Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Transkript
Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan Yıl: 50 Sayı : 193 • Mart 2016 • ISSN: 1302-1001 1 Tabiat ve İnsan Enerjimiz, hiç durmadan üreten Türkiye için… 2 Zonguldak Eren Enerji Elektrik Üretim A.Ş. Serap KANTARLI Yazı İşleri Müdürü Bilim ışığında 50 yıl (1966-2016) Y ayın hayatına 1966 yılında başlayan ve ülkemizin çevre konularında en eski süreli yayını olan Tabiat ve İnsan dergimiz 50 yıldır çok sayıda bilim insanı, araştırmacı ve uzmanımızın doğanın korunması ile alakalı güncel çevre sorunlarını ele aldıkları makalelerine yer vermektedir. Çevresel sorunların şeffaf bir şekilde ortaya konularak kamuya duyurulması, bu sorunların hem bilim camiasında hem de karar verenler arasında tartışılması ile sorunların çözümüne ışık tutulması bilimsel araştırmalardan elde edilen bilgi kadar önem taşımaktadır. Ülkemizde süreli yayınların gelişim sürecinde çevre konularıyla ilgili makalelerin yayımlandığı çeşitli nitelikte dergilerin geçmişi 60’lı yıllara uzanmakla birlikte doğrudan çevre ile ilgili yazı ve makalelere yer veren ve yayın hayatına kesintisiz devam edebilen ilk çevre dergisi Tabiat ve İnsan dergisidir. Dergimizin ilk yıllarında yayımlanan makalelere ve yazılara baktığımızda çevre gündeminde özellikle “toprak erozyonu, sel, yakıt problemleri, ormancılık faaliyetleri, tabii kaynaklardan rasyonel istifade, dağ ve orman köylülerinin ekonomik sorunları, su kuşları ve sulak alanların korunması, milli parklar ve koruma esasları, Haliç’in dolma meselesi” gibi konuların, doğanın korunması ve sürdürülebilir yönetimi ile ilgili olarak başta “Tabiat Kanunu”nun çıkarılması olmak üzere Başbakanlığa bağlı “Tabiatı Koruma ve Çevre Sorunları Konseyi”nin kurulması önerilerinin yer aldığını görüyoruz. İlerleyen yıllarda doğanın korunması konusunda yürürlüğe konulan yasal düzenlemelerin, taraf olunan uluslararası sözleşmelerin değerlendirilmesinin yanı sıra Avrupa Konseyi, Dünya Koruma Birliği (IUCN) gibi uluslararası kuruluşların çalışmaları da takip edilerek ülkemizde ve dünya gündemindeki iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, biyolojik çeşitliliğin yok olması gibi küresel çevre sorunlarına değinen makaleler dergimizde yayınlanmaya devam etmiştir. Sanayileşme, şehirleşme ve turizm faaliyetlerinin artması ile birlikte tabiatın korunması ve sürdürülebilir yönetiminin yanı sıra hava, su ve toprak kirliliği, atık yönetimi, enerji ihtiyacının ve yoğun insan aktivitelerinin meydana getirdiği arazi ve ekosistem bütünlüğünün bozulması konuları da son yıllarda dergimizde ele alınan önemli konular arasında yerini almıştır. Çevre sorunlarının ortaya çıkışı, çevre bilinç düzeyinin artması, çevreye yönelik gönüllü kuruluşların sayısının artması, yasal ve kurumsal yapıların gelişmesine bağlı olarak ülkemizde çevre konusunda makaleler yayımlayan süreli yayınların sayısında yıllar içerisinde önemli düzeyde artış olmuştur. Bununla birlikte süreli yayınların bir çoğunun başta maddi imkansızlar nedeniyle yayın hayatlarına devam edemedikleri de görülmektedir. Tabiat ve İnsan dergisi hem ülkemizdeki çevre dergilerinin öncüsü olma hem de kesintisiz 50 yıldır yayınlanması ile bu alanda önemli bir boşluğu doldurmuştur. Gelişen iletişim teknolojileri ile birlikte bugün dijital olarak da yayımlanan dergimiz hem derneğimiz web sitesi hem de TÜBİTAK ULAKBİM’in Dergipark veri tabanı aracılığıyla daha fazla okuyucu ile buluşmakta, geçmişten günümüze çevre sorunlarına ve çevresel konulardaki ilerlemelere değerli bir arşiv sunmaktadır. Ayrıca, ülke çapında Kültür ve Turizm Bakanlığı kütüphanelerinde yer almaktadır. Ülkemizin ilk çevre dergisinin 50.yılının bu ilk sayısının yayımlanmasının haklı gururunu yaşarken, dergimizi bugünlere taşıyan yazarlarımıza, yayın ve bilim kurullarında görev yapan değerli uzmanlarımıza, dergimize reklam vererek bugünlere getirmemize yardımcı olan sponsorlarımıza ve siz değerli okuyucularımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. 3 TÜRKİYE TABİATINI KORUMA DERNEĞİ TURKISH ASSOCIATION FOR THE CONSERVATION OF NATURE Sahibi / Owner TTKD adına Genel Başkan Yunus ENSARİ TABİAT VE İNSAN IUCN The World Conservation Union NATURE AND MAN TTKD Dünya Koruma Birliği (IUCN)’nin Üyesidir İÇİNDEKİLER / CONTENTS Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Editor in Chief Serap KANTARLI Yayın Kurulu / Editorial Board Dr. Ülkü MERTER Dr. Ayşegül İLİKER Ebru OLGUN Nabi KALELİ Hakan ÇELİK Deniz GÜRYUVA Onur KALE BAŞYAZI Serap KANTARLI................................................................................................................................................1 MERALARDA ÇİRİŞOTU (Asphodelus spp.) İLE BİYOLOJİK MÜCADELEDE BÖCEKLER............................................................................................. 3 Prof. Dr. Ali ÖZPINAR Bilim Kurulu / Scientific Board Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU Prof. Dr. Yusuf AYVAZ Prof. Dr. Murat BARLAS Prof. Dr. Banur BOYNUKARA Prof. Dr. Şükran ÇARIK ARICA Prof. Dr. Musa DOĞAN Prof. Dr. Sadık ERİK Prof. Dr. Ali ERDOĞAN Prof. Dr. Sümer GÜLEZ Prof. Dr. Adil GÜNER Prof. Dr. Emrullah GÜNEY Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA Prof. Dr. Latif KURT Prof. Dr. Ali ÖZPINAR Prof. Dr. Kenan PEKER Prof. Dr. Levent TURAN Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR Prof. Dr. Hakan YARDIMCI Prof. Dr. Sedat YERLİ Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK Doç. Dr. Gül GÜNEŞ Doç. Dr. Harun GÜÇLÜSOY Doç. Dr. Ceyhun GÖL Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ Doç. Dr. Nazan KUTER Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU Doç. Dr. Hakan SERT Doç. Dr. M. Ali TABUR Doç. Dr. Nedim ÖZDEMİR Doç. Dr. Atilla YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ Yrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZEN Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLU Yrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİK Dr. Leyla ÖZKAN Efecan YAZMIŞ Kapak Resmi : Yağlı Boya Çil Keklik (Perdix perdix) Ressam : Handan VARDAR 14-16 Aralık 2015 tarİhlerinde Fİnlandİya’nın Helsİnkİ kentİnde Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4 Kızılay 06440 ANKARA Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91 Fax: (0.312) 417 95 52 E-posta: [email protected] www.ttkder.org.tr Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir. Basım Tarihi: 07.04.2016 KIZILÇAMIN ANTALYA - FİNİKE’DE TESBİT EDİLEN YENİ VARYETESİ - EHRAMİ KIZILÇAM (Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik)............................................................................................ 9 Dr. Said DAĞDAŞ Faik YILMAZ Bilal ÇALIMLI AZAP GÖLÜ’NÜN KÖPÜKLENMESİNİN NEDENLERİ......................................................................13 Dr. Kutsal KESİCİ Yrd.Doç.Dr. Erol KESİCİ Cevdan KESİCİ BESİN ALERJİSİ ve BESİN İNTOLERANSI.............................................................................................27 Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ TÜRKİYE’DE B GRUBU HAYVANAT BAHÇELERİNDEN AYDIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NAZİLLİ SÜMER PARKI HAYVANAT BAHÇESİNİN ZOOLOJİK BAKIMDAN ARAŞTIRILMASI.........................................34 Yrd.Doç.Dr. Ahmet Selçuk ÖZEN Mehmet GÜNDÜZ İlker URUK IUCN Avrupa, Kuzey ve Orta Asya Bölgesel Koruma Forumu (BKF) gerçekleştİrİldİ......................................................................................................................................43 Burak TATAR HABERLER.........................................................................................................................................................47 Yapım: UÇAN SELEFON MATBAA Büyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA Tel : 0.312 341 46 35 Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA Tabiat ve İnsan MERALARDA ÇİRİŞOTU (Asphodelus spp.) İLE BİYOLOJİK MÜCADELEDE BÖCEKLER BIOLOGICAL CONTROL OF (Asphodelus spp.) WITH INSECT IN GRASSLAND Prof. Dr. Ali ÖZPINAR Z. Müh. Efecan YAZMIŞ Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü 5 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Meralar, genelde tarım ve orman alanları dışında Grasslands are areas used for grazing of animals of- kalan hayvan otlatma amacıyla kullanılan yerlerdir. ten outside the forest and agriculture. In addition, Ayrıca, barındırdıkları gen kaynağı ile biyolojik çeşit- they include the genetic resources are important for liliğin devamı için önem taşırlar. Meraların kontrolsüz the maintenance of biological diversity. Uncontrolled otlatılması sonucu hayvanların tüketemediği yararlı grazing of grassland result is dominated by invasive bitkilerin yerine istilacı türler hakim olur. Meralarda species of plants instead of animals consume not yabancı ot olarak nitelendirilen istilacı türlerin baskı useful. In grassland to control of invasive species to altına alınması her zaman sorun olarak karşımıza çı- be described as weeds always comes as a problem. kar. Bu durumda çoğunlukla istilacı yabancı otlara In this case is referred to often invasive insect species uyum sağlayan böcek türlerine başvurulur. Bu işleve to adapt to the weeds. They offer the best solution, sahip böcek türlerinin sayısı sınırlı da olsa en iyi çözü- though a limited number of insect species have this mü sunarlar. Bu makalede ülkemiz meralarının istilacı function. Capsodes infuscatus (Miridae) which is mo- yabancı otlarından Çirişotunu (Asphodelus spp) baskı nophagus insect to control of Asphodelus spp. is im- altına almada monofag Capsodes infuscatus (Miridae) portant an invasive weeds of Tukey grassland. In this böcek türünün etkinliği ile ilgili çalışmalar ele alınmış- article, the impact of C. infuscatus was evaluated to tır. control of Asphodelus spp. Anahtar kelime: Mera, Çirişotu, Asphodelus spp., Key Words: Grassland, Asphodelus spp., Capsodes in- Capsodes infuscatus fuscatus GİRİŞ Meralar, hayvan otlatmak amacıyla kullanılan doğal ya da yapay alanlardır. Genellikle soğuk iklim kuşağında veya aşırı kurak ya da aşırı nemli bölgelerde, fazla taşlı ve topoğrafyası engebeli, işlemeli tarıma uygun olmayan araziler mera olarak kullanılır (Tiedeman and Motsamail, 1981). Dünyadaki mera alanlarının miktarı 3,4 milyon hektardır. Türkiye mera alanlarının toplamı 14,6 milyon hektar olup, dünyada 46. sırada gelmektedir (TUİK, 2014). Cumhuriyetin ilanında ülke topraklarının yarısından fazlasını oluşturan mera alanları, bugün 12-13 milyon hektara kadar azalmıştır. Bu alanların önemli bir kısmı ise artan otlatma baskısı nedeniyle verim düzeyini yitirmiştir. Meralarda beklenen yarar, barındırdıkları bitki kompozisyonu zenginliğiyle paralellik göstermektedir. Ayrıca, meralarda doğal ve biyolojik dengenin korunması, barındırdığı biyolojik çeşitliliğin devamı ile mümkündür. Hayvanları otlatarak ekonomik değer yaratmanın yanı sıra, bulundukları bölgenin gen kaynağı, yaban hayata yaşam alanı sağlama ve erozyonu önlemede önemli işlevleri bulunmaktadır. 6 Bir ülkenin mera varlığı günümüzde gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olarak da değerlendirilmektedir. Bir çok ülkede meralar yasal mevzuatlarla koruma altına alınmıştır. MERALARDA ÇİRİŞOTU Meraların zamansız ve kontrolsüz otlatılması, yararlı bitki kompozisyonlarının yerine istilacı ve rekabet gücü yüksek türlerin yerleşip yayılmasına neden olmaktadır. (Holechek et all., 2004). Meralarda hayvanlar tarafından tüketildiğinde zehirlenmelere sebep olan veya dikenli olmaları nedeniyle tercih edilmeyen istilacı bitki türleri her geçen gün biyolojik çeşitliliğe karşı büyük tehdit oluşturmaktadır. Otlatmanın devamı halinde, hayvanların yüksek derecede yararlandıkları bitkiler yerine daha az tercih ettikleri ikincil bitki örtüsü hâkim olmaktadır (Gökkuş, 1999). Bazı durumlarda yok olan türlerin yerine genel olarak zehirli bileşikler içeren veya dikenli bitkiler yerleşmektedir. Çoğu kez meralarda yabancı ot olarak nitelendirilen bu bitkilerin, hayvan beslemede bir önemi yoktur. Diğer taraftan dikenli bitkiler hayvanlarda Tabiat ve İnsan yaralanmalara yol açarak merada üretilen otun hayvanlar tarafından iyi bir şekilde değerlendirilmesini engel olur (Tükel ve Hatipoğlu, 2001). Bu durum mera ıslahını veya yabancı ot sorununu gündeme getirir. Ancak, meralarda yabancı ot probleminin anlaşılamaması ve sorunun çözülemeyişi meraların verimli olarak kullanımını da engellemektedir. Buna karşın mera habitatına uyum sağlayan bazı yabani formdaki hayvan ırkları zaman içerisinde bu zehirli maddelere karşı bağışıklık kazanır. Bu durum, aynı zamanda istilacı yabancı otların kontrolüne de olanak sağlar. Bu bağlamda en fazla dikkatimizi çeken herbivor monofag böcek türleridir. Ülkemiz meralarındaki istilacı yabancı otların tespitine yönelik pek çok araştırma yapılmıştır (Uygun ve ark., 1994, Balabanlı ve ark., 2006). Meralarda sorun olan istilacı yabancı otlardan biri de Çirişotu (Asphodelus spp.)’dur (Şekil 1). Şekil 1. Çirişotu (Asphodelus spp.) Asphodelaceae (Asparagales) familyasından olan Çirişotu halk arasında kireçlik otu, çakal otu, dağ sarımsağı, çıntar otu, hıdırellez kamçısı, mezarlık sümbülü ve kangal gibi yöresel adlarla tanınır. Çiriş otunun pek çok türü mevcut olup, ülkemizde en yaygın olanları Asphodelus aestivus Brot, A. fistulosus L, A. albus Mill’dur. Akdeniz Bölgesi iklim özeliklerine uyum sağlayan Çirişotu; Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Türkiye topraklarını da içine alan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır (Diaz Lifanthe, 1996) . Türkiye’de ise Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege ve Marmara bölgesinde denize kıyı olan illerde mevcuttur (Şekil 2). Kurak ve yarı kurak ekosistemlerde kalkerli topraklarda ve mera alanlarında hiçbir hayvanın Çirişotu ile beslenmediği gibi, sağladığı rekabet üstünlüğü ile faydalı otları da baskı altına alarak merayı %50’ ye varan oranlarda kapladığı görülmektedir. 