türkiye` de doğrudan yabancı yatırımlar

Transkript

türkiye` de doğrudan yabancı yatırımlar
seta .
Analiz
S E TA | S i y a s e t , E k o n o m i v e To p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı Va k f ı | w w w. s e t a v. o r g | O c a k 2 0 1 1
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YABANCI
YATIRIMLAR
M. EMIN ERÇAKAR, ERDAL TANAS KARAGÖL
S E TA
A N A L İ Z
seta .
Analiz
S ay ı: 3 3 | O c a k 2 0 1 1
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YABANCI YATIRIMLAR
M. EMİN ERÇAKAR, ERDAL TANAS KARAGÖL
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ | 4
DÜNYADA DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR | 6
TÜRKİYE’DE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARI | 9
TÜRKIYE’DE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI: 2003 YILI
ÖNCESI | 9
TÜRKIYE’DE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI: 2003 YILI
SONRASI | 17
DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARI VE EKONOMIK PERFORMANS | 21
SONUÇ VE ÖNERİLER | 23
2 0 1 1 © Ya y ı n h a k l a r ı m a h f u z d u r
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
ÖZET
Türkiye, içerisinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler kategorisi değerlendirmesinde yabancı sermaye çekmede gerek nüfus bakımından, gerekse jeostratejik konum ve ekonomik büyüklük bakımından bulunduğu konuma uygun bir pay alamamıştır. Türkiye, 2001 yılından başlayan reformları ile
kamu bütçe dengesi, ekonomik büyüme ve enflasyon gibi makro ekonomik değişkenlerde önemli
başarılar sağlamıştır. Makroekonomik anlamda küresel ekonomiye uyumu sağlayan yapısal reformlar, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımlar için cazip hale gelmesini sağlarken; finans alanında yapılan reformlar Türkiye’nin küresel krizden hızlı bir şekilde çıkmasına yardım etmiştir. 2002 yılından
itibaren AK Parti hükümetinin, AB adaylığı üyeliği sürecinin de katkısıyla hızla gerçekleştirdiği reformlar, ekonominin daha liberal hale gelmesi, finans alanında verimliliğin ve direncin artırılması ve
sosyal güvenlik sisteminin yeniden düzenlenmesi de ekonomiye istikrar sağlamıştır. Bu reformlar
ayrıca öngörülebilir bir ekonomik yapının oluşturulmasına katkı sağlamış ve yatırım ortamını iyileştirmiştir. 2010 yılında Anayasa’da yapılan değişiklik ile “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.”
denilmesinin de yatırımları artırıcı bir etki yapacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla, uluslararası doğrudan yatırımları çekmek için, ekonomik, siyasi ve yasal yönden istikrarlı bir ülke olmak önem arz
etmektedir.
3
S E TA
A N A L İ Z
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YABANCI YATIRIMLAR
GİRİŞ
Günümüz koşullarında ülkeler, gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan niteliklerine
sahip olsunlar makro ekonomik hedeflere ulaşma konusunda aslında ortak amaçlar
gütmektedirler. Tam istihdama ulaşma, fiyat istikrarını sağlama, adil gelir dağılımı,
ödemeler dengesinin sağlanması gibi hedefler, tüm ülkeler için çağdaş normların
yakalanması noktasında ortak öncelikler arasında yer almaktadır. Gelişmiş ülkeler, alt
yapılarının görece tamamlanmış oluşu, sosyal ve ekonomik göstergelerde daha üst
seviyelerde yer almalarından dolayı dünyada söz sahibi olma vasfına erişebilmişler ve
bu hedeflere ulaşma konusunda göreceli olarak genellikle daha başarılı olmuşlardır.
Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda ise yurtiçi tasarruf düzeyleri düşüktür. Bu nedenle, bu ülkelerin gayrisafi milli hâsılaları yetersiz, nüfusları da nispeten fazla olduğundan kişi başına düşen gelir düzeyleri düşük kalmaktadır. Bu ülkelerde yüksek oranda tüketim eğilimi, gelirden tasarrufa ayrılan payın düşük miktarlarda kalmasına yol
açarken, ülkede bir tasarruf açığı ortaya çıkacağından, kaynak yetersizliği söz konusu
olmaktadır. Bunun yanında, gelişmiş ülkelerde var olan teknolojik yenilikleri de içerebilecek yatırımların gerçekleştirilebilmesi zaten yetersiz durumda olan iç tasarruflara
ilave olarak yabancı yatırımların katkısını gerektirmektedir.
Doğrudan yabancı yatırım kavramını çeşitli şekillerde tanımlamak mümkündür. Buna
göre; “bir ülkenin kısa bir süre içinde kaynaklarını ve buna bağlı olarak da ekonomik
gücünü etkileyebilmek için karşılığını değişik biçimlerde ileride ödemek üzere diğer
ülkelerden sağladığı mali ve/veya teknolojik kaynaklardır” şeklinde tanımlanabilir.1
4
OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development – Ekonomik İşbir1. Uras, T. G.(1979). Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları, Formül Matbaası, İstanbul.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
liği ve Kalkınma Teşkilatı) normlarına göre de; yabancı sermaye yatırımları (FDI - Foreign Direct Investment - Doğrudan Yabancı Yatırımlar) “bir ülkede yerleşik kişi ya da kurumların bir başka ülkede kalıcı ekonomik çıkar elde etme amacını” ifade etmektedir.
Doğrudan yatırım denildiğinde; “bir firmayı satın alma, yeni kurulacak bir firma için
kuruluş sermayesi sağlama ve/veya mevcut bir firmanın sermayesine katılma yoluyla, bir ülkenin firmaları tarafından diğer bir ülkeye yapılan ve teknoloji, know-how,
işletmecilik bilgisi, işgücü ve yatırımcının kontrol yetkisini de kendisi ile birlikte getiren yatırımlar” anlaşılmaktadır.2 2003 yılında yürürlüğe giren 4875 sayılı yeni ‘Yabancı
Sermaye Kanunu’ na göre ise doğrudan yabancı yatırım dendiğinde; yabancı yatırımcı
tarafından,
a)Yurt dışından getirilen Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nca alım satımı yapılan
konvertibl para şeklinde nakit sermaye, devlet tahvilleri hariç olmak üzere şirket menkul kıymetleri, makine ve teçhizat, sınai ve fikri mülkiyet hakları ile,
b)Yurt içinden sağlanan yeniden yatırımda kullanılan kar, hasılat, para alacağı veya
mali değeri olan yatırımla ilgili diğer haklar, doğal kaynakların çıkarılması ve aranmasına ilişkin haklar gibi iktisadi kıymetler aracılığıyla yeni şirket kurmayı veya şube açma-
Gelişmekte olan
ülkelerin tasarruf
açığını kapatmanın
yanında, doğrudan
yabancı yatırım,
geldiği ülkeye
rekabet faktörünü
de beraberinde
getirmektedir.
yı, menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi veya menkul kıymet borsalarından
en az % 10 hisse oranı ya da aynı oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut
bir şirkete ortak olmak anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere Türkiye’ye yabancı yatırım
çekilmesi amacıyla Kanun’un güncellenmesinde yabancı sermaye tanımı ayrıntılı olarak yer almış bulunmaktadır.3
Gelişmekte olan ülkelerin tasarruf açığını kapatmanın yanında, doğrudan yabancı
yatırım, geldiği ülkeye rekabet faktörünü de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla,
doğrudan yatırımlar, hisse senedi ve tahvil ihraç ederek uluslararası piyasalarda satmak ve çeşitli kredi araçlarından yararlanmak biçimlerinde görülen diğer uluslararası
sermaye hareketlerinden ayrılmış olmaktadır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları,
ilgili ülkeyi hemen terk edemeyecekleri için ülke riskini de üstlenmiş olmaktadırlar. Bu
nedenle, bu yatırımlar gideceği ülkenin makro ekonomik verilerini ve geleceğe ilişkin
beklentilerini çok iyi tahlil ederek en az oranda risk almaya çalışmaktadırlar. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları genelde çok uluslu şirketler tarafından, gelişmekte
olan ve az gelişmiş ülkelere doğru kaymaktadır. Genellikle emek yoğun üretim yapan
firmaların, işgücünün ucuz bulunduğu gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yatırım
yapma arzusu, doğrudan yabancı sermayeyi bu ülkelere kaydırmaktadır.4
2. Selamoğlu, G.(1985). Yabancı Sermaye, Türkiye İş Bankası İktisadi Araştırmalar Genel Müdürlüğü Yayınları,
İstanbul.
3. 25141 sayı ve 17.6.2003 tarihli Resmi Gazete.
4. Tuğlu, A.(2003). Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları ve Bu Yatırımların Vergilendirilmesi, Yaklaşım, Sayı:125
Mayıs 2003, s. 105.
5
S E TA
A N A L İ Z
Dunning (1993)5 “özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren ekonomik alanda gözlemlenen değişim sürecinin, ülkeler arası karşılıklı bağımlılıklara yol açmasından ötürü, ülkelerin dış dünyaya kapalı ekonomik politikalar izlemesini olanaksızlaştırdığını belirterek, büyüme, ekonomik kalkınma ve refah düzeyine ulaşabilmek
amacıyla, hem ülkeler hem de firma düzeyinde eski kuralların hâkimiyetini yitirdiğini”
ifade etmektedir. Bu değişimi zorunlu hale getiren unsurlar ise; rekabet, teknolojik gelişmeler, liberalizasyon ve küreselleşme olgularıdır.6 Uluslararası sermaye akımlarının
bir türünü oluşturan doğrudan yatırımlar, üretime dönük yapıları ile yatırım yapılan
Uluslararası
sermaye
akımlarının bir
türünü oluşturan
doğrudan
yatırımlar, üretime
dönük yapıları ile
yatırım yapılan
ülkeye kaynak
girişinin yanı
sıra teknoloji,
yönetim bilgisi ve
ticari sırların da
transfer edilmesini
sağlamaktadır.
ülkeye kaynak girişinin yanı sıra teknoloji, yönetim bilgisi ve ticari sırların da transfer
edilmesini sağlamaktadır. Bu nedenle, ülkeler tarafından daha fazla doğrudan yatırım
çekebilmek amacıyla, yatırım ortamının iyileştirilmesine önem gösterilmektedir.
Bu raporun amacı, Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımların yapısı ve kompozisyonunu incelemek ve günümüzde artan önemi nedeniyle bu yatırımları artırmak ve sürdürülebilir bir doğrudan yatırım yönetimi için öneriler sunmaktır.
DÜNYADA DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR
Dünyada II. Dünya Savaşı sonrasında, belli özelliklere sahip yeni borçlanma türlerinin
ortaya çıktığı bir dönem başlamıştır. Savaştan güçlü çıkan ABD, savaş sonrası dönemin
daha ilk yıllarında, Marshall Planı çerçevesinde Amerika, yıkılan Avrupa ekonomilerinin onarımı için yardım yaparken, aynı zamanda Komünizmin Avrupa’da yayılışını
engellemeye çalışmış ve kendisini desteklemiş olan ülkelere çeşitli yardım programlarıyla çok büyük miktarlarda kaynak transferi sağlamıştır. Sermaye sahibi Batı ülkelerinin yaptıkları bağış veya kredi adı altındaki bu kaynak transferlerinin getirdiği siyasi,
askeri ve ekonomik yükün hissedilir derecede artması sonucu söz konusu ülkelerin bu
işlemleri kurumsallaştırmaya karar vermeleri ile ‘uluslararası finansman kurumları’ dönemi başlamıştır. Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (WB), Ekonomik İşbirliği
ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ve Avrupa Yatırım Bankası (EIB) gibi kuruluşların süratle
gelişmeleri bu döneme rastlamaktadır.
Doğrudan yatırımlar başlangıçta ABD şirketlerinin önderliğinde gerçekleşmiştir. Bu
yatırımlar önce Kuzey Amerika ve Kanada’da başlamış, daha sonra Güney Amerika,
Avrupa ve son olarak da Asya’ya kaymıştır. ABD şirketleri, özellikle Avrupa’da ticaret
yoluyla elde etmiş oldukları pazarları sürdürmek amacıyla Avrupa’ya yerleşmişlerdir.7
Savaş sonrası ekonomilerini toparlamaya başlayan Avrupa ülkeleri ABD’yi izlerken,
6
5. Dunning, J.(1993). Trade, Location of Economic Activity and the MNE: A Search for an Eclectic Approach,
The International Political Economy of Direct Foreign Investment, Volume I, Edward Elgar Publishing Limited,
England.
