Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

Transkript

Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan
Yıl: 50 Sayı : 193 • Mart 2016 • ISSN: 1302-1001
1
Tabiat ve İnsan
Enerjimiz,
hiç durmadan üreten
Türkiye için…
2
Zonguldak Eren Enerji Elektrik Üretim A.Ş.
Serap KANTARLI
Yazı İşleri Müdürü
Bilim ışığında 50 yıl (1966-2016)
Y
ayın hayatına 1966 yılında başlayan ve ülkemizin
çevre konularında en eski süreli yayını olan Tabiat ve İnsan dergimiz 50 yıldır çok sayıda bilim insanı,
araştırmacı ve uzmanımızın doğanın korunması ile
alakalı güncel çevre sorunlarını ele aldıkları makalelerine yer vermektedir. Çevresel sorunların şeffaf bir
şekilde ortaya konularak kamuya duyurulması, bu
sorunların hem bilim camiasında hem de karar verenler arasında tartışılması ile sorunların çözümüne
ışık tutulması bilimsel araştırmalardan elde edilen
bilgi kadar önem taşımaktadır.
Ülkemizde süreli yayınların gelişim sürecinde çevre
konularıyla ilgili makalelerin yayımlandığı çeşitli nitelikte dergilerin geçmişi 60’lı yıllara uzanmakla birlikte
doğrudan çevre ile ilgili yazı ve makalelere yer veren
ve yayın hayatına kesintisiz devam edebilen ilk çevre
dergisi Tabiat ve İnsan dergisidir.
Dergimizin ilk yıllarında yayımlanan makalelere ve
yazılara baktığımızda çevre gündeminde özellikle
“toprak erozyonu, sel, yakıt problemleri, ormancılık
faaliyetleri, tabii kaynaklardan rasyonel istifade, dağ
ve orman köylülerinin ekonomik sorunları, su kuşları
ve sulak alanların korunması, milli parklar ve koruma
esasları, Haliç’in dolma meselesi” gibi konuların, doğanın korunması ve sürdürülebilir yönetimi ile ilgili
olarak başta “Tabiat Kanunu”nun çıkarılması olmak
üzere Başbakanlığa bağlı “Tabiatı Koruma ve Çevre
Sorunları Konseyi”nin kurulması önerilerinin yer aldığını görüyoruz.
İlerleyen yıllarda doğanın korunması konusunda yürürlüğe konulan yasal düzenlemelerin, taraf olunan
uluslararası sözleşmelerin değerlendirilmesinin yanı
sıra Avrupa Konseyi, Dünya Koruma Birliği (IUCN) gibi
uluslararası kuruluşların çalışmaları da takip edilerek
ülkemizde ve dünya gündemindeki iklim değişikliği,
ozon tabakasının incelmesi, biyolojik çeşitliliğin yok
olması gibi küresel çevre sorunlarına değinen makaleler dergimizde yayınlanmaya devam etmiştir.
Sanayileşme, şehirleşme ve turizm faaliyetlerinin artması ile birlikte tabiatın korunması ve sürdürülebilir
yönetiminin yanı sıra hava, su ve toprak kirliliği, atık
yönetimi, enerji ihtiyacının ve yoğun insan aktivitelerinin meydana getirdiği arazi ve ekosistem bütünlüğünün bozulması konuları da son yıllarda dergimizde ele alınan önemli konular arasında yerini almıştır.
Çevre sorunlarının ortaya çıkışı, çevre bilinç düzeyinin
artması, çevreye yönelik gönüllü kuruluşların
sayısının artması, yasal ve kurumsal yapıların
gelişmesine bağlı olarak ülkemizde çevre konusunda
makaleler yayımlayan süreli yayınların sayısında yıllar
içerisinde önemli düzeyde artış olmuştur. Bununla
birlikte süreli yayınların bir çoğunun başta maddi imkansızlar nedeniyle yayın hayatlarına devam edemedikleri de görülmektedir.
Tabiat ve İnsan dergisi hem ülkemizdeki çevre dergilerinin öncüsü olma hem de kesintisiz 50 yıldır
yayınlanması ile bu alanda önemli bir boşluğu doldurmuştur. Gelişen iletişim teknolojileri ile birlikte
bugün dijital olarak da yayımlanan dergimiz hem
derneğimiz web sitesi hem de TÜBİTAK ULAKBİM’in
Dergipark veri tabanı aracılığıyla daha fazla okuyucu
ile buluşmakta, geçmişten günümüze çevre sorunlarına ve çevresel konulardaki ilerlemelere değerli bir
arşiv sunmaktadır. Ayrıca, ülke çapında Kültür ve Turizm Bakanlığı kütüphanelerinde yer almaktadır.
Ülkemizin ilk çevre dergisinin 50.yılının bu ilk sayısının
yayımlanmasının haklı gururunu yaşarken, dergimizi
bugünlere taşıyan yazarlarımıza, yayın ve bilim kurullarında görev yapan değerli uzmanlarımıza, dergimize reklam vererek bugünlere getirmemize yardımcı
olan sponsorlarımıza ve siz değerli okuyucularımıza
sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.
3
TÜRKİYE TABİATINI
KORUMA DERNEĞİ
TURKISH ASSOCIATION FOR THE
CONSERVATION OF NATURE
Sahibi / Owner
TTKD adına Genel Başkan
Yunus ENSARİ
TABİAT
VE İNSAN
IUCN
The World
Conservation
Union
NATURE AND MAN
TTKD
Dünya Koruma
Birliği (IUCN)’nin
Üyesidir
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Editor in Chief
Serap KANTARLI
Yayın Kurulu / Editorial Board
Dr. Ülkü MERTER
Dr. Ayşegül İLİKER
Ebru OLGUN
Nabi KALELİ
Hakan ÇELİK
Deniz GÜRYUVA
Onur KALE
BAŞYAZI
Serap KANTARLI................................................................................................................................................1
MERALARDA ÇİRİŞOTU (Asphodelus spp.)
İLE BİYOLOJİK MÜCADELEDE BÖCEKLER............................................................................................. 3
Prof. Dr. Ali ÖZPINAR
Bilim Kurulu / Scientific Board
Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK
Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU
Prof. Dr. Yusuf AYVAZ
Prof. Dr. Murat BARLAS
Prof. Dr. Banur BOYNUKARA
Prof. Dr. Şükran ÇARIK ARICA
Prof. Dr. Musa DOĞAN
Prof. Dr. Sadık ERİK
Prof. Dr. Ali ERDOĞAN
Prof. Dr. Sümer GÜLEZ
Prof. Dr. Adil GÜNER
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY
Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA
Prof. Dr. Latif KURT
Prof. Dr. Ali ÖZPINAR
Prof. Dr. Kenan PEKER
Prof. Dr. Levent TURAN
Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR
Prof. Dr. Hakan YARDIMCI
Prof. Dr. Sedat YERLİ
Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK
Doç. Dr. Gül GÜNEŞ
Doç. Dr. Harun GÜÇLÜSOY
Doç. Dr. Ceyhun GÖL
Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ
Doç. Dr. Nazan KUTER
Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU
Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU
Doç. Dr. Hakan SERT
Doç. Dr. M. Ali TABUR
Doç. Dr. Nedim ÖZDEMİR
Doç. Dr. Atilla YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ
Yrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZEN
Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİK
Dr. Leyla ÖZKAN
Efecan YAZMIŞ
Kapak Resmi : Yağlı Boya
Çil Keklik (Perdix perdix)
Ressam : Handan VARDAR
14-16 Aralık 2015 tarİhlerinde Fİnlandİya’nın Helsİnkİ kentİnde
Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4
Kızılay 06440 ANKARA
Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91
Fax: (0.312) 417 95 52
E-posta: [email protected]
www.ttkder.org.tr
Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına
aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü
yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın
veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak
belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir.
Basım Tarihi: 07.04.2016
KIZILÇAMIN ANTALYA - FİNİKE’DE TESBİT EDİLEN
YENİ VARYETESİ - EHRAMİ KIZILÇAM
(Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik)............................................................................................ 9
Dr. Said DAĞDAŞ
Faik YILMAZ
Bilal ÇALIMLI
AZAP GÖLÜ’NÜN KÖPÜKLENMESİNİN NEDENLERİ......................................................................13
Dr. Kutsal KESİCİ
Yrd.Doç.Dr. Erol KESİCİ
Cevdan KESİCİ
BESİN ALERJİSİ ve BESİN İNTOLERANSI.............................................................................................27
Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ
TÜRKİYE’DE B GRUBU HAYVANAT BAHÇELERİNDEN
AYDIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NAZİLLİ SÜMER PARKI
HAYVANAT BAHÇESİNİN ZOOLOJİK BAKIMDAN ARAŞTIRILMASI.........................................34
Yrd.Doç.Dr. Ahmet Selçuk ÖZEN
Mehmet GÜNDÜZ
İlker URUK
IUCN Avrupa, Kuzey ve Orta Asya Bölgesel Koruma Forumu (BKF)
gerçekleştİrİldİ......................................................................................................................................43
Burak TATAR
HABERLER.........................................................................................................................................................47
Yapım: UÇAN SELEFON MATBAA
Büyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA
Tel : 0.312 341 46 35
Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA
Tabiat ve İnsan
MERALARDA ÇİRİŞOTU (Asphodelus spp.) İLE
BİYOLOJİK MÜCADELEDE BÖCEKLER
BIOLOGICAL CONTROL OF (Asphodelus spp.)
WITH INSECT IN GRASSLAND
Prof. Dr. Ali ÖZPINAR
Z. Müh. Efecan YAZMIŞ
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü
5
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Meralar, genelde tarım ve orman alanları dışında
Grasslands are areas used for grazing of animals of-
kalan hayvan otlatma amacıyla kullanılan yerlerdir.
ten outside the forest and agriculture. In addition,
Ayrıca, barındırdıkları gen kaynağı ile biyolojik çeşit-
they include the genetic resources are important for
liliğin devamı için önem taşırlar. Meraların kontrolsüz
the maintenance of biological diversity. Uncontrolled
otlatılması sonucu hayvanların tüketemediği yararlı
grazing of grassland result is dominated by invasive
bitkilerin yerine istilacı türler hakim olur. Meralarda
species of plants instead of animals consume not
yabancı ot olarak nitelendirilen istilacı türlerin baskı
useful. In grassland to control of invasive species to
altına alınması her zaman sorun olarak karşımıza çı-
be described as weeds always comes as a problem.
kar. Bu durumda çoğunlukla istilacı yabancı otlara
In this case is referred to often invasive insect species
uyum sağlayan böcek türlerine başvurulur. Bu işleve
to adapt to the weeds. They offer the best solution,
sahip böcek türlerinin sayısı sınırlı da olsa en iyi çözü-
though a limited number of insect species have this
mü sunarlar. Bu makalede ülkemiz meralarının istilacı
function. Capsodes infuscatus (Miridae) which is mo-
yabancı otlarından Çirişotunu (Asphodelus spp) baskı
nophagus insect to control of Asphodelus spp. is im-
altına almada monofag Capsodes infuscatus (Miridae)
portant an invasive weeds of Tukey grassland. In this
böcek türünün etkinliği ile ilgili çalışmalar ele alınmış-
article, the impact of C. infuscatus was evaluated to
tır.
control of Asphodelus spp.
Anahtar kelime: Mera, Çirişotu, Asphodelus spp.,
Key Words: Grassland, Asphodelus spp., Capsodes in-
Capsodes infuscatus
fuscatus
GİRİŞ
Meralar, hayvan otlatmak amacıyla kullanılan doğal
ya da yapay alanlardır. Genellikle soğuk iklim kuşağında veya aşırı kurak ya da aşırı nemli bölgelerde,
fazla taşlı ve topoğrafyası engebeli, işlemeli tarıma
uygun olmayan araziler mera olarak kullanılır (Tiedeman and Motsamail, 1981).
Dünyadaki mera alanlarının miktarı 3,4 milyon hektardır. Türkiye mera alanlarının toplamı 14,6 milyon
hektar olup, dünyada 46. sırada gelmektedir (TUİK,
2014). Cumhuriyetin ilanında ülke topraklarının yarısından fazlasını oluşturan mera alanları, bugün
12-13 milyon hektara kadar azalmıştır. Bu alanların
önemli bir kısmı ise artan otlatma baskısı nedeniyle
verim düzeyini yitirmiştir. Meralarda beklenen yarar,
barındırdıkları bitki kompozisyonu zenginliğiyle paralellik göstermektedir. Ayrıca, meralarda doğal ve
biyolojik dengenin korunması, barındırdığı biyolojik
çeşitliliğin devamı ile mümkündür. Hayvanları otlatarak ekonomik değer yaratmanın yanı sıra, bulundukları bölgenin gen kaynağı, yaban hayata yaşam alanı
sağlama ve erozyonu önlemede önemli işlevleri bulunmaktadır.
6
Bir ülkenin mera varlığı günümüzde gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olarak da değerlendirilmektedir. Bir çok ülkede meralar yasal mevzuatlarla koruma altına alınmıştır.
MERALARDA ÇİRİŞOTU
Meraların zamansız ve kontrolsüz otlatılması, yararlı bitki kompozisyonlarının yerine istilacı ve rekabet
gücü yüksek türlerin yerleşip yayılmasına neden olmaktadır. (Holechek et all., 2004). Meralarda hayvanlar tarafından tüketildiğinde zehirlenmelere sebep
olan veya dikenli olmaları nedeniyle tercih edilmeyen istilacı bitki türleri her geçen gün biyolojik çeşitliliğe karşı büyük tehdit oluşturmaktadır. Otlatmanın
devamı halinde, hayvanların yüksek derecede yararlandıkları bitkiler yerine daha az tercih ettikleri ikincil
bitki örtüsü hâkim olmaktadır (Gökkuş, 1999). Bazı
durumlarda yok olan türlerin yerine genel olarak zehirli bileşikler içeren veya dikenli bitkiler yerleşmektedir. Çoğu kez meralarda yabancı ot olarak nitelendirilen bu bitkilerin, hayvan beslemede bir önemi
yoktur. Diğer taraftan dikenli bitkiler hayvanlarda
Tabiat ve İnsan
yaralanmalara yol açarak merada üretilen otun hayvanlar tarafından iyi bir şekilde değerlendirilmesini
engel olur (Tükel ve Hatipoğlu, 2001).
Bu durum mera ıslahını veya yabancı ot sorununu
gündeme getirir. Ancak, meralarda yabancı ot probleminin anlaşılamaması ve sorunun çözülemeyişi
meraların verimli olarak kullanımını da engellemektedir. Buna karşın mera habitatına uyum sağlayan
bazı yabani formdaki hayvan ırkları zaman içerisinde bu zehirli maddelere karşı bağışıklık kazanır. Bu
durum, aynı zamanda istilacı yabancı otların kontrolüne de olanak sağlar. Bu bağlamda en fazla dikkatimizi çeken herbivor monofag böcek türleridir. Ülkemiz meralarındaki istilacı yabancı otların tespitine
yönelik pek çok araştırma yapılmıştır (Uygun ve ark.,
1994, Balabanlı ve ark., 2006). Meralarda sorun olan
istilacı yabancı otlardan biri de Çirişotu (Asphodelus
spp.)’dur (Şekil 1).
Şekil 1. Çirişotu (Asphodelus spp.)
Asphodelaceae (Asparagales)
familyasından olan
Çirişotu halk arasında kireçlik otu, çakal otu, dağ sarımsağı, çıntar otu, hıdırellez kamçısı, mezarlık sümbülü ve kangal gibi yöresel adlarla tanınır. Çiriş otunun pek çok türü mevcut olup, ülkemizde en yaygın
olanları Asphodelus aestivus Brot, A. fistulosus L, A. albus Mill’dur. Akdeniz Bölgesi iklim özeliklerine uyum
sağlayan Çirişotu; Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya,
Yunanistan ve Türkiye topraklarını da içine alan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır (Diaz Lifanthe, 1996) .
Türkiye’de ise Güneydoğu Anadolu, Akdeniz, Ege ve
Marmara bölgesinde denize kıyı olan illerde mevcuttur (Şekil 2). Kurak ve yarı kurak ekosistemlerde kalkerli topraklarda ve mera alanlarında hiçbir hayvanın
Çirişotu ile beslenmediği gibi, sağladığı rekabet üstünlüğü ile faydalı otları da baskı altına alarak merayı
%50’ ye varan oranlarda kapladığı görülmektedir.
7
Tabiat ve İnsan
Şekil 2. Ülkemizde Çirişotunun yayılış alanı (Tuzla, 1998)
ÇİRİŞOTUNUN BAZI BİYOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Çirişotu halk arasında hemoroit, romatizma, idrar
söktürücü, saçkıran, süt arıttırıcı, egzama ve sivilce
tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir (Baytop, 1999;
Tuzlacı, 2006). Ancak, modern tıpta kullanımına iliş-
kin bir veri bulunmamaktadır. Yumrulardan oluşan
köklerin oldukça derinde bulunması, çok yıllık bir
bitki olması ve çevre koşullarına dayanıklı olması
nedeniyle meralarda hızla bir yayılış göstermektedir
(Şekil 3).
