robert fısk cezayir yazıları 1992 - 2013

Transkript

robert fısk cezayir yazıları 1992 - 2013
Matbuat Yayın Grubu: 26
İyidüşün Yayınları: 8
Robert Fisk Cezayir Yazıları
Robert Fisk
Robert Fisk on Algeria: 1992 - 2003: Two decades of reportage on a tragic conflict that the West can no longer afford
to ignore.
Copyright © Independent Print Limited 2014
Eserin manevi hakları yazarına aittir.
© 2015 Kitabın Türkçe yayın hakları Independent Print Limited ile yapılan anlaşmayla Matbuat Yayın
Grubu’na aittir.
Sertifika No: 30908
Çeviren
Arzu Birkan
Editör
Timur Demirtaş
Kapak Görseli
Getty Images
Kapak Uyarlama
Samet Köse
Dizgi
Mehmet Yılmaz
Baskı ve Cilt
Alemdar Ofset ve Matbaacılık 212 544 23 09
Sertifika No: 22953
Kapak Baskısı
Ten Ofset 212 482 65 38
ISBN: 978-605-66013-7-8
İyidüşün Yayınları, Matbuat Yayın Grubu’nun tescilli markasıdır.
Bu kitabın tüm yayım hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak
kısa alıntılar dışında gerek metin, gerekse görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin
alınmadan çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
Matbuat Yayın Grubu Tic. Ltd. Şti.
Ahmediye Mah. Halk Cad. Güven İş Merkezi No: 41/5 Üsküdar 34672 İSTANBUL
Tel.: 216 201 18 71 Fax: 216 201 18 79
Online satış: www.matbuat.com.tr
[email protected]
ROBERT FISK
CEZAYİR YAZILARI
1992 - 2013
ROBERT FISK
Çeviren: ARZU BİRKAN
İÇİNDEKİLER
ROBERT FISK CEZAYİR YAZILARI 9
Demokrasi Deneyinin Sonu 11
Efsaneler Savaşı 13
Beklenen Sıkı Tedbirler 17
Geçmişten Gelen Hayalet 19
Sessiz Bir Karşılama 21
İhtiyaç Anında Allah’tan Yardım Dilemek 23
Tavizin Sonu 27
Karanlık İniyor 29
Çok Özel Açıklamalar 31
Beyhude Bir Seçim 33
Başkanın Ölümü 37
Ulusal Güvenlik 41
Olay Derinleşiyor 43
Başkanımızı Kim Şehit Etti47
Hartum’daki Adam 49
Bin Ladin’in Gelişi 53
Diyalog Artık Yeterli Değil 57
Cezayir’de Bir Hortlak Kol Geziyor 61
Son Umut Devlet Başkanı 65
Dikiz Aynasından Ölümü Kollamak 69
Izdırap Saati Yaklaşıyor 73
Bütün Liderler Ölünce 77
Aydınların Katledilmesi 81
Matem Tutan İnsanların Bile Korku İçinde Gittiği Yer 85
Savaş Rüzgarlarının Ötesinde Bir Yer 89
Kimliği Meçhul Jandarmalarla Birlikte Devriye Gezerken 93
Gözyaşı Döken Kadınlar 97
İşkence Kelimesini Ağzına Alma 101
Siyah Giyen Adamlar 105
Anarşiyi Boşver 111
Bir Başka Bosna Vakası Mı? 115
Kanlı Bir Başarı 119
Korkunç Savaştan Sahneler 121
Tehlikeli Bir Seçim 135
Umut İçin Bir Oy 139
Fransa Bağlantısı 143
Zaferin Bedeli 147
İsyancı Liderin Ölümü 151
Çay İçip Terörden Konuşmak 153
Kan Dökülen Köyler 155
Yine Bir Dehşet 159
İslam Adına Boğaz Kesmek 163
Onların İnancı Kıyım Yapmak 167
Ve Giyotin Zamanı 171
Eşi Benzeri Görülmemiş Bir Vahşet 173
“Karım Çok Cesurdu. O Yüzden Gözlerimin Önünde Boğazını
Kestiler...” 175
Ölüm Kokusu 179
Demokrasi Gölgelendi 183
Cinnetin Eşiği 187
“Halk Kendini İfade Etti.” Gerçekten Mi? 191
“Kan Görmek İstiyorum” 193
Kurbanların Sesi 199
İşkence: Bilinen Bir Gerçek 203
