2013/13) (31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.- 3.
Mükerrer)
18. Gümrük ve Ticaret Bakanlığından:
Pazar Yerleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (31 Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.- 4.
Mükerrer)
19. Maliye Bakanlığından:Tebliğ
Belediye Gelirleri Kanunu Genel Tebliği (SERİ No: 42)(31
Aralık 2012 T, 28514 S. R.G.- 4. Mükerrer)
20. Vakıflar Genel Müdürlüğünden:
Vakıf Kültür Varlıkları İhale Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (2 Ocak 2012 T, 28516 S. R.G.)
21. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından:
Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında
Yönetmelik (5 Ocak 2012 T, 28519 S. R.G.)
22. Orman ve Su İşleri Bakanlığından:
Orman Kanununun 17 ve 18 İnci Maddelerinin Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (8 Ocak 2012 T, 28522 S. R.G.)
24. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:
İş Sağliği Ve Güvenliği Kurullari Hakkinda Yönetmel (18
Ocak 2013 t, 28532 s. R.G)
25. Çevre ve Şehircilik Bakanlığından:
Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (5 Şubat 2013 t, 28550 s. R.G)
Ocak 2013 - 168 13
Şubeden
14 Ocak 2013 - 168
Şubeden
EROL SÖNMEZ HOCAMIZI KAYBETTİK
O hepimizin Erol Abisi idi
ve şahsına münhasır özel
bir kişiydi.
Erol Abi inşaat mühendisi
değildi. Fen Fakültesi matematik astronomi bölümünden mezun idi. 1969
yılında Ege Üniversitesi
Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisli
Bölümünde asistan olarak
göreve başladı. Uzun yıllar Prof. Dr. Semih Kavalalı’nın
ve Prof. Dr. Sait Yaşar’ın verdiği topoğrafya dersinin
asistanlığını yaptı. 1983 yılında da öğretim üyesi olarak Topoğrafya dersini vermeye başladı. Asistanlığı ve
öğretim üyeliği döneminde (onun tabiriyle) birçok
öğrenci Erol Abinin “tezgahından geçti”.
Erol Abiyi iyi tanıyan birisi olarak onun bazı özelliklerini ve birkaç anıyı yazmadan geçemeyeceğim. Erol
Abi iki renkli bir insandı. O ya siyahtı ya da beyaz. Bir
olay için “hayır” dediyse, o olay bitmiştir. Öldürseniz
evet dedirtemezsiniz. Bir kişi için olumsuz düşünüyorsa o kişinin notu değişmez. Bu not işi öğrencisi
için de geçerlidir, arkadaşları için de. Ama olumlu düşünüyorsa her zaman o kişinin arkasında durur. Ondan “yaramaz” damgası yememek gerekir.
-
-
-
-
Erol abi ne parası bu?
Sorma ver.
Niye sormayayım?
Soracaksan verme.
Birkaç kişiden aynı cevabı alınca kızardı. Biz de zaten
bu anı beklerdik. Kendisinden böyle bir para veya
borç isteyin alacağınız cevap şudur:
- Ne o evlat, soyguna mı çıktın?
Cüzdanını çıkarır, açar, içinde hiç para yoktur. O cüzdan “vallah billah” cüzdanıdır. Para dolu ikinci cüzdan
başka cebindedir.
Erol abi için “Efsane”, “şahsına münhasır insan” isimleri de kullanılır. Hakikaten öyleydi, ama o benim Erol
Abimdi.
Ömer Zafer Alku
Öğrenciye karşı serttir, tavizsizdir. “Öğrenciyi okşamayacaksın sonra şımarır” vecizesi ona aittir. Kız-erkek
öğrenci ilişkilerinin takipçisidir. İlişkinin ciddi olmasını ister, hatta nasihatte bulunur. Ama kendisi yedi
defa nişanlanıp ayrıldığını söylemez. Ona derste soru
sorulamaz. “Hocam sınav kağıdımdaki hatalarımı görebilir miyim” bile denemez. İsterseniz söyleyin. Güzel
bir cevap alırsınız. Bir topoğrafya dersinde teodolitin
özelliklerini tahtaya çizerek anlatıyor. “Üst kıl, orta kıl,
alt kıl falan filan…” Öğrencilerden biri o kıllarla ilgili
kıl bir soru soruyor. Erol Abinin cevabı “Dersten sonra
gel ben sana o kılı göstereyim”
Bölümdeki para işlerinin müdürüydü o. Herkesin imzalı boş bir kağıdı onda dururdu. Gerektiği zaman
kağıdı o doldururdu. Birisi evlenecek, hediye alınması
gerekiyor veya bir hayır işi için para toplanacak. Bu
iş onun işi idi. Tahsilat için odaları dolaşmaya başlar.
Diyalog aynen aşağıdaki gibidir.
- Evlat ver 20 lira
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168 15
İMO’dan
MESLEK ÖRGÜTÜMÜZÜ VE KAMU YARARI İLKESİNİ
KISKANÇLIKLA KORUYACAĞIZ
İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun, TMMOB Yasa Taslağı ile ilgili yaptığı açıklama.
25 Aralık 2012
Meslek örgütümüzü ve kamu yararı ilkesini kıskançlıkla koruyacağız
mesleki uygulamaların ve meslektaşların denetimi
TMMOB Yasa taslağında yer almıyor
• Siyasi iktidar mesleki alanlar da dahil olmak üzere
kamusal yaşamı yeniden düzenliyor
Siyasi iktidarın, “Yapı Denetimi Hakkında Kanun
Tasarısı”nda değişikliler gerçekleştirmek üzere çalışma başlattığı, yasa değişikliğinin torba yasa formatında Meclise sunulacağı, yasanın, başta Yapı denetimi
olmak üzere, İmar, Mera, Kıyı Kanunuyla ilgili bazı
değişiklikler de içerdiği kamuoyuna yansıdı; Taslak
çalışmanın TMMOB Yasası`nda da değişikliler taşıdığı
anlaşıldı.
• Mesleki alanlar ulusal/uluslararası sermaye gruplarının ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılıyor
• Bu çerçevede gündeme getirilen TMMOB Yasası değişikliği, mesleki örgütlenmeyi zayıflatacak hükümler
içeriyor
• Siyasi iktidarın ekonomi politiğine direnen kurumlardan biri olan TMMOB ve bağlı Odaları etkisizleştirilmek ve siyasi iktidarın vesayeti altına alınmak isteniyor
• Yasası değiştirilirken TMMOB`den
görüş alınmaması, siyasi iktidarın yönetsel tarzının emaresini
içermekle kalmıyor, demokrasi
anlayışını da gösteriyor
• TMMOB ve bağlı Odaların
merkezi yapısı zayıflatılıp “il
Odacılığı” modeli uygulanacak
• “İl Odacılığı” birkaç büyük il dışında, mevcut şubelerin mağdur
olmasına neden olacak
• Merkezi program çerçevesinde merkezi bütçeyle İMO tarafından bir çalışma döneminde düzenlenen 800 civarındaki mesleki-bilimsel
etkinliğin gerçekleşme olanağı ortadan kaldırılıyor.
• 12 Eylül döneminde getirilen kamu kesiminde çalışan mühendislerin meslek Odalarına üye olma yasağı, TMMOB Yasa Taslağında da aynen korunuyor
• “İl Odalarının” kendi başlarına ulusal/uluslararası bilimsel etkinlikleri düzenleme, bilim insanlarıyla üyeleri buluşturma şansı ortadan kaldırılıyor
• Meslek Odaları piyasa ilişkilerine açılarak, kamusal
yararı, toplumsal çıkarı korumakla görevli meslek
odalarının var olma gerekçesi dayanaksız hale getiriliyor
• Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmekle yükümlü Meslek Odaları üyeleriyle rekabet
eden “şirketler” haline getiriliyor
• Bir deprem ülkesi olan Türkiye`nin asıl ihtiyacı olan
18 Ocak 2013 - 168
Torba yasanın akıbetinin ne olacağı, bu haliyle Meclis gündemine getirilip getirilmeyeceği, TMMOB
Yasası`nın torba yasadan kopartılarak ele
alınıp alınmayacağı ayrı bir konudur.
Kaldı ki, yapı denetim sisteminde
değişiklikler içeren taslak metinler defalarca kamuoyuyla paylaşıldı. Aynı şekilde, siyasi iktidarın uzun zamandır TMMOB
Yasası`nda köklü değişiklikler
hedeflediği de bilinmektedir.
Bu nedenle, taslak çalışmaya
bağlı kalmadan, siyasi iktidarın
yapı üretim sürecine ve yapı üretim sürecinin bileşenlerine, yapı
üretim sürecinin asli unsuru olan
mühendis, mimar ve şehir plancılarının
mesleki alanlarına ve meslek örgütlerine
dönük politik yaklaşımın bütünlüklü bir analizini yapmak yerinde olacaktır.
Kamusal yaşam yeniden düzenleniyor
Son dönemde yapılan yasal değişikliklere bakıldığında, kamusal yaşamın serbest piyasanın ekonomikpolitik anlayışına uygun olarak yeniden yapılandırıldığı görülecektir. Serbest piyasa ekonomisinin gereği
olarak, sermayenin önündeki tüm engellerin ortadan
kaldırılması, mesleki alanların ve mesleki uygulamaların ulusal/uluslararası sermaye gruplarının çıkarları
doğrultusunda düzenlenmesi, kamusal değerlerin
metalaştırılarak piyasaya açılması, ulusal yatırımların
özelleştirilerek elden çıkarılması mevzuat değişikliklerinin ana eksenini oluşturmaktadır.
Kamu yönetiminin, kamusal hizmetlerden çekilmesi,
sosyal devlet uygulamalarının ortadan kaldırılması,
kamu yatırımlarının azaltılması, kamu kesiminde is-
İMO’dan
tihdamın daraltılması, eğitimden sağlığa, alt yapı yatırımlarından yapı üretim sürecinin denetime kadar
geniş bir yelpazenin, kamusal özelliği törpülenmektedir. Hemen her mesleki alan, bilimsel ve mesleki gereklilikler, toplumsal ihtiyaçlar yok sayılarak, paraya,
rekabete, piyasacılığa mahkûm edilmektedir.
Son dönemde çıkartılan Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Afet Riski Altındaki Yapı ve Alanlar Hakkında
Kanun, İmar`dan Mera, Kıyı`dan TMMOB Yasası`na
kadar geniş bir yelpazede hazırlanan Torba Yasa, siyasi iktidarın sosyo-ekonomik tercihlerini yansıtmakta,
yaratılmak istenen toplumsal modelin emarelerini
taşımaktadır. Anlaşılan o ki, siyasi iktidar, bütünlüklü
bir programı hayata geçirmek istemektedir. TMMOB
Yasası`ndaki değişiklik ise bütünlüklü programın bir
parçasını oluşturmaktadır.
DDK Raporu işaret fişeğidir
TMMOB ve bağlı Odaları ile ilgili Devlet Denetleme
Kurulu tarafından 2009 yılında hazırlanan raporu hareket noktası olarak alırsak, dönem içerisinde, meslek
Odalarının çalışma esaslarını düzenleyen, gelirlerini
azaltan kanun hükmünde kararnameler çıkartılmış,
yönetmelik değişiklikleri gerçekleştirilmiş, bu değişikliklerle meslek odalarının gelirleri ortadan kaldırılmak, oda-üye ilişkisi kesilmek istenmiştir; nihayetinde TMMOB Yasası gündeme getirilmiştir.
TMMOB Yasa Taslağı`nın kamusal alana, mesleki yetki
ve sorumluluklarımıza ve meslek örgütümüze dönük
bütünlüklü planın bir parçası olduğu anlaşılmaktadır.
TMMOB Yasası`nda öngörülen değişiklikler, kamu ve
toplum adına, meslektaşların hak ve çıkarları doğrultusunda muhalefet eden TMMOB`nin etkisizleştirilmesinin ön hazırlığı niyetinedir; bilinmeli ve ifşa edilmelidir ki TMMOB, siyasi iktidarın ekonomi-politiğine
kendi mesleki alanları çerçevesinde direnen kurumlardan biridir.
Tam da bu noktada, siyasi iktidara yakınlığı ile bilinen
Sabah gazetesinde 1 Aralık 2012 tarihinde yer alan
bir haberi öne çıkarmak gerekmektedir. Çünkü haber,
siyasi iktidarın TMMOB Yasası`nın değiştirilmek istenmesinin nedeni ve TMMOB`nin siyasi iktidar nezdinde yol açtığı rahatsızlığın açık itirafı niteliğindedir.
Haber, “150 milyarlık neşter” başlığı ile verilmiştir. Habere göre, TMMOB Yasası`nın değiştirilme gerekçesi,
TMMOB ve bağlı Odalarının, AKP Hükümetinin özelleştirme projelerine açtığı davalardır. Bu davaların
toplam değeri 150 milyar liradır. TMMOB, yasası değiştirilerek, siyasi iktidarın tasarruflarına karşı hukuki
mücadele yürütemeyecek bir durumda bırakılacaktır.
Haberde, TMMOB`nin engellediği ya da engellemeye çalıştığı bazı projeler şöyle sıralanmıştır: GebzeOrhangazi-İzmir otoyolu, Marmaray projesi, 3‘üncü
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
köprü, kentsel dönüşüm projeleri, Dubai Şeyhi ElMaktum‘un Levent projesi, İzmir otoyolu, Galataport
projesi, Taksim Topçu Kışlası ve cami projesi, Akkuyu
nükleer santrali, Levent garajı ihalesi. Anlaşılan o ki,
TMMOB`nin yağmaya, talana karşı çıkan, emekten,
halktan, çevreden yana ve kamu yararını koruyan tutumu “neşter” vurulmasını zorunlu kılmıştır. Anlaşılan
o ki, TMMOB ve bağlı Odalarının devre dışı bırakıldığı,
etkisizleştirildiği ya da “ele geçirildiği” mesleki alan
yaratılacak ve bu alan, siyasi iktidarın rant politikalarını herhangi bir engelle karşılaşmadan hayata geçirilmesini sağlayacaktır.
Kapalı kapılar ardında hazırlanan yasa
TMMOB ve bağlı Odalarının siyasi iktidar nezdinde
yarattığı rahatsızlığın salt bu dönemle sınırlı olmadığı, hemen her dönemde, iktidarın karar ve tasarruflarının mesleki-bilimsel bazda eleştirildiği, itirazların
kamusal ve toplumsal yararlar doğrultusunda dayanaklı hale getirildiği, özellikle üye ve meslektaşların hak ve çıkarlarını korumada tavizsiz davranıldığı
öncelikle belirtilmeli ancak son yıllarda siyasi erk ile
meslek Odaları arasındaki çelişkinin biraz daha belirginleştiği ve belirleyici olduğu vurgulanmalıdır. Son
on yılda ekonomik-politik tercihlerin ve ulus ötesi büyük sermaye gruplarının dayatması sonucu gerçekleştirilen özelleştirmelerin bu durumun oluşmasına
yol açtığı ifade edilmelidir.
Bu nedenledir ki siyasi iktidar TMMOB Yasası`nı değiştirmek istemiş, hem de bunu, TMMOB ve bağlı meslek Odalarını sürece dahil etmeyerek ‘kapalı kapılar
arkasında` yapmıştır.
Yasası değiştirilirken, TMMOB`den görüş alınmamasını kabul etmek mümkün müdür? Değildir ancak bu
tarzın şaşırtıcı olmadığına dikkat çekmek gerekmektedir. TMMOB`ye rağmen, yasasını değiştirmek, iktidarın yönetsel tarzının tipik bir örneğini oluşturmaktadır. Çalışma yaşamında köklü değişiklikler yaparken
sendikalara, eğitim yasasını değiştirirken eğitimcilere, HES kararı verirken bölge halkına, kentsel dönüşüm projesi hazırlarken mahallelilere, sağlıkta dönüşüm yasaları hazırlarken sağlık sisteminin unsurlarına
sorulmadığı gibi, TMMOB Yasası değiştirilirken de,
TMMOB ve bağlı Odalarının görüşü alınmamıştır.
TMMOB Yasa Taslağı katılımcılıktan ve şeffaflıktan
uzak bir tarzla hazırlanmış olmasına ilişkin ilk değerlendirme, TMMOB ve bağlı Odaların başkanlarının katılımıyla yapılmış ve sonuçlar metin haline getirilerek
kamuoyuyla paylaşılmıştır. “Mesleklerimize, Odalarımıza ve Birliğimize sahip çıkıyoruz. Kapalı kapılar ardında hazırlıkları yapılan TMMOB`siz TMMOB Yasasını
Kabul etmiyoruz” başlığı ile kaleme alınan metinde,
meslek örgütünü korumakla birlikte, mevcut yasasındaki temel amaca uygun olarak, kamu yararı ilkesini
Ocak 2013 - 168 19
İMO’dan
savunmak doğrultusundaki ısrarın devam edeceği
vurgulanmıştır.
Oysa yasa hazırlık süreci katılımcılığa açık olsaydı,
TMMOB ve bağlı Odaların temsil edildiği bir heyet sürece eşit söz hakkıyla dahil edilseydi, mevcut yasanın
değiştirilmesi ve korunması gereken hükümleriyle ilgili kamuoyu bilgilendirilir, özellikle mevcut yasanın
günün gelişen ihtiyaçlarını karşılamayan yönlerine
alternatif üretebilirdi. Mesleki alanlarının öznesi olan
mühendisler, mimarlar ve plancıların, kendi alanlarına dönük görüş ve düşüncelerinin, uygulamadan
doğan sorun ve sıkıntıların giderilmesi yönündeki
yol ve yöntemlerin, mesleki bilgi birikimin gösterdiği
doğruların, hem mesleki alan paydaşlarının hem de
yasa hazırlık süreci katılımcılarının işini kolaylaştırması beklenen bir sonuç olurdu.
Her aşamada mesleki denetim
Mevcut 6235 sayılı TMMOB Yasası`nın, olumlu ya da
olumsuz yönleri hareket noktası alınarak, yapılmak
istenen değişiklikleri daha gerçekçi bir değerlendirmeye tabi tutmak ve bütünlüklü bir sonuca ulaşmak
mümkündür.
1954 yılında çıkartılan ve büyük değişikliğin 12 Eylül
döneminde, 1983 yılında yapıldığı TMMOB Yasası`nın
çağın, farklılaşan toplumsal yaşamın, gelişen tekniğin ve bilimin, büyük mesafe kat eden mühendislik
uygulamalarının, mühendislik eğitiminin gelişmiş teorik çerçevesinin gerisinde kalması ve en az diğerleri
kadar önemli olan üretim sürecinin ve meslektaş denetiminin yasada yer almıyor olması mevcut yasaya
dönük eleştirilerin odaklandığı noktalardır.
TMMOB ve bağlı Odaları, mevcut yasaya ilişkin eleştiri
ve önerilerini bu kapsamda derinleştirmeye çalışmış,
özellikle üretimin ve uygulamacıların denetlenmesi
konusunun mevzuata dahil edilmesi için ısrarlı tavır
sergilemiştir. İnşaat Mühendisleri Odası bünyesinde
önemli mesafeler alınan Serbest İnşaat Mühendisliği
(SİM) ve İşyeri Tescil Belgesi (İTB) gibi uygulamalar bu
ısrarın somut sonuçları olarak mesleki tarihteki yerini
almıştır. Üretim sürecinin ve meslektaş denetiminin
taşıdığı önem, özellikle 1999 depremleriyle İMO`nun
gündemine girmiş, mesleki denetim faaliyetinin yarattığı olumlu sonuçlar, uygulamaların doğruluğunu
kanıtlar düzeyde cereyan etmiştir. Yasada olmamasına rağmen mesleki gerekliliklerle devam ettirilen denetim ve belgelendirme uygulamaları, son dönemde
çıkartılan KHK`larla tamamen devre dışı bırakılmıştır.
Bugün TMMOB Yasa Taslağı adı altında kamuoyuna
duyurulan metinde, mesleki denetime ve belgelendirme uygulamalarına yer verilmemiş olması, siyasi
iktidarın, mesleki alanlarımızda denetimsizliğin devam etmesinden rahatsız olmadığını göstermektedir.
20 Ocak 2013 - 168
Oysa ülkemiz, özellikle yapı denetim sürecinin denetimsizliğinin faturasını çok ağır ödemiş, depremler
ve diğer afetler denetimsizliğin olumsuz sonuçlarını
tüm çıplaklığı ile açığa çıkartmıştır.
İMO, mesleki uygulamaları ve meslektaşlarının belgelendirme yoluyla denetlenmesinin yapı üretim
sürecinin vazgeçilmezi olduğunu düşünmekte ve bu
yetkiyi istemektedir. Bu aynı zamanda mesleki alanımızın başat sorunlarından birinin çözüme kavuşturulması anlamına gelecektir. Ne yazık ki, yasa taslağında bu çözümün izi dahi yoktur.
12 Eylül izi
1954 yılında çıkartılan TMMOB Yasası`nda dönem
dönem değişiklikler yapıldı. Asıl olarak 12 Eylül döneminde gerçekleştirilen değişikliklerle, TMMOB ve
bağlı Odalarının gücü zayıflatılmak, meslektaşlarıyla
kurduğu ilişki kesilmek, üye sayısı azaltılmak istendi.
Özellikle kamu kesiminde çalışan “kamu emekçisi”
teknik elemanların Oda örgütlülüğünden uzak kalması hedeflendi.
12 Eylülcülerin bu niyeti, 1983 yılında TMMOB
Yasası`na eklenen Fıkra ile tezahür etti. İlgili Fıkra`da,
“Kamu Kurumu ve Kuruluşları ile iktisadî Devlet Teşekkülleri ve Kamu iktisadî Kuruluşlarında asli ve sürekli
olarak çalışan mühendislik ve mimarlık meslekleri
mensuplarının meslek ve ihtisaslarıyla ilgili odaya girmeleri isteklerine bağlıdır.” denilerek, Odalara üyelik
zorunlu olmaktan çıkartıldı. İşin doğrusu; o tarihten
bu güne ortaya çıkan pek çok yapısal sorunun müsebbibi sayılan bu “yasak”, TMMOB Yasa Taslağında da
korunmaktadır. Meslektaşlarımızın neredeyse yüzde
ellisi kamuda çalışmaktadır. Mühendislerin yarısını
oda üyeliğinden uzak tutarak oluşturulacak bir yasanın demokratik olduğunu iddia etmek güçtür.
Bir parmak bal taktiği
TMMOB Yasası`ndaki olası değişiklikleri, DDK Raporu ile başlayan, mesleki alanlarımızla ilgili çıkartılan
KHK`lar ve Yönetmeliklerle devam eden süreçten ve
meslek Odalarıyla ilgili medya aracılığıyla yaratılmak
istenen algıdan ayrı düşünmek mümkün değildir.
Siyasi iktidarın TMMOB ve bağlı Odalarına yaklaşımı
hangi hassasiyetler üzerinden şekillendiyse, yaratılmak istenen toplumsal algı hangi noktalar üzerinde
yoğunlaştıysa, olası yasa değişiklikleri de aynı noktalar bağlamında gerçekleştirilmek istenmektedir.
Yasamızda olası değişiklikler bir sacayağı üzerinde
kurgulanmıştır ki, bu kurgu, siyasi iktidarın nasıl bir
mesleki alan ve meslek örgütü hedeflediğinin emarelerini taşımaktadır.
Sacayağının bir yönünde, “il Odacılığı” olarak bilinen
tarz bulunmaktadır. Buna göre; mevcut şubeler, “il
İMO’dan
Odası” olarak kabul edilecek, yeni il Odaları açılacak,
il Odalarının mali, idari özerkliği bulunacak, Oda merkezi ile kurulan ilişki merkez payının ödenmesiyle
sınırlı tutulacak, böylelikle Birliğin ve Oda merkezlerinin mali, siyasi, mesleki gücü zayıflatılacak, merkezi
yapı, merkezi işleyiş, merkezi bütçe, merkezi kadro
istihdamı ortadan kaldırılacak.
“İl Odacılığının” mesleki alanımıza yeni girmiş bir kavram olmadığını hatırlatmak isteriz. Meslek Odaları tarihine bakıldığında dönem dönem bu başlık altında
talepler olmuş, tartışmalar yaşanmış, “il Odacılığının”
olumlu-olumsuz yanları kürsülerden özgürce dile getirilmiş, TMMOB üyeleri özgür iradeleri ile merkezi demokratik yapının korunmasını ve devam ettirilmesini
istemiştir.
“İl Odacılığının”, “merkezi vesayeti kaldırılacağı”, “şubelerin harcama yapma yetkisini elinde tutacağı” gibi
sıradan ve yüzeysel gerekçelerle meşruluğu sağlanmak istenmiş, mesleki alanda yol açması olası olumsuz sonuçlar, “bir parmak bal” siyasetine uygun olarak
yok sayılmıştır.
Oysa “İl Odacılığı”, “bir parmak bal” taktisyenliği ile
örtülemeyecek derecede olumsuz sonuçlara yol açacak, meslektaşlarımızın kazanılmış haklarının kaybedilmesi bir yana, mesleki bütünlüğün, mesleki değerlerin korunması mümkün olmaktan çıkacaktır.
“İl Odacılığı” ile; il bazında farklı mesleki uygulamalarla karşılaşmak mümkün olacak, mesleki nitelik,
mesleki itibar ve mesleki etik ile ilgili ortak tanımlar,
ortak savunular, hedef ve amaç birliği geliştirilemeyecek, farklı mesleki uygulamaların doğuracağı sonuçlar bir bütün olarak mesleki itibarı ve inandırıcılığı
tartışılır durumda bırakacak, “il Odalarının” ekonomik
gücü mesleki gelişmişliklerini doğrudan etkileyecek,
teknolojik ve bilimsel gelişmelerden il odaları aynı
düzeyde yararlanamayacak, iller arasında eşitlikten söz etmek mümkün olmayacak, bugün merkezi
program, organizasyon ve bütçeyle gerçekleştirilen
mesleki-bilimsel etkinliklerin yapılma şansı ortadan
kalkacak, sınırlı üyeye, kısıtlı bütçeye sahip il Odalarının bırakalım mesleki etkinlikleri, üyelerinin sıradan
taleplerini bile karşılayamayacak, birkaç büyük il dışında kalanların ulusal/uluslararası ölçekte katılım
sağlanan etkinlikler düzenleme olanağı olmayacaktır.
Merkez, şube ve temsilcilikleri üzerinden bilimselmesleki etkinlik programı hazırlamakta ve hayata
geçirmektedir. İMO`yu referans kurum haline getiren,
kamuoyunda itibarlı bir kurum olmasını sağlayan
teorik zemin, merkezi bilimsel etkinlikler sayesinde
oluşturulmuştur. İMO salt ulusal ölçekte değil, uluslararası katılıma açık pek çok etkinliğe imza atmış,
üniversiteleri, bilim insanlarını, konusunun uzmanı
meslektaşları üyelerle buluşturmuştur.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
İMO`nun merkezi program çerçevesinde, bir çalışma
dönemi içerisinde 800 civarında kongre, sempozyum
gibi büyük organizasyonlar ile kurs, panel, çalıştay,
forum düzenlediği, yine aynı zaman dilimi içerisinde
250 bin katılımlı meslek içi eğitim olanağı yarattığı
göz önüne alınırsa, bunun ancak merkezi bütçe ve
organizasyonla gerçekleştirilebilmesinin mümkün
olduğu görülecektir. “İl Odacılığının”, özellikle birkaç
büyük il dışındaki irili-ufaklı şubeleri bu olanaklardan
mahrum bırakacağı açıktır.
Açık olan bir başka nokta, İMO üyelerinin “bir parmak
bal” taktiğine aldanmayacağı ve örgütün merkezi gücünün tahkimatının sağlanması, kurumsallaşmanın
kesintiye uğramaması, merkezi yapının dağılması bir
yana aksine güçlenmesi doğrultusunda tercih kullanacağıdır.
Nispi temsil demokratik midir
Siyasi iktidarın bir taraftan TMMOB`nin sosyo-politik
zemininde farklılaşma yaratmaya çalışırken, diğer
taraftan da, yeni siyasal-kültürel ortalamaya uygun
yönetimlerin oluşmasını da istediği ve bu doğrultuda
yetkili kurul seçimlerinde nispi temsil sistemiyle belirlenmesini istediği anlaşılmaktadır.
Nispi temsilin demokratik olup olmadığı konusuna
girmeden önce, TMMOB ve bağlı Odalarının mevcut
işleyişinin demokratik olduğuna dair yapılacak vurgunun, aslında nispi sistemle asıl neyin amaçlandığının da anlaşılır olması sağlanacaktır.