6. UNCTAD.(2003). FDI Policies for Development, World Investment Report.
7. DPT(2000). Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Özel İhtisas Komisyonu Raporu, VIII. Beş Yıllık Kalkınma
Planı, Ankara 2000, s. 6.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
Japonya’nın da devreye girmesiyle yabancı yatırımlar dünya üzerinde yayılmaya başlamıştır. Savaş sonrası dönemde, doğrudan yabancı yatırımlar iki grup halinde incelenebilecek özel şirketler tarafından gerçekleştirilmiştir.8 Birinci grupta yer alanlar,
savaş öncesi dönemde uluslararası boyutu olan ve az gelişmiş ülkelerle bazı gelişmiş
ülkelerde temel madde, gıda ve tarımsal araç sanayilerinde faaliyet gösteren şirketlerdir. İkinci grup ise, dinamik yerel rekabet ve dış ticaret engelleri ile karşılaştıkları
dış pazarlarını korumak amacıyla ihracattan doğrudan yatırımlara dönen firmalardan
oluşmaktaydı. Bu grup firmaları ilgilendiren sektörler; kimya, elektronik, otomobil, dayanıklı tüketim malları gibi rekabet avantajları olan oligopol piyasalar olup, incelenen
dönemde gelişmiş ülkelerin temel sektörlerini teşkil etmekteydi. Bu alanlarda faaliyet
gösteren şirketler, çoğunlukla araştırma-geliştirme konusunda karşılaştırmalı üstünlüğü bulunan ve yatırımın finansmanını en azından başlangıçta kendi ülkelerinden
sağlamak zorunda olduklarından paraları güçlü olan ülkelerden çıkmışlardır.
1950-1960 arası dönemin yabancı sermaye açısından en önemli özelliği, çok uluslu şirketlerin sayıca hızla artmaları ve aşırı biçimde büyümeleri olmuştur. Doğrudan yatırımlar bu yıllarda gerek mutlak rakamlar itibariyle, gerekse gayrisafi milli hasıla (GSMH),
dış ticaret, yurtiçi yatırımlar gibi ekonomik göstergelerin büyüme hızlarına kıyasla
çok önemli gelişmeler göstermişlerdir. 1960 - 1973 arası 13 OECD ülkesinin toplam
uluslararası yatırımlarının yıllık ortalama büyüme hızı dolar fiyatlarıyla % 12 civarında
olup, ortalama gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) artış hızının 1.5 katı üzerinde ve dış ticaret büyüme hızlarına yakındır. Menşe ülke olarak yine ABD önderliğini sürdürürken,
bu ülke menşeli çok uluslu şirketlerin yurt dışındaki üretimleri ABD ihracatının 1960
yılında yaklaşık olarak 3 katı, 1971’de ise 4 katıdır. 1970’lere kadar gelişmiş ülkelerin
toplam dış yatırımlarının yarıya yakın bölümü ABD’ye aittir. 1950’lerden sonra kambi-
Doğrudan yabancı
yatırımların dünya
genelindeki
dağılımı içinde
gelişmiş ülkeler
aslan payını
almakla birlikte
son yıllarda
birçok gelişmekte
olan ülke de
(nisbî olarak)
önemli ölçüde
doğrudan yabancı
yatırım çekmeyi
başarmışlardır.
yo kontrolleri, cari işlemler kısıtlamaları, sermaye hareketleri işlemleri kısıtlamalarına
son verilmeye başlanmasıyla önemli değişmeler ortaya çıkmıştır.9 Takip eden yıllarda,
üçüncü dünya ülkeleri doğrudan yatırımlar için uygun ekonomik ortamın tesisini sağlamak amacıyla çeşitli muafiyet ve teşvikler uygulamaya başlamışlardır.10
Doğrudan yabancı yatırımların dünya genelindeki dağılımı içinde gelişmiş ülkeler aslan payını almakla birlikte son yıllarda birçok gelişmekte olan ülke de (nisbî olarak)
önemli ölçüde doğrudan yabancı yatırım çekmeyi başarmışlardır.11 Bu ülkeler, aktif bir
şekilde yabancı firmalara çeşitli vergi istisna, muafiyet ve teşviklerin yanı sıra pazar öncelikleri, altyapı hizmetleri ve hatta tekel hakları vererek yabancı yatırımları çekmeye
çalışmaktadırlar.12 Daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda gelişmekte
8. Uzunoğlu, S., Alkin K., Gürlesel C.F.(1995). Uluslararası Sermaye Hareketlerinin Gelişmekte Olan Ülkelere
Etkileri ve Türkiye, İMKB Araştırma Yayınları No:6, İstanbul.
9. Esen, O.(1998). Sermaye Kontrolleri Üzerine Bazı Gözlem ve Değerlendirmeler, Türk İş 1998 Raporu, Türk İş,
1998, s. 232.
10. �������������������������������������������������������������������������������������������������������������
Frank, I.(1985). Foreign Enterprise in Developing Countries, The John Hopkins University Press, 1985, s. 2.
11. ����������������������������������������
UNCTAD. (2006). Handbook of Statistics.
12. ����������������������������������������������������������������������������������������������������������
Bouoiyour, J. (2003).The Determining Factors of Foreign Direct Investment in Morocco, Erişim www.erf.org.
eg/CMS/getFile.php?id=643.
7
S E TA
A N A L İ Z
olan ülkeler arasında kıyasıya bir rekabetten söz edilebilir. Eski Doğu Bloku ülkelerinin
(geçiş ekonomileri) devreye girmesi ile birlikte bu rekabet daha da kızışmıştır. Verilen
desteğin arkasında yeni ve/veya gelişmiş üretim teknolojisi bilgisinin (know-how) yerli firmalara aktarılmasını sağlamak, yönetim becerisini geliştirmek, işgücü verimliliğini
artırmak, istihdam olanaklarını geliştirmek ve genel olarak ekonomik büyümeye katkı
sağlama beklentisi yatmaktadır.
II. Dünya Savaşı’ndan 1990’lı yıllara kadar, genel olarak gelişmekte olan ülkelerde doğ-
Altyapı sorunu
ve bu işler için
ek masrafa gerek
olmayışı, ekonomi
ve politikalardaki
kararlılık ve siyasi
istikrarın varlığı
gibi nedenlerle
gelişmiş ülkelere
doğrudan yabancı
yatırım daha fazla
gitmektedir.
rudan yabancı yatırımcılara karşı şüphe ve güvensizlik duyulan bir ortamın geçerli
olduğu söylenebilir. Bu yaklaşımda, yabancı yatırımların sömürgeciliğin bir aracı olduğu, yerli sanayiyi öldüreceği ve uzun vadede döviz çıkışına yol açacağı inancının etkisi
görülmektedir.13 Ancak 90’lı yıllara doğru durum değişmiş, gelişmekte olan ülkelerin
birçoğu çeşitli düzenlemeler yoluyla uluslararası yabancı sermaye hareketlerinden
daha fazla pay alma gayreti içine girmişlerdir. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan
bir araştırmaya göre, 1990’lı yıllarda gelişmekte olan ülkelerde yatırım iklimiyle ilgili
düzenlemelerin (toplam 750 adet) %94,2’si doğrudan yabancı sermaye lehine olmuştur.14 Sadece 2001 yılında ise 71 ülkenin doğrudan yabancı yatırım kanunlarında 208
değişiklik yapılmış ve bunların 194’ü (% 93) daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekebilmek için gerçekleştirilmiştir.15 Bu politika değişikliğinde bu ülkelerin birçoğunun
aldıkları dış borç ve kredilerin faizlerini bile ödeyememeleri etkili olmuştur.
Dünya üzerindeki doğrudan yabancı yatırımlarda daha çok gelişmiş ülkelerin tercih
edildiği bilinen bir gerçektir. Altyapı sorunu ve bu işler için ek masrafa gerek olmayışı,
ekonomi ve politikalardaki kararlılık ve siyasi istikrarın varlığı gibi nedenlerle gelişmiş
ülkelere doğrudan yabancı yatırım daha fazla gitmektedir. Bununla birlikte 2004 yılında 9.800 yeni yatırımın 5.800’ü gelişmekte olan ve geçiş dönemi ülkelerine yapılmıştır.
Bu yeni projelerde aslan payını 1.529 adetle Çin elde etmeyi başarmıştır. Hindistan’da
685, Rusya’da 377, Brezilya’da 258, Singapur’da 173, Birleşik Arap Emirlikleri’nde 156,
Meksika’da 154, Malezya’da 125, Hong Kong’da 122, Tayland’da 121, Kore’de 100 yeni
proje gerçekleştirilirken, Türkiye’de bu sayı 64 gibi çok düşük bir seviyede kalmıştır.
2006 yılına gelindiğinde Türkiye, 20,1 milyar dolar ile en çok aşama kaydeden ülkelerdendir. Türkiye, 2005 yılında dünyada 23. durumda iken, 2006 yılında 16. sıraya
yükselmiş ve böylece gelişmekte olan ülkeler sıralamasında beşinci sırada yer almıştır. Gelişmekte olan ülkeler arasında birinci olan Çin ise 70 milyar dolarlık doğrudan
yabancı sermaye yatırımı almıştır. Ayrıca Türkiye kendisi de dış dünyada 2006 yılında
934 milyon dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapmış ve Türkiye bu yatırım
seviyesi ile dünya sıralamasında 51. sıraya oturmuştur. Yabancı sermaye yatırımı girişi
açısından sıralamada en çok sıçrama yapan ülkeler ise Avustralya, İsviçre, Lüksemburg
ve İsveç’tir.
8
13. DPT.(2000). Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Özel İhtisas Komisyonu Raporu, VIII. Beş Yıllık Kalkınma
Planı Yayın No: DPT:2514-ÖİK:532, Ankara.
14. �������������������
DPT.(2000), a.g.e.
15. ���������������������������������������������������������������������
UNCTAD.(2003). FDI Policies for Development, World Investment Report.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
Dünya genelinde, 2008 yılında % 14 oranında sınırlı bir daralma görülen global doğrudan yabancı yatırım akışlarına, krizin etkileri 2009 yılında daha derinden yansımıştır.
UNCTAD’ın ilk geçici verilerine göre, 2009 yılında %39 oranında düşüş ile 1 trilyon dolar civarında global doğrudan yabancı yatırım akışı gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan
ülkelere ve geçiş ekonomilerine girişlerde 2008 yılında düşüş değil yaklaşık %35 düzeyinde artış görülürken, 6 yıllık kesintisiz büyümenin ardından 2009 yılında bu grup
ülkelere doğrudan yabancı yatırım girişlerinde %39 oranında düşüş görülmüştür. Gelişmiş ülkeler arasında, İngiltere, İsveç, İspanya, ABD ve Japonya’ya doğrudan yabancı
yatırım girişlerinde % 50’nin üzerinde düşüş gözlenmiştir.16 Global sınır-ötesi birleşme
ve satın alma işlemlerinde 2008 yılında % 35 olan düşüş, 2009 yılında oldukça keskinleşerek ilk geçici verilere göre % 66 oranında olmuştur. 2010 yılında global uluslararası
doğrudan yatırım akışlarında kriz öncesi hacimlere ulaşılması beklenmese de, 2009
yılına göre sınırlı oranda bir toparlanma öngörülmektedir.17
TÜRKİYE’DE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARI
Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları: 2003 Yılı Öncesi
Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım faaliyetleri 1954’te kabul edilen 6224 Sayılı “Yabancı Sermaye Kanunu” ile resmî bir çerçeveye oturtulmuştur. Bu Kanun; Türkiye’de,
1950’lerden 2003’e kadar geçen sürede çıkarılan ve yabancı sermaye konusunda
oldukça liberal hükümler içeren bir kanundur. 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik
Kanunu, yabancı yatırımı “memleketin iktisadi inkişafına yararlı olması, Türk hususi teşebbüslerine açık bulunan bir faaliyet sahasında çalışması ve inhisar veya hususi bir
imtiyaz ifade etmemesi” koşullarıyla her alanda çalışmakta özgür bırakıyordu.
Bu Kanun’da, sermaye kavramı da geniş tutulmuştur. Kanun’un 2. maddesine göre; ‘bir
kuruluşun kurulması, tevsii ya da yeniden faaliyete geçirilmesi için gereken;
-Yabancı sermaye biçimindeki sermaye,
-Makine, teçhizat, alet ve bu nitelikteki mallar, yedek parçalar ve malzeme ile Yabancı
Sermayeyi Teşvik Komitesinin kabul edeceği diğer gerekli mallar,
-Lisanslar, patent hakları ve alameti farika gibi fikri haklar ve hizmetler 9. madde gereği yeniden yatırılarak sermayeye eklenen karlar ana sermaye’ kapsamına alınırlar.18
16. �������������������������������������������������������������������
UNCTAD. (2010). World Investment Report Global Trends in FDI 2010.
17. �����������������������
UNCTAD. (2010). a.g.e.