Şekil 3. Çirişotunun meralardaki yayılışı ve yumru yapısı
Çirişotu yıl içinde aktif ve aktif olmayan iki farklı döneme sahiptir. Aktif dönem iklim koşullarına bağlı
olarak toprak altı yumru oluşumu (Kasım-Ocak), yaprak ve sap gelişimi, (Şubat-Mart), çiçek sapı ve çiçeklenme dönemi (Nisan-Mayıs) ve meyve bağlama ve
olgunlaşma dönemi (Haziran) şeklindedir (Şekil 4).
İnaktif dönemde (Temmuz-Ekim) ise bitkinin toprak
üstü aksamı genelde kurur ve Çirişotu bu dönemi
dormant halde geçirir (Sawidis et all., 2005). Çirişotu
8
Akdeniz’in kurak ve yarı kurak ekosisteminde kalkerli
topraklarda kıyı bölgeler boyunca meralarda yaygın
olarak istilacı yabancıot konumundadır. Meraların
yapısı ve Çirişotunun topraktaki kök ve yumru gelişimi nedeniyle mücadelesi zordur. Çirişotunun yaygın
olduğu meralarda savaş yöntemlerinin uygulanması
zor olduğundan, bu şekildeki meraların yapısı bozulmakta ve terkedilmiş boş arazilere dönüşmektedir.
Tabiat ve İnsan
Temmuz-Ekim
Kasım- Ocak
Şubat- Mart
Nisan-Mayıs
Haziran
İnaktif dönem
Yumru oluşumu
Yaprak oluşumu
Çiçeklenme
Olgunlaşma
Şekil 4. Yıl içinde Çirişotunun fenolojik gelişme dönemleri (Pirdal, 1989).
MERALARDA ÇİRİŞOTU İLE MÜCADELE
Meralarda bitki kompozisyonu oluşturan türlerin
farklı familyalara ait olması bu alanlarda yabancıotlara karşı herbisitlerin kullanımını sınırlamaktadır. Ayrıca herbisitlerin toprak ve sudaki ilaç kalıntısı, yaban
hayatın zarar görmesi, meralarda otlatılan hayvanların veya bunların ürünleri ile beslenen insanların
olumsuz etkilenmesi, doğal dengenin bozulması
riski ve çevri kirliliği gibi yan etkileri de dikkate alınmalıdır. Diğer taraftan bazı araştırıcılar ise, herbisit
uygulamanın çayır ve merada ot verimine doğrudan
zarar verdiği görüşündedir. Bu nedenlerden dolayı
meralardaki istilacı yabancıotlara karşı mücadelede
herbivor böcek türlerine olan ilgiyi artmıştır ( Uygur,
2002; Uygun ve ark., 1994).
Nitekim meralarda, Çirişotu ile mücadelede monofag böcek türü Capsodes infuscatus Brul. (Hemiptera;
Miridae) ümit var bulunmuş olup, ergin ve nimflerinin bitki özsuyunu emerek beslendiği belirtilmiştir
(Şekil 5).
Şekil 5. Çirişotu çiçek ve yapraklarında Capsodes infuscatus’un ergin
ve nimfi
Ülkemizde Ege bölgesi meralarında istilacı durumunda olan Çirişotu ile C. infuscatus’un doğal olarak uyum içinde olduğu; ergin ve nimflerin bitkinin
yaprak, sürgün, çiçek ve tohumlarında emgi yapmak
suretiyle zararlı olduğu tespit edilmiştir (Önder ve
Karsavuran, 1986). Yanı sıra Çirişotu üzerinde C. infuscatus’un bazı biyolojik ve ekolojik özellikleri incelenmiş olup, yılda bir döl verdiği ve emgi sonucu bitkinin tohum sayısında azalma ve yumru gelişiminin
zayıfladığı bildirilmiştir (Eltez, 1995).
Benzer şekilde İsrail’de Çirişotu üzerine salınan C.
infuscatus ergin sayısına bağlı olarak bitkinin tohum
bağlamasını engellediği tespit edilmiştir (Ayal and
Izhaki, 1993 ). Orta Yunanistan’da ise geniş alanları
kaplayan Çirişotu ile mücadelede C. infuscatus’un etkinliği ele alınmıştır (Samocha and Sternberg, 2010).
9
Tabiat ve İnsan
Sonuç olarak kontrolsüz otlatmanın etkisiyle ekonomik değerini yetirmiş ve bozulan meralarda istilacı
durumdaki Çirişotunun doğal denge içinde baskılanmasının tek yegâne aracının yine doğanın kendi
içinde ona uyum sağlayan C. infuscatus’un varlığı ile
olanaklı olduğu görülmüştür. Bu bağlamda, ülkemiz
meralarında yabancıot olarak sorun olan Çirişotu ile
mücadelede çıkış yolu olarak C. infuscatus’un dikkate
alınması gerekir.
KAYNAKLAR
AYAL, Y and IZHAKİ, I. “The effect of the Mirid Bug
Capsodes infuscatus on Fruit Production of the
Geophyte Asphodelus ramosus in a Desert Habitat”. Oecologia, 93:518-523 (1993).
BALABANLI, C., ALBAYRAK, S., TÜRK, M ve YÜKSEL, O
. “Türkiye Çayır Meralarında Bulunan Bazı Zararlı
Bitkiler ve Hayvanlar Üzerindeki Etkileri”. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi
Seri: A, Sayı: 2, Sayfa: 89-96 (2006)
BAYTOP, T., Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi, İstanbul,
p.166-167, (1999).
DAVIS, P.H., “Flora of Turkey and the East Aegean
Islands”. Vol. 8, University Press, Edinburgh, p:85-86,
(1984)
(Hemiptera: Miridae) on Fruit Production of the
Geophyte Asphodelus aestıvus : The Effect of
Plant Density”. Florida Entomologist 79(4):510-520
(1996).
ÖNDER, F. ve KARSAVURAN, Y., “İzmir Çevresinde Çirişotu (Asphodelus microcarpus Viv.)’na Karşı Uygulanacak Biyolojik Savaşta Capsodes infuscatus
(Brul.) (Heteroptera: Miridae)’un etkinliği üzerinde Gözlemler”. Türkiye I. Biyolojik Mücadele Kongresi 12-14 Şubat 1986, Adana, P:270-279, (1986).
PİRDAL, M., “Batı Anadolu’da Yayılış Gösteren
Asphodelus aestivus Brot. ‘Çirişotunun Morfolojisi, Anatomisi ve Ekolojisi ile İlgili Gözlemler”. Doğa-Tr. Botanik Dergisi, 13:89-101, (1989).
SAMOCHA, Y. AND STERNBERG M., “Herbivory by
Sucking Miirid Bugs Can Reduce Nectar Production in Asphodelus Brot”. Arthrapod – Plant Interaction 4: 153-158 (2010).
SAWİDİS, T., KALYVA, S. and DELİVOPOULOS, S., “The
root-tuber Anatomy of Asphedelus aestivus”. Flora, 200: 332-338, (2005).
TIEDEMAN, J. and MOTSAMAI, B. “What is Range
Management Circular RM–1”. Maseru, Lesothos,
Research Division, Ministry of Agriculture. (1981)
TUZLACI, E. “Şifa Niyetine Türkiye’nin Halk İlaçları,
İstanbul, P:147-151, (2006)
DIAZ LIFANTHE, Z., “Reproductive Biology of
Asphedelus aestivus”. Plat. Sys. Evol., 200: 177-191
(1996.
TUZLACI, E., “Revision of the Genus Asphodeline
(Liliaceae)”. II. Two new species from Turkey. Candollea. 53:423-433, (1998).
ELTEZ, S., “İzmir İlinde Çirişotu (Asphodelus microcarpus Viv.) Üzerinde Yaşayan Capsodes infuscatus (Brul.) (Heteroptera: Miridae)’un Morfolojisi,
Biyolojisi ve Zarar Şekilleri Üzerinde Araştırmalar”. TÜBİTAK-TOAG 1102 Nolu Proje, P:82, (1995).
TÜKEL T. ve HATİPOĞLU, R.,. “Çayır Meralarda Zehirli Bitkiler ve Hayvanlar Üzerindeki Etkileri”. Tarım
ve Köy İşleri Dergisi, Mayıs-Haziran, Sayı: 139: 40-43,
(2001).
GÖKKUŞ, A., “Çayır ve Meralarda Yabancı Bitki Savaşı. Çayır-Mera Amenajmanı ve Islahı”. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı – Tarımsal Üretim ve Geliştirme
Genel Müdürlüğü, Matsa Basımevi, Ankara. (1999)
HOLECHEK, J.L., PIEPER, R.D., and HERBEL, C.H., “Range Management: Principles and Practices”, 5th
edition. Pearson Education Inc, Upper Saddle River,
New Jersey (2004).
IZHAKI, ., N. MOESTRO, D. MEIR, and BROZA, M.
“Impact of the Mirid Bug Capsodes infuscatus
10
TUİK, 2014. “www.Tuik.gov.tr”
UYGUN N, Koç, N.K., N. UYGUR, N., KARACA S. UYGUR, M. KÜSEK, M. “Doğu Akdeniz Bölgesi Çayır
Meralarındaki Yabancıot Türleri ve Doğal Düşmanları Üzerinde Araştırmalar”. Türkiye III. Biyolojik Mücadele Kongresi 25-28 Ocak 1994, Bornova
İzmir: P:321- 330, (1994).
UYGUR F.N.,”Yabancıotlar ve Biyolojik Mücadele”.
Türkiye 5. Biyolojik Mücadele Kongresi 2002 Erzurum. P: 49-60, (2002).
Tabiat ve İnsan
KIZILÇAMIN ANTALYA - FİNİKE’DE
TESBİT EDİLEN YENİ VARYETESİ EHRAMİ KIZILÇAM
(Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik)
NEWLY IDENTIFIED PYRAMIDAL RED PINE
(Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik) VARIETY
IN FİNİKE FOREST DISTRICT OF ANTALYA
REGIONAL FOREST DIRECTORATE
Dr. Said DAĞDAŞ
Faik YILMAZ
Bilal ÇALIMLI
Silvikültür Dairesi Başkanlığı
Orman Bakımı Şube Müdürü
Finike Orman İşletme Müdürlüğü
Finike Orman İşletme Müdürü
Orman Genel Müdürlüğü
Başmüfettiş
11
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Çalışmada, Finike Orman İşletme Müdürlüğü-Finike
Orman İşletme Şefliğinin 392 numaralı bölmesinde,
Alkaya Mevkiinde tesbit edilen Ehrami Kızılçam yayılışı tanıtılmıştır.
In this research, the newly identified natural relict
distribution of Pyramidal Turkish red pine (Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik) has been submitted.
Anahtar Kelimeler: Ehrami Kızılçam (Pinus brutia Ten.
var. pyramidalis Selik), Antalya-Finike-Boldağ-Alkaya,
1120 m, 29 Mayıs 2015.
Key Words: Pyramidal Turkish Red pine (Pinus brutia
Ten. var. pyramidalis Selik), Antalya-Finike-Boldağ-Alkaya, 1120 m, May 29, 2015.
GİRİŞ
Tek ağaç bile olsa, sahip olduğu ender fenotipi ile ormancılık bilimleri, bilhassa fidanlık tekniği, ağaç ıslahı ve kent peyzajı açısından çok değerli olan odunsu
ve otsu türlerin ortaya çıkarılması, tanıtılması, meslekdaşlarımızın ve ilgililerin bilgilerine sunulması
önem taşımaktadır.
Finike’nin Boldağ mahallesinin Alkaya Mevkiinde
tesbit edilen Ehrami (Piramidal) Kızılçam örneği de,
bu kısa tanıtım makalesinde ele alınmıştır.
1. KIZILÇAMIN
ÖNEMİ
YAYILIŞI,
ORMANCILIKTAKİ
1.1. Kızılçamın Doğal Yayılışı ve Türkiye Ormancılığında Önemi
5,85 milyon ha yayılış alanı ile (Anonim, 2012) dikey
ve yatay yükselti basamakları bakımından dünyada
en yaygın ve geniş yayılışını ülkemizde yapan Kızılçam, 0-400, 400-800 ve 800-1200 m yükselti aralığında Türkiye orman ekosistemlerinin en önemli orman
ağacıdır.
This Pyramidal Turkish red pine tree found in compartment number of 392 of Antalya-Finike Forest
Subdistrict in Alkaya locality.
Geniş yayılış alanı, hızlı gelişen tür niteliği, tesis kabiliyeti ve tesis ehliyeti açısından diğer türlere göre taşıdığı ekolojik ve ekonomik üstünlükleri, vb. sebeplerle Türkiye’de üzerinde araştırma yapılan türlerin
en başında gelir. Sadece ağaçlandırma ve erozyon
kontrolu proje sahalarında değil, aynı zamanda kent
ormancılığındaki yaygın ve başarıyla kullanımı ve
çok farklı yetişme ortamlarındaki büyüme ve gelişme potansiyeli, vb. açılardan Türk ormancısının emeğini boşa çıkarmayan ağaç türlerinin öncüsüdür.
Yine hem hızlı gelişen türler içerisinde ilk sırada yer
alır, hem de yaz kuraklığı başta olmak üzere farklı
stres koşullarına son derece dayanıklı bir çam türüdür. Çok farklı ekolojik koşullara uyum yeteneği mevcuttur.
1.2. Kızılçamın Varyeteleri
Kızılçamın dört varyetesi bulunur. Bunlar sırasıyla:
1- Pinus brutia Ten. var. agrophiotii Papaj. (Dipten
çok dallı ve yuvarlak tepeli), 1936’da Midilli’de,
Türkiye’de Akdeniz, Ege, Marmara, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve hatta Doğu Anadolu Bölgesinde (Malatya ve Siirt-Eruh yakınlarında)
yayılışı bulunur. Irmak ve nehirlerin vadileri boyunca
en içteki karasal kesimlere kadar sokulur.
2- Pinus brutia Ten. var. densifolia Yalt. ve Boydak
(Yoğun iğne yapraklıdır. Yaygındır.), 1989’da,
Sahilden başlayıp Beyşehir Gölü Kapalı Havzası dahil
olmak üzere yer yer sert karasal koşulların belirleyici olduğu Akdeniz Ardı orman ekosistemlerinde de,
0 ila 1550 m rakım aralığında saf doğal meşcereleri
bulunur.
4- Pinus brutia Ten. var. pyramidalis Selik’tir (Piramidal tepelidir). 1961’de ilk kez tesbit edilmiştir
(Boydak ve ark., 2006, s. 22-28; Akkemik (editör),
2014, s. 182).
12
3- Pinus brutia Ten.var.pendulifolia Frankis (Uzun
iğne yapraklı. Muğla civarında görülür.), 1993’de,
Tabiat ve İnsan
Makaleye konu edilen Ehrami Kızılçam Türkiye’de ilk
kez Selik tarafından, Balıkesir ile Edremit arasında,
Büyüksapçı köyünün GB yamaçlarında, 250 - 600
metreler arasında tesbit ve teşhis edilmiştir. Ardından, Edremit-Şapdağ ve Gülnar-Pembecik’de de yeni
yayılışları belirlenmiştir (Boydak ve ark., 2006, s. 2526).
2. BULGULAR
Ehrami Kızılçam’ın Finike-Boldağ yayılışı ilk kez, dönemin Orman İşletme Müdürü Bilal ÇALIMLI ile o dönemde Finike Orman İşletme Şefi olarak görev yapan
Faik YILMAZ tarafından (2001 yılında) belirlenmiştir.
Koruma altına alındığı da ifade edilmiştir. Bugüne
dek tesbit edilen en yüksek rakımdaki Ehrami Kızılçam yayılışıdır.
Tabii tensil sahasının hemen bitişiğindeki meşcere
içerisinde, yola yakın bir yerde münferit olarak bulunmuştur. 2001 yılındaki boyu, takriben 3,0 m civarındadır.
29 Mayıs 2015 tarihinden 24 Temmuz 2015 tarihine
kadar sürdürülen, büroda ve yerinde yapılan/yaptırılan gözlem ve inceleme sonuçları ise aşağıda verilmiştir:
1- Ehrami kızılçam yayılışı, Finike Orman İşletme
Müdürlüğü-Finike Orman İşletme Şefliği sınırları
içerisinde tesbit edilmiştir ve tektir (Resim 1, 2, 4).
2- Bölme Numarası: 392; Meşcere Tipi: Çzbc2; Rakımı: 1120 m; Bakısı: GD.
3-Koordinatları: 360 18’ 58“ Kuzey, 300 05’ 25” Doğu.
4- Çapı; 42 cm, Boyu: 8,5 metredir (Resim 1, 2, 4).
5-Mevkii: Finike - Boldağ Mahallesi (Köyü) - Alkaya
Mevkiidir.
6- Yerinde yapılan incelemede, bireyin hiç kozalak
tutmadığı tesbit edilmiştir.
7- Bitişik olan 391 numaralı bölme, ÇzScd1,SÇzd2,
Sd2 şeklinde Sedirle karışıktır (Resim 3).
8- İç Anadolu Ormancılık Araştırma Enstitüsü Herbaryumuna iletilen dal örneği, 5818 kayıt numarası ile kayıt altına alınmıştır.
