Mercanada

Transkript

Mercanada
edito
De¤erli hekimlerimiz ve eczac›lar›m›z
Mercanada dergisi her zaman oldu¤u gibi çok renkli ve son derece zengin içeri¤iyle
karfl›n›zda.
Yeni say›m›zda yaz aylar›yla birlikte herkesin meselesi haline gelen diyet ve beslenmeyi ele
al›yoruz. Uzman diyetisyen Fatofl Özcan bu konuda bilinmesi gerekenleri bir bir s›ral›yor bizim
için. Ard›ndan bir sualt› konumuz yer al›yor. ‹lk bilgisayar›n bulunufluna dair bu ilginç ve
tart›flmal› konunun ard›ndan Yeflilçam’›n büyük oyuncusu Hülya Koçyi¤it’in hiç bilmedi¤iniz bir
yüzüyle karfl› karfl›ya olacaks›n›z. Nostalji köflemizin ard›ndan ünlü romanc› ‹nci Aral’la ve genç
oyuncu Nurgül Yeflilçay’la yapt›¤›m›z söylefliler yer al›yor. Umar›z ki, yeni ç›kan albümler, yeni
ç›kan kitaplar, çizgi roman ve DVD sayfalar›m›z da ilginizi çekecek.
Unutmadan hat›rlatal›m, bize art›k mn.com.tr adresinden ulaflabilirsiniz.
Önümüzdeki aylarda yepyeni Mercanada’larda buluflmak üzere...
Sayg›lar›m›zla.
Kültür Sanat ve Medikal Haber Dergisi Y›l:2 Say›: 7
Mustafa Nevzat ‹laç Sanayi A.fi.’nin
t›p camias›na sundu¤u bir kültür hizmetidir.
Epsilon Yay›nc›l›k Hizmetleri
Tic. ve San. Ltd. fiti. ad›na
‹mtiyaz Sahibi
Grafik Uygulama
Film - Grafik
Hülya Bilgin Ç›¤
Ebru Grafik ve Matbaac›l›k A.fi.
Ömer Yenici
‹dari Müdür
Türbedar Sk. No:8 Ca¤alo¤lu/‹stanbul
Tel: 0212 520 85 21
Erol fiahnac›
Genel Yay›n Yönetmeni
Bask›
Gülenay Börekçi
Kelebek Matbaac›l›k
Yaz› ‹flleri Müdürü (sorumlu)
Meltem Erkmen Kapucuo¤lu
Editör
Esen Tezel
Sat›fl Koordinatörü
Abdül Vardar
Litros Yolu 4/1 A Blok Topkap›/‹stanbul
Tel: 612 48 35 pbx
Reklam
Adres
Arzu Tuna 0 212 251 21 17- 18-19
Osmanl› Sk. Osmanl› ‹fl Merkezi
[email protected]
No: 24/4-5 80090 Taksim/‹stanbul
Tel: 0212 244 82 82 pbx Faks: 252 47 29
Grafik Tasar›m
Web: www.epsilonyayinevi.com
Sevil Ürel
e-mail: [email protected]
1
içindekiler
4
8
4 . . . . . . . Uzman diyetisyen Fatofl Özcan anlat›yor
8 . . . . . . . Akvaryum: Tarihteki ilk bilgisayar denizden ç›kt›
12 . . . . . . . Balon: Balon pilotu olmak ister misiniz?
14 . . . . . . . Söylefli: Hülya Koçyi¤it’in bilmedi¤iniz yüzü
20 . . . . . . . Söylefli: ‹nci Aral’la son roman› Tafl ve Ten üzerine
26 . . . . . . . Nostalji: Geçmifl de¤il bugün gibi
30 . . . . . . . Söylefli: Nurgül Yeflilçay oyunculu¤u, edebiyat› ve anneli¤i anlatt›
36 . . . . . . . ‹çimizden biri: Eczac› Tülay Kaya’yla “Hayat Güzel”
37 . . . . . . . fiiir: Dr. Hüsamettin Olgun’dan “Yan›k yüreklerin gül kokusuna”
38 . . . . . . . Çizgi Roman: Kedinin fareyle oynad›¤› gibi...
42 . . . . . . . ‹catlar: Foto¤raf›n icad› ve aflamalar›
44 . . . . . . . Kitap
52 . . . . . . . DVD
53 . . . . . . . Ödüllü bulmaca
54 . . . . . . . Satranç
56 . . . . . . . Astroloj
14
34
18
2
38
röportaj
Beslenme ve ba¤›fl›kl›k sistemi
Uzman diyetisyen Fatofl Özcan yeterli ve dengeli beslenmenin nas›l olmas›
gerekti¤inden diyet yaparken dikkat edilecek hususlara, diyetlerin kifliye özel
olmas› gerekti¤inden toplumda beslenme bilincinin nas›l yerlefltirilebilece¤ine
kadar beslenme konusunda bilmek isteyebilece¤iniz her fleyi anlatt›.
1. YETERL‹ VE DENGEL‹ BESLENME
Vücudun büyümesi, ifllevlerinin devam›, sa¤l›¤›n korunmas›, iyi bir ruh hali,
hastal›klarla mücadele ve kaliteli bir
yaflam için sa¤l›kl›, yani yeterli ve dengeli beslenme flart. Bunun için her insan, ihtiyac› olan yeterli enerjiyi ve besin ö¤elerini günlük olarak almal›. Yetersiz beslenme sonucu yeterli enerji
al›nmazsa, dokularda kay›plar oluflur.
Besin ö¤eleri gereksinimden fazla veya orant›s›z al›n›rsa, dengesiz beslenmifl oluruz. Bunu sonucunda da obezite, osteoporoz, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, büyüme gerili¤i; eklem,
akci¤er ve kalp-damar hastal›klar›,
kanser, sindirim ve sinir sistemi hastal›klar› ortaya ç›kar.
Yeterli ve dengeli beslenme, besin
gruplar›ndan kar›fl›k (çeflitli) tüketilerek
sa¤lanabilir. Böyle bir beslenme ile ek
vitamin-mineral deste¤ine ihtiyaç kalmaz. Ba¤›fl›kl›k sistemimizi koruyan
antioksidantlar, vitamin, mineral, posa
gibi vücudumuz için ifllevsel olan pek
çok madde, kar›fl›k beslenme ile vücuda al›nabilir. Bu yararl› maddeler bir
arada al›n›rsa, etkisini daha iyi gösterir.
Özellikle yemek piflirirken do¤ru yiyecek haz›rlama, piflirme ve saklama
yöntemleri uygulan›rsa, bu yarar daha
da artar.
Besin gruplar› nelerdir?
• Süt grubu; süt, yo¤urt, ayran.
• Et grubu; tavuk, bal›k, hindi, kuru
baklagiller, k›rm›z› et, kabuklu kuru ye4
Fatofl Özcan
mifller, yumurta, peynir.
• Ekmek grubu; un ve undan yap›lm›fl
g›dalar, pirinç, patates, m›s›r, kuru
baklagiller.
• Sebze ve Meyve grubu.
Günlük al›nmas› gerekli besin ö¤eleri;
karbonhidratlar, proteinler, ya¤lar, vitaminler, mineraller, su.
Günlük kalori ihtiyac›n›n %50-60’› karbonhidrattan, %25-30’u ya¤dan, %1215’i proteinlerden karfl›lanmal›.
Yeterli ve dengeli besleniyorsak sa¤l›kl› kiloda ve formda olmam›z gerekir.
Formda olmak sadece ince görünmek
de¤il, bedensel, zihinsel ve ruhsal anlamda da iyi olmak demektir. Sa¤l›kl›
kiloda olup olmad›¤›m›z› anlamak için
en basit ve pratik yöntem, beden kitle
indeksi (BKI), bel/ kalça oran› veya bel
çevresi ölçümleridir.
BKI De¤eri
18,5 kg/m_'nin
alt›nda olanlar
Zay›f
18.5-24.9 kg/m_
aras›nda olanlar
Normal kilolu
25-29.9 kg/m_
aras›nda
Fazla kilolu
olanlar
30-39.9 kg/m_
aras›nda olanlar
Obez (fliflman)
40 kg/m_'nin
üzerinde olanlar
‹leri derecede
obez
Bel Çevresi Ölçüm De¤erleri
Erkek > 94-102 cm , Kad›n >80- 88 cm
ise sa¤l›¤›n›z risk alt›nda...
2. D‹YET YAPARKEN
D‹KKAT ED‹LECEKLER
Öncelikle sa¤l›kl› zay›flamak; e¤itim,
diyet, egzersiz ve davran›fl tedavisiyle
mümkün. Ekip (endokrinolog ve fizik
tedavi uzman›, diyetisyen ve psikiyatrist / psikolog) mutlaka iflbirli¤i içinde
çal›flmal›. Zay›flama baflvurular›nda
beslenme programlar› sadece bu konuda e¤itimli beslenme ve diyet uzmanlar›ndan al›nmal›.
Ço¤u afl›r› düflük kalorili ve yetersiz
beslenmeyi beraberinde getiren tek tip
veya flok ad› alt›nda uydurularak türetilen as›ls›z diyetler, yarardan çok zarar
getiriyor. Diyetin ard›ndan ani kilo al›m›, ard›ndan yine diyet derken insan›
ç›kmaza sokuyor.
Peki, baflta eklem, fleker ve kalp-damar hastal›klar› olmak üzere, birçok
sa¤l›k sorununu haz›rlayan fazla kilolardan ne flekilde kurtulmak gerekiyor?
• Kararl› olun, kendinize güvenin ve
davran›fl de¤iflikli¤i için zaman tan›y›n.
Özel zevklerinizi de göz ard› etmeyin.
Unutmay›n ki kilolar›n›z k›sa sürede
gelmedi, k›sa sürede de gidemez.
• Kilo vermenin sihirli ve k›sa bir yolu
yok. Tek ve sa¤l›kl› olan›, sa¤l›kl› beslenmeyi düzenli ve ritmik fiziksel aktivite ile desteklemek. Kalp h›z›, maksimum kalp h›z›n›n %60-%70’i olacak
flekilde egzersiz önerilir.
Maksimum kalp h›z›: 220-yafl. Yani 40
yafl›nda bir hasta için maksimum kalp
h›z›: 220-40=180
• Önerilenden fazla protein almay›n,
flarküteri ürünlerinden sak›n›n.
• Az ve s›k beslenin.
• Günde 2-2,5 litre su tüketin, susamadan da su için, spor yap›yorsan›z suyu
daha da art›r›n.
• fieker ve flekerli yiyeceklerden sak›n›n.
• Ö¤ün atlamay›n.
• Mutlaka kahvalt› etme al›flkanl›¤› kazan›n.
• Posa al›m›n› artt›rmak için lifli g›dalar
tüketin.
• Alkol tüketimine dikkat edin.
• Fast food tüketiminden kaç›n›n.
• Az ve uygun ya¤ tüketin, salatalar›n›z› asla ya¤s›z yemeyin; çünkü ya¤s›z
beslenme olmaz.
• Tuzu az tüketin.
• ‹çeri¤ini bilmedi¤iniz haz›r g›dalar›
tüketmeyin, etiket bilgilerini mutlaka
okuyun.
• Yemek piflirme yöntemlerine dikkat
edin.
• Seyahat ve tatillerde de dengeli beslenmeye gayret edin.
• Al›flverifli listesiz ve açken yapmay›n.
• Aktif olun; egzersizi düzenli, ritmik ve
bünyenize uygun flekilde yap›n.
• Naylon ve kauçuk giysiyle egzersiz
yapmaktan kaç›n›n. Çünkü bu giysiler
ciddi dehidrasyona (su kayb›na), s›cak
bitkinli¤i ve s›cak çarpmas›na neden
olabilir ve performans› s›n›rlar.
• Ev veya bahçe ifllerine daha fazla zaman ay›r›n.
• Asansör yerine merdiven kullan›n.
• K›sa mesafede araba kullanmay›n.
• Araban›z› otopark›n en uzak köflesine park edin.
• Stresinizi kontrol alt›nda tutun.
3. D‹YETLER
NEDEN K‹fi‹YE ÖZELD‹R?
Diyet program›n›n amac›, her yafl ve
cinsiyetteki bireyin fizyolojik ihtiyaçlar›n› karfl›larken kifliyi sosyal yaflamdan
koparmadan zay›flatmak, bilinçli beslenmeyi ö¤retmek ve yaflam tarz› haline getirmek olmal›d›r. Önemli olan,
ya¤s›z kitleyi artt›r›rken ya¤›n da azalmas›n› sa¤lamakt›r. Özel vücut kompozisyonunu gösteren tart› aletleriyle kaybedilen a¤›rl›k saptanabilir ve bu a¤›rl›k kayb›n›n kas a¤›rl›¤› m›, yoksa ya¤
a¤›rl›¤› m› oldu¤u belirlenebilir. Ancak
ya¤s›z kitle art›p ya¤ kitlesi azal›yor ise
do¤ru zay›flamadan bahsedilebilir. Bu
da iyi beslenme, düzenli egzersiz ve
su içimiyle olur.
Beslenme kar›n doyurmak de¤il, vücudun enerji ve makro-mikro nutrient ihtiyaçlar›n› sa¤layan yeme eylemi olmal›d›r. Do¤ru, sa¤l›kl› ve kal›c› beslenme
program›, bireyin boy, yafl, cinsiyet,
sosyal yaflam, damak tad›, severek yedikleri, ifl , okul ve ev ortam›, ekonomik
durumu ve aktivite düzeyine ba¤l› olarak de¤ifliklik gösterir. Yani diyet, kifliye özeldir. Kiflinin spor yapma durumu, araba kullan›p kullanmad›¤›, çal›flma saatleri, yemek yeme saatleri, bulabilece¤i yemek çeflitleri ve tercihleri
günlük enerji ihtiyac› ile metabolizma
h›z›n› belirler. Ayr›ca özel durumu (hamile, emzikli, sporcu, ifladam›, ö¤renci, yafll›, bebek, çocuk, ergen vb.) olmas› beslenmesini de¤ifltirir. Kan tahlillerinin içeri¤i ve fizyolojik bir bozukluk varsa hastal›k tedavisi özellikle
hassaslafl›r ve ekip tedavisi gerektirir.
Günümüzde özellikle ergen gençlerde
ve yetiflkin erkeklerde vücut gelifltirme
ve kas yap›s›n› art›rma yönünde ciddi
bir e¤ilim var. Özellikle spor salonlar›nda uzman olmayan kiflilerin tavsiyesi
ile kontrolsüzce protein tozlar› kullan›l›yor. Kas geliflimi ve kuvveti için fazla
protein tüketimiyle ilgili bilimsel veri
yok. Fazla tüketilen protein vücutta ya¤
olarak depolan›r, afl›r› al›m› idrarla kalsiyum kayb›na neden olarak kemik erimesi riskini art›r›r. Ayr›ca steroid kullan›m› da tehlikeli. Steroidlerin kas yorgunlu¤unu art›rmas›n›n yan› s›ra zararl› yan etkileri de vard›r. Steroid kullan›m› büyümeyi engeller; akneye, sesin
kal›nlaflmas›na ve cinsiyet organlar›nda de¤iflikli¤e neden olur. Sa¤l›¤› riske
sokmamak için kas geliflimi, beslenme
ve diyet uzmanlar› taraf›ndan iyi planlanm›fl diyet, ergojenik yard›mlar ve
uygun egzersizle sa¤lanmal›d›r.
4. TOPLUMDA BESLENME B‹L‹NC‹
Toplumumuzda beslenme bilinci yeterli de¤il. Anne karn›nda bafllayan
beslenme serüvenimiz yafll›l›¤›m›zdaki
sa¤l›k sorunlar›n›n nedeni olabilir. Bugün t›p tahsili yapm›fl pek çok hekim
arkadafl bile zay›flamak u¤runa sa¤l›¤›n› bozacak flekilde geçici ve zararl›
diyetlere ra¤bet ediyor. Çünkü bu konudaki bilgi, ilkö¤retimde yetersiz ve
teorik olarak veriliyor. Oysa bireye beslenme bilincini önce ebeveynler vermeli, sonra d›fl çevre do¤ru örnekler
oluflturmal›. Medya da gerek dergi, gazete ve magazin yoluyla, gerekse rad5
röportaj
yo ve televizyon yay›nlar›yla üzerine
düfleni zaman zaman yap›yor. Ancak
do¤ruyla yanl›fl› harmanlayarak ak›l kar›flt›ran bir medya politikas› söz konusu. Halka televizyon arac›l›¤›yla, ailenin bir arada oldu¤u akflam haberlerinden hemen sonra k›sa süreli, vurucu,
ilgi çekici flekilde ve do¤ru kiflilerle
görsel e¤itim yap›labilir. Hiç böyle bir
fley görmüyoruz. Reyting u¤runa zararl›, gelifligüzel, yanl›fl uygulamalarla
zay›flayan pek çok ünlü kifli, yap›lanlar
do¤ru ya da bilimselmifl gibi halka örnek gösteriliyor.
Ancak insanlar yine de yavafl yavafl
diyet deyince aç kal›nmayaca¤›n›, her
fleyden yiyerek, hareketi art›rarak zay›flanabilece¤ini say›lar› gittikçe artan
diyetisyenlere baflvurarak ö¤reniyorlar. Diyetisyenler medyada ve bas›nda
daha etkin boy gösterdikçe, diyetin
damak tad›n›n yok edilmesi anlam›na
gelmedi¤i, ihtiyac›m›z olan beslenme
düzeyinin alt›na düflülmemesi gerekti¤i, yap›lan diyetin beslenme al›flkanl›klar›na adapte edilebilece¤i anlafl›ld›.
Art›k insanlar, sevilen yüksek kalorili
besinleri; çikolata, tatl›, dondurma, pilav, makarna, lahmacun hatta ekmek
gibi asl›nda yenmesi gerekli pek çok
g›day› devre d›fl› b›rakmadan günlük
önlemler almay› ö¤reniyorlar. Yaln›z,
iflten kalan zaman›n s›n›rl› olmas›, spor
merkezlerinin fiyat politikas›, sporun
bir yaflam tarz› haline gelmesini büyük
ölçüde engelliyor.
Beslenme bilincinin do¤ru yerleflmesinde ve geliflmesinde çözüm, gebe
ve emzikli annelere beslenme e¤itiminin gebelik bafllang›c›nda bir diyetisyen taraf›ndan verilmesi. Anneler bilinçli olmazsa gelece¤in neslini iyi infla
etmemiz mümkün de¤il. Baflka bir yol
da, çocuklara yönelik beslenme hikâyelerinin, tiyatro oyunlar›n›n televizyonda ve radyoda yay›nlanmas›, okullarda temsillerin sergilenmesi, do¤ru
beslenme bilgisinin e¤lendirerek yay›lmas›. Bu, toplum bilincini art›rmada
çok etkili olacak bir yol. Ayr›ca kantinlerde sat›lan yiyeceklerin içerik ve çeflit olarak denetlenmemesi de ayr› bir
6
Fatofl Özcan kimdir?
1971 y›l›nda Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve
Diyetetik Bölümü’nden yüksek lisansla mezun oldu. Ayn› üniversitede iki y›l daha kalarak master
program›n› tamamlad›. Okul öncesi çocuklarda
beslenme e¤itimi ve davran›fl de¤iflikli¤i konusunda araflt›rma yapt›; kitap, hikâye ve oyunlar yazd›.
1978-1981 y›llar›nda Beyo¤lu ‹lkyard›m Hastanesi
beslenme departman›nda çal›flt›. 1984 y›l›nda Sar›yer Belediyesi’nin iflbirli¤iyle evlerde anne-çocuk
beslenme e¤itimi programlar›n› yürüttü. 1985-1999
y›llar› aras›nda özel sektörde sa¤l›kl› zay›flama konusunda çal›flt›. Çeflitli dergilerde sa¤l›kl› beslenme ve zay›flama üzerine yaz›lar› yay›mland›. 2003
y›l›nda diabet diyetisyeni oldu. 1999 y›l›ndan beri
Özel Ac›badem Hastanesi’nde uzman diyetisyen
olarak çal›flan Fatofl Özcan, iki çocuk annesi.
Bafll›ca ilgi alanlar›; diyabetli hastalar›n, fliflmanl›¤›n ve zay›flaman›n psikolojisi üzerine kitap yazmak ve araflt›rma yapmak, genç nesilde sa¤l›kl›
beslenmeyi sa¤lamak için okul kantinlerini ve yemekhanelerini düzenleyen çal›flmalar› koordine etmek, devlet bünyesinde gönüllü uzman diyetisyenlerle birlikte okullarda beslenme e¤itimleri vermek,
bu konuda çocuklar› e¤iten hikâye, temsil ve fliirler
oluflturmak, t›bbi kongreleri takip etmek
Hobileri; yürümek, resim, patch-work, ebru sanat›,
ev dizayn›. Denizin mavisi, caz, klasik Türk sanat
korumay› çok önemsiyor.
müzi¤i ve klasik Bat› müzi¤i tutkunu olan Fatofl
Dünyadaki çevre kirlili¤i ve ka¤›t israf›, onu en çok
Özcan, Anadolu gelenek ve göreneklerini tan›may›,
rahats›z eden konular aras›nda.
sa¤l›ks›zl›k nedeni. Medya bu g›dalar›
zararl› da olsa reklam u¤runa çok iyiymifl gibi gösteriyor. Tabii yine de seçim insanlar›m›z›n...
5. HASTA PORTFÖYÜ
Genellikle her yafltan bayanlarda kilo
fazlal›¤› ve ayl›k kanaman›n düzensizli¤iyle ilgili baflvuru çok fazla. Ancak
özellikle son y›llarda çocuk fliflmanlar
say›ca artt›. Dolay›s›yla çocuk ve ergen hasta say›s› da art›yor. Yine performans ve kas art›rmak için futbol,
yüzme, basket, voleybol oynayan
gençlerden baflvuru çok. Gebe ve
emzikli kad›nlar, kolesterolü yüksek,
fliflman veya fliflman olmayan fleker
hastalar›; reflü, gastrit, hipoglisemi yaflayan, kilo fazlas› olmad›¤› halde sa¤-
l›kl› beslenmeyi ö¤renmek isteyenler,
halsizlik hissedip sa¤l›k sorunlar› yaflayan her tip hasta gelebiliyor. Anoreksia ve zay›fl›¤›n alt s›n›r›nda kifliler
veya zay›f çocuklar ile yiyememe
problemi yaflayan kad›n-erkek pek
çok kifli de bize gelenler aras›nda. Pütürlü g›da yiyemeyen, hala blenderize
g›da alan 2-4 yafl grubu çocuklar da
mevcut.
Bu sorunlar›n esas nedeni, e¤itim eksikli¤i, k›sa, do¤ru ve anlafl›l›r mesajlar›n medyadan verilmemesi, kiflilerin
diyetisyene zaman›nda yönlendirilmemeleri veya birkaç yanl›fl denemeden
sonra son çare olarak bize gelmeleri.
Oysa tedavinin bafllang›ç noktas›nda
do¤ru adres ve do¤ru teflhis, sa¤l›¤›m›z› korumam›z› sa¤layabilir.
akvaryum
Tarihteki
ilk bilgisayar
denizden ç›kt›!
8
A. Selcen Güçhan Özhan
1900 y›l›nda Antikithira adas› yak›nlar›nda, 40 metre derinlikte saate benzer
bir mekanizma bulundu. Atina’daki Yunan Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen bu
alet, günümüzde tam 2100 yafl›nda. 11 y›l kullan›ld›ktan sonra M.Ö. 76
y›l›nda kayboldu. S›rr› ise bilim tarihçisi Derek J. De Solla Price taraf›ndan
1959’da çözüldü. Bu gizemli mekanizma, antik Yunan’da yap›lan analog
bir bilgisayard›.
1900 y›l›nda, Elias Stadiatos ad›ndaki Yunanl› sünger avc›s› Antikithira
adas› yak›n›nda bir kargo gemisi bat›¤› buldu¤unda, tek ilgisini çeken,
denizin dibinde yatan heykellerdi.
Suyun üstüne ç›kt›¤›nda ise “bir y›¤›n
ç›plak, ölü kad›n” buldu¤unu söyleyip duruyordu.
Geminin kargo bölümü lüks eflyalarla
doluydu; mücevherler, çömlekler,
kaliteli mobilyalar, flarap, bronz heykeller ve daha bir sürü fley. Hepsi de
milattan önce birinci yüzy›la aitti. Bütün bu ganimetlerin içinde, Stadiatos’un göz ard› etti¤i paslanm›fl, birkaç yeflil metal y›¤›n› asl›nda çok ince bir iflçili¤in ürünü olan mekanik bir
aletti.
Tabii “bir y›¤›n ç›plak, ölü kad›n” dedikodular› k›sa sürede yay›ld› ve yerli
dalgݍlar geminin yerini buldular.