İMO özelinden hareket edecek olursak; 26 şubesi 125
temsilciliği ile iMO`nun yüz bine yakın inşaat mühendisinin örgütü olduğunun, şubelerin üye sayıları bağlamında merkez genel kurulunda temsil edildiğinin,
büyük şubelerin tek belirleyici olmasının önüne geçildiğinin, İMO ve şube genel kurulların son derecede demokratik atmosferde gerçekleştiğinin, merkez
ve şube genel kurullarının hiçbir sorun yaşanmadan
tamamlandığının ve sonuçların büyük bir olgunlukla
karşılandığının, genel kurulların politik kamplaşmalardan uzak durduğunun, insan odaklı, daha doğru
bir ifadeyle; meslektaş odaklı bir seçim sisteminin geçerli olduğunun, seçimlerin meslek dışı politik gruplaşmaların ifadesi olan blok liste bazında değil, çarşaf
liste formatında yapıldığının, isteyen her üyenin, her
kademe için özgürce aday olabildiğinin, genel kurul
tercihlerinin tartışmasız bir hükmü bulunduğunun
belirtilmesi gerekmektedir.
Nispi temsil konusu tam da bu noktada ele alınmalıdır. Daha demokratik olduğu yanılsaması yaratılarak
meşrulaştırılmak istenen nispi temsil sisteminin, topluma dayatılan algının dışında demokratik, eşitlikçi,
işlevsel ve sonuç alıcı olduğunu savunmak mümkün
değildir.
Ocak 2013 - 168 21
İMO’dan
Nispi temsil sistemi, meslek Odaları zemininde telafisi
mümkün olmayan derin handikaplara yol açacak, karar alma süreçlerinde kilitlenmeye sebebiyet verecek
ve örgütleri karar alamama noktasına taşıyacaktır.
Demokrasi anlayışı çerçevesinde nispi temsil sistemine öz itibariyle karşı çıkmak elbette doğru değildir.
Ancak nispi temsilin Oda genel kurullarının mesleki
konular dışındaki unsurların belirleyiciliği altına gireceği, Devlet Denetleme Kurulu Raporu`nda öne
çıkartılan “politika yapıyorlar” şeklindeki eleştirinin
yasayla dayanaklı hale geçeceği de açıktır. Meslek
Odalarına “politika” bizzat siyasi iktidar tarafından dahil edilecektir.
Nispi temsil sisteminde belirleyici olan politik kamplaşmalar çerçevesinde bir araya gelen grupların oluşturduğu listeler olacak, bireylerin aday olması teknik
olarak mümkün olmaktan çıkacak, bireylerin politik
gruplaşmalardan birine dahil olmak dışında şansı kalmayacak, listeler doğrudan politik aidiyetler çerçevesinde düzenlenecek, genel kurula liste dayatması
yapılacak, bireylerin aday olduğu “çarşaf liste” uygulaması ortadan kalkacak, aday olmada ve seçilmede
liyakat, mesleki bilgi değil, politik görüş etkili kılınacaktır. Nispi temsilin yürütme organlarının seçiminde
esas alınması, karar alamayan, gerginlikten beslenen,
yönetemeyen kurulların ortaya çıkmasına neden olacaktır ki, bugünkü demokratik işleyişle bile çözülemeyen sorunlar, bırakalım ortadan kalkmasını, daha
da pekişecektir.
Şu nokta açık ve nettir: Farklı meslek disiplinlerini ve
farklı alt disiplinleri bünyesinde toplayan, kendi iç
dengelerini oluşturarak, mesleki talepleri bu denge
üzerinde oluşturarak kamu görevi gören meslek Odalarının hayatına nispi temsil sistemini dahil etmek,
meslek odalarına “siyaseti” ve “ayrımcılığı” sokmaktır.
Bugünden söylenebilir ki, bu, mesleki zeminde ve örgütlenmede tahmin edilmeyecek büyük kırılmalara
yol açacaktır.
58 yıllık hak ve çıkar örgütü olarak Meslek Odaları,
kimin, hangi politik görüşün kaç sandalye kazandığı
ve hatta “sandalyelerin havada uçuştuğu” genel kurullara itiraz etmektedir; mesleğimizin bugünkü ve
gelecekteki ihtiyacı bu değildir, tıpkı dünün ihtiyacı
bu olmadığı gibi.
Nedir ihtiyaç olan; her durumda ve her şart altında,
meslektaşların hak ve çıkarlarını korumak, meslek içi
eğitimlerle eğitim sürecinin devamlılığını sağlayarak
mesleki niteliği artırmak, gelişen mesleki bilgiyi, teknolojiyi, uygulamaları üyelerle buluşturmak, mesleki
alanları düzenlemek, toplumsal çıkarları ve kamusal
yararı tartışılır halde bırakmamak, yaşanabilir ülke,
yaşanabilir kent, yaşanabilir konut yaratma amacını,
mesleki hassasiyetin temel noktası haline getirmek…
22 Ocak 2013 - 168
Meslek disiplinlerinin uyumunu sağlayan TMMOB
TMMOB`nin farklı mesleki disiplinlerini ortak zeminde buluşturduğunun, büyük küçük Oda ayrımını
ortadan kaldıracak şekilde, her odanın TMMOB Yönetim Kurulu`nda bir kişiyle temsil edildiğinin, farklı
mesleki disiplinlerinin, farklı bilim dallarının uyumlu
birlikteliğinin sağlandığının da vurgulu hale getirilmesi gerekmektedir.
Özellikle, üniversite eğitimi bağlamında; mühendislik ana bilim dallarının bölünerek, alt disiplinlerinin
lisans eğitimi konusu haline getirilmek istendiği, bunun doğal sonucu olarak, alt disiplinlere Meslek Odası statüsü (ulaştırma mühendisleri odası, su yapıları
mühendisleri odası vb.) verileceği kamuoyunun dikkatine sunulmalıdır ve aynı zamanda, üniversitelerin
buna uygun donanıma sahip olmadığı, ana bilim dalları ve alt disiplinler arasındaki ilişki ve geçişler nedeniyle meslek örgütü bağlamında kelimenin tam anlamıyla karmaşaya ve kaotik bir ortama yol açacağı,
uygulamada ise yetki ve sorumluluk sorununa neden
olacağı eklenmelidir.
TMMOB ve bağlı Odaları, mevcut demokratik işleyişi
ile ana bilim dalları ve alt disiplinleri, toplum yararı
temelinde ortak zeminde buluşturan iç işleyişe ve
özelliğe sahiptir. Siyasi iktidar, TMMOB`nin merkezi
gücünü zayıflatmak pahasına bu armoniyi kakofoniye çevirecek, üniversite eğitiminde ve mesleki alan
İMO’dan
örgütlenmesinde bilime ve uyuma aykırı, karışıklığa
yol açacak değişiklikler gerçekleştirmek istemektedir.
Meslek Odaları piyasa ilişkilerine çekiliyor
TMMOB Yasası`nda yapılmak istenen değişikliğin bir
başka tarafında mesleki alanların ve mesleki uygulamaların piyasa ilişkilerine açılması, ticari faaliyetin
konusu haline getirilmesi bulunuyor ki bu yaklaşım,
Anayasa`da ve mevcut TMMOB Yasası`nda tarif edilen
“toplum yararı” ilkesini yok saymaktadır.
Kamuoyuna yansıyan Taslak metin, bir taraftan merkezi yapıyı dağıtır ve güçsüzleştirirken, diğer taraftan
Meslek Odaları ile siyasi iktidar arasında vesayet ilişkisi yaratacak hükümler içermektedir. Metinde, 12
Eylülün faşizan ve yasakçı yönetim tarzının, kapitalist
dokunuşlarla varlığını sürdürdüğü görülmektedir.
Yasa tasarısında, Meslek Odalarını piyasa ilişkilerinin
bir unsuru gibi değerlendiren, ticari faaliyet yapabilmesinin önünü açan hükümler yer almaktadır.
Taslak metinde, Odaların ve “il odalarının” bedeli karşılığı özel şirketlere, kamu kurumlarına, üniversitelere
proje üretebileceği, bu amaçla iktisadi teşebbüs kurabileceği noktasında belirlemeler bulunmaktadır.
Bu yaklaşım, Odaları sadece piyasa ilişkilerinin içine
çekmekle kalmayacak, üyeleriyle rekabet içine girmesine neden olacaktır. Oysa Meslek Odaları meslektaşlarının hak ve çıkarlarını ve toplumsal yararı korumak ve kollamakla görevlidir. Mevcut yasanın amaç
maddesinde vurgulu hale getirilen meslek ahlakı, bu
yaklaşımda ticari faaliyete ve dolayısıyla “ticari ahlaka” bırakmaktadır.
Odalar, toplumsal ve mesleki sorunlar bağlamında
bir araya getirdiği üyeleriyle, bir başka kulvarda rakip
“şirket” gibi yarışacaktır. Üyelerinin hak ve çıkarlarını
koruyan bir meslek Odasından, üyeleriyle iş için rekabete giren bir meslek Odasına geçişin ön hazırlıkları
yapılmaktadır ki, bu yeni durumun, ne meslek odaları
ne de meslektaşlar tarafından kabul edilir olmadığı
özellikle vurgulanmalıdır.
TMMOB ve bağlı Odalar, kuruldukları 1950`li yıllardan
bu yana, kamu yararı ve toplumsal çıkarlar doğrultusundan ayrılmamış; kamu idaresinin uygulamaları
bu çerçevede değerlendirilmiş, eleştirilmiş, alternatif
siyaset üretilmiş, temel ilkeye ters düşen, bilime ve
bilimsel yönteme aykırı tasarruflarla hukuki zeminde
mücadele edilmiş, temel mesleki bilgiler, teknolojik
gelişim ve uluslararası kabuller dayanak noktası alınmıştır.
Birinci Boğaz Köprüsü ile üçüncü Boğaz Köprüsü arasında kurulacak ilişki TMMOB ve bağlı Odalarının, bu
konu çerçevesinde özellikle de İnşaat Mühendisleri
Odası`nın, kamusal yarar ilkesine ne kadar bağlı olduğunu, aradan geçen zaman zarfında ilkesel duruİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
şundan ödün vermediğinin göstergesi sayılmalıdır.
Aynı şekilde, 1960`lı yılların sonunda mühendislik
fakültelerinde okuyan devrimci gençler tarafından
Zap Suyuna köprü yapılmasıyla, bugün TMMOB`nin
mesleki desteği ile kentsel dönüşüm projelerine itiraz
edilmesi arasındaki diyalektik bağ, insan hayatına verilen önemi açığa çıkartırken, sosyal adaletçi, eşitlikçi
öğelerle beslenen mesleki-politik hattın inşa edilmesindeki ısrarı gözler önüne sermektedir.
Teknik mi politik mi?
TMMOB Yasası`ndaki değişikliklerin teknik mi yoksa
politik mi olduğu sorusuna yanıt verilmelidir. Çünkü
teknik ve daha çok işleyişe dönük gerekçelerle yapıldığı hissi yaratılan değişikliklerin öz itibariyle politik
amaçlı olduğu görülmelidir.
Şubelerin, il Odalarına dönüştürülmesi, yeni il Odalarının açılması için getirilen kıstaslar, il Odalarına
mali, idari, mesleki özerlik verilmesi, üye aidatlarının
ve işlemlerden elde edilecek gelirlerin il odaları tarafından belirlenmesi, il Odalarının gelirlerinden, Oda
merkezine ve TMMOB`ye ayrılan payın oranı, il koordinasyon kurullarının il Odaları tarafından belirlenmesi, çalışma esaslarını düzenleyen yönetmeliklerin
Oda merkezleri tarafından hazırlanması ancak il odaları tarafından yürütülecek olması, üye ve öğrenci üye
bilgilerinin il Odaları tarafından tescil edilmesi ve lakin üye bilgilerinin Oda merkezi tarafından paylaşıma
açılması gibi konular, öz itibariyle, Oda merkezlerinin
gücünü zayıflatmayı, örgütsel bütünlüğünü parçalamayı, merkezi yapısını dağıtmayı, merkezi politik anlayış çerçevesinde oluşturulan müdahale kanallarını
kapatmayı, örgütsel bütünlüğün doğal sonucu olarak, kamu idaresinin toplum yararına olmayan tasarruflarına karşı hukuki girişimleri de içeren mücadele
iradesini geriletmeyi amaçlamaktadır. ,
Toplum yararı mı, korporatizm mi ?
Değiştirilen ve korunan hükümlerin toplamı, yasa
tasarısıyla, siyaset erkinin meslek odalarını vesayeti
altına almak istediğini, Nazi Almanya`sında örneği
görülen ve “parti-devlet” şeklinde formüle edilen
toplumsal düzenin mesleki örgütlenmelere yansıtılmasının amaçlandığını, mesleki alanlarda korporatist
örgütlenmeler yaratılmasının hedeflediğini göstermektir ki, bu toplama itiraz etmenin sorumluluğu,
sadece mühendislere, mimarlara, şehir plancılarına
değil, tüm siyasal, toplumsal, mesleki kesimlere düşmelidir
Ocak 2013 - 168 23
TMMOB’den
TMMOB’NİN MÜCADELESİNİ YASALARLA KISMAK VE
KISITLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR!
ÇÜNKÜ TMMOB GÜCÜNÜ BİLİMİ VE TEKNİĞİ TEMEL ALARAK
ÖRGÜTLÜ ÜYEMİZ VE HALKIMIZDAN ALMAKTADIR
TMMOB’ye bağlı Odaların Yönetim Kurulu Yazman/Sekreter Üyeleri tarafından hazırlanan bilgilendirme amaçlı referans metni ekte bilgilerinize sunulmaktadır.
10 Aralık 2012
Günümüz Dünyası Gerçeklikleri ve TMMOB
TMMOB ve bağlı odaları meslek alanlarıyla ilgili olarak
ülke gerçeklerini ifade edip sorunları tespit etmekte,
çözüm önerileri oluşturup yaşama müdahil olmakta,
bilimi ve tekniği halkımızın hizmetine sunmaktadır.
TMMOB politikası, meslek alanlarımızdan yola çıkarak
mühendislik mimarlık ve şehir plancılığının sorunlarının
halkımızın sorunlarından ayrılamayacağını temel ilke
kabul ederek, bilimsel, teknik ve insan odaklı bir çerçevede oluşturulmaktadır.
Dünyada yaşanmakta olan emperyalist/kapitalist kriz
ve savaşlar, ülkemizi doğrudan etkilemekte, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı meslek alanlarımızın tamamı ülke yönetimindeki iktidarlarca neo-liberal iktisat
politikalarına teslim edilmekte, TMMOB olarak rant ve
kâr odaklı yönetilen bu düzene karşı örgütlü mücadelemiz devam etmektedir. Emperyalizm yeni döneminde
neo-liberal iktisat politikalarıyla tüm dünyayı teslim alıp,
vahşi kapitalizmi küresel ölçeğe yayarken buna karşı duran örgütümüze büyük görevler düşmektedir.
Bu çerçevede halkımızın çıkarlarını korumak, bilimsel
uygulamaların hayata geçmesini sağlamak amacıyla;
nükleer santraller, 2B yasası, özelleştirmeler, imar rantı
merkezli planlama süreçleri vb gibi meslek alanlarımızla ilişkili tüm konularda elde edilen kazanımlarda,
TMMOB‘nin hukuksal ve siyasal alanda vermiş olduğu
mücadelelerin payı çok büyüktür.
AKP İktidarının Ekonomi Politiği ve TMMOB
Küreselleşmenin baskısı altındaki Türkiye‘de kapitalizm;
devlet eliyle ve himayesinde sermaye birikimini kentler
ve doğal kaynaklar üzerinden oluşturmaya ve ayakta
tutmaya çalışıyor. AKP iktidarı, TMMOB ve Odaları bu
yöneliminin önündeki en büyük engel olarak görüyor.
Ekonomiyi canlı tutmak için öncelikle kentsel alanlarda
yıkım ve yapım işleri ile kentsel dönüşüm başlatılmış, inşaat sektörünün sıcak parayı getirmesi öngörülmüştür.
24 Ocak 2013 - 168
Bu sürecin hızlı ve kesintisiz işlemesi için bir takım yasal
düzenlemeler yapılması amacıyla; ülke topraklarının ve
kamu kaynaklarının yağma ve talanının önünde engel
olan tüm mevzuat birer birer değiştirilmektedir. Bu vahşi dönüşüme karşı duran, kamuoyunu her platformda
aydınlatan, kamunun ve halkın varlıklarına, kentlere,
doğal ve kültürel kaynaklara sahip çıkan; bu amaçla
yılmadan mücadelesini sürdüren, halkın yanında olan
mühendis, mimar ve şehir plancıları da susturulmak ve
bertaraf edilmek istenmektedir. Kamu kaynakları yerli
ve yabancı sermayenin bölüşümü için hazır hale getirilerek, halkın malı olan kıyılar, ormanlar, maden alanları,
su kaynakları v.b. her türlü doğal, tarihi, kültürel ve kentsel değerler; adeta yağmalanarak el değiştiriyor, serbestleştirme, özelleştirme politikalarıyla göz göre göre
kamu ve halktan alınıp sermayeye veriliyor.
TMMOB ve bağlı meslek odaları ile tüm üyeleri; ülkemiz
üzerinde oynanan bu oyunun farkındadır. AKP‘nin iktidarını ekonomik boyutuyla ülkemiz ve kentlerimiz üzerinden sağlamlaştırma gayretinin hangi boyutta olduğu
ve ona karşı etkin mücadele gerekliliğini kamuoyuna ve
halkımıza anlatmak zorunludur. 10 yıllık iktidarları süresince; siyasi otorite, “ileri demokrasi” diyerek özgürlükleri yok etti, özgürlük diyerek korku imparatorluğu oluşturdu. Şimdi de kentsel dönüşüm diyerek kentlerimizi,
kıyılarımızı, ormanlarımızı, doğal ve kültürel kaynaklarımızı yok etmektedirler. İşte bu nedenle TMMOB ve bağlı
meslek Odaları da, susturularak parçalanmak ve yandaş
kuruluşlar haline dönüştürülmek istenmektedir.
Mühendislik, Mimarlık, Şehir Plancılığının Ekonomi
Politiği ve Gerçekleşen Tahribat
Bilindiği gibi TMMOB ve bağlı Odalarının kapsadıkları
ve dahil oldukları meslek disiplinleri; bilim, teknoloji,
Ar-Ge, inovasyon, sanayi, tarım, orman, enerji, ulaşım,
madenler, tüm doğal kaynaklar, gıda, çevre ve kentleşme politikalarının başta gelen dinamik gücüdür ve bu
gereklilik ile gerçekliğin, yasa yapıcıları ve kurumlarınca
da böyle algılanması gerekir.
TMMOB’den
Ancak ne yazık ki söz konusu bilimsel gereklilik ve gerçekler bütün siyasi iktidarlar tarafından hep ikinci plana
itilmiş, AKP iktidarında bu durum sistematik bir boyut
kazanmıştır. Mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin ana sektörleri ve ilgili hizmetler kamusal fayda anlayışından çıkarılıp serbestleştirme, özelleştirme,
ticarileştirmenin arpalıkları haline getirilmiştir.
Kentler, tarım arazileri, kamu arazileri, madenler, enerji
vb. tüm alanlar rantlara göre şekillendirilmiş, plansızlık
egemen kılınmıştır. İnsanca barınma hakkı ve deprem
gerçeğinin gerektirdiği yapı denetimi, enerji, tarım, orman, su kaynakları ve kentlerin yönetimi gibi alanlarda
mühendislik, mimarlık, şehir plancılığının mesleki denetim ve bilimsel-teknik kriterleri devre dışı bırakılmış;
aynı şekilde çalışma yaşamının büyük kısmı işçi sağlığı
ve iş güvenliği önlemlerinin dışında tutulmuş; KHK‘lar,
yasa ve yönetmeliklerde peş peşe yapılan düzenlemelerle bilimsel-teknik mesleki gereklilikler dışlanmıştır. Bu
nedenle iş cinayetlerinden yapı denetimsizliğine, depremlerin toplumsal yıkımlara dönüşmesine dek bir dizi
acı olay artık kanıksanır hale gelmektedir.
TMMOB‘nin Konumu
TMMOB ve bağlı Odaları, Anayasa, yasalar, ilgili mevzuat
ve iç yönetmelikleri, çalışma program ve ilkelerinde tanımlanan ülke, halk, kamu, meslek ve meslektaş çıkarlarının korunması ve bu kapsamda düzenleme yapmakla
yetkili kılınmış ancak yine bu nedenle hep muhalif bir
konuma sahip olmuştur. TMMOB ve Odaları kamusal
konumları ile demokratik kitle örgütü olma hüviyetini
başarıyla birleştirmiş, tek ayaklı bir konumlanmayı değil,
birbiriyle bağıntılı alanları birleştirerek dengeli bir yürüyüşü gerçekleştirmiştir.
TMMOB ve bağlı Odaları muhalif olmak için muhalefet
yapma gibi bir yönelime girmeksizin, değindiğimiz
bütünlüklü kamusal toplumsal çıkarlar doğrultusunda faaliyet yürüttükleri için iktidarların şimşeklerini
üzerlerine çekmişlerdir.
TMMOB hiçbir zaman dar meslekçi ve kendine dar anlamda bir siyaset misyonu yükleyen bir yaklaşıma sahip
olmamış; geçmişten bu yana böylesi yaklaşımların ötesinde, meslek-ülke-halk-kamu çıkarları bütünlüğünde
politikalar üretegelmiştir. TMMOB ve Odaları siyasi iktidarlardan bağımsız, özerk, ancak kamu kurumu niteliğiyle kamu idari yapısı içinde, kamusal hizmet veren,
özerk yerinden yönetim kuruluşları olarak meslekleriyle
doğrudan ilgili ve bağıntılı alanlardaki emperyalist-kapitalist sömürü, talan ve tasfiye politikalarına kararlılıkla
karşı çıkmıştır.
Bu bağlamda TMMOB; SEKA, Türk Telekom, Eti Seydi-
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
şehir Alüminyum, araç muayene istasyonları hizmeti,
ERDEMİR, EGO, Başkent Doğalgaz Dağıtım, İzmit Gaz
Dağıtım, elektrik dağıtım şirketleri vb. gibi özelleştirmelere; sanayi, tarım, orman, gıda, enerji, madenler, çevre
ve kentsel uygulama alanlarında, kamuyu ve meslek
disiplinlerimizi tasfiye edip ilgili alan ve hizmetleri metalaştırarak, birer rant alanı haline getiren uygulamalara
karşı gerektiğinde hukuk yoluna da başvurmuştur.
“İş Yapmamızı Engelliyorlar”:
TMMOB Rantın Önünde Engel!
Bizzat Başbakan yıllar önce bu nedenle “iş yapmamızı
engelliyorlar” diyerek TMMOB örgütlülüğünü “ideolojik” davranmakla suçlamıştır. Örgütlerimizin mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı disiplinleriyle ilgili bilimsel,
teknik gerekliliklerden uzak uygulamalara ve kentsel
yağmalara karşı açtığı davalar nedeniyle, TMMOB ve
Odalar, bizzat Başbakan ve Bakanların ağzından birçok
kez hedef tahtasına oturtulmuş, Melih Gökçek gibi belediye başkanlarının çirkin saldırılarına uğramıştır.
Çünkü TMMOB, hukuksal girişimlerle, siyasi iktidarın
rant amaçlı politikalarına, serbestleştirme, özelleştirme
uygulamalarına, yağma ve talana mühendis, mimar ve
şehir plancıları olarak “dur” demiş; taşeronlaştırma uygulamalarına, işten çıkarmalara, işsizlik, yoksulluk ve
düşük ücretlere karşı, yüzlerce işyerinde direnen işçilerle bir arada olmuştur.
AKP, Türkiye‘deki Değişim-Dönüşüm ve TMMOB
TMMOB, emperyalizmin AKP eliyle kurguladığı ve yapmaya çalıştığı düzenlemelere karşı mücadele yürütmüş;
AKP‘nin, Cumhuriyetin iktisadi, toplumsal kazanımları
ile laikliği bertaraf edip dönüştürmesine ve dikta özlemlerine karşı çıkmış, gericiliğin ve dogmatizminin
karşısında bilimi ve tekniği; sömürü, yolsuzluk ve talanın
karşısında toplumsal gereksinimleri, insanımızın refah
ve mutluluğunu esas alan bir ekonomiyi savunmuştur.
Mesleki ve örgütsel birikimimizle, ekonomik, siyasal ve
sosyal gelişmelere doğru olandan, olması gerekenden
yana müdahale etmiştir.
TMMOB, ülkemizde kökleştirilmek istenen şoven linç
kültürüne karşı barış ve gönenç içerisinde bir arada yaşamı savunur. Diğer dost güçlerle birlikte emeğin, barışın, özgürlüklerin, bağımsızlığın, çağdaş değerlerin ve
hakça bölüşümün egemen olduğu bir Türkiye için mücadele eder.
TMMOB, mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerini de yıllardan beri olumsuz olarak doğrudan etkileyen egemen sermaye birikim politikalarının yönlendirmesiyle sanayide gerçekleşen dönüşümün, artan fason
Ocak 2013 - 168 25
TMMOB’den
üretimin ve rant yönelimli politikaların karşısında olmuş
ve olmaya devam edecektir.
Siyasi iktidar olağan yollar ve seçimlerle ele geçiremediği TMMOB‘yi şimdi kuruluş yasamızla oynayarak etkisizleştirmeye ve denetim altına almaya çalışmaktadır.
TMMOB‘ye yönelik sınırlayıcı, tasfiye edici politikalar da
esasen söz konusu ekonomik, politik kapsam içindedir.
Sanayinin fason üretime yönelik yapısal dönüşümü,
kentsel dönüşüm süreçleri ve bütün ülkenin imara açılması politikaları ile gerek mühendislik, mimarlık, şehir
plancılığı hizmetlerinin gerekse bu hizmetlere ilişkin
meslek örgütlerinin zayıflatılması bir bütünlük arz etmektedir.
Son Üç Yıl: Türkiye‘nin ve TMMOB‘nin
Dönüştürülmesi Çabaları İç İçe
2009 yılında Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporu ile
başlayan ve 2011 yılındaki Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile süren sürecin temel karakteristiği budur.
Şimdi ise iktidarın TMMOB‘ye yönelik tasavvurlarının
somutlaştığı, yasa/mevzuat taslaklarının üzerinde çalışıldığı günlere gelmiş bulunuyoruz.
Şimdi gündemde olan «Yapı
Denetimi Hakkındaki Kanun ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı» ile
de TMMOB Yasasını/mevzuatını
değiştirme çabaları somutluk
kazanmış durumdadır. Yasa değişikliğinin «Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun» değişikliği ile birlikte bir torba yasa içinde yapılması
anlamlıdır; zira bütün ülke rantsal
şantiyeye dönüştürülürken ilgili
meslek odalarının etkisizleştirilmesinin hedeflendiği açık olarak
görülmektedir.
Bu yasa taslağının gündeme getirilmesinden önceki son iki yılda
yapılan düzenlemelere baktığımızda, ülkemiz ve meslek alanlarımızla
ilgili çarpıcı gelişmelerin yaşandığı
görülecektir.
Bilindiği üzere iktidar, yapı denetimi ile doğrudan bağlantılı olan 1999 Marmara, 2003 Bingöl ve 2011 yılındaki
Van depremlerinden toplum yararına hiçbir ders çıkarmamış, söz konusu yasayı, TMMOB ve Odalarımızın raporlarında ayrıntılı olarak irdelendiği üzere, mühendislik, mimarlık hizmetlerinin tasfiyesi ve rant esaslarına
uygun olarak düzenlemiştir. İlgili yönetmeliklerin yanı
sıra 17.08.2011 tarihli 648 sayılı KHK ile 4708 sayılı Yapı
26 Ocak 2013 - 168
Denetimi Hakkında Kanunda yapılan değişikliklerle,
yasanın denetim kapsamı daraltılmış, denetimsiz yapılaşmanın sınırları genişletilmiştir. “Kamu-özel sektör işbirliği” yaklaşımının deprem gibi komplike ve tamamen
kamusal düzeydeki bir sorumluluk alanına sokulması
da “Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı 2012-2023” ile
gerçekleşmiş ve kamu idari yapısı ile kamusal hizmetlerin serbestleştirilip, özelleştirilmesinin yaygınlaşmasına
hizmet edilmiştir.
2011 yılındaki KHK düzenlemeleri, son yıllarda sıkça
başvurulan “torba yasaların” içeriklerine benzer bir “çok
yönlülüğe” sahiptir ve AKP iktidarının “ustalık” döneminde rant talanının ulaşacağı boyutlar ile olağanüstü
yöntemlerle yönetme karakteristiğine dair önemli veriler sunmaktadır.
