türkiye` de doğrudan yabancı yatırımlar
Transkript
türkiye` de doğrudan yabancı yatırımlar
seta . Analiz S E TA | S i y a s e t , E k o n o m i v e To p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı Va k f ı | w w w. s e t a v. o r g | O c a k 2 0 1 1 TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR M. EMIN ERÇAKAR, ERDAL TANAS KARAGÖL S E TA A N A L İ Z seta . Analiz S ay ı: 3 3 | O c a k 2 0 1 1 TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR M. EMİN ERÇAKAR, ERDAL TANAS KARAGÖL İÇİNDEKİLER GİRİŞ | 4 DÜNYADA DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR | 6 TÜRKİYE’DE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARI | 9 TÜRKIYE’DE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI: 2003 YILI ÖNCESI | 9 TÜRKIYE’DE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI: 2003 YILI SONRASI | 17 DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARI VE EKONOMIK PERFORMANS | 21 SONUÇ VE ÖNERİLER | 23 2 0 1 1 © Ya y ı n h a k l a r ı m a h f u z d u r TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R ÖZET Türkiye, içerisinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler kategorisi değerlendirmesinde yabancı sermaye çekmede gerek nüfus bakımından, gerekse jeostratejik konum ve ekonomik büyüklük bakımından bulunduğu konuma uygun bir pay alamamıştır. Türkiye, 2001 yılından başlayan reformları ile kamu bütçe dengesi, ekonomik büyüme ve enflasyon gibi makro ekonomik değişkenlerde önemli başarılar sağlamıştır. Makroekonomik anlamda küresel ekonomiye uyumu sağlayan yapısal reformlar, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımlar için cazip hale gelmesini sağlarken; finans alanında yapılan reformlar Türkiye’nin küresel krizden hızlı bir şekilde çıkmasına yardım etmiştir. 2002 yılından itibaren AK Parti hükümetinin, AB adaylığı üyeliği sürecinin de katkısıyla hızla gerçekleştirdiği reformlar, ekonominin daha liberal hale gelmesi, finans alanında verimliliğin ve direncin artırılması ve sosyal güvenlik sisteminin yeniden düzenlenmesi de ekonomiye istikrar sağlamıştır. Bu reformlar ayrıca öngörülebilir bir ekonomik yapının oluşturulmasına katkı sağlamış ve yatırım ortamını iyileştirmiştir. 2010 yılında Anayasa’da yapılan değişiklik ile “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.” denilmesinin de yatırımları artırıcı bir etki yapacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla, uluslararası doğrudan yatırımları çekmek için, ekonomik, siyasi ve yasal yönden istikrarlı bir ülke olmak önem arz etmektedir. 3 S E TA A N A L İ Z TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR GİRİŞ Günümüz koşullarında ülkeler, gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan niteliklerine sahip olsunlar makro ekonomik hedeflere ulaşma konusunda aslında ortak amaçlar gütmektedirler. Tam istihdama ulaşma, fiyat istikrarını sağlama, adil gelir dağılımı, ödemeler dengesinin sağlanması gibi hedefler, tüm ülkeler için çağdaş normların yakalanması noktasında ortak öncelikler arasında yer almaktadır. Gelişmiş ülkeler, alt yapılarının görece tamamlanmış oluşu, sosyal ve ekonomik göstergelerde daha üst seviyelerde yer almalarından dolayı dünyada söz sahibi olma vasfına erişebilmişler ve bu hedeflere ulaşma konusunda göreceli olarak genellikle daha başarılı olmuşlardır. Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda ise yurtiçi tasarruf düzeyleri düşüktür. Bu nedenle, bu ülkelerin gayrisafi milli hâsılaları yetersiz, nüfusları da nispeten fazla olduğundan kişi başına düşen gelir düzeyleri düşük kalmaktadır. Bu ülkelerde yüksek oranda tüketim eğilimi, gelirden tasarrufa ayrılan payın düşük miktarlarda kalmasına yol açarken, ülkede bir tasarruf açığı ortaya çıkacağından, kaynak yetersizliği söz konusu olmaktadır. Bunun yanında, gelişmiş ülkelerde var olan teknolojik yenilikleri de içerebilecek yatırımların gerçekleştirilebilmesi zaten yetersiz durumda olan iç tasarruflara ilave olarak yabancı yatırımların katkısını gerektirmektedir. Doğrudan yabancı yatırım kavramını çeşitli şekillerde tanımlamak mümkündür. Buna göre; “bir ülkenin kısa bir süre içinde kaynaklarını ve buna bağlı olarak da ekonomik gücünü etkileyebilmek için karşılığını değişik biçimlerde ileride ödemek üzere diğer ülkelerden sağladığı mali ve/veya teknolojik kaynaklardır” şeklinde tanımlanabilir.1 4 OECD (Organisation for Economic Co-operation and Development – Ekonomik İşbir1. Uras, T. G.(1979). Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları, Formül Matbaası, İstanbul. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R liği ve Kalkınma Teşkilatı) normlarına göre de; yabancı sermaye yatırımları (FDI - Foreign Direct Investment - Doğrudan Yabancı Yatırımlar) “bir ülkede yerleşik kişi ya da kurumların bir başka ülkede kalıcı ekonomik çıkar elde etme amacını” ifade etmektedir. Doğrudan yatırım denildiğinde; “bir firmayı satın alma, yeni kurulacak bir firma için kuruluş sermayesi sağlama ve/veya mevcut bir firmanın sermayesine katılma yoluyla, bir ülkenin firmaları tarafından diğer bir ülkeye yapılan ve teknoloji, know-how, işletmecilik bilgisi, işgücü ve yatırımcının kontrol yetkisini de kendisi ile birlikte getiren yatırımlar” anlaşılmaktadır.2 2003 yılında yürürlüğe giren 4875 sayılı yeni ‘Yabancı Sermaye Kanunu’ na göre ise doğrudan yabancı yatırım dendiğinde; yabancı yatırımcı tarafından, a)Yurt dışından getirilen Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nca alım satımı yapılan konvertibl para şeklinde nakit sermaye, devlet tahvilleri hariç olmak üzere şirket menkul kıymetleri, makine ve teçhizat, sınai ve fikri mülkiyet hakları ile, b)Yurt içinden sağlanan yeniden yatırımda kullanılan kar, hasılat, para alacağı veya mali değeri olan yatırımla ilgili diğer haklar, doğal kaynakların çıkarılması ve aranmasına ilişkin haklar gibi iktisadi kıymetler aracılığıyla yeni şirket kurmayı veya şube açma- Gelişmekte olan ülkelerin tasarruf açığını kapatmanın yanında, doğrudan yabancı yatırım, geldiği ülkeye rekabet faktörünü de beraberinde getirmektedir. yı, menkul kıymet borsaları dışında hisse edinimi veya menkul kıymet borsalarından en az % 10 hisse oranı ya da aynı oranda oy hakkı sağlayan edinimler yoluyla mevcut bir şirkete ortak olmak anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere Türkiye’ye yabancı yatırım çekilmesi amacıyla Kanun’un güncellenmesinde yabancı sermaye tanımı ayrıntılı olarak yer almış bulunmaktadır.3 Gelişmekte olan ülkelerin tasarruf açığını kapatmanın yanında, doğrudan yabancı yatırım, geldiği ülkeye rekabet faktörünü de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, doğrudan yatırımlar, hisse senedi ve tahvil ihraç ederek uluslararası piyasalarda satmak ve çeşitli kredi araçlarından yararlanmak biçimlerinde görülen diğer uluslararası sermaye hareketlerinden ayrılmış olmaktadır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, ilgili ülkeyi hemen terk edemeyecekleri için ülke riskini de üstlenmiş olmaktadırlar. Bu nedenle, bu yatırımlar gideceği ülkenin makro ekonomik verilerini ve geleceğe ilişkin beklentilerini çok iyi tahlil ederek en az oranda risk almaya çalışmaktadırlar. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları genelde çok uluslu şirketler tarafından, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere doğru kaymaktadır. Genellikle emek yoğun üretim yapan firmaların, işgücünün ucuz bulunduğu gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere yatırım yapma arzusu, doğrudan yabancı sermayeyi bu ülkelere kaydırmaktadır.4 2. Selamoğlu, G.(1985). Yabancı Sermaye, Türkiye İş Bankası İktisadi Araştırmalar Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul. 3. 25141 sayı ve 17.6.2003 tarihli Resmi Gazete. 4. Tuğlu, A.(2003). Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları ve Bu Yatırımların Vergilendirilmesi, Yaklaşım, Sayı:125 Mayıs 2003, s. 105. 5 S E TA A N A L İ Z Dunning (1993)5 “özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren ekonomik alanda gözlemlenen değişim sürecinin, ülkeler arası karşılıklı bağımlılıklara yol açmasından ötürü, ülkelerin dış dünyaya kapalı ekonomik politikalar izlemesini olanaksızlaştırdığını belirterek, büyüme, ekonomik kalkınma ve refah düzeyine ulaşabilmek amacıyla, hem ülkeler hem de firma düzeyinde eski kuralların hâkimiyetini yitirdiğini” ifade etmektedir. Bu değişimi zorunlu hale getiren unsurlar ise; rekabet, teknolojik gelişmeler, liberalizasyon ve küreselleşme olgularıdır.6 Uluslararası sermaye akımlarının bir türünü oluşturan doğrudan yatırımlar, üretime dönük yapıları ile yatırım yapılan Uluslararası sermaye akımlarının bir türünü oluşturan doğrudan yatırımlar, üretime dönük yapıları ile yatırım yapılan ülkeye kaynak girişinin yanı sıra teknoloji, yönetim bilgisi ve ticari sırların da transfer edilmesini sağlamaktadır. ülkeye kaynak girişinin yanı sıra teknoloji, yönetim bilgisi ve ticari sırların da transfer edilmesini sağlamaktadır. Bu nedenle, ülkeler tarafından daha fazla doğrudan yatırım çekebilmek amacıyla, yatırım ortamının iyileştirilmesine önem gösterilmektedir. Bu raporun amacı, Türkiye’de doğrudan yabancı yatırımların yapısı ve kompozisyonunu incelemek ve günümüzde artan önemi nedeniyle bu yatırımları artırmak ve sürdürülebilir bir doğrudan yatırım yönetimi için öneriler sunmaktır. DÜNYADA DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR Dünyada II. Dünya Savaşı sonrasında, belli özelliklere sahip yeni borçlanma türlerinin ortaya çıktığı bir dönem başlamıştır. Savaştan güçlü çıkan ABD, savaş sonrası dönemin daha ilk yıllarında, Marshall Planı çerçevesinde Amerika, yıkılan Avrupa ekonomilerinin onarımı için yardım yaparken, aynı zamanda Komünizmin Avrupa’da yayılışını engellemeye çalışmış ve kendisini desteklemiş olan ülkelere çeşitli yardım programlarıyla çok büyük miktarlarda kaynak transferi sağlamıştır. Sermaye sahibi Batı ülkelerinin yaptıkları bağış veya kredi adı altındaki bu kaynak transferlerinin getirdiği siyasi, askeri ve ekonomik yükün hissedilir derecede artması sonucu söz konusu ülkelerin bu işlemleri kurumsallaştırmaya karar vermeleri ile ‘uluslararası finansman kurumları’ dönemi başlamıştır. Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (WB), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ve Avrupa Yatırım Bankası (EIB) gibi kuruluşların süratle gelişmeleri bu döneme rastlamaktadır. Doğrudan yatırımlar başlangıçta ABD şirketlerinin önderliğinde gerçekleşmiştir. Bu yatırımlar önce Kuzey Amerika ve Kanada’da başlamış, daha sonra Güney Amerika, Avrupa ve son olarak da Asya’ya kaymıştır. ABD şirketleri, özellikle Avrupa’da ticaret yoluyla elde etmiş oldukları pazarları sürdürmek amacıyla Avrupa’ya yerleşmişlerdir.7 Savaş sonrası ekonomilerini toparlamaya başlayan Avrupa ülkeleri ABD’yi izlerken, 6 5. Dunning, J.(1993). Trade, Location of Economic Activity and the MNE: A Search for an Eclectic Approach, The International Political Economy of Direct Foreign Investment, Volume I, Edward Elgar Publishing Limited, England. 6. UNCTAD.(2003). FDI Policies for Development, World Investment Report. 7. DPT(2000). Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Özel İhtisas Komisyonu Raporu, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara 2000, s. 6. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R Japonya’nın da devreye girmesiyle yabancı yatırımlar dünya üzerinde yayılmaya başlamıştır. Savaş sonrası dönemde, doğrudan yabancı yatırımlar iki grup halinde incelenebilecek özel şirketler tarafından gerçekleştirilmiştir.8 Birinci grupta yer alanlar, savaş öncesi dönemde uluslararası boyutu olan ve az gelişmiş ülkelerle bazı gelişmiş ülkelerde temel madde, gıda ve tarımsal araç sanayilerinde faaliyet gösteren şirketlerdir. İkinci grup ise, dinamik yerel rekabet ve dış ticaret engelleri ile karşılaştıkları dış pazarlarını korumak amacıyla ihracattan doğrudan yatırımlara dönen firmalardan oluşmaktaydı. Bu grup firmaları ilgilendiren sektörler; kimya, elektronik, otomobil, dayanıklı tüketim malları gibi rekabet avantajları olan oligopol piyasalar olup, incelenen dönemde gelişmiş ülkelerin temel sektörlerini teşkil etmekteydi. Bu alanlarda faaliyet gösteren şirketler, çoğunlukla araştırma-geliştirme konusunda karşılaştırmalı üstünlüğü bulunan ve yatırımın finansmanını en azından başlangıçta kendi ülkelerinden sağlamak zorunda olduklarından paraları güçlü olan ülkelerden çıkmışlardır. 1950-1960 arası dönemin yabancı sermaye açısından en önemli özelliği, çok uluslu şirketlerin sayıca hızla artmaları ve aşırı biçimde büyümeleri olmuştur. Doğrudan yatırımlar bu yıllarda gerek mutlak rakamlar itibariyle, gerekse gayrisafi milli hasıla (GSMH), dış ticaret, yurtiçi yatırımlar gibi ekonomik göstergelerin büyüme hızlarına kıyasla çok önemli gelişmeler göstermişlerdir. 1960 - 1973 arası 13 OECD ülkesinin toplam uluslararası yatırımlarının yıllık ortalama büyüme hızı dolar fiyatlarıyla % 12 civarında olup, ortalama gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) artış hızının 1.5 katı üzerinde ve dış ticaret büyüme hızlarına yakındır. Menşe ülke olarak yine ABD önderliğini sürdürürken, bu ülke menşeli çok uluslu şirketlerin yurt dışındaki üretimleri ABD ihracatının 1960 yılında yaklaşık olarak 3 katı, 1971’de ise 4 katıdır. 1970’lere kadar gelişmiş ülkelerin toplam dış yatırımlarının yarıya yakın bölümü ABD’ye aittir. 1950’lerden sonra kambi- Doğrudan yabancı yatırımların dünya genelindeki dağılımı içinde gelişmiş ülkeler aslan payını almakla birlikte son yıllarda birçok gelişmekte olan ülke de (nisbî olarak) önemli ölçüde doğrudan yabancı yatırım çekmeyi başarmışlardır. yo kontrolleri, cari işlemler kısıtlamaları, sermaye hareketleri işlemleri kısıtlamalarına son verilmeye başlanmasıyla önemli değişmeler ortaya çıkmıştır.9 Takip eden yıllarda, üçüncü dünya ülkeleri doğrudan yatırımlar için uygun ekonomik ortamın tesisini sağlamak amacıyla çeşitli muafiyet ve teşvikler uygulamaya başlamışlardır.10 Doğrudan yabancı yatırımların dünya genelindeki dağılımı içinde gelişmiş ülkeler aslan payını almakla birlikte son yıllarda birçok gelişmekte olan ülke de (nisbî olarak) önemli ölçüde doğrudan yabancı yatırım çekmeyi başarmışlardır.11 Bu ülkeler, aktif bir şekilde yabancı firmalara çeşitli vergi istisna, muafiyet ve teşviklerin yanı sıra pazar öncelikleri, altyapı hizmetleri ve hatta tekel hakları vererek yabancı yatırımları çekmeye çalışmaktadırlar.12 Daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda gelişmekte 8. Uzunoğlu, S., Alkin K., Gürlesel C.F.(1995). Uluslararası Sermaye Hareketlerinin Gelişmekte Olan Ülkelere Etkileri ve Türkiye, İMKB Araştırma Yayınları No:6, İstanbul. 9. Esen, O.(1998). Sermaye Kontrolleri Üzerine Bazı Gözlem ve Değerlendirmeler, Türk İş 1998 Raporu, Türk İş, 1998, s. 232. 10. ������������������������������������������������������������������������������������������������������������� Frank, I.(1985). Foreign Enterprise in Developing Countries, The John Hopkins University Press, 1985, s. 2. 11. ���������������������������������������� UNCTAD. (2006). Handbook of Statistics. 12. ���������������������������������������������������������������������������������������������������������� Bouoiyour, J. (2003).The Determining Factors of Foreign Direct Investment in Morocco, Erişim www.erf.org. eg/CMS/getFile.php?id=643. 7 S E TA A N A L İ Z olan ülkeler arasında kıyasıya bir rekabetten söz edilebilir. Eski Doğu Bloku ülkelerinin (geçiş ekonomileri) devreye girmesi ile birlikte bu rekabet daha da kızışmıştır. Verilen desteğin arkasında yeni ve/veya gelişmiş üretim teknolojisi bilgisinin (know-how) yerli firmalara aktarılmasını sağlamak, yönetim becerisini geliştirmek, işgücü verimliliğini artırmak, istihdam olanaklarını geliştirmek ve genel olarak ekonomik büyümeye katkı sağlama beklentisi yatmaktadır. II. Dünya Savaşı’ndan 1990’lı yıllara kadar, genel olarak gelişmekte olan ülkelerde doğ- Altyapı sorunu ve bu işler için ek masrafa gerek olmayışı, ekonomi ve politikalardaki kararlılık ve siyasi istikrarın varlığı gibi nedenlerle gelişmiş ülkelere doğrudan yabancı yatırım daha fazla gitmektedir. rudan yabancı yatırımcılara karşı şüphe ve güvensizlik duyulan bir ortamın geçerli olduğu söylenebilir. Bu yaklaşımda, yabancı yatırımların sömürgeciliğin bir aracı olduğu, yerli sanayiyi öldüreceği ve uzun vadede döviz çıkışına yol açacağı inancının etkisi görülmektedir.13 Ancak 90’lı yıllara doğru durum değişmiş, gelişmekte olan ülkelerin birçoğu çeşitli düzenlemeler yoluyla uluslararası yabancı sermaye hareketlerinden daha fazla pay alma gayreti içine girmişlerdir. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 1990’lı yıllarda gelişmekte olan ülkelerde yatırım iklimiyle ilgili düzenlemelerin (toplam 750 adet) %94,2’si doğrudan yabancı sermaye lehine olmuştur.14 Sadece 2001 yılında ise 71 ülkenin doğrudan yabancı yatırım kanunlarında 208 değişiklik yapılmış ve bunların 194’ü (% 93) daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekebilmek için gerçekleştirilmiştir.15 Bu politika değişikliğinde bu ülkelerin birçoğunun aldıkları dış borç ve kredilerin faizlerini bile ödeyememeleri etkili olmuştur. Dünya üzerindeki doğrudan yabancı yatırımlarda daha çok gelişmiş ülkelerin tercih edildiği bilinen bir gerçektir. Altyapı sorunu ve bu işler için ek masrafa gerek olmayışı, ekonomi ve politikalardaki kararlılık ve siyasi istikrarın varlığı gibi nedenlerle gelişmiş ülkelere doğrudan yabancı yatırım daha fazla gitmektedir. Bununla birlikte 2004 yılında 9.800 yeni yatırımın 5.800’ü gelişmekte olan ve geçiş dönemi ülkelerine yapılmıştır. Bu yeni projelerde aslan payını 1.529 adetle Çin elde etmeyi başarmıştır. Hindistan’da 685, Rusya’da 377, Brezilya’da 258, Singapur’da 173, Birleşik Arap Emirlikleri’nde 156, Meksika’da 154, Malezya’da 125, Hong Kong’da 122, Tayland’da 121, Kore’de 100 yeni proje gerçekleştirilirken, Türkiye’de bu sayı 64 gibi çok düşük bir seviyede kalmıştır. 2006 yılına gelindiğinde Türkiye, 20,1 milyar dolar ile en çok aşama kaydeden ülkelerdendir. Türkiye, 2005 yılında dünyada 23. durumda iken, 2006 yılında 16. sıraya yükselmiş ve böylece gelişmekte olan ülkeler sıralamasında beşinci sırada yer almıştır. Gelişmekte olan ülkeler arasında birinci olan Çin ise 70 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye yatırımı almıştır. Ayrıca Türkiye kendisi de dış dünyada 2006 yılında 934 milyon dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapmış ve Türkiye bu yatırım seviyesi ile dünya sıralamasında 51. sıraya oturmuştur. Yabancı sermaye yatırımı girişi açısından sıralamada en çok sıçrama yapan ülkeler ise Avustralya, İsviçre, Lüksemburg ve İsveç’tir. 8 13. DPT.(2000). Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Özel İhtisas Komisyonu Raporu, VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Yayın No: DPT:2514-ÖİK:532, Ankara. 14. ������������������� DPT.(2000), a.g.e. 15. ��������������������������������������������������������������������� UNCTAD.(2003). FDI Policies for Development, World Investment Report. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R Dünya genelinde, 2008 yılında % 14 oranında sınırlı bir daralma görülen global doğrudan yabancı yatırım akışlarına, krizin etkileri 2009 yılında daha derinden yansımıştır. UNCTAD’ın ilk geçici verilerine göre, 2009 yılında %39 oranında düşüş ile 1 trilyon dolar civarında global doğrudan yabancı yatırım akışı gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan ülkelere ve geçiş ekonomilerine girişlerde 2008 yılında düşüş değil yaklaşık %35 düzeyinde artış görülürken, 6 yıllık kesintisiz büyümenin ardından 2009 yılında bu grup ülkelere doğrudan yabancı yatırım girişlerinde %39 oranında düşüş görülmüştür. Gelişmiş ülkeler arasında, İngiltere, İsveç, İspanya, ABD ve Japonya’ya doğrudan yabancı yatırım girişlerinde % 50’nin üzerinde düşüş gözlenmiştir.16 Global sınır-ötesi birleşme ve satın alma işlemlerinde 2008 yılında % 35 olan düşüş, 2009 yılında oldukça keskinleşerek ilk geçici verilere göre % 66 oranında olmuştur. 2010 yılında global uluslararası doğrudan yatırım akışlarında kriz öncesi hacimlere ulaşılması beklenmese de, 2009 yılına göre sınırlı oranda bir toparlanma öngörülmektedir.17 TÜRKİYE’DE DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARI Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları: 2003 Yılı Öncesi Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım faaliyetleri 1954’te kabul edilen 6224 Sayılı “Yabancı Sermaye Kanunu” ile resmî bir çerçeveye oturtulmuştur. Bu Kanun; Türkiye’de, 1950’lerden 2003’e kadar geçen sürede çıkarılan ve yabancı sermaye konusunda oldukça liberal hükümler içeren bir kanundur. 