Kaptan Kondos, 1901 y›l›nda Yunan
hükümetine Stadiatos’un bulduklar›ndan bahsetti. Bu gemi, flimdiye kadar
bulunmufl olan en eski bat›kt›. Kondos,
gemisini ve dalg›çlar›n› hükümete kiralamay› kabul etti. Daha sonra gelen arkeologlar, geminin bütün k›lavuz çapalar›n›n kaybolmufl oldu¤unu gördüler.
50 metre uzunlu¤undaki bir gemi, befl
çapas›ndan en az›ndan birini böyle bir
derinlikte kullanm›fl olmal›yd›. Oysa
sünger avc›lar›n›n, ailelerini geçindirmek için paraya, sünger ve nadir bulunan siyah mercan bulabilmek için de
bu a¤›rl›klara ihtiyaçlar› vard›. Simi
adas› sakinleri de birçok bronz heykelin ‹skenderiye’de sat›ld›¤›n› do¤rulad›.
Kaptan Kondos, ekibinin s›n›rlar›n› zorlad› ve denizden tarihin en hayranl›k
verici definelerinden birini ç›kard›. Yüzy›llarca denizin dibinde suyun ve canl›lar›n etkisiyle y›pranm›fl, paslanm›fl da
olsa, mermer ve bronz heykeller, mücevherler, kaliteli yemek tak›mlar›, ev
aletleri gibi lüks eflyalar›n hepsi su yüzüne ç›kt›. Bu zorlu çaba, Kaptan Kondos’a bir adam›n›n ölümüne ve iki adam›n›n da kal›c› olarak sakat kalmas›na
mal oldu. K›fl geldi¤inde ise, dalg›çlar
da, Yunan hükümeti de çal›flmay› b›rakmaya haz›rd›. Heykeller galerilere
gitti, mücevherler özel kutulara yerlefltirilerek sergilendi, di¤er birçok eflya
da daha detayl› incelenmek üzere müze depolar›na kald›r›ld›.
Sünger avc›s› Stadiatos’un göz ard› etti¤i, tahta kutusundaki mekanik alet de
depoya terk edildi. Tahtalar› çekti ve
parçaland›.
SIR, 55 YIL DEPODA SAKLI KALDI
Sekiz ay sonra, Atina Milli Müzesi’ndeki arkeologlardan Valerios StaÎs, k›r›k
bir heykelin parçalar›n› ararken, bir
mekanizman›n parçalar›n› buldu. Paslanm›fl, üstüne iflaretler kaz›nm›fl olan
plakalar, daha sonra Antikithira mekanizmas› olarak adland›r›lacak olan ale-
tin iç gövdesiydi. StaÎs, iflaretlerin çok
eski oldu¤unu hemen anlad›; epigrafi
uzman› Benjamin Dean Meritt de
harflerin flekillerinin milattan önce birinci yüzy›la ait oldu¤unu do¤rulad›.
Çünkü kullan›lan kelimeler ve astronomik bilgi bu döneme aitti, milattan
sonraki geliflmenin eseri olamazd›.
Yavafl yavafl alete ait di¤er parçalar
da bulundu ve arkeologlar taraf›ndan
incelendi. Böylece mekanizman›n ne
oldu¤unu ve ne ifle yarad›¤›n› keflfetmek için uzun ve yorucu bir çal›flma
bafllad›. Baz› noktalar en bafltan belliydi; alet çok önemliydi ve diflli çarklar etkileyici bir biçimde karmafl›kt›.
Üzerindeki iflaretler ve kadran, astronomik bir alet oldu¤unu gösteriyordu.
‹lk akla gelen fikirlerden biri, bir çeflit
yön bulma aleti oldu¤uydu; belki de
bir usturlap. (1) Ya da belki Arflimed’in
yapt›¤› söylenen Planetaryum’un küçük bir modeliydi. Maalesef parçalar
kal›n bir kalsiyum ve pas tabakas›yla
kapl›yd›. O kadar çok detay bu kimyasal etkilerin alt›nda kalm›flt› ki, aleti
tekrar birlefltirmek ve ne ifle yarad›¤›n›
bulmak için müze teknisyenlerinin ince iflçili¤ini beklemek gerekiyordu.
1951 y›l›nda fizik ve bilim tarihi uzman›
Derek J. de Solla Price, Antikithira bat›¤›yla ilgili kendi çal›flmalar›na bafllamak için Atina müzesine gitti. Ortaça¤’›n günefl saatleri ve usturlaplar›n›
yak›ndan tan›yan Price’a göre, alet o
döneme göre fazlas›yla karmafl›kt›.
Müzenin 1955’te çekti¤i foto¤raflar, temizleme çal›flmalar›n›n art›k sonuç al›nabilecek bir noktaya geldi¤ini gösteriyordu. Price’›n aleti ilk gördü¤ü gün
bafllad› çal›flmalar, sekiz y›l sonra sonuçland›. 1959’da, ‘Scientific American’ (3) dergisinde yay›mlanan maka9
akvaryum
lesi her fleyi ayd›nlat›yordu.
“B‹R GÖKYÜZÜ B‹LG‹SAYARI”
Bugün bilinen ad›yla Antikithira mekanizmas›, d›fl›nda kadranlar›n, içinde de
bronz diflli tak›mlar›n bulundu¤u,
32x16x10 cm., yani bir ayakkab› kutusu boyutlar›nda tahta bir muhafazayla
korunan bir alet. Derek Price’›n vard›¤›
sonuç ise, bu mekanizman›n herhangi
bir tarihte günefl ve ay›n Zodyak’taki
yerini hesaplayabilen astronomik bir
bilgisayar oldu¤uydu. Fakat o dönemin uzmanlar›, Price’›n düflüncesine
kat›lmad›lar. Hatta Ortaça¤’da birisinin
kazara böyle bir makineyi denize, üstelik Antikithira’n›n kayal›k sahilindeki
tam da bu gemi bat›¤›n›n üstüne düflürmüfl olma ihtimali bile onlara daha
inan›l›r geldi. Hatta baz› uzmanlar, bat›kta bulunan heykelleri yapan dönemin zanaatkarlar›n›n, bu s›rad›fl› mekanik aleti bir kenara b›rak›n, bir usturlap
bile yapamayacaklar›n› söylüyorlard›.
Antikithira mekanizmas›, iyi yap›lm›fl
bir 18. yüzy›l saatine benziyordu. Ne
var ki, antik ça¤lardan kalma hiçbir bilimsel metinde, böyle ileri bir teknolojik
bilginin kayd› yoktu; benzer bir alet
hiçbir yerde bulunmam›flt›. Üstelik Helenistik dönemin bilim ve teknoloji bilgileriyle böyle bir aletin yap›lmas› imkans›zd›.
Sonunda Price cesaretini kaybetti ve
araflt›rmalar›na sessizce devam etmeye karar verdi. 1971’de Oak Ridge laboratuvar›, metalik nesnelerin içini incelemek için yüksek frekansl› gamma
›fl›n› kullan›m›yla ilgili bir çal›flmas›n›
yay›mlad›. Bu, Price’›n sesini yükseltmesi için bir f›rsatt›. Yunan Atom Enerjisi Komisyonu’nun da deste¤ini alarak
Antikithira mekanizmas›n›n foto¤raflar›n› çekti. Böylece hem aleti yeniden yapacak, hem de yap›ld›¤› tarihi kesin
olarak belirleyebilecek kadar görsel
kan›ta sahip oldu.
SONUÇLAR
X ›fl›n› foto¤raflar›na göre, aletin içinde
otuza yak›n diflli tak›m› vard›. Bu sonuç, Price’›n ‘Antik Yunan Medeniyeti10
nin mekanik teknolojide üst noktaya
ulaflt›¤›’ teorisini destekliyordu.
Makinenin bütün parçalar› 2 mm. kal›nl›¤›nda bronzdan yap›lm›flt›. Baflka hiçbir metal kullan›lmam›flt›. Bütün tak›mlar›n diflleri ayn› aç›yla (60 derece) ve
ayn› boyutta yap›lm›flt›; böylece hepsi
birbirine uyuyordu. Makinenin en az›ndan iki kere tamir edildi¤ini söyleyebiliriz, hareketli çemberi parma¤› (onu
durdurmaya yarayan parças›) ve küçük çemberlerden birinin difli onar›lm›flt›. Bu da, makinenin çal›flt›¤›n› gösteriyordu.
Makinenin zaman ayarlama dü¤mesi,
daha sonra de¤ifltirilmemiflse, M.Ö.
80 y›l›na ayarl›yd›. Emniyet dü¤mesi
ise yar›m derecelik bir farkla M.Ö. 82
y›l›n› gösteriyordu. Bundan ç›karaca¤›m›z sonuç ise, aletin M.Ö. 82 y›l›nda
yap›ld›¤›, iki sene kullan›ld›¤› (tamir
gerektirecek kadar uzun bir zaman)
ve daha sonraki 30 y›l içinde gemiye
al›nd›¤›yd›.
Antikithira mekanizmas›, maflal› düzene¤i olmayan mükemmel bir astronomik saat veya bütün küçük hesaplar›
mekanik parçalar› sayesinde kaydeden modern bir analog bilgisayard›.
Maalesef makinenin otomatik olarak
m›, bir kol yard›m›yla m› çal›flt›¤›n› ö¤renmemizi sa¤layacak hiçbir ipucu
yok. Derek J. de Solla Price’›n yorumu
Antik Yunan dönemini çok iyi anlat›yor:
“Büyük medeniyetleri çökmeden önce
Antik Yunanl›lar›n, sadece düflüncede
de¤il, ayn› zamanda bilimsel teknoloji
alan›nda da ça¤›m›za yaklaflt›¤›n› bilmek çok ürkütücü.”
Dipnotlar:
1- Usturlap (astrolabe): Çok eski dönemlerden beri basit gözlemler için kullan›lan, k›sa devreyle çal›flan y›ld›z haritas›.
2- Planetaryum (Planetarium): Günefl
ve gezegen sistemini hareket halinde
gösteren makine.
3- 28 A¤ustos 1845’ten beri ayl›k olarak yay›nlanan Scientific American dergisi, Amerika’n›n en eski ve en sayg›n
popüler bilim dergilerinden biri.
ORTAÇA⁄’IN
ASTROLOJ‹K SAATLER‹
Saat, 1300’lerden önce de yap›l›yordu.
Bunlar ço¤unlukla, büyük bir havuzun
içine yerlefltirilen borudan akan suyun
miktar›na göre hesab›n yap›ld›¤› su saatleriydi. Bu saatlerin dezavantaj› ise
so¤uk havalarda donma tehlikesiydi.
14. yüzy›lda, saatin içindeki a¤›rl›¤›n
hareketini düzenlemeye yarayan, rakkas çark›n›n sekteli hareketini idare
eden tak›m›n mekanik olarak yap›lmas›
saat alan›ndaki ilerlemelerin birden
h›zlanmas›n› sa¤lad›.
Kadrans›z saatler
‹lk aflamada kadrans›z saatler yap›ld›.
Görevleri, bir saatlik zaman dilimini
çan sesiyle belirtmekti. Tabii “bir saatlik” zaman kavram› mekanik saatlerin
ortaya ç›k›fl›na kadar tam anlam›yla
hesaplanabilir de¤ildi.
Bu tip mekanik saatlerin günümüze
ulaflan en eski örne¤i, Salisbury Katedrali’nin 1386’da yap›lan saati.
24 saatlik kadranl› saatler
Kadran›n yan›na bir imleç veya bir
“kol” sabitlendi. Halk›n görebilece¤i
yerde olmayan bu kadran, saatten sorumlu olan kiflinin her saat girdi¤inde
kaç defa çan› çalaca¤›n› hesap etme-
sine yar›yordu. Böylelikle halk saati görerek de¤il, duyarak anl›yordu.
Bu tip saatlerden geriye kalan birkaç
tanesi müzelerde korunuyor.
Günefl saati
Üstüne günefl amblemi de eklenen
kadran sabitlendi. Saatler bazen 1’den
24’e, bazen de ‹ngiliz sistemine göre
12’ye bölünüyordu. Çünkü 12’den sonra çan›n vurufllar›n› saymak kolay olmuyordu. ‹talya’da saatler güneflin bat›fl›na göre hesaplan›yordu. Saatleri
ayarlamak için en çok tercih edilen zaman güneflin en tepede oldu¤u ö¤lendi. Yine de günefl saatleri uzun dönemlerde do¤ru sonuç vermedi¤inden, s›k s›k ayarlanmalar› gerekiyordu.
Bu tip saatler teorik olmaktan öteye gidemedi.
Günefl-ay saati
Saate ay için ikinci bir döner kadran
eklendi. Bu plaka, günefl plakas›ndan
biraz daha yavafl gidiyor ve 29,5 günde bir iki kadran çak›fl›yordu.
Bu tip saatlerin en ünlü örne¤i, Wells
Katedrali’nin 1450’lerde yap›lan saati.
Günefl-ay-Zodyak saati
Saate günefl plakas›ndan daha h›zl› giden bir Zodyak plakas› da eklendi.
Böylece Zodyak her gün güneflten
yaklafl›k 1 derece önde oluyordu. Bütün bir y›l sonunda günefl 365 turunu
tamamlad›¤›nda, Zodyak 366 tur yapm›fl oluyordu. Eksik y›llar için bulunan
çözüm ise saati bir gün için durdurmakt›. Bu saatlere daha sonra gün ve
ay plakas› da eklendi; böylece güneflin astronomik konumunun yan› s›ra
tarih de takip ediliyordu.
Bu tip saatlerin en eski örne¤i, Jacopo de Dondi taraf›ndan 1344 y›l›nda
yap›lan Padua’daki saat. 1390 y›l›nda,
bir kavga s›ras›nda paramparça olan
saat, 1423 y›l›nda eskisine uygun olarak yeniden yap›ld› ve günümüze
ulaflt›.
Usturlap saati: Günefl-ay-ZodyakYükselen
Üç plakal› bu saatte, Zodyak y›ld›zlar›ndan hangisinin yükselmekte oldu¤u
belirlenebiliyordu. 24 saatlik olan günefl plakas› 12 gün, 12 gece saatine
de bölünmüfltü. Bu saat modeli, dönemin ulaflt›¤› en son noktayd›.
1380’lerde yap›lan ‹sveç’teki Lund
Katedrali’nin saati, 1920’lerde onar›ld›.
Bir di¤er usturlap örne¤i olan Prag
Belediye Binas› saatinin ise mekanizmas› dahil, hiç de¤iflmeden günümüze kadar korundu¤u düflünülüyor.
11
içimizden biri
Eczac› Tülay Kaya
Hayat güzel...
Hayat›n içindeki en güzel varl›ksa ‹NSAN. ‹yisine doyulmayan tek varl›k
da... Dünyan›n en güzel yerinde olsan›z, en güzel tatlar› deneseniz, mutluluktan uçabilmeniz için yine de insana ihtiyac›n›z var. Bir dost, bir arkadafl, bir kardefl, bir sevgili veya bir efl,
hatta bir çocuk, her neyse... Tanr› do¤an›n bütün nimetlerini insan› mutlu etmek için yaratm›fl. Acaba insanlar›n kaç› bunun fark›nda?
için tatil vs... Ne zamand›r içimizden
gelen herhangi bir fleyi yapm›yoruz...
Araçlar arac›l›¤›yla, arkadafl›m›z›n gözlerindeki sevgiyi hissetmeden, birlikte
oluflun s›cakl›¤›n› yaflamadan konuflmak yetmiyor. ‹çinde alabildi¤ine rahatlad›¤›m›z güvenli dostluklar yok mu?
Var tabii ama o kadar az ki... Ço¤u fley
yapay. Sevgiler derinleflmiyor, s›k›nt›lar
paylafl›lm›yor ve kalabal›k yaln›zl›klar
büyüyor.
ÖZLED‹M,
Çocuklu¤umdan beri kalem dostumdu
ama kalemle dostlu¤umu arkadafllar›mla paylafl›rd›m. fiimdi...
Bir dosttan gelen, uzun uzun yaz›lm›fl
mektuplar›, uzun uzun konuflup hayallerimi paylaflt›¤›m arkadafllar›m›, sabah
evden ç›karken rastlad›¤›m komflu teyzenin gülen yüzünü... Asl›nda fark ediyorum ki özlemeye bile zaman kalmam›fl. Dünya daha m› h›zl› dönüyor?
Kendimize bile yetiflemiyoruz. ‹lkgençlik y›llar›nda hat›ra defterlerinden, hayat›n dikenli yollar›nda yürürken baflar›lar
dilerdik birbirimize. fiimdi o yürüdü¤ümüz dikenli yollar çoktan temizlendi.
Art›k dikensiz yollarda, diken diken yürekler aras›ndan uçarcas›na geçiyoruz
selams›z sabahs›z. Ne güleryüzlü teyzeler var, ne de hayallerimiz... Sadece
iflimiz ve sa¤l›¤›m›z önemli. Sa¤l›k için
yürüyüfl, sa¤l›kl› beslenme, dinlenmek
12
Tülay Kaya kimdir?
Hâlâ kalemimden gün süzülür ka¤›tlara.
Sonra birkaç dize oluflur, bazen upuzun
fliirlere dönüflür ve öylece ka¤›d›n üzerinde, kelimelerde kal›r›m.
16/08/2004 sabah› içimden gelen dört
dizeyle güne umutlu ve mutlu bafllam›flt›m. Ayn› dizelerle taflral› bir eczan›n not defterinden “merhaba” diyorum
sizlere…
Tülay Kaya, 5 Ekim 1951 Düzce do¤umludur. 1975
y›l›nda ‹.Ü. Eczac›l›k Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Sakarya devlet hastanesinde eczac› ola-
SELAM SABAHIN ‹LK IfiIKLARI
GÜNAYDIN SEVG‹LER
GÜNAYDIN ‹Ç‹MDEK‹ ÇOCUK
DÜfi ÖNÜME.
rak göreve bafllam›fl, 22 y›l bu görevi sürdürdükten
sonra 1997 y›l›nda emekli olmufltur. Daha sonra da
Ada T›p Hastanesi’nin mesul müdürü olarak ifl
hayat›na devam etmifltir. Sakarya’da yaflamakta
olan Tülay Kaya halen bu görevini sürdürmektedir.
fliir
Dr. Hüsamettin Olgun
Yan›k yüreklerin gül kokusuna
Mezarl›kta bir selviyle
dertleflirken bülbülü
hem dinledim
hem a¤lad›m dün sabah.
Ok saplanm›fl yüre¤ine güllerin
kan daml›yor
yapra¤›ndan
dal›ndan.
Gül kokusu alamad›m
Gül dal›na konamad›m.
•••
Güneflteki ayd›nl›¤›
y›ld›zlardaki esrar›
aydaki dört güzel yüzü
Tan›m›flt›m;
as›rl›k bir ç›nardan
süzülürken zaman.
O koskoca ç›nar›
Yerinde bulamad›m,
Kimselere soramad›m.
•••
Üzerinde
‹sa’s›n› bekleyen
çarm›hlar dolu
Beton y›¤›nlar›na
gömülmüfl insanlar.
Mahflerin atl›lar›
dolafl›yor sokaklarda,
Ruhsuz müzikler
kar›fl›yor 盤l›klara.
Dayanamad›m.
•••
Televizyon antenine
kargalar konmufl. . .
Hüsamettin Olgun kimdir?
Paylaflamad›m.
•••
Ve
dile
geldi
selvi;
Dört mevsimi bahar olan ülkeye
hofl geldin bülbül!
Yeflil çok özgürdür burada,
çiçekler özgür,
kufllar özgür. .
Ve sessizlik; olabildi¤ince özgür.
..
Yar›m kalan besteni tamamla
art›k,
yeni besteler yap;
b›rak demlensin na¤melerin.
1955’te Amasya’da do¤du. 1979’da Atatürk Üniversitesi T›p Fakültesi’ni bitirdi. 1983’te KBB Uzman› oldu. 1983-1986 y›llar› aras›nda
Diyarbak›r SSK Hastanesi’nde mecburi hizmetini tamamlad›. On
sekiz y›ldan beri SSK Bursa Bölge Hastanesi’inde KBB uzman›
olarak çal›fl›yor. Mesleki çal›flma yo¤unlu¤unun yan› s›ra, sanat
yaflam› da yirmi befl y›l›n› tamamlad›. 1971 y›l›ndan beri yazd›¤› fliirler, düflünce, sanat ve elefltiri yaz›lar› Töre, Türk Edebiyat›, Öner
Sanat, Ça¤r›, Yeni Ad›m, Tömer, Tarih ve Medeniyet, Milliyet, Cumhuriyet, Türkiye, Olay, Bursa Hakimiyet, Bursa Haber gibi dergi ve
gazetelerde yay›nland›. 1991’de Amsterdam’da Alt›n fiiir Jüri Özel
•••
Ödülü, 1992’de Stockholm’de Hümanist Enternasyonal ETOS fiiir
Jüri Özel Ödülü ald›. fiiirleri ‹ngilizce, Almanca, Frans›zca, ‹talyan-
Ancak
sana efllik edemez kimse
(burada
sessiz 盤l›klara kar›fl›r
güzel
(sesin.
Yüre¤ini,
sesini,
nota defterini
al ve git buradan.
Yan›k yüreklerin gül kokusuna. .
ca, ‹spanyolca ve Makedonca gibi yabanc› dillere çevrildi, uluslararas› dergi ve antolojilerde yay›mland›. Dünya Kültür Sanat Akademisi üyesi olarak 1996’da Japonya’n›n Maebashi kentinde 2000
y›l›nda Yunanistan’›n Selanik kentinde Dünya fiairler Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti. Yunanistan Kongre Jürisi’nce Kongre
Bar›fl Ödülü’ne lay›k görüldü. ‹lk fliir kitab› Bir Lodos Gibi 1991’de,
ikincisi 1998’de ç›kt›. ‹kinci fliir kitab› olan Gide Gide, 1999 y›l›nda
Kocaeli Üni. fiiir Okulu taraf›ndan Akademik fiiir Ödülü birincili¤ine lay›k görüldü. Dr. Alaeddin Yavaflça, Dr. Selahattin ‹çli, Cinuçen
Tanr›korur, Ak›n Özkan, Avni An›l, ‹rfan Özbak›r, Bilge Özgen, Necip Gülses, Özgen Gürbüz, Turhan Taflan gibi bestekârlarca yüze
yak›n fliiri Türk Sanat Müzi¤i formunda bestelendi ve tamam›na ya-
Hüsamettin OLGUN
1 Ocak 1999
Bursa
k›n› TRT repertuar›na al›nd›. 2004’te bestelenmifl fliirlerinin yer ald›¤› Hüznün Hikâyesi isimli fliir kitab› bestelerin notalar›n›n da yer
ald›¤› bir sunumla okuyucular›yla bulufltu. Bu kitapta yer alan flark›lardan ondördü TRT ‹stanbul Radyosu ses sanatç›s› Melihat Gülses taraf›ndan CD’ye okundu. KKTC Cumhurbaflkan› R. Rauf
Dut mevsimi de¤il!
Ama “bülbül sesi yok
flark›lar›n
na¤melerinde”.
Denktafl’›n tavassutuyla Kenan Güçlütürk taraf›ndan bestelenen
K›br›s Marfl› isimli fliiri Türk Silahl› Kuvvetleri marfl repertuar›nda
yer ald›. 2000 y›l›n› UNESCO’nun Bar›fl Kültürü Y›l› ilan etmesiyle
kurulan IFLAC (Uluslararas› Bar›fl Kültürü Forumu) Türkiye Baflkanl›¤›n› yürütmekte olup, ayr›ca Türkiye’de ayn› amaçl› Bar›fl Kültürü Derne¤i’ni kurdu.
13
balon
A. Selcen Güçhan Özhan
Balon pilotu
olmak ister misiniz?
‘Balon’, ülkemizde e¤itimi verilen hava sporlar›ndan sadece biri. E¤itim ve
lisanslar Türk Hava Kurumu taraf›ndan veriliyor. Yapman›z gereken tek fley,
yaz aylar›nda tatilinizi ayarlay›p Ankara’ya do¤ru yola ç›kmak. E¤itimden
sonraki dura¤›n›z ise Kapadokya ve muhteflem manzaras›…
Balon, 1783 y›l›nda Fransa’da Josep
ve Montgolfier kardefller taraf›ndan
icat edildi. ‹lk y›llarda s›cak hava balonlar›nda yak›t olarak ›slak saman ve
odun kullan›l›rken günümüzde s›v› propan kullan›l›yor. Balon uçufllar› için en
uygun zaman günün ilk ve son saatleridir; çünkü bu saatlerde rüzgar daha
az ve stabil olur. Rüzgar›n yaklafl›k 12
km/h aflt›¤› havalarda balonun fliflirilmesi ve boflalt›lmas› zor oldu¤undan
14
uçufl yap›lam›yor. Balon uçufllar› yer
seviyesiyle 4000 m. yüksekli¤i aras›nda yap›labilirken en uygun seyir yüksekli¤i 150 ile 500 m. aras›nda. ‹çi s›cak havayla dolu olan balonda yolculuk yapan yolcular›n rüzgar› ve hava
ak›mlar›n› fazla hissetmemeleri ve
uçufllarda olumsuz etkilere maruz kalmamalar›, balon uçufllar›n› daha da
zevkli hale getiriyor.
