Dünyada Menşe Kurallarının Bir Dış Ticaret Politikası Aracı Olarak

Transkript

Dünyada Menşe Kurallarının Bir Dış Ticaret Politikası Aracı Olarak
T.C.
BAŞBAKANLIK
Gümrük Müsteşarlığı
AT ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü
DÜNYADA MENŞE KURALLARININ
BİR DIŞ TİCARET POLİTİKASI ARACI OLARAK KULLANILMASI
VE DÜNYA TİCARETİNE ETKİLERİ,
TÜRKİYE İÇİN ÖNERİLER
(UZMANLIK TEZİ)
Kerim TOKGÖZ
Avrupa Topluluğu Uzman Yardımcısı
ANKARA - Eylül 1998
KISALTMALAR
ABD
AKÇT
AKP
APEC
AT
BKK
DGÖ
DTÖ
EFTA
EKÜ
GATT
ICC
MDAÜ
MKK
MKTK
NAFTA
O.J.
OKK
R.G.
STA
TPD
UÇP
UNCTAD
- Amerika Birleşik Devletleri
- Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
- Afrika, Karayip, Pasifik
- Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği
- Avrupa Topluluğu
- Bakanlar Kurulu Kararı
- Dünya Gümrük Örgütü
- Dünya Ticaret Örgütü
- Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi
- En Çok Kayrılan Ülke
- Ticaret ve Tarifeler Genel Anlaşması
- Uluslararsı Ticaret Odası
- Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri
- Menşe Kuralları Komitesi
- Menşe Kuralları Teknik Komitesi
- Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi
- Official Journal - AT Resmi Gazetesi
- Ortaklık Konseyi Kararı
- T.C. Resmi Gazete
- Serbest Ticaret Anlaşması
- Tarife Pozisyonu Değişikliği
- Uyumlaştırma Çalışma Programı
- Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma
Konferansı
GİRİŞ
İkinci dünya savaşı sonrası dönemin ticaret konsepti, en çok
kayrılan ülke (EKÜ) ilkesi çerçevesinde iki temel slogan üzerine
oturtulmaya çalışılmıştır: ayırımcı olmayan ve liberal ticaret (Ticaret ve
Tarifeler Genel Anlaşması - GATT’ın I. ve II. maddeleri).
Küresel ticaretin 80’lerin başından itibaren baş döndürücü bir
hızla artmasıyla birlikte, uluslararası üretim ağlarının büyük ölçüde
çokuluslu şirketlerin faaliyetleri ile doğru orantılı olarak genişlemesi
ise zamanımızın temel tecrübelerindendir. Bu üretim ağlarının
denizaşırı ülkelere ulaşmasında, firma üretim programlarında ülke içi
kaynaklar dışındaki almaşıkların da cazibe kazanmış olmasının payı
azımsanamaz. Bu durumun nedeni, çokuluslu ya da uluslararası
sanayi yatırımları bulunan şirketlerin, üretim alanı veya fabrika
kuruluş yeri seçimi gibi temel yatırım değişkenlerini, hammadde ve
işgücü sağlama, taşımacılık ve pazara ulaşım koşulları gibi sabitlerle
değerlendirirken sadece kurulu bulundukları ülkeyi değil, hukuksal
düzenlemeleri ve ekonomik koşulları elverişli diğer ülkeleri de hesaba
katabilmeleri olanağıdır. Proje geliştirilirken bakış açısı artık tek bir
ülkeye değil, dünyanın önemli bir bölümüne yönelmiştir.
Bu arada kendini gösteren en önemli olgulardan biri, neredeyse
hiç bir ürünün, üretim sürecinin başından sonuna kadar tek bir ülke
sınırları
içinde
üretilmemesidir.
Bir
serbest
ticaret
alanının
ayrıcalıklarından yararlanabilmek veya yerli sanayiye zarar veren
belirli bir ülke menşeli ürünün ithalatına karşı korunma önlemini
uygulayabilmek için, söz konusu ürünün menşeinin doğru tespit
edilebilmesi gerektiği dikkate alındığında, yaşanılan dönem bu tür bir
tespit için yeterince karmaşık ilişkiler sunmaktadır. O halde, bir
ürünün üretilmesinde pek çok ülkenin -hammade sağlanması, işgücü
sağlanması, makinesinin kullanılması, ambalaj maddesi sağlanması,
taşınması gibi aşamalarda- payının
bulunduğu bir durumda, dış
ticarete konu ürünün menşei hangisi olacaktır?
Omurgası ve teknesi Türkiye’de inşa edilmiş, direkleri, sabit
donanımı ve İsveç yapısı motoru Yunanistan’da monte edilmiş,
yelkenleri Fransa’da biçilerek dikilmiş ahşap bir yelkenli uluslararası
ticarete
konu
olduğunda
hangi
ülke
menşeli
olduğuna
hükmedilecektir? Sadece Avustralya’da yetişen tik ağacının teknenin
güvertesinde, Rus yapısı bir aygıtın doğrama işlemlerinde kullanılmış
olması, teknenin Fransa’da boyanıp denize indirilmiş olması bu
hükmü değiştirecek midir? Tekne Türkiye’deki bir müşteriye satılırsa,
Türk gümrük idaresi, ticareti -varsa- bu ülkelerden hangisine
uyguladığı
kotaya
dahil
edecektir?
Ülkeden
ülkeye
değişen,
antidamping vergisi ya da fark giderici vergi uygulaması gibi
yaptırımlardan hangi ülke ile ilgili olanına tabi tutulacaktır? Teknenin
kamu amaçları için kullanılmak üzere bir kamu kuruluşunca sipariş
edildiği varsayılırsa ve örneğin Türk kamu alımları mevzuatı “ahşap
yelkenli” satınalımı için Türkiye’de inşa edilmiş olma şartı getiriyorsa,
tekne satınalınabilecek midir?
Bu sorulardan basit bir çıkarım yapılacak olursa, yanıtları
belirleyen kurallara, aslında büyük ölçüde farklılaşmış tarife oranları
ve diğer ticari önlemlerin, yani ayırımcı ticaretin ve hedef ülke
gözetilerek konulmuş korunma önlemlerinin mevcudiyetinden dolayı
ihtiyaç duyulduğu anlaşılır. Bir ülkenin, diğer bütün ülkelerden gelen
ithal eşyasına hiç bir imtiyaz tanımadan aynı tarife ve ticaret
önlemlerini
uyguladığı
varsayılırsa,
(ki
cari
durumla
karşılaştırıldığında bu oldukça idealist bir varsayımdır) bu soruları
sormak anlamını yitirecektir. Dolayısıyla, gümrük birlikleri, serbest
ticaret alanları ve diğer tercihli ticaret alanlarının tezahürü, bu alanlar
kapsamında yapılan ticaretin diğerlerinden ayrıştırılması ihtiyacını
doğurmuştur.
Bu karmaşık üretim ilişkileri ağı aktifliğini korurken, GATT
1994 - Menşe Kuralları Anlaşması, Dünya Ticaret Örgütü üyesi
ülkeler arasında geçerli olacak birörnek menşe kurallarının bir an
önce
tespit
edilerek
uygulamaya
geçilmesi
konusu
üzerinde
hassasiyetle dursa da, dünya üzerinde tercihli ticaret düzenlemelerinin
mevcudiyeti
gözardı
edilmemiş,
bu
düzenlemelere
"ticaret
serbestisi"ni bozucu etkileri olmamak kaydıyla izin verilmiştir.
"Ticaretin
serbestleştirilmesi"
hedefinin,
ülkelerin
dış
ticaret
politikalarını kontrol etmek üzere kullanageldikleri tüm klasik
enstrümanlara (gümrük duvarları, tarife dışı engeller, döviz kuru
ayarlamaları vs.) başvurmalarını yasakladığı bu süreçteki yeni
arayışların sonuçlarından biri, menşe kurallarına bir "politika aracı"
kimliği kazandırılması olmuş gibi görünmektedir. Menşe kurallarının
görünüşte dış ticaret üzerinde doğrudan etkisi olmayan, istatistik
amaçlı
ayrıntılardan
ibaret
olması
ise,
bu
yöntemi
kamufle
edebilmektedir. Üstelik, bağımsız araştırmalarla ortaya konulmuş olsa
bile, ülkeler birbirlerine karşı "menşe kuralları yoluyla ticareti
kısıtladıkları"nı resmen iddia etmekte zorlanmaktadırlar.
Bu panorama içinde karşılıklı tercihli ticaret düzenlemeleri ile,
Dünya Ticaret Örgütü'nün sınırlarını çizdiği hareket alanından
"kurtarılmış" bir alan yaratmanın, bu alanı da özgürce tespit edilen ve
uygulanan tercihli menşe kuralları ile kontrol etmenin cazibesi ülkeleri
etkilemiş olmalı ki, bu tür ticari ilişkiler hızla yaygınlaşmaktadır.
Böylece, Dünya Ticaret Örgütü'nün belirleyip, yakın gelecekte
uygulatacağı
tercihsiz
menşe
kurallarının
etki
alanı
gittikçe
küçülmektedir. Dünyadaki pek çok serbest ticaret alanının son 10 yıl
içinde oluşturulmuş/derinleştirilmiş olmasını da bu tezle açıklanabilir.
Bu çalışmanın temel varsayımı, menşe kurallarının doğalarında
bir ticaret politikası aracı potansiyeli bulunduğudur. Zira menşe
kuralları öncelikle oldukça teknik, ama uygulamada da bir o kadar
politik bir doğaya sahiptir. Teknik ve karmaşık yapıları, bu kuralların,
ülkelerin politika hedeflerine ulaşmak üzere kullandıkları birer
enstrümana dönüşmelerine yol açmıştır.
Çalışmada mümkün olduğunca birincil kaynaklardan veri
sağlanmıştır. Bunun yanında, bu alanda daha önce yapılmış inceleme
ve araştırma sonuçlarından da geniş ölçüde yararlanılmıştır. Ülkeler
bazında yapılan araştırmalar için, dünyadaki en önemli ticaret ülkeleri
olmaları ve bölgeselleşme hareketlerindeki nüfuzları bakımından
ABD, AT, Avustralya, Kanada ve Japonya seçilmiştir. Ancak,
çalışmada söz konusu olan, bu ülkelerin uygulamaları arasında bir
karşılaştırma denemesi değildir. Sadece, ortaya konulan tez açısıdan
örnekler derlenirken, anılan ülkelerin kaynaklarına başvurulmuştur.
Çalışmamızın ilk bölümünde, 'menşe' ve 'menşe kuralı'
kavramlarına, bunların ortaya çıkış ve var oluş nedenlerine
değinilecek ve ileri bölümlere doğru bir adım olarak bu kurallar
üzerindeki ilk sorgulama yapılacaktır. İkinci bölümde ise, menşe
kurallarının yapıları, türleri, her bir türün üstünlük ve zayıflıkları ile,
menşe kümülasyonu kavramına değinilecektir. Üçüncü bölümde,
dünyadaki menşe kuralı mevzuatı, uygulamaları ve ülkelerin dış
ticaret politikasının yürütülmesinde bu kurallara nasıl bir yer verdiği
incelendikten sonra, menşe kurallarının dış ticaret politikalarına alet
edilmelerinin uluslararası tabanda bir uyumlaştırma ile çözülüp
çözülemeyeceği tartışılacaktır. Son olarak, dünyadaki uygulamalar ve
uluslararsı
düzenlemeler
ışığında
Türkiye'nin
menşe
kuralları
mevzuatı ve uygulamaları incelenecek, bu kuralların geleceği hakkında
bir öngörüde bulunulacaktır.
BÖLÜM I
MENŞE KURALLARI
1. Menşe ve Menşe Kuralı Kavramları
Menşe, uluslararası hukuk kaynaklarında tanımlanmış olmasa
da, kabaca,
bir ürünün1 ekonomik milliyeti olarak tanımlanabilir.
Menşe bilgisi, dış ticaret istatistiklerinin derlenmesi amacına hizmet
eder. Fakat aslında öncelikle dış ticarette bir eşyanın menşe bilgisi,
gümrükte ithalat uygulaması açısından mutlaka gerekli üç unsurdan
biridir2 ve dış ticaretin kontrolü amacıyla kullanılan günümüz
araçlarından kota, gözetim, koruma, antidamping gibi uygulamaların
takibi açısından önemlidir. Bir eşyanın menşei bilindiğinde, ithalatçı
ülke tarafından ülkeler bazında tespit edilmiş ticaret önlemleri (serbest
ticaret alanı menşeli eşyanın ülkeye vergisiz ithal edilmesi, kotaya tabi
bir ülke menşeli eşyanın miktar kısıtlaması ya da belirli bir ülke
menşeli ve belirli bir firma tarafından üretilmiş bir eşyaya
antidamping vergisi uygulanması vb.) uygulanabilir.
Farklı ülkelerden gelen ürünlerin uygulamada farklı muameleye
tabi olması, menşe kurallarına ihtiyacın doğmasına neden olmuştur.
Ülkeler arasında
1
2
ticari ilişkilerin artması ve dünya ekonomisinin
Bu çalışmada ürün, mal ve eşya aynı anlamda kullanılmıştır.
Diğer iki unsur, eşyanın tanımı (tarife pozisyonu) ve eşyanın kıymetidir (vergi oranının
uygulanacağı matrah).
küresel bir zemine oturmasının bir sonucu olarak, menşe kurallarının
önemi hızla artmaktadır. Ticarete konu malların tabi olduğu
uygulamalar
çeşitlendikçe,
ürünlerin
menşeinin
belirlenmesi,
farklılaşmış menşe kuralı uygulamalarının varlığı yüzünden gittikçe
daha karmaşık ve zahmetli bir iş haline gelmektedir.
Araştırmamızın ulaştığı bulgular, ülkelerin menşe kurallarını
öncelikle yerli malları yabancı olanlardan ayırmak için kullandığını
göstermiştir. Bu sayede derlenen istatistikler, hükümetlere ülkelerine
giren ve çıkan eşyanın kaynağını belirleyebilmelerine ve arz ve talep
kaynaklarının analizini yapabilmelerine imkan vermektedir.
Menşe kurallarının ikincil, ama görece daha önemli işlevi ise
yerli olmayan ürünler arasında yapılan ayırımda ortaya çıkar. Bir
ithalatçı ülke, ne sebeple olursa olsun eşya ithal ettiği ülkeler arasında
bir ayırıma gitmeyi
planladığında, farklı muamele yapmayı
düşündüğü ürünlerle ihraç ülkesi arasında bir bağlantı kurmak
zorundadır. Bu nedenle, ithal eşyasının yerli menşeli olmadığının tespit
edilmesi, (sadece birincil işlevi açısından menşe kuralı kullanılması)
tek başına yeterli değildir. Hangi koşullar altında eşyaya tercihli
(ayırımcı) muamele yapılması ve bu suretle hangi koşullarla ayrıcalıklı
ülke statüsünün verileceğinin de tanımlanmış olması gerekir.
Bu saik, ticarette başat olan ülkelerin farklılaşmış tarife
uygulamalarını yürürlüğe sokmaları ile güçlenmiş ve "menşe",
yeniden tanımlanmasına gereksinim duyulan bir kavram olarak ortaya
çı
kmıştır. Böylece menşe düzenlemeleri ve tespitleri, ticaret ortakları
arasındaki ayırımcı muamelenin uygulanmasında en etkin rolü
oynamaya, bu yolla elde edilen istatistikler sayesinde her iki taraf
sanayileri hakkında elde edilen bilgiler de ödemeler dengesi amaçları
açısından kullanılmaya başlanılmıştır. Dış ticaretteki ağırlığının
artması, uygulanmakta olan bu kurallar bütününün tanımını da
getirmiştir.
Kyoto Sözleşmesi’nde3 menşe kuralı;
“ulusal mevzuat veya uluslararası anlaşmalarla
belirlenmiş ilkelerden hareketle geliştirilmiş ve bir ülke
tarafından eşyanın menşeini tespit etmek amacıyla
kullanılan spesifik hükümler”
olarak tanımlanmaktadır.
GATT-1994 Uruguay Turu Çok Taraflı Ticaret Müzakereleri
sonunda kabul edilen anlaşmalardan biri olan, Türkiye’nin de taraf
olduğu Menşe Kuralları Anlaşması’nın 1(1). maddesi ise menşe
kurallarını;
“tarife tercihlerinin verilmesine yol açan akdi ve otonom
ticaret rejimleri ile ilgili olmaması koşuluyla, üyeler
tarafından malların menşe ülkesinin tespit edilmesi için
3
International Convention on the Simplification and Harmonization of Customs Procedures
(Kyoto Convention), Annex D.1, Definitions (a). Sözleşme 18 Mayıs 1973’te Kyoto
(Japonya)’da imzalanmıştır.
uygulanan yasa, yönetmelik ve genel uygulamaya ilişkin
idari tespitler”
(tercihsiz menşe kuralları) ve Ek-II paragraf 2;
“tarife tercihlerinin verilmesine yol açan akdi ve otonom
ticaret rejimleri kapsamında malların tercihli muamele
için uygun olup olmadıklarını tespit etmek için herhangi
bir üye tarafından uygulanan yasa, yönetmelik ve genel
uygulamaya ilişkin idari tespitler”
(tercihli menşe kuralları) olarak tanımlanmaktadır.
Doğru tarifelendirme ve istatistik veri derleme gibi sınırlı idari
işlevler yanında, 1980'lerle birlikte menşe kurallarından beklenen
işlevler evrilmeye başlamıştır; öyle ki bu evrimden sonra, menşe
kuralları sadece ülke bazında ticari kısıtlama önlemleri ya da kamu
alımlarındaki “yerli malı satın alınması” kuralı gibi idari imtiyaz
politikaları açısından değil, ekonomik sonuçları açısından da önem
kazanmıştır.
Normal olarak bir malın yalnız bir ülkede üretildiği ve oradan
ihraç edildiği dönemlerde, malın üretim yerini saptamak için menşe
kurallarını kullanmak oldukça kolaydır.
Ama
imalat
teknolojilerindeki
yatırımlarının da artmasını gerektiren
ilerlemeler,
sermaye
geniş uzmanlık alanlarının
oluşmasına yol açmıştır. Bu ise, çoklukla nihai ürün üzerinde ismi
belirtilen
imalatçıdan
bağımsız
olarak
çalışan
komponent
üreticilerinin sayısının hızla artmasına neden olmuştur. Bir çok
durumda, komponentlerin çoğunu tedarik eden taşeron imalatçılar,
nihai ürün imalatçısı ya da ihracatçısı ile aynı gümrük alanında
yerleşik olma gereği bile duymaz ve fakat işgücü gibi önemli üretim
kaynaklarının ekonomik olarak temin edilebildiği ülkelerde faaliyet
gösterirler. Bu durum, menşe düzenlemelerini tasarlarken üretim
faktörlerinin göreli ağırlıkları sorununu ortaya çıkarmaktadır. İmalat
yöntemlerinin
oldukça
çeşitlenmiş
olması
nedeniyle
kuralların
temelinde yer alacak ölçütlere ulaşmak gittikçe zorlaştığından, menşe
tespit ihtiyacını karşılamak daha hassas hale gelmiştir.
Bu sorunlar, menşeye atıf yapılması gereken durumların
çeşitliliği ile daha da karmaşıklaşmış ve kötüye kullanılmaları için bir
potansiyel yaratmıştır. Durumu daha yakından inceleyebilmek için,
menşe tespitini zorunlu kılan ticaret önlemlerini gruplandırarak göz
atmak yararlı olabilir:
adil olmayan ticareti düzeltici önlemler
(antidamping vergisi, telafi edici vergi vs.)
yerli sanayii korumak üzere oluşturulan
önlemler (sübvansiyon vb.)
(a) gelişmekte olan ülkelerin ürünlerine, (b)
EKÜ muamelesi yapılan ülkelere, ve (c) tercihli ticaret
alanlarında tercih tanıyan düzenlemeler.
Ayrıca menşe kuralları;
“yerli
malı
yürütülmesinde,
satın
alma”
politikasının
karşılıklı pazar ulaşım
pazara giriş aracı olarak, ve
siyasi
amaçların
bir
yaptırımların uygulanmasında
düzenlemelerinde,
uzantısı
olarak
kullanılmaktadır.
Sonuçta, bu politika araçlarından herhangi biri harekete
geçirildiğinde, ilgili menşe kuralı bu politikanın icrasındaki en önemli
unsur olmaktadır.
Ticaret akışının artmasıyla birlikte, ülke ya da politika bazında
menşe kuralları kullanılmaya başlanmıştır, ki bugün çok çeşitlilik
gösteren hatta zaman zaman çatışan, ulusal sanayii korumaya yönelik
menşe kuralları mevcuttur.
Dolayısıyla, kendileri ekonomik bir doğaya sahip olmasalar da,
menşe kuralları güçlü bir ekonomik etkiye sahiptirler ve diğer
ekonomi politikalarını takviye etmek amacıyla etkin bir şekilde
kullanılabilmektedirler. Öyle ki, işaretleme, etiketleme, hileli veya
yanıltıcı reklam mevzuatı ile vergi iadesi hükümleri, kamu alımları,
üretim patentleri, korunma önlemleri, miktar kısıtlamaları ithalat
yasakları ticaret ambargolarının uygulanmalarında da önemli rol
oynayan menşe kuralları, tüm bu alanlardaki ihtilafların da
merkezinde durmaktadır.
2. Tarihte Menşe Kuralları
Geçmişe bakıldığında, ilk tercihli düzenlemelerle birlikte, menşe
kuralı uygulamalarının da eşzamanlı olarak başlamadığını görüyoruz.
1910 tarihli bir Fransız yasasının, hükümete Birleşik Devletler ve
Porto Riko menşeli bal, kahve, kakao, bakır, nikel ve tarım makinesi
gibi bazı ürünlerin ithalatında taviz uygulaması için yetki verdiği
görülmektedir.4
Ancak
bu
düzenlemede,
ürünlerin
Birleşik
Devletler'de ya da Porto Riko'da üretilip üretilmediğini saptamaya
yarayan ölçütlere rastlanmamaktadır.
Benzer bir uygulama ise, Britanya imparatorluğu tarafından
yürürlüğe konulmuş olan 1919 Maliye Kanunu (Finance Act) 'nda
görülmektedir. 5 Bu kanuna ekli cetvelin ikinci sütununda yer alan ve
imparatorluk topraklarında yetiştirilen, üretilen veya imal edilen
ürünlere indirilmiş oranlar uygulanmıştır. Kanunun dikkati çeken
yanı, ürünlerin imparatorluk toprakları içinde üretilip üretilmediğini
sınayan ölçütleri de, yani menşe kurallarını da içeriyor olmasıdır.
Buna göre, değerinin Ticaret Kurulu'nca saptanmış belli bir oranı,
Britanya İmparatorluğu’nda gerçekleştirilen işçiliğe tekabül etmeyen
ürünler, İmparatorluk'ta üretilmiş kabul edilmemiştir.
ABD'nin 1930'da Filipinler ve Porto Riko'ya tercih tanıyan özel
uygulamasına ise, aynı tarihli tarife kanununda rastlanır.6 Bu kanun
4
Loi relative d’application du tarrif des douanes aux produits originaires Etats-Unis
d’Amerique 29 Mars 1910 ‘dan Hironori Asakura: The Harmonized System and Rules of
Origin, 27 JWT 4 (Aug. 1993), 5-21.
5
Ibid.
6
Ibid.
Filipinler ya da ABD girdilerinden veya bunların bileşiminden
üretilmiş Filipinler ürünlerinin, toplam kıymetlerinin %20'si oranında
yabancı menşeli girdi kullanılmış olmasına izin vererek ve ödenmiş
gümrük vergilerinin iadesini de yasaklayarak ABD'ye vergisiz ithal
edilmesine cevaz vermiştir.
3. GATT ve Menşe Kuralları
Uluslararası
ticaretin
gereksinimleri,
önü
alınamaz
bir
çeşitliliğin yolunu açmıştır. Genel olarak tek taraflı, iki taraflı ve çok
taraflı şekilde meydana gelen ticaret düzenlemelerine tercihli
anlaşmalar, serbest ticaret alanları ve genelleştirilmiş preferanslar
sistemi (GPS) şeklinde rastlanmaktadır. Bu çeşitlilik ve onun yol açtığı
ticaret akışı bozuklukları ile dar pazarlara bölünmüş dünyanın,
uluslararası düzeyde bir işbirliği çerçevesinde daha serbest bir ticaret
düzeni ile yeniden yapılandırılması amacı, GATT'ın oluşturulması
yönündeki baskıların en temel nedeni olmuştur. Bu çeşitlilik, GATT
sayesinde akit ülkeler arasında EKÜ sistemi ile ortadan kaldırılmak
istenmiştir. Bu çaba içinde, öncelikle akitlerin yürürlüğe yeni özgün
düzenlemeler sokmaması şartıyla, mevcut düzenlemenin sürmesi
kararlaştırılmış ve tarifelerin indirilmesi ile tercihli düzenlemelerin
ağırlığının tedricen ortadan kaldırılması öngörülmüştür. Ancak,
GATT'ın XXIV. maddesi, serbest ticaret bölgeleri ve gümrük
birliklerine, diğer koşulların yanısıra, üye ülkelerce uygulanan vergiler
ve “başka ticari düzenlemeler”in bu tür bir oluşumdan önce
uygulananlara göre daha kısıtlayıcı olmamak kaydıyla izin vermiştir.
Aynı şekilde GPS düzenlemelerine de izin verilmesi konusunda
mutabakat
sağlanmıştır.
Sonuç
olarak,
GATT
görüşmelerinin
başlangıcından bu yana hep bazı istisnalar, farklılaştırmalar, bazı
ticaret ilişkilerinin ayrı tutulması gereği ve tabii tüm bu çeşitliliğin
kaçınılmaz sonucu menşe belirlemesi gereği göz önüne alınmıştır.
İstisnalara izin veren hükümler, bu istisnaların gittikçe
kurumsal hale gelmesine yol açmıştır: Öncelikle hiç bir ülke, ülke
bazındaki düzenlemelerini ya da kotalarını kaldırmamıştır. ikinci
olarak, tekstil alanında özel bir rejim yaratılmıştır. Üçüncüsü, yerli
firmalara kamu ihalelerinde ayrıcalıklar getirilmiştir. (ABD'de "Buy
American Act" adıyla tanınan yasa örneğinde olduğu gibi.) Sonuçta,
GATT ticarette farklılaştırmaları yasaklamış olsa bile, bu yasaklama
şimdilik hedefine yaklaşamamıştır.
Diğer taraftan, GATT-1994 öncesinde menşe kurallarının sadece
gerektiği zaman kullanılmasını ya da bunların birörnek bir şekilde
oluşturulmasını garanti eden bir mekanizma da yoktur. Aksine, yıllar
boyunca hükümetler tarafından, dış ticaret akışını kendi lehlerine
çevirmek için farklı kurallar uygulamaya konulmuştur. Tercihli
ticaret alanlarının zorunlu kıldığı, farklı kaygılarla oluşturulmuş farklı
kurallarla da durum gittikçe daha girift hale gelmiştir.
Tüm kontrol ve denetleme işlerinde sorumlu bir idari kurum
olması gibi, menşe sorunları da hep ulusal gümrük idarelerinin
yetkisinde olmuştur. Menşe kurallarını birörnek hale getirme
konusundaki ilk çabalar, GATT’ın ilk toplantılarında gündeme gelmiş,
ancak konu ulusal gümrük idarelerinin direnişi ile karşılaşmıştır.7
Buna rağmen, GATT'ta su yüzüne çıkan düşünceler ve ortaya konulan
öneriler, -kurallar değil ama- bazı ilkeler üzerinde anlaşılmasını
sağlamış, 1973 - Kyoto Sözleşmesi'ni doğurmuştur.
25 Eylül 1974’te yürürlüğe giren Kyoto Sözleşmesi’nin menşe
hükümleri, GATT 1994’ün kabulüne kadar bu alandaki en önemli çok
taraflı yüklenimleri temsil etmiştir. Sözleşme, dönemin Gümrük
işbirliği Konseyi (bugünkü Dünya Gümrük Örgütü - DGÖ) tarafından
Mayıs 1973’de onaylanmıştır.8
Kyoto Sözleşmesi, şeffaflık, EKÜ ilkesi, ulusal muamele gibi
GATT benzeri ilkeleri kapsamakta, 3’ü menşeye ilişkin olmak üzere 31
adet ek içermektedir. Menşe kuralları ile ilgili Ek D.1, 6 Aralık
1977’de yürürlüğe girmiş olup, çoğu bölgesel ticaret rejimine yabancı
olmayan, tamamen elde edilmişlik ve esaslı dönüşüm ölçütlerini temel
almıştır.
GATT'taki ilk menşe tartışmalarından yaklaşık kırkbeş sene
sonra bugün ise menşe, GATT kuralları altına alınmış bir konudur ve
Uruguay Turu'nda kendisine ayrılan zaman dilimi içerisinde
görüşmeleri tamamlanabilmiştir. Bu turun başarılı sonuçlarından biri
7
E. Ivan Kingston, “The Economics of Rules of Origin”, Rules of Origin in International
Trade: A Comparative Study, E.Vermults, P.Waer ve J.Bourgeois (eds.), The University of
Michigan Press (1994), 9.
8
Mariana C. Silveira: “Rules of Origin in International Trade Treaties, Comparative Study of
NAFTA and MERCOSUR, and a general overview of the European Union” (LLM Thesis),
Toward Seamless Borders: Making Free Trade Work in the Americas, Boris Kozolyck (ed.),
National Law Center for Inter-American Free Trade (1993).
olarak kabul edilebilecek Menşe
Kuralları
Anlaşması, menşe
konusunun artık bir GATT disiplini haline geldiğinin kanıtıdır.
GATT disiplininde tercihsiz menşe kuralları, “en çok kayrılan
ülke” (EKÜ) kuralı uyarınca DTÖ üyesi ülkelere tavizli vergi
uygulanabilmesi için esas alınan menşe kurallarıdır. Bir başka deyişle,
tespit edilecek kurallara uyan ve DTÖ üyesi bir ülkeden gelen eşya için
ülke ayırımı yapılmaksızın tavizli vergi oranı uygulanır. Ayrıca,
“tercihsiz menşe kuralı" kavramı GATT-1994, Madde VI kapsamında
antidamping ve telafi edici gümrük vergilerinin, Madde XIX
kapsamında koruma önlemlerinin, Madde IX kapsamında menşe
işaretleme gerekliliklerinin ve ayırımcı miktar kısıtlamaları veya tarife
kontenjanlarının uygulanmasında olduğu gibi, tercihsiz ticari politika
aracı olarak kullanılan tüm menşe kurallarını ve kamu alımlarında ve
ticaret istatistiklerinde kullanılan menşe kurallarını da içerir.9
Tercihsiz menşe kurallarının GATT’ın belirlediği bu politikalar
için nasıl belirli bir hedefe yöneltilerek formüle edildiğine ve
yorumlandığına, Bölüm III’de ayrıntıları ile değinilecektir.
4. “Kurtarılmış Alan”a Giriş: Tercihli Menşe Kuralları
II. Dünya savaşından sonra artan bölgeselleşme hareketleri,
1960’lı yıllarda daha da hız kazanmış, 1980’lere gelindiğinde de
iktisadi birleşmeler Kuzey Amerika ve Asya’ya yayılmaya başlamıştır.
1948-1994 yılları arasında GATT’a bildirilen serbest ticaret bölgesi ve
9
Menşe Kuralları Anlaşması, Madde 1(2).
gümrük birliği sayısı 109’dur.10 Bunların bütünleşme düzeyleri ve
başarıları
önemli
farklılıklar
gösterse
de,
GATT
istisna
hükümlerinden yararlanma konusunda genel ve güçlü bir eğilimin
göstergesidirler. Dünya milli gelirinin yaklaşık üçte biri Avrupa
Topluluğu (AT)’nda, üçte biri Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi
(NAFTA)’nde, yarısı ise Asya-Pasifik Ekonomik işbirliği (APEC)
(NAFTA dahil olmak üzere) ülkelerinde üretilmektedir. Ekonomilerin
diğer etkenler yanında diş ticaret eksenindeki hareketlere bağımlılığı
göz önüne alındığında, yaratılan bu gelirde, tercihli ticaretin payı
yadsınamaz.
Çeşitli kıtalarda kurulmuş tercihli ticaret alanlarından bazıları
Tablo 1’de görülmektedir.
Çoğu zaman ülkelerin birden çok tercihli düzenlemesi vardır ve
bazıları da tek taraflı düzenlemelerdir. Örneğin AT, 1971’de
oluşturulan GPS gibi tek taraflı uygulamalar yanısıra, 90’lı yılların
başından itibaren geliştirdiği Doğu Avrupa ülkeleri ile yapılan serbest
ticaret anlaşmaları kapsamında olduğu gibi karşılıklı tercihli
uygulamalara da sahiptir. Aynı anda da, Türkiye ile bir gümrük birliği
içerisindedir.
Tablo 1: Bazı Tercihli Ticaret Alanları
AVRUPA
Avrupa Topluluğu (AT)
Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi (EFTA)
10
Aylin EGE: “Ekonomik Yönden Bölgesellleşme: Avrupa Birliği (AB), NAFTA, APEC", ıKV
140, Ocak-Nisan (1998), 49-54.
Avrupa Ekonomik Alanı (EEA)
Avrupa Anlaşmaları
Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri (MDAÜ) ve Baltık
Ülkelerinin STA’ları
AMERİKA
Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA)
Latin Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (LAFTA)
Andean Paktı (Andean Group)
Orta Amerika Ortak Pazarı (CACM)
Karayipler Ortak Pazarı (CARICOM)
Güney Yarımküresi Ortak Pazarı (MERCOSUR)
AFRİKA
Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (CEAO)
Mano Nehri Birliği (MRU)
Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS)
Orta Afrika Gümrük ve Ekonomik Birliği (UDEAC)
Doğu ve Güney Afrika Tercihli Ticaret Alanı (PTA)
Büyük Göller Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (CEPGL)
ASYA
Güneydoğu
Anlaşması
Asya
Ulusları
Birliği
(ASEAN),
Bangkok
OKYANUSYA
Avustralya-Y.Zelanda
(ANCZERTA)
Yakın
Ekonomik
ilişkiler
Ticaret
Anlaşması
KITALARARASI
Asya Pasifik Ekonomik işbirliği (APEC)
Bu noktada, yine GATT XXIV. madde kapsamında bulunsalar
da serbest ticaret alanlarından teorik olarak farklılıklar gösteren
gümrük birliklerinin, menşe açısından gösterdiği ayrılığa değinildikten
sonra tercihli menşe kuralları konusunda biraz daha derinleşilecektir.
Bir STA ve gümrük birliği arasındaki farklılıklar incelendiğinde,
STA içi ticarette menşe kurallarının önemini koruduğu görülür.
Gümrük birlikleri, birlik üyesi ülkeler arasında menşe kuralı
uygulamazlar ve fakat üçüncü ülkelere karşı üyelerin aynı menşe
kurallarını
uygulamaları
ticaret
saptırıcı
etkilerin
önlenmesi
bakımından gereklidir. Birlikte “serbest dolaşım” ilkesi geçerlidir ve
teorik olarak da hiç bir gümrük kontrolü yapılmaz. Serbest dolaşıma
girmiş bir malın gerekli gümrük vergileri ödenmiştir ve herhangi bir
iade söz konusu değildir. Ancak bu durum, o malın menşe kazandığı
anlamına gelmez.
İki ya da çok taraflı STA’larda ise menşe kuralı uygulaması
kaçınılmazdır. Zira ülkeler arasında, gümrük birliklerine kıyasla daha
basit bir bütünleşme modeli kurulduğundan, birbirlerinden ithal
edilen ürünlerin tercihli muameleye kabul edilebilmeleri, ürünlerin
tercihli menşeine bağlıdır ve gümrük kontrolü gerek menşe
bakımından gerek diğer işlevleri bakımından her zaman söz
konusudur. Üçüncü ülkelere karşı ise aynı kuralları uygulama
zorunlulukları yoktur.
EKÜ ilkesinin birer istisnası olan tercihli ticaret uygulamaları,
genellikle EKÜ uygulamalarında aranan menşe kurallarına dayanmaz.
GATT-1994 Menşe Kuralları Anlaşması’nda tercihli menşe
kurallarının tanımına yukarıda değinilmişti.
“Tercihsiz" diye adlandırılan, yani bir ayrıcalığa dayanmayan11
ticaretin söz konusu olduğu alanda kullanılan menşe kurallarından
farklı olarak, tercihli tarife uygulaması için, tercihten yararlanan
ülkenin ticarete konu üründeki katkısının genelde daha yüksek olması
11
Bu çalışmada “ayrıcalık” ya da “farklılaşmış” kavramından, GATT-1994 Madde I, para.1
hükümlerinin uygulama alanı dışında kalan tercihli uygulamalar anlaşılmalıdır.
şartı aranır. Bir başka ifadeyle, tercihli menşe kurallarını yerine
getirmek, tercihsiz olanlara kıyasla daha katı koşulların sağlanmasına
bağlıdır.
Üründe gerekli görülen dönüşümün ağırlığına ve ikili,
bölgesel ya da global tabanda farklılık gösteren kümülasyon
olanaklarına bağlı olarak, ülkeler, tanıdıkları tercihin derecesini
kontrol etmek üzere menşe kurallarını kullanmaktadır.12 Eğer tercihli
menşe kuralları, diğer menşe kurallarından daha büyük bir ürün
işlemesini veya işçiliğini şart koşuyorsa, bu durumda menşe
kurallarının ticareti kısıtlayan bir ayırımcı politika aracı işlevinden
bahsedilebilir.
Buraya
kadarki
açıklamalarımıza
göre,
farklılaşmış
ticaret
rejimlerinin uygulanabilmesi için menşe kuralları "olmazsa olmaz"
vasıtalardır ve ülkelerin benzer ürünlere sadece nerede üretildiklerini
dikkate alarak farklı muamele yapmaları bu kuralların önemini ortaya
koymaktadır. Buradan sonraki adım, aslında bu anlamda farklılaşmış
menşe kurallarının meşruiyetinin, EKÜ dışı ticaret politikası önlemlerinin
meşruiyeti ile aynı temele dayanmakta olduğu sonucudur. Çünkü kurallar,
bu önlemlerin işletilmesine hizmet etmektedir. Bu kurallarla, tercih tanıyan
ülkenin, tercihin fayda alanını, tercih tanınan ülke ekonomisi ile
sınırlayarak etkin bir şekilde kontrol etmesi amaçlanır. Mesela, toplam
ticaretlerinin %75'inin STA kapsamındaki tercihten yararlandırıldığı AT ve
EFTA arasındaki ticarette, menşe kuralları bu işlevi gösterebilmekte ve bu
anlaşmanın alanını diğer ticaretten ayırmaktadır. O halde sonuç her zaman
12
Örneğin, AT’nin AKP ülkelerine uyguladığı menşe kuralları, tercih tanınan ülkeler arasında
verici ülke ilkesine ve tam (global) kümülasyona izin vermekte iken, GPS menşe kuralları sınırlı
düzeyde bir kümülasyona izin vermektedir. Bkz. BÖLÜM III.
olumlu mudur? Yani bu kurallar her zaman ticaret alanını tercih tanınan
ülke ekonomisi lehine mi kontrol eder?
Tercihli ticaret ortakları ve diğer ülkeler arasında ayırıma
gidildiği sürece, menşe kuralları mamul maddelerin ticaret akışı
üzerinde bazı bozucu etkilere de sahip olacaktır. Karşılıklı tercihli
ticaret anlaşmaları, teoride, ticaret yaratıcı bir sonuç doğurmalıdır.
Ancak, ticaret bozulmalarının önünü almak üzere, tercihsiz olanlara
göre daha sıkı formüle edilen ve uygulanan tercihli menşe kurallarının
kendileri de ticaret ve yatırım sapmaları yaratabilmektedir.
AT'nin Afrika-Karayib-Pasifik (AKP) ülkeleri ile yaptığı
Dördüncü Lomé Sözleşmesi13 'nin menşe kuralları ya da benzer
hükümler içeren 1/98 sayılı AT - Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı14
'nın balıkçılık ürünlerine ilişkin menşe kuralları, menşe kurallarının
genel olarak sorgulanması için bir soru işareti doğurabilecek
niteliktedir.
Bu
düzenlemelere
göre
balık
konservelerinin
tercihli
muameleden yararlanabilmesi için balıkların “tamamen bu ülkelerde
elde edilmiş” olmaları, bunun için de; "bu ülkelerin kendi gemileri ile
avlanmış olmaları", gemilerin kendi gemileri sayılabilmesi için "bir AKP
(Türkiye) veya AT ülkesine kayıtlı olmaları, bir AKP (Türkiye) veya AT
ülkesinin bayrağını taşımaları, mülkiyetlerinin en az %50'si AKP
13
Dördüncü AT-AKP Sözleşmesi 15 Aralık 1989 tarihinde Lomé’de imzalanmıştır.
Protocol 1 concerning the definition of the consept of “originating products” and methods of
administrative cooperation, madde 2 para.2, O.J. No L84/8, (1990).
14
O.J. No L35, 13.2.1996.
(Türkiye) veya AT vatandaşlarına veya yönetim merkezi taraflardan
birinde bulunan, müdür veya müdürleri, yönetim kurulu veya denetleme
kurulu başkanı ve bu kurullar üyelerinin çoğunluğu AKP (Türkiye) veya
AT vatandaşı olan, ortaklık veya limited şirket durumunda, sermayesinin
en az yarısı AKP (Türkiye) veya AT ülkelerine veya bu ülkelerin kamu
kuruluşları ya da vatandaşlarınca konulmuş bir şirkete ait olmaları”,
tekne kaptan ve mürettebatının en az %50’sinin AKP (Türkiye için %75)
ülkeleri ya da AT ülkeleri uyruklu olmaları gerekmektedir.
Bu kurallar, tercihten yararlanan ülke için fazlasıyla ağır
koşullar içermektedir ve amaçlanan hedeflere15 ulaşmak yönünde
birer araç gibi görünmemektedir.
Kuralın yol açabileceği olası bir sonuç, balıkların menşeli16 kabul
edilebilmesi için konulan mülkiyet ve personel koşulları tarafından
belirlenecektir. Kuralın açıkça teşvik ettiği şey, AT firmalarının,
mevzuatı müsait AKP ülkelerinde balıkçılık yatırımlarına girişmesi,
bunların sahip olduğu gemilerle üretim yapması, daha sonra bu
üretimin çıktılarını tercihli rejimle Topluluk’a ihraç etmesidir.