Resim 1-2. Ehrami Kızılçam Örneği (Antalya-Finike Orman İşletme
Şefliği, Bölme Nu.: 392, Faik Yılmaz, 29 Mayıs 2015).
13
Tabiat ve İnsan
3. SONUÇ VE ÖNERİLER
Üstteki bulgular ışığında, aşağıdaki önerilerin paylaşılmasına gerek duyulmuştur.
a. Koordinatları (36°18´58´´ K - 30°05´25´´ D) şeklinde belirtilen Kızılçam bireyi, orman amenajman
planında “Anıt Ağaç” olarak kayıtlanıp koruma altına alınmalıdır.
b. İlgili alt tür örneğinin doğal yayılış sahasını tanıtmak amacıyla Tanıtım Levhası hazırlanmalı, ana
ve tali yol kenarlarına yerleştirilmelidir. Turizme
de kazandırılmalıdır.
c. İlgili Kızılçam bireyinden alınacak çeliklerden aşı
yoluyla çoğaltılmalıdır. Ehrami Kızılçam fidanları,
öncelikle Finike Orman İşletme Müdürlüğü, Finike ve Antalya Büyükşehir Belediyesi kent peyzajı
çalışmalarında kullanılmalıdır.
d. Yerinde koruma (in-situ) ve geliştirme önlemleri
artırılmalıdır. Bireyin sağlığını gözeten ve büyüme performansını artırıcı bakım işlemleri gecikmeksizin yapılmalıdır. Gerekli görülmesi durumunda ihataya alınmalıdır.
KAYNAKLAR
AKKEMİK, Ü. (editör), 2014: Türkiye’nin Doğal-Ekzotik Ağaç ve Çalıları - 1 (Gymnospermler – Angiospermler) (A-G). Orman Genel Müdürlüğü Yayını,
Yapım: CTA Ltd., 736 s.
ANONİM, 2012: Forest Inventory Results - 2012.
Published by General Directorate of Forestry-Forest
Management and Planning Department, Printed by
General Directorate of Meteorology, 17 pp.
ANONİM, 2014: Finike Orman İşletme Şefliği, Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Orman Amenajman Planı
(2014-2033).
Resim 3-4. Ehrami Kızılçamın Bulunduğu Bölme ve Yakından Çekilen Resmi (Antalya-Finike Orman İşletme Şefliği, Bölme Nu.: 392, Faik
Yılmaz, 29 Mayıs 2015), (Anonim, 2014).
14
BOYDAK, M., DİRİK, H., ve ÇALIKOĞLU, M., 2006:
Kızılçamın (Pinus brutia Ten.) Biyolojisi ve Silvikültürü.
OGEM-VAK İşletme Müessesesi Yayınları, Baskı: Lazer
Ofset Matbaa Tesisleri San. Tic. Ltd. Şti., Ankara, 364 s.
Tabiat ve İnsan
AZAP GÖLÜ’NÜN
KÖPÜKLENMESİNİN NEDENLERİ
THE CAUSE OF THE FOAMING AZAP LAKE
Dr. Kutsal KESİCİ
Yrd.Doç.Dr. Erol KESİCİ
Cevdan KESİCİ
Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji
Bornova/İZMİR
S.D.Ü. Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi 32500
Eğirdir/ISPARTA
S.D.Ü. Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi 32500
Eğirdir/ISPARTA
15
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Azap Gölü, koruma statüsü bulunmayan ancak Ege
Azap Lake is an important wetland of the Aegean
bölgesi için önemli bir sulak alan niteliği taşıyan ve
Region for the conservation of nature and wildlife. It
yaban hayatı koruma alanı olabilecek kriterde sulak
should be determined as a wildlife protection area in
alanlarımızdandır.
terms of ecological criteria.
Azap Gölü, Büyük Menderes Deltası’nın tuzcul ba-
Perdition Lake, Big Menderes Delta salt marsh are
taklıklar, lagünler ve çamur düzlüklerini içeren taşkın
the property of wetlands in flood plains containing
özelliğindeki sulak alanlarının tatlı su özelliği göste-
sludge lagoons and ponds feature is showing a fresh
ren gölcük özelliğindedir. Bu alan, içerdiği biyolojik
water feature. In this area, the biodiversity it conta-
çeşitliliği, soyu tükenmekte olan canlıları ve deltaya
ins, is an important aquatic habitat of the delta and
özgü türlerinden dolayı deltanın önemli bir yaşam
delta because of endemic species that are extinct.
ortamıdır. Azap Gölü; Milli park özelliğine sahip olan
Lake punishment; with one of our important feature
önemli koruma alanlarımızdan olan Dilek Yarımadası
of the national park conservation area is of ecological
ile ekolojik bir bütünlük arz etmektedir.
integrity Dilek Peninsula.
Göldeki kirlilikler sonucu oluşan farklılaşmadan, su
Pollution in the lake caused by variation without
kuşları ve balıklar çok önemli oranda etkilenmiştir. Su
water birds and fish are affected very significantly.
seviyesi Büyük Menderes’ den bırakılacak olan suya
The water level of the Big Menderes’ well connected
bağlı olan Azap Gölü’nde son 12 yıl içerisinde, yapmış
to the water to be released in the last 12 years in the
olduğumuz araştırmalar sonucunda gölde meydana
Lake Azap ecological changes occurring as a result
gelen ekolojik değişimler ve nedenleri belirlenmiştir.
of research that we have done and why the lake has
Anahtar Kelimeler: Azap Gölü, Kirlilik, , Microcystis,
Köpüklenme,
been determined.
Key Word: Lake Azap, Impurity, Microcystis, Foamed
GİRİŞ
Azap Gölü; Antik dönemde Ege Denizi’nin küçük bir
koydu. Yunanistan’dan Mısır’a kadar yaptığı seyahatlerinde gördüklerini Periegesis tes Hellados (Yunanistan’ın Tasviri) isimli ünlü 10 ciltlik eserinde aktaran; MS 2. yüzyılın sonlarında yaşamış; Lidya’lı gezgin
ve coğrafyacı, Pausanias, “Maiandros’un (Menderes)
; Azap Koyu’nun ağzını “çamurla kapayarak” onu bir
lagüne dönüştürdüğünü bildirmiştir(Fotoğraf1). Deniz geri çekilip, lagün de tatlı bir su gölüne dönüşünce, burada türeyen sivrisinekler yüzünden, Myus’lular kentlerini terk etmek zorunda kaldılar” dediği göl,
günümüzde ki Azap Gölü’dür. Göl; İonlar ve Persler
arasında meydana gelen Lade Savaşı’nda, Pers Donanmasına ev sahipliği yapmış ve askerlerin tüm balık ihtiyaçlarını karşıladığı belirtilmektedir.
16
Fotoğraf 1. Azap Gölü’nün Oluşumu
Tabiat ve İnsan
Menderes nehrinin denize döküldüğü yerde, nehrin
yatak değiştirmesi ve taşıdığı alüvyonların eski koy
ve körfezlerin önüne tıkayarak denizden ayırması sonucunda irili ufaklı pek çok göl ve lagün oluşmuştur.
Bir kısım Söke ovasını taşkından koruma çalışmaları sırasında kurutulduğu için sadece kış ve ilkbahar
mevsimlerinde su bulundurabilen bu göller sırasıyla;
Serçin köyü batısındaki Yazır Gölü, Sarıkamer Köyü
güneyindeki Karagöl, Emirler Köyü güneyindeki Karacahayat Gölü, Azap Köyünün kuzeybatısındaki Afşar ve Azap Gölleri (Fotoğraf 2.) ve Menderes deltasında yer alan lagünlerle birlikte bölgenin en önemli
sulak alanlarından olan Bafa Gölü’dür.
Fotoğraf 2. Azap Gölü
Doğal alanların korunması, canlıların ve yaşamın
sürdürülebilirliği için; doğada yaşayan bitki- hayvan
türlerinin zenginliğine ve bu canlıların barınma beslenme - üreme ortamlarını sürekliliğine bağlıdır.
Azap Gölü tatlı su özelliğinden dolayı, çok sayıda
köklü makroskobik su bitki türlerini barındırır. Gölün; geniş sazlık- kamışlık alanlara sahip olması su
kuşları ve diğer su canlıların için beslenme, barınma
ve üreme alanı olarak değerlendirilmesinde önem
arz eder.
Azap Gölü değişik özelliklerdeki zengin bitki çeşitliliği ile çok sayıda kuşa kuluçka imkanı sağlamakta,
göç esnasında konaklayan ve kışlayan kuşlar için
cazip bir ortam oluşturmaktadır. Doğa korundukça,
tarım, ormancılık, turizm, su ürünleri vb. sektörlerin
gelişimi de artacaktır.
ARAŞTIRMA ALANLARININ TANITIMI
Azap Gölü, ılıman iklimin koşullarının olduğu bir sulak alan ekosistemi olup, Büyük Menderes Deltası,
Aydın’ın Söke İlçesi’ne 25 km. uzaklıkta, Yeşilköy ve
17
Tabiat ve İnsan
Avşar Köyleri arasındadır. Bafa Gölü’nün kuzeyinde,7mt. rakımda konumlanan gölün; Beşparmak Dağları arasında çevresi , zeytin ağaçları ve ormanla kaplıdır. Azap Gölü’nün yüzölçümü ay; mevsim ve yıllara göre farklılık
göstermekle birlikte 1-0.4 km2 dir. (Fotoğraf 3).
Fotoğraf 3. Azap Gölü
AZAP GÖLÜ’NDEKİ EKOLOJİK DEĞİŞİMLER VE
NEDENLERİ
Azap Gölü; Dilek Yarımadası - Büyük Menderes Deltası Millî Parkı ile ekolojik bir bütünlük arz etmektedir. Azap Gölü, yağışlardan, dağlardan gelen dere
sularının yanı sıra Büyük Menderes’e bağlı kanaldan
beslenmektedir.
Azap Gölü, ılıman iklimin koşullarının olduğu bir sulak alan ekosistemi olup, havzada büyük bir leylek
kolonisinin olduğu Avşar Köyü’ne 2km. uzaklıktadır.
Azap Gölü sığ ve köklü su bitkilerinin yoğun olarak
bulunduğu ve besince zengin bir göl olup çok sayıdaki kuşlara yaşama ortamı oluşturmaktadır. Azap
18
Gölü’nde Çamurcun, Elmabaş Pakta, Karabaş Martı,
Gri Balıkçıl, Fiyu, Angıt, Bahri, Küçük Batağan, Leylek,
Yeşilbaş, Sakar Meke, Yeşil Düdükçün, Küçük Akbalıkçıl, Karabatak, Tepeli Pelikan gibi su kuşlarına sıklıkla
rastlanmaktadır(Fotoğraf.4.). Bilhassa sonbahar ve
kış aylarında Azap Gölüne yerli ve yabancı çok sayıda
kuş gözlemcileri gelmektedir. Azap Gölü, üremelerini Büyük Menderes Deltası’nda yapan nesli küresel
ölçekte tehlike altında bulunan Tepeli Pelikanların
en önemli beslenme alanlarından biridir. Gölün; her
noktasından kuşların çok rahat görülebilmesi, yerli-yabancı birçok kuş gözlemcisini Azap Gölü’ne çekmektedir.
Tabiat ve İnsan
Fotoğraf 4. Azap Gölü Su Kuşları- Pelikan
Gölde, daha önceleri sazangiller (Cyprinidae) familyasından (Fotoğraf.5.) sarıbalık, aynalı sazan adı verilen sazan türü (Cyprinus carpio Linnaeus, 1758) otçul
balıklar yer almakta iken, Azap Gölü için sonun başlangıcı, “balıklandırma” projesi olduğu bildirilmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve DSİ yetkililerinin
Azap Gölü’nün “balıklandırılması” amacıyla, göle
bıraktığı belirtilen, vücudu disk şeklinde ve görünüşü çok güzel olan ve halk arasında Güneş Balığı (Lepomis gibbosus) olarak bilinen, büyüme döneminde
otçul, daha sonrası etçil belenen istilacı tür göldeki
faunayı olumsuz yönde etkilemiştir.
Fotoğraf 5. Azap Gölü sazan türleri
19
Tabiat ve İnsan
Güneş balığı; Azap Gölü’ndeki hem besin zincirini bozduğu, hem de diğer küçük balıklar ve larvaları yiyerek,
doğal balıkların gölde yok olmasına neden olmuştur.
Azap Gölü’nün bu istilacı(egzotik) güneş balığından kurtulması; 2007 yılında yaşanan kuraklık ve buna bağlı
olarak gölden aşırı su alımları sonucunda gölün çok büyük bir bölümünün Temmuz-Ağustos aylarında, kuruması sonucunda kitleler halinde balık ölümleriyle gerçekleşmiştir (Fotoğraf 6).
Fotoğraf 6. Azap Gölünde; Kuraklık ve balık ölümleri
Büyük Menderes den Azap Gölü’ne su verilememesi
rağmen göl suyunun tarım ve kullanma suyu olarak
çok yoğun bir şekilde kullanılması ve su gereksinimin
kuraklıkla birlikte artması sonucu gölün su seviyesi
ve beslenmesi sadece yağışlara kalmıştır ve yağışlarda, gölün kurumaması için yeterli olmamıştır.
Azap Gölü’ne B.Menderes ‘den yoğun su verilmesi ve
yağışların etkisiyle, iki yıl içerisinde gölün su seviyesinde ve yüzey alanında artışlar meydana gelmiştir.
Gölün balık popülasyonu yok denecek düzeyde olduğundan, yine balıklandırma çalışmaları sonucun-
20
da, olumsuz etkileri ülkemizin çok sayıda göl, gölet ve barajlarında yaşanmasına rağmen; istilacı bir
başka tür olan ve halk arasında Çim-Çin-İsrail Sanı
olarak bilinen Carasius gibelio (Gümüşi havuz balığı)
türü göle bırakılmıştır. Gümüşi havuz balığı da aynı
güneş balığı gibi gölün bilhassa faunistik yapısını
yok etmiştir. Göllerimizin , “gölde balık varsa ,o gölde hayat, yaşam vardır” bilim dışı bakışlarla yapılan,
ekonomik değeri olmayan, eti çok kılçıklı olması nedeniyle de değerlendirilmeyen; etçil -istilacı balık
türlerinden çok zorda olsa temizlenmesi ve bu tür
için acil eylem planlarının hazırlanması zorunludur.
Tabiat ve İnsan
AZAP GÖLÜ’NDE MAVİ-YEŞİL ALG ÇOĞALMASI
VE NEDENLERİ
Azap Gölü’nde 2010 yılında meydana gelen gaz çıkışlarının gölün kirlilik nedeniyle oluşturduğu bir
tepkime olduğu belirlendiğinde, acil olarak göle temiz su verilmesi ve atıkların arıtılması önerisine rağmen hiçbir önlemin alınmaması sonucunda Ağustos
ayında Azap Gölü’nün suyu “bezelye çorbası” gibi,
yeşil renkli bir görünüm aldı. Moleküler temelli yön-
temler kullanılarak yaptığımız araştırmalarda; renk
dönüşümünü sudaki; azot-fosfat gibi besi elementlerinin artışının oluşturduğu, kirlilikten kaynaklandığını ve gölün suyunun yeşil renge dönüşmesinin
nedeninin de MİKROSİSTS adı verilen (mavi-yeşil
Alg-Siyanobakteri) mikroskobik su yosunlarının aşırı
oranda artışının sonucu olduğu belirlenmiştir (Fotoğraf.7).
Fotoğraf 7. Azap Gölü Mavi-yeşil alg çoğalması
Göldeki görünüm; siyanobakteri ve dinoflagellata
gibi bazı alg gruplarının sularda kısa süre içerisinde
çok yoğun bir biçimde gelişerek, suyun yüzeyinde bir
tabaka şeklinde birikmesi ve gözle görünür biçimde
algılanması olayıdır. Gölde yoğunluk arz eden türler
Microcystis aeruginosa, Anabaena flos-aquae, Aphanizomenon flos-aquae, Nodularia spumigena olarak belirlenmiştir (Fotoğraf 8).
21
Tabiat ve İnsan
Fotoğraf 8. Azap gölü su analiz çalışmaları
Ağustos ayında, Azap Gölü’ndeki
microcystis ’tin
ma ve tarımsal sulama vb. amaçlarla kesinlikle kulla-
türlerinin bir kısmının zehirli olduğu bilinmektedir.
nılmaması, ölü balıkların hiçbir canlıya yedirilmeme-
Gölde microcystis’lerin aşırı çoğalması göl suyun-
si, suyun tarımda kullanılmaması ve göle girilmemesi
daki çözünmüş oksijenin azalması (hipoksia) gölde;
konusunda yöre halkı ve yetkililere bildirimlerde bu-
yavru balıkların da ölmeye başladığı ve gölün dip
lunulmuştur. Göllerde aşırı artış gösteren ve toksin
kesimlerinin balık, su kuşları ve diğer su canlılarının
üretmeleri nedeni ile bu tür alglerin sularımızda bu-
ölüleriyle dolu olduğunu belirlenmiştir (Fotoğraf
lunması bize; tatlı su kaynaklarımızın ciddi sorunlar-
9.10.11). Bu oluşum göldeki kirliliğin dışa vurmasının
la karşı karşıya olduğu ve sularımızın sürekli olarak
en bariz göstergesi olup, bu tür suların içme, kullan-
izlenmesinin gerekliliğini göstermektedir.