Peki ya yelken kanat, yamaç paraflütü,
planör gibi daha fazla tercih edilen hava sporlar›n›n de¤il de, balon pilotlu¤unun e¤itimini almak istiyorsan›z? Nereye baflvurmal›s›n›z, neler yapmal›s›n›z?
‹STANBUL’UN HAVASI
UYGUN DE⁄‹L!
Balonla uçufl tüm dünyada oldu¤u gibi
ülkemizde de yap›l›yor. Uçufl e¤itimleri
THK taraf›ndan veriliyor ama özellikle
turistik yörelerde havac›l›k kulüpleri ta-
balon
raf›ndan ticari uçufllar da düzenleniyor.
‹stanbul’da e¤itim verilmiyor; bunun sebebi de, flehrimizin meteorolojik olarak balon uçufllar›na
uygun olmamas›. Elektrik hatlar›n›n da yo¤un olmas›, hem e¤itimi engelliyor, hem tehlike yarat›yor. Kad›köy sahilindeki Turk Balon gibi panoramik kalk›fllar yapmak istedi¤inizde sorun olmuyor, çünkü balon yere sabitlendi¤inden sadece düz bir hat üzerinde
yükselebiliyor. Türk Hava Kurumu Antalya’da da balon e¤itimi vermek istedi¤inde ayn› sorunla karfl›laflm›fl: meteoroloji. Tabii balonun yere ba¤l› olarak kalk›fl yapmas› hem e¤lenceli, hem
de e¤itim olarak k›s›tl› oldu¤undan Antalya’daki e¤itimler de k›sa süre sonra
kald›r›lm›fl.
Balon e¤itimi için oval›k, iç bölgeler
tercih ediliyor. Bafll›ca e¤itim Ankara’da veriliyor. Bunun d›fl›nda THK lisansl› hocalardan, Kapadokya’da özel
e¤itimler alabiliyorsunuz. Bu özel dersleri ayarlamak için ‹stanbul’daki hava
sporlar› dernek ve kulüplerini arayarak
sizi özel balon e¤itimi hocalar›yla irtibata geçirmelerini isteyebilirsiniz. “Ben
ticari e¤itimi ve lisans›m› alay›m, sonra
özel derslerle kendimi gelifltiririm,” diyorsan›z, iflte bilmeniz gerekenler…
BALONUN ÖZELL‹KLER‹
Balonun yolcular›n› tafl›yan, genellikle
hafif ve sentetik bir madde olan ‘vimin’den üretilen sepette propan gaz›
tüpleri, irtifay› gösteren altimetre, termometre, t›rmanma aç›s›n› gösteren
variometre, balonun iç s›cakl›¤›n› gösteren pyrometre, havaalan› ile haberleflmeyi sa¤layan telsiz ve yang›n söndürücüler bulunur.
Sepetin içindeki her biri yaklafl›k 20 kg.
a¤›rl›¤›nda olan propan tüpleri, balonun fliflmesini sa¤layan propan gaz›n›
ihtiva eder. Her tüp, balona yaklafl›k
40-45 dakikal›k bir uçufl imkan sa¤lar.
Balonun toplam kald›rma kuvveti 1.700
pound civar›ndad›r.
Balonun havalanmas›, balona dolduru16
lan propan gaz›n›n alttaki ocaklar vas›tas›yla ›s›t›lmas›yla sa¤lan›r. Ocaklar
balon hacmine göre iki ya da üç tane
olabilir. Balonun içindeki ›s› asla 120
dereceyi geçmemelidir.
Uçuflu durdurarak inifli sa¤lamak için
içerideki k›rm›z› halat çekilir. Böylelikle
harekete geçen düflme sübab›, içerideki havan›n h›zla boflalmas›n› sa¤lar.
‹çerdeki havan›n boflalma h›z› yetmezse, balonun en tepesinde bulunan acil
güvenlik deli¤i aç›l›r.
Yabanc› pilotlar ülkemiz hava sahas›nda 15 günden fazla uçufl yapacaklarsa, pilot lisanslar›n› Ulaflt›rma Bakanl›¤›
Sivil Havac›l›k Genel Müdürlü¤ü taraf›ndan onaylatmak zorundalar.
Balonla uçufl öncesinde, uçulacak
olan hava arac› tescil iflareti, uçufl
amac›, uçufl tarihi, uçufl saati, uçufl
bölgesi belirtilerek yine Sivil Havac›l›k
Genel Müdürlü¤ü’ne baflvurmalar› gerekiyor.
EG‹T‹M
Türkiye’de balon e¤itimi Türk Hava Kurumu taraf›ndan veriliyor. 46.30 saatlik
uçufl ve 132 saatlik teorik e¤itimi tamamlayanlara Sivil Havac›l›k Genel
Müdürlü¤ü onayl› Balon Pilot Lisans›
veriliyor. Uçufl e¤itiminin saat ücreti ise
125 Euro.
Bafllang›ç kursu 20 gün sürüyor ve ba-
lon pilotlar›n›n uçufl kurallar›na göre yetifltirilmesini sa¤layacak temel e¤itim veriliyor. Lisans seviyesine kadar
uçmak isteyenler için toplam
maliyet 6.200 Euro’yu buluyor. ‹ki aflamal› Bafllang›ç
kursunun ilki, yer e¤itimidir.
40 saat yer dersinden sonra
kat›l›mc›lar genel kurallar ve
emercensi s›nav›na girerler.
Emercensi’den 100 üzerinden 100, genel kurallardan ise 100
üzerinden 85 geçerli not alanlar uçufl
e¤itimine devam edebilirler.
Uçufl bafllang›ç kursu toplam 16 sortilik (16 saat) uçufltan ibarettir. Bu uçufllar›n 14 saati çift kumanda, 1 saati çift
kumanda kontrol uçuflu, di¤er 1 saat
ise yaln›z uçufl yaparak tamamlan›yor.
Bu temel e¤itimi baflar›yla tamamlad›ysan›z, ‘balon tekamül kursu’ alabiliyorsunuz. 40 günlük bu kurs, 92 saat
nazari e¤itim, 20 saat çift kumanda,
10 saat da yaln›z uçufltan olufluyor.
Tekamül kursu da, bafllang›ç e¤itimi
gibi iki aflamadan olufluyor. Uçufllar
yer dersleriyle birlikte koordineli bir
flekilde yürütülüyor. Tekamül aflamas›n› da baflar›l› bir flekilde bitirdikten
sonra Sivil Havac›l›k genel Müdürlü¤ü’nün onaylad›¤› ‘balon pilot lisans›’
alabiliyorsunuz. Tabii ticari olan bu lisansla, Kapadokya’da ticari ve turistik
uçufllar da yapabiliyorsunuz. E¤itim
almak için harcad›¤›n›z bütün paray›,
hatta fazlas›yla geri kazanma flans›n›z
var. Yani hobinizi kazanca çevirebiliyorsunuz.
Baflvuru Adresi:
Türk Hava Kurumu Genel Baflkanl›¤›
Atatürk Bulvar› No: 33 Opera - Ankara
Tel: 0312 311 32 51
Faks: 0312 310 04 13
di¤er e¤itimler
Türk Hava Kurumu ‘Balon Pilot’ e¤itiminin yan› s›ra, di¤er hava sporlar›n›n da e¤itimini veriyor. Motorlu Motorsuz Yelken kanat pilot e¤itimi, Motorlu – Motorsuz Yamaç Paraflüt pilot e¤itimi, Planör, Paraflüt,
Radyo kontrollü model uçak e¤itimi de alabiliyorsunuz.
söylefli
Tolga Meriç / Foto¤raflar: Gamze Kutluk
Hülya Koçyi¤it’in
bilmedi¤iniz yüzü
Geçen ay Dünya Kitap’tan bir nehir söyleflisi ç›kt›
Hülya Koçyi¤it’in: Film Gibi Yaflad›m... Sinemam›z›n
bu benzersiz oyuncusuyla biz de bir söylefli yapt›k.
Edebiyattan hayat›n en gizli alanlar›na dek uzanan
söyleflide bugüne dek görmeye pek de al›fl›k
olmad›¤›m›z, farkl› ve cesur yüzüyle ç›kt› karfl›m›za.
18
19
söylefli
Firar adl› filmdeki diyalogsuz bir sahne
sinema sanat›n›n özeti gibidir: Cezaevinin avlusunda geçen bu fl›k›r fl›k›r,
çok güçlü sahnede Hülya Koçyi¤it çamafl›r asmaktad›r. Çamafl›r asarken
gözleri gökyüzüne, gökyüzünden geçmekte olan kufllara kayar. Kufllar bekçinin minareyi and›ran kulübesine do¤ru uçar. Özgürlü¤ü için iktidarla iflbirli¤i yapmas› gerekti¤ini o an kavrayan
Hülya Koçyi¤it, Talat Bulut’a bak›p bluzunun bir-iki dü¤mesini açar... Kendini
sinemada, sinema diliyle görkemle
gerçeklefltirmifl olan Hülya Koçyi¤it’le
insano¤lunun kendini dilde gerçeklefltirme serüvenini konufltuk.
Martin Heidegger’in, “insan y›¤›nlar›n›n gündelik konuflmalar›n›n, gevezeliklerinin gerçekle de, kiflinin kendisiyle de iliflkisi olmad›¤›”na yönelik
saptamas›n› k›ran bir yan var sizde.
Bir y›l kadar önce k›z›n›z Gülflah’›n
do¤umunu anlat›rken dilinizin ak›llara durgunluk veren nesnelli¤ine tan›k olmufl, sansürsüzlü¤ünüz karfl›s›nda hayranl›k duymufltum...
Gülflah’› getirdiklerinde müthifl bir büyüklük duygusuna kap›lm›fl; “Ben yapt›m”, “Ben yaratt›m” diye böbürlenmifltim. Bu duyguyu yaflad›m. Derin bir
piflmanl›k ve korku gelmiflti ard›ndan.
“Allah›m beni affet!” dedi¤imi hat›rl›yorum. Gerçi Allah’›n bir parças› oldu¤uma da inan›yorum. Bu, insana hem alçakgönüllülü¤ü ö¤ütlüyor, hem de
kendinden hoflnut olmay›...
Bu ve benzeri baflka duygular› konu
haline getirmekten ürkebilir insan.
Neden yok saymay› seçmiyorsunuz?
Dile getirmenin, paylaflman›n iyilefltirici
bir yan› oldu¤una inan›yorum. Hem
kendiniz, hem de karfl› taraf için...
Hangi dönemlerde, neleri k›ra k›ra,
neleri kata kata oluflturdunuz dilinizi?
Lütfü Akad Hoca’yla çal›flmaya bafllay›fl›m kendi dilimi de, sinema diliyle ne
ifade etmek istedi¤imi de ortaya ç›karan dönem oldu: Nedenler, niçinler,
nas›l bir ülkede yafl›yorum, niçin bu
mesle¤i yap›yorum?.. Sorular sordum.
Buldu¤um yan›tlar›n bafl›nda sevgi
20
var; cumhuriyet, bafl e¤memek, demokrasi, do¤ruluk, içtenlik, vazife bilinci, meslek eti¤i var.
Selim ‹leri’nin Yar›n Yapayaln›z adl›
roman›nda Handan Sarp, çocuklukta bir sözcü¤ü ilk kez iflitmenin irkiltici tuhafl›¤›na götürür bizi: Bir misafir gününde, “kar›koca” gibi yaflad›klar› iddia edilen iki kad›n için bafllayan dedikoduda “Zürafa m› yani
bunlar?” denmesi Handan Sarp’›n
kan›n› dondurur: “Zürafa?” Ayn›
sahnede geçen “kar›koca gibi yaflama”n›n, “dudak duda¤a öpüflme”nin
de anlamlar›n› bilemeyecek kadar
küçüktür; ne var ki “T›rnaklar›n› tüle
geçirmiflken yakalar kendini.” Hangi
sözcükler ruhunuzu k›sk›vrak yakalay›p gelece¤inizden haberler verdi?
Hangi cümleler kader biçti size?
Farkl› olmak ve baflar›: “Di¤er arkadafllar›ndan o kadar farkl›s›n ki çocu¤um… Çok yeteneklisin… Bunu fark
et, sana destek olal›m.” Ama bunun
karfl›s›na flu türden cümleler de ç›kard›lar: “Böbürlenme padiflah›m, senden
büyük Allah var”, “Güvenme güzelli¤ine, bir sivilce yeter.” Bunlar da ayn›
derecede etkiledi, oluflturdu beni.
Sizi korkutan sözcükler oldu mu?
Ölüm. Bu sözcükle dedemi kaybedince karfl›laflt›m. Dokuz-on yafllar›mdayd›m. S›cakl›¤›n›, yak›nl›¤›n› duyamayaca¤›m›, dokunamayaca¤›m› izah ettiler. Ben görmesem de onun beni gördü¤ü, istedi¤i gibi fleyler yapmam gerekti¤i anlat›lm›flt›. Kendim için bu sözcü¤ü düflününce yapmay› düfllediklerime, bafllad›klar›ma zaman›n yetmeyece¤i endiflesine kap›l›yorum. Bir de
söylemeye korktu¤um bir laf var, hiç
kullanamam: “Allah belan› versin!” Diyeceksiniz ki, insanlar insanlar› öldürebiliyor. Cinnet an›nda öldürebilir, savaflta öldürebilir. Ama durduk yerde
bir insan›n belas›n› bulmas›n› dilemeyi
hiçbir zaman anlamad›m.
Nehir söylefli kitab›n›z Film Gibi Yaflad›m’da çok ironik bir saptaman›z
var. Feyzan Ersinan gazetede sizin
a¤z›n›zdan yaz›lm›fl bir bafll›¤› an›msat›yor: “Sanat için soyunurum de-
miflsiniz,” diyor. Siz de gazetecilerin
bu laf› çok sevdi¤ini, tekrar tekrar
kullanmaktan b›kmad›klar›n› söyleyip soruyorsunuz: “Ne yani, herkes
mi böyle konufluyor?” Baflka ne tür
cümleler asab›n›z› bozar?
Benim a¤z›mdan ç›kmam›flsa ya da
düflüncemi ifade etmiyorsa hakikaten
asab›m bozulur. “Sen kimsin, senin nam›na konuflurum” durumu çok yaralay›c›. Herkesin ayn› biçimde konuflmas›,
klifleler, magazin bas›n›n›n kal›plar› da
beni çok rahats›z eder: “Bofland›lar,
ayr›ld›lar, yakaland›lar…” Bu tür kliflelerin özgünlü¤ü öldürdü¤ü kadar, insanlara yaftalar yap›flt›r›lmas›na hizmet
etti¤ine, önyarg›y› ço¤altt›¤›na da inan›yorum. Bir de “ya”: “B›rak ya, boflver
ya...” Özellikle televizyonda rastl›yorum. Cümle bile kurmuyorlar. Mesaj dilinde konufluyorlar. ‹nsan kullanmad›¤›, bilmedi¤i sözcü¤ün duygusunu yaflayabilir mi? Ç›kan sözcüklerin yerine
ne koyuyoruz? Bu çok tehlikeli. ‹letiflim
kuramayacak hale gelebiliriz.
Ayn› nehir söyleflide ‹ngiltere’ye gidip ‹ngilizce ö¤rendi¤inizi anlatm›fls›n›z. Dil ö¤renme tutkunuzun oyunculukla örtüflen yanlar› var m›?
Hem de çok. Türk sinemas›n› d›flar›da
tan›tmam teklif edildi¤inde geri çevirmek zorunda kald›¤›m y›llar oldu.
Komplekse kap›ld›m. Sonunda baflard›m. Kendi mesle¤imi daha iyi ö¤renebilmek, dünyay› takip etmek için flartt›
bu. ‹nsanl›k ad›na bir sözüm olacaksa
bunu söyleyebilmeliydim ve evrensel
bir dilde söylemem gerekiyordu.
Karfl›n›zdaki kifli bilmedi¤iniz bir
sözcük kullan›rsa, ona karfl›l›k vermek için kulland›¤› sözcü¤ü anlaman›z gerekirse ama anlamam›flsan›z,
ne yaparsan›z? O kifli hakk›nda ne
düflünürsünüz?
E¤er anlamam›flsam do¤rudan sorar›m. “Ben daha önce duymad›m, bilmiyorum,” derim. Anlam›fl gibi davranmam. Sormak, ö¤renmek hiçbir zaman
ay›p de¤ildir bence. Bilmeden biliyormufl gibi davranmak insan› tuza¤a düflürür. “Az önce sözünü etti¤iniz fley
neydi, aç›klar m›s›n›z?” derim. Hiç iste-
mem öyle bir duruma düflmek. Karfl›mdaki insan bana çok uzak bir konuda
konuflup anlamayaca¤›m› bile bile ›srarla sürdürürse bu tavr›n›, onun züppe
oldu¤unu düflünürüm. Karfl›m›zdakiyle
iletiflim kurabildi¤imiz ölçüde insanlafl›r›z.
Baz› ifl görüflmelerinde hangi ifl için
baflvurdu¤unu bile anlayamayabiliyor insan.
Bir özenti, “Yabanc› dil biliyorum, yabanc› ülkeler gezmifl bir insan›m” zavall›l›¤› var, evet. Sanki bir fleyin yerli
oldu¤unu söylemek onu kötülemekle
eflde¤er. Niye afla¤›l›yoruz kendimizi?
Kaz›klanmak, kaz›¤a oturtulmak… Birbirimize hep bu flüpheyle yaklafl›yoruz. Çok ac›kl›. Ama bunun nedenleri
var tabii. Son elli seneden söz edersek, bizi buralara getiren birçok siyasi
olay yaflad›k. Ezilmifllik, kaz›k yeme
korkusu var. Bat›’ya bu kadar özenmemiz buna da ba¤lanabilir. Demokrasilerine, hak alabilmelerine, verdikleri
mücadeleye imreniyoruzdur belki de
içten içe.
Arapçan›n hayat›n›zdaki yeri ne oldu? Ezanlar›n, dualar›n?
Anneannemin Kuran’la ilgili aktard›klar›ndan fark ettim Arapçay›. Bende dini
bir karfl›l›¤› oldu. Güzel bir sesle okunan
ezan ya da Kuran dinledi¤imde yükseldi¤imi düflünürüm. Neredeyse uzaya
do¤ru. A¤lamak ve af dilemek gelir
içimden o kadar yüksekten bak›nca.
Mesele ettiklerin, k›skançl›klar›n, zavall›l›¤›n karfl›s›nda hesaplar›n› önce kendine verebilmen gerekti¤ini görürüm.
Türkçesi?
Bir flark› dinledi¤inizde, nas›l ki sadece
müzik yetiyorsa, Kuran’›n Arapças› da
sizi duyguya davet ediyor. Türkçesinde bu yok ama o da akla hitap ediyor.
Burada da devreye dil giriyor yine; anlafl›lamayan fley sömürüye, kullanmaya aç›k hale geliyor.
Duygular›n›z bu kadar yüksekken…
O kadar çok karakter canland›rm›flken… ‹nsan›n bütün duygular›n› içinizde toplam›flken… ‹çinizden isyan,
inkar sesleri yükseldi mi?
Çok duyarl›y›m, evet… Bu benim yara21
söylefli
d›l›fl›m. Mesle¤imle birleflince bu duyarl›l›k çok yak›flt›. Ama ayn› zamanda
çok beslendi ve çok inceldi. Lastik gibi… Aç›yorsunuz aç›labildi¤i kadar, b›rak›yorsunuz. Senelerce. Ne hale gelir
insan? Bu yüzden sa¤l›¤›m bozuldu…
‹syan… Etmiflimdir herhalde. “Böyle
olmamal›yd›, bu insan ölmemeliydi” gibi… ‹syan m›d›r acaba bu?.. ‹nkar, hay›r, etmedim çok flükür.
Vüsat O. Bener’in unutulmaz öyküsü
Havva’daki flu sahne okuyan› bocalat›r: “Sonra bir gün kap›dan dinledim. Babam anneme: ‘Aç a¤z›n› tü22
kürece¤im’ diyordu. Annem de ‘A!
Bey, olur mu öyle fley’ diyordu. Sonra babam kal›n kal›n güldü. ‘Denedim seni be!’ dedi. ‘Sen a¤z›n› aç bakal›m bir kere, tükürecek miyim?’
fiaflt›m kald›m. Neden böyle konufltular?” Anlayamad›¤›n›z ama sizi ürkütüp tedirgin eden benzeri bir konuflmaya flahit oldunuz mu? Ya da
bu sahnedeki diyaloglar sizde ne
uyand›r›yor?
Bu diyaloglar flunu uyand›rd› bende:
Kar› koca birbirinin çok yak›n› oluyorlar. Efllerden biri hayattaki en güvendi-
¤i dostunun kendisi oldu¤unu hissetmek, hissettirmek isteyebiliyor. “Senin
için ölürüm, kalbimi veririm,” diyebiliyor kar› koca. “Aç a¤z›n› tükürece¤im”
her ne kadar olumsuz bir cümle gibi
duruyorsa da, “Buna da haz›r m›s›n?
Buna da izin var m›? Bu kadar ben misin? Bu kadar içimde, yak›n›mda m›s›n?” sorular›n› içeriyor olabilir. Böyle
bir deneme yatabilir alt›nda. Bende bu
duyguyu yaratt›. “Öpüflüyoruz, sevifliyoruz. Bedenlerimiz bir oluyor. Güven
bana.”
Siz neyi ya da hangi konuflmalar› hâlâ çözemediniz?
Kennedy suikast sonucu öldürüldü¤ünde radyolarda k›yamet kopmufltu.
Bunu duyunca feryat figan a¤lamaya
bafllad›m. “Babac›¤›m, babac›¤›m sana bir fley olursa ben ne yapar›m?” diye. O kadar çok a¤lad›m ki babam
döndü ve “Ben ölsem bu kadar a¤lamazs›n,” dedi. “Ama babac›¤›m, ben
sana bir fley olursa diye a¤l›yorum,”
dedim. Bir hafta sonra öldü babam.
Böyle bir flok var hayat›mda. Niçin bir
yabanc›n›n ölümüne bu kadar a¤lad›m? Sanki hissetmifl olmak beni hep
rahats›z etti… Annem hayatta. Fakat o
da flöyle demiflti… Ne konufluluyordu,
birinin cenazesine mi gitmifltik, hat›rlam›yorum, “Ben ölürsem leylak a¤ac›
dikin mezar›ma,” dedi. “Daha 40 yafl›ndas›n, niye böyle fleyler söyleyip bizi
üzüyorsun?” dedik. Ertesi sabah felç
oldu. Felç onun için bir nevi ölümdü
belki. Leylak a¤ac› istedi.
Gülten Ak›n’›n muhteflem “k›sa fliir”lerinden biri: “Sözlerin bumerang
gibi / döner yaralarsa seni / a¤z›n dilin gereksizdir / susars›n.” ‹flitti¤inizde somut bir ac› yaratan, ömrünüzce peflinizi b›rakmayan cümle ya da
cümleler isteyebilir miyim sizden?
Safl›¤›m›, iyi niyetimi aptall›kla aç›klayan cümleler. “Aptal.” Bir keresinde
annem bile “B›rak, o aptald›r,” dedi. ‹yi
niyetliysen, aptals›n. Ben de her fleyi
görüyorum ama hissetti¤im, inand›¤›m
gibi yafl›yorum. Aptal olarak tan›mlanmak, evet, en çok bu incitti beni.
Leyla Erbil’in Karanl›¤›n Günü adl›
roman›nda anlat›c›n›n annesinin güvercinle karfl›laflmas›yla “o güne de¤in hiç duyulmam›fl, yürek oynatan
bir ‘hiiii!’ çekmesi” bir olur. “Allah›m
babam bu!” der, “Gözünden bildim!
Babam gelmifl!” Gerçekten de hayvanlar›n suratlar›nda yak›nlar›n›, ölülerini görür gibi olanlar vard›r. Dil sayesinde hayvanla aras›na en büyük
fark› koyan insan zihni sizce neden
gidip gelir hayvanlar alemine?