Daha önemlisi, eğer AKP ülkelerine ya da Türkiye'ye tanınan bu
tercih -ki serbest ticaret alanlarında bu tercih genellikle sıfır vergi ile
ithalat demektir- AKP veya Türk balıkçılık sektörünün faydalanması
için yaratılmış ise, neden AT gemilerinin avladığı balıkların da AKP ya
15
Örn.Bkz. Concil Decision of 27 April 1998 concerning the conclusion of Agreement
amending the fourth ACP-EC Convention of Lomé, signed in Mauritius on 4 November 1995,
O.J. No.L 156, 29 March 1998.
16
“Menşeli” kavramı, “gerekli menşe kuralını sağlamış” anlamında kullanılmaktadır.
da Türkiye menşeli balık konservelerinde kullanılabiliyor olmasına
izin
verilmiştir?
Bu
aslında
serbest
ticaret
alanlarının
bir
karakteristiğidir; ancak yanıtın iki boyutu vardır: AT'nin hammadde
ihracatçısı balığını AKP ülkelerine ya da Türkiye'ye ihraç ederken,
vergisiz ithalat dolayısı ile rakip ülke ihracatçılarına göre pazarda bir
üstünlük kazanır. Bu yolla AKP veya Türkiye menşei kazanmış
konserveler yine tercihli olarak AT'ye ithal edilirken de, sıfır vergi
dolayısı ile düşük maliyetli olarak iç piyasaya arz edilerek, AT
hammaddesi
kullanılmadan
üretilmiş
rakip
ülkeler
menşeli
konservelere göre bir üstünlük elde edilmiş olur ki, bu da ikinci
avantajdır. Peki bu mekanizma tersine, yani AKP ya da Türkiye lehine
de işlemez mi?
Menşe kuralının altında yatan saikin ne olduğu düşünülürken,
aynı zamanda kaç AKP ülkesinin tanımlanan nitelikte gemilere sahip
olduğunun da araştırılması ilginç sonuçlar verebilir. Öte yandan bu
kural karşısında daha şanslı olduğu bir gerçekse de, Türkiye'nin de
tanımlanan türde açık deniz balıkçı gemilerine sahip olmadığı (ya da
yeterince sahip olmadığı) bilinmektedir.17 Bu duruma çok çarpıcı bir
faktör daha eklemek gerekirse, Türkiye ve AT arasındaki ticaret
açısından düşünüldüğünde, AT menşeli işlenmemiş balık üretimi çok
sınırlı
ise,
örneğin
Topluluk,
iç
pazarının
ihtiyacını
ancak
karşılayabiliyor ise, menşe kuralı neye yol açar? Böyle bir durumda,
Türkiye’de ithal işlenmemiş balıktan ürettiği konserveleri Topluluk’a
satmakta olan bir firma, menşe kuralı dolayısıyla, tercihten
yararlanabilmek için Topluluk hammaddesi kullanmak zorunda
17
Niyazi ÖNEN ve Haluk ARPAD (Dardanel A.Ş.) ile mülakat (Ankara, 10 Temmuz 1998).
olduğundan,
Topluluk
hammaddesinin
fiyatının
yükselmesi
beklenmelidir. Çünkü, aynı nitelikteki hammadde, Uzakdoğu ya da
AKP pazarında çok daha düşük fiyattan temin edilebilse de,
Türkiye’de yerleşik firma, bu hammaddelerden ürettiği konserveyi
Topluluk’a tercihli rejimle ihraç edemeyecektir. Bu durumda teorik
olarak,
AT
hammadde
tedarikçisi,
Türk
firmasına
sağladığı
hammaddenin fiyatını, Türk firması tercihli rejimden aldığı faydayı
“değersiz” bulana dek yükseltecektir.
Koşullara bir varsayım daha ekleyelim; genel olarak AT balıkçı
gemileri %75’lik AT uyruklu personel koşulunu sağlamıyorsa, bunun
Türk ihracatçısına etkisi ne olacaktır? Bu durumda AT’den bu
gemilerle avlanmış balıkların ithal edilerek konserve imalatında
kullanılmasının hiç bir özelliği kalmayacaktır. Çünkü bu koşulu
sağlayamayan işlenmemiş balıklardan üretilen konservenin, AT’ye
tercihli rejimle ihracı imkansızdır. Sonuç: Menşe kuralı, tercihli rejimin
uygulanmasına engel oluşturmaktadır.
Şu halde bu örnek, menşe kurallarının, tercihin fayda alanını
sınırlayarak bu alanı etkin bir şekilde kontrol etmesi amacını
desteklemekle birlikte, bu sınırlamanın her zaman tercih tanınan ülke
lehine olmayabileceğinin işaretidir.
BÖLÜM II
MENŞE KURALLARININ YAPISI
VE EKONOMİK SONUÇLARI
1. Menşe Kuralı Sınama Yöntemleri
Bir ürünün menşeini tespit etmek gerektiğinde, yanıtlanması
gereken ilk sorun, ürünün tamamen bir ülkede elde edilip edilmediği
ya da üretilip üretilmediğidir; ya da diğer bir ifadeyle, ürünün imalat
sürecinde başka bir ülkenin bulunup bulunmadığıdır.
Eğer ürün
tamamen tek bir ülkede üretilmiş veya elde edilmişse, açıkça o ülke
menşeini kazanmış olur.
Buna karşılık, bir ürünün üretilmesine iki veya daha fazla
ülkenin katıldığı durumlarla ilgili menşe kurallarını formüle etmekte
başvurulan genel kavram, ürünün, en son “esaslı dönüşüm”ün
gerçekleştiği yerin menşeini almış olması koşuludur.18 Bir üretim
faaliyetinin girdiler ve/veya hammadde üzerinde esaslı bir dönüşüm
yaratıp yaratmadığını belirlemek için uygulamada başlıca üç yöntem
kullanılır.
- Ürünün tarife pozisyonunda değişiklik sınaması
18
Başlıca gelişmiş ülkelerdeki menşe uygulamalarına hukuk perspektifinden bir bakış için bkz.
E. A. Vermulst., Rules of Origin as Commercial Policy Instruments - Revisited, JWT 26(2),
(1991), 61-102.
- Teknik sınama - üretim yönteminin spesifik olarak belirlenmesi
- Katma değer sınaması
Şimdi kısa tanımlamalarla bu yöntemlere değinilecek, daha
sonra da uygulama yönleri ele alınacaktır.19
1.1. Tarife Pozisyonunda Değişiklik Sınaması
İhracatçı ülkede gerçekleşen üretim faaliyeti, ara girdilerinden
farklı bir gümrük tarife pozisyonunda20 sınıflandırılan bir nihai ürünle
sonuçlanırsa, bu sınama yeni ürünün menşe kazandığı sonucunu verir.
NAFTA kapsamında ticarete konu ürünler, ağırlıklı olarak bu
sınamaya tabidirler. AT’nin tercihli anlaşmalarında da
kullanılan
tarife pozisyonu değişikliği (TPD) sınaması, ‘ürünün imalatında
kullanılan tüm girdilerin, ürünün yer aldığı belirli bir eşya
nomanklatürü
(listesi)
pozisyonundan
başka
bir
pozisyonunda
sınıflandırıldığı imalat’ kuralını getirmektedir. Böylece, ürünün
menşeinin değişebilmesi için yeterli işleme tabi tutulup tutulmadığını
ölçmek için genel bir kural konulmuş olmaktadır. Sınıflandırmadaki
değişiklik, her zaman pozisyon (4 hane) düzeyinde olmayabilir. Bu
nedenle, TPD sınamasının hangi düzeyde (pozisyon - 4 hane,
altpozisyon - 6 hane, altayırım - 8 hane ...) kullanılacağı, menşe
kuralının oluşturulması sırasında göz önüne alınır.
19
20
Son iki sınamaya bazen üretim süreci ölçütü - process criterion denildiği de olur.
“Pozisyon”, bir ürünün gümrük tarife cetvelinde sınıflandırılan yerini ifade eder ve Armonize
Eşya Tanımı ve Kodlama Sistemi (Armonize Sistem - AS) ’nde dört haneli kodlara tekabül
eder.
Bu genel kurala, genellikle bir ‘istisnalar listesi’ eklenir. Çünkü,
bazı durumlarda tarife pozisyonu değişikliği kuralı, menşein değişip
değişmediğini ölçmede yetersiz kalabilir ve ek koşullar konulması
gerekebilir. Örneğin, bir nomanklatürde dökme pirincin pozisyonu,
paketlenmiş
olandan
paketlenmesiyle
farklı
menşeinin
ise,
değişmiş
bu
kritere
olduğuna
göre
pirincin
karar
verilmesi
gerekirken, aslında paketleme işlemi menşe değiştirici bir işlem olarak
kabul edilmemektedir. Bu durumda, pirinç için bazı ek ölçütlere gerek
duyulur.
Bazen de bazı ürünler için pozisyon değişikliği söz konusu
olmasa bile, bir ülkede ürün ya da girdi üzerinde esaslı işlemler
gerçekleştirilmişse veya örneğin önemli derecede katma değer
yaratılmışsa, yeni menşe kazanması gerektiği düşünülebilir; ancak
yöntem bu tür durumları ölçecek duyarlılıkta değildir.21 Böyle
durumlarda da, yöntem ek kriterlerle birlikte kullanılır.
1.1.1. Avantajları
TPD sınamasının üstünlüğü, kavramsal basitliği, uygulama
kolaylığı ve idari takdire mahal bırakmayışıdır. Ayrıca, AS’nin pek
çok ülke tarafından benimsenmiş olması, bu ülkelerde TPD
sınamasının benzer şekilde uygulanmasının menşe tespitlerinde
21
Kimyasal ürünlerle ilgili olarak bu duruma sıkça rastlanılır. Örneğin, her biri farklı ürünler
olmasına karşın kalsiyum tiyosiyanat ve amonyum tiyosiyanat AS’de 28.38 pozisyonunda
sınıflandırılır. Ancak ithal amonyum tiyosiyanattan kalsiyum tiyosiyanat elde edildiğinde, yeni
ürünün menşeine bu ölçütle karar vermek mümkün değildir.
birörnekliğe imkan vermesi anlamına gelmektedir. Uruguay Turu
görüşmelerinde ABD’nin ısrarıyla, Gümrük İşbirliği Konseyi’ne tevdi
edilmiş menşe kurallarının uyumlaştırılmasının, ilke olarak AS bazlı
TPD sınamasına oturtulması kararı da bu saikin ürünü olmak
gerekir.22
Bu yöntem, menşe tespiti için gerekli koşullara nesnel bir
formülasyon getirmektedir. Kuralın uygulanmasında, hem kamu
görevlileri, hem de ticaret çevrelerince bilinen, ortak bir referans
noktası, gümrük tarife cetveli kullanılır. Dolayısıyla, menşenin
kanıtlanması gerektiğinde, üretici, eşyanın gerekli koşulları gerçekten
sağladığını gösteren verileri derlemekte zorlanmaz.
1.1.2. Dezavantajları
İstisnalar listesinin hazırlanması genellikle zahmetli bir iştir ve
bu listelerin teknolojik gelişmeler ve ekonomik şartlara göre düzenli
olarak güncelleştirilmesi gerekir. Üretim sürecinin ve bir ürünün
niteliklerini artırıcı işlemlerin tanımlanması da, gereksiz yere
karmaşık bir şekilde yapılmamalıdır. Nitekim bu durum üreticilerin
taahhüt ve beyanlarında bazı iyi niyetli hatalara da yol açabilir.
Ayrıca,
menşe
belirlenirken
bir
eşya
nomanklatürünün
kullanılabilmesinin ön koşulu, hem ihraç ülkesi hem de ithal ülkesinin,
22
Bkz. David Palmeter, The U.S. Rules of Origin Proposal to GATT: Monotheism or
Politheism?, 24 J.W.T.2 (April 1990), 25-36
tarifelerinde aynı nomanklatürü benimsemiş olmaları ve birbirlerine
paralel şekilde uyguluyor olmalarıdır.23
1.2. Teknik Sınama:
Belirli üretim faaliyetlerinin yeni bir menşe statüsü kazandırdığı
ya da kazandırmadığı hükmünü veren bir kurala dayalı sınamadır ki,
bunlardan birincisi “olumlu sınama - positive test”, diğeri “olumsuz
sınama - negative test” olarak bilinir.24
Teknik sınama, genellikle, üretim tekniklerini veya işçiliklerini
her bir ürün için, yeterince önemli (nitelik artırıcı işlem) olmaları
açısından tek tek belirleyen işlem/işçilik listelerinin kullanılmasına
dayanır.
Örneğin, bir televizyonun, halihazırda menşe statüsü bulunan
ekran tüpünden üretilmesini şart koşan menşe kuralı, televizyona özgü
bir kural getirmiş demektir. Üretilen televizyonun tüpü yabancı
menşeli ise, üretimle ilgili diğer özelliklere bakılmaksızın, televizyonun,
üretildiği yer menşeini kazanmamış olduğu kabul edilir.
23
Genel olarak bakıldığında, bu durum bir dezavantajdır. Bugün dünyada, kendi özgün eşya
listelerini kullanan ülkeler hala bulunsa da, bir çok ülke Armonize Eşya Tanım ve Kodlama
Sistemi adındaki ortak nomanklatürü kullanmakta olduğundan, bu dezavantaj Türkiye’nin de
içinde bulunduğu bu ülkeler arasındaki ticarette kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Ayrıca
Armonize Sistemi uygulamayan ülkelerin çoğu da, DGÖ’ye sisteme katılmak üzere
başvurmuşlardır. Bkz. Atakan M., Sözdinler V., Tokgöz K.: Sorularla Dış Ticarette Menşe
Kuralları, İKV Yayınları No: 149 (Şubat 1998), 6.
24
Bu sınama, özgün olaylarla ilgili kararları vermek için en donanımlı kuralı sağlar, ancak bu
özelliği nedeniyle de kötüye kullanılmaya müsaittir.
1.2.1. Avantajları:
Bu yöntemin üstünlükleri, genel olarak 1.1.1’de açıklanan tarife
pozisyonu değişikliği sınamasının üstünlükleri ile aynıdır. Bir ürünle
ilgili olarak hangi işlemin menşe kazandırıcı olduğu veya olmadığı,
ürüne özgü olarak belirlenmiştir ve hiç bir tereddüte yer bırakmaz.
1.2.2. Dezavantajları
Üretim
yansıtılması
teknolojisi
değişikliklerinin
zorunluluğu
bulunması
zaman
gibi,
içinde
TPD
kurala
sınamasının
sakıncalarının bu yöntem için de geçerli olmasının yanısıra, bu listeler
görece çok uzun ve çok ayrıntılıdır. Bütün ürünler için teknik
sınamanın tüm formlarını tasarlamak oldukça karmaşık bir iştir.
Dolayısıyla
gelişmelerin
hazırlanmaları
dikkate
zordur
alınarak,
ve
listelerin
üretim
sürekli
teknolojisindeki
güncelliklerini
korumaları gerektiğinden takibi oldukça güçtür.
İleri bölümlerde değinileceği üzere, bu tür kurallar ürüne veya
ürün grubuna özgü olarak oluşturulduklarından, belirli bir ürün veya
ürün grubu ile ilgili bir politika hedefine doğrudan hizmet edecek
şekilde kolayca formüle edilebilirler.
1.3. Katma Değer Sınaması
Bu sınama, ürün üzerinde yapılan en son işlem ve/veya işçiliğin
belirli bir katma değer yüzdesi yaratıp yaratmadığını ölçer. "Ad-
valorem yüzde yöntemi" de denilen yöntemle menşe tespit etmek için,
bir ülkede gerçekleşen işlem veya işçiliğin, eşyaya ilave ettiği değer
açısından ele alınması gerekir. Bu katma değer belirli bir yüzdeye eşit
olduğunda ya da bu yüzdeyi aştığında, eşya, işçilik veya işlemin
gerçekleştirildiği ülke menşeini kazanır.
Tahmin edilebileceği gibi bu sınamanın uygulanması bir üretim
maliyeti analizi gerektirir ve genellikle üç şekilde veya bunların
bileşimi ile formüle edilir. Kuralda;
(a) ithal parça ve malzeme kullanımına izin veren en
yüksek oran gösterilebilir.
(b) yerli katma değerin ulaşması gereken en az yüzde
oranı gösterilebilir.
(c) girdilerin toplam kıymetine oranla, ürünün içermesi
gereken en az menşeli girdi yüzde oranı gösterilebilir.
(a) varyantında katma değer, eşyanın üretiminde kullanılan
yabancı menşeli madde veya girdiler dikkate alınarak
hesaplanır.
Eşya üretildiği ülkenin menşe statüsünü, ancak, yabancı menşeli
madde veya girdilerinin değerleri, nihai ürünün değerinin belli bir
yüzdesini geçmediği durumda taşıyabilir. (b) varyantında da, eşyanın
üretiminde kullanılan yerli girdiler, işçilik ve kar payı toplamı esas
olarak belirleyicidir. (c) varyantı ise, sadece toplam girdi kıymeti
içinde yerli girdi kıymetinin oranını esas alır.
İthal veya menşei belirlenmemiş girdilerin kıymetleri çoğunlukla
ithal anındaki gümrük kıymeti veya satış fiyatından bulunur. Nihai
ürün ihraç edilirken de kıymet, üretim maliyeti, fabrika çıkış fiyatı
veya ihraç fiyatı kullanılarak hesaplanır.
Katma değer sınaması;
- hem istisnalar listesi, hem de işlem / işçilik listesi ile
birlikte kombine olarak;
- her bir ürün için ayrı bir yüzde gösteren bir liste ile
değil de, tek bir yüzdeyi öngören genel bir kural olarak
da formüle edilebilir.
Bu kombinasyonlar ülkeler arasında çeşitlilik gösterir ve bazen
aynı olaylar, farklı ülkelerde farklı sonuç veren tespitlere yol açabilir.
Bazen de aynı ülkede, uygulanması düşünülen mevzuatın amacına
bağlı olarak, farklı sonuçlar alınabilmektedir. Ürüne yeterli düzeyde
katma değer ilave edilip edilmediğinin ölçülmesi yöntemi, ithalatçı
ülkede yatırımların teşvik edilmesi, basit montaj hatlarının değil,
mümkün olduğunca sofistike üretim teknolojilerinin ve süreçlerinin
kurulmasını özendirmek için kullanılagelmiştir.
1.3.1. Avantajları:
Teknik açıdan bu yöntemin temel üstünlüğü, basitliğidir. İthal
veya menşeli olmayan girdilerin değerleri ticari kayıt ve belgelerden
tespit edilebilir. İhraç edilen eşyanın değeri fabrika çıkış fiyatı veya
ihraç fiyatına dayandırıldığında, her iki fiyat da belirlenmiş olur ve
faturalar ve ticari kayıtlarla desteklenebilir.
1.3.2. Dezavantajları:
Bu yöntemin, özellikle gümrük sahalarında gerçekleşen fiziki
kontrollerde, katma değeri öngörülen yüzdelerin az farkla altında ya
da üstünde kalan eşyanın, menşe kazanma koşullarını sağlamasına ya
da sağlayamamasına yol açması ihtimali her zaman vardır. Zira bu
yöntemle
menşe
tespiti,
büyük
ölçüde
dünya
piyasalarındaki
hammadde fiyatlarının ve kambiyo kurlarının hareketlerine bağlıdır.
Bazen bu hareketlilik öyle çarpıcı sonuçlar doğurabilir ki, bu yönteme
göre formüle edilmiş menşe kurallarının uygulanması amacından
sapabilir.
Bir başka önemli sakınca ise, katma değer esasında göz önüne
alınan üretim maliyeti veya kullanılan girdilerin toplam maliyeti gibi
unsurların tespitinin de belirli bir maliyet yaratması ve bu konuda
ihraç ülkesi ile ithal ülkesinde farklı düzenleme veya yorumlamaların
bulunabilmesidir. Örneğin, bazı faktörlerin, özellikle de sabit
maliyetlerin malın maliyetine mi, mal satış giderlerine mi ya da
dağıtım giderlerine mi dahil edileceği konusunda uyumsuzluk
çıkabilir. Bu da, ithalatçı ülkenin eşya menşei hakkındaki sonradan
kontrol taleplerinin karşılanması sırasında, ihracatçının kanıtlama
kabiliyetini zayıflatabilir.
Tablo 2, menşe kuralı sınamalarının ticari etkilerine geçmeden
önce, AT ve ABD’nin uygulamakta olduğu menşe kurallarını
göstermektedir.
TABLO 2: AT ve ABD’de Kullanılmakta olan Sınamalar
Tip
AT
ABD
Tercihsiz
Teknik sınama ve/veya
TPD, teknik sınama
katma değer sınaması.
Tercihli
TPD, TPD ve katma
Katma değer, NAFTA
değer ve/veya teknik
için TPD ya da katma
sınama, katma değer ve değer sınamaları.
teknik sınama.
2. Menşe Kuralı Sınamalarının Uygulama Sorunları
2.1. Tarife Poizsyonu Değişikliği (TPD) Sınaması
Üretim süreci, menşeli olmayan parça ve girdilerin dahil
olduklarından
farklı
AS
kodunda
sınıflandırılan
bir
ürünle
sonuçlanıyorsa TPD sınamasının menşe kazanıldığına hükmettiğine
değinilmişti. TPD sınaması AT’nin tercihli menşe kuralları ve NAFTA
için temel sınama yöntemidir. Japon tercihsiz menşe kuralları da TPD
sınamasını geniş ölçüde kullanır.
Fakat AS, DGÖ tarafından başlangıçta eşya sınıflandırması ve
istatistik sistemi olarak tasarlanmıştır ve menşe statüsü tespiti için her
zaman uygun bir zemin olmayabilir. Bu durum ithalatçı ülkelerce de
farkedilmiş ve iki tür istisna listesi oluşturulmuştur:
a) TPD sınamasının menşe değişikliği için yetersiz
olduğu, bu nedenle, (i) yerli girdi, ithal girdi, zorunlu
girdi sınamaları ve/veya (ii) belirli imalat işlemlerinin
gerçekleşmiş olma koşullarına bağlı olduğu ürünler
listesi, ve
b) Menşe kazandıran işlem ve işçilikler listesi ile birlikte
bir istisnalar listesi.
TPD sınamasının bir başka özelliği, sadece ihraç ülkesi gümrük
yetkililerinin değil, üretici ve ihracatçıları için de nihai ürün ve
hammaddeler
hakkında
derinlemesine
bir
AS
bilgisi
gerektirebilmesidir.
2.2. Teknik Sınama
Teknik sınama, menşe statüsü kazandırabilen (olumlu sınama)
veya kazandıramayan (olumsuz sınama) bazı üretim süreçlerini
öngörür. Teknik sınama, ABD'de tercihsiz ve yerli girdi sınamasıyla
kombine olarak tercihli alanda, AT tarafından da ürüne özgü tercihsiz
menşe kurallarında, yer yer olumsuz sınamalar da içererek,
çoğunlukla kullanım alanı bulmuştur.
Teknik sınama, ilgili üretim sürecinin özgün vasıfları ile ilişki
kurar ve üç sınama yöntemi içinde en donanımlı olandır. Ancak, ABD
Ticaret Bakanlığı ve AT'nin, entegre devre menşeini difüzyon
işleminin gerçekleştiği yere bağlaması gibi yerli menfaatler lehine
kötüye kullanılabilir.25
Olumsuz teknik sınamanın bir sakıncası, sadece menşe
kazandırmayan üretim süreçlerini belirlemesi, bunu yaparken başka
üretim
süreçlerinin
menşe
kazandırma
yeteneği
hususunu
cevapsız
bırakmasıdır. Bu eksiklik açık bir belirsizliğe neden olur.26 GATT1994 Menşe Kuralları Anlaşması ise, ilke olarak olumsuz teknik
sınamanın kullanımını yasaklar; fakat hemen ardından iki istisnaya
izin verir.27 Buna göre;
a) Olumlu sınamanın daha açık ifade edilmesi amacıyla,
b) Olumlu menşe tespitinin gerekmediği münferit
olaylarda
olumsuz sınama yöntemi kullanılabilecektir. Burada ilginç olan,
ikinci istisnanın lafzının, ithalatçı ülkelerin menşe kuralı oluştururken
veya ad hoc uygulamalarda olumsuz teknik sınamalara sığınmaları
konusunda hala ciddi bir takdir hakkı vermekte olmasıdır.
2.3. Katma Değer Sınaması: Yüzde Ölçütü, İthal Girdi ve Yerli Girdi
Yöntemleri
25
Bkz. Bölüm III.
Örn. AT’nin fotokopi makinaları için düzenlediği ürüne özgü menşe kuralı. Bkz Bölüm III.
27
Madde 2(f): “[Üyeler, Bölüm IV’de yer alan menşe kurallarının uyumlaştırılmasına ilişkin
çalışma programı tamamlanana kadar,] menşe kurallarının pozitif bir standarda dayanmasını
sağlayacaklardır. Hangi unsurların menşe vermediğini belirten menşe kurallarına (negatif
standart), pozitif bir standarda ilişkin açıklamanın bir parçası olarak veya ayrı ayrı durumlarda
pozitif bir menşe tespiti gerekli olmadığında izin verilecektir.”
26
Değinildiği üzere, yüzde ölçütü üç biçimde ortaya çıkmaktadır.
İlk yöntem, ürün içindeki ithal parça ve maddelerin izin verilebilir en
yüksek oranı aracılığı ile ithal girdilerin kullanımına bir tavan koyma
yöntemidir. Örneğin, AT’nin Avrupa Anlaşmaları’nın ekindeki menşe
protokollerinde,
13.01
AS
kodlu
ürünler
için
şu
kural
öngörülmüştür:28
AS Kodu
1301
Ürün Tanımı
Lak; tabii sakızlar,
reçineler, sakız reçineler
ve yağ reçineler
(pelesenkler gibi)
Menşe Kuralı
Kullanılan 13.01 pozisyonundaki
girdilern kıymetinin, ürünün fabrika
çıkış fiyatının % 50'sini geçmediği
imalat.
Bu kuralın açılımı şudur: AS 13.01 pozisyonundaki bir ürünün,
AT’ye
tercihli
rejimden
yararlanarak
ithal
edilebilmesi
için,
üretiminde kullanılan yine aynı pozisyonda bulunan aynı veya başka
üçüncü ülke girdilerinin kıymetleri toplamının, nihai ürünün fabrika
çıkış fiyatının %50’sini geçmemiş olması gerekir.
İkinci yöntem, yerli girdi sınaması olarak da adlandırılabilecek
olan, ürünün işlem veya işçilik gördüğü en son ülkede karşılanması
gereken en az katma değer yüzdesi yöntemidir. Örneğin, NAFTA
menşe kurallarında AS pozisyonu 28.01-28.24 arasında olan ürünler
(bazı kimyasallar) için;
28
Örn; Bkz. AT - Romanya Avrupa Anlaşması, Protokol 4, EK-II (AT - Romanya Ortaklık
Konseyi 1/97 sayılı Kararı ile değişik, O.J. No L54, 24 Şubat 1997).
AS Kodu
Menşe Kuralı
28.01-28.24
- 28 – 38. Fasıllar haricinde herhangi bir Fasıldan,
2801.10 – 2824.90 altpozisyonlarına değişiklik, veya
-
2801.10 - 2824.90 altpozisyonlarına, bu altpozisyonlar dahil
28 – 38. Fasıllardan değişiklik, [ayrıca] başka fasıldan
değişiklik olsun olmasın, bölgesel girdi kıymetinin,
(a) eşya işlem kıymeti kullanıldığında %60
(b) eşya net maliyeti kullanıldığında %50’den
az olmaması.
Bu kuralın açılımı şudur: 28.01-28.24 arasındaki pozisyonlardan
birinde yer alan ve NAFTA kapsamında ithal edilmek istenen bir
ürünün, –Anlaşma’nın diğer koşulları yanında– 28 - 38. Fasıllar
dışındaki herhangi bir fasılda yer alan girdilerden 2801.10 - 2824.60
altpozisyonlu bir ürüne dönüştürülmüş olması (TPD), ürün bu koşul
kapsamına girmiyor ya da girse de sağlamıyor ise; 28 - 38. Fasıllarda
bulunan girdilerden bu altpozisyonlara dönüştürülmüş olması, buna
ilaveten de eşya işlem kıymeti esasına göre en az %60, net maliyet
esasına göre en az %50 bölgesel (NAFTA) girdi içermelidir.
Üçüncü yöntem ise, girdi kıymeti sınamasıdır ve toplam girdi
kıymeti içerisinde menşeli girdiler kıymetinin belirli bir eşiğe ulaşıp
ulaşmadığını ölçer. Bu yöntemde, aslında sadece menşeli ve menşeli
olmayan girdiler arasında bir kıyas söz konusudur ve işlem, işçilik,
montaj maliyeti ve sabit maliyetler gibi giderler ihmal edildiğinden çok
adil
bir
ölçüt
değildir.
Bu
yönteme,
uygulamada
çok
sık
rastlanılmadığı için burada yalnızca tanımı verilmekle yetinilecektir.
Yüzde ölçütü, doğrudan (salt yerli girdi sınaması) ya da dolaylı
(salt ithal girdi sınaması) şekilde, ürünün menşe statüsü kazanabilmesi
için son üretim sürecindeki belirli bir katma değerin gerekli olduğunu
belirtir. Eğer böyle bir yüzdeye ulaşılmamışsa, son üretim süreci
menşe kazandırmaz. Bu durumda, ticaretin statüsüne göre ayrı hüküm
verilir: söz konusu sınama tercihsiz kurallar için yapılıyorsa menşe
başka bir ülkeye verilir, tercihli kurallar için yapılıyorsa hiç bir ülkeye
verilmez.29
Yüzde ölçütü, özellikle ithal girdi varyantında, bir üretim
maliyeti
tahlili
gerektirir.
Burada,
üretim
maliyetlerini
nitelendirebilecek birçok değişik muhasebe tekniğinin bulunduğuna
dikkat edilmelidir. Bu konuda daha fazla ilerlemeden önce, üretim
maliyeti kalemlerini kısaca gözden geçirmek üzere aşağıdaki özet
yararlı olacaktır.30
Toplam üretim maliyeti, üretim giderleri ve sabit giderler olarak
ayrılabilir. Üretim giderleri ise, girdi maliyeti ile direkt işçilik ve genel
üretim giderleri olarak bölünebilir.
Girdi
maliyetleri,
parçalar,
komponentler
gibi
üretim
maddelerinin fiyatları ile belirlenir. Yüzde ölçütünün uygulanması
29
Örneğin, son üretim süreci GPS kapsamındaki bir ülkede gerçekleşmiş, ancak esaslı
dönüşüm ölçütü olarak gerekli katma değer yaratılamamış ise, tercihli muamele talebi ithal
gümrüğünce reddeilir. Ancak bunun ötesinde “ürünün ‘gerçek’ menşei .... ülkesidir.” şeklinde
bir değerlendirmeye gidilmez.
30
Bu özette, maliyet muhasebesi standartlarına ya da genel muhasebe ilkelerine uyulduğu
iddiası bulunmamaktadır. Özet, yalnızca çalışmamızdaki bakış açısını ortaya koymaktadır.
bakımından,
menşeli
girdilerle
menşeli
olmayan
girdilerin
maliyetleri/fiyatları arasında önemli bir ayırım vardır.
Değinildiği üzere, yüzde ölçütü, ya en yüksek izin verilebilir
menşeli olmayan girdi kıymetini, ya da gerekli en düşük yerli (menşeli)
girdi kıymetini hesaplar. Her iki halde de menşeli olmayan girdilerin
kıymetlendirilmesinde hangi maliyet düzeyinin (fabrika çıkış fiyatı,
FOB kıymet, CIF kıymet, alıcıya fabrikasında teslim fiyatı) dikkate
alınacağı sorunu ortaya çıkmaktadır.31 Bu sorunun çözümü, birbirinin
ardından gelen maliyet düzeyleri arasındaki seçime bağlıdır. Alıcıya
fabrikasında teslim fiyatına yaklaşıldıkça, seçilen her düzey daha
yüksek bir kıymete tekabül edeceğinden, yerli girdi sınaması
karşısında ithal girdi sınamasının sağlanması olasılığı daha yüksek
olacaktır.
Menşe
tespiti
açısından
ele
alındığında,
CIF
üzerinden
kıymetlendirme, girdilerin fabrikadan ithalatçı ülke sınırına kadar
gönderilmesinden doğan tüm maliyetlere ‘menşeli olmayan maliyetler’
olarak, ithalatçı ülkedeki iç navlun, gümrük vergileri, dolaylı vergiler
vb. sınırın geçilmesinden sonraki tüm maliyetlere ‘menşeli maliyetler’
olarak
muamele
edilmesi
anlamına
gelir.
FOB
üzerinden
kıymetlendirme ise, dış navlun ve sigortanın ‘menşeli maliyetler’
kalemini oluşturmasını sağlar.
31
Avrupa Anlaşmaları’nda ve Türkiye’nin bunlara paralel olarak yaptığı serbest ticaret
anlaşmalarında fabrika çıkış fiyatı dikkate alınmaktadır.
Menşeli girdiler, normal olarak fabrikaya girişleri itibariyle
kıymetlendirilir.
Tablo 3’teki gider kalemlerinin toplamı, toplam üretim
maliyetini oluşturur; toplam maliyet + kar = satış fiyatıdır.
İthal girdi maliyeti, menşeli olmayan tüm girdilerin FOB veya
CIF kıymetlerinin toplanmasıyla hesaplanabilir. Yerli girdi maliyeti
ise, hem satış fiyatından menşeli olmayan girdilerin maliyetinin
çıkarılmasıyla32, hem de tüm yerli katma değer kalemlerinin
toplanmasıyla33 bulunabilir. Bu iki hesaplama yönteminin teorik
olarak aynı sonucu vermesi beklenir. Uygulamada ise,durum her
zaman böyle olmayabilir.
Tablo 3: Toplam Maliyet Unsurları
Doğrudan işçilik giderleri
Üretim giderleri
Genel giderler
-Taban ücret
-İlk madde ve malzeme -Satış giderleri
-Fazla mesailer
-Dolaylı işçilik
--Dış navlun ve
-İkramiyeler
-Denetleme
sigorta ---Kanuni
-Teşvik ödemeleri
-Amortisman
harçlar
-Vardiya ücretleri
-Royaltiler
--Satış finansman
-Konut/tatil ödemeleri
-Üretimle (hammadde,
maliyeti
-Emeklilik/Sosyal
işçilik, üretim hattı vb..) --Diğer tipik satış
Sigorta Programları
ilgili finansman
giderleri
-İşçiyle ilgili diğer
giderleri
--Faaliyet dışı zararlar
32
Bu tespit, AT’nin GPS ve diğer tercihli düzenlemelerinden yapılmıştır. Bkz. IV. Lomé
Sözleşmesi, Protokol 1.
33
ABD ve Avustralya GPS kurallarından tespit eden Vermulst (1994), 439.
harcamalar
-Kira/Enerji
--Kambiyo Farkları (-)
-Bakım/ Onarım
-Yönetim giderleri
-Ürünle ilgili Ar-Ge
--Yönetici ücretleri
giderleri
--Haberleşme
-Vergi resim ve harçlar
Örneğin AT’nin Avrupa Anlaşmaları’nda, ithal girdilerin ürün
bünyesindeki izin verilebilir en yüksek yüzdelerine bir tavan koyan
‘ithal girdi sınaması’ geniş ölçüde kullanılmıştır. Bu düzenlemelerde
sözgelimi %40 ithal girdi kullanımına izin veren bir menşe kuralı, %60
yerli girdi kullanım şartına eşit bir etki yaratır.
Ancak, örneğin ABD’de yerli girdilerin tamamı GPS amaçları
açısından uygun telakki edilmez, yerli girdi yüzdesi hesabından hariç
tutulur; böyle olunca da, ‘satış fiyatı - menşeli olmayan girdiler
maliyeti’ işlemi ile, toplam yerli katma değer hesaplamaları farklı
sonuçlar verecektir.
Yüzde ölçütü sınamalarında satış fiyatı nadiren payda olarak
kullanılır. Bir çok ülkenin uygulaması, satış fiyatında bazı ayarlamalar
yapılmasını gerektiren farklı paydalara dayanır. Bu konuda da bir kaç
örnek yararlı olacaktır.
Avrupa Topluluğu, fabrika çıkış fiyatını kullanır. Bu fiyat
ürünün fabrikayı terkettiği andaki fiyatıdır ve fabrika çıkışı sonrası
masraflar düşüldükten sonraki satış fiyatına eşittir.34 Örnek olarak,
34
Avrupa Anlaşmaları’nın eki menşe protokollerinde “fabrika çıkış fiyatı”, ürün için AT veya
[diğer taraf ülke]’de, nihai işçilik veya işlemin gerçekleştirilmesini üstlenen imalatçıya fabrika
bir satışın koşulları “CIF 100 ABD$, 30 gün” ise, 100 ABD$ satış fiyatı,
ihracat ülkesindeki iç navlunu (limana kadar), deniz/hava navlun
maliyetini, tedarikçi mahallinden itibaren ithal ülkesi sınırına kadar
sigorta masraflarını ve yine tedarikçinin katlandığı 30 günlük kredi
maliyetini içerir. O halde fabrika çıkış fiyatına ulaşmak için bu
giderler ve -varsa- vergi iadelerinin satış fiyatından düşülmesi gerekir.
Vermulst’un çalışması (1994), Japon GPS mevzuatının, kısmen
FOB ihracat fiyatına dayandığını ortaya koymaktadır. FOB ihracat
fiyatı = fabrika çıkış fiyatı + iç navlun + ihracatçı ülkedeki elleçleme35
giderleridir.
Buna göre satış fiyatı her zaman olmasa da, fabrika çıkış fiyatına
veya FOB fiyata denk olabilir; ki bu da satış koşullarına bağlıdır.
NAFTA kapsamında ise, taraf ülke gümrük idareleri, üretici ya
da ihracatçının isteğine bağlı olarak, yerli girdi sınamasının bir örneği
olan “bölgesel girdi kıymeti – regional value content” ni iki şekilde
hesaplarlar. Bu iki şekil, “eşya işlem
kıymeti – transaction value
content” ve “eşya net maliyeti – net cost value content” dir. Bölgesel
çıkışı itibariyle ödenen, kullanılan bütün girdi fiyatlarının dahil edilmiş olduğu, elde edilmiş
ürünün ihracında geri ödenmiş veya ödenecek yurtiçi vergilerin tenziliyle bulunan fiyat olarak
tanımlanmaktadır (Madde 1, para.(f)).
35
Elleçleme deyimi; gümrük denetimi altındaki eşyanın asli nitelikleri değiştirilmeden
istiflenmesi, yerinin değiştirilmesi, büyük kaplardan küçük kaplara aktarılması, kapların
yenilenmesi veya tamiri, havalandırılması, kalburlanması, karıştırılması ve benzeri işlemleri
ifade eder.
girdi kıymeti, yaklaşık olarak FOB kıymete tekabül eden eşya işlem
kıymeti kullanıldığında36
İK - MOK
BGK = --------------- x 100
İK
formülü ile, eşya net maliyeti kullanıldığında ise, aynı formülde
İK yerine NM değeri konularak hesaplanır.37 Ancak doğal olarak,
ürüne özgü menşe kurallarında İK ve NM almaşıkları için farklı yüzde
eşikleri konulmuştur. Örneğin, eşya işlem kıymetinin (yaklaşık FOB
kıymet) kullanıldığı durumda sağlanması gereken bölgesel girdi
kıymeti yüzdesi %60 iken, eşya net maliyeti kullanıldığında %50’dir,
AT’nin tercihli menşe kuralları sıklıkla, TPD ölçütüne ek olarak
bir ithal girdi sınamasına dayanır. AT’nin uyguladığı payda ise, girdi
maliyeti, doğrudan işçilik ve sabit üretim giderlerine ilaveten net genel
giderler (fabrika çıkışına kadar), royaltiler, ambalajlar38 ve birim karı
içine alır. Yukarıda açıklandığı üzere, AT’nin yerli girdi sınamasının
payı, yine AT’nin ithal girdi sınamasının payının tam simetriği
36
BGK: bölgesel girdi kıymeti (yüzde değer ifade eder.)
NM: eşya net maliyeti MOK: üretimde kullanılan menşeli olmayan girdiler kıymeti
İK: eşya işlem kıymeti
37
Kıymet takdiri, ABD-Kanada STA kapsamında (1 Ocak 1994’e kadar), Birleşik
Devletler Gümrük İdaresi - U.S.Customs Service tarafından yapılmakta idi. Böyle bir
durum, yabancı bir üretici ya da ihracatçı için, ürününün yerli girdi yüzdesini karşılayıp
karşılayamayacağını önceden kesin olarak tespit etmesinin her zaman mümkün
olmayacağı anlamına gelmektedir.
38
Ambalaj menşeinin ürün menşeini takip etmesi dışında, ürünün perakende satıldığı durumda
ambalajının da yerli girdi hesaplamasında dikkate alınacağını gösteren Kyoto Sözleşmesi
(Annex D.1, Standard 9 ve Recommended Practice 10) ile karşılaştırınız.
olduğundan, her iki yöntem de aynı sonucu verir. Yani, bu sistemde
%60’lık bir yerli girdi koşulu %40’lık bir ithal girdi koşuluna denktir.
Görüldüğü üzere, ad-valorem yüzde ölçütünün iki unsuru, pay
ve paydanın, mevzuatta yapılan kıymet tanımlarına bağlı olarak
vereceği sonuç değişebilmektedir. İzin verilebilir ithal girdi yüzdesi ve
zorunlu yerli girdi yüzdesinin, her ülkenin uygulamasında, düzenleniş
amacına bağlı olduğu görülen farklılıkları vardır. AT ve ABD
uygulamalarına göre, aynı maliyet koşullarının faklı yerli girdi
oranları doğuracağı açıktır.
Diğer koşullar değişmemek şartıyla, AT ve Japon39 yerli girdi
hesaplama yöntemleri, diğer ülkelerinkilere göre daha liberaldir.
Bunlar, fabrikayı terk anındaki ürün fiyatında odaklanan en mantıklı
yöntemlerdir ve yerli girdi olarak ülke içi genel harcamaları ve karı
hesaba katarlar.