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, yabancı yatırımı “memleketin iktisadi inkişafına yararlı olması, Türk hususi teşebbüslerine açık bulunan bir faaliyet sahasında çalışması ve inhisar veya hususi bir imtiyaz ifade etmemesi” koşullarıyla her alanda çalışmakta özgür bırakıyordu. Bu Kanun’da, sermaye kavramı da geniş tutulmuştur. Kanun’un 2. maddesine göre; ‘bir kuruluşun kurulması, tevsii ya da yeniden faaliyete geçirilmesi için gereken; -Yabancı sermaye biçimindeki sermaye, -Makine, teçhizat, alet ve bu nitelikteki mallar, yedek parçalar ve malzeme ile Yabancı Sermayeyi Teşvik Komitesinin kabul edeceği diğer gerekli mallar, -Lisanslar, patent hakları ve alameti farika gibi fikri haklar ve hizmetler 9. madde gereği yeniden yatırılarak sermayeye eklenen karlar ana sermaye’ kapsamına alınırlar.18 16. ������������������������������������������������������������������� UNCTAD. (2010). World Investment Report Global Trends in FDI 2010. 17. ����������������������� UNCTAD. (2010). a.g.e. 18. ��������������������������������������������������������������������������������������������������������� T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Yabancı Sermaye Mevzuatı, Yabancı Sermaye Genel Müd., Mayıs 2001, Ankara, s.2. 9 S E TA A N A L İ Z 6224 sayılı Kanun’la, yabancı yatırımlara mali konularda da birçok kolaylıklar tanınmıştır. En önemlisi, kar transferlerindeki kısıtlamalar kaldırılmıştır. Faaliyet sonucunda elde edilecek kâra vergi payı çıkarıldıktan sonra herhangi bir sınırlama olmaksızın transfer olanağı sağlanmıştır. Girişimin kısmen ya da tamamen tasfiyesi durumunda satış gelirinin yabancı ortağa isabet eden miktar ile girişimdeki ana sermayenin makul fiyatla satışı sonucu elde edilecek gelirin ve dış kredilerin taksit ve faizlerinin transferine de olanak sağlanmıştır. Hisse senetlerinin temettüleri ya da hisse senedi satışı sonucu elde edilecek gelirin de transferi mümkündür. Bir başka mali kolaylık da Maliye Bakanlığı’nın, yabancı sermayeli kuruluşun alacağı dış kredilerin taksit ve faizleri için teminat ya da kefalet karşılığı 1 milyar TL’nı geçmemek üzere Bakanlar Kurulu Kararı ile kefalet verebilmesi olanağıdır. Yabancı sermayeli kuruluşlara etüt, kuruluş ve işletme dönemlerinde işçi, ustabaşı, teknik eleman, uzman ve kalifiye personeli Bakanlığın izniyle çalıştırabilme olanağı tanınmıştır. Bu kişilere bazı gümrük muafiyetleri ve kazançlarının dışarıya transferi olanakları da sağlanmıştır. Kanun, yerli girişimlere tanınan tüm haklar, muafiyetler ve kolaylıklardan aynı sahada çalışan yabancı sermayeli kuruluşların da yararlanabilmelerine imkân vermektedir (Md: 10). Herhangi bir çalışma alanında yabancı yatırımlara hiçbir sınırlama getirmeyen 6224 sayılı Kanun, kapsam olarak gayet liberal ve teşvik edici yapıdaydı. Ancak, bu Kanun’un liberal olduğu kadar yeterince açık olmaması, farklı politik ve bürokratik çevrelerce çok değişik biçimlerde yorumlanması sonucunu doğurmuştur. Özellikle 1. maddede belirtilen ‘yabancı sermayenin ülkenin ekonomik kalkınmasına yararlı olması’ konusunda nasıl ve hangi kriterlere göre karar verileceğinin belirsizlik taşıması söz konusuydu. Dünya genelinde bakıldığında, 1950’li yıllar, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının hızlanmaya başladığı bir dönemdir. 1944’te Bretton Woods sistemi ile oluşturulan para sistemi ile doların uluslararası para olarak kabul edilmesiyle, bir yandan ABD orijinli çok uluslu firmalarca büyük miktarda yatırımlar yapılmaya, diğer yandan da ABD askeri ve ekonomik yatırımlar yapmaya başlamıştır. Türkiye’de ise söz konusu dönemde yürürlükte olan 1954 tarihli 6224 sayılı yasa, daha önce bahsedildiği üzere dönemin koşullarına göre oldukça liberal bir yasa hüviyetindeydi. Daha sonraki süreçte ülkenin siyasi koşulları ve akabinde planlı kalkınma döneminin başlaması ile birlikte, yabancı sermaye girişi ile ilgili yapılan bir başka düzenleme 1963 tarihli 17 Sayılı Karar’dır.19 Bu karara göre; Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve Petrol Kanunu dışında ülkenin ekonomik kalkınması için gerekli ve faydalı görülecek alanlarda iş yapmak veya ticari bir ortaklığa katılmak isteyen yabancı, gerçek ve tüzel kişiler yapacakları işin gerektirdiği öz sermayeyi dışarıdan döviz olarak getirmek zorundadır. Fakat bu kararla yurda girecek yabancı sermaye yatırımında, 10 menkul-gayrimenkul, mal alım satımı, kar, faiz ve benzeri işlemlerden doğan kazanç19. �������������������������������������������������������������������������� Şahin, H. (1997). Türkiye Ekonomisi, Ezgi Yayınları, 4.b., Bursa, s. 306. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R larının ülke dışına çıkarılması ve kullanılması yasaklanmıştır. Uygulamada ise bu yasak delinmiş ve hükümetlerin konu ile ilgili olarak zaman zaman aldıkları kararlarla 17 Sayılı Karar çerçevesinde faaliyet gösteren yabancı sermayeli ortaklıkların döviz işlemleri serbestleştirilmiştir. Bu nedenle, kar tahakkukunun fazla söz konusu olmadığı yabancı sermaye bu kararname çerçevesine girmektedir. Bunlar yabancı firmaların Türkiye’de büro, şube, temsilcilik, acente gibi oluşumlar içinde bulunması halleridir.20 Tablo 1’de görüldüğü üzere her ne kadar 6224 sayılı yasa döneminin çok ilerisinde bulunsa da, Türkiye’ye 1954-1980 döneminde gelen yabancı sermaye tutarı önemli bir miktara ulaşmamıştır. 1980 yılı sonu itibariyle ancak 281 milyon dolar tutarında bir yabancı sermaye girişi gerçekleşebilmiştir. Bu tutarın 197 milyon dolarlık kısmının 1973 yılına kadar gerçekleştirilmiş olması da dikkat çekicidir. 1977’de döviz sıkıntısının başlaması ile kar transferlerinin yapılamaması yabancı sermaye girişini yavaşlatmıştır. Diğer yandan, 1974 ve 1979 yıllarında ülkeye yeni sermaye girişi bir yana, ülkeden yabancı sermaye çıkışı bile olmuştur. Buradan da anlaşılmaktadır ki, bir ülkenin sadece yasal düzenlemelerle doğrudan yabancı yatırım çekmesi pek mümkün görülmemektedir. Gerçekleşen rakamlar, Türkiye gibi iç piyasası geniş, ekonomik potansiyeli zengin ve stratejik konumu elverişli bir ülke için son derece yetersiz kalmaktadır. Yaban- Her ne kadar 6224 sayılı yasa döneminin çok ilerisinde bulunsa da, Türkiye’ye 19541980 döneminde gelen yabancı sermaye tutarı önemli bir miktara ulaşmamıştır. cı ortaklı kuruluşların bir kısmı elverişli ortam bulamadıkları için ülkeyi terk etmiştir. Dolayısıyla, bir ülkeye özel yabancı sermaye yatırımlarının girmesi için bu koşullar ve liberal mevzuat yeterli olmamaktadır. 1980 yılından sonra doğrudan yabancı yatırımlar konusunda bu trend önemli ölçüde değişmiştir. İç politikada istikrarın sağlanması, 24 Ocak Kararları ile birlikte ekonomik krizin atlatılmasında gösterilen çaba ve ekonomik reformların devam ettirilmesindeki kararlı tutum, yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine olan güvenini artırmıştır. Bu gelişmede önemli rol oynayan faktörlerden birisi de, yetkililerin yabancı sermaye ile ilgili yasal düzenlemelerle idari işlemlerin daha basit ve açık hale getirilmesinde gösterdikleri gayrettir. 11 20. �������������������������������������������������������������������������� Hiç, S. (1994). Türkiye Ekonomisi, Filiz Kitabevi, 2.b., İstanbul, s.114. S E TA A N A L İ Z Tablo 1: 6224 Sayılı Kanun Kapsamında Türkiye’ye Gelen Yabancı Sermaye Yıllar 1954 Öncesi 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960 1961 1962 1963 1964 1965 1966 1967 1968 1969 1970 1971 1972 1973 1974 1975 1976 1977 1978 1979 1980 Yıllık Milyon $ 2.8 2.2 1.2 3.4 1.3 1.1 3.4 1.9 1.2 4.2 4.5 11.9 11.6 9.7 9.0 13.9 13.2 9.0 11.7 12.8 67.3 -7.7 15.1 8.9 9.2 11.7 -6.4 53.0 Birikimli Milyon TL 7.9 6.1 3.3 9.4 3.6 4.5 20.5 16.3 10.9 37.4 40.0 103.9 88.8 86.9 80.3 107.7 109.6 89.4 150.7 173.2 918.7 -106.7 215.0 140.3 162.6 275.0 -237.8 - Milyon $ 2.8 5.0 6.2 9.6 10.9 12.0 15.4 17.3 18.5 22.7 27.2 39.1 50.7 60.4 69.4 83.3 96.5 105.5 117.2 130.0 197.3 189.6 204.7 213.6 222.8 234.5 228.1 281.1 Milyon TL 7.9 14.0 17.3 26.7 30.3 34.8 55.3 71.6 82.5 119.9 159.9 263.8 352.6 439.5 519.8 627.5 737.1 826.5 977.2 1.150.4 2.069.1 1.962.4 2.177.4 2.317.7 2.480.3 2.755.3 2.518.5 - Kaynak: DPT, Hazine Müsteşarlığı Tablo 2’de görüldüğü üzere, 1980 yılında yeni kurulan ‘Yabancı Sermaye Dairesi’, 97 milyon dolar değerinde yabancı sermaye yatırımına izin vermiştir. 1981’de ise yabancı firmaların Türkiye’de bağlı şirketlerinin hemen hemen tamamı, sermaye artırımı ve/ veya tevsi ve yeni yatırım projeleri için izin talebinde bulunmuş, toplam 104 yabancı firmaya, 338 milyon dolar yatırım için izin verilmiştir. Fiili giriş olarak 1980 yılında yalnızca 35 milyon dolar olarak gerçekleşen yabancı sermaye girişi, 1990 yılında 1 milyar dolar düzeyine kadar çıkmasına karşın, bu yıldan itibaren yatay bir seyir izlemeye başlamış ve neredeyse yerinde saymıştır. 1997 yılına gelindiğinde Türkiye, 3,5 trilyon dolar tutarındaki yabancı yatırım miktarının ancak %03’ünü alabilmiştir. 1980’li yıllarda oldukça liberal politikalar izlenmesine karşın, yabancı sermaye girişleri açısından Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi yakın zamanda dışa açılmış ülkelerin dahi gerisinde kalmıştır. Yalnızca 1997 yılında Polonya 5 milyar dolar, Macaristan 2 milyar 12 dolar ve Çek Cumhuriyeti 1,3 milyar dolar yabancı sermaye yatırımı çekmişlerdir.21 21. ������������������������������������������������������������������������������������������������������ Onaner, M.(1999). 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’de Yabancı Sermayeli Yatırımlar, Dış Ticarette Durum, İstanbul, 1999, s.47. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R Tablo 2: Türkiye’de Yıllara Göre Yabancı Sermaye Yatırımları Yıllar İzin Verilen Yabancı Sermaye (Milyon $) Yabancı Sermayeli Firma Sayısı (**) Fiili Giriş (Milyon $) 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 97 338 167 103 271 234 364 655 821 1.512 1.861 1.967 1.820 2.063 1.478 2.938 3.836 1.678 1.646 1.700 3.477 2.725 2.243 78 109 147 166 235 408 619 836 1.172 1.525 1.856 2.123 2.330 2.554 2.830 3.161 3.582 4.068 4.533 4.950 5.328 5.841 6.280 35 141 103 87 113 99 125 115 354 663 684 907 911 746 636 934 914 852 953 813 1.707 3.288 1.042 TOPLAM 35.203 6.511 16.372 Türkiye, içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle, Gümrük Birliği’nin kabulünden sonra dahi beklendiği ölçüde yabancı sermaye çekememiştir. Kaynak: Hazine Müsteşarlığı **Birikimli. Türkiye, içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle, Gümrük Birliği’nin kabulünden sonra dahi beklendiği ölçüde yabancı sermaye çekememiştir. 