Siyasal iktidarca basına servis edilen ve çok kısa bir süre
önce hazırlanan Yapı Denetimi Kanunu Tasarısı Taslağının; 3 Mayıs 2011 tarihinde, 27923 sayılı Resmi Gazete‘de
yayımlanarak yürürlüğe giren 6223 sayılı “Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin Ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini
Sağlamak Üzere Kamu Kurum Ve Kuruluşlarının Teşkilat,
Görev Ve Yetkileri İle Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda
Yetki Kanunu” ile başlayan ve birbiri ardı sıra çıkartılan
KHK‘ler, kanunlar ve yönetmelikler
ile sürdürülen sürecin sonunda;
kalan eksikleri tamamlamak amacıyla hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Söz konusu Yetki Kanununa dayalı
olarak, 8 Haziran 2011 tarihli Resmi Gazete‘de yayımlanan 11 adet
KHK ile bakanlıkların görev yetki
ve teşkilatlanması tanımlanmış;
daha sonra bu KHK‘lerde değişiklik
yapan 24 adet “kanun hükmünde
kararnamede değişiklik yapılmasına dair kanunlarla” bakanlıkların
teşkilat ve görevlerinin belirlendiği 35 adet KHK ve KHK değişikliği
Resmi Gazete‘de yayımlanmıştır.
Meslek alanlarımızla doğrudan
ilgili olarak Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı‘nın kuruluşuna dair 644,
648 ve 653 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerle başlatılan süreçte başta Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu, İmar Kanunu, Yapı Denetim
Kanunu, Kıyı Kanunu olmak üzere 14 kanunda değişiklik yapılmıştır. Böylece; ülkemizdeki imar faaliyetleri ve
yapı üretim sürecinin demokratik katılım mekanizmaları
olmaksızın, yerel yönetimleri de işlevsizleştirecek şekilde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na bağlandığı ve adeta
Bakanlığın “Türkiye Belediye Başkanlığı”na dönüştürüldüğü tekelci otoriter bir yapı tesis edilmiştir.
TMMOB’den
O tarihten bugüne Resmi Gazete‘de yayımlanan toplam
162 adet mevzuat, doğrudan ya da dolaylı olarak meslek alanlarımıza ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
648 sayılı KHK ile yapılan son değişikliklerle bütün ülke
(kentler, kırsal alanlar, tabiat varlıkları ve bütün koruma
alanları, meralar, yaylalar, kışlaklar v.b.) benzer bir kapsam içine alınmış Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yerel yönetimlerin yapı, ruhsat v.b.yetkilerini de üstlenmiş; tüm
çevre, milli parklar, koruma alanları, doğal sit alanları v.b.
iktidarın keyfiyetine bırakılmış; kentsel dönüşüm merkezileştirilmiş, kırsal alanlar imar yasası kapsamının dışına çıkarılmış, mera, yaylak ve kışlaklar imara ve turizme
açılmış; Yapı Denetimi Yasası‘nda yapılan değişikliklerle
denetim dışı yapıların sayı tür ve dağılımında önemli
değişiklikler yapılarak yasanın denetim kapsamı daraltılmış, denetimsiz yapılaşmanın sınırları genişletilmiştir.
Böylece Bakanlık, 04.11.2010 tarihinde Resmi Gazete‘de
yayımlanan Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem
Planı-KENTGES‘de Bayındırlık ve İskan Bakanlığı için belirlenen yerleşme ve imara ilişkin “usul ve esasları belirleme” ve “koordinasyon” konumunun çok üzerine çıkarak
neredeyse tek yetkili konumuna yükselmiştir. Ve ne yazık ki bu düzenlemeler plansız, düzensiz, yapı ruhsatsız
yapılaşmanın, kent, kır, çevre, doğal varlıklar, milli park,
sit v.b. alanların sınırsız “dönüşüm” ve talanına yol açacaktır.
Yapı denetimiyle ilgili olarak 03.04.2012 ve 14.04.2012
tarihli yönetmelik değişiklikleri kapsamında da, “Planlı
Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Yönetmelik”in 16, 57, 58, 64. maddelerinde; “Yapı
Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”in de 4, 5, 6, 7. maddelerinde
değişiklik yapılmış ve her iki yönetmelikte yapılan değişiklikler sonucunda sicil durum belgelerinin meslek odaları tarafından düzenlenmesi kuralı kaldırılmıştır. Bu iki
yönetmelikte yapılan değişiklik hükümleri uyarınca hem
üye-oda ilişkileri hem de Odaların gelirlerinin büyük
oranda azaltılması yönünde etkileri bulunan, TMMOB ve
Odalarının mesleki denetimlerine el atılmıştır.
31.05.2012 tarihli “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile de hiçbir kayıt ve koşula
bağlı kalmaksızın yerleşim yerleri, orman alanları, kıyılar,
boğaziçi, meralar, kültür ve tabiat varlıkları, tarım arazileri, zeytinlikler gibi özel koruma altında olan alanlar
3194 sayılı İmar Kanunu ve imara ilişkin hükümler ihtiva
eden özel kanunlar da dahil olmak üzere özel mevzuatlardaki kısıtlamalara bağlı olmaksızın, rezerv yapı alanları, riskli alanlar ve riskli yapı statüsüne alınıp, tasfiye,
dönüştürme, yeniden yerleştirme ve yıkım işlemlerine
tabi tutulacaktır.
Yeni sermaye birikimi politikaları ve rant uğruna yapılan
bütün bu değişiklikler deprem, yapı denetimi, kentsel
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
dönüşüm süreçleri ve daha bir dizi toplumsal alanda
çok ağır toplumsal sonuçlara mal olacaktır.
Son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nden geçen “Büyükşehir Belediye Kanunu” ile de yerel seçimleri garanti
altına alma, muhalefet partilerine mevzi kaybettirme
yanında yerel yönetimleri merkezi iktidara daha fazla
bağlayacak önemli değişiklikler yapılmıştır.
Büyükşehir Belediye Kanunu ile birlikte toplam 10 kanunda değişiklik içeren bir diğer kanun taslağının,
yoğun tartışmalar sonunda, 12 Kasım 2011 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde kabulünün peşinden
gündemimize yeni bir taslak girmiştir. “Yapı Denetimi
Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı” adındaki, torba yasa
niteliğindeki metnin sadece 15 maddesi “Yapı Denetimi
Hakkında Kanun” ile ilgilidir; 18 maddesinde 3194 Sayılı
İmar Kanunu‘nda, 6 maddesinde 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu‘nda, 6 maddesinde Kıyı Kanunu‘nda, 3 maddesinde Belediye Gelirleri Kanunu, İskan Kanunu, Mera
Kanunu‘nda, 3 maddesinde 5846 sayılı Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu‘nda, 9 maddesinde Türk Mühendis ve
Mimar Odaları Birliği Kanunu‘nda, 5 maddesinde ise 644
sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK‘de değişiklik öngörülmektedir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere, birbiri ardına yapılan bu düzenlemelerle ülkenin buram buram rant
kokan politikalarla bir şantiye alanına dönüştürülmesi ile Birliğimiz ve Odalarımızın etkisizleştirilmesi yönündeki çabalar bir bütünlük arz etmektedir.
Antidemokratik bir sürecin ürünü olan 644 Sayılı KHK ve
peşi sıra yayımlanan 648 ve 653 sayılı KHK‘ler, kanunlar,
yönetmelikler ve diğer düzenlemeler; meslek odaları,
yerel yönetimler ve kentleşme süreçlerini dönüştürerek
“iktidarın emrine sunan” nitelikleri nedeniyle “kent ve
doğanın birer rant aracına dönüştürülmesi” yönündeki düzenlemelerin en önemlileri olarak öne çıkmakta
ve aynı zamanda meslek alanlarımızı ve mesleklerimizi
yeniden yapılandırmayı hedeflemektedir. Uluslararası
sözleşmeler ve Anayasayla güvence altında olan mimar,
mühendis, şehir plancılarının telif haklarını yok etmeye
yönelik düzenlemelerle birlikte, ücretli olarak çalışan
meslektaşlarımızın sosyal ve özlük haklarını ortadan
kaldıracak değişiklikler söz konusudur.
Türkiye‘nin çok yoğun ve yakıcı gündemleri arasında yaşamsal düzeyde pek çok karar alınıp yürürlüğe girerken,
bilindiği üzere kamuoyunun bu konuları yeterince tartışma, değerlendirme ve bilgilenme olanağı bulunmamaktadır. Bu ortamda, art arda yayımlanan KHK‘ler ile
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na meslek odalarının, yerel
yönetimlerin kimi yetkilerinin verilmesinin ne anlama
geldiğini ve nasıl bir sürecin parçası olduğunun özetle
irdelenmesi gerekmektedir.
Ocak 2013 - 168 27
TMMOB’den
TMMOB Parçalama, Küçültme Yoluyla
İşlevsizleştirilecek!
KHK‘lar ile bu alana yönelik tüm yetkilerin iktidarın elinde toplanması için TMMOB ve bağlı Odaların, yerel yönetimlerin “asli işlerine” ait yetkilerinin gasp edilmesi,
“özerk ve kamusal kimliklerinin” yok edilmesi, TOKİ‘nin
yetkilerinin Bakanlığa geçmesi, bilirkişilik müessesesinin
Bakanlığın emrine verilmesi, tarihi, doğal, kültürel değerlerin ve mirasın yok edilmesine yol açacak gelişmelerin önünün açılması yönünde yapılan düzenlemeler ile
diğer bazı kamu kurumlarının yetkilerinin devredilmesi
yönünde kimi kanunlarda da değişiklik yapılmasını içeren sürecin son noktası “Yapı Denetimi Hakkında Kanun
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı Taslağı”dır. Bu taslak ile, kamuoyuna tarafsız
ve bilimsel temellerle gerçeklikleri aktaran, gerektiğinde hukuk yolu da dahil olmak üzere, siyasi iktidarlarca
gündeme getirilen yanlışlıklara karşı etkin bir biçimde
mücadele eden 58 yıllık yapımızın ve özellikle yetmişli
yılların başından itibaren oluşturduğumuz yapının parçalanması amaçlanmaktadır.
Özetle, mühendis, mimar, şehir plancılığı disiplinlerinin meslek örgütlülükleri, yasanın muhatabına sorulmadan, görüşü alınmadan, kapalı kapılar ardında
yapılan hazırlıklarla tasfiye edilmek üzeredir. Kamu
idari yapılanması içinde yer alması itibarıyla TMMOB
üzerindeki genel vesayet, otoriter bir şekle dönüştürülmektedir.
TMMOB Yasasını değiştirme ya da ortadan kaldırmaya
yönelik bu girişim, DDK raporundan hareketle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerini kamusal niteliğinden arındırarak rant politikalarına açma amacını
gütmektedir.
Bu değişikliklerle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı
hizmetleri ve ilgili meslek örgütleri, böl-parçala-küçültyönet yaklaşımıyla demokratik merkezi yapılardan rekabetçi yerel yapılara dönüştürülerek merkezi kamu yönetimine bağlanacaktır.
Birliğimiz ve Odalarımız, bugüne kadar siyasi
partilerin, siyasi iktidarların ve sermaye çevrelerinin
arka bahçesi olmamaya özel bir önem göstermiştir.
Ancak öngörülen yeni yapı ile Odalar, siyasi
partiler ve özellikle iktidar ile yerli yabancı güçlerin
çıkar, rant ve rekabetlerine ve müdahalelerine
açık bir yapıya, arka bahçeleri konumuna doğru
dönüştürülebilecektir.
Mühendislik, Mimarlık, Şehir Plancılığı Disiplinleri
Rant ve Rekabete Göre Düzenlenemez
28 Ocak 2013 - 168
Mühendislik bilimleri ile mimarlık ve şehir plancılığı bilim ve disiplinleri, çok disiplinli-çokbilimli mesleki hizmetleri gerektirmekte ve gerek kendi içlerinde gerekse
aralarında mesleki, bilimsel, teknik geçiş gereklilikleri
bulunmaktadır. TMMOB ortamı ve ilişkilerimiz, bu geçişkenlikleri düzenleyen bir yaklaşım ve geleneğe sahiptir.
Sürekli gelişen ve değişen mühendislik, mimarlık, şehir
plancılığı mesleklerinin sınırları bu nedenle çıkar ve rant
hesaplarına dayalı yasalarla tarif edilebilecek nitelikte
değildir.
Ancak mevcut iktidar, söz konusu yeni yapı ile aynı
meslek grubu içinde ve o meslek grubu ile ilişkili meslek grupları arasında rekabetler yaratıp yayacak olan
bir düzenleme ile bilimsel, teknik, mesleki, örgütsel,
toplumsal gereklilikleri dışlamakta; kamusal hizmet ve
toplumsal yarar gibi çok önemli ölçütlerimiz ortadan
kaldırılmaktadır.
TMMOB Direnecek, Varlığını ve Mücadelesini
Sürdürecek
TMMOB tarihi, bu ve benzeri türde baskı ve yıldırma politikalarına karşı verilen mücadelelerle doludur.
Yıllar içinde oluşturduğumuz hukuku ve örgütlü gücümüzü pekiştirerek bu saldırıyı göğüslememiz ve yeni
dönemi örgütlememiz gerekmektedir. Yılların birikimine dayanan; çok sayıda arkadaşımızın, emeği ve özverisiyle oluşturulan demokratik, emekten ve halktan yana
TMMOB örgütlülüğünün korunarak sürdürülmesi, bu
dönemin bize yüklediği en kritik sorumluluktur.
Mesleki sorumluluklar ile toplumsal sorumluluklarımızı,
meslek alanlarımızı koruma ve genişletme çabalarıyla
kaynaştırıp bütünleyerek, yolumuza direngen bir tarzda
devam etmeliyiz. Yurdumuz, ülkemiz, halkımız, mesleklerimiz ve meslektaşlarımızdan yana olan TMMOB‘nin ve
Odalarımızın çalışma programı ve ilkeleri, tarihsel olarak
kılavuzumuz olmaya devam etmelidir. Bu; etik, mesleki,
toplumsal, bilimsel, teknik bir gerekliliktir; kendimize,
ülkemize, halkımıza karşı toplumsal bir sorumluluktur.
Mühendis, mimar ve şehir plancılarının sesi kısılırsa, bu ülkenin sesi kısılır. Ormanlarımızı kıyılarımızı, madenlerimizi,
mera alanlarımızı ve kentlerimizi vahşi kapitalizme teslim
etmeyeceğiz. Geleceğimize sahip çıkacağız.
Örgütlü gücüne ve halkına güvenen TMMOB, bu yağmaya
ve saldırıya sonuna kadar direnecek ve sonunda kazanan
halkımız ve ülkemiz olacaktır.
TMMOB’den
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI İLE YAPILAN TOPLANTI
ÜZERİNE TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yapılan görüşme üzerine TMMOB
Örgütlülüğüne yönelik olarak 31 Ocak 2013 tarihinde bir mesaj yayımladı.
Sevgili Arkadaşlar,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın “sürdürülebilir çevre,
yaşanabilir şehirler, güvenli ve nitelikli yapılar inşa
edebilme hedefine varabilmek amacıyla afet riski
taşıyan yapıların tasfiye edilerek can ve mal güvenliğinin sağlanmasına, çevreye duyarlı teknik altyapısını
tamamlamış, nitelikli yaşam alanlarının oluşturulmasına ve sağlıklı bir imar düzeninin kurulmasına yönelik olarak görüş alışverişinde bulunmak ve birlikte
çalışılabilmesine ilişkin yol haritası oluşturmak üzere”
cümleleri ile yaptığı toplantı çağrısı üzerine çağrılı 10
Odamızın Yönetim Kurulu Başkanları ile 30 Ocak 2013
tarihinde Bakanın ve Bakanlık heyetinin katılımıyla
bir toplantı gerçekleştirdik.
Toplantıya; Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Müsteşar Ercan Tıraş, Müsteşar Yardımcıları İrfan Uzun, Sedat Kadıoğlu, Mücahit Demirtaş, Altyapı
ve Kentsel Dönüşüm Genel Müdürü Vedad Gürgen,
Mekansal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman, ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürü Mehmet
Mustafa Satılmış, Mesleki Hizmetler Genel Müdürü
Bülent Ercan, Çevre Yönetimi Genel Müdür Vekili
Mehmet Baş, Yapı İşleri Genel Müdür Vekili Osman
İyimaya, Yüksek Fen Kurulu Başkan Vekili Fuat Arabacı, I. Hukuk Müşaviri Bayram Keskin, Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü Şube Müdür Vekili Erdinç Yoldaş
ile TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, çağrılı odaların Yönetim Kurulu Başkanları Baran
Bozoğlu (ÇMO), Cengiz Göltaş (EMO), Ertuğrul Candaş (HKMO), Taner Yüzgeç (İMO), Şevket Demirbaş
(JFMO), Dündar Çağlan (JMO), Ali Ekber Çakar (MMO),
Eyüp Muhçu (MO), Ozan Yılmaz (PMO), Necati Uyar
(ŞPO) katıldı.
leştirildi, sonrasında da, merkezi idarenin/siyasilerin taleplerini karşılamak üzere ayrıcalıklı planlama yetkisine
indirgendi. Bakanlıklar her zaman politize olmaya açık
olmasına karşın, yakın zamana kadar kısmen de olsa
Bakanlığın kurumsal hafızası korunmuşken, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına dönüşüm sırasında ve sonrasında,
ülke genelinde politika belirlenmesi zorunlu olan kentsel
ve kırsal yerleşme stratejileri, yapı denetimi, afet gibi ülke
için yaşamsal önemdeki konulardaki birikimini oluşturan
müdürlüklerin içi boşaltıldı, kapatıldı, yetişmiş teknik elemanlar tasfiye edildi, Yüksek Fen Kurulu işlevsizleştirildi.
Bu süreç içerisinde TMMOB, yerel idarelerin yetkilerinin
“resen” yetkiler ile etkisizleştirilmesine, mimarlık, mühendislik ve planlamanın yasal, teknik ve bilimsel gereklerine aykırı uygulamalara karşı hukukun ve bilimin gereği
olarak görüşlerini her zaman belirtmiş ve kamuoyu ile
paylaşmıştır.
Örneğin, yabancı mühendis, mimar ve plancıların çalışma izinleri -50 yıllık birikim göz ardı edilerek- uzmanlık
alanı olmayan, konuya yabancı bir Bakanlığa devredilmiştir. Mülga Bakanlık bu konuda sadece seyirci kalmıştır.
Bir başka örnek, ülkenin gelişme yönü ve stratejilerinin
belirlendiği temel politika belgelerinden birisi olan kalkınma planlarının hazırlanması süreçlerinde TMMOB ile birlikte çalışan Bakanlık, Kalkınma Bakanlığı‘nın TMMOB‘yi
bu süreçlere dahil etmemesini sorgulamadığı gibi, Kamu
İhale Yasası‘na aykırı yayımlanan yönetmeliklerden yapım işlerinde mesleki ve teknik yeterlilik kriterinin aranmamasını görmezden gelebilmektedir. (Anahtar teknik
personel bir yeterlilik olmaktan çıkarılmıştır.) Bunun sonucunda gerek ulusal düzeyde gerekse uluslararası düzeyde hizmet ticaretinde mühendislik, mimarlık ve şehir
Toplantıda, Oda Başkanlarımızla birlikte özetle aşağıdaki konulara vurgu yapan görüşlerimizi ilettik:
“Mülga Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Bakanlık bürokrasisi temel mühendislik, mimarlık ve planlama alanında
TMMOB‘ye yakın yaklaşımlar sergilerken, 2000‘li yıllardan sonra nedeni bizce çok iyi bilinen şekilde TMMOB‘ye
siyasi hasım olarak bakmaya başladığını öncelikle ifade
etmek gerekir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, ülkemizin
mühendislik mimarlık ve planlama alanındaki teknik birikime sahip önemli bir kurumu idi. Süreç içerisinde önce,
Bakanlığın planlama sürecindeki düzenleyici rolü etkisizİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168 29
TMMOB’den
planlama hizmetleri sahipsiz kalmakta ve geleceğe dönük programlar oluşturulamamaktadır.
Mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetleri Bakanlık
bünyesinde dahi hızla itibarsızlaştırılmaktadır. Öyle ki,
25. yıl hizmetini dolduran teknik personel, teknik, hukuki ve uygulama birikimine, yeterliliğine bakılmaksızın
sürekli yer değişikliğiyle emekliliğe zorlanmaktadır. İtibarsızlaşmanın bir diğer örneği, Bakanlık bünyesindeki il
müdürlüklerinde kariyer ve liyakat ilkelerine aykırı olarak
mühendis, mimar ve plancıların başına müdür olarak iki
yıllık yüksekokul mezunu atanabilmektedir. Belediyeler
ise kariyer ve liyakat ilkelerine hiç itibar etmemekte ve
mühendis, mimar ve şehir plancılarının amirleri iki yıllık
yüksek okul mezunu ve teknisyenler olabilmektedir.
Mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek odaları
yapı denetim süreçlerinden yönetmelikler ve genelgeler
yoluyla dışlanmıştır. Bununla da yetinilmemiş 644, 646
ve 648 sayılı KHK‘ler yoluyla mühendislik, mimarlık ve
şehir plancılığı hizmetlerini gerçekleştirme koşullarının
yeterlilik ve yetkinliklerinin belirlenmesi, meslek içi eğitim
gibi meslek odalarının ana görevleri Bakanlığın uhdesine
alınmıştır. KHK‘larla kurulan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü, “biz meslek mensuplarının üyeliklerini ve sicillerini bu listelerden takip edeceğiz” gerekçesiyle her gün ayrı
Odadan üye bilgilerinin tümünü istemektedir. TMMOB
olarak tüm üye listelerini veremeyeceğimizi, TMMOB ve
Odaların Bakanlığın bir alt birimi olmadığını, TMMOB
ve Odaların kuruluş gerekçesini ortadan kaldıran, işlevsizleştiren taleplere olumlu yanıt vermeyeceğimizi her
defasında ifade ettik. Bu yanıtlar üzerine Bakanlığınıza
bağlı Müdürlük tarafından hakkımızda yasal işlemlerin
başlatılacağına dönük tehditvari yanıtlar gönderilmeye
başlanmıştır.
Bu süreç henüz aşılmamışken Yapı Denetim Uygulama
Yönetmeliği ve Tip İmar Yönetmeliği‘nde değişiklikler
yapılarak, yapı sürecindeki üyelerimizden (3 ve 14 Nisan
Genelgeleri) oda üyeliği, sicil durum belgesi istenmeyeceği, üyelerin taahhütlerinin yeterli olduğu belirtilerek, yaşamsal önemdeki “Oda denetimi” ortadan kaldırılmıştır.
Şimdi artık proje çizen, inşaat ruhsatı alan, ihaleye giren,
teknik uygulama sorumlusu görevini üstlenen, yapı denetim elemanı, fenni mesullerin üye olup olmadığı bir yana
mühendis ve mimar olduğu dahi kuşkuludur. Üstelik yabancı mühendis, mimar ve şehir plancılarının sınırsızca
davet edildiği bu ortamda, bu süreçlerde görev üstlenen
kişilerin mühendis ve mimar olduğuna ilişkin güvenilir
hiçbir kayıt ve denetim bulunmamaktadır. Mühendislik,
mimarlık, planlama alanlarının geriletilmesine yönelik
bu genelgeler ivedilikle ortadan kaldırılmalıdır.
Bakanlık uygulamayı artık öyle bir noktaya vardırmıştır ki, üye olduğunu ve mesleki denetimden geçtiğini
30 Ocak 2013 - 168
belgeleyen üyelerin projelerinin alınmaması için İçişleri
Bakanlığı‘na, bilgi için tüm valilik ve belediyelere genelgeler yollamakta ve belge veren Oda yöneticileri hakkında
ceza soruşturması açılması yönünde talimatlar vermektedir. Bakanlık tarihinde görülmemiş bu baskının gerekçesi bize ifade edilmelidir. Bu türden yazılara karşı Birliğimiz her türlü yasal yoldan hakkını arayacaktır. Tehditvari
yazıların Birliğimizde ve bağlı odalarımızda bir karşılığının olmadığı Bakanlıkça bilinmelidir.
1961 yılından bu yana başta Ankara, İstanbul ve İzmir
Belediyeleri olmak üzere çeşitli belediyelerce aranan Oda
mesleki denetim uygulaması, öncelikle “sağlıksız proje
üretimini engellemek”, “yapım sürecinde fenni mesuliyet
mekanizmasını disipline etmek” ve “toplum yararına bir
yapı üretim sürecini projelendirme aşamasından başlayarak kurgulayabilmek” amacıyla başlatılmış ve hemen
ardından mülga İmar ve İskan Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nca yerinde bir
uygulama olarak kabul edilerek yaygınlaşması istenmiş
ve IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde hazırlanan
1979 İcra Planında “Kamu ve Özel Kesim İnşaatlarının Denetlenmesi” amacıyla mülga Bayındırlık Bakanlığı, Yerel
Yönetim Bakanlığı ve Meslek Odalarının işbirliğini öngören 710 no.lu tedbirle önemli mesafe kat edilmişti. Ancak,
1994 yerel seçimlerinden sonra dönemin ANAP‘lı Belediye
Başkanları mesleki denetimi siyasal platforma çekmişler
ve o günden bu yana Odalara siyasi hasım olarak muamele etmeye başlamışlardır. Mesleki denetim konusunda
onca yargı kararı ortadayken, hak, yetki ve sorumluluklar
da anayasal düzeyde belirlenmişken, Bakanlığın TMMOB
ve bağlı Odaların yetkisine müdahale etmesini anlamakta güçlük çekmekteyiz. Bakanlık, “ülkenin yapı, imar ve
planlamaya yönelik düzenleyici rolünü üstlendiği merkezi idare olmaya devam mı edecektir? Yoksa yerinden hizmet yönetim kuruluşu mu olmak istemektedir?” Bakanlık
bu sorulara yanıt vermelidir. Çünkü birbirini tamamlayan
kuruluş amacı ve görevlerimizle birlikte üretmek yerine,
enerjimizin büyük çoğunluğunu Bakanlığın bilim, hukuk
ve mühendislik, mimarlık ve planlama disiplinlerinin bilimsel esasları ve teknik gereklilikleri ile bağdaşmayan iş
ve işlemlerine karşı çıkmak yutmaktadır.
Kurulduğu günden bu yana, kuruluş amacı ve sorumluluklarının bir gereği olarak, mühendislik, mimarlık ve
planlama disiplinlerinin bilimsel, yasal ve teknik gereklilikleri ile meslek kriterlerini esas alan TMMOB ve bağlı
odaları, ülkedeki kamusal hizmetlerin ve varlıkların hızla
özelleştirilmesi evresinde artık, bertaraf edilecek odaklar
olarak hem siyasal iktidarların hem de siyasal iktidara
bağlı belediyelerin hedef tahtası haline gelmişlerdir. Yerel yönetimlerin ve siyasal iktidarların hizmet amacının
kamu yararı olması gerekirken, gelinen noktada TMMOB,
mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetlerinin sunumunda, her ölçekteki planların yapılmasında, kamu
TMMOB’den
hizmet ve mallarının ihalelerinde, ülkenin geleceğinin
garantisi olan doğal varlıkların korunmasında, sağlıklı
yaşanabilir bir kentsel çevrenin oluşturulmasında kamu
yararını savunan birkaç kuruluştan biri olarak kalmıştır.
Yerel taleplerin sembolü haline gelen Bergama Altın
Madenciliğine karşı yürüttüğümüz mücadelede, Bugün
Gazetesi ve Kanal-Türk gibi basın-yayın kuruluşlarının
TMMOB ve odalar aleyhine kampanya başlatmalarının, son olarak da Sabah gazetesinde siyasetin suflesi ile
yazıldığına inandığımız “Odalara 150 milyarlık Neşter”
haberlerinin gerçek niyetinin “mimarlık, mühendislik,
planlama ilke ve esaslarına uyulması isteğimizin, sağlıklı
ve yaşanabilir bir çevre talebimizin, kamu yararını savunmamızın” engellenmek olduğunu biz iyi biliyoruz. Herkes
bilmelidir ki; “Nerede mimarlık, mühendislik ve planlama
hizmeti var ise orada üyesi ile birlikte Odası da olacaktır”.
Akla, bilime ve teknolojiye aykırı her uygulama hakkında
TMMOB ve Odaların görüş sunmasından doğal ne olabilir? Durduğumuz yer, aklın ve bilimin yanıdır. Bu türden
aleyhimizde yürütülen kampanyalar bizim sözümüzü
söylememizi engelleyemeyecektir.
Avrupa Birliği müzakerelerinde, hizmetlerin serbest dolaşımında ve mesleki yeterlilik konularında proje bazındaki çalışmalarda bizlere mesleki yeterlik ve yetkinlik
konusunda meslek odalarının otorite olduğu anlatılırken
-Avrupa‘dan gelen konuşmacılar Avrupa örneklerinde
meslek odalarının önemine vurgu yaparken-, yasa tekliflerinde ve yayımlanan yönetmeliklerde hüküm süren tersi bir otoriter anlayışla uygulama dışına itilmekteyiz. Mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetlerini ilgilendiren
konularda hiçbir görüşümüze itibar edilmemekte, yasa
yapımından uygulama aşamasına kadar neredeyse tüm
süreçte yok sayılmaktayız. Merak ediyoruz: Mühendislik,
mimarlık ve planlama hizmetleri alanında kim otoritedir
ki, bu kadar mevzuat üzerine mevzuat yayımlamaktadır?