Kayıp Ruhlar 207
Kapanmayacak Yaralar 211
Askerin Hikâyesi 215
Dünya Nihayet Uyandı Mı? 219
Gerçekler Dışarı Sızıyor 223
Katı Adalet 227
Bardağı Taşıran Son Damla Mı? 231
“Onları Saklandıkları Delikten Çıkarmak” 235
Utanç Günü 239
Tehlikeli Bir Boykot 243
El Kaide’nin İntikamı 245
Acı Bir Yıldönümü 247
Doğruyu Söyledikleri İçin Öldürüldüler 255
Libya Bağlantısı 259
İyi Hesaplanmış Bir Hareket 261
Doğal Gaz Sahasında Terör 265
Tahmin Edilen Katliam Gerçekleşti 269
İkincil Zayiat 273
El Kaide’nin Yeni Yüzü 277
Demokrasiyi Pas Geçmek 283
ROBERT FISK CEZAYİR YAZILARI
1992 - 2013
“Teröre karşı verilen küresel savaşta” yeni bir cephe açıldı ve bu cephe
Kuzey Afrika çöllerinde. El Kaide’yle uzaktan bağlantısı bulunan radikal
İslamcılar, Senegal’den Somali’ye kadar uzanan “güvensizlik hattı”
boyunca Batı çıkarlarına saldırıyorlar ve yakın zamandaki en şiddetli
olaylar da Cezayir ve Mali’de meydana geldi.
Patlak veren bu olaylar kısmen Arap Baharı’ndan kaynaklanmaktadır,
ayrıca birtakım gelişmelerin yan etkisi niteliğindedir, mesela Albay
Kaddafi’nin Libya’da devrilmesi gibi. Ama daha karanlık, başka bir sebep
daha var: Cezayir’de uzun yıllar boyunca mezhep uğruna kan dökülmüş
olması.
Bir halkın çektiği acılar nadiren bu denli göz ardı edilmiştir. İslamcı FIS
(İslami Selamet Cephesi) partisinin kazandığı genel seçimin 1992 yılında
iptal edilmesinin ardından 150.000’in üzerinde Cezayirli kendi yurttaşları
tarafından öldürüldü ve çoğunlukla da korkunç bir zulüm altında.
1999’daki genel af kararıyla isyancıların çoğunun silah bırakmasının
ardından şiddet olayları azaldı ama hiçbir zaman son bulmadı. Bu
olayların toplumun ruhunda açtığı yaraların iyileşmesi uzun yıllar alacak.
Bu arada, kendilerini İslami Mağrip’teki El Kaide örgütü olarak
tanımlayan savaşçıların gücü ve nüfuz alanı da giderek büyüyor. Son
olarak, Mali’de patlak veren isyan ve Ocak 2013’te Ayn Emnas doğalgaz
sahasında yaşanan rehin alma ve katliam olayının ardından hem Batılı
liderler hem de Batı toplumları o güne kadar farkında olmadıkları bir
sorunla yüzleşmek zorunda kaldılar.
Cezayir’deki trajedinin ne anlama geldiğini ve niçin önemli olduğunu
anlamak isteyenler için bu kitap iyi bir başlangıç olacaktır. Bu kitap,
saygın Ortadoğu muhabiri Robert Fisk’in tüm dünyanın göz ardı ettiği
Cezayir’de yaşanan olaylara dikkat çekmek amacıyla kaleme aldığı haber
yazılarından oluşuyor.
Bu kitapta derlenen düzeltilmiş makaleler yirmi yıllık bir dönemi kapsıyor
ve bir ulusun ideolojik farklılıkları nedeniyle uzlaşma sağlayamaması
yüzünden karşıt tarafların nasıl barbarlığa sürüklendiğini birinci elden
aktarıyor.
Makalelerin çoğu yürek parçalayıcı nitelikte: Yazar, insanın insana
yaptığı zulmü aktarırken araya cesaret, iyilik ve mizah öğeleri eklemiş
olsa da bu, trajedinin boyutunu azaltmıyor.
Ama gerçek bu. Ve bugün karşı karşıya olduğumuz sorunları anlamak
isteyenler için mutlaka okunması gereken bir kitap.
