Kültür ve Sanat

Transkript

Kültür ve Sanat
Bizim İvrindi Gazetesi
Sayfa 2
Kültür ve Sanat
PKK’nın Medya Uzantıları
16/05/2016
514
Siyaset dersi ile ilgili bir hikâye
Doç.Dr.Selçuk Özdağ
Terör mücadelesini akamete uğratmak, askerin polisin moralini bozmak
için bazıları olağanüstü çaba harcıyor.Köşe yazılarında, TV
programlarında operasyonlar bağlamından çıkarılarak takdim
ediliyor.Neymiş efendim, Kürtler imha ediliyormuş, operasyonlar
Kürtlere yönelikmiş... Bunları söylemek için vicdansız olmak yetmez
aynı zamanda ahlaksız da olmak gerekir. Hatta bu bile yetmez PKK ile
aynı kaptan beslenmek gerekir.Aynı iddiaları PKK/HDP ikilisi de dile
getiriyor. Sivil vatandaşlar katlediliyor iddiasının arkasında da aynı
zihniyet yatıyor.Bugüne kadar teröre karışmayan, örgüte lojistik destek
sağlamayan hangi Kürt'e dokunulmuş, hangisi mağdur edilmiş.. Bu
iddialar Kürt kardeşlerimizi devletine milletine karşı kışkırtmak, PKK'nın
vatandaşlarımızı ayrıştırmak için yaptığı ihanete katkıda
bulunmaktır.Etnik kökenine bakılmaksızın bu ülkede her fert öteki ile
eşittir. Cumhurbaşkanlığına kadar bütün makamlar kendilerine açıktır.
Devlete kadro alınırken kimseye etnik kökeni sorulmaz. Üstelik bu,
bugüne ait bir keyfiyet değildir. Dün de böyleydi, bugün de böyledir,
yarın da böyle olacaktır...Operasyonlar Türk'ün de Kürt'ün de düşmanı
olan emperyalizmin oyuncağı PKK'ya karşıdır. Bu tip geniş çaplı
operasyonlarda bazı hataların, istenmeyen durumların olması
muhtemeldir. Ancak istem dışı meydana gelen istisnai olaylardan,
kazalardan yola çıkarak operasyonları -Kürtlere yönelik-olarak
nitelemek ihanettir.Yazık ki terör mücadelesinde hala büyük eksiklikler
var. Bir örgütü yok etmek için finans kaynaklarının, siyasi uzantılarının,
eğitim yuvalarının, medya uzantılarının tek tek ele alınıp etraflı bir
mücadele verilmesi gerekir. Bugüne kadar bu yönde tek bir adım
atılmadı. Sanki PKK'yı yok etmek yerine terbiye etmek için mücadele
ediliyor. Bu PKK'nın bir süre sonra yeniden Türkiye'nin, milletimizin
başına bela olması demektir. Paralel yapıya kayyum atayan savcılar,
yargıçlar, Emniyet mensupları niçin PKK'nın finans kaynaklarını
görmüyor? Nitekim, bazı kesimlerde bu soru sıkça soruluyor.
Yaptığımız yurt gezilerinde vatandaş daha etkili bir mücadele isteğini
dile getiriyor, artık bitirin bu işi diyor. Teröristi yok etmek sadece terörü
yok eder, bölücülüğü, ayrışmayı, parçalanma düşüncesini yok etmez.
Esas dikkatin bu noktaya verilmesi gerekir.Bu propagandaların bu
kadar çok dillendirilmesinin sebebi PKK ile aynı çizgide çok sayıda
gazetecinin, yayıncının, TV yapımcısının olmasıdır. Daha dün ceza
alan Can Dündar'ın Apo'nun belgeselini yapmak için on defa İmralı'ya
haber gönderdiğini öğreniyorsunuz. Bir bakıyorsunuz Öcalan, NTV'de
aylardır yönlendirme yapan Bekir Ağırdır'a, Cumhuriyet'ten Nuray
Mert'e selam göndermiş. Hiç ummadığınız isimlerin Öcalan'a selam ve
bağlılık mesajları gönderdiğini görüyor, hayret ediyorsunuz. Şu an TV
ve gazetelerde bu şekilde arz-ı endam eden en otuz isim var. İnsanlar
her gün bunları okuyor, bunları dinliyor ve yalan yanlış haberlerin etkisi
altında kalıyor. Deliği bir yerden tıkayıp on yerden açık bırakıyoruz.
Ondan sonra da terör ve ayrılıkçılık niye bitmiyor diye şekva ediyoruz.
Bu mücadele çok yönlü yapılmadıkça PKK'yı geçici olarak
etkisizleştirmekten öteye gitmez. Bu iş uzadıkça da daha çok ayrışır
daha çok savrulur ve daha çok kaybederiz. PKK'nın en etkili kanadı
medyadadır, ne yazıktır ki otuz yıl boyunca hep ihmal edilmiştir.
Şam'da bir medresede ilim tahsil eden bir Molla Ahmet varmış. Bir gün
memleketinden bir tanıdığı ziyaretine gelerek annesinin selamını
iletmiş. Annesi oğluna, babasının Hakkın rahmetine kavuştuğunu,
kendisinin yalnız başına kaldığını,artık oğlu yeteri kadar tahsil gördüyse
yanına gelmesini ve şu ahir ömründe oğlunun birkaç gün de olsa hayrını
görmek istediğini bildirmiş. Bu haberi alan Molla Ahmet bir tarafta