18. ���������������������������������������������������������������������������������������������������������
T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yabancı Sermaye Mevzuatı, Yabancı Sermaye Genel Müd., Mayıs 2001,
Ankara, s.2.
9
S E TA
A N A L İ Z
6224 sayılı Kanun’la, yabancı yatırımlara mali konularda da birçok kolaylıklar tanınmıştır. En önemlisi, kar transferlerindeki kısıtlamalar kaldırılmıştır. Faaliyet sonucunda elde edilecek kâra vergi payı çıkarıldıktan sonra herhangi bir sınırlama olmaksızın
transfer olanağı sağlanmıştır. Girişimin kısmen ya da tamamen tasfiyesi durumunda
satış gelirinin yabancı ortağa isabet eden miktar ile girişimdeki ana sermayenin makul
fiyatla satışı sonucu elde edilecek gelirin ve dış kredilerin taksit ve faizlerinin transferine de olanak sağlanmıştır. Hisse senetlerinin temettüleri ya da hisse senedi satışı
sonucu elde edilecek gelirin de transferi mümkündür. Bir başka mali kolaylık da Maliye
Bakanlığı’nın, yabancı sermayeli kuruluşun alacağı dış kredilerin taksit ve faizleri için
teminat ya da kefalet karşılığı 1 milyar TL’nı geçmemek üzere Bakanlar Kurulu Kararı ile
kefalet verebilmesi olanağıdır.
Yabancı sermayeli kuruluşlara etüt, kuruluş ve işletme dönemlerinde işçi, ustabaşı,
teknik eleman, uzman ve kalifiye personeli Bakanlığın izniyle çalıştırabilme olanağı
tanınmıştır. Bu kişilere bazı gümrük muafiyetleri ve kazançlarının dışarıya transferi
olanakları da sağlanmıştır. Kanun, yerli girişimlere tanınan tüm haklar, muafiyetler ve
kolaylıklardan aynı sahada çalışan yabancı sermayeli kuruluşların da yararlanabilmelerine imkân vermektedir (Md: 10). Herhangi bir çalışma alanında yabancı yatırımlara
hiçbir sınırlama getirmeyen 6224 sayılı Kanun, kapsam olarak gayet liberal ve teşvik
edici yapıdaydı. Ancak, bu Kanun’un liberal olduğu kadar yeterince açık olmaması,
farklı politik ve bürokratik çevrelerce çok değişik biçimlerde yorumlanması sonucunu
doğurmuştur. Özellikle 1. maddede belirtilen ‘yabancı sermayenin ülkenin ekonomik
kalkınmasına yararlı olması’ konusunda nasıl ve hangi kriterlere göre karar verileceğinin belirsizlik taşıması söz konusuydu. Dünya genelinde bakıldığında, 1950’li yıllar,
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının hızlanmaya başladığı bir dönemdir. 1944’te
Bretton Woods sistemi ile oluşturulan para sistemi ile doların uluslararası para olarak kabul edilmesiyle, bir yandan ABD orijinli çok uluslu firmalarca büyük miktarda
yatırımlar yapılmaya, diğer yandan da ABD askeri ve ekonomik yatırımlar yapmaya
başlamıştır. Türkiye’de ise söz konusu dönemde yürürlükte olan 1954 tarihli 6224 sayılı yasa, daha önce bahsedildiği üzere dönemin koşullarına göre oldukça liberal bir
yasa hüviyetindeydi. Daha sonraki süreçte ülkenin siyasi koşulları ve akabinde planlı
kalkınma döneminin başlaması ile birlikte, yabancı sermaye girişi ile ilgili yapılan bir
başka düzenleme 1963 tarihli 17 Sayılı Karar’dır.19 Bu karara göre; Yabancı Sermayeyi
Teşvik Kanunu ve Petrol Kanunu dışında ülkenin ekonomik kalkınması için gerekli ve
faydalı görülecek alanlarda iş yapmak veya ticari bir ortaklığa katılmak isteyen yabancı, gerçek ve tüzel kişiler yapacakları işin gerektirdiği öz sermayeyi dışarıdan döviz olarak getirmek zorundadır. Fakat bu kararla yurda girecek yabancı sermaye yatırımında,
10
menkul-gayrimenkul, mal alım satımı, kar, faiz ve benzeri işlemlerden doğan kazanç19. ��������������������������������������������������������������������������
Şahin, H. (1997). Türkiye Ekonomisi, Ezgi Yayınları, 4.b., Bursa, s. 306.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
larının ülke dışına çıkarılması ve kullanılması yasaklanmıştır. Uygulamada ise bu yasak
delinmiş ve hükümetlerin konu ile ilgili olarak zaman zaman aldıkları kararlarla 17 Sayılı Karar çerçevesinde faaliyet gösteren yabancı sermayeli ortaklıkların döviz işlemleri
serbestleştirilmiştir. Bu nedenle, kar tahakkukunun fazla söz konusu olmadığı yabancı
sermaye bu kararname çerçevesine girmektedir. Bunlar yabancı firmaların Türkiye’de
büro, şube, temsilcilik, acente gibi oluşumlar içinde bulunması halleridir.20
Tablo 1’de görüldüğü üzere her ne kadar 6224 sayılı yasa döneminin çok ilerisinde
bulunsa da, Türkiye’ye 1954-1980 döneminde gelen yabancı sermaye tutarı önemli
bir miktara ulaşmamıştır. 1980 yılı sonu itibariyle ancak 281 milyon dolar tutarında
bir yabancı sermaye girişi gerçekleşebilmiştir. Bu tutarın 197 milyon dolarlık kısmının
1973 yılına kadar gerçekleştirilmiş olması da dikkat çekicidir. 1977’de döviz sıkıntısının
başlaması ile kar transferlerinin yapılamaması yabancı sermaye girişini yavaşlatmıştır.
Diğer yandan, 1974 ve 1979 yıllarında ülkeye yeni sermaye girişi bir yana, ülkeden
yabancı sermaye çıkışı bile olmuştur. Buradan da anlaşılmaktadır ki, bir ülkenin sadece
yasal düzenlemelerle doğrudan yabancı yatırım çekmesi pek mümkün görülmemektedir. Gerçekleşen rakamlar, Türkiye gibi iç piyasası geniş, ekonomik potansiyeli zengin ve stratejik konumu elverişli bir ülke için son derece yetersiz kalmaktadır. Yaban-
Her ne kadar
6224 sayılı yasa
döneminin çok
ilerisinde bulunsa
da, Türkiye’ye 19541980 döneminde
gelen yabancı
sermaye tutarı
önemli bir miktara
ulaşmamıştır.
cı ortaklı kuruluşların bir kısmı elverişli ortam bulamadıkları için ülkeyi terk etmiştir.
Dolayısıyla, bir ülkeye özel yabancı sermaye yatırımlarının girmesi için bu koşullar ve
liberal mevzuat yeterli olmamaktadır.
1980 yılından sonra doğrudan yabancı yatırımlar konusunda bu trend önemli ölçüde
değişmiştir. İç politikada istikrarın sağlanması, 24 Ocak Kararları ile birlikte ekonomik
krizin atlatılmasında gösterilen çaba ve ekonomik reformların devam ettirilmesindeki
kararlı tutum, yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine olan güvenini artırmıştır. Bu
gelişmede önemli rol oynayan faktörlerden birisi de, yetkililerin yabancı sermaye ile
ilgili yasal düzenlemelerle idari işlemlerin daha basit ve açık hale getirilmesinde gösterdikleri gayrettir.
11
20. ��������������������������������������������������������������������������
Hiç, S. (1994). Türkiye Ekonomisi, Filiz Kitabevi, 2.b., İstanbul, s.114.
S E TA
A N A L İ Z
Tablo 1: 6224 Sayılı Kanun Kapsamında Türkiye’ye Gelen Yabancı Sermaye
Yıllar
1954 Öncesi
1954
1955
1956
1957
1958
1959
1960
1961
1962
1963
1964
1965
1966
1967
1968
1969
1970
1971
1972
1973
1974
1975
1976
1977
1978
1979
1980
Yıllık
Milyon $
2.8
2.2
1.2
3.4
1.3
1.1
3.4
1.9
1.2
4.2
4.5
11.9
11.6
9.7
9.0
13.9
13.2
9.0
11.7
12.8
67.3
-7.7
15.1
8.9
9.2
11.7
-6.4
53.0
Birikimli
Milyon TL
7.9
6.1
3.3
9.4
3.6
4.5
20.5
16.3
10.9
37.4
40.0
103.9
88.8
86.9
80.3
107.7
109.6
89.4
150.7
173.2
918.7
-106.7
215.0
140.3
162.6
275.0
-237.8
-
Milyon $
2.8
5.0
6.2
9.6
10.9
12.0
15.4
17.3
18.5
22.7
27.2
39.1
50.7
60.4
69.4
83.3
96.5
105.5
117.2
130.0
197.3
189.6
204.7
213.6
222.8
234.5
228.1
281.1
Milyon TL
7.9
14.0
17.3
26.7
30.3
34.8
55.3
71.6
82.5
119.9
159.9
263.8
352.6
439.5
519.8
627.5
737.1
826.5
977.2
1.150.4
2.069.1
1.962.4
2.177.4
2.317.7
2.480.3
2.755.3
2.518.5
-
Kaynak: DPT, Hazine Müsteşarlığı
Tablo 2’de görüldüğü üzere, 1980 yılında yeni kurulan ‘Yabancı Sermaye Dairesi’, 97
milyon dolar değerinde yabancı sermaye yatırımına izin vermiştir. 1981’de ise yabancı
firmaların Türkiye’de bağlı şirketlerinin hemen hemen tamamı, sermaye artırımı ve/
veya tevsi ve yeni yatırım projeleri için izin talebinde bulunmuş, toplam 104 yabancı
firmaya, 338 milyon dolar yatırım için izin verilmiştir. Fiili giriş olarak 1980 yılında yalnızca 35 milyon dolar olarak gerçekleşen yabancı sermaye girişi, 1990 yılında 1 milyar
dolar düzeyine kadar çıkmasına karşın, bu yıldan itibaren yatay bir seyir izlemeye başlamış ve neredeyse yerinde saymıştır. 1997 yılına gelindiğinde Türkiye, 3,5 trilyon dolar tutarındaki yabancı yatırım miktarının ancak %03’ünü alabilmiştir. 1980’li yıllarda
oldukça liberal politikalar izlenmesine karşın, yabancı sermaye girişleri açısından Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi yakın zamanda dışa açılmış ülkelerin dahi
gerisinde kalmıştır. Yalnızca 1997 yılında Polonya 5 milyar dolar, Macaristan 2 milyar
12
dolar ve Çek Cumhuriyeti 1,3 milyar dolar yabancı sermaye yatırımı çekmişlerdir.21
21. ������������������������������������������������������������������������������������������������������
Onaner, M.(1999). 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’de Yabancı Sermayeli Yatırımlar, Dış Ticarette Durum,
İstanbul, 1999, s.47.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
Tablo 2: Türkiye’de Yıllara Göre Yabancı Sermaye Yatırımları
Yıllar
İzin Verilen Yabancı
Sermaye (Milyon $)
Yabancı Sermayeli
Firma Sayısı (**)
Fiili Giriş
(Milyon $)
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
97
338
167
103
271
234
364
655
821
1.512
1.861
1.967
1.820
2.063
1.478
2.938
3.836
1.678
1.646
1.700
3.477
2.725
2.243
78
109
147
166
235
408
619
836
1.172
1.525
1.856
2.123
2.330
2.554
2.830
3.161
3.582
4.068
4.533
4.950
5.328
5.841
6.280
35
141
103
87
113
99
125
115
354
663
684
907
911
746
636
934
914
852
953
813
1.707
3.288
1.042
TOPLAM
35.203
6.511
16.372
Türkiye, içinde
bulunduğu
ekonomik ve siyasi
istikrarsızlıklar
nedeniyle,
Gümrük Birliği’nin
kabulünden
sonra dahi
beklendiği ölçüde
yabancı sermaye
çekememiştir.
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
**Birikimli.
Türkiye, içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle, Gümrük
Birliği’nin kabulünden sonra dahi beklendiği ölçüde yabancı sermaye çekememiştir.
1995’ten günümüze Gümrük Birliği’nin yaratması gereken ticaret etkisinden yararlanılamamış, Türkiye’nin Gümrük Birliği üzerinden ticaret etkisi-pazar genişlemesi gibi
teoride beklenen olgular gerçekleşmemiştir.22 Türkiye, 1990’larda Doğu Bloku’nun çökmesi, Çin ve Uzakdoğu pazarının gelişme potansiyelinin çok büyük olması, Latin Amerika ülkelerine sermayenin yeniden yönelimi (Brady Planı) gibi belli başlı nedenlerden
dolayı doğrudan yabancı yatırım miktarında artış yaratma imkânı bulamamıştır.