Hayvanlar›n gözleri, bak›fllar›n›n benzerli¤i yüzünden herhalde. Bakman›n
içinde anlatmak, söylemek vard›r. Baz›
köpekler için “‹nsan gibi bak›yor,” derler. ‹nsan gibi bak›yor dedikten sonra
öldürmekten vazgeçerler ya da hat›rlay›p azap duyarlar.
Unutulmaz korku filmi The Exorcist,
kutsal› ihlal ede ede güçlenir o kadar. En belirgin ihlal göstergelerinden say›lan ifleme söz konusudur
mesela; Regan yata¤›ndan kalk›p
konuklar›n bulundu¤u salona gider
ve ifler. Piyano susar, herkes donup
kal›r. Bekaretini haçla bozmas›, onu
durdurmaya koflan annesini bafl›ndan yakalay›p yüzünü kan›na bulamas› ya da istavroz ç›karan rahibe
etti¤i küfürler, din fark›na ra¤men,
derinden sarsar izleyeni. Onun hipnoz seans›nda doktora söyledi¤i flu
söz insan›n hayvanla iliflkisinin karanl›¤›na aç›ls›n istiyorum: “Domuz
benim! Becer beni!” Neden bir hayvan, neden domuz sizce?
Baz› hayvanlar s›cakl›k, yak›nl›k, baz›lar› da çirkinlik, kötülük, vahflilik duygusu yarat›yor. Yunus dedi¤imiz zaman
insanlar›n yüzü gülüyor. Ç›¤l›k 盤l›¤a
seviniyorum onlar› görünce. Ama bir
domuz görünce ayn› fleyi hissetmiyorum. Bu bak›fl›m›za ba¤l›. Mickey’yi
düflünün, fare çizgiyle nas›l sevimli hale gelir. Oysa pisli¤i temsil eder neredeyse. Zaten çeliflkilerimiz hiç bitmez.
Domuz pislik yer diye küçümser ama
etini de bay›la bay›la yeriz. Exorcist’te
Regan kendini o kadar afla¤›l›k, o kadar günahkar, o kadar pis zannediyor
ki, “Domuzum ben” diyor. Bunlar› domuzla özdefllefltiriyor. “Yunus benim,
becer beni” dese ayn› etkiyi yaratmaz.
Cinselli¤i kirli görmek, cinselli¤in tu kaka edilmesinin dini bask›larla olan iliflkisi de var burada.
Porno filmlerin bir k›sm› hayvansevicilik üzerine...
Anadolu’da çok duyulan bir fley. Hatta
fierif Gören’le bunu ima edecek bir
sahne kulland›k bir filmde. Cinsellik o
kadar tu kaka edilmifl ki, kimileri hiçbir
zaman karfl› cinse yaklaflam›yor. Ama
di¤er yandan da bu içgüdüsünü kullanmak zorunda. O zaman maalesef
hayvanlarla iliflkiye giriyor. Vahfli bir
fley tabii. Hayvana eziyet.
Bir oyuncu gözüyle… Mesela büyük
kediler, atlar çok estetik… ‹nsanlar›n, ulaflamad›¤› bu esteti¤e duydu¤u be¤enide cinsel bir ça¤r›fl›m da
olabilir mi?
Sanat zaten insan›n bütün bu duygular›n› köpürten, okflayan ya da hat›rlatan
olmal›. Sanat eserlerinin ço¤unda hayvan figürleri vard›r, çok estetik de¤erlendirilmifltir. O ince çizgide cinsellik
duygusu da bulunabilir. Hayvanlar›n
estetik olarak da, güç olarak da hayatta çok yeri var. Hayatta olan her fleyin
23
söylefli
sanatta da yeri var. Her duyguyla hayvan› yaflayabilirsiniz. ‹nsanlar “Aslan›m
benim!” derler, “Y›lan gibi sokar” derler, “Kuzu kuzu dinler” derler. Hayvanlardan ald›¤›m›z çok fley var.
Susan Sontag’›n “pornografinin nihai anlamda cinselli¤e de¤il, ölüme
dair oldu¤u”na iliflkin saptamas› size neler söylüyor? Ölümle cinselli¤in, ölümle pornografinin kesiflti¤i,
te¤et geçti¤i bir nokta var m› size
göre?
Çok enteresan bir saptama… Pornografinin içinde ölesiye bir cinsellik olabilir. Ölü görmekten zevk alanlar da var.
Ancak ölü bir kad›n ya da erkek onda
cinsellik uyand›r›yor. Ancak öldürdü¤ü
zaman hofllanabiliyor… Genelleme
de¤il tabii bu söylediklerim; pornografi
ve ölümü yan yana getirdi¤imde ilk akl›ma gelenler.
Attila ‹lhan’›n Fena Halde Leman’›nda Haco Han›m’›n gün ortas›nda,
durduk yerde göbek att›¤› bir sahne
var. ‹nsan neden böyle fleyler yapar?
Siz yapar m›s›n›z? Neden hiçbir fley
söylemedi¤i halde onu anlayaca¤›m›z› düflünür göbek atan biri?
‹nsan, coflkular›yla da ifade edebilir
kendini. Bu da bir anlat›m biçimi. Anlars›n. Öyle bir coflku, öyle bir d›fla vurma iste¤idir ki, bunu göbek atarak da
yapar, karfl›s›ndakinin yana¤›n› s›karak
da. Kimse bunu yarg›layamaz. fiafl›r›rs›n belki ama hoflgörürsün. Kendi ad›ma, maalesef. Otokontrol bende öyle
güçlenmifl ki, kendi kendime kald›¤›m
anlarda dahi özgürce yaflayam›yorum.
Bunu bir hastal›k olarak görüyorum.
A¤lamak belki daha kolay. Ama temelde paylafl›mlar›m sevince yönelik.
Duygular›m›, özellikle bir be¤eni, bir
sevgi, bir takdir duygusu ise aç›k aç›k
paylafl›r›m. Ço¤unlukla anlafl›lmad› bu.
Rol yapmakla, poz vermekle yarg›l›yorlar adeta beni. Bu da çok gücüme
gidiyor. “Tolga, arkan›zdaki manzaraya bak›n, çok güzel, siz de görmelisiniz,” derim. Ama a¤l›yorsam sorma bana neden a¤lad›¤›m›. Seni de
ac›tmak istemiyorum. Belki sen a¤lat›yorsun beni o anda.
24
söylefli
Dürrin Tunç / Foto¤raflar: Eren Aytu¤
‹nci Aral’la Tafl ve Ten üzerine
‹nci Aral’›n, yaratma ve aflk süreçlerini heykelt›rafl kad›n kahraman›n›n
gözünden irdeledi¤i Tafl ve Ten adl› roman› okurlarla bulufltu. Aral roman›nda
kahraman›na geriye dönüfllerle y›llar öncesinde yar›m kalan aflk›n›, aflk-sanat
iliflkisini ve cinselli¤i sorgulat›yor.
Bu söylefli için ‹nci Aral’la bulufltu¤umuzda do¤ruyu söylemek gerekirse
Tafl ve Ten üzerine konuflmaya, romandan ne kadar etkilenmifl olsam da
- belki tam da etkilenmifl oldu¤um içinçok hevesli de¤ildim. Yazar›n yazarak
zaten anlatt›¤›n› bir de söyleflide anlat26
t›rmak konusunda genellikle isteksizimdir. Muhtemelen kibirli bir okur oldu¤umdan ve okuma süreçlerime, imgelemime müdahele edilmesinden, bu
müdahele eden yazar›n kendisi bile
olsa, pek hofllanmad›¤›mdan. ‹nci
Aral’›n da benzer bir biçimde yazar›n
bir kez elinden ç›kt›ktan sonra yap›t›na
mesafeli durmas› gerekti¤ini düflünmesi içimi ferahlatt›ysa da söyleflinin
ak›betini afla¤›da okuyaca¤›n›z gibi
çok de¤ifltirmedi.
Neden “Tafl ve Ten”? ikisi aras›nda
nas›l bir iliflki var romanda? Birbirini
tamamlayan, bütünleyen unsurlar m›
bunlar? Yoksa tersine birinin oldu¤u
yerde ötekinin varolamad›¤›n›, birinin ötekinin yerine geçerek onu kaç›n›lmaz olarak d›flta b›rakt›¤›n› m›
düflünmeliyiz? fiundan hareketle bunu düflündüm: Ulya’n›n, tekrar heykel yapmaya bafllayabilmesi için, romandaki ifadenizle “teninin so¤umas›” gerekiyor. Yani yaflam›nda tafl
ve ten u¤rafllar› en az›ndan eflzamanl› olarak varolam›yor...
Ben tam tersine, bir özdefllik kuruyorum ikisi aras›nda. ‹kisinin de zaman›
biriktirdiklerinden yola ç›karak bir benzefllik kuruyorum. Tan›nm›fl bir heykelci arkadafl›m, bir tafl yontucusu, tafllarla u¤rafl›rken ve onlar› biçimlerken yaflad›¤› duygunun orgazm›n t›pat›p ayn›s› oldu¤unu söyler.
Tam da bu özdefllikten ötürü biri
ötekinin yerini alm›yor mu zaten?
Bir bak›ma. Arzunun nesnesi, yani heykelcinin arzusuna karfl›l›k veren fley
heykel oluyor. Ancak burada tenden
kesin bir vazgeçifl ve sonra baflka bir
fleye ba¤lanma de¤il, zaman içinde
arzu nesnelerinin geçifllili¤i, birbirine
dönüflümü söz konusu. Sanat da, yarat›c›l›k da ancak bu kadar kesin bir
vazgeçifl ve kendini vermeyle mümkün. Ben hep aflk›n yerini sanat›n doldurabildi¤ini düflünürüm. Bu duygular›n bir geçifllilik içinde yaflanabilece¤i-
ni düflünürüm. Yaratma duygusunun
içinde de o arzu vard›r. ‹nsan› temelinden yukar›ya, ›fl›¤a do¤ru iten duygu...
Bunun için ikisini birbirinden ay›rm›yorum ben; ama insana zaman zaman
ten, zaman zaman da sanat›n nesnesi
neyse o egemen olabilir. Sürekli bir dönüfllülük içinde birbirlerine aktar›labilen, birbirini tamamlayan fleylerdir
bunlar.
Diyalektik bir iliflki içinde yani. Roman›n ad›ndaki “ve” ba¤lac› da bu
diyalekti¤e gönderme yap›yor zaten,
de¤il mi? Peki, birbirleriyle nas›l bir
geçiflim içindeler?
O ikisini bir araya getiren fley, zamand›r. Tafl›n üzerinde biriken zamanla
tende biriken zaman anlamsal olarak
çok benzefltir. Biz tabii kendi tenimizde biriken zaman› hissedebiliyoruz, tafla bakt›¤›m›zda da benzer çizgileri görebiliyoruz. Ya¤muru, f›rt›nay›, yer hareketlerini biriktiriyor tafl da. Ben bu koflutluktan hareket ettim. Dedi¤inize gelirsek; evet, aflkla yarat›n›n birarada olmas› biraz zor. Bu ikisinin aras›ndaki
geçifl, düfl k›r›kl›klar›yla beslenebiliyor.
Sanattan ya da aflktan düfl k›r›kl›¤›na
u¤rad›¤›n›z zaman öbürüne kendini
verme, s›¤›nma ihtiyac› hissediyorsunuz. Tabii aflk da h›rç›n, sanat da h›rç›n. Bu aç›dan bakarsak zaman zaman
birine, zaman zaman ötekine bir kaç›fl
ya da s›¤›nmadan söz edebiliriz.
Kahraman›n›z›n sanatç› olmas› size
yaz›nsal aç›dan ne gibi olanaklar
sa¤lad›?
Bu roman›mda kad›n kahraman›m›n
öncelikle entelektüel olmas›n› öngördüm. Onun iç derinliklerini ona anlatt›rma amac›yla yola ç›kt›m. S›radan bir
kad›n›n kendini anlatmas› daha zor
olacakt›. Kendini, bütün psikolojik süreçlerini çok kurcalayan birisi olmas›
gerekiyordu. Kad›nlar kendi cinselliklerini dile getirme konusunda çok sak›ngan davranabiliyorlar. Kendilerinden bile gizledikleri, yok sayd›klar› kimi noktalar olabiliyor, kendi arzular›n›
silmeye yönelik davranabiliyorlar. Bu
yüzden benim kahraman›m›n çok cesur olmas›, cinselli¤iyle ve kendi de-
rinlikleriyle yüzleflebilmesi gerekiyordu. Ulya’y› sanatç› olarak tasarlarken
önce bu noktadan hareket ettim. ‹kinci
bir neden de sanatla aflk aras›ndaki
bu demin konufltu¤umuz kopma ya da
birleflme noktalar›n› irdelemek isteyiflimdi. Roman›n temalar›ndan biri buydu; ki yaratmaya çal›flan birisi olarak
bu konu üzerine çok düflünmüflümdür.
Roman yazd›¤›m süreçte ben kendimi
dokunulmaz hissederim. En küçük temas bile beni çok rahats›z edebilir. En
ufak bir dokunmada bile çok büyük
tepki verebilirim. Bu çok sevdi¤im bir
insan, eflim, çocu¤um olabilir. ‹çinde
yaflad›¤›m dünyay› bu dokunufl bozabilir diye korkar›m. Bunu da sorgulamak istiyordum. Bütün o dokunulmazl›k içinde üreten birisinin aflkla ilgili,
cinsellikle ilgili bütün inand›klar›ndan
sonra kendini aflka kapt›rmas›n› çok
heyecan verici buluyordum. Dolay›s›yla, sorunuza dönersek, bütün bu çeliflkileri dile getirebilmek aç›s›ndan bu
kad›n›n derin bir kad›n olmas› gerekiyordu.
Sizin öteki yazd›klar›n›za bakt›kça
bu derinlikte olmayan, entelektüel
olmayan, üzerinde düflünmeyen bir
kad›n›n bilinç ak›fl›n› anlatmak çok
daha zor geliyor bana. Ulya sizi rahatlatt› m› yaz›m aç›s›ndan? Siz entelektüel olman›zla, kendinize bak›fl
aç›n›z ve irdelemenizle Ulya’ya daha
yak›ns›n›z ama örne¤in A¤da Zaman›’ndaki müsteflar kar›s›n› anlatmak
daha zor de¤il miydi?
Kat›lm›yorum sizin görüflünüze. Yal›n
ve hayat›n içinden insanlar kendi cinselliklerini, kendi dünyalar›n› anlat›rken
çok daha cesur olabiliyorlar. Burada
farkl› bir fley var. Ulya durumundaki kad›nlar kendilerini gerçek olmayan birtak›m fleylere inand›rmakla daha çok
u¤rafl›yorlar. Kendi yaratma kapasiteleri ve ruh sa¤l›klar› aç›s›ndan bunu
daha elveriflli buluyorlar. Mesela Ulya
kendi cinselli¤ini s›n›rlad›¤›n› ve buna
ihtiyaç duymad›¤›n› düflünüyor. Halbuki sa¤l›kl›, yal›n, s›radan bir e¤itim görmüfl kad›n›n kendi cinselli¤ini dile getirmesi daha kolay. Mahalle arkadaflla-
r›yla oturdu¤u zaman imalarla, flakalarla bunu çok daha rahat biçimde d›fla
vurabiliyor. Bana onlar› anlatmak daha
kolay geliyor, çünkü ben onlar› daha iyi
gözlemleyebiliyorum. Tam tersine Ulya
daha zordu, çünkü Ulya’n›n dünyas›n›n
uçlar› benim dünyama uzan›yordu; benim kendi dü¤ümlerimi çözmem, kendimi irdelemem gerekti. Bu demek de¤ildir ki roman otobiyografik... Ama yaratma ve âfl›k olma süreci aç›s›ndan
benzer heyecanlar yaflayan biri olarak
beni and›ran bir kad›n› anlat›yordum
ben. Yani Ulya’y› çözümlerken, evet,
kendimden çok fley aramam gerekti;
kilitlenmeleri, dü¤ümlemeleri, kapanm›fl kap›lar› açmam gerekti. Bu aç›dan,
bu bana baflkalar›n› anlatmaktan çok
daha zor geldi. Ama bunu yapmak istedim. Sanki bunu yapmasayd›m kendimle ilgili birçok fley de kapal› kal›p
beni rahats›z etmeye devam edecekti.
Ama birçok fleyi aflm›fl olman›n rahatl›¤›yla ifle bafllad›m, çok da yoruldum.
Bafltan tasarlamakta çok güçlük çektim, tasarlad›klar›m›n da d›fl›na ç›kt›.
Hani terapide de olur bazen; ya söylemek istediklerinizden fazlas›n› anlat›rs›n›z aniden, ya da tam tersi, bilerek
gerçekd›fl› fleyler ç›kar a¤z›n›zdan. Bütün bunlar› yaflad›¤›m için, yazma aflamas›n›n benim için bir terapi süreci oldu¤unu da düflünebiliriz. Ama bir roman kahraman› üzerinden tabii.
Öyküleriniz bir anda yaz›lm›fl ve bitmifl duygusu veriyor insana. Bu aceleci yap›n›zla nas›l roman yaz›yorsunuz? Görece geç bafllad›n›z roman
yazmaya, de¤il mi? Öyküden farkl›
olarak roman›n ça¤›na ›fl›k tutma,
dönemin tan›kl›¤›n› yapma gibi bir
misyonu da var. Size öyküde yetmeyen neydi?
Dört öykü kitab›ndan sonra dört befl y›l
hiçbir fley yazmad›m, fakat beflinci y›l›n içindeyken yaz›lan kitaplar› çok k›skanmaya bafllad›m. Yak›c› bir k›skançl›kt› bu. Sanki elimde olan bir fleyi,
aç›klay›c› bir nedeni yokken terk etmiflim gibi; hani birine küsersiniz de bir
süre sonra o küsme size çok anlams›z
görünmeye bafllar, bunun gibi bir duy27
söylefli
guya kap›ld›m. Ama bu k›skançl›k
çok belirleyiciydi. Özellikle ‹ngeborg Bachmann’›n Malina’s›n› okudu¤um zaman yazma duygusu
içimde kanatland›. Kitab›nda kad›n
ve erkek aras›ndaki kavgay› çok
güzel bir biçimde anlatmas› bana
çok denk düflmüfltü. Ben de kendimi hep ikiye bölünmüfl hissediyordum. Evlili¤e haz›rlanm›fl, biraz da
mürekkep yalam›fl, kendi ayaklar›
üzerinde de durabilen ama temelde evlenecek ve ev kad›n› olacak
biçimde yetifltirilmifl olmamla içimdeki isyan duygusu hep çat›flm›flt›.
Malina’y› okudu¤umda içimdeki isyan duygusunun canland›¤›n› gördüm. Üstelik o roman tam da yaz›dan el ayak çekip aile kad›n› oldu¤um zamana denk geldi. Hasetten
öldüm ve Ölü Erkek Kufllar’› yazmaya böyle bafllad›m. Benim o güne kadar biriktirdi¤im yara berelerin bir tedavisi gibiydi Ölü Erkek
Kufllar. Bafllad›m, bir ara yazmay› b›rakt›m ama bitirmeden de huzur bulamayaca¤›m› anlam›flt›m. Bu adeta bir
zorunluluktu. Bir fleyler gelip dayanm›flt› art›k ve öyküyle bunu anlatamayaca¤›m› hissediyordum. Ölü Erkek
Kufllar böyle do¤du. Çok umutsuzdum; hiçbir fleye benzemeyen bir roman yazd›m diye kahroluyor, ne anlatt›¤›m› bile bilmiyordum. Hatta yay›nc›ya, “Bu olmad›, dursun,” dedim ama o
hemen yay›mlad›. Kitaba gösterilen ilgi
beni çok flafl›rtt›. Romana atlay›fl›m
böyle oldu. Sonra roman›n bana daha
uygun bir tür oldu¤unu gördüm. Çünkü
ekonomik bir yazar de¤ilim, ben de
alabildi¤ine anlatma duygusu var.
Ama tabii arada yine hikâye yay›mlad›m, çünkü baz› konular ancak o form
içinde anlat›labilirdi. Roman bana uygun geldi, diyebilirim. fiimdi bir hikâye
kitab› tasarl›yorum. Hikâye formunda
biriken fleyler var.
Tafl ve Ten’de de arka planda iki askeri darbe var. Yazarl›¤›n›z aç›s›ndan yaflad›¤›n›z dönemle, d›fl dünyayla iliflkiniz nas›l oldu?
D›fl dünyada olup bitenler, siyasal
28
olaylar benim bütün yazd›klar›ma yans›d›. 1980’de Marafl’a gidip K›ran Resimleri’ni yazd›m. Orada olup biteni o
insanlar›n a¤z›ndan dinleyerek yazd›m. Yetiflme aç›s›ndan, belirli bir dünya görüflüne inand›¤›m ve dünyay›
kavray›fl›mda diyaletik bir temel oldu¤u için, daha on sekiz yafl›mdayken
büyük yarat›c› inanc›m› kaybetti¤im
için de belki, materyalist bir insan olarak yaflad›¤›m dünyadaki politik oluflumlar beni hep çok ilgilendirdi. Ayr›ca
bir yazar olarak içinde yaflad›¤›m›z ülkenin, co¤rafyan›n, tarihin, benim anlatt›¤›m insanlar› da biçimledi¤ine
inand›m ve bunu somut olarak da gördüm. Dolay›s›yla benim bütün yazd›klar›mda tarihsel ve politik bir fon vard›r.
Anlatt›¤›m insanlar›n yapt›klar› ancak o
fon önünde anlam kazan›r. ‹sterse
apolitik olsun, hiç kimsenin bunun d›fl›nda kalabilece¤ini sanm›yorum.
Çünkü apolitik olmak da bir politik tav›rd›r. Dolay›s›yla bu romanda da iki
askeri darbe var. Ulya’n›n sevdi¤i iki
erke¤in bu iki darbeyi simgeledi¤ini
söyleyebilirim. Gençlik y›llar›nda sevdi¤i ve evlendi¤i erkek 1970’lerin sars›n-
t›s›yla yurtd›fl›na ç›km›fl ve s›¤›nmac› olmufltur. Zaten Ulya’n›n yirmi alt› y›l sonra yurtd›fl›na gidiflinin ve Sina’ya ilgi duymas›n›n kökeninde bu
olgunun da çok önemli bir rolü oldu¤unu düflünüyorum. Bir yinelemedir Ulya’n›n yaflad›¤›.
Yineleme de¤il de, daha çok bir
özet gibi... Bütün bir evrim sürecinin embriyoda kendini özetlemesi gibi...
Siz aç›klay›nca bana çok do¤ru ve
mant›kl› geldi ama ben bunu çok
bilinçli bir biçimde yapmad›m. Bu
bir yan›lsama ve yineleme, bilinçd›fl› bir fley. Ama dedi¤iniz gibi, bu
da bir özet, bir evrim ve yar›m kalm›fl bir fleyin tamamlanmas› gibi...
Çünkü Ulya’n›n o ilk sevgilisi de
hiçbir iz b›rakmadan kaybolmufltur.
Bu, bir insan›n sevdi¤i için dayanabilece¤i en zor durumdur. Bir insan› kaybetmek; ama ölüm yoluyla
de¤il, birdenbire, yer yar›lm›fl da
sevilen insan içine girmifl gibi bir kaybolufl... Üstelik bunun politik bir ortamda oldu¤unu ve kaybetti¤inizin politik
bir kifli oldu¤unu düflünün. Bu daha da
dayan›lmaz bir fley. Evrim aç›s›ndan
bakarsak Ulya’n›n yar›m kalm›fl bir yan› var, sevgisini ve aflk›n› tamamlamak
istiyor öncelikle. Dolay›s›yla bunun objesinin, göze hofl gelen ve benzer konumuyla onu etkileyen biri olmas› da
çok do¤al. Burada tabii geçen y›llar›n
fazla bir önemi kalmam›fl oluyor. Sorunuza dönecek olursak, flunu demek istiyorum: Benim bütün kiflilerim politik
bir ortamda, tarihsel ve co¤rafi konumda yer al›r ve bütün bu ö¤elerle biçimlenirler. Kendi yaz›lar›mda bunu her
zaman çok önemsedim ve bunun do¤ru oldu¤unu düflünüyorum. Her fleyden ba¤›ms›z dedi¤imiz insanlar yok;
çünkü bizi biçimleyen bu toplum, toplumsal iliflkiler ve kavray›fllar...
Bunu bir uzun uzad›ya, zamana yayarak anlatmak var, bir de öykü gibi
kesitsel biçimde al›p öyle anlatmak
var. Öyküde birtak›m fleylerin sonuçlar›n› ya da sezdirimlerini görüyorsunuz da, romanda art›k bu sez-
dirim olmaktan ç›k›yor...