Yapı Denetimi Hakkında Kanun Değişikliği Taslağı adı
altında 11 yasada değişiklik öngören taslak 2-3 aydan
bu yana tartışılmaktadır. Bu taslak metin içinde TMMOB
Yasası da vardır. TMMOB Yasası‘nda bir değişiklik talep
etmesi gereken kurum TMMOB olmalıdır. Ancak, TMMOB
bileşenleri dışında her kurum ve kuruluş TMMOB hakkında görüş bildirmek, yasa taslağı hazırlamakta bir beis
görmemektedir. Bu durum normal demokratik süreçlerde normal olmayan bir davranış biçimidir. Mühendislik,
mimarlık ve planlama alanında Oda ile üyesi arasındaki
ilişkiyi, uzmanlık alanlarını, mesleki yeterlilik ve mesleki
etik ve hizmet sunumunu belirleyen, meslek içi eğitimleri düzenleyen kurum TMMOB ve bağlı Odalar olması
gerekirken, her Bakanlık birbirinden kopuk bir şekilde
kendine göre kurallar koymaktadır. TMMOB anayasal
meslek kuruluşudur ancak, pratikte TMMOB dışında
herkes mesleki alanımızda kendini otorite görmektedir.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Bunu ortada gezen TMMOB yasa taslağında da görmek
mümkündür. Bakanlığınıza bağlı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü‘nün AKP Yalova Parti Kadın Kolları Başkanına yazmış olduğu yazıdan bu taslağın Bakanlığınızca
hazırlanmadığı bilgisine ulaşılmıştır. Bu bilginin muhataba yani bize değil de Kadın Kolları Başkanına verilmesi de
Bakanlığın mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetleri ile TMMOB arasında bir ilişki kurmadığının somut örneğidir. Böyle bir iletişim, keşmekeş ve dağınıklığın Dünyada
bir örneği bulunmasa gerek. Müdürlüğünüzün bilgi yazısı doğru ise Bakanlığınızın konu hakkında kamuoyuna
açıklamada bulunması bir zorunluluktur.
Ülkenin tüm alanını yapılaşmaya açan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Yasa‘nın hazırlanış sürecine dahil edilmediğimiz bilginiz dahilindedir. “Bu
yasanın uygulanmasında mühendislik, mimarlık ve planlama hizmeti nerededir?” diye bir soru sorduğumuzda bir
yanıt vermek de olanaklı değildir. Bu yasaya göre, hiçbir
kayıt ve koşula bağlı kalmaksızın yerleşim yerleri, orman
alanları, kıyılar, boğaziçi, meralar, kültür ve tabiat varlıkları, tarım arazileri, zeytinlikler gibi özel koruma altında
olan alanlar 3194 Sayılı İmar Kanunu ve planlamaya,
yapılaşmaya, korumaya ilişkin hükümler ihtiva eden özel
kanunlar da dahil olmak üzere özel mevzuatlardaki kısıtlamalara bağlı olmaksızın, yargıya başvurma hakkı dahi
bertaraf edilerek rezerv yapı alanları, riskli alanlar ve riskli
yapı statüsüne alınıp, tasfiye, dönüştürme, yeniden yerleştirme ve yıkım işlemlerine tabi tutulabilmektedir. Yasa
cümlesi “Rezerv yapı alanını belirlemeye Bakanlık, riskli
alanları Bakanlığın teklifi ile Bakanlar Kurulu, riskli yapıyı
ise Bakanlığın lisanslandırdığı kurum ve kuruluşlar belirlemeye yetkilidir.” şeklindedir. Görüldüğü üzere, yasanın
hükümleri normal zamanların hukuk normlarından muaftır ve bu alanların belirlenmesinde mühendisin, mimarın ve şehir plancısının bir söz hakkı yoktur ve bütün olağanüstü yetkiler idareye tanınmıştır. Yasada “Bakanlıkça
lisanslandırılmış kurum ve kuruluşlar” ile “teknik heyet”in
tanımı olmadığı gibi statüleri de belirsizdir. Yönetmeliğe
bırakılan bu oluşumların niteliği ve yetkileri idarenin takdirine bırakılmıştır. Denetimin tamamen ortadan kaldırıldığı bu süreç sadece bugün yaşayanları değil gelecek
kuşakların yaşamını da ipotek altına almaktadır. Diğer
bir ifade ile ülkemizin geleceğinden vazgeçilmektedir.
Önemli bir kamusal çalışma alanı olan, kamulaştırma
davalarında mühendis, mimar ve şehir plancılarına bilirkişilik yolu kapatılmaktadır. Sermaye piyasasına hizmet
sunan değerleme şirketlerinin kamulaştırma davalarında
bilirkişilik yapmalarına öncelik tanınmıştır. Bu alan, sadece daha az kamulaştırma bedeli ödemek için, sermaye
piyasasına hizmet etmek üzerine eğitilmiş değerleme
şirketlerinde çalışan değerleme uzmanlarına tahsis edilmiştir. Oysa kamulaştırma bedelinin tespiti mühendislik,
mimarlık ve şehir planlama alanıdır. Değerleme şirketleOcak 2013 - 168 31
TMMOB’den
rinde işletme, hukuk, iktisat gibi sosyal bilimlerde 4 yıllık
eğitim almış kişilerin çoğunlukta olduğu dikkate alındığında mühendis, mimar ve şehir plancılarına bu alanın
kapatılmasının izahı yurttaşın mülkiyeti üzerinden haksız
rant elde etmek olsa gerektir. Bakanlığın bu konuda mühendis, mimar ve şehir plancıları adına çalışma yapması
bir gerekliliktir.
Dönüşüm Yasası‘nın uygulama hükümleri bugüne kadar mühendis ve mimarlara öğretilen tasarım ve uygulama ilkelerine aykırıdır. Siyasal iktidarın, tartışmaya
dahi gerek görmeden yürürlüğe koyduğu bu yasaların
doğuracağı olumsuz sonuçlara, mağduriyetlere, yıkımlara mühendis, mimar ve şehir plancılarını ortak etmesini, hiçbir vicdanın kabul etmeyeceğini beyan etmeyi
TMMOB tarihsel sorumluluk olarak görmektedir.”
Ayrıca, toplantı sırasında TMMOB‘nin İKK‘lar aracılığı
ile bugüne dek gerçekleştirdiği Kent Sempozyumlarının tüm kitaplarını, toplantı çağrısı ile ilgili konularda
Birlik ve Oda ortamlarında bugüne dek oluşturulmuş
tüm görüşleri ve açıklamaları dosyalar halinde sunduk.
Toplantıda Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Erdoğan
Bayraktar; Bakanlık yapısı ile ilgili bir sunum gerçekleştirdikten sonra özetle; görüşlerimizi dikkatle dinlediğini, TMMOB Yasası değişikliği üzerine bir çalışma
yapıldığını, ancak bu çalışmanın durdurulduğunu,
şimdi TMMOB Yasası ile ilgili bir gündemlerinin olmadığını, mühendislik mimarlık şehir planlama alanlarında TMMOB ve ilgili odaları ile birlikte çalışmak
istediklerini, TMMOB ile gündemli toplantıları sürdürme niyetlerinin olduğunu, kısa süre içerisinde bunu
gerçekleştireceklerini ifade etti.
Sevgili Arkadaşlar;
TMMOB, kamu kurum ve kuruluşları ile ilişkilerini
bundan önce olduğu gibi bundan böyle de şüphesiz
“işbirlikçilik” yapmadan sürdürecektir. Şimdi beklentimiz görüşlerimizi almak, sözlerimizi dinlemek üzere
meslek alanlarımızla ilgili diğer bakanlıkların da bizleri davet etmeleridir.
Ayrıca bu toplantı sonrasında vurgulanması gerekir
ki; TMMOB Yasa değişikliğinin gündemden kaldırılmış olmasının söylenmesindeki en önemli etki bağlı
odalarımız, İKK‘larımız ve örgütlü üyelerimizle birlikte
inançla yürüttüğümüz mücadeledir.
Sevgilerimle.
Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
32 Ocak 2013 - 168
TMMOB İKK’dan
AKP TMMOB YASASI DEĞİŞİKLİĞİYLE MESLEĞİMİZİ
ODALARIMIZI VE BİRLİĞİMİZİ TESLİM ALMAYA
İŞLEVSİZLEŞTİRMEYE VE PARÇALAMAYA ÇALIŞMAKTADIR.
TESLİM OLMAYACAĞIZ!
ODALARIMIZA VE TMMOB‘YE SAHİP ÇIKACAĞIZ
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun TMMOB Yasa Değişikliği ile ilgili yaptığı basın açıklaması.
5 Aralık 2012
AKP iktidarı döneminde atılmaya başlayan Odalarımız ve üst Birliğimiz Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği-TMMOB‘nin mevzuatını düzenlemeye yönelik
adımlar, bugün doğrudan TMMOB Yasasını değiştirmeye yönelmiştir. Anayasa‘nın 123, 124 ve özellikle
135. maddelerinden hareketle yayımlanan 6235 sayılı TMMOB Yasasının değiştirilmesi yoluyla TMMOB örgütlülüğü ve mühendis, mimar, şehir plancılığı disiplinlerinin meslek örgütlülükleri, kapalı kapılar ardında yapılan hazırlıklarla tasfiye edilmek istenmektedir.
Bizler Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı
Odaların İzmir Şubeleri, on binlerce üyemizin demokratik ve katılımcı bir biçimde yapılan seçimleri ile görevi başında olan Odalarımızın İzmir Şube Başkanları
olarak; mesleğimize, meslektaşlarımıza ve Odalarımıza sahip çıkacak, üst birliğimiz TMMOB‘ye yönelen
her türlü tasfiye girişimine karşı birlikte ve yan yana
duracağız.
TMMOB Yasasında Yapılmak İstenen Değişiklik
Ne Anlama Gelmektedir?
29 Eylül 2009 tarihli Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunun Başbakanlığa gönderilmesinin ardından 2011 yılında çıkarılan birçok Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu yönetimi
tekelci otoriter bir tarzda yeniden yapılandırılmaya
başlanmıştır. Gerek mühendislik, mimarlık, şehir
plancılığı hizmetleri ve gerekse TMMOB mevzuatının
Anayasa ve yasalara açıkça aykırılık oluşturacak bir
şekilde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemeler, Anayasa ve İdare Hukuku çerçevesinde merkezi idare ile
özerk yerinden yönetim kuruluşları arasında olması
gereken vesayet denetimini aşan, tekelci otoriter bir
yönetim anlayışı ile bazı özerk kamu tüzelkişiliklerinin özerkliği ortadan kaldırılmış, bazıları da doğrudan bazı bakanlıkların bünyesine katılmıştır.
Bugün meslek disiplinlerimiz ile kamusal hizmet ve
kamusal mesleki denetim esaslı örgütlülükler tasfiye edilmek istenmektedir. Bu yapılar şekli yapılara
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
dönüştürülerek AKP çevresinde kümelenmiş rantiye
tarafından sürdürülen talan politikalarının önünde
engel olmaktan çıkarılmak istenmektedir. Kamuoyuna tarafsız ve bilimsel temellerle gerçeklikleri aktaran;
gerektiğinde etkin bir biçimde hukuk yolunu kullanarak yapılan yanlışlarla mücadele eden TMMOB‘ye yönelik tasfiye politikaları da bu kapsam içindedir.
Bu noktada öncelikle belirtmek isteriz ki, TMMOB
Yasasını değiştirerek TMMOB‘yi işlevsizleştirmeye yönelik girişimler mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı
hizmetlerini kamusal niteliğinden arındırarak rant
politikalarına açma amacını gütmektedir. Odalarımız
üyeleri ile birlikte bu sürece karşıdır, onbinlerce üyemizle birlikte TMMOB yasasına karşı da direneceğimiz
bilinmelidir.
TMMOB Susturulmak, İzmir Talan Edilmek İsteniyor!
Hazırlanan torba yasa taslağında; Yapı Denetimi Hakkında Kanun, İmar Kanunu, Kat Mülkiyeti Kanunu,
Belediye Gelirleri Kanunu, Kıyı Kanunu, İskan Kanunu,
Mera Kanunu, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ve TMMOB Kanunu ile ilgili düzenlemeler bulunuyor.
Torba yasa taslağının bütününe bakıldığında neoliberal zihniyetin kentlerimizi, tarım arazilerimizi, kıyılarımızı, meralarımızı ve doğal yaşam alanlarımızı
bir sermaye birikim alanı olarak hedef aldığı görülmektedir. AKP‘ye göre bu alanlarda gerçekleşecek
mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin
kamusal-toplumsal fayda anlayışından arındırılması
gerekiyor. Bu nedenle sürece ayak direyen, izin vermeyen TMMOB‘nin parçalanması, dağıtılması gerekiyor. Sonuç olarak TMMOB‘nin etkisiz-yetkisiz bir hale
getirilmesi, Bakanlığa bağlanması, merkezi bütünlüklü yapısının parçalanması hedeflenmektedir.
Bu güne kadar halktan ve emekten yana yaptığımız
mücadele ve kamu kaynaklarının, çevrenin tarihi ve
Ocak 2013 - 168 33
TMMOB İKK’dan
kültürel değerlerimizi korumak gelecek kuşaklara
sağlıklı, güvenli yaşanabilir bir kent bırakmak adına
açtığımız davalar TMMOB‘yi iktidarın hedefi haline
getirmiştir. Sermayenin yüksek çıkarlarına hizmet
eden hiçbir projeden geri atmayan AKP iktidarının
İzmir‘a dair planlarını biliyor ve bunlara izin vermeyeceğimizi söylüyoruz.
Bu nedenle TMMOB Yasasında yapılan değişiklik,
TMMOB ve bağlı Odaların demokratik kurullarında
yani genel kurullarında ortaya çıkmadığından bir oldu-bitti yasa değişikliği ile yapılıyor.
TMMOB‘nin, AKP‘nin istediği şekilde biçimlendirilmesi demek bilimin ve teknolojinin halkın değil, bir avuç
sömürücünün hizmetine sunulması demektir.
Bir kez daha söylüyoruz önümüzdeki temel görev, bu
saldırıya geçit vermemektir. Bizler TMMOB‘ye bağlı
Odaların İzmir Şubeleri, onbinlerce üyemizin demokratik ve katılımcı bir biçimde yapılan seçimleri ile görev başında olan Şube Başkanları olarak; mesleğimize, meslektaşlarımıza ve Odalarımıza sahip çıkacak,
birlik ve beraberlik içinde bağımsız ve demokratik
meslek kuruluşlarımızın tasfiyesine dur diyeceğiz. Bunun bir kamusal görev olduğunu tekrar hatırlatıyor,
iktidarı uyarıyor ve bu girişimlerinden vazgeçmeye
çağırıyoruz.
Yaşasın TMMOB
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz
Kamuoyuna saygılarımızla.
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu
Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Gemi Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Gemi Makineleri İşletme Mühendisleri Odası İzmir
Şubesi
Gıda Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
İçmimarlar Odası İzmir Şubesi
İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Kimya Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Maden Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Makina Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Metalurji Mühendisleri Odası İzmir İl Temsilciliği
Meteoroloji Mühendisleri Odası İzmir İl Temsilciliği
Mimarlar Odası İzmir Şubesi
Orman Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şubesi
Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi
Tekstil Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi
34 Ocak 2013 - 168
İncelemeler
BETONARME YAPININ
“YERİNDE” BETON BASINÇ DAYANIMININ
BELİRLENMESİ
Derleyen
NEJAT BAYÜLKE
İnşaat Y.Mühendisi
Büyük ölçüde Michael Bartlett ve James G. MacGregor ‘un 1994’de yayınlanmış “Assessment of Concrete
Strength in Existing Structures”dan esinlenerek, özetlenerek ve rapordaki bulgulara dayanılarak yazılmıştır. Amaç deprem güvenliği değerlendirilmesi yapılacak betonarme yapının beton basınç dayanımının
nasıl bir şey olduğuna daha ayrıntılı ve gerçekci bir biçimde bakmak ve yapı güvenliğini değerlendirirken
doğru ve gerçeğe uygun verilerle hesap yapmaktır.
Betonarme Yapının deprem ya da daha genel amaçlı
bir güvenlik değerlendirmesi için yapının malzeme
dayanım özelliklerinin bu arada beton basınç dayanımının bilinmesi gerekir. Bitmiş bir yapıdaki betonun
“yerinde” basınç dayanımının belirlenmesi aşamasında karşılaşılan durumlar incelenecektir.
Güvenliği değerlendirmesinde sık sorulan bir soru
“Güçlendirilebilecek Yapının beton basınç dayanımı
en az ne kadar olmalıdır?” ya da “Beton basınç dayanımı hangi değerin altında ise yapı güçlendirilmeyip
yerine yenisi yapılmalıdır?’ Bu çok sorulan sorunun
yanıtı için de doğal olarak önce yapının beton basınç
dayanımının doğru ve gerçeğe uygun bir biçimde
belirlenmelidir.
TASARIM VE GÜVENLİK BELİRLEME
Önce bu iki farklı işlemin niteliklerini açıklamak gerekir. Her iki işlem için bilinmesi gerekenler etkiyen yükler ve bu yükleri taşıyan elemanların beton ve çelik
dayanımlarıdır.
Tasarım sırasında beton ve çeliğin dayanım değerleri
varsayılmaktadır. C20 betonu ya da S420 çeliği gibi.
Orta da henüz inşaa edilmiş, fiziki varlığı olan, bir yapı
yoktur. Tasarım Yükleri ve malzeme dayanımları için
yalnızca bir tek değer seçmek yerine bu değerlerdeki
değişme olasılıkları da düşünülmeli ve öngörülmelidir. Bunun içinde malzeme ve yük katsayıları kullanılarak yüklerde çeşitli aşılma ya da dayanımlarda
geride kalma olasılıkları dikkate alınmalıdır ki yapı
kullanımı süresi içinde işlevini yitirmesin, yıkılmasın.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Güvenlik belirlemede ise ortada malzemesinin her
türlü fiziksel, kimyasal ve mekanik özellikleri dayanımları bilinen var olan bir yapı ve yapının taşıdığı
miktarı genellikle bilinen yükleri vardır ya da kesinlikle hesaplanabilir. Yapının her odasında taşıdığı
yükler ve bu yük etkisinde döşemesinde oluşan sehim bellidir. Ya da heran ölçülebilir. Yapının betonunun ve çeliğinin özellikleri ve dayanımı bellidir. Artık
olasılıklar için malzeme katsayıları ve yükler için yük
katsayılarına gerek yoktur. Çünkü her ikisi de, malzeme ve yük, bellidir ve bu parametrelerde kısa bir
dönem içinde bir değişme olasılığı da yoktur. Yapı bir
deprem yaşamış ise ya depremin kuvvetli yer hareketi ivmesi ölçülmüştür ya da depremin büyüklüğüne
ve yapının deprem merkezine uzaklığına bağlı olarak
hesaplanabilir.
“Güçlendirilebilecek Yapının beton basınç dayanımı
en az ne kadar olmalıdır?” ya da “Basınç dayanımı
hangi değerin altında ise yapı güçlendirilmeyip yerine yenisi yapılmalıdır?’ Sorularına yanıt için yapının
önce düşey yük taşıma güvenliği belirlenmelidir. Bu
hesaplanabilir. Ancak düz mantık yaklaşımı ile yapıda
düşey yükleri taşıma sorunun olmadığı bir gerçektir:
Düşey yükünü taşımıyor olsaydı yapı çoktan yıkılmış
olurdu! Yıkılmamış olsa da yapının düşey yükünü ne
kadar bir güvenlik payı ile taşımakta olduğu da bilinmelidir ya da daha iyisi hesaplanmalıdır.
Düşey yükünü taşıyan bir yapı da her zaman yatay
deprem yüklerini de taşıyabilecek bir dayanıma ulaştırılabilir. Bu olanak en azından fiziksel olarak vardır.
Kullanım ve maliyet açısından sorun olabilir: yapı
güçlendirildiği zaman işlevini yitirebilir, kullanışsız
olur ya da güçlendirme bedeli çok yüksek olabilır.
YAPIDAKİ BETONUN BASINÇ DAYANIMINI BELİRLEME
Bitmiş bir yapıdaki betonun dayanımı betonun agrega cinsine, su/çimento oranına, yaşına, sıkıştırma
miktarına, kür özelliklerine, kür biçimine, elemanın
boyutuna ve tipine bağlıdır. Ancak yapı bittiği için
betonu üretildiği için artık bu özelliklerin niteliği ve
dayanıma katkıları görülebilir ve ölçülebilir. Beton
Ocak 2013 - 168 35
İncelemeler
son biçim ve niteliğine ulaşmıştır. ne biçimde ve nasıl
olduğu bellidir.
Beton basınç dayanımı belirleme işleminin doğrusu
yapıdan beton karot örnekleri alınması ve karotların
üzerinde basınç dayanım deneyi yapılarak dayanımın bulunmasıdır (Akakın-2011).
Beton tasarım dayanımının bitmiş yapıda, yapı elemanlarında, belli bir basınç dayanımı oluşturması
beklenir. Tasarım dayanımı acaba yapıda ne miktarda
bir yerinde (in situ) dayanım oluşturmuştur? Yapıdan
örnek alınan betonun basınç dayanımın yapıda oluşturulması istenen dayanımda olup olmadığı karşılaştırılmalıdır.
Yapıdan alınan beton karotun verdiği basınç dayanımını etkileyen çeşitli parametreler vardır. Bunlar sırası
ile incelenecektir
BETON DÖKÜM YÖNÜ VE KAROT YÖNÜNÜN
DAYANIMA ETKİSİ
Bütün yapı elemanlarına, özellikle betonarme kolonlara beton düşey yönde dökülür ancak kolondan karot, yatay yönde, beton dökülme yönüne dik yönde
alınır.
Aynı biçimde kirişlere ve döşemelere de beton düşey
yönde dökülür ve beton karot kirişin yan yüzeyinden
alınır. Döşemeden ise dökme yönünde düşey yönde
karot alınır
Bartlett ve MacGregor (1994) deneylerinde betonarme kolonun 50 cm yükseklik aralıklarında yatay yönde keserek her bir bölümde yandan ve beton dökülme yönünden karot alarak basınç dayanımlarını ölçmüşlerdir. Beton dökme yönünde (düşey yönde) (f1)
ve dik yönde (f2) alınmış karotlardan bulunan basınç
dayanımlarında kolonlarda f1= (1.08- 1.12) f2 kirişlerde ise f1= 1.06 f2 gibi bir fark olduğunu bulmuşlardır.
Beton dökülme yönüne dik yönde alınan karot basınç
dayanımı daha düşük bulunmuştur. Kirişlerde bu farkın daha az olması kirişin kolona göre çok daha “sığ”
bir eleman olmasına bağlanmaktadır.
KAROT DAYANIMLARI ARASINDA UYUM
Karot dayanımlarının çok farklılık göstermesi bazı karotlarda ortalama dayanımdan çok düşük yada çok
yüksek dayanımların bulunması bu farklı dayanımlardaki betonunun gerçek beton dayanımı kümesi
içinde yeri olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bir çö36 Ocak 2013 - 168
züm en büyük ve küçük değerlerin ortalama dayanım
hesabında kullanılmadan geri kalan karot dayanımlarından gidilerek temsilci yerinde dayanım hesaplanmasıdır. Bu ise daha az sayıda karot dayanımına
dayanarak yerinde beton dayanımını hesaplamaktır.
Sonuç daha az güvenli olacaktır.
Yapıdaki beton dayanımını temsil etmediği sanılan
diğer karot dayanımlarına göre çok büyük yada çok
küçük dayanımdaki beton karotların örnek alma aşamasında belirtileri olabilir. Karot düzgün bir aksda
alınmamış olabilir. Yerinde çıkarılırken çok zorlanmış
olabilir. Karotun presde kırılması sırasında gözlenen
yük-şekildeğiştirme eğrisi diğer karotların eğrilerinden farklı olabilir ve karotun niteliğini gösterebilir.
Bu özellikler karot dayanımın yanında belirtilmelidir.
Diğer bir ayırma yöntemi ise ortalama değerden çok
farklı değerlerin istatistik bir yaklaşımla ayıklanmasıdır. Bu farklı dayanım değeri ne kadar bir olasılıkla diğer değerlerden uzaktadır? Bu amaçla ASTM E178-00
(2000)‘de çeşitli değerlendirme yöntemleri verilmektedir.
ASTM E178-00’da verilen en basit yöntem ölçülen
değerlerin bir Gaus dağılımı olduğu ve belli bir ölçüm değerinin %5 den daha büyük bir olasılıkla diğer değerlerin oluşturduğu kümeiçinde olamayacağı hesaplanmaktadir. Bu hesap alınan karot sayısına
bağlıdır.
Tn =(Xort –X min)/s
denkleminden Tn değeri hesaplanmaktadır. Ortalama değer Xort, X min en küçük değer ve (s) standart sapmadır. Bulunan sayı (Tn) ASTM E178-00 Tablo
–1’deki belli bir yüzde ile bu en küçük Xmin değerine
raslanma sayısı ile karşılaştırılmaktadır.
Hesaplanan Tn değeri kabul edilen olasılık (%1 gibi)
için Tablo-1’de verilen Tn değerinden küçük ise ölçülen bu basınç dayanım değeri ölçülmüş değerler kümesi içinde kalabilir
Aynı işlem en büyük değer Xmaks için de hesaplanabilir. Bu durumda (Xmaks –X ort)/s kullanılır.
Ortalama değer (Xort) ile en küçük değerin (Xmin)
farkı minimum değerin ortalamadan çok uzak olup
olmadığı standart sapmaya dayanan bir normalleştirme ile tanımlanmaktadır.
ASTM E178-00 (2000)’de bir ölçüm değerinin ölçülen
değerler kümesi içinde yer alıp alamayacağı değerlendirmesi için daha başka yöntemlerde vardır.
İncelemeler
KAROT ALINIRKEN BETONUN ÖRSELENMESİ
Karot alma işlemi sırasında betonun örselenmesi de
karot dayanımının yerinde beton dayanımından daha
küçük olmasına neden olmaktadır. Bu farkı görebilmek
için kirişe yükleme deneyleri yapılmıştır (Bartlett ve
MacGregor-1994). Eğilme donatısı miktarı ve dayanım
özellikleri bilinen kirişin ulaştığı kırılma moment değeri
için betonda olması gereken basınç dayanımı hesaplanmıştır. Daha sonra bu deney kirişinin momentinin
sıfır olduğu mesnete yakın bölgelerinden alınan beton
karotlarından basınç dayanımı hesaplanmış ve hesap
ve ölçülmüş beton dayanımları arasında % 6 fark bulunmuştur. Karot dayanımları % 6 daha düşük çıkmış ve
dayanım farkı karotun yapı elemanının betonundan kesilerek alınırken örselenmesine bağlanmıştır.
Kiriş ve döşeme gibi kolonlara göre derinliği daha
az olan elemanlarda betonun üst yüzünde sulanma
nedeni ile kiriş ve döşeme üst yüzeyinden alınan karotların basınç dayanımları da daha düşük olmaktadır
(Bartlett ve MacGregor-1994).
TASARIM DAYANIMI, YERİNDE DAYANIM VE KAROT
DAYANIMI İLİŞKİSİ
Tasarım dayanımı proje yapılırken seçilmiş dayanımdır. Yerinde (in-situ) dayanım yapı içindeki elemana
dökülen ya da dökülmüş betonun eleman içindeki
dayanımıdır. Bu dayanım bir anlamda beton dökülürken özel küp biçimindeki kalıplara dökülen beton
örneklerinin dayanımıdır.
Bartlett ve MacGregor (1994) beton dökülürken alınan örnek küplerin basınç dayanımının, tasarım dayanımına oranı için 1.25 ± 0.131 değerini vermektedir.
Bu değer o çalışmadaki (Bartlett ve MacGregor (1994)
deneylerden çıkarılmış belkide yalnızca Kanada için
geçerli bir miktar olabilir. TS EN 13791’de de beton sınıfına göre örnek küp ve silindir basınç dayanımı ile
tasarım beton sınıfı dayanımı arasında Şekil’de verilen ilişki olduğu varsayılmaktadır. EN 13791 standardına göre yerine dökülürken betondan alınan küp ya
da silindir örneklerinin dayanımı yapıda “yerindeki”
beton basınç dayanımıdır gibi varsayılmaktadır.