Fotoğraf 9. Azap Gölü’nde kuş ölümleri
22
Tabiat ve İnsan
Fotoğraf 10. Azap Gölü su canlılarının yaşam mücadelesi
Fotoğraf 11. Azap Gölü’nde kitleler halinde balık ölümleri
23
Tabiat ve İnsan
AZAP GÖLÜ’NDE KÖPÜKLENME (KÖPÜRME!)
Azap Gölü’nde Şubat (2016) kesiminde yoğun bir
şekilde geniş alanlar oluşturan köpüklenmeler belirlenmiştir (Fotoğraf.12-13-14).
sonuçlarına göre gölde çözünmüş oksijen miktarı3-4mg O2/l) Toplam Çözünmüş Madde3500mg/1
pH 6. 9.0olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlar Azap Gölü’nün su özelliğinin, kirlenmiş sulardan çok kirlenmiş 4. Sınıf su özelliğindedir: Göle gelen dış kaynaklı
Gölde; su yüzeyinde toplanan alg ve mikroskobik
fosfor ve azot miktarları ne kadar azalırsa ve gölün
organizmalar güneş ışınlarını engelleyerek su altı
mevcut topoğrafik ve hidrodinamik yapısı korunur-
yaşamı için hayati önemi haiz olan oksijen emilimini
sa, su kalitesi açısından kendi kendini yenilemesi de
engeller. 2016 Ocak ayı içerisinde yapılan araştırma
o kadar kolay olacaktır.
Fotoğraf 12. Azap Gölü’nde köpüklenme (07.02.2016)
Fotoğraf 13. Azap Gölü’nde köpüklenme (07.02.2016)
24
Tabiat ve İnsan
Fotoğraf 14. Azap Gölü’nde köpüklenme (07.02.2016)
Azap Gölü’nün bu hale gelmesindeki önemli etkenlerden biri aşırı şekilde kullanılan zirai ilaçlar ve gübreler
(Fotoğraf 15).
Fotoğraf 15. Azap gölü çevresinde kimyasal kullanımı çok fazla…
25
Tabiat ve İnsan
Diğer göllerde de durum aynı…!.Kum ocaklarından gelen kumlar, maden ocaklarından derelerle taşınan silisli
topraklar Azap Gölü’nün tehdit eden etkenlerdir (Fotoğraf.16).
Fotoğraf 16. Göllerin atık-çöp deposu olarak kullanılması
ÖNERİLER
Azap Gölü ve yörede yapılan araştırma sonucunda;
sularda kirlilik nedeni olan iç ve dış yükler belirlenmiştir. Bunun yanı sıra göllerde bu tip köpüklenmeler planktonların parçalanarak protein içeriklerinin
açığa çıkması sonucunda da oluşabilmektedir. Azap
Gölü yazın yeşile boyanarak, kışında köpürerek; kirlendiğini dışa vurmaktadır. Gölün kirliliği konusunda
analiz için bile vakit kaybetmeye gerek yoktur.
Dere ve çay yatakları doğal taşıma kanallarıdır, selleri
su taşkınlarının olmaması için yağışlarla gelen yüzey
sularını denizlere ve göllere taşıyarak felaketleri önlerler. Bu nedenle kirlilik ve yaşanan üzücü felaketlerin yaşanmasının nedeni binlerce-milyonlarca yılda
26
oluşan doğal su akış sistemlerine insanların, birçok
nedenlerle yaptıkları bilinçsiz müdahaleleridir. Ekonomi ve ekolojinin uyum içerisinde planlanmamasının sonuçlarıdır. Selleri, su taşkınları engelleyen yer
altı su bağlantılarını oluşturan toprakların yol, yerli
yersiz asfalt, taş kaplamalarla, topraksızlaşma, toprağın su emiş ve arıtma düzeyinin yok edilmesine neden olmaktadır.
Köpüklenmenin görülmüş olduğu sularda her türlü
bakteriyolojik etkenin de bulunması nedeniyle, suların kullanımına ve hayvanlara içirilmesine, durum
normale dönünceye kadar izin verilmemelidir(Fotoğraf.17.) Azap Gölü’nün iyileştirilmesinde öncelik
biyolojik temizlenme yöntemleriyle gerçekleştirilmelidir.
Tabiat ve İnsan
Fotoğraf 17. Azap Gölü’nde kirlilik sonucu oluşan köpüklenme
Kış aylarında olmamıza rağmen, Azap Gölü’nün suyundaki renk ve köpüklenmeler, yaz aylarında daha
önceki yıllarda görülen balık –kuş ve diğer su canlılarının ölümlerine ve gölün suyunun alg (suyosunu)
çoğalmasıyla yeşile boyanması ve koku kirliliğinin
artması beklenen bir sonuç olacaktır. Göldeki, köpüklenme yaşanacak tehlikenin sinyalini şimdiden
vermektedir.
Göle kirlilik taşınmasını azaltmak için öncelikle, göle
ulaşan su kaynaklarının girişlerine atıksu arıtma tesislerinin yapılması ve havzadaki tarımsal aktivitelerde
kullanılan gübre ve pestisit miktarlarının azaltılması
gerekmektedir. Azap Gölü Havzasında; bitkisel ve
hayvansal ürünlerin, ekolojik yöntemler kullanılarak
elde edilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
Azap Gölündeki bu önemli ekolojik değişimler için;
neler yapılabileceği konusunda bilim insanları ve
EKODOSD’un geçtiğimiz yıllarda yaptığı çalışmalar,
ilgili kurumlara aktarılmıştır.
Azap Gölü’nün kirliliğinde ve su seviyesinin korunmasında /beslenmesinde diğer bir etkende; B.Menderes Nehri dir. Bu nedenle havzada B.Menderes
Nehir Yönetimi ve Araştırma grubu oluşturulmalıdır.
Azap Gölü’nün iyileştirilmesiyle ilgili çözüm öneri ve
yöntemleri istenildiğinde Ege ve Süleyman Demirel
Üniversitelerimizce ilgililere verilebilecektir. Azap
Gölü barındırdığı canlı türleri; su seviye- bütçesi;
yörenin mikro klimasının, korunması ve çevredeki
ekolojik tarımın geliştirilmesi için mutlaka yasalarla
koruma altına alınmalıdır. Sulakalandaki canlılığın
27
Tabiat ve İnsan
bitmemesi, yöre insanlarının geleceği için Ramsar
Kriterlerini taşıyan Azap Gölü’nün “Ulusal Sulak Alan”
olarak ilan edilip, koruma-kullanma tedbirleri bir an
önce uygulanmalıdır.
Azap Gölü çevresinde, konvansiyonel tarım yerine
organik tarım teşvik edilmeli, pek fazla kimsenin
bilmediği yöresel tatlar araştırılıp, tanıtılarak gastronomi turizmine kazandırılmalıdır. Doğal alanların korunması, canlıların ve yaşamın sürdürülebilirliği için;
doğada yaşayan bitki- hayvan türlerinin zenginliğine
ve bu canlıların barınma - beslenme - üreme ortamlarının sürekliliğine bağlıdır.
KAYNAKLAR
ANONİM. 2002. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, (30.01.2002 tarih ve 24656 sayılı Resmi Gazete),
http//www.cevre.gov.tr.
ANONİM. 2015. Kuş Kuşadası Ekosistemi Koruma ve
Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) başkanı Bahattin
Sürücü ile kişisel görüşme. Aydın
ANONİM.2015,Yeşilköy-Serçinler Balıkçıları, Yeşilköy-Avşar Köyü Muhtarlığı yetkilileriyle görüşmeler.
Söke-Aydın
KAZANCI, N., 1999. “Köyceğiz, Beyşehir, Eğirdir, Akşehir, Eber, Çorak, Kovada, Yarışlı, Bafa, Salda, Karataş,
Çavuşçu Gölleri, Küçük ve Büyük Menderes Deltası, Güllük Sazlığı, Karamuk Bataklığının Limnolojisi,
Çevre Kalitesi ve Biyolojik Çeşitliliği” Türkiye İçsuları
Araştırma Dizisi IV, Ankara.
KESİCİ, E., 1997. “Eğirdir Gölü Makrofitik Vejetasyonu
Üzerine Fitososyolojik ve Ekolojik Bir Araştırma” SDÜ
Fen Bil. Enst. Doktora Tezi.130 s. Isparta
KESİCİ, E., 2001. “Phragmites australis L’in Akşehir Kıyılarına Olan Etkileri. Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları” III. Ulusal Konferansı. 26-29 Haziran, Yıldız Teknik
Üniversitesi, İstanbul.
28
KESİC,K.., TUNEY,I, KESİCİ.E., ve SUKATAR,A., 2012,
Bafa Gölü’ndeki ani alg çoğalmasının Neden Olan
Nodularia spumigena Türünün Morfolojik Tayini,
21Ulusal Biyoloji Kongeresi,İzmir 271p.
KESİC,K.., 2015.Bafa gölü’nde gelişen Toksik Nodularia spumigena Mertens ex Bornet&Flahault’nın Ani
Çoğalmasınıa Etki Eden Etmenlerin Araştırılması,
Dotora Tezi (yayınlanmamış) Ege Üniv. Fen Bilimleri
Enstitüsü 174. Bornova-İzmir
KOCATAŞ; A.; 2012, Ekoloji Çevre Biyolojisi, Dora yayıncılık, Bursa, 618s.
TOMAR,A., KARACAN,A.R.,1990 “İzmir Yöresinde tarımsal alanların amaç dışı kullanımının çevresel ve
ekonomik etkileri” Doğal Güzelliklerin Korunması ve
Çevre Kirliliği Sempozyumu, Gaziantep.
WETZEL,R,G., 1975.Limnology.W.B.Saunders Company Philadelphia Londan.Tro
TUNEY,I., KESİC.K., DEMİREl,Z., KESİCİ.E., and SUKATAR.A., 2015, Morphological, Moleculra Toxicologial
Characterization of Nodularia spumigena From Brackishwater Lake Bafa (Turkey); Ege University Faculty
of Science, 8 sp(in press)
YABANLI,M.,TÜRK,N., TENEKEÇİOĞLU,E. ve ULUDAĞ,
R., 2011 “Bafa Gölü’ndeki Toplu Balık Ölümleri Üzerine Bir Araştırma” SAÜ Fen Bilimleri Dergisi,
Tabiat ve İnsan
BESİN ALERJİSİ ve BESİN İNTOLERANSI
FOOD ALLERGY AND FOOD INTOLERANCE
Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ
Ankara Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü
29
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Besin alerjisi bir bağışıklık tepkisi iken, besin in-
Food intolerance is a chemical reaction, while
toleransı kimyasal bir reaksiyondur. Besin intole-
food allergy is an immune response. Food in-
ransı bağışıklık sistemi ile ilgili değildir ve anafi-
tolerance does not involve the immune system
laksi gibi şiddetli alerjik reaksiyonlara neden ol-
and does not cause severe allergic reactions
maz. Besin alerjisinin belirtileri hırıltılı solunum,
such as anaphylaxis. Symptoms of food allergy
mide bozuklukları ve deri döküntülerini içerir.
include wheezing, stomach upsets and skin ras-
En yaygın besin alerjenleri inek sütü, yumurta,
hes. The most common food allergens include
yer fıstığı, fındık, kabuklu deniz ürünleri, balık,
cow’s milk, egg, peanuts, tree nuts, shellfish,
susam, buğday, ve soya ürünleridir. Anafilaksi
fish, sesame, wheat and soy products. Anaphy-
ciddi bir alerjik reaksiyondur ve yaşamı tehdit
laxis is a severe allergic reaction and can be life
edici olabilir.
threatening.
Anahtar kelimeler: Besin alerjisi, besin intole-
Key words: Food allergy, food intolerance, im-
ransı, bağışıklık sistemi, anafilaksi, IgE.
mun system, anaphylaxis, IgE.
GİRİŞ
Alerji, canlı vücudunun yabancı olarak kabul ettiği
yenebilen, solunan, enjekte edilebilen ya da deriye
doğrudan temas eden organik veya inorganik maddelere karşı mevcut olan savunma mekanizmasının
yüksek düzeyde faal olmasıdır.
Vücudumuzun bağışıklık sistemi (immunsistem), sağlıklı bir yaşam için vücut savunmasında önemli bir
role sahiptir. Vücudumuza dışarıdan giren ve kanda
kendine özgü bir karşıt madde oluşturan yabancı
maddelere antijen, bu yabancı maddelere karşı vücut tarafından oluşturulan karşıt maddelere ise antikor adı verilir. Antijen vücutta alerjik bir reaksiyona
neden oluyorsa o zaman alerjen olarak adlandırılır
(Şekil. 1).
Besin alerjileri anne karnından başlayarak, bebeklik
ve çocukluk dönemlerini de içine alan insan hayatının tüm safhalarında ortaya çıkabilmektedir. Bu
nedenle alerjik reaksiyonlara fazlaca yatkın olan bireylerin, hayatın her safhasında beslenmesine dikkat
edilmelidir. Besin alerjisine bağlı olarak diyetten çıkarılan besinlere bağlı yetersiz ve dengesiz beslenme belirtilerinin sonradan ortaya çıkmasına da izin
verilmemelidir.
30
Şekil.1 Farklı alerjik reaksiyonlar
BESİN ALERJİSİ NASIL OLUŞUR?
Besin alerjisinin incelenmesiyle ilgili olarak yapılan ilk
denemelerde, alerjik kişilerin kan serumunda reajinik
faktör olarak adlandırılan ve alerjik duyarlılığa neden
olan bir antikor maddenin varlığı saptanmıştır. Daha
Tabiat ve İnsan
sonraki çalışmalarda ise bu reajinik faktör serumdan
izole edilmiş ve bunun protein yapısında yeni bir
grup immünoglobülin E (IgE) olduğu saptanmıştır.
Tüm insanlarda düşük düzeyde bulunan IgE antikoru, parazitik enfeksiyonlara karşı vücudu koruma
görevini üstlenmiştir. Ancak alerjik reaksiyonlarda
olduğu gibi vücudun savunma mekanizmaları yerli
yersiz çalışmaya başlarsa çeşitli rahatsızlıklar oluşur.
Alerjik reaksiyon göstermeye yatkın kişiler polen,
toz, kıl ve gıdalar gibi çevresel antijenlere özel olan
IgE antikorlarını daha kolay üretirler. Vücuda dış ortamdan alınan bir antijen normalde antikorlar tarafından sindirilirken, alerji durumunda makrofajlar
antijeni tam sindirememekte, absorbe edilemeyen
kısmı ise RNA-antijen kompleksi şeklinde akyuvar
(lökosit) hücrelerinden olan lenfositlere geçmektedir.
Bu kompleks lenfositlerde serum antikorlarını üretmektedir. Bu antikorlar ise bazı özel dokularda klinik
alerji belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Makrofajlar bağ dokusu matriksinde dağılmış
olan büyük ve fagositik (katı sindirim) yeteneği olan
ameoboid (şekilsiz) hücrelerdir. Vücut savunmasında
önemli rolleri vardır. Kan dokusunun akyuvar hücre-
lerinden olan monositlerden gerektiği zaman farklılaşarak ortaya çıkan büyük hücrelerdir.
İnsanlarda mast hücreleri ve kan dokusunun akyuvar
hücrelerinden olan bazofiller, yüksek eğilimli bir reseptör (FcεRI) taşıyan birincil hücrelerdir. Mast hücreleri kan damarlarının etrafında bol olarak bulunan
hücrelerdir. Histamin ve heparin üretirler. Herhangi bir enfeksiyon ve yaralanma durumunda cevap
olarak inflamasyonun (iltihabın) oluşturulmasında
önemli role sahiptirler. Histamin damar genişletici,
heparin ise zayıf bir antikoagulant (kan pıhtılaşmasını
engelleyici) olarak rol oynar. Mast hücresi ve bazofillerin IgE reseptörlerinin çapraz bağlanması sonucu,
alerjik kişilerde alerjenin birincil ve hızlı sonuçlarının
etkisi ortaya çıkar. Bunun nedeni mast hücrelerinin
yüzeyindeki IgE reseptörlerinin çapraz bağlanması
ve hücre içindeki aracı maddeleri (mediatör) salgılamasıdır (Şekil. 2). Önceden yapılan maddeler hemen
salgılanmasına rağmen leukotriene D4 ve prostaglandin D2 gibi araşidonik asit metabolizma ürünleri daha
yavaş salgılanmaktadır. Bazofiller tarafından salınan
aracı maddeler histamin, tümör nekroz faktör (TNFα)
ve IL-4 antikorudur.
Şekil. 2 Alerji oluşum mekanizması
AŞIRI DUYARLILIK REAKSİYONLARI
Aşırı duyarlılık reaksiyonları dört grup altında toplanmaktadır. Bu dört ayrı tip reaksiyon birbirinden ayrı
ayrı meydana gelmemektedir. İlk üç tip reaksiyon
antikor aracılığı ile, dördüncü tip ise T-lenfositleri
ve makrofajlar tarafından meydana getirilmektedir.