Bir öyküde küçücük bir cümle onun
kim oldu¤unu, nereden gelip nereye
gitti¤ini ifade eder. Gölgede K›rk Derece’nin ilk öyküsündeki avukat kad›n
çok yak›c›d›r. “Ad›n› Anmamaya Ant
‹çiyorum”da ressamla bir kad›n›n aflk›ndaki s›n›fsal farkl›l›klar çok derin.
Çok belirleyicidir, tarihsel ve s›n›fsal
olarak da öyledir. Öykü ve roman hiç
fark etmez. Tabii romanda daha ayr›nt›l› anlatabiliyorsunuz, Tafl ve Ten’de
oldu¤u gibi. Mesela Ölü Erkek Kufllar’da 80 Eylülünü yine fonda tuttum
ama burada daha ayr›nt›l› elbette. Kaybolmufl bir kifli ve aflk hikâyesi çevresinde daha trajik bir boyutu var.
Roman türünün bu kadar popülerleflmesi hakk›nda ne diyeceksiniz?
70’li y›llar, protest tav›rlar›n etkin oldu¤u ve insanlar›n daha fazla düflünerek
yaflad›klar› y›llard›. fiiir de özü dolay›s›yla daha marjinal ve karfl› ç›k›fla uygun bir tür. Roman›n içeri¤i de ticari
kurulufllar, bas›n yay›n ve kitap piyasas›n›n endüstrileflmeye do¤ru gitmesiyle yönlendirilmeye baflland›. Asl›nda
çok daha fazla roman yaz›l›yor ama
büyük bir k›sm› yay›nevleri taraf›ndan
eleniyor. Kolay alg›lan›r, kolay anlafl›l›r
ve büyük kitleye pazarlanabilecek nitelikte kitaplar seçiliyor. Yaz›lan›n zor anlafl›l›r ve seçkin edebiyata dahil olmas›
gerekmiyor. Bunun al›c›s› her zaman
çok rahatt›r. Dolay›s›yla nitelikli yap›tlar›n 1000-2000 kadar bas›ld›¤›n› ama
pazara bir katk›s›n›n olmad›¤›n› görüyoruz. Pazar için, söyledi¤im nitelikte
kitap üretmek gerekiyor. fiiir, hatta hikâye de özü itibariyle buna uygun de¤il. E¤lenmek, yo¤un çal›flan insanlar
için televizyonun aç›k b›rakt›¤› alanlar›
tamamlamak üzere roman en iyi tür
olarak görülüyor. Çok fazla uzun olmas› da gerekmiyor bunlar›n.
Roman›n atmosfer yaratma ve dünya sunma özelli¤i oldu¤u için mi
acaba? Çünkü fliir okuyucuya atmosfer sunmaz, belki bir dizeden
yola ç›karak bunu kendi kendinize
yapmak zorundas›n›zd›r. Roman›n
okura sundu¤u daha tüketilebilir bir
dünya....
‹nsanlar›n, yaflad›klar› somut hayattan
kaçma, daha güzeli ve iyiyi hayal etme
gibi istekleri de var. Bunu da karfl›l›yor
roman. En çok satan kitaplar, mistik
içerikler tafl›yan ve insan› kolay yoldan
mutlulu¤a, cennete, zenginli¤e götürme umudu tafl›yanlar. Aniden hayat›n
bir dönemeçte de¤iflivermesi gibi konular iflleyenler. Simyac› da bu yüzden, her fleyin çok kolay oldu¤u duygusunu verdi¤i için çok okundu. fiiir
daha sorgulay›c›. Düflünsel bir boyutu
var. Halbuki burada her fley haz›r.
‹lk yazmaya bafllad›¤›n›zdan bu yana
kendinizde nas›l bir de¤iflim görüyorsunuz?
Ben kendimle ilgili sorulara cevap veremiyorum, bu çok subjektif olur. Karar
veremiyorum da, çünkü çok amatör bir
ruhla yaz›yorum. Birinin ç›k›p benim ne
yapt›¤›m› söylemesini istiyorum. Sadece giderek daha zor ve titiz yazd›¤›m›
söyleyebilirim. Gittikçe elimden daha
zor ç›kar›yorum metinleri, sonsuza dek
flunu ç›kar›p bunu koyarak elimde tutabilirim onlar›. Bu belki profesyonelleflmenin getirdi¤i bir fley ama benim
amatör ruhumla ba¤daflm›yor, beni
çok yoruyor. Dil aç›s›ndan bakarsak,
bir cümledeki sakatl›¤› ilk anda görebiliyorum. Edebiyatla bu kadar yo¤un
u¤raflt›¤›n›z zaman ister istemez bir
ustalaflma oluyor. Her meslekte bu
böyledir. Günde on-on iki saat çal›fl›yorum. Ben bu kadar sab›rs›z oldu¤um
halde kendime flafl›yorum, ben kendimi o masaya nas›l ba¤layabiliyorum diye. Bu bir tutku, bir inat. Kendimle ve
zamanla inatlaflmak. Çünkü hiçbir fley
beni bu kadar enterese etmiyor. Yaratma sürecindeki kadar ruhsal olarak
alabildi¤ine h›rpalanmak ama bu h›rpalanmadan da mazoflistçe bir zevk
duymak... Hâlâ yafl›yorum bunu. “Bu
gece de ölmesem de roman› bitirsem”
diye yafl›yorum. Bunun müthifl bir fley
oldu¤unu, o süreçten ç›kt›ktan sonra
fark ediyorum.
Neden hiçbir roman›n›zda sa¤l›kl› bir
anne çocuk iliflkisi yok? Bütün anne
tiplemeleri ya ayr›ks› ve uyumsuz, ya
da Mor’da oldu¤u gibi düpedüz ak›l
sa¤l›klar› yerinde de¤il...
Ben annemi çok küçük yaflta kaybettim, hiç anneyle büyüme deneyimim
olmad›. Annemi hat›rlad›¤›m dönemlerde annem hastayd›. Bunun bende belli yaralar açm›fl oldu¤unu görüyorum.
Ancak patoloji üzerinde infla edebiliyorum anne-çocuk iliflkisini. Gerçekten
de hiçbir roman›mda sa¤l›kl› bir anneçocuk iliflkisi yok. Anne-çocuk iliflkisini
bilmiyorum, ancak hayal ediyorum ve
bu hayal de çok yaral›, çok h›rç›n ve
yorucu. Öyleyse neden bunun üzerinde bu kadar duruyorum? Herhalde o
a盤›, eksi¤i kapatmak için. Annemden
sonra da babam› kaybettim. Bunun
fark›nda de¤ilmiflim gibi büyüdüm
ama sonra, yazmaya bafllad›¤›mda,
bunun bende ne büyük bir gedik açt›¤›n› gördüm.
Romanda Ulya’n›n Sina’dan neden
etkilendi¤ini elbette kahraman Ulya
oldu¤u için onun gözünden görüyoruz. Sina hakk›nda fazla bir ipucu
yok. O bir erkek olarak nas›l bir etkilenme süreci yaflad› sizce? Duygular›n› daha kolay denetim alt›na alm›fl
gibi duruyor...
Romanda anlat›ld›¤› biçimiyle Sina’n›n
da etkilenmifl oldu¤unu düflünebiliriz
tabii. Ama Ulya’n›nki kadar fliddetli bir
fley de¤il de, daha kolay geçifltirilebilecek duygular yaflam›flt›r. Sina aç›s›ndan daha olas›, benzerlerini daha önce de yaflam›fl olabilece¤i bir serüven
bu. Muhtemelen Ulya kadar uzun da
yaflamad› bunu, daha k›sa sürede bitirebildi. Ama tabii burada bizi as›l ilgilendiren Ulya’yd›; özellikle o yar›m kalm›fl iliflkisini tamamlamas› aç›s›ndan...
Roman›n izleklerinden biri de Almanya’daki Türkler. Kimi saptamalar›n›z da o kadar yerinde ki, sizin Almanya’yla iliflkinizi sormadan edemeyece¤im.
Benim Almanya’da yaflayan akrabalar›m var. Çeflitli kurumlar›n düzenledi¤i
okuma turlar›na da çok gittim. O ortamlardaki ayr›nt›lar› biliyorum; konsolosluktaki davetleri, dernekleri. Bu ayr›nt›lar› bilmesem, yazmak zor olurdu.
29
nostalji
Geçmifl de¤il bugün gibi
Güncelli¤e, moda deyifliyle popüler
kültüre flöyle dikkatlice bakt›¤›m›zda
televizyonsuz, sinemas›z günlerden
bu yana yaflam›m›z›n hâlâ bir
zamanlar klasik Türk edebiyat›na da
konu olmufl kaynaklardan, benzer
duygusal ve düflünsel çat›flmalardan
beslendi¤ini görüyoruz.
Yani asl›nda edebiyat, önüne klasik
sözcü¤ü gelse bile hep
”geçmifl de¤il, bugün gibi...”
“Bofl zamanlar›n›z› nas›l de¤erlendirirsiniz?” Bu soru bir
dost sohbetinden ya da bir baflvuru formundan al›nt›d›r. Cevab›nda ise mutlaka “kitap okuyarak” geçer ya... Yaland›r
asl›nda. Asl›nda okudu¤umuzu iddia etti¤imiz romanlar; fliir, deneme, tiyatro, elefltiri türündeki her bir kitap, kitapl›¤›m›z› süslemekle meflguldür, bizim meflguliyetlerimiz yüzünden. Kitapl›¤›m›z›n raflar›nda sab›rla “meflgul zaman”lar›m›z›n “bofl zaman”lar›m›za dönüflmesini beklerler. Bizse flöyle derin bir nefes alacak vakit bulur bulmaz, televizyon karfl›s›ndaki rahat koltu¤umuza koflar›z; bazen de vizyon filmlerine. “Edebiyat” sözcü¤ünün ça¤r›flt›rd›¤›, lise y›llar›ndan
kalma birkaç sözlü s›nav an›s›d›r. Dolay›s›yla edebiyat, geçmiflte kalm›fl lise y›llar›m›z›n bir parças›d›r; edebiyat, “geçmifl”tir ço¤umuz için. Peki, meflgul hayatlar›m›zda öteledi¤imiz edebiyat, Türk edebiyat› örne¤in, o kadar da uzak m›d›r acaba bugünkü yaflant›m›za? Ahmet Mithat, Nam›k Kemal, Tanp›nar, Peyami Safa... Geçmiflte midirler, bugünümüzde yer yok mudur onlara?
Peki, ne var flu s›ralar televizyonlarda? Hâlâ Marimar ve Sergio’nun aflk› varsa ö¤leden sonra kufla¤›nda, güzel yüzündeki gözyafllar›yla Türkan fioray ve bir yanl›fl anlamayla onu
evden kovan Kartal Tibet varsa, herkes izledi¤inin ertesi günü Selim ile Esma’n›n, Baran ile Havin’in aflk›n› konufluyorsa,
Tülin ile Caner canl› yay›nlardalarsa hâlâ... Aflk m›d›r acaba
günlük hayatlar›m›za eklemek istedi¤imiz?
Halk edebiyat›m›z Tahir ile Zühre, Kerem ile Asl› gibi halk hikâyeleriyle doludur. Aileleri kavuflmalar›na engel olur, âfl›klar ayr› düflerler. Bazen mutlu, bazen hüzünlü bir son bekler onlar›. Klasik edebiyat›m›zdan Leyla ile Mecnun’u hat›rlar m›s›n›z? Fuzuli’nin o lirik üslubuyla anlatt›¤›, sonradan
30
Mevlâ aflk›na dönüflecek o muhteflem, hüzünlü aflk›? Halit
Ziya Uflakl›gil, Aflk-› Memnu’da Behlül ile Bihter’in; Mehmet
Rauf, Eylül’de Suad ve Necib’in yasak aflk›n› anlat›r. Reflat
Nuri Güntekin, Çal›kuflu’nda Kâmran ile Feride’nin aflk›n›...
Sabahattin Ali, “De¤irmen” adl› öyküsünde, bir kolu olmad›¤›ndan kendisini eksik hisseden sevgilisi için kolunu feda
eden klarnetçiyi anlat›r.
Kim klasik edebiyat›m›z›n Divan fliiri güzellerine adanm›fl o
muhteflem gazellerini unutabilir? O zalim sevgilinin kirpikleri
ok ok olup saplanmaz m› âfl›¤›n kalbine? Âfl›¤›n kufl olup
uçan gönlü sevgilinin da¤›n›k, dolafl›k, siyah saçlar›na yakalan›p tutsak olmaz m›? Âfl›k, sevgilinin dudaklar›nda âb-› hayât› bulmaz m›? Aflk m›d›r acaba günlük hayatlar›m›za eklemek istedi¤imiz? Marimar’›, Türk filmlerini, Selim’le Esma’y›
izlerken herkes; halk hikâyelerini, Aflk-› Memnu’yu, Eylül’ü,
Çal›kuflu’nu, Leyla ile Mecnun’u kimse okumaz m›? Okur.
Çünkü çak›fl›kt›r geçmiflimizle bugünümüz; bu yüzdendir ki
Kurflun Yaras›’n› sevenler, Ateflten Gömlek’i de severler.
fiu s›ralar popüler olan televizyon programlar›ndan baz›lar›
ise S›rlar Dünyas›, Alt›nc› His gibi mistik programlar. Esrarengiz olaylar, gaipten sesler... Bilinmeyene duydu¤u ›srarc›
merak› insano¤lunun... Matmazel Noraliya’n›n Koltu¤u’nda
da Peyami Safa, Ferit adl› ateist bir gencin, yaflad›¤› parapsikolojik olaylar karfl›s›nda Tanr›’ya inanmaya bafllamas›n›,
yaflad›¤› kiflilik de¤iflimini anlat›r. Öyleyse hayatlar›nda mistik bir dünya görüflünün eksikli¤ini duyanlar ya da hayat›na
gizem katmak isteyenler ve bu yönde programlar izleyenler,
isteseler Peyami Safa da okurlar. Hiç inkar etmemek gerekir
ki hepimizde biraz merak vard›r büyülere, cinlere, perilere
karfl›. Öyleyse Büyü filmine gidenler, Ahmet Mithat’›n Çengi
adl› e¤lenceli oyununu da okuyabilirler. Ahmet Mithat, Çengi’de, rahat bir hayat yaflamak için kendi o¤lunu dahi cinlerle perilerle korkutmufl entrikac› Saliha Han›m’› anlat›r, bofl
inançlar› elefltirir.
Vakit akflamüstüyse, televizyonlarda kad›n programlar›na
mutlaka rastlar›z son zamanlarda. Kad›n›n Sesi, Yaln›z De¤ilsin... Kad›n sorunlar›n›n dile getirildi¤i, toplumun kapanmayan bir yaras›na dokunan programlar... Ne zaman böyle bir
programa rastlasam, Taaflfluk-› Talat ve Fitnat gelir akl›ma.
fiemsettin Sami yazm›flt›r, edebiyat›m›z›n ilk roman denemesidir; bunlar ders kitaplar›m›zda yazar. Oysa ak›llarda as›l yer
eden, görücü usulüyle zorla evlendirilmeye çal›fl›lan zavall›
Fitnat’›n dram›d›r. Fitnat, Talat’› sever oysa ki. Talat’›n annesi
Saliha Han›m da kad›n olman›n do¤urdu¤u baz› problemleri
yaflam›flt›r. Bu yolla kad›nlar›n ezilmesi, çektikleri ac›lar vurgulan›r. Eski âdetler, gençleri onlara sormadan evlendirme,
k›zlar›n okutulmamas› elefltirilir. Akflamüstleri yay›nlanan kad›n programlar›nda, kanayan ayn› yara de¤il midir?
Hüseyin Rahmi Gürp›nar’›n; o do¤al, sade, ak›c›, e¤lenceli
üslubu ve mizah anlay›fl›yla haf›zam›zda yer etmifl yazar›n
Kuyrukluy›ld›z Alt›nda Bir ‹zdivaç adl› k›sac›k roman›nda, as›l
anlat›lan fley baflka da olsa, o¤luna son derece düflkün Fer-
Türkan fioray, Reflat Nuri Güntekin’in roman›ndan
uyarlanan Çal›kuflu’nda...
31
nostalji
dane Han›m’›n, o¤lu ‹rfan Galip’in evlenmek istedi¤i gelin
aday›n› be¤enmemesi, fazla serbest bulmas›, ona türlü türlü
kulp takmas› bugünün televizyon izleyicisine bir fley ça¤r›flt›rmaz m›? Yani Semra Han›m’› izleyen, Ferdane Han›m’›
okumaz m›?
Avrupa Birli¤i kap›s›ndaki biz... Her gün kendimize dönüp
sorarken “Bat›l› olmak, Do¤ulu kalmak nedir, bir Bat›-Do¤u
sentezi mümkün müdür, diye, elli alt› y›l önce ayn› sorular›
soran Tanp›nar’› hat›rlay›p flöyle bir sayfalar›n› çevirmez miyiz Huzur’un?
Recaizade Ekrem, Araba Sevdas› deyince, çok eskilerden
bir sayfa aç›l›r zihnimizde. Bu an›msama ço¤unlukla bir bilgi yar›flmas› arac›l›¤›ylad›r. Recaizade Ekrem’in çizdi¤i Bihruz tipi, bir alafranga züppedir. Cahildir, para harcamay›
sever, gösterifl düflkünüdür; süse, fl›kl›¤a, lükse önem verir,
ne Frans›zcay› tam konuflabilir, ne Türkçeyi. Ahmet Mithat’›n Felatun Bey’i de ayn› özelliklerle birlikte daha karikatürize, daha gülünç bir hal sergiler. Günümüzdeki züppe
genç k›z karakteri Selin’i sevenler, onun gülünç hallerine,
yanl›fl Türkçesine gülenler, Recaizade Ekrem’i, Ahmet Mithat’› okumazlar m›?
Ne de¤iflmifltir yani “geçmifl”ten bugüne? Geçmiflte yaflayan biz insano¤lu de¤il miydik, flimdiki popüler hayatlar›m›z›n baflkahramanlar› bizler de¤il miyiz? “‹nsan”›n ilgileri, ihtiyaçlar›, u¤rafllar›, duygular›, dünya var oldu¤undan beri ayn› de¤il mi? Bofl zamanlara döndü¤ünde meflgul zamanlar›m›z, ya da derin bir nefes alacak vakit buldu¤umuzda, tele32
vizyonda, sinemada, video kliplerde ne varsa, kitapl›¤›m›zda
da var asl›nda. Bir de yepyeni bask›larla, g›c›r g›c›r bulabilsek edebiyat›m›z›n her bir eserini, seve seve okumaz m›y›z?
Edebiyat “geçmifl” de¤ildir, “geçmekte”dir hayatlar›m›zdan.
Peki ya “dil” engeli?
Son günlerde klasiklerimizi, edebiyat›m›z›n temel tafllar› sayd›¤›m›z isimlerin eserlerini yepyeni bask›larla, g›c›r g›c›r bulma umudumuz filizlendi. Edebiyat yeniden geçmeye bafllad› hayatlar›m›zdan. Yay›nevlerinin klasiklerimizi yeniden basmaya bafllamas›yla tart›flmalar da gündeme geldi tabii ve
biz; “ucuz kitap”, “sadelefltirme”, “bozulan üslup özellikleri”,
“çeviri metin” gibi pek çok ifade karfl›s›nda, söylenenlere bir
anlam veremeyen küçük çocuklar gibi çaresiz kald›k.
Asl›nda önemli olan soru fluydu: Biz Türk klasikleri okuyucular›, kimdik? Ya da di¤er bir deyiflle, Türk klasikleri kimlere
hitap ediyordu? Okuyan, araflt›ran, üreten, elefltiren akademisyenlerimize, elefltirmenlerimize mi; okuyan, araflt›ran, ö¤reten, paylaflan ö¤retmenlerimize mi; okuyan, anlamaya çal›flan, araflt›rmay› sevmeye çal›flan ortaokul-lise ö¤rencilerimize mi? Asl›nda hepsine. Ve hatta, kendisini günlük hayat›n ak›fl›na, popüler kültürün albenisine kapt›rm›fl ve onca
iflin gücün aras›nda yüzünü güldüren birkaç televizyon
program›n›n vermeye çal›flt›¤› mesajlar›n hepsinin, koli koli
arka odada duran eski kitaplar›nda da var oldu¤unu unutan
mühendislere, avukatlara, ev han›mlar›na... Herkese. Zaten
ifller bu noktada karmafl›klaflm›yor mu? Madem bu eserlerin
okuyucu yelpazesinin bu derece genifl olmas› geçiyor gö-
nüllerimizden, ayn› anda nas›l her çeflit insana hitap edecek
klasiklerimiz? Kim, nas›l ç›kacak bu iflin içinden?
Yay›nevleri eski eserleri sadelefltirseler, günümüzde asla anlafl›lamayacak ifadeleri okuyucunun anlayaca¤› hale dönüfltürseler, akademisyenler, elefltirmenler hakl› olarak isyan
ediyorlar; çünkü yazarlar aras›ndaki üslup farklar› kayboluyor o zaman, eserlerin özellikleri kayboluyor, bir tat kalm›yor
okuyucunun içinde. Son sayfay› da çevirirken, her fley yavanlafl›yor. Bu eserler orijinal halleriyle bas›lsa, bu kez Osmanl›ca bilmeyenler olarak yelpazenin yüzde seksenini oluflturan kesim kalakal›yor ulaflmak isteyip de ulaflamad›¤› zenginlik karfl›s›nda. Sanki aç›lm›yor kitaplar›n kapaklar›, kilitli
günlükler gibi s›r oluyor edebiyat›m›z; okuyabilmek, anlayabilmek için bir anahtar gerekiyor.
Marmara Üniversitesi Ö¤retim Üyesi Doç. Dr. Emel Kefeli
flöyle diyor: “Klasikler zamana dayanabilen, estetik de¤erleri, içerikleri ile yaz›ld›klar› dönemi ayd›nlatan, gelecek nesilleri besleyen eserlerdir. Klasik, moderne giden yoldur. Dün
ile bugünü birlefltirirken yar›na da ›fl›k tutar. Ancak aradan
geçen zaman içinde dilin de¤iflmesi de kaç›n›lmazd›r. Bugünün okuru, dildeki de¤iflmeye ba¤l› olarak, klasik edebiyat›n metinlerini okurken içerik çözümlemesinde hayli zorlanmaktad›r. Bu gerçe¤i dikkate ald›¤›m›zda, Türk klasiklerini sadelefltirerek (bugünün diline tafl›yarak) gençleri bu zenginliklerle buluflturmak son derece önemlidir. Ama bu ifllemin ehil ellerde ve dile hassasiyet gösterilerek yap›lmas›
flartt›r. Sadelefltirme ifllemi s›ras›nda -tercümede oldu¤u gibi- edebi eserin içeri¤ine, yap›s›na sad›k kal›nmal›, özellikle
üslup özelliklerini korumaya özen gösterilmelidir. “Üslup, insand›r.” Üsluptaki de¤ifliklikler esere ve yazara müdahaledir. Dil özellikleri korunmadan, ticari kayg›larla yap›lan sadelefltirmelerin yazarlar›m›za, klasik eserlere ve milli kültürümüze yarardan çok zarar verece¤i kan›s›nday›m.” Bu sözler,
biz kilitli zenginli¤imize ulaflmak için bir anahtar beklerken,
kararm›fl içimize bir ›fl›k yak›yor. Demek ki üslup ve dil özellikleri bozulmadan sadelefltirilirse metinler, hem onlar› rahatl›kla anlayabiliriz, hem de üslubuyla asl›nda kendini ifade
eden yazar› tan›m›fl oluruz, onu kendine has özellikleriyle
yerlefltiririz haf›zam›za.
fiiflli Terakki Lisesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölüm Baflkan› Dilek Özçelengir ise konuyla ilgili görüfllerini flöyle dile getiriyor: “Bir edebi eserin, kuflaklara ulaflacaksa, dil ç›kmaz›n›
aflmas› gerekir. Klasik kabul edilen eserin içerik olarak insan› vermesi, onun sorunlar›n› içermesi, toplumla özdeflleflmesi kaç›n›lmazd›r. Ancak bu boyutun bireylere ulaflabilmesi
de dil ile sa¤lanacakt›r. Türk edebiyat›nda dili yüzünden
okurlar›na ulaflamam›fl, gelecek kuflaklarla ba¤lar›n› koparm›fl nice büyük flair ve yazar görmekteyiz. Bu nedenle eserlerimizin günümüz Türkçesine çevrilmesini onaylar›m; fakat
bu da oldukça ciddi bir ifltir. Her fleyden önce yazar›n ya da
flairin üslubunu kavram›fl, onun dilinin tad›n› verebilecek
özende bir çal›flma yap›lmas› gerekir; ki bizim bu noktada
zay›f oldu¤umuzu düflünüyorum. Bizler dilimiz konusunda
bilinçli bir yap›lanma içinde de¤iliz ve bir yozlaflma yafl›yoruz. Bu, çevirilerimize de yans›yor. Dili kullanma, sözcükler
üzerinde düflünme, dil-düflünce ak›fl› ihmal ediliyor. Kimi zaman sanatç›n›n kimli¤ine ayk›r› ifadelere rastl›yorsunuz.” Görüldü¤ü gibi, Özçelengir de sadelefltirme iflleminin çok
önemli oldu¤u kan›s›nda. Konuyu ortaokul ve lise ö¤rencileri aç›s›ndan da de¤erlendiren Özçelengir ekliyor: “Ö¤renciler için sadelefltirilmifl, fakat özelli¤ini kaybetmemifl eserler
daima tercih edilmelidir. Çocuklar rahatl›kla okuyacaklar›, dil
olarak onlar› zorlamayacak eserleri tercih ediyorlar.”