NAFTA’daki sistem bir boyutu itibariyle, AT sistemine göre
biraz daha kayırıcıdır. NAFTA almaşık paydalarından biri, eşyanın
fabrika çıkış fiyatı değil, eşya işlem kıymetidir (yaklaşık FOB fiyat).
FOB fiyatın kullanımının sakıncası, herhangi bir limandan uzakta
olan firmalar için, önemsiz de olsa haksız bir üstünlük sağlamasıdır.
Örneğin, Mexico City’de yerleşik A fabrikasının, Saint John (Kanada)
limanına teslim edeceği mal için Veracruz limanına kadar katlanacağı
39
Japon tercihsiz menşe kurallarında ise, ad-valorem yüzde kuralına yer verilmemiştir.
Bkz. Asıa-Pacıfıc Economıc Cooperatıon Compendıum On Rules Of Orıgın,
http://www.apecsec.org.sg/ , 41-47.(10 Eylül 1998).
iç navlun, liman çevresinde yerleşik ve fabrika çıkış fiyatı aynı olan
rakip B fabrikasına göre muhtemelen yüksek olacağından, NAFTA
eşya işlem kıymeti hesap yöntemi, B fabrikası için A’ya göre daha
yüksek bir payda yaratacaktır.
Avustralya ve Kanada uygulamaları da montaj hattı çıkış
maliyetini hesaplar, ancak bunun en azından aynı düzeyde tespit
edilen uygun bir payda ile böler.40
Bu teknik açıklamalar ışığında özetle söylenebilecek olan, yüzde
ölçütünün menşe tespitinde yaratacağı sonucun, ölçüt tanımının içinin
nasıl doldurulduğuna bağlı olduğudur. Bu tanımın ülkeden ülkeye
değiştiği göz önüne alındığında, bir ülke hesabına göre menşeli olan bir
ürün, aynı yüzde ölçütü kullanılmak kaydıyla başka bir ülkede menşeli
kabul edilmeyebilir.
Ülkeler arasında yüzde ölçütünün uygulanmasında belirli bir
uyumun olmayışı bir yana, yüzde ölçütünün önemli bir dezavantajı,
görece düşük işgücü ve montaj maliyeti olan veya verimli
üretim
yapısını cezalandırmasıdır. Örneğin, bir renkli televizyon üreticisi için
%40 yerli girdi koşulunu sağlamak AT’de Tayland’a göre daha
kolaydır, çünkü yerli katma değere dahil olan işgücü maliyeti AT’de
daha yüksektir. Öte yandan AT açısından, “yerli” ifadesi 15 üye
ülkenin geniş olanaklarını kapsar. Üstelik, yerli girdi ve ithal girdi
hesaplamaları
40
dünya
Vermulst (1994), 476.
hammadde
piyasalarındaki
ve
döviz
kurlarındaki dalgalanmaların sonuçlarına bağlı olarak günden güne
değişim gösterebilir. 41
Son olarak yerli girdi hesapları kamu görevlilerine bir parça takdir alanı
bırakır ve teknik olarak verilerin doğruluğunun kontrolü için yerinde (firma
kayıtlarında) denetimler gerektirebilir.
3. Menşe Kümülasyonu
Aralarında STA bulunan ülkelerin ekonomik ilişkilerinin
geliştirilmesi amacıyla, menşe statüsü kazandırma kurallarında, menşe
kümülasyonu
ile
esneklikler
getirilebilmektedir.
Genel
olarak,
kümülasyon olanağı, anlaşmaya taraf ülkelerden biri menşeli
ürünlerin diğer taraf menşe statüsünü kazanmaları için orada yeterli
işleme tabi tutulmalarına gerek kalmamasıdır.
Menşe kümülasyonunun amacı, tercihli ilişkiler içinde bulunan
ülkeler arasındaki ticaretin arttırılmasını sağlamaktır. Kümülasyon
sisteminde, bölge menşeli ürünlerin, hiçbir zaman menşe statüsü
kazandırmayacak işlemlerin (asgari işçilik ve işlemler olarak kabul
edilen, parçaların basit montajı gibi işlemler) ötesinde bir işleme tabi
tutulmaları yeterli olup, ayrıca yeterli işlem ve işçilik görmelerine, yani
bir menşe kuralını sağlamalarına gerek yoktur. Kümülasyonda, yerli
ya da menşeli girdi kavramı için sadece işlemlerin yapıldığı ülke değil
kümülasyon
sistemine
dahil
ülkelerden
oluşan
bölge
dikkate
alınmaktadır. Bu yolla, tek bir anlaşmaya taraf çok sayıdaki ülke ya da
benzer anlaşmaların aynı menşe kuralları ile birbirlerine bağlı çok
41
Bu tehdit özellikle fiyatları dalgalanmaya çok müsait olan temel ürünler için daha yüksektir.
sayıdaki ülke, birbirleri menşeli girdileri üretimlerinde serbestçe
kullanabilirler.
Bu avantajın iki yönlü etkisi vardır: (1) üreticiler STA
kapsamında vergisiz ithal ettikleri girdileri serbestçe üretimlerinde
kullanarak, bu girdilerle ürettikleri ürünlerini, yine STA kapsamında
başka bir kümülasyon ülkesine serbestçe satabilirler; (2) üçüncü ülke
girdilerinin üründe kullanılması, bunlar için belirlenmiş katma değer
ya da teknik sınamaların aşılmasını gerektirdiğinden, kümülasyon
bölgesi girdilerinin kullanılması özendirilmiş olur. Böylece, teoriye de
uygun olarak, serbest ticaret bölgesi içine doğru bir ticaret sapması
hedeflenir.
Dünyada kümülasyon uygulamaları oldukça yaygındır. PanAvrupa kümülasyon sistemi olarak adlandırılan, AT-EFTA-MDAÜ
arasındaki
çapraz
kümülasyon,
Avrupa
Ekonomik
Alanı
çerçevesindeki tam kümülasyon, AT’nin Lomé Sözleşmesi kapsamında
AKP ülkeleri arasında uyguladığı tam kümülasyon, Avustralya’nın
GPS kapsamında uyguladığı tam kümülasyon, NAFTA menşe
kurallarındaki tam kümülasyon42 ve doğaları gereği kural olarak tüm
STA’larda karşılaşılan ikili kümülasyon gibi örnekler verilebilir.
3.1. İkili kümülasyon
Kümülasyon modelleri içinde en basiti olan ikili kümülasyon, iki
ülke arasında işler ve sadece bu iki ülke menşeli mallara uygulanır.
42
NAFTA madde 404.
“Verici ülke kavramı – donor country concept” olarak da adlandırılan
ikili kümülasyon, belirli bir ülkenin girdilerinden üretilen nihai ürün,
girdilerin tedarik edildiği ülkeye ihraç edilirken tercihli rejimden
yararlanılabilmesini sağlar.
Örneğin, İsrail-AT tercihli ticaret ilişkisinde, İsrail menşeli
girdiler ve AT menşeli mikroçiplerin İsrail’de monte edilmesiyle
üretilen entegre devreler (AS pozisyonu: 85.42), İsrail menşeli sayılır
ve AT’ye ihraç edilirken tercihli muameleden yararlanabilir. Burada
montajın esaslı dönüşüm sayılıp sayılmaması sonucu etkilemez. Ancak,
üretimde üçüncü ülke menşeli girdiler de kullanılacak ise üçüncü ülke
menşeli girdilerin esaslı dönüşüme uğrayıp uğramadıkları sınanır.
3.2. Çapraz kümülasyon
Çapraz kümülasyon ikiden fazla ülkenin tek bir anlaşmaya taraf
olduğu ya da -Pan Avrupa Sistem’inde olduğu gibi- birçok ülkenin
benzer anlaşmalarla birbirlerine bağlı oldukları durumlarda, bu
ülkelerden herhangi biri menşeli girdinin nihai ürünün imalatında
kullanımına izin verilmesi anlamına gelir. Örneğin, Macar, AT ve
Polonya menşeli komponentlerin montaji ile Polonya’da üretilmiş bir
televizyon (AS pozisyonu: 85.28), AT’ye ihraç edilirken ‘kümülasyon
bölgesi’
menşeli
sayılır
ve
tercihli
muameleden
yararlanır.
Televizyonun bu bölge içinde hangi ülke menşeli sayılacaği ise, çapraz
kümülasyon hükümlerinin konusudur.
3.3. Tam kümülasyon
Taraf ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin daha ileri bir
şeklini
sunar.
Tam
kümülasyon
hesaplamasında
kümülasyon
bölgesinde yapılan tüm işlem ve işçiliklerin toplanmasına olanak
verilir.
Avrupa
Ekonomik
Alanı
Anlaşması
ya
da
AT/AKP
düzenlemeleri tam kümülasyonun uygulamasına birer örnek olarak
verilebilir.
3.4. Teknik Farkliliklar
Çapraz kümülasyon, belirli bir tercihli ticaret grubu arasında
işler. Bu gruptan bir veya birden çok ülke menşeli girdiler, asgari
işlem ve işçilikten öte olmak kaydıyla, diger bir grup ülkesinde bu ülke
menşeli imiş gibi üretime sokulabilir. Tam kümülasyon, bu imkana ek
olarak,
bir
ülke
grubunda
gerçekleştirilen
işlem
ve
işçiliğin
diğerlerinde gerçekleştirilenlere ilave edilerek, tamamının “son işlem
ve işçilik” olarak kabul edilebilmesini sağlar.
Gümrük
işlemleri
açısından
düşünüldüğünde,
sınır
gümrüklerinin eşya menşeinin kontrolünde hiç bir rolü olmadığı
görülür. Bir eşyanın menşeinin doğru olarak tespiti, ilgili ekonomik
uygulayıcının (ihracatçı/ithalatçı) gerekli koşulların yerine getirildiğini
gümrüğe -sonradan da olsa- kanıtlayabilme yeteneğine bağlıdır. Ürün
bileşimindeki temel girdilerin menşeli olduğu uygulayıcı tarafından
kanıtlanamazsa, bu girdilerin menşeli olmadığı kabul edilir.
Tam kümülasyon çerçevesinde, gümrük açısından çapraz
kümülasyona göre daha ayrıntılı bir kontrol biçimi gereklidir. Bir
menşe ispat belgesi, kümülasyonun her türünde, ticaret ortağı ülkede
işlem görmüş menşeli eşyaya eşlik eder. Burada durum açıktır: Eşya
menşelidir veya değildir. Ancak tam kümülasyon koşulları altında, bir
uygulayıcının menşeli girdiler kıymetini ya da başka bir grup
ülkesinde menşeli olmayan girdiler üzerinde yürütülen dönüştürme
işleminin ölçüsünü (katma değerini) dikkate alması gerektiğinde, ek
olarak bir çok belgelendirme ve kanıtlama yükümlülüğü vardır.
Teorik olarak, tercihli menşe kuralları tercihten yararlanan
ülkenin yerli sanayi altyapısını geliştirmek üzere kullanılırlar. Bu
amaca ulaşıldıktan sonra, daha bütünleşik bir ticaret ilişkisine
geçilebilir. Çapraz kümülasyon ise, girdi ve parça üretiminin yerli
menşeli olmasını teşvik eder ve bu anlamda yerel sanayinin oluşmasına
yardımcıdır. Yerel sanayi oluştuğunda ise, tam kümülasyon, nihai
ürünün üretilmesinde uygulanacak işlem ve işçilik unsurlarının seçimi
bakımından bir esneklik sunarak, oluşan sanayi yapısından tam
anlamıyla yararlanabilmeyi özendirir.
Bu nedenle, tam kümülasyon, ticaret ortaklarının yakın düzeyde
ekonomik ve endüstriyel gelişime sahip oldukları hallerde karşılıklı
fayda sağlar. İki eşitsiz ticaret ortağı arasındaki bir tam kümülasyon
mekanizması, sadece güçlü ortağın fayda sağlamasına ve zayıf ortağın
gelişmemişlik düzeyini sürdürmesine neden olabilir.
BÖLÜM III
BİR TİCARET POLİTİKASI ARACI OLARAK MENŞE KURALLARI
1. Yeni Bir Politika Aracı Arayışı
Daha önce de değinildiği gibi, menşe kurallarının varoluş nedeni
uluslararası ticarette ayırımcı önlemlerin varlığıdır.43 Gerçekten
tamamıyla açık bir dünya ekonomisinde mal ve hizmetlerin menşei
sorunsalı çok anlamlı olmayacağından, menşe kurallarına da ihtiyaç
olmayacaktır.
43
Ticaret
önlemleri
ayırımcı
olmayacak
şekilde
E.A. Vermulst: “Rules of Origin as Commercial Policy instruments - Revisited” [1991], JWT
26(2), 61-102. Yazar, kısıtlamaların bu açıdan tek istisnasının miktar kısıtlamaları olduğunu,
zira miktar kısıtlamalarının her zaman ayırımcı olmayabileceğini belirtmektedir.
uygulandığı görece kapalı bir dünya ekonomisinde de, menşe
kurallarının önemi de sınırlı olacaktır.
Çokuluslu ticari oluşumlar ve dünyanın farklı yerlerinde
üretilmiş parçaların kullanıldığı çok aşamalı üretim süreçlerinde mal
üretiminin artması, menşe kurallarını korumacılığın etkin bir aracı
olarak kullanma fırsatı yaratmıştır. Malların dünyanın pek çok
yerinden gelen girdilerle üretildiği bir "üretim evreni"nde, tek ve doğru
bir menşe tespitinden söz edilemez. Hatta, bir yazar tarafından, “bir
ürünün gerçek menşei” ile “bir ürünün menşe ülkesini belirlemek için
başvurulan belirli hükümlerin sonucu” kavramları arasında ayırım
yapılmıştır.44 Bir malın menşei, başvurulan menşe kurallarının
formülasyonuna ve uygulanmasına bağlıdır. Böyle bir dünyada, menşe
kuralları en azından iki şekilde etkin bir koruma aracı işlevi
yüklenebilir.
İlki, tercihli menşe kurallarının tamamen kısıtlayıcı bir anlayışla
uygulanması, son işlemini tercih tanınan ülke veya ticaret bölgesinde
görmüş bir ürünün, bu ülke menşeini kazanmadığı sonucunu
doğurarak, tercihli muamele talebinin reddini sağlayabilir.
İkincisi, tercihsiz menşe kuralları öyle bir anlayışla uygulanabilir
ki, ürünler üçüncü bir ülkede esaslı dönüşüme uğrasalar dahi, kurallar
kayırılmayan bir ülke menşeli oldukları sonucunu doğurarak, bu
44
Nicholas Zaimis: EC Rules of Origin, European Practice Library (1992), 3.
kayıtılmayan
ülke
bazında
konulan
kısıtlayıcı
önlemlere
tabi
tutulabilirler, aksi durumda da bu tedbirlerden muaf tutulabilirler.
Pek çok insanın içinde bulunduğu yanılgı, menşe kurallarının
oluşturulmasının ve uygulanmasının teknik, nesnel bir sürecin sonucu
olduğudur. Menşe kurallarının oluşturulması ve uygulanışına çok az
insan dikkat etmektedir. Bu duruma yol açan önemli bir etmen, menşe
kurallarının kısıtlayıcı amaçlarla kullanılabildiğinin farkedilmesini
güçleştiren kompleks ve teknik doğalarının, yeterince saydam hale
gelmelerine engel olmasıdır. Diğer taraftan GATT, ülkelerin tarifeleri
ve geleneksel tarife dışı engelleri kullanarak yerli sanayilerini dış
rekabete karşı koruma yeteneklerini gittikçe daraltırken, -GATT
tarihi
için
oldukça
uzun
bir
dönem-
menşe
kurallarını
düzenleyememiştir. Böylece menşe kurallarına ticareti kısıtlayıcı
etkileri için başvurulması, ülkelerin dış rekabete karşı korunma
isteyen yerli sanayi baskılarını da massedici bir araç olmuştur.
Kurallar oluşturulmasının ve menşe tespitinin teknik, nesnel bir iş
değil, ve fakat politik nüfuz alanına giren ve saydam olamayan
yöntemlerle alınan kararlar olmasının avantajıyla, hükümetler yerli
sanayilerini görünmez ve etkili bir biçimde koruyabilmişlerdir.
Ticarette yeni önlemler arayışının, menşe kuralları alanında
küresel bir düzenleme eksikliğinin ve kuralların etkin koruyuculuk
potansiyelinin bir sonucu olarak, hükümetler bu kuralları gittikçe
daha çok korumacı bir mekanizma haline dönüştürmüşlerdir.
Dünyada ekonomistlerin dahi menşe kurallarına ilgisi görece
yenidir, ancak bu ilgiyi EKÜ tarifelerinin gittikçe azalan önemi,
ayırımcı müdahalelerin bunların yerini alması ve tercihli ticaret
düzenlemelerinin yaygınlaşması kışkırtmaktadır. Özellikle 90’ların
başından itibaren, menşe kurallarının bu düzenlemeler kapsamında
hangi saikle belirlenip uygulandığı, sağladıkları koruma etkisi ve
sonuçta ticaretin ne derecede saptırıldığı ya da bu kuralların ithalatçı
ülke refah düzeyi üzerindeki direkt etkileri konusunda çalışmalar
yapılmıştır. 45
Menşe kurallarının, dünya ticaretinin gittikçe daha büyük bir
kesirini doğrudan etkisi altına aldığını belirttikten sonra, bu kurallara
giderek daha çok önem atfedilmesinin bağlı olduğu nedenleri
gruplandırmak yararlı olabilir:
1) Daha seçici bir korumacı dalganın ortaya çıkışı,
2) Dünya ekonomisinin, ticaret bloklarının kriterleri ile
bölgeselleşmesi,
3) Olumlu yönde ayrımcı tedbirlerin oluşturulması
(GPS).
Araştırmamızda,
menşe
kurallarının,
ayırımcı
ticaret
rejimlerinin etkinliğini destekleyen “olmazsa olmaz” bir araç olduğu
konusunda
-bu tür rejimlerin gerekliliği veya arzulanır oluşu
hususunda aykırı görüşler olsa da- bir uzlaşı olduğu gözlenmiştir.46
45
Örn, bkz. Rod Falvey and Geoff Reed (University of Nothingam): Rules of Origin as
Commercial Policy Instruments, NBER Working Papers, (First Draft September 1997); veya
bkz. Jiandong Ju and Kala Krishna: Market Access and Welfare Effects of Free Trade Areas
Without Rules of Origin, NBER Working Papers No 5480, (March 1996).
46
Örn; Bkz. Vermulst (1991), Vermulst, Waer, Bourgeois (1994), Krueger (1993).
Ancak dış ticaretin menşe kuralları sahasının, belirlenmiş bir
mekanizma ile değil, geçen onbeş yılda kendiliğinden ısındığı ve
üzerindeki tartışmaların artışıyla birlikte, ticareti kısıtlayıcı bir hal de
aldığını gösteren işaretler mevcuttur.
Örneğin AT ve ABD, üçüncü ülkede üretilen, ancak üçüncü ülke
menşei kazanmamış olan eşyanın, antidamping uygulamasının söz
konusu olduğu başka bir ülkenin menşeini koruduğu gerekçesiyle,
ihracatına
antidamping
vergisi
koyma
yönündeki
hukuksal
tasarruflarda menşe kurallarını dayanak olarak kullanmışlardır. Bu
yargılara, genelde üçüncü ülke ihracatçısının fiyat kırıp kırmadığı ya
da bir zarara sebep olup olmadığı konusunda herhangi bir gerekçe
gösterilmeden ulaşılmıştır. Diğer taraftan genel olarak menşe
kurallarının işlevi, bu konuda yeterince net bir uluslararası hukuksal
taban eksikliğinin de katkısıyla, üçüncü ülkelerden yapılan ihracata
antidamping vergisi koymak için, etkin ve kestirme bir yol olacak
biçimde genişletilmiştir.47
Menşe kuralları, uluslararası ticaret akışını da yönlendirebilecek
etkinliktedir. Bu önerme, ithalatçı ülke hükümetlerince kabul edilmesi
zor bir iddia içermektedir; zira sorun yaşanan olaylardaki ithalatçı
ülke açıklamaları, menşe kurallarının formüle edilişinin ve somut
olaylara uygulanışının teknik çalışmalara dayandığını ve politik
kaygıların bunda bir rolü olamayacağı savını kullanırlar. Bu
açıklamanın aksini ispatlamak, bağımsız bir takım araştırmalarla
47
Vermulst, Waer, Bourgeois (1994), 434.
ortaya konulabilse de, güçtür ve çoğu zaman resmi kanallarla “menşe
kuralları uygulamalarıyla ticaretin engellendiği” öne sürülmek
zorundadır, ki bu itirazın kabiliyeti zayıftır.
2.
Menşe Kurallarının Ticaret Engeli Olarak İşlevi
Teorik olarak, bir firma, tercihli ticaret avantajlarından
yararlanmak üzere, tercih tanınan bir ülkede asgari işlem ve işçilik ya
da yalnızca montaj yapmak için bir fabrika kurduğunda, bir ticaret
sapması ortaya çıkacaktır. Çünkü genellikle tercihli menşe kuralları,
esaslı dönüşüm için sağlanması gerekenden daha sıkı ölçütler içerirler.
Menşe kuralları, ticaretin bozulmasını engellemek maksadını aşan bir
sıkılıkta uygulanırsa, diğer ülkelerdeki ticari kolaylıklar ne olursa
olsun, üreticiler tercihli ticaret bölgesindeki işlem, işçilik ve montaj
faaliyetleri ile üretilen ara mal ve girdi kullanımını artırmaya itilmiş
olacaktır ki, bu da ekonominin rekabet gücünü artırıcı bir etki
yaratır.48
Kısıtlayıcı menşe kurallarının ticareti ve yatırımı saptırıcı etkisi,
kuralı sağlamanın güçlüğüne, pazarın büyüklüğüne, gerekli teknik
kabiliyetin
derecesine,
işgücünün
eğitim
düzeyine
ve
tercihli
anlaşmaya uygun olmamanın “ceza”sına bağlıdır.49 Eğer tercihli
menşe kuralını yerine getirmemenin “ceza”sı (maliyeti) hatırı sayılır
bir tarife tercihinin ya da geniş bir pazara ulaşım imkanının kaybı gibi
48
49
Bkz. Bölüm I.
Joseph A. LaNosa III, An Evaluation of the Uses and Importance of Rules of Origin, and the
Effectiveness of the Uruguay Round’s Agreement on Rules of Origin in Harmonizing and
Regulation Them, Harvard Jean Monnet Working Paper 1/96, Harvard Law School (1996), 5.
önemli bir “ceza” ise, çokuluslu ticari oluşumlar, üretim ve montaj için
kaynak temini konusunda büyük ölçüde tercihli alana yoğunlaşacaktır.
Eğer tercihin getirisi, küçük bir pazar için küçük bir vergi tavizinin
söz konusu olması gibi, önemli bir değere tekabül etmiyorsa bunun
tersi geçerli olacaktır. Diğer bir ifadeyle, tanınan tercih, bundan
yararlanmaya değecek nitelikte değilse veya ürünün bir çok ülkeye
ihracı söz konusu ise, firma davranışı olasılıkla tercihli anlaşmayı
dikkate almamak ve karmaşık menşe mevzuatı ile meşgul olmamak
yönünde olacaktır.
Bununla beraber, tamamiyle kısıtlayıcı tercihli menşe kuralları,
geleneksel
ticari
engelleme
yöntemlerinin
aksine,
nihai
ürün
üreticilerini korumak üzere tasarlanmazlar. Daha çok, ara mal üretimi
ve montajı konusunda yatırım miktarını artırmak ve mevcut ara mal
üreticilerinin
pozisyonlarını
korumak
geliştirmek
üzere
biçim
verilirler.50 Ara mal üreticileri üzerindeki bu koruma, nihai ürün
üreticilerinin ara mal tedarikini bu üreticilerden yapmalarını
özendirerek bir ticaret sapması yaratır. Bu da genellikle tercihli alan
dışındaki ülkelerin tepkisine yol açar
Öte yandan, kurala uygunluk gereklilikleri idari ve teknik
açıdan tarife dışı bir engel yaratacak güçlükler taşıdığında, menşe
kuralları, yerli nihai ürün üreticilerinin korunması gibi geleneksel
ticaret engellerinin işlevlerini de yerine getirirler. Teknik güçlükler ve
menşe kanıtlamanın yüksek maliyeti nedeniyle hiç bir firma tercihten
50
Bkz. Bernard Hoekman, “Rules of Origin and Goods and Services: Conseptual Issues and
Economic Considerations”, 27:4 JWT 81, 81 (Aug. 1993).
yararlanmayı
göze
almayacağından,
kurallar,
tanınan
tercihi
hükümsüz kılacaktır.
Eğer bir tercihli alan üyesinin pazarı, diğer üyelerin pazarlarına
göre çok daha büyükse, bu kez firmalar, menşe mevzuatından kaçmak
için fabrikalarını bu ülkede kurma eğilimine gireceklerdir (yatırım
saptırıcı etki); çünkü nihai ürünün büyük bir oranı olasılıkla bu
pazara
yönelmektedir.
Menşe kuralları
sadece
ithal
ürünlere
uygulandığından, eğer ürün yerel olarak üretilir ve satılırsa, menşe
tespiti de gerekmez. Ancak, doğal olarak, bu ürünün ithal parça ve
girdileri, ilgili tarife ve kota mevzuatı yanında, ilgili menşe kuralını da
karşılamak zorundadır.51
3. Menşe Tespitlerine İtiraz Prosedürleri
Tercihli
ve
tercihsiz
menşe
kurallarının
oluşturulması,
yorumlanması ve uygulanmasının, politika hedefleri doğrultusunda
nasıl yapıldığı konusunda çeşitli örnekler ve değerlendirmelere
geçmeden
önce,
bu
yorumlama
ve
uygulamaların
ekonomik
operatörlerce önceden bilinebilmesi ve idari tasarruflara itiraz
mekanizmalarına genel bir bakış yararlı olacaktır. Çünkü, menşe
kurallarının ad hoc yorumlamalara maruz kalmaması ve idari takdir
etkilerinden soyutlanabilmesinde, itiraz mekanizmalarının gelişmişlik
düzeyinin son derece önemli olduğu düşünülmektedir.
51
Menşe kurallarının firma kar maksimizasyonu üzerindeki etkileri için bkz. LaNosaIII (1996),
7-8.
Avrupa Topluluğu
AT kurumları ve üye ülkeler arasındaki güçler ayrılığının bir sonucu
olarak, üye ülke idarelerinin kararları haricinde, AT Komisyonu'nun da karar
alma ve bu suretle uygulamaları birleştirme rolü vardır. Menşe konusunda
da, Komisyon’un Vergilendirme ve Gümrük Birliği Genel Müdürlüğü (DGXXI)
nezdinde ve bir Komisyon yetkilisinin başkanlığında kurulu bulunan Gümrük
Kodu Komitesi altında, Gümrük Politikası Müdürlüğü (Directorate B) Menşe
Bölümü (B4)52 faaliyet göstermektedir.
Topluluk gümrük mevzuatında, her kişinin, gerçekte planlanan
bir ihracat ya da ithalat işlemi ile ilgili olmak kaydıyla, gümrük
idarelerinden uygulamaya ilişkin bilgi talep etme hakkı vardır.53 Bu
bilgi türlerinden birisi “bağlayıcı menşe bilgisi - binding origin
information” adı verilen ve gümrük işlemleri tamamlanmış eşya
üzerinde üç yıl süreyle gümrük idaresini bilgi sahibine karşı bağlayan
bir menşe tespit kararıdır.54 Ancak bu tespit, sonradan;
(a) yeni bir düzenlemeye veya Topluluk tarafından yapılan
bir anlaşma hükümlerine,
(b) - Topluluk düzeyinde, Adalet Divanı’nın bir yargısı
ile ya da kuralların yorumlanması amacıyla
benimsenmiş açıklama notları veya görüşleri,
- uluslararası düzeyde, GATT-1994 Menşe
Kuralları Anlaşması ya da bu Anlaşma’nın
yorumlanması
amacıyla
benimseniş
açıklama
notları ya da menşe görüşlerine
(vurgular K.T.) uyumsuz duruma düşerse geçerliliğini yitirir.
Aslında bu esnek hüküm her ne kadar gümrük idaresinin, verdiği bilgi
ile bağlandığını belirtiyorsa da, bilginin verilmesinden sonra Komisyon
tarafından yapılacak yeni bir “yorumlama” ya da yürürlüğe
52
Bu birimin kodu, Haziran 1998’den önce B2’dir.
53
Council Regulation (EEC) 2913/92 of 12 October 1992 establishing the Community Customs
Code, Article 11. O.J. No L302, 19.10.1992.
54
Ibid. Article 12 (Regulation (EC) No 82/97 ile değişik).
konulacak -örneğin tercihsiz menşe tespiti konusunda- bir düzenleme,
bağlayıcılığı
ortadan
kaldıracaktır
ve
özellikle
“yorumlama”
hususunda idari takdir yetkisinin genişliği sınırlanmamaktadır. Bilgi
verilmeden önceki açıklama notları ya da yorumlamaların, örneğin,
Topluluk sektörlerinden birinin aleyhine olduğu farkedilir veya bu
yönde bir şikayet alınırsa, yeni bir “yorumlama”ya gitme, yeni bir
düzenleme yolu açıktır.
Bunun dışında, bir üye ülke gümrük idaresinin menşe tespit
kararından olumsuz yönde etkilenen bir firmanın, öncelikle üye ülke
nezdinde yasal yolları kullanması gerekir. Bu ise, gümrük işlemlerini
birkaç AT ülkesinde tamamlamış yabancı bir ihracatçının aynı anda
birkaç üye ülkede dava açması anlamına gelir.55 Ulusal mahkeme
davayı Adalet Divanı’na sevkedebilir. AT sisteminde, en azından ilk
etapta ulusal dava sonuçları arasında uyuşmazlık oluşabildiğinden,
menşe tespitlerinden etkilenen taraflar için de inanılmaz ölçüde
masraflı ve zaman alıcı bir usül söz konusudur.
AT tercihli menşe kurallarında ise, EFTA ya da MDAÜ ile
yapılan anlaşmalar gibi akdi ve karşılıklılık temeline dayanan tercihli
ticaret anlaşmaları ile GPS gibi tek taraflı ya da otonom tercihli ticaret
anlaşmaları arasında bir ayırım yapılmalıdır. Menşe ile ilgili kararlar,
ilkinde, anlaşma ile kurulan ve akit tarafların temsil edildiği Ortaklık
Konseyleri’nde, diğerinde ise otonom olarak Komisyon birimleri
55
Örn.Bkz. Yoshida Davası. infra
tarafından
alınmaktadır.
Yargı
yolu
ise,
her
iki
düzenleme
kapsamında da, daha önce anlatıldığı şekilde aynıdır.
ABD
ABD’de ise, Hazine Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan Gümrük
İdaresi, hem tercihli hem de tercihsiz menşe kurallarından sorumludur
ve idari kararları üç üst mahkemede sırasıyla temyiz edilebilir.
ABD mevzuatına göre de, ihracatçı veya ithalatçılar ithalat
öncesinde, Gümrük İdaresi'nden uygulanacak kuralı öğrenebilirler
(advance ruling procedure). İlgili kural taraflara yazı ile bildirilir;
ancak -eğer bu bilgi geniş bir çıkar grubunu ilgilendiriyorsa- idarenin
bülteninde (Customs Bulletin) ‘Karar’ olarak yayımlanır. İlgili
tarafların yorumları alındıktan sonra ‘Hazine Kararı’ olarak
benimsenir ve ‘Federal Register’da yayımlanır. 56
Avustralya
Avustralya’da
ise
menşe
tespitleri
Gümrük
İdaresi’nce
yapılmaktadır. Herhangi bir ithalatçı, yapacağı ithalatın tercihli
rejimden yararlanıp yararlanamayacağı hakkında önceden Gümrük
İdaresi’nden bilgi talep edebilir. Ancak Gümrük idaresi verdiği
görüşle kendisini bağlı addetmemektedir. Tercihli rejim talebini
reddeden bir idari kararın çeşitli yollarla temyizi mümkündür. Ancak,
şu an için üst mahkemelerde bir temyizin kabul edilebilirliği de açık
değildir.57
56
Bkz. Vermults (1994), Chapter 2, sections 3.-3.1.2.
57
Bu yorumun kaynağı (Vermulst, 1994), Avustralya’da tercihsiz menşe tespiti üzerine idari
Kanada
Menşe kuralları mevzuatı Kanada'da Maliye Bakanlığı ve Gelir
İdaresi tarafından tarafından yönetilir. 1988’e kadar Kanada'da
menşe soruşturmaları belli bir prosedüre bağlı olmadan yürütülmüş ve
tespitler de idari olarak yapılmıştır. Bu durum, ABD-Kanada STA’nın
ihdası ile değişmiştir. Anlaşma ile gümrük tarifesi değiştirilmiş ve
menşe tespiti için resmi bir prosedür başlatılmıştır. Buna göre,
ithalatçılar veya temsilcileri, "Ulusal Gümrük Muktezası - National
Customs Ruling" prosedürü çerçevesinde menşe tespit kararı için,
doğrudan
Kanada
Gelir
İdaresi
-
Revenue
Canada'ya
başvurabilmektedirler; bu kararla hem başvuran hem de idare
bağlıdır.58
Kanada’da, ithal eşyasının menşeinin tespiti, ithalattan önceki ve
sonraki 30 gün içinde Kanada gümrüklerince yapılabilmektedir.
Bunun dışında, ithalatçının talebiyle, ithalattan sonra iki yıl içinde
Gelir İdaresi’nce yeniden bir menşe tespiti yapılmazsa, bu tespit
nihaidir. Nihai tespit kararının hukuki açılardan temyizi mümkündür.
Ayrıca Gelir İdaresi, talep üzerine bağlayıcılığı olmayan menşe görüşü
de verebilir.
kararların çoğunun, ne idari temyiz mahkemesine ne de Federal Mahkeme’ye temyiz edildiğini
aktarmaktadır.
58
U.S. Department of Commerce - International Trade Administration,
itaiep.doc.gov/nafta/7406.htm. (18 Ağustos 1998)
www.
Japonya
Japonya’da ise, menşe Maliye Bakanlığı’nca tespit edilir,
tebliğler şeklinde duyurulur, kurallar gümrüklerce uygulanır. Japon
gümrüklerinin herhangi bir kararına iki ay içinde itiraz edilebilir.
İtiraz kabul edilmezse Maliye Bakanlığı’na temyize, buradan çıkacak
karar için de mahkemeye başvurulabilir.
Japonya’da - tek tercihli rejim olan- GPS çerçevesinde, Japon
gümrüklerinin tespit taleplerine verdiği resmi cevaplar bir yıl süre ile
geçerli kalmaktadır.
Bu ülkelerdeki uygulamalarda da görüldüğü gibi, menşe
kuralları genelde ulusal gümrük idarelerince yönetilmektedir. En
şeffaf hukuksal usul ise ABD’de gibi görünmektedir.59 Hatta, Hazine
Kararları taslaklarının önceden yayımlanması, diğer bir çok ülke
tarafından da benimsenmesi gereken olumlu bir uygulamadır. Ayrıca
GATT-1994 Menşe Kuralları Anlaşması ile zorunlu hale gelmiş olan
talep üzerine mukteza verilmesi usulü60, Anlaşma imzalanmadan önce
sadece ABD’de mevcuttur.61
4. Tercihli Menşe Kuralları
59
Vermulst (1994), 453, dn.64. Diğer taraftan ABD uygulamalarının daha çok içtihat hukukuna
(case law) dayanmakta olduğu, bunun da benzer olaylara uygulanması muhtemel olan
sonuçların firmalarca önceden tahmin edilmesini güçleştirdirği yorumları yapılmaktadır.
60
61
Menşe Kuralları Anlaşması Madde 2(h).
AT’’nin bağlayıcı menşe bilgisi uygulaması, Cuncil Regulation (EEC) 2913/92’de değişiklik
yapan Regulation (EC) No 82/97 of 19 December 1996 ile mevzuatına girmiştir.
Tercihli menşe kuralları sadece, tercih tanınan ülkede üretilen
söz konusu ürünün tercihten yararlanmak üzere gerekli nitelikleri
taşıyıp taşımadığını tespit etmekte kullanılırlar. Diğer bir deyişle,
tercihli kurallar, aynı ürünlerin kota veya antidamping gibi ticari
kısıtlamaların kapsamına girip girmedikleri hususunda tamamıyla
önemsizdirler.
Örneğin,
Malezya’da
üretilmiş
bir
diskçaların
GPS’den
yararlanıp yararlanamayacağının tespiti, GPS tercihli menşe kuralları
tabanında yapılır.62 Buna karşılık, aynı diskçaların bir Japon
üreticisince
Malezya’da
üretilmiş
olmasının,
Japon
menşeli
diskçalarlara konulmuş olan antidamping vergisine karşı bir hile teşkil
edip etmediğinin tespiti, örneğin AT’de -kümülasyonun mümkün
olmadığı- tercihsiz menşe kuralları ile, ABD’de ise üçüncü ülke
hilelerine özel hükümlerle yapılacaktır.
Çalışmamızın başından bu yana, tercihli menşe kuralları ifadesi,
bu anlamı ile kullanılmıştı. Ancak, bazen bu ifade de, ülkelerin
uyguladığı
‘menşe
kuralı
setleri’ne
atıf
yapılırken
yetersiz
kalabilmektedir. Örneğin bir araştırma, 1994 yılı itibariyle, ABD’nin
6, AT’nin 14, Avustralya’nın 5 ve Kanada’nın 6 farklı tercihli menşe
kuralı seti bulunduğunu ortaya çıkarmıştır.63
Dünyada en yaygın tercihli rejim GPS’dir. Oysa bu çalışmada,
başını
AT’nin
çektiği
birçok
ülkenin
yine
birçok
tercihli
anlaşmasından bahsedilmişti. Tüm bu anlaşmalar da, kendi menşe
kuralı
setlerini
hakkındaki
içermektedir.
yaygın
inanca
bu
Menşe
kurallarının
çeşitliliğin
de
karmaşıklığı
katkısı
olduğu
düşünülmektedir.
62
Bu tespit, GPS tercihli rejimi uygulayan her ülkenin kendi kuralına göre yapılır. Buradaki
örnekte ithalatçı ülke ABD veya Japonya ise ASEAN girdileri, Avustralya veya Kanada ise tüm
GPS ülkelerinin girdileri kümüle edilebilecektir. Bu kümülasyon ithalatçı ülke mevzuatından
kaynaklanır.
63
Vermulst (1994), 435.
GPS işlemleri için oldukça temel bir soruyla karşı karşıyayız:
GPS menşe kuralları, tercihsiz menşe kurallarından ve diğer tercihli
menşe kurallarından daha katı olmalı mıdır?64
ABD, AT ve Japonya için sorunun cevabı olumludur. ABD
tercihsiz menşe kuralları sadece esaslı dönüşüm ölçütüne dayanırken,
GPS, Karayip Havzası İnisiyatifi (otonom), Andean Ticaret Tercihleri
ve İsrail STA kuralları esaslı dönüşüm ölçütü yanında -görece düşük
bir yüzde de olsa- %35 yerli girdi sınaması getirmektedir65 ve
kümülasyon olanağı sınırlıdır. Japonya’da ise tercihsiz TPD sınaması,
GPS kurallarındaki benzerlerine kıyasla daha serttir;
çifte işlem
(double processing) zorunlulukları, katma değer ve karma sınamaları
içerir.
AT’de de, sanayi ürünleri için 1 Ocak 1995’e, tarım ürünleri için
de 1 Ocak 1997’ye kadar66 GPS kurallarının genel olarak tercihsiz
kurallardan daha katı olduğu gözlenir. Bu katılığın gerekçesi, Adalet
Divanı tarafından şöyle açıklanmıştır:67
“[Daha katı GPS kuralları,] ... genelleştirilmiş tarife
64
ABD tercihsiz menşe kuralları ile ilgili kısımda, esaslı dönüşümün derecesi ile politika hedefi
arasındaki ilişki tartışılmıştır.
65
Takdir edilen kıymetin %35’i. Bilgi için bkz. U.S. Customa Service General Notice, Federal
Register 26 June 1998.
66
Council Regulation (EC) No 3281/94 of 19 December 1994 ve Council Regulation (EC) No
1256/96 of 20 June 1996.
67
Case 385/85, S.R. Industries v. Administration des Douanes, (1986) ECR 2929.
tercihlerinin, sadece gelişmekte olan ülkelerde kurulu ve ana
üretim sürecini bu ülkelerde yerine getiren sanayilerin
tercihten yararlanabilmesi amacına ulaşmak için gereklidir.”
AT’nin gelişmekte olan ülkelerin yerel kalkınmaları ile ilgili bu
“kaygı”sı, gelişmekte olan ülkeler arasındaki bir kümülasyon
konusunda o dönemde gösterdiği isteksizlik ile bir ölçüde çatışmış
görünmektedir. Çünkü bu durum, UNCTAD tarafından da arzulanan,
iki veya daha fazla gelişmekte olan ülke girdisi içeren ürünlerin GPS
tercihinden yararlanması olanağının reddi anlamına gelmektedir.
AT’nin GPS menşe kurallarının kısıtlayıcı özelliklerine ilginç bir
örnek de, 1988’de mikrofon ya da görsel ve işitsel pek çok gereç için
koyduğu, tüm transistörlerin menşeli olması zorunluluğudur.68 Aşırı
ölçüde
Japon
transistörünün
kullanımını
engellemek
üzere
benimsendiğinde şüphe olmayan kural, sonuç olarak uygulamada
birçok ürünün GPS tercihinden yararlanamamasına sebep olmuştur;
zira pek çok transistör sadece Japonya’da üretilmektedir. Kural, AT
transistör sanayiini kayırıcı etki de yapamaz. Çünkü AT o dönemde
verici ülke kavramını GPS tabanında uygulamamaktadır; dolayısıyla
kuralın nihai ürünlerde AT transistörü kullanılmasına yöneltici etkisi
sıfırdır.69
68
Bkz. Commission Regulation 693/88 of 4 March 1988 on the definition of the concept of
originaitng products for purposes of the application of tariff preferences granted by the EEC in
respect of certain products from developing coutries, O.J. (1988) L77/1.