7 Tabiat ve İnsan Şekil 2. Ülkemizde Çirişotunun yayılış alanı (Tuzla, 1998) ÇİRİŞOTUNUN BAZI BİYOLOJİK ÖZELLİKLERİ Çirişotu halk arasında hemoroit, romatizma, idrar söktürücü, saçkıran, süt arıttırıcı, egzama ve sivilce tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir (Baytop, 1999; Tuzlacı, 2006). Ancak, modern tıpta kullanımına iliş- kin bir veri bulunmamaktadır. Yumrulardan oluşan köklerin oldukça derinde bulunması, çok yıllık bir bitki olması ve çevre koşullarına dayanıklı olması nedeniyle meralarda hızla bir yayılış göstermektedir (Şekil 3). Şekil 3. Çirişotunun meralardaki yayılışı ve yumru yapısı Çirişotu yıl içinde aktif ve aktif olmayan iki farklı döneme sahiptir. Aktif dönem iklim koşullarına bağlı olarak toprak altı yumru oluşumu (Kasım-Ocak), yaprak ve sap gelişimi, (Şubat-Mart), çiçek sapı ve çiçeklenme dönemi (Nisan-Mayıs) ve meyve bağlama ve olgunlaşma dönemi (Haziran) şeklindedir (Şekil 4). İnaktif dönemde (Temmuz-Ekim) ise bitkinin toprak üstü aksamı genelde kurur ve Çirişotu bu dönemi dormant halde geçirir (Sawidis et all., 2005). Çirişotu 8 Akdeniz’in kurak ve yarı kurak ekosisteminde kalkerli topraklarda kıyı bölgeler boyunca meralarda yaygın olarak istilacı yabancıot konumundadır. Meraların yapısı ve Çirişotunun topraktaki kök ve yumru gelişimi nedeniyle mücadelesi zordur. Çirişotunun yaygın olduğu meralarda savaş yöntemlerinin uygulanması zor olduğundan, bu şekildeki meraların yapısı bozulmakta ve terkedilmiş boş arazilere dönüşmektedir. Tabiat ve İnsan Temmuz-Ekim Kasım- Ocak Şubat- Mart Nisan-Mayıs Haziran İnaktif dönem Yumru oluşumu Yaprak oluşumu Çiçeklenme Olgunlaşma Şekil 4. Yıl içinde Çirişotunun fenolojik gelişme dönemleri (Pirdal, 1989). MERALARDA ÇİRİŞOTU İLE MÜCADELE Meralarda bitki kompozisyonu oluşturan türlerin farklı familyalara ait olması bu alanlarda yabancıotlara karşı herbisitlerin kullanımını sınırlamaktadır. Ayrıca herbisitlerin toprak ve sudaki ilaç kalıntısı, yaban hayatın zarar görmesi, meralarda otlatılan hayvanların veya bunların ürünleri ile beslenen insanların olumsuz etkilenmesi, doğal dengenin bozulması riski ve çevri kirliliği gibi yan etkileri de dikkate alınmalıdır. Diğer taraftan bazı araştırıcılar ise, herbisit uygulamanın çayır ve merada ot verimine doğrudan zarar verdiği görüşündedir. Bu nedenlerden dolayı meralardaki istilacı yabancıotlara karşı mücadelede herbivor böcek türlerine olan ilgiyi artmıştır ( Uygur, 2002; Uygun ve ark., 1994). Nitekim meralarda, Çirişotu ile mücadelede monofag böcek türü Capsodes infuscatus Brul. (Hemiptera; Miridae) ümit var bulunmuş olup, ergin ve nimflerinin bitki özsuyunu emerek beslendiği belirtilmiştir (Şekil 5). Şekil 5. Çirişotu çiçek ve yapraklarında Capsodes infuscatus’un ergin ve nimfi Ülkemizde Ege bölgesi meralarında istilacı durumunda olan Çirişotu ile C. infuscatus’un doğal olarak uyum içinde olduğu; ergin ve nimflerin bitkinin yaprak, sürgün, çiçek ve tohumlarında emgi yapmak suretiyle zararlı olduğu tespit edilmiştir (Önder ve Karsavuran, 1986). Yanı sıra Çirişotu üzerinde C. infuscatus’un bazı biyolojik ve ekolojik özellikleri incelenmiş olup, yılda bir döl verdiği ve emgi sonucu bitkinin tohum sayısında azalma ve yumru gelişiminin zayıfladığı bildirilmiştir (Eltez, 1995). Benzer şekilde İsrail’de Çirişotu üzerine salınan C. infuscatus ergin sayısına bağlı olarak bitkinin tohum bağlamasını engellediği tespit edilmiştir (Ayal and Izhaki, 1993 ). Orta Yunanistan’da ise geniş alanları kaplayan Çirişotu ile mücadelede C. infuscatus’un etkinliği ele alınmıştır (Samocha and Sternberg, 2010). 9 Tabiat ve İnsan Sonuç olarak kontrolsüz otlatmanın etkisiyle ekonomik değerini yetirmiş ve bozulan meralarda istilacı durumdaki Çirişotunun doğal denge içinde baskılanmasının tek yegâne aracının yine doğanın kendi içinde ona uyum sağlayan C. infuscatus’un varlığı ile olanaklı olduğu görülmüştür. Bu bağlamda, ülkemiz meralarında yabancıot olarak sorun olan Çirişotu ile mücadelede çıkış yolu olarak C. infuscatus’un dikkate alınması gerekir. KAYNAKLAR AYAL, Y and IZHAKİ, I. “The effect of the Mirid Bug Capsodes infuscatus on Fruit Production of the Geophyte Asphodelus ramosus in a Desert Habitat”. Oecologia, 93:518-523 (1993). BALABANLI, C., ALBAYRAK, S., TÜRK, M ve YÜKSEL, O . “Türkiye Çayır Meralarında Bulunan Bazı Zararlı Bitkiler ve Hayvanlar Üzerindeki Etkileri”. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi Seri: A, Sayı: 2, Sayfa: 89-96 (2006) BAYTOP, T., Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi, İstanbul, p.166-167, (1999). DAVIS, P.H., “Flora of Turkey and the East Aegean Islands”. Vol. 8, University Press, Edinburgh, p:85-86, (1984) (Hemiptera: Miridae) on Fruit Production of the Geophyte Asphodelus aestıvus : The Effect of Plant Density”. Florida Entomologist 79(4):510-520 (1996). ÖNDER, F. ve KARSAVURAN, Y., “İzmir Çevresinde Çirişotu (Asphodelus microcarpus Viv.)’na Karşı Uygulanacak Biyolojik Savaşta Capsodes infuscatus (Brul.) (Heteroptera: Miridae)’un etkinliği üzerinde Gözlemler”. Türkiye I. Biyolojik Mücadele Kongresi 12-14 Şubat 1986, Adana, P:270-279, (1986). PİRDAL, M., “Batı Anadolu’da Yayılış Gösteren Asphodelus aestivus Brot. ‘Çirişotunun Morfolojisi, Anatomisi ve Ekolojisi ile İlgili Gözlemler”. Doğa-Tr. Botanik Dergisi, 13:89-101, (1989). SAMOCHA, Y. AND STERNBERG M., “Herbivory by Sucking Miirid Bugs Can Reduce Nectar Production in Asphodelus Brot”. Arthrapod – Plant Interaction 4: 153-158 (2010). SAWİDİS, T., KALYVA, S. and DELİVOPOULOS, S., “The root-tuber Anatomy of Asphedelus aestivus”. Flora, 200: 332-338, (2005). TIEDEMAN, J. and MOTSAMAI, B. “What is Range Management Circular RM–1”. Maseru, Lesothos, Research Division, Ministry of Agriculture. (1981) TUZLACI, E. “Şifa Niyetine Türkiye’nin Halk İlaçları, İstanbul, P:147-151, (2006) DIAZ LIFANTHE, Z., “Reproductive Biology of Asphedelus aestivus”. Plat. Sys. Evol., 200: 177-191 (1996. TUZLACI, E., “Revision of the Genus Asphodeline (Liliaceae)”. II. Two new species from Turkey. Candollea. 53:423-433, (1998). ELTEZ, S., “İzmir İlinde Çirişotu (Asphodelus microcarpus Viv.) Üzerinde Yaşayan Capsodes infuscatus (Brul.) (Heteroptera: Miridae)’un Morfolojisi, Biyolojisi ve Zarar Şekilleri Üzerinde Araştırmalar”. TÜBİTAK-TOAG 1102 Nolu Proje, P:82, (1995). TÜKEL T. ve HATİPOĞLU, R.,. “Çayır Meralarda Zehirli Bitkiler ve Hayvanlar Üzerindeki Etkileri”. Tarım ve Köy İşleri Dergisi, Mayıs-Haziran, Sayı: 139: 40-43, (2001). GÖKKUŞ, A., “Çayır ve Meralarda Yabancı Bitki Savaşı. Çayır-Mera Amenajmanı ve Islahı”. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı – Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, Matsa Basımevi, Ankara. (1999) HOLECHEK, J.L., PIEPER, R.D., and HERBEL, C.H., “Range Management: Principles and Practices”, 5th edition. Pearson Education Inc, Upper Saddle River, New Jersey (2004). IZHAKI, ., N. MOESTRO, D. MEIR, and BROZA, M. “Impact of the Mirid Bug Capsodes infuscatus 10 TUİK, 2014. “www.Tuik.gov.tr” UYGUN N, Koç, N.K., N. UYGUR, N., KARACA S. UYGUR, M. KÜSEK, M. “Doğu Akdeniz Bölgesi Çayır Meralarındaki Yabancıot Türleri ve Doğal Düşmanları Üzerinde Araştırmalar”. Türkiye III. Biyolojik Mücadele Kongresi 25-28 Ocak 1994, Bornova İzmir: P:321- 330, (1994). UYGUR F.N.,”Yabancıotlar ve Biyolojik Mücadele”. Türkiye 5. Biyolojik Mücadele Kongresi 2002 Erzurum. P: 49-60, (2002). Tabiat ve İnsan KIZILÇAMIN ANTALYA - FİNİKE’DE TESBİT EDİLEN YENİ VARYETESİ EHRAMİ KIZILÇAM (Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik) NEWLY IDENTIFIED PYRAMIDAL RED PINE (Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik) VARIETY IN FİNİKE FOREST DISTRICT OF ANTALYA REGIONAL FOREST DIRECTORATE Dr. Said DAĞDAŞ Faik YILMAZ Bilal ÇALIMLI Silvikültür Dairesi Başkanlığı Orman Bakımı Şube Müdürü Finike Orman İşletme Müdürlüğü Finike Orman İşletme Müdürü Orman Genel Müdürlüğü Başmüfettiş 11 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Çalışmada, Finike Orman İşletme Müdürlüğü-Finike Orman İşletme Şefliğinin 392 numaralı bölmesinde, Alkaya Mevkiinde tesbit edilen Ehrami Kızılçam yayılışı tanıtılmıştır. In this research, the newly identified natural relict distribution of Pyramidal Turkish red pine (Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik) has been submitted. Anahtar Kelimeler: Ehrami Kızılçam (Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik), Antalya-Finike-Boldağ-Alkaya, 1120 m, 29 Mayıs 2015. Key Words: Pyramidal Turkish Red pine (Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik), Antalya-Finike-Boldağ-Alkaya, 1120 m, May 29, 2015. GİRİŞ Tek ağaç bile olsa, sahip olduğu ender fenotipi ile ormancılık bilimleri, bilhassa fidanlık tekniği, ağaç ıslahı ve kent peyzajı açısından çok değerli olan odunsu ve otsu türlerin ortaya çıkarılması, tanıtılması, meslekdaşlarımızın ve ilgililerin bilgilerine sunulması önem taşımaktadır. Finike’nin Boldağ mahallesinin Alkaya Mevkiinde tesbit edilen Ehrami (Piramidal) Kızılçam örneği de, bu kısa tanıtım makalesinde ele alınmıştır. 1. KIZILÇAMIN ÖNEMİ YAYILIŞI, ORMANCILIKTAKİ 1.1. Kızılçamın Doğal Yayılışı ve Türkiye Ormancılığında Önemi 5,85 milyon ha yayılış alanı ile (Anonim, 2012) dikey ve yatay yükselti basamakları bakımından dünyada en yaygın ve geniş yayılışını ülkemizde yapan Kızılçam, 0-400, 400-800 ve 800-1200 m yükselti aralığında Türkiye orman ekosistemlerinin en önemli orman ağacıdır. This Pyramidal Turkish red pine tree found in compartment number of 392 of Antalya-Finike Forest Subdistrict in Alkaya locality. Geniş yayılış alanı, hızlı gelişen tür niteliği, tesis kabiliyeti ve tesis ehliyeti açısından diğer türlere göre taşıdığı ekolojik ve ekonomik üstünlükleri, vb. sebeplerle Türkiye’de üzerinde araştırma yapılan türlerin en başında gelir. Sadece ağaçlandırma ve erozyon kontrolu proje sahalarında değil, aynı zamanda kent ormancılığındaki yaygın ve başarıyla kullanımı ve çok farklı yetişme ortamlarındaki büyüme ve gelişme potansiyeli, vb. açılardan Türk ormancısının emeğini boşa çıkarmayan ağaç türlerinin öncüsüdür. Yine hem hızlı gelişen türler içerisinde ilk sırada yer alır, hem de yaz kuraklığı başta olmak üzere farklı stres koşullarına son derece dayanıklı bir çam türüdür. Çok farklı ekolojik koşullara uyum yeteneği mevcuttur. 1.2. Kızılçamın Varyeteleri Kızılçamın dört varyetesi bulunur. Bunlar sırasıyla: 1- Pinus brutia Ten. var. agrophiotii Papaj. (Dipten çok dallı ve yuvarlak tepeli), 1936’da Midilli’de, Türkiye’de Akdeniz, Ege, Marmara, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve hatta Doğu Anadolu Bölgesinde (Malatya ve Siirt-Eruh yakınlarında) yayılışı bulunur. Irmak ve nehirlerin vadileri boyunca en içteki karasal kesimlere kadar sokulur. 2- Pinus brutia Ten. var. densifolia Yalt. ve Boydak (Yoğun iğne yapraklıdır. Yaygındır.), 1989’da, Sahilden başlayıp Beyşehir Gölü Kapalı Havzası dahil olmak üzere yer yer sert karasal koşulların belirleyici olduğu Akdeniz Ardı orman ekosistemlerinde de, 0 ila 1550 m rakım aralığında saf doğal meşcereleri bulunur. 4- Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik’tir (Piramidal tepelidir). 1961’de ilk kez tesbit edilmiştir (Boydak ve ark., 2006, s. 22-28; Akkemik (editör), 2014, s. 182). 12 3- Pinus brutia Ten.var.pendulifolia Frankis (Uzun iğne yapraklı. Muğla civarında görülür.), 1993’de, Tabiat ve İnsan Makaleye konu edilen Ehrami Kızılçam Türkiye’de ilk kez Selik tarafından, Balıkesir ile Edremit arasında, Büyüksapçı köyünün GB yamaçlarında, 250 - 600 metreler arasında tesbit ve teşhis edilmiştir. Ardından, Edremit-Şapdağ ve Gülnar-Pembecik’de de yeni yayılışları belirlenmiştir (Boydak ve ark., 2006, s. 2526). 2. BULGULAR Ehrami Kızılçam’ın Finike-Boldağ yayılışı ilk kez, dönemin Orman İşletme Müdürü Bilal ÇALIMLI ile o dönemde Finike Orman İşletme Şefi olarak görev yapan Faik YILMAZ tarafından (2001 yılında) belirlenmiştir. Koruma altına alındığı da ifade edilmiştir. Bugüne dek tesbit edilen en yüksek rakımdaki Ehrami Kızılçam yayılışıdır. Tabii tensil sahasının hemen bitişiğindeki meşcere içerisinde, yola yakın bir yerde münferit olarak bulunmuştur. 2001 yılındaki boyu, takriben 3,0 m civarındadır. 29 Mayıs 2015 tarihinden 24 Temmuz 2015 tarihine kadar sürdürülen, büroda ve yerinde yapılan/yaptırılan gözlem ve inceleme sonuçları ise aşağıda verilmiştir: 1- Ehrami kızılçam yayılışı, Finike Orman İşletme Müdürlüğü-Finike Orman İşletme Şefliği sınırları içerisinde tesbit edilmiştir ve tektir (Resim 1, 2, 4). 