Yasal prosedür açısından bakıldığında Türkiye’nin diğer gelişmiş ülkelerden geri kalır
yanı yoktur. Örneğin; 1980’de çıkarılan 8/168 sayılı ‘Yabancı Sermaye Çerçeve Kararnamesi’ yayınlanarak yabancı sermaye ile ilgili faaliyetlerde uyum ve çabukluk sağlamak
22. �������������������������������������������������������������������������������������������������������
Akpınar, M. Keskin E.(2000). Türkiye Ekonomisinde Doğrudan Sermaye Yatırımlarının Trend Analizi ve AB
Üyeliğinin Sermaye Hareketlerine Etkileri, Dünya Ekonomisi Dergisi, İstanbul, 2000, s.59-60.
13
S E TA
A N A L İ Z
ve konu ile ilgili yetkili bir organ oluşturmak amacıyla Yabancı Sermaye Dairesi’nin
kurulması dönüm noktası olmuştur. 83/7285 No’lu kararname ile “Serbest Bölgeler
Genel Müdürlüğü” kurulmuş ve Başbakanlığa bağlanmıştır. Serbest Bölgelerin işletilmesine ilişkin ilkeler, 1985 tarih ve 3218 Sayılı Kanun’la yürürlüğe girmiştir. 1984 tarih
ve 18445 No’lu Yasayla yabancıların Türkiye’de taşınmaz mal edinmesine ilişkin sınırlamalar kaldırılmıştır. Petrol kanununda yapılan bir değişiklikle de, petrol şirketlerinin
çıkardıkları doğalgazın ve petrolün % 35’ini ihraç etmesi, kıyıdan uzak olanlarda bu
oranın % 45’e çıkması kabul edilmiştir.23 Yine turizme teşvik için çıkarılan 1982 tarih ve
Mevzuatın
sermaye girişlerine
uygun biçimde
düzenleniyor
olmasının,
yatırımların
gerçekleşmesinde
tek başına etkili
faktör olmadığı,
bundan daha
önemli olan
unsurun sosyopolitik durum,
ekonomik istikrar
ve pratikte bunu
gerçekleştirmek
olduğu
gözlenmiştir.
2634 No’lu Kanun, yabancı sermaye yatırımlarını kolaylaştıracak 10353 No’lu Yabancı
Sermaye Çerçeve Kararnamesi ve Finansal Kiralama’ya ilişkin düzenlemeler bu alanda
yeni bir dönem başlatmıştır. Yabancı sermaye ile ilgili dikkat çekici diğer bir mevzuat
kaynaklı düzenleme de yabancı sermayeyi teşvik ile ilgilidir. Bu değişiklikle kar transferi sırasındaki gecikme ortadan kaldırılarak, yerli ve yabancı ortakların kar dağıtımı
sırasında eşitliği imkânı sağlanmıştır. Ayrıca yurt dışında yerleşik kişi ve kuruluşların
kambiyo mevzuatı uyarınca, bloke veya blokaja tabi alacaklarının yabancı sermaye
payı olarak kullanılması, Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) izniyle mümkün hale getirilmiştir. Böylece getirilen teşviklerle Türkiye’de yerleşik olmayan gerçek ve tüzel kişiler
yabancı sermaye dairesinin izni ile Türkiye’de taşınmaz mal satın alabilir, şube açabilir
ve yabancı şirketlerin temsilcilikleri olarak çalışabilirler, fakat bu durumda sermayenin
dışarıdan gelmesi gereklidir.24
Mevzuatın sermaye girişlerine uygun biçimde düzenleniyor olmasının, yatırımların
gerçekleşmesinde tek başına etkili faktör olmadığı, bundan daha önemli olan unsurun sosyo-politik durum, ekonomik istikrar ve pratikte bunu gerçekleştirmek olduğu
gözlenmiştir.25 Bunların yanında, özellikle AB ile Gümrük Birliği kurulmasının getirdiği
koşullarda yabancı sermaye ile ilgili başka yasalar çıkarılmıştır. Bunlardan bazıları; Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (1994), Patent Haklarının Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname (1995), Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1995) ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (1995) gibi düzenlemelerdir.
ABD tarafından 1994 yılında 2000’li yıllar için geliştirilen bir projeksiyonda, “Yükselen 10 Büyük Pazar” stratejisinde Türkiye, Çin’den sonra 2. sırada yer almaktadır. Bu
stratejiye göre, Türkiye’nin 1998 yılında 45 milyar dolar yatırım çeken Çin’in arkasında, 29 milyar dolar yatırım çeken Brezilya’nın önünde olması gerekmektedir.26 Oysa
1998 yılında Türkiye’ye ancak 953 milyon dolar yabancı sermaye girişi gerçekleşmiştir.
23. ����������������������������������������������������������������������������������
YASED.(1989).Yabancı Sermaye Raporu, Yabancı Sermaye Derneği Yayınları, İstanbul.
14
24. ��������������������������������������������������������������������������������������������������������������
İrbeç, Y. Z.(1999). Türkiye’de Yabancı Sermaye Politikaları ve Yatırımlarda Görülen Gelişme Eğilimleri, Yeni
Türkiye Dergisi, Türkiye Ekonomisi Özel Sayısı, II. Cilt, Ankara s.578.
25. ����������������������������������������������������������������������������������������������������������������
Batur, E. (1994). Yurtdışı Sermaye Yatırımları ve Yabancı Sermayeden Türk Ekonomisinin Beklentileri, Politika,
Tedbirler ve Günümüzdeki Konum, Uzmanlık Tezi, HDTM, s.43.
26. ������������
DPT. (2000) a.g.e.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
ABD’nin stratejisine göre, Türkiye’ye yılda 30 – 50 milyar dolar yabancı yatırım girmesi
gerekirken, UNCTAD27 tarafından yapılan “uluslararası üretim endeksi” (transnationality index) tahminlerine göre Türkiye, yabancı yatırım alan ülkeler arasında 5’in altında
kalarak son sıralarda yer almaktadır.28 Bu noktada bir diğer dikkat çekici yön ise; gerek izin verilen yabancı sermaye gerekse fiili giriş anlamında 2000 ve 2001 yılları göze
çarpmaktadır. Söz konusu yıllarda Türk Telekom’un varlık satışı olmadan lisans devri
satış sözleşmeleri yapılmış ve İş Bankası A.Ş. ile İtalyan Telecom Italia ortak girişimi
olan Aria adlı GSM operatörünün kuruluşu gerçekleşmiştir. Bundan dolayı bu yıllar
Tablo 2’de de görüldüğü üzere trend dışına çıkan yıllar olarak dikkat çekmektedir.
Türkiye’ye gelen yabancı sermaye sektörler itibariyle incelendiğinde, önceliğin gerek
firma sayısı gerekse toplam yabancı sermaye içerisindeki payları itibariyle hizmetler
sektöründe olduğu görülmektedir. Diğerleri ise sırasıyla imalat sanayi, enerji, tarım
ve madencilik sektörleridir. Hizmetler sektörüne alt sektörler itibariyle bakıldığında;
başta ticaret, restoran, kafe, yeme-içme ve otel, pansiyon, kamping işletmeciliği gibi
hizmet birimleri öncelikli olarak yer almaktadır. İmalat sanayinde önceliği gıda, taşıt
araçları imalatı, elektrikli makine ve demir çelik, kimya gibi alt sektörler almakta iken,
tarım sektöründe ise tarım hizmetleri, bitkisel üretim ve hayvansal üretim başı çekmektedir.
Tablo 3’te 1980–2002 yılları arası izin verilen yabancı sermayenin sektörel dağılımı yer
1980–2002 yılları
arası izin verilen
yabancı sermaye
yatırımlarının
toplam 33.995
milyon dolarlık
yabancı sermaye
yatırımının % 52,7’si
yani 17.930 milyon
dolarlık kısmı
imalat sektöründe
gerçekleşmiştir.
almaktadır. Tablo 3 incelendiğinde, 1980–2002 yılları arası izin verilen yabancı sermaye yatırımlarının toplam 33.995 milyon dolarlık yabancı sermaye yatırımının % 52,7’si
yani 17.930 milyon dolarlık kısmı imalat sektöründe gerçekleşmiştir. İmalat sektöründeki yatırımların özelikle 1990 yılından itibaren geçmiş yıllara göre artış hızı daha fazladır. Özellikle 5 Nisan 1994 İstikrar Programının uygulamaya konulmasıyla yabancı
sermaye ile ilgili alınan kararlar imalat sanayinde de etkisini göstermiş ve 1995 yılında
imalat sanayinde toplam yabancı sermaye tutarı, 1.996 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
İmalat sanayisini % 44,5’lik payla hizmet sektörü izlemektedir. Bu sektörde izin verilen
yabancı sermaye yatırım tutarı 15.137 milyon dolardır. İmalat sanayindeki yabancı sermaye tutarı, hizmetler sektörüne oranla daha fazla iken, artış yönünden bakıldığında
hizmetler sektöründeki artış, imalat sanayine nazaran daha hızlıdır. Özellikle turizm
sektörüne yönelik yatırımların arttırılması için bir takım teşvik ve tedbirlerin alınması,
bu yıllar arasında hizmetler sektöründeki yabancı yatırımların artmasını beraberinde
getirmiştir. Hizmetler sektöründe en fazla artış gene 5 Nisan Kararları’nın yarattığı
27. ����������������������
UNCTAD. (2003)a.g.e.
28. �����������������������������������������������������������������������������������������������������������
Bu endeks, doğrudan yabancı yatırım girişi/sabit sermaye yatırımı (son 3 yıl için), uluslararası doğrudan
yatırım giriş stoku/GSYİH, yabancı ortaklıkların yarattığı katma değer/GSYİH ve yabancı ortaklıkların yarattığı
istihdam/toplam istihdam oranlarının ortalamasıdır.
15
S E TA
A N A L İ Z
olumlu hava ile 1996 yılında 3.123 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.29 İmalat
sanayinde yabancı yatırım oranı yıllar itibariyle giderek azalırken, buna karşılık hizmet sektöründe ise yıllar itibariyle bir artış söz konusu olmuştur. Özellikle 2000 yılında
hizmetler sektöründe % 61’i aşan bir pay söz konusu olmuştur. Bu durumun ortaya
çıkış sebepleri sorgulanmalıdır. Şayet hizmet sektörünün gelişimi ile ülkemize gelen
know-how, patent vb. konusunda artış gözlemleniyorsa diğer bir ifadeyle Türkiye’nin
insan sermayesine, teknolojik gelişimine bir katkı sağlanıyorsa elbette ki olumlu bir
durum söz konusudur. Ancak bu kazanımların yeterince olamamasının altında yatan
nedenler arasında ülkemizde eğitim, hukuki ve teknolojik altyapı konusundaki yetersizliklerin olduğu da düşünülmelidir.
Tablo 3: Türkiye’ye Gelen Yabancı Sermayenin Sektörel Dağılımı (Milyon $)
Yıllar
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
Toplam
İmalat
Tarım
Madencilik
Hizmetler
Toplam
88,76
246,54
98,54
88,93
185,92
142,89
193,47
293,91
490,68
950,13
1.214,06
1.095,48
1.274,28
1.568,59
1.107,29
1.996,48
640,59
871,81
1.018,29
1.123,22
1.115,20
1255,88
892,01
17.930,95
0,86
1,06
0,03
5,93
6,37
16,86
13,00
27,35
9,36
65,56
22,41
33,59
21,05
28,27
31,74
64,10
12,22
5,75
17,19
59,74
134,68
32,82
608,64
0,98
1,97
0,02
0,25
4,26
0,86
1,25
5,62
11,86
47,09
39,82
18,96
11,37
6,20
60,62
8,54
26,70
13,73
6,76
6,32
29,90
17,29
318,20
8,24
89,13
65,43
13,76
79,26
80,97
152,81
347,08
296,87
540,59
534,49
809,55
493,13
462,38
335,85
849,48
3.123,74
767,48
609,67
553,40
1.878,87
1.318,12
1.300,81
15.137,50
97,00
337,51
167,00
102,74
271,36
234,49
364,00
655,24
820,52
1.511,94
1.861,20
1.967,26
1.819,96
2.063,39
1.477,61
2.938,32
3.836,97
1.678,21
1.647,44
1.700,57
3.060,13
2.738,58
2.243,00
33.995,35
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı YSGM Yabancı Sermaye Raporu 2002.