69
Bu nedenle, AT’de GPS’den yararlanma oranının %2! gibi düşük bir seviyede olması da bunu
desteklemektedir. Bkz. Vermulst (1994), 461.
Ancak, AT'de 1971’de uygulanmasına başlanan GPS projesi,
periyodik bir gözden geçirme ve yenilenme sürecine tabi olmasının bir
sonucu olarak, sanayi ürünleri hakkında benimsenen 3281/94 sayılı
Konsey Tüzüğü ile tarım ürünleri hakkında benimsenen 1256/96 sayılı
Konsey Tüzüğü durumu değiştirmiştir.
Şu andaki uygulamaya göre, ürünlerin büyük bir bölümü
tamamen GPS ülkesinde elde edilmiş (yetiştirilmiş, çıkarılmış vb.)
olmalıdır. Tamamen elde edilmemiş girdilerden üretilen ürünlerse,
bünyelerine giren ithal girdilerle ilgili menşe kurallarını sağlamalıdır.70
Bunun ötesinde, AT menşeli bir ürün, bir GPS ülkesinde daha fazla
işçiliğe tabi tutulursa, bu da AT’ye ihraç edilirken menşeli kabul edilir
(verici ülke ilkesi - ikili kümülasyon)71.
Öte yandan Topluluk gümrük yetkililerinin GPS ticaretine
yaklaşımı da diğer tercihli ticaretlerden biraz farklı bir görüntü
vermektedir. GPS’nin bir özelliği, gümrük idarelerinin, gerekli menşe
kuralının sağlandığının
ithalat sonrası kontrolüne özel önem
vermeleridir.72
AT’nin muhtemelen sanayi ürünleri için 1999 başından , tarım
ürünleri için de Temmuz 1999 başından itibaren yürürlüğe koyacağı
70
Bu kuralların listesi için bkz. Commission Regulation (EEC) No 2454/93, Annex 15.
71
Commission Regulation No 2454/93, Article 67.
72
Aslında AT tercihli rejim uygulamalarının tamamına yaygınlaştırılan ithalat sonrası kontrol
işlemleri, bu konuya atfedilen önemi de artırmış ve ulusal düzeyde özel mekanizmaların
geliştirilmesine neden olmuştur.
yeni dönemde ise, GPS menşe kurallarının (ürüne özgü yeterli işlem ve
işçilik tanımlarının), Avrupa Anlaşmalarındaki tanımlara denk hale
getirilmesi planlanmaktadır. Halen Komisyon’un Gümrük Kodu
Komitesi’ne bağlı Menşe Bölümü’nde çalışmaları süren plan hayata
geçirilirse, AT ikili tercihli düzenlemelerinde mevcut yeterli işlem ve
işçilik tanımlarını GPS için de geçerli kılmış olacak, böylece,
karşılıklılık ilkesine dayalı tercihli düzenlemeler ile otonom GPS
kurallarının yerine getirilmesi, büyük ölçüde eşit zorluk derecesine
sahip olacaktır.
Diğer taraftan Avustralya ve Kanada’nın uyguladığı GPS katma
değer oranları %50 ve %60 ise de, bu ülkelerin uyguladığı kümülasyon
olanağı ve verici ülke kavramı, daha liberal bir tercih sistemi
yaratmaktadır.
Bu noktada, tercihli düzenlemelerinin politika hedeflerine
değinilecektir.
Bazı çevreler, NAFTA menşe kurallarının sadece Kuzey
Amerika mallarının satın alınması yönünde bir koşullandırma
yarattığını ve Asya mallarına karşı sanal bir ambargo etkisi
doğurduğunu ileri sürmekte, bunu “bölgesel bir ksenofobi” olarak
adlandırmaktadırlar.73 Örneğin otomotiv ürünleri için NAFTA
kapsamında konulan menşe kuralları, TPD veya yerli girdi sınamasını,
73
Silveira (1993), 62.
bazen de her ikisini birden öngörmektedir.74 Mamul otomobiller ise, en
kısıtlayıcı menşe kurallarından birine, %62,5'lik bir yerli girdi
sınamasına tabidir. Bu yüksek oran, sadece Japon otomobillerinin
ABD'de üretilmesini kısıtlamamış, NAFTA kapsamındaki otomotiv
sektörü yatırımlarını da artırıcı etki göstermiştir. Ancak bu yüksek
orana rağmen, MERCOSUR ile yapılan ticaret görüşmelerinde, ABD
otomobil sanayii bundan daha yüksek bir oran talep etmiştir. Bu
talebin ardında yatan ise, olasılıkla MERCOSUR üyesi Brezilya'nın
büyük bir pazar olması ve otomobil parçalarında rekabet gücü yüksek
tedarikçileri bulunmasıdır.75
Ülkeler
dünyanın
kilit
bölgelerinde
serbest
ticaret
müzakerelerini sürdürürken, yeni korumacılığın da etkileriyle, malları
bloklar arasındaki serbest dolaşımından alıkoyan ve ticaretin libere
edilmesi vizyonunu bozan bir dizi bölgesel ticaret engelini de tesis
edebilmektedirler. Bu arada, menşe kurallarına da bazı görevler
biçilmiş, mecburi yatırımlara bir teşvik unsuru olmalarının yanısıra,
yabancı yatırımcıları bölge içinde üretim araçlarına yatırım yapmaya
teşvik etmenin ya da bölgeyle hiç ticaret yapmamalarını sağlamanın
yollarından biri olmuştur.
Bölgesel ticaret anlaşmalarının tarihinde, menşe kuralları
yatırımı teşvik edici ve yerel üreticiler ya da yüksek teknoloji
endüstrilerini
74
koruyucu
ticaret
politikası
araçları
olarak
Otomotiv ürünleri ile ilgili özgün menşe kuralları, NAFTA madde 403 ve 403 1 - 3 sayılı Eklerde
belirlenmiştir.
75
Silveira (1993), 71.
kullanılmışlardır. AT, menşe kurallarının, yerli girdi ve kaynakların
kullanımını ve bölge içindeki üretim işlemlerini güçlendirici birer
ticaret politikası aracı olarak kullanılmasının öncülüğünü yapmıştır.76
NAFTA da, Meksika’nın katılmasından önce, kendi menşe kuralları
ile, Japonya veya başka ülkelerin ABD pazarına girebilmek için
Meksika’yı bir ihracat platformuna dönüştürmelerine engel olmaya
çalışmıştır.77 Otomobil, elektronik ürünleri, tekstil, telekomünikasyon,
makine aksamı, işlenmiş maden, ev aletleri, mobilya ve diğer bazı
sektörlerde, NAFTA menşe kuralları ürün kıymetlerinin hatırı sayılır
bir oranının NAFTA girdisi içermesini şart koşar. Bazı ülkeler,
GATT’ın ayırımcı olmama ilkesi (Madde III), ticaret engellerinin
eliminasyonu (Madde XI) ve bölgesel ticaret düzenlemelerinin
oluşturulması için gerekli koşullar (Madde XXIV) ile çelişen bu
durumun,
NAFTA
öncesi
duruma
kıyasla
korunma
düzeyini
yükselttiği şeklinde şikayetlerde bulunmuşlardır.78
"Pahalı" tercihli muamele
Endüstriler ve üreticiler de bu durumdan şikayetçidirler.
Kıymetlendirme ve sınıflandırma formaliteleri, çoğu zaman ciddi bir
karmaşaya dönüşebilmekte bir çok durumda menşe kuralına uyum
sağlama işi, firmaları, satış maliyetini artırıcı bazı formaliteleri yerine
getirmeye zorlamaktadır. Çok durumda ihracatçı, tercihsiz vergiyi
ödemeyi yeğlemektedir. Örneğin, otomobiller için, üreticilerin NAFTA
76
Örneğin, AT’de monte edilen yarı iletkenler yıllarca AT menşeli kabul edildikten sonra,
menşei AT’de gerçekleştirilen difüzyon işleminin belirlediğini kabul eden bugünkü kural
geçerli olmuştur.
77
Ibid.
78
Ibid., 63.
katma değer sınamasını sağladıklarını kanıtlamak külfeti yerine,
%2,5’lik ABD tercihsiz vergisini ödedikleri, benzer bir durumun %5
vergi ile televizyonlar için de geçerli olduğu ileri sürülmektedir.79
Aynı şekilde, birçok EFTA üreticisinin, tercihli kurallara uyum
sağlama yükünün, tercihin getirisinden fazla olduğu gerekçesiyle,
tercihli menşe ayrıcalıklarını kullanmadıkları bildirilmektedir.80
Avrupalı sanayicilerin tercihli düzenlemeler konusunda en çok
yakındıkları hususun, bu düzenlemelere uyum maliyetinin yüksekliği
olduğu, İngiliz Gümrük İdaresi tarafından da ifade edilmiştir.81
Özellikle yüzde kurallarının geçerli olduğu AT elektronik sektörünün,
bu kurallara uyumlu olduklarını kanıtlayabilmeleri bir takım ek
külfetler getirmektedir. Bu endüstride ürün bileşenleri, gerek
Topluluk gerekse başka ülkelerdeki çok çeşitli kaynaklardan tedarik
edilmekte, fiyatlar sürekli değişiklik göstermektedir. Kambiyo kurları
dalgalanmaktadır. Kanıtlayıcı belge olarak, üreticiye girdi temin eden
tedarikçinin, bu girdinin de menşeli olduğu konusunda bir beyan
vermesi gerekmektedir (“suppliers’ declaration”). Böylece yüzde
kuralının
sağlandığını
göstermek,
maliyet
artırıcı
özellikler
sergilemektedir. İngiltere’deki pek çok sanayicinin, ürünleri için
79
Gümrük yetkililerinin görüşü ise farklıdır: Bazıları mevcut sistemden şikayet ederken,
diğerleri, menşe kurallarının ayrıntılı ve girift olmadan da ticaret hayatına bir belirginlik
getirdiğini söylemektedirler. (http://www.nifcosynergy.com/Company/origin/basic_quotes.
html)
80
Herin, Rules of Origin and Differences Between Tariff Levels in EFTA and in the EC
(1986)’dan aktaran Vermulst (1990).
81
M.Waight (Team Leader-Origin, HM Customa&Excise): “PAN-EUROPEAN
CUMULATION: The Way Forward for a Better Understanding & Application of Rules of
Origin” (Seminer) Tallinn (Estonya), 23-24 July 1998’deki sunuşu.
tercihli muamele talebinde bulunma seçeneklerini bir yana bıraktıkları
bildirilmektedir.
Ancak şikayetlerin ardında çok ilginç bir görüntü yatmaktadır:
Bu şikayetlerin sahiplerinin ürünleri, genel olarak menşe koşulunu
sağlamaktadırlar; sorun bunu kanıtlamanın güçlüğüdür. Yine İngiliz
gümrüklerinden
resmi
ağızlar,
tercihli
menşe
kurallarının
basitleştirilmesi için sanayicilerinin sürekli baskı yaptıklarını ifade
etmektedirler.
Öte yandan istatistikler, yürürlüğe girdiğinden bu yana NAFTA
Anlaşması kapsamındaki serbest ticaretin artmakta olduğunu gösterse
de, bu ticaretin çok küçük bir payının küçük ve orta ölçekli sanayiciler
tarafından gerçekleştirilebildiğinden yakınılmaktadır.82 Bu ilginç
sonucun
muhtemel
nedenlerinden
biri,
tercihli
vergiden
yararlanabilmek için sağlanması gereken koşulların ağırlığıdır.
Dikkate
değer
bir
başka
konu,
kimi
ülkelerde,
menşe
şahadetnamelerinin hatalı düzenlenmiş olmaları sonucu gümrük
idarelerinin çok sert cezalar uygulamalarıdır.83 Böyle durumlarda,
tercihli
uygulama
talebinde
bulunan
ithalatçının,
kayıtlarındaki bir hata yüzünden çok ciddi
belge
veya
cezalara çarptırılma
riskini her zaman göze almaları gerekir.
82
83
“Free trade isn’t for owner of small bussiness” - http://beachnet.org/chiletrade/nafta.htm
ABD Gümrük İdaresi, vergi kaybı olmamasına rağmen, ihmalden kaynaklanan belge
hatalarıyla ilgili pek çok durumda yetkisini önemli cezalar uygulama yönünde kullanmaktadır.
Bu cezalar, şahadetname başına 10.000 Dolar’a, hatta ilgili malın kıymetine kadar
çıkabilmektedir. http://www.dttus.com/dttus/publish/tradenew/1995/citn95-.htm
Tercihli ticaret alanları
Avrupa Topluluğu Konseyi, 1993 Kopenhag ve 1994 Essen
zirvelerinde alınan kararlar doğrultusunda, tüm Avrupa ülkelerini
içine alacak ve bu ülkeler kaynaklı ürünlerin kümülasyonuna izin
verecek bir sistemin kurulması yönünde bir çalışma başlatmıştır.
Ortaklık ilişkisinde bulunulan ülkelerin, üyelik için gereken ekonomik
yükümlülüklerini yerine getirmelerini kolaylaştırmak ve Avrupa
Anlaşmaları’nın tüm potansiyelini kullanabilmek amacıyla “Pan
Avrupa Modeli” adı altında yürütülen bu çalışmalarda en önemli amaç
Avrupa pazarının bölünmüşlüğünün ortadan kaldırılmasıdır.
Böylece, tercihli menşe kuralları benzeri düzenlemelerin, serbest
ticaret anlaşmalarının yürütülmesinde önemli rol oynadığı ve taraflar
arasındaki ticari ve sınai ilişkilerin boyutunun etkin bir göstergesi
olduğu vurgulanarak, Avrupa’da kümülasyon olanakları geliştirilmiş
ve uyumlaştırılması tamamlanmış menşe kuralları vasıtasıyla, AT,
EFTA,
CEFTA
gibi
ticaret
bölgelerinin
daha
ileri
düzeyde
entegrasyonunun sağlanması "Pan-Avrupa Kümülasyon Sistemi"
olarak anılan menşe esasına dayalı bir ticaret sistemi geliştirilmiştir.
Bu girişimin temel nedeni, eşyanın serbest hareketini engelleyen ve
uygulamada çeşitli sorunlara neden olan farklı menşe kurallarının
ortadan kaldırılması şeklinde açıklanmaktadır.
Serbest ticaret anlaşmaları, taraf ülkelerden biri menşeli mallara
tercihli vergi hadleri üzerinden karşı taraf ülke pazarına ulaşma
imkanı verir. Menşe tespiti için gerekli ölçütler ise, ilgili anlaşma
müzakereleri esnasında belirlenir. Yani bir anlaşmaya göre menşeli
sayılan bir ürün, başka bir anlaşmaya göre üçüncü ülke eşyası kabul
edilebilir ve söz konusu ürüne tavizli vergi oranı uygulanmayabilir. Bu
nedenle, Avrupa’da birçok anlaşmanın imzalanmış olması ve bunların
da
kendi
menşe
kurallarının
bulunması,
“Avrupa’nın
menşe
bloklarına bölünmesi ve serbest mal akışının engellenmesi” olarak
değerlendirilmiş ve Topluluk otoritelerini harekete geçiren temel güdü
olmuştur.
İlk olarak, çapraz kümülasyonun AT ve tüm Merkezi ve Doğu
Avrupa
Ülkeleri'ni
(MDAÜ)
kapsayacak
şekilde
genişletilmesi
amaçlanmıştır. Bunun için, ilk aşamada dört Visegrad ülkesi84 ile
Avrupa Anlaşmaları’nın menşe ile ilgili bölümleri güncelleştirilmiş ve
uygulama basitleştirilmiş, Bulgaristan, Romanya ve Baltık ülkeleri de
sisteme dahil edilmiş, tüm bunlara paralel olarak, İsviçre ile tam
kümülasyon sağlanmıştır. İkinci aşamada ise, EFTA ülkelerinin de bu
kümülasyon sistemine dahil edilmesi için, AT/EFTA grubu ile MDAÜ
arasında çapraz kümülasyon oluşturulması ve ”No-drawback”85
kuralının ilgili tüm anlaşmalarda yer alması sağlanmıştır. Üçüncü ve
nihai asamada ise taraflar arasında tam kümülasyonun başlatılması
öngörülmektedir.
AT,
EFTA
güçlendirecek bu
84
85
ve
MDAÜ
arasında
ekonomik
işbirliğini
stratejinin uygulanması, ilgili ülkelerin tek bir
Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya.
Sözkonusu menşe protokolleri “menşeli ürünlerin imalatında kullanılan menşeli olmayan
maddeler Taraf ülkelerde her ne türde olursa olsun gümrük vergilerinin veya eş etkili
vergilerin geri ödenmesine veya bunlardan muafiyete tabi değildir” hükmünü içermektedir.
sistem üzerinde anlaşmalarına, aralarındaki bütün anlaşmaları
tamamlamalarına ve bu anlaşmalarda aynı menşe kurallarına yer
vermelerine bağlıdır.
Sistem öncesi Avrupa’sında her bir STA (Polonya/Macaristan/
Çek Cumhuriyeti / Slovak Cumhuriyeti (CEFTA) kümülasyonu ve
Estonya/Letonya/Litvanya kümülasyonu dışında) diğerlerinden farklı
içeriktedir ve ürün kapsamı ile indirim listeleri de anlaşmadan
anlaşmaya farklılık göstermektedir. Ayrıca, bu gruplar arasındaki
ilişkilerde de tercihli hiç bir bağlantı bulunmamaktadır.
Pan Avrupa Menşe Kümülasyonu ile oluşturulan yeni sistem, AB
ve EFTA, serbest ticaret alanlarını 10 MDAÜ’ye genişletmiş ve
bunların her biri de aralarında, aynı tercihli menşe kurallarına dayalı
serbest ticaret ilişkisi kurmuşlardır.
Avrupa Konseyi’nin yukarıda açıklanan düşünceler ile bu tür
bir girişimi başlatması ve hayata geçirmesinin, özellikle yeni dışa
açılan MDAÜ ile ticaretin geliştirilmesi açısından önemi inkar
edilemez. Ancak AT’yi bu tür bir bloklaşmaya iten başka sebepler de
mevcuttur.
AT’nin başta Polonya olmak üzere, Çek Cumhuriyeti, Slovakya,
Slovenya, Romanya, Macaristan, Hırvatistan, Estonya, Bulgaristan,
Litvanya, Letonya, Makedonya, Arnavutluk ve Bosna Hersek’e 1996
yılındaki toplam ihracatı 69,5 milyar, 1997’nin ilk yarısında da 39,7
milyar ECU’dür.
86
Ticaret dengesi ise, 1996 için 20,0 milyar dolar,
yine 1997’nin ilk yarısı için 11,7 milyar AT lehinedir; tek tek üye
ülkeler bazında da dış ticaret fazlası mevcuttur. MDAÜ’ye yönelik
toplam ihracatın %86’sını mamul maddeler, bunun %41’ini ise
makina ve taşıma ekipmanları oluşturmaktadır.
AT’nin bu ülkelerden toplam ithalatı ise kümülasyonun
başladığı 1997 yılının ilk yarısı için 27.9 milyar ECU’dür ve bu değer,
1996 yılının aynı dönemine göre %16,1’lik bir artışa tekabül
etmektedir. Bu ithalatın %84’ünü yarı mamuller, bunun %15’ini ise
hammaddeler oluşturmaktadır.
Bu verilere göre, Pan Avrupa tercihli ticaret alanının en önemli
faydasının AT lehine olduğu ve ucuz hammadde tedariki sayesinde
uluslararası rekabet ortamında önemli bir getirisi bulunduğunu
söylemek mümkündür. “Verici ülke kavramı - donor country concept”
da AT lehine işlemektedir.
Avrupa kıtasında bu yeni bloklaşma hareketleri sürerken,
Amerika kıtasında da NAFTA öncülüğünde genişletilmiş bir kıtasal
bloğun siyasi ve teknik hazırlıkları sürmektedir.87 Bu konuda temel
kaygı, kıtasal tabana genişletilmiş bir bütünleşmeye ulaşmak üzere,
uygulamaların armonizasyonudur. Özellikle ABD tarafından, bu
86
87
“EU EXPORTS TO CEECs SOAR”, EUROSTAT Press Bulletin, N° 1698 - 2 March 1998.
NAFTA çatısı altında kıtasal bir bütünleşme fikri karşısında, Uruguay, Arjantin ve Brezilya
gibi ülkelerin ihtiyatlı ve koşullu tavırları hakkında bkz. Silveira (1993), 65-70.
çabaların NAFTA gibi bir çatı altında gerçekleşebileceği fikri
yayılmaktadır.88
NAFTA menşe kurallarının, olası bir “Amerika Serbest Ticaret
Bölgesi” nde uygulanması düşüncesi, bir ölçüde idealist bir yaklaşımın
ürünü gibi görünmektedir. NAFTA’nın ürüne özgü katma değer
kurallarının tüm Amerika kıtasında uygulanması, ABD’li ya da
Kanadalı meslektaşları kadar sofistike ve üretim teknikleri açısından
branşlaşmış olmayan Güney Amerikalı firmalar ve gümrük yetkilileri
için bir kabus etkisi yaratabilecektir. Bu tür bir bütünleşme
sonrasında, anlaşmaya katılan her ülke, ürettikleri otomobil, tekstil
ürünü, makine aksamı ve elektronik ürünlerinin bileşenlerinin büyük
bir
bölümünü,
menşe
kurallarına
takılmamak
için,
NAFTA
ülkelerinden tedarik etmek zorunda kalacaklardır. Coğrafi olarak
yakın ülkelerden daha ucuz ya da nitelikli ara mal tedarik etme imkanı
sonucu değiştirmeyecektir.
5. Tercihsiz Menşe Kuralları
Avrupa Topluluğu
AT Gümrük Kodu’nun 24. maddesi, tercihli düzenlemeler dışında
kalan tüm ticari amaçlar için, menşe tespitine genel bir çerçeve çizer. Buna
göre, üçüncü ülkeden ithal edilen bir ürün, birden fazla ülkede işlem ve
işçiliğe tabi tutulmuşsa, ürün menşei;
a) ekonomik bir temeli/anlamı olan,
88
Paul A. O’Hop, Jr.: “Hemispheric integration and the elimination of legal obstacles under
NAFTA-based system”, Harvard International Law Journal (Winter 1995).
b) o üretim amacı için özel olarak donanmış bir
fabrikada gerçekleşen,
c) yeni bir eşya üretim işleminin sonucunda meydana gelen
veya bu işlemin önemli bir aşamasını temsil eden,
d) son esaslı işlem ve işçiliğin gerçekleştiği
ülkedir.89 Buna göre, nihai ürünün, üretim işlemleri öncesinde
sahip olmadığı, kendine ait bir özelliği ve bileşimi bulunmalıdır. Bunun
olmadığı hallerde, gerçekleşen üretim faaliyeti, toplam üretim içinde
önemli ölçüde nitelik artırıcı
bir işlem olmalıdır.
Bunun için de
menşe tespiti, her bir
1
Council Regulation No 2913/92 establishing the Community Customs Code, Article 24. Bu
madde hükmü, esasen “ekonomik bir temeli/anlamı olma” ve “o üretim amacı için özel olarak
donanmış bir fabrikada üretilme” koşullarını içermeyen Kyoto Sözleşmesi, Ek D.1, 3.
Standard’la çelişse de, bu iki koşul, hükümleri sonradan Council Regulation No 2913/92’ye
dahil edilen Regulation 802/68’e temel oluşturan ulusal menşe mevzuatlarının, uyumlu şekilde
Topluluk mevzuatına dönüştürülmesinden kaynaklanmıştır.
89
Council Regulation No 2913/92 establishing the Community Customs Code, Article 24. Bu
madde hükmü, esasen “ekonomik bir temeli/anlamı olma” ve “o üretim amacı için özel olarak
donanmış bir fabrikada üretilme” koşullarını içermeyen Kyoto Sözleşmesi, Ek D.1, 3.
Standard’la çelişse de, bu iki koşul, hükümleri sonradan Council Regulation No 2913/92’ye
dahil edilen Regulation 802/68’e temel oluşturan ulusal menşe mevzuatlarının, uyumlu şekilde
Topluluk mevzuatına dönüştürülmesinden kaynaklanmıştır.
AT
MENŞE
ABD
KANADA
Amaçlar
İthalatta: EKÜ, AD, FG,
İtK, İK, TK, Tİ, KA
Mevzuat
Community Customs
KA, Mİ, EKÜ, tekstil
Code
ürünleri ile ilgili U.S.C.Commission Regulations yasa ve
C.F.R.-federal tüzük -' ler
Sorumlu Kurum
-mevzuat - AB Parlamentosu,
Avrupa Konseyi,
Avrupa Komisyonu
-uygulama - Komisyon ve üye ülke
gümrük idareleri
İthalatta: KA, EKÜ, Mİ,
İK(tekstil için)
AVUSTRALYA
JAPONYA
İthalatta: EKÜ, AD, FG,
İK, Mİ, Tİ, KA
İthalatta: AD, FG, Mİ, Tİ
İthalatta: EKÜ, İtK, Mİ, Tİ
İhracatta: MŞ
Customs Act
Customs Tariff
Customs Regulations
Customs Act 1901
Customs Directive of General
Provisions for Implementing
the Customs Law, Import
Circular No 34-10.
- ABD Kongresi
- Revenue Canada
- Customs Service
- Ministry of Finance,
Ministry of International
Trade and Industry (MITI)
- Başkan ve Federal
Hükümet Birimleri
- Revenue Canada
- Customs Service
-Customs, MITI
Menşe Tespiti
İthalatçı beyanı, gümrük
onayı, kanıtlayıcı
belgeler, sonradan
kontrol mekanizması
İthalatçı beyanı, gümrük
onayı, kanıtlayıcı belgeler
İthalatçı beyanı,
kanıtlayıcı belgeler
(NAFTA kapsamında
menşe işaretleme, ayrı
kurallara tabidir.)
İthalatçı beyanı, gümrük
onayı, ticari faturalar ve
diğer belgeler
İthalatçı beyanı, gümrük
onayı, menşe şahadetnamesi
ve diüer belgeler
İtiraz
Gümrük uygulamalarına
karşı ulusal düzeyde
dava açılabilir. Temyiz
yolu açıktır.
İdari yol: Customs Service
Adli yol: U.S Court of
International Trade
Temyiz: U.S. Court of
Appeals
Üst temyiz: U.S. Supreme
Court
İlgili kişiler, bir menşe
kararını tarife tercihi
açısından temyiz
edebilirler.
İlgili kişiler, kararı
Federal Mahkeme'ye
temyiz edebilirler.
Herhangi bir kişi, gümrüğe
itirazda bulunabilir ve
Minister of Finance'a temyize
gidebilir.
AD: Antidamping Vergisi
MŞ: Menşe Şahadetnamesi
İtK: İthalat Kontrolü
Mİ: Menşe İşaretleme
Tİ: Ticaret İstatistikleri
FG: Fark Giderici Vergi
KA: Kamu Alımları
EKÜ: En çok kayrılan ülke uyg.
TK: Tarife kotası
İK: İthalat Kotası
Tablo 4: Bazı ülkelerdeki menşe mevzuatı
76
Kaynak: AT ve APEC (1997)
ürünün kendine özgü girdi ve malzemelerinin niteliklerine bağlı
olarak, işlenmiş ürünle hammadde arasında gerçek ve nesnel bir
ayırıma dayalı olmalıdır (c).
Madde
hükmünde
esaslı
dönüşümün
açık
bir
tanımı
bulunmamaktadır. Bu durumda neyin esaslı dönüşüm olduğuna karar
verilirken, sadece "yeni ürün meydana gelmesi" veya "üretimin
önemli bir aşamasının temsil edilmesi" ölçütlerinden öteye bir araç
yoktur. O zaman da, önemli bir nitelik değişimi yaratmasa da, ciddi
bir katma değer yaratan işlemlerin "esaslılığı", bu hükme göre
şüphelidir. Diğer bir ifade ile, ucuz ve hiç bir muameleye tabi
tutulmamış bir hammadde üzerinde maliyetli bir makine ve insan
işçiliği ile sağlanan önemli bir katma değer artışının ve hammaddenin
bu
işçilik
sayesinde
dönüştürülmesinin
sanayide
(yüksek
kullanılabilir
teknoloji
bir
gerektiren
ara
mala
kimyasalların
saflaştırılması işlemleri gibi), “ekonomik bir anlamı” vardır, ancak bu
hükme göre menşe kazandırıcı değildir. Bu pahalı işlem ve işçilik
olmadan, hammaddenin sanayi amaçları açısından çok fazla bir
değerinin olmaması sonucu değiştirmeyecektir.
Ancak burada (c) ve (d) ölçütleri arasında çok sıkı bir bağ
bulunduğuna dikkat edilmelidir. (d) ölçütünü sağlayan her işlem ve
işçilik, her zaman (c) ölçütünü sağlamasa da, rasyonel açıdan bunun
tersi her zaman geçerli olmak zorundadır. Yani yeni bir ürün doğuran
ya da yeni ürünün işlemleri içerisinde önemli bir aşamayı temsil eden
her işlem ve işçilik, esaslı bir dönüşüm sağlayacaktır.
Bu genel kural yanında özel kurallar da mevcuttur. Örneğin
üçüncü ülkeler menşeli tekstil ürünleri esas olarak TPD sınamasına
tabidir.90 Ancak bazı tekstil ürünleri, tarife pozisyon değişikliğine
uğramış
olmalarına
bakılmaksızın,
doğrudan
özgün
kurallara
tabidir.91 Bu hallerde TPD koşulu değil, özgün kuralın sağlanması
zorunludur. Bunun yanında tercihsiz amaçlarla ürüne özgü menşe
kuralları, başta tekstil ürünleri olmak üzere, üzüm suyu, şarap,
vermut, ayakkabı, seramik ürünleri, saat kayışı, radyo ve televizyon
alıcıları, kasetçalar, fotokopi makinaları ve entegre devreler gibi sınırlı
sayıda eşya için yapılmıştır.92
Ürüne özgü tercihsiz menşe kuralları oluşturulurken93, AT
yetkilileri
ithalatçıya
veya
ihracatçıya
değil,
sadece
Topluluk
sanayicilerine danışmaktadır.94 Bu da tespit kararının yerli üreticiyi
korumaya yönelik saiklerle şekillendirilmesinde önemli role sahiptir.
Ancak bunun ötesinde, DGXXI tarafından benimsenen ürüne özgü
bazı menşe kuralları95, genel olarak menşe kurallarını mercek altına
90
Commission Regulation (EEC) No 2454/93 of 2 July 1993 laying down provisions for the
implementation of Council Regulation No 2913/92 establishing the Community Customs Code, Article
37, para.1.
91
Ibid. Article 37 ve Annex 10.
92
Ibid. Annex 10 ve 11.
93
Komisyon’da, üye ülke temsilcilerinin önerisi üzerine oy çokluğuna dayalı normal karar alma
prosedürü dışında, çeşitli Komisyon birimlerince re’sen başlatılan inceleme veya soruşturmaların
bulguları da, Gümürk Kodu Komitesi’nde ele alınarak, ilgili raporun oybirliği ile kabul edilmesi halinde
üye ülkelere duruma göre tavsiye veya uyarı gönderilmesi gibi bir usül de izlenebilmektedir.
94
Helga J. Zahra: Preferantial Rules of Origin as an EC Trade Policy Instrument with Particular
Referrence to Malta, (paper submitted), College of Europe - Bruge (May 1996), 7.
95
Commission Regulatin (EEC) No. 288/89 of 3 February 1989 on determining the origin of integrated
itmiş, kasıtlı olarak ticareti kısıtlayıcı hale getirildikleri inancının
doğmasına neden olmuştur.
Ürüne özgü menşe kurallarının ve hükümlerinin gözden
geçirilmesi, AT kurumlarının ve Menşe Bölümü’nün96 tercihsiz menşe
kurallarında daha çok teknik sınamayı tercih ettiğini, bazen de bunu
katma
değer
veya
TPD
sınamaları
ile
desteklediğini
ortaya
koymaktadır.97 Özgün menşe kuralı bulunan tekstil ürünlerinin
çoğunluğu teknik sınamaya tabi iken, tekstil ürünleri dışında
belirlenmiş 28 ürüne özgü kuraldan yalnızca 5'i (linter pamuğu, ses
kaydediciler, radyo ve televizyon alıcıları, saat kayışları) katma değer
sınaması içermektedir. Ürüne özgü kuralların içinde sadece 3'ü
(seramikler, üzüm suyu, keçe ve dokunmamış mensucat), TPD'ye
dayalı teknik sınama içermektedir.
Ürüne
özgü
tercihsiz
menşe
kurallarının
en
son
benimsenenlerinden entegre devreler ve fotokopi makinaları ile ilgili
olanlar, Topluluk’un ticaret ortaklarınca çok eleştirilmiştir. ABD ve
Japonya, bu iki kuralla ilgili düzenlemelerin nesnel bir ölçüt
getirmekten çok, Topluluk üreticilerince uygulanan üretim işlemlerine
circuits, O.J. L33/23 (1989); Commission Regulatin (EEC) No.2071/89 of 11 July 1989 on determining
the origin of photocopying aparatus, incorporating an optical system or of the contact type, O.J. L196/24
(1989).
96
Aslında ürüne özgü tercihsiz menşe kuralları çalışmalarının büyük bir bölümü, Gümrük Kodu
Komitesi’nden önce bu konuda faaliyet gösteren Menşe Komitesi tarafından gerçekleştirilmiş olup,
Gümrük Kodu’nun Konsey’ce benimsenmesinden sonra bu kuralların idaresi Gümrük Kodu Komitesi
görevleri arasında kalmıştır.
97
Örn. bkz. Yoshida I (Case 34/78 [1979] ECR 115) ve II (Case 114/78 [1979] ECR 151), Brother (Case
26/88 [1989] ECR 4253) Adalet Divanı bu davalarla ilgili karalarında, sonradan yerini AT Gümrük
Kodu’nun aldığı 27 Haziran 1968 tarihli, 802/68 sayılı Konsey Tüzüğü’nün 5. Maddesini (Gümrük
Kodu’nda Madde 24’e tekabül eder.) yorumlayarak karar vermiştir. Bkz. supra.
göre ayarlandığını veya dolaylı olarak "AT üretimini teşvik ettiğini",
bu
nedenle
de
"korumacı"
düzenlemeler
olduklarını
iddia
etmişlerdir.98
Entegre devreler
Entegre devrelerle ilgili AT kuralı, montaj ve deneme işlemlerini
esaslı dönüşüm işlemi olarak kabul etmemekte, bunun yerine difüzyon
işleminin menşei belirleyeceğini varsaymaktadır. Burada, montaj ve
deneme işinin emek-yoğun olması ve bu işçiliklerin en az difüzyon
kadar katma değer yaratması dikkate alınmamıştır. Bu unsurları
değerlendirince, kural, difüzyondan sonraki üretim aşamalarını
üçüncü ülkelerde yaptıran AT üreticilerinin lehine, aynı işlemleri
AT'de yaptıran Japon üreticilerin aleyhine çalışmaktadır.99 Ancak yine
de buraya kadar, kuralın doğurduğu sonuç çok açık değildir.
Bu kural benimsenmeden önce, üye ülke gümrük idareleri,
AT'de gerçekleşen montaj ve deneme safhalarının "son esaslı işlem"
olduğunu kabul etmişlerdir. 1987 yılında açılan bazı antidamping
soruşturmalarının bulgularına bakılırsa100, gümrük idarelerinin bu
tespitleri, Topluluk üreticisi açısından bir yıkım olabilecektir.
Dolayısıyla, bu soruşturmaların ertesine rastlayan bir dönemde
98
Edwin A. Vermulst and Paul Waer: European Community Rules of Origin as Commercial Policy
Instruments?, J.W.T., (1990), 55-99. Diğer taraftan, iddia sahiplerinden ABD Ticaret Bakanlığı, Gümrük
İdaresi'nin gümrük açısından montaj ve deneme işlemlerinin menşe kazandırıcı olduğu yolundaki
tespitini, antidamping amaçları açısından kabul etmeyerek difüzyonun menşe belirleyici olduğuna karar
vermiştir. Ibid., 66, dn. 62. (D.Palmeter’in açıklaması.)
99
Bu değerlendirme, kuralın kabul edildiği 1989 yılındaki üretim yapıları üzerinedir.
100
EPROMs (Japan) O.J.(1987) C101/10 ve DRAMs (Japan) O.J. (1987) C181/ 3. Bkz. Vermulst (1994),
140.
benimsenen entegre devrelere özgü menşe kuralının işlevi, montaj ve
deneme aşamalarını AT'de gerçekleştirseler de, Japon üreticilerin
AT'deki fabrikalarından çıkan ürünlere Japon menşei verilmesini
sağlamak ve gerektiğinde antidamping vergisi tahsiline dayanak
yaratmaktır.101
Kural diğer bir yönüyle de, yabancı üreticilerin AT pazarında
entegre
devre
satabilmeleri
için,
üretim
yapılarını
Topluluk
üreticilerine benzeterek, montaj ve deneme işlemlerini ucuz işgücü
bulunan ülkelere kaydırmalarını sağlayıcı bir etki de yapabilir. Çünkü
AT'de yapılan montaj ve deneme işçiliğinin menşe vermek adına hiç
bir katkısı yoktur ve bu durumda hiç bir firma pahalı işgücünü
seçmez.
Yine,
1994
yılında
Japon
menşeli
televizyon
kamerası
sistemlerine konulan antidamping vergisine karşı bir hilenin söz
konusu olup olmadığının saptanması için 1998’de açılan yeni bir
soruşturmanın da, entegre devreler olayındakine benzer şekilde
sonuçlanması için güçlü kanıtlar mevcuttur.102 Kanıt olarak, 1994’de
başlatılan antidamping vergisi uygulamasından 1997’ye kadar,
Topluluk içindeki Japon ithalatçı/montajcıların gerek satış düzeyleri,
gerekse ciro ve pazar payları değişmez ya da artarken, Japonya’dan
TV kamerası ithalatının önemli ölçüde düştüğüne dikkat çekilmekte,
101
İlginçtir ki, Vermulst-Waer çalışmasından (1994), kuralın benimsenmesi sırasında kural ve
antidamping soruşturmaları arasında hiç bir ilişki kurulmadığı öğrenilmektedir. Ibid. 66.
102
Commission Regulation (EC) No 1178/98 of 5 June 1998 initiating an investigation concerning the
alleged circumvention of anti-dumping measures imposed by Council Regulation (EC) No 1015/94 on
imports of certain television camera systems originating in Japan and making the latter imports subject to
registration, O.J. No L163, 6 June 1998.
antidamping önleminin dışında kalan TV kamerası modülü, kiti ve
demonte parçalarının ithalatı ile Topluluk’ta üretilen kameraların
daha düşük fiyatlı oldukları belirtilmektedir. Daha da önemlisi,
Topluluk’ta Japonya’dan gelen modül, kit ve parçaların montajı ile
elde edilen kameraların en az %60 Japon girdisi içerdiği, Topluluk
katma değerinin ise, toplam maliyetin %25’inden fazla olamayacağı
ifade edilmektedir. Bu olaydaki kanıtlar da, entegre devrelerle ilgili
soruşturmanın
sonucuna
dayanak
oluşturan
kanıtlarla
benzeşmektedir.
Fermuarlar
Benzeri bir olay, fermuarlara özgü bir menşe kuralı konulması
girişiminde yaşanmıştır. Bu özel menşe kuralının, 1973’de Komisyon
tarafından başlatılan bir antidamping soruşturmasına uzanan bir
öyküsü vardır. 1975’de, Topluluğa yönelik fermuar ihracatının önemli
boyutlara ulaştığı ve yerli sanayiye zarar verdiği gerekçesiyle,
Komisyon tarafından bu ticarete gözetim önlemi başlatılmış, bunun
üzerine ihracatçı Japon firması Yoshida, ihraç fiyatını yükseltme ve
ihracatının belirli bir tavanı aşmaması garantisi vermiştir. Ancak
Yoshida’nın ihracatı artmaya devam etmiştir. Özgün menşe kuralı
düşüncesine, büyük ölçüde, İtalyan yetkililerin Yoshida fermuarlarının
Danimarka
üretilmekte
ve
Almanya
olduğunu
fabrikalarında
keşfetmesi
neden
Japon
parçalarından
olmuştur.
Böylece
Komisyon’un koyduğu menşe kuralı “tutamak veya diğer kenetleme
elemanlarına şekil verilmesi ve kaydırıcı imalatı ile birlikte, tutamak veya
diğer kenetleme elemanlarının şeritler üzerine yerleştirilmesi dahil
montaj işlemleri” şeklindedir.103
Yoshida, bu kuralın geçerliliği hususunda hem Danimarka hem
de Almanya ulusal mahkemelerinde davalar açmak zorunda kalmış,
bunların sonuçları da, davaların Adalet Divanı’na sevki şeklinde
olmuştur. Sonuçta Adalet Divanı, -burada anılmaya değmeyecek
ölçüdeki ayrıntılarla- söz konusu fabrikaların işlemlerini “son esaslı
işlem veya işçilik” olarak kabul etmiş ve bu işlemlerin “nesneleri,
özellikle kumaş parçalarını bağlamada kullanılan ve tekrar ayırabilen,
yeni ve orijinal bir ürün” le sonuçlandığı sonucuna vararak,
Komisyon’un düzenlemesinin geçerli olmadığını beyan etmiştir. Daha
da önemlisi, bu kararında Divan, “ürünün tüm bileşenlerinin esasen
Topluluk
menşeli
olması
gereği,
menşe
belirleme
kurallarının
nesnelliğinin yadsınması anlamına geldiğini, bu olgudan hareketle
Komisyon’un yetkisini aştığını” açıklamıştır.104
Fotokopi makinaları
Genel ifadelerle kaleme alınmış olsa da, fotokopi makinaları için
konulmuş tercihsiz menşe kuralı da, Japon üretici Ricoh'nun
ABD'deki
üretim
koşullarını
hedeflemiştir.
Japon
fotokopi
makinalerına kesin antidamping vergisi konulmasının ardından105,
DGXXI tarafından Ricoh'nun Kaliforniya'daki üretim işlemleri
103
Bkz. Regulation (EEC) No 2067/77 of the Commission of 20 September 1977 concerning the
determination of the origin of slide fasteners. O.J. (1977) L 242/5.
104
Bkz. Yoshida I, Case 34/78 (1979) ECR 115 ve Yoshida II Case 114/78 (1979) ECR 151’ den aktaran
Vermulst (1994), 112-115.