Beton basınç dayanımı ile betonun birim ağırlığı arasında doğrusal ya da eğrisel bir ilişki vardır. Basınç
dayanımı düşük beton daha çok boşluklu bir beton
olabilir. Yoğunluğu daha az olan düşük dayanımlı betonun karot alınırken yüksek dayanımlı betona göre
daha çok örselenmesi ve karottan ölçülen beton basınç dayanımın da yerindeki betona göre daha yüksek bir oranda düşük ölçülmesi beklenebilir.
Aynı biçimde çapı daha küçük olan karotlarda örselenmenin daha çok olacağıda sanılmaktadır.
KAROT BOYUTUNUN ETKİSİ
Bu etki karotun çapına ve l/d oranına bağlıdır. Karot
çapının küçük olması hem alımını kolaylaştırmakta
hemde sık aralıklı donatısı olan elemandan iki donatı
arasına girilerek beton karot alınabilmektedir. Bartlett ve MacGregor (1994) çapa bağlı olarak ölçülen
karot dayanım azaltma faktörleri önermektedir 15
cm çapındaki karotun dayanımı 1.0 olarak alınırken,
10 cm çaplı karotun dayanımı 0.92 ve 5 cm çaplı karotun dayanımı 0.86 ile çarpılarak azaltılmalıdır.
Karot boyu/çap = l/d etkisi ise beton karot kırılırken
uç plakalarının betona bir tür “yanal destek” vermesine neden olmaktadır. l/d oranın küçülmesi ile daha
yüksek karot dayanımları ölçülmektedir. 1 < l/d <2
arasında boyutları olan yüksek dayanımlı betonlarda
l/d oranının katkısının giderek azaldığı ileri sürülmektedir (Bartlett ve MacGregor -1994).
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Şekil-1 Tasarım beton sınıfınını yapıda yerinde sağladığı
varsayılan beton örnek küp ve silindir basınç dayanımları
(EN 13791’e göre).
Yerinde dayanım her zaman tasarım dayanımdan
%15 daha yüksek bir dayanımı olan ya da olması istenen hazır betonun dayanımıdır.
Karot dayanımı ise betonun döküldüğü yapı elemanından alınan beton silindir “karot”un dayanımıdır.
Bartlett ve MacGregor (1994) yerinde (in-situ) beton
dayanımı ile bu betondan alınan karot dayanımı arasında elemanın kalınlığına ve karotun beton döküm
yönüne dik yönde alınmasına bağlı olarak yaklaşık
bir ilişki vermektedir
Yerinde dayanım = 0.95 beton karot dayanımı h< 45 cm
Yerinde dayanım = 1.03 beton karot dayanımı h> 45 cm
Sonuç olarak yapıda kurallara göre yapılmış nitelikli
Ocak 2013 - 168 37
İncelemeler
beton varsa, bu betonun varlığı döküm sırasında alınmış küp örneklerinin basınç dayanımlarının beton tasarım sınıf dayanımının belli bir miktar 1.15-1.25 katı
kadar daha yüksek ise bitmiş yapıdaki beton (in-situ)
tasarım beton dayanım sınıfından
Ortalama yerinde dayanım = 1.2 x tasarım dayanımı
ince eleman (kiriş ve plak)
Ortalama yerinde dayanım = 1.3 x tasarım dayanımı
derin eleman( kolon ve perde)
Daha yüksek olabilir Bu ilişki şematik olarak Şekil-2‘de
verilmektedir. Küp örneğinden ölçülmüş dayanım
tasarım dayanımından daha büyüktür. Yerinde dayanım da örnek küp dayanımından yüksektir.
Şekil-2 Tasarım Dayanımı (fc’), Küp örnek dayanımı ve Yerinde (in-situ) dayanım ilişkisi
Şekil-3 EN 13791 Standardı uyarınca beton sınıfına bağlı
yerinde basınç dayanımı
(Küp ya da silindir örnek basınç dayanımı)
Şekil-4 Kolon alt ve üst uçlarındaki beton basınç dayanımının kolon ortası dayanımına oranı (Bartlett ve MacGregor-1994)
Avrupa Standardı EN 13791’e göre yerinde dayanım
beton sınıfın göre aşağıdaki Şekil-3‘de verilmektedir.
Bu standardın (EN 13791) anlayışına göre “yerinde
dayanım” betondan yerine dökülmeden alınan silindir ya da küp örneklerinin dayanımı olarak varsayılmaktadır. Bu deneylere göre pek doğru ya da gerçeği
yansıtan bir yaklaşım gibi görünmemektedir.
Kolon üst ucundaki beton basınç dayanımı kolon
orta noktasındaki beton basınç dayanımından ortalama olarak yaklaşık % 20 kadar düşüktür. Kolon alt
ucundaki beton basınç dayanımı da kolon orta noktası dayanımından % 10 kadar daha büyüktür. Bu
durum kolon alt ve üst uçlarındaki moment taşıma
güçlerinin önemli boyutta farklı olabileceğini göstermektedir.
KOLON ALT VE ÜST UCUNDAKİ BETONLARIN
DAYANIM FARKI
Bu farklılığın açıklaması ise kolon altucunda betonun
daha çok sıkışmış ve daha yoğun olmasına bağlanması düşünülebilir. Şekil-5‘de yine ölçümlere dayanan kolon yüksekliği boyunca beton birim ağırlığı
ilişkisi verilmektedir.
Bartlett ve MacGregor (1994) kendi deneylerinde ve
başka kaynaklardan buldukları deneylere sonuçlarına dayanarak Şekil-4’de görülen kolon yüksekliği
boyunca beton basınç dayanımı değişimini vermektedirler.
38 Ocak 2013 - 168
İncelemeler
karot basınç dayanımından standart sapma değerinin
çıkarılması ile bulunmaktadır. Ortalama karot basınç
dayanımının 100 kgf/cm2 ve standart sapmanın 30
kgf/cm2 olduğu bir yapıda beton dayanımın 100-30=
70 kgf/cm2 ya da ortalama değer olan 100 kgf/cm2’nin
dayanınm değeri olarak alınması ile kirişin momentdönme ilişkisi çok farklı olmamaktadır Şekil-6.
Şekil-5 Kolon yüksekliği boyunca beton yoğunluk değişimi
(Bartlett ve MacGregor-1994)
Betonun yoğunluğu kolon alt ucuna doğru az miktarda da olsa artmaktadır. Ancak beton dayanımdaki
değişmenin betonun hidratasyon ısına bağlı olduğu sanılmaktadır. Yüksek hidratasyon ısısı dayanımı
azaltmaktadır (Bartlett ve MacGregor-1994). Isının
elemanların üst yüzüne yakın yerlerde daha yüksek
olduğu sanılmaktadır.
YAPI İÇİNDE DAYANIM FARKLILIKLARI
Yapı içindeki betondaki dayanım farklılıkları değişik nedenlerden olmaktadır bunlar 1-Aynı tür yapı
elemanı içinde dayanım farkı: bu fark farklı düzeyde
sıkıştırma su oranı ve kür koşullarına bağlı olabilir.
2-Farklı tür elemanlarda dayanım farkı genellikle elemanın beton dökülme yönündeki kalınlığı ile ilgilidir.
3- Aynı tür elemanlarda dayanım farklı katlardaki kolonlar arasındaki dayanım farkı örneğın bu elemaların farklı zamanlarda mevsimlerde ve farklı ortam ısısında dökülmüş olmalarına bağlı olabilir. Farklı beton
santrallarından gelen beton farklı betoncu ekipleri
tarafından dökülmüş olabilir.
İnşaatın farklı katları başka firmalar tarafından yapılmış olabilir. Farklı katların yapımı sırasında çok zaman
aralığı geçmiş olabilir. Yapının örneğin zemin katları
önce yapılmış aradan birçok yıl geçtikten sonra üst
katlar yapılmıştır. Zemin katların betonları bu arada
çevre koşullarından korunmamış olabilir.
BETON DAYANIMININ ELEMAN DAYANIM VE
DAVRANIŞINA ETKİSİ
Yapı içindeki (in-situ) Betonun dayanımın belirlenmesi
deprem Yönetmeliğine göre (DBYBHY-2007) ortalama
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Şekil-6 Kirişte beton dayanımının 200 kgf/cm2 tasarım
dayanımı yerine 70 kgf/cm2 ya da 100 kgf/cm2 olmasının
elemanın dayanımına etkisinin çok az olduğunu göstermektedir.
Düşük dayanım kirişin sehimini artırmaktadır. Düşük
dayanımlı betonun elastisite modülü de daha küçük
olması nedeni ile sehim artmaktadır.
Kirişlerde yerinde (in-situ) beton dayanımının proje
dayanımının yarısı kadar bile düşük olmasının etkisi
çok azdır. Genel olarak projeye göre donatısı ve tasarım beton basınç dayanımı olan kirişte 200 kgf/cm2
olması gereken beton basınç dayanımının gerçek yapıda 100 kgf/cm2 hatta 70 kgf/cm2 kadar az olmasının kesitin eğilme momenti taşıma gücüne etkisi çok
azdır. Şekil-6
Kolonlarda ise beton dayanımının proje dayanımının altında olmasının sonuçları olumsuzdur. Tasarım
dayanımından daha düşük beton basınç dayanımı
ile gevrek, beton kırılması beklenirken kolonun moment taşıma gücü de düşük beton dayanımı ile birlikte çok azalmaktadır. Şekil-7
Kolonlar için beton dayanımının ortalama karot basınç
dayanımı ya da ortalama dayanım – standart sapma
olarak hesaplanması kırılma biçimini pek etkilememektedir. Her iki beton dayanım belirleme yaklaşımı
ile bulunan “yerinde” dayanım tasarım dayanımından
daha düşük ise kırılma gevrek basınç kırılması biçiminde olmaktadır. Ayrıca moment taşıma gücünde olan
azalma % 35 – 50 düzeyindedir. Kesme kırılmasından
önce eğilme kırılma olasılığı çok daha büyüktür.
Ocak 2013 - 168 39
İncelemeler
SONUÇ
Bu yazıda bitmiş betonarme yapının güvenlik değerlendirmesi için varsayılacak yerinde beton dayanımının belirsizlikleri ya da yönetmelik ve standart
yöntemleri ile hesaplanan dayanımın gerçek yerinde
dayanımda çeşitli nedenlerle farklı olabileceği incelenmiştir.
Şekil-7 Kolonlarda ise yerinde beton dayanımının projede
öngörülen dayanımdan (özgün) daha düşük olmasının sonuçları çok önemlidir.
Bir başka önemli nokta yapıdaki yerinde beton basınç dayanımının proje beton dayanımından düşük
olmasının yapının düşey yük taşımayı sürdürmesine
engel olmamasıdır. Proje dayanımından daha düşük
basınç dayanımı olan yapıların yıllarca ayakta kaldığı ancak şiddetli bir depremle zorlandığı zaman ağır
hasar gördüğü ya da yıkıldığı gözlenmektedir. Kendi
öz ağırlığı ve normal kullanım yükleri altında yıkılan
betonarme yapılara çok ender rastlanmaktadır.
Yapıların tasarımında düşey yüklere karşı genellikle
3.00 düzeyinde olan güvenlik katsayısı beton dayanımı proje dayanımının % 50 si kadar olan yapılarda 1.75-1.80 düzeyin inmiş olsa da yapı düşey yükler
etkisinde yıkılmamaktadır. Yapıldıktan bir süre sonra
yıkılma için düşey yüklere karşı güvenlik katsayısının
1.25’den de daha küçük olması gerektiği sanılmaktadır.
Geçmişte “emniyet gerilmeleri” yöntemi ile tasarımda kolon basınç emniyet gerilmesi 60 kgf/cm2 olarak
kabul edilir ve buna göre donatı miktarı belirlenirdi.
Beton basınç dayanımı 70 kgf/cm2 olduğu varsayılan
bir kolon için güvenlik katsayısı 70 / 60 = 1.17 gibidir.
Donatının katkısı ile belki biraz daha yüksek. Ancak
yine de betonun uzun süre içinde sünme etkisi ile
kırılmasına neden olan güvenlik katsayı limitine çok
yakındır. Bu tür çok düşük beton basınç dayanımlı yapıların düşey yük etkisinde yıkılmamış olmaları
gerçek yerinde (in-situ) beton basınç dayanımlarının
daha yüksek olduğu ya da tasarımda etkidiği varsayılan boyutta düşey yükle zorlanmadıkları biçiminde
algılanabilir.
40 Ocak 2013 - 168
Beton karot deneylerinden bulunan basınç dayanımlarının elemanın yerinde (in-situ) basınç dayanımından % 10-15 kadar daha küçük olduğu izlenimi
edinilmektedir. Kolon alt ucundaki betonun basınç
dayanımının üst ucundaki dayanıma göre % 30 kadar
daha büyük olabileceği de gözlenmiştir (Bartlett ve
MacGregor-1994).
Deneyler, yapılmış bir betonarme yapıda “yerindeki” betonun basınç dayanımının oldukça değişken
ve karmaşık özellikleri olduğunu göstermektedir.
Standart ve Yönetmeliklerdeki beton yerinde basınç
dayanımı yöntemleri oldukça sanal bir yaklaşımla belirlenmektedir. Yapılar “gerçek” beton dayanımları ile
yapılacak güvenlik belirleme hesapları ile daha yüksek bir dayanımda olabilirler.
Yapı için geçerli olduğu varsayılan beton dayanımı
yapının uzun dönemde çoktan yıkılmış olmasını gerektirecek kadar düşük hesaplanabilir. Ancak yapı
yerinde ise yapı için varsayılan çok düşük basınç dayanımı gerçek dışı olabilir.
Yapılar tasarım beton basınç dayanımlarının çok altında yerinde beton dayanımları olmasına karşın
düşey kullanım yükleri ve kendi öz ağırlıklarının etkisinde şiddetli bir deprem olana kadar “sağlam” gibi
görünebilirler.
KAYNAKLAR
Akakın Tümer (2011) “Karot Hakkında” İMO Bülten, Sayı 112,
Sayfa 13-20, İnşaat Mühendisleri Odası Istanbul Şubesi
TS EN 13791 (Nisan 2010) “Basınç Dayanımının Yapılar ve
Öndökümlü Beton Bileşenlerde Yerinde Tayini” Türk Standartları Enstitüsü
DBYBHY (2007) “ Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar
Hakkında Yönetmelik” Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, 2007
Michael Bartlett ve James G. MacGregor (1994) “Assessment of Concrete Strength in Existing Structures” Structural Engineering Report No.198, Department of Civil Engineering, University of Alberta, May 1994
ASTM E178-00 (2000) “Standart Practice for Dealing with
Outlying Observations” August 2000
İncelemeler
HOCAM FERGUSON*
Prof. Dr. Uğur Ersoy
Phil M. FERGUSON (1899-1986) : Profesör, Texas Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü, Austin - Texas.
Betonarme ile uzaktan yakından ilgilenen tüm meslektaşlarım Profesör Ferguson’u tanır elbette. Yaptığı araştırmalarla çağdaş betonarmenin öncüsü olan
Prof. Ferguson, yazdığı kitapla da dünya çapında ün
yapmıştır. Bunların çoğunu biliyorsunuz. Ben burada
size Ferguson’un bilmediğiniz özelliklerini tanıtmaya çalışacağım. Onun salt bilim adamı yönünü değil,
insan yönünü de anlatmaya çalışacağım. Amacım,
bana örnek olan, rehber olan bu insanın kısa bir portresini çizmek. Değer yargılarının büyük çapta erozyona uğradığı, dürüstlüğün erdem sayılmadığı, ilkelerin
yerini para ve köşe dönme hırsının aldığı bu dönemde umarım Ferguson bana olduğu gibi gençlere de
örnek olur. Onları çarpık düzenin yapay düşlerinden
uyandırır.
1955 yılında Robert Kolej Mühendislik Okulu’ndan
mezun olduğumda tek bir amacım vardı: Betonarme
konusunda derinleşmek ve ülkeme dönüp öğretim
üyesi olmak. O dönemde Ferguson’un yıldızı yeni
parlıyordu. Robert Kolej’deki hocam elime çok güzel
yazılmış bir mektup verdi, Prof. Ferguson’un bu mektubu okuyunca beni hemen yanına asistan alacağından öyle emindi ki!
Texas Üniversitesi’ne gittiğim gün ilk işim Ferguson’u
görmek oldu. Mektubu ona verirken asistanlığı çantada keklik görüyordum. Ferguson son derece temiz
giyimli, beyaz saçlı, altın çerçeveli gözlüğü olan, orta
boylu bir adamdı. Doğrusu biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Büyük adam görünüşü yoktu Fergusonda!
Mektubu dikkatle okudu, sonra gözlüğünün üstünden bana bakarak; “Seni neden asistan alayım ki?”
dedi.
Ben biraz şaşırmıştım. “Ben iyi bir öğrenciyim” diyebildim. Ferguson bana kaşlarını çatarak:
“Bak Mr. Ersoy, Texas Üniversitesi’nde senin gibi çok
sayıda yüksek lisans ve doktora yapan iyi öğrenci var.
Seni tanımıyorum ama eminim senden iyi öğrenciler
de var. Ben asistanımı seçtim. Sen derslerinde başarılı olmaya bak.” dedi. Odadan çıkarken yıkılmıştım
adeta. Ta Türkiye’den buraya bu adam için gelmiştim.
O ünlü adam bu muydu? Bana “insan adam”, “baba
adam” diye anlattıkları bu kaba adam mıydı?
Ferguson’dan
aldığım
lisansüstü
betonarme dersinde bir şamar daha
yemiştim suratıma.
Texas’a
giderken,
uçakta şöyle düşünüyordum: “Robert
Kolej’de
hocamız
bize betonarmeyi o
kadar güzel anlattı
ki. Her şeyi öğrendik,
öğrenecek ne kaldı
ki? Sanırım Texas’ta sıkılacağım derslerde!”
Hiç unutmuyorum, ilk dersin ortasında önümde oturan, Robert Kolej’den sınıf arkadaşım Viron arkaya
dönerek, “Yahu Uğur, bu adam neden bahsediyor?”
diye sordu. Evet, kendimizi betonarme uzmanı sanan
bizler, betonarme dersini anlamak bir yana, irdelenen konulardan bile habersizdik. Biz cahildik. Bize
betonarme dersinde salt kesit hesabı yapmayı öğretmişlerdi. Davranış diye bir kavramdan haberimiz bile
yoktu. Özetle biz betonarme bilmiyorduk. Bu kanıya
vardıktan sonra Ferguson’un 4. sınıf betonarme dersini izlemeye karar verdim. Ufkum o derste açılmaya
başladı ve betonarmeyi yeniden öğrenmeye başladım; bu kez doğru olarak.
İkinci yarıyılın başlamasına birkaç gün vardı. Sekreter,
Ferguson’un beni görmek istediğini söyledi. Odasına
girerken biraz heyecanlıydım ve korkuyordum. Beni
güler yüzle karşıladı. Oturmamı istedi. Ben oturur
oturmaz damdan düşer gibi; “Ersoy benim asistanım
olur musun?” dedi.
O an heyecan ve sevinçten nefesim kesildi. Odasındaki ikinci masayı bana ayırmıştı. İnanamıyordum,
Ferguson’la aynı ofisi paylaşacak her gün onunla birlikte olabilecek, onunla sohbet edebilecektim. Tanrıdan başka ne isteyebilirdim ki?
Asistanlığımın üçüncü gününde Prof. Ferguson bir
kez daha sevinçten çıldırttı beni. “Ersoy, biliyorsun
Illinois Üniversitesi’nde betonarme kirişlerin kesme
dayanımı üzerinde geniş çaplı deneysel araştırmalar
yapılıyor. Ancak çok önemli bazı değişkenlerin gözardı edildiği kanısındayım. Bu konuları incelemek için
deneysel bir araştırma projesi aldık. Tezini benimle
* Makale, ilk kez İMO İstanbul Şube Bülteni’nin 100. sayısında yayınlanmıştır. Yazarın izniyle tekrar yayınlanmaktadır.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168 41
İncelemeler
yapıp bu projede çalışmak ister misin?”
O dönemde para olanakları kısıtlıydı ve laboratuarda sadece bir teknisyen vardı. Deneylerde Ferguson
da benimle birlikte işçi gibi çalışıyordu. Deney yapılmadan önce ve deneyden sonra hoca, hiç ihmal
etmez, benim düşüncelerimi sorardı. Buna önceleri
çok şaşardım. Ferguson gibi bir adamın bir yüksek
lisans öğrencisinin düşüncelerini sormasını çok yadırgardım. Sonraları tanışıklığımız ilerledikçe onun,
karşısındakinin kim ya da hangi düzeyde olursa olsun
görüşlerine önem verdiğini ve bu görüşleri dikkate
aldığını anladım. Sorulan soruyu veya ortaya atılan
savı ne kadar saçma olursa olsun dinler ve tartışırdı.
Onun bir öğrenciyi küçük düşürdüğüne, öğrencisine
hakaret ettiğine veya onunla alay ettiğine hiç tanık
olmadım. Koca Ferguson’a rahatlıkla, “Senin görüşlerin yanlış, onlara katılmıyorum.” diyebilirdiniz.
Ferguson’un 4. sınıfa verdiği betonarme dersinin asistanıydım. Yanılmıyorsam yarıyıl ortalarıydı. Ferguson
iki ayrı sempozyuma katılacağından onbeş gün derslerine gelemeyecekti. “Bakalım derslerini hangi hocaya bırakacak?” diye düşünüyordum ki beni yanına
çağırdı ve,
“Ersoy biliyorsun onbeş gün yokum. Dersleri senin
vermeni istiyorum”, dedi. Ferguson’un böyle bir şey
düşünmesi benim için büyük bir onurdu ama öneriyi
kabul etmem olanaksızdı. Benden yalnızca bir yaş küçük ve çoğunun anadili ingilizce olan bu öğrencilere
ben nasıl ders verebilirdim ki. Hem de Ferguson’un
yerine. Öneriyi nazik bir biçimde reddettiğimde o demokrat Ferguson adeta bir asker gibi konuştu: “Ersoy,
ben sana bu konudaki düşünceni sormadım. Dersi
sen vereceksin, o kadar. Konu kapanmıştır.” deyip
kestirip attı. Bu görevin getirdiği şoktan henüz kurtulamamıştım ki, Ferguson beni yıkan ikinci bombasını
patlattı. Seyahate çıkmadan önce son dersini benim
vermemi istiyordu. Kendi de arka sırada oturup beni
dinleyecekmiş!
O günü hiç unutamam. Konu ‘betonarmede aderans’tı, Ferguson’un o dönemde en yoğun biçimde
araştırma yaptığı konu! İki gün, gece gündüz çalışıp
hazırlanmıştım. Kürsüye çıktığımda ayaklarım titriyordu. Kırk çift göz bana bakıyordu. Daha korkuncu
elinde bir bloknot ve kalemle arka sırada oturan Ferguson benim konuşmamı bekliyordu. Elime tebeşiri
aldım ve derse başladım. Sözcükler ağzımdan zor
çıkıyordu. Bu böyle olmayacaktı. İrademi zorlayarak
Ferguson’a bakmamaya karar verdim. Bunda başarılı
da oldum, bir süre sonra gerçekten Ferguson’un varlığını unutmuştum. Ders bittiğinde oldukça rahatlamıştım. Öğrenciler soru sormaya başladılar. Sanırım
42 Ocak 2013 - 168
onlar da beni sınamak istiyorlardı. Konu üzerinde
çok çalışmış olduğumdan tüm soruları yanıtladım.
Durumu kurtardık diye sevinirken son bir soru geldi.
Bu sorunun yanıtını bilmiyordum. Panik ve heyecan
içinde ağzımdan birkaç sözcük döküldü: “O durumda aderans gerilmesini yüzde 30 azaltmanız gerekir”
dediğimi anımsıyorum. Yüzde 30’u kafadan atmıştım.
Dersten çıktıktan sonra hocanın odasına gittik. Önce
beni tebrik etti, dersi beğenmişti. Sonra gülen yüzü
birden ciddileşti:
“Ersoy bir insanın her şeyi bilmesi olanaksız. Sana bilmediğin bir konuda soru geldiğinde açıkça bilmediğini söyle. Ayıp ve yanlış olan biliyor gibi davranmak.
Sen derste bilmiyorum diyeceğine yüzde 30 dedin.
Bunu kesinlikle bir daha yapma.”
İşin ilginci benim kafadan attığım yüzde 30 yanıtının
doğru olmasıydı. Doğru olmasına karşın Ferguson,
yüzümün ifadesinden soruyu bilmeden yanıtladığımı anlamış. Onbeş gün boyunca hiçbir sorun yaşamadım. Sınıfa hakim olmayı yavaş yavaş öğrendim.
Gerisi zaten kolaydı. Sanırım tek idealimin öğretim
üyeliği olduğunu bilen hoca, bu ders verme senaryosunu bilerek düzenlemişti.
Ferguson’u tanıdıkça, onunla konuştukça bu alçakgönüllü adam gözümde devleşiyordu. Birçok konuda otorite olan hocanın hiçbir zaman övündüğüne,
hatta “ben bu konunun uzmanıyım” dediğine tanık
olmadım. En fazla bildiği konuda bile şöyle konuşurdu: “Sanırım sorunu şöyle çözümleyebilirsin. Ama sen
yine de konuyu biraz araştır, ben yanılmış olabilirim.”
Toplantılarda az konuşurdu. Çok iyi bildiği konulardaki tartışmalara bile sorulmadan karışmazdı. Alçakgönüllü olmaktan, tartışılan her konuda mutlaka iki
çift söz söyleme gereği duymamış olmaktan hiçbir
şey kaybetmedi Ferguson. Tam tersine, onu Ferguson yapan ve yücelten hep bu özellikleri oldu. Bunun
tersini yapan şarlatanların ise bir an parlayıp kuyruklu
yıldız gibi yok olduklarına çok tanık oldum. Umarım,
çevresine kendini “uluslararası uzman” olarak tanıtan,
tartışılan her konuya burnunu sokup, bilip bilmeden
konuşarak ün yapabileceğini sanan gençlerin kulağına küpe olur bu söylediklerim.
Deneylerimi bitirdikten sonra tezimin ilk müsveddesini hocaya verdim. Üç gün sonra beni çağırdı, tezi
beğenmişti. Ancak, bir konuda benimle aynı görüşü
paylaşmıyordu. Elimde o konuda az sayıda veri olmasına karşın ben, kirişteki boyuna donatı oranının kesme dayanımını artırdığı kanısındaydım. Hocaya göre
bu doğru değildi. Hemen elimdeki kalemle o sayfayı
karalamaya kalkıştım. Ferguson elimi tuttu:
İncelemeler
“Ne yapıyorsun sen?”
“O bölümü tezden çıkaracağım.”
“Neden?”
“Siz bunun doğru olduğuna inanmıyorsunuz.”
Öyle ya, koca Ferguson bu görüşe katılmıyorsa ve tezin yöneticisi oysa, bu bölüm tezden çıkartılmalıydı!
Fakat hoca bu tutumuma da karşı çıktı:
“Bak Ersoy, benim bu görüşe katılmamam, bunun
yanlış olduğunu kanıtlamaz. Bu senin tezin. Boyuna
donatının kesme dayanımını etkilediğine inanıyorsan
bunu yaz. Ancak bu görüşü bilimsel bir biçimde savun.”
Bu görüş ve savunma, tezimde aynen yer aldı. Tezin
kabulünden sonra Ferguson, benimle aynı kanıda olmadığını bir kez daha yineledi.
Aradan dört yıl daha geçti. Ben bu konuyu unutmuştum bile. Bir gün hocadan uzun bir mektup geldi.
Zarfın içinde çok sayıda deneysel veri de vardı. Ferguson yapılan ek deneylerle boyuna donatının kesme dayanımını artırdığının kanıtlandığını söylüyor ve
ekliyordu:
“Ben yanılmışım. Senin görüşün doğruymuş. Anımsar
mısın, ben engel olmasaydım bunu tezinden çıkaracaktın.”
Evet, benim unuttuğumu o unutmamıştı, ünlü hoca
rahatlıkla, “Ben yanılmışım”, diyebiliyordu. Bunu söylemekle küçülmüyor, tam tersine büyüyordu. Bu da
gençlerin kulağına küpe olsun.
Yüksek lisans derecemi aldıktan sonra proje mühendisi olarak çalışabileceğim bir iş arıyordum. Bir
gün odasında otururken hoca, doktoraya başlamamı önerdi. Asistanlığım devam edeceğinden parasal
sorunum olmayacaktı. Hocaya ilgi ve güveninden
dolayı teşekkür ettikten sonra, doktoradan önce iyi
bir mesleki deneyim kazanmak istediğimi söyledim.
Mesleki deneyim olmadan iyi bir hoca olacağıma
inanmıyordum çünkü. Ferguson da bu görüşüme katıldı.
“Ersoy mesleki deneyim gerçekten önemli. Ama bu
deneyimi elde edebileceğin proje ofisinin kalitesi de
çok önemli. Sen bana yarın bir uğra. Sana iyi bir yer
bulmaya çalışacağım”, dedi.