Cezayir Yazıları
13 Ocak 1992
DEMOKRASİ DENEYİNİN SONU
ÇALINAN SEÇİM
Cezayir hükümeti dün gece sıkıyönetim ilan etti ve Perşembe günü yapılan
ikinci tur oylamayı iptal ederek İslamcı muhalefet partisinin demokratik
seçimlerde kazandığı zaferi elinden aldı. Devlet Başkanı Şadli Bincedid’in
Cumartesi günü görevinden istifa etmesinin ardından dün kurulan
“Yüksek Güvenlik Konseyi” tarafından alınan bu resmi karar, Cezayir’in
demokrasi deneyine son vermiş oldu ve ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi.
İkinci tur seçimi kazanıp ülkeyi yöneteceklerini düşünürken ordunun
yönetimi ele geçirmesi karşısında şaşkına dönen Cezayir’in İslamcı
liderleri, bu karardan sadece birkaç saat önce seçimin iptal edilmesine
yönelik hiçbir girişime izin vermeyeceklerini ifade etmişlerdi. Ama
hükümet sessiz sedasız bir şekilde darbe yapıp, ülke yönetiminin başına
politikacılar yerine generalleri getirdi. Geçtiğimiz ay yapılan birinci tur
oylamada üç milyon oy alan ülkenin en büyük siyasi partisi FIS (İslami
Selamet Cephesi) şimdi orduyla alenen karşı karşıya gelmiş durumda.
Dün akşam geç saatlerde paramiliter polis ekipleri başkente giden
anayollarda bariyer kurdu, ayrıca diğer yollara da askeri kontrol noktaları
yerleştirildi. Zırhlı personel taşıyıcılar ve askeri birlikler gün boyunca
başkent Cezayir’deki belli başlı hükümet binalarının -Başbakanlık,
Dışişleri Bakanlığı, Postane binası, Hazine binası ve radyo istasyonları
- çevresinde konumlandı. Ayrıca, Cezayirli komandolar da süngülü
tüfekleriyle şehrin güneyindeki sokaklarda devriye gezdi.
26 Aralık günü yapılan demokratik seçimde büyük bir zafer kazanarak
anayasa krizine yol açan FIS partisinin destekçileri, başkent Cezayir’e
bakan bir tepede bulunan Şehitler Anıtı’ndaki mitingi iptal ettiler ve
orduyla çatışmaya girmekten kaçındılar.
Fakat, FIS partisinin geçici lideri Şeyh Abdülkadir Hacani’nin dün gece
yaptığı çağrı, seçim zaferinin partinin elinden alınmış olması nedeniyle,
11
Robert Fisk
orduyla İslam cumhuriyeti kurmak isteyen köktendinci Müslümanlar
arasında şiddet olaylarının kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor. Devlet
Başkanı Şadli’nin istifasını, seçim sonuçlarının iptal edilebilmesi ve üç
gün içinde yapılacak olan ikinci tur oylamanın engellenmesi amacıyla
düzenlenen bir “oyun” olarak tanımlayan Şeyh Hacani, yandaşlarına
“tetikte beklemelerini ve İslam devleti projesini yok etmeye yönelik
kumpasları engellemek için hazır olmalarını” söyledi. Ayrıca, hapse
atılan FIS liderlerinin derhal serbest bırakılmasını istedi ve hükümetin
- despotizm profesyonellerinin [aynen bu şekilde] – FIS’ı cihad [kutsal
savaş] amacından mahrum bırakmasına izin verilmemesi gerektiğini
söyledi.
Şeyh Hacani daha fazla detaya girmedi ancak bazıları FIS’ın, her ne kadar inkâr etse de, askeri bir organizasyona sahip olduğunu düşünüyor.
FIS destekçileri zaman zaman “İslamcı komandolar” ifadesini kullanıyorlar. 170.000 askerden oluşan güçlü Cezayir ordusunda ise iç karışıklıkları
bastırmak üzere eğitilmiş olan iki komando bölüğü var...
“Yüksek Güvenlik Konseyi”nin göstermelik başkanı Abdülmelik
Benhabiles, 70 yaşında eski bir diplomat ve devlet başkanlığı işlevini
üstlenen Anayasa Konseyi’ne başkanlık eden bir hakimdir. Benhabiles
seçimleri iptal etmekle kalmadı, ayrıca anayasa uyarınca 45 gün içinde
yapılması gereken devlet başkanlığı seçimini de gündeme getirmedi.