105
O.J.(1987) L54/12 (definitive).
üzerine yapılan bir soruşturma sonucunda, söz konusu üretim
işlemleri ABD menşei kazandırmak için yeterli görülmemiş ve
makinaların Japon menşeli olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuçta
benimsenen
ve
olumsuz
teknik
sınama
kullanılan
fotokopi
makinalarına özgü menşe kuralı, donatım, toner şarjörü, silindir, kenar
levhaları, silindir yatakları montajı ve vida-somun işçiliğiyle fotokopi
makinası üretiminin menşe kazandırmayacağına hükmetmektedir ve
tanımlanan bu üretim süreci, Ricoh'nun o dönemde ABD'deki üretim
faaliyetine tekabül etmektedir.106 Kuralın Japon üreticilerine AT
pazarını kısıtlayıcı özelliği yanında, burada dikkat edilmesi gereken
bir nokta, ABD'deki mevcut ve potansiyel Japon yatırımlarını da
tehlikeye düşürücü bir yaklaşımın habercisi olmasıdır.
Et ve sakatat ürünleri
Et ve sakatat ürünleri ile ilgili menşe kuralı ise, kesim öncesinde
aynı ülkede belirli bir besi dönemini (iki veya üç ay) zorunlu
kılmaktadır. Ancak kural, kesim sonrası hangi işlemlerin menşe
kazandıracağını belirlememiştir. Bu yüzden örneğin, kesim sonrası
bazı temizleme işlemleri, satışa hazır hale ve boyuta getirme
işlemlerinin vereceği sonuç belli değildir. Sadece bu işlemleri yaparak
ihracat yapmak isteyen firmaların bu sonucu önceden kestirmesi ise
güçtür.107
106
107
DGXXI soruşturmasının bulguları için bkz. Vermulst (1994), 140-141, 466-471.
Kesim sonrası perakende satışa hazırlama işlemlerinin esaslı işlem sayılamayacağı yönünde bir içtihat
mevcuttur. Bkz. Zentrag Case 93/83 (1984) ECR 1095.
Radyo ve televizyon alıcıları
AT Menşe Komitesi’nin radyo ve televizyon alıcıları ile ilgili
menşe kuralı hakkındaki yaklaşımı çarpıcı bir varsayım içermektedir:
Bu kural, montaj işlemlerinin yarattığı kıymet artışının, nihai ürünün
fabrika çıkış fiyatının en az %45’i oranında olmasını şart koşar. Bunun
sağlanmadığı hallerde ise, menşe ülke, ürün bünyesindeki parçaların
kıymet bakımından en az %35’ini temsil eden ülkedir. Düzenlemenin
yürürlüğe girdiği 1970 yılında ise, montaj, son işlemler ve kontrol
işlemlerinin maliyeti ile kar ve genel giderlerle oluşan fabrika çıkışı
fiyat içinde bu oranların, AT’da ihracat amacıyla üretilen televizyon
alıcıları için %40, radyo alıcıları için toplam %35 olduğu tahmin
edilmektedir.108
Montaj
maliyetlerinin
%40
ve
%35’e
tekabül
ettiği
varsayıldığında, kuraldaki oran Philips ya da Grundig gibi Avrupalı
üreticilere
maliyetteki
dalgalanmalara
göre
küçük
sorunlar
yaşatabilecek ise de, kabaca Topluluk üreticisi için uygun bir oran
sayılabilir. Ancak, antidamping vergisi ya da kota gibi ticari
kısıtlamalardan bağımsız olarak AT’ye ihracat yapmak isteyen
yabancı ihracatçılar bu varsayımı yapamayabilirler ve montaj ve diğer
maliyetleri kendi fiili durumlarına göre hesaplamak zorundadırlar.
Özellikle Tayland, Malezya, Hong-Kong ve Endonezya gibi düşük
maliyetli ülkelerde, montaj maliyetleri birçok durumda AT endüstrisi
için varsayılan yüzdelerin oldukça altındadır. O zaman da menşe, en
108
Vermulst (1990), 64-75.
azından televizyonlar için, fabrika çıkış fiyatının yaklaşık %35’ini
temsil eden resim tüplerinin menşeine bağlı olacaktır.109
“Yazılı” olmayan kural !
Ürüne özgü “yazılı” menşe kuralları yanında, ilginç bir örnek
olarak bazı ABD’li kaynaklarca, AT’de otomobillerle ilgili yazılı
olmayan bir menşe kuralının uygulandığından bahsedilmektedir.110
Hatta bu kuralın, Japon otomobilleri söz konusu olduğunda %75’lik
bir yerli girdi sınamasına dahi dayandırıldığı iddia edilmektedir.
ABD
ABD’de ise, temel tercihsiz menşe kuralı, esaslı dönüşüm
ölçütüdür. Esaslı dönüşüm, 1907 tarihli bir Yargıtay - Supreme Court
kararında tanımlanmıştır.111 Buna göre, “ayırıcı bir adı, karakteri ve
kullanımı bulunan, yeni ve farklı bir ürünün üretim süreci” esaslı
dönüşüm koşulunu sağlayacaktır. ABD menşe kuralları uzmanı
Palmeter’in ABD içtihat hukuku üzerindeki çalışmaları112, esaslı
dönüşüm sınamasının daha çok teknik sınama ile yapıldığını ortaya
koymuştur. Diğer taraftan Palmeter, ne yargının ne de gümrük
idaresinin,
menşe
tespiti
konusunda
tutarlı
bir
yorum
geliştirebildiklerini öne sürmektedir.
109
Dünyada renkli televizyon tüpleri Japonya, G.Kore, AT, ABD, Malezya, Çin ve Litvanya gibi sınırlı
sayıda ülkede üretilebilmektedir.
110
Silveira (1993), 53.
111
Anheuser-Busch Brewing Association v. United States, 207 US 556 (1907) ‘den aktaran Vermulst
(1994), 454.
112
David Palmeter, The U.S. Rules of Origin Proposal to GATT: Monotheism or Politheism?, 24 J.W.T.2,
April 1990, 25-36.
Birden çok menşe
ABD uygulamasında ilginç olan, bir hükmün politik amacının,
tercihsiz menşe kazandıracak olan bir esaslı dönüşümün derecesini
belirlemede etkili olabilmesidir. Diğer bir deyişle, vergi iadesinin
yasaklanması, menşe işaretleme hükümleri, EKÜ oranları, tekstil
kotaları gibi farklı amaçlar açısından, bir ürünün menşeinin tespiti
için kullanılan kural, her amaç için ayrı bir esaslı dönüşüm derecesini
getirebilir mi? Nesnellik ve tutarlılık adına böyle bir yaklaşımın pek
uygun olduğu düşünülemez; ancak A ülkesinde üretilmiş bir mensucat,
B ülkesinde biçilmiş ve C ülkesinde giysi haline getirilmiş ise, ABD
menşe mevzuatına göre giysi, işaretleme ve vergilendirme amaçları
açısından A ülkesi, tekstil ve hazır giyim kotaları açısından B ülkesi,
antidamping
mevzuatı
açısından
ise
C
ülkesi
menşeli
kabul
edilmektedir.113
ABD’de, tekstil ve hazır giyim ürünleri ile ilgili yeni menşe
kuralları, 1 Ocak 1996’dan bu yana yürürlüktedir114; ancak bazı
değişikilikler getirmiş olmasına karşın, bu “çok standartlı” durum
sürmektedir. Düzenlemenin getirdiği temel değişiklik, mensucat biçme
işlemlerinin
değil,
biçilmiş
kumaşın
birleştirilmesinin
menşe
kazandırıcı kabul edilmesidir. Üretimde birden fazla ülkenin söz
konusu olması halinde de, menşe “en önemli birleştirme işlemi” veya
“en önemli imalat işlemi” nin gerçekleştirildiği ülkedir. Ama bu kural,
113
Palmeter (1990), 30.
114
Nellis Crigler, “Made In The USA ? Origin Rules Create
Complex Web For Traders”, Export Observer, UNZ&CO,
November, 1996.
muktezalar ya da yargı kararları aracılığı ile sadece olay bazında
uygulanabilmektedir. Bu durum, -daha önce de değinildiği üzereithalatçı ve üreticilerce önceden tahmin edilemeyen sonuçlara sebep
olabilmekte,
üretim
ya
da
sevkiyat
maliyetleri
tahminlerini
yanıltabilmektedir.
Avustralya
Avustralya mevzuatı, tercihsiz menşe kuralı olarak ürünün
fabrika çıkış fiyatının en az %25’i ila %75’inin Avustralya veya son
işlem veya işçiliğin yapıldığı ülke menşeli girdi kıymetine ve/veya
işgücü maliyetine tekabül etmesini şart koşar.115 Bu kuralı ilginç yapan
yönler ise şunlardır:
Katma değer sınamasının bu kadar zorlu olması, Avustralya
tercihsiz menşe kuralının ticareti oldukça kısıtlayıcı olduğunu ortaya
koymaktadır; zira %25’lik oran sadece Avustralya’da üretilemeyen
mallar için geçerlidir.
İkincisi, kuralda içerilen verici ülke kavramı - donor country
concept116, GPS hükümlerinden uyarlanmış gibi görünse de, GPS
açısından GATT’a aykırı değildir; ancak tercihsiz menşe kuralları
açısından GATT’ın ulusal muamele ilkesi ile çatışmaktadır. Çünkü bu
kural,
115
116
Avustralya’ya
ihracat
yapan
üreticileri
üçüncü
ülke
Vermulst (1994), 456. Yerli girdi sınaması.
Verici ülke kavramı, esasen tercih tanıyan ülke menşeli girdinin, menşe hesaplamasında ‘menşeli’
olarak kabul edilmesini ifade eder (iki taraflı kümülasyon).
kaynaklarından çok Avustralya girdilerini tercih etmeye zorlamakta,
bu da Avustralya sanayisi için göreli bir üstün durum yaratmaktadır.
Son olarak, %75 yerli girdi zorunluluğunun, Avustralya’da
üretilmeyen
bir
ürün
söz
konusu
olduğunda
%25’e
kadar
düşürülebilmesi de, yoruma açık bir konudur. Zira, ithalatçı ülkede
bazı ürünlerin üretilemediği durumlarda, bu ürünlerin menşeinin
tespiti daha da önem arzeder.
Kanada
Verici ülke kavramı, aynı şekilde Kanada tercihsiz menşe kuralında da
ortaya çıkmaktadır: İthal edilen ürünün üretim maliyetinin en az %50’sinin,
EKÜ’den yararlanan ülke ya da ülkelerde veya Kanada’da oluşmuş olması
gerekmektedir. Ancak Avustralya’daki uygulanışından farklı olarak bu
kavram, buradaki uygulamasında EKÜ ülkeleri arasında sınırsız bir
kümülasyona müsaade ettiğinden, GATT ulusal muamele ilkesi ile ilgili bir
sorun burada ortaya çıkmamaktadır.
Japonya
GPS dışında tercihli menşe kuralı uygulanmayan Japonya
tercihsiz menşe kuralları ise, bazı olumlu ve olumsuz sınama
listeleriyle117 birlikte esasen TPD kuralına dayanmakta olup, hiç
katma değer kuralı içermemektedir.118 Ayrıca, Japon tercihsiz menşe
kuralları ile ilgili olarak, çelişki arz eden veya bir bu çalışmanın
konusu açısından ilginç olan bir yöne rastlanmamıştır.
6. Antidamping Uygulamaları ve Menşe Kuralları
117
Olumlu listeleme: Bir TPD sözkonusu olmasa bile menşe veren işlem ve işçilikler listesi.
Olumsuz listeleme: Bir TPD sözkonusu olsa bile menşe vermeyen (asgari) işlem ve işçilkler listesi
118
APEC Rules of Origin Compendium (1997), 41.
Antidamping
önlemlerinin
yaygınlaşan
kullanımı,
menşe
kurallarının formülasyonunda ve uygulanmasında da etkili olmaktadır
ve menşe kurallarının ticaret politikası aracı olarak kullanımı ile ilgili
pek çok ihtilafın da nedenini oluşturmaktadır.119 Bu durum, 80’ler ve
90’ların en önemli -ve neredeyse tek- ticaret politikası aracı olan
antidamping hukukunun ortaya çıkışı dikkate alındığında hiç de
şaşırtıcı değildir.120
Bunun ilk nedeni, antidamping soruşturmalarının normal olarak
belirli bir ülke menşeli ürünlere antidamping vergisi konulması
üzerine
açılmasıdır.
Bu
işlem,
antidamping
mevzuatının
yürütülmesinden sorumlu ithalatçı ülke yetkililerinin, soruşturmaya
veya antidamping vergisine konu ürünlerin menşei konusunda bir
hüküm vermesini gerektirir.
İkinci olarak, damping şikayeti, aynı ürünü üreten ithalatçı ülke
endüstrisinden gelmiş olmalıdır. Gittikçe artan sayıda antidamping
soruşturmasında, yabancı üreticiler ve bunların ithalatçıları, ithalatçı
ülkedeki yerli sanayi tarafından yürütülen üretim faaliyetinin gerçekten
ürüne menşe vermek için yeterli olup olmadığını sorgulamaktadır.
Üçüncüsü, pek çok hile sorununun çözümüne de, menşe
kuralları yoluyla ulaşılmaktadır.
119
Vermulst ve Waer, somut antidampimg olaylarının soruşturulması sırasında, AT Komisyonu ve
Konseyi’nin sık sık menşe sorunuyla karşı karşıya geldiğini, bu nedenle menşenin hem soruşturma hem
de soruşturma sonrası için önemli olduğunu belirtmektedirler. (1990), 74.
120
Bkz. John H. Jackson and Edwin A Vermulst. (eds.), Antidumping Law and Practice: A Comparative
Study, Ann Arbor: The University of Michigan Press (1989).
Ancak,
bazı
ülkeler
menşe
konusunda
çoklu
standart
uygulamaktadır. Bir taraftan pek çok idare, antidamping vergilerinin
yabancı bir ülke menşeli ürünlere konulması gerektiğini düşünürken,
öte yandan, aynı idareler, ithalatçı ülkenin şikayetçi üreticilerinin
gerçekten
konusunda
yerli
sanayi
aynı
niteliğini
menşe
taşıyıp
kurallarını
taşımadıklarını
kullanmakta
tespit
isteksizlik
göstermektedirler.
Bu
yaklaşım,
Uruguay
Turu’nda,
menşe
kurallarının
uluslararası düzlemde uyumlaştırılması amacına yönelik olarak ABD
tarafından sunulan önergede de korunmuştur.121 Önergede;
“Bir ülke tarafından uygulanan tüm menşe sistemleri,
eşya menşeinin her sistemin kendi içinde tutarlı bir
şekilde tespit edilmesini sağlarlar.” (vurgular K.T.)
ilkesi sunulmuştur. Kuşkusuz tutarlılık sadece itiraz edilemez
değil, arzulanır bir özelliktir. Ancak her bir sistemin kendi tutarlılığı,
evrensel bir tutarlılığa ne kadar yakındır?
Öte yandan bu çoklu yaklaşıma, Menşe Kuralları Anlaşması
tarafından da bir ölçüde göz yumulmuştur. Madde 1(2)’de,
Anlaşma’nın antidamping vergilendirmelerinde uygulanacağı hüküm
altına alınmakta ve fakat hemen ardından 2 numaralı dipnotla bir
istisna getirilmektedir:
121
Rules of Origin, Communication from the United States, MTN-The Uruguay Round, 27 September
1989.
“Bu hükmün, ‘yerli sanayi’ veya ‘yerli sanayinin benzer
ürünleri’ veya nerede uygulanırsa uygulansın benzer
terimlerin tanımlanması amacıyla yapılan tespitleri
etkilemediği kabul edilir.”
AT'de ise bir antidamping soruşturması kapsamında yapılması
gereken, belirli bir ülke menşeli ve düşük fiyatlı ithal ürünün, aynı
ürünü üreten yerli sanayiye zarar verip vermediğini tespit etmektir.
Bu tür bir tespit, en azından teoride, öncelikle üçüncü ülke üreticisi
A'nın kendi ülkesi menşeli ürünler ürettiği ve AT sanayiinin yine
benzer ürünleri Topluluk menşeli olarak ürettiği gibi bazı ön
tespitlerin yapılmasını gerektirir.
Soruşturmanın ardından, AT sanayii, muhtemelen A ülkesindeki
yabancı bir üreticinin, aynı ürünleri şimdi de üçüncü bir ülkede veya
Topluluk'ta
ürettiği
(veya
monte
ettiği)
konusunda
Topluluk
yönetimine şikayette bulunacaktır. Burada da, söz konusu üretimin
gerçek bir üretim olup olmadığı veya antidamping vergisinden
kaçınma teşkil edip etmediği gibi sorular ortaya çıkar.
6.1. Benzer ürünün üçüncü ülkede üretilmesinin tespiti
Yabancı üreticilerin, gerçekten kendi yerel pazarlarında üretim
yaparak AT pazarında fiyat kırıp kırmadığı sorusu, 1980'lerin
ortalarına kadar AT’de ciddi bir soruna yol açmamıştır. Ne zaman ki
ortaya,
122
Tayland'dan
gelen
rulmanlar122
ve
Tayvan'dan
Certain ball bearings from Thailand O.J. L59/30 (notice of termination) (1985).
gelen
elektronik daktilolar123 gibi iki olay çıkmıştır, Komisyon bu olaylarla
ilgili antidamping soruşturmalarını, bu ülkelerde gerçekleştirilen
üretim faaliyetlerinin sırasıyla Tayland ve Tayvan menşei vermeye
yeterli olmadıkları yönünde sonuçlandırmıştır.
Rulmanlarla ilgili soruşturma, bunlara özgü menşe kuralının
varlığı nedeniyle kolay bir hükme varmıştır. Buna göre rulmanlar, ısıl
işlem, iç ve dış halkaların yatak alıştırma işlemleri ve parlatılmasını da
içeren montajın gerçekleştirildiği ülke menşeli sayılmaktadır.124 Bu
kural anlamında, Tayland'da gerçekleştirilen işlem ve işçilik, bu ülke
menşei kazandırmaya yeterli görülmemiştir.
Elektronik daktilolarla ilgili soruşturmada ise, Tayvan'da
gerçekleştirilen işlemlerin maliyetinin, söz konusu eşyanın Tayvan
menşei kazanmasını sağlamak için gerekli son önemli işlem ve işçiliği
oluşturmaya yetecek düzeyde olmadığına ve buna göre ithalat
yapılmasına verilmiştir.
Bu bulguların pratik sonucu ise şudur: Tayland ve Tayvan'da
monte edilen söz konusu ürünler, girdilerinin büyük bölümünün
tedarikçisi olan Japonya menşeli kabul edilecektir ve bu ürünler,
Japon menşeli ürünler için konulmuş bulunan antidamping vergilerine
de facto olarak tabidirler.
123
124
Electric typewriters from Taiwan, O.J. 140/52 (notice of termination) (1986).
Commission Regulation No. 1836/78 of 27 July 1978. (Commission Regulation (EC) No 2464/93 ile
mülga. Bugün de korunan aynı kural için bkz. Annex 11.)
Burada, Komisyon’un 1986’da Japon üretici Brother’ ın
Tayvan’daki üretim faaliyetlerine karşı açtığı ve Tayvan’da üretilen
daktilo makinalarının bu ülke menşeini kazanmadığı kararı ile
sonuçlandırdığı soruşturmanın etkilerine değinmek yararlı olabilir125.
Soruşturma sonrası, üye ülkeler geriye yönelik antidamping vergisi
uygulamışlardır.126 Brother bu karara itirazında, Tayvan’da ürettiği
daktilo makinalarının bu ülke menşeini kazandığını, zira parçaların
çoğunun Japonya’dan getirilmekle beraber, Tayvan’da tam donanımlı
bir fabrikada bir araya getirilerek monte edildiğini ve kullanıma hazır
hale
dönüştürüldüğünü,
olamayacağını,
çünkü
herhangi
fabrikanın
bir
uzun
hilenin
bir
söz
konusu
süredir
mevcut
bulunduğunu (soruşturmanın hemen ardından kurulmadığını) ve
daktilo makinalarının 1982’den beri Topluluk’a buradan ihraç
edildiğini savunmuştur.
Adalet Divanı, Kyoto Sözleşmesi D.1 Eki’nde tanımlanan “basit”
montaj işlemlerine atıfla127, bu işlemlerin vasıflı işgücü, makina parkı
ya da özel olarak donatılmış bir fabrika gerektirmediğinden menşe
kazandırıcı olamayacağı sonucuna varmıştır. Karara göre sadece; (1)
ürüne özgün karakterini kazandıran ve üretimin belirleyici bir
aşamasını temsil eden montaj işlemleri, ve (2) önemli katma değer
ilavesi
yaratan
montaj
işlemlerinin
menşe
kazandırabileceğini
belirtmiştir.
125
Typewriters from Taiwan, O.J. (1986) L140/52 (termination).
126
Vermulst, Brother’ın bu karardan altı yıl sonra dahi İngiltere, Hollanda ve Almanya’da ulusal ölçekte
açılan davalarda davalı olarak yer aldığını kaydediyor. (1994), 468.
127
Kyoto Convention, Annex D.1, Standard 6.
Divan, 802/68 sayılı Tüzük’ün 6. Maddesini (Gümrük Kodu’nda
madde 25)128
ülkeden,
tek başına montaj işleminin parçaların üretildiği
fabrikaların
kurulu
bulunduğu
başka
bir
ülkeye
taşınmasının, antidamping vergisine karşı bir hile oluşturmayacağı
şeklinde yorumlamıştır. Ancak Divan, vergi koyan bir düzenlemenin
yürürlüğe girmesi ile montaj işlemlerinin başka bir ülkeye transferinin
zamansal olarak çakışması durumunu bundan istisna tutmuştur. Ona
göre, böyle bir durumda üreticinin –antidamping vergisine karşı hile
dışında- montaj işlemlerinin yerini değiştirmesi konusunda sağlam
nedenleri olmalıdır. Mahkeme’nin kararı dönemin 802/68 sayılı
Tüzük’ün 6. Maddesinin (Gümrük Kodu Madde 25) mantıklı bir
sonucu olsa da, bu noktada, antidamping vergisi için menşe sorununu
“bahane” etmiş gibi görünmektedir. Çünkü bu karar, kendi içinde,
montaj işlemi menşe koşulunu sağlasa bile, bu işlemlerin bir hile
oluşturabileceği mantığını barındırmaktadır.
Yine Malezya ve Singapur’dan gelen diskçalarlarla ilgili bir
olayda Komisyon, yerel imkanlarla üretilen diskçalarların yerel
menşeye değil, Japon menşeine sahip olacağına hükmederek,
antidamping vergilerinin geriye yönelik tahsilatını telkin etmiştir.
6.2. Yerli sanayi tanımı
128
“Esas amacının, Topluluk tarafından belirli ülkelerin
eşyasına uygulanan hükümleri aşmak olduğu tespit edilen
veya yapılan araştırma sonucunda hakkında bu yönde kanaat
oluşturan bir işçilik ve işlemle üretilmiş eşya, […] o ülke
menşeli sayılmaz.”
Yerli sanayinin tanımlanması aslında bir menşe sorunudur.
Antidamping vergisine tabi bir nihai ürünün ihracatçısı, bu ürünün
bileşenlerini veya parçalarını birleştirilmek üzere bir başka ülkeye
gönderebilir. Bu "bir başka ülke" bazen, nihai ürünün ihraç edileceği
ülkenin kendisi de olabilir. Eğer, birleştirme/montaj işlemleri yeni ve
farklı bir ürün oluşturarak menşe ölçütünü sağlıyorsa, ürün
antidamping vergisinden kaçınmış olacaktır. Eğer montaj işlemleri,
"tornavida" işçiliğinden öteye geçemiyorsa, başka bir ülke çıkışlı veya
hedef ülkede monte edilmiş olsa da ürüne antidamping vergisi
uygulanır. ABD'de antidamping vergisine tabi televizyon ihracatçıları,
bu vergiden kaçınmak için televizyonları kitler/parçalar halinde ihraç
etmeyi denediklerinde, demonte parçalara televizyon muamelesi
yapılması, bu arada antidamping vergisi de tahsil edilmesi gerektiği
yönündeki Ticaret Bakanlığı tespiti de buna dayanmaktadır.129
Bir antidamping soruşturmasının menşe konusunu kritik hale
getiren ikinci alanı, yerli sanayinin tarif edilmesidir. Antidamping
yasaları, gerçekten yerli piyasada üretilen ve satılan ürünler için, zarar
verici ve düşük fiyatlı ithal ürünlere karşı bir koruma sağlamak üzere
tasarlanır.
Avustralya antidamping mevzuatı, menşe kurallarına bir analoji
yaparak, Avustralyalı bir üreticinin yerli üretici sayılabilmesi için
Avustralya'da yaptığı üretimine en az %25 değer katması şartını
129
Palmeter (1990), 31-32.
getirmiştir. Buna benzer bir hukusal hüküm, AT mevzuatında
bulunmamaktadır. Ancak bu sorun, fotokopi makinaları, küçük
ekranlı televizyonlar, entegre devreler gibi bazı ilginç olaylarda AT'de
de ortaya çıkmıştır. Bu olaylarda ortaya çıkan sorunlar, AT
üreticilerinin
pozisyonları
veya
soruşturma
konusu
üreticiler
tarafından sahip olunan ya da bunlarla bağları bulunan üretim
zeminlerinin pozisyonlarından kaynaklanmıştır.
Fotokopi
makinaları
soruşturması
AT
sınamalarındaki
karışıklığı ortaya koyması bakımından da iyi bir örnek sunmaktadır.
Bu olayda Topluluk makamları, Canon ve Rank Xerox'un AT'deki
üretim faaliyetlerinin yerli sanayi kapsamına girip girmediğini
araştırmışlardır. İdari soruşturma sırasında, en önemli şikayetçilerden
Rank Xerox ‘un yerel kaynak kullanımının yeterliliği konusunda bazı
sorular sorulmuştur. Rank Xerox'un, yerel kaynak kullanımını artırma
sözü
vermesiyle,
Soruşturmanın
AT
endüstrisi
sonuçlanmasından
tanımına
sonra,
dahil
Japon
edilmiştir.
üreticilerin
Topluluk’taki üretim faaliyetleri aleyhine bir başka soruşturma
açılmış, bunda da hilenin mevcudiyeti %60/40 girdi kıymeti sınaması
ile saptanmıştır.130 Japon üretici Fuji Xerox’la bağlantısı bulunan Rank
Xerox ise soruşturma dışında tutulmuştur. Ancak diğer taraftan
Komisyon Gümrük ve Dolaylı Vergiler Genel Müdürlüğü (DGXXI)
tarafından, Mita ve Ricoh’nun Hong Kong ve ABD’deki üretim
faaliyetleri soruşturma kapsamına alınmıştır. Burada da, Japonya ile
130
AT antidamping mevzuatında, yerli üreticiye antidamping vergisi uygulayabilmenin bir koşulu,
üretimde en az %60 oranında, antidamping vergisi konulan ihracatçı ülke menşeli girdi kullanılıyor
olmasıdır.
ilgili olarak konulan antidamping vergilerine karşı Mita ve Ricoh
tarafından hile yapılıp yapılmadığını tespit etmek üzere, DGXXI
tarafından tercihsiz menşe kuralları kullanılmıştır. Ricoh davasında
Komisyon’un çıkardığı yönetmelik, Ricoh’nun ABD’de yürüttüğü bazı
üretim faaliyetleri (donatım, toner şarjörü, silindir, kenar levhaları,
silindir yatakları montajı, vida ve somun işçilikleri) eşliğindeki
montajın
hiç
bir
şekilde
menşe
kazandırmayacağını
hükme
bağlamıştır.131
AT’nin, Hong Kong’dan gelen küçük ekranlı televizyonlarla
ilgili antidamping soruşturması da, hedef ülkeye konan antidamping
vergilerinin sebep olduğu sorunlara iyi bir örnek teşkil etmektedir.
Komisyon, soruşturmasının, Hong Kong’da üretilen küçük ekranlı
televizyonların Hong Kong menşeine sahip olmadığını gösterdiğini
açıklamıştır, fakat üye ülke “gümrük idarelerinin . . . beyan edilenden
farklı bir menşe tespit edebileceği” ni anımsatmıştır. Yani gümrük
idareleri, televizyonlar gerçekte Güney Kore menşeli ise, Güney
Kore’ye uygulanan antidamping vergisini bu televizyonlara da
uygulayabilecektir, ya da televizyonlar örneğin AT132 menşeli ise hiç
vergi uygulanmayabilecektir.
131
Commission Regulation (EEC) No 2071/89 of 11 July 1989 on determining the origin of photocopying
apparatus, incorporating an optical system or of the contact type, O.J. (1989) L 196/24. Vermulst , bu
yönetmeliğin, Uruguay Turu görüşmelerinde, Taslak Menşe Kuralları Anlaşma’sında olumsuz - negative
menşe kuralına izin verilmemesi yönündeki ABD ve Japonya’nın ısrarlarının en önemli nedeni olduğu
yorumlamaktadır. (1994).
132
Eğer Hong Kong üreticileri AT televizyon tüpü kullanırlarsa, %35’lik girdi sınamasını göz önüne
alınca, televizyonların AT menşeli kabul edileceğini görmek zor değildir.
Araştırmamızda, Avustralya’da antidampingle ilgili olarak
menşe kurallarının dikkat çekici ölçüde ihtilaflara yol açtığı örneklere
rastlanmamıştır.
Bir üreticinin yerli sanayinin bir parçası sayılabilmesi için,
sadece montajın yeterli olduğunu kabul eden Kanadalı otoriteler ise,
diğerlerine kıyasla yerli sanayi tanımı konusunda daha esnek bir
tutum içindedirler. İthalatçı ülke hilesi de Kanada’da ciddi bir sorun
gibi görünmemektedir.
ABD’de -AT’de olduğu gibi-, belirli bir ülke menşeli ürünlere
konulan vergilere karşı davalar açılmaktadır. Ticaret Bakanlığı Department
of
Commerce,
antidamping
vergisi
mevzuatının
yürütülmesinden sorumludur ve ABD mahkemeleri de, Gümrük
İdaresi ve Hazine Bakanlığı tarafından çıkarılan menşe tespit
kararlarından farklı da olsa, antidamping konularında Ticaret
Bakanlığı’nın menşe tespit yetkisini tanımaktadırlar. Örneğin, Hazine
Bakanlığı için yarı iletkenlerin menşei montaj ve deneme ülkesine bağlı
iken, Ticaret Bakanlığı'nın antidamping amaçları açısından menşe,
üretimdeki difüzyon sürecine bağlıdır.
Japonya'da ise, koyulan çok az sayıdaki antidamping vergisinde
menşe kuralları önemli bir rol oynamamıştır.
7. Menşe Kuralları Politikası
Menşe
kuralları,
destekleyicisi
olduğu
mevzuatın
politik
amaçları doğrultusunda farklılık göstermeli midir? Aslında bu soru,
menşe kurallarının sadece diğer ayırımcı ticari önlemleri desteklemek
için mi, kendilerinin bir ayırımcı önlem - bir ticaret politikası aracıolarak mı kullanıldıkları tartışmalarının çekirdeğini oluşturmaktadır.
Bu konuyu incelemek için, menşe kuralları politikasının
oluşturulması ile uygulanması arasında ayırım yapmak yararlı
olabilir.
AT’nin televizyonlar için GPS menşe kuralına göre: (1)
kullanılan tüm (menşeli olmayan) girdilerin kıymetinin, televizyonun
fabrika çıkış fiyatının % 40’ını geçmemesi (ithal girdi sınaması), (2)
85.29 pozisyonlu girdilerin kıymetinin, televizyonun fabrika çıkış
fiyatının %5’ini geçmemesi (zorunlu girdi sınaması), (3) kullanılan
menşeli olmayan tüm girdilerin kıymetinin, menşeli girdilerin
kıymetini aşmaması (girdi kıymeti sınaması) ve (4) 85.41 pozisyonlu
tüm transistörlerin menşeli olması
(zorunlu girdi sınaması)
gerekmektedir.
AKP
menşe
kurallarına
göre
ise
televizyonların
menşe
kazanması için sadece, (1) kullanılan (menşeli olmayan) tüm girdilerin
kıymetinin, televizyonun fabrika çıkış fiyatının %40’ını geçmemesi ve
(2) kullanılan menşeli olmayan tüm girdilerin kıymetinin, menşeli
girdilerin kıymetini aşmaması yeterlidir. Yani, Zaireli bir üretici
istediği kadar Japon ya da AT133 transistörü kullanabilir; fakat
Bangladeşli bir üretici bir tane bile kullanırsa, GPS’den yararlanmayı
talep etme olanağını kaybeder.
Politika oluşturma düzeyinde kuralların sertliğindeki bu
yöntemsel ayrımcılık ve farklılaştırmalar, aslında menşe kurallarının
gerçekten ticareti saptırıcı etkileri olduğunun, idari otoritelerce örtülü
olarak kabulü anlamına gelmektedir.134 Üstelik bazı tercihli menşe
kuralları
gerçekte
yerel
kalkınmaya
yardım
etmek
üzere
geliştirilmektedir. Örnekten devam edersek, yabancı bir yatırımcı,
Bagladeş’te Zaire’dekinden daha çok yerel kaynak kullanmak zorunda
olduğuna göre, fabrika kuruluş yeri seçimi için Zaire’yi Bangladeş’e
tercih edebilir. O halde bu menşe kuralları, bazı ülkelerdeki yabancı
sermayeyi değil de, diğer bazı ülkelerdekini beslemek üzere
şekillendirilmiş bir kayırıcılığı ifade etmektedir.
Politika uygulama düzeyinde tercihsiz menşe kurallarının
tarafsız olmadığı hususu, ABD’de çok belirgindir. İdari tespitler ve
pek çok mahkeme kararı göstermiştir ki, esaslı dönüşüm, yasal
hükümlerin
altında
yatan
politika
amaçlarına
bağlı
olarak
değişebilmektedir.135 AT’de ise tercihsiz menşe kuralları tüm politika
amaçları için aynı olmakla birlikte, fermuarlar, entegre devreler ve
fotokopi makinalarında olduğu gibi bazı ürüne özgü menşe kuralı
yönetmeliklerinin AT sanayinin yararına yönelik olduğu ve özellikle
133
Verici ülke kavramı.
134
Vermulst, bazı ülkelerin idari otoritelerinin, politikaları ile ilgili beyanlarının ardında bir ikiyüzlülük
gösterdikleri yorumunu yapmaktadır. (1994), 474.
135
Bu konu, Tercihsiz Menşe Kuralları başlığı altında tartışılmıştır.
Japon üreticilerinin aleyhine işlediği yadsınamaz. Gerek ABD’de,
gerek AT’de tercihsiz menşe kurallarının ticareti kısıtlayıcı şekilde
yorumlanması potansiyeli, “esaslı dönüşüm” ve “son esaslı işlem”
ölçütlerinin bulanıklığı ile yakından ilintilidir.
Menşe Kuralları Anlaşması ise, en azından üç yıllık geçiş dönemi
süresince, tarafların “menşe kurallarının, Madde 1’de belirtilen
şekildeki tüm amaçlar için eşit olarak uygulanmasını” sağlamasını şart
koşmaktadır.136
DGÖ
bünyesinde
sonuçlanacak
başarılı
bir
uyumlaştırma programı da, ABD veya AT’dekiler gibi kesif
standartları, en azından genel bir kural olarak TPD sınaması ile
değiştirerek ortadan kaldıracaktır.
Dikkat edilmesi gereken bir nokta da Anlaşma’nın tercihli
menşe kurallarının uyumlaştırlımasını öngörmemesidir. Tercihli
menşe kurallarını uyumlaştırmanın kapsamına sokma olasılığı ya da
isteği açısından muhakkaktır ki farklı fikirler mevcuttur; ancak
gittikçe yayılan, adeta bir salgın halindeki tercihli ticaret bloklarının,
Anlaşma’nın uygulama alanında açtığı büyük delik göz önüne
alındığında, bu blokların “kurtarılmışlığına” dokunmak pek az DTÖ
üyesinin menfaatine olacaktır.
Özetle politika oluşturma düzeyinde, -bu çalışmada değinilendünyanın önemli ticaret ülkeleri, menşe kurallarını politika amaçları
doğrultusunda kullanmaktadırlar ve Menşe Kuralları Anlaşması’nın
136
Madde 3(a). Bu hüküm, adeta ABD’yi hedef alarak, Gümrük İdaresi ile Ticaret Bakanlığının değişik
menşe kuralları yaratmalarının önünü kesmek amacıyla konulmuş gibidir.
bu sorunu çözme olasılığı da düşüktür. Politika uygulama düzeyinde
ise, ABD ve AT’deki müphem tercihsiz menşe kuralları, ticareti
saptırıcı
ve
kısıtlayıcı
yorumlamalara
yol
açmaktadır.
DGÖ
bünyesindeki başarılı bir uyumlaştırma, gelecekte bu olumsuzlukların
meydana gelmesine engel olabilecektir.
8. Menşe Kurallarının Uyumlaştırılması
8.1. Menşe Kuralları Anlaşması
Bu çalışmada gözlemlenen en önemli olgulardan biri de, 90’lı
yılların başına dek, menşe kurallarının genellikle yasal prosedürü
olmayan ve formülasyonlarına ve uygulanmalarına bürokratların
karar verdiği, belirsiz bir hukuk alanı durumunda oluşudur. Menşe
kuralları üzerindeki tartışmalar, yabancı şirketler bir yana hiçbir özel
şirketin katılmadığı bir hükümet işidir. Menşe kurallarının teknik
değerlendirmeler temelinde, konunun teknisyenlerince uygulanan teknik
kurallar olduğu şeklindeki yaygın anlayış, bu alana olan ilgi
eksikliğinin en büyük kaynağı olmuştur.
Diğer taraftan, GATT'ın ilk yıllarından bu yana menşe
kurallarının uluslararası bir standarda kavuştuulması yönündeki bazı
inisiyatif ve öneriler, çeşitli nedenlerle başarılı olamamıştır. Örneğin
1953'te, GATT taraf ülkelerine, mamul ürünlerin milliyetlerinin tespiti
için uluslararası bir tanımının benimsenmesini öneren Uluslararası
Ticaret Odası (ICC)'nın çabası, menşe kurallarını uyumlaştırmak için
ilk girişimdir. Ancak, bazı taraf ülkeler böyle bir standarda gerek
olduğunu düşünürken (Fransa, Almanya ve İtalya), diğer bazıları,
menşe kurallarının "farklı ülkelerde farklı olmasının kaçınılmaz ve
ulusal ekonomi politikaları ile bağlı bulunduğu" değerlendirmesini
yapmışlar (Yeni Zelanda ve İngiltere), dolayısı ile bu öneri GATT
tarafından kabul edilmemiştir.137 Bunu dikkate alınca da, neden ilk
GATT görüşmelerinde menşe kurallarının anlaşma kapsamına dahil
edilmeye
değer
görülmediği
sorusu
kendiğinden
yanıtlanmış
olmaktadır:
“... en çok kayrılan ülke hükmünün uygulanması
amacıyla, eşyanın gerçekte belirli bir ülke menşeli olup
olmadığını tespit etmek, kendi mevzuatına uygun olarak,
her bir ithalatçı üye ülkenin yetkisindedir.”138
1970'lerde ise, bir başka uyumlaştırma girişimi Kyoto Sözleşmesi
ile karşımıza çıkmaktadır. Eşya menşeinin tamamen elde edildiği ülke
veya son esaslı işleme tabi tutulduğu ülke olacağı belirlenen
Sözleşme'de de, ICC önerisinde olduğu gibi, bir çok ülke kuralları
kendi uygun gördükleri şekilde belirlemek hakkını ellerinden
bırakmamışlardır.139
1947 ile 1989 arasında UNCTAD, OECD, Gümrük İşbirliği
Konseyi140 ve GATT gibi farklı düzlemlerde bazı ortak ilkelerde
137
Edurne Navarro, “Rules of Origin in the GATT”, Rules of Origin in International Trafe: A
Comparative Study, E.Vermults, P.Waer ve J.Bourgeois (eds.), The University of Michigan
Press (1994), 358.
138
Jackson, World Trade and the Law of GATT [1969] ‘dan aktaran Vermulst (1994), 472.
139
Sadece temel ilkelerin belirlendiği Sözleşme’nin D.1 ekindeki pek çok rezerv, bunu
doğrulamaktadır.
140
Bugünkü Dünya Gümrük Örgütü.
anlaşma yolları aransa da, bunların hiç biri sonuç vermemiştir.141 Zira,
bu çalışmanın
çeşitli
kısımlarında
değinildiği üzere,
Menşe
Kuralları
Anlaşması’ndan önce, ABD ve özellikle AT tarafından formüle edilen
ve yorumlanan menşe kurallarının politik saikler etkisi altında
kaldığını veya ticareti kısıtlayacak ya da bozacak derecede dallandığını
gösteren bir çok unsur bulunmaktadır.
Pek çok ülkenin Uruguay Turu’nda menşe kuralları üzerinde bir
mutabakata vararak, Menşe Kuralları Anlaşması'na imza koyabilmesi
ise dikkate değer bir aşamadır.142
8.2. “Uyumlaştırma Çalışma Programı - UÇP”143
Tercihsiz menşe kurallarının uyumlaştırılması çalışmasının,
Menşe Kuralları Anlaşması'nın 4. maddesinde tanımlanan, DTÖ
nezdindeki Menşe Kuralları Komitesi (MKK) ve Gümrük İşbirliği
Konseyi (GİK=DGÖ)144 nezdindeki Menşe Kuralları Teknik Komitesi
(MKTK) bünyesinde yürütülmesi hükme bağlanmıştır (madde 9.2(b)).
141
Bu alanda özellikle UNCTAD’ın dikkate değer çalışmaları olmuştur. Bkz. Digest of Rules of
Origin, UNCTAD/TAP/133/Rev.6 (1990). Çalışmamızın ana konusunu uyumlaştırma süreci
oluşturmadığından, bu belgelerle ilgili ayrıntıya girilmemiştir.
142
Vermulst, bu mutabakatın şaşırtıcı ölçüde hızlı gerçekleştiğini belirtmektedir. (1994)
143
Menşe Kuralları Anlaşması’nın kurallar konusunda getirdiği düzenlemelere, çalışmanın diğer
yerlerinde açıklama yapıldığından, bu başlık altında yalnızca UÇP’ye değinilecektir.