Türkiye’ye gelen yabancı sermaye miktarının dünya genelindeki dağılımı yukarıdaki
16
Tablo 4’te görülmektedir. Tablo 4’te görüldüğü üzere Türkiye, dünya genelinde ve içe29. ���������������������������������������������������������������������������������������������������������
Çetinkaya, M. (2004). Türkiye Ekonomisinde Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımının
Önemi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 11, 239-261.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
risinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler kategorisi değerlendirmesinde de yabancı
sermaye çekmede maalesef başarısız kalmıştır. Dünyada gerek nüfus bakımından olsun, gerekse jeostratejik konum ve ekonomik büyüklük açısından olsun, Türkiye maalesef dünya doğrudan yabancı sermaye dağılımında bulunduğu konuma uygun bir
pay alamamaktadır.
Üstelik son yıllarda, Tablo 4’te görüldüğü gibi, dünyadaki payı 1989-1994 ortalaması 0,35 iken, bu oran 2003 yılında 0,10’a düşmüştür. Örneğin 1990’lar süresince yıllık
doğrudan yabancı sermaye yatırımları Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nde gayri safi
milli hasılalarının ortalama yıllık %4’ü iken, Polonya’da bu oran yıllık % 2’nin üzerinde
gerçekleşmiştir. Türkiye’de ise, aynı dönemdeki yabancı sermaye yatırımları gayri safi
milli hasılasının ortalama % 0,5’inden daha az gerçekleşmiştir.30
Tablo 4: Dünya’da Yabancı Sermaye (Milyon $)
1989-19941995
Ort.
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
Dünya
200.145
331.068 384.910 477.918 692.544 1.075.049 1.270.764 817.574 678.751 559.576
G.Ü.
137.124
203.462 219.688 271.378 483.165 829.818
1.005.178 571.483 489.907 366.573
G.O.Ü.
59.578
113.338 152.493 187.352 188.371 222.010
240.167
219.721 157.612 172.033
Merkez ve Doğu
Avr.
3.444
14.268
12.730
19.188
21.008
23.222
25.419
26.371
31.232
20.970
Türkiye
708
885
722
805
940
783
982
3.266
1.038
575
Oran Olarak (%)
G.Ü./Dünya
68,51
61,46
57,08
56,78
69,77
77,19
79,10
69,89
72,17
65,50
G.O.Ü./Dünya
29,77
34,23
39,62
39,20
27,20
20,65
18,90
26,87
23,22
30,76
Orta ve Doğu Avr. /1,72
Dünya
4,31
3,31
4,01
3,03
2,16
2,00
3,22
4,60
3,74
Türkiye / Dünya 0,35
0,27
0,19
0,17
0,14
0,07
0,08
0,39
0,15
0,10
Türkiye / G.O.Ü.
0,78
0,47
0,43
0,50
0,35
0,41
1,48
0,66
0,33
1,19
Kaynak: UNCTAD (2004)31
Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları: 2003 Yılı Sonrası
1954 yılında yürürlüğe giren 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 2003 yılında yürürlüğe giren 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile yürürlükten
kaldırılmıştır. Türkiye’de yatırım ortamının iyileştirilmesine ve bürokrasinin azaltılmasına ilişkin çabaların bir sonucu olarak ortaya çıkan ve yine Türkiye’de bir türlü arzu
edilen rakamsal büyüklüklere ulaşamayan doğrudan yabancı yatırımları artırmak için
30. �����������������������������������������������������������������������������������������������������
Linn, J. (2002). Improvement of the Investment Climate and Promotion Model for Turkey, February 14,
Ankara, http://Inweb18.worldbank.org/.
31. UNCTAD. (2004). World Investment Report 2004, s. 367-370’den derlenmiştir.
17
S E TA
A N A L İ Z
yeni kanun ihdas edilmiştir. Bu düzenlemeye göre32; “izin” yaklaşımı terk edilmekte,
bunun yerine “izleme” amacına yönelik düzenlemeler ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de yatırım yapmayı planlayan yabancı yatırımcının şirket kurmak ve
yatırım yapmak için ön izin alma zorunluluğu kaldırılmıştır. Ayrıca, şirket kuruluşu,
ortaklığa katılma ve şube açma durumlarında 50.000 dolar’ı asgari yabancı sermaye
getirme uygulamasına da son verilmiştir.
Bu kanun, yabancı yatırımcının haklarının toplu bir halde ifade edildiği, rehber bir bel-
Türkiye’de
yatırım yapmayı
planlayan yabancı
yatırımcının şirket
kurmak ve yatırım
yapmak için ön izin
alma zorunluluğu
kaldırılmıştır.
ge olma niteliğini de taşımaktadır. Bunların yanında, 4875 Sayılı “Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanunu”, doğrudan yabancı yatırım ve yatırımcı kavramlarını uluslararası
uygulamalara paralel olarak tanımlamaktadır. Böylece yurt dışında yerleşik Türk vatandaşlarının da Türkiye’ye bu kapsamda yatırım yapmaları mümkün hale gelmiştir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin, ekonomik büyüme ve kalkınma yolunda karşılaştıkları yapısal darboğazlar ve bunun hem nedeni hem sonucu olan sermaye birikimi
yetersizliğinin üstesinden gelebilmelerinin en etkin yolu dış finansman kaynaklarıdır.
Bunun için de başka devletlerin, uluslararası mali kurumların ve bankaların sundukları geleneksel dış finansmanlardan veya doğrudan yabancı yatırımlar ve uluslararası
portföy yatırımları gibi özel kaynaklı alternatif dış kaynaklardan yararlanabilirler. Alternatif kaynakların avantajı, borç yükümlülüğü doğurmamalarıdır. Özellikle uluslararası doğrudan yatırım daha az oynak (volatile) olduğundan ve sadece sermaye değil,
modern teknoloji ve know-how girişini de içerdiğinden çeşitli uluslararası örgütler ve
danışmanlar tarafından dış finansman kaynağı olarak gelişmekte olan ülkelere tavsiye edilmektedir.33 Yıllarca, Türkiye uluslararası doğrudan yatırımlarını çekmede düşük
bir performansa sahip olmuştur. Özellikle bu alanda rakipleriyle karşılaştırıldığında
doğrudan yabancı yatırım performansının ne denli düşük olduğu rakamlara açıkça
yansımaktadır. Türkiye’nin uluslararası doğrudan yatırım çekmedeki başarısızlığı ekonomik ve ekonomi-dışı nedenlere dayanmaktadır.34 Bu nedenler; aşırı bürokrasi ve
yaygın yolsuzluk algılaması nedeniyle yabancı yatırımcılar için giriş ve faaliyet işlemlerinin maliyetinin yüksek olması, kronik yüksek enflasyon, artan ekonomik istikrarsızlık,
1980’lere kadar süren içe dönük yapı, fikrî mülkiyet haklarının korunmasındaki eksiklik, enflasyon muhasebesi ve kabul edilmiş uluslararası muhasebe standartlarının
bulunmaması, özelleştirmedeki başarısızlıklar, yetersiz yasal yapı ve elverişsiz altyapı
olarak sıralanabilir.35
Özellikle 2002 yılında, AK Parti iktidara geldikten sonra, ekonomik ve politik istikrar
ortamı sağlanmıştır. AB ile üyelik müzakerelerinin başlamış olmasının yanı sıra yürü32. ������������������������������������������������������������������������������������������
T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Basın Duyurusu, http//www.hazine.gov.tr, 17.06.2003.
18
33. ����������������������������������������������������������������������������������������������������������
Nunnenkamp P. and Spatz, J. (2003). Intellectual Property Rights and Foreign Direct Investment: The Role
of Industry and Host-Country Characteristics, Kiel Working Papers 1167, Kiel Institute for the World Economy.
34. �������������������
DPT(2000). a.g.e.
35. ���������������������������������������������������������������������������������
Erdikler, Ş.(2004). Neden Yabancı Sermaye, Insight YASED, Volume 7, Temmuz 2004.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
tülen reform çalışmalarına rağmen daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekilmesi
noktasında yetersiz kalınmış, bu durum özelleştirmeler kanalıyla aşılmaya çalışılmıştır.
Son zamanlardaki artışa karşın, Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırım girişi kısıtlı kalmış ve yalnızca hizmet sektöründe mevcut olan işletmeleri edinmek üzerinde
odaklanılmıştır. Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırım akışı 2006 yılında 20 milyar
doları aşan (GSYİH’nın % 5’i) bir seviyeye yükselmiştir. Doğrudan yatırım girişi 2007
yılında 22 milyar doları aşarken, 2009 yılında küresel krizin etkisiyle keskin bir düşüş
yaşamış ve 8 milyar dolara düşmüştür (Tablo 5).
Tablo 5: Doğrudan Yabancı Yatırım Girişleri (Milyon $)
Ülke/
Ülke grupları
Türkiye
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
1.693
2.778
10.010
20.222
22.022
18.148
7.610
GOÜ
183.911
291.919
330.129
434.365
564.929
630.012
478.349
Gelişmiş
Ülkeler
361.917
410.066
624.565
970.098
1.444.075
1.018.273
565.892
Dünya
565.739
732.396
985.795
1.459.133
2.099.973
1.770.873
1.114.189
Kaynak: UNCTAD Major FDI Indicators 2010’dan tarafımızdan derlenmiştir.
Türkiye 2009 yılı itibariyle kümülatif verilerle yabancı sermaye yatırımı stoku açısından
dünyada 27. sırada yer almaktadır. Dünyadaki toplam doğrudan yabancı sermaye yatırımı stoku 12 trilyon dolar büyüklüğündedir. Türkiye’de ise doğrudan yabancı serma-
Son 5 yıllık
dönemde
uluslararası
krizlere bağlı
olarak değişkenlik
gösteren ancak
geçmiş yıllarla
kıyaslandığında
ise oldukça
büyük tutarlara
ulaşan bir yabancı
yatırım stoku
gözlenmektedir
ye yatırımı stoku 79 milyar dolar düzeyindedir. Tablo 6’da, Türkiye’ye gelen doğrudan
nitelikli yabancı yatırımın yıllar itibariyle gelişimi görülmektedir. Bu gelişim trendine
bakıldığında son 5 yıllık dönemde uluslararası krizlere bağlı olarak değişkenlik gösteren ancak geçmiş yıllarla kıyaslandığında ise oldukça büyük tutarlara ulaşan bir yabancı yatırım stoku gözlenmektedir.
Tablo 6: Türkiye’ye Gelen Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişleri
(Fiili Girişler, Milyon $)
2005
10.031
2006
20.185
2007
22.047
2008
18.269
2009
8.403
Ocak-Eylül
2010
5.202
8.190
17.263
19.121
15.332
6.621
3.353
8.134
16.982
18.394
14.698
6.316
3.264
Giriş
8.535
17.639
19.137
14.733
6.398
3.284
Çıkış
-401
-657
-743
-35
-82
-20
56
281
727
634
305
89
1.841
2.922
2.926
2.937
1.782
1.849
Uluslararası Doğrudan
Yatırımlar Toplam (Net)
Uluslararası Doğrudan
Sermaye
Sermaye (Net)
Diğer Sermaye
Gayrimenkul (Net)
Kaynak: T.C.M.B. Uluslararası Sermayeli Firmaların Yabancı Ortaklarından Aldıkları Kredi Geçici Veriler.
19
S E TA
A N A L İ Z
Tablo 7’de, yabancı yatırımların sektörlere göre dağılımına yer verilmektedir. Türkiye’ye
gelen yabancı yatırımların sektörlere göre dağılımına bakıldığında hizmet sektörüne
yönelik bir yoğunluğun olduğu görülmektedir. Asıl katma değeri yaratması beklenen imalat sanayine yönelik yatırımlarda ise istenen miktarlara ulaşıldığı söylenemez.
Özellikle 2009 yılı gibi krizin yoğun hissedildiği dönemlerde ülkemize gelen yabancı
yatırımlardaki gerileme dikkat çekicidir.