2- Bölme Numarası: 392; Meşcere Tipi: Çzbc2; Rakımı: 1120 m; Bakısı: GD. 3-Koordinatları: 360 18’ 58“ Kuzey, 300 05’ 25” Doğu. 4- Çapı; 42 cm, Boyu: 8,5 metredir (Resim 1, 2, 4). 5-Mevkii: Finike - Boldağ Mahallesi (Köyü) - Alkaya Mevkiidir. 6- Yerinde yapılan incelemede, bireyin hiç kozalak tutmadığı tesbit edilmiştir. 7- Bitişik olan 391 numaralı bölme, ÇzScd1,SÇzd2, Sd2 şeklinde Sedirle karışıktır (Resim 3). 8- İç Anadolu Ormancılık Araştırma Enstitüsü Herbaryumuna iletilen dal örneği, 5818 kayıt numarası ile kayıt altına alınmıştır. Resim 1-2. Ehrami Kızılçam Örneği (Antalya-Finike Orman İşletme Şefliği, Bölme Nu.: 392, Faik Yılmaz, 29 Mayıs 2015). 13 Tabiat ve İnsan 3. SONUÇ VE ÖNERİLER Üstteki bulgular ışığında, aşağıdaki önerilerin paylaşılmasına gerek duyulmuştur. a. Koordinatları (36°18´58´´ K - 30°05´25´´ D) şeklinde belirtilen Kızılçam bireyi, orman amenajman planında “Anıt Ağaç” olarak kayıtlanıp koruma altına alınmalıdır. b. İlgili alt tür örneğinin doğal yayılış sahasını tanıtmak amacıyla Tanıtım Levhası hazırlanmalı, ana ve tali yol kenarlarına yerleştirilmelidir. Turizme de kazandırılmalıdır. c. İlgili Kızılçam bireyinden alınacak çeliklerden aşı yoluyla çoğaltılmalıdır. Ehrami Kızılçam fidanları, öncelikle Finike Orman İşletme Müdürlüğü, Finike ve Antalya Büyükşehir Belediyesi kent peyzajı çalışmalarında kullanılmalıdır. d. Yerinde koruma (in-situ) ve geliştirme önlemleri artırılmalıdır. Bireyin sağlığını gözeten ve büyüme performansını artırıcı bakım işlemleri gecikmeksizin yapılmalıdır. Gerekli görülmesi durumunda ihataya alınmalıdır. KAYNAKLAR AKKEMİK, Ü. (editör), 2014: Türkiye’nin Doğal-Ekzotik Ağaç ve Çalıları - 1 (Gymnospermler – Angiospermler) (A-G). Orman Genel Müdürlüğü Yayını, Yapım: CTA Ltd., 736 s. ANONİM, 2012: Forest Inventory Results - 2012. Published by General Directorate of Forestry-Forest Management and Planning Department, Printed by General Directorate of Meteorology, 17 pp. ANONİM, 2014: Finike Orman İşletme Şefliği, Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Orman Amenajman Planı (2014-2033). Resim 3-4. Ehrami Kızılçamın Bulunduğu Bölme ve Yakından Çekilen Resmi (Antalya-Finike Orman İşletme Şefliği, Bölme Nu.: 392, Faik Yılmaz, 29 Mayıs 2015), (Anonim, 2014). 14 BOYDAK, M., DİRİK, H., ve ÇALIKOĞLU, M., 2006: Kızılçamın (Pinus brutia Ten.) Biyolojisi ve Silvikültürü. OGEM-VAK İşletme Müessesesi Yayınları, Baskı: Lazer Ofset Matbaa Tesisleri San. Tic. Ltd. Şti., Ankara, 364 s. Tabiat ve İnsan AZAP GÖLÜ’NÜN KÖPÜKLENMESİNİN NEDENLERİ THE CAUSE OF THE FOAMING AZAP LAKE Dr. Kutsal KESİCİ Yrd.Doç.Dr. Erol KESİCİ Cevdan KESİCİ Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Bornova/İZMİR S.D.Ü. Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi 32500 Eğirdir/ISPARTA S.D.Ü. Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi 32500 Eğirdir/ISPARTA 15 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Azap Gölü, koruma statüsü bulunmayan ancak Ege Azap Lake is an important wetland of the Aegean bölgesi için önemli bir sulak alan niteliği taşıyan ve Region for the conservation of nature and wildlife. It yaban hayatı koruma alanı olabilecek kriterde sulak should be determined as a wildlife protection area in alanlarımızdandır. terms of ecological criteria. Azap Gölü, Büyük Menderes Deltası’nın tuzcul ba- Perdition Lake, Big Menderes Delta salt marsh are taklıklar, lagünler ve çamur düzlüklerini içeren taşkın the property of wetlands in flood plains containing özelliğindeki sulak alanlarının tatlı su özelliği göste- sludge lagoons and ponds feature is showing a fresh ren gölcük özelliğindedir. Bu alan, içerdiği biyolojik water feature. In this area, the biodiversity it conta- çeşitliliği, soyu tükenmekte olan canlıları ve deltaya ins, is an important aquatic habitat of the delta and özgü türlerinden dolayı deltanın önemli bir yaşam delta because of endemic species that are extinct. ortamıdır. Azap Gölü; Milli park özelliğine sahip olan Lake punishment; with one of our important feature önemli koruma alanlarımızdan olan Dilek Yarımadası of the national park conservation area is of ecological ile ekolojik bir bütünlük arz etmektedir. integrity Dilek Peninsula. Göldeki kirlilikler sonucu oluşan farklılaşmadan, su Pollution in the lake caused by variation without kuşları ve balıklar çok önemli oranda etkilenmiştir. Su water birds and fish are affected very significantly. seviyesi Büyük Menderes’ den bırakılacak olan suya The water level of the Big Menderes’ well connected bağlı olan Azap Gölü’nde son 12 yıl içerisinde, yapmış to the water to be released in the last 12 years in the olduğumuz araştırmalar sonucunda gölde meydana Lake Azap ecological changes occurring as a result gelen ekolojik değişimler ve nedenleri belirlenmiştir. of research that we have done and why the lake has Anahtar Kelimeler: Azap Gölü, Kirlilik, , Microcystis, Köpüklenme, been determined. Key Word: Lake Azap, Impurity, Microcystis, Foamed GİRİŞ Azap Gölü; Antik dönemde Ege Denizi’nin küçük bir koydu. Yunanistan’dan Mısır’a kadar yaptığı seyahatlerinde gördüklerini Periegesis tes Hellados (Yunanistan’ın Tasviri) isimli ünlü 10 ciltlik eserinde aktaran; MS 2. yüzyılın sonlarında yaşamış; Lidya’lı gezgin ve coğrafyacı, Pausanias, “Maiandros’un (Menderes) ; Azap Koyu’nun ağzını “çamurla kapayarak” onu bir lagüne dönüştürdüğünü bildirmiştir(Fotoğraf1). Deniz geri çekilip, lagün de tatlı bir su gölüne dönüşünce, burada türeyen sivrisinekler yüzünden, Myus’lular kentlerini terk etmek zorunda kaldılar” dediği göl, günümüzde ki Azap Gölü’dür. Göl; İonlar ve Persler arasında meydana gelen Lade Savaşı’nda, Pers Donanmasına ev sahipliği yapmış ve askerlerin tüm balık ihtiyaçlarını karşıladığı belirtilmektedir. 16 Fotoğraf 1. Azap Gölü’nün Oluşumu Tabiat ve İnsan Menderes nehrinin denize döküldüğü yerde, nehrin yatak değiştirmesi ve taşıdığı alüvyonların eski koy ve körfezlerin önüne tıkayarak denizden ayırması sonucunda irili ufaklı pek çok göl ve lagün oluşmuştur. Bir kısım Söke ovasını taşkından koruma çalışmaları sırasında kurutulduğu için sadece kış ve ilkbahar mevsimlerinde su bulundurabilen bu göller sırasıyla; Serçin köyü batısındaki Yazır Gölü, Sarıkamer Köyü güneyindeki Karagöl, Emirler Köyü güneyindeki Karacahayat Gölü, Azap Köyünün kuzeybatısındaki Afşar ve Azap Gölleri (Fotoğraf 2.) ve Menderes deltasında yer alan lagünlerle birlikte bölgenin en önemli sulak alanlarından olan Bafa Gölü’dür. Fotoğraf 2. Azap Gölü Doğal alanların korunması, canlıların ve yaşamın sürdürülebilirliği için; doğada yaşayan bitki- hayvan türlerinin zenginliğine ve bu canlıların barınma beslenme - üreme ortamlarını sürekliliğine bağlıdır. Azap Gölü tatlı su özelliğinden dolayı, çok sayıda köklü makroskobik su bitki türlerini barındırır. Gölün; geniş sazlık- kamışlık alanlara sahip olması su kuşları ve diğer su canlıların için beslenme, barınma ve üreme alanı olarak değerlendirilmesinde önem arz eder. Azap Gölü değişik özelliklerdeki zengin bitki çeşitliliği ile çok sayıda kuşa kuluçka imkanı sağlamakta, göç esnasında konaklayan ve kışlayan kuşlar için cazip bir ortam oluşturmaktadır. Doğa korundukça, tarım, ormancılık, turizm, su ürünleri vb. sektörlerin gelişimi de artacaktır. ARAŞTIRMA ALANLARININ TANITIMI Azap Gölü, ılıman iklimin koşullarının olduğu bir sulak alan ekosistemi olup, Büyük Menderes Deltası, Aydın’ın Söke İlçesi’ne 25 km. uzaklıkta, Yeşilköy ve 17 Tabiat ve İnsan Avşar Köyleri arasındadır. Bafa Gölü’nün kuzeyinde,7mt. rakımda konumlanan gölün; Beşparmak Dağları arasında çevresi , zeytin ağaçları ve ormanla kaplıdır. Azap Gölü’nün yüzölçümü ay; mevsim ve yıllara göre farklılık göstermekle birlikte 1-0.4 km2 dir. (Fotoğraf 3). Fotoğraf 3. Azap Gölü AZAP GÖLÜ’NDEKİ EKOLOJİK DEĞİŞİMLER VE NEDENLERİ Azap Gölü; Dilek Yarımadası - Büyük Menderes Deltası Millî Parkı ile ekolojik bir bütünlük arz etmektedir. Azap Gölü, yağışlardan, dağlardan gelen dere sularının yanı sıra Büyük Menderes’e bağlı kanaldan beslenmektedir. Azap Gölü, ılıman iklimin koşullarının olduğu bir sulak alan ekosistemi olup, havzada büyük bir leylek kolonisinin olduğu Avşar Köyü’ne 2km. uzaklıktadır. Azap Gölü sığ ve köklü su bitkilerinin yoğun olarak bulunduğu ve besince zengin bir göl olup çok sayıdaki kuşlara yaşama ortamı oluşturmaktadır. Azap 18 Gölü’nde Çamurcun, Elmabaş Pakta, Karabaş Martı, Gri Balıkçıl, Fiyu, Angıt, Bahri, Küçük Batağan, Leylek, Yeşilbaş, Sakar Meke, Yeşil Düdükçün, Küçük Akbalıkçıl, Karabatak, Tepeli Pelikan gibi su kuşlarına sıklıkla rastlanmaktadır(Fotoğraf.4.). Bilhassa sonbahar ve kış aylarında Azap Gölüne yerli ve yabancı çok sayıda kuş gözlemcileri gelmektedir. Azap Gölü, üremelerini Büyük Menderes Deltası’nda yapan nesli küresel ölçekte tehlike altında bulunan Tepeli Pelikanların en önemli beslenme alanlarından biridir. Gölün; her noktasından kuşların çok rahat görülebilmesi, yerli-yabancı birçok kuş gözlemcisini Azap Gölü’ne çekmektedir. Tabiat ve İnsan Fotoğraf 4. Azap Gölü Su Kuşları- Pelikan Gölde, daha önceleri sazangiller (Cyprinidae) familyasından (Fotoğraf.5.) sarıbalık, aynalı sazan adı verilen sazan türü (Cyprinus carpio Linnaeus, 1758) otçul balıklar yer almakta iken, Azap Gölü için sonun başlangıcı, “balıklandırma” projesi olduğu bildirilmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve DSİ yetkililerinin Azap Gölü’nün “balıklandırılması” amacıyla, göle bıraktığı belirtilen, vücudu disk şeklinde ve görünüşü çok güzel olan ve halk arasında Güneş Balığı (Lepomis gibbosus) olarak bilinen, büyüme döneminde otçul, daha sonrası etçil belenen istilacı tür göldeki faunayı olumsuz yönde etkilemiştir. Fotoğraf 5. Azap Gölü sazan türleri 19 Tabiat ve İnsan Güneş balığı; Azap Gölü’ndeki hem besin zincirini bozduğu, hem de diğer küçük balıklar ve larvaları yiyerek, doğal balıkların gölde yok olmasına neden olmuştur. Azap Gölü’nün bu istilacı(egzotik) güneş balığından kurtulması; 2007 yılında yaşanan kuraklık ve buna bağlı olarak gölden aşırı su alımları sonucunda gölün çok büyük bir bölümünün Temmuz-Ağustos aylarında, kuruması sonucunda kitleler halinde balık ölümleriyle gerçekleşmiştir (Fotoğraf 6). Fotoğraf 6. Azap Gölünde; Kuraklık ve balık ölümleri Büyük Menderes den Azap Gölü’ne su verilememesi rağmen göl suyunun tarım ve kullanma suyu olarak çok yoğun bir şekilde kullanılması ve su gereksinimin kuraklıkla birlikte artması sonucu gölün su seviyesi ve beslenmesi sadece yağışlara kalmıştır ve yağışlarda, gölün kurumaması için yeterli olmamıştır. Azap Gölü’ne B.Menderes ‘den yoğun su verilmesi ve yağışların etkisiyle, iki yıl içerisinde gölün su seviyesinde ve yüzey alanında artışlar meydana gelmiştir. Gölün balık popülasyonu yok denecek düzeyde olduğundan, yine balıklandırma çalışmaları sonucun- 20 da, olumsuz etkileri ülkemizin çok sayıda göl, gölet ve barajlarında yaşanmasına rağmen; istilacı bir başka tür olan ve halk arasında Çim-Çin-İsrail Sanı olarak bilinen Carasius gibelio (Gümüşi havuz balığı) türü göle bırakılmıştır. Gümüşi havuz balığı da aynı güneş balığı gibi gölün bilhassa faunistik yapısını yok etmiştir. Göllerimizin , “gölde balık varsa ,o gölde hayat, yaşam vardır” bilim dışı bakışlarla yapılan, ekonomik değeri olmayan, eti çok kılçıklı olması nedeniyle de değerlendirilmeyen; etçil -istilacı balık türlerinden çok zorda olsa temizlenmesi ve bu tür için acil eylem planlarının hazırlanması zorunludur. Tabiat ve İnsan AZAP GÖLÜ’NDE MAVİ-YEŞİL ALG ÇOĞALMASI VE NEDENLERİ Azap Gölü’nde 2010 yılında meydana gelen gaz çıkışlarının gölün kirlilik nedeniyle oluşturduğu bir tepkime olduğu belirlendiğinde, acil olarak göle temiz su verilmesi ve atıkların arıtılması önerisine rağmen hiçbir önlemin alınmaması sonucunda Ağustos ayında Azap Gölü’nün suyu “bezelye çorbası” gibi, yeşil renkli bir görünüm aldı. Moleküler temelli yön- temler kullanılarak yaptığımız araştırmalarda; renk dönüşümünü sudaki; azot-fosfat gibi besi elementlerinin artışının oluşturduğu, kirlilikten kaynaklandığını ve gölün suyunun yeşil renge dönüşmesinin nedeninin de MİKROSİSTS adı verilen (mavi-yeşil Alg-Siyanobakteri) mikroskobik su yosunlarının aşırı oranda artışının sonucu olduğu belirlenmiştir (Fotoğraf.7). Fotoğraf 7. Azap Gölü Mavi-yeşil alg çoğalması Göldeki görünüm; siyanobakteri ve dinoflagellata gibi bazı alg gruplarının sularda kısa süre içerisinde çok yoğun bir biçimde gelişerek, suyun yüzeyinde bir tabaka şeklinde birikmesi ve gözle görünür biçimde algılanması olayıdır. Gölde yoğunluk arz eden türler Microcystis aeruginosa, Anabaena flos-aquae, Aphanizomenon flos-aquae, Nodularia spumigena olarak belirlenmiştir (Fotoğraf 8). 