1995’ten günümüze Gümrük Birliği’nin yaratması gereken ticaret etkisinden yararlanılamamış, Türkiye’nin Gümrük Birliği üzerinden ticaret etkisi-pazar genişlemesi gibi teoride beklenen olgular gerçekleşmemiştir.22 Türkiye, 1990’larda Doğu Bloku’nun çökmesi, Çin ve Uzakdoğu pazarının gelişme potansiyelinin çok büyük olması, Latin Amerika ülkelerine sermayenin yeniden yönelimi (Brady Planı) gibi belli başlı nedenlerden dolayı doğrudan yabancı yatırım miktarında artış yaratma imkânı bulamamıştır. Yasal prosedür açısından bakıldığında Türkiye’nin diğer gelişmiş ülkelerden geri kalır yanı yoktur. Örneğin; 1980’de çıkarılan 8/168 sayılı ‘Yabancı Sermaye Çerçeve Kararnamesi’ yayınlanarak yabancı sermaye ile ilgili faaliyetlerde uyum ve çabukluk sağlamak 22. ������������������������������������������������������������������������������������������������������� Akpınar, M. Keskin E.(2000). Türkiye Ekonomisinde Doğrudan Sermaye Yatırımlarının Trend Analizi ve AB Üyeliğinin Sermaye Hareketlerine Etkileri, Dünya Ekonomisi Dergisi, İstanbul, 2000, s.59-60. 13 S E TA A N A L İ Z ve konu ile ilgili yetkili bir organ oluşturmak amacıyla Yabancı Sermaye Dairesi’nin kurulması dönüm noktası olmuştur. 83/7285 No’lu kararname ile “Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü” kurulmuş ve Başbakanlığa bağlanmıştır. Serbest Bölgelerin işletilmesine ilişkin ilkeler, 1985 tarih ve 3218 Sayılı Kanun’la yürürlüğe girmiştir. 1984 tarih ve 18445 No’lu Yasayla yabancıların Türkiye’de taşınmaz mal edinmesine ilişkin sınırlamalar kaldırılmıştır. Petrol kanununda yapılan bir değişiklikle de, petrol şirketlerinin çıkardıkları doğalgazın ve petrolün % 35’ini ihraç etmesi, kıyıdan uzak olanlarda bu oranın % 45’e çıkması kabul edilmiştir.23 Yine turizme teşvik için çıkarılan 1982 tarih ve Mevzuatın sermaye girişlerine uygun biçimde düzenleniyor olmasının, yatırımların gerçekleşmesinde tek başına etkili faktör olmadığı, bundan daha önemli olan unsurun sosyopolitik durum, ekonomik istikrar ve pratikte bunu gerçekleştirmek olduğu gözlenmiştir. 2634 No’lu Kanun, yabancı sermaye yatırımlarını kolaylaştıracak 10353 No’lu Yabancı Sermaye Çerçeve Kararnamesi ve Finansal Kiralama’ya ilişkin düzenlemeler bu alanda yeni bir dönem başlatmıştır. Yabancı sermaye ile ilgili dikkat çekici diğer bir mevzuat kaynaklı düzenleme de yabancı sermayeyi teşvik ile ilgilidir. Bu değişiklikle kar transferi sırasındaki gecikme ortadan kaldırılarak, yerli ve yabancı ortakların kar dağıtımı sırasında eşitliği imkânı sağlanmıştır. Ayrıca yurt dışında yerleşik kişi ve kuruluşların kambiyo mevzuatı uyarınca, bloke veya blokaja tabi alacaklarının yabancı sermaye payı olarak kullanılması, Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) izniyle mümkün hale getirilmiştir. Böylece getirilen teşviklerle Türkiye’de yerleşik olmayan gerçek ve tüzel kişiler yabancı sermaye dairesinin izni ile Türkiye’de taşınmaz mal satın alabilir, şube açabilir ve yabancı şirketlerin temsilcilikleri olarak çalışabilirler, fakat bu durumda sermayenin dışarıdan gelmesi gereklidir.24 Mevzuatın sermaye girişlerine uygun biçimde düzenleniyor olmasının, yatırımların gerçekleşmesinde tek başına etkili faktör olmadığı, bundan daha önemli olan unsurun sosyo-politik durum, ekonomik istikrar ve pratikte bunu gerçekleştirmek olduğu gözlenmiştir.25 Bunların yanında, özellikle AB ile Gümrük Birliği kurulmasının getirdiği koşullarda yabancı sermaye ile ilgili başka yasalar çıkarılmıştır. Bunlardan bazıları; Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (1994), Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1995), Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1995) ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (1995) gibi düzenlemelerdir. ABD tarafından 1994 yılında 2000’li yıllar için geliştirilen bir projeksiyonda, “Yükselen 10 Büyük Pazar” stratejisinde Türkiye, Çin’den sonra 2. sırada yer almaktadır. Bu stratejiye göre, Türkiye’nin 1998 yılında 45 milyar dolar yatırım çeken Çin’in arkasında, 29 milyar dolar yatırım çeken Brezilya’nın önünde olması gerekmektedir.26 Oysa 1998 yılında Türkiye’ye ancak 953 milyon dolar yabancı sermaye girişi gerçekleşmiştir. 23. ���������������������������������������������������������������������������������� YASED.(1989).Yabancı Sermaye Raporu, Yabancı Sermaye Derneği Yayınları, İstanbul. 14 24. �������������������������������������������������������������������������������������������������������������� İrbeç, Y. Z.(1999). Türkiye’de Yabancı Sermaye Politikaları ve Yatırımlarda Görülen Gelişme Eğilimleri, Yeni Türkiye Dergisi, Türkiye Ekonomisi Özel Sayısı, II. Cilt, Ankara s.578. 25. ���������������������������������������������������������������������������������������������������������������� Batur, E. (1994). Yurtdışı Sermaye Yatırımları ve Yabancı Sermayeden Türk Ekonomisinin Beklentileri, Politika, Tedbirler ve Günümüzdeki Konum, Uzmanlık Tezi, HDTM, s.43. 26. ������������ DPT. (2000) a.g.e. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R ABD’nin stratejisine göre, Türkiye’ye yılda 30 – 50 milyar dolar yabancı yatırım girmesi gerekirken, UNCTAD27 tarafından yapılan “uluslararası üretim endeksi” (transnationality index) tahminlerine göre Türkiye, yabancı yatırım alan ülkeler arasında 5’in altında kalarak son sıralarda yer almaktadır.28 Bu noktada bir diğer dikkat çekici yön ise; gerek izin verilen yabancı sermaye gerekse fiili giriş anlamında 2000 ve 2001 yılları göze çarpmaktadır. Söz konusu yıllarda Türk Telekom’un varlık satışı olmadan lisans devri satış sözleşmeleri yapılmış ve İş Bankası A.Ş. ile İtalyan Telecom Italia ortak girişimi olan Aria adlı GSM operatörünün kuruluşu gerçekleşmiştir. Bundan dolayı bu yıllar Tablo 2’de de görüldüğü üzere trend dışına çıkan yıllar olarak dikkat çekmektedir. Türkiye’ye gelen yabancı sermaye sektörler itibariyle incelendiğinde, önceliğin gerek firma sayısı gerekse toplam yabancı sermaye içerisindeki payları itibariyle hizmetler sektöründe olduğu görülmektedir. Diğerleri ise sırasıyla imalat sanayi, enerji, tarım ve madencilik sektörleridir. Hizmetler sektörüne alt sektörler itibariyle bakıldığında; başta ticaret, restoran, kafe, yeme-içme ve otel, pansiyon, kamping işletmeciliği gibi hizmet birimleri öncelikli olarak yer almaktadır. İmalat sanayinde önceliği gıda, taşıt araçları imalatı, elektrikli makine ve demir çelik, kimya gibi alt sektörler almakta iken, tarım sektöründe ise tarım hizmetleri, bitkisel üretim ve hayvansal üretim başı çekmektedir. Tablo 3’te 1980–2002 yılları arası izin verilen yabancı sermayenin sektörel dağılımı yer 1980–2002 yılları arası izin verilen yabancı sermaye yatırımlarının toplam 33.995 milyon dolarlık yabancı sermaye yatırımının % 52,7’si yani 17.930 milyon dolarlık kısmı imalat sektöründe gerçekleşmiştir. almaktadır. Tablo 3 incelendiğinde, 1980–2002 yılları arası izin verilen yabancı sermaye yatırımlarının toplam 33.995 milyon dolarlık yabancı sermaye yatırımının % 52,7’si yani 17.930 milyon dolarlık kısmı imalat sektöründe gerçekleşmiştir. İmalat sektöründeki yatırımların özelikle 1990 yılından itibaren geçmiş yıllara göre artış hızı daha fazladır. Özellikle 5 Nisan 1994 İstikrar Programının uygulamaya konulmasıyla yabancı sermaye ile ilgili alınan kararlar imalat sanayinde de etkisini göstermiş ve 1995 yılında imalat sanayinde toplam yabancı sermaye tutarı, 1.996 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. İmalat sanayisini % 44,5’lik payla hizmet sektörü izlemektedir. Bu sektörde izin verilen yabancı sermaye yatırım tutarı 15.137 milyon dolardır. İmalat sanayindeki yabancı sermaye tutarı, hizmetler sektörüne oranla daha fazla iken, artış yönünden bakıldığında hizmetler sektöründeki artış, imalat sanayine nazaran daha hızlıdır. Özellikle turizm sektörüne yönelik yatırımların arttırılması için bir takım teşvik ve tedbirlerin alınması, bu yıllar arasında hizmetler sektöründeki yabancı yatırımların artmasını beraberinde getirmiştir. Hizmetler sektöründe en fazla artış gene 5 Nisan Kararları’nın yarattığı 27. ���������������������� UNCTAD. (2003)a.g.e. 28. ����������������������������������������������������������������������������������������������������������� Bu endeks, doğrudan yabancı yatırım girişi/sabit sermaye yatırımı (son 3 yıl için), uluslararası doğrudan yatırım giriş stoku/GSYİH, yabancı ortaklıkların yarattığı katma değer/GSYİH ve yabancı ortaklıkların yarattığı istihdam/toplam istihdam oranlarının ortalamasıdır. 15 S E TA A N A L İ Z olumlu hava ile 1996 yılında 3.123 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.29 İmalat sanayinde yabancı yatırım oranı yıllar itibariyle giderek azalırken, buna karşılık hizmet sektöründe ise yıllar itibariyle bir artış söz konusu olmuştur. Özellikle 2000 yılında hizmetler sektöründe % 61’i aşan bir pay söz konusu olmuştur. Bu durumun ortaya çıkış sebepleri sorgulanmalıdır. Şayet hizmet sektörünün gelişimi ile ülkemize gelen know-how, patent vb. konusunda artış gözlemleniyorsa diğer bir ifadeyle Türkiye’nin insan sermayesine, teknolojik gelişimine bir katkı sağlanıyorsa elbette ki olumlu bir durum söz konusudur. Ancak bu kazanımların yeterince olamamasının altında yatan nedenler arasında ülkemizde eğitim, hukuki ve teknolojik altyapı konusundaki yetersizliklerin olduğu da düşünülmelidir. Tablo 3: Türkiye’ye Gelen Yabancı Sermayenin Sektörel Dağılımı (Milyon $) Yıllar 1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 Toplam İmalat Tarım Madencilik Hizmetler Toplam 88,76 246,54 98,54 88,93 185,92 142,89 193,47 293,91 490,68 950,13 1.214,06 1.095,48 1.274,28 1.568,59 1.107,29 1.996,48 640,59 871,81 1.018,29 1.123,22 1.115,20 1255,88 892,01 17.930,95 0,86 1,06 0,03 5,93 6,37 16,86 13,00 27,35 9,36 65,56 22,41 33,59 21,05 28,27 31,74 64,10 12,22 5,75 17,19 59,74 134,68 32,82 608,64 0,98 1,97 0,02 0,25 4,26 0,86 1,25 5,62 11,86 47,09 39,82 18,96 11,37 6,20 60,62 8,54 26,70 13,73 6,76 6,32 29,90 17,29 318,20 8,24 89,13 65,43 13,76 79,26 80,97 152,81 347,08 296,87 540,59 534,49 809,55 493,13 462,38 335,85 849,48 3.123,74 767,48 609,67 553,40 1.878,87 1.318,12 1.300,81 15.137,50 97,00 337,51 167,00 102,74 271,36 234,49 364,00 655,24 820,52 1.511,94 1.861,20 1.967,26 1.819,96 2.063,39 1.477,61 2.938,32 3.836,97 1.678,21 1.647,44 1.700,57 3.060,13 2.738,58 2.243,00 33.995,35 Kaynak: Hazine Müsteşarlığı YSGM Yabancı Sermaye Raporu 2002. Türkiye’ye gelen yabancı sermaye miktarının dünya genelindeki dağılımı yukarıdaki 16 Tablo 4’te görülmektedir. Tablo 4’te görüldüğü üzere Türkiye, dünya genelinde ve içe29. ��������������������������������������������������������������������������������������������������������� Çetinkaya, M. (2004). Türkiye Ekonomisinde Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımının Önemi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 11, 239-261. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R risinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler kategorisi değerlendirmesinde de yabancı sermaye çekmede maalesef başarısız kalmıştır. Dünyada gerek nüfus bakımından olsun, gerekse jeostratejik konum ve ekonomik büyüklük açısından olsun, Türkiye maalesef dünya doğrudan yabancı sermaye dağılımında bulunduğu konuma uygun bir pay alamamaktadır. Üstelik son yıllarda, Tablo 4’te görüldüğü gibi, dünyadaki payı 1989-1994 ortalaması 0,35 iken, bu oran 2003 yılında 0,10’a düşmüştür. Örneğin 1990’lar süresince yıllık doğrudan yabancı sermaye yatırımları Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nde gayri safi milli hasılalarının ortalama yıllık %4’ü iken, Polonya’da bu oran yıllık % 2’nin üzerinde gerçekleşmiştir. Türkiye’de ise, aynı dönemdeki yabancı sermaye yatırımları gayri safi milli hasılasının ortalama % 0,5’inden daha az gerçekleşmiştir.30 Tablo 4: Dünya’da Yabancı Sermaye (Milyon $) 1989-19941995 Ort. 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 Dünya 200.145 331.068 384.910 477.918 692.544 1.075.049 1.270.764 817.574 678.751 559.576 G.Ü. 137.124 203.462 219.688 271.378 483.165 829.818 1.005.178 571.483 489.907 366.573 G.O.Ü. 59.578 113.338 152.493 187.352 188.371 222.010 240.167 219.721 157.612 172.033 Merkez ve Doğu Avr. 3.444 14.268 12.730 19.188 21.008 23.222 25.419 26.371 31.232 20.970 Türkiye 708 885 722 805 940 783 982 3.266 1.038 575 Oran Olarak (%) G.Ü./Dünya 68,51 61,46 57,08 56,78 69,77 77,19 79,10 69,89 72,17 65,50 G.O.Ü./Dünya 29,77 34,23 39,62 39,20 27,20 20,65 18,90 26,87 23,22 30,76 Orta ve Doğu Avr. /1,72 Dünya 4,31 3,31 4,01 3,03 2,16 2,00 3,22 4,60 3,74 Türkiye / Dünya 0,35 0,27 0,19 0,17 0,14 0,07 0,08 0,39 0,15 0,10 Türkiye / G.O.Ü. 0,78 0,47 0,43 0,50 0,35 0,41 1,48 0,66 0,33 1,19 Kaynak: UNCTAD (2004)31 Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları: 2003 Yılı Sonrası 1954 yılında yürürlüğe giren 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 2003 yılında yürürlüğe giren 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır. Türkiye’de yatırım ortamının iyileştirilmesine ve bürokrasinin azaltılmasına ilişkin çabaların bir sonucu olarak ortaya çıkan ve yine Türkiye’de bir türlü arzu edilen rakamsal büyüklüklere ulaşamayan doğrudan yabancı yatırımları artırmak için 30. ����������������������������������������������������������������������������������������������������� Linn, J. (2002). Improvement of the Investment Climate and Promotion Model for Turkey, February 14, Ankara, http://Inweb18.worldbank.org/. 31. UNCTAD. (2004). World Investment Report 2004, s. 367-370’den derlenmiştir. 17 S E TA A N A L İ Z yeni kanun ihdas edilmiştir. Bu düzenlemeye göre32; “izin” yaklaşımı terk edilmekte, bunun yerine “izleme” amacına yönelik düzenlemeler ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de yatırım yapmayı planlayan yabancı yatırımcının şirket kurmak ve yatırım yapmak için ön izin alma zorunluluğu kaldırılmıştır. Ayrıca, şirket kuruluşu, ortaklığa katılma ve şube açma durumlarında 50.000 dolar’ı asgari yabancı sermaye getirme uygulamasına da son verilmiştir. Bu kanun, yabancı yatırımcının haklarının toplu bir halde ifade edildiği, rehber bir bel- Türkiye’de yatırım yapmayı planlayan yabancı yatırımcının şirket kurmak ve yatırım yapmak için ön izin alma zorunluluğu kaldırılmıştır. ge olma niteliğini de taşımaktadır. Bunların yanında, 4875 Sayılı “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu”, doğrudan yabancı yatırım ve yatırımcı kavramlarını uluslararası uygulamalara paralel olarak tanımlamaktadır. Böylece yurt dışında yerleşik Türk vatandaşlarının da Türkiye’ye bu kapsamda yatırım yapmaları mümkün hale gelmiştir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin, ekonomik büyüme ve kalkınma yolunda karşılaştıkları yapısal darboğazlar ve bunun hem nedeni hem sonucu olan sermaye birikimi yetersizliğinin üstesinden gelebilmelerinin en etkin yolu dış finansman kaynaklarıdır. Bunun için de başka devletlerin, uluslararası mali kurumların ve bankaların sundukları geleneksel dış finansmanlardan veya doğrudan yabancı yatırımlar ve uluslararası portföy yatırımları gibi özel kaynaklı alternatif dış kaynaklardan yararlanabilirler. Alternatif kaynakların avantajı, borç yükümlülüğü doğurmamalarıdır. Özellikle uluslararası doğrudan yatırım daha az oynak (volatile) olduğundan ve sadece sermaye değil, modern teknoloji ve know-how girişini de içerdiğinden çeşitli uluslararası örgütler ve danışmanlar tarafından dış finansman kaynağı olarak gelişmekte olan ülkelere tavsiye edilmektedir.33 Yıllarca, Türkiye uluslararası doğrudan yatırımlarını çekmede düşük bir performansa sahip olmuştur. Özellikle bu alanda rakipleriyle karşılaştırıldığında doğrudan yabancı yatırım performansının ne denli düşük olduğu rakamlara açıkça yansımaktadır. Türkiye’nin uluslararası doğrudan yatırım çekmedeki başarısızlığı ekonomik ve ekonomi-dışı nedenlere dayanmaktadır.34 Bu nedenler; aşırı bürokrasi ve yaygın yolsuzluk algılaması nedeniyle yabancı yatırımcılar için giriş ve faaliyet işlemlerinin maliyetinin yüksek olması, kronik yüksek enflasyon, artan ekonomik istikrarsızlık, 1980’lere kadar süren içe dönük yapı, fikrî mülkiyet haklarının korunmasındaki eksiklik, enflasyon muhasebesi ve kabul edilmiş uluslararası muhasebe standartlarının bulunmaması, özelleştirmedeki başarısızlıklar, yetersiz yasal yapı ve elverişsiz altyapı olarak sıralanabilir.35 Özellikle 2002 yılında, AK Parti iktidara geldikten sonra, ekonomik ve politik istikrar ortamı sağlanmıştır. AB ile üyelik müzakerelerinin başlamış olmasının yanı sıra yürü32. ������������������������������������������������������������������������������������������ T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Basın Duyurusu, http//www.hazine.gov.tr, 17.06.2003. 18 33. ���������������������������������������������������������������������������������������������������������� Nunnenkamp P. and Spatz, J. (2003). Intellectual Property Rights and Foreign Direct Investment: The Role of Industry and Host-Country Characteristics, Kiel Working Papers 1167, Kiel Institute for the World Economy. 34. ������������������� DPT(2000). a.g.e. 35. ��������������������������������������������������������������������������������� Erdikler, Ş.(2004). Neden Yabancı Sermaye, Insight YASED, Volume 7, Temmuz 2004. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R tülen reform çalışmalarına rağmen daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekilmesi noktasında yetersiz kalınmış, bu durum özelleştirmeler kanalıyla aşılmaya çalışılmıştır. Son zamanlardaki artışa karşın, Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırım girişi kısıtlı kalmış ve yalnızca hizmet sektöründe mevcut olan işletmeleri edinmek üzerinde odaklanılmıştır. Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırım akışı 2006 yılında 20 milyar doları aşan (GSYİH’nın % 5’i) bir seviyeye yükselmiştir. Doğrudan yatırım girişi 2007 yılında 22 milyar doları aşarken, 2009 yılında küresel krizin etkisiyle keskin bir düşüş yaşamış ve 8 milyar dolara düşmüştür (Tablo 5). Tablo 5: Doğrudan Yabancı Yatırım Girişleri (Milyon $) Ülke/ Ülke grupları Türkiye 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 1.693 2.778 10.010 20.222 22.022 18.148 7.610 GOÜ 183.911 291.919 330.129 434.365 564.929 630.012 478.349 Gelişmiş Ülkeler 361.917 410.066 624.565 970.098 1.444.075 1.018.273 565.892 Dünya 565.739 732.396 985.795 1.459.133 2.099.973 1.770.873 1.114.189 Kaynak: UNCTAD Major FDI Indicators 2010’dan tarafımızdan derlenmiştir. Türkiye 2009 yılı itibariyle kümülatif verilerle yabancı sermaye yatırımı stoku açısından dünyada 27. sırada yer almaktadır. Dünyadaki toplam doğrudan yabancı sermaye yatırımı stoku 12 trilyon dolar büyüklüğündedir. Türkiye’de ise doğrudan yabancı serma- Son 5 yıllık dönemde uluslararası krizlere bağlı olarak değişkenlik gösteren ancak geçmiş yıllarla kıyaslandığında ise oldukça büyük tutarlara ulaşan bir yabancı yatırım stoku gözlenmektedir ye yatırımı stoku 79 milyar dolar düzeyindedir. Tablo 6’da, Türkiye’ye gelen doğrudan nitelikli yabancı yatırımın yıllar itibariyle gelişimi görülmektedir. Bu gelişim trendine bakıldığında son 5 yıllık dönemde uluslararası krizlere bağlı olarak değişkenlik gösteren ancak geçmiş yıllarla kıyaslandığında ise oldukça büyük tutarlara ulaşan bir yabancı yatırım stoku gözlenmektedir. Tablo 6: Türkiye’ye Gelen Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişleri (Fiili Girişler, Milyon $) 2005 10.031 2006 20.185 2007 22.047 2008 18.269 2009 8.403 Ocak-Eylül 2010 5.202 8.190 17.263 19.121 15.332 6.621 3.353 8.134 16.982 18.394 14.698 6.316 3.264 Giriş 8.535 17.639 19.137 14.733 6.398 3.284 Çıkış -401 -657 -743 -35 -82 -20 56 281 727 634 305 89 1.841 2.922 2.926 2.937 1.782 1.849 Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Toplam (Net) Uluslararası Doğrudan Sermaye Sermaye (Net) Diğer Sermaye Gayrimenkul (Net) Kaynak: T.C.M.B. Uluslararası Sermayeli Firmaların Yabancı Ortaklarından Aldıkları Kredi Geçici Veriler. 