T-lenfositler, göğüs boşluğunun ön tarafında ve göğüs kemiğinin (sternum) hemen arkasında bulunan
iki loblu lenfoid bir organ olan timusta aktifleşirler.
Bakteri, virüs, doku ve kimyasal yıkıntıları fagositozla
yok ederler.
31
Tabiat ve İnsan
1. grup reaksiyonlar: Ani duyarlılık ya da anafilaktik
reaksiyonlar olarak bilinmektedirler. Antijene karşı
olan immün cevapta aşırı veya uygun olmayan reaksiyonlar meydana gelebilmektedir. Astım ve besin
alerjisi bu grup reaksiyonlara örnek teşkil eder.
2. grup reaksiyonlar: Bu grup reaksiyonlar antijen-antikor birleşmesi sonucu meydana gelen sitotoksik duyarlılık tipindeki reaksiyonlardır. Bu reaksiyonlara örnek olarak kan uyuşmazlığına bağlı antijen-antikor reaksiyonları verilebilir.
3. grup reaksiyonlar: Bu grup reaksiyonlar küçük damar duvarlarında trombosit (kan hücresi tipi-kan pulcukları-plateletler) ve polimorf çekirdekli lökositlerin
(akyuvarlar) toplanmasıyla hasara yol açan lokal bir
infilamasyondur. Bu olay antijen-antikor komplekslerinin birikimi sonucu ortaya çıkabilmektedir. Oto
immün hastalıklar bu grupta yer alır.
4. grup reaksiyonlar: Bu grup reaksiyonlar genelde
gecikmiş tip aşırı duyarlılık şeklinde ifade edilir. Aşırı
duyarlılık reaksiyonları antikordan bağımsız olarak
da gelişebilmektedir. Bu grup reaksiyonlara örnek
olarak da organ nakillerindeki doku uyuşmazlığı reaksiyonları verilebilir.
Alerjik reaksiyonların ortaya çıkmasında en önemli
aracı madde histamindir. Histamin salındığında vazodilatasyon (kan damarlarında çeper daralması), kapiller geçirgenlikte artış ve solunum yollarındaki düz
kaslarda kasılma ve mukus yapımında artışa sebep
olmaktadır. Alerjenle temastan sonraki ilk 15-30 dakikalık süreçte meydana gelen kabarma ve kızarmalar erken faz belirtileri olarak değerlendirilen ilk reaksiyonlardır. Bu reaksiyonlardan sonra ortama salınan
sitokinler (bağışıklık yanıtının oluşumunu sağlayan
peptit ve glikoprotein yapısındaki hücreler arasındaki sinyal proteini olan madde) ve mast hücreleri tarafından sentezlenip salınan aracı maddelerin
etkisi ile eozinofil, nötrofil ve tek çekirdekli hücreler
(lökosit-akyuvar) gibi inflamatuvar hücreler o bölgede toplanır. Bunun sonucu burada bulunan trombositler ve endotel hücreler çeşitli ikincil reaksiyonları
meydana getirirler. Geç faz cevabında ise kabarma
ve kızarma yerine alerjenle temastan sonra 6-12 saatte ortaya çıkıp, 24-72 saatte yok olan inflamatuvar
bir lezyon ortaya çıkmaktadır.
32
BESİN ALERJİSİ ve BESİN İNTOLERANSI AYRIMI
Besin alerjisi besin ya da besin katkı maddelerinin
ağız yoluyla vücuda girmesinden sonra immün sistem tarafından uyarılan IgE aracılı ve IgE aracılı olmayan iki farklı reaksiyon meydana geldiği, vücutta
oluşan beklenmedik belirtiler olarak tarif edilmektedir. Bu beklenmedik belirtiler ise toksik ve toksik olmayan reaksiyonlar olarak iki grupta toplanmaktadır.
Toksik reaksiyonlarda vücuda alınan etken madde
miktarı önemlidir. Toksik olmayan reaksiyonlarda
ise bireysel hassasiyet ön plandadır. Toksik olmayan
reaksiyonlar, immünolojik olan besin alerjisi ve immünolojik olmayan besin intoleransı olarak iki gruba
ayrılır (Tablo. 1).
Besin alerjisi IgE aracılı birinci grup reaksiyonlar ve
IgE aracılı olmayan ikinci, üçüncü ve dördüncü grup
reaksiyonlar şeklinde ortaya çıkarken (enterokolit-ince ve kalın bağırsak iltihabı, kolit-kalın bağırsak iltihabı, malabsorbsiyon-barsak emilim bozukluğu), besin
intoleransı farmakolojik ve kişisel duyarlılık şeklinde
kendisini belli etmektedir.
Alerjik reaksiyonlar dudaklar veya dil gibi besinin temas yerlerinde ortaya çıktığı gibi sistemik olarak tüm
vücutta da meydana gelebilmektedir. Bunlardan
bazıları besin intoleransı (laktoz intoleransı-süt şekerinin yeterince sindirilememesi vs.), hastalık (çölyak
hastalığı-alerjik sindirim sistemi hastalığı vs.) veya
besin zehirlenmesi şeklinde ayrılabilmektedir.
Besin alerjilerinde en çok ortaya çıkan klinik tablo
IgE’ye bağlı aşırı duyarlılık reaksiyonları olmakla birlikte yine besinlerin yol açtığı fakat IgE’ye bağlı olmayan diğer immün mekanizmalar aracılığı ile yukarıda adı geçen kolit, enterokolit ve malabsorbsiyon
gibi klinik tabloların da görüldüğü bildirilmektedir
(Şekil. 3). Belirtiler gastrointestinal sistem (mide-barsak sistemi) dışında, solunum sistemi ve deride de
meydana gelmesine rağmen, besin alerjisi bahsedildiğinde akla ilk olarak besinlerin vücuda alındığı
yol olan gastrointestinal sistem alerjisi gelmektedir.
Besin alerjileri 0-1 yaş arası bebeklerde, daha büyük
çocuklara oranla sık görülür. İlerleyen yaşla beraber
görülme sıklığı da giderek azalmaktadır.
Gastrointestinal sistem besin antijenlerini engelleyerek dolaşıma katılmalarını durdurur. Bu etki için
immünolojik ve immünolojik olmayan koruyucu sistemlere sahiptir. Buna rağmen besin antijenleri dolaşıma geçerek tüm vücuda dağılabilmektedir.
Tabiat ve İnsan
Şekil. 3 Besin reaksiyonlarının gruplandırılması
Besin antijenlerine karşı gastrointestinal fizyolojik
engeller iki grup altında toplanabilir.
a. Besin antijenlerinin sindirim kanalında parçalanması: Bu yöntemde mide asidi salgısı, proteolitik
enzimler, safra tuzları, laktoferrin, lizozim, peroksidazlar, normal bakteriyel flora ve gastrointestinal peristaltik hareketler önemli rol oynar.
gelişiminin durması, besin alımından sonra duyarlı
kişilerde beliren dört grup duyarlılık reaksiyonlarını
ortaya çıkarabilmektedir. Bunlar içerisinde IgE aracılı
birinci grup reaksiyonlar besinlere karşı oluşan alerjik
reaksiyonların en önemlisidir.
Tablo. 1 Besin alerjisi ve besin intoleransı arasındaki
temel farklar
b. Besin antijenlerinin sindirim kanalına geçişinin
engellenmesi: Bu yöntemde ise bağırsak mukus
tabakası, bağırsak mikrovillus zar yapısı ve bağırsak peristaltik aktivite (kasılma-gevşeme hareketi) önemli rol oynar.
Besin antijenlerine karşı gastrointestinal immünolojik engeller de önemli rol oynar. Bu engelleme mekanizmasında ağız yoluyla alınan antijenlerin sindirim
kanalına geçişinin önlenmesinde bağırsak kanalındaki antijen spesifik salgısal IgA, gastrointestinal
engelleri geçen antijenlerin temizlenmesinde ise serum antijen spesifik IgA, IgG, bağırsak makrofajları ve
retiküloendotelyal sistem (RES) önemlidir.
Sağlıklı kişilerde besin antijenleri dolaşım sistemine
katıldığı zaman bağırsaklarda bulunan lenfoid doku
tarafından tolere edilir hale getirilir. Bu olaya oral tolerans adı verilir. Bu sayede besin antijenleri vücut tarafından tanınmakta ve antijen olarak algılanmamaktadır. Oral tolerans gelişiminde RES’in antijen sunan
hücreleri önemli rol oynamaktadır. Bu sistemi aktive
eden faktörler, bu hücrelerin aktivitesini arttırarak
oral tolerans gelişimini azaltmaktadır. Oral tolerans
BESİN ALERJİSİNE AİT BELİRTİLER
Deri: Besin alınımına bağlı olarak ödem, atopik dermatit ve akut ürtiker oldukça sık görülebilmektedir.
Bu gibi belirtiler besin alınımından birkaç dakika
sonra ortaya çıktığından, alerjiye neden olan besin
çeşidi kolaylıkla belirlenebilmektedir.
Solunum Sistemi: Hapşırma, burun akıntısı, göz yaşarması ve kaşıntı, geniz akıntısı, ısrarcı öksürük, solunum sistemine ait spazmlar gibi üst ve alt solunum
yollarına ait alerjik belirtiler ortaya çıkabilmektedir.
Gastrointestinal Sistem (Sindirim Sistemi): Besin
alerjisine bağlı olarak sindirim sistemine bağlı bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal ve karında şişkinlik gibi
33
Tabiat ve İnsan
belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Sebze ve meyvelere
ait polenlere duyarlı olan kişilerde bunların yenmesinden kısa bir süre sonra ağız, dil, dudak, damak ve
boğazda kaşıntı, yanma ve ödem şeklinde kendisini
gösteren oral alerji belirtileri ortaya çıkabilmektedir.
Dolaşım Sistemi: Besin alerjilerinin dolaşım sistemindeki önemli etkileri damarlar üzerinde görülmektedir. Kılcal (kapiller) damarların daralması sonucu oluşan kızarma ve damar geçirgenliğinin artması
sonucu oluşan kabartı ve şişme en önemli belirtilerdir (Şekil. 4).
Anafilaksi: Anafilaksiye neden olan besinler arasında ençok yer fıstığı, balık ve kabuklu deniz hayvanları
yer almakla birlikte tüm besinler bu olaya neden olabilmektedir. Anafilaksi, tüm vücudu etkileyebilen ani
gelişen alerjik bir olaydır. Örneğin bazı besinlerin alınımından sonraki 2-4 saat içinde egzersiz yapılması,
anafilaksiyi meydana getirebilmektedir. Bu ani alerjik
reaksiyon astım hastalarında ise ölümcül olabilecek
sonuçları doğurabilmektedir.
Şekil. 4 Alerjik reaksiyonlar sonucu oluşan belirtiler
ALERJİK REAKSİYONA NEDEN OLABİLEN ÖNEMLİ
BESİN GRUPLARI
Besin alerjisi genelde her tip besin maddesine bağlı
olarak görülebilmesine rağmen, özellikle bazı besinler alerjik reaksiyonların ortalama %90’ından sorumludur (Şekil. 5).
Yer fıstığı ve kabuklu yemişler: En sık görülen besin
alerjisi tiplerinden birisidir. Hayati tehlike yaratabilecek alerjik reaksiyonlara sebep olabilmektedir. Bu tip
reaksiyonların oluşmaması için fıstık ve fıstık ürünleri
ile kabuklu yemişler tüketilmemelidir. Besinsel ürünlerin içerikleri kullanım öncesi dikkatli şekilde okunmalıdır.
34
Süt: Süt alerjisi özellikle bebeklerde ve çocuklarda
inek sütüne karşı ortaya çıkmaktadır. Süte bağlı alerjik reaksiyonlar hafif seyredebileceği gibi ağır anafilaktik şok şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Aynı
şekilde süte bağlı alerjik reaksiyonların önlenmesi
için süt tüketilmemeli ve besinsel ürünlerin içerikleri
kullanım öncesi dikkatli okunmalıdır. Yeni doğanların
inek sütü tüketimi konusunda ise doktor önerilerine
uyulmalıdır. Süt alerjisinin, laktoz intöleransı ile karıştırılmaması gerekir. Süt alerjisi immün sistemde özel
bir proteine karşı gösterilen tepkidir. Laktoz intöleransı ise immün sistemi etkilememektedir. Laktoz
intöleransı olan kişilerde süt ve süt ürünlerinde bulunan laktozu parçalayan laktaz enzimi salgısındaki
eksiklik ya da yokluk, bu ürünleri sindirememelerine
neden olur.
Yumurta: Yumurta alerjisi de özellikle çocuklarda sık
görülen bir alerji çeşididir. Alerjik proteinlerin sadece
yumurta akında bulunmasına rağmen, alerji olanların yumurta sarısını da tüketmemesi gerekmektedir.
Bunun nedeni çapraz iletişim sonucu yumurta beyazının sarısından tamamen ayrılamamasıdır.
Buğday: Buğday alerjisi özellikle üç yaşından itibaren
ortaya çıkan bir alerji çeşididir. Buğday alerjisi gluten
intöleransı veya çölyak hastalığı ile karıştırılmamalıdır. Çölyak hastalığında ince bağırsakta glutene karşı
bir immün reaksiyon gelişimi söz konusudur. Tedavi
edilmediğinde yetersiz beslenme ve bağırsak hasarı gibi ciddi sonuçlara sebep olabilmektedir. Çölyak
hastası olan kişiler buğday, arpa, çavdar ve yulaf da
bulunan gluten tüketiminden kaçınmalıdır.
Soya fasulyesi: Bu besin maddesinden kaynaklanan
alerjik reaksiyon daha çok bebek ve çocuklarda görülmektedir. Soya fasulyesine bağlı alerji bebeklik
döneminde başlar ve üç yaşına kadar olan süreçte
gelişme gösterir. Çocukların büyük bir çoğunluğunda ise on yaşına kadar olan sürede ise azalma göstermektedir. Soya fasulyesine bağlı olarak ortaya çıkan
alerjik reaksiyonlar hafif şiddette olabildiği gibi ciddi
anafilaktik şoklar oluşturacak kadar ileri düzeyde de
olabilmektedir.
Balık: Balık ve balık ürünlerine bağlı alerjik reaksiyonlar yaşam boyu devam etmekte olup, şiddetli
anafilaktik şoklara da neden olabilmektedir. Yetişkin
bireylerde görülme oranı yaklaşık %40’dır. Özellikle
Tabiat ve İnsan
somon balığı, ton balığı ve pisi balığı alerjiyi oluşturan balık türlerindendir. Bu alerjik reaksiyonun önlenmesi için ise hiç şüphesiz balık ve balık ürünlerinin tüketilmesinden kaçınılmalıdır.
KAYNAKLAR
Kabuklu deniz ürünleri: Bu grup besinlerden kaynaklanan alerjilerin kişide ilk görüldüğü dönemler
genelde yetişkinlik dönemidir (%60). Yaşam boyu
devamlılık gösterir. Bu grup alerjik reaksiyonlarda,
diğer besin gruplarında olduğu gibi şiddetli anafilaktik şoklar meydana gelebilmektedir. Genelde ıstakoz,
karides ve yengeç türleri alerjik reaksiyona neden
olmaktadır. Kabuklu deniz ürünlerine bağlı alerjik
reaksiyonlar balık alerjisi ile aynı değildir. Diğer bir
ifadeyle kabuklu deniz ürünlerine karşı alerjisi olan
bir kişinin balık alerjisi olmayabilir.
271-281.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, besinlerin sebep olduğu
her türlü olumsuz etkiyi besin alerjisi olarak tanımlamak doğru değildir. Genelde besinin kendisinin ya
da besinlerle birlikte alınabilecek başka etkenlerin,
immünolojik ya da immünolojik olmayan mekanizmalarla meydana getirebileceği her türlü anormal
sonucu besin reaksiyonları başlığı altında toplamak
doğru olur. Buna göre besin reaksiyonlarını dört grup
altında toplayabiliriz. Birinci grup herhangi bir alerjenin ve immün sistemin aşırı reaksiyonunun söz konusu olmadığı diğer mekanizmalarla oluşan, anormal
cevapların bulunduğu “besin intöleransı”, ikinci grup
ise immünolojik yani savunma sistemi aracılığıyla (IgE
etkili ya da etkisiz) besinlere gösterilen aşırı duyarlılık
reaksiyonları diğer bir ifadeyle “besin alerjisi” dir.
MALE, D., BROSTOFF, J., ROTH, D.B., ROITT, I. 2008. İm-
ANDREAS, L.L., PAUL, P.C. 2000. Allergy and other diverse reactions to seafood. ACI International, 12(6):
LEMANSKE, R.F., BUSSE, W.W. 2010. Asthma. Clinical
expression and molecular mechanisms. Journal of
Allergy and Clinical Immunology, 125: 95-102.
LOPATA, A.L., O’HEHIR, R.E., LEHRER, S.B. 2010. Shellfish allergy. Clinical and Experimental Allergy, 40(6):
850-858.
münoloji. Palme Yayıncılık, Ankara, 423-493.