21 Tabiat ve İnsan Fotoğraf 8. Azap gölü su analiz çalışmaları Ağustos ayında, Azap Gölü’ndeki microcystis ’tin ma ve tarımsal sulama vb. amaçlarla kesinlikle kulla- türlerinin bir kısmının zehirli olduğu bilinmektedir. nılmaması, ölü balıkların hiçbir canlıya yedirilmeme- Gölde microcystis’lerin aşırı çoğalması göl suyun- si, suyun tarımda kullanılmaması ve göle girilmemesi daki çözünmüş oksijenin azalması (hipoksia) gölde; konusunda yöre halkı ve yetkililere bildirimlerde bu- yavru balıkların da ölmeye başladığı ve gölün dip lunulmuştur. Göllerde aşırı artış gösteren ve toksin kesimlerinin balık, su kuşları ve diğer su canlılarının üretmeleri nedeni ile bu tür alglerin sularımızda bu- ölüleriyle dolu olduğunu belirlenmiştir (Fotoğraf lunması bize; tatlı su kaynaklarımızın ciddi sorunlar- 9.10.11). Bu oluşum göldeki kirliliğin dışa vurmasının la karşı karşıya olduğu ve sularımızın sürekli olarak en bariz göstergesi olup, bu tür suların içme, kullan- izlenmesinin gerekliliğini göstermektedir. Fotoğraf 9. Azap Gölü’nde kuş ölümleri 22 Tabiat ve İnsan Fotoğraf 10. Azap Gölü su canlılarının yaşam mücadelesi Fotoğraf 11. Azap Gölü’nde kitleler halinde balık ölümleri 23 Tabiat ve İnsan AZAP GÖLÜ’NDE KÖPÜKLENME (KÖPÜRME!) Azap Gölü’nde Şubat (2016) kesiminde yoğun bir şekilde geniş alanlar oluşturan köpüklenmeler belirlenmiştir (Fotoğraf.12-13-14). sonuçlarına göre gölde çözünmüş oksijen miktarı3-4mg O2/l) Toplam Çözünmüş Madde3500mg/1 pH 6. 9.0olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlar Azap Gölü’nün su özelliğinin, kirlenmiş sulardan çok kirlenmiş 4. Sınıf su özelliğindedir: Göle gelen dış kaynaklı Gölde; su yüzeyinde toplanan alg ve mikroskobik fosfor ve azot miktarları ne kadar azalırsa ve gölün organizmalar güneş ışınlarını engelleyerek su altı mevcut topoğrafik ve hidrodinamik yapısı korunur- yaşamı için hayati önemi haiz olan oksijen emilimini sa, su kalitesi açısından kendi kendini yenilemesi de engeller. 2016 Ocak ayı içerisinde yapılan araştırma o kadar kolay olacaktır. Fotoğraf 12. Azap Gölü’nde köpüklenme (07.02.2016) Fotoğraf 13. Azap Gölü’nde köpüklenme (07.02.2016) 24 Tabiat ve İnsan Fotoğraf 14. Azap Gölü’nde köpüklenme (07.02.2016) Azap Gölü’nün bu hale gelmesindeki önemli etkenlerden biri aşırı şekilde kullanılan zirai ilaçlar ve gübreler (Fotoğraf 15). Fotoğraf 15. Azap gölü çevresinde kimyasal kullanımı çok fazla… 25 Tabiat ve İnsan Diğer göllerde de durum aynı…!.Kum ocaklarından gelen kumlar, maden ocaklarından derelerle taşınan silisli topraklar Azap Gölü’nün tehdit eden etkenlerdir (Fotoğraf.16). Fotoğraf 16. Göllerin atık-çöp deposu olarak kullanılması ÖNERİLER Azap Gölü ve yörede yapılan araştırma sonucunda; sularda kirlilik nedeni olan iç ve dış yükler belirlenmiştir. Bunun yanı sıra göllerde bu tip köpüklenmeler planktonların parçalanarak protein içeriklerinin açığa çıkması sonucunda da oluşabilmektedir. Azap Gölü yazın yeşile boyanarak, kışında köpürerek; kirlendiğini dışa vurmaktadır. Gölün kirliliği konusunda analiz için bile vakit kaybetmeye gerek yoktur. Dere ve çay yatakları doğal taşıma kanallarıdır, selleri su taşkınlarının olmaması için yağışlarla gelen yüzey sularını denizlere ve göllere taşıyarak felaketleri önlerler. Bu nedenle kirlilik ve yaşanan üzücü felaketlerin yaşanmasının nedeni binlerce-milyonlarca yılda 26 oluşan doğal su akış sistemlerine insanların, birçok nedenlerle yaptıkları bilinçsiz müdahaleleridir. Ekonomi ve ekolojinin uyum içerisinde planlanmamasının sonuçlarıdır. Selleri, su taşkınları engelleyen yer altı su bağlantılarını oluşturan toprakların yol, yerli yersiz asfalt, taş kaplamalarla, topraksızlaşma, toprağın su emiş ve arıtma düzeyinin yok edilmesine neden olmaktadır. Köpüklenmenin görülmüş olduğu sularda her türlü bakteriyolojik etkenin de bulunması nedeniyle, suların kullanımına ve hayvanlara içirilmesine, durum normale dönünceye kadar izin verilmemelidir(Fotoğraf.17.) Azap Gölü’nün iyileştirilmesinde öncelik biyolojik temizlenme yöntemleriyle gerçekleştirilmelidir. Tabiat ve İnsan Fotoğraf 17. Azap Gölü’nde kirlilik sonucu oluşan köpüklenme Kış aylarında olmamıza rağmen, Azap Gölü’nün suyundaki renk ve köpüklenmeler, yaz aylarında daha önceki yıllarda görülen balık –kuş ve diğer su canlılarının ölümlerine ve gölün suyunun alg (suyosunu) çoğalmasıyla yeşile boyanması ve koku kirliliğinin artması beklenen bir sonuç olacaktır. Göldeki, köpüklenme yaşanacak tehlikenin sinyalini şimdiden vermektedir. Göle kirlilik taşınmasını azaltmak için öncelikle, göle ulaşan su kaynaklarının girişlerine atıksu arıtma tesislerinin yapılması ve havzadaki tarımsal aktivitelerde kullanılan gübre ve pestisit miktarlarının azaltılması gerekmektedir. Azap Gölü Havzasında; bitkisel ve hayvansal ürünlerin, ekolojik yöntemler kullanılarak elde edilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Azap Gölündeki bu önemli ekolojik değişimler için; neler yapılabileceği konusunda bilim insanları ve EKODOSD’un geçtiğimiz yıllarda yaptığı çalışmalar, ilgili kurumlara aktarılmıştır. Azap Gölü’nün kirliliğinde ve su seviyesinin korunmasında /beslenmesinde diğer bir etkende; B.Menderes Nehri dir. Bu nedenle havzada B.Menderes Nehir Yönetimi ve Araştırma grubu oluşturulmalıdır. Azap Gölü’nün iyileştirilmesiyle ilgili çözüm öneri ve yöntemleri istenildiğinde Ege ve Süleyman Demirel Üniversitelerimizce ilgililere verilebilecektir. Azap Gölü barındırdığı canlı türleri; su seviye- bütçesi; yörenin mikro klimasının, korunması ve çevredeki ekolojik tarımın geliştirilmesi için mutlaka yasalarla koruma altına alınmalıdır. Sulakalandaki canlılığın 27 Tabiat ve İnsan bitmemesi, yöre insanlarının geleceği için Ramsar Kriterlerini taşıyan Azap Gölü’nün “Ulusal Sulak Alan” olarak ilan edilip, koruma-kullanma tedbirleri bir an önce uygulanmalıdır. Azap Gölü çevresinde, konvansiyonel tarım yerine organik tarım teşvik edilmeli, pek fazla kimsenin bilmediği yöresel tatlar araştırılıp, tanıtılarak gastronomi turizmine kazandırılmalıdır. Doğal alanların korunması, canlıların ve yaşamın sürdürülebilirliği için; doğada yaşayan bitki- hayvan türlerinin zenginliğine ve bu canlıların barınma - beslenme - üreme ortamlarının sürekliliğine bağlıdır. KAYNAKLAR ANONİM. 2002. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, (30.01.2002 tarih ve 24656 sayılı Resmi Gazete), http//www.cevre.gov.tr. ANONİM. 2015. Kuş Kuşadası Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) başkanı Bahattin Sürücü ile kişisel görüşme. Aydın ANONİM.2015,Yeşilköy-Serçinler Balıkçıları, Yeşilköy-Avşar Köyü Muhtarlığı yetkilileriyle görüşmeler. Söke-Aydın KAZANCI, N., 1999. “Köyceğiz, Beyşehir, Eğirdir, Akşehir, Eber, Çorak, Kovada, Yarışlı, Bafa, Salda, Karataş, Çavuşçu Gölleri, Küçük ve Büyük Menderes Deltası, Güllük Sazlığı, Karamuk Bataklığının Limnolojisi, Çevre Kalitesi ve Biyolojik Çeşitliliği” Türkiye İçsuları Araştırma Dizisi IV, Ankara. KESİCİ, E., 1997. “Eğirdir Gölü Makrofitik Vejetasyonu Üzerine Fitososyolojik ve Ekolojik Bir Araştırma” SDÜ Fen Bil. Enst. Doktora Tezi.130 s. Isparta KESİCİ, E., 2001. “Phragmites australis L’in Akşehir Kıyılarına Olan Etkileri. Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları” III. Ulusal Konferansı. 26-29 Haziran, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul. 28 KESİC,K.., TUNEY,I, KESİCİ.E., ve SUKATAR,A., 2012, Bafa Gölü’ndeki ani alg çoğalmasının Neden Olan Nodularia spumigena Türünün Morfolojik Tayini, 21Ulusal Biyoloji Kongeresi,İzmir 271p. KESİC,K.., 2015.Bafa gölü’nde gelişen Toksik Nodularia spumigena Mertens ex Bornet&Flahault’nın Ani Çoğalmasınıa Etki Eden Etmenlerin Araştırılması, Dotora Tezi (yayınlanmamış) Ege Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü 174. Bornova-İzmir KOCATAŞ; A.; 2012, Ekoloji Çevre Biyolojisi, Dora yayıncılık, Bursa, 618s. TOMAR,A., KARACAN,A.R.,1990 “İzmir Yöresinde tarımsal alanların amaç dışı kullanımının çevresel ve ekonomik etkileri” Doğal Güzelliklerin Korunması ve Çevre Kirliliği Sempozyumu, Gaziantep. WETZEL,R,G., 1975.Limnology.W.B.Saunders Company Philadelphia Londan.Tro TUNEY,I., KESİC.K., DEMİREl,Z., KESİCİ.E., and SUKATAR.A., 2015, Morphological, Moleculra Toxicologial Characterization of Nodularia spumigena From Brackishwater Lake Bafa (Turkey); Ege University Faculty of Science, 8 sp(in press) YABANLI,M.,TÜRK,N., TENEKEÇİOĞLU,E. ve ULUDAĞ, R., 2011 “Bafa Gölü’ndeki Toplu Balık Ölümleri Üzerine Bir Araştırma” SAÜ Fen Bilimleri Dergisi, Tabiat ve İnsan BESİN ALERJİSİ ve BESİN İNTOLERANSI FOOD ALLERGY AND FOOD INTOLERANCE Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü 29 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Besin alerjisi bir bağışıklık tepkisi iken, besin in- Food intolerance is a chemical reaction, while toleransı kimyasal bir reaksiyondur. Besin intole- food allergy is an immune response. Food in- ransı bağışıklık sistemi ile ilgili değildir ve anafi- tolerance does not involve the immune system laksi gibi şiddetli alerjik reaksiyonlara neden ol- and does not cause severe allergic reactions maz. Besin alerjisinin belirtileri hırıltılı solunum, such as anaphylaxis. Symptoms of food allergy mide bozuklukları ve deri döküntülerini içerir. include wheezing, stomach upsets and skin ras- En yaygın besin alerjenleri inek sütü, yumurta, hes. The most common food allergens include yer fıstığı, fındık, kabuklu deniz ürünleri, balık, cow’s milk, egg, peanuts, tree nuts, shellfish, susam, buğday, ve soya ürünleridir. Anafilaksi fish, sesame, wheat and soy products. Anaphy- ciddi bir alerjik reaksiyondur ve yaşamı tehdit laxis is a severe allergic reaction and can be life edici olabilir. threatening. Anahtar kelimeler: Besin alerjisi, besin intole- Key words: Food allergy, food intolerance, im- ransı, bağışıklık sistemi, anafilaksi, IgE. mun system, anaphylaxis, IgE. GİRİŞ Alerji, canlı vücudunun yabancı olarak kabul ettiği yenebilen, solunan, enjekte edilebilen ya da deriye doğrudan temas eden organik veya inorganik maddelere karşı mevcut olan savunma mekanizmasının yüksek düzeyde faal olmasıdır. Vücudumuzun bağışıklık sistemi (immunsistem), sağlıklı bir yaşam için vücut savunmasında önemli bir role sahiptir. Vücudumuza dışarıdan giren ve kanda kendine özgü bir karşıt madde oluşturan yabancı maddelere antijen, bu yabancı maddelere karşı vücut tarafından oluşturulan karşıt maddelere ise antikor adı verilir. Antijen vücutta alerjik bir reaksiyona neden oluyorsa o zaman alerjen olarak adlandırılır (Şekil. 1). Besin alerjileri anne karnından başlayarak, bebeklik ve çocukluk dönemlerini de içine alan insan hayatının tüm safhalarında ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle alerjik reaksiyonlara fazlaca yatkın olan bireylerin, hayatın her safhasında beslenmesine dikkat edilmelidir. Besin alerjisine bağlı olarak diyetten çıkarılan besinlere bağlı yetersiz ve dengesiz beslenme belirtilerinin sonradan ortaya çıkmasına da izin verilmemelidir. 30 Şekil.1 Farklı alerjik reaksiyonlar BESİN ALERJİSİ NASIL OLUŞUR? Besin alerjisinin incelenmesiyle ilgili olarak yapılan ilk denemelerde, alerjik kişilerin kan serumunda reajinik faktör olarak adlandırılan ve alerjik duyarlılığa neden olan bir antikor maddenin varlığı saptanmıştır. Daha Tabiat ve İnsan sonraki çalışmalarda ise bu reajinik faktör serumdan izole edilmiş ve bunun protein yapısında yeni bir grup immünoglobülin E (IgE) olduğu saptanmıştır. Tüm insanlarda düşük düzeyde bulunan IgE antikoru, parazitik enfeksiyonlara karşı vücudu koruma görevini üstlenmiştir. Ancak alerjik reaksiyonlarda olduğu gibi vücudun savunma mekanizmaları yerli yersiz çalışmaya başlarsa çeşitli rahatsızlıklar oluşur. Alerjik reaksiyon göstermeye yatkın kişiler polen, toz, kıl ve gıdalar gibi çevresel antijenlere özel olan IgE antikorlarını daha kolay üretirler. Vücuda dış ortamdan alınan bir antijen normalde antikorlar tarafından sindirilirken, alerji durumunda makrofajlar antijeni tam sindirememekte, absorbe edilemeyen kısmı ise RNA-antijen kompleksi şeklinde akyuvar (lökosit) hücrelerinden olan lenfositlere geçmektedir. Bu kompleks lenfositlerde serum antikorlarını üretmektedir. Bu antikorlar ise bazı özel dokularda klinik alerji belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Makrofajlar bağ dokusu matriksinde dağılmış olan büyük ve fagositik (katı sindirim) yeteneği olan ameoboid (şekilsiz) hücrelerdir. Vücut savunmasında önemli rolleri vardır. Kan dokusunun akyuvar hücre- lerinden olan monositlerden gerektiği zaman farklılaşarak ortaya çıkan büyük hücrelerdir. İnsanlarda mast hücreleri ve kan dokusunun akyuvar hücrelerinden olan bazofiller, yüksek eğilimli bir reseptör (FcεRI) taşıyan birincil hücrelerdir. Mast hücreleri kan damarlarının etrafında bol olarak bulunan hücrelerdir. Histamin ve heparin üretirler. Herhangi bir enfeksiyon ve yaralanma durumunda cevap olarak inflamasyonun (iltihabın) oluşturulmasında önemli role sahiptirler. Histamin damar genişletici, heparin ise zayıf bir antikoagulant (kan pıhtılaşmasını engelleyici) olarak rol oynar. Mast hücresi ve bazofillerin IgE reseptörlerinin çapraz bağlanması sonucu, alerjik kişilerde alerjenin birincil ve hızlı sonuçlarının etkisi ortaya çıkar. Bunun nedeni mast hücrelerinin yüzeyindeki IgE reseptörlerinin çapraz bağlanması ve hücre içindeki aracı maddeleri (mediatör) salgılamasıdır (Şekil. 2). Önceden yapılan maddeler hemen salgılanmasına rağmen leukotriene D4 ve prostaglandin D2 gibi araşidonik asit metabolizma ürünleri daha yavaş salgılanmaktadır. Bazofiller tarafından salınan aracı maddeler histamin, tümör nekroz faktör (TNFα) ve IL-4 antikorudur. Şekil. 