Bir akademisyen ve bir e¤itimci ayn› noktada birlefliyor: Klasik eserlerimiz günümüz Türkçesine tafl›nmal›, ancak bu ifl titizlikle, iflin uzmanlar› taraf›ndan yap›lmal›d›r. Öyleyse bir
baflka soru tak›l›yor akl›m›za: Sadelefltirmeler kimler taraf›ndan, nas›l yap›l›yor? Türk klasiklerini en çok basan yay›nevlerinden Özgür Yay›nlar›’n›n sahibi Erol Ulu, “Biz eserleri sadelefltirmiyoruz, orijinal metinlerde eski kelimelerin Türkçelerini köfleli parantezlerle veriyoruz. Örne¤in Halit Ziya Uflakl›gil eserlerinde köfleli parantez, Halide Edip eserlerinde dipnot yöntemini kullan›yoruz,” diyor ve ekliyor: “Bu çal›flmalar
tamamen akademisyenler taraf›ndan yürütülüyor. Örne¤in
Halide Edip eserlerinin yay›n yönetmeni Bilkent Üniversitesi
Ö¤retim Üyesi Mehmet Kalpakl›, Halit Ziya Uflakl›gil eserlerinin yay›n yönetmeni ise Doç. Dr. Rahim Tar›m’d›r.”
Öyleyse her fley yolunda gibi görünüyor; çoktan açt›k kilitli
zenginli¤imizin kapa¤›n› ama bir türlü elimiz gitmiyor sayfalar› çevirmeye. Eserleri okurken bir eski kelimeyle karfl›lafl›nca dipnota gidip yeni karfl›l›¤›n› buluyoruz, tekrar orijinal metin derken... Bir cümlenin içinde köfleli paranteze rastlay›nca
o cümleyi iki flekliyle de okumak istiyor insan. Yani bir eskiye gidip bir yeniye dönmekten, eserin içine giremiyoruz ki...
‹çerikten kopuyoruz. Dil sorunu yine çözülmüfl olmuyor asl›nda. ‹flte bu noktada, Bo¤aziçi Üniversitesi Türk Dili ve
Edebiyat› Bölüm Baflkan› Prof. Dr. Nüket Esen baflka bir çözüm önerisi getiriyor: “Bir kitap içinde eserin hem orijinali,
hem sadelefltirilmifli bulunmal›. Sadece orijinal metin gençlere ulaflmaz. Yaln›z sadelefltirme yoluna gidilirse de zaman
içinde as›l metni bozmufl, tahrif etmifl oluruz. Eserin orijinali
ve sadelefltirilmifl hali bir arada olursa, istendi¤inde karfl›laflt›rmal› okunabilir. Orijinal taraftan metnin özellikleri, duygusu
al›n›r; sadeleflmifl metin okundu¤undaysa anlam netleflir. Elbette bu, yay›nevleri için maddi aç›dan sorun olabilir; ancak
iyi bir ifl ç›karmak istiyorlarsa bence bunu yapmal›lar.”
Belki eserler bir kitapta iki flekliyle de yer alsa, herkes kendi
lezzetini al›r ve böylece köprülerimizi kurmufl oluruz dünden
bugüne. Asl›nda bugünümüzden hiç de kopuk olmayan
klasiklerimizi bizden koparan dil problemiyse e¤er... Böylece, bir çocu¤un konuflmay› söküflü gibi bir toplum okumay› söker, televizyon bafl›ndan kalkar ve kitaplar›na döner.
Ne dersiniz?
Zeynep Böncüo¤lu Cand›r
33
söylefli
Gülenay Börekçi / Foto¤raflar: Eren Aytu¤
Annelik, insan›n
Tanr›’ya en yak›n oldu¤u hal
E¤reti Gelin filminde Kostak Emine’yi canland›ran ve Anlat ‹stanbul’daki
masallardan birinde rol alan Nurgül Yeflilçay art›k anne... Onunla sinema,
edebiyat ve anne olmak üzerine konufltuk.
Siz sert ç›k›fllar›n›zla, cüretkârl›¤›n›zla tan›n›yorsunuz biraz da. E¤reti
Gelin’in çekimleri s›ras›nda da bunu
gözlemledik. Ne düflünüyorsunuz
tutucu çevrelerin daha film çekilmeden yapt›klar› elefltiriler konusunda? Bildi¤im kadar›yla e¤reti gelinlik kurumu üzerine çok fley söylendi, hatta bu film arac›l›¤›yla Türk
kültürünün afla¤›land›¤› bile öne sürüldü...
Nurgül Yeflilçay: Önyarg› neredeyse
ulusal özelliklerimizden biri oldu. Önyarg›yla be¤eniyoruz ya da önyarg›yla
be¤enmiyoruz. Birinin yapt›¤› ifli be¤enmek, o kifliyi sevme oran›m›zla eflde¤er. Seviyorsak, dünyan›n en kötü
iflini de yapsa bay›l›yoruz; sevmiyorsak, en güzel ifl bile kötü. Toplum olarak bilinçalt›m›za iflleniyor baz› fleyler
ve beynimizle de¤il omurili¤imiz, so¤anc›¤›m›zla tepki veriyoruz. Toplumsal bilinçalt› refleksi yani.
E¤reti Gelin’de de tam olarak böyle
oldu de¤il mi?
Evet, E¤reti Gelin’de de böyle oldu. Erkekli¤e geçen genç bir o¤lana erkeklik
dersleri verecek ya e¤reti gelin... Erkek
olmay› ö¤retecek ya; eh, o zaman Allah’›na kadar cinsellik, erotizm, ç›plakl›k
vard›r diye düflündü baz›lar›. Hani yatak sahneleri, halvetleflmeler falan.
Çünkü erkek olmak deyince ak›llar›na
cinsellikten baflka fley gelmiyor ve bir
e¤itmenin bir erke¤e, kad›na nas›l davranaca¤›n› ö¤retmesi demek, neyi nereye monte edece¤ini ö¤retmesiyle s›n›rl› olmal› sanki. Dolay›s›yla o elefltirilere ac› ac› güldüm. Elefltiri diyerek onlara de¤er yükledi¤imize dikkat çekerim.
Bir ulusun kültürü o ulusun yaflad›klar›yla, yaflamla al›flverifliyle, yaflamla
uyuflmas›yla ve ne flekilde yaflam buldu¤uyla oluflur. Yaln›zca yaz› çizi, sanat, edebiyattan falan oluflmaz. Kültürü, yaflanm›fl olan gerçekler oluflturur.
Bunu da, bu bizim kültürümüze aittir,
bu de¤ildir, diye s›n›fland›racak bir yetkili mercii yoktur. Töre cinayetleri de ne
yaz›k ki kültürümüzün bir parças›d›r.
Bu, uygar dünyan›n gözünde e¤reti gelinlikten daha afla¤›lay›c› de¤il midir?
E¤reti Gelin çekildi, tamamland› ve
seyirci karfl›s›na ç›kt›. Üstelik en
önemsedi¤iniz filminiz oldu¤unu
söylüyorsunuz. Siz ilk kez seyirciyle
birlikte izlerken neler hissettiniz,
kendinize ve filminize d›fltan bakt›¤›n›zda neler gördünüz?
N.Y.: Filmografimde bir At›f Y›lmaz filmi olmas› çok k›vanç verici bir kere.
Eh, böyle bir kadro da her zaman bir
araya gelmez. Çok heyecan verici.
Paraflütle ilk atlay›fl› düflünmüflümdür
hep. E¤itim bitti, tamam. Ö¤rendik, atl›yoruz. Atl›yoruz da, ya paraflüt aç›lmazsa? ‹flte öyle bir fleydi filmi seyirciyle birlikte seyretmek. Bitti¤inde paraflüt aç›lm›flt› çok flükür.
Kostak Emine rolü ve film tatmin
etti mi sizi oyuncu olarak?
Hem Kostak Emine karakterinde, hem
de filmin tamam›nda hedefe ulafl›lm›fl
gibi geldi bana. Üstelik Emine, bana
yabanc› ve her oyuncuyu zorlayacak
bir karakterdi. fiu anda alk›fl›n keyfini
yafl›yorum. Sahnede, oyun bitince seyirciyi selamlars›n›z ve seyirci de sizi
alk›fllar. O anda e¤riyi do¤ruyu düflünmez, o dünyan›n en güzel müzi¤ini
dinler, tad›n› ç›kar›rs›n›z. ‹ki saate yak›n ter dökmüfl ve hak etmiflsinizdir
çünkü. Ertesi günkü oyundan önce
ancak süzersiniz geçen oyunu. Ben
de bir sonraki filmime bafllamadan önce yapaca¤›m E¤reti Gelin’deki Nurgül’ün elefltirisini.
At›f Y›lmaz’la çal›flmak nas›l bir fleydi sizin için?
N.Y.: At›f Y›lmaz bir filmi kafas›nda en
küçük detay›na kadar çekip kurgulayan ve defalarca seyreden bir yönetmen. Böyle olunca da sete çok az bir
ifl b›rak›yor. fiu anda faal olanlar içinde en eski yönetmen olmas›na ra¤men, bir yeniyetme gibi heyecanl› ve
en genç yönetmenden bile daha taze
bir beyni var. Mesela storyboardla çal›fl›yor. K›sacas› sahip oldu¤u her güzel s›fat› hak ediyor. Çekerken de, izlerken de anlayabiliyorsunuz; At›f Y›lmaz sanatta eriflilmesi en güç yere
ulaflm›fl: yal›nl›k ve kolayca anlafl›lmaktan korkmamak.
Size Türk sinemas›n›n gelecekteki
yüzü diyorlar. Zaman zaman, Türkan fioray gibi, fiener fien gibi, Selda Alkor gibi, sinemam›z›n simge
isimleriyle de çal›fl›yorsunuz. Bu
son filmde At›f Y›lmaz’›n bir dönem
fetifl oyuncusu olan Müjde Ar’la çal›flmak nas›ld›?
N.Y.: Elbette simge isimlerle çal›flaca¤›m. Oyunculuk da doktorluk gibi, her
an yeni bir fley ö¤reniyorsunuz. Deneyimli oyuncular sizi cilal›yor... Ve karfl›
tarafa geçebilmek için bir köprü yapmak istiyorsan›z, o köprünün bir aya¤›
öncelikle bu tarafta olacak. Yoksa tek
ayakl› bir köprü yapars›n›z ve çöker.
Müjde Ar da dahil olmak üzere bizden
önceki kuflaklar›n sinemaya yaklafl›mlar›ndan, bak›fllar›ndan, aflklar›ndan,
sayg›lar›ndan, sab›rlar›ndan ö¤renece¤imiz çok fley var. Biz uçmufluz!
Sebebi de televizyonlar sayesinde çabucak popüler oluveriflimiz.
Dizi oyunculu¤u sinema oyunculu¤unu besleyen bir fley mi, yoksa kimi zaman bir engel olarak ç›k›yor
mu karfl›n›za?
N.Y.: Dizi oyunculu¤u, sinema oyunculu¤u, tiyatro oyunculu¤u... Hepsi
birbirinden farkl›. Farkl› tempo ve ritimler, farkl› zamanlama, farkl› alg›lama,
farkl› jest ve mimik kullan›m› gerektiriyor. Yani yüz metre, dört yüz metre,
befl bin metre ve maraton koflmak gibi... Asl›nda hepsinde kofluyorsunuzdur. Çok farkl› fleyler, ama birbirlerine
engel de¤iller. Becerebilir ve birinden
ötekine do¤ru kazan›mlar› tafl›yabilirseniz, birbirlerini beslerler.
Oyunculu¤un e¤itim almay› flart koflan bir meslek oldu¤unu düflünüyor
musunuz?
N.Y.: Sanat›n bir aya¤› yetenek, di¤er
aya¤› e¤itimdir. Biri olmadan di¤eri
hiçbir ifle yaramaz. Topal kal›r. Ancak
sanatta e¤itim ille de akademik olmak
zorunda de¤ildir. Alayl› dedi¤imiz usta-ç›rak iliflkisi de bir yöntemdir. fiimdilerde alayl›l›¤› deneme-yan›lma yoluyla ö¤renme, zamanla piflme gibi falan alg›l›yorlar. Kameraya al›flmak diye
bir fley var. Ortal›kta hiçbir ustaya ç›35
söylefli
O⁄UZ ATAY’I ÇOK SEVER‹M BEN. KEfiKE DAHA FAZLA
YAfiASAYDI, KEfiKE TÜRK‹YE’N‹N RUHUNU YAZSAYDI...
BORIS VIAN, DALI’N‹N RES‹MLER‹N‹N EDEB‹YATA
UYARLANMIfi HAL‹ G‹B‹...
rakl›k etmemifl ve hiçbir e¤itim almam›fl pek çok “usta” var. Olmaz! Sanatta e¤itim, yetene¤e nitelik kazand›r›r.
De¤erli bir tafl›n ifllenmesi gibi...
Peki, E¤reti Gelin’deki rolünüze nas›l haz›rland›n›z?
N.Y.: Meslek s›rr›! fiaka bir yana, epey
korkulu, heyecanl›, gergin ve ürkmeme neden olan bir süreçti.
Anlat ‹stanbul’da da Uyuyan Güzel’i
36
canland›rd›n›z. Rolünüzden söz
eder misiniz? Bu çok yönetmenli,
kalabal›k kadrolu filmde rol almak
nas›l bir deneyimdi?
N.Y.: O filmde canland›rd›¤›m karakter, flizofren bir kad›n. Ama bu durumun da fark›nda. Kendini babaannesi
san›yor ve belki de bunu tercih ediyor.
Baflrolsüz, deneysel diyebilece¤imiz
bir film Anlat ‹stanbul. Kariyerimde bu
tip projelerle popüler ifller aras›nda bir
denge oluflturmal›y›m, diye düflünüyorum. Evet, film ilk bak›flta kalabal›k gözüküyor ama ben o kalabal›¤›n ancak
beflte birini hissettim. Çünkü benim
oynad›¤›m bölüm, filmdeki befl hikâyeden biriydi. Ama flu var: Doksan dakikal›k bir rol de, doksan saniyelik bir rol
de benim için ayn›. Ayn› emek, ayn›
heyecan, ayn› sayg›, ayn› yorgunluk...
Fark etmiyor yani.
E¤reti Gelin, toplumsal bir yaradan
yola ç›k›larak gerçeklefltirilmifl, masals› bir aflk hikâyesi. Anlat ‹stanbul’sa masallardan yola ç›k›larak
çekilmifl, epeyce hüzünlü bir film.
Karfl›laflt›r›rsan›z...
N.Y.: ‹ki film aras›ndaki ortak noktalar
ve farklar, masalla gerçek aras›ndaki
iliflkide sakl›. E¤reti Gelin toplumsal bir
gerçekli¤i ve insana ait en temel duyguyu, aflk› masallaflt›r›yor; Anlat ‹stanbul ise masallardan örülmüfl bir gerçek dramaturjiye yaslan›yor.
Kitaplara gelirsek, edebiyatla iliflkiniz nas›l bafllad›? Sevdi¤iniz yazarlar kimler, sevdi¤iniz kitaplar hangileri, nelerden besleniyorsunuz?
N.Y.: Bu soruya verilecek dramatik bir
öyküm yok, hat›rlam›yorum çünkü;
ama konservatuvarda okuman›n çok
büyük yarar›n› gördüm. On kiflilik s›n›flarda e¤itim al›yorduk ve ayda en az
yirmi kitap okumak zorundayd›k. Zaten bir kere böyle bir al›flkanl›k edinince gerisi geliyor ve siz normal dünyadan s›k›l›nca art›k kitap okuyarak rahatlayabiliyorsunuz. O¤uz Atay’› çok
severim ben, her kitab›n› ayr› ayr› be¤enirim. Keflke daha fazla yaflasayd›,
keflke Türkiye’nin ruhunu yazsayd›...
Boris Vian, Salvador Dali’nin resimlerinin edebiyata uyarlanm›fl hali gibi...
Borges’i seviyorum, onun kadercili¤ine bazen çok ihtiyaç duyuyorum.
Geçenlerde birisi bana en sevdi¤iniz
kitab›n Ulysses oldu¤unu söyledi.
Joyce’un kitab›n› defalarca okumuflsunuz. Bu roman, neden sizin
roman›n›z?
N.Y.: Benim okurken en çok güldü¤üm iki romandan biri Ulysses’tir. Di-
¤eri de Tutunamayanlar. James Joyce’un espri anlay›fl› beni çok e¤lendiriyor. Hele Mr. Bloom ve arkadafllar›n›n Hamlet üzerine yapt›klar› elefltiriler, hiçbir yerde rastlanamayacak
cinstendir. Ayr›ca Homeros’un Odysseus’unu pek çok eserin kayna¤› olarak görmemi destekledi¤i için seviyorumdur belki de.
Son zamanlarda sizi uykusuz b›rakan elinizden b›rakamad›¤›n›z bir kitap oldu mu?
N.Y.: Alice Harikalar Diyar›nda’y› okuyorum yeniden büyük bir hevesle. Malûm, yeniden çocuk kitaplar›yla içli
d›fll› olma zaman›nday›m. Me¤er Alice
de, t›pk› Küçük Prens gibi, hiç de çocuk kitab› de¤ilmifl. Çocukken okudu¤umuz çocuk kitaplar›n› büyüyünce
yeniden okumal›y›z bence. O zaman
fark ediliyor ki asl›nda pek de o kadar
çocuk kitab› de¤iller. Çünkü hiçbiri çocuklar taraf›ndan yaz›lmam›fl. Hangisi
çocuksu?
S›radan bir okur musunuz, yoksa
okurken de senaryolaflt›r›labilecek
kitaplar› araflt›r›yor musunuz? Okudu¤unuz romanlar içinde size en ilginç gelenler hangileri oldu?
N.Y.: Asl›nda okudu¤um fleye göre
de¤ifliyor. Ço¤unlukla kafamdan cast
yap›yorum. Ama her zaman kendime
rol veriyor de¤ilim. Mesela E¤reti Gelin’e kaynakl›k eden kitab› okusayd›m,
Monica Belluci’ye oynat›rd›m belki.
Senaryolaflt›r›lacak kitap bulay›m diye
okumuyorum ama okuduktan sonra
bundan çok güzel film ya da oyun olur
diyorum. Mesela Anlat ‹stanbul’un senaryosunu okuduktan sonra çok güzel
tiyatro oyunu olaca¤›n› düflünmüfltüm.
Canland›rmay› çok istedi¤iniz roman karakterleri var m›?
N.Y.: Fareler ve ‹nsanlar’daki George
karakterini, Aynal› Pastane’deki Aliye’yi, Çal›kuflu’ndaki Feride’yi canland›rmak isterdim.
Malum, Dünya Kad›nlar Günü yaklafl›yor; o yüzden kad›n olmak, diye
soraca¤›m bir de size. Anne olman›z
iflinizi etkileyecek mi?
N.Y.: Annelik, insan›n Tanr›’ya en ya-
fi‹MD‹ YEN‹DEN ÇOCUK K‹TAPLARIYLA ‹ÇL‹ DIfiLI OLMA
ZAMANINDAYIM. ME⁄ER KÜÇÜK PRENS H‹Ç DE ÇOCUK
K‹TABI DE⁄‹LM‹fi. ÇOCUKKEN OKUDU⁄UMUZ
K‹TAPLARI BÜYÜYÜNCE YEN‹DEN OKUMALIYIZ BENCE.
k›n oldu¤u durum. ‹çinde bir canl› yarat›yorsun. Bu da insan›n kendini daha
önce olmad›¤› kadar güçlü, kad›ns›,
ulafl›lmaz hissetmesini sa¤l›yor. Asl›nda pek çok kad›n›n ayn› duyguyu yaflam›fl oldu¤unu düflününce, abart›lacak bir fley yok. Ama bir yandan
abartmadan da duram›yorum; hamileyken içimde bir varl›¤›n büyüyor olmas›, zihnimin en uzak köflelerine itti-
¤im varolufl sorunlar›n› da tekrar gündeme getiriyordu, sonra karn›ma okkal› bir tekme yiyince tekrar kendime
geliyordum, “Can›m o¤lum benim, annesini ne kadar severmifl,” diyordum
duda¤›m› büze büze, hayat›mda ilk
defa duda¤›m› büzerek konufltu¤um
akl›ma geliyordu sonra, vesaire vesaire… Yani k›saca iyi ki çal›fl›yorum,
yoksa kafay› s›y›raca¤›m.
37
çizgi roman
Emre Kuzuo¤lu
Kedinin
fareyle oynad›¤› gibi...
Yay›mland›¤› günden beri toplumun çizgi romana
bak›fl aç›s›n› de¤ifltiren, onun gücünü ispatlayan
en önemli örneklerden biri haline gelen Maus:
Hayatta Kalan›n Öyküsü’nde Art Spiegelman,
özyaflamöyküsünden yola ç›k›p hayvanlar› sembol
olarak kullanarak Almanlar›n Yahudi soyk›r›m›n›
anlat›yor.
38
Anlat›m tarz› olarak çizgi roman›n ele ald›¤› konular› düflündü¤ümüzde, önceleri
sadece çocuklar› kapsayan hedef kitlesinin zamanla genifllemesiyle, bu türde
ürün verenlerin insanlar› gündelik hayat›n
s›k›nt›s›ndan, monotonlu¤undan uzaklaflt›rmak için öyküler kurgulad›klar›n› söyleyebiliriz. Bu nedenle karelerin içinde yarat›lan fleyler, bir bütün olarak bak›ld›¤›nda, -pelerinli süper kahramanlardan tutun, maceraperest adamlara kadar- ilginç yarat›klar›n, flövalyelerin, yaln›z kovboylar›n ve küçük sevimli hayvanlar›n
renkli dünyas›d›r. Görselli¤in önemi çok
fazlad›r; ki bu, türün en ilgi çekici özelli¤idir. Bu yüzden hayal gücünü kullanarak farkl› olan› göstermek, çizgi romanda
ön plana ç›kar. Ço¤unlukla da insanlara
daha önce görmedikleri dünyalar, maceralar ve karakterler anlat›l›r.
Oysa 1973’te Art Spiegelman’›n yaz›p
çizdi¤i Maus: A Survivor's Tale (Fare:
Hayatta Kalan›n Öyküsü) yay›mlanmaya
bafllad›¤›nda, o güne kadar çizgi roman
üzerine söylenmifl, yukar›dakilere benzer
tüm beylik sözler geçerlili¤ini yitirdi. Önyarg›lar temelden sars›ld›.
Spiegelman, hem eserinde anlatt›klar›yla,
hem de çizgi roman›n kendine has anlat›m biçimini, iflledi¤i konuyla ba¤daflt›rmas›yla, ak›llar› kar›flt›rd›. Elefltirmenler ortaya ç›kan yap›t›n -sanki bu kesinlikle gerekliymifl gibi- hangi kategoriye ait olmas›
gerekti¤ine bir türlü karar veremediler.
Sadece bir çizgi roman m›yd› Maus, yoksa belge ve flahitlere dayal› tarihsel bir
yap›t m›? (Sanki her ikisi birden olamazm›fl gibi...) Ya da bir tür biyografi miydi?
Bu karars›zl›¤›n bir sonucu olarak New
York Times bu çizgi roman› ilk ç›kt›¤›nda
do¤rudan kurgu bölümünün en çok satanlar listesine koydu. Bir hafta sonra ise
Maus’un kategorisi de¤iflmiflti.
Spiegelman’a Pulitzer ödülünü kazand›ran Maus’u benzerlerinden ay›ran ve
onu emsalsiz yapan özelli¤i kuflkusuz
konusuydu. ‹lk kez bir çizgi romanda,
unutma yoluyla tarihin derinliklerine
gömmeye çal›flt›¤›m›z bir insanl›k suçu, Almanlar›n Yahudi katliam›, çarp›c›
bir biçimde anlat›l›yordu. Asl›nda, kendisi de bir Yahudi olan Spiegelman’›n
böyle bir ifle kalk›flmas› gayet normaldi. Anne ve babas› Auschwitz’ten sa¤
kurtulan bir sanatç›n›n bu konuyu ele
almamas› garip olurdu zaten. Fakat
Spiegelman’› ve kitab›n› as›l baflar›l› k›lan, çizerin tarz› ve olaylara katt›¤›
farkl› boyutlard›.