MARKO, K., SEPPO, S., HEIKKI, A. 2001. Probiotics in
primary prevention of atopic disease: A randomised
placebo-controlled trial. Lancet, 357: 1076-1079.
SAVAGE, J.H., KAEDING, A.J., MATSUI, E.C., WOOD,
R.A. 2010. The natural history of soy allergy. Journal
of Allergy and Clinical Immunology, 125, 683-686.
SAVAGE, J.H., MATSUI, E.C., SKRIPAK, J.M., WOOD, R.A.
2007. The natural history of egg allergy. Journal of
Allergy and Clinical Immunology, 120(6): 1413-1417.
SICHERER, S.H., MUMOZ-FURLONG, A., SAMPSON,
H.A. 2004. Prevalence of seafood allergy in the US
determined by a random telephone survey. Journal
of Allergy and Clinical Immunology, 114(1): 159-165.
SKRIPAK, JM., MATSUI, E.C., MUDD, K., WOOD, R.A.
2007. The natural history of IgE-mediated cow’s milk
allergy. Journal of Allergy and Clinical Immunology,
120(5): 1172-1177.
WESLEY, B.A., JOHN, J. 1998. Mechanism of food allergy. Medscape Pulmonary Medicine, Food Allergy,
Şekil. 5 Alerjik reaksiyona neden olan önemli besin grupları
BMJ, 316: 1299-1302.
35
Tabiat ve İnsan
TÜRKİYE’DE B GRUBU HAYVANAT BAHÇELERİNDEN
AYDIN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ NAZİLLİ SÜMER
PARKI HAYVANAT BAHÇESİNİN ZOOLOJİK
BAKIMDAN ARAŞTIRILMASI
THE ZOOLOGIC RESEARCH OF AYDIN METROPOLITAN
MUNICIPALITY NAZİLLİ SÜMER PARK ZOO WITH B GROUP
LICENSE IN TURKEY
Yrd.Doç.Dr. Ahmet Selçuk ÖZEN
Mehmet GÜNDÜZ
İlker URUK
Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Biyoloji bölümü, Evliya Çelebi kampüsü,
4300 Kütahya.
Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Biyoloji bölümü, Evliya Çelebi kampüsü,
4300 Kütahya.
Aydın Büyükşehir Belediyesi Sümer Parkı Hayvanat Bahçesi, Aşağı Nazilli Aydın
36
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Bu çalışmada, Türkiye’deki B grubu ruhsata sahip olan
In this study, The Aydın Metropolitan Municipality,
Hayvanat Bahçelerinden, Aydın Büyükşehir Belediyesi
The Nazilli Sümer Park Zoo, one of the zoos in Turkey
Nazilli Sümer Parkı Hayvanat Bahçesinin zoolojik yön-
having B group license, is preliminarily studied by zo-
den etüdü ortaya konmuştur. Bu kuruluşa ait bilgiler,
yapılan gözlem, görüşme ve yerinde tutulan kayıtlara
dayanmaktadır. Hayvanat bahçesi, ilk kez 2006 yılında
kurulmuş ve 2012 yılında halka açılmıştır. Park içerisinde, 2000 metre karelik bir alana tesis edilen Hay-
ological criterias. The data about this institution are
based on observations, interviews and recordings on
place. The zoo is established first in 2006 and opened
its doors to public in 2012. The 2000-square-meter
vanat bahçesinde,18 türe ait 124 hayvanın barındığı
zoo is established inside the park and 124 animals,
tespit edilmiştir. Bu türlerden Cervus dama (Ala ge-
belonging to 18 species, lives. The species like Cervus
yik) ve Pelecanus anocratalus (Ak pelikan) gibi türler,
dama (Red Deer) and Pelecanus anocratalus (Great
Türkiye’nin zooçeşitliliğinden olup korunmakta ve
White Pelican) belonges to Turkish zoodiversity and
IUCN’nin kırmızı listesinde az endişeli türler kategori-
are protected and they are inside the category of
sinde yer almaktadır. Yapılan gözlemlerde, Hayvanat
less concern in the IUCN red list. According to our
bahçesindeki hayvanların refah (gönenç) düzeylerinde kaygı verici herhangi bir olguya rastlanılmamıştır.
Ancak, hayvanların biyolojik verimlilikleri ön planda
tutularak, zoolojik ilkeler çerçevesince ve kuruluş misyonuna daha uygun olarak yapılması gerekli olan faaliyetler, öneriler halinde bu çalışmada kaydedilmiştir.
Anahtar kelimeler: Hayvanat bahçesi, B grubu ruhsatlı, Nazilli, Aydın.
GİRİŞ
İnsanlar, yaşadığı doğal ortamlardan soyutlanarak
beton ve demir yığınlarından oluşturduğu ve adına
kentsel yaşam dediği serüveninde, ekosistemdeki
paydaşları olan hayvanlarla ilişkilerini ihmal etmiştir. Zaman ilerledikçe de yalnızlaşmış ve bir çok psi-
observations, there is no findings of worrisome cases
of welfare (prosperity) levels of animals in the zoo.
However, focusing on the biological productivity and
in the frame of zoological principles and in compliance with the establihment mission, we proposed what
should be done.
Keywords: Zoo, B group license, Nazilli, Aydın.
ğada onlara vermiş olduğu zararı, yarara dönüştürmektir. Bu yan amaç çerçevesince, hayvanların hayvanat bahçeleri vasıtasıyla kent yaşamına sokulması
18. yüzyılda başlamıştır. Dünyanın en eski ve halka
açık olan Hayvanat bahçesi, 1752 yılında Viyena’da
kurulan Schönburunn Hayvanat Bahçesidir [1].
kobiyolojik problemlerin kendinde yerleştiğini fark
Başlangıçta, merak duygusu ve koruma güdüsüyle
etmiştir. Bu problemler arasında en dikkat çekici
açılan Hayvanat bahçeleri, günümüzde farklı görev-
olanlar ise sevgi duygusundaki erozyon ile merak
leri yerine getirmenin heyecanını yaşamaktadır. En
duygusundaki patlamadır. Problemin çözümünü
önemli görevleri; doğayı insana hatırlatma, çocuk
de kendince sağlamış ve bunun için iki aşamalı bir
yaşta hayvan sevgisini kazandırma, eğlence ve regre-
tedaviye geçişmiştir. Birinci tedavide, hayvanları do-
asyon ortamı sağlama, eğitim, araştırma ve belki de
ğal alanlarından alarak kentsel yaşama uydurmuş,
en önemlisi nesli tehlike altında bulunan türleri ko-
ikincisinde ise kentsel yaşama uydurulan hayvanları
ruma, yetiştirme ve gerektiğinde doğal ortamlarına
gözetlemek suretiyle merak duyusundaki patlamayı
bırakmadır. Türkiye’de ilk kez 1937 yılında halka açık
söndürmeyi ve sevgi duyusundaki erozyonu gider-
olarak İzmir’de Fuar Hayvanat Bahçesi kurulmuştur
meyi amaçlamıştır. İnsanın, bu amacı dışındaki diğer
[2]. Bunu, 1940 yılında açılan Ankara Hayvanat Bah-
bir amacı da, kentsel yaşam içerisine adapte ettiği
çesi ile 1955 yılında açılan İstanbul Gülhane Hayva-
hayvanlara koruyucu ve kollayıcı hizmet vererek, do-
nat Bahçesi takip etmiştir [3,4]. Ancak, her ikisi de
37
Tabiat ve İnsan
kapatılmıştır [5,6]. İzmir’deki Fuar Hayvanat Bahçesi,
2008 yılında Doğal Yaşam Parkına dönüştürülerek
Şasalı’da halka açılmıştır [7]. Türkiye’de, 1990 yılından
sonra Hayvanat Bahçelerinin sayıları hızla artmıştır.
Günümüzde A ve B gurubu ruhsata sahip, 25 adet
Hayvanat Bahçesi tesis edilmiştir [8]. Ruhsatlı olup
olmadıkları tespit edilemeyenlerle birlikte toplam
sayıları 35 kadardır. Bu sayı, Almanya’da 310, Fransa’da 150 ve Danimarka’da ise 11 dir [9-11]. Türkiye’nin zoolojik zenginliğine ve bunu koruma ve sürdürülebilme konusundaki kaygılara bakıldığı zaman,
Bu çalışmanın amacı, yukarda kaydedilen gerçekler ışığında zooloji, zootekni ve veterinerlik bilimleri bakımından kayda değer bir araştırma merkezi
özelliği taşıyan Aydın Büyükşehir Belediyesi Nazilli
Sümer Parkı Hayvanat Bahçesinin durumunu ortaya
koymaktır. Bu kuruluş hakkında daha önce yapılmış
olan herhangi bir bilimsel çalışma mevcut değildir.
Bu sebeple, Türkiye’de Hayvanat Bahçeleri ile ilgili bir
boşluğu doldurmak, ve hayvan refahını göz önünde
bulundurularak bu kuruluş ile ilgili önerilerde bulunmak bu çalışmanın bir diğer amacını oluşturmaktadır.
Hayvanat bahçeleri sayısının yeter derecede olduğu
söylenemez. Bu kuruluşlarla ilgili elbette eksiklikler,
hatalar ve bunlara bağlı olarak eleştirel yaklaşımlar
olabilmektedir. Ancak, bu problemler, bilimsel olarak çözülebilir niteliktedir. Hem dünyada, hem de
Türkiye’de yabanıl hayvanlar üzerindeki insan baskısı
giderek artmaktadır. Hayvanlar, bu baskının etkisiyle
doğal yaşam alanlarında, savunmasız olarak kaderlerine terk edilmiş durumda bulunmaktadırlar. Bu sebeple, pek çok tür, IUCN (Uluslararası Doğa Koruma
Birliği)’nin kırmızı listesine kaydedilmiştir. Bu olumsuz gelişmeler ışığında Hayvanat bahçelerinin amaç
ve misyonları daha da önemli olmaya başlamıştır.
Dünya genelinde bunu fark eden karar verici organlar, bir adım daha atarak bu kuruluşları, Hayvanat
Bahçeleri Birliği adı altında birleştirerek daha verimli
bir hale dönüştürmenin çabası içerisine girmişlerdir.
Ancak, Türkiye için bunu söylemek henüz erken görünmektedir. Bu bağlamda, Türkiye Hayvanat Bahçeleri Birliği henüz kurulamamıştır.
Küresel ve yerel ölçekteki zoolojik çeşitliliğin korunmasında önemli misyonları bulunmasına rağmen,
Türkiye’deki Hayvanat bahçelerinin durumu hakkın-
MATERYAL VE METOT
Bu çalışmada, 5119 sayılı kanunun 22. Maddesine
dayanılarak hazırlanan ve 11.08.2007 tarih ve 26610
sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren
Hayvanat Bahçeleri ile ilgili yönetmeliğe göre, B
gurubu ruhsata sahip, Aydın Büyükşehir Belediyesi
Nazilli Sümer Parkı Hayvanat Bahçenin zoolojik araştırılması kaydedilmiştir. Elde edilen bilgiler, 2015 yılı
Mart ve Nisan aylarında Hayvanat bahçesinde yapılan gözlemlere, tutulan kayıtlara, yetkililerle yapılan
görüşmelere ve resmi belgelere dayanmaktadır. Tür
listesi formunda kaydedilmiş olan türlerin teşhisleri
ve isimleri, literatür kayıtları gözönünde tutularak
tarafamızdan kontrol edilerek kaydedilmiştir. Barındırılan 18 hayvan türünün sıralaması, bağlı oldukları
classis (sınıf )’ler esas alınarak basitten gelişmişe doğru sıralanmıştır. Türlerin sahip oldukları birey, eşey
ve yavru sayılarının yanı sıra yayılış gösterdikleri zoocoğrafik bölgeler ile koruma statüleri ve Hayvanat
bahçesindeki barınakların genel özellikleri bu makalede kaydedilmiştir.
da son 46 yılda, kayda değer bir akademik çalışma
tespit edilememiştir. İlk kez, 1955 yılında Alman araştırıcı Kumerleove, Ankara Hayvanat Bahçesi Hakkında bir çalışma kaydetmiştir [12]. Bunu, 1969 yılında
BULGULAR
Bunlardan başka, Yüksek lisans tezi seviyesinde, Ge-
Hayvanat bahçesi ilk olarak 2006 yılında, Nazilli Belediyesi Sümer Parkı Hayvanat Bahçesi adıyla, Nazilli
(Aydın) Belediye başkanı Esat Ergüler tarafından kurulmuştur. Daha sonra, 1 Eylül 2014 tarihinde, kuru-
diz (Kütahya) Hayvanat Bahçesinin İncelenmesi hak-
luşun adı Aydın Büyükşehir Belediyesi Nazilli Sümer
kında bir çalışma daha bulunmaktadır [14].
Parkı Hayvanat Bahçesi olarak değiştirilmiştir. Sümer
Türkiye’deki Hayvanat Bahçelerinin Durumu ile ilgili
yapmış olduğu diğer bir çalışması izlemiştir [13].
38
Tabiat ve İnsan
Mahallesi, Sümer Regreasyon Alanı, Aşağı Nazilli,
Aydın adresinde yer almaktadır. Sorumlusu, veteriner hekim İlker Uruk olup ilgili yönetmeliğe göre,
22.10.2012 tarihinde B gurubu ruhsata sahip olmuştur [8]. Ruhsat sahibi, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı, Özlem Çerçioğlu’dur.
Sümer Parkı, 178.000 m2 lik bir alana tesis edilmiştir.
Hayvanat bahçesi ise bu parkın yaklaşık 2000 m2 lik
bir bölümüne, 12 kenarlı geometrik bir şekil üzerine
kurulmuştur. Giriş bölümünün solunda yönetici bürosu (36 m2) ve sağında ise personel bürosu (36 m2)
yer almaktadır. Giriş bölümünden hemen sonra, sağlı
sollu tesis edilmiş ve sadece birer köşeleriyle teması
olan ikişerli, dört ünite halinde barınaklar bulunmaktadır. Bir barınak, sundurmasıyla birlikte 60 m2 alana
sahiptir. Hayvanat bahçesinin merkezinde, büyük
çapı 14 m, küçük çapı 6 m olan elipsoid şekilli büyük
bir havuz ile arka kısmında 28 m2 lik dikdörtgen şekilli küçük bir havuz bulunmaktadır. Arka bölümün
sol tarafında 64 m2 lik bir barınak ünitesi daha tesis
edilmiştir. Barınaklardaki kapalı alanların duvarları
beton ve taşla örülmüş olup çatıları da su geçirmez
özelliktedir. Büyük havuzun sağ tarafında ve hayvanat bahçesinin sınırına yakın olarak konumlanmış,
kanatlı hayvanlar ünitesi bulunmaktadır. Ziyaretçilerin gezindikleri zeminin parke taşlarla kaplanmış olduğu ve bitki örtüsü bakımından boyları 10 metreyi
aşan çam ağaçlarının hakim olduğu tespit edilmiştir.
Ağaçlarının taç kısmının, yaz mevsiminde hayvanlara
gölgelik yaptığı ve serinlenmelerine yardımcı olduğu
kaydedilmiştir (Şekil 1).
Şekil 1. Nazilli Sümer Parkı Hayvanat Bahçesi.
Yönetim kadrosunda 1 veteriner, 1 büro görevlisi, 4
güvenlik personeli ve 5 işçi olmak üzere toplam 11
personel görev yapmaktadır.
Kuruluşun misyonu: İnsanoğlunun geleceğinin yaygın ve etkili bir çevre koruma eğitimine bağlı olduğu
gerçeğinden hareketle, hedef kitlesi olan ilköğretim
okulu öğrencilerine canlıları tanıtmak amacıyla yoğun bir eğitim sunmaktır. Bu eğitim, Hayvanat bah-
çesinin eğitimcileri aracılığıyla gerçekleşmektedir.
Eğitimciler, kuruluşun girişinde ziyaretçi gruplarını
karşılayarak eğitim faaliyetini başlatmakta, gösteri
ve eğitim merkezlerinde sürdürmektedirler. Gösteri
merkezinde, yaban hayatını konu alan video, CD ve
DVD gösterileri yapmak ve bunun sonucunda soru
cevap biçiminde tartışmaları yapmak, ziyaretçilere
temel bilgiler sunmak, panolar aracığıyla hayvan türlerinin genel özelliklerini ortaya koymaktır [15].
39
Tabiat ve İnsan
Kuruluşun amacı: Halka, yerli ve yabancı hayvanları
tanıtmak ve özelliklerini öğretmek, hayvan ve doğa
sevgisini aşılamak öğrencilere evcil ve yabani hayvan türlerini canlı olarak göstermek suretiyle pratik
bilgilerle okullar için canlı laboratuvar rolünü üstlenmek, Türkiye’de ve dünyada nesli tükenmekte olan
hayvanları üreterek yok olmalarını önlemek ve halka
regreatif bir ortam sunmaktır [15].
bilirler ve kuluçkaya yatırlar [17]. Yayılış gösterdiği
zoocoğrafik bölge oriyantaldir [17]. Bu hayvan, IUCN’nin kırmızı listesinde, savunmasız türler kategorisinde yer almaktadır [18]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir.