Ertesi gün ofise geldiğimde çalışacağım yer kesinleşİMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
mişti: R. C. Reese Müşavir Mühendislik Bürosu. Çok sevinmiştim. Mr. Reese, Amerikan Beton Enstitüsü’nün
çok tanınmış bir üyesiydi. O sıralarda taşıma gücünün
ilk kez yer aldığı 1956 ACI Betonarme Şartnamesi’ni
hazırlayan komitenin başkanıydı. Robert Kolej’de
onun kitabını okumuştuk. O dönemin Amerikasındaki en ünlü iki proje bürosundan birinin sahibiydi Reese. Başka bir yazımda Reese’ı de tanıtayım sizlere. O
ofiste iki yıl çalıştım. İki yılda okulda öğrendiklerimin
fazlasını öğretti Reese bana. Proje ofisinde çalışırken
sürekli mektuplaştık hocayla. Reese beni bir süre sonra “Özel Yapılar” bölümüne aldı. Genelde sorunlu yapılarla uğraşıyorduk. Gördüğüm tüm ilginç konuları
Ferguson’a iletiyordum.
Ferguson dersinde, betonarmede burulmanın çok
önemi olmadığını, ihmal edilmesinde sakınca bulunmadığını anlatmıştı bize. Reese’nin ofisinde çalışırken
burulmanın neden olduğu hasarlar gözlemiştik. Bunları da Ferguson’a aktardım. Bunlardan biri, 1958’de
Ferguson’un ilk kitabında yer aldı. Hoca ile bu konuda
yaptığımız tartışmalar sonunda bir karara vardık: Burulma konusunda bilmediğimiz çok şey vardı. Bunlar
mutlaka deneysel olarak araştırılmalıydı. Yıllar sonra
bu konuda hoca ile birlikte hazırladığımız proje önerisi Ulusal Bilim Vakfı’nca (National Science Foundation) kabul edildi. Ve benim doktora tezim oldu.
Yurda dönüp vatani görevimi tamamladıktan sonra
kurulmakta olan ODTÜ’ye katıldım. 1961 yılında Ferguson ve Reese Ankara’ya geldiler. Barakalarda iki
nefis konferans verdiler. Konferans’tan sonra benden
ısrarla Amerika’ya geri dönmemi ve doktora yapmamı istediler.
1963’te Texas’a doktora yapmaya gittim. Altı yedi yıl
içinde çok şey değişmişti. Laboratuvarlar bir fabrikaya benzemişti. Bir çok proje bir arada yürütülüyordu.
Cihaz ve teçhizat gelişip çoğalmış, proje paraları ile
çok sayıda teknisyen alınmıştı. Tüm bunların yanı sıra,
bilgisayar çağının ilk adımları atılmaya başlanmıştı.
Texas’a bu ikinci gidişimde evliydim ve birbuçuk yaşında bir kızım vardı. ODTÜ’den burs almayı kabul
etmemiştim. Bu nedenle üniversitede araştırmacı
olarak çalışıp para kazanmak zorundaydım. O yaştaki idealizm ile doktorayı iki yıl içinde bitirip, ODTÜ’ye
dönmek istiyordum. ODTÜ’nün bana gereksinmesi
vardı! İlk yarıyıl dekanın özel izniyle beş ders alıyordum. Hem de derslerin ikisi mekanik bölümünden,
üçü ise matematik bölümünden. Fazla ders yüklendiğimden haftada en fazla on saat çalışmama izin vardı. On saatin parası bana yetmiyordu. On saat de özel
olarak Ferguson’un kitabı üzerinde çalışıyordum. Sabah 7:30’da evden ayrılıyor, ancak gece yarısı dönebiOcak 2013 - 168 43
İncelemeler
liyordum. Ailenin sorumluluğu ve olağanüstü çalışma
temposu beni kısa sürede tüketti. Moralim çok bozulmuştu. Doktorayı bırakmaya karar verdim. Vermesine
verdim de, bunu hocaya nasıl söyleyecektim?
guson, bana çok zor randevu veriyordu. Yarım saatlik
randevuda, laboratuvarda diğer araştırmalarda çıkan
sorunları anlatıyor, benim görüşümü soruyor, sonra
aniden;
Yorgunluk, sinir bozukluğu ve utancın etkisiyle bir
senaryo hazırladım. Güya ODTÜ beni hemen geri çağırıyordu. Gidip bu yalanımı hemen hocaya anlattım.
Çok üzüldü. Biraz düşündükten sonra;
“Ersoy yarım saat dolmuş, seninle sonra konuşuruz”,
diyordu.
“ODTÜ’den istifa et. Burada para sorunun yok, çalışıyorsun”, dedi.
“İyi ama ben öğretim üyesi olmak istiyorum, bu şansımı yitirmek istemem”, dedim.
“Doktoranı bitirince senin atamanı hemen buraya
yaptırırız.”
Sıkıntı içinde bir yalan daha uydurdum:
“Teşekkür ederim ama benim ODTÜ’ye zorunlu hizmetim var!”
“Zorunlu hizmetin karşılığı kaç dolar?” diye sordu.
Bu soruyu beklemiyordum. Panik içinde yanıtladım:
“10.000 dolar”
Ferguson çekmecesini açıp bir çek defteri çıkardı.
Adıma 10.000 dolar yazıp imzaladı. Ne yapacağımı
şaşırmıştım. Yalanlarım da artık tükenmişti. Ne sorun
çı- karsam hoca bir çözüm getiriyordu. Sıkıntı içinde:
“Çek şimdilik sizde kalsın, ben ODTÜ ile temas edeyim, belki bir yol bulunur” dedim.
Eve doğru yürürken kanlı terler döküyordum. Yalan
söylediğim için kendime kızıyor, doktora konusunda
kapana kısıldığım için üzülüyordum. Hocaya yalan
söylemiş olmaktan o denli utandım ki, o gece kesin
karar aldım. Tükensem de, ölsem de bu doktora tamamlanacaktı. Ertesi gün yeni bir enerji ile sarıldım
işlere. Ferguson’un babalığı olmasa yurda doktorasız
dönmüş olacaktım. Yaz yarıyılı dahil derslerimi üç dönemde bitirdim ve tezime başladım. Tez konum betonarmede burulma idi. Çok sayıda deney yapacaktım.
Sıkıntılarım azalmıştı. Dersler bittiğinden resmi olarak
yirmi saat çalışabiliyordum. Paramı tez yaptığım projeden almam nedeniyle hayat kolaylaşmıştı.
Deney elemanlarını, deney ve ölçüm düzeneğini
oluşturduktan sonra hocanın onayını almak istedim.
İki eli kanda bile olsa öğrencilerine zaman ayıran Fer44 Ocak 2013 - 168
Ben de tezimin ilerlemeyişine sinirleniyor, bir yandan
da Ferguson’un bana karşı olan bu tutumuna alınıyordum. Diğer tüm doktora öğrencileri Ferguson’la
haftada bir buluşuyor ve en az bir saat konuşabiliyorlardı. Projenin bir takvimi olduğundan zaman açısından sıkışmaya başlamıştım. Çaresiz hocayla konuşmadan deneylere başladım. Onunla tez konusunu bir
kez bile tartışmadan deneyleri bitirdim! Tezimle ilgili
verdiğim ilk konferansta konuyu şöyle tanıtmıştı Ferguson:
“Ersoy, tezini burulma konusunda yapıyor. Tez yöneticisiyim ama, yapılan deneyler hakkında hiçbir fikrim
yok. Ben de bunları sizin gibi ilk kez dinleyeceğim!”
İçimden “iyi halt edeceksin”, dedim. Doktorayı bitirip
Texas’tan ayrılmak üzere iken, Ferguson bu randevu
komedisinin perde arkasını anlattı bana.
“Bak Ersoy, seninle tezini konuşmamak için her türlü
numarayı yaptım. Sen yeni kurulan bir üniversiteye
döneceksin ve orada laboratuvarda tek başına olacaksın. Kararları kimseye danışmadan vermek zorunda kalacaksın. Kusura bakma, bunu yapmak zorundaydım. Bu da senin eğitiminin bir parçası”, dedi.
Ferguson çok dindar bir adamdı. Ayda bir kez, pazar
günü, metodist kilisesinde vaaz bile verirdi. Bu kadar
koyu dindar bir adam, kimsenin hayat tarzına karışmaz, başka dinden olanlara hatta dinsiz olanlara bile
bu konuda saygılı davranırdı. Ellili yıllarda Amerika’da
Mc Carthy rüzgarı esiyordu, önüne gelen komünistlikle suçlanıyor, soruşturmaların ardı arkası kesilmiyordu. Milliyetçilik ve dincilik günlük hayata egemen
olmuştu. Ülkede tam anlamıyla bir terör havası esiyordu. İnsanlar korku içindeydi. Herkes milliyetçilikte
ve dincilikte birbiriyle yarış ediyordu.
İşte bu dönemde Texas Üniversitesi Mütevelli Heyeti
bir karar aldı. Her öğretim üyesi Tanrı’ya inandığına
dair imza verecekti. Öğretim üyeleri arasındaki paniği bugün gibi hatırlarım. Geç kalmak korkusu ile hocalar bir imza kuyruğu oluşturmuştu. Tanrı’ya inanmayanlar bile tereddütsüz basıyorlardı imzayı. Eee,
ne de olsa işin sonunda damgalanmak vardı. Koca
üniversitede tek bir öğretim üyesi bu deklarasyonu
imzalamayı reddetti. Bu kişi, o üniversitede belki de
İncelemeler
Tanrı’ya en fazla inanan insandı. Bu öğretim üyesi
Ferguson’du. İmzalamayı reddetmekle de kalmadı
Ferguson, Bir de istifa mektubu yazdı o mütevellilere.
Mektubunda insanların inançlarının sorgulandığı bir
üniversiteye otuz yıldır hizmet etmiş olmaktan utanç
duyduğunu belirtiyor ve istifasının kabulünü istiyordu.
Bu soylu çıkış karşısında Mütevelli Heyeti kararını geri
almak zorunda kaldı. Deklarasyonu imzalayanlar pişman oldular ve utandılar. Ferguson herkese bir insanlık dersi vermişti. O elbette Tanrı’ya inanıyordu, ama
inançların sorgulanmasına da karşıydı. İşte Ferguson
böyle bir insandı.
Ferguson uzun yıllar önce karısından ayrılmıştı. Kendini öğrencilerine ve araştırmalarına adamıştı. Texas
Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü yücelten
oydu. Hocanın üstünde aşırı yük vardı. Günde 14-15
saat çalışırdı. Buna rağmen sorunu olan tüm öğrencilere zaman ayırabilirdi; özellikle yabancı öğrencilere.
Victor isimli Hintli bir öğrenci doktora sınavını bir türlü geçemiyordu. Son şansında da geçemezse ülkesinden aldığı bursu kaybedecekti. Ferguson’un haftada
üç saat özel ders vererek Victor’un sınavı geçmesini
sağladığını öğrendiğimizde hepimiz çok şaşırmıştık.
Ellili yıllarda ülkenin güneyinde ırk ayrımı vardı.
Üniversitenin olduğu Austin, Texas’ın başkentidir.
Otobüsler zenci ve beyaz diye bölümlere ayrılmıştı.
Zenciler lokanta, gece kulübü, plaj gibi yerlere giremezlerdi. O zamanlar yirmi bin öğrencisi olan üniversitede bir tek zenci öğrenci yoktu.
1963’te Austin’e ikinci gidişimde ırk ayrımı konusunda
büyük gelişmeler olduğunu gözledim. Artık üniversitede az da olsa zenci öğrenci vardı. Üniversitedeki tek
zenci doktora öğrencisi ise İnşaat Mühendisliği Bölümü’ndeydi: E. Perry
Ferguson, Perry’in doktorasını bitirdikten sonra üniversitede öğretim üyesi olarak kalmasını istiyordu.
Üniversite Mütevelli Heyeti buna şiddetle karşı çıktı.
Bunun üzerine Ferguson’un başlattığı kampanya ile
yirmi öğretim üyesi Mütevelli Heyeti’ne bir muhtıra
verdi. Ya Perry alınacak, ya da hepsi istifa edecekti.
Mütevelli Heyeti geri adım attı. Böylece Perry, Texas
Üniversitesi’ne alınan ilk zenci öğretim üyesi oldu.
Dr. Perry, Texas İnşaat Mühendisleri Odası’na kaydolmak istediğinde de reddedildi. Bunun üzerine Ferguson, yıllarca başkanlığını yaptığı bu kurumdan istifa
edeceğini ve tüm Amerika’yı baştan başa dolaşıp,
odanın yaptığı ırk ayrımını anlatacağını bildirdi. Oda
Perry’i üyeliğe kabul etti. Texas İnşaat Mühendisleri
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Odası’nın ilk zenci üyesi de oldu Perry.
Ferguson’u son kez sekseninci yaş günü nedeniyle
düzenlenen sempozyumda gördüm. Bu sempozyuma ben de konuşmacı olarak çağrılmıştım. Akşam
otelde eski arkadaşlarla buluştuk. Texas üniversitesinde öğretim üyesi olan tüm bu arkadaşlar da benim
gibi Ferguson’un öğrencileriydi. Bana o gece bir görev verdiler. Tüm ısrarlara karşın Ferguson sempozyuma bir bildiri sunmayı kabul etmemiş; “Onu ancak
sen ikna edersin”, dediler. Gerçekten de Ferguson’un
özel bir sevgisi vardı bana.
Ertesi sabah Ferguson’un ofisine gittim. Bildiri vermemekte ısrar ediyor, seksen yaşında bir adamın bildiri
vermesini komik bulduğunu söylüyordu. Bir saatlik
bir çabadan sonra hocayı ikna ettim. Sempozyuma
o günün tüm ünlü betonarmecileri katılmıştı. Yaşlı ve
genç kuşak bir aradaydı. Ferguson kürsüye çıktığında büyük bir alkış koptu. Hoca konuştukça onu dinleyenler kaleme sarılıyorlardı. Nefis bir konuşmaydı.
Ferguson, o güne kadar betonarme alanında yapılanları özetliyor, araştırmaların hangi alanlara kaydırılması gerektiğini vurguluyordu. Bu bir bildiri değil,
adeta vasiyetnameydi. O geceki yemek çok eğlenceli
geçti. Prof. Breen çok güzel bir program hazırlamıştı. “İşte Hayatım” adlı sunuşta Ferguson’un çocukluğundan bu yana ilginç fotoğrafları gösterildi. Daha
sonra hepimiz hoca ile ilgili anılarımızı anlattık. Ertesi
gün önemli bir sürpriz bekliyordu Ferguson’u. Texas
üniversitesi Mütevelli Heyeti yıllarca değişmeyen bir
kuralı bozarak Yapı Mekaniği Laboratuvarı’na Ferguson adının verilmesini onaylıyordu. Evet, Ferguson’la
ünlenen, onun emeği ile gelişen bu laboratuvar artık
onun adıyla anılacaktı. Ferguson çok duygulanmıştı.
Ferguson hayatımda tanıdığım en büyük insanlardan
biriydi. Salt bilim adamı niteliğiyle değil; insanlığı ile
alçakgönüllülüğü ile ilkelerinden taviz vermezliği ile
ve cesareti ile.
Ferguson 84 yaşında üst üste birkaç kez felç geçirdi,
hafızasını yitirdi. Onu son kez hastanede ziyaret etmek istediğimde, arkadaşım Prof. J.E.Breen beni engelledi:
“Uğur, Ferguson seni tanımayacak. Sen ise o büyük
adamı titrek bir ihtiyar olarak görünce üzüleceksin.
Gitme, varsın Ferguson belleğinde o eski Ferguson
olarak kalsın.”
Ferguson benim için bir örnek, bir rehber, bir ışık olmuştur.
Toprağı bol olsun...
Ocak 2013 - 168 45
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
İNŞAATLARDA İŞ GÜVENLİĞİ SORUNLARI ÇALIŞTAYI
SONUÇ BİLDİRİSİ
İnşaat Mühendisleri Odası İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu tarafından düzenlenen “İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı”
sonuç bildirisi.
İnşaat Mühendisleri Odası İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu tarafından düzenlenen “İnşaatlarda İş
Güvenliği Çalıştayı” 17 Kasım 2012 tarihinde İnşaat
Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Kongre ve Kültür
Merkezi`nde gerçekleştirildi.
Çalıştaya inşaat mühendisleri, iş güvenliği uzmanları, kamu kurumları temsilcilerinden oluşan 150 kişilik
bir topluluk katıldı. Çalıştayın açılış konuşmalarını,
İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç ile İMO İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulu ve aynı zamanda Çalıştay Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Uğur Müngen
gerçekleştirdi.
Paneller halinde örgütlenen ve panel sonrasında katılımcılarla panelistler arasında canlı tartışmaların yaşandığı Çalıştay`da, hem mevzuattan kaynaklı sorunlar ele alındı hem de uygulamaya dönük sıkıntılar ve
çözüm önerileri dile getirildi; iş güvenliği bağlamında, İnşaat sektörü paydaşlarının eşit düzeyde temsil
edilmesi, sahici ve bir o kadar da verimli bir tartışma
ortamının oluşmasını sağladı.
Çalıştayın ilk paneli, “İnşaat Sektöründe İSG Mevzuatında Paydaşların Yükümlülükleri ve Sorumlulukları”
konu başlığı ile; ikinci panel, “Denetim Kuruluşları
ve Uygulamacıların Görüşleri” başlığı ile; üçüncü panel, “İş Güvenliği Uzmanları ve Çalışanların Görüşleri” başlığı ile; son panel ise “Akademisyenlerin Görüşleri” başlığı ile düzenlendi. İş Güvenliği Sorunları
Çalıştayı`nda dile getirilen görüşler, tartışmalar, eleştiri ve öneriler şu şekilde özetlenebilir:
»» Ülkemizin iş kazalarındaki sicili hayli kabarıktır.
Dünya ölçeğinde iş kazaları sıralamasında ülkemizin bulunduğu yer, sorunun köklü olduğunu
göstermekte, aynı zamanda çözümün de ancak
inşaat sektörü paydaşların işbirliğiyle yaratılabileceğine işaret etmektedir.
»» İş kazaları, inşaat sektörünün başat sorunlarından
biridir; inşaat, en çok iş kazası olan sektörlerin başına gelmektedir.
»» Sorun üzerinde çözüm odaklı araştırma yapabilmesinin olmazsa olmaz şartı, sağlıklı istatistikî
verilere ulaşmaktır. “Teşhis-tedavi” ilişkisinin sağlanması ancak verilerin eksiksiz olması ile mümkündür. Bunun için, ilgili kamu kurumları tarafından gerçekleştirilecek merkezi çalışmalara ihtiyaç
bulunmaktadır.
»» SGK`nın dönem dönem kamuoyuyla paylaştığı iş
kazaları verilerinde ciddi hata ve eksiklikler göze
çarpmaktadır. Bu nedenle, Türkiye`deki iş kazalarıyla ilgili tek sayısal veri kaynağı olan SGK istatistiklerinin hatasız hazırlanmasına özen gösterilmeli, iş kolu bazında ayrıntılı veriler toplanmalı
ve ayrıntılı kaza analizleri yapılmalıdır. Özellikle
büyük ölçekli proje üreten inşaat şirketlerinin,
uygulama alanlarında iş kazaları istatistikleri tutulmadığı gerçeğinden hareketle, bu şirketler baz
alınarak, iş kazaları istatistiklerinin eksiklikleri giderilmelidir.
»» Yasa ve yönetmelik değişiklikleri ve denetim konusunda geliştirilen sistemlere rağmen sorun
çözülememekte, yaralanma ve ölümler devam
etmekte, mevzuat değişikliklerinin tek başına
sorunu çözemeyeceği gerçeğinden hareketle,
sektör bileşenleriyle kamu kurumlarının ortaklaşa
yürüteceği çalışmalar önem kazanmaktadır. Bu
bağlamda, özellikle kamu kurumları ile meslek
odaları arasında kurulacak ilişkinin önemine dikkat çekilmelidir.
»» Tüm sektör bileşenlerini; iş sahiplerini, mühendisleri, işçileri kapsayan meslek içi eğitim ivedilikle
ve büyük bir hassasiyetle ele alınmalı, iş güvenliği konusu üniversite eğitim müfredatına dahil
edilmeli, iş güvenliği kültürünün oluşması sağlanmalıdır. Bu konuyla ilgili olarak, görev ve sorumluluğunun büyük kısmının ilgili kamu kurumlarına
düştüğü belirtilmelidir.
»» Üniversiteler ve TÜBİTAK gibi kurumlar konuya
46 Ocak 2013 - 168
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
bilimsel araştırmalar yaparak destek vermeli, bu
çalışmaların yapılması amacıyla kaynak oluşturulmalı, uluslararası örnekler, İLO normları baz
alınarak ulaşılacak sonuçlar kamuoyu ve sektör
bileşenleri ile paylaşılmalıdır.
»» Denetim mekanizmasının kurulması ve gereği
gibi işletilmesi, yasa ve yönetmelik hazırlamaktan,
standart belirlemekten daha büyük bir öneme
haizdir. Denetim bir yandan etkin olmalı, diğer
yandan uzmanlar marifetiyle gerçekleştirilmelidir.
İş güvenliği uzmanlığının bir yetkinlik, yeterlilik
gerektirmesi, konu üzerinde önemle durulmasını beraberinde getirmeli, inşaatlarda iş güvenliği
denetimi yapacak olan uzmanlar, özelleşmiş bir
eğitim programına tabi tutulmalıdır.
»» İş Güvenliği Uzmanları`nın yasal sorumlulukları
ve yükümlülükleri yeni çıkartılan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile artırılmıştır. Ancak bu kişilerin yükümlülük ve sorumlulukları ile yetkileri arasındaki
açı kapatılmalı, İş Güvenliği uzmanlarının ekonomik anlamda işin sahibine olan bağımlılığının ve
iş akdi ilişkisinin yaratacağı olumsuzluklara karşı,
bu kişilerin iş güvencesi dahil olmak üzere, verimli
ve sağlıklı çalışmaları kamu idaresi tarafından güvence altına alınmalıdır.
»» Alt işveren sistemi iş kazalarının tetikleyici olmakBULMACA
VE SUDOKU
ÇÖZÜMLERİ
ta, görevKARE
ve sorumluluk
karmaşası
yol açmaktadır.
Bu noktada bütünlüklü bir yaklaşım sergilenmeli,
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
asıl işveren, alt işveren ayrımı bu bağlamda orta1 M İ L İ T A R İ Z M
dan kaldırılmalıdır.
KARE BULMACA VE 2SUDOKU
İ T ÇÖZÜMLERİ
İ R A F
D İ A
»» İnşaat, örgütsüzlüğün
yoğun
olduğu
3 H
M
A K
A Sbir iş koluN L
1dur.
2 Yapı
3 üretim
4 5 sürecinin
6 7 8bileşenlerinden
9 10
olan
4 A S
T A R A M Ain1 Mşaatİ mühendislerinin
L İ T A Rmeslek
İ Zörgütü
M
5 N A S
Z A İMO,
R Abu an-P
2 İ lamda
T İsektörün
R A şansı
F olarak
D değerlendirilmelidir.
İ A
6 İ P E K A
A K S İ
3 H
M A K A S
N L
7
K
A
L
E
E
N S E R
4»» Aİş kazalarından
S
T A özellikle
R A inşaat
M A işçileri hedef tahta8
K
İ
R
İ
L
İ R İ
5 Nsına
A alınmakta,
S
Z işAkazaları
R Aişçilerin
P bireysel hatala9 S
K İ Rbu algının
İ Z M
A N
değişti6 İ rına
P bağlanmaktadır.
E K A
AÖncelikle
K S İ
10 Aişçilerinin
D A örgütlenmesinin
M O T U
P A
rilmesi ve inşaat
teşvik
7 K A L E
E N S E R
edilmesi gerekmektedir. İş kazalarının birinci de8 recede
K İ mağduru
R İ Lolduğuİ olan
R işçilerin,
İ
sendika
( kolay
) N
9 Sçatısı altında
K İ SUDOKU
R
İ
Z
M
A
örgütlenmesi, muhataplık sorununu
10 Aortadan
D A kaldıracaktır.
M O T U
P A
5 4 7 6 9 3 8 2 1
6 8 3 makul
1 2 aralıklarla
5 9 4toplan7
»» İş Güvenliği Çalıştayı`nın
SUDOKU ( kolay )
9 1 2 4ihtiyaç
7 8duyduğu,
5 6 ortak
3
ması, sektör bileşenlerinin
zeminde bir araya
gelerek
iletişimin
devamını
5 4 7 6 9 13 38 52 21 8 6 7 9 4
sağlayacaktır ki, bu, aynı zamanda soruna akılcı
6 8 3 1 2 85 69 44 77 3 9 2 1 5
ve uygulanabilir çözüm üretilmesi için ilk adımın
25 96 53 4 1 6 3 8
9 atılması
1 2 anlamına
4 7 7 8 gelecektir.
1
3
5
2
8
6
4
7
7
2
9
5
8 36 77 19 94 5
3 49 92 61 85 1
4 21 56 83 38 6
3
7
1
9
5
2
4
8
6
4
9
6
8
1
7
3
5
2
2
5
8
3
6
4
1
7
9
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
KARE BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ
KARE BULMACA ÇÖZÜMÜ
KARE BULMACA VE SUDOKU ÇÖZÜMLERİ
1
M
İ
H
A
N
İ
K
2 3 4 5 6 7 8
1
İ L 1İ 2T 3 A4 R5 İ6
2
T 1İ MR İA L F İ T DA
2 İ T İ R A F
3
M A K A S
3 H
M A K A
4
S 4 AT SA RT AA MR
5
A 5S N AZ SA RZ AA
6
P 6E İK PA E K AA K
7
A 7L KE A L EE N SE
8
K 8İ R Kİ İ LR İ İL
9 Sİ R K İ İ ZR Mİ
9 S
K
10 A D A M O T
10 A D A M O T U
SUDOKU
SUDOKU ÇÖZÜMLERİ
( kolay )
SUDOKU ( kolay )
5
4
7
6
9
3
9
Z7
R
İ
N
S
A
A
R
8
2
1
4
7
5
4
7
6
8
3 91 12 2 5 4 9 7 48 75
6
3
1 2 14 37 5 8 2 5 8 66 37
KOLAY 8 6 4 7 3 9 2
1 3 5 2 8 6 7 9 4
9
4
1
5
6
3
8
9 5 2 4
8 6 1 36 84
8 1 7 3
4 9 3 5
3 4 6 84 61
5 7 2 3
8
2
5
7
7
1
6
9
2
8
9
6
52 79 3 9 6
4 1 7 9
67 28 8 1 7
81 66 5 4 2
8
1
4
5
9
3
6
4
5
7
3
2
SUDOKU
7 2 9 ( orta
5 4)
8
6
4
7
7
2
9 45
1 291
4
9
6
3
3
8
1
9
1
91
6
2
82
9
7
1
2
1
5
3
5
2
2
26 44
72 9 5 8 8 1 3
6
6 2 4 9 93 35
8 9 5 7 72 13
4 5 7 3 89 56
9
3
6
2
7
1
8
6
18 31 2 7 9
8 1
8 31 27 44 95 6 ORTA
6
9
7
1
4
5 8
5 4 2 9 3
8
5
1
3
2
7
9
6
4
3
2
4
9
6
8
1
5
7
6
9
7
1
4
4
SUDOKU ( zor )
1
N L
A
P
S İ
E R
R İ
A N
P A
66 89 3 3 1 8 2 25 19
7
74
9
6
3 7
55
SUDOKU ( orta )
4 8
1
M
P
A
Kİ
S
R
İİ
M
N
S
A
N
E
R
Z
A
U
P A
9
5
10
8 9 10
M
İ Z M
A
D İ A
L
7
6
9
9
8 ZOR
4 6
2
5
3
1
5 8 3 2
SUDOKU ( zor )
1
7
6
9
3
8
4
5
2
9
8
4
6
5
2
1
7
3
2
5
3
1
7
4
6
9
8
32 6
73 4
9
5
8
1
1
3
2
6
5
9
4
7
3
8
6
4
6
7
3
9
7
2
1
5
3 48 24 75
5 82 91 57
7 34 66 19
6 79 15 98
28 8
51 2
2
4
8
6
4
2
7
3
7
3
5
2
8
9
5
7
4
1
7
9
3
6
1
2
4 51 43 22 86 1
8 65 39 84 47 9
7
1
9
5
2
3
8
6
4
5
4
2
8
1
6
7
3
9
6
3
8
4
9
7
2
1
5
Ocak 2013 - 168 47
Hukuk
İNSANIN BİTMEYEN ADALET VE VİCDAN ARAYIŞI
Avukat Baki OKAN
Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, halbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir.