19 S E TA A N A L İ Z Tablo 7’de, yabancı yatırımların sektörlere göre dağılımına yer verilmektedir. Türkiye’ye gelen yabancı yatırımların sektörlere göre dağılımına bakıldığında hizmet sektörüne yönelik bir yoğunluğun olduğu görülmektedir. Asıl katma değeri yaratması beklenen imalat sanayine yönelik yatırımlarda ise istenen miktarlara ulaşıldığı söylenemez. Özellikle 2009 yılı gibi krizin yoğun hissedildiği dönemlerde ülkemize gelen yabancı yatırımlardaki gerileme dikkat çekicidir. Tablo 7:Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişlerinin Sektörlere Göre Dağılımı (Milyon $) Sektörler Tarım, Avcılık ve Ormancılık Balıkçılık 2005 5 2006 5 2007 6 2008 23 2009 48 Ocak-Eylül 2010 19 2 1 3 18 1 0 40 122 337 152 210 101 İmalat Sanayii Gıda Ürünleri, İçecek ve Tütün İmalatı 785 1.866 4.211 3.931 1.565 491 68 608 766 1.252 196 111 Tekstil Ürünleri İmalatı Kimyasal Madde ve Ürünlerin İmalatı 180 26 232 189 77 49 174 601 1.109 200 337 54 B.Y.S. Makine ve Teçhizat İmalatı 13 54 48 226 220 6 Elektrikli Optik Aletler İmalatı Motorlu Kara Taşıtı, Römork ve Yarı-Römork İmalatı 13 53 117 236 58 12 106 63 70 77 225 28 231 461 1.869 1.751 452 231 Madencilik ve Taşocakçılığı Diğer İmalat 4 112 568 1.068 2.124 744 İnşaat 80 222 285 331 239 310 Toptan ve Perakende Ticaret 68 1.166 165 2.084 389 271 Oteller ve Lokantalar Ulaştırma, Haberleşme ve Depolama Hizmetleri 42 23 33 24 54 56 3.285 6.696 1.117 170 391 123 Mali Aracı Kuruluşların Faaliyetleri Gayrimenkul Kiralama ve İş Faaliyetleri 4.018 6.957 11.662 6.069 666 867 29 99 560 656 557 145 Sağlık İşleri ve Sosyal Hizmetler Diğer Toplumsal, Sosyal ve Kişisel Hizmet Faaliyetleri 74 265 177 149 106 55 103 105 13 58 48 102 8.535 17.639 19.137 14.733 6.398 3.284 Elektrik, Gaz ve Su Toplam Kaynak: T.C. Merkez Bankası, Geçici Veriler Tablo 8 ise Türkiye’ye gelen uluslararası yatırımların ülkelere göre dağılımını göstermektedir. Buna göre; Türkiye’ye gelen uluslararası doğrudan yatırımların dağılımında en büyük payı daima Avrupa Birliği’ne üye olan ülkeler almaktadır. Elbette ki bu du20 rumun oluşmasında coğrafi yakınlık, dış ticaretimizde bu ülkelerin payı ve bu ülkelerdeki vatandaşlarımızın nüfusunun yoğunluğu da önemli faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tabloda ilginç olarak coğrafi yakınlık, tarihi ve kültürel bağlara rağmen TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R körfez ülkelerinden gelen doğrudan yatırımların gittikçe azaldığı görülmektedir. Burada belli kesimlerin, özellikle merkez medyayı elinde bulunduran sermaye gruplarının, körfez sermayesine karşı yürüttükleri açık ve gizli menfi kampanyanın etkisi göz ardı edilemeyecek boyuttadır. Körfez ülkelerinin petrol fiyatlarındaki artışlar nedeniyle elde etikleri petro- dolarları artmaktadır. Her ne kadar küresel ekonomik kriz ile sermayelerinin büyük bir kısmını Avrupa’da kaybetmiş olsalar da hala büyük miktarda petro-dolarları mevcuttur. Bu kriz ile beraber doğrudan yatırımcılar bir arayışa girmişlerdir. Türkiye’nin de özellikle “komşu ülkelerle sıfır sorun” politikası Türkiye ile körfez ülkelerinin birbirlerine yakınlaşmasına neden olmuştur. Bu da körfez ülkelerinin sermayelerini Türkiye’ye çekmek için önemli bir fırsattır. Tablo 8: Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişlerinin Ülkelere Göre Dağılımı (Milyon $) Ocak-Eylül Ülke AB Ülkeleri Almanya Fransa Hollanda İngiltere İtalya Diğer AB Ülkeleri Diğer Avrupa Ülkeleri (AB Hariç) Afrika Ülkeleri A.B.D. Kanada Orta -Güney Amerika ve Karayipler Asya Yakın ve Orta Doğu Ülkeleri Körfez Ülkeleri Diğer Yakın ve Ortadoğu Ülkeleri Diğer Asya Ülkeleri Diğer Ülkeler Toplam 2005 5.006 391 2.107 383 166 692 1.267 1.646 2006 14.489 357 439 5.069 628 189 7.807 85 2007 12.601 954 367 5.442 703 74 5.061 373 2008 11.051 1.211 679 1.343 1.336 249 6.233 291 2009 5.077 496 616 870 350 314 2.431 306 2010 2.483 296 273 356 182 38 1.338 77 3 88 26 8 21 848 121 33 5 4.212 11 494 82 863 23 60 2 260 52 19 0 230 55 5 1.756 1.678 1.675 2 1.927 1.910 1.783 3 1.405 608 311 196 2.361 2.199 1.978 96 670 358 206 78 434 373 331 13 78 2 8.535 17 115 17.639 797 36 19.137 162 2 14.733 312 12 6.398 61 0 3.284 Türkiye’nin de özellikle “komşu ülkelerle sıfır sorun” politikası Türkiye ile körfez ülkelerinin birbirlerine yakınlaşmasına neden olmuştur. Bu da körfez ülkelerinin sermayelerini Türkiye’ye çekmek için önemli bir fırsattır. Kaynak: T.C. Merkez Bankası Geçici Veriler Doğrudan Yabancı Yatırımları ve Ekonomik Performans Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik büyüme önündeki engellerden birisi sermaye stokunun yetersizliğidir. Türkiye’de yatırımları gerçekleştirecek ve dolayısıyla ekonomik büyümesini sağlayacak yeterli miktarda tasarruf miktarı 21 S E TA A N A L İ Z ve dış alemle yaptığı işlemlerden genelde bir açık ile karşılaştığından dolayı bunlar ekonomi için iki önemli problem kaynağı olmaktadır. Yıllarca kamu kaynaklarının büyük bir bölümü cari harcamalara ayrılmış, geri kalan kısmı ise borç faizi ödemelerine gitmiştir. Bu nedenle daha çok tasarruf yapılarak yatırımlar için gerekli olan finansmanın ayrılması pek mümkün olmamıştır. Dolayısıyla, ülke iç kaynaklarının yetersiz, dış borçlanma ile yatırımları finanse etmenin maliyetinin çok yüksek ve riskli olması nedeniyle, doğrudan yabancı yatırımların getireceği teknoloji, know-how, modern işletme ve pazarlama yöntemlerinin ülke ekonomisi için önemi büyüktür.36 Ayrıca, Ülke iç kaynaklarının yetersiz, dış borçlanma ile yatırımları finanse etmenin maliyetinin çok yüksek ve riskli olması nedeniyle, doğrudan yabancı yatırımların getireceği teknoloji, knowhow, modern işletme ve pazarlama yöntemlerinin ülke ekonomisi için önemi büyüktür. doğrudan yabancı yatırımları, Türkiye açısından özellikle dört noktada önem taşımaktadır37: Bunlar, finans gücü, teknoloji transferi, yönetim becerisi ve dış pazar imkânlarıdır. Türkiye’de yabancı sermaye yatırımlarının arttırılmasının, büyük ölçüde sermaye açığının ortadan kalkmasına, üretimde eski teknoloji yerine yeni teknolojinin kullanılmasına ve yeni teknoloji ile birlikte üretimde verimliliğin artmasına ve yeni dış pazarlara açılmasına büyük imkânlar sağlayacağı aşikârdır.38 1990’lı yıllarda yüksek dış borç yükünden dolayı yatırım miktarlarında ve GSMH büyüme oranlarında önemli düşüşler yaşanmıştır. Borç miktarındaki artışlar, gelecekte oluşan borçların ülkenin bu borcu geri ödemesinden fazla olmasına yol açmış, yatırımlardan elde edilen kazançtan alınacak vergilerin borç anapara ve faizinin ödemesinde kullanılacağı, dolayısıyla vergilerin yüksek olacağı beklentisi yabancı yatırımcıların yatırım yapmasını engellemiştir.39 Bu da yatırımların azalmasına, ülkelerin borç ödeme kapasitesinin düşmesine sebep olmuş ve yabancı sermaye girişini önemli ölçüde azaltmıştır. Ayrıca, 1990’lı yıllarda meydana gelen siyasi istikrarsızlık, yatırım yapan yatırımcılara uygulanan ideolojik ayrımcılıklar, koalisyon hükümetleri dolayısıyla uygulanması gereken ekonomik tedbirlerin kararlılıkla uygulanamaması da sermaye girişini azaltmıştır. Tablo 9’da görüldüğü üzere, 1990’lı yıllarda ekonomi büyüme rakamlarında çok büyük dalgalanmalar hatta negatif büyüme bile gerçekleşmiştir. 1994 yılında -6,1 ve 1999 yılında -3,4 oranında bir negatif büyüme gerçekleşmiştir. Yine fiyat istikrarı açısından bakıldığında, 1990’lı yıllardaki yüksek enflasyon rakamlarının da bu olumsuz tabloyu tamamladığı görülmektedir. Oysa, 2002 yılından itibaren, iktidara gelen AK parti hükümetinin uyguladığı mali disiplin ve ülke ekonomisi için gerekli olan yapısal reformların gerçekleşmesi uluslararası sermaye ve yatırımcılar için güven verici bir ortam oluşturmuştur. Bu da ülkeye giren uluslararası sermaye nede- 36. ������������������������������������������������������������������������������������������������ Çetinkaya,M.(2011).http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/Murat%20%C3%87ET%C4%B0 NKAYA/%C3%87ET%C4%B0NKAYA,%20MURAT%20en%20son.pdf, Erişim tarihi: 06.01.2010. 22 37. ������������������������������������������������������������������������������������������������������� Minibaş, T.(1992). Azgelişmiş Ülkelerde Kalkınmanın Finansman Politikaları Ve Türkiye, Der Yayınları, İstanbul, s:70. 38. ��������������������������� Çetinkaya, M.(2011). a.g.e 39. �������������������������������������������������������������������������������������������������������� Krugman, P. (1988). Financing Vs Forgiving a Debt Overhang, Journal of Development Economics, 29, 253268. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R niyle ekonomik büyümede çok anlamlı bir artış sağlamıştır.40 Tablo 9’da görüldüğü üzere, 2007 yılında Türkiye, tarihinin en büyük uluslararası sermaye girişine tanıklık etmiştir. 2007 yılında toplam olarak 22 milyar dolar değerinde uluslararası sermaye ülkeye girmiştir. 2002 yılından, küresel ekonomik krizin etkili olduğu 2009 yılına kadar ülkeye giren uluslararası sermaye ekonomik büyümede çok büyük artış sağlamıştır. Bu büyüme rakamları da uluslararası sermaye girişinin artmasına yardım etmiştir. Ayrıca, uluslararası sermaye 1986’dan beri enflasyonun tek haneli rakama ulaşmasına katkıda bulunmuştur. Tablo 9: Yabancı Sermaye ve Ekonomik Büyüme Yıllar Yıllara Göre Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları (Fiili Giriş) (Milyon $) 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 684 907 911 746 636 934 914 852 953 813 1.707 3.288 1.042 1.693 2.779 10.010 20.223 22.023 18.148 7.610 Büyüme Hızı(%) Enflasyon(%) 9,4 0,3 6,4 8,1 -6,1 8 7,1 8,3 3,9 -3,4 6,8 -5,7 6,2 5,3 9,4 8,4 6,9 4,7 0,7 -4,7 57,6 59,2 63,5 67,4 107,3 82,7 77,3 84,2 73,8 52,6 53,4 60,3 29,7 18,4 9,3 7,7 9,7 8,4 10,1 6,5 2007 yılında Türkiye, tarihinin en büyük uluslararası sermaye girişine tanıklık etmiştir. Kaynak: Hazine Müsteşarlığı41 40. ������������������������������������������������������������������������������������������������������������ Karagöl, E .T.(2010). Geçmişten Günümüze Türkiye’de Dış Borçlar, SETA Analiz, Sayı, 26 Ağustos 2010. SETA Vakfı, Ankara. 41. ��������������������������������������������������������������������������������� Hazine Müsteşarlığı, Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü, DPT, T.C. Merkez Bankası. 