Hayvanat bahçesinde tespit edilen türler sistematik
sırada aşağıda kaydedilmiştir.
Iguana iguana (Linnaeus, 1758)
Yeşil iguana adı verilmektedir. Bir erkek birey barındırılmaktadır. Bu türün erişkin bireyleri 2m boyuna ve
9 kg ağırlığına erişebilmektedirler. Otçul bir türdür.
Varanus comodoensis (Komodo ejderi)’den sonra
dünyanın en büyük kertenkelesidir (Şekil 2). Yayılış
gösterdiği zoocoğrafik bölgeler, Neoarktik ve Neotropik’dir [16]. Türkiye’de yayılış göstermezler. Iguana
genusuna bağlı bir de, I. delicatissima (Batı hint iguanası) türü vardır. Iguana ıguana, IUCN’nin kırmızı
listesinde nesli tehlikedeki türler listesinde bulunmamaktadır.
Şekil 3. Phyton molorus bivittatus (Asya kaya pitonu).
Crocodylus acutus Cuvier, 1807
Amerikan timsahıdır. Bir erkek birey barındırlmaktadır. Türün yetişkin biriylerinde boy 4m, ağırlığı ise
382 kg olabilmektedir (Şekil 4). Yayılış gösterdiği zoocoğrafik bölgeler, Neoarktik ve Neotropik’tir [19].
Nesilleri koruma altında olup IUCN’nin kırmızı listesinde savunmasız türler kategorisinde olup CITES’in
EK-I listesinde yer almaktadır [20]. Türkiye’de yayılış
göstermemektedir.
Şekil 2. Iguana ıguana.
Şekil 4. Crocodylus acutus (Amerikan timsahı).
Phyton molorus (Linnaeus, 1758)
Hint pitonu veya Asya kaya pitonu adı verilmektedir.
Struthio camelus Linnaeus, 1758
Bir dişi birey barındırlmaktadır. Hayvan, Phyton mo-
Afrika deve kuşudur. Bu tür, Struthio genusunun (cin-
lorus bivittatus alt türündendir. Renk mutasyonuna
sinin) tek türüdür. Yetişkin bir erkek ve bir dişi birey
uğramış ve albino özellik kazanmıştır (Şekil 3). Hay-
barındırılmaktadır. Dünya’nın en büyük kuş türüdür
vanın bağlı bulunduğu alt tür (ırk), 7 m uzunluğa ve
(Şekil 5) . Yayılış gösterdiği zoocoğrafik bölge, Etyop-
90 kg ağırlığa erişebilmektedir. Zehirsiz olup avlarını
ya’dır [21]. Beş alt türü (ırkı) yaşamaktadır. Bunlar; S. c.
sıkarak öldürürler. Dişi bireyler, 100 yumurta bıraka-
molypdophanes (Somali deve kuşu), S. c. massaicus
40
Tabiat ve İnsan
(Doğu Afrika deve kuşu), S. e.ausralis (Güney afrika
deve kuşu), S. c. syriacus (Orta doğu deve kuşu) ve S.
c. camelus (Güney afrika deve kuşu) olup S. c. syriacus’un nesli 1966 yılında yok edilmiştir [22]. Yayılış
coğrafyası en geniş olan S. c. camelus’tur. Hayvanat
bahçesindeki bireyler de S. c. camelus alt türündendir. Bu tür, IUCN ‘nin kırmızı listesinde, az endişeli tür
kategorisinde bulunmaktadır [23]. Ayrıca, CITES’in
Ek-I listesinde de korunan türler arasında yer almaktadır [24].
Şekil 5. Struthio camelus(Afrika deve kuşu), solda erkek, sağda dişi
Pavo cristatus Linnaeus, 1758
Hint mavi tavus kuşudur. Dört erkek, dört dişi ve
bir yavru birey barındırılmaktadır. Oriental bölgede
yayılış göstermektedir [30]. Aynı genusa bağlı Pavo
muticus (Yeşil tavus kuşu), yüz bölgesini tamamen
çevreleyen ve parçasız olan beyaz yama rengiyle P.
cristatus’dan ayrılır. P. cristatus, IUCN’nin kırmızı listesinde yer almakta ve nesli az endişe veren türler kategorisinde bulunmaktadır (Şekil 6) [31]. Türkiye’de
yayılış göstermemektedir.
Şekil 6. Pavo cristatus (Hint mavi tavus kuşu).
birey.
Columba livia Gmelin, 1789
Palecanus onocratalus Linnaeus, 1758
Büyük ak pelikan veya Beyaz pelikan diye isimlendirilir. Bir erkek birey barındırılmaktadır. Yayılış zoocoğrafyası, Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Palearktik başta olmak üzere etyopya ve oriyantal’ dir [25].
Türkiye’de aynı genusa bağlı bir de Pelecanus crispus
(Tepeli pelikan) yayılış göstermektedir [26]. Ak pelikan, IUCN’nin kırmızı listesinde, az endişeli türler kategorisinde yer almaktadır [27].
Kaya güvercinidir. Bu türün Columba livia domestica
(Evcil güvercin) alt türü (ırkı)’nün iki varyetesine ait
20 erkek ve 20 dişi birey barındırılmaktadır. Columba
livia, palearktik, etyopya ve oriental zoocoğrafik bölgelerinde yayılış göstermektedir [32]. IUCN’nin kırmızı listesinde az endişe veren türler kategorisinde yer
almaktadır [33].
Ara ararauna (Linnaeus,1758)
Chyrsolophus pictus (Linnaeus, 1758)
Altın sülün adı verilmektedir. Bir dişi birey barındırılmaktadır. Oriental zoocoğrafik bölgesi içerisindeki
merkezi Çin’de yayılış göstermektedir [28]. IUCN’nin
kırmızı listesinde yer almakta ve nesli az endişe veren
türler kategorisinde bulunmaktradır [29]. Türkiye’de
yayılış göstermemektedir.
Sarı-Mavi Amerikan papağanı adı verilmektedir. Türün göğüs, karın ve kuyruk altı bölgeleri sarı ya da
kırmızı olmak üzere iki formu bulunmaktadır. Neotropik zoocooğrafik bölgesinde yayılış göstermektedir [34]. İki adet birey barındırılmaktadır. IUCN’nin
kırmızı listesinde, nesli az endişe veren türler kategorisinde bulunmaktadır [35]. Ayrıca, CITES’in EK-II
listesinde korunan türler arasında da yer almaktadır
[34]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir.
41
Tabiat ve İnsan
Procyon lotor (Linnaeus, 1758)
Rakun diye isimlemlendirilir. Üç erkek birey barındırılmaktadır. Küçük pandagiller (Procyonidae) ailesindendir. Bu türe bağlı olan üç alt tür, Neoarktik
zoocoğrafik bölgesinde yayılış gösterir [36]. IUCN’nin
kırmızı listesinde nesli az endişe veren türler kategorisindedir [37]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir.
Dolichotis patagonum (Zimmermann, 1780)
Patagonya kobayıdır. Dört erkek ve dört dişi birey
barındırılmaktadır. Yanlışlıkla tavşan adı altında tanımlanmaktadır. Oysa, patagonya kobayı, kemiriciler (Rodentia) ordosu ve kobaygiller (Caviidae) ailesindendir. Neotropik zoocoğrafik bölgesinde yayılış
gösterir [38]. IUCN’nin kırmızı listesinde nesli yakın
tehdit altında olan türler kategorisindedir [39]. Türkiye’de yayılış göstermemektedir.
1966 yılında yedi bireyle başlatılan koruma çalışmaları sonucunda, 2012 yılında populasyonu 87 bireye
ulaşmıştır [42]. IUCN’nin kırmızı listesinde az endişeli
türler kategorisindedir [43].
Capra hircus Linnaeus, 1758
Evcil keçi olarak isimlendirilmektedir. Eş anlamlı
(synonym) adı, Capra aegagrus hircus’tur. Hayvanat
bahçesinde, iki dişi ve üç erkek birey barındırılmaktadır. Genelde kıl renkleri siyah ve bazen de farklı renklerde olabilmektedir. Yayılış gösterdiği zoocoğrafik
bölge Palearktik’tir. Bu bölge içerisindeki gen merkezinin Anadolu ve Orta İran olduğu kaydedilmiştir. Barındırılan keçiler, Afrika cüce keçisi varyetesindendir.
Ovis ammon (Linnaeus, 1758)
Yabani at türüdür. Hayvanat bahçesinde, bu türe
bağlı bir ırk (form) olan midilli atından 1 dişi ve 3
erkek birey barındırılmaktadır. Midilli atlarının, shetland, izlanda ve Norveç varyeteleri yaygındır.
Yaban koyunu’dur. Altı dişi, onbir erkek ve dört yavru
olmak üzere toplam 21 birey barındırılmaktadır. Hayvanların, Ovis ammon aries alt türünün Kamerun varyetesi olduğu tespit edilmiştir. Ovis ammon, palearktik bölgede yayılış göstermektedir. Bu tür, IUCN’nin
kırmızı listesinde nesli yakın tehdit altında bulunan
türler kategorisinde yer almaktadır.
Axis axis (Erxleben, 1777)
Chlorocebus aethiops (Linnaeus, 1758)
Benekli geyik veya çital adı verilir. Beş dişi, iki erkek
ve iki yavru birey barındırılmaktadır. Oriental bölge’de yayılış göstermektedir [40]. Türkiye’de yayılış
göstermezler. IUCN’nin kırmızı listesinde, nesli az endişe veren türler kategorisindedir [41].
Afrika yeşil maymunu veya vervet adı verilmektedir.
Bir dişi bir erkek birey barındırılmaktadır. Yayılış gösterdiği zoocoğrafya, etyopya’dır [41]. IUCN’nin kırmızı listesinde, nesli az endişeli türler kategorisindedir
[45].
Cervus dama Linnaeus, 1758
Macaca mulatta (Zimmermann, 1780)
Alageyik’dir. İki dişi bir erkek birey barındırılmaktadır. Türkiye’nin de içinde yer aldığı zoocoğrafik bölge
olan Palearktik bölgede yayılış gösterir. Aynı genusa bağlı bir de C. elaphus (Kızıl geyik)’da Türkiye’nin
zooçeşitliliğindendir. Her iki türün de nesli tehlike
altında olup korunmaktadırlar. Avlanılması yasak
türlerdir. Cervus dama (Ala geyik), Türkiye’de sadece Antalya ili Düzlerçamında yayılış göstermektedir.
Makak maymunu, Rhesus maymunu veya Hint şebeği
adı da verilmektedir. Oriental bölgede yayılış gösterir
(Şekil 7) [46]. Sadece bir dişi birey barındırılmaktadır.
Bu tür, insan kan gruplarının ortaya çıkarılmasında
önemli bir özelliğe sahiptir. Kan gruplarındaki “Rh”
ifadesi, bu türün eski genus adı olan Rhesus’un ilk iki
harfinden alınmıştır. IUCN’nin kırmızı listesinde, nesli
Equus caballus Linnaeus, 1758
42
az endişeli türler kategorisinde yer almaktadır [47].
Tabiat ve İnsan
geyik) gibi Türkiye’de ve dünyada nesli tehlike
altındaki olan türlerin çoğaltılmaları için aktif
çaba sarf edilmelidir. Bu çabalar için gerekli olan
insan, bilgi ve finansman açığı giderilmelidir.
4- Yaban hayvanları konusunda uzman olan bilim
insanlarıyla bilgi paylaşımı hızlandırılmalıdır. Uzman kişiler davet edilmelidir. Akademisyenlerin
tez konusu seçimlerinde Hayvanat bahçelerini
göz önünde bulundurulmaları sağlanmalıdır.
Şekil 7. Macaca mulatta (Makak maymunu, Rhesus maymunu, Hint
şebeği).
TARTIŞMA VE SONUÇLAR
Hayvanat bahçesi gelişme aşamasında bulunmaktadır. Barındırmış olduğu hayvan türlerinin refahını
ön planda tutarak misyonunu ve amacını yerine getirme gayreti içerisinde bulunduğu tespit edilmiştir.
Herhangi bir finansman sıkıntısı bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, yapılması gerekli olan faaliyetlerle
ilgili şu öneriler yapılabilir.
1- Hayvanların gezindiği açık alanlardaki zeminin
yapısı toprak olduğu için yağışlı mevsimlerde
çamura dönüşmektedir. Bu durum, hayvanların
refah düzeylerinde sıkıntılara sebep vermektedir. Bu sebeple, kuruluşun, su drenaj kanalları ile
alt yapısını gözden geçirmesi gerekmektedir.
2- Hayvan türlerinin davranış biyolojilerinin, üreme
iç güdülerinin ve sosyal dürtülerinin verimliliğini
sağlamak için tek halde bulunan bireyler ile aynı
eşeydeki bireylerin yanına, uygun sayıda birey
veya eşeydeki hayvanlar temin edilerek bırakılmalıdır. Böylece, türlerin nesillerinin sürdürülebilirliliği sağlanmalıdır.
5- Hayvanat bahçesinde istihdam edilmek üzere,
kuş ve memeli hayvanların ekolojisi, biyoloji
ve etoloji ile ilgili konularda yüksek lisansını tamamlamış biyologlara ve diyet tespiti için zooteknistlere de görev verilmelidir.
6- Hayvanat bahçesine giriş yapan ziyaretçilerin
sayıları kaydedilmelidir. Bir anket formu vasıtasıyla ziyaretçilerin Hayvanat Bahçesi hakkındaki
görüşlerinin sürekli olarak değerlendirilmesi yapılmalıdır.
7- Ziyaretçilere hayvan barınaklarına çok yakın temasta bulunmamaları gerektiği konusunda yeterli uyarılar yapılmalıdır.
Hayvanat bahçeleri, hayvan türlerinin biyoekolojik
ve davranış özelliklerinin ortaya çıkarılmasında aranılan birer araştırma merkezi hükmündedir. Türkiye’de
bu merkezlerden yeterinde yararlanılmamaktadır.
Öncelikle, bu kuruluşların sahip olduğu zoolojik hazineler kamuoyuna tanıtılmalıdır. Böylece, yerel veya
küresel düzeyde zoolojik çeşitliliğe dair sırların çözülmesi ve bu bilgilerin insanın biyolojik verimliliği için
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Türkiye’deki Hayvanat bahçeleriyle ilgili bilimsel çalışmalar teşvik edilmeli ve bu kuruluşların Türk halkındaki
imajı değiştirilmelidir.
Teşekkür: Bu çalışmanın yapılmasında gerekli izni
veren ve özveri gösteren Aydın Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Daire Başkanlığına teşekkür ederiz.
3- Mevcut bulunan türlerin populasyon yapıları
gözden geçirilmeli, özellikle Cervus dama (Ala
43
Tabiat ve İnsan
KAYNAKLAR
[1] www.Wien.İnfo/en/sightseeg/sights/imperial/schoenbrunn-zoo (Erşim 11.5.2015)
[2] www.izmirdogalyasamparki.org.tr/Pages/Content.
aspx?id=33&mid=88 (Erşim 11.5.2015)
[3] tr.wikipedia.org/wiki/Atatürk_Orman_Çiftliği_Hayvanat_Bahçesi (Erşim 11.5.2015)
[4] byzantiumistanbul.com/detay.asp?detayid=745
şim 11.5.2015)
(Er-
[5] tr.wikipedia.org/wiki/Atatürk_Orman_Çiftliği_Hayvanat_Bahçesi (Erşim 11.5.2015)
[6] www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=156201 (Erşim 11.5.2015)
[7] www.izmirkulturturizm.gov.tr/TR,77210/izmir-dogal-yasam-parki.html (Erşim 11.5.2015)
[8] http://www.milliparklar.gov.tr/belge/r_hayvanat_b.
doc (Erşim 11.5.2015)
[9] en.wikipedia.org/wiki/List_of_zoos_in Germany (Erişim 11.5.2015)
[10] fr.wikipedia.org/wiki/Liste_des_parcs_zoologiq
et_aquariums_de_France (Erişim 11.5.2015)
es_
[24] www.cites.org/eng/app/appendices.php (Erişim
11.5.2015)
[25] http://www.planetofbirds.com/pelecaniformes-pelecanidae-great-white-pelican-pelecanus -onocrotalus
(Erişim 25.5.2015)
[26] Anonym, 2000. Türkiye de Yaşayan Kuşlar, Milli Parklar
ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü Personeli Güçlendirme Vakfı, yayın no:001, Ankara.
[27] www.iucnredlist.org/details/22697590/0
11.5.2015)
(Erişim
[28] www.hbw.com/species/golden-pheasanat-chrysoluptus-pictus. (Erişim 11.5.2015)
[29] www.iucnredlist.org/details/22679355/0
11.5.2015)
(Erişim
[30] en.wikipedia.org/wiki/Indian_peafowl (Erişim
11.5.2015)
[31] www.iucnredlist.org/details/22679435/0
11.5.2015)
(Erişim
[32] en.wikipedia.org/wiki/Rock_dove (Erişim 11.5.2015)
[33] www.iucnredlist.org/details/22690066/0 (Erişim
11.5.2015)
[11] en.wikipedia.org/wiki/Category:zoos_in_Denmark
(Erişim 11.5.2015)
[34] www.birdlife.org/datazone/speciesfactsheet.php?ide=1547 (Erişim 11.5.2015)
[12] KUMERLEOVE, H., 1955. Ankara Hayvanat Bahçesi,
Biologi,5:111-115
[35] www.iucnredlist.org/details/22685539/0 (Erişim
11.5.2015)
[13] KUMERLEOVE, H., 1969. Türkiye hayvanat bahçeleri
hakkında, Türk Biol.Derg.,19:72-73
[36] en.wikipedia.org/wiki/Raccon (Erişim 11.5.2015)
[14] GÜNAL, A., 2003. Gediz Hayvanat Bahçesi’nin Zoolojik yönden incelenmesi, Dumlupınar Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji, Yüksek Lisans Tezi.