Aristoteles
Aslında hukuk felsefesinin konusu gibi görünse de gerçekte insanlık tarihinin ve onun güncel yaşamının vazgeçilmez kavramlarından biri ve belki de en değerlisidir
adalet. Bu saptamadan yola çıkarak bu yazının kaçınılmaz olarak felsefi bir -derinlik değil ama- içerik taşıyacağını baştan belirtmeliyim.
Platon’a göre, her insanın kendine özgü bir yapısı vardır
ve bu yapısına göre, belirli erdemleri barındırmaktadır.
İnsan, yapısında bulunan erdemlerine göre yaşamı boyunca kimi işlevleri yerine getirir. Tüm erdemleri kendinde toplayan adalet, tüm erdemlerin uyum içinde olduğunu anlatmaktadır. Adaletli insan da, tüm erdemleri
ruhunda ahenk içinde barındırmaktadır. Adalete de her
insan erişemez; yalnız ruhunda tüm erdemleri taşıyan
insan erişebilir. O halde adalete erişebilecek yetiye sahip
olan insan yöneten, adaleti yapan, adaleti sağlayan olmalıdır. Bunun aksi ise, adaleti ruhunda barındırmayan,
tüm erdemlere uyum içinde sahip olmayan insan, yöneten, adaleti yapan, adaleti sağlayan olursa, bozulmuş
toplum ortaya çıkacaktır. Platon’a göre bu toplumda,
adalet yerine adaletsizlik meydana gelecektir. Platon’un
dikkat çektiği yer de burasıdır. Adaleti yapısında barındırmayan, adaletinin bilgisine erişemez ve bu tip insanın yönetici olduğu toplum bozulmuştur.
Özetle, Platon, toplumsal bozulmanın önüne geçmek
için adaleti ruhunda barındıran insanın yönetici olması
gerektiğine vurgu yapmaktadır.
İnsanın her koşulda ileri sürdüğü, sürebildiği biricik savunma tezidir adalet. Ülkemizde adalet isteminin hemen
her dönemde bireysel bir istem olmaktan çok toplumun
ağırlıklı bir çoğunluğunun istemi olarak görüldüğünü,
günümüze gelindiğinde ise, giderek yükselen toplumsal bir çığlığa dönüştüğünü gözlemliyoruz. Adalet isteminin bu yaygınlık ve düzeyde ortaya konulması aslında
adaletin yokluğuna işaret eder. Bu nedenle hukuksal
tezlerin önemli bir bölümünün gerçekten veya göstermelik olarak “adaletin yokluğundan” üretildiğini söylemek mümkün. İnsanın adalete yüklediği değer onun
gerçekte olmamasına veya nadiren olmasına karşılık
gelir. Zira çok olan bir şey bu kadar arzulanamaz, değerli
kılınamaz. Hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı, eşitlik, özgürlük, güvenlik,
vicdan ve diğer üstün hukuk kural ve kavramları hemen
hemen hepimizde olumlu ve saygın duygular uyandırır.
Hukuksal kural ve kavramlara yüklenen olumlu anlamlandırmanın arkasında genellikle hukukla bağdaştırılan
adalete duyulan saygı, sevgi, özlem ve inanç vardır. Adalete yüklediğimiz üstün anlam ve saygınlık hukuka duyulan umudu ve güveni inanılır kılarak hukuk kuralına
iyilikle özdeş bir nitelik, daha ileriye giderek meşruiyet
zemini hazırlar. Adaletsizlik karşısında duyulan adalet istenci, hayatın ve toplumsalın sınır tanımaz karmaşıklığı
içinde, ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz, sezgilerimizle ulaşmaya çalıştığımız güçlü bir isteğe yol açar.
Yargılama ya da eski deyimiyle muhakeme, aslında toplumsal yaşamın yapısal bir özelliği olan çatışmaların hiç
değilse simgesel olarak uygulamaya konulduğu resmi bir
tartışma ortamından ibarettir. Bu tartışma ortamında karşıt çıkarları taşıyan tezler dramatik bir kurgu içinde sunulur. Taraflar açısından tam bir dramatik gerilime dönüşen
bu süreç yargıcın nihai kararı ile son bulur. Davacı, davalı,
katılan, sanık, mağdur gibi temel karakterlerin; tanık, bilirkişi gibi kişilerin yan karakter olarak rol aldığı yargı dramasında, başrol, karar verici konumundaki yargıçtadır.
Yargıç kamusal işlevi dışında, elbet bir yurttaş olarak
siyasal düşüncesine ve dünya görüşüne uygun olarak
mevcut sistemi onaylayabileceği gibi ona karşıt/muhalif
de olabilir. Yargıcın hukuku gerçekleştirmek ve adaleti
sağlamak dışında başka bir görevi yoktur. Hangi niyet ve
amaçla 18 olursa olsun yargıç kendisini siyasal düşüncesi/dünya görüşü/dinsel inancı vs. gibi bireysel yönlerinden soyutlayarak, yalnızca hukukun gerçekleşmesine
çalışmalıdır. Bunu yaparken vicdanının sesini dinlemeli
ve kendisine başkaca özel bir görev/rol/misyon yüklememeli, yüklenmesine yönelik dış etkenlere de en sert
biçimde karşı koyabilmelidir. Aksine bir uygulamanın
kabul edilemeyeceği, hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği açısından ne denli tehlikeli olduğu açıktır.
Yazık ki, ülkemiz açısından durumun belirttiğimiz gibi
olmadığını, deneyimlerimize dayanarak söyleyebiliriz.
Yargıcın kendisine devletin kamusal gücü ile özel (misyon) yüklenmesi veya yargıcın algısı konusunda, ülkemiz bağlamında, yapılan şu saptamalar dikkat çekicidir:
* Yazı konusu yasa tasarısı bültenin basımı sırasında TBMM’de kabul edilmiştir.
48 Ocak 2013 - 168
Hukuk
“Türkiye’de yargının bağımsızlığı kadar belki de ondan daha önemli olan yargının devletten bağımsızlığı bir başka deyişle yansızlığı sorunu bulunmaktadır.
Türkiye’de yargı, asker ve sivil bürokratlar gibi kendisine
siyaset üzerinde vesayetçi bir rol biçmiştir ve yargı kendini devletin sahipleri arasında görmektedir. Devletin
çıkarlarıyla bireyin çıkarları birbiriyle çeliştiğinde mahkemeler hemen her zaman devlete öncelik vermektedir.
Türkiye’de yargıçlar halk adına yetki kullanan bağımsız
otoriteler olarak davranmamakta, tam tersine kendilerini yerleşik kurumsal yapı içinde devletin ve bu devletin
ideolojisinin bekçileri olarak görmektedirler.” (Mehmet
Turhan, Anayasa’nın Hak Temelli Yorumu ve Anayasa
Yargısı, Mehmet Turhan/Nur Uluşahin, Anayasa Hukukuna Liberal Bakışlar, Ankara 2009
sav ve savunmalarını kanıtlamalarına yönelik hukuksal
olanakları silahların eşitliği ilkesi çerçevesinde taraflara
sağlamak durumundadır. Burada yargıcın somut olayın
koşullarını göz önünde tutarak hukuka ve hakkaniyete
göre karar vermesi öngörülmüştür. Roma hukukunda
Aequatis sözcüğü ile karşılanan hakkaniyet, kısaca “somut olay adaleti” olarak tanımlanmaktadır. Hakkaniyete
göre karar vermek ise hukukun adalet düşüncesine göre
gerçekleştirilmesini ifade eder.
Devletin örgütsel yapısı içinde yeralan yargı da bütçeden pay almaktadır. Ancak, yargısal faaliyetin devletin
politik gücünden pay alıyor olması, o faaliyetin/işlevin
başrolundeki yargıcı sözgelimi adalet bakanı gibi politik
bir özne kılmaz. Her ne kadar yargı, kuvvetler ayrılığı çerçevesinde devlet örgütü içinde bir unsur olarak yeralmış
olsa da, bu tarafsız ve bağımsız konumuyla, yargının,
siyasal alanı belirleyen pozitif bir güç/kurum olduğunu
göstermez. Öte yandan, sadece kendisine başvurulduğunda harekete geçebilen bir güç (organ) olan yargının,
politik alanı gerektiği gibi takip edebilen işlevsel bir kurum olduğu söylenemez.
Sokrates, genel olarak adaleti bireysel bir erdem olarak
ele almaktadır. Doğruluk, iyilik, ahlak ve adaletin yasalara uymakla sağlanabileceğini, ayrıca bilgi ve düşüncenin
hem ahlakın hem de adaletin temeli olduğunu söyleyen
Sokrates, adaleti iyi olanı kötü olandan ayırma bilgisi
olarak tanımlar. O’na göre bu bilgi hukuk duygusu şeklinde, insanların vicdanlarında vardır. İşte insanların vicdanlarında tanrısal bir ses gibi var olan adalet, insanlara
neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bildirir. Kişiye düşen
adaletli olmak için bu sesi dinlemektir.
Ülkenin siyasal koşullarının olumsuzluğu gerekçesiyle
yargıcın kamusal politikaları etkileyici bir tutum içine
girmesi için de aynı şey söylenmelidir. Unutmamak gerekir ki, siyasal yanlılık/yan tutma yargıçtan beklenen
adaletin gerçekleşmesi bir yana hukuka olan güveni
tümden ortadan kaldırır. Yani, yargıç, kendi kişisel kimliği ile mesleki kimliği arasına mesafe koymalı ve bu
uzaklığı koruyabilmelidir. Yargıç yansızlığı ve bağımsızlığını koruyamacak durumda ise yapacağı en onurlu ve
erdemli davranış davadan çekilmektir. Max Weber’in
değişiyle; yan tutmak, savaşmak, tutkuya kapılmak -yargıcın değil- siyaset adamının özellikleridir.
Siyasi davalar o ülkenin siyasal konjoktründeki önemli
dönemeçlerde gündeme gelen tartışmalı davalardır.
Bu tür davalarda mahkemelerin kararlarını hukuk değil
siyasal tutumların belirlediği ve bunun maddi gerçekle
çeliştiği bilinen bir durumdur. Esasen bu tür davaların
sonucunda ne yargınanlar ne de yargılayanlar adaletin
gerçekleşmeyeceğini bilirler. Çünkü bu davalarda güçü
eline geçiren ve o gücün siyasal amaçlarına hizmet eden
hukuk ve yargılama kuralları geçerlidir.
Yargıcın işlevi, anayasa tarafından kendisine tanınan
yetkiye dayanarak, önündeki uyuşmazlığı hukuk kurallarına göre çözüme/karara bağlamaktır. Yargıç, tarafların
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Adalet “Bir toplumda değerlerin, ilkelerin ideallerin, erdemlerin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş olması
durumudur. Adalet en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin
anlatımı olarak insanın davranışını ahlaki açıdan inceleyen
ve eleştiren bir düşünce...” biçiminde karşımıza çıkar.
Ülkemizde adalet isteminin çığlığa dönüştüğü aşamada, tam da buna, herkesin, özellikle yargıçların sadece
kendi vicdanlardaki sesi değil, toplumsal vicdanın sesini
de dinlemeye her zamandan daha çok gereksinimi vardır. Aristonun dediği gibi, yargıca gitmek adalete gitmekle eşanlamlı ise, yargıcın temel görevi de ne yapalım
mevzuat böyle anlayışıyla hukuku uygulamaktan ibaret
biçimsel bir eyelemden öte hukuku toplum vicdanında
gerçekleştirmektir.
Kaynakça
1. Hasan SANLI, Platon’un Adalet Tasarımı, Hukuk
Felsefesi ve Sosyolojisi Arşivi, İstanbul Barosu Yayınları, 24.
Kitap, Sf.192 vd.
2.
Mehmet Akif TUTUMLU, Hukukun Gerçekleşmesinde Yargıcın Rolü, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arşivi, İstanbul Barosu Yayınları, 25. Kitap, Sf.13 vd.
3.
Mehmet Turhan, Anayasa’nın Hak Temelli Yorumu ve Anayasa Yargısı, Mehmet Turhan/Nur Uluşahin, Anayasa Hukukuna
Liberal Bakışlar, Ankara 2009
4.
Ronald Dworkin, Siyasî Yargıçlar ve Hukuk Devleti, Çev. Kerem Altıparmak
5.
Yıldız Karagöz, Liberal Öğretide Adalet, Hak Ve Özgürlük, C.Ü.
Sosyal Bilimler Dergisi Aralık 2002 Cilt :26 No:267-295
Ocak 2013 - 168 49
Üyelerimizden
GÜNLÜK GAZETE YAZILARINDA MESLEKÎ TERİMLER ÜZERİNE
İnş. Yük. Müh. Abdullah BİZDEN
Ülkemizde birkaç yıl kalıp sonra da kendi ülkesine
dönen bir yabancının izlenimlerinde okumuştum sanıyorum; İlk zamanlarda ülkemizdeki hekim ve inşaat
mühendisi sayısının çok fazla olduğunu düşünmüş.
Çünkü birincisi, bir sağlık probleminden söz ettiğinde
dinleyen herkesin mutlaka o hastalığa iyi geleceğine
inandığı bir veya birkaç ilaç ya da tedavi yöntemini
hararetle önerdiğini görmüş.İkinci kanısına da inşa
halindeki bir yapının önünden ya da yakınından geçerken bu yapının sağlamlığı, işlevselliği konusunda
görüş bildirenlerin çokluğu yüzünden varmış. Zaten
Aziz Nesin’in de genelde inşaata olan ilgimiz için böyle bir saptaması olduğunu hatırlıyorum; Tahta perdeyle çevrilen bir inşaat alanında zemin altı kotlarda
iş makinalarıyla falan çalışmalar sürerken, yakından
geçenlerin ne yapıp edip tahta perdenin bir yerinde
bir budak deliği,bir aralık bulup oraya tek gözünü dayayarak çalışmaları bir süre izlemeden geçemediğinden söz ediyordu. Ama sanırım inşaata olan bu yakın
ilgimiz, genelde dilimizi doğru ve güzel kullanmayı
dert etmeme, bu konuda pek de bir çaba harcamama
özelliğimizi olumlu yönde etkilememiş.
Ben bu kanıya nerden vardım derseniz, en azından
artık eğitimli bir gazeteciler kuşağının kaleminden
çıkan günlük gazete haberlerinden, diyebilirim.
İsterseniz şu birkaç örneğe beraberce bakalım; Sözgelimi dilimize yabancı dilden girerek yerleşen rögar
sözcüğünün pek çok haberde lögar, hattâ lögal diye
yazıldığına rastlamadınız mı? Evet, ne yazık ki çocuklar sık sık kapağı açık unutulan lögarlara düşer, sel
suları lögarlardan taşar. Arasıra mazgal diyenine de
rastlayabilirsiniz. İş makinalarının adlandırmasında da
pek zahmete girmeyiz, genelde toprak üzerinde çalışan her makine ya dozerdir haberlerde ya da kepçe.
Hele günlük şehir trafiğine 1970’lerin ortalarında giren transmikserlere 40 yıldır herkesin benimsediği
bir ad bulamamamıza ne dersiniz?
den bekçiyi fark etmeyen YY araçla ayrıldı. Bazı işçiler
girişin önünde birisinin yattığını fark etti. Kapıda görevli arkadaşlarının öldüğünü gören işçiler polisi aradı. Olay yerine gelen polis, genç adamı karıştırıcının
ezdiğini belirledi. YY gözaltına aldı.’
Burada yanlış anlaşılmamak için zorunlu bir parantez
açma durumundayım: Can kaybıyla sonuçlanan bu
olayda insan hayatına kasıt açısından ‘taksirle öldürme’ bile denebilecek yönünün, iş güvenliği anlayışımızdaki bilinçsizlik, sorumsuzluk ve ihmal boyutunun vurgulanması mutlaka gerekir. Bunun yanında,
dil titizliği ve doğru terminoloji kullanımının öneminin sözü bile edilemez elbette. Diğer örnekler için de
bu böyle. Ama ben bilinç eksikliği yönünden bu iki
olgu arasında bir bağlantı olduğu inancındayım.
Bir başka haber başlığında ‘Beton mikseri yol kontrolüne daldı’ diye bir ifade görüp haberi okuduğunuzda, bir transmikserin hızla gelip yol kontrolü yaparken minibüs taşıyan bir çekiciyi durduran trafik polis
ekibine çarptığını anlarsınız! (Hürriyet/4.11.2012) Bir
diğerinde Miksere düşen işçi can verdi’ başlığını görürsünüz, ‘....karayolunun yapımını üstlenen şirkette
çalışan 25 yaşlarındaki XX asfalt kaplama malzemesi yapmak için kullanılan miksere su sağlayan vanayı
açmak istedi. Ancak bu sırada dengesini kaybeden xx
koruma kapakları açık olan harç karıştırıcısının içine
düştü’ (Hürriyet/9..3.2012) diye devamını okuyunca
aklınız iyice karışmaz mı?
‘Beton kalıp çöktü: 3 işçi yaralı’ başlığını taşıyan haber
metninde kazanın ‘...’da bir fabrika inşaatının demir
beton kalıplarının çökmesi sonucu’ olduğu yazmaktadır (Hürriyet/28.2.2012). Bir başka haberde Araziye
bırakılan künk can aldı’ başlığı vardır. Ama fotoğrafta
görülen şey pişmiş kilden bir künk değil, betondan
mamul bir büzdür. (Hürriyet/6.5.2012).
Alın size en yüksek tirajlı günlük gazetemizin bölge
ilâvesinden bir haber: Başlığı, ‘İnşaat bekçisi beton karıştırıcısı kurbanı’ (Hürriyet Ege/24.1.2012)
Haber niteliğinden çok çimento sektörünün enerji ihtiyacı konusundaki bir inceleme niteliğinde olan bir yazıda santimetre başına taşıdığı yük 50 kilo daha fazla olan
C25 standardı beton’dan söz edilir (Hürriyet/7.3.2012)
Haberin devamını da okuyalım: ‘....depo inşaatında
bekçilik yapan XX (27) geçen cumartesi günü saat
22.00 sıralarında çimento dökmeye gelen beton karıştırıcısını içeri aldı. Çimentoyu inşaata döken plakalı karıştırıcının şoförü YY (32) geri geri gelirken araç
arkadaki XX’e çarptı. Çevrenin karanlık olması yüzün-
Ekonomi yazıları özellikle vecize niteliğindeki ‘Son
Sözleri ile zevkle okunan bir yazar bile -halkımızın
anadan doğma inşaatçılığını iyi bildiğinden olacakekonomik bir olguyu inşaat mühendisliği terminolojisi ile anlatır: ‘İnşaat mühendisliği tek cümledir. Kirişin
üstü basmaya, altı çekmeye çalışır.’ İnşaat mühen-
50 Ocak 2013 - 168
Üyelerimizden
disleri az malzeme ile daha büyük açıklıkları geçmek için
ön gerilimli kiriş diye bir şey icadetmişler. İktisatçılar
da ön gerilimli sistem tasarlamak peşindeler.Bunun
için finansal istikrarsızlıkta ilk darbeyi yiyecek bankalara sanal ortamda ‘stess/gerilim’ sınaması uyguluyorlar. Gazetelerde okuduğunuz ekonomi kırılgan lafları
bu testlerden çıkıyor.’ (Ege cansen/Hümyet 31.3.2012oyunun Kuralı). Ve biz bunu okuyunca ekonominin
kırılganlığını daha iyi anlarız da mesleğimizin saygı
duyduğumuz birinin kalemiyle ‘tek cümleye’ indir-
genmesine biraz olsun içimiz burkulmaz mı? ‘Acaba
o yazara inşaat mühendisliğinin tek cümleye indirgenebileceği fikrini bir meslektaşımız mı verdi’ diye
düşünmez miyiz?
KAYBETTİKLERİMİZ
Sözün özü, başka ihtiyaçlarımız yanında, toplum olarak doğru ve güzel konuşup yazmayı öğrenmeye de
ihtiyacımız var. Dilimizi sevip özen göstermemiz gerek. Ama konu meslekî terimler olduğunda, buna öncülük edecek halk eğitmeni konumundaki kurumlar,
bu arada yazılı ve sözlü basın da öncelikle doğrusunu
bilmeli değil mi? İşte bu noktada -çuvaldızı kendimize batırarak- meslek odalarımızın da öğretici ve denetici işlevi olması gerekir diye düşünüyorum. Türkçem, benim ses bayrağım diyen ozan gibi düşününce, yanlış kullanılan ya da güzel Türkçe sayılamayacak
meslek terimlerimizi okudukça ve duydukça, bundan
üzüntü duyuyor muyuz? Bunları düzeltmek, daha
doğrusunu ve Türkçeye yakışanını arayıp bulmak için
bir çabamız oluyor mu? Cevabı herkes kendi payına
düşünsün diyorum...
Üyemiz
Kaya Serdaroğlu
13 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir
Üyemiz
Zeki Kasman
10 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir
Üyemiz
Mehmet Şeref Tansu
12 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir
Üyemiz
Tuncay Akşit
13 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir
Üyemiz
Metin Eroğlu
13 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir
Üyemiz
Mehmet Bülent Öner
15 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir
Üyemiz
Hasan Hüsnü Ünal
20 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir
Üyemiz
Ramazan Koçer
30 Ocak 2013 tarihinde vefat etmiştir
Öte yandan tüm suçu da gazetecilere, yazarlara bırakmak elbette doğru değil. Alalım kazı işi yapan firmalarımızı. Bunların antetli kağıtlarına, karvizitlerine,
tabelalarına, kamyonlarının, iş makinalarının üzerine
‘harfiyat’ diye gazeteciler, yazarlar yazmıyor ya!
Üyemiz Cem Şeker’in babası
Celil Şeker
30 Kasım 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Mehmet Nejat Akpınar’ın annesi
Zübeyde Akpınar
12 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Nazmi Şahin’in annesi
Hacer Şahin
12 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz Yusuf Ziya Yücebaş ile Celal Yücebaş’ın
kardeşi
Behlül Yücebaş
22 Aralık 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyemiz
Ali Soykan Özün
7 Şubat 2013 tarihinde vefat etmiştir
Üyemiz Fatma Jale Şenalmas ile
Ali Jeyan Çetin’in babaları
Yüksel Çetin
29 Ocak 2012 tarihinde vefat etmiştir.
Üyelerimizin ailelerine,
dostlarına ve meslektaşlarımıza başsağlığı
diliyoruz.
Üyelerimizin acısını paylaşır,
kendilerine ve yakınlarına başsağlığı dileriz.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168 51
Üyelerimizden
GELECEĞİ YÖNETMEK *
Prof. Dr. Adnan AKYARLI
İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis 1. Başkan Vekili ve
CHP İl Başkanlığı Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Kentleşme Çalışma Grubu Sorumlusu
3 – 13 Haziran 1996 tarihleri arasında İstanbul’da
düzenlenen “Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri
Konferansı”nın, yani kısa adı ile “HABITAT II – Kent
Zirvesi”nin ana temaları, “herkese yeterli barınma
olanağı” ve “sürdürülebilir insan yerleşimleri” olarak
belirlenmiştir.
Barınma, doğanın olumsuz koşullarından korunma
dürtüsü ile ilk insanla birlikte başlayan insancıl bir
duygudur. Esasen insan yerleşimlerinin oluşmasının
temelinde de, bir anlamda bu duygunun eyleme
dönüşmesi sonucunda ortaya çıkan ve günümüzde
“konut” olarak isimlendirdiğimiz barınaklar yer almaktadır. Bu nedenle, “herkese yeterli barınma olanağı” tümcesini, bu insancıl duygunun bir hak olarak
benimsenmesi anlamında değerlendirmeli ve daha
çağdaş ve adil olan bir yaklaşımla : “Konut hakkı, insan hakkıdır” diyebilmeliyiz.
“Sürdürülebilirlik”, son yıllarda “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı ile gündeme gelen ve giderek, yitirilme
kaygısı duyulan her şey için kullanılmaya başlayan
bir anahtar kelimedir. 1983 yılında kurulan Birleşmiş
Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” isimli raporda,
kalkınmanın sürdürülebilir olması, “insanlığın gelecek kuşakların kendi gereksinimlerini karşılama yeteneğini tehlikeye atmadan, bugünkü gereksinimlerin
karşılanması” ifadesi ile açıklanmaktadır.
Şimdi, “sürdürülebilir insan yerleşimleri” temasını,
bu açıklama bağlamında ve İzmir kenti özelinde ele
almak istiyorum. Bu kavramı benzer bir ifade ile “gelecek kuşakların yerleşim gereksinimlerini karşılama
yeteneğini tehlikeye atmadan, bugünkü gereksinmelerin karşılanması” şeklinde tanımlayabiliriz. Yaşadığımız kent açısından bir öz eleştiriye olanak sağlama
düşüncesi ile: sahip olduğumuz kentsel yaşam olanaklarını, gelecek kuşakların hakları açısından yargılamak; diğer bir değişle, eylemlerimizin “sürdürülebilirlik” ilkesi ile ne ölçüde uyuştuğunu sorgulamak
istiyorum.
Bir şeyin “sürdürülebilirlik” özelliğini içerip içermediğini kolayca test edebilmek için bugününüzü geçmişe kıyasla daha iyi bulup bulmadığınızı; geçmişi
nostaljinin ötesinde bir özlemle anımsayıp anımsamadığınızı sınayınız! Bu sınama sonucunda bugününüzden hoşnut olduğunuzu görürseniz, test ettiğiniz
konunun “sürdürülebilmiş” olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu testi, İzmir’deki kentsel yaşama uygulamak
istiyorum. Anılarım beni, deniz kıyısındaki bahçeli
köşkleri; Caretta-Caretta cinsi dev kaplumbağaların
ve sevimli yunusların gösterilerine sahne olan körfezi; günlük yaşamın gerilimlerinden daha az etkilenen
güler yüzlü ve birbirlerine saygılı insanları ile nostaljiden çok daha ötelerde bir özlem duygusu uyandıran
bir kente götürüyor.
Oysa bugün yaşadığımız gerçekler öyle mi? Kentin
denizle ilgisini kesen bir duvarı andıran Kordon Boyu;
iki taraflı yüksek yapılarla adeta zevksiz bir mimarın
tasarladığı işlevi belirsiz uzun bir koridora dönüştürülmüş olan Mithatpaşa Caddesi; tüm bu başarısız
örneklerden ders alınmamasının ve aklın ve bilimselliğin artan kentsel rantlara mahkum edilmesinin
sonucunda ortaya çıkan yeni ve fakat çağı yakalamaktan uzak yerleşim bölgeleri; çevresinde oluşan
evsel ve endüstriyel kökenli sıvı atıklar için fosseptik
çukuru olarak kullanılan ve isyanını renkten renge
girerek haykıran bir körfez; ulaşımdan barınmaya değin birçok sorunla uğraşmaktan yorulan, genellikle
aceleci ve gerilimleri yüzlerinden okunan insanlar…
Bu sonuçlar, koşulların giderek olumsuzlaşmasına yol
açan nesiller olarak, kentsel yaşam olanaklarının sürdürülebilirliği bağlamında gelecek kuşakların haklarına saygılı olamadığımızı kanıtlamaktadır.
Hatalarımızdan ders alarak akla ve bilimselliğe dönmemiz koşulu ile hala yapabileceklerimiz olduğuna
inanıyorum. Bu konuda en büyük yardımcımız, zamanın önlenemeyen tahribatları olacaktır. Ne yaparsak yapalım, mevcut çirkinlikleri yaratan “birinci nesil
yapılar”, bir süre sonra onarılamayacak ölçüde eskiyecektir. Yıkıp yeniden yapma ise, sayıları miras yoluy-
* Bu yazı, ilk kez 1996 yılının Temmuz ayında, “Başkan Vekili” olarak görev yaptığım “Ege Kültür Vakfı”nın “Ege Kültür”
dergisinde yayınlanmıştır.
52 Ocak 2013 - 168
Üyelerimizden
la giderek artacak olan ikinci veya üçüncü nesil hak
sahipleri arasında, çözümleri pek de kolay olmayan
hukuksal sorunlar yaratacaktır.
Bizler, geleceği bugünden planlayarak işe başlayabiliriz. Bu konuda benim “ikinci nesil imar planları” diye
isimlendirdiğim somut uygulama önerilerim var:
»» Gelin! Yaşadığımız günleri mutsuzlaştıran rant
tutkularından ve bireysel çıkar kaygılarından arınarak aklın ve bilimin olanaklarını kullanarak, geleceğin İzmir’ini hep birlikte yeniden planlayalım,
»» Yıkılma durumuna gelen “birinci nesil yapı”ların
sahiplerine, geliştireceğimiz çağdaş yerleşim
alanlarında, en azından eş değerde olan yeni
konut(lar) edinme olanaklarını sağlayalım,
»» Böylece, bir anlamda gönüllü el koyma yöntemi
ile topluma mal ettiğimiz “birinci nesil yapı”ların
yer aldığı alanlarda, “ikinci nesil imar planları”nda
öngörülen uygulamaları gerçekleştirerek, kentsel
yaşam olanaklarını arttıralım ve çağı yeniden yakalamanın mutluluğunu yaşayalım.