Tablo 7:Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişlerinin Sektörlere Göre Dağılımı
(Milyon $)
Sektörler
Tarım, Avcılık ve Ormancılık
Balıkçılık
2005
5
2006
5
2007
6
2008
23
2009
48
Ocak-Eylül
2010
19
2
1
3
18
1
0
40
122
337
152
210
101
İmalat Sanayii
Gıda Ürünleri, İçecek ve Tütün
İmalatı
785
1.866
4.211
3.931
1.565
491
68
608
766
1.252
196
111
Tekstil Ürünleri İmalatı
Kimyasal Madde ve Ürünlerin
İmalatı
180
26
232
189
77
49
174
601
1.109
200
337
54
B.Y.S. Makine ve Teçhizat İmalatı
13
54
48
226
220
6
Elektrikli Optik Aletler İmalatı
Motorlu Kara Taşıtı, Römork ve
Yarı-Römork İmalatı
13
53
117
236
58
12
106
63
70
77
225
28
231
461
1.869
1.751
452
231
Madencilik ve Taşocakçılığı
Diğer İmalat
4
112
568
1.068
2.124
744
İnşaat
80
222
285
331
239
310
Toptan ve Perakende Ticaret
68
1.166
165
2.084
389
271
Oteller ve Lokantalar
Ulaştırma, Haberleşme ve
Depolama Hizmetleri
42
23
33
24
54
56
3.285
6.696
1.117
170
391
123
Mali Aracı Kuruluşların Faaliyetleri
Gayrimenkul Kiralama ve İş
Faaliyetleri
4.018
6.957
11.662
6.069
666
867
29
99
560
656
557
145
Sağlık İşleri ve Sosyal Hizmetler
Diğer Toplumsal, Sosyal ve Kişisel
Hizmet Faaliyetleri
74
265
177
149
106
55
103
105
13
58
48
102
8.535
17.639
19.137 14.733
6.398
3.284
Elektrik, Gaz ve Su
Toplam
Kaynak: T.C. Merkez Bankası, Geçici Veriler
Tablo 8 ise Türkiye’ye gelen uluslararası yatırımların ülkelere göre dağılımını göstermektedir. Buna göre; Türkiye’ye gelen uluslararası doğrudan yatırımların dağılımında
en büyük payı daima Avrupa Birliği’ne üye olan ülkeler almaktadır. Elbette ki bu du20
rumun oluşmasında coğrafi yakınlık, dış ticaretimizde bu ülkelerin payı ve bu ülkelerdeki vatandaşlarımızın nüfusunun yoğunluğu da önemli faktörler olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu tabloda ilginç olarak coğrafi yakınlık, tarihi ve kültürel bağlara rağmen
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
körfez ülkelerinden gelen doğrudan yatırımların gittikçe azaldığı görülmektedir. Burada belli kesimlerin, özellikle merkez medyayı elinde bulunduran sermaye gruplarının,
körfez sermayesine karşı yürüttükleri açık ve gizli menfi kampanyanın etkisi göz ardı
edilemeyecek boyuttadır. Körfez ülkelerinin petrol fiyatlarındaki artışlar nedeniyle
elde etikleri petro- dolarları artmaktadır. Her ne kadar küresel ekonomik kriz ile sermayelerinin büyük bir kısmını Avrupa’da kaybetmiş olsalar da hala büyük miktarda
petro-dolarları mevcuttur. Bu kriz ile beraber doğrudan yatırımcılar bir arayışa girmişlerdir. Türkiye’nin de özellikle “komşu ülkelerle sıfır sorun” politikası Türkiye ile körfez
ülkelerinin birbirlerine yakınlaşmasına neden olmuştur. Bu da körfez ülkelerinin sermayelerini Türkiye’ye çekmek için önemli bir fırsattır.
Tablo 8: Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişlerinin Ülkelere Göre Dağılımı
(Milyon $)
Ocak-Eylül
Ülke
AB Ülkeleri
Almanya
Fransa
Hollanda
İngiltere
İtalya
Diğer AB Ülkeleri
Diğer Avrupa Ülkeleri (AB
Hariç)
Afrika Ülkeleri
A.B.D.
Kanada
Orta -Güney Amerika ve
Karayipler
Asya
Yakın ve Orta Doğu Ülkeleri
Körfez Ülkeleri
Diğer Yakın ve Ortadoğu
Ülkeleri
Diğer Asya Ülkeleri
Diğer Ülkeler
Toplam
2005
5.006
391
2.107
383
166
692
1.267
1.646
2006
14.489
357
439
5.069
628
189
7.807
85
2007
12.601
954
367
5.442
703
74
5.061
373
2008
11.051
1.211
679
1.343
1.336
249
6.233
291
2009
5.077
496
616
870
350
314
2.431
306
2010
2.483
296
273
356
182
38
1.338
77
3
88
26
8
21
848
121
33
5
4.212
11
494
82
863
23
60
2
260
52
19
0
230
55
5
1.756
1.678
1.675
2
1.927
1.910
1.783
3
1.405
608
311
196
2.361
2.199
1.978
96
670
358
206
78
434
373
331
13
78
2
8.535
17
115
17.639
797
36
19.137
162
2
14.733
312
12
6.398
61
0
3.284
Türkiye’nin de
özellikle “komşu
ülkelerle sıfır sorun”
politikası Türkiye ile
körfez ülkelerinin
birbirlerine
yakınlaşmasına
neden olmuştur.
Bu da körfez
ülkelerinin
sermayelerini
Türkiye’ye çekmek
için önemli bir
fırsattır.
Kaynak: T.C. Merkez Bankası Geçici Veriler
Doğrudan Yabancı Yatırımları ve Ekonomik Performans
Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik büyüme önündeki engellerden birisi sermaye stokunun yetersizliğidir. Türkiye’de yatırımları gerçekleştirecek ve dolayısıyla ekonomik büyümesini sağlayacak yeterli miktarda tasarruf miktarı
21
S E TA
A N A L İ Z
ve dış alemle yaptığı işlemlerden genelde bir açık ile karşılaştığından dolayı bunlar
ekonomi için iki önemli problem kaynağı olmaktadır. Yıllarca kamu kaynaklarının büyük bir bölümü cari harcamalara ayrılmış, geri kalan kısmı ise borç faizi ödemelerine
gitmiştir. Bu nedenle daha çok tasarruf yapılarak yatırımlar için gerekli olan finansmanın ayrılması pek mümkün olmamıştır. Dolayısıyla, ülke iç kaynaklarının yetersiz,
dış borçlanma ile yatırımları finanse etmenin maliyetinin çok yüksek ve riskli olması
nedeniyle, doğrudan yabancı yatırımların getireceği teknoloji, know-how, modern
işletme ve pazarlama yöntemlerinin ülke ekonomisi için önemi büyüktür.36 Ayrıca,
Ülke iç
kaynaklarının
yetersiz, dış
borçlanma
ile yatırımları
finanse etmenin
maliyetinin çok
yüksek ve riskli
olması nedeniyle,
doğrudan yabancı
yatırımların
getireceği
teknoloji, knowhow, modern
işletme ve
pazarlama
yöntemlerinin ülke
ekonomisi için
önemi büyüktür.
doğrudan yabancı yatırımları, Türkiye açısından özellikle dört noktada önem taşımaktadır37: Bunlar, finans gücü, teknoloji transferi, yönetim becerisi ve dış pazar imkânlarıdır. Türkiye’de yabancı sermaye yatırımlarının arttırılmasının, büyük ölçüde sermaye
açığının ortadan kalkmasına, üretimde eski teknoloji yerine yeni teknolojinin kullanılmasına ve yeni teknoloji ile birlikte üretimde verimliliğin artmasına ve yeni dış pazarlara açılmasına büyük imkânlar sağlayacağı aşikârdır.38
1990’lı yıllarda yüksek dış borç yükünden dolayı yatırım miktarlarında ve GSMH büyüme oranlarında önemli düşüşler yaşanmıştır. Borç miktarındaki artışlar, gelecekte
oluşan borçların ülkenin bu borcu geri ödemesinden fazla olmasına yol açmış, yatırımlardan elde edilen kazançtan alınacak vergilerin borç anapara ve faizinin ödemesinde kullanılacağı, dolayısıyla vergilerin yüksek olacağı beklentisi yabancı yatırımcıların yatırım yapmasını engellemiştir.39 Bu da yatırımların azalmasına, ülkelerin borç
ödeme kapasitesinin düşmesine sebep olmuş ve yabancı sermaye girişini önemli
ölçüde azaltmıştır. Ayrıca, 1990’lı yıllarda meydana gelen siyasi istikrarsızlık, yatırım
yapan yatırımcılara uygulanan ideolojik ayrımcılıklar, koalisyon hükümetle­ri dolayısıyla uygulanması gereken ekonomik tedbirlerin kararlılıkla uygulanamaması da sermaye girişini azaltmıştır. Tablo 9’da görüldüğü üzere, 1990’lı yıllarda ekonomi büyüme
rakamlarında çok büyük dalgalanmalar hatta negatif büyüme bile gerçekleşmiştir.
1994 yılında -6,1 ve 1999 yılında -3,4 oranında bir negatif büyüme gerçekleşmiştir.
Yine fiyat istikrarı açısından bakıldığında, 1990’lı yıllardaki yüksek enflasyon rakamlarının da bu olumsuz tabloyu tamamladığı görülmektedir. Oysa, 2002 yılından itibaren,
iktidara gelen AK parti hükümetinin uyguladığı mali disiplin ve ülke ekonomisi için
gerekli olan yapısal reformların gerçekleşmesi uluslararası sermaye ve yatırımcılar için
güven verici bir ortam oluşturmuştur. Bu da ülkeye giren uluslararası sermaye nede-
36. ������������������������������������������������������������������������������������������������
Çetinkaya,M.(2011).http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/Murat%20%C3%87ET%C4%B0
NKAYA/%C3%87ET%C4%B0NKAYA,%20MURAT%20en%20son.pdf, Erişim tarihi: 06.01.2010.
22
37. �������������������������������������������������������������������������������������������������������
Minibaş, T.(1992). Azgelişmiş Ülkelerde Kalkınmanın Finansman Politikaları Ve Türkiye, Der Yayınları,
İstanbul, s:70.
38. ���������������������������
Çetinkaya, M.(2011). a.g.e
39. ��������������������������������������������������������������������������������������������������������
Krugman, P. (1988). Financing Vs Forgiving a Debt Overhang, Journal of Development Economics, 29, 253268.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
niyle ekonomik büyümede çok anlamlı bir artış sağlamıştır.40 Tablo 9’da görüldüğü
üzere, 2007 yılında Türkiye, tarihinin en büyük uluslararası sermaye girişine tanıklık
etmiştir. 2007 yılında toplam olarak 22 milyar dolar değerinde uluslararası sermaye
ülkeye girmiştir. 2002 yılından, küresel ekonomik krizin etkili olduğu 2009 yılına kadar
ülkeye giren uluslararası sermaye ekonomik büyümede çok büyük artış sağlamıştır. Bu
büyüme rakamları da uluslararası sermaye girişinin artmasına yardım etmiştir. Ayrıca,
uluslararası sermaye 1986’dan beri enflasyonun tek haneli rakama ulaşmasına katkıda
bulunmuştur.
Tablo 9: Yabancı Sermaye ve Ekonomik Büyüme
Yıllar
Yıllara Göre Doğrudan Yabancı Sermaye
Yatırımları (Fiili Giriş) (Milyon $)
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
684
907
911
746
636
934
914
852
953
813
1.707
3.288
1.042
1.693
2.779
10.010
20.223
22.023
18.148
7.610
Büyüme Hızı(%)
Enflasyon(%)
9,4
0,3
6,4
8,1
-6,1
8
7,1
8,3
3,9
-3,4
6,8
-5,7
6,2
5,3
9,4
8,4
6,9
4,7
0,7
-4,7
57,6
59,2
63,5
67,4
107,3
82,7
77,3
84,2
73,8
52,6
53,4
60,3
29,7
18,4
9,3
7,7
9,7
8,4
10,1
6,5
2007 yılında
Türkiye, tarihinin en
büyük uluslararası
sermaye girişine
tanıklık etmiştir.
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı41
40. ������������������������������������������������������������������������������������������������������������
Karagöl, E .T.(2010). Geçmişten Günümüze Türkiye’de Dış Borçlar, SETA Analiz, Sayı, 26 Ağustos 2010. SETA
Vakfı, Ankara.
41. ���������������������������������������������������������������������������������
Hazine Müsteşarlığı, Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, DPT, T.C. Merkez Bankası.
23
S E TA
A N A L İ Z
SONUÇ VE ÖNERİLER
Doğrudan yabancı yatırımlar ile ilgili politikalara bakıldığında, uygulanan ilk politikalar öncelikle yatırımlar için mevzuat ve uygulama açısından uygun ortamın hazırlanmasını; ikinci politikalar ise ilk politikalara ek olarak ülkelerin ulusal yatırım ajansları
kurarak aktif tanıtım politikaları uygulamasını kapsamıştır. Şu anda uygulanmakta
olan politikalar ise birinci ve ikinci politikalarla birlikte, küreselleşmeyi ve ileri teknoloji
sektörlerinin öne çıkmasını dikkate almaktadır. Ayrıca, yatırım yapılacak ülkenin belli
Yabancı sermaye
için belirleyici
olan unsurlar ise
ekonomik, siyasi
ve yasal yönden
istikrarlı olmak ve
dinamik bir pazarın
varlığıdır.
bir gelişmişlik düzeyinde bulunması (doğru ve istikrarlı makroekonomik politikalar,
yeterli altyapı v.b.) ve ülkede iyi yetişmiş, tecrübeli işgücü ve temel girdilerin temini gibi koşulların oluşturulmasını hedeflemektedir. Vergi teşvikleri, serbest bölgeler,
azaltılmış bürokratik işlemler gibi unsurlar yabancı sermaye girişinde tayin edici olmayan, fakat nispi kolaylık getiren yönlendirici faktörler olarak görülmektedir. Yabancı
sermaye için belirleyici olan unsurlar ise ekonomik, siyasi ve yasal yönden istikrarlı
olmak ve dinamik bir pazarın varlığıdır.