2 Alerji oluşum mekanizması AŞIRI DUYARLILIK REAKSİYONLARI Aşırı duyarlılık reaksiyonları dört grup altında toplanmaktadır. Bu dört ayrı tip reaksiyon birbirinden ayrı ayrı meydana gelmemektedir. İlk üç tip reaksiyon antikor aracılığı ile, dördüncü tip ise T-lenfositleri ve makrofajlar tarafından meydana getirilmektedir. T-lenfositler, göğüs boşluğunun ön tarafında ve göğüs kemiğinin (sternum) hemen arkasında bulunan iki loblu lenfoid bir organ olan timusta aktifleşirler. Bakteri, virüs, doku ve kimyasal yıkıntıları fagositozla yok ederler. 31 Tabiat ve İnsan 1. grup reaksiyonlar: Ani duyarlılık ya da anafilaktik reaksiyonlar olarak bilinmektedirler. Antijene karşı olan immün cevapta aşırı veya uygun olmayan reaksiyonlar meydana gelebilmektedir. Astım ve besin alerjisi bu grup reaksiyonlara örnek teşkil eder. 2. grup reaksiyonlar: Bu grup reaksiyonlar antijen-antikor birleşmesi sonucu meydana gelen sitotoksik duyarlılık tipindeki reaksiyonlardır. Bu reaksiyonlara örnek olarak kan uyuşmazlığına bağlı antijen-antikor reaksiyonları verilebilir. 3. grup reaksiyonlar: Bu grup reaksiyonlar küçük damar duvarlarında trombosit (kan hücresi tipi-kan pulcukları-plateletler) ve polimorf çekirdekli lökositlerin (akyuvarlar) toplanmasıyla hasara yol açan lokal bir infilamasyondur. Bu olay antijen-antikor komplekslerinin birikimi sonucu ortaya çıkabilmektedir. Oto immün hastalıklar bu grupta yer alır. 4. grup reaksiyonlar: Bu grup reaksiyonlar genelde gecikmiş tip aşırı duyarlılık şeklinde ifade edilir. Aşırı duyarlılık reaksiyonları antikordan bağımsız olarak da gelişebilmektedir. Bu grup reaksiyonlara örnek olarak da organ nakillerindeki doku uyuşmazlığı reaksiyonları verilebilir. Alerjik reaksiyonların ortaya çıkmasında en önemli aracı madde histamindir. Histamin salındığında vazodilatasyon (kan damarlarında çeper daralması), kapiller geçirgenlikte artış ve solunum yollarındaki düz kaslarda kasılma ve mukus yapımında artışa sebep olmaktadır. Alerjenle temastan sonraki ilk 15-30 dakikalık süreçte meydana gelen kabarma ve kızarmalar erken faz belirtileri olarak değerlendirilen ilk reaksiyonlardır. Bu reaksiyonlardan sonra ortama salınan sitokinler (bağışıklık yanıtının oluşumunu sağlayan peptit ve glikoprotein yapısındaki hücreler arasındaki sinyal proteini olan madde) ve mast hücreleri tarafından sentezlenip salınan aracı maddelerin etkisi ile eozinofil, nötrofil ve tek çekirdekli hücreler (lökosit-akyuvar) gibi inflamatuvar hücreler o bölgede toplanır. Bunun sonucu burada bulunan trombositler ve endotel hücreler çeşitli ikincil reaksiyonları meydana getirirler. Geç faz cevabında ise kabarma ve kızarma yerine alerjenle temastan sonra 6-12 saatte ortaya çıkıp, 24-72 saatte yok olan inflamatuvar bir lezyon ortaya çıkmaktadır. 32 BESİN ALERJİSİ ve BESİN İNTOLERANSI AYRIMI Besin alerjisi besin ya da besin katkı maddelerinin ağız yoluyla vücuda girmesinden sonra immün sistem tarafından uyarılan IgE aracılı ve IgE aracılı olmayan iki farklı reaksiyon meydana geldiği, vücutta oluşan beklenmedik belirtiler olarak tarif edilmektedir. Bu beklenmedik belirtiler ise toksik ve toksik olmayan reaksiyonlar olarak iki grupta toplanmaktadır. Toksik reaksiyonlarda vücuda alınan etken madde miktarı önemlidir. Toksik olmayan reaksiyonlarda ise bireysel hassasiyet ön plandadır. Toksik olmayan reaksiyonlar, immünolojik olan besin alerjisi ve immünolojik olmayan besin intoleransı olarak iki gruba ayrılır (Tablo. 1). Besin alerjisi IgE aracılı birinci grup reaksiyonlar ve IgE aracılı olmayan ikinci, üçüncü ve dördüncü grup reaksiyonlar şeklinde ortaya çıkarken (enterokolit-ince ve kalın bağırsak iltihabı, kolit-kalın bağırsak iltihabı, malabsorbsiyon-barsak emilim bozukluğu), besin intoleransı farmakolojik ve kişisel duyarlılık şeklinde kendisini belli etmektedir. Alerjik reaksiyonlar dudaklar veya dil gibi besinin temas yerlerinde ortaya çıktığı gibi sistemik olarak tüm vücutta da meydana gelebilmektedir. Bunlardan bazıları besin intoleransı (laktoz intoleransı-süt şekerinin yeterince sindirilememesi vs.), hastalık (çölyak hastalığı-alerjik sindirim sistemi hastalığı vs.) veya besin zehirlenmesi şeklinde ayrılabilmektedir. Besin alerjilerinde en çok ortaya çıkan klinik tablo IgE’ye bağlı aşırı duyarlılık reaksiyonları olmakla birlikte yine besinlerin yol açtığı fakat IgE’ye bağlı olmayan diğer immün mekanizmalar aracılığı ile yukarıda adı geçen kolit, enterokolit ve malabsorbsiyon gibi klinik tabloların da görüldüğü bildirilmektedir (Şekil. 3). Belirtiler gastrointestinal sistem (mide-barsak sistemi) dışında, solunum sistemi ve deride de meydana gelmesine rağmen, besin alerjisi bahsedildiğinde akla ilk olarak besinlerin vücuda alındığı yol olan gastrointestinal sistem alerjisi gelmektedir. Besin alerjileri 0-1 yaş arası bebeklerde, daha büyük çocuklara oranla sık görülür. İlerleyen yaşla beraber görülme sıklığı da giderek azalmaktadır. Gastrointestinal sistem besin antijenlerini engelleyerek dolaşıma katılmalarını durdurur. Bu etki için immünolojik ve immünolojik olmayan koruyucu sistemlere sahiptir. Buna rağmen besin antijenleri dolaşıma geçerek tüm vücuda dağılabilmektedir. Tabiat ve İnsan Şekil. 3 Besin reaksiyonlarının gruplandırılması Besin antijenlerine karşı gastrointestinal fizyolojik engeller iki grup altında toplanabilir. a. Besin antijenlerinin sindirim kanalında parçalanması: Bu yöntemde mide asidi salgısı, proteolitik enzimler, safra tuzları, laktoferrin, lizozim, peroksidazlar, normal bakteriyel flora ve gastrointestinal peristaltik hareketler önemli rol oynar. gelişiminin durması, besin alımından sonra duyarlı kişilerde beliren dört grup duyarlılık reaksiyonlarını ortaya çıkarabilmektedir. Bunlar içerisinde IgE aracılı birinci grup reaksiyonlar besinlere karşı oluşan alerjik reaksiyonların en önemlisidir. Tablo. 1 Besin alerjisi ve besin intoleransı arasındaki temel farklar b. Besin antijenlerinin sindirim kanalına geçişinin engellenmesi: Bu yöntemde ise bağırsak mukus tabakası, bağırsak mikrovillus zar yapısı ve bağırsak peristaltik aktivite (kasılma-gevşeme hareketi) önemli rol oynar. Besin antijenlerine karşı gastrointestinal immünolojik engeller de önemli rol oynar. Bu engelleme mekanizmasında ağız yoluyla alınan antijenlerin sindirim kanalına geçişinin önlenmesinde bağırsak kanalındaki antijen spesifik salgısal IgA, gastrointestinal engelleri geçen antijenlerin temizlenmesinde ise serum antijen spesifik IgA, IgG, bağırsak makrofajları ve retiküloendotelyal sistem (RES) önemlidir. Sağlıklı kişilerde besin antijenleri dolaşım sistemine katıldığı zaman bağırsaklarda bulunan lenfoid doku tarafından tolere edilir hale getirilir. Bu olaya oral tolerans adı verilir. Bu sayede besin antijenleri vücut tarafından tanınmakta ve antijen olarak algılanmamaktadır. Oral tolerans gelişiminde RES’in antijen sunan hücreleri önemli rol oynamaktadır. Bu sistemi aktive eden faktörler, bu hücrelerin aktivitesini arttırarak oral tolerans gelişimini azaltmaktadır. Oral tolerans BESİN ALERJİSİNE AİT BELİRTİLER Deri: Besin alınımına bağlı olarak ödem, atopik dermatit ve akut ürtiker oldukça sık görülebilmektedir. Bu gibi belirtiler besin alınımından birkaç dakika sonra ortaya çıktığından, alerjiye neden olan besin çeşidi kolaylıkla belirlenebilmektedir. Solunum Sistemi: Hapşırma, burun akıntısı, göz yaşarması ve kaşıntı, geniz akıntısı, ısrarcı öksürük, solunum sistemine ait spazmlar gibi üst ve alt solunum yollarına ait alerjik belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Gastrointestinal Sistem (Sindirim Sistemi): Besin alerjisine bağlı olarak sindirim sistemine bağlı bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal ve karında şişkinlik gibi 33 Tabiat ve İnsan belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Sebze ve meyvelere ait polenlere duyarlı olan kişilerde bunların yenmesinden kısa bir süre sonra ağız, dil, dudak, damak ve boğazda kaşıntı, yanma ve ödem şeklinde kendisini gösteren oral alerji belirtileri ortaya çıkabilmektedir. Dolaşım Sistemi: Besin alerjilerinin dolaşım sistemindeki önemli etkileri damarlar üzerinde görülmektedir. Kılcal (kapiller) damarların daralması sonucu oluşan kızarma ve damar geçirgenliğinin artması sonucu oluşan kabartı ve şişme en önemli belirtilerdir (Şekil. 4). Anafilaksi: Anafilaksiye neden olan besinler arasında ençok yer fıstığı, balık ve kabuklu deniz hayvanları yer almakla birlikte tüm besinler bu olaya neden olabilmektedir. Anafilaksi, tüm vücudu etkileyebilen ani gelişen alerjik bir olaydır. Örneğin bazı besinlerin alınımından sonraki 2-4 saat içinde egzersiz yapılması, anafilaksiyi meydana getirebilmektedir. Bu ani alerjik reaksiyon astım hastalarında ise ölümcül olabilecek sonuçları doğurabilmektedir. Şekil. 4 Alerjik reaksiyonlar sonucu oluşan belirtiler ALERJİK REAKSİYONA NEDEN OLABİLEN ÖNEMLİ BESİN GRUPLARI Besin alerjisi genelde her tip besin maddesine bağlı olarak görülebilmesine rağmen, özellikle bazı besinler alerjik reaksiyonların ortalama %90’ından sorumludur (Şekil. 5). Yer fıstığı ve kabuklu yemişler: En sık görülen besin alerjisi tiplerinden birisidir. Hayati tehlike yaratabilecek alerjik reaksiyonlara sebep olabilmektedir. Bu tip reaksiyonların oluşmaması için fıstık ve fıstık ürünleri ile kabuklu yemişler tüketilmemelidir. Besinsel ürünlerin içerikleri kullanım öncesi dikkatli şekilde okunmalıdır. 34 Süt: Süt alerjisi özellikle bebeklerde ve çocuklarda inek sütüne karşı ortaya çıkmaktadır. Süte bağlı alerjik reaksiyonlar hafif seyredebileceği gibi ağır anafilaktik şok şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Aynı şekilde süte bağlı alerjik reaksiyonların önlenmesi için süt tüketilmemeli ve besinsel ürünlerin içerikleri kullanım öncesi dikkatli okunmalıdır. Yeni doğanların inek sütü tüketimi konusunda ise doktor önerilerine uyulmalıdır. Süt alerjisinin, laktoz intöleransı ile karıştırılmaması gerekir. Süt alerjisi immün sistemde özel bir proteine karşı gösterilen tepkidir. Laktoz intöleransı ise immün sistemi etkilememektedir. Laktoz intöleransı olan kişilerde süt ve süt ürünlerinde bulunan laktozu parçalayan laktaz enzimi salgısındaki eksiklik ya da yokluk, bu ürünleri sindirememelerine neden olur. Yumurta: Yumurta alerjisi de özellikle çocuklarda sık görülen bir alerji çeşididir. Alerjik proteinlerin sadece yumurta akında bulunmasına rağmen, alerji olanların yumurta sarısını da tüketmemesi gerekmektedir. Bunun nedeni çapraz iletişim sonucu yumurta beyazının sarısından tamamen ayrılamamasıdır. Buğday: Buğday alerjisi özellikle üç yaşından itibaren ortaya çıkan bir alerji çeşididir. Buğday alerjisi gluten intöleransı veya çölyak hastalığı ile karıştırılmamalıdır. Çölyak hastalığında ince bağırsakta glutene karşı bir immün reaksiyon gelişimi söz konusudur. Tedavi edilmediğinde yetersiz beslenme ve bağırsak hasarı gibi ciddi sonuçlara sebep olabilmektedir. Çölyak hastası olan kişiler buğday, arpa, çavdar ve yulaf da bulunan gluten tüketiminden kaçınmalıdır. Soya fasulyesi: Bu besin maddesinden kaynaklanan alerjik reaksiyon daha çok bebek ve çocuklarda görülmektedir. Soya fasulyesine bağlı alerji bebeklik döneminde başlar ve üç yaşına kadar olan süreçte gelişme gösterir. Çocukların büyük bir çoğunluğunda ise on yaşına kadar olan sürede ise azalma göstermektedir. Soya fasulyesine bağlı olarak ortaya çıkan alerjik reaksiyonlar hafif şiddette olabildiği gibi ciddi anafilaktik şoklar oluşturacak kadar ileri düzeyde de olabilmektedir. Balık: Balık ve balık ürünlerine bağlı alerjik reaksiyonlar yaşam boyu devam etmekte olup, şiddetli anafilaktik şoklara da neden olabilmektedir. Yetişkin bireylerde görülme oranı yaklaşık %40’dır. Özellikle Tabiat ve İnsan somon balığı, ton balığı ve pisi balığı alerjiyi oluşturan balık türlerindendir. Bu alerjik reaksiyonun önlenmesi için ise hiç şüphesiz balık ve balık ürünlerinin tüketilmesinden kaçınılmalıdır. KAYNAKLAR Kabuklu deniz ürünleri: Bu grup besinlerden kaynaklanan alerjilerin kişide ilk görüldüğü dönemler genelde yetişkinlik dönemidir (%60). Yaşam boyu devamlılık gösterir. Bu grup alerjik reaksiyonlarda, diğer besin gruplarında olduğu gibi şiddetli anafilaktik şoklar meydana gelebilmektedir. Genelde ıstakoz, karides ve yengeç türleri alerjik reaksiyona neden olmaktadır. Kabuklu deniz ürünlerine bağlı alerjik reaksiyonlar balık alerjisi ile aynı değildir. Diğer bir ifadeyle kabuklu deniz ürünlerine karşı alerjisi olan bir kişinin balık alerjisi olmayabilir. 