Sadece bir noktada, sembolik Başbakan Sid Ahmed Gozali’nin görevine
devam edeceği söylendi.
Öte yandan, “Güvenlik Konseyi” üyeleri arasında Savunma ve İçişleri
Bakanları olarak iki güçlü general bulunuyor ve karar verme yetkisi
olağanüstü hal kabinesini yöneten bu nazik avukattan ziyade artık bu iki
generalin elinde.
Fakat ortada hâlâ geçerli olan bir gerçek var ki o da, FIS’ın seçim
zaferinden asla vazgeçmeyeceğine yemin etmiş olması ve artık otoriteye
karşı harekete geçmek durumunda kalmasıdır. Ne Cezayir’in kırılgan
demokrasisinin dün gece yok edilmiş olması, ne de İslamcı partinin
seçilme umudunun boşa çıkması, diğer Arap devletlerinin liderlerine
bir fayda sağlayabilecek. Mesela, köktendincilerin enerjilerini şiddet
yerine seçim sandıklarına yönlendirmesi gerektiğini savunan Mısır gibi.
FIS, uluslararası camiada adil bir sonuç olarak görülen ancak politik
olarak talihsizliğe uğrayan seçim zaferinden mahrum bırakıldı. Peki bu
durumda, gücü eline geçirmek için hangi yollara başvuracak?
12
Cezayir Yazıları
13 Ocak 1992
EFSANELER SAVAŞI
OTORİTENİN DEVRİ GERÇEK GÜCÜN KİMDE
OLDUĞUNU GÖSTERİYOR
Başkent Cezayir’i ziyaret eden bir yabancı, Fransızlara karşı verilen
Bağımsızlık Savaşı’nda hayatını kaybeden bir milyondan fazla insanın
anısına dikilen Şehitler Anıtı’nın devasa beton kanatları altında yer alan
Şehitler Müzesi’nin duvarlarında, yapılan bütün zulümleri ve baskıları
görebilir.
Müzenin küratörü, Beethoven’ın Pastoral Senfonisini ve Brahms’ın keman
konçertosunu yayınlatıyor; yaşanan barbarlığın kanıtlarını yumuşatma
gereği duyuyor olmalı. Burada, gerilla liderlerinin tutuklanmasını talep
eden, Fransız ordusuna ait belgeler var. Ayrıca kelepçeler, kamçılar ve
silahlar da. Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (UKC) otuz yıl önce gizlice
bastırdığı posterlerde direniş hareketi “Afrika sosyalizmi” olarak
tanımlanıyor. Cezayirli “göstericilerin” ve işkenceye maruz kalmış
adamların siyah beyaz fotoğrafları görülüyor; General Massu’nun
emrindeki 10. Paraşüt Tümeni tarafından yüzleri darmadağın edilmiş,
kanlar içinde. Fransız askeri polisine ait malzemelerin sergilendiği
vitrinde, kurşunlar, kovanlar ve ananas şeklinde küçük metal bir nesne
var, üzerindeki etikette, “US MK2 Parça Tesirli El Bombası” yazıyor.
Şehitler Anıtı’ndan taksiye binip Larbi ben M’Hidi caddesine gidin, bir
binanın zemin katındaki harap bir odada, tepedeki müzeden daha fazla
ilgi çeken başka bir sergi bulacaksınız. Burada Beethoven ve Brahms yerine
müthiş yüksek bir sesle Kuran’dan ayetler okunuyor. Cezayir’de yapılan
genel seçimlerin meşru galibi İslami Selamet Cephesi (FIS) tarafından çok
daha yakın bir tarihin gözler önüne serildiği bu sergide, “Şehitler Müzesi”
ile insanın içini ürperten bazı benzerlikler de görülüyor.