Türkiye ekonomisi, 2002 yılından bu yana sürdürülen reformlarla desteklenen tutarlı iktisat politikaları ile üstün performans ve yakalanan yüksek büyüme rakamlarıyla
istikrarlı bir görünüm arz etmektedir. Makroekonomik anlamda küresel ekonomiye
uyum sağlayan yapısal reformlar, bir yandan Türkiye’yi uluslararası doğrudan yatırım
rakamlarında bölgesinin lideri yaparken, bir yandan da ekonomi ve finans sektöründe devrim niteliğinde yeniliklerin önünü açmıştır. AB üyeliği sürecinin de katkısıyla
hızla gerçekleştirilen reformlar, başta Türkiye ekonomisinin liberalizasyonuna, finans
alanında verimlilik ve direncin artırmasına ve sosyal güvenlik sisteminin sağlam bir temele oturmasına yardımcı olmuştur. Yapılan reformların başarı derecesi, ülkenin güçlü
ekonomik yapı taşları ve mali göstergelerinden de anlaşılmaktadır. Enflasyon 2010 yılı
sonunda, 2002 yılında kaydedilen % 30 seviyesinden % 6,4’e düşmüş, AB tanımlı genel
yönetim nominal borç stoku 2002–2009 yılları arasındaki süre içinde % 74’ten % 45,5’e
gerilemiş ve Türkiye, AB-Maastricht kriterleri arasında yer alan “azami % 60 oranında
kamu borç stoku” ilkesine 2004 yılından bu yana uyar hale gelmiştir.
2009 yılında, ülkenin gayri safi yurt içi hâsılası, neredeyse üçe katlanarak 2002 yılındaki 231 milyar dolar seviyesinden 618 milyar dolara ulaşmış ve aynı dönemde kişi
başına düşen milli gelir 3.500 dolardan 8.590 dolara ulaşmıştır. Türkiye ekonomisinde
yaşanan kayda değer gelişmeler, ihracat ve turizm gelirlerine de yansımış ve 2002 yılında 36 milyar dolar olarak gerçekleşen ihracat, 2009 yılı sonunda 102 milyar dolara,
2010 yılında ise 113,6 milyar dolara yükselmiş, turizm geliri ise 2002 yılında 8,5 milyar
dolardan, 2009 yılında 21 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye, sergilediği üstün perfor-
24
mans sayesinde, küresel ölçekte sıra dışı bir “yükselen ekonomi” haline gelmiş, satın
alma gücü paritesine göre GSYİH sıralamasında, AB üyesi ülkelerle kıyaslandığında
6. büyük ekonomi, dünyanın ise 16. büyük ekonomisi konumuna yükselmiştir. 2008
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
yılının ikinci yarısından itibaren etkileri hissedilmeye başlayan küresel ekonomik kriz
öncesinde Türkiye, art arda 27 çeyrek boyunca güçlü bir büyüme oranı yakalayarak
Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri olmayı başarmıştır. Bununla beraber, küresel krizin makroekonomik ve mali istikrarı sarsan etkileri, dünya ekonomilerini talepte yaşanan azalma ve kredi temininde yaşanan sıkıntılar şeklinde zorlayarak, küresel
ticari faaliyetlerde önemli oranda düşüşe neden olmuştur.
Finans piyasalarının krize karşı dayanıklılığı ile öne çıkan Türkiye, ekonomisinde dış
talebin düşmesi ve sermaye akışının yavaşlamasıyla, 2009 yılında % 4,7’lik bir daralma
yaşamış olmakla birlikte, ekonomik göstergelere yansıyan olumlu gelişmeler, toparlanmanın aynı yılın son çeyreğinde % 6 gibi etkileyici bir büyüme oranıyla başladığını
göstermektedir. 2010 yılında ise % 7 oranının üzerinde bir büyüme beklenilmektedir. Tüm dünyada krizin etkilerini en çabuk atlatan ülkeler arasında sayılan Türkiye’nin
sergilediği ekonomik performans, ülkenin uluslararası kurumlarca “Avrupa’nın en hızlı
büyüyen ekonomisi” olarak nitelendirilmesini sağlamıştır. OECD tahminlerine göre42
(Dünya Bankası Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu 2010) Türkiye’nin, 2011–2017
döneminde yıllık ortalama % 6,7 büyüme oranıyla OECD’ye üye ülkeler arasındaki en
hızlı büyüyen ekonomi olması beklenirken, Dünya Bankası ve IMF de Türkiye Ekonomisinin 2010 yılında sırasıyla % 6,3 ve % 6,2 oranlarında büyüyeceğini öngörmektedir. Türkiye yabancı yatırımları çekmek için, büyük bir iç pazar, avantajlı bir coğrafi konum,
uygun emek maliyeti ve geniş telekomünikasyon ağı gibi bir çok avantaja sahip olmasına rağmen istediği sonuca ulaşamamıştır. Bu tezatın ortaya çıkışında uluslararası şir-
Türkiye yabancı
yatırımları çekmek
için, büyük bir iç
pazar, avantajlı bir
coğrafi konum,
uygun emek
maliyeti ve geniş
telekomünikasyon
ağı gibi bir çok
avantaja sahip
olmasına rağmen
istediği sonuca
ulaşamamıştır.
ketlerin alternatif ülkelerden tercih yaparken, bir ülkeyi diğerine tercihindeki kararlarını etkileyen ana faktörler ile Türkiye’nin karşılaştırmalı pozisyonu önemli bir nedendir.
Dünya genelinde doğrudan yabancı yatırımların dağılımına bakıldığında, Güney ve
Güneydoğu Asya’nın doğrudan yabancı yatırımlardan en fazla payı aldığı görülmektedir. Bu ülkeler doğrudan yatırımları çekmek için önemli politik reformlar gerçekleştirmektedirler. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz43: Bu ülkeler ekonomilerini
dışa açmaya devam ederken yatırımları çekmek için yeni teşvikler getirmekte ve idari
engelleri kaldırmakta, uluslararası doğrudan yatırımlara sağlanan haklar ve avantajlar garanti altına alınmakta, yerel firmalarının küreselleşmesi için destekler vermektedirler. Endonezya özel bölgelerdeki uluslararası doğrudan yatırımlara 15 yıl vergi
tatili uygularken, Güney Kore, uluslararası doğrudan yatırımlar için onay süresini 30
günden 20 güne düşürüp şeffaf, adil ve bürokrasinin azaltıldığı yeni uluslararası doğrudan yatırım kanunu çıkarırken, Tayland da ilaç sektöründeki uluslararası doğrudan
yatırımları için yeni teşvikler getirmektedir. Ancak bölgedeki asıl çekim güçleri Çin ve
Hindistan olarak görülmektedir.
25
42. �������������
OECD.(2010). Economic Outlook, Volume 2010 issue 1 No: 87
43. �����������������������������������������
UNCTAD.(2010). World Investment Report.
S E TA
A N A L İ Z
2009 yılında en fazla uluslararası doğrudan yatırımları çeken ilk 5 ülke; ABD, Çin, Fransa, Hong Kong ve İngiltere olmuştur. Türkiye ise 2009 yılında çektiği 7,6 milyar dolar
doğrudan yatırım ile en çok yatırım çeken ülkeler arasında 32. sırada iken, gelişmekte
olan ülkeler sıralamasında ise 15. sırada yer almıştır. 2008 yılında ise Türkiye genel sıralamada 20., gelişmekte olan ülkeler arasında ise 9. sırada yer alıyordu. Yine 2009 yılı
itibariyle global doğrudan yatırım stoku 17.7 trilyon dolar olurken, ABD ve Fransa en
fazla stoka sahip ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkelerde ise en fazla stoka sahip ülkeler;
Hong Kong, Çin, Singapur, Meksika, Brezilya ve Rusya’dır. Gelişmekte olan ülkelerin
83 milyar dolar
tutarındaki
doğrudan
yabancı yatırımla
desteklenen
kurumsallaşmış
ekonomi ve
2008– 2010 yılları
için UNCTAD
tarafından
doğrudan
yabancı yatırım
açısından en cazip
15. ülke olarak
belirlenmiştir.
toplam stoktaki payı %30 iken, Türkiye 77,7 milyar dolar stoku ile 39. sırada yer almıştır. Genel anlamda 2009 yılında global uluslararası doğrudan yatırımlar girişlerinde küresel krizin etkisiyle daralan finansman olanaklarından dolayı bir azalma yaşanmıştır.
Bu nedenle yatırımlar, şirketler arası borçlanma ve yeniden yatırıma dönüşen kazançlarla birleşme ve satın alma işlemlerinde azalma görülmüştür. Gelişmekte olan ülkelerin hem giriş hem de çıkışlardaki paylarının önemli ölçüde artması, düşüşün daha da
keskin olmasının önüne geçmiştir.
Küresel krizin ne zaman sona ereceğine dair çeşitli görüşler ileri sürülürken günümüzde ekonomik kırılganlığın devam etmesi, finansal düzenleyici reformların etkilerinin
belirsizliği, bütçe açıkları ve kamu borçları gibi makro ekonomik dengesizlikler, kredilerdeki sorunlar, borsa ve kur piyasalarındaki dalgalanmalar, doğrudan yatırımların yeniden yükselişe geçmesinin önündeki engeller olarak görünmektedir. Türkiye doğru
tespit ve buna yönelik akılcı politikalar üreterek fırsatları kaçırmamalı ve bölgesinde
doğrudan yabancı yatırımları çekme performansını artırarak önemli bir ekonomik güç
haline gelmelidir. Türkiye Ekonomisi son sekiz yılda çekilen toplam 83 milyar dolar tutarındaki doğrudan yabancı yatırımla desteklenen kurumsallaşmış ekonomi ve 2008–
2010 yılları için UNCTAD tarafından doğrudan yabancı yatırım açısından en cazip 15.
ülke olarak belirlenmiştir.
Türkiye’nin yapması gerekenler listesine eklenmesi gereken bazı unsurlar bulunmaktadır. Bunlar:
•
Türkiye ikili bir problemle karşı karşıyadır.44 Bunlardan ilki; teknoloji geliştirme
ve inovasyona ayrılan kısıtlı bir kamu bütçesiyle kendine yeterli ve sürdürülebilir bir inovasyon eko-sistemi yaratma gerekliliği iken, ikincisi ise, küresel dünya
ekonomisinde güçlü bir şekilde yer alacak şekilde ülke ekonomisinin iyileştirilmesi için yöntemler geliştirme zorunluluğudur. Teknoloji - yoğun sektörlere
ve teknoloji-yoğun alanlara (Ar-Ge) yönelik uluslararası doğrudan yatırımları
çekmek için gerekli olan koşulların sağlanması gerekmektedir. Buna ilişkin ola-
26
rak hazırlanan eylem planı içinde ele alınan adımlardan ilki, yatırım ortamının
44. ������������������������������������������������������
Kiper, M.(2010). Teknoloji Transfer Arayüzleri, TTGV.
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
uluslararası düzeye çıkarılması için hukukun üstünlüğü ilkesinin eksiksiz uygulanması ve etkin yönetişimin devletin bütün kademelerine yayılmasıdır.45
•
Bu sorunların aşılması noktasında üniversite-sanayi işbirliğini özendirici yönde
ve sanayicinin benimsediği ve gereksinim duyduğu araştırma ve geliştirme çalışmalarının yürütülmesi (talep odaklı) ve etkileşimli Ar-Ge faaliyetlerinin belirli
endüstriyel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda yoğunlaştırılarak, sonuçların geniş bir kesime yaygınlaştırılması gereklidir. Deloitte tarafından yayınlanan
bir raporda46, Türkiye’nin 2006 yılı toplam (kamu ve özel sektör) Ar-Ge harcamasının yaklaşık 2,5 milyar € ile Ford Motors’un yaptığı Ar-Ge harcamasının ancak
üçte birine denk geldiği belirtilmektedir. Başka bir ifade ile tek başına Ford Motors, Türkiye’nin yaptığı toplam Ar-Ge harcamasının yaklaşık 3 katını yapmaktadır. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki oranı ortalama olarak Avrupa Birliği
ülkelerinde % 1,84, ABD’de % 2,68, Japonya’da % 3,18 iken Türkiye’de ‰ 7,6
olarak gerçekleşmiştir.