271-281. Sonuç olarak diyebiliriz ki, besinlerin sebep olduğu her türlü olumsuz etkiyi besin alerjisi olarak tanımlamak doğru değildir. Genelde besinin kendisinin ya da besinlerle birlikte alınabilecek başka etkenlerin, immünolojik ya da immünolojik olmayan mekanizmalarla meydana getirebileceği her türlü anormal sonucu besin reaksiyonları başlığı altında toplamak doğru olur. Buna göre besin reaksiyonlarını dört grup altında toplayabiliriz. Birinci grup herhangi bir alerjenin ve immün sistemin aşırı reaksiyonunun söz konusu olmadığı diğer mekanizmalarla oluşan, anormal cevapların bulunduğu “besin intöleransı”, ikinci grup ise immünolojik yani savunma sistemi aracılığıyla (IgE etkili ya da etkisiz) besinlere gösterilen aşırı duyarlılık reaksiyonları diğer bir ifadeyle “besin alerjisi” dir. MALE, D., BROSTOFF, J., ROTH, D.B., ROITT, I. 2008. İm- ANDREAS, L.L., PAUL, P.C. 2000. Allergy and other diverse reactions to seafood. ACI International, 12(6): LEMANSKE, R.F., BUSSE, W.W. 2010. Asthma. Clinical expression and molecular mechanisms. Journal of Allergy and Clinical Immunology, 125: 95-102. LOPATA, A.L., O’HEHIR, R.E., LEHRER, S.B. 2010. Shellfish allergy. Clinical and Experimental Allergy, 40(6): 850-858. münoloji. Palme Yayıncılık, Ankara, 423-493. MARKO, K., SEPPO, S., HEIKKI, A. 2001. Probiotics in primary prevention of atopic disease: A randomised placebo-controlled trial. Lancet, 357: 1076-1079. SAVAGE, J.H., KAEDING, A.J., MATSUI, E.C., WOOD, R.A. 2010. The natural history of soy allergy. Journal of Allergy and Clinical Immunology, 125, 683-686. SAVAGE, J.H., MATSUI, E.C., SKRIPAK, J.M., WOOD, R.A. 2007. The natural history of egg allergy. Journal of Allergy and Clinical Immunology, 120(6): 1413-1417. SICHERER, S.H., MUMOZ-FURLONG, A., SAMPSON, H.A. 2004. Prevalence of seafood allergy in the US determined by a random telephone survey. Journal of Allergy and Clinical Immunology, 114(1): 159-165. SKRIPAK, JM., MATSUI, E.C., MUDD, K., WOOD, R.A. 2007. The natural history of IgE-mediated cow’s milk allergy. Journal of Allergy and Clinical Immunology, 120(5): 1172-1177. WESLEY, B.A., JOHN, J. 1998. Mechanism of food allergy. Medscape Pulmonary Medicine, Food Allergy, Şekil. 5 Alerjik reaksiyona neden olan önemli besin grupları BMJ, 316: 1299-1302. 35 Tabiat ve İnsan TÜRKİYE’DE B GRUBU HAYVANAT BAHÇELERİNDEN AYDIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NAZİLLİ SÜMER PARKI HAYVANAT BAHÇESİNİN ZOOLOJİK BAKIMDAN ARAŞTIRILMASI THE ZOOLOGIC RESEARCH OF AYDIN METROPOLITAN MUNICIPALITY NAZİLLİ SÜMER PARK ZOO WITH B GROUP LICENSE IN TURKEY Yrd.Doç.Dr. Ahmet Selçuk ÖZEN Mehmet GÜNDÜZ İlker URUK Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölümü, Evliya Çelebi kampüsü, 4300 Kütahya. Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölümü, Evliya Çelebi kampüsü, 4300 Kütahya. Aydın Büyükşehir Belediyesi Sümer Parkı Hayvanat Bahçesi, Aşağı Nazilli Aydın 36 Tabiat ve İnsan ÖZET ABSTRACT Bu çalışmada, Türkiye’deki B grubu ruhsata sahip olan In this study, The Aydın Metropolitan Municipality, Hayvanat Bahçelerinden, Aydın Büyükşehir Belediyesi The Nazilli Sümer Park Zoo, one of the zoos in Turkey Nazilli Sümer Parkı Hayvanat Bahçesinin zoolojik yön- having B group license, is preliminarily studied by zo- den etüdü ortaya konmuştur. Bu kuruluşa ait bilgiler, yapılan gözlem, görüşme ve yerinde tutulan kayıtlara dayanmaktadır. Hayvanat bahçesi, ilk kez 2006 yılında kurulmuş ve 2012 yılında halka açılmıştır. Park içerisinde, 2000 metre karelik bir alana tesis edilen Hay- ological criterias. The data about this institution are based on observations, interviews and recordings on place. The zoo is established first in 2006 and opened its doors to public in 2012. The 2000-square-meter vanat bahçesinde,18 türe ait 124 hayvanın barındığı zoo is established inside the park and 124 animals, tespit edilmiştir. Bu türlerden Cervus dama (Ala ge- belonging to 18 species, lives. The species like Cervus yik) ve Pelecanus anocratalus (Ak pelikan) gibi türler, dama (Red Deer) and Pelecanus anocratalus (Great Türkiye’nin zooçeşitliliğinden olup korunmakta ve White Pelican) belonges to Turkish zoodiversity and IUCN’nin kırmızı listesinde az endişeli türler kategori- are protected and they are inside the category of sinde yer almaktadır. Yapılan gözlemlerde, Hayvanat less concern in the IUCN red list. According to our bahçesindeki hayvanların refah (gönenç) düzeylerinde kaygı verici herhangi bir olguya rastlanılmamıştır. Ancak, hayvanların biyolojik verimlilikleri ön planda tutularak, zoolojik ilkeler çerçevesince ve kuruluş misyonuna daha uygun olarak yapılması gerekli olan faaliyetler, öneriler halinde bu çalışmada kaydedilmiştir. Anahtar kelimeler: Hayvanat bahçesi, B grubu ruhsatlı, Nazilli, Aydın. GİRİŞ İnsanlar, yaşadığı doğal ortamlardan soyutlanarak beton ve demir yığınlarından oluşturduğu ve adına kentsel yaşam dediği serüveninde, ekosistemdeki paydaşları olan hayvanlarla ilişkilerini ihmal etmiştir. Zaman ilerledikçe de yalnızlaşmış ve bir çok psi- observations, there is no findings of worrisome cases of welfare (prosperity) levels of animals in the zoo. However, focusing on the biological productivity and in the frame of zoological principles and in compliance with the establihment mission, we proposed what should be done. Keywords: Zoo, B group license, Nazilli, Aydın. ğada onlara vermiş olduğu zararı, yarara dönüştürmektir. Bu yan amaç çerçevesince, hayvanların hayvanat bahçeleri vasıtasıyla kent yaşamına sokulması 18. yüzyılda başlamıştır. Dünyanın en eski ve halka açık olan Hayvanat bahçesi, 1752 yılında Viyena’da kurulan Schönburunn Hayvanat Bahçesidir [1]. kobiyolojik problemlerin kendinde yerleştiğini fark Başlangıçta, merak duygusu ve koruma güdüsüyle etmiştir. Bu problemler arasında en dikkat çekici açılan Hayvanat bahçeleri, günümüzde farklı görev- olanlar ise sevgi duygusundaki erozyon ile merak leri yerine getirmenin heyecanını yaşamaktadır. En duygusundaki patlamadır. Problemin çözümünü önemli görevleri; doğayı insana hatırlatma, çocuk de kendince sağlamış ve bunun için iki aşamalı bir yaşta hayvan sevgisini kazandırma, eğlence ve regre- tedaviye geçişmiştir. Birinci tedavide, hayvanları do- asyon ortamı sağlama, eğitim, araştırma ve belki de ğal alanlarından alarak kentsel yaşama uydurmuş, en önemlisi nesli tehlike altında bulunan türleri ko- ikincisinde ise kentsel yaşama uydurulan hayvanları ruma, yetiştirme ve gerektiğinde doğal ortamlarına gözetlemek suretiyle merak duyusundaki patlamayı bırakmadır. Türkiye’de ilk kez 1937 yılında halka açık söndürmeyi ve sevgi duyusundaki erozyonu gider- olarak İzmir’de Fuar Hayvanat Bahçesi kurulmuştur meyi amaçlamıştır. İnsanın, bu amacı dışındaki diğer [2]. Bunu, 1940 yılında açılan Ankara Hayvanat Bah- bir amacı da, kentsel yaşam içerisine adapte ettiği çesi ile 1955 yılında açılan İstanbul Gülhane Hayva- hayvanlara koruyucu ve kollayıcı hizmet vererek, do- nat Bahçesi takip etmiştir [3,4]. Ancak, her ikisi de 37 Tabiat ve İnsan kapatılmıştır [5,6]. İzmir’deki Fuar Hayvanat Bahçesi, 2008 yılında Doğal Yaşam Parkına dönüştürülerek Şasalı’da halka açılmıştır [7]. Türkiye’de, 1990 yılından sonra Hayvanat Bahçelerinin sayıları hızla artmıştır. Günümüzde A ve B gurubu ruhsata sahip, 25 adet Hayvanat Bahçesi tesis edilmiştir [8]. Ruhsatlı olup olmadıkları tespit edilemeyenlerle birlikte toplam sayıları 35 kadardır. Bu sayı, Almanya’da 310, Fransa’da 150 ve Danimarka’da ise 11 dir [9-11]. Türkiye’nin zoolojik zenginliğine ve bunu koruma ve sürdürülebilme konusundaki kaygılara bakıldığı zaman, Bu çalışmanın amacı, yukarda kaydedilen gerçekler ışığında zooloji, zootekni ve veterinerlik bilimleri bakımından kayda değer bir araştırma merkezi özelliği taşıyan Aydın Büyükşehir Belediyesi Nazilli Sümer Parkı Hayvanat Bahçesinin durumunu ortaya koymaktır. Bu kuruluş hakkında daha önce yapılmış olan herhangi bir bilimsel çalışma mevcut değildir. Bu sebeple, Türkiye’de Hayvanat Bahçeleri ile ilgili bir boşluğu doldurmak, ve hayvan refahını göz önünde bulundurularak bu kuruluş ile ilgili önerilerde bulunmak bu çalışmanın bir diğer amacını oluşturmaktadır. Hayvanat bahçeleri sayısının yeter derecede olduğu söylenemez. Bu kuruluşlarla ilgili elbette eksiklikler, hatalar ve bunlara bağlı olarak eleştirel yaklaşımlar olabilmektedir. Ancak, bu problemler, bilimsel olarak çözülebilir niteliktedir. Hem dünyada, hem de Türkiye’de yabanıl hayvanlar üzerindeki insan baskısı giderek artmaktadır. Hayvanlar, bu baskının etkisiyle doğal yaşam alanlarında, savunmasız olarak kaderlerine terk edilmiş durumda bulunmaktadırlar. Bu sebeple, pek çok tür, IUCN (Uluslararası Doğa Koruma Birliği)’nin kırmızı listesine kaydedilmiştir. Bu olumsuz gelişmeler ışığında Hayvanat bahçelerinin amaç ve misyonları daha da önemli olmaya başlamıştır. Dünya genelinde bunu fark eden karar verici organlar, bir adım daha atarak bu kuruluşları, Hayvanat Bahçeleri Birliği adı altında birleştirerek daha verimli bir hale dönüştürmenin çabası içerisine girmişlerdir. Ancak, Türkiye için bunu söylemek henüz erken görünmektedir. Bu bağlamda, Türkiye Hayvanat Bahçeleri Birliği henüz kurulamamıştır. Küresel ve yerel ölçekteki zoolojik çeşitliliğin korunmasında önemli misyonları bulunmasına rağmen, Türkiye’deki Hayvanat bahçelerinin durumu hakkın- MATERYAL VE METOT Bu çalışmada, 5119 sayılı kanunun 22. Maddesine dayanılarak hazırlanan ve 11.08.2007 tarih ve 26610 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Hayvanat Bahçeleri ile ilgili yönetmeliğe göre, B gurubu ruhsata sahip, Aydın Büyükşehir Belediyesi Nazilli Sümer Parkı Hayvanat Bahçenin zoolojik araştırılması kaydedilmiştir. Elde edilen bilgiler, 2015 yılı Mart ve Nisan aylarında Hayvanat bahçesinde yapılan gözlemlere, tutulan kayıtlara, yetkililerle yapılan görüşmelere ve resmi belgelere dayanmaktadır. Tür listesi formunda kaydedilmiş olan türlerin teşhisleri ve isimleri, literatür kayıtları gözönünde tutularak tarafamızdan kontrol edilerek kaydedilmiştir. Barındırılan 18 hayvan türünün sıralaması, bağlı oldukları classis (sınıf )’ler esas alınarak basitten gelişmişe doğru sıralanmıştır. Türlerin sahip oldukları birey, eşey ve yavru sayılarının yanı sıra yayılış gösterdikleri zoocoğrafik bölgeler ile koruma statüleri ve Hayvanat bahçesindeki barınakların genel özellikleri bu makalede kaydedilmiştir. da son 46 yılda, kayda değer bir akademik çalışma tespit edilememiştir. İlk kez, 1955 yılında Alman araştırıcı Kumerleove, Ankara Hayvanat Bahçesi Hakkında bir çalışma kaydetmiştir [12]. Bunu, 1969 yılında BULGULAR Bunlardan başka, Yüksek lisans tezi seviyesinde, Ge- Hayvanat bahçesi ilk olarak 2006 yılında, Nazilli Belediyesi Sümer Parkı Hayvanat Bahçesi adıyla, Nazilli (Aydın) Belediye başkanı Esat Ergüler tarafından kurulmuştur. Daha sonra, 1 Eylül 2014 tarihinde, kuru- diz (Kütahya) Hayvanat Bahçesinin İncelenmesi hak- luşun adı Aydın Büyükşehir Belediyesi Nazilli Sümer kında bir çalışma daha bulunmaktadır [14]. Parkı Hayvanat Bahçesi olarak değiştirilmiştir. Sümer Türkiye’deki Hayvanat Bahçelerinin Durumu ile ilgili yapmış olduğu diğer bir çalışması izlemiştir [13]. 38 Tabiat ve İnsan Mahallesi, Sümer Regreasyon Alanı, Aşağı Nazilli, Aydın adresinde yer almaktadır. Sorumlusu, veteriner hekim İlker Uruk olup ilgili yönetmeliğe göre, 22.10.2012 tarihinde B gurubu ruhsata sahip olmuştur [8]. Ruhsat sahibi, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı, Özlem Çerçioğlu’dur. Sümer Parkı, 178.000 m2 lik bir alana tesis edilmiştir. Hayvanat bahçesi ise bu parkın yaklaşık 2000 m2 lik bir bölümüne, 12 kenarlı geometrik bir şekil üzerine kurulmuştur. Giriş bölümünün solunda yönetici bürosu (36 m2) ve sağında ise personel bürosu (36 m2) yer almaktadır. Giriş bölümünden hemen sonra, sağlı sollu tesis edilmiş ve sadece birer köşeleriyle teması olan ikişerli, dört ünite halinde barınaklar bulunmaktadır. Bir barınak, sundurmasıyla birlikte 60 m2 alana sahiptir. Hayvanat bahçesinin merkezinde, büyük çapı 14 m, küçük çapı 6 m olan elipsoid şekilli büyük bir havuz ile arka kısmında 28 m2 lik dikdörtgen şekilli küçük bir havuz bulunmaktadır. Arka bölümün sol tarafında 64 m2 lik bir barınak ünitesi daha tesis edilmiştir. Barınaklardaki kapalı alanların duvarları beton ve taşla örülmüş olup çatıları da su geçirmez özelliktedir. Büyük havuzun sağ tarafında ve hayvanat bahçesinin sınırına yakın olarak konumlanmış, kanatlı hayvanlar ünitesi bulunmaktadır. Ziyaretçilerin gezindikleri zeminin parke taşlarla kaplanmış olduğu ve bitki örtüsü bakımından boyları 10 metreyi aşan çam ağaçlarının hakim olduğu tespit edilmiştir. Ağaçlarının taç kısmının, yaz mevsiminde hayvanlara gölgelik yaptığı ve serinlenmelerine yardımcı olduğu kaydedilmiştir (Şekil 1). Şekil 1. Nazilli Sümer Parkı Hayvanat Bahçesi. Yönetim kadrosunda 1 veteriner, 1 büro görevlisi, 4 güvenlik personeli ve 5 işçi olmak üzere toplam 11 personel görev yapmaktadır. Kuruluşun misyonu: İnsanoğlunun geleceğinin yaygın ve etkili bir çevre koruma eğitimine bağlı olduğu gerçeğinden hareketle, hedef kitlesi olan ilköğretim okulu öğrencilerine canlıları tanıtmak amacıyla yoğun bir eğitim sunmaktır. Bu eğitim, Hayvanat bah- çesinin eğitimcileri aracılığıyla gerçekleşmektedir. Eğitimciler, kuruluşun girişinde ziyaretçi gruplarını karşılayarak eğitim faaliyetini başlatmakta, gösteri ve eğitim merkezlerinde sürdürmektedirler. Gösteri merkezinde, yaban hayatını konu alan video, CD ve DVD gösterileri yapmak ve bunun sonucunda soru cevap biçiminde tartışmaları yapmak, ziyaretçilere temel bilgiler sunmak, panolar aracığıyla hayvan türlerinin genel özelliklerini ortaya koymaktır [15]. 