Bu adımları gerçekleştirirken kesinlikle geç kalmayalım. Çünkü daha şimdiden yıkılıp yeniden yapılmaya
başlayan “birinci nesil yapılar” var ve unutmayalım ki:
mevcut imar planlarına uyularak yenilenen her yapı,
çirkinliklerin ömrünü biraz daha uzatmakta; diğer bir
deyişle, özlediğimiz geleceği biraz daha uzaklaştırmaktadır.
Buna karşın, özellikle son yılların gündem konusu
olan “Kentsel Dönüşüm” uygulamalarını, “Hakça Bölüşüm” ilkesinden ödün vermeden ve yaratılan katma
değeri - yandaşlara aktarmak yerine – İzmir halkının
yararına kullanarak istediğimiz kenti yaratmak günümüz için de olanaklı.
Bu noktada, uzmanlık alanlarına giren mesleki denetimleri toplumsal kaygıları ön plana alarak yapan
“Meslek Odaları”mızın varlıkları ve katkıları yaşamsal önem taşıyor. Aslında, “Onlar” üzerinde oynanan
oyunların geri planında da, “Hakça Bölüşüm”ü engelleyerek yandaşlar için rant yaratmayı hedefleyen
politikalar var.
İşte bu nedenle:
»» Ulusal düzeydeki karar verme süreçlerinde yasama ve yürütme erklerinden başlayan köklü bir dönüşümü sağlamak;
»» Bunun bütünleyicisi olarak da, yerel yönetimlerde
“Yandaş Destekleme Anlayışı”nın önünü keserek
“Hakça Bölüşüm” ilkesinin arkasında duran politikaları desteklemek
çok önemli bir toplumsal görev olarak önümüzde duruyor.
Bunun için öncelikle: ister seçilmiş, isterse atanmış
olsun, sorunlar karşısında yetersiz kalan yöneticileri
eleyen; bugünlerin ötesinde geleceği de planlayarak
yönetmeye istekli olan ve bunu yapabilmek için gereken yeteneklere ve vizyona sahip olan yöneticilerin
iş başına getirilmesine olanak veren; başarıyı nesnel
ölçütlere göre saptayarak ödüllendiren; kararlardan
etkilenmesi söz konusu olan bireylerin karar alma
süreçlerine katılımını öngören adil ve demokrat bir
sisteme gereksinmemiz vardır.
HABITAT II ile ilişkili olarak oluşan sivil insiyatiflerin,
gücünü akıl, bilim ve katılımcılıktan alan çağdaş ve
“sürdürülebilir” eylem platformlarının nüvelerini
oluşturacağına ve bu platformların da, bu yöndeki
sistem arayışları doğrultusunda önemli katkılar sağlayacağına güveniyorum.
Bu satırları yazdıktan bu yana, onbeş yılı aşkın bir
süre geçti. Kentin önemli ve konut stokları bakımından riskli bölgelerinde, var olan imar planları ile kazanılmış haklar kullanılarak tekil dönüşümler yapıldı.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168 53
genç-İMO
Üniversitelerde genç-İMO Temsilcisi Seçimleri
Yapıldı
Üniversite : Dokuz Eylül Üniversitesi
Seçim Tarihi : 28.11.2012
Temsilci Adayı
Oy
1. Sınıf
Gamze Erdağı
Tek
Aday
1. Sınıf
İkinci Öğr.
Oğuz Düztaş
16
Semih Akbaş
6
2. Sınıf
Aycan Gündüz
Tek
Aday
2. Sınf
İkinci Öğr.
Ali Tok
Tek
Aday
3. Sınıf
Nazlı Seda Bircan
Tek
Aday
3. Sınf
İkinci Öğr.
Aday Yok
4. Sınıf
Aday Yok
4. Sınıf
İkinci Öğr.
Belemir Ünlü
Tek
Aday
Hazal Canpolat
104
Özgür Bektaş
10
Kasım-Aralık 2012
İzmir’de bulunan üniversitelerde yapılan genç-İMO
temsilci seçim sonuçları şu şekilde gerçekleşti:
Üniversite : İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Seçim Tarihi : 23.11.2012
Temsilci Adayı
1. Sınıf
Üniversite
Oy
Metin Akyüz
6
Erman Tuncer
1
Oğuzhan Yenigül
Tek
Aday
Üniversite : Ege Üniversitesi
Seçim Tarihi : 27.11.2012
Temsilci Adayı
1. Sınıf
2. Sınıf
3. Sınıf
Oğulcan Ayazoğlu
Oy
Tek
Aday
Ezgi Özge Ocak
28
Refik Doğan
13
Hakan Özen
12
Kadir Karakaş
3
4. Sınıf
Aday Yok
Üniversite
Volkan Bul
60
Onur Can Boyacı
21
Üniversite
Üniversite : Katip Çelebi Üniversitesi
Seçim Tarihi : 04.12.2011
Üniversite
Temsilci Adayı
Oy
Yasemin Keskin
Tek
Aday
Üniversite : Gediz Üniversitesi
Seçim Tarihi : 05.12.2012
Temsilci Adayı
Üniversite
54 Ocak 2013 - 168
Fikri Mert Gençer
Oy
Tek
Aday
genç-İMO
Katip Çelebi Üniversitesi Tanışma Toplantısı
4 Aralık 2012
Gediz Üniversitesi genç-İMO Tanışma Toplantısı
5 Aralık 2012
Katip Çelebi Üniversitesi Müh. Mim. Fak. İnşaat Mühendisliği bölümünde, genç-İMO üyelerimiz ile ortak
bir tanışma toplantısı düzenlendi. Toplantıya Şube
Başkanımız Ayhan Emekli ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr.
Salih Yılmaz da katıldılar. Mesleğimiz, Tmmob ve
genç-İMO’nun anlatıldığı toplantıda öğrenciler için
genç-İMO’nun önemi vurgulandı. Toplantının ardından İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr Salih
Yılmaz tarafından bölüm derslikleri ve kısa vadede
yapılması planlanan laboratuvar, kütüphane vb. hakkında bilgi verildi. Tanışma toplantısının ardından,
yaptığı katkılar için Doç. Dr Salih Yılmaz’a ve toplantıya katılan öğrencilere teşekkür edildi.
Gediz Üniversitesinde düzenlenen toplantıda, gençİMOüyelerimiz ile ortak bir tanışma toplantısı düzenlendi. Toplantıya Şube Başkanımız Ayhan Emekli
ve Gediz Üniversitesi Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr.
Mehmet Rıdvan Özel, Yrd. Doç. Dr. Mert Yücel Yardımcı, Yrd. Doç. Dr. Carmen Amaddeo, Araş. Gör. Erkan Durmazgezer katıldılar. Mesleğimiz, Tmmob ve
genç-İMO’nun anlatıldığı toplantıda öğrenciler için
genç-İMO’nun önemi vurgulandı. Toplantı sonrasında Gediz Üniversitesi Kampüsünde kısa bir bilgilendirme yapıldı. Ziyaretimiz süresince bizi yalnız bırakmayan hocalarımıza ve katılım gösteren öğrencilere
teşekkür ederiz.
genç-İMO Teknik Gezi: “Pasif Zemin Çivisi ve
Püskürtme Beton Uygulaması”
8 Aralık 2012
100 kadar genç-İMO üyesiyle balçovada bulunan
asma bahçeler projesine teknik gezi düzenlendi.
Teknik gezi öncesinde proje mühendisleri tarafından
kısa bir bilgilendirmenin ardından pasif zemin çivisi
ve püskürtme beton uygulamaları yerinde görüldü.
Teknik gezi sırasında genç-İMO üyelerini yalnız bırakmayan Tanyer İnşaat Yönetim Kuruluna ve çalışanlarına teşekkür ederiz
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168 55
genç-İMO
genç-İMO ÜNİVERSİTE TEMSİLCİLERİ TOPLANTISI
Volkan BUL
Ege Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi
genç-İMO üniversitesi temsilcileri toplantısı 15 Aralık
2012 Cumartesi günü 49 üniversite temsilcisinin katılımıyla Ankara’da yapıldı. Toplantıya İzmir Şubesi’nden
üniversiteleri temsilen Dokuz Eylül Üniversitesinden
Hazal CANPOLAT, Ege Üniversitesinden Volkan BUL, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünden Oğuzhan YENİGÜL
ve Celal Bayar Üniversitesinden Cem ÖZCAN, isimleriyle
katıldık.
Toplantı İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç’in
konuşmasıyla başladı 58 yılı geride bırakan İMO’nun tarihini ve bugününü gençlerle paylaşan Yüzgeç, son yıllarda meslek alanında birçok düzenlemelerin yapıldığını ve
bu düzenlemelerin çalışma alanında yeni zorluklarla karşılaşmak anlamına geldiğini kaydetti. Böyle bir dönemde genç-İMO üyelerine büyük sorumluluklar düştüğünü
belirten Yüzgeç, “Sizin örgütleneceğiniz, görüşlerinizi aktaracağınız zemin İMO`dur. Bu zemini iyi değerlendirin”
diye konuştu. Konuşmaların ardından program üniversite temsilcilerinin sunumlarıyla devam etti.
Her şube kendi dönem faaliyetlerini sunum şeklinde anlattıktan sonra Programın devamında genel olarak sunumlarda dillendirilen ve konseyin önerdiği şu başlıklar
üzerinde duruldu;
Oda politikaları ve genç-İMO´nun oda politikalarındaki
rolü, üniversite temsilcilerinin görev ve sorumlulukları
ve odayla ilişkileri, yereldeki örgütlenme problemleri, 6.
Öğrenci meclisi gündem ve organizasyonu, teknik gezi
genç-İMO KADIN KOMİSYONU
Hazal CANPOLAT
Dokuz Eylül Üniversitesi 4. Sınıf Öğrencisi
Ülkemiz kadına yönelik din, töre, namus meselesinden
kaynaklanan her türlü şiddetin uygulanılmasına devam
edildiği bir ülkedir. Kadınlar hala eş, baba ya da yakınlarının şiddetine maruz kalmakta ve güvenliklerini sağlamakta zorluk çekmektedir.
Çalışma yaşamında ve toplumsal yaşamda kadınlar, cinsiyetlerine bağlı olarak farklı konularda erkeklere oranla
çok daha fazla olumsuz davranışla karşılaşmaktadır. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların özellikle son yıllarda
toplum içindeki ekonomik, kültürel ve sosyal etkinliği
sürekli azaltılmaktadır.
İstatistiklere bakıldığında ekonomik büyüklüğüyle dünyada 16. olan Türkiye’nin kadınların ekonomiye katılımında sondan 4. olması ciddi bir toplum meselesidir. İş
hayatına katılabilen kadınların iş hayatındaki pozisyonlarına bakıldığında her 100 işverenden sadece 6 sının
kadın olması sorunun ciddiyetini göstermektedir.
Kadınlar olarak, ülkemizde yaşadığımız genel sorunların
56 Ocak 2013 - 168
etkinliğinin genel olarak bir formüle bağlanması, fakültelerimizde diğer mühendislik bölümlerinde bulunan
meslek odaları öğrenci temsilcileriyle olan ilişkilerimiz
ve TMMOB bileşenleri olarak kampüsteki birlikteliğimizin önemi, gibi başlıklar serbest kürsüde konuşuldu.
Biten toplantı sonrası akşam programında, temsilciler
TMMOB´yi işlevsizleştirmeyi amaçlayan Torba Yasa´ya
karşı çıkan yüzlerce mühendis, mimar ve şehir plancısıyla birlikte Ankara´dan tüm Türkiye´ye yayılacak olan
mücedele ateşini yakmak için meşaleli yürüyüşe katıldı.
Ankara İMO Şubesi’nden ‘denizimiz, derelerimiz, meralarımız, ormanlarımız, kentlerimiz, köylerimiz, doğamız, ülkemiz, mesleğimiz ve Örgütümüz için mücadele meşalesini yakıyoruz’ yazılı pankartıyla başlayan yürüyüş sonrası
Mimarlar Odası önünde bir basın açıklamasıyla sona erdi.
yanısıra meslek alanlarımıza baktığımızda ise mühendislik okuyan kadınlar olarak hele ki inşaat mühendisliği okuyan kadınlar olarak, birçok sorunla karşı karşıya
olduğumuzu görüyoruz. Üniversiteyi kazandığımız ilk
günden beri “Neden öğretmen ya da hemşire olmadın?”,
“Şantiyede kadın başına ne yapacaksın?”, “Olsun artık
sen de büroda çalışırsın.” şeklinde soru ve yorumlarla
karşılaşıyoruz. Bu işi yapamayacağımız düşüncesi her
gün önümüze sunularak üzerimizde psikolojik baskı kuruluyor. Bu baskı dışında şantiyelerde de birçok sorunla
karşı karşıyayız. Genelde kadınlara büro işlerinin erkeklere ise şantiye ve üretim işlerinin verilmesi, şantiye ortamının uygunsuzluğu (bazı şantiyelerde kadın tuvaletinin bile olmaması) gibi birçok sorunla karşı karşıyayız.
Bütün bu sorunlarımızdan hareketle, bizler genç-İMO
kadınları olarak genç-İMO Kadın Komisyonunu oluşturduk.
Amacımız; meslektaşlarımız arasında kadın sorunlarına
farkındalığı arttırmak, kadın bilincini geliştirmek, kadınların meslek alanlarına, Oda çalışmalarına katılımlarını
artırmak, kadın üyeler arasında iletişim ve etkileşimi
sağlamak ve çözüm arayışlarının tartışıldığı bir ortam
yaratmaktır.
Kültür ve Sanat
İnş. Müh. Alim ŞADAN
UĞUR ERSOY KİTAPLARI
Meslek Kitapları
1. Ersoy, U., An Introduction to Limit Design, METU,
Civil Engineering, Society Publication No. 2, 1962.
2. Ersoy, U., Betonarme Kesitlerin Taşıma Gücüne
Göre Hesabı, ODTÜ, 1971.
3. Ersoy, U., ve Atımtay, E., Betonarme - Temel İlkeler
ve Hesap Yöntemleri, Güven Kitabevi, 1975.
4. Ersoy, U., Betonarmede Burulma, Güven Kitabevi,
1975.
5. Ersoy, U., Tankut, T., Aktan, E., Erbatur, F., Atımtay, E.,
Taşıma Gücü El Kitabı, Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri
Gn. Md. No. 79/4, 1979.
6. Ersoy, U., ve Wasti, S.T., Introductory Mechanics of
Deformable Bodies, METU, 1983.
7. Ersoy, U., Betonarme - Temel İlkeler ve Taşıma Gücü
Hesabı, Bizim Büro, 1985 (ikinci baskı 1987, üçüncü
baskı 1992).
8. Ersoy, U., Reinforced Concrete, METU, 1986 (Reviewed in Concrete International, American Concrete
Institute).
9. Ersoy, U., ve Çıtıpıtıoğlu, E., Yüksek yapıların Tasarım ve Yapımında İzlenecek Temel İlkeler, İnşaat Müh.
Odası Yayını, İzmir 1988.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
10. Ersoy, U., Betonarme 2 Döşeme ve Temeller, Evrim
Yayınevi, İstanbul 1995.
11. Ersoy, U., ve Özcebe, G.,
Betonarme, Evrim Yayınevi, İstanbul, 2001.
Prof. Dr. Uğur Ersoy’un
yukarıda sıralanan eserleri dışında 60 adet yurtiçi
makale ve bildirisi, 26 adet
araştırma raporu ve bilimsel degiler dışındaki mesleki dergilerde yayımlanan
43 adet makalesi bulunmaktadır.
Öykü ve Anı Kitapları
1. “Bir Efsane Bir Demet İnsan”, Evrim Yayınları, 1995
2. “Bir Zamanlar Mersin’de”, Evrim Yayınları, 1997
(ATV, NTV ve Kanal-E’de en fazla satilan 10 kitap arasında yer aldı).
3. “Ustalarımdan Öğrendiklerim”, İMO Yayınları, 1999.
4. “Sislerin Ardından Kaybolmayanlar”, Artı Yayınları
1999.
5. “Bozkırı Yeşertenler (ODTÜ Anıları)”, Evrim Yayınları, 2003.
6. “Erguvan Renkli Yıllar”, Evrim Yayınları,2004
7. “Gördüklerim, Duyduklarım ve Düşündüklerim”,
Evrim Yayınevi, İstanbul, 2008
Ocak 2013 - 168 57
Kültür ve Sanat
Demokrat Parti (DP) kuruldu
(7 Ocak 1946)
Türk siyasi hayatında çok partili geçiş dönemini başlatan
parti olarak kabul edilen siyasi parti olan DP 1946 yılında
Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuad Köprülü tarafından kurulmuştur.
DP kurulmadan önce Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) çatısı
altında milletvekilliği yapan bu isimleri CHP ile ayrım noktasına getiren konulardan başlıcalar şunlardı. CHP döneminde özellikle savaş yıllarında ortaya çıkan karaborsacılık
sonucunda, sermaye tek elde toplanmıştı. Bu nedenle piyasaya olan arzda ciddi sıkıntılar yaşanmaktaydı. CHP tarafından bu sorunun çözümü için Varlık Vergisi getirilmişti.
Bu vergi uygulamada amacı dışında daha çok azınlıklara
ve gayri Müslimlere tatbik edildi ve CHP’nin kent burjuvazisinde güç kaybetmesine neden oldu. Bir diğer önemli
konu ise ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ idi. Söz konusu
dönemde ülke topraklarının yaklaşık olarak %70’i toprak
ağalarının elindeydi. Bu toprakların köylülere paylaştırılmasını öngören yasa taslağına Adnan Menderes ve arkadaşları
sert tepki gösterdi. Adnan Menderes’in kendisinin de ciddi
miktarda arazileri vardı. Bu süreç sonunda kimi ihraç edilerek kimi de istifa ederek CHP’den ayrılanlar DP’yi kurdu.
Bu iki ayrım konusu partinin kuruluşunda gelişen olaylarla
ilgiliydi. Temel ayrım konularının ise İttihat ve Terakki’nin
kuruluş sürecinde Jön Türkler’den ayrılan Osmanlı Ahrar
Fırkasına kadar gittiği düşünülmektedir. Aynı düşüncenin
1920’li yıllarda ki bir yansıması olarak da Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası görülebilir. Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkasının kapatılmasından sonra demokratik alanda kendini ifade edemeyen bu muhalif kanadın temsilcileri CHP
içinde erimiştir. Aslında bu dönem CHP’si için gizli bir iki
kanatlılık olduğunu söylemek çok da yanlış bir değerlendirme olamayacaktır.
14 Mayıs 1950 yılında yapılan seçimlerde DP tarihi bir başarı elde ederek çok iyi örgütlenmemiş bir parti olmasına
rağmen ciddi bir başarı elde etti. DP’nin bu başarısında
1940 ile 1950 arasında geçen 2. Dünya Savaşı yıllarının
payının büyük olduğunu düşünenler fazladır. Ülke ekonomisi bu dönemde ciddi sıkıntılar yaşamış ve karaborsacılık
alıp başını gitmiştir. Bu başarıyı 1923–1950 arası dönemde
yaşanan olumsuzluklara da bağlayan bir kesim vardır. Bu
kesimin iddiası, cumhuriyet devrimleri asıl iddialı olduğu
alan olan köylü ve işçi kitlelerine hiçbir zaman ulaşamamış
olduğudur.
Edebiyat dünyamızın ünlü romanı olan ‘İnce Memed’ için
yazdığı önsözde Fethi Naci: ‘CHP’nin 1950 yılında aldığı
seçim yenilgisini anlamayanlar bu romanı okusunlar’ diye
söyler. Romanda Kurtuluş Savaşı sırasında yan gelip yatanların, savaş sonrası nasıl savaş kahramanı olarak ağa oldukları anlatılır.
58 Ocak 2013 - 168
1950 yılında iktidarı devir alan DP’nin iki önemli avantajı
bulunmaktaydı. Bunlardan ilki hükümetin savaş yıllarında
önlem amaçlı olarak altın ve dolar rezervi ile dolu tuttuğu bir bütçeydi. İkinci önemli avantajı ise savaş sonrası
dönemde canlanan ekonomi de, savaşa girmediği için
birçok ülkeyle arası iyi olan dünya ticaretinde payı artan
bir Türkiye’nin olmasıdır. Bu tabloya Türkiye’nin NATO’ya
girmesi sebebiyle aldığı dış krediler ve Marshall yardımları
da eklenince DP’nin ilk yılları ekonomik açıdan çok iyi geçmişti. 1950–1953 yılları arasında gayri safi milli hasıla senelik %11,3 oranında artmıştı. Söz konusu dönemde tarımda
makineleşme sağlandı. Karayolları politikasına hız verildi,
köyler kasabalara kasabalar da kentlere hızlı bir biçimde bağlandı. Bu tablonun bir sonucu olarak 1954 yılında
oylarını DP daha da artırarak tekrardan iktidar olmuştur.
1954–1957 yılları arasında 1955 yılında DP’den ayrılanların
kurduğu Hürriyet Partisi ve ekonomik istikrarsızlıklar nedeniyle DP’nin oylarında ciddi bir kayıp yaşanmıştır. Bu kayıplar neticesinde 1957 yılı seçimlerini DP çok zor kazanmıştır.
1957 seçimlerinden sonra siyasi ortamda sertlik günden
güne daha da artmaya başladı. 1958 yılında, dış ödemeler dengesindeki bozukluk alınan dış borçları ödenemez
hale getirmişti. Türkiye’nin borçlandığı ülkeler arasında
kurulan bir konsorsiyum ile varılan mutabakat ile 4 Ağustos 1958’de ekonomik istikrar tedbirleri yürürlüğe girdi.
Yapılan devaülasyon ile Türk Lirası’nın değeri yeniden belirlendi. Doların fiyatı 2.80 liradan 9.02 liraya çıktı. Bu tedbir
dış ödeme dengesini biraz olsun sağladı ise bile yaşanan
ekonomik durgunluk, zamları, işsizliği ve iflasları da beraberinde getirmişti. İktidar ve muhalefet arasındaki kavga
1960 yılından itibaren artık en yüksek haline ulaşmıştı. CHP
Genel Başkanı’nın yurt gezileri engellenmek isteniyor, muhalif yazarlar tutuklanıyor basın sansürleniyordu. CHP’yi
ihtilal hazırlığı içerisinde olmakla suçlayan iktidar nisan
ayında basını ve muhalefeti soruşturmak amacı ile, gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları tutuklamaya
kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu kurdu.
Ülkedeki kaosun gitgide artması, sokaklarda çatışmalar
çıkması, iktidar-muhalefet arasındaki sertlik sonunda 27
Mayıs 1960 tarihinde Milli
Birlik Komitesi, Türk Silahlı
Kuvvetleri adına ülke yönetimine el koydu. Anayasa ve parlamento feshedildi. Siyasi faaliyetler askıya
alındı. 28 Mayıs 1960 tarihinde Org. Cemal Gürsel
başkanlığında bir hükümet kuruldu. Yeni anayasa
ve siyasi kurumların kurulması için çalışmalara başlandı. Tutuklu Demokrat
Parti’liler yargılanmak üzere Yassıada’ya gönderildi.
Demokrat Parti, 29 Eylül
1960’da kapatıldı.
Kültür ve Sanat
İnş. Müh. Tuğrul BAŞTAN
ÜŞENMEDİK, KADINLAR İÇİN OFSAYTI ANLATTIK
Bir giyim alışveriş mağazasına girdiğinizi düşünün.
Yanınızda bir kız arkadaşınız var ve o kişi sizinle
aynı takımda yer alıyor. Mağazada sevmediğiniz kız
arkadaşlarınız da mevcut. O kişileri de karşı takım
olarak kabul edelim. Takım arkadaşınızla birlikte
bir bluzu beğendiniz. Ancak karşı takımdaki sevmediğiniz kişilerde aynı bluzu beğendiler. Ama siz bu
bahsedilen bluzu onlardan daha önce kaptınız.
Kasanın kale olduğunu düşünelim. Karşı takımdaki
arkadaşlarınız bu durumda kasaya ulaşmamanız
için savunma yapmaya başlıyorlar ve kasanın önünde dikilmiş bekliyorlar.
Sizin de şöyle bir planınız var. Takım arkadaşınıza
diyorsunuz ki; “Sen kasanın arka tarafına geç, ben
sana bluzu atayım, ödemeyi yap ve bluzu alalım.”
Arkadaşınız kasanın arkasına yani karşı takım kız
arkadaşlarınızın arka tarafına geçiyor ve siz bluzu ona fırlatıyorsunuz. Bu durumda tabiki ofsayta
düşmüş oluyorsunuz.
Ancak, böyle yapmazsanız, sevmediğiniz o kızlarla yüzyüze, tartışarak, çirkefleşerek aralarından
sıyrılıp kasaya ulaşırsanız, ofsayta düşmezsiniz.
Şöyle bir şansınız da var. Siz tam bluzu fırlatacağınız sırada arkadaşınız kasa önünde savunma
yapan karşı takım kızlarının yanında durur, siz
fırlattığınız anda kasa arkasına koşmaya başlar ve
karşı takım kızlarından önce bluzu kaparsa ofsayta düşmemiş olursunuz. Fakat zamanlamayı çok iyi
ayarlamanız lazım.
Bluz fırlatıldığı anda takım arkadaşınızın bulunduğu
yerle ilgili çelişki olduğu durumda gözler yan hakeme (bu durumda yan hakem kasiyer oluyor) çevrilir. Yan hakem devam etmenize izin verirse ofsayta
düşmemiş olursunuz. Bluzu kaptıktan sonra şayet
ödemeyi yapabilirseniz buna da gol diyorlar.
İMO İzmir Şubesi Bülteni - www.imoizmir.org.tr
Ocak 2013 - 168 59
Oyun
ALİ İHSAN ARGIT
İNŞAAT MÜHENDİSİ
Bulmaca köşesi
İnş. Müh. Ali İhsan ARGIT
KARE BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
8
9
SUDOKU (Kolay)
10
1
5
2
6
3
4
7
9
2
1
1
5
6
4
3
5
6
7
2
5
7
5
7
7
6
8
9
3
1
6
5
4
8
2
8
5
3
8
8
1
2
6
7
9
9
10
SUDOKU (Orta)
3
SOLDAN SAĞA
1 – Bir ulusta ordu gücünün aşr seviyede ön plana
çkmas. 2 – Bildiğini doğru olarak açklama – Slâyt,
Saydam tabaka üzerine çekilen pozitif fotoğraf. 3 – Terzi
keseceği – Hollanda’nn uluslararas işareti. 4 – Arsenik
elementinin simgesi – Balk yumurtas ile yaplan bir
meze türü. 5 – Gözü kapal inanlan düşünce.– Sivas iline
ait ilçe. 6 – Altn kökü – Ters, zt, karşt. 7 – Satranç da
bir taş – Büyük çivi. 8 – Yunan büyük harfi tipinde
düzenlenmiş Slav alfabe ve yazs – Olağandan daha
büyük. 9 – Sazlk ve kamşlk alan anlamnda İzmir’de bir
semt. 10 – Patlcangillerden, geniş yaprakl, mavi çiçekli,
meyveleri sar, çok yllk bir bitki, kankurutan – Eski dilde
ayak.
2
4
9
5
7
4
6
3
6
8
1
1
6
8
7
5
9
2
4
9
8
9
5
8
SUDOKU (Zor)
YUKARIDAN AŞAĞI
1– Eski dilde Mekanik – Nazi hücum ktas. 2 – Bir
hayvan – Ana yoldan ayrlan yolun başlangç noktas.
3 – Küçük limon – Güzel söyleme ve yazma yeteneği
4 – Gelir getiren mülk – Soylu, asil, Eli açk, cömert. 5
– Azarlama, başa kakma – Anadolu’nun baz
bölgelerinde Gökkuşağna verilen ad. 6 – Harman
yerinde kalan taşl ve toprakl karşk tahl – Bir
toplumda gücü ve saygnlğ olan kişi veya grup.7 –
Kuşatan, çeviren – Kuzu’nun ikinci hecesi. 8 – İlkel
benlik – Taksim edilecek, dağtlacak yer. 9 –
Aralarnda evlilik bağ olmayan kişiler arasndaki cinsel
ilişki – Çölde uzaktan su gibi görünen şk yanlmas,
lgn. 10 – Büyükbaş hayvan – Zeytin küspesi.
8
7
9
4
9
3
2
1
7
6
8
9
2
6
5
9
3
4
5
9
8
7
1
Çözümleri sayfa 47’de
60 Ocak 2013 - 168
Çözümleri sayfa …….. da

Benzer belgeler