Burada da yine öldürülmüş ve dövülmüş adamların paramparça yüzlerini
göreceksiniz -fakat bunlar renkli fotoğraflar. Ayrıca bu insanlar, 1954-62
13
Robert Fisk
yılları arasında Fransızlara karşı verilen savaşın değil, Cezayir ordusunun
Haziran ayında başkent Cezayir sokaklarında uyguladığı şiddetin
kurbanları. Bu sergide hatta, müzedekiyle aynı boyutlarda ve aynı şekilde
düzenlenmiş bir vitrin bulunuyor, içinde Cezayir ordusunun kullandığı
kurşunlar ve kovanlar var. Kovanlardan birinin etiketinde açıkça şu
yazıyor: “Federal Laboratories INC. Saltsburg Pennsylvania 15681 USA.”
FIS içerisindeki Batı karşıtlığı her geçen gün artıyor olsa da, önemli olan
bu silahların Batı menşeli olması değil, uygulanan baskıyı temsil etmeleri.
Sanki Fransız sömürge yönetimi Cezayirlilere bağımsızlık değil de askeri
güç miras bırakmış gibi.
Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin bağımsızlık sonrası uyguladığı diktatör
rejimin altında Cezayir gizli polisi de tıpkı Fransız selefleri gibi aynı
işkenceleri uyguladı; mesela, kurbanlardan birinin tanımıyla, “oryantal
detaylar eklenmiş elektrik işkencesi” gibi. Tabi ki Fransızlar, Gestapo’nun
zindanlarında erkekleri ve kadınları konuşturmayı iyi öğrenmişlerdi. Bu,
Fransız bir yazarın tabiriyle, “dehşetin şeceresi” idi. Öte yandan Cezayir
ordusu, Fransızlara kıyasla toplumu daha yaygın bir şekilde kontrol
altında tutuyordu.
Devlet Başkanı Şadli Bincedid’in istifası sonrasında ülkedeki en büyük
İslami partinin dünkü sessizliğine şaşmamak gerek. Başbakan orduyu,
halkımızı “koruyan”, “ülkemiz için vazgeçilmez bir değerdir” şeklinde
tanımladı. Aslında, ordunun Cezayir halkını FIS’tan koruyacağını
ima ediyordu. Oysa, geçtiğimiz ay yapılan genel seçimlerin ilk turunda
FIS’ın aldığı 3 milyon oy, Perşembe günü yapılacak ikinci tur oylamada
büyük bir zaferle kutsanacaktı. Cezayir hükümeti ilk kez “demokrasi”den
bahsetmedi. FIS bu tehlikeli sürece katılmış ve kazanma hatasını yapmıştı.
Demokrasi de bir yere kadar.
Tabi ki iş bu kadar basit değil. FIS, sorumluluk almadan güç sahibi olmak
istedi. Defalarca dile getirdiği İslam cumhuriyeti kurma isteği yüzünden,
iktidara geçmesi durumunda temsil edeceği 22 milyon Cezayirliyi
kendisinden soğuttu. Ayrıca, “hakkaniyet” anlayışı - tüm Şeriat
yasalarıyla birlikte İslama duyduğu şüphe götürmez inancı - şok etkisi
yaratabilirdi. FIS üyelerinin feminist aleyhtarlarını “Massu’nun kızları”
olarak adlandırması büyük bir rezaletti. Ama zaten tarihi de tamamen
yanlış yorumluyorlardı. Bab el-Oued camisi önünde genç bir FIS çalışanı
bana, “Fransızlara karşı verilen savaşta hayatını kaybeden şehitlerimiz
14
Cezayir Yazıları
İslam uğruna öldüler,” demişti. “Bağımsızlık savaşı İslami bir mücadele
idi.” FIS belki şiddet yanlısı olmayabilir ama tarihi çarpıtma becerisine
sahip olduğu kesin.
Gerçekte, Cezayir’in “siyasi yapısı” ilk başta göründüğü kadar tehdit
altında değildi. Cezayir anayasası çok akıllıca yazıldığı için FIS
parlamentonun çoğunluğunu eline geçirebilmiş olsaydı dahi, hükümeti
tek başına kuramayacaktı. Çünkü anayasaya göre bakanları Devlet
Başkanı seçiyor ve siyasi programı da bakanlar hazırlıyor. Ve bu program
parlamento tarafından iki kez reddedilirse, yeniden seçim yapılıyor. Diğer
bir deyişle, hükümetin kendisi- yani ordu - olayları kontrol etmeye devam
ediyor.