Maus’ta anlat›lan sadece Yahudi soyk›r›m› m›d›r? “Babam Tarih Kan›yor” ile
“Ve Dertlerim ‹flte Burada Bafllad›”
bafll›kl› iki bölümden oluflan çizgi roman› bitirdi¤inizde geriye, akl›n›zdan
uzun süre ç›kmayacak, iç içe geçmifl
üç hikâye kal›yor: Soyk›r›m, bireyin hayatta kalma mücadelesi ve bir baba ile
o¤lun kopuk iliflkisi…
Hikâyenin en genifl halkas›n›, Almanlar›n Yahudilere ‹kinci Dünya Savafl›
boyunca uygulad›¤› bask› ve iflkenceler oluflturuyor. Fakat Spiegelman’›n
bu olay› aktarma flekli, yani -bazen neredeyse bir antikahramana dönüflenbabas› Vladek’in an›lar›na baflvurmas›, onun bafl›ndan geçen maceralar›n
ve hayatta kalmak için verdi¤i savafl›n
anlat›lmas›, ister istemez Vladek’in bir
kahramana dönüflmesine neden oluyor. Bunun sonucunda, “hayatta kalan
Vladek’in öyküsü” ön plana ç›kmaya
bafll›yor. Bu adam›n savafltan önce ne
kadar bencil, paragöz, hatta sinsi oldu¤u ve kendini ne kadar be¤endi¤i,
o¤lunun çizgileriyle anlat›l›yor. Hikâye
kurmaca olmad›¤› için hayat tüm ç›plakl›¤›yla resimli karelere yans›yor ve
Vladek’in ilk baflta itici gibi görünen
bütün bu özellikleri, daha sonra hayatta kalmas›nda büyük rol oynuyor.
Maus, Art’›n babas›n›n savafl an›lar›n›
konu alan bir çizgi roman yazmak
amac›yla Vladek’i ziyaretiyle bafll›yor.
Kitab›n ilerleyen bölümlerinde hikâye,
39
çizgi roman
40’l› ve 80’li y›llar aras›nda gidip gelmelerle devam ediyor. Art’›n bu hikâyeyi yaz›p çizmek için babas›yla belirli aral›klarla buluflup röportaj yapt›¤›
bölümlerde ise, savafl›n de¤ifltirdi¤i zaten normalde de katlan›lmaz biri
olan- Vladek Spiegelman ve o¤lu aras›ndaki gerilimli iliflki, duygusal çat›flmalar çerçevesinde anlat›l›yor. Özellikle Art'›n annesinin intihar›ndan sonra
baba ile o¤ul aras›nda, kötü hat›ralar›
unutmaya çal›flmak-geçmifli irdelemek gibi bir kutuplaflma yaflan›yor.
Maus’un her okur üzerinde farkl› bir etki yaratmas›n›n bir baflka nedeni de,
sanatç›n›n hikâyeyi resmedifl biçimi.
‹nsanlar›n karakter özelliklerini hayvan
benzetmeleriyle anlatmak, eski ça¤lardan beri s›kça kullan›lan bir yoldur.
Spiegelman, öyküsü gere¤i bu benzetmeyi insanlar aras›nda de¤il, ›rklar
40
aras›nda yap›yor. Tüm Yahudilerin fare, Almanlar›n kedi, Polonyal›lar›n da
domuz olarak betimlenmesi, ilk baflta
insana sert, abart›l› ve ac›mas›zcaym›fl gibi görünse de, hikâyeyi okudukça, bu benzetmenin Art’›n kiflisel yarg›s›n›n sembolik bir biçimde d›flavurumu oldu¤unu anl›yoruz. Vladek’in yaflad›klar›n› okumaya bafllad›ktan hemen sonra fare benzetmesinin, merhamet nedeniyle de¤il, Yahudilere
karfl› bir elefltiri olarak ortaya ç›kt›¤›
hissediliyor. Kitapta Vladek ve çevresindekiler ilk önce Almanlar›n sald›r›lar›na hiç cevap vermeden, kendilerini
korumaya çal›flmadan kaçmay› düflünüyorlar. Vladek ve zengin kar›s›n›n ailesi, savafl›n bafllamas›yla birlikte kaçmak için planlar kuruyorlar. Böylece
tarihin ve insanlar›n onlar› kurban olarak görmesinden önce, Yahudilerin
kendilerini “kurban” olarak görmeleri
onlar› “fare” yap›yor. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, Almanlar için yap›lan “kedi”
benzetmesi de çok uygun düflüyor.
Üstelik sadece kedi fareyi kovalad›¤›
için de¤il. Almanlarla Yahudiler aras›ndaki iliflki bu iki hayvan aras›ndaki
iliflkiye çok benziyor. Çünkü dikkat
ederseniz, kedi çizgi filmlerdeki gibi
fareyi sadece kovalamaz. Önce oynar,
ac› çektirir; patisiyle sersemletip oradan oraya f›rlat›r. S›k›ld›¤›nda da ya öldürür, ya da bir köfleye atar. Vladek’in
hikâyesinin geçti¤i ‹kinci Dünya Savafl›’nda da, Almanlar Yahudileri öldürmeden önce takip ettiler, sakland›klar›
yerlerde buldular, önce iflkence edip
sonra da binlercesini toplama kamplar›na, en sonunda da gaz odalar›na
gönderdiler.
Hayvan benzetmesi asl›nda kitab›n
bütünlü¤ü içinde o kadar iyi bir yere
oturtulmufl ki, özellikle baz› karelerde
Spiegelman’›n görsel zekas› ve espri
anlay›fl› insana büyük zevk veriyor.
Mesela Vladek, kar›s› ile birlikte Polonyal› taklidi yap›p s›n›r› geçmeye çal›fl›rken, suratlar›na domuz maskesi tak›yorlar; fakat S.S.’ler onlar›n kuyruklar›n› görüp flüpheleniyorlar. 80’leri anlatan bir baflka karede ise, Maus’un ikinci bölümünü yay›na haz›rlamak için çizim masas›nda oturan ve bunal›mda
olan Art’› görüyoruz. ‹lk bölümün baflar›s›n›n ona büyük sorumluluk yükledi¤ini hisseden sanatç›, kendini hikâyeye uzak hissediyor ve kendini fare
maskesi takm›fl bir insan olarak gösteriyor.
Maus’u bitirdi¤inizde, anlat›lan savafl,
dram, ac› ve trajedinin çok daha büyük bir olgunun içinde eriyip yok oldu¤unu hissediyorsunuz: yaflama iste¤i.
Ne olursa olsun Vladek Spiegel, kendisine verilen en büyük arma¤ana sahip ç›k›yor; yaflamak için elinden geleni yap›yor.
Siz de Art Spiegel ile birlikte katlanamad›¤›, hatta nefret etti¤i babas›na bu
özelli¤inden dolay› sayg› duyuyorsunuz; çünkü fare, her fleye ra¤men hayatta kalmay› baflar›yor.
icatlar
Kronolojik s›rayla
Foto¤raf›n icad› ve aflamalar›
1807 - ‹ngiliz William Walloston Camera Lucida’y› yapar.
1839 - Daguerreotype’›n icad› duyurulur. 1839 y›l› ayn› zamanda foto¤raf›n
icat edildi¤i tarih olarak da kabul edilir.
Daguerre kendi ad›n› verdi¤i yöntem
üzerine 1833 y›l›ndan beri çal›flmaktad›r ve ilk Daguerreotype’› 1837 y›l›nda
yapm›flt›r. Ayn› y›l içinde (1839) ‹ngiliz
William Henry Fox Talbot’ ›n Collotype
yönteminin icad› da duyurulur.
1844 - ‹lk foto¤raf albümü, Henry
Fox Talbot taraf›ndan bas›l›r. Albümün ad› The Pencil of Nature (Do¤an›n Kalemi) olur.
1846 - Karl Zeiss kendi ad›n› verdi¤i
mercek fabrikas›n› kurar.
1847 - ‹lk foto¤raf kulübü The Photografic Club ad› alt›nda Londra’da
kurulur.
1850 - Blanquart Eduard ilk albümin
ka¤›d›n› yapar.
1851 - Scot Archer Wet Collodian
yöntemini uygulamaya bafllar. Bu
yöntem pozlama süresini dakikalardan saniyelere indirir.
1852 - ‹lk foto¤raf sergisi Londra’da
aç›l›r. Society of Art toplulu¤u 779 foto¤raf› sergiler.
1853 - Luesengeng ilk agrandizörü
yapar.
1857 - Pascal Sabah Pera’daki ilk foto¤raf stüdyosunu açar. (1858 y›l›nda
da Abdullah Biraderler Beyaz›t’ta kendi stüdyolar›n› açar.)
1859 - Nadar kendi yapt›¤› balondan
çekti¤i foto¤raflarla ilk lisansl› hava
foto¤rafç›s› ünvan›n› al›r.
1861 - Oliver Wendel Holmes Streoscope cihaz›n› icat eder. Bu makinelerle çekilen Streo kartlar 1890’lara kadar
moda olur.
1866 - Alexander Gardner Amerika
iç savafl›n›n foto¤raflar›ndan oluflan
42
Savafl›n Foto¤raf Kitab› isimli albümü yay›mlar.
1877 - Eduard Muybridge hareketin
görüntülenmesini sa¤layan ve sineman›n da temelini oluflturan Kinetescope
cihaz›n› icat eder.
1878 - Leon Warrenke sensitometre
cihaz›n› icat eder.
1878 - ‹lk kuru jelatin levha yap›l›r.
1879 - Karl Klic adl› bir foto¤raf sanatç›s› ilk fotogravürü yapar.
1888 - Eastman Kodak 100 pozluk ilk
Kodak filmini üretir.
1890 - ‹lk teleobjektif yap›l›r.
1892 - Aralar›nda Robert Demachacy
ve Frank Eugene’in de bulundu¤u bir
grup pictoryalist foto¤rafç› Londra’da
Linked Ring Brotherhood isimli grubu
kurar.
1902 - Linked Ring’in kardefl kulübü
Photo Scession, Alfred Stieglitz, Edward Steichen ve Clarance White taraf›ndan New York’ta kurulur.
1903 - Alfred Stieglitz Camera Work
dergisini yay›mlamaya bafllar ve New
York’ta Galeri 291’i açar.
1903 - Foto¤rafl› ilk günlük gazete
Daily Mirror Londra’da yay›mlanmaya bafllan›r.
1904 - ‹lk renkli ifllem gerçeklefltirilir.
(‹lk renkli film piyasaya 1935 y›l›nda sürülür.)
1907 - Tamamen foto¤raflardan oluflan ilk dergi olan Daily Mail Londra’da yay›mlanmaya bafllan›r.
1924 - ‹lk Leica makine üretilir. (19241936 y›llar› aras›nda 180 bin Leica makine üretilir ve sat›l›r.)
1932 - F-64 grubu kurulur. (Edward
Weston, Ansel Adams...)
1935 - Amerika’ da FSA (Çiflik Güvenli¤i Kurulu) k›rsal kesim insan›n›n yaflam›n›n foto¤raflanmas› projesini bafllat›r. (Projenin en önemli foto¤rafç›lar›
aras›nda Dorathe Lange, Walker
Evans ve Russel Lee vard›r.)
1935 - ‹lk Single Lens Reflex (SLR)
makine yap›l›r.
1936 - Life dergisinin ilk say›s› ç›kar.
1936 - Kodak ilk diapozitif filmi (Kodachrome) üretir. (Filmin seri üretimine 1942 y›l›nda geçilir.)
1938 - ‹ngiltere’de Picture Post dergisi
yay›mlanmaya bafllan›r.
1947 - Henry Cartier Bresson, Robert
Capa, David Seymour, George Rodger Magnum foto¤raf ajans›n› kurar.
1947 - Pozitif görüntü üreten ilk Polaroid foto¤raf makinesi piyasaya sürülür.
1952 - Minor White Aperture dergisini yay›mlamaya bafllar.
1955 - Family of Man sergisi aç›l›r.
(Steichen, Lange, Bilbao)
1966 - Uluslararas› Foto¤raf Merkezi New York’ta, Ulusal Foto¤raf ve
Film Müzesi Bradford’da (‹ngiltere)
aç›l›r.
çok satan kitaplar
Türkiye /
Edebiyat
Türkiye /
Edebiyat d›fl›
1. Benim Hüzünlü Orospular›m
Gabriel García Márquez
Can Yay›nlar›
2. ‹hanet Noktas›
Dan Brown
Alt›n Kitaplar
3. Zaman Yolcusunun Kar›s›
Audrey Niffenegger
Epsilon Yay›nlar›
4. Metal F›rt›na
Orkun Uçar, Burak Turna
Timafl Yay›nlar›
5. Leopar›n Izleri
Osman Aysu
Epsilon Yay›nlar›
6. Boflanan Adam
Haldun Ayd›ngün
Bir Harf Yay›nlar›
7. Amerika Bizimdir
Erdo¤an Ekmekçi, Adem Özyol
Akis Yay›nlar›
8. Yatmadan Önce Yüz F›rça Darbesi
Melissa P.
Okuyan Us Yay›nlar›
9. Türk Ve Annem
Mary Helen Stefeniak
Yakamoz Yay›nlar›
10. Beyaz Mo¤ollar
William Dalrymple
Truva Yay›nlar›
11. A¤r› Da¤›'n›n Gizemi
Tim Lahaye, Bob Phillips
Neden Kitap
12. ‹ki Kiflilik Aflk Olmaz
Tuna Serim
Nokta Kitap
13.Yolda Üç Kifli
Tuna Kiremitçi
Do¤an Kitap
14. Seviflme Gerginli¤i
Ozanser U¤urlu
Epsilon Yay›nlar›
15. fiu Ç›lg›n Türkler
Turgut Özakman
Bilgi Yay›nevi
1. Erkek Aldat›r Kad›n Affeder
Arzu Erdo¤an
Neden Kitap
2. Do¤an›n fiifal› Eli
Ender Saraç
Do¤an Kitap
3. Küçük fieyler
Üstün Ökmen
Sistem Yay›nlar›
4. Kad›nlar Neden Evlenir
‹lkim Öz
Öz E¤itim Dan›flmanl›k
5. Gizli Dünya ‹mparatorlu¤u
Jim Marrs
Truva Yay›nlar›
6. Bozkurt
H.C.Armstrong
Nokta Yay›nlar›
7. Küçük Oteller Kitab›
Boyut Yay›nevi
8. Dünyan›n En Ak›ll› ‹nsan›ndan Masallar
Erdal Demirk›ran
Kashna Kitap A¤ac›
9. Diyet Yemekleri
Metin Gümüfl
Kar Yay›nlar›
10. Pencere
Özer Uçuran Çiller
Truva Yay›nlar›
11. Kavgam
Hitler
Emre Yay›nlar›
12. Özür Dilerim Anne
Hakan Büyükdere
Neden Kitap
13. Türkleri Anlama K›lavuzu
Zeki Kayahan Coflkun
Bir Harf Yay›nevi
14. Hayat›n› fiimdi Yafla
Goa Bas›m Yay›n
15. Zaman›n Eskitemedi¤i Güzel fieyler
Ziya Elitez
Neden Kitap
Kaynak: Yeni Çizgi Yay›n Da¤›t›m Ltd (20 May›s 2005 itibariyle)
44
Türkiye /
Çocuk ve ilk
gençlik
1. Sabah P›r›lt›lar›
‹pek Ongun
Epsilon Yay›nlar›
2. ‹flte Hayat
‹pek Ongun
Epsilon Yay›nlar›
3. Ala Çocuk Yollarda
Bora Gürsel
Gün›fl›¤› Kitapl›¤›
4. Yada’n›n Gizil Gücü
Gülten Day›o¤lu
Alt›n Kitaplar Yay›nevi
5. Y›ld›zlar›n Alt›nda
Christian Bieniek
Epsilon Yay›nlar›
6. Bu Hayat Sizin
‹pek Ongun
Epsilon Yay›nlar›
7. Uçuruma Bakan Pencere
Lemony Snicket
Do¤an Egmont Yay›nc›l›k
8. Aflk Denen Küçük Sihirli fiey
Zeynep Çömlekçi
Epsilon Yay›nlar›
9. Çocuk Bilmeceleri
Adnan Ersan
Arkadafl Yay›nevi
10. Afacanlar Çetesi
‹pek Ongun
Epsilon Yay›nlar›
11. fiimdi Dü¤ün Zaman›
‹pek Ongun
Epsilon Yay›nlar›
12. Borçlu Olduklar›m›z
Aziz Nesin
Adam Yay›nlar›
14. Sihirli De¤nek
Salih Memecan
Mart Yay›nlar›
15. Mektup Arkadafllar›
‹pek Ongun
Epsilon Yay›nlar›
ABD /
Edebiyat
Almanya /
Edebiyat
1. 4th Of July
J. Patterson/M. Paetro, Little, Brown
2. True Believer
Nicholas Sparks, Warner
3. The Mermaid Chair
Sue Monk Kiddi, Viking
4. The Da Vinci Code
Dan Brown, Doubleday
5. No Place Like Home
Mary Higgins Clark, Simon & Schuster
6. In The Company Of Cheerful Ladies
Alexander Mccall Smith, Pantheon
7. Revenge Of The Sith
Matthew Stover, Lucas/Del Rey/Ballantine
8. The Innocent
Harlan Coben, Dutton
9. Pawleys Island
D. Benton Frank, Berkley
10. Haunted
Chuck Palahniuk, Doubleday
1. Sakrileg
Dan Brown, Lübbe
2. Diabolus
Dan Brown, Lübbe
3. Der Zahir
Paulo Coelho, Diogenes
4. Hector und die Geheimnisse der Liebe
François Lelord, Piper
5. Der Schwarm
Frank Schätzing, Kiepenheuer& Witsch
6. Tiefe
Henning Mankell, Zsolnay
7. Hectors Reise
François Lelord, Piper
8. Für immer vielleicht
Cecelia Ahern, W. Krüger
9. Molwanîen
S. Cilauro/T. Gleisner/R. Sitch, Heyne
10. Die Begnädigung
John Grisham, Heyne
ABD /
Edebiyat d›fl›
Almanya /
Edebiyat d›fl›
1. The World Is Flat
Thomas L. Friedman
Farrar, Straus & Giroux
2. Freakonomics
S. D. Levitt/S. J. Dubner, Morrow
3. A Lotus Grows In The Mud
Goldie Hawn/Wendy Holden, Putnam
4. My Life So Far
Jane Fonda, Random House
5. Blink,
Malcolm Gladwell, Little, Brown
6. Down Came The Rain
Brooke Shields, Hyperion
7. Elvis By The Presleys
David Ritz, Crown
8. On Bull,
Harry G. Frankfurt, Princeton University
9. Searching For The Sound
Phil Lesh, Little, Brown
10. Baby Laughs
Jenny McCarthy, Dutton
1. Schluss mit lustig
Peter Hahne, Johannis
2. Dschungelkind
Sabine Kuegler, Droemer
3. Aus meinem Leben
Joseph Ratzinger, DVA
4. Die Kunst des
stilvollen Verarmens
Alexander von Schönburg, Rowohlt Berlin
5. Schotts Sammelsurium
Ben Schott, Berlin
6. Andy und Marwa
Jürgen Todenhöfer, C.Bertelsmann
7. Simplify your life
W. Küstenmacher/L. Seiwert, Campus
8. Einstein
Jürgen Neffe, Rowohlt
9. Moppel-Ich
Susanne Fröhlich, W. Krüger
10. Die Entdeckung der Faulheit
Corinne Maier, Goldmann
‹ngiltere
1. Darwin’s Watch
The Science of Discworld III
Terry Pratchett, Ebury
2. I Choose to Live
Sabine Dardenne, Virago
3. The Insider
Piers Morgan, Ebury
4. Sharon Osbourne: Unauthorised
Uncensored- Understood
Sue Crawford, Michael O’Mara
5. Bushcraft Survival
Ray Mears, Hodder
6. Bollocks to Alton Towers
Robin Halstead, M Joseph
7. Grumpy Old Women Judith Holder, BBC
8. Around the World in 80 Treasures
Dan Cruickshank, Weidenfeld
9. A Young Man’s Passage
Julian Clary, Ebury
10. Goodbye Dearest Holly
Kevin Wells, Psychology News Press
Fransa
1. Da Vinci Code
Dan Brown, Pocket
2. Le Zahir
Paulo Coelho, Flammarion
3. Anges et Démons
Dan Brown, Lattès
4. Harry Potter and the Half-Blood Prince
J.K. Rowling/Jason Cockcroft, Bloomsbury
5. Ces dépendances qui nous gouvernent
William Lowenstein, Calmann-Levy
6. Harry Potter et l'Ordre du Phoenix
J.K. Rowling, Gallimard Jeunesse
7. Corporate America
Vrancken/Desberg, Lombard
8. Détache-moi
Marcel Rufo, Anne Carrière Eds
9. Da Vinci code
Dan Brown, Lattès
10. Chroniques
Bob Dylan, Editions Fayard
Kaynak: ABD (The New York Times), Almanya (Der Spiegel), ‹ngiltere (The Guardian), Fransa (Fnac) (20 May›s 2005 itibariyle)
45
kitap
Aflk Köpekliktir...
Ahmet Ümit, Aflk Köpekliktir adl› son kitab›nda daha önceki çizgisinden
kopmayan ama baflkalaflan bir tarz yakal›yor.
Yaflam›n s›radanl›¤›nda bir cümbüfl gibidir aflk. Yelpaze misali aç›verir tüm renklerini önümüze. Bize kalansa, t›pk› kendini oyuna kapt›rm›fl çocuklar gibi, tüm safl›¤›m›z ve heyecan›m›zla bu büyülü tonlara dal›fl yapmakt›r. Bir esriklik halinde,
teslim olmakt›r. Gün gelecek, yelpaze kapanacakt›r, biliriz.
Aflk bizi bir yerden baflka bir yere savuracakt›r, onu da biliriz. Ama ald›r›fl etmeyiz. Bu yüzden, siyah›n dipsizli¤iyle koyulafl›r yüre¤imiz, k›rm›z›n›n ›fl›lt›l› cazibesiyle tutuflur arzular›m›z. ‹çimiz dalga dalga coflkularla da dolar, bitimsiz olmas›n› düflledi¤imiz turuncularda. Tonlar aras›ndaki geçifller, bir
sinüs e¤risi gibi en uçlarda yaflan›r. Aflk, yeri gelir bir rüzgar
gibi üfler bizi, bir sel gibi süpürür, ama bir kufl gibi de uçurmas›n› bilir. Hep bir fleyler eksik kal›r onu anlat›rken. Tan›mlanamay›fl›, vazgeçilmez oluflu belki de onu dilimize pelesenk eden, üzerine bunca düflündüren, sayfalara cümleler
düflürten... Ahmet Ümit de iddial› bir girifl yap›yor bu konuya
ve “Aflk köpekliktir,” diyerek sözü al›yor. Do¤an Kitap’tan ç›kan bu son kitab›yla, daha önceki çizgisinden kopmayan
ama baflkalaflan bir tarz yakal›yor. On farkl› hikâyeyle bizi bize anlatmaya bafll›yor: aflk hallerimizi, aflk düfllerimizi, aflk
ç›kmazlar›m›z›, yani aflk›n üzerimizdeki patolojik etkilerini…
Kitab›n kab›na düflen k›rm›z›, aflk kadar tutkuyu ve fliddeti de
ça¤r›flt›r›yor zihinlerimize. Sayfalar devrildikçe anl›yoruz ki bu
kurmacalar da böyle... Farkl› savlarla burun buruna getiriyor
yazar bizleri. Kimi zaman aflk, rüzgar›n söyledi¤i bir flark›ya
dönüflüyor, baharla bafll›yor hikâye. Rüzgar, yapraklar›n engin güzelli¤ine usul usul kapt›r›rken kendini, tüm sevgisini,
fliddetini, öfkesini de deliflmen bir âfl›k gibi ba¤›ra ça¤›ra yay›yor ortal›¤a. Yaza do¤ruysa büyülü bir doygunluk yerlefliyor
üzerine. Derken bir sabah so¤u¤u, sulusepken bir ya¤mur,
uyand›r›veriyor onu bu büyülü rüyas›ndan. Böylece rüzgar,
u¤ultulu flark›s›yla, yapraklarda savrulmaya bafll›yor. Ta ki bir
dahaki bahara kadar... Bazen de yazar aflk›n mucizevi yönünü tart›flmaya aç›yor. O zaman da düflle bafll›yor oyun. Adam
bürosundan izliyor her akflamüstü gelip geçen kad›n›. Ama
görmek yetmiyor, peflinden gitmek gerekiyor. Bir daha yaflayamam, dedi¤imiz duygular›n birdenbire uyan›p kendini aya¤a kald›rmas›na engel olunabilir mi zaten? Mucizelere inanmaz m›s›n›z? Yoksa düfllerin de yaflam gibi bir sonu mu vard›r sizce? Kimi zaman da aflk, çözümsüz bir problem olarak
ç›k›yor karfl›m›za. Matematik ustas› Numan’›n yapt›¤› gibi, aflk›n say›lar dünyas›nda didiklenmesi gerekiyor. Çözemeyece¤i problem = elde edemeyece¤i kad›n olmayan Numan’›n,
Müge’yle ve onun beraberinde getirdi¤i çokbilinmeyenli
46
denklemlerle bafllayan serüveninde oldu¤u gibi... Aflk›n bazen de bir cinayet ya da düello olabilece¤inin alt›n› çiziyor yazar. Sorular, sorular› koval›yor. Adam kad›n› öldürür, neden
peki? Kad›n onu b›rak›p gitti¤i için mi? Hay›r, adam› ötekilerle birlikte istedi¤i için... Peki adam ne ister? Sadece onun olmas›n› m›? Bencilce de¤il mi? Aflktan daha büyük bir bencillik var m›? Aflkla s›n›rlanm›fl bir yaflamda, aflk bir cinayet mi
yoksa? “Madem bana ait olan› ald›, hesab›n› da ödemeli!”