144
1952’de kurulan Gümrük İşbirliği Konseyi - Customs Cooperation Council (GİK - CCC),
1994’te, Örgüt’ün dünya çapındaki statüsünü ve niteliğini daha belirgin kılmak amacıyla,
gayriresmi bir çalışma ismi olarak Dünya Gümrük Örgütü adını kabul etmiştir. Bugün Örgüt’e,
eşit hak ve yükümlülüklere sahip 145 ülke üyedir.
MKK, her DTÖ üyesinin temsil hakkı bulunduğu, kendi
başkanını seçen, üyelere Anlaşma'nın I, II, III ve IV. Bölümleri'nin
işleyişleri ile ilgili konularda istişare ortamı sunan, Mal Ticareti
Konseyi'ne düzenli raporlar veren bir organdır. MKTK'dan, Anlaşma
ile ilgil konularda bilgi, tavsiye ya da uygun göreceği çalışmaları
isteyebilr.
Anlaşma ile kurulan diğer bir organ olan MKTK'da ise, yine
DTÖ üyesi ülkeler temsil edilebilir; temsilcilerle birlikte danışmanlar
da toplantılara iştirak edebilir. DTÖ üyesi olmayan DGÖ üyeleri ise,
toplantılarda yalnızca gözlemci olarak bulunabilmektedirler. Bunun
yanında, DTÖ sekretaryası, DGÖ Genel Sekreteri, MKTK Başkanı'nın
onayına tabi olarak DGÖ üyesi olmayan hükümet temsilcileri ve
uluslararası ticaret örgütlerinin temsilcileri de toplantılara davet
edilebilmektedir.
Bir üyenin talebi üzerine menşe kurallarının idaresiyle ilgili
teknik sorunları incelemek ve bu konularda tavsiyelerde bulunmak,
bir üyenin veya MKK'nın telebi ile eşya menşeinin tespiti hakkında
tavsiyede bulunmak, Anlaşma'nın işleyişi ile ilgili teknik konularda
düzenli raporlar hazırlamak, Anlaşma'nın I. ve III. Bölümleri'nin
uygulanmasını teknik açıdan her yıl gözden geçirmek MKTK'nın
görevleridir.145
Menşe Kuralları Anlaşması'nın 9(2)(a) maddesi uyarınca,
Uyumlaştırma Çalışma Programı (UÇP), 20 Temmuz 1995 tarihinde
145
Menşe Kuralları Anlaşması, Ek-I(1): Menşe Kuralları Teknik Komitesi.
resmen başlatılmış, Anlaşma'da öngörüldüğü üzere üç yıllık bir
çalışma
dönemi
sonunda
(20
Temmuz
1998)
tamamlanması
hedeflenmiştir. Bu süre boyunca gayriresmi toplantılar haricinde
MKTK 13, MKK ise 18 çalışma toplantısı gerçekleştirmiştir. UÇP'de,
MKTK'nın teknik çalışmaları ana çatıyı oluşturmakta ve gelinen
aşama hakkında üç aydan az olmamak şartıyla MKK'ya rapor
verilmektedir. Bu raporlar, çalışmaların içeriği üzerine genel bir
bilgilendirmeden sonra, AS sınıflandırmasına göre üyelerin ürün
bazındaki menşe kuralı önerilerini içeren çizelgelerden oluşmakta, bu
arada üzerinde anlaşılamayan noktaların da görülmesine aracılık
etmektedir.
UÇP'de bugüne kadar kaydedilen aşama, bazı hususlarda
ülkelerin mutabakatının sağlandığını göstermektedir. Buna göre,
uyumlu menşe kurallarının mimari yapısı ve genel kurallar, "tamamen
elde edilmiş ürün" tanımına dahil edilecek ürünlerin büyük bir
bölümü, asgari (menşe kazandırmaya yeterli olmayan) işlem ve
işçilikler tanımı hususları belirginleşmiştir.
Ancak UÇP, Anlaşma'da öngörüldüğü gibi 20 Temmuz 1998
tarihine kadar sonuçlanamamış, çalışmaların tamamlanacağı süre
olarak Kasım 1999 açıklanmıştır146. DTÖ tarafından bu duruma
gerekçe olarak "konuların giriftliği" gösterilmiştir.147 Fakat "bu
146
Anlaşma henüz taslak halindeyken “bu sürenin gerçekçi olmadığı ve GİK’in sınırlı kaynak
ve personeli ile UÇP'nin yetiştirilmesinin mümkün görünmediği” yorumu için Bkz. Vermulst
(1994).
147
World Trade Organization Press Release, PRESS/106, 9 July 1998.
giriftliğe rağmen, ürüne özgü menşe kuralları üzerindeki teknik
çalışmaların büyük bir bölümümnün tamamlandığı", "MKTK
tarafından hazırlanan ve olası
kurallar için almaşıklar sunan
taslakların, teknik olarak çözülememiş konuların, MKK tarafından
ticaret politikası temelinde ele alınmasında çok yararlı olacağı" da yine
DTÖ tarafından beyan edilmiştir.148
Menşe kurallarının salt teknik olduğu düşünülen doğalarının,
aslında ne denli politik sonuçları olduğu tezini işlemeye çalışan bu
çalışmada öne sürülen argümanlar, DTÖ'nün bu açıklamasıyla resmi
desteğini de bulmuş olmaktadır. Çözüme kavuşturulamamış hususlara
da göz atıldığında, durum daha da belirginleşmektedir.
MKTK'nın çözümsüz bıraktığı alanlar arasında;
-tekstil sektöründe (AS: 50-63. fasıllar); kardeleme, taraklama,
eğirme, emdirme, boyama, ağartma, baskı işlemleri gibi en temel
işlemleri de içeren ip ve iplik üretiminden hazır giyim ürünlerine
kadar geniş bir aralıkta 73 ana konu,
-tarım sektöründe (AS: 1-24. fasıllar); besi işlemleri, hayvan
kesimi, kurutma, soğutma-dondurma gibi pek çok temel üretim
sürecini de kapsayan 111 ana konu149,
148
149
Ibid. para.2.
Tarım ürünlerinde üzerinde anlaşılamamış çok ilginç konular bulunmaktadır. Burada bu
konudaki tartışmalarla ilgili olarak bir örnek vermek, tüm ülkelerce üzerinde mutabık kalınmış
menşe kurallarını oluşturmanın güçlüğü konusunda fikir verecektir: Yumurta sarısının ayrılması
-mineral ürünler sektöründe (AS: 25-27) 6 temel konu,
-dericilik sektöründe (AS: 41-43) 7 temel konu
da bulunmaktadır ve bu konular nihai karar için MKK'ya
sunulmuştur. MKK çalışmaları ise, Ağustos 1998 itibariyle, tarım ve
tekstil sektörleri ile ilgili konular üzerinde sürmektedir. Bunun yanıda
pek çok fasıldaki ürüne özgü menşe kuralları üzerinde karar
verilememiş olmakla beraber, 13-16, 33-40, 59-64, 74-90, 93-97. fasıllar
kapsamı ürünlerle ilgili kurallara henüz karar verilmemşitir.
Özetle, 97 fasıllık AS nomanklatürünün yarısından fazlası
üzerindeki çekişme sürmektedir. Dünya ticaret kompozisyonunun en
önemli kalemlerine tekabül eden bu ürünler üzerinde, özellikle ABD,
AT, Kanada, Japonya ve Avustralya gibi önemli ticaret bloklarının
temsilcileri arasındaki ihtilafların sona erdirilememesi ve sorunların
siyasi bir organ niteliğindeki MKK'ya intikali, başat ülkelerin dış
ticaret üzerindeki menşe olgusuna atfettiği önemin kanıtıdır. Gelinen
nokta,
uyumlaştırılmış
menşe
kurallarının
uygulanabilmesinin,
görüşmeler sırasında oluşacak ayrılıklar nedeniyle gecikmesinin
menşe kazandırır mı? (Unresolved Issue No.24) Bu "sorun" hakkında, yumurta sarısının
ayrılmasının, ciddi bir know-how ve uygun bir teknoloji gerektiren kompleks bir işlem olduğuı
ve elde edilen ürünün öncekinden farklı olduğu gerekçesiyle "son esaslı işlem ve işçilik"
sayılması gerektiği savunulmaktadır (Kanada, Japonya, Avustralya, Malezya ...). Antitez ise,
yumurta akı ve sarısının iki doğal bileşen olduğu ve kolayca birbirinden ayrılabildikleri,
dolayısıyla işlemin "esaslı" sayılamayacağı yönündedir.(ABD, AT, ...) Bkz. WTO,
G/RO/22/Add.1, 13 March 1998.
kuvvetle muhtemel olduğu ve tüm çözümsüz konuların siyasi
tercihlerle çözüleceği yönündeki tahminleri haklı çıkarmıştır.150
UÇP toplantılarında en temel anlaşmazlıklar, menşe kuralı
tekniklerine yaklaşım farklılıklarından doğmuştur. Bunların içinde en
öne çıkan uyuşmazlık, AT'nin -özellikle elektronik ürünlerinde, ama
genel bir yaklaşım olarak- katma değer sınamalarındaki ısrarlı
tutumu, buna karşılık ABD'nin katma değer hesaplamalarının gerek
hükümet gerek özel sektör açısından idari bir yük getireceği
ve
kuralın belirsizlik yaratacağı gerekçesiyle151 bu önerilere direnmesi ve
daha çok TPD sınamasını tercih etmesidir.152 UÇP düzlemi dışında da
olsa, DTÖ menşe kurallarının ağırlıklı olarak katma değer esasına
dayanması halinde, ABD kongresinin bu kuralları reddetmesinin söz
konusu olabileceği yorumları dahi yapılmıştır.153
UÇP müzakerelerinde dikkati çeken görüş ayrılıklarından biri
de, AT'nin özellikle tekstil ve hazır giyim sektöründe teknik sınamaya
dayalı menşe kuralı önerileri üzerindedir. Mensucattan mamul
150
Bkz. Myles Harmon (Director of International Nomenclature, U.S. Customs Service)’un
Washington Trade Bar’daki konuşmasından “WTO Negotiations on Rules of Origin”,
White&Case, Washington,(October 18, 1995).
151
NAFTA ürüne özgü menşe kurallarının da önemli ölçüde katma değer sınaması içermesi
dikkat çekicidir. Zira, tercihsiz bir menşe kuralı olarak katma değer sınamasına getirilen teknik
eleştirilerin hemen hemen tamamı tercihli ticaret için de geçerli olabilecek niteliktedir.
152
ABD, UÇP kapsamında MKK’ya sunduğu önerilerden birinde (Ocak 1997, non-paper),
yüzde oran her ne olursa olsun, katma değer sınamasına uyumlu olmanın ticaretle ilgilenenelere,
%2 -5 aralığında ek vergi yüküne eşit bir külfet getireceğinin tahmin edildiğini, bu yöntemin
kullanıldığı ürünlerin, fiyat ve kur hareketlerine bağlı olarak, bir gün A ülkesi, ertesi gün B
ülkesi menşeli olabileceği savlanmaktadır. Ancak yine de, NAFTA’ya da temel oluşturan ABDKanada STA menşe kuralları, bu iki ülkenin politik çıkarlarının bir uzlaşmasını yansıtan TPD
sınamsına dayanmakta olduğuna dikkat edilmelidir.
153
Ibid.
ürünlerin önemli bir bölümünde "iplikten itibaren üretim" koşulunu
(teknik sınama) öneren AT, müzakereler boyunca bu konuda
açıklamalar yapmak zorunda kalmaktadır. Benzer şekilde Japonya da,
emdirme/boyama/baskı işlemlerinin menşe kazandırmaya yeterli
işlemler olduklarını savunurken sürekli bir destek arayışı içindedir.
Son olarak, Menşe Kuralları Anlaşması'nda öngörülen ve DTÖ
üyesi ülkeler arasındaki ticarette (tercihsiz) geçerli olacak menşe
kurallarının, dünya ticaretine etkilerinin ne olacağı konusundaki
tartışmalara değinilecektir. Bu konuda, MKK çalışmaları kapsamında,
menşe kurallarının uyumlaştırılması için verilen temel önerilerin
tekstil ve giyim ürünlerindeki uluslararası ticaret akışına etkilerinin
DTÖ sekretaryasınca analiz edilmesi yönündeki Hindistan önerisi
dikkat çekicidir.154
Bu öneride, Anlaşma'nın 1(2). maddesi uyarınca menşe
kurallarının tüm ticaret politikası araçları açısından eşit şekilde
uygulanması gerektiği ve Anlaşma'nın merkezinde yatan amacının
"menşe kurallarının gereksiz ticaret engeli yaratmamasını sağlamak"
ve "bu kuralların uluslararası ticaret üzerinde kısıtlayıcı, bozucu ve
engelleyici etkiler yaratmaması gerektiği" hatırlatılarak, belirtilen
türde bir analizin, menşe kurallarının miktar kısıtlamaları, menşe
işaretleme gerekleri, antisübvansiyon önlemleri vs.
ile ilgili olarak
pazar ulaşımlarındaki etkilerini ortaya çıkarması bakımından yararlı
olacağı belirtilmektedir.
154
Preperation of an Analysis Paper by the Secretariat with Regard to the Major proposals of
origin in the Textile and Clothing Sector, WTO, G/RO/W/30, 7 may 1998.
Ancak, sadece bazı az gelişmiş ülkelerin desteğini alabilen bu
öneriye,
özellikle
ABD,
AT,
Kanada
tarafından,
DTÖ'nün
tarafsızlığına gölge düşürebileceği, bu tür bir analizin çeşitli
yorumlamalara gitmeden yapılabilmesinin imkazsızlığı, her ülkenin
istedği sektörle ilgili olarak kendi analizini kendisinin yapması
gerektiği gibi gerekçelerle itiraz edilmiştir. Uyumlaştırılmış menşe
kurallarının
dünya
ticaretindeki
muhtemel
etkilerinin,
aslında
gerçekten irdelenmeye muhtaç bir konu olduğu bir çok resmi ağız
tarafından dile getirilmekle beraber, bu itirazın nedeninin, UÇP
çalışmalarının sonuçlanmasından önce yapılacak böyle bir analizin
çalışmaları geciktirebileceği, zira bazı ülkeler aleyhine olabilecek
yönlerin önceden teşhis edilmesinin özellikle az gelişmiş ülkeler
tarafından
endişe
ile
karşılanabileceği
ihtimalinin
olduğu
düşünülmektedir.
Tam anlamıyla uyumlaştırılmış menşe kuralları, düşük maliyet
yapılı gelişmekte olan ülkelerde emek yoğun üretim yapısı, yüksek
maliyet yapılı gelişmiş ülkelerde de sermaye yoğun üretim yapısı
kurarak, bu üretim tabanından tüm dünyaya ihracat yapan
uluslararası girişimler için (küresel üretim) çok büyük bir faydayı
temsil edecek, daha rasyonel bir kaynak kullanımı ve üretim
planlaması ile, bu girişimlerin aynı anda farklı ülkelerin tercihsiz
menşe
koşullarına
sağlayacaktır.
uyumlu
olma
gereğinden
kurtulmalarını
8.2.1. Uyumlaştırmanın Temeli Olarak Tarife Poziyonu Değişikliği
Menşe
Kuralları
müzakerelerinde
Anlaşması,
mümkün
GİK’deki
olduğu
ölçüde
uyumlaştırma
TPD
sınamasını
kullanılmasını şart koşar.155 Ancak, ABD-Kanada menşe kuralları,
Japon
tercihsiz
menşe
kuralları
ve
AT’nin
tercihli
menşe
kurallarından elde edilen tecrübeler (ki bu üç örnek de baskın olarak
TPD sınaması kullanırlar), münhasıran TPD’ye bel bağlamanın yeterli
olmadığını ortaya koymuştur. Birçok durum için, teknik sınama ve
yüzde ölçütleri ile yapılacak bileşikler kaçınılmaz olacaktır. Bu
nedenle, gelişmekte olan ve düşük maliyet yapılı ülkelerin ise,
uyumlaştırma görüşmelerinde, bu iki sınamanın korumacı politika
yaklaşımları için büyük bir potansiyelinin bulunduğuna dikkat
etmeleri gerekmektedir. Zira, başlıca ticaret birimleri olan ABD, AT
ve Japonya, muhtemel menşe kurallarının içeriklerinin nasıl olması
gerektiği konusunda, daha Anlaşma taslak halindeyken, ilgili sanayi
sektörleriyle danışmalara başlamışlardır. Bu nedenle gelişmekte olan
ülkelerin, görüşmelerdeki oldu-bittilere izin vermemesi gerekmektedir.
8.2.2. Katma Değer Hesaplama Yönteminin Uyumlaştırılması
Bölüm II’de ülkeler arasındaki hesaplama farklılıklarına
değinilirken, (1) pay, (2) payda/bölen (3) menşeli olmayan parça ve
girdilerin izin verilebilir en yüksek yüzdesi (ithal girdi sınaması) ya da
yerli/menşeli parça ve girdilerin en az kullanım zorunluluğunu
155
Madde 9(2)(ii).
belirleyen yüzde (yerli girdi sınaması) arasındaki farklar ortaya
konulmuştu. Bu farklılıkların sonuçları gözönüne alındığında, kuralın
altında yatan hesaplama yöntemlerinin uyumlaştırılamaması, aslında
kuralın kendisinin de uyumlaştırılamamsı anlamına gelecektir.156
9. GPS Kurallarının Uyumlaştırılması
Tercih tanınan ülkeler GPS uygulamalarının başladığı yaklaşık
1970’den beri, GPS’nin uyumlu/armonize olmamasının kasıtsız da
olsa, bu çerçevedeki ticarete engel teşkil ettiğini öne sürmektedirler157
Ancak bu ülkeler, neredeyse otuz yıldır GPS menşe kurallarının
uyumlaştırılması
konusunda
baskı
oluşturmaya
çalışırken,
UNCTAD’ın bir çalışması, 1992 itibariyle tedarikçi ülkelerin GPS
uygulamaları arasında ciddi farklılıkların mevcudiyetini ortaya
çıkarmıştır.158
GPS açısından, Avustralya ve Kanada’nın uyguladığı geniş
anlamlı ya da ABD ve AT’ın uyguladığı dar anlamlı kümülasyon,
verici
ülke
ilkesinin
kabul
edilmesi
veya
edilmemesi,
menşe
kurallarının sıkılığı veya gevşekliği gibi ana meselelerin, GPS
olanaklarından yararlanabilme oranı üzerinde doğrudan bir etkisi
156
Madde 9 (2)(iii), 4 numaralı dipnotta, sadece “kıymet yüzdesi ölçütünün öngörülmesi
halinde, menşe kurallarında bu yüzdenin hesaplama yönteminin de gösterileceği” hüküm altına
alınmıştır.
157
Bkz. Consultatin on Harmonization and Improvement of Rules of Origin, Report by the
UNCTAD Secretariat, TD/B/C.5/141, 1 (1992); Report of the Secretary-General of UNCTAD to
the ninth session of the Conference, Chapter II: Promotıng Internatıonal Trade As An
Instrument For Development In The Post-Uruguay Round World, TD/366.Rev1, 27 April-11
May 1996.
158
UNCTAD, TD/B/C.5/141 (1992).
vardır. Her konuda olduğu gibi GPS açısından da yöntem ve içeriğe
(usül ve esasa) ait ayrıntılar, tedarikçi ülkelerin hassas ürünlerinin
örtülü olarak korunmasını sağlayacak zorlu menşe gereklilikleri ile
kullanılabilmektedir. Bu nedenle, yöntemsel açıdan, ABD, AT ve
Japonya, gelişmekte olan ülkeler arası bütünleşmeler açısından önemli
etkileri
olan
sınırlı
kümülasyon
olanaklarını
yeniden
ele
almalıdırlar.159
GPS’nin ardındaki güç olan UNCTAD, aynı zamanda sistemin
fayda alanının geliştirilmesinin ve kurallarının uyumlaştırılmasının
tartışıldığı sürekli, açık bir forum niteliğindedir.
UNCTAD’ın
1992’deki
raporu,160
“basitliği
ve
açıklığı”
nedeniyle ithal girdi sınamasına dayanan bir yüzde ölçütünün tercih
edilir olduğu, dolayısı ile tam bir uyumlaştırma için en iyi yaklaşım
olabileceği sonucuna varmıştır.
Ancak
bu
sonucun
yeterli
olup
olmadığı
konusunda
düşünülmelidir. Öncelikle ithal girdi yüzdesi sınamasının, ithal girdi
fiyatının
nasıl
kıymetlendirileceği
konusunda,
ithalatçı
ülke
yetkililerine takdir hakkı tanıması gerekecektir. Ayrıca, en azından o
tarihte (1992), tercih tanıyan ülkeler arasında ithal girdinin
kıymetlendirilme düzeyi ve yüzde hesabına esas payda açısından (FOB,
CIF, vb.) bir uyum bulunmamaktadır. Etkili bir uyumlaştırma ise, bu
159
Bkz. 1990 UNCTAD Report, Report of the Special Committee on Preferences, on its
Seventeenth Session, UNCTAD, TD/B/1263, (1990). Rapor, ABD ve AT’ye, verici ülke ilkesini
ve GPS ülkeleri arasında sınırsız kümülasyonu kabul etmelerini tavsiye etmektedir.
160
Bkz. dn. 159 supra..
noktalarda da bir uzlaşmayı gerektirir. Bu nedenlerle, en azından GPS
amaçlarına uygun üretim süreci ölçütleri ile, uyumlaştırma hedefine
doğru daha hızlı adım atılabilecektir.
Son olarak, TPD sınaması temelinde bir tercihsiz menşe
kuralları uyumlaştırmasının yeğlenmesi ve ülkelerin çoğu tarafından
Armonize Sistem’in kabul edildiği göz önüne alınarak, GPS
uyumlaştırılmasının da aynı yöntemle yapılması daha olumlu sonuç
doğuracaktır. Böylece UNCTAD sadece DGÖ tarafından yürütülen
çalışmalardan değil, özelikle ABD, AT ve Japonya çıkarlarının çatıştığı
Örgüt’teki güç dengelerinden de yararlanmış olacaktır. Bu çıkar
çatışmaları,
tercih
tanıyan
ülkelerce
tek
yanlı
olarak
karar
verilenlerden daha adil kurallar için belirli ölçüde bir garanti
sağlayacaktır.
Gerçekten, eğer tedarikçi ülkeler tercihli ve GPS menşe kuralları
için TPD sınamasını kullanmaya ikna edilirlerse, bu, tercih tanınan
ülkeler için önemli bir zafer olacaktır; çünkü bu durum, GPS
kurallarının tercihsiz kurallardan daha titiz/katı olması gerektiği
yönündeki ABD, AT ve Japon politikasının tersine çevrilmesi anlamına
gelecektir.
10. STA’lar İçin Farklı Menşe Kuralları
GPS’nin otonom karakterinin aksine, STA’lar karşılıklılık temeline
dayanır. Bu da, anlaşmaların, menşe kurallarının da dahil olduğu özgün
hükümlerinin ülkeler arasında müzakere edildiği anlamına gelir. Farklı
ekonomik çıkarlar yüzünden, bu menşe kurallarının oldukça özgün ve
ticaret bloku üyesi ekonomilere münhasır çıkarların oluşturduğu paternlere
göre şekillenmeleri hemen hemen kaçınılmaz gibidir.
GATT’ın XXIV(4). maddesi, gönüllü mutabakatlar ve bu
anlaşmalara
taraf
ülke
ekonomileri
arasındaki
daha
yakın
bütünleşmeler yoluyla ticaret serbestisinin artırılmasının arzulandığını
ilke olarak kabul etmiştir. XXIV. maddenin geri kalan kısmı ise,
serbest ticaret alanları ve gümrük birliklerinin uymak zorunda
oldukları çeşitli zorunluluklar getirmiştir. Özellikle vergiler ve bölgesel
blokun diğer ticari düzenlemeleri, üçüncü ülkelere kıyasla daha önce
mevcut olanlardan daha yüksek ya da kısıtlayıcı olmamalıdır. Dolayısı
ile, XXIV. maddenin ruhu ticaret sapmalarından kaçınmanın ötesinde,
ticaret yaratıcıdır.161
STA’nın bir parçası olarak müzakere edilen tercihli menşe
kuralları açısından sorulması gereken şey, bu kuralların ticareti blok
dışındaki ülkeler aleyhine saptırıp saptırmadığıdır. Çok sert menşe
kuralları, teorik olarak, tercihten yararlanabilmek için blok üyesi
ülkeleri daha fazla yerli girdi kullanmaya -ve tabii daha az ithal girdi
kullanmaya- zorlayacağından ticaret sapmasına yol açar.162 Blok
üyeleri, birbirleri menşeli girdi ve parça kullanımı konusunda
yoğunlaşacakları için, verici ülke ilkesi de hemen hemen aynı sonucu
161
Jackson, The World Trading System (1989)’den E.Navarro “Rules of Origin in the GATT”
Vermulst, Waer, Bourgeois (ed.) (1994).
162
Bu tür bir kısıtlayıcı etki için bkz. AT-Türkiye balıkçılık ürünleri menşe kuralı örneği,
Bölüm I. Diğer taraftan bu önermede, tercihli anlaşmanın faydasının, bundan yararlanabilmek
için gerekli koşulları sağlamaya değecek nitelikte olduğu varsayılmaktadır. Görece düşük
düzeydeki gümrük tavizleri bu varsayımı etkisiz kılacaktır.
verir. Öte yandan, gevşek menşe kuralları, muhtemelen daha az ticaret
saptırıcı olmakla birlikte farklı yeni sorunlara yol açacaktır.
11. Antidamping Aracı Olarak Menşe Kuralları
Üzerinde anlaşılamayan bir sorun da, antidamping vergilerine
karşı hilelerin tespitinde menşe kurallarına ihtiyaç olup olmadığıdır.
En azından teorik olarak, ithalatçı ülke veya üçüncü ülke üretimi,
yerel olarak üretilmiş bir ürünün menşe statüsü kazanacağına
hükmeden kurallarla yerine getiriliyorsa, parçaların veya üçüncü ülke
ihracatının dampinge uğradığı ve ithalatçı ülke sanayiine zarar
verdiği, tam bir soruşturma ile açıkça gösterilmedikçe, menşe kuralları
antidamping vergilerine alet edilmemelidir.
Hilenin gerçekleşip gerçekleşmediğine karar verilecek düzlem,
özel olarak hileye karşı yaratılmamış menşe kuralları olmalıdır.
Antidamping mevzuatını kullanan diğer başat ülkeler, yerli
sanayi tanımlamasını menşe kurallarına tabi kılmakta isteksizdirler ve
ne yazık ki Menşe Kuralları Anlaşması da buma göz yummuştur.
Dolayısı ile yerli sanayi, teknik değil daha çok yeni politik açılımlar
sunan yumuşak ölçütlerle tanımlanmaya devam edecektir.
12. Menşe Kuralları Anlaşması ve İdareden Bilgi Talep Hakkı
Anlaşma’nın ve eki Ortak Bildiri’nin en ilginç yeniliklerinden
biri, mukteza hazırlama zorunluluğudur. Bugün dünyadaki önemli
ticaret ülkelerinde değişebilen derecelerde, talep halinde menşe
hakkında önceden bilgilendirme mekanizmaları mevcuttur. Ancak bu
mekanizmalar zaman alıcı (AT), bağlayıcı olmayan türde (Avustralya,
Kanada) ve bulanıktırlar (hemen hemen tamamında). Anlaşma’nın,
idareler için 150 günlük süre kısıtı ve yayınlama zorunluluğu163 gibi
oldukça ayrıntılı olan şartları, gerek tercihli gerek tercihsiz kurallar
bakımından, ülkeleri bir bilgilendirme mekanizması oluşturmaya
zorlayacaktır.
Böyle bir mekanizma, ABD taslak Hazine Kararları modelinde
olduğu gibi, ilgili tarafların görüşlerinin nihai karar verilmeden önce
bilinmesini içermelidir. Tarafların, sunulan ticari sicille ilgili bilgilerin
gizlilik muamelesine tabi olması164 gibi usul hakları yanısıra, gizli
olmayan dosyalara ulaşma, taslak muktezaların dayandığı esas
değerlendirme, dayanakların izahını sorabilme ve taslağın kabul
edilmesinden önce hakkında yorum yapabilme hakları olmalıdır.
Ayrıca, aksine bir tespit kararı çıkması halinde ilgili tarafların temyize
başvurabilmeleri de mümkün olmalıdır.
13. Kural Merkezli Bir Yapı
Menşe tespit kararları, yatırım ve kaynak kullanım stratejilerini,
uluslararası ticaret akışlarını daima etkileyecektir, Diğer taraftan, bu
163
Aslında Anlaşma, idareleri sadece muktezalarını kamuya açık olarak yapmalarını şart
koşuyor. Ancak bu şaartı yerine getirmenin en etkili yolu muktezaların resmi gazetelerde
yayımlanması olacaktır.
164
Menşe Kuralları Anlaşması, Madde 2(k) ve 3(i) ile karşılaştırınız.
tespitlerin uyumlu/tutarlı olması kadar, saydam, depolitize ve
öngörülebilir olmaları da önemlidir.
Tercihsiz menşe kuralları açısından, uluslararası alanda politika
oluşturulması ve uygulanmasına ilişkin olarak, kural merkezli bir
sistemin kurulması yolunda ilk adım, Menşe Kuralları Anlaşması ile
atılmıştır. 165
Öte yandan, her bir ülkenin kendi içinde ya da ülkeler arasında
bir uyumlaştırmaya ulaşılmadığı ve ithalatçı ülke idareleri en azından
politika oluşturma düzeyinde hukuka “a la carte”166 yaklaşmakta
özgür oldukları sürece, tercihli menşe kuralları kaynakların rasyonel
dağılımına engel oluşturmaya devam edecektir.
165
Ancak tercihli menşe kurallarının uyumlaştırma sürecinden dışlanması, politik hedefler
gözetmenin devamı için bir hareket serbestliği bırakmıştır.
166
Deyim, E.A.Vermulst’a aittir.
BÖLÜM IV
TÜRKİYE’DE MENŞE KURALLARI
1. Menşe Mevzuatı
1.1. İç Mevzuat
Türk mevzuatında menşe kurallarına ilişkin ana düzenleme 1615
sayılı Gümrük Kanunu’nun 67. maddesinde “Eşyanın Menşeinin
Tayin ve Tespiti”
başlığı altında yapılmıştır. Bu madde çerçeve
hüküm niteliğinde olup, ayrıntılı bir düzenleme içermemektedir. Bu
maddede anlaşmalardan faydalanacak eşyanın akit memleket menşeli
olduğunu veya o memlekette gördüğü değişiklik ve işlemler dolayısıyla
öyle sayılması gerektiğini bildiren menşe şahadetnamesinin verilmesi
şart koşulmuş olup, bu şahadetnamelerin tayin olunacak mercilerce
tasdik edilmesini istemeye Gümrük Müsteşarlığı’nın yetkili olduğu
belirtilmektedir. Daha sonra tamamen bir ülkede elde edilmiş veya
üretilmiş eşya tanımı yapılmaktadır. Tamamen bir ülkede elde edilmiş
eşya tanımı açısından 67. madde diğer ülkelerde görülen kurallarla
koşut sayılabilecek hükümler içermektedir.
Eşyanın başka bir ülkede gördüğü değişiklik ve işlem dolayısıyla
o ülke menşeli sayılabilmesi için;
-bu değişiklik ve işlemler sonucunda kıymetinin %100
oranında artmış bulunmasının, veya
-bu değişiklik ve işlemler sonucunda tarife
pozisyonlarının değişmiş olmasının, veya
-o ülkede esaslı değişiklik sayılabilecek önemli işçiliğe ve
işlemlere tabi tutulmasının,
gerekli bulunduğu belirtilmektedir.
Bu madde hükmü, 1995 yılında istihsal edilen 564 sayılı
KHK’nin yürürlüğe girişine dek, Türkiye’nin menşe kuralı niteliğinde
bir çerçeve çizen tek hükümdür. Teorik olarak, birden fazla ülkede
işlem
görmüş
eşyanın
menşei
konusunda
maddenin
getirdiği
kurallardan biri katma değer sınamasıdır. Buna göre bir eşyanın ithal
edildiği ülke menşeli sayılabilmesi için, tamamen bu ülkede
üretilmemişse, o ülkede kıymetine %100 oranında bir katkıda
bulunulmuş olması gerekmektedir. Katma değer koşulunun bu denli
yüksek bir oranla benimseniş olmasının nedenleri hakkında çok fazla
ipucu olmasa da, gümrük amaçları açısından menşe bilgisinden
beklenen faydaya atfedilen önemin, kuralın benimsenişinde gösterilen
duyarlılığın derecesini de belirlediği söylenebilir.
Diğer taraftan, 1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun Uygulanmasına
Dair Yönetmelik (Gümrük Yönetmeliği)’in 261. maddesinde, Rusya ile
Türkiye
arasındaki
8.10.1937
tarihli
Ticaret
ve
Seyrüsefain
Anlaşması’na atıfla, bu anlaşmada söz konusu oranın 1/3 (≅%33)
olarak kabul edildiği, EKÜ taahhütlerimiz dolayısı ile de bu oranın
bütün anlaşmalı ülkelere uygulanacağı hükmü mevcuttur. Dolayısı ile
Türkiye’nin EKÜ kapsamındaki (tercihsiz) ticaretinde tamamen bir
ülkede elde edilmemiş eşyanın menşe tespitinde bu oran geçerlidir.
67. maddeyi ilginç kılan diğer bir husus da, katma değer ve TPD
ölçütlerinin birer esaslı dönüşüm ölçütü olarak algılanmamış
olmasıdır. Menşe ilk iki ölçütle belirlenemediğinde, önemli bazı işlem
ya da işçiliklerin aranması, böylece menşe kazandırabilecek diğer
işlemlerin de kavranması amacı ile konulmuş olması muhtemel ise de,
yasa koyucu, eşyanın belirlenen oranda katma değer kazanmasını veya
tarife pozisyonunun değişmesini, esaslı değişikliğe tabi tutulmasından
farklı bir olgu olarak değerlendirmiştir.
Bu durum, madde hükmünün yaratacağı sonuçlara etkimemekle
beraber, esaslı değişiklik yaratıcı işlem ve işçiliklerin belirli bir tanımı
bulunmamaktadır. Dolayısı ile bir ürünün son işlem gördüğü ülkede,
kıymeti gerekli oranda artmamış ve tarife pozisyonu değişmemiş
(örneğin kimya sektörü ürünlerinde sık rastlanılan bir durumdur)
olması halinde esaslı değişikliğe uğrayıp uğramadığını sınamaya
yarayan herhangi bir ölçüt bulunmamaktadır. Bu boşluk ise, ancak
idari tespitle doldurulabilecektir.
Diğer taraftan, her tarife değişikliği yaratan işlem ve işçilik,
esaslı dönüşüm yaratacak nitelikte olmayabilmektedir.167 67. madde
hükmü bu olayları ölçmeye yeterli duyarlılıkta görünmemektedir.
Yine aynı maddede menşe şahadetnamesi aranacak durumlara
iki istisna getirilmiştir:
- değeri Gümrük Müsteşarlığı’nca tespit edilecek CIF
kıymeti geçmeyen ve taşıdıkları marka ve alametler
itibariyle menşei gümrüklerce tesbit edilen eşya,
- üzerlerinde imal edildikleri fabrika marka ve
alametleri bulunan ve ticari mahiyette olmayan eşya.
Öte yandan, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 28.
maddesinde, Karar’ın yürürlüğe girdiği tarihte Türkiye’nin, 2913/92
sayılı AT Gümrük Kodu ile 2454/93 sayılı uygulama yönetmeliğinin
eşya menşei ile ilgili hükümlerini benimseyeceği hükmü yer
almaktadır.
Buna göre, 26.07.1995 tarihli 22355 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan
564
sayılı,
30.06.1995
tarihli
Kanun
Hükmünde
Kararname
ile, 1/95 sayılı Türkiye-AT Ortaklık Konseyi Kararı
yükümlülüklerinin kısmen yerine getirilmesini teminen, menşe
konusunda iki düzenleme yapılmıştır.
Bu KHK’nın 17. maddesi ile Gümrük Kanunu’nun 67.
maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere;
167
(Bkz. Bölüm III) DGÖ nezdindeki UÇP toplantılarında bu konuda bir çok örnek sunulmuş,
ve TPD sınamaları ciddi tartışmalara yol açmıştır.
“Esas amacının, Türkiye tarafından belirli ülkelerin
eşyasına uygulanan hükümleri aşmak olduğu tesbit edilen
veya yapılan araştırma sonucunda hakkında bu yönde
kanaat oluşturan bir işçilik ve işlemle üretilmiş eşya,
üçüncü fıkra hükümlerine göre o ülke menşeli sayılmaz.”
fıkrası eklenmiştir.168
Yine bu KHK’nin 18. maddesi ile, 67. maddeden sonra gelmek
üzere 67/a maddesi eklenmiştir169:
“Eşyanın Tercihli ve Tercihli Olmayan Menşei:
Madde
67/aTercihli
tarife
uygulamalarından
yararlandırılmak istenen eşyaya;
a) Türkiye’nin anlaşma yaptığı bazı ülke veya ülke
grupları için tercihli bir tarife uygulaması gerektiğinde, bu
anlaşmalar ile;
b) Türkiye’nin tek taraflı olarak bazı ülke ve ülke grupları
için tanıdığı tercihli tarife uygulamalarında, Bakanlar
Kurulu Kararı veya ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde
alınan önlemlerle,
belirlenen menşe kuralları uygulanır.
Yürürlükte bulunan Gümrük Tarifesinde yer alan veya
ilgili mevzuat hükümleri ile konulan eşya ticaretine ilişkin
tarife dışı önlemlerin uygulanması bakımından, eşyanın
tercihli
olmayan
menşei
67.
çerçevesinde belirlenir.”
168
Bu fıkra, AT Gümrük Kodu’nun 25. maddesinden alınmıştır.
169
Bu madde, AT Gümrük Kodu’nun 27. maddesinden uyarlanmıştır.
madde
hükümleri
Böylece, Türkiye’nin menşe kuralları konusunda çerçeve
niteliğindeki mevzuatı bu hükümlerle genişletilmiş, gerek otonom
gerekse karşılıklı tercihli ticaret düzenlemeleri ile benimsenecek menşe
kurallarının bu tercihli uygulamalarda gözönüne alınacağı, bir iç
düzenleme ile kabul edilmiştir.
Mevcut mevzuata göre, tercihsiz ticarette 67. maddenin
uygulanmakta oluşu, Türkiye’nin 1/95 sayılı OKK yükümlülüklerini
henüz tamamlamadığını ortaya koymaktadır. Zira, 1/95 sayılı
OKK’nın 28. maddesi uyarınca, eşya menşeine ilişkin Topluluk
düzenlemelerini, bu arada tercihsiz menşe kurallarını kabul etmek
Türkiye’nin yükümlülükleri arasındadır.
Gümrük Yönetmeliği’nde ise menşe konusu ile ilgili olarak şu
maddelerde düzenleme yapılmıştır:
Madde 240: Eşyanın Menşei ve Geldiği Memleket170
Madde 261: Menşe Şahadetnamesi
Madde 262: Menşe Şahadetnamesi Aranacak Haller
Madde 263: Menşe Şahadetnamesi Aranılmayacak Haller
Madde 264: Menşe Şahadetnamelerinde Bulunacak Bilgiler
Madde 265: Menşe Şahadetnamelerinin Sonradan Getirilmesi
Madde 266: Menşe Şahadetnamesi Verilmesinde Esaslar
170
564 sayılı 30.06.1995 tarihli Kanun Hükmünde Kararname’nin 10 ve 11. maddeleri ile
Kanun’a yapılan eklemeler Yönetmeliğe de yansıtılmıştır.
Madde 267: Hatalı Taviz Uygulaması
Madde 268: Menşe Şahadetnamesi Uygulanmasındaki Esaslar
Madde 269: Menşe Şahadetnamelerinin İncelenmesi
Madde 270:Menşe Şahadetnamelerinde Konsolosluk Tasdikinin
Aranması
Görüldüğü gibi, uygulama hükümlerinin yer aldığı Gümrük
Yönetmeliği’nde de, daha çok belge düzenine ilişkin düzenlemeler
bulunmakta, tavizlerden yararlanma dışında, ticaret önlemleri
açısından menşe bilgisinin nasıl değerlendirileceği hususunda özel
hükümlere rastlanmamaktadır. Menşe, dış ticarette uygulayıcıların
ispatına bırakılmış bir husus olup, gümrük idaresinin usulüne uygun
olarak düzenlenmiş bir menşe şahadetnamesine göre işlem yapması
esastır. Diğer bazı ülkelerde rastlanan, gümrük idaresinin menşe
tespiti yapması ile ilgili özel bir hüküm bulunmamaktadır.
1.2. Anlaşmalardan Kaynaklanan Mevzuat
Türkiye Cumhuriyeti'nin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
ile 8 Ekim 1937 tarihinde imzaladığı Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması
halen yürürlüktedir.171 Bu anlaşmada taraflarýn birbirleri menşeli
doğal veya mamül mallarinın ithali esnasında, eşyanın taraf ülke
menşeli olduğunu gösteren menşe şahadetnamelerinin kullanılması ve
tarafların birbirlerine EKÜ muamelesi uygulaması hususları hüküm
altına alınmıştır. Bunun yanında, yabancı menşeli malların anlaşma
171
R.G. No 3906, 3.05.1938.
kapsamında tavizli olarak ithal edilebilmeleri için, taraflardan birine
ithalinden sonra geçirdiği işçilik ve işlemlerden dolayı kıymetinin 1/3
artması gerekmektedir.172 Bu oranın EKÜ taahhütleri dolayısı ile
anlaşmalı tüm ülkelere uygulandığına daha önce değinilmişti.