Cezayir Başbakanı Sid Ahmed Gozali gri renkli sivil takım elbisesi ve
şatafatlı papyonuyla boy göstermekten keyif alsa da, Fransızların ülkeyi
terk ettiği 1962 yılından bu yana Cezayir’i ordu yönetiyor. Ahmed Bin
Bella yönetimi UKC gerilla hareketini temsil etmiş olabilir ama 1965
yılında iktidarı ele geçiren kişi, ordunun temsilcisi olan Albay Huari
Bumedyen idi. Ve Bumedyen’in ölümünden sonra yönetimi devralan kişi
de yine ordunun en saygın ve en eski üyelerinden biri olan Albay Şadli
Bincedid’dir.
Her ne kadar göz önünde olmaktan hoşlanmasalar da, Savunma Bakanı
General Nezzar, İçişleri Bakanı General Belkheir ve Genelkurmay
Başkanı General Guenaiza ordunun en güçlü subaylarıdır. Özellikle de
Albay Şadli’nin generaller tarafından teşvik edilmemiş olsa bile mutlaka
onaylanan istifası FIS’ın gücünü kırmayı başarabilirse, Halid Nezzar’ın
Cezayir’in en güçlü adamı haline gelmesi çok muhtemel.
Ordunun kontrolü bugüne dek hemen hemen her yerde hissedildi. Bu işi
Fransızlardan öğrenen ve Fransa’nın en nadide askeri akademilerinde
eğitim alan Cezayirli subaylar, ulusal jandarma aracılığıyla yerel konseyleri
kontrol altında tutuyor ve ordunun üst düzey bir subay tarafından - ve bu
kişi genellikle bölge komutanı oluyordu - vilayet yönetimlerinde temsil
edilmesini sağlıyorlardı. Dolayısıyla, Cezayir’de alınan siyasi veya sosyal
içerikli kararlarda ordunun dahil olmadığı durumlar nadirdi. İşte bu
nedenle FIS’ın seçimlerde kazandığı başarı orduda şok etkisi yaptı.
Aylar boyunca dünyaya FIS’ın İslamcı militanlığın bir kolunu, İran Şah’ını
deviren köktendinci hareketin bir benzerini temsil ettiği söylendi. Fakat
15
Robert Fisk
bu benzetme yanlış olabilir. Benzer olan, hem Şah rejiminde hem de UKC
yönetimi sırasında görülen yozlaşma ve “kayırıcılık”tır. Her ne kadar
UKC rejiminde aynı boyutta olmasa da, bu iki yönetim de benzer baskıları
ve işkenceleri uyguladı. Ayetullah Humeyni’nin Şah karşıtı duyguları
körüklemesi gibi FIS’ın da Müslüman nüfusu UKC’nin diktatörlüğüne
karşı ayaklandırması zor olmadı. UKC ve Şah’ın diktatörlüğün iki zıt
kutbunu temsil etmiş olmaları bu gerçeği değiştirmiyor.
Cezayir ordusunun sessiz sedasız bir şekilde yaptığı darbe, tabi ki Batı’da
memnuniyetle karşılandı. Fransızlar bu hafta sonu başkent Cezayir’de
meydana gelen olayları, Akdeniz’in güney kıyılarında yaşanabilecek İslami
bir “felaketin” önlenmesi olarak göreceklerdir. “Yeni dünya düzeni”
kurulmuşken yeniden bir devrime şahit olmak istemeyen Washington ise,
Arap devletlerinde kontrolün generallerin elinde bulunmasından zaten
her zaman memnun olmuştur. Batı dünyası sömürgecilik döneminde
kralları destekliyordu. Fakat bunlar sonradan birer birer albaylar ve
generaller tarafından devrildiler - Albay Nasır, Albay Muammer Kaddafi,
eski bir Hava Subayı olan Hafız Esad ve onun hava kuvvetlerinden
meslektaşı Saddam Hüseyin (ve hatta sürgün edilen General Michel
Aoun) gibi mesela.
Ülkelerindeki rejime karşı olan Araplar bugünlerde İslam’a - özellikle
de Mısır’da uygulanan şekliyle - hayranlık duyuyorlar. Bu açıdan
bakıldığında, Cezayir’de yapılan askeri darbe Ortadoğu’nun bugün içinde
bulunduğu duruma aykırı düşüyor. Bu darbe yeni bir örnek mi teşkil
edecek, yoksa hakim rüzgarlara karşı gelmenin bedeli kanla mı ödenecek,
önümüzdeki birkaç gün içinde göreceğiz.