babasının ölümünden duyduğu üzüntü, diğer yanda annesinin yalnız
başına yaşayakalmasından duyduğu kaygı, koştura koştura
medresenin baş müderrisinin kapısını çalmış. Baş müderris Ahmet'e
telaşının sebebini sormuş. Aldığı kötü haberi hocasıyla paylaşan Molla
Ahmet hocasına, artık ilim tahsilini tamamlamış olduğunu, hocası ona
bir icazetname yazarsa gidip memleketinde annesinin hizmetini görmek
istediğini söylemiş. Başını biraz kaygılı kaygılı sallayarak Ahmet'i
dinleyen hocası ona, ilim tahsilini tamamladığını ama henüz ilm-i siyaset
tahsilini yapmadığını, bir yıl daha sabredip ilm-i siyaseti de öğrendikten
sonra medreseden ayrılmasının daha münasip olacağını söylemiş.
Aldığı haberin hüznünü ve şokunu henüz üstünden atamayan Molla
Ahmet talebinde ısrarcı olmuş ve hocasının yazdığı ilim icazetnamesini
de alarak düşmüş memleket yollarına.
Yolda bir Cuma günü Halep'te mola veren Molla Ahmet, Cuma namazını
kılmak için Ulucami'ye gitmiş. Namaza daha yarım saatten fazla varmış
ve bir hoca efendi vaaz etmekteymiş. Hocayı bir müddet dikkatle
dinleyen Molla Ahmet bakmış ki hocanın söylediklerinin gerçeklerle
uzaktan yakından alâkası yok. Öğrendiği yeni bilgilerin de etkisiyle
dayanamamış ve ayağa fırlamış:“Ey cemaat” diye yüksek sesle
seslenmiş. Herkes başını Molla Ahmet'e çevirmiş.“Bu hocanın” demiş,
“söylediklerine sakın inanmayın. Vallahi söylediklerinin çoğu yalan,
yanlış.” Şöyle bir sakalını kaşıyan kürsüdeki hoca:“Ey cemaat-ı
Müslim'in” demiş “bu adam var ya, neuzibillah dinden çıkmıştır. Buna bir
yumruk vuran bir yıl, iki yumruk vuran iki yıl cehennemden uzak kalır.”
diye eklemiş
.
Hocayı duyan ve günahlarından ve cehennemden korkan cemaat
kurtulma umuduyla yüklenmiş Molla Ahmet'in üstüne… Vura vura
pestilini çıkarmışlar Molla Ahmet'in. Sürüne sürüne camiden çıkan Molla
Ahmet dönmüş gerisin geriye, doğruŞam'daki hocasının yanına.
Ahmet'i gören hocası: “Ne o oğlum Ahmet sen daha gitmedin mi?” diye
sormuş. Ahmet hocasına ilm-i siyaset tahsil etmeden gitmesinin büyük
bir hata olduğunu anladığını ve müsaade ederse bu tahsili de
tamamlayıp öyle gitmek istediğini söylemiş. Molla Ahmet'i tebessümle
dinleyen hocası zaten onun geri geleceğini tahmin ediyormuş.
Başını sallayarak onu tekrar kabul etmiş medreseye
Bir yıl daha medresede kalıp ilm-i siyaseti de öğrenen Molla Ahmet
hocasının yazdığı icazetnameleri alıp tekrar düşmüş memleket
yollarına. Nihayet yine bir Cuma günü Halep'e erişmiş ve aynı camiye
Cuma namazını eda etmek üzere girmiş.Bakmış ki aynı hoca aynı
minval üzere vaaz etmekte. Bu kez sabırla dinlemişMolla Ahmet hocayı.
Vaazın sonunda hoca dua ile sözleri toplarken ayağa kalkmışve:
“Ey Cemaat-ı Müslim'in” demiş. “Siz öyle şanslı, öyle mübarek bir
cemaatsiniz ki; böyle bir hoca efendiye sahipsiniz.” Ahmet'in sözleri
kürsüdeki hocanın hoşuna gitmiş ve hoca da tebessümle sözün nereye
varacağını merak etmekteymiş.Ahmet devam etmiş: “Bu hoca efendi
öyle mübarek, öyle muhterem bir zattır ki, onun sakalından bir kılı hatıra
diye yanına alan bir yıl cenneti garantiler, iki kıl alan iki yıl.”
Bu sözleri duyan cemaat hemen hocanın önünde kuyruk olmuş ve
başlamışsakalından bir, iki, üç, beş kıl koparmaya. Hoca önce razı
olmuş ama bir süre sonra acısına dayanamamaya başlamış. Cemaatin
heves ve baskısına rağmen, hoca canının yandığını söyleyip itiraz
edecek olmuş. Ama cemaat “hocam senin canın yanıyor diye biz
cennetten mahrum mu kalalım” diyerek hücum etmiş hocanın üstüne ve
onu bir tavuk gibi yolmuş. Molla Ahmet de böylece intikamını almış.
Kıssadan hisse, Sosyal ilişkilerde, bilim, hukuk ve pozitif değerlendirme
açısından makul ve mantıklı olan bir şey siyaseten öyle olmayabilir. Bir
konuda sahip olunan doğru bilgi, sahibi için tehdide dönüşebilir, onu
kurtaramayabilir. O yüzden özellikle idarecilerin sahip oldukları bilgi ve
değerlendirmeleri toplumla paylaşırken bir de siyaseten nasıl
olur/olmalı diye düşünmeleri gerekir.
Son

Benzer belgeler