23 S E TA A N A L İ Z SONUÇ VE ÖNERİLER Doğrudan yabancı yatırımlar ile ilgili politikalara bakıldığında, uygulanan ilk politikalar öncelikle yatırımlar için mevzuat ve uygulama açısından uygun ortamın hazırlanmasını; ikinci politikalar ise ilk politikalara ek olarak ülkelerin ulusal yatırım ajansları kurarak aktif tanıtım politikaları uygulamasını kapsamıştır. Şu anda uygulanmakta olan politikalar ise birinci ve ikinci politikalarla birlikte, küreselleşmeyi ve ileri teknoloji sektörlerinin öne çıkmasını dikkate almaktadır. Ayrıca, yatırım yapılacak ülkenin belli Yabancı sermaye için belirleyici olan unsurlar ise ekonomik, siyasi ve yasal yönden istikrarlı olmak ve dinamik bir pazarın varlığıdır. bir gelişmişlik düzeyinde bulunması (doğru ve istikrarlı makroekonomik politikalar, yeterli altyapı v.b.) ve ülkede iyi yetişmiş, tecrübeli işgücü ve temel girdilerin temini gibi koşulların oluşturulmasını hedeflemektedir. Vergi teşvikleri, serbest bölgeler, azaltılmış bürokratik işlemler gibi unsurlar yabancı sermaye girişinde tayin edici olmayan, fakat nispi kolaylık getiren yönlendirici faktörler olarak görülmektedir. Yabancı sermaye için belirleyici olan unsurlar ise ekonomik, siyasi ve yasal yönden istikrarlı olmak ve dinamik bir pazarın varlığıdır. Türkiye ekonomisi, 2002 yılından bu yana sürdürülen reformlarla desteklenen tutarlı iktisat politikaları ile üstün performans ve yakalanan yüksek büyüme rakamlarıyla istikrarlı bir görünüm arz etmektedir. Makroekonomik anlamda küresel ekonomiye uyum sağlayan yapısal reformlar, bir yandan Türkiye’yi uluslararası doğrudan yatırım rakamlarında bölgesinin lideri yaparken, bir yandan da ekonomi ve finans sektöründe devrim niteliğinde yeniliklerin önünü açmıştır. AB üyeliği sürecinin de katkısıyla hızla gerçekleştirilen reformlar, başta Türkiye ekonomisinin liberalizasyonuna, finans alanında verimlilik ve direncin artırmasına ve sosyal güvenlik sisteminin sağlam bir temele oturmasına yardımcı olmuştur. Yapılan reformların başarı derecesi, ülkenin güçlü ekonomik yapı taşları ve mali göstergelerinden de anlaşılmaktadır. Enflasyon 2010 yılı sonunda, 2002 yılında kaydedilen % 30 seviyesinden % 6,4’e düşmüş, AB tanımlı genel yönetim nominal borç stoku 2002–2009 yılları arasındaki süre içinde % 74’ten % 45,5’e gerilemiş ve Türkiye, AB-Maastricht kriterleri arasında yer alan “azami % 60 oranında kamu borç stoku” ilkesine 2004 yılından bu yana uyar hale gelmiştir. 2009 yılında, ülkenin gayri safi yurt içi hâsılası, neredeyse üçe katlanarak 2002 yılındaki 231 milyar dolar seviyesinden 618 milyar dolara ulaşmış ve aynı dönemde kişi başına düşen milli gelir 3.500 dolardan 8.590 dolara ulaşmıştır. Türkiye ekonomisinde yaşanan kayda değer gelişmeler, ihracat ve turizm gelirlerine de yansımış ve 2002 yılında 36 milyar dolar olarak gerçekleşen ihracat, 2009 yılı sonunda 102 milyar dolara, 2010 yılında ise 113,6 milyar dolara yükselmiş, turizm geliri ise 2002 yılında 8,5 milyar dolardan, 2009 yılında 21 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye, sergilediği üstün perfor- 24 mans sayesinde, küresel ölçekte sıra dışı bir “yükselen ekonomi” haline gelmiş, satın alma gücü paritesine göre GSYİH sıralamasında, AB üyesi ülkelerle kıyaslandığında 6. büyük ekonomi, dünyanın ise 16. büyük ekonomisi konumuna yükselmiştir. 2008 TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R yılının ikinci yarısından itibaren etkileri hissedilmeye başlayan küresel ekonomik kriz öncesinde Türkiye, art arda 27 çeyrek boyunca güçlü bir büyüme oranı yakalayarak Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri olmayı başarmıştır. Bununla beraber, küresel krizin makroekonomik ve mali istikrarı sarsan etkileri, dünya ekonomilerini talepte yaşanan azalma ve kredi temininde yaşanan sıkıntılar şeklinde zorlayarak, küresel ticari faaliyetlerde önemli oranda düşüşe neden olmuştur. Finans piyasalarının krize karşı dayanıklılığı ile öne çıkan Türkiye, ekonomisinde dış talebin düşmesi ve sermaye akışının yavaşlamasıyla, 2009 yılında % 4,7’lik bir daralma yaşamış olmakla birlikte, ekonomik göstergelere yansıyan olumlu gelişmeler, toparlanmanın aynı yılın son çeyreğinde % 6 gibi etkileyici bir büyüme oranıyla başladığını göstermektedir. 2010 yılında ise % 7 oranının üzerinde bir büyüme beklenilmektedir. Tüm dünyada krizin etkilerini en çabuk atlatan ülkeler arasında sayılan Türkiye’nin sergilediği ekonomik performans, ülkenin uluslararası kurumlarca “Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi” olarak nitelendirilmesini sağlamıştır. OECD tahminlerine göre42 (Dünya Bankası Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu 2010) Türkiye’nin, 2011–2017 döneminde yıllık ortalama % 6,7 büyüme oranıyla OECD’ye üye ülkeler arasındaki en hızlı büyüyen ekonomi olması beklenirken, Dünya Bankası ve IMF de Türkiye Ekonomisinin 2010 yılında sırasıyla % 6,3 ve % 6,2 oranlarında büyüyeceğini öngörmektedir. Türkiye yabancı yatırımları çekmek için, büyük bir iç pazar, avantajlı bir coğrafi konum, uygun emek maliyeti ve geniş telekomünikasyon ağı gibi bir çok avantaja sahip olmasına rağmen istediği sonuca ulaşamamıştır. Bu tezatın ortaya çıkışında uluslararası şir- Türkiye yabancı yatırımları çekmek için, büyük bir iç pazar, avantajlı bir coğrafi konum, uygun emek maliyeti ve geniş telekomünikasyon ağı gibi bir çok avantaja sahip olmasına rağmen istediği sonuca ulaşamamıştır. ketlerin alternatif ülkelerden tercih yaparken, bir ülkeyi diğerine tercihindeki kararlarını etkileyen ana faktörler ile Türkiye’nin karşılaştırmalı pozisyonu önemli bir nedendir. Dünya genelinde doğrudan yabancı yatırımların dağılımına bakıldığında, Güney ve Güneydoğu Asya’nın doğrudan yabancı yatırımlardan en fazla payı aldığı görülmektedir. Bu ülkeler doğrudan yatırımları çekmek için önemli politik reformlar gerçekleştirmektedirler. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz43: Bu ülkeler ekonomilerini dışa açmaya devam ederken yatırımları çekmek için yeni teşvikler getirmekte ve idari engelleri kaldırmakta, uluslararası doğrudan yatırımlara sağlanan haklar ve avantajlar garanti altına alınmakta, yerel firmalarının küreselleşmesi için destekler vermektedirler. Endonezya özel bölgelerdeki uluslararası doğrudan yatırımlara 15 yıl vergi tatili uygularken, Güney Kore, uluslararası doğrudan yatırımlar için onay süresini 30 günden 20 güne düşürüp şeffaf, adil ve bürokrasinin azaltıldığı yeni uluslararası doğrudan yatırım kanunu çıkarırken, Tayland da ilaç sektöründeki uluslararası doğrudan yatırımları için yeni teşvikler getirmektedir. Ancak bölgedeki asıl çekim güçleri Çin ve Hindistan olarak görülmektedir. 25 42. ������������� OECD.(2010). Economic Outlook, Volume 2010 issue 1 No: 87 43. ����������������������������������������� UNCTAD.(2010). World Investment Report. S E TA A N A L İ Z 2009 yılında en fazla uluslararası doğrudan yatırımları çeken ilk 5 ülke; ABD, Çin, Fransa, Hong Kong ve İngiltere olmuştur. Türkiye ise 2009 yılında çektiği 7,6 milyar dolar doğrudan yatırım ile en çok yatırım çeken ülkeler arasında 32. sırada iken, gelişmekte olan ülkeler sıralamasında ise 15. sırada yer almıştır. 2008 yılında ise Türkiye genel sıralamada 20., gelişmekte olan ülkeler arasında ise 9. sırada yer alıyordu. Yine 2009 yılı itibariyle global doğrudan yatırım stoku 17.7 trilyon dolar olurken, ABD ve Fransa en fazla stoka sahip ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkelerde ise en fazla stoka sahip ülkeler; Hong Kong, Çin, Singapur, Meksika, Brezilya ve Rusya’dır. Gelişmekte olan ülkelerin 83 milyar dolar tutarındaki doğrudan yabancı yatırımla desteklenen kurumsallaşmış ekonomi ve 2008– 2010 yılları için UNCTAD tarafından doğrudan yabancı yatırım açısından en cazip 15. ülke olarak belirlenmiştir. toplam stoktaki payı %30 iken, Türkiye 77,7 milyar dolar stoku ile 39. sırada yer almıştır. Genel anlamda 2009 yılında global uluslararası doğrudan yatırımlar girişlerinde küresel krizin etkisiyle daralan finansman olanaklarından dolayı bir azalma yaşanmıştır. Bu nedenle yatırımlar, şirketler arası borçlanma ve yeniden yatırıma dönüşen kazançlarla birleşme ve satın alma işlemlerinde azalma görülmüştür. Gelişmekte olan ülkelerin hem giriş hem de çıkışlardaki paylarının önemli ölçüde artması, düşüşün daha da keskin olmasının önüne geçmiştir. Küresel krizin ne zaman sona ereceğine dair çeşitli görüşler ileri sürülürken günümüzde ekonomik kırılganlığın devam etmesi, finansal düzenleyici reformların etkilerinin belirsizliği, bütçe açıkları ve kamu borçları gibi makro ekonomik dengesizlikler, kredilerdeki sorunlar, borsa ve kur piyasalarındaki dalgalanmalar, doğrudan yatırımların yeniden yükselişe geçmesinin önündeki engeller olarak görünmektedir. Türkiye doğru tespit ve buna yönelik akılcı politikalar üreterek fırsatları kaçırmamalı ve bölgesinde doğrudan yabancı yatırımları çekme performansını artırarak önemli bir ekonomik güç haline gelmelidir. Türkiye Ekonomisi son sekiz yılda çekilen toplam 83 milyar dolar tutarındaki doğrudan yabancı yatırımla desteklenen kurumsallaşmış ekonomi ve 2008– 2010 yılları için UNCTAD tarafından doğrudan yabancı yatırım açısından en cazip 15. ülke olarak belirlenmiştir. Türkiye’nin yapması gerekenler listesine eklenmesi gereken bazı unsurlar bulunmaktadır. Bunlar: • Türkiye ikili bir problemle karşı karşıyadır.44 Bunlardan ilki; teknoloji geliştirme ve inovasyona ayrılan kısıtlı bir kamu bütçesiyle kendine yeterli ve sürdürülebilir bir inovasyon eko-sistemi yaratma gerekliliği iken, ikincisi ise, küresel dünya ekonomisinde güçlü bir şekilde yer alacak şekilde ülke ekonomisinin iyileştirilmesi için yöntemler geliştirme zorunluluğudur. Teknoloji - yoğun sektörlere ve teknoloji-yoğun alanlara (Ar-Ge) yönelik uluslararası doğrudan yatırımları çekmek için gerekli olan koşulların sağlanması gerekmektedir. Buna ilişkin ola- 26 rak hazırlanan eylem planı içinde ele alınan adımlardan ilki, yatırım ortamının 44. ������������������������������������������������������ Kiper, M.(2010). Teknoloji Transfer Arayüzleri, TTGV. TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R uluslararası düzeye çıkarılması için hukukun üstünlüğü ilkesinin eksiksiz uygulanması ve etkin yönetişimin devletin bütün kademelerine yayılmasıdır.45 • Bu sorunların aşılması noktasında üniversite-sanayi işbirliğini özendirici yönde ve sanayicinin benimsediği ve gereksinim duyduğu araştırma ve geliştirme çalışmalarının yürütülmesi (talep odaklı) ve etkileşimli Ar-Ge faaliyetlerinin belirli endüstriyel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda yoğunlaştırılarak, sonuçların geniş bir kesime yaygınlaştırılması gereklidir. Deloitte tarafından yayınlanan bir raporda46, Türkiye’nin 2006 yılı toplam (kamu ve özel sektör) Ar-Ge harcamasının yaklaşık 2,5 milyar € ile Ford Motors’un yaptığı Ar-Ge harcamasının ancak üçte birine denk geldiği belirtilmektedir. Başka bir ifade ile tek başına Ford Motors, Türkiye’nin yaptığı toplam Ar-Ge harcamasının yaklaşık 3 katını yapmaktadır. Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki oranı ortalama olarak Avrupa Birliği ülkelerinde % 1,84, ABD’de % 2,68, Japonya’da % 3,18 iken Türkiye’de ‰ 7,6 olarak gerçekleşmiştir. • Bir diğer husus ise hali hazırda yapılan Ar-Ge harcamalarının kamu ve özel sektör arasındaki dağılımıdır. AB ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde mevcut Ar-Ge harcamalarının %70’i özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir. Çin’de de bu oran %70’tir. 1980’den sonra hızla büyüyen İrlanda’da ise kamu % 32,9’luk bir Yıllardır kısa vadeli kaygılarla gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleriyle giderek karmaşık bir hal alan vergi sistemi kapsamlı bir reforma tabi tutulmalıdır. Ar-Ge yatırımı yapmaktadır. Türkiye’de 2006 yılı rakamları ile yapılan Ar-Ge harcamalarında kamunun payı % 63’tür. • Yıllardır kısa vadeli kaygılarla gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleriyle giderek karmaşık bir hal alan vergi sistemi kapsamlı bir reforma tabi tutulmalıdır. Vergi oranlarının yüksekliği, dolaylı vergilerin üretim maliyetlerini artırdığı, devletin bu yüksek vergi oranlarına rağmen ve biraz da yüksek vergi oranları yüzünden vergi toplamakta zorluk çektiği, Türkiye’nin gerçekleridir. Fakat vergi sisteminin yarattığı sorunların, sektörlerin ya da ekonomik katmanların talepleri doğrultusunda yapılacak vergi indirimleriyle bir çözüme kavuşturulamayacağı, tam tersine, hali hazırda yeterince karmaşık yapısıyla sorun yaratan vergi sisteminin daha da karmaşık bir hal alacağı kabul edilmelidir. Bu reformlar yapılmadan, kayıt dışının kontrol altına alınması ve kayıt dışının yol açtığı rekabeti azaltıcı uygulamalara son vermek mümkün olamayacaktır. • Uluslararası rekabetin giderek yoğunlaştığı bir dünyada, yüksek dolaylı ve dolaysız vergi oranlarının Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünü olumsuz etkilemeye devam etmesine izin verilmemelidir. Haziran 2006’da kabul edilen Kanun ile Kurumlar Vergisi oranlarının düşürülmesine ek olarak gelir, KDV ve ÖTV gibi vergi kalemlerinde yapılacak rasyonel düzenlemelerle, emek ve kilit girdi mali- 45. ����������������������������������������������������������������������������������������������� Yılmaz K. (2007). Türkiye için Doğrudan Yabancı Yatırım Stratejisi’ne Doğru, Koç Üniversitesi. 46. ����������������������������������������������������������������������������������������������������������� Deloitte (2008). Türkiye’de Araştırma Geliştirme Faaliyetleri, Teşvik Programları ve Ar-Ge Harcamalarının Vergisel Boyutu. 27 S E TA A N A L İ Z yetleri de aşağı çekilmelidir. Zira uluslararası arenada büyük çaplı ve teknolojiyoğun yabancı yatırımları çekmek için ülkeler arasında ciddi bir rekabet vardır. Türkiye de bu alandaki yatırımcılara kendisinden daha cazip imkânlar sunan ülkelerin gerisinde kalmamak için vergi ve teşvik alanındaki rekabete katılmak zorundadır. • Yatırım ortamının uluslararası düzeye çıkarılması için, hukukun üstünlüğü ilkesi eksiksiz uygulanmalı; etkin yönetişim ve rekabet ortamı için kurumsal kapasite Stratejik hedef olarak belirlenen teknoloji-yoğun yatırımların Türkiye’ye çekilmesiyle uyumlu olabilecek sektör ve alanların belirlenmesi gerekmektedir. yaratılmalı ve daha da geliştirilmelidir. • Karar alıcılar tarafından uluslararası doğrudan yatırım kararlarının, doğası gereği sektörler arasında önemli farklılıklar gösterebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın daha çok uluslararası doğrudan yatırımlara gelmesi beklenen sektörleri iyi bilen uzmanlardan oluşan sektörel birimleri olmalıdır. • Stratejik hedef olarak belirlenen teknoloji-yoğun yatırımların Türkiye’ye çekilmesiyle uyumlu olabilecek sektör ve alanların belirlenmesi gerekmektedir. Sektör seçimi, sadece bu sektörlere gelecek yatırımları teşvik etmek anlamına gelmemektedir. Dünya geneline bakıldığında, gerekli altyapı, yeterli ve donanımlı üretim faktörlerinin varlığı, rekabetçi piyasa koşulları ve fırsat eşitliği gibi şartlar oluşmadan verilecek teşviklerle yabancı yatırımın gelmesi zor olur. • Uzun dönemli stratejileri ortaya koyarken, Türkiye’ye teknoloji-yoğun yatırımları çekmenin önündeki engellerden birisi de, eğitimli ve kalifiye işgücü arzının yetersiz olmasıdır. Özellikle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığı zaman Türkiye’de işgücünün ortalama eğitim düzeyi oldukça düşük kalmaktadır. Yabancı yatırımcılar ve özellikle teknoloji-yoğun sektörlerde çalışanlar eğitimli, kalifiye işgücü arzı yetersizliğinin önemli bir darboğaz olduğunu her fırsatta belirtmektedirler. • Önümüzdeki dönemde Türkiye’de hâlihazırda var olan ve uluslararası doğrudan yatırımları çekme olasılığı yüksek olan otomotiv sektörünün beraberinde diğer sektörlerle olan ileri ve geri bağlantıları ve yarattıkları dışsallıklar nedeniyle stratejik sektörler olarak belirlenmesi çağın gereklerine uygun olacaktır. • Yapılacak olan 2011 seçimlerinden sonra hazırlanacak olan yeni bir anayasa ile yatırımcılara hukuki garantiler sağlanırsa, tarım ve sanayide üretim alanlarını uluslararası doğrudan yatırım için cazip kılacak girişimler olursa bu uluslararası yatırım miktarını artırabilir. • 28 İstanbul’un bölgesel finans merkezi haline gelmesi, yabancı sermaye girişlerinin hızlandırılması, sektörün daha hızlı bir biçimde büyümesi ve finans sektörünün tüm potansiyelinin olumlu seyir takip etmesi açısından önem arz etmektedir. Dünyada çok yakın bir gelecekte büyük bir hacme ulaşması beklenen Orta- TÜRKİYE’ DE DOĞRUDAN YA B A N C I YAT I R I M L A R doğu ve Körfez orijinli sermayenin Türkiye’ye gelmesi için finans sektöründe de gerekli altyapı ve faaliyet birimlerinin oluşturulması gerekmektedir. Bu hususta vergi teşviki politikası büyük önem taşımaktadır.47 • Yabancı sermayenin ülkeye girişinin, Türkiye’nin dış politikada “komşu ülkelerle sıfır problem” politikası sayesinde Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülke pazarlarındaki yüksek pazar payı ile aynı paralelde gitmediği açıktır. Yıllarca süregelen ve önyargılı olan Ortadoğu ve Körfez orijinli sermayeye bakış mutlaka değişmelidir. Türkiye, daha önce Londra’ya giden körfez sermayesini İstanbul’a yönlendirmek için Avrupa’da devam eden krizi fırsat olarak kullanmalıdır. • Ayrıca siyasi yapı ve ekonominin iç içe olduğu kabul edildiğinde, Türkiye açısından var olan siyasi istikrar ekonomik karar alıcı konumundaki yerli ve yabancı yatırımcılar açısından çok önemlidir. Bu nedenle Türkiye siyasi istikrar ile ekonomik istikrar konusunu birlikte yürütmek zorundadır. • Türkiye ekonomisi “enflasyon/sermaye girişi” ikilemi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Merkez bankası sıcak para girişini önlemek için faiz indirimleri gerçekleştirirken diğer yandan kredi genişlemesini ve enflasyon önlemek için zorunlu karşılık oranlarını artırmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu ikilemden çıkması için doğrudan yatırımları çekmek için yapısal reformları mutlaka hayata geçirmesi gerekir. • Ülkeye gelecek olan yabancı yatırımları artırmak için, mutlaka yabancı sermaye ya da uluslararası doğrudan yatırım stratejisi oluşturulmalıdır. Bu stratejide kısa vade ve uzun vadede yapılması gerekenler mutlaka belirtilmelidir. 29 47. ���������������������������������������������������������������������������������������������������������������� Karagöl, E .T. ve Akgeyik T.(2010). Türkiye’de İstihdam Durumu:Genel Eğilim & Trendler, SETA Analiz, Sayı ,21, Mayıs 2010. SETA Vakfı, Ankara. Türkiye, içerisinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler kategorisi değerlendirmesinde yabancı sermaye çekmede gerek nüfus bakımından, gerekse jeostratejik konum ve ekonomik büyüklük bakımından bulunduğu konuma uygun bir pay alamamıştır. Türkiye, 2001 yılından başlayan reformları ile kamu bütçe dengesi, ekonomik büyüme ve enflasyon gibi makro ekonomik değişkenlerde önemli başarılar sağlamıştır. Makroekonomik anlamda küresel ekonomiye uyumu sağlayan yapısal reformlar, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımlar için cazip hale gelmesini sağlarken; finans alanında yapılan reformlar Türkiye’nin küresel krizden hızlı bir şekilde çıkmasına yardım etmiştir. 2002 yılından itibaren AK Parti hükümetinin, AB adaylığı üyeliği sürecinin de katkısıyla hızla gerçekleştirdiği reformlar, ekonominin daha liberal hale gelmesi, finans alanında verimliliğin ve direncin artırılması ve sosyal güvenlik sisteminin yeniden düzenlenmesi de ekonomiye istikrar sağlamıştır. Bu reformlar ayrıca öngörülebilir bir ekonomik yapının oluşturulmasına katkı sağlamış ve yatırım ortamını iyileştirmiştir. 2010 yılında Anayasa’da yapılan değişiklik ile “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.” denilmesinin de yatırımları artırıcı bir etki yapacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla, uluslararası doğrudan yatırımları çekmek için, ekonomik, siyasi ve yasal yönden istikrarlı bir ülke olmak önem arz etmektedir. Doç. Dr. Erdal Tanas KARAGÖL 1992’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu. Yüksek lisansını Connecticut Üniversitesi’nde, doktorasını York Üniversitesi’nde 2002 yılında “Dış Borçlar ve Ekonomik Büyüme İlişkisi ve Dış Borç Öteleme Riski” adlı teziyle tamamladı. Karagöl’ün Dış Borçlar ve Ekonomik Büyüme, Savunma Harcamaları, Enerji Tüketimi, Ekonomik Büyüme ve İşsizlik ve Kamu Harcamaları alanlarında makaleleri vardır. Yapılan akademik çalışmalar, Energy Economics, Defence and Peace Economics gibi Social Sciences Citation Index’de (SSCI) taranan dergilerde yayınlanmıştır. Halen Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde öğretim üyesidir. Karagöl, 2010 yılından bu yana aynı zamanda çalışmalarını SETA’da sürdürmektedir. e-posta: [email protected] Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin ERÇAKAR Uludağ Üniversitesi İİBF Maliye Bölümünden 1996 yılında mezun oldu. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk dalında Yüksek Lisans çalışmasını ve ardından 2005 yılında İktisat Ana Bilim Dalında “Doğrudan Yabancı Yatırımları Belirleyici Faktörler ve OECD Ülkeleri Uygulaması” konulu teziyle doktora derecesini aldı. İlgi alanları arasında Doğrudan Yatırımlar, Ekonomik Büyüme ve Kırsal Kalkınma konuları yer alan Erçakar, halen Balıkesir Üniversitesi Bandırma MYO’da görev yapmaktadır. e-posta: mercakar@ balikesir.edu.tr S E TA | S İ YA S E T, E K O N O M İ V E T O P L U M A R A Ş T I R M A L A R I VA K F I Reşit Galip Cd. Hereke Sokak No: 10 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE Te l : + 9 0 3 1 2 . 4 0 5 6 1 5 1 | Fa k s : + 9 0 3 1 2 . 4 0 5 6 9 0 3 www.setav.org | [email protected] S E TA | Wa s h i n g t o n D. C . O f f i c e 1025 Connec ticut Avenue, N.W., Suite 1106 Washington, D.C., 20036 Te l : 2 0 2 - 2 2 3 - 9 8 8 5 | Fa k s : 2 0 2 - 2 2 3 - 6 0 9 9 www.setadc.org | [email protected]