39 Tabiat ve İnsan Kuruluşun amacı: Halka, yerli ve yabancı hayvanları tanıtmak ve özelliklerini öğretmek, hayvan ve doğa sevgisini aşılamak öğrencilere evcil ve yabani hayvan türlerini canlı olarak göstermek suretiyle pratik bilgilerle okullar için canlı laboratuvar rolünü üstlenmek, Türkiye’de ve dünyada nesli tükenmekte olan hayvanları üreterek yok olmalarını önlemek ve halka regreatif bir ortam sunmaktır [15]. bilirler ve kuluçkaya yatırlar [17]. Yayılış gösterdiği zoocoğrafik bölge oriyantaldir [17]. Bu hayvan, IUCN’nin kırmızı listesinde, savunmasız türler kategorisinde yer almaktadır [18]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir. Hayvanat bahçesinde tespit edilen türler sistematik sırada aşağıda kaydedilmiştir. Iguana iguana (Linnaeus, 1758) Yeşil iguana adı verilmektedir. Bir erkek birey barındırılmaktadır. Bu türün erişkin bireyleri 2m boyuna ve 9 kg ağırlığına erişebilmektedirler. Otçul bir türdür. Varanus comodoensis (Komodo ejderi)’den sonra dünyanın en büyük kertenkelesidir (Şekil 2). Yayılış gösterdiği zoocoğrafik bölgeler, Neoarktik ve Neotropik’dir [16]. Türkiye’de yayılış göstermezler. Iguana genusuna bağlı bir de, I. delicatissima (Batı hint iguanası) türü vardır. Iguana ıguana, IUCN’nin kırmızı listesinde nesli tehlikedeki türler listesinde bulunmamaktadır. Şekil 3. Phyton molorus bivittatus (Asya kaya pitonu). Crocodylus acutus Cuvier, 1807 Amerikan timsahıdır. Bir erkek birey barındırlmaktadır. Türün yetişkin biriylerinde boy 4m, ağırlığı ise 382 kg olabilmektedir (Şekil 4). Yayılış gösterdiği zoocoğrafik bölgeler, Neoarktik ve Neotropik’tir [19]. Nesilleri koruma altında olup IUCN’nin kırmızı listesinde savunmasız türler kategorisinde olup CITES’in EK-I listesinde yer almaktadır [20]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir. Şekil 2. Iguana ıguana. Şekil 4. Crocodylus acutus (Amerikan timsahı). Phyton molorus (Linnaeus, 1758) Hint pitonu veya Asya kaya pitonu adı verilmektedir. Struthio camelus Linnaeus, 1758 Bir dişi birey barındırlmaktadır. Hayvan, Phyton mo- Afrika deve kuşudur. Bu tür, Struthio genusunun (cin- lorus bivittatus alt türündendir. Renk mutasyonuna sinin) tek türüdür. Yetişkin bir erkek ve bir dişi birey uğramış ve albino özellik kazanmıştır (Şekil 3). Hay- barındırılmaktadır. Dünya’nın en büyük kuş türüdür vanın bağlı bulunduğu alt tür (ırk), 7 m uzunluğa ve (Şekil 5) . Yayılış gösterdiği zoocoğrafik bölge, Etyop- 90 kg ağırlığa erişebilmektedir. Zehirsiz olup avlarını ya’dır [21]. Beş alt türü (ırkı) yaşamaktadır. Bunlar; S. c. sıkarak öldürürler. Dişi bireyler, 100 yumurta bıraka- molypdophanes (Somali deve kuşu), S. c. massaicus 40 Tabiat ve İnsan (Doğu Afrika deve kuşu), S. e.ausralis (Güney afrika deve kuşu), S. c. syriacus (Orta doğu deve kuşu) ve S. c. camelus (Güney afrika deve kuşu) olup S. c. syriacus’un nesli 1966 yılında yok edilmiştir [22]. Yayılış coğrafyası en geniş olan S. c. camelus’tur. Hayvanat bahçesindeki bireyler de S. c. camelus alt türündendir. Bu tür, IUCN ‘nin kırmızı listesinde, az endişeli tür kategorisinde bulunmaktadır [23]. Ayrıca, CITES’in Ek-I listesinde de korunan türler arasında yer almaktadır [24]. Şekil 5. Struthio camelus(Afrika deve kuşu), solda erkek, sağda dişi Pavo cristatus Linnaeus, 1758 Hint mavi tavus kuşudur. Dört erkek, dört dişi ve bir yavru birey barındırılmaktadır. Oriental bölgede yayılış göstermektedir [30]. Aynı genusa bağlı Pavo muticus (Yeşil tavus kuşu), yüz bölgesini tamamen çevreleyen ve parçasız olan beyaz yama rengiyle P. cristatus’dan ayrılır. P. cristatus, IUCN’nin kırmızı listesinde yer almakta ve nesli az endişe veren türler kategorisinde bulunmaktadır (Şekil 6) [31]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir. Şekil 6. Pavo cristatus (Hint mavi tavus kuşu). birey. Columba livia Gmelin, 1789 Palecanus onocratalus Linnaeus, 1758 Büyük ak pelikan veya Beyaz pelikan diye isimlendirilir. Bir erkek birey barındırılmaktadır. Yayılış zoocoğrafyası, Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Palearktik başta olmak üzere etyopya ve oriyantal’ dir [25]. Türkiye’de aynı genusa bağlı bir de Pelecanus crispus (Tepeli pelikan) yayılış göstermektedir [26]. Ak pelikan, IUCN’nin kırmızı listesinde, az endişeli türler kategorisinde yer almaktadır [27]. Kaya güvercinidir. Bu türün Columba livia domestica (Evcil güvercin) alt türü (ırkı)’nün iki varyetesine ait 20 erkek ve 20 dişi birey barındırılmaktadır. Columba livia, palearktik, etyopya ve oriental zoocoğrafik bölgelerinde yayılış göstermektedir [32]. IUCN’nin kırmızı listesinde az endişe veren türler kategorisinde yer almaktadır [33]. Ara ararauna (Linnaeus,1758) Chyrsolophus pictus (Linnaeus, 1758) Altın sülün adı verilmektedir. Bir dişi birey barındırılmaktadır. Oriental zoocoğrafik bölgesi içerisindeki merkezi Çin’de yayılış göstermektedir [28]. IUCN’nin kırmızı listesinde yer almakta ve nesli az endişe veren türler kategorisinde bulunmaktradır [29]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir. Sarı-Mavi Amerikan papağanı adı verilmektedir. Türün göğüs, karın ve kuyruk altı bölgeleri sarı ya da kırmızı olmak üzere iki formu bulunmaktadır. Neotropik zoocooğrafik bölgesinde yayılış göstermektedir [34]. İki adet birey barındırılmaktadır. IUCN’nin kırmızı listesinde, nesli az endişe veren türler kategorisinde bulunmaktadır [35]. Ayrıca, CITES’in EK-II listesinde korunan türler arasında da yer almaktadır [34]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir. 41 Tabiat ve İnsan Procyon lotor (Linnaeus, 1758) Rakun diye isimlemlendirilir. Üç erkek birey barındırılmaktadır. Küçük pandagiller (Procyonidae) ailesindendir. Bu türe bağlı olan üç alt tür, Neoarktik zoocoğrafik bölgesinde yayılış gösterir [36]. IUCN’nin kırmızı listesinde nesli az endişe veren türler kategorisindedir [37]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir. Dolichotis patagonum (Zimmermann, 1780) Patagonya kobayıdır. Dört erkek ve dört dişi birey barındırılmaktadır. Yanlışlıkla tavşan adı altında tanımlanmaktadır. Oysa, patagonya kobayı, kemiriciler (Rodentia) ordosu ve kobaygiller (Caviidae) ailesindendir. Neotropik zoocoğrafik bölgesinde yayılış gösterir [38]. IUCN’nin kırmızı listesinde nesli yakın tehdit altında olan türler kategorisindedir [39]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir. 1966 yılında yedi bireyle başlatılan koruma çalışmaları sonucunda, 2012 yılında populasyonu 87 bireye ulaşmıştır [42]. IUCN’nin kırmızı listesinde az endişeli türler kategorisindedir [43]. Capra hircus Linnaeus, 1758 Evcil keçi olarak isimlendirilmektedir. Eş anlamlı (synonym) adı, Capra aegagrus hircus’tur. Hayvanat bahçesinde, iki dişi ve üç erkek birey barındırılmaktadır. Genelde kıl renkleri siyah ve bazen de farklı renklerde olabilmektedir. Yayılış gösterdiği zoocoğrafik bölge Palearktik’tir. Bu bölge içerisindeki gen merkezinin Anadolu ve Orta İran olduğu kaydedilmiştir. Barındırılan keçiler, Afrika cüce keçisi varyetesindendir. Ovis ammon (Linnaeus, 1758) Yabani at türüdür. Hayvanat bahçesinde, bu türe bağlı bir ırk (form) olan midilli atından 1 dişi ve 3 erkek birey barındırılmaktadır. Midilli atlarının, shetland, izlanda ve Norveç varyeteleri yaygındır. Yaban koyunu’dur. Altı dişi, onbir erkek ve dört yavru olmak üzere toplam 21 birey barındırılmaktadır. Hayvanların, Ovis ammon aries alt türünün Kamerun varyetesi olduğu tespit edilmiştir. Ovis ammon, palearktik bölgede yayılış göstermektedir. Bu tür, IUCN’nin kırmızı listesinde nesli yakın tehdit altında bulunan türler kategorisinde yer almaktadır. Axis axis (Erxleben, 1777) Chlorocebus aethiops (Linnaeus, 1758) Benekli geyik veya çital adı verilir. Beş dişi, iki erkek ve iki yavru birey barındırılmaktadır. Oriental bölge’de yayılış göstermektedir [40]. Türkiye’de yayılış göstermezler. IUCN’nin kırmızı listesinde, nesli az endişe veren türler kategorisindedir [41]. Afrika yeşil maymunu veya vervet adı verilmektedir. Bir dişi bir erkek birey barındırılmaktadır. Yayılış gösterdiği zoocoğrafya, etyopya’dır [41]. IUCN’nin kırmızı listesinde, nesli az endişeli türler kategorisindedir [45]. Cervus dama Linnaeus, 1758 Macaca mulatta (Zimmermann, 1780) Alageyik’dir. İki dişi bir erkek birey barındırılmaktadır. Türkiye’nin de içinde yer aldığı zoocoğrafik bölge olan Palearktik bölgede yayılış gösterir. Aynı genusa bağlı bir de C. elaphus (Kızıl geyik)’da Türkiye’nin zooçeşitliliğindendir. Her iki türün de nesli tehlike altında olup korunmaktadırlar. Avlanılması yasak türlerdir. Cervus dama (Ala geyik), Türkiye’de sadece Antalya ili Düzlerçamında yayılış göstermektedir. Makak maymunu, Rhesus maymunu veya Hint şebeği adı da verilmektedir. Oriental bölgede yayılış gösterir (Şekil 7) [46]. Sadece bir dişi birey barındırılmaktadır. Bu tür, insan kan gruplarının ortaya çıkarılmasında önemli bir özelliğe sahiptir. Kan gruplarındaki “Rh” ifadesi, bu türün eski genus adı olan Rhesus’un ilk iki harfinden alınmıştır. IUCN’nin kırmızı listesinde, nesli Equus caballus Linnaeus, 1758 42 az endişeli türler kategorisinde yer almaktadır [47]. Tabiat ve İnsan geyik) gibi Türkiye’de ve dünyada nesli tehlike altındaki olan türlerin çoğaltılmaları için aktif çaba sarf edilmelidir. Bu çabalar için gerekli olan insan, bilgi ve finansman açığı giderilmelidir. 4- Yaban hayvanları konusunda uzman olan bilim insanlarıyla bilgi paylaşımı hızlandırılmalıdır. Uzman kişiler davet edilmelidir. Akademisyenlerin tez konusu seçimlerinde Hayvanat bahçelerini göz önünde bulundurulmaları sağlanmalıdır. Şekil 7. Macaca mulatta (Makak maymunu, Rhesus maymunu, Hint şebeği). TARTIŞMA VE SONUÇLAR Hayvanat bahçesi gelişme aşamasında bulunmaktadır. Barındırmış olduğu hayvan türlerinin refahını ön planda tutarak misyonunu ve amacını yerine getirme gayreti içerisinde bulunduğu tespit edilmiştir. Herhangi bir finansman sıkıntısı bulunmamaktadır. Bununla birlikte, yapılması gerekli olan faaliyetlerle ilgili şu öneriler yapılabilir. 1- Hayvanların gezindiği açık alanlardaki zeminin yapısı toprak olduğu için yağışlı mevsimlerde çamura dönüşmektedir. Bu durum, hayvanların refah düzeylerinde sıkıntılara sebep vermektedir. Bu sebeple, kuruluşun, su drenaj kanalları ile alt yapısını gözden geçirmesi gerekmektedir. 2- Hayvan türlerinin davranış biyolojilerinin, üreme iç güdülerinin ve sosyal dürtülerinin verimliliğini sağlamak için tek halde bulunan bireyler ile aynı eşeydeki bireylerin yanına, uygun sayıda birey veya eşeydeki hayvanlar temin edilerek bırakılmalıdır. Böylece, türlerin nesillerinin sürdürülebilirliliği sağlanmalıdır. 5- Hayvanat bahçesinde istihdam edilmek üzere, kuş ve memeli hayvanların ekolojisi, biyoloji ve etoloji ile ilgili konularda yüksek lisansını tamamlamış biyologlara ve diyet tespiti için zooteknistlere de görev verilmelidir. 6- Hayvanat bahçesine giriş yapan ziyaretçilerin sayıları kaydedilmelidir. Bir anket formu vasıtasıyla ziyaretçilerin Hayvanat Bahçesi hakkındaki görüşlerinin sürekli olarak değerlendirilmesi yapılmalıdır. 7- Ziyaretçilere hayvan barınaklarına çok yakın temasta bulunmamaları gerektiği konusunda yeterli uyarılar yapılmalıdır. Hayvanat bahçeleri, hayvan türlerinin biyoekolojik ve davranış özelliklerinin ortaya çıkarılmasında aranılan birer araştırma merkezi hükmündedir. Türkiye’de bu merkezlerden yeterinde yararlanılmamaktadır. Öncelikle, bu kuruluşların sahip olduğu zoolojik hazineler kamuoyuna tanıtılmalıdır. Böylece, yerel veya küresel düzeyde zoolojik çeşitliliğe dair sırların çözülmesi ve bu bilgilerin insanın biyolojik verimliliği için değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Türkiye’deki Hayvanat bahçeleriyle ilgili bilimsel çalışmalar teşvik edilmeli ve bu kuruluşların Türk halkındaki imajı değiştirilmelidir. Teşekkür: Bu çalışmanın yapılmasında gerekli izni veren ve özveri gösteren Aydın Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Daire Başkanlığına teşekkür ederiz. 3- Mevcut bulunan türlerin populasyon yapıları gözden geçirilmeli, özellikle Cervus dama (Ala 43 Tabiat ve İnsan KAYNAKLAR [1] www.Wien.