•
Bir diğer husus ise hali hazırda yapılan Ar-Ge harcamalarının kamu ve özel
sektör arasındaki dağılımıdır. AB ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde mevcut Ar-Ge
harcamalarının %70’i özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir. Çin’de de bu
oran %70’tir. 1980’den sonra hızla büyüyen İrlanda’da ise kamu % 32,9’luk bir
Yıllardır kısa
vadeli kaygılarla
gerçekleştirilen
mevzuat
değişiklikleriyle
giderek karmaşık
bir hal alan vergi
sistemi kapsamlı
bir reforma tabi
tutulmalıdır.
Ar-Ge yatırımı yapmaktadır. Türkiye’de 2006 yılı rakamları ile yapılan Ar-Ge harcamalarında kamunun payı % 63’tür.
•
Yıllardır kısa vadeli kaygılarla gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleriyle giderek
karmaşık bir hal alan vergi sistemi kapsamlı bir reforma tabi tutulmalıdır. Vergi
oranlarının yüksekliği, dolaylı vergilerin üretim maliyetlerini artırdığı, devletin
bu yüksek vergi oranlarına rağmen ve biraz da yüksek vergi oranları yüzünden
vergi toplamakta zorluk çektiği, Türkiye’nin gerçekleridir. Fakat vergi sisteminin
yarattığı sorunların, sektörlerin ya da ekonomik katmanların talepleri doğrultusunda yapılacak vergi indirimleriyle bir çözüme kavuşturulamayacağı, tam
tersine, hali hazırda yeterince karmaşık yapısıyla sorun yaratan vergi sisteminin
daha da karmaşık bir hal alacağı kabul edilmelidir. Bu reformlar yapılmadan,
kayıt dışının kontrol altına alınması ve kayıt dışının yol açtığı rekabeti azaltıcı
uygulamalara son vermek mümkün olamayacaktır.
•
Uluslararası rekabetin giderek yoğunlaştığı bir dünyada, yüksek dolaylı ve dolaysız vergi oranlarının Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü olumsuz etkilemeye devam etmesine izin verilmemelidir. Haziran 2006’da kabul edilen Kanun
ile Kurumlar Vergisi oranlarının düşürülmesine ek olarak gelir, KDV ve ÖTV gibi
vergi kalemlerinde yapılacak rasyonel düzenlemelerle, emek ve kilit girdi mali-
45. �����������������������������������������������������������������������������������������������
Yılmaz K. (2007). Türkiye için Doğrudan Yabancı Yatırım Stratejisi’ne Doğru, Koç Üniversitesi.
46. �����������������������������������������������������������������������������������������������������������
Deloitte (2008). Türkiye’de Araştırma Geliştirme Faaliyetleri, Teşvik Programları ve Ar-Ge Harcamalarının
Vergisel Boyutu.
27
S E TA
A N A L İ Z
yetleri de aşağı çekilmelidir. Zira uluslararası arenada büyük çaplı ve teknolojiyoğun yabancı yatırımları çekmek için ülkeler arasında ciddi bir rekabet vardır.
Türkiye de bu alandaki yatırımcılara kendisinden daha cazip imkânlar sunan
ülkelerin gerisinde kalmamak için vergi ve teşvik alanındaki rekabete katılmak
zorundadır.
•
Yatırım ortamının uluslararası düzeye çıkarılması için, hukukun üstünlüğü ilkesi
eksiksiz uygulanmalı; etkin yönetişim ve rekabet ortamı için kurumsal kapasite
Stratejik hedef
olarak belirlenen
teknoloji-yoğun
yatırımların
Türkiye’ye
çekilmesiyle
uyumlu olabilecek
sektör ve alanların
belirlenmesi
gerekmektedir.
yaratılmalı ve daha da geliştirilmelidir.
•
Karar alıcılar tarafından uluslararası doğrudan yatırım kararlarının, doğası gereği sektörler arasında önemli farklılıklar gösterebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın daha çok uluslararası doğrudan
yatırımlara gelmesi beklenen sektörleri iyi bilen uzmanlardan oluşan sektörel
birimleri olmalıdır.
•
Stratejik hedef olarak belirlenen teknoloji-yoğun yatırımların Türkiye’ye çekilmesiyle uyumlu olabilecek sektör ve alanların belirlenmesi gerekmektedir.
Sektör seçimi, sadece bu sektörlere gelecek yatırımları teşvik etmek anlamına
gelmemektedir. Dünya geneline bakıldığında, gerekli altyapı, yeterli ve donanımlı üretim faktörlerinin varlığı, rekabetçi piyasa koşulları ve fırsat eşitliği gibi
şartlar oluşmadan verilecek teşviklerle yabancı yatırımın gelmesi zor olur.
•
Uzun dönemli stratejileri ortaya koyarken, Türkiye’ye teknoloji-yoğun yatırımları çekmenin önündeki engellerden birisi de, eğitimli ve kalifiye işgücü arzının
yetersiz olmasıdır. Özellikle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığı zaman Türkiye’de işgücünün ortalama eğitim düzeyi oldukça düşük kalmaktadır.
Yabancı yatırımcılar ve özellikle teknoloji-yoğun sektörlerde çalışanlar eğitimli,
kalifiye işgücü arzı yetersizliğinin önemli bir darboğaz olduğunu her fırsatta
belirtmektedirler.
•
Önümüzdeki dönemde Türkiye’de hâlihazırda var olan ve uluslararası doğrudan yatırımları çekme olasılığı yüksek olan otomotiv sektörünün beraberinde
diğer sektörlerle olan ileri ve geri bağlantıları ve yarattıkları dışsallıklar nedeniyle stratejik sektörler olarak belirlenmesi çağın gereklerine uygun olacaktır.
•
Yapılacak olan 2011 seçimlerinden sonra hazırlanacak olan yeni bir anayasa ile
yatırımcılara hukuki garantiler sağlanırsa, tarım ve sanayide üretim alanlarını
uluslararası doğrudan yatırım için cazip kılacak girişimler olursa bu uluslararası
yatırım miktarını artırabilir.
•
28
İstanbul’un bölgesel finans merkezi haline gelmesi, yabancı sermaye girişlerinin hızlandırılması, sektörün daha hızlı bir biçimde büyümesi ve finans sektörünün tüm potansiyelinin olumlu seyir takip etmesi açısından önem arz etmektedir. Dünyada çok yakın bir gelecekte büyük bir hacme ulaşması beklenen Orta-
TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN
YA B A N C I YAT I R I M L A R
doğu ve Körfez orijinli sermayenin Türkiye’ye gelmesi için finans sektöründe de
gerekli altyapı ve faaliyet birimlerinin oluşturulması gerekmektedir. Bu hususta
vergi teşviki politikası büyük önem taşımaktadır.47
•
Yabancı sermayenin ülkeye girişinin, Türkiye’nin dış politikada “komşu ülkelerle
sıfır problem” politikası sayesinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülke pazarlarındaki yüksek pazar payı ile aynı paralelde gitmediği açıktır. Yıllarca süregelen ve
önyargılı olan Ortadoğu ve Körfez orijinli sermayeye bakış mutlaka değişmelidir. Türkiye, daha önce Londra’ya giden körfez sermayesini İstanbul’a yönlendirmek için Avrupa’da devam eden krizi fırsat olarak kullanmalıdır.
•
Ayrıca siyasi yapı ve ekonominin iç içe olduğu kabul edildiğinde, Türkiye açısından var olan siyasi istikrar ekonomik karar alıcı konumundaki yerli ve yabancı
yatırımcılar açısından çok önemlidir. Bu nedenle Türkiye siyasi istikrar ile ekonomik istikrar konusunu birlikte yürütmek zorundadır.
•
Türkiye ekonomisi “enflasyon/sermaye girişi” ikilemi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Merkez bankası sıcak para girişini önlemek için faiz indirimleri gerçekleştirirken diğer yandan kredi genişlemesini ve enflasyon önlemek için zorunlu
karşılık oranlarını artırmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu ikilemden çıkması için doğrudan yatırımları çekmek için yapısal reformları mutlaka hayata
geçirmesi gerekir.
•
Ülkeye gelecek olan yabancı yatırımları artırmak için, mutlaka yabancı sermaye
ya da uluslararası doğrudan yatırım stratejisi oluşturulmalıdır. Bu stratejide kısa
vade ve uzun vadede yapılması gerekenler mutlaka belirtilmelidir.
29
47. ����������������������������������������������������������������������������������������������������������������
Karagöl, E .T. ve Akgeyik T.(2010). Türkiye’de İstihdam Durumu:Genel Eğilim & Trendler, SETA Analiz, Sayı ,21,
Mayıs 2010. SETA Vakfı, Ankara.
Türkiye, içerisinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler kategorisi değerlendirmesinde yabancı sermaye çekmede gerek nüfus bakımından, gerekse jeostratejik
konum ve ekonomik büyüklük bakımından bulunduğu konuma uygun bir pay
alamamıştır. Türkiye, 2001 yılından başlayan reformları ile kamu bütçe dengesi, ekonomik büyüme ve enflasyon gibi makro ekonomik değişkenlerde önemli başarılar sağlamıştır. Makroekonomik anlamda küresel ekonomiye uyumu
sağlayan yapısal reformlar, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımlar için cazip
hale gelmesini sağlarken; finans alanında yapılan reformlar Türkiye’nin küresel
krizden hızlı bir şekilde çıkmasına yardım etmiştir. 2002 yılından itibaren AK
Parti hükümetinin, AB adaylığı üyeliği sürecinin de katkısıyla hızla gerçekleştirdiği reformlar, ekonominin daha liberal hale gelmesi, finans alanında verimliliğin ve direncin artırılması ve sosyal güvenlik sisteminin yeniden düzenlenmesi
de ekonomiye istikrar sağlamıştır. Bu reformlar ayrıca öngörülebilir bir ekonomik yapının oluşturulmasına katkı sağlamış ve yatırım ortamını iyileştirmiştir.
2010 yılında Anayasa’da yapılan değişiklik ile “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.” denilmesinin de yatırımları artırıcı bir
etki yapacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla, uluslararası doğrudan yatırımları
çekmek için, ekonomik, siyasi ve yasal yönden istikrarlı bir ülke olmak önem
arz etmektedir.
Doç. Dr. Erdal Tanas KARAGÖL
1992’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu. Yüksek lisansını
Connecticut Üniversitesi’nde, doktorasını York Üniversitesi’nde 2002 yılında “Dış Borçlar ve
Ekonomik Büyüme İlişkisi ve Dış Borç Öteleme Riski” adlı teziyle tamamladı. Karagöl’ün Dış
Borçlar ve Ekonomik Büyüme, Savunma Harcamaları, Enerji Tüketimi, Ekonomik Büyüme
ve İşsizlik ve Kamu Harcamaları alanlarında makaleleri vardır. Yapılan akademik çalışmalar,
Energy Economics, Defence and Peace Economics gibi Social Sciences Citation Index’de
(SSCI) taranan dergilerde yayınlanmıştır. Halen Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinde öğretim üyesidir. Karagöl, 2010 yılından bu yana aynı zamanda
çalışmalarını SETA’da sürdürmektedir. e-posta: [email protected]
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin ERÇAKAR
Uludağ Üniversitesi İİBF Maliye Bölümünden 1996 yılında mezun oldu. Aynı üniversitenin
Sosyal Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk dalında Yüksek Lisans çalışmasını ve ardından 2005
yılında İktisat Ana Bilim Dalında “Doğrudan Yabancı Yatırımları Belirleyici Faktörler ve
OECD Ülkeleri Uygulaması” konulu teziyle doktora derecesini aldı. İlgi alanları arasında
Doğrudan Yatırımlar, Ekonomik Büyüme ve Kırsal Kalkınma konuları yer alan Erçakar,
halen Balıkesir Üniversitesi Bandırma MYO’da görev yapmaktadır. e-posta: mercakar@
balikesir.edu.tr
S E TA | S İ YA S E T, E K O N O M İ V E T O P L U M A R A Ş T I R M A L A R I VA K F I
Reşit Galip Cd. Hereke Sokak No: 10
GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE
Te l : + 9 0 3 1 2 . 4 0 5 6 1 5 1 | Fa k s : + 9 0 3 1 2 . 4 0 5 6 9 0 3
www.setav.org | [email protected]
S E TA | Wa s h i n g t o n D. C . O f f i c e
1025 Connec ticut Avenue, N.W., Suite 1106
Washington, D.C., 20036
Te l : 2 0 2 - 2 2 3 - 9 8 8 5 | Fa k s : 2 0 2 - 2 2 3 - 6 0 9 9
www.setadc.org | [email protected]

Benzer belgeler