Türkiye,
GATT
çerçevesinde,
Bangladeş,
Uruguay,
Şili,
Meksika, Peru, Mısır, Tunus, İsrail, İspanya, Yugoslavya, Yunanistan,
Hindistan, Pakistan, Kore ve Filipinler'in karşılıklı tavizlerini içeren
"Gelişme Yolundaki Ülkelerarası Ticaret Müzakerelerine Dair
Protokol" ü, 7/4349 sayılı ve 25 Nisan 1972 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararı ile benimsemiştir.173 Protokol’de yeralan tavizlerin uygulanışı,
esas olarak, katma değer ve TPD sınamalarına dayanan kurallara ve
yetkili
makamlarca
düzenlenmiş
özel
menşe
şahadetnamesinin
ibrazına bağlanmıştır.174
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) ile imzalanan ECO Tercihli
Tarifeler Protokolü ise 1991 yılından beri yürürlüktedir. ECO Tercihli
Tarifeler Protokolü, Türkiye, İran ve Pakistan arasında bölge
ticaretinin karşılıklı çıkarlara dayalı olarak geliştirilmesi amacıyla 23
Mayıs 1991 tarihinde Tahran’da imzalanmış, 17 Mayıs 1992 tarihinde
de yine Tahran’da ECO Tercihli Tarifeler Hakkında Ek Protokol
imzalanmıştır.175
172
Dursun Türkdoğan, Avrupa Toplulukları’nda ve Türkiye’de Menşe Kuralları, Rapor, 34-35.
173
R.G.: No 14214, 13.06.1972.
174
Dursun Türkdoğan, Avrupa Toplulukları’nda ve Türkiye’de Menşe Kuralları (Rapor), 34-35.
175
Daha sonra kurucu üyelerin dışında Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın da katılımıyla Teşkilat genişlemiştir.
Bu Protokole göre; akit bir ülke diğer bir akit taraftan ithal
edeceği o ülke menşeli mallarda, karşılıklı mutabakata dayalı olarak
ve dış ticaret rejimi çerçevesinde gümrük tarifesi indirimi yapacaktır.
Anlaşma kapsamındaki ticarette tercihli rejimden yararlanılabilmesi
için ECO Menşe Şahadetnamesi kullanılır.176 ECO menşe kuralları,
doğrudan nakliye koşulunu da getirerek, tamamen bir ülkede üretilmiş
ürünler ve FOB kıymetin %50’si oranında yabancı girdi sınamasını
sağlayan
ürünlerin
tercihli
muameleden
yararlanabileceğine
hükmeder.
Türkiye'nin gümrük birliği sürecinden önce üçüncü ülkelerle
yaptığı tercihli düzenlemelere kısaca değindikten sonra, bu kısımda da
menşe açısından AT ile arasındaki ticari ilişki, ileri kısımlarda da 1/95
yükümlülükleri
dolayısıyla
gerçekleştirdiği
STA’lar
üzerinde
durulacaktır.
Bilindiği gibi, Türkiye ile AT arasindaki gümrük birligi
kapsamına giren sanayi ürünleri ticaretinde serbest dolaşım ilkesi
geçerlidir.177
10
Belge düzenine ilişkin Tebliğ 02.05.1993 tarihinden geçerli olmak üzere, 22.07.1994 tarih ve
21998 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
177
Katma Protokol 7-35. maddeler. Gümrük birliğinde sanayi ürünlerinin “menşe”ine
bakılmaksızın serbest dolaşımı esas olarak kabul edilmiştir. Buna göre, üçüncü ülke çıkışlı ve
gümrük birliği alanına girerken ithalat işlemleri tamamlanmış, gerekli vergi ve resimleri tahsil
edilmiş ve kısmi de olsa bir vergi iadesinden yararlanmamış eşya serbest dolaşımdadır. Bir
ürünün vergilerinin ödenmesi ile ithal edildiği ülke menşei kazanması mümkün değildir.
Türkiye ile AKÇT arasında ise, “AKÇT Anlaşması’nın
Kapsamına Giren Ürünlerin Ticareti ile ilgili Anlaşma” 25 Temmuz
1996 tarihinde Brüksel’de imzalanmıştır.178 Anlaşma kapsamına giren
ürünlerle ilgili menşe ispatına ilişkin yönetmelik, 12.08.1996 tarihli
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır; 1 Ağustos 1996 tarihinden bu yana
yürürlüktedir. İlgili Menşe ispat belgesi yönetmeliği ise 12 Ağustos
1996 terih ve 22725 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Tarım ürünleri ticareti de, Ortaklık Konseyi tarafından tespit
edilen
kapsam
ve
usullerle
tercihli
rejime
dayalı
olarak
yapılmaktadır.179 4/72 sayılı OKK, tarım ürünleri ticaretinde Türkiye
menşeli ürün tanımını getirmiştir.180 1/75 sayılı OKK ise181, 4/72 sayılı
Karar’ın tamamen elde edilmiş ürün tanımında düzeltme yaparak,
Topluluk menşeli girdilerin de nihai üründe Türkiye menşeli gibi
kullanılabilmelerine olanak tanımış, yani ikili kümülasyona izin
vermiştir. 1/98 sayılı OKK ise182, Topluluk ve Türk menşeli tarım
ürünlerinin tercihli ithalat rejimlerini düzenleyen Protokol 1 ve
Protokol 2'den ve menşe kurallarını belirleyen Protokol 3'ten
oluşmaktadır. Yani bu Karar'la, AT'den Türkiye'ye tarım ürünü
ithalatında uygulanacak menşe kuralları da belirlenmiş olmaktadır.
178
Anlaşma, 96/8373 sayılı Karar ile 30 Temmuz 1996 tarihinde onaylanmış, 1 Ağustos 1996
tarihinde yürürlüğe girmiştir.
179
Katma Protokol Madde 35. Türkiye’nin, Topluluğun ortak ticaret politikasına uyumu
gerçekleştiğinde tarım ürünlerinde de serbest dolaşım esası geçerli olacaktır
180
4/72 sayılı OKK'da, Katma Protokol, Birinci Kısım, 6 sayılı Ek hükümlerinin
uygulanabilmesi için Türkiye menşeli ürünler kavramı tanımlanmıştır. O.J. No L59, 5 March
1973.
181
O.J. No L142, 4 June 1975.
182
O.J. No L86, 20 March 1998.
Bu Karar'la benimsenen menşe kuralları, Avrupa Anlaşmaları'nda
benimsenenlerle aynıdır.
2/78 sayılı OKK, ticaret sapmalarının önüne geçilmesini
teminen, yine sadece Türkiye tarafından ihraç edilen bazı tekstil
ürünlerinin menşe kanıtlamalarına ilişkin bir düzenleme getirmiştir.183
Bu Karar’da, tekstil ürünlerinin menşeinin Topluluk tarafından
belirlenen menşe kurallarına tabi olacağı ve Türkiye’de serbest
dolaşımda bulunup da Türkiye menşeli olmayan tekstil ürünlerinin
ithalatında
ise
Toplulukta
geçerli
olan
menşe
kurallarının
uygulanacağı öngörülmüştür. Ancak bu Karar, Türkiye’nin, 1/95 sayılı
OKK’nın 12(2). maddesinde yer alan yükümlülüklerini yerine getirmiş
olması nedeniyle 2/98 sayılı OKK ile yürürlükten kaldırılmıştır.184
2. Menşe Uygulamaları
Türkiye’deki
uygulamalarda,
menşe
konusunun
gümrük
amaçlarına yardımcı bir unsur olarak değerlendirildiği, dış ticaret
politikaları üzerinde doğrudan sonuç yaratabilecek bir olgu olarak
görülmediği gözlemlenmektedir. Aslında bu görüntünün oluşumunda
en büyük pay mevzuatındır. Zira gümrük birliği başlayana dek,
Türkiye’de menşe uygulamalarını gümrük amaçları açısından birinci
derecede önemli bir düzeye taşıyacak, ulusal ya da uluslararası bir
düzenlemeye rastlanmamaktadır.
183
184
O.J. No L309, 1 November 1978.
O.J. No L86, 20 March 1998.
Türkiye’nin, menşe konusundaki temel uluslararası ilkelerin
belirlendiği, 18 Mayıs 1973 tarihinde yürürlüğe giren Kyoto
Sözleşmesi’ne ve bu Sözleşme'nin 31 ekinden 6’sına taraf olması,
2.9.1994 tarihli ve 4035 sayılı Kanunla uygun bulunmuş olmasına
rağmen185, Sözleşme’nin menşe ile ilgili “D” işaretli eklerine
katılınmamıştır.
Kanımızca,
Türkiye’de
menşe
mevzuatı
ve
uygulamalarının derinleşmemiş ve yeterince gelişmemiş olmasında,
anılan Sözleşme’ye uzun yıllar iştirak edilmemiş olmasının ve geç de
olsa taraf olunurken menşe konusunun dışarıda bırakılmasının da payı
yadsınmamalıdır.
Menşe belgelendirilmesi konusunda ise, ilk olarak ikili ticaret ve
ödeme veya seyrüsefain anlaşmalarının uygulamalarında yaşanılan
deneyim göze çarpmaktadır. Çoğunluğu GATT üyesi olan ülkelerle
yapılan ikili anlaşmaların uygulanmasında, menşe şahadetnamesi
ibrazı
isteğe
bağlı
tutulmuştur;
ibraz
edilmediğinde
tercihli
muameleden yararlandırılmamaktadır.
İlginç bir yaklaşım örneği olarak, bu anlaşmaların bazıları
kapsamındaki ticarette menşe şahadetnamesi aranması zorunlu
tutulmuştur; herhangi bir tercihten yararlanılması söz konusu olmasa
bile, menşe şahadetnamesi ibraz edilmediğinde gümrük işlemleri
yapılmamaktadır.186 Dünyanın pek çok ülkesinde belirli ülkelerden
yapılan ithalatın kontrolü amacıyla menşe takibi yapılmıştır. Bu
185
İlgili Bakanlar Kurulu Kararı 22.04.1994 gün ve 22266 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak, Sözleşme yürürlüğe girmiştir.
186
Bkz. Gümrük Yönetmeliği, Madde 262.
sebeple, ithalatın kontrolü açısından bakıldığında, bu hüküm anlamlı
görünmektedir. Ancak Gümrük Yönetmeliği'nin 263(2). maddesi, 1615
sayılı kanunun 67. maddesinde öngörülen şahadetname aranılmayacak
durumları genişleterek, "vergi muafiyetinin söz konusu olması"
durumunu da kapsamıştır. Dolayısı ile, 262. maddenin bir amacının
belirli ülkeler menşeli eşyanın ithalatının kontrolü olabileceği, 263(2).
madde dikkate alındığında muhtemel görünmemektedir
Nitekim,
1990
yılında
menşe
şahadetnamesi
ibraz
zorunluluğunun sebep olduğu bir soruna, gümrük idaresinin bulduğu
çözüm, bu hükmün ithalatın kontrolü kaygısına hizmet etmediği
düşüncesini pekiştirmektedir.
Söz konusu olay, bir ithalatçýnin, 1954 Dogu Alman yapımı bir
hurda
gemiyi,
Rusya'dan
Türkiye'ye
ithal
etmek
istemesiyle
yaşanmıştır. O dönemde, Gümrük Yönetmeliği'nin 5 sayılı ekinde,
Demokratik Almanya Cumhuriyeti, "Aramızda mevcut ticaret ve
ödeme anlaşmalarına göre menşe şahadetnamesi ibrazı gerekli
bulunan memleketler" arasında gösterilmiştir. İlgili gümrük idaresi, 5
sayılı ek kapsamındaki ülkelerden gelen her türlü eşya için (bu ülkeler
dışındaki ülkelerden gelmesi durumunda dahi) menşe şahadetnamesi
ibrazını şart koşan 1989/65 sayılı Genelge uyarınca, Rusya'dan ithal
edilmek istenen hurda gemi için Doğu Alman menşeli olduğunu
gösteren şahadetnameyi aramıştır. Firmanın itirazı üzerine merkezi
idarenin
konu
hakkındaki
değerlendirmesinde,
Gümrük
Yönetmeliği'nin 263(2). maddesine dayanılmış, böylece istihsal edilen
1990/199 sayılı Genelge ile hurda gemilerin vergiden muaf olduğu
hatırlatılmış, -bunun dışında herhangi bir dış ticaret önleminin
mevcudiyetine ya da yokluğuna atıfta bulunulmadan- hurda gemi
ithalinde menşe şahadetnamesi aranmayacağı belirtilmiştir.
Hukuksal açıdan doğru olmasına karşın, gerek zorunlu menşe
kanıtlaması gerekse vergiden muaf eşyanın menşeinin kanıtlanmasına
gerek bulunmaması, menşe bilgisinden dünyadaki örneklerine göre
daha az yararlanıldığını göstermektedir. Öyle ki, eşyanın cinsi ne
olursa olsun, vergiden muafiyet, menşe kanıtından da muafiyet olarak
yorumlanmış, dolayısı ile kota, gözetim ve korunma, antidamping
vergisi gibi tarife dışı önlemler gibi diğer ithalat önlemlerinin
uygulanışı ile menşe bilgisi arasındaki organik bağ ihmal edilmiştir.
Ancak, bu değerlendirme yapılırken, Türk dış ticaret politikasında
tarife dışı önlemlere çok fazla başvurulmamasının da payı olduğu
gözden kaçmamalıdır.
Öyleyse, Türkiye'de, menşe kurallarının ticareti ve yatırımı
saptırıcı/yönlendirici
etkilerinden
yararlanma
veya
bu
etkinin
bilinciyle dış ticaret hadlerinin kendi aleyhine dönmesine sebep
olabilecek diğer ülke uygulamalarına karşı önlemler geliştirme
amacının gözetilmediğini düşünmek mümkündür.
Menşe konusunda yaşanan sorunlara ve gümrük idaresi ile
ticaret dünyası arasındaki uyuşmazlıklara göz atıldığında, ortaya
çıkan sorunlar kabaca şu şekilde genellenebilir:
-Gerektiği halde menşe şahadetnamesi ibraz edilmemesi,
-Menşe şahadetnamelerinin veya geçerlilik şartı olan
mühürün sahte olması,
-Menşe şahadetnamelerinin ilgili ülkenin yetkili kılınan
makamlarınca düzenlenmemiş olması, ve
-Gerektiği halde menşe şahadetnamelerinin ilgili
konsolosluk tasdikini taşımaması.
Gümrük idaresinin eşya menşeine ilişkin incelemeleri, daha çok
belgelendirmenin doğru olarak yapılıp yapılmadığı, diğer bir ifade ile
"evrakta sahtecilik" araştırmalarına yönelik olmuştur. Bu çalışmada,
bunların yanında menşe şahadetnamelerinin hangi ölçütlere göre
düzenlendiği, varsa ölçütlerin doğru uygulanıp uygulanmadığı üzerine
yaşanmış herhangi bir ihtilaf bulgusuna rastlanmamıştır. Aynı şekilde,
örnekleri dünya ticaretinde bulunduğu üzere, usulüne uygun olarak
düzenlenmiş bir menşe şahadetnamesinin, Türk menşe kurallarına
(örneğin 67. maddeye) dayanılarak gümrük idaresince kabul
edilmediği ve yeniden menşe tespitine gidildiği örnek bir olay da
saptanamamıştır.
Gümrük idaresinin bu tespiti güçlendiren bir yorumu ise 1997
yılında yapılmıştır. 1997/27 sayılı Genelge ile, Türkiye'nin ticaret ve
ödeme anlaşmalarına göre, tarafların birinden diğerine ihraç edilecek
mallar
için
yetkili
makamlarca
düzenlenmiş
bir
menşe
şahadetnamesinin ekleneceği hatırlatılarak, menşe şahadetnamesi
ibrazının iki ülke arasındaki doğrudan mübadeleye konu eşya için
zorunlu olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle, zorunlu ülkeler listesi (5
sayılı ek) kapsamı dışındaki ülkelerden gelen eşya için, bu ek kapsamı
ülkeler menşeli oldukları gerekçesiyle şahadetname istenilmemesi
gerektiği bildirilmiştir.
O halde, Tunus'tan ithal edilmiş Tunus menşeli bir ürünün
Cezayir'e kesin ithali yapıldıktan sonra Türkiye'ye ithalatı sırasında,
eşyanın menşeinin değişmediği gerekçesiyle menşe şahadetnamesi
aranmayacaktır; yani ürünün hala Tunus menşeli olup olmadığı
önemli değildir. Uluslararası bir anlaşmadan da kaynaklansa, bu
düzenleme, menşe olgusunun, aynı zamanda 67. maddenin işlevselliğini
büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır.
Tüm bu gözlemler, Türkiye'de menşe kurallarının, onlara
dünyada yüklenilen bir çok işlevden yalnızca bir kaçı, istatistik veri
işlevi ve tavizden yararlandırma işlevi açısından itibar edildiğini
göstermektedir.
3.
1/95
sayılı
OKK
Yükümlülükleri
Doğrultusunda
Akdedilen Tercihli Ticaret Düzenlemeleri
Bu kısımda, Türkiye'nin 1/95 sayılı OKK'nın 16. maddesi
yükümlülükleri doğrultusunda akdetmiş oldukları ile beraber, mevcut
STA'lara kısaca değinilecektir.
Türkiye-EFTA Serbest Ticaret Anlaşması, 10.12.1991 tarihinde
imzalanarak
01.04.1992
tarihinde
yürürlüğe
girmiştir187.
Bu
Anlaşma’nın 3. maddesi gereğince “Eşyanın Menşei Kavramının
187
Türkiye-EFTA Serbest Ticaret Anlaşması 92/2881 sayılı kararla onaylanarak, 212031 sayılı
18.04.1992 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Tanımına ve İdari İşbirliği Metodlarına İlişkin Protokol B”de iki taraf
arasındaki
ticari
düzenlenmiştir.188
ilişkilerde
geçerli
olacak
menşe
kuralları
EFTA ile Türkiye arasındaki ticarette EUR.1
Dolaşım Sertifikaları kullanılır. EUR.1 Sertifikası tercihli vergi ve kota
uygulaması için yazılı delil niteliğindedir.
Türkiye ile İsrail arasında 1992 yılında başlayan müzakereler,
1994-1996 yılları arasında devam etmiş, 14 Mart 1996 tarihinde TelAviv’de bir STA imzalanmıştır. ABD, Kanada, AB ve EFTA ile serbest
ticaret anlaşmaları imzalamış tek ülke olan İsrail ile imzalanan bu
anlaşma, sadece İsrail pazarı değil ABD pazarına da giriş açısından
önem taşımaktadır. Bu Anlaşma Bakanlar Kurulu’nun 18 Temmuz
1997 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Kararı ile, 1 Mayıs 1997
tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olup, menşe kurallarına ilişkin
uygulama yönetmeliği de 25 Temmuz 1997 günlü Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır. Bu kapsamdaki ticarette de, menşe ispat belgesi
olarak EUR.1 Dolaşım Sertifikaları kullanılmaktadır.
Bunlarla birlikte, 1/95 sayılı OKK'nın 16. maddesi uyarınca
Türkiye'nin imzaladığı STA'larına ilişkin son durum Tablo ?'da
gösterilmiştir.
Tablo 5: Eylül 1998 itibariyle Türkiye’nin serbest ticaret anlaşmaları.
ÜLKE
188
İMZA TARİHİ
YÜRÜRLÜK
TARİHİ
MENŞE
YÖNETMELİĞİ
Bu Protokol’ün uygulanmasına ilişikin usul ve esasları belirleyen EUR.1 Dolaşım
Sertifikaları Yönetmeliği
21235 mükerrer sayılı 22.05.1992 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır.
EFTA*
1991
01 Nisan 1992
İSRAİL**
14 Mart 1996
8 Ocak 1997
01 Mayıs 1997
1 Nisan 1998
ROMANYA
29 Nisan 1997
2 Şubat 1998
LİTVANYA
02 Haziran 1997
1 Mart 1998
ESTONYA
03 Haziran 1997 1 Temmuz 1998
LETONYA
ÇEK CUM.
16 Haziran 1998
03 Ekim 1997
İşlemler
1 Eylül 1998
SLOVAK CUM.
20 Ekim 1997
1 Eylül 1998
MACARİSTAN**
*
SLOVENYA
BULGARİSTAN
TARİHİ
22 Mayıs 1992
25 Temmuz 1997
RG:M-23060
14 Nisan 1998
R.G:23313
15 Şubat 1998
R.G:23259
1 Nisan 1998
R.G: 23304
4 Ağustos 1998
R.G.23423
sürüyor.
29 Ağustos 1998
R.G.23448
29 Ağustos 1998
R.G.23448
sürüyor.
Sürüyor.
5 Mayıs 1998
İşlemler
11 Temmuz
İşlemler
1998
POLONYA
Müzakereler
sürüyor.
MAKEDONYA
Müzakereler
sürüyor.
*
EFTA ile Pan Avrupa Kümülasyonuna uygun menşe protokolüne ilişkin Ortak Komite
Kararı, 01.07.1998 tarihinde imzalanmış olup, 1.1.1999’dan itibaren yürürlüğe girmesi
beklenmektedir.
**
İsrail Pan Avrupa Kümülasyonuna dahil değildir.
***
Macaristan ile yapılan menşe protokolü, AT’nin Pan Avrupa kümülasyonu çerçevesinde
menşe protokollerini revize etme tarihinden önce imzalanmış olması nedeniyle, yeni
sisteme uyumlu değildir. Uyum çalışmaları sürdürülmektedir.
İşlemesi, aynı menşe kurallarının uygulanmasına bağlı olan Pan
Avrupa kümülasyonu sisteminin altyapısının Türkiye açısından da
tamamlanmış olması gerektiği göz önünde bulundurularak, bu serbest
ticaret anlaşmalarının eki menşe protokollerinde sistemin kuralları
aynen benimsenmektedir. Ancak, Türkiye’nin başlangıçta bu sisteme
dahil edilmesi AT tarafından öngörülmediğinden, protokollere,
sistemin dayanağını oluşturan “Çapraz Kümülasyon” hükümlerinin,
sistemdeki bütün ülkelerle karşılıklı düzenlemeler tamamlandığında
uygulanacağının
belirtildiği
bir
Ortak
Deklarasyon
metni
eklenmektedir.
4. Türkiye ve Pan-Avrupa Menşe Kümülasyon Sistemi
Türkiye ve AT arasında oluşturulan gümrük birliğinin, ticari
engellerin kaldırılması yoluyla taraflar arasında ticaret olanaklarının
arttırılmasını ve ortak ülkelerin üyelik yükümlülüklerini yerine
getirmelerini
kolaylaştırmayı
amaçladığı
göz
önünde
bulundurulduğunda, Topluluğun kurduğu bu yeni yapının Türkiye’yi
de içerecek biçimde şekillendirilmesi gerektiği açıktır.
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16. maddesinin 1. ve 2.
fıkraları189 ile 28. maddesinin 1(a) bendi190 konuyla ilgili özel bir önem
taşımaktadır. Bu hükümler Topluluk'un tercihli ve tercihsiz menşe
düzenlemelerinin
189
Türkiye
tarafından
benimsenmesini
MADDE 16:
“1. Türkiye, bu Karar’ın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde, ticaret
politikasını Topluluğun Ticaret Politikası ile uyumlu hale getirmek amacıyla,
Topluluğun tercihli gümrük rejimine aşamalı olarak uyum sağlayacaktır. Bu uyum hem
otonom rejimleri hem de üçüncü ülkelerle tercihli anlaşmaları kapsayacaktır. Bu
amaçla, Türkiye gerekli önlemleri alacak ve ilgili ülkelerle karşılıklı çıkar temeline
dayanan anlaşmalar müzakere edecektir. Ortaklık Konseyi, kaydedilen gelişmeleri
düzenli olarak gözden geçirecektir.
2. Birinci paragrafta belirtilen her durumda, bu tarife tercihlerinin tanınması, ürünlerin
menşeine ilişkin hükümlerin Topluluk tarafından verilen tercihleri düzenleyen hükümlerle
uyumlu olması şartına bağlıdır ....”
190
MADDE 28:
”1. Bu Kararın yürürlüğe giriş tarihinde, Türkiye, Topluluk Gümrük Kodu’nu
oluşturan (EEC) 2913/92 sayılı ve 12 Ekim 1992 tarihli Konsey Yönetmeliği ile onun
uygulama hükümlerini belirleyen (EEC) 2454/93190 sayılı ve 2 Temmuz 1993 tarihli
Komisyon Yönetmeliğini temel alan aşağıdaki konulara ait hükümleri benimseyecektir:
a) eşyanın menşei ...”
gerektirmektedir.
Karar’da,
İsrail,
Macaristan,
Bulgaristan,
Romanya, Polonya, Çek ve Slovak cumhuriyetleri, Estonya, Letonya,
Litvanya, Fas, Tunus ve Mısır’la yapılacak tercihli anlaşmalara
öncelik verileceği Türkiye tarafından beyan edilmiştir.
5. Türkiye’nin Pan-Avrupa Sistemine Katılımı Gerekli
midir?
Sisteme dahil olma talebi, Türkiye tarafından Gümrük İşbirliği
Komitesi, Avrupa Komisyonu Gümrük Kodu Komitesi ve Ortaklık
Konseyi gibi
düzlemlerde dile getirilmiş, ilk tepki olarak AT
tarafından, bu konunun siyasi otorite kararı gerektirdiği, ancak her
şeyden önce Türkiye’nin 1/95 sayılı OKK’nın 16. maddesi gereğince
tamamlaması gereken tercihli anlaşmalarını sonuçlandırması gerektiği
öne sürülmüştür.
Oysa, siyasi bir karar büyük ölçüde teknik bir altyapıya dayanır
ve eurocratların ikna olduğu ve ön çalışmasını tamamladıkları bir
düzenlemenin,
siyasi
konjonktür
izin
verdikçe
Konseyce
benimsenmemesi olasılığı düşüktür. Topluluğun ise Türkiye ile ilgili
siyasi kararlarını, teorik olarak da olsa gümrük birliği gibi ileri bir
entegrasyon ilişkisini kurmadan önce vermiş olması gerektiğinden -ki
gerçek bir gümrük birliğinin ötesi tam ekonomik entegrasyondur-,
konunun siyasetle ilgisini yitirmiş olması gerekir. Baltık ülkeleri, Çek
ve Slovak cumhuriyetleri gibi birçok ülke sistemin işlemeye başlaması
için gerekli tüm anlaşmalarını tamamlanmadan sistem içinde
değerlendirilirken, Türkiye için böyle bir koşulun öne sürülmesi
Topluluğun yapıcı bir yaklaşım göstermediğini ortaya koymaktadır.
Aynı şekilde Türkiye’nin sisteme dahil olmasının ilgili diğer
ülkelerin izni ya da rızasına bağlanması da kabul edilemez bir tavırdır.
Zira, bu sistemin oluşturulmasında ilgili diğer ülkelerin, bazı
maddeleri kabul etmekte gecikmeler göstermeleri dışında herhangi bir
ciddi müdahalesi ya da katkısı olmamıştır. Olduğu varsayılsa dahi, bir
serbest ticaret bölgesinin hiç bir surette bir gümrük birliği için
referans noktası olamayacağından yola çıkarak, Topluluğun, gümrük
birliği ilişkisi içinde bulunduğu Türkiye lehinde inisiyatif göstermesini
beklemek, şaşırtıcı olmamalıdır.
Bu noktadan hareket eden Türkiye, Topluluk yetkilileriyle konu
ile ilgili görüşmelerini sürdürmüş ve geç de olsa 1997 Nisan ayındaki
38. Ortaklık Konseyi’nde Türkiye’nin de gümrük birliği kapsamı
ürünlerde
Pan
Avrupa
Kümülasyon
Sistemi’ne
dahil
olacağı
belirtilmiş, daha sonra da Komisyon’da Avrupa Anlaşmaları’nın
kümülasyon hükümlerinin, tarım ürünleri hariç olmak üzere
Türkiye’yi de içerecek şekilde revize edilmesi çalışmaları başlamıştır.
Bugün gelinen noktada, tüm Avrupa Anlaşmaları’nın menşe protokolü
eklerinin kümülasyonla ilgili hükümlerinin Türkiye’yi de içerecek
şekilde değiştirilebilmesi için hazırlanan karar tasarısı, Konsey onayını
beklemektedir.191
191
Proposal[s] for Council Decisions on a Community position on an amendment to Protocol 4
on the definition of the “originating products” and methods of administrative cooperation set out
in the Europe Agreement[s . . . ], 17.07.1998 COM(1998)389 final.
Ancak, şu an için Topluluk Türkiye’nin sisteme katılımını 1
Ocak 1999 itibariyle sadece sanayi ürünlerinde öngörmektedir.
Topluluk ile aramızdaki ilişkide, gümrük birliği kapsamında olmayan
tarım ürünleri alanında taviz görüşmeleri sonuçlanmış olup, panavrupa menşe kurallarına dayalı bir ticaret sistemi kurulmuş
bulunmaktadır.192 Ancak bu düzenlemenin önemli bir özelliği, tarım
ürünlerinde kümülasyon olanağının şimdilik bulunmayışıdır; tarım
ürünlerinde kümülasyon uygulamasının 1 Ocak 2000 tarihi itibariyle
başlaması öngörülmektedir.193
Benzer şekilde, 1 Ağustos 1996’dan beri yürürlükte bulunan ve
AKÇT ürünlerinin tercihli ticaretini düzenleyen anlaşmanın menşe
hükümleri de, kümülasyon çapraz olanağını içermemektedir. 1 Ocak
1999 tarihi, bu kapsamdaki ürünlerin tercihli ticaretinde kümülasyon
başlangıcı olarak öngörülse de, ilgili hükümlerin anlaşmaya eklenmesi
için gerekli prosedürün bu tarihe kadar tamamlanmış olması şartına
bağlıdır.
192
Decision No 1/98 of the EC-Turkey Association Council of 25 February 1998 on the trade
regime for agricultural products, O.J. No L86/1-38, 20 March 1998.
193
Aslında, Türkiye ve AT gümrük birliğinin hipotetik paternlere uyan bir gümrük birliği
olması durumunda, halihazırda iki farklı gümrük bölgesi üzerinde işleyen birlikte, tek bir
bölge sözkonusu olacaktır. Türkiye’nin, Topluluk ile tek bir gümrük bölgesine sahip
olmasının sonuçlarına hazırlıklı olup olmadığı bir yana, böyle bir yapı “Türkiye menşeli”
veya “Topluluk menşeli” ürün ayrımını kendiliğinden ortadan kaldıracak, “Topluluk ve
Türkiye gümrük bölgesi menşeli ürün” kavramı hayata geçecektir. Böyle bir durumda ise,
Türkiye’nin Pan Avrupa sistemine dahil olup olmaması gibi bir sorun yaşanmayacaktır.
Türkiye’nin sisteme dahil olmaması, örneğin AT’ye ihraç edilen
bir yarı mamul ya da hammaddenin, EFTA veya MDAÜ’ye
tamamlanmış ürün bünyesinde yeniden ihraç edilirken üçüncü ülke
menşeli
olarak
muamele
görmesine,
yani
tercihli
tarifeden
yararlanamamasına yol açacak ve Avrupa pazarında, kümüle
edilemeyen Türkiye menşeli girdiler, AT/EFTA/MDAÜ menşeli
girdilere göre dezavantajlı konuma itilmiş olacaktı. Aynı şekilde,
Türkiye’de önemli ölçüde AT menşeli girdi ya da hammaddelere
bağımlı
endüstrilerin
ürünlerinin,
Türkiye’de
menşe
statüsü
kazanmadan EFTA ya da MDAÜ’ye tercihli rejimle girme imkanı
olmayacaktı. Bu ürünler, AT menşeli sayıldıklarında ise -AT ile
sözkonusu ülkeler arasında aynı menşe kuralları geçerli olsa dahitercihsiz muamele göreceklerdi.
Bu durumun bir sonucu da, Türk üreticilerinin, işlerini tüm
Avrupa’yı kapsayacak şekilde planlamalarına olanak verecek ölçek
ekonomilerine ulaşmalarının engellenmesi ve üretim aşamasında
kullanılacak kaynak seçeneklerinin daraltılması olacaktı.
Önümüzdeki yıllarda Avrupa kıtasının ticaretini etkileyecek,
belki
de
kompozisyonunu
değiştirecek
Pan
Avrupa
menşe
kümülasyonu sistemi, mal hareketlerini tercihli uygulamalar yönünde
saptıracaktır. Bu sapmalar, kümülasyon bölgesindeki ticareti ve
yatırımı artırıcı/teşvik edici yönde olacaktır. Çevre ülkeler ise çok
cazip fiyatlar sunamadıkları takdirde, tercihli muamele uygulanan
Avrupa ülkelerine almaşık olamayacaklardır. Aynı şekilde, girdisi,
hammaddesi ya da yarı mamulü kümüle edilemeyen ülkeler, sistem
içindeki ülkelere kıyasla önemli rekabet gücü kaybına uğrayacaktır.
Dış
ticaret
ekonomilerin
pazarı
hedefleri
sistem
dışından
açısından
Avrupa’ya
pazarda
söz
odaklanmış
sahibi
olmaları
güçleşecektir.
Bu
panoramada
Türkiye’nin
sistem
içinde
olmamasının
sonuçlarına yukarıda değinilmişti. Böyle bir durumun, ekonomisini dış
ticaret eksenine oturtmuş ve ticaretinin yarısı söz konusu coğrafi
bölgeye yönelmiş bir ülke açısından doğuracağı sonuçlardan en
önemlisinin pazar kaybı olacağı açıktır.
Bu arada, Pan Avrupa Sistemi’ne dahil ülkeler arasındaki ilişki
serbest ticaret alanı şeklinde iken, sisteme sonradan dahil edilecek olan
Türkiye’nin diğer ülkeler ile serbest ticaret alanı ilişkisi, AT ile ise
sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük birliği, AKÇT ve tarım
ürünlerinde serbest ticaret alanı ilişkisi içinde olması sistemin
uygulanmasında
-özellikle
belgelendirmelerde-
sorunlara
neden
olabilecektir.
6. Türkiye ve Menşe Kuralları Anlaşması
Türkiye, 3.2.1995 tarihli ve 95/6525 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı
ile
DTÖ
Kurulu?
Anlaþmasi’na,
bu
arada
Ek-1A
kapsamındaki Menşe Kuralları Anlaşması’na 31.12.1994 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere taraftır.194 Dolayısı ile, Menşe Kuralları
Anlaşması’nda öngörülen UÇP’ye Türkiye de katılmaktadır.
UÇP kapsamındaki toplantılar, daha önce değinildiği gibi, hem
teknik hem de politik yönleri olan derinlikli tartışmalara sahne
olmaktadır. Burada öne sürülen savlar ve bu savların gücü, büyük
ölçüde ülkelerin menşe ve dış ticaretle ilgili kamu birimlerinin
birikimlerine, buralardaki uzmanlaşmalara ve en önemlisi bu
birimleri üretim teknolojileri bilgisi bakımından besleyen özel
sektörlerin desteğine bağlıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, her ne
kadar
eşit
oy
hakkına
sahip
olunsa
ve
karar
almada
uzlaşma(konsensüs) esası geçerli olsa da, ABD, AT, Kanada gibi
kurumsal
açıdan
görece
üstün
ülkelerin
programa
katılım
yoğunlukları ile, özellikle az gelişmiş ülkelerin katılımları eşit değildir.
194
R.G. No 22213, 25 Þubat 1995. (26.1.1995 tarih ve 4067 sayýlý kanun ile onaylanmýþtýr.)
Türkiye’nin UÇP’ye olabildiğince aktif katılımını sağlayabilmek
adına, Gümrük Müstesarlığı’nca 1996 yılından itibaren çeşitli
çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında özel sektörle, bu
sektörleri temsil eden kuruluslarla ve ilgili kamu kurumları ile
olabildiğince danışmalarda bulunulmuş, menşe kavramının ve UÇP
kapsamındaki
müzakereler
sonucunda
benimsenecek
menşe
kurallarının ne ifade edeceği bu kesimlere anlatılmaya çalışılmıştır.
Gerek Türk gümrük örgütü için, gerekse Türk özel sektörü için
ilginç bir deneyim oluşturan bu çalışmalardan yapılabilecek en önemli
tespit, özellikle özel sektörün menşe konularına oldukça uzak olduğu,
bu alanda dünyadaki uygulamalar konusunda da çok fazla bilgi
birikimi olmadığıdır. Aslnda bu durum, zaten dışa açık büyüme tezleri
ile 1980’lerden sonra yakınlaşan ve dış ticaret girişimlerini bu yönde
teşvik eden Türkiye’nin özel sektörünün bir “kusur”u degildir. Zira
zaman içinde, özel sektörün menşe konuları ile yakınlasmasını
gerektiren veya bu konudaki bilgiyi ödüllendiren herhangi bir
uygulama/politika/yönlendirme
olmamıştır.
Menşe
konusundaki
mevzuata daha önce değinilmişti. Bu mevzuat kaynaklı menşe
uygulamalarına, çok dar bir çerçevede basvurulması ve dış ticarete
konu bir ürünün menşeini bilmenin ifade ettiği seye atfedilen küçük
önemin de bu “ilgisizlik”te rol oynadığına inanılmaktadır.
Türkiye’nin UÇP’ye katılımı da bu altyapının izin verdiği ölçüde
olabilmektedir. Türkiye adına kimyasallar (AS: 28-40. fasillar), tekstil
ürünleri (AS: 50-63. fasillar), makina ve elektronik ürünleri (AS: 8485.fasillar)
ve otomotiv ürünleri (AS: 87. fasıl) için menşe kuralı
önerileri getirilmiştir. Tarım ürünleri konusundaki çalışmalar ise
sürmektedir.
Son olarak, AT yetkililerinin, gümrük birliği dolayısı ile
Türkiye’nin UÇP kapsamındaki AT önerilerine paralel menşe
kurallarını savunması gerektiği savına değinilecektir. Bu sav, teorik
olarak uygun gibi görünse de, Türkiye’nin tercihsiz menşe kuralları
konusunda birçok sektör açısından AT ile aynı menşe kurallarını
savunması gereği, 1/95 sayılı OKK ile son aşaması tesis edilen bir
gümrük birliğine dayandırılamayacağı düşünülmektedir. Bir gümrük
birliği, üçüncü ülkelere karşı uygulanan tüm menşe kurallarının aynı
olmasını gerektirir. Dolayısı ile ideal durum, gümrük birliği ilişkisi
içinde olan tarafların DTÖ gibi düzlemlerde tek oy hakkına sahip
olmasıdır. Ancak, gerek sektörel yapıları gerekse karar alma
mekanizmaları farklı olan Türkiye ve AT’nin aynı menşe kuralı
önerilerini savunmaları düşünülemez. Zira, Topluluk, tercihsiz menşe
kuralı önerilerini tartışırken ve bu hususta karar alırken, bu
mekanizma
içinde
Türkiye
bulunmamaktadır.
Diğer
taraftan
uyumlaştırılmış tercihsiz menşe kuralları her iki tarafça da
uygulanacaktır.
7. Türkiye’de Menşe Uygulamalarının Geleceği
Önceki başlıklar altında değinilen noktalar ışığında, Türkiye’nin
menşe uygulamaları açısından, gümrük birliğine kadar olan dönem ve
gümrük birliği sonrası dönem için bir ayırıma gidilmesi yanlış
olmayacaktır. Gerçekten, gümrük birliğinin başladığı 1996 yılına
kadar Türkiye’de menşe uygulamaları, yukarıda bahsedilen nedenlerle
çok fazla göz önünde olmamış, bu uygulamaların geliştirilmesi ve
işlevselliğinin artırılması için de özel bir lüzum ve çaba ortaya
çıkmamıştır.
Gümrük birliğini hayata geçiren 1/95 sayılı OKK gereği, -ki bu
gereklilik
teorik
olarak
da
zorunludur-
Türkiye,
dış
ticaret
politikalarının ötesinde, AT’nin tüm gümrük uygulamalarını üstlenme
yükümlülüğü altındadır. Bu açıdan bakıldığında, AT gümrük
uygulamalarında menşe konusu ne kadar ağırlıklı ise, Türkiye’de de
aynı ağırlıklı yerini almalıdır.
İkinci olarak, aynı OKK gereğince Türkiye’nin üstlenmesi
gereken tercihli düzenlemeler, menşe konusunu bugüne dek hiç
olmadığı kadar gündeme taşımıştır. Her ne kadar geçmişte menşeye
dayalı tavizli uygulamalar195 konusunda belirli bir tecrübe edinilmiş
olsa da, yeni imzalanan ve yürürlüğe giren STA’larla birlikte Türk dış
ticareti ve gümrük işlemleri, menşe kavramının yeniden ele alınmasını
ve belki de potansiyel işlevleri açısından yeniden tanımlanmasını
gerektirmektedir.
Bu STA’larla, karşılıklı ticaret hacminin önemli ölçüde
yükseltilmesi,
MDAÜ’den
hammadde
tedarik
eden
Türk
sanayicilerinin üretim maliyetlerinin azaltılması, Türk sanayicilerin
MDAÜ pazarında yine MDAÜ ve AT’deki rakipleriyle eşit rekabet
195
Bu uygulamalar, genel olarak bakıldığında, tavizlerin “menşe”ye değil, “menşe
şahadetnamesi”ne dayandyryldy?ýný akla getirmektedir.
şansı yaratılması, Doğu ve Batı Avrupa’da ortak ticaret ve yatırım
olanaklarının sağlanması amaçlanmaktadır. Tüm bu amaçlara,
Türkiye’nin
Avrupa
genelinde
oluşturulmuş
bulunan
menşe
kümülasyonu içerisinde yer alması, bu çerçevede Türkiye men?eli
ürünlerin, menşe engeli olmaksızın AT/EFTA/MDAÜ’deki üretim
imkanlarından yararlanması ve bu pazarda işlenen nihai ürünlerin söz
konusu ülkelere tercihli ticaret rejimi çerçevesinde ihraç edilebilmesi
ile ulaşılabilecektir.
Genelde menşe kümülasyonu, özelde ise Pan-Avrupa menşe
kümülasyonu konusunda önceki bölümlerdeki açıklamalar da dikkate
alındığında,
bir
STA’dan
beklenen
verimin
tam
olarak
alınabilmesinin, ilaveten çok taraflı bir STA etkisi yaratacak olan panAvrupa kümülasyon mekanizmasının sağlıklı işleyebilmesinin, büyük
ölçüde menşe tespit, belgelendirme ve kontrollerine bağlı olduğunu
görmek güç değildir.