İnfo/en/sightseeg/sights/imperial/schoenbrunn-zoo (Erşim 11.5.2015) [2] www.izmirdogalyasamparki.org.tr/Pages/Content. aspx?id=33&mid=88 (Erşim 11.5.2015) [3] tr.wikipedia.org/wiki/Atatürk_Orman_Çiftliği_Hayvanat_Bahçesi (Erşim 11.5.2015) [4] byzantiumistanbul.com/detay.asp?detayid=745 şim 11.5.2015) (Er- [5] tr.wikipedia.org/wiki/Atatürk_Orman_Çiftliği_Hayvanat_Bahçesi (Erşim 11.5.2015) [6] www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=156201 (Erşim 11.5.2015) [7] www.izmirkulturturizm.gov.tr/TR,77210/izmir-dogal-yasam-parki.html (Erşim 11.5.2015) [8] http://www.milliparklar.gov.tr/belge/r_hayvanat_b. doc (Erşim 11.5.2015) [9] en.wikipedia.org/wiki/List_of_zoos_in Germany (Erişim 11.5.2015) [10] fr.wikipedia.org/wiki/Liste_des_parcs_zoologiq et_aquariums_de_France (Erişim 11.5.2015) es_ [24] www.cites.org/eng/app/appendices.php (Erişim 11.5.2015) [25] http://www.planetofbirds.com/pelecaniformes-pelecanidae-great-white-pelican-pelecanus -onocrotalus (Erişim 25.5.2015) [26] Anonym, 2000. Türkiye de Yaşayan Kuşlar, Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü Personeli Güçlendirme Vakfı, yayın no:001, Ankara. [27] www.iucnredlist.org/details/22697590/0 11.5.2015) (Erişim [28] www.hbw.com/species/golden-pheasanat-chrysoluptus-pictus. (Erişim 11.5.2015) [29] www.iucnredlist.org/details/22679355/0 11.5.2015) (Erişim [30] en.wikipedia.org/wiki/Indian_peafowl (Erişim 11.5.2015) [31] www.iucnredlist.org/details/22679435/0 11.5.2015) (Erişim [32] en.wikipedia.org/wiki/Rock_dove (Erişim 11.5.2015) [33] www.iucnredlist.org/details/22690066/0 (Erişim 11.5.2015) [11] en.wikipedia.org/wiki/Category:zoos_in_Denmark (Erişim 11.5.2015) [34] www.birdlife.org/datazone/speciesfactsheet.php?ide=1547 (Erişim 11.5.2015) [12] KUMERLEOVE, H., 1955. Ankara Hayvanat Bahçesi, Biologi,5:111-115 [35] www.iucnredlist.org/details/22685539/0 (Erişim 11.5.2015) [13] KUMERLEOVE, H., 1969. Türkiye hayvanat bahçeleri hakkında, Türk Biol.Derg.,19:72-73 [36] en.wikipedia.org/wiki/Raccon (Erişim 11.5.2015) [14] GÜNAL, A., 2003. Gediz Hayvanat Bahçesi’nin Zoolojik yönden incelenmesi, Dumlupınar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji, Yüksek Lisans Tezi. [15] https://www.facebook.com/pages/Nazilli-Belediyesi-Hayvanat-Bahçesi/2496636417924 25?sk=info (Erişim 11.5.2015) [16] en.wikipedia.org/wiki/Green_iguana (Erişim 11.5.2015) [37] www.iucnredlist.org/details/41686/0 (Erişim 11.5.2015) [38] eol.org/pages/1038700/maps (Erişim 11.5.2015) [39] www.iucnredlist.org/details/6785/0 (Erişim 11.5.2015) [40] en.wikipedia.org/wiki/Chital (Erişim 11.5.2015) [41] www.iucnredlist.org/details/41783/0 (Erişim 11.5.2015) [17] en.wikipedia.org/wiki/Phyton_molorus (Erişim 11.5.2015) [42] bolge6.ormansu.gov.tr/6bolge/Anasayfa/esenadasi_ alageyik_uretme_istasyonu.aspx? sflang = tr (Erişim 11.5.2015) [18] www.iucnredlist.org/details/193451/0 (Erişim 11.5.2015) [43] www.iucnredlist.org/details/full/42188/0 (Erişim 11.5.2015) [19] en.wikipedia.org/wiki/Amerikan_crocodile (Erişim 11.5.2015) [44] maps.iucnredlist.org/map.html?id=4233 (Erişim 11.5.2015) [20] www.iucnredlist.org/details/5659/0 (Erişim 11.5.2015) [45] www.iucnredlist.org/details/4233/0 (Erişim 11.5.2015) [21] www.wikipedia.org/wiki/Ostrich (Erişim 11.5.2015) [22] beautyofbirds.com/ostriches.html (Erişim 11.5.2015) [46] maps.iucnredlist.org/map.html?id=12554 (Erişim 11.5.2015) [23] www.iucnredlist.org/details/45020636/0 (Erişim 11.5.2015) [47] www.iucnredlist.org/details/12554/0 (Erişim 11.5.2015) 44 Tabiat ve İnsan IUCN Avrupa, Kuzey ve Orta Asya Bölgesel Koruma Forumu (BKF) 14-16 Aralık 2015 tarihlerinde Finlandiya’nın Helsinki kentinde gerçekleştirildi Burak TATAR TTKD Bilim ve Danışma Kurulu Üyesi 45 Tabiat ve İnsan 3 gün süren bölgesel koruma forumuna, IUCN’in bir üyesi olan derneğimiz tarafından da katılım sağlandı. Ülkemiz adına derneğimiz ve Orman ve Su İşleri Bakanlığının katıldığı toplantı IUCN’in Avrupa Bölgesel Ofisi (EURO) ve IUCN Doğu Avrupa ve Kuzey ve Orta Asya Bölgesel Ofisi (ECARO)’nin ortak organizasyonu ile Finlandiya hükümetinin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Avrupa, Kuzey ve Orta Asya’daki 41 ülkeden 250’den fazla katılımcının ağırlandığı forumda, bölgedeki çevresel tehditlere yönelik çözüm yolları tartışıldı. BKF, katılımcılara IUCN’in mevcut programının iki farklı bölgedeki uygulamalarını değerlendirmek ve önümüzdeki dört yıl (2017-2020) için uygulanması önerilen iş programının tartışılması için bir platform sağladı. Forum aynı zamanda, katılımcıların bu yıl 1-10 Eylül tarihleri arasında Hawai-ABD’de gerçekleştirilecek olan IUCN Dünya Koruma Kongresi 2016 için de hazırlık yapmalarına yardımcı oldu. Forumun zamanlaması katılımcıların Avrupa’daki Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin (SKH) uygulanması ve Dünya İklim Zirvesi Paris Anlaşmasının sonuçlarını da tartışmalarına imkan sağladı. IUCN’in türlerin korunması ve korunan alanlar konularındaki adanmışlığına ek olarak, biyolojik çeşitlilik kaybına son yıllarda artan olumsuz etkisi nedeniyle sürdürülemeyen tarım uygulamaları da masaya yatırılarak, konuya özel olarak vurgu yapıldı. IUCN üyeleri aynı zamanda deniz ekosistemlerinin de daha iyi korunması ve yönetilmesi gerektiğini düşünerek, Avrupa denizlerinin ve derin denizlerin, kutup denizlerinin ve Akdeniz’in de özel dikkati hak ettiğini vurguladı. Forum, iki ayrı bölgedeki programlarda ortak ilgi alanı olan konularda işbirliği fırsatlarının da tartışılmasına imkan sağladı. Böyle bir işbirliği çalışmasının politika geliştirme, kapasite artırımı ve iletişimin geliştirilmesi konularına odaklanması gerektiğine vurgu yapıldı. 46 Katılımcılar aynı zamanda IUCN’in bir Birlik olarak çalışma ihtiyacı konusuna dikkat çektiler, bu anlamda yapılan çalışmaları geliştirmek ve etkilerini en fazlaya çıkarabilmek için üyelerin, ulusal komitelerin, komisyon uzmanlarının ve sekretaryanın birlik olarak çalışmasının önemi vurgulandı. Bu açıdan, Birliğin çalışma alanlarını genişletmek için katkıda bulunmak isteyen üyeler, komiteler veya komisyonlar özel tematik alanlarda sorumluluk alarak bunu yapabilirler. Konferans “Helsinki Mesajı”nın kabul edilmesi ile sona erdi. Bu mesajda, IUCN’in Avrupa, Kuzey ve Ota Asya bölgesindeki koruma, yönetişim ve doğa-tabanlı çözümleri üzerine öncelikleri konularına vurgu yapıldı. Avrupa Programının Geliştirilmesi için Tavsiyeler IUCN’in “Tek Program” yaklaşımının bir parçası olarak, üyelerin IUCN’in Avrupa Bölgesel İş Planı 2017 -2020’yi ve bu programın IUCN’in Küresel Programına nasıl katkıda bulunabileceğini tartışabilmeleri için üç ayrı oturum tasarlandı. Bu oturumların amacı Avrupa Bölgesindeki üyelerin aktivitelerinin ve önceliklerinin Birliğin genel hedeflerine nasıl katkı koyacağının ve sekretaryanın üyelerin işlerine yardımcı olabilmek için neler yapabileceğinin belirlenmesini sağlamaktı. Doğayı Korumak ve Değer Vermek Bu oturumdaki tartışmalar IUCN’in biyoçeşitliliğin korunması konusunda yaptığı çalışmalarda ortaya çıkan genel konular, eğilimler, zorluklar ve bunların çözümlerine odaklandı. Bu sırada doğanın maddi ve maddi olmayan tüm yönleri ele alındı. Tartışmalar sonunda ortaya çıkan temalar; Tabiat ve İnsan · Biyoçeşitliliğin korunması için çok paydaşlı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. · Birliğin başarılarını ve aktivitelerini daha geniş bir topluluğa duyurmak için daha çok iletişime de derinlemesine bilgi toplamanın daha uygun olacağı yönünde yorumlar yapılmıştır. · Yaban hayatı ve yaban hayatı suçları ile ilgili olarak daha ortak bir yaklaşım benimsenmelidir. ve daha etkili bilgilerin paylaşılmasına ihtiyaç vardır. · IUCN’in şehirlerde, yerel ve bölgesel yetkililerle daha çok ilişki içerisine girmesi gerekmektedir. · CITES odaklanılması gereken anahtar bir öğedir. · Sürdürülemeyen tarım uygulamalarıyla mücadelede önceliklendirme gerekliliği vardır. · IUCN’in korunan alan kategorileri çerçevesi fark- · Deniz ekosistemlerinin korunması ve yönetimi lı ülkelerde karşılaştırma yapabilmek için faydalı konusunda gelişmeye ihtiyaç vardır. Küresel ok- olarak düşünülmektedir. yanus yönetimi konusunda AB vizyonuna ihtiyaç vardır. · IUCN Ekosistemlerin kırmızı listesi özellikle ulusal seviyede geliştirilmelidir. · Ulusal komitelerle işbirliği artırılmalı, komisyonların başarıları ve sahip oldukları bilgi yayılma- · Daha geniş bir kitlenin IUCN’in ürünleri konu- lıdır. sunda (Kırmızı Liste ve Yeşil Liste) eğitilmesine ihtiyaç vardır. · Avrupa düzeyinde hükümetlerle bağlantı kurulmalı ve Gelişim İşbirliği Gündemini oluşturmak için daha fazla iletişime geçilmelidir. Doğanın Kullanımının Etkili ve Adil Yönetişimi Bu oturum küresel politikalar bağlamında Avrupa/ AB politikalarına odaklanmıştır. Katılımcılar IUCN’in önceliklerini doğa koruma politikaları açısından tartışmıştır. Tartışmalar sonucunda ortaya çıkan temalar; · Üye devletlerle daha çok birlikte çalışılmalı ve çevresel konseylerle ve bakanlarla irtibata geçilmeli, AB üyesi olmayan ülkelere de ulaşılmalıdır. · IUCN sekretaryası, üyeler ve ulusal komitelerle işbirliği artırılmalıdır. İklim, Gıda ve Gelişim konularındaki küresel zorlukla- · AB Biyoçeşitlilik Stratejisindeki 6. hedefe odaklanmayı güçlendirme · IUCN SKH ve Aichi hedeflerinin izlenmesine daha çok konsantre olmalıdır. ra doğa tabanlı çözümler oluşturmak Bu son oturum ekosistemlerin korunması, onarılması ve kullanılması konusundaki küresel zorluklara IUCN ve üyelerinin ne şekilde çözümler bulabileceğine odaklanmıştır. Bunu yaparken doğa tabanlı çözümlerin nasıl uygulanabileceği, doğanın faydaları ve · Avrupa Doğa Durum Raporunun ardından tür sağlıklı ekosistemler sürekli göz önünde bulundurul- seviyesine odaklanmaktansa habitat seviyesin- muştur. Tartışmalar sonucunda ortaya çıkan temalar; 47 Tabiat ve İnsan · Sürdürülebilir tarımı ve arazi kullanımına bağlı gıda sistemlerini önceliklendirmek ve tarımın biyoçeşitlilik kaybı için nasıl bir etken olabileceğini ortaya koymak · Doğal sermayeyi devletlerin ve şirketlerin hesabına entegre etmek · Ekosistemlerin kırmızı listesinin değerlendirmesi ve onarım için önemli alanların önceliklendirilmesi için ekosistem servislerini değerlendirmek · 2017-2020 Avrupa Çalışma Programının orta vadede gözden geçirilmesi izleme sonuçlarının güçlendirilmesi için önerilmektedir. · Avrupa Çevre Ajansıyla işbirliğini güçlendirmeye ihtiyaç vardır. · Avrupa Programında yabanıllığın tanınmasının geliştirilmesi gerekmektedir. · Bern Sözleşmesi iki program bölgesi için birleştirici bir unsurdur. · Doğa-tabanlı çözümlerin tanımını netleştirmek · Doğa tabanlı çözümlerin faydasını daha çok vitrine koymak ve bunları cazip bir şekilde topluma lanse etmek · Trans-Avrupa Ağı ve Yeşil Altyapı IUCN için bir fırsattır IUCN’in görev tanımı tam olarak yapılmalıdır. Genel Oturum Sonrası Yapılan Tavsiyeler · Avrupa’daki Dünya Mirası için işbirliğini güçlendir · IUCN’in Akdeniz’deki çalışmalarını Avrupa, Kuzey ve Orta Asya ile etkili bir şekilde entegre et · Kuzey kutup bölgesindeki doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve biyoçeşitlilik koruma çalışmaları öncelikli bir konudur. · İklim ve Enerji üzerine çalışmaları güçlendirmek için Avrupa’daki 6000’den fazla yerel yönetim tarafından imzalanan Belediye Başkanları Anlaşması biyoçeşitlilik konusunda da yapılmak üzere bir girişim olarak hizmet edebilir. 48 · IUCN markası daha da güçlendirilmeli ve biyoçeşitlilik konusunda daha etkili bilgiler paylaşılmalıdır. · IUCN üyelerinin ve komisyonların Avrupa Çalışma Programına daha çok müdahil olması ilave kaynakların ulaşılabilir olması için anahtar bir role sahiptir. Tabiat ve İnsan HABERLER Hatay Şubemizle birlikte TBMM’de ve Bakanlıklarda ziyaretlerde bulunduk Derneğimiz Hatay Şubemizle birlikte 28 Ocak 2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine bir ziyaret gerçekleştirerek, Hatay Milletvekilleri ile görüşmelerde bulundu. Derneğimiz Genel Başkan Yardımcısı Serap Kantarlı, Hatay Şube Başkanı Abdullah Öğünç, dernek üyelerinden Hasan Çolak ve Bekir Kerim’in gerçekleştirdiği ziyarette Hatay Milletvekillerinden Mehmet Öntürk, Adem Yeşildal ve Fevzi Şanverdi ziyaret edilerek, Hatay’ın eşsiz doğası zengin tür çeşitliliği anlatıldı. TBMM’de oldukça verimli geçen görüşmelerden sonra Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığına atanan Doç. Dr. Hüseyin Yayman’a hayırlı olsun ziyaretinde bulunulup, Hatay’ın eko-turizm potansiyeli ve her yıl Kültür ve Turizm Bakanlığınca kütüphanelere gönderilen derneğimizin Tabiat ve İnsan Dergisi hakkında kendisine bilgi verildi. Son olarak, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Sayın Nurettin Taş makamında ziyaret edilerek Kırıkhan Gölbaşı gölünün uluslararası öneme sahip sulak alan ilan edilmesiyle ilgili şubemizin bilim kurulu uzmanlarınca hazırlanan dosya Sayın Taş’a makamında teslim edildi. Şubemiz ayrıca Genel Başkanımız Yunus Ensari’yi de ziyaret ederek kendisine Hatay Dağ Ceylanı resmi hediye ettiler. Dernek heyetimizi güzel bir şekilde ağırlayan Sayın milletvekillerine, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımıza ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürümüze teşekkür ediyoruz. 49 Tabiat ve İnsan HABERLER Natura 2000 proje çalıştayına katılım sağladık Avrupa Birliği’nin finansmanıyla gerçekleştirilen ve Human Dynamics ile Orman ve Su İşleri Bakanlığnın beraber yürüttüğü “Natura 2000 Gerekliliklerinin Uygulanması için Ulusal Doğa Koruma Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi”nin 11-12 Şubat 2016 tarihinde “İnsan kaynakları ve organizasyonel yapıdaki mevcut boşlukların belirlenmesi amacına yönelik ihtiyaç analizinin hazırlanması” konulu çalıştayı düzenlendi. Doğa Korumada Halkın Katılımı” üzerinde bilgi ve fikir alışverişinde bulunuldu. Proje uzmanları Begona Matilla ve Blanca Ramos, İspanya’da halkın kalıtımının sağlanması ve mevcut durum hakkında bilgiler vererek Türkiye’de bunun uygulanabilirliği tartışıldı. Çalıştay sırasında özellikle halkın katılımının sağlanması için “empati” şartına vurgu yapıldı. Bu kapsamda Rol Canlandırma etkinliğiyle ise mevcut sorunlara farklı bakabilme ve çözüm üretme için katılımcılara fırsat tanındı. Çalıştaya Bilim ve Dayanışma Kurulu üyemiz Prof. Dr. Sadık ERiK ve derneğimiz İletişim Koordinatörü E. Nida BÜYÜKYANBOLU katıldı. Çalıştayda “Türkiye’de Foça Temsilciliğimizden kuşlara ev Derneğimizin İzmir ili Foça Temsilcisi Hakan Oyal tarafından karlı ve soğuk geçen kış günlerinde kuşlarında barınma ihtiyaçlarını sağlamak amacı ile kuş evleri yaptırılarak Foça’da ağaçlara yerleştirildi. 50 Tabiat ve İnsan 51 Tabiat ve İnsan 52