[15] https://www.facebook.com/pages/Nazilli-Belediyesi-Hayvanat-Bahçesi/2496636417924 25?sk=info (Erişim 11.5.2015)
[16] en.wikipedia.org/wiki/Green_iguana (Erişim
11.5.2015)
[37] www.iucnredlist.org/details/41686/0 (Erişim
11.5.2015)
[38] eol.org/pages/1038700/maps (Erişim 11.5.2015)
[39] www.iucnredlist.org/details/6785/0 (Erişim 11.5.2015)
[40] en.wikipedia.org/wiki/Chital (Erişim 11.5.2015)
[41] www.iucnredlist.org/details/41783/0 (Erişim
11.5.2015)
[17] en.wikipedia.org/wiki/Phyton_molorus (Erişim
11.5.2015)
[42] bolge6.ormansu.gov.tr/6bolge/Anasayfa/esenadasi_
alageyik_uretme_istasyonu.aspx? sflang = tr (Erişim
11.5.2015)
[18] www.iucnredlist.org/details/193451/0 (Erişim
11.5.2015)
[43] www.iucnredlist.org/details/full/42188/0 (Erişim
11.5.2015)
[19] en.wikipedia.org/wiki/Amerikan_crocodile (Erişim
11.5.2015)
[44] maps.iucnredlist.org/map.html?id=4233 (Erişim
11.5.2015)
[20] www.iucnredlist.org/details/5659/0 (Erişim 11.5.2015)
[45] www.iucnredlist.org/details/4233/0 (Erişim 11.5.2015)
[21] www.wikipedia.org/wiki/Ostrich (Erişim 11.5.2015)
[22] beautyofbirds.com/ostriches.html (Erişim 11.5.2015)
[46] maps.iucnredlist.org/map.html?id=12554 (Erişim
11.5.2015)
[23] www.iucnredlist.org/details/45020636/0 (Erişim
11.5.2015)
[47] www.iucnredlist.org/details/12554/0 (Erişim
11.5.2015)
44
Tabiat ve İnsan
IUCN Avrupa, Kuzey ve Orta Asya Bölgesel
Koruma Forumu (BKF) 14-16 Aralık 2015 tarihlerinde
Finlandiya’nın Helsinki kentinde gerçekleştirildi
Burak TATAR
TTKD Bilim ve Danışma Kurulu Üyesi
45
Tabiat ve İnsan
3
gün süren bölgesel koruma forumuna, IUCN’in
bir üyesi olan derneğimiz tarafından da katılım
sağlandı. Ülkemiz adına derneğimiz ve Orman ve Su
İşleri Bakanlığının katıldığı toplantı IUCN’in Avrupa
Bölgesel Ofisi (EURO) ve IUCN Doğu Avrupa ve Kuzey
ve Orta Asya Bölgesel Ofisi (ECARO)’nin ortak organizasyonu ile Finlandiya hükümetinin ev sahipliğinde
gerçekleştirildi. Avrupa, Kuzey ve Orta Asya’daki 41
ülkeden 250’den fazla katılımcının ağırlandığı forumda, bölgedeki çevresel tehditlere yönelik çözüm yolları tartışıldı.
BKF, katılımcılara IUCN’in mevcut programının iki
farklı bölgedeki uygulamalarını değerlendirmek ve
önümüzdeki dört yıl (2017-2020) için uygulanması
önerilen iş programının tartışılması için bir platform
sağladı. Forum aynı zamanda, katılımcıların bu yıl
1-10 Eylül tarihleri arasında Hawai-ABD’de gerçekleştirilecek olan IUCN Dünya Koruma Kongresi 2016 için
de hazırlık yapmalarına yardımcı oldu.
Forumun zamanlaması katılımcıların Avrupa’daki
Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin (SKH) uygulanması ve Dünya İklim Zirvesi Paris Anlaşmasının sonuçlarını da tartışmalarına imkan sağladı.
IUCN’in türlerin korunması ve korunan alanlar konularındaki adanmışlığına ek olarak, biyolojik çeşitlilik
kaybına son yıllarda artan olumsuz etkisi nedeniyle
sürdürülemeyen tarım uygulamaları da masaya yatırılarak, konuya özel olarak vurgu yapıldı. IUCN üyeleri aynı zamanda deniz ekosistemlerinin de daha
iyi korunması ve yönetilmesi gerektiğini düşünerek,
Avrupa denizlerinin ve derin denizlerin, kutup denizlerinin ve Akdeniz’in de özel dikkati hak ettiğini
vurguladı.
Forum, iki ayrı bölgedeki programlarda ortak ilgi
alanı olan konularda işbirliği fırsatlarının da tartışılmasına imkan sağladı. Böyle bir işbirliği çalışmasının
politika geliştirme, kapasite artırımı ve iletişimin geliştirilmesi konularına odaklanması gerektiğine vurgu yapıldı.
46
Katılımcılar aynı zamanda IUCN’in bir Birlik olarak çalışma ihtiyacı konusuna dikkat çektiler, bu anlamda
yapılan çalışmaları geliştirmek ve etkilerini en fazlaya
çıkarabilmek için üyelerin, ulusal komitelerin, komisyon uzmanlarının ve sekretaryanın birlik olarak çalışmasının önemi vurgulandı. Bu açıdan, Birliğin çalışma alanlarını genişletmek için katkıda bulunmak
isteyen üyeler, komiteler veya komisyonlar özel tematik alanlarda sorumluluk alarak bunu yapabilirler.
Konferans “Helsinki Mesajı”nın kabul edilmesi ile
sona erdi. Bu mesajda, IUCN’in Avrupa, Kuzey ve Ota
Asya bölgesindeki koruma, yönetişim ve doğa-tabanlı çözümleri üzerine öncelikleri konularına vurgu
yapıldı.
Avrupa Programının Geliştirilmesi için Tavsiyeler
IUCN’in “Tek Program” yaklaşımının bir parçası olarak, üyelerin IUCN’in Avrupa Bölgesel İş Planı 2017
-2020’yi ve bu programın IUCN’in Küresel Programına nasıl katkıda bulunabileceğini tartışabilmeleri
için üç ayrı oturum tasarlandı. Bu oturumların amacı
Avrupa Bölgesindeki üyelerin aktivitelerinin ve önceliklerinin Birliğin genel hedeflerine nasıl katkı koyacağının ve sekretaryanın üyelerin işlerine yardımcı
olabilmek için neler yapabileceğinin belirlenmesini
sağlamaktı.
Doğayı Korumak ve Değer Vermek
Bu oturumdaki tartışmalar IUCN’in biyoçeşitliliğin
korunması konusunda yaptığı çalışmalarda ortaya
çıkan genel konular, eğilimler, zorluklar ve bunların
çözümlerine odaklandı. Bu sırada doğanın maddi ve
maddi olmayan tüm yönleri ele alındı. Tartışmalar sonunda ortaya çıkan temalar;
Tabiat ve İnsan
· Biyoçeşitliliğin korunması için çok paydaşlı bir
yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır.
· Birliğin başarılarını ve aktivitelerini daha geniş
bir topluluğa duyurmak için daha çok iletişime
de derinlemesine bilgi toplamanın daha uygun
olacağı yönünde yorumlar yapılmıştır.
· Yaban hayatı ve yaban hayatı suçları ile ilgili olarak daha ortak bir yaklaşım benimsenmelidir.
ve daha etkili bilgilerin paylaşılmasına ihtiyaç
vardır.
· IUCN’in şehirlerde, yerel ve bölgesel yetkililerle
daha çok ilişki içerisine girmesi gerekmektedir.
· CITES odaklanılması gereken anahtar bir öğedir.
· Sürdürülemeyen tarım uygulamalarıyla mücadelede önceliklendirme gerekliliği vardır.
· IUCN’in korunan alan kategorileri çerçevesi fark-
· Deniz ekosistemlerinin korunması ve yönetimi
lı ülkelerde karşılaştırma yapabilmek için faydalı
konusunda gelişmeye ihtiyaç vardır. Küresel ok-
olarak düşünülmektedir.
yanus yönetimi konusunda AB vizyonuna ihtiyaç vardır.
· IUCN Ekosistemlerin kırmızı listesi özellikle ulusal seviyede geliştirilmelidir.
· Ulusal komitelerle işbirliği artırılmalı, komisyonların başarıları ve sahip oldukları bilgi yayılma-
· Daha geniş bir kitlenin IUCN’in ürünleri konu-
lıdır.
sunda (Kırmızı Liste ve Yeşil Liste) eğitilmesine
ihtiyaç vardır.
· Avrupa düzeyinde hükümetlerle bağlantı kurulmalı ve Gelişim İşbirliği Gündemini oluşturmak
için daha fazla iletişime geçilmelidir.
Doğanın Kullanımının Etkili ve Adil Yönetişimi
Bu oturum küresel politikalar bağlamında Avrupa/
AB politikalarına odaklanmıştır. Katılımcılar IUCN’in
önceliklerini doğa koruma politikaları açısından tartışmıştır. Tartışmalar sonucunda ortaya çıkan temalar;
· Üye devletlerle daha çok birlikte çalışılmalı ve
çevresel konseylerle ve bakanlarla irtibata geçilmeli, AB üyesi olmayan ülkelere de ulaşılmalıdır.
· IUCN sekretaryası, üyeler ve ulusal komitelerle
işbirliği artırılmalıdır.
İklim, Gıda ve Gelişim konularındaki küresel zorlukla-
· AB Biyoçeşitlilik Stratejisindeki 6. hedefe odaklanmayı güçlendirme
· IUCN SKH ve Aichi hedeflerinin izlenmesine
daha çok konsantre olmalıdır.
ra doğa tabanlı çözümler oluşturmak
Bu son oturum ekosistemlerin korunması, onarılması
ve kullanılması konusundaki küresel zorluklara IUCN
ve üyelerinin ne şekilde çözümler bulabileceğine
odaklanmıştır. Bunu yaparken doğa tabanlı çözümlerin nasıl uygulanabileceği, doğanın faydaları ve
· Avrupa Doğa Durum Raporunun ardından tür
sağlıklı ekosistemler sürekli göz önünde bulundurul-
seviyesine odaklanmaktansa habitat seviyesin-
muştur. Tartışmalar sonucunda ortaya çıkan temalar;
47
Tabiat ve İnsan
· Sürdürülebilir tarımı ve arazi kullanımına bağlı
gıda sistemlerini önceliklendirmek ve tarımın biyoçeşitlilik kaybı için nasıl bir etken olabileceğini
ortaya koymak
· Doğal sermayeyi devletlerin ve şirketlerin hesabına entegre etmek
· Ekosistemlerin kırmızı listesinin değerlendirmesi ve onarım için önemli alanların önceliklendirilmesi için ekosistem servislerini değerlendirmek
· 2017-2020 Avrupa Çalışma Programının orta
vadede gözden geçirilmesi izleme sonuçlarının
güçlendirilmesi için önerilmektedir.
· Avrupa Çevre Ajansıyla işbirliğini güçlendirmeye ihtiyaç vardır.
· Avrupa Programında yabanıllığın tanınmasının
geliştirilmesi gerekmektedir.
· Bern Sözleşmesi iki program bölgesi için birleştirici bir unsurdur.
· Doğa-tabanlı çözümlerin tanımını netleştirmek
· Doğa tabanlı çözümlerin faydasını daha çok vitrine koymak ve bunları cazip bir şekilde topluma
lanse etmek
· Trans-Avrupa Ağı ve Yeşil Altyapı IUCN için bir
fırsattır IUCN’in görev tanımı tam olarak yapılmalıdır.
Genel Oturum Sonrası Yapılan Tavsiyeler
· Avrupa’daki Dünya Mirası için işbirliğini güçlendir
· IUCN’in Akdeniz’deki çalışmalarını Avrupa, Kuzey ve Orta Asya ile etkili bir şekilde entegre et
· Kuzey kutup bölgesindeki doğal kaynakların
sürdürülebilir kullanımı ve biyoçeşitlilik koruma
çalışmaları öncelikli bir konudur.
· İklim ve Enerji üzerine çalışmaları güçlendirmek
için Avrupa’daki 6000’den fazla yerel yönetim
tarafından imzalanan Belediye Başkanları Anlaşması biyoçeşitlilik konusunda da yapılmak üzere
bir girişim olarak hizmet edebilir.
48
· IUCN markası daha da güçlendirilmeli ve biyoçeşitlilik konusunda daha etkili bilgiler paylaşılmalıdır.
· IUCN üyelerinin ve komisyonların Avrupa Çalışma Programına daha çok müdahil olması ilave
kaynakların ulaşılabilir olması için anahtar bir
role sahiptir.
Tabiat ve İnsan
HABERLER
Hatay Şubemizle birlikte TBMM’de ve
Bakanlıklarda ziyaretlerde bulunduk
Derneğimiz Hatay Şubemizle birlikte 28 Ocak 2016
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine bir ziyaret
gerçekleştirerek, Hatay Milletvekilleri ile görüşmelerde bulundu. Derneğimiz Genel Başkan Yardımcısı
Serap Kantarlı, Hatay Şube Başkanı Abdullah Öğünç,
dernek üyelerinden Hasan Çolak ve Bekir Kerim’in
gerçekleştirdiği ziyarette Hatay Milletvekillerinden
Mehmet Öntürk, Adem Yeşildal ve Fevzi Şanverdi ziyaret edilerek, Hatay’ın eşsiz doğası zengin tür çeşitliliği anlatıldı.
TBMM’de oldukça verimli geçen görüşmelerden
sonra Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığına atanan
Doç. Dr. Hüseyin Yayman’a hayırlı olsun ziyaretinde
bulunulup, Hatay’ın eko-turizm potansiyeli ve her yıl
Kültür ve Turizm Bakanlığınca kütüphanelere gönderilen derneğimizin Tabiat ve İnsan Dergisi hakkında
kendisine bilgi verildi.
Son olarak, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Sayın Nurettin Taş makamında ziyaret edilerek
Kırıkhan Gölbaşı gölünün uluslararası öneme sahip
sulak alan ilan edilmesiyle ilgili şubemizin bilim kurulu uzmanlarınca hazırlanan dosya Sayın Taş’a makamında teslim edildi.
Şubemiz ayrıca Genel Başkanımız Yunus Ensari’yi de
ziyaret ederek kendisine Hatay Dağ Ceylanı resmi hediye ettiler.
Dernek heyetimizi güzel bir şekilde ağırlayan Sayın
milletvekillerine, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımıza ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürümüze teşekkür ediyoruz.
49
Tabiat ve İnsan
HABERLER
Natura 2000 proje çalıştayına
katılım sağladık
Avrupa Birliği’nin finansmanıyla gerçekleştirilen ve
Human Dynamics ile Orman ve Su İşleri Bakanlığnın
beraber yürüttüğü “Natura 2000 Gerekliliklerinin Uygulanması için Ulusal Doğa Koruma Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi”nin 11-12 Şubat 2016 tarihinde
“İnsan kaynakları ve organizasyonel yapıdaki mevcut boşlukların belirlenmesi amacına yönelik ihtiyaç
analizinin hazırlanması” konulu çalıştayı düzenlendi.
Doğa Korumada Halkın Katılımı” üzerinde bilgi ve fikir alışverişinde bulunuldu. Proje uzmanları Begona
Matilla ve Blanca Ramos, İspanya’da halkın kalıtımının sağlanması ve mevcut durum hakkında bilgiler
vererek Türkiye’de bunun uygulanabilirliği tartışıldı.
Çalıştay sırasında özellikle halkın katılımının sağlanması için “empati” şartına vurgu yapıldı. Bu kapsamda Rol Canlandırma etkinliğiyle ise mevcut sorunlara
farklı bakabilme ve çözüm üretme için katılımcılara
fırsat tanındı.
Çalıştaya Bilim ve Dayanışma Kurulu üyemiz Prof. Dr.
Sadık ERiK ve derneğimiz İletişim Koordinatörü E.
Nida BÜYÜKYANBOLU katıldı. Çalıştayda “Türkiye’de
Foça
Temsilciliğimizden
kuşlara ev
Derneğimizin İzmir ili Foça Temsilcisi Hakan Oyal tarafından karlı
ve soğuk geçen kış günlerinde kuşlarında barınma ihtiyaçlarını
sağlamak amacı ile kuş evleri yaptırılarak Foça’da ağaçlara yerleştirildi.
50
Tabiat ve İnsan
51
Tabiat ve İnsan
52

Benzer belgeler