Pan-Avrupa kümülasyon sisteminin etkinliği ve başarısı, sisteme
dahil
ülkelerin
menşe
tespit
uygulamaları
ve
kontrollerinde
gösterdikleri başarı ile doğru orantılıdır. Sistemin getirdiği mevzuat
yükü, birçok açıdan Türkiye için yenidir. Hatta, Türkiye gümrük
birliği dalgasından sonra, dış ticaretini en az onun kadar etkileyecek
bu yeni sistemin gerektirdiği menşe uygulamalarına bir ölçüde -deyim
yerindeyse- “hazırlıksız yakalanmıştır”.
Bunun birçok göstergesi vardır. Öncelikle, yeni imzalanan
STA’lardan kaynaklanmamakla beraber, AT’ye yönelik ton balığı
konservesi, meyve suları, havyar, domates salçası gibi bazı tarım
ürünleri ihracatında uç veren ve her an yeni kalemlerin eklenmesi
ihtimali de bulunan bir sorunlar dizisi, menşeye dayalı tercihli
ticaretin hassasiyetini sergilemiş olması bakımından son derce
önemlidir. Bu deneyimlerin gösterdiği üzere, sadece ithalatta değil
ihracatta da menşe takibi ve kontrolünün başarısı, karşı taraf
ülkelerin olası karşı önlemlerini de önleyecektir.
Aynı şekilde, gerekli kuralı sağladığı onanmadan düzenlenmiş
olası menşe ispat belgelerinin tespit edilebilmesi ve gerektiğinde
yeniden menşe tespitine gidilmesi gerekmektedir. Üçüncü ülke
girdilerinin tercihli ticaretin ayrıcalıklarından yararlanmasını, sisteme
dahil tüm ülkeler adına önlemek için bu kaçınılmazdır. Bu nedenle,
gerek gümrük görevlilerinin gerekse mağdur olmalarını engellemek
açısından
ticaret
çevrelerinin
bilgi
ve
deneyim
eksikliği
olabileceğinden, bu hususta yeterince eğitililmiş olmaları önemlidir.
Bir menşe ispat belgesinin sahte olup olmadığının veya mührünün
geçerli olup olmadığının tespiti, diğer evrakta sahtecilik olaylarından
çok farklı değildir ve güç değildir. Bunun yanısıra, örneğin, A
ülkesinden gelen, ithalat hacmi önemli olan veya belirli bir dönem
itibariyle dikkat çekici bir artış gösteren “x” eşyasının üretim sürecini
takibe alıp, girdi-çıktı ilişkileri hakkında bilgi toplamak ve muhtemel
bir “menşe sahteciliği - origin fraud” ni tespit etmek, gelişmiş bir risk
analizi sistemini, bu sistemin bir parçası olarak da, şüpheli ülkeleri,
şüpheli eşya ve nihayet şüpheli ihracatçı ve ithalatçı verilerinin
yönetilmesini zorunlu kılar. Bunun dışında, bu veri tabanının DGÖ ve
diğer gümrük idarelerinin tespitleri ile de beslenmesi gerekir. Böyle
bir uygulama ise, çoğu zaman eşya üzerindeki salt fiziki incelemelerle
mümkün değildir.
Pan- Avrupa sisteminin, gelişmiş bir kümülasyon türü olarak
kabul edilen çapraz kümülasyona dayanması da, “yeni” menşe
mevzuatının yeniliklerinden biridir. Çapraz kümülasyon, çoğu zaman
bir menşe ispat belgesinin, bir başka menşe ispat belgesini temel alarak
düzenlenmesini
gerektirecektir.
Örneğin,
Çek
çeliğinden
Macaristan’da imal edilmiş profilin Türkiye’ye ihracı sırasında Macar
gümrüklerince düzenlenecek menşe ispat belgesi, -ürüne özgü menşe
kuralı da dikkate alınmak kaydıyla- Çek gümrüklerinin hammadde
çelik için düzenlemiş olduğu menşe ispat belgesine dayanacaktır.
Dolayısıyla bir ürünün tercihli ticareti, bir kaç gümrük idaresinin
ardışık tespitlerine tabidir. Aynı şekilde, tercihsiz ticarette mümkün
olmayan, ama kümülasyon kuralları gereği karşılaşılabilecek, bir
gümrük idaresinin başka bir kümülasyon ülkesi menşeini gösteren
menşe ispat balgesi düzenleyebilmesi olasılığı, bu uygulamalarda ek bir
dikkati zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla, ciddi aksaklıkları olduğu
bilinen, yeni STA’lardan yararlanabilmek için gerekli menşe ispat
belgesi “EUR.1 Dolaşım Sertifikaları” nın Türkiye Odalar Birliği’nce
verilmesi, fiili ihracat sırasında da gümrükçe vize edilmesi yöntemi
gözden geçirilmelidir.
Diğer taraftan, yeni STA’lar ile ilgili olarak hazırlanan ithalat
rejimi ek kararlarının uygulanması da yeni bir soruna gebe gibi
görünmektedir. İthalat rejimi ek kararları “ ... [ülkesi] menşeli ve
çıkışlı ürünlere uygulanır.” hükmünü içermektedir.196 Kümülasyon
kuralları gereği, bir ürünün B ülkesi çıkışlı olup, burada geçirdiği
işlem ve işçiliklerin menşe kazandırmaya yeterli olmaması dolayısı ile,
işlem ve işçilikler öncesi ithal edildiği A ülkesi menşeli olması ve bu
doğrultuda menşe beyan edilmesi halinde hangi ithalat rejimi
uygulanacaktır? Benzer şekilde, ithalatçılar tarife kontenjanlarından
yararlandırılırken hangi ülke ile ilgili kontenjan esas alınacaktır?
Örneğin, B ülkesi çıkışlı, ancak menşe kuralı gereği A ülkesi menşeli,
her iki ülke için de tarife kontenjanına tabi bir ürünün ithalinde, her
iki ülke için de “ ... menşeli ve çıkışlı olma” koşulu sağlanmayacaktır.
Bu durumda, ürün ne çıkış ülkesi ne de menşe ülkesi kontenjanından
yararlanabilir.
Pan-Avrupa sisteminin “yeni”liklerinin dışında, tercihsiz ticaret
açısından da bir takım önlemlerin alınması, üçüncü ülkelere karşı
uygulanan kota, gözetim, koruma ve antidamping önlemlerinin
etkinliği için gerekli görülmektedir.
1/95 sayılı OKK çerçevesinde, ortak ticaret politikasına uyum
kapsamında, belirli ülke menşeli ürünler ile belirli tekstil ürünleri için
bazı miktar kısıtlamaları veya gözetim önlemleri uygulanmaya
başlamıştır.197 Bu mevzuattan önce, gümrük birliğine hazırlık
196
Örneğin Bkz. İthalat rejimi Kararına Ek Karar (BKK No 98/11258), R.G. No 23381,
23.6.1998, Madde 1: “... II sayılı listenin 25-97. fasılları kapsamında bulunan meddelerin
Macaristan menşeli ve çıkışlı olanların[a] [...] gümrük vergisi sıfır olarak uygulanır.” (vurgu
K.T.); Romanya Menşeli ve çıkışlı Bazı Tarım Ürünleri İthalatında Tarife Kontenjanı
Uygulanmasına İlişkin Tebliğ, R.G. No 23287, 15.3.1998.
197
“İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemleri ile Kota İdaresi ve Tarife Kontenjanı Hakkında
Karar” (BKK No 95/6814, 30.04.1995); “Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve
Korunma Önlemleri Hakkında Karar” (BKK No 95/6815, 30.04.1995); “İkili Anlaşmalar,
safhasında da gözetim ve korunma önlemlerine ilişkin bir mevzuat
hazırlanmış olmakla birlikte, söz konusu mevzuata göre herhangi bir
uygulama yapılmamıştır.198
Buna göre, Türkiye’ye ithal olunduktan sonra AT’ye ihraç
edilecek çesitli
ülkeler menşeli ürünlerin ithalatında 01.01.1996
tarihinden itibaren miktar kısıtlaması uygulanmaya baslanmıştır.
Türkiye’de ithalatta haksız rekabetin önlenmesine ilişkin olarak
oluşturulan yasal düzenlemeler ise, 01.07.1989 tarihli ve 3577 sayılı
İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun ve bu kanuna
istinaden çıkarılan 89/14506 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin
Önlenmesi Hakkında Karar ile ilgili yönetmeliktir. 3577 sayılı kanun,
ithalatta haksız rekabet hallerinden dampinge ve/veya sübvansiyona
konu olan ithalatın sebep olacağı haksız rekabete karşı bir üretim
dalının korunması ve/veya piyasanın bozulmasının önlenmesi amacıyla
yapılacak işlemleri kapsamaktadır.
Bu tür ticaret önlemlerinin başarısı ve tesirinin, bu politikaların
etkisinden kaçınmak için başvurulabilecek menşe sahtecilikleri veya
kanuna karşı hileler (circumvention) ile zayıflamaması için menşe
Protokoller veya Diğer Düzenlemeler Kapsamı Dışında, Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri
İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkinda Karar” (BKK No 95/6816, 30.04.1995);
“Belirli Ülkeler Menşeli Mallarin İthalatinda Gözetim ve Korunma Önlemleri Hakkında Karar”
(BKK No 95/7348, 06.10.1995), R.G. No 22300, 01.06.1995;
198
Hüseyin Öztürk, “Korunma Önlemleri İle Diğer Ticaret Politikası Araçlarının Birlikte
İrdelenmesi”, Dış Ticaret Dergisi, Nisan 1998, (http://www.foreigntrade.gov.tr/TICARET/
DTDERGI/nisan98/ korunma.htm).
takibi son derece önemlidir. Bu bakımdan, “Esas amacının, Türkiye
tarafından belirli ülkelerin eşyasına uygulanan hükümleri aşmak olduğu
tespit edilen veya yapılan araştırma sonucunda hakkında bu yönde
kanaat oluşturan bir --işçilik ve işlemle üretilmiş eşyanın, . . . o ülke
menşeli
sayılma[yacağına]”
hükmeden
1615
sayılı
Gümrük
Kanunu’nun 67. maddesinin dördüncü fıkrasının işlevsellik kazanması
da buna bağlıdır. Önceki bölümlerde değinildiği gibi, dünyadaki
örnekler, bu tür ticaret önlemlerinin hatırı sayılır bir kısmının menşe
tespitine dayandığını göstermiştir.199
199
Uzun vadede Türkiye AT ticaret politikasına tam uyum sağladığında, AT’nin örneğin Japon
veya Kore menşeli otomobillere karşı aldığı bir tarife dışı önlem, Türkiye’de Japon ve Kore
menşeli parçalardan üretilen otomobillerin menşeinin sorgulanmasını gerektirebilir.???
SONUÇ
Farklı ülkelerden gelen ürünlerin uygulamada farklı muameleye
tabi olması, menşe kurallarına ihtiyacın doğmasına neden olmuştur.
Ülkeler arasında ticari ilişkilerin artmasının ve dünya ekonomisinin
küresel bir zemine oturmasının bir sonucu olarak, menşe kurallarının
önemi hızla artmaktadır. Ticarete konu malların tabi olduğu
uygulamalar
çeşitlendikçe,
ürünlerin
menşeinin
belirlenmesi,
farklılaşmış menşe kuralı uygulamalarının varlığı yüzünden gittikçe
daha karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir iş haline gelmiştir.
Bu konudaki temel yanılgı, menşe kurallarının oluşturulmasının
ve uygulanmasının teknik, nesnel bir sürecin sonucu olduğu inancıdır.
Bu duruma yol açan önemli bir etmen, menşe kurallarının kısıtlayıcı
amaçlarla kullanılabildiğinin farkedilmesini güçleştiren kompleks ve
teknik doğalarının, yeterince saydam hale gelmelerine engel olmasıdır.
Dünyada hemen hemen hiç bir ürünün üretim sürecinin
başından sonuna dek tek bir ülkede üretilmemesi ve imalat
teknolojilerindeki ilerlemeler, sermaye yatırımlarının da artmasını
gerektiren geniş uzmanlık alanlarının oluşmasına yol açmıştır. Bu ise,
çoklukla nihai ürün üzerinde ismi belirtilen imalatçıdan bağımsız
olarak çalışan komponent üreticilerinin sayısının hızla artmasına
neden olmuştur. Bugün dünyadaki üretim modellerinin çoğunda,
komponentleri tedarik eden taşeron imalatçılar, nihai ürün imalatçısı
ya da ihracatçısı ile aynı gümrük alanında yerleşik olmak zorunda
değildir ve fakat işgücü gibi önemli üretim faktörlerinin ekonomik
olarak temin edilebildiği ülkelerde faaliyet gösterirler. Bu durum,
menşe
düzenlemelerini
tasarlarken
üretim
faktörlerinin
göreli
ağırlıkları sorununu ortaya çıkarmaktadır. İmalat yöntemlerinin
oldukça çeşitlenmiş olması nedeniyle kuralların temelinde yer alacak
ölçütlere ulaşmak gittikçe zorlaştığından, menşe tespit ihtiyacını
karşılamak daha hassas hale gelmiştir.
Bu sorunlar, menşeye atıf yapılması gereken durumların
çeşitliliği ile daha da karmaşıklaşmış ve kötüye kullanılmaları için bir
potansiyel yaratmıştır.
Çokuluslu ticari oluşumlar ve dünyanın farklı yerlerinde üretilmiş
parçaların kullanıldığı çok aşamalı üretim süreçlerinde mal üretiminin
artması, menşe kurallarını korumacılığın etkin bir aracı olarak kullanma
fırsatı yaratmıştır. Malların dünyanın pek çok yerinden gelen girdilerle
üretildiği "küresel bir fabrika" da, tek ve mutlak bir menşe tespitinden söz
edilemez. Bu nedenle, bir malın menşei, başvurulan menşe kurallarının
formülasyonuna ve uygulanmasına bağlıdır. Böyle bir “evren”de, menşe
kuralları en azından iki şekilde etkin bir korunma aracı işlevi yüklenebilir:
İlki, tercihli menşe kurallarının tamamen kısıtlayıcı bir anlayışla
uygulanması, son işlemini tercih tanınan ülke veya ticaret bölgesinde
görmüş bir ürünün, bu ülke menşeini kazanmadığı sonucunu
doğurarak, tercihli muamele talebinin reddini sağlayabilir.
İkincisi, tercihsiz menşe kuralları öyle bir anlayışla uygulanabilir
ki, ürünler üçüncü bir ülkede esaslı dönüşüme uğrasalar dahi, kurallar
koruma tedbiri uygulanan bir ülke menşeli oldukları sonucunu
doğurarak, bu ülke bazında konulan kısıtlayıcı önlemlere tabi
tutulabilirler, aksi durumda da bu tedbirlerden muaf tutulabilirler.
AT’nin, menşe kurallarını ticari politika amacı güderek
kullandığı gibi bir pozisyonda olmadığı düşünülebilir. Ancak
unutulmamalıdır ki, fermuarlar, tekstil ürünleri, entegre devreler ve
fotokopi makinaları gibi bazı ürünlerle ilgili özgün menşe kuralları
nedensiz doğmamıştır. Bu örneklerde, diğer ticaret politikası araçları
ile bağlantılı olarak birer menşe kuralına gerek duyulmuştur. Bütün
taraflar açısından “nötr-tarafsız” bir menşe kuralı geliştirmek
imkansızdır. Ancak, belirli bazı ürüne özgü menşe kurallarının,
Topluluk dışı üreticilere “Avrupa girdisi satın aldırma” politikalarını
sırtladığı yadsınamaz. Dolayısıyla, burada menşe kurallarının bir
ikame etkisi yarattığı da ortaya çıkmaktadır.
Tercihli menşe kurallarının ticareti ve yatırımı saptırıcı etkisi,
(1) kuralı sağlamanın güçlüğüne, (2) pazarın büyüklüğüne, (3) gerekli
teknik kabiliyetin derecesine, (4) işgücünün eğitim düzeyine, ve (5)
tercihli anlaşmaya uygun olmamanın “ceza”sına bağlıdır. Eğer tercihli
menşe kuralını yerine getirmemenin maliyeti hatırı sayılır bir tarife
tercihinin ya da geniş bir pazara ulaşım imkanının kaybı gibi önemli
bir maliyet ise, çokuluslu ticari oluşumlar, üretim ve montaj için
kaynak temini konusunda büyük ölçüde tercihli alana yoğunlaşacaktır.
Eğer tercihin getirisi, küçük bir pazar için küçük bir vergi tavizinin
söz konusu olması gibi, önemli bir değere tekabül etmiyorsa bunun
tersi geçerli olacaktır. Diğer bir ifadeyle, tanınan tercih, bundan
yararlanmaya değecek nitelikte değilse veya ürünün bir çok ülkeye
ihracı söz konusu ise, firma davranışı olasılıkla tercihli anlaşmayı
dikkate almamak ve karmaşık menşe mevzuatı ile meşgul olmamak
yönünde olacaktır.
Bununla beraber, tamamiyle kısıtlayıcı tercihli menşe kuralları,
geleneksel
ticari
engelleme
yöntemlerinin
aksine,
nihai
ürün
üreticilerini korumak üzere tasarlanmazlar. Daha çok, ara mal üretimi
ve montajı konusunda yatırım miktarını artırmak ve mevcut ara mal
üreticilerinin
pozisyonlarını
korumak
geliştirmek
üzere
biçim
verilirler. Ara mal üreticileri üzerindeki bu koruma, nihai ürün
üreticilerinin ara mal tedarikini bu üreticilerden yapmalarını
özendirerek bir ticaret sapması yaratır.
Öte yandan, kurala uygunluk gereklilikleri idari ve teknik
açıdan tarife dışı bir engel yaratacak güçlükler taşıdığında, menşe
kuralları, yerli nihai ürün üreticilerinin korunması gibi geleneksel
ticaret önlemlerinin işlevlerini de yerine getirirler. Teknik güçlükler ve
menşe kanıtlamanın yüksek maliyeti nedeniyle hiç bir firma tercihten
yararlanmayı
göze
almayacağından,
kurallar
tanınan
tercihi
hükümsüz kılacaktır.
Eğer bir tercihli alan üyesinin pazarı, diğer üyelerin pazarlarına
göre çok daha büyükse, bu kez firmalar, menşe mevzuatından kaçmak
için fabrikalarını bu ülkede kurma eğilimine gireceklerdir (yatırım
saptırıcı etki); çünkü nihai ürünün büyük bir oranı olasılıkla bu
pazara
yönelmektedir.
Menşe kuralları
sadece
ithal
ürünlere
uygulandığından, eğer ürün yerel olarak üretilir ve satılırsa, menşe
tespiti de gerekmez. Ancak, doğal olarak, bu ürünün ithal parça ve
girdileri, ilgili tarife ve kota mevzuatı yanında, ilgili menşe kuralını da
karşılamak zorundadır.
Ülkeler
dünyanın
kilit
bölgelerinde
serbest
ticaret
müzakerelerini sürdürürken, yeni korumacılığın da etkileriyle, malları
bloklar arasındaki serbest dolaşımından alıkoyan ve ticaretin libere
edilmesi vizyonunu bozan bir dizi bölgesel ticaret engelini de tesis
edebilmektedirler. Bu arada, menşe kurallarına da bazı görevler
biçilmiş, yabancı yatırımcıları bölge içinde üretim araçlarına yatırım
yapmaya teşvik etmenin ya da bölgeyle hiç ticaret yapmamalarını
sağlamanın yollarından biri olmuştur.
AT, menşe kurallarını AT girdi ve kaynaklarının kullanımını ve
bölge içindeki üretim işlemlerini güçlendirici birer ticaret politikası
olarak
kullanılmasının
öncülüğünü
yapmıştır.
NAFTA
da,
Meksika’nın katılmasından önce, kendi menşe kuralları ile, Japonya
veya başka ülkelerin ABD pazarına girebilmek için Meksika’yı bir
ihracat platformuna dönüştürmelerine engel olmaya çalışmıştır.
Politika oluşturma düzeyinde kuralların sertliğindeki yöntemsel
ayrımcılık ve farklılaştırmalar, aslında menşe kurallarının gerçekten
ticareti saptırıcı etkileri olduğunun, idari otoritelerce örtülü olarak
kabulü anlamına da gelmektedir. Üstelik bazı tercihli menşe kuralları
gerçekte yerel kalkınmaya yardım etmek üzere geliştirilmektedir.
Örneğin AT’nin aynı mal için GPS ve Lomé Sözleşmesi kapsamındaki
farklı menşe kuralları sayesinde, AT'ye ihracat hedefleyen yabancı bir
yatırımcı, Bagladeş’te Zaire’dekinden daha çok yerel kaynak
kullanmak zorundadır; bu nedenle fabrika kuruluş yeri seçimi için
Zaire’yi Bangladeş’e tercih edebilir. O halde söz konusu menşe
kuralları, bazı ülkelerdeki yabancı sermayeyi değil de, diğer bazı
ülkelerdekini beslemek üzere şekillendirilmiş bir kayırıcılığı ifade
etmektedir.
Ticaret kısıtlamaları ve tercihleri, ürün maliyetini etkilediğinden
ve ürün veya girdilerin bir ülkeye girişini sınırlayabildiğinden,
firmalar nereden girdi tedarik edeceklerini belirlemeden önce, hedef
pazara göre nihai ürün menşeini önceden hesaplarlar. Ticaret tercihleri
ve kısıtlamaları, göreli ve mutlak üretim maliyetlerinin tahlilinde dikkate
alınması gereken birçok üretim faktöründen biridir
Özetle politika oluşturma düzeyinde, -bu çalışmada değinilendünyanın önemli ticaret ülkeleri, menşe kurallarını politika amaçları
doğrultusunda kullanmaktadırlar ve GATT-1994 Menşe Kuralları
Anlaşması’nın bu sorunu çözme olasılığı da düşüktür.
Politika uygulama düzeyinde ise, özellikle ABD ve AT’deki
müphem tercihsiz menşe kuralları, ticareti saptırıcı ve kısıtlayıcı
yorumlamalara yol açmaktadır. DGÖ bünyesindeki başarılı bir
uyumlaştırma, gelecekte bu olumsuzlukların meydana gelmesine engel
olabilecektir.
Konusu ne olursa olsun, uyumlaştırma zor bir iştir. Menşe
kurallarının uyumlaştırılması da, bu genel kuralın dışında değildir.
Ancak
UÇP,
Anlaşma'da
öngörüldüğü
gibi
üç
yıllık
sürede
sonuçlanamamış, çalışmaların tamamlanacağı süre olarak Kasım 1999
açıklanmıştır. Menşe kurallarının salt teknik olduğu düşünülen
doğalarının, aslında ne denli politik sonuçları olduğu tezini işlemeye
çalışan bu çalışmada öne sürülen argümanlar, DTÖ'nün bu
açıklamasıyla resmi desteğini de bulmuş olmaktadır. Çözüme
kavuşturulamamış ve siyasi bir organ niteliğindeki Menşe Kuralları
Komitesi’ne iletilmiş hususlar bunu daha da belirginleştirmektedir.
Menşe tespit kararları, yatırım ve kaynak kullanım stratejilerini,
uluslararası ticaret akışlarını daima etkileyecektir. Diğer taraftan, bu
tespitlerin uyumlu/tutarlı olması kadar, saydam, depolitize ve
öngörülebilir olmaları da önemlidir.
Tercihsiz menşe kuralları açısından, uluslararası alanda politika
oluşturulması ve uygulanmasına ilişkin olarak, kural merkezli bir
sistemin kurulması yolunda ilk adım, Menşe Kuralları Anlaşması ile
atılmıştır.
Herhangi bir sakıncası olmayan menşe kuralı yoktur. Ancak
bazı almaşıkların diğerlerine göre daha fazla sakıncası vardır. İyi bir
menşe
kuralının
standardı,
uzmanlar
ve
uygulayıcılar
(ithalatçı/ihracatçı) açısından uygunluk olmalıdır.
Belirlenen menşe kuralı ne olursa olsun, temel kaygı tutarlılık
olmalıdır. Tutarlılık, uygulayıcılara, belirli bir ülke menşeli olarak
gösterilmesi gereken ticarete konu bir ürünün, ithalat kotasına,
antidamping vergisine veya diğer ticaret önlemlerine tabi olup
olmadığını önceden görebilmelerini sağlar. Bu pratik sonuçların
ötesinde tutarlılık, menşe kuralı sisteminin, onun sonuçlarından
etkilenenler gözünde saygınlığını ve güvenilirliğini artırır. Olay
bazında belirli ilkelere bağlı olmadan verilen a la carte kararlar ise,
hem sistemin hem de hukuk kurallarının itibarını zedeleyebilir.
Kuralların yürütülmesinden sorumlu idareler, kuralları tarafsız ve
tutarlı bir şekilde uyguladıkları, benzer olaylara benzer şekilde
muamele ettikleri ve idari normların uygulanmasının sonuçlarına razı
oldukları ölçüde güvenilirlik artacaktır. Bunlar, uluslararası bir menşe
kuralı sistemi arayışlarında da dikkate almaya değer ölçülerdir.
Gelecekte,
GATT’ın
baskısıyla
tercihsiz
(EKÜ)
oranların daha da aşağıya çekilebilmesi, tercihli
anlaşmaların önemini azaltabilir. Çünkü, tercihli
muamelenin getirisi küçüldükçe, tercihli muamele
taleplerinde de buna göre düşüş beklenmelidir.
Tercihsiz oranlar, tercihli muamele için gerekli koşul
ve masraflara katlanmayı gereksiz kılacak düzeye
düştüğü
zaman,
STA
bloklarının
cazibesi
kaybolacaktır.
Türkiye’ye gelince, Dış Ticaret Müsteşarlığı kaynaklarına göre,
1980 yılında dünya ihracatından aldığı payı % 0,15’ten 1996 yılında
%0,42’ye çıkarmıştır. Türkiye yaklaşık 170 ülkeye ihracat yapmakla
birlikte toplam ihracatının % 50’sinin AT’ye (15 ülkeye) yönelik
olması ihracatta bölgesellik ve pazar bağımlılığının aşılamadığının bir
göstergesidir. Bu durumda yukarıda değinildiği üzere, tercihli ticaret
kapsamında büyük bir pazara bağımlılık, hammadde ve girdi
taleplerinin de bağımlılığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla gümrük
birliği kapsamı dışında bulunan tarım ve AKÇT ürünlerinin AT'ye
tercihli ihracatı, tercihli menşe kurallarının yerine getirilmesine
bağlıdır.Bu kurallara göre tercihli ihracat yapabilmek, kümülasyon
hükümleri gereğince AT ya da MDAÜ girdilerinin kullanılmasını
gerektirmektedir. Aynı şekilde Türkiye de, kümülasyon hükümlerini
uygulayarak tercihli muamele taleplerini kabul veya reddedecektir.
Ancak Türkiye, 1/95 yükümlülükleri çerçevesinde yürürlüğe
koyduğu STA’larla başlayan bu yeni döneme, pek de hazırlıklı
girmemektedir.
Gerek
uygulamalarındaki
kamu
yetersiz
kuruluşlarının
tecrübeleri
gerekse,
tercihli
bazı
menşe
korunma
önlemlerinin ilk kez uygulanıyor olması, bugün yaşanan bazı
sorunlarla gelecekteki olası menşe sorunlarını da haber vermektedir.
Deneyimler, Pan Avrupa Sistemi’ne taraf bazı Doğu Avrupa
ülkelerinin gümrük idarelerinin, gümrük uygulamaları ve özellikle
risk analizi konusunda dikkate değer bir başarı grafikleri olmadığını
göstermektedir. Bu nedenle, bu ülkeler menşeli eşya için tercihli
muamele taleplerinin çok iyi analiz edilerek, bu alandaki ürüne özgü
sayısız menşe kuralının sağlandığı kontrol edilmelidir. Bu açıdan da
bakıldığında, Türk gümrük idaresi diğer gümrük işlemlerindeki risk
analizi deneyimlerini, menşe alanında göstereceği performansa
da
yansıtması halinde, sistemin iyi çalışmasına hizmet eden bir yapı
olduğunu gösterebilecektir.
Ayrıca diğer ülkelerce konulmuş korunma önlemlerinden
kaçınmak, özel sektörün ve kamu kuruluşlarının işbirliğini gerektirir.
Bu nedenle, bu “yenilik”lere alışırken, menşe konusundaki bilgi ve
tecrübe eksikliklerinin, gerek üyesi bulunulan DGÖ, gerekse teknik
yardımlaşma çerçevesinde AT ile işbirliği yapılarak giderilmesi son
derece önemlidir.
KAYNAKÇA
Kitaplar ve Makaleler
-AKMAN M.Sait, DARTAN Muzaffer: “The Political Economy of
Regionalism in World Trade: Is it Compatible with Multilateralism?”, 5
Avrupa Araştırmaları Dergisi 1-2, Marmara Üniversitesi Avrupa
Topluluğu Enstitüsü (1997).
-ASAKURA Hironori.: “The Harmonized System and Rules of Origin”,
27 J.W.T 4 (Aug. 1993), 5-21.
-ATAKAN M., SÖZDİNLER V., TOKGÖZ K.: “Pan-Avrupa Menşe
Kümülasyonu ve Sisteme Türkiye'nin Katılımı”, Gümrük Dergisi 22,
(Eylül 1997), 29-35
-ATAKAN M., SÖZDİNLER V., TOKGÖZ K.: Sorularla Dış Ticarette
Menşe Kuralları, İKV Yayınları No. 149 (Şubat 1998).
-CRIGLER, Nellis, “Made In The USA ? Origin Rules Create Complex
Web For Traders”, Export Observer, UNZ&CO, November, 1996.
-DRÁBEK Zdenek ve diğerleri: Regionalism and the Global Economy: The
Case of Central and Eastern Europe, Jan Joost Teunissen (ed.), FONDAD
(1997)
-EGE Aylin: “Ekonomik Yönden Bölgeselleşme: Avrupa Birliği (AB),
NAFTA, APEC”, İKV 140 (Ocak-Nisan’98), 49-54.
-FALVEY R. and REED G. (Nothingam University), Rules of origin as
Commercial Policy Instruments, NBER Working Papers No 9720 (First
Draft September 1997).
-HARMON, Myles (Director of International Nomenclature, U.S. Customs
Service), Washington Trade Bar’daki konuşması, “WTO Negotiations on
Rules of Origin”, White&Case, Washington,(October 18, 1995).
-HOEKMAN Bernard: “Rules of Origin and Goods and Services:
Conseptual Issues and Economic Considerations”, 27 J.W.T 4, 81 (Aug.
1993).
-JACKSON John H. and VERMULST Edwin A. (eds.): Antidumping Law
and Practice: A Comparative Study, Ann Arbor: The University of
Michigan Press (1989).
-JU Jiandong and KRISHNA Kala: Maket Access and Welfare Effects of
Free Trade Areas Without Rules of Origin, NBER Working Papers No.
5480 (March 1996).
-KIRDAR, Ayhan: “Dış Ticarette Korumacılık, İthalatta Gözetim ve
Korunma Tedbirleri”, Araştırmalar, Gümrük Kontrolörleri Derneği Yayını
No.8 (Ocak 1997), 119-182.
-KRISHNA Kala, KRUEGER Anne: Implementation Free Trade Areas:
Rules of Origin and Hidden Protection, NBER Working Paper Series No.
4983 (Jan. 1995)
-LaNOSA III Joseph A.:An Evaluation of the Uses and Importance of
Rules of Origin, and the Effectiveness of the Uruguay Round’s Agreement
on Rules of Origin in Harmonizing and Regulation Them, Harvard Jean
Monnet Working Paper 1/96, Harvard Law School (1996).
-NELL Philippe G., Extension of the European Union/EFTA Regional
Trading Bloc to Central and Eastern Europe, World Competition - Law
and Economics Review, Kluwer Law International, 20-3 (March 1997)
-NSOULI S. M., BISAT A., KANAAN O.: "The European Union’s New
Mediterranean Strategy”, Finance & Development (September
1996),14-17.
-O’Hop Paul A. Jr.: “Hemispheric integration and the elimination of legal
obstacles under NAFTA-based system”, Harvard International Law
Journal (Winter 1995).
-ÖZTÜRK Hüseyin, “Korunma Önlemleri İle Diğer Ticaret Politikası
Araçlarının Birlikte İrdelenmesi”, Dış Ticaret Dergisi, (Nisan 1998)
-PALMETER David: The U.S. Rules of Origin Proposal to GATT:
Monotheism or Politheism?, 24 J.W.T.2 (April 1990).
-PALMETER David: “Rules of Origin and The Uruguay Round’s
Effectiveness in Harmunizing and Regulating Them”, 96 The American
Journal of International Law (1996), 625-640.
-SILVEIRA Mariana C.: Rules of Origin in International Trade Treaties,
Comparative study of NAFTA and MERCOSUR, and a general overview of
the European Union (LLM Thesis), National Law Center for InterAmerican Free Trade (1993)
-VERMULST E. A., “Rules of Origin as Commercial Policy Instruments –
Revisited”, J.W.T 26(2), 61-102 (1991)
-VERMULST E.A. and WAER Paul : “European Community Rules of
Origin as Commercial Policy Instruments?”, J.W.T., (1990), 55-99.
-VERMULST E. A., WAER P., Bourgeois J. (eds): Rules of Origin in
International Trade: A Comparative Study, The University of Michigan
Press (1994)
-ZAHRA Helga J.: Preferantial Rules of Origin as an EC Trade Policy
Instrument with Particular Referrence to Malta, (paper submitted), College
of Europe - Bruge (May 1996)
-ZAIMIS Nicholas: EC Rules of Origin, European Practice Library (1992)
Yayımlanmamış Kaynaklar
-BÜYÜKTAŞKIN Şener: Dünya Ticaret Sistemi ve Çok Taraflı Ticaret
Müzakereleri (Uruguay Round), A.Ü. SBF Ders Notları (1993).
-European Commission: “PAN-EUROPEAN CUMULATION: The Way
Forward for a Better Understanding & Application of Rules of Origin”
(Seminer) Tallinn (Estonya), 23-24 July 1998.
-The EC Report, WTO Aspects of EU Preferential Trade Agreements with
Third Countries, http://www.europa.eu.int/en/comm/dg01/public37.htm
-TÜRKDOĞAN, Dursun (Gümrük Müsteşarlığı): Avrupa Toplulukları’nda
ve Türkiye’de Menşe Kuralları, (Rapor), 34-35.
-White&Case: WTO Negotiations on Rules of Origin, (Rapor) Washington,
(October 18, 1995).
Resmi Belgeler
AT
-Avrupa Anlaşmaları, Protocol 4.
-Avrupa Topluluğu Komisyonu, Vergilendirme ve Gümrük Birliği
Genel Müdürlüğü, Gümrük Kodu Komitesi Menşe Bölümü Çalışma
Belgeleri
-Communications from the Commission to the Council (çeşitli)
-Council Regulation (EEC) 2913/92 of 12 October 1992 establishing the
Community Customs Code
-Commission Regulation (EEC) No 2454/93 of 2 July 1993 laying down
provisions for the implementation of Council Regulation No 2913/92
establishing the Community Customs Code.
-Council Regulation (EC) No 82/97 of 19 December 1996
-Decision No 1/95 EC-Turkey Association Council, O.J. 13.02.1996, L/35
-Decision No 4/72 EC-Turkey Association Council, O.J. 05.03.1973, L59
-Decision No 1/75 EC-Turkey Association Council, O.J. 04.06.1975, L142
-Decision No 2/78 EC-Turkey Association Council ,O.J. 1.11.1978, L309
-Decision No 1/98 EC-Turkey Association Council, O.J. 20.3.1998, L86
-Decision No 2/98 EC-Turkey Association Council, O.J. 20.3.1998, L86
-IV. Lomé Sözleşmesi, Protokol 1. O.J. No (1990) L84/8
Türkiye
-1615 sayılı Gümrük Kanunu, R.G. 01.08.1972 tarih, 14263
- 564 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, R.G. 26.07.1995 tarih, 22355
-1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun Uygulanmasına
Yönetmeliği, R.G. 03.02.1973 tarih, 14437
Dair
Gümrük
-1615 sayılı Gümrük Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Gümrük
Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Yönetmeliğe Bazı
Maddeler ile 64, 65 ve 66 Numaralı Eklerin İlave Edilmesine İlişkin
Yönetmelik, R.G. 29 Aralık 1995 tarih, 22508
-GATT 1994 Menşe Kuralları Anlaşması, R.G. 25.02.1995 tarih,
22213(Mükerrer)
-Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Tercihli Tarifeler Protokolü, R.G. 24.12.1992
tarih, 21999
-Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Tercihli Tarifeler Protokolü Belge düzenine
ilişkin Tebliğ, R.G. 22.07.1994 tarih, 21998
-Türkiye-EFTA Serbest Ticaret Anlaşması, R.G.18.04.1992 tarih, 212031
-Türkiye-EFTA Serbest Ticaret Anlaşması Menşe Protokolü
uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirleyen EUR.1 Dolaşım
Sertifikaları Yönetmeliği R.G.22.05.1992 tarih, 21235(Mükerrer)
-Türkiye ile AKÇT arasında AKÇT ürünlerine ilişkin Anlaşma,
R.G.01.08.1996 tarih ve 22714(Mükerrer)
-Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı
Anlaşması, R.G. 18.07.1997 tarih, 23053(Mükerrer)
- Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması,
R.G. 17.01.1998 tarih, 23233(Mükerrer)
-Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Cumhuriyeti Arasındaki Anlaşma,
R.G. 24.02. 1998 tarih, 23268(Mükerrer)
-Türkiye Cumhuriyeti ile Litvanya Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşması, R.G. 01.03.1998 tarih, 23273(Mükerrer)
-Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşması, R.G.06.03.1998 tarih, 23278(Mükerrer)
-Türkiye Cumhuriyeti ile Slovk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşması, R.G.06.03.1998 tarih, 23278(Mükerrer)
-Menşe İspat Belgeleri Yönetmeliği, R.G. 15 Şubat 1998 tarih, 23259
-Romanya Menşeli ve çıkışlı Bazı Tarım Ürünleri İthalatında Tarife
Kontenjanı Uygulanmasına İlişkin Tebliğ, R.G. No 23287, 15.3.1998.
-İthalatta Gözetim ve Korunma Önlemleri ile Kota İdaresi ve Tarife
Kontenjanı Hakkında Karar (BKK No 95/6814, 30.04.1995)
-Belirli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma Önlemleri
Hakkında Karar (BKK No 95/6815, 30.04.1995)
-İkili Anlaşmalar, Protokoller veya Diğer Düzenlemeler Kapsamı Dışında,
Belirli Ülkeler Menşeli Tekstil Ürünleri İthalatında Gözetim ve Korunma
Önlemleri Hakkında Karar (BKK No 95/6816, 30.04.1995)
-Belirli Ülkeler Menşeli Malların İthalatında Gözetim ve Korunma
Önlemleri Hakkında Karar (BKK No 95/7348, 06.10.1995)
Diğer
-Committee on Rules of Origin: Preperation of an Analysis Paper by the
Secretariat with Regard to the Major proposals of origin in the Textile and
Clothing Sector, WTO, G/RO/W/30, 7 may 1998.
-Communication from the United States, Rules of Origin, MTN-The
Uruguay Round, 27 September 1989
-Digest of Rules of Origin, UNCTAD/TAP/133/Rev.6 (1990).)
-Dünya Gümrük Örgütü Çalışma Belgeleri
-Dünya Ticaret Örgütü Çalışma Belgeleri
-International Convention on the Simplification and Harmonization of
Customs Procedures (Kyoto Convention), Annex D.1, Customs
Cooperation Council
-North American Free Trade Agreement Between The Government of
Canada, The Government of the United Mexican States and The
Government
of
the
United
States
of
America,
http://www.sice.oas.org/trade/nafta/naftatce.stm
-Report by the UNCTAD Secretariat, Consultation on Harmonization and
Improvement of Rules of Origin, TD/B/C.5/141, 1 (1992).
-U.S. Customs Service General Notice, Federal Rgister 26 June 1998.
-1990 UNCTAD Report on its Seventeenth Session, Report of the Special
Committee on Preferences, UNCTAD, TD/B/1263, (1990)
-World Trade Organization Press Releases
İnternet Kaynakları (Mart-Eylül 1998)
-APEC Home Page - http://www.apecsec.org.sg
-AUSTRALIAN CUSTOMS SERVICE - http://www.customs.gov.au
-BEACHNET - http://beachnet.org
-Deloitte&Touche - http://www.dttus.com
-DEPARTMENT OF TRADE AND INDUSTRY (DTI) - http://www.dti.
gov.uk
-DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI – http://www.foreigntrade.gov.tr
-EUR-LEX Home - EU Law - http://europa.eu.int/eur-lex
-EUROSTAT Home Page - http://www.europa.eu.int/en/comm/eurostat/
srvfr/home.htm
-HM CUSTOMS
c&ehome.htm
&
EXCISE
-
http://www.open.gov.uk/customs/
-INTERNATIONAL TRADE CENTER (UN-WTO) - http://www.intracen.
org/itc
-JAPAN CUSTOMS - http://www.mof.go.jp/~customs/conte.e.htm
-THE NAFTA HOME PAGE - http://www.ita.gov/nafta/nafta2.htm
-National Bureau of Economic Research (NBER) - http://www.nber.org
-NATIONAL LAW CENTER FOR INTER-AMERICAN FREE TRADE
http://www.natlaw.com (Ağustos 1998)
-ORIGIN - NAFTA Complience Software - http://www.nifcosynergy.com
-ORGANIZATION OF AMERICAN STATES
Information System - http://www.sice.oas.org
-
Foreign
Trade
-REVENUE CANADA - http://www.rc.gc.ca
-UNCTAD Home Page - http://www.unicc.org/unctad/en/enhome.htm
-U.S. CUSTOMS SERVICE - http://www.customs.ustreas.gov
-U.S. DEPARTMEMT OF COMMERCE
Administration - http:// ita.doc.gov
-
International
-U.S. DEPARTMENT OF COMMERCE - http://www.doc.gov
-WCO - http://www.wcoomg.org
-WTO - http://www.wto.org
Trade

Benzer belgeler

Pan-Avrupa Menşe Kümülasyon Sistemi

Pan-Avrupa Menşe Kümülasyon Sistemi Kyoto Sözleşmesi’nde3 menşe kuralı; “ulusal mevzuat veya uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş ilkelerden hareketle geliştirilmiş ve bir ülke tarafından eşyanın menşeini tespit etmek amacıyla kulla...

Detaylı