16
Cezayir Yazıları
15 Ocak 1992
BEKLENEN SIKI TEDBİRLER
CEZAYİR YENİ YÖNETİCİLERİYLE TANIŞIYOR
Cezayir’in en güçlü generalinin de aralarında bulunduğu beş üyeden
oluşan Devlet Konseyi dün akşam ülkeyi yöneteceğini açıkladı. Bu
açıklama, geçtiğimiz ay yapılan parlamento seçimlerini kazanan radikal
İslamcılara karşı ordunun ve polisin bir operasyon düzenleyeceğine
işaret ediyor. Cumartesi günü görevinden istifa eden Devlet Başkanı Şadli
Bincedid’e muhalif olmasıyla bilinen Muhammed Budiaf Konsey başkanı
seçildi fakat görünen o ki, Cezayir’in yeni yöneticileri anayasal meşruiyete
sahip değiller.
Devlet yetkilileri Başbakanlık’ta düzenlenen bir basın toplantısında
Budiaf’ın yeni görevini ilan ederken, aynı anda başkent Cezayir’in Bab
el-Oued mahallesine giden ana yollarda çok sayıda zırhlı personel taşıyıcı
ve otobüsler dolusu çevik kuvvet polisi görüldü. Bab el-Oued mahallesi,
26 Aralık günü yapılan parlamento seçimlerinde 188 koltuk kazanan FIS
(İslami Selamet Cephesi) partisinin kalesi olarak görülüyor. FIS üyelerinin
tutuklandığına dair haberler henüz bağımsız olarak doğrulanmış değil.
FIS partisinin geçici lideri Şeyh Abdülkadir Hacani, iki saat önce,
parlamento seçimlerinin yarın yapılacak ikinci turunu iptal ettikleri
için ülkenin yöneticilerini “Cezayir halkının hürriyetini elinden alan”
hırsızlar olarak ilan etti. FIS’ın ikinci turda zafer kazanacağına mutlak
gözle bakılıyordu. Şeyh Hacani ayrıca, Cezayir ordusu “halkın tarafını
tutmak zorundadır,” dedi.
Şeyh Hacani’nin destekçileri, hükümet karşıtı gösterilerin Bab el-Oued
mahallesindeki Sunna camisinde kılınacak olan Cuma namazından sonra
başlayacağını duyurmuşlardı. Bab el-Oued, boyası dökülmüş kepenkleri
ve zarif bezemeli balkonlarıyla eski bir Fransız mahallesidir. Tüfekli çevik
kuvvet polisleri mahalleye giden ana yollarda gün boyunca nöbet tuttular
ve sokak köşelerinden kendilerini öfkeyle izleyen sivri sakallı, beyaz
şapkalı genç erkekleri görmezden geldiler.
17
Robert Fisk
Devlet Konseyi’nin oluşturulması ve General Halid Nezzar’ın bu
konseyde yer alması FIS’ı yasaklamaya yönelik bir girişim de olabilir aynı
zamanda. Günlük El Vatan gazetesi dünkü sayısında, “FIS feshedilecek
mi?” diye sordu ve kadın ve erkek partililerin “savaş çağrısı” yaptığına
yönelik asılsız bir manşet attı. Oysa FIS, hükümetin yarınki oylamayı
iptal etmesinin ardından yayınladığı ilk bildiride her ne kadar öfke dolu
ve etkili bir dil kullanmış olsa da, “savaş” çığırtkanlığı yapmadı.
Pazartesi gecesi ve dün sabah erken saatlerde çok sayıda zırhlı aracın
ve askeri birliğin başkent Cezayir’e nakledilmesi (gece boyunca
havalimanının önünden tank konvoyları geçip durdu), 1989 tarihli
Cezayir anayasasına göre meşru olmayan Devlet Konseyi’nin kutsal Cuma
günü yapılacak FIS gösterilerini engellemeyi planladığını gösteriyor.
Takviye birlikler başkent Cezayir’deki kışlalara akın ederken, halk ne
bu birliklerin sayısının ne de hayatlarının kontrolünü ele geçiren yeni
hükümet sisteminin farkındaydı...
18