Bak›fllar›yla uzaktan uza¤a sevdi¤in bir k›z›n, baflka bir adam›n kapsama alan›na girdi¤ini hissedince, t›pk› oyunca¤›
elinden al›nm›fl bir çocuk gibi öfkelenirse kahraman›m›z, aflk
da bir düelloya dönüflür o zaman. Aflk bazen de bir yan›lsamadan ibarettir sadece. Ceren Cihan’a âfl›k, Gülsüm de
Muhsin’e. Muhsin ve Cihan’›n elleri ayn› güzellikte. Gülsüm,
âfl›k oldu¤u parmaklarca sürükleniyor ölüm yolculu¤una. Ya
Ceren, onu da ayn› son mu bekliyor ? Yoksa salt bir yan›lsama m› bu, aflktan do¤an? Kimi zaman da aflk›n sadece bir
özenti oldu¤unu imliyor yazar. T›pk› Nail Bey’in hikâyesinde
oldu¤u gibi... Feride ve Yaflar’›n coflku dolu aflk cümlelerinin
pefline düflen Nail Bey, onlar gibi tutkuyla yaflamak için duygular›n›n, hayallerinin peflinden sürükleniyor. Ama… Biri
genç, di¤eri yafll› iki adam›n yolu otobüs yolculu¤unda kesifliyor. Aflk her zaman ki gibi konu aç›yor. “Sevda kötüdür,” diyor yafll› olan›. Toy bir merakla soruyor, “Neden? “ diye genç
olan›. Ya¤mur sonras› ç›kan tatl› bir esinti gibi geçip giden bir
kad›n›n, bir bilezikle alevlendirdi¤i aflk, sözü al›yor hemen. Ve
üç at arabas› k›rm›z› çiçe¤in, nas›l kan k›z›l›na dönüfltü¤ünü
anlat›yor kafi delil olarak. Gelecek günlerde aflk bir ütopya
olarak an›lacakt›r belki de. Önemli olan aflk m›d›r, yoksa bizzat yaflam›n kendisi mi? Duygu ve mant›k karfl› karfl›ya...
Robotlar›n mekanikli¤inin öne ç›kt›¤› fantastik bir dünyada
mant›k m› mutlu edecektir insan›? Yoksa duygulara öncelik
tan›mak m›? Ahmet Ümit, yal›n ve incelikli üslubuyla, k›sac›k
öykülerine derin psikolojik anlamlar ve metaforlar yüklemeyi
de ihmal etmiyor. Âfl›kla mafluk aras›ndaki hikâyeyi defalarca
bozup defalarca kurarak, yepyeni anlamlar yarat›yor. T›pk›
Stefon, Ayfle ve Rafo’nun yapt›¤› gibi, “Aflk, bin kere piflman
olsan da onun peflinden gitmek midir? Bu yüzden de aflk
köpeklik midir? “ diye soruyor son olarak. “… güzelin k›sac›k
ömrüne, gidenin çekicili¤ine, sevgilinin hayaline yak›lm›fl,
hep tekrarlanmas›na ra¤men y›pranmam›fl, dipdiri kalm›fl ve
hüznünü zerrece yitirmemifl bir a¤›t...” yak›yor yazar ve bu
yüzden de kalbe dokunuyor, aflkla okutuyor!
Yelda Dönmez
Hindistan’›n gizemi ve kimliksizlik
Hari Kunzru'nun yar› ‹ngiliz yar› Hintli bir çocu¤un hikâyesini anlatt›¤› kitab›
Gölgenin Gölgesi, Can Yay›nlar› taraf›ndan yay›mland›.
Dünyada efli benzeri olmayan bir kast sisteminin yürürlükte
oldu¤u Hindistan'da, köleler olarak bildi¤imiz paryalara el
sürmek bile mide buland›r›c› say›l›yor. Tap›naklar› ve kuyular› kullanmalar›na izin verilmiyor, ayr› mahallelerde oturmalar›
flart kofluluyor. Bir parya oldu¤unuzu saklayamazs›n›z Hindistan'da. Teninizin rengi veya aksan›n›z hemen ele verir sizi. Her alt› Hintli'den birinin murdar damgas› yedi¤i bu ülkenin dokunulmaz kad›nlar›n›n tacize u¤ramas› do¤al karfl›lan›yor, çocuklar günde bir dolara tu¤la tafl›yor. Hindistan'›
bafltan afla¤› dolafl›p “bir kültür mozai¤i” demek günümüzün
modas› olabilir ama dünya politikas›na bu denli etki eden bir
ülkenin 1500 y›ll›k güçlü bir kast sisteminin de befli¤i olmas›
çok büyük bir yara.
Hint as›ll› yazar Hari Kunzru, paryalar ve brahmanlar aras›ndaki uçurumu anlatarak bafll›yor roman›na. Kendisinden olmad›¤›n› ö¤renince on befl yafl›ndaki o¤lunu soka¤a atan
Amar Nath Razdan, zaman›n ünlü dava vekili. Pran Nath
ise, gerçek babas›n›n bir ‹ngiliz oldu¤u ö¤renilen, Amar
Nath Razdan'›n eski varisi. Bir anda hayat›na ve kendine
dair tüm bildiklerinin kocaman bir yalandan ibaret oldu¤unu
anlayan Pran Nath kap› önüne konulunca, çocuklu¤unda
“sadece biraz e¤lenmek için” paralar›n› çald›¤› dilencinin
yan›na yerlefliyor, gece kulüplerinin kap›s›nda para ve yiyecek dilenirken buluyor kendini. Bütün o beyaz olma çabalar› ve flapka takmalar›na ra¤men, yap›flkan siyah batakl›¤›ndan kurtulamayan insanlar›n önünde, “bir melez güzeli” olarak horlan›yor. Asl›nda sonuç her ne olursa olsun, yeflil gözleri ve kusursuz beyaz teniyle o bir brahman olarak do¤mufltu. Roman boyunca Pran Nath'in bafl›na gelen her fleyin sebebi bu: beyaz tenli bir parya erke¤i olmas›. Bu kusursuz beyaz ve güzel çocuk, hayat› boyunca bir arzu nesnesi olarak kalmak zorunda oldu¤unu ne yaz›k ki fark edemiyor. Kitab›n yay›mland›¤› ülkelerdeki edebiyatç›lar›n bir ço¤u Hari Kunzru'yu bu yüzden çok elefltirdi. Kitab›n baflkahraman›yla duygusal bir ba¤ kurulmas›n› engelleyen bir fleyler vard›. Pran Nath roman boyunca k›l›ktan k›l›¤a giriyordu;
bir dava vekilinin tek varisiyken aniden kast sistemi içinde
k›vranan bir parya erke¤i oluyor, tüm kad›nlar›n içinde en
kad›nken, tüm erkeklerin içinde tek kad›n olabiliyor, ismi
“Rüksana” oluyor, “Clive” oluyor, “Jonathan Bridgeman”
oluyor; ama tüm bunlara ra¤men Pran Nath durup düflünmüyor, sormuyor, sorgulam›yor. Okur kimliksizlik bunal›m›nda k›vran›rken Pran Nath sadece önüne ç›kan f›rsatlar› de¤erlendirmeyi planl›yor, o kadar. Pran'in derdi bir kimli¤e
bürünmekten ziyade, bulundu¤u ortamdaki insanlar gibi
“görünmek”. Çünkü insan hissetti¤i fleydir. Öyle de¤ilse de,
neysen onu hissetmek zorundas›nd›r.
Tüm bu elefltirilere ra¤men Hari Kunzru'nun tam bir hiciv ustas› oldu¤u kimsenin gözünden kaçmam›fl. S›kça kulland›¤›
anakronizmleri, çizgi romanlara ve kimi siyasi kifliliklere yapt›¤› göndermeleri ustal›kla hikâyeye yerlefltiren Kunzru, roman›n en can al›c› noktalar›nda okurun istemsiz gülümsemelere kap›lmas›n› hedeflemifl olmal›. Teksas'tan hat›rlad›¤›m›z
k›rm›z› urbalardan, Hint mitolojisine yapt›¤› göndermelere
kadar her alandan türlü anekdotlara rastlamak mümkün.
Hari Kunzru, Gölgenin Gölgesi isimli kitab›yla ‹ngiliz yay›nc›l›k dünyas›nda ödenen en yüksek avans› alarak (1.250.000
Sterlin), daha kitab› yay›mlanmadan hakk›nda en çok
konuflulan yazar oldu. Tüm elefltirilere ra¤men roman,
yay›mland›¤› y›l birçok ödülle birlikte, 2002 Betty Trask ve
2003 Somerset Maugham ödüllerini de kazand›. Yazar, ikinci roman› Transmission henüz piyasada de¤ilken, 2003’te
“yirmi genç ingiliz romanc›s›’ndan biri oldu.
Gülüm Da¤l›
47
kitap
Gülten Day›o¤lu:
Varl›¤›m, yazar kimli¤imle bütünleniyor
Baba özlemiyle büyüyen Yada art›k on dört yafl›ndad›r. Geçmiflte ailesinin
bafl›ndan geçen korkunç olaylar› bilmedi¤inden, kay›p babas›n›n izine düfler
ve internette aç›lan Babam› Ar›yorum adl› siteye girer. Sonra da babas›yla ilgili
ipuçlar› vererek onu tüm dünyada aramaya bafllar. Yaz›k ki hiç istemeden
babas›n›, kendisini ve tüm ailesini çok büyük bir tehlikenin içine atm›flt›r…
K›rk iki y›ld›r yazan Gülten Day›o¤lu, okurlar›n› yeni roman› Yada’n›n
Gizilgücü’yle selaml›yor.
Uzun y›llard›r dünya çocuklar› için yaz›yorsunuz; çocuk
ve gençlik edebiyat›n›n en sevilen isimlerinden birisiniz.
‹ki ayr› dünyan›z var: Yazd›¤›n›z zamanlar ve yaflad›¤›n›z
zamanlar... Tüm yaflant›n›z› yazar kimli¤iniz mi belirliyor?
Evet, tüm yaflant›m yazar kimli¤ime göre programlanm›flt›r.
Yazmad›¤›m zamanlar kesintisiz olarak gözlem, araflt›rma,
soruflturma u¤rafllar› içinde oluyorum. Bazen okul söyleflilerinde bile yazmay› planlad›¤›m konularla ilgili olarak, çocuk
ve gençlere sorular yöneltirim, onlarla tart›fl›r›m. Bu iliflkiler
sürerken, bazen roman kahramanlar›ndan birinin ya da birkaç›n›n tipi ortaya ç›kabilir. Yemek, ütü, hele hele yürüyüfl
yaparken, akl›m hep kurgulad›¤›m romanda olur. Yazmaya
haz›rl›k aflamas›nda, ailem ve çevremle olan iliflkilerim do¤al
düzeydedir. Baflka bir deyiflle, klasik aile kad›n› gibi olurum.
Ancak yazma aflamas›na girdi¤imde, yazar kimli¤im taraf›ndan kuflat›l›yorum. Ailem ve yak›n arkadafllar›m, o süreçte
benim elle tutulur, gözle görülür biçimde de¤iflti¤imi belirtiyorlar. Hatta zaman zaman, onlara yabanc›laflt›¤›m› bile söylüyorlar. Yazma aflamas› gerçekten yo¤un geçiyor. Baz› geceler birisi beni dürtmüfl gibi uyan›p, yazd›¤›m romanla ilgili
notlar ald›¤›m oluyor. Yazarken konuya ve kahramanlara öylesine odaklan›yorum ki, telefon çald›¤›nda bofl bulunup s›çrama hallerine giriyorum.
Siz hangi kimli¤inizden hoflnutsunuz?
Ben her iki kimli¤imden de hoflnutum. Ancak yazar kimli¤im
olmasa, kendimi sudan ç›km›fl bal›k gibi duyumsayaca¤›ma
inan›yorum. Varl›¤›m, yazar kimli¤imle bütünleniyor.
Yazmaya haz›rlanmak, yeni bir macera kurgulamaya
bafllamak nas›l bir duygu? Çocuklar ve gençler için yazan bir edebiyatç›n›n kendi dünyas› da çocuk ruhundan
çok soyutlanm›fl olmamal› san›r›m... Yani bir yerlerde
“çocuk” Gülten Day›o¤lu da olmal›. Yaramaz bir çocuk
mu o?
Bana göre yazarl›¤›n en zor aflamas›, ön haz›rl›k ve araflt›rma sürecidir. Yeni bir romana bafllamak, uzun bir yolculu¤a
48
ç›kmak gibi. Merak ve coflkunun yan›nda bir sürü kayg› da
var. Yaflam›m›n hiçbir döneminde çocuk ruhumdan soyutlanmad›m. Çocuk Gülten her an benimle. Üstelik dün ne
idiyse, bugün de öyle. Var› yo¤u merak etmek, sormak,
araflt›rmak… Her fleyi dibine kadar kurcalama huyum sürüyor. Çocuklu¤umda ailemin ve çevremdekilerin yak›n›p durduklar› bu merakl› olma halim, yazarl›kta çok iflime yar›yor.
fiu özel durumu belirtmemek haks›zl›k olur: Bu yafl›ma karfl›n, f›rsat buldukça hâlâ çocuklu¤umda oldu¤u gibi a¤açlara, da¤lara tepelere t›rmanmay› sürdürüyorum. Özellikle yurtiçi ya da yurtd›fl›nda yapt›¤›m›z geziler s›ras›nda…
Bugüne kadar kaleme ald›¤›n›z romanlarda sizi en çok
yoran kahraman›n›z hangisi oldu? Yaratt›¤›n›z kahramanlar›n da birer öyküsü olmal›. Onlar› nas›l yarat›yorsunuz?
K›yamet Çiçekleri, çokkahramanl› bir roman. O kitab› yazarken yoruldu¤umu söyleyebilirim. Çokkahramanl› romanlar›
yazarken insan bir orkestra yönetir gibi oluyor. Uyumsuz ses
ç›kmamal›. Ben, romanlar›m›n kahramanlar›yla iyi geçinmeye çal›fl›r›m. Ama bazen onlar beni kendi güdümlerine almaya da kalk›fl›rlar. Buna zaman zaman izin veririm, zaman zaman direnirim. Günün birinde Fadifl’ten bafllayarak tüm roman kahramanlar›m› ve onlar›n varolufl öykülerini içeren bir
kitap yazmak isterdim. Kahramanlar›m› yarat›rken, gerçek
insanlardan esinlenirim. Ama hiçbir zaman esinlendi¤im kiflinin t›pat›p ayn›s›n› yaratmad›m.
Fantastik edebiyat› seviyor ve bu alanda ürünler veriyor-
fadifl hakk›nda
Yaz›l›fl›ndan sekiz y›l sonra okuruna kavuflma olana¤› bulan Fadifl, o günlerden bugünlere, kesintisiz olarak yap›lan yeni bask›larla kuflaktan kufla¤a okunageldi. ‹lk okuyucular anne baba oldular. Çocuklar›na okuttular. O çocuklar›n kimileri de anne baba oldular.
fiimdilerde art›k üçüncü kuflaklara Fadifl imzal›yor Gülten Day›o¤lu ve “Anne
adaylar›, imza günlerime gelip Fadifl’i imzalat›yorlar,” diyor:
“Fadifl’le ilgili öyle ilginç an›lar›m var ki! Zaman bulsam da yazabilsem… Dile
kolay, tam otuz y›ld›r halk›m›z›n evinde, insan›m›z›n elinde. Fadifl’ten al›nan
parçalar, Türkçe kitaplar›nda yer ald›. Fadifl okullarda oyunlaflt›r›l›p sahneye
konuldu. On bölümlük radyo oyunu olarak de¤erlendirildi. Üniversitelerde inceleme konusu oldu. Doktora tezlerinde yer ald›. Hatta çocuklara ad oldu. Berlin Kütüphanesi’nin de en çok eskiyen kitap listesinde yer ald›.”
sunuz. Yada’n›n Gizilgücü de fantastik ö¤elerin yo¤un
bir biçimde yer ald›¤› bir roman... Fantastik edebiyat›n sizin için özgür bir alan yaratt›¤›n› söylüyorsunuz, ancak
Türkiye’de fantastik ürün veren genç yazarlar›n dosyalar› pek fazla ilgi görmüyor. Fantastik edebiyat›n en can
al›c› yan› nedir sizce?
Bence fantastik kurguyla yazarken, nice uçuk olsalar da
düfllerin bir aya¤› gerçe¤e de¤meli. En az›ndan ben bu ilkeyi benimsedim. Çünkü tüm Türkiye’de sürdürdü¤üm okul
söyleflileri s›ras›nda, okurlar›mla yüz yüze geliyorum. Onlar
bana eserlerimde tutars›zl›klar bulundu¤unu ya da konular›
anlamad›klar›n› söyleseler, ruhsal aç›dan dibe vuraca¤›m›
biliyorum. Bu duruma düflmemek için, her fleyden önce,
kendi ayaklar›m yere s›k› basmal›. Mant›k s›n›rlar›n› görmezlikten gelmemeliyim. Gerçekten de, romanlar›m› yazarken,
özellikle fantastik kurgular yaparken hep milyonlarca okurumu karfl›mda görür gibi oluyorum. Onlar›n sorgulayan
bak›fllar› hep üstümde. K›sacas› fantastik ö¤elerle kurgu
yaparken, ön araflt›rma yapmak, fantazyalar› dozunda kullanmak, sorumluluk bilinci tafl›mak gibi ilkeleri benimsemek
gerekiyor.
Bize Yada’dan söz eder misiniz? ‹lginç bir maceras› var;
macera ve dram› bir arada kullanm›fls›n›z...
Yada’yla ilgili olarak çok fazla aç›klama yapmaktan yana
de¤ilim. Kitab›m›n arkas›nda belirtildi¤i gibi Yada, dünbugün-gelecek boyutlar›nda yaflanan, gerçekten soluk kesici serüvenlerle örülmüfl bir k›rk ikinci y›l roman›… Kahraman›
sadece bugüne de¤il, gelece¤e de ait. Konu hem güncel,
hem evrensel, hem de bafllang›c› bilinmeyen dönemlerden
bu yana süregelen efsanelerle besleniyor. Çocuk ve genç
okurlar›m, baz› eserlerimden söz ederken “O kitab› okumaya
doyamad›m. Bu yüzden defalarca okudum,” derler.
Yada’n›n Gizilgücü de böyle bir roman…
Baflak Ümit
49
kitap
fiebnem fienyener: Mektuplar›n›n peflindeki casus
On yedinci yüzy›ldan beri yaflayan Arap Mahmut, yeni mektuplar›yla
karfl›m›zda... Bir Türk Casusunun Mektuplar›, ‹fl Kültür Yay›nlar› taraf›ndan
yeniden bas›ld›.
Bir Türk Casusunun Mektuplar› yeniden yay›mland›. Kitaba bafllamadan önce nas›l bir haz›rl›k yapt›n›z? Neler biriktirmifltiniz? Bafllad›ktan sonra hangi kaynaklara baflvurdunuz?
Kitap fikri bir arkadafl›m›n özendirmesiyle, san›yorum 19951996 y›llar›nda gazetecilik yaparken geliflti. 1982’den itibaren
Türkiye’deki çeflitli yay›n organlar›n›n New York muhabirli¤ini
yapt›m. Bu süre içinde her hafta bir de New York “mektubum” yay›mlan›yordu. Karfl›laflt›rmal› edebiyat profesörü olan
arkadafl›m Deniz fiengel bu mektuplardan yola ç›karak, Bir
Türk Casusunun Mektuplar›’ndan söz etti bana; 1684’te Paris’te yay›mlanan bir romand› bu. Yazar› o dönemde Paris’te
yaflayan, Ayd›nlanmac› ‹talyan gazeteci Giovanni Marana’yd›. O dönem Avrupa’s›nda y›pratan din savafllar›ndan
yorgun düflmüfl bireyler sansür zincirini k›racak, hoflgörüyü
benimseyecek bir zemin aray›fl› içindeler. Marana bunun için
hoflgörüyle karfl›lanacak bir “baflkas›na” ihtiyaç oldu¤unu
düflünüp 1637-1682 aras›nda tam k›rk befl y›l kimsenin dikkatini çekmeden H›ristiyan kurumlar›n gizli kalm›fl bütün s›rlar›n›, kapal› kap›lar ard›nda dönen entrikalar›, Fransa ve Avrupa’daki önemli geliflmeleri Saray’a bildiren, ayr›ca Constantinople’deki Divan’› tarafs›z bir gözle anlatan bir Türk casusu
olan Arap Mahmut’un mektuplar›n› “buluyor” ve yay›ml›yor.
Son bask›s› 1801’de tükendi¤inden, bu roman›n Amerika’da
ancak 1970’lerde yay›mlanan bir özetini bulabildim ve Arap
Mahmut’un mektuplar›ndan çok etkilendim. Sizin gibi benim
de akl›ma bir soru tak›ld›: Acaba Marana hakikaten Arap
Mahmut’un mektuplar›n› bulmufl muydu, yoksa onlar› uydurmufl muydu? Tarihçiler bize uydurdu¤unu söylüyorlar. Bu nedenle Arap Mahmut bir roman kahraman› olarak kabul edilip
sevilmifl ve ünlenmifl. Ben, ya hakikaten yaflam›flsa diye hayal kurmaya bafllay›nca, ortaya sevgilisini çeflitli oyunlarla kazanmaya çal›flan, entrika merakl›s› bir casusu anlatan bu roman ç›kt›. Yazmay› bitirince bu sefer Arap Mahmut’la hakikaten karfl›laflmak tutkusuna kap›ld›m ve Londra’ya, ‹ngiliz Kütüphanesi’ne gittim. Memurlar›n gözetimi alt›nda, ‹ngilizceye
çevrildikten sonra sekiz cilt haline gelen kitab›n ilk bask›s›n›
görebildim. Bugün kapakta gördü¤ünüz Arap Mahmut gravürü, kütüphanede buldu¤um 1723 bask›l› kitaba ait. Baflka
hiçbir yerde resmi kay›d› olmayan bu kitab›n 1733 tarihli nadir bir kopyas›n›n, ‹letiflim Yay›nlar›’ndaki editörüm Osman
Yener’in evinde bulundu¤unu ö¤renince ne kadar flafl›rd›¤›m› tahmin edebilirsiniz.
Kitaba Arap Mahmut’un k›sa biyografisiyle çok inand›r›c›
bir flekilde bafll›yorsunuz. Ancak okur, casusluk hikâyesi50
ne kendini kapt›rd›kça araflt›rmas›n› da derinlefltiriyor.
Arap Mahmut var m› yok mu, hâlâ flüphe içindeyim. Mektuplar›n s›rr›n› siz çözdünüz mü?
Evet, roman yaz›m›n›n benim aç›mdan belki de en çekici yan›, hikâyenin kurmaca “gerçe¤i” en ince ayr›nt›s›yla temsil etmesi, hayat›n kendisine mümkün oldu¤unca benzemesi, hayat› taklit etmesi, yani inand›r›c›l›k oyunu. Mahmut bir de¤iflim
dönemi kahraman›. Avrupa’daki Ayd›nlanma kimli¤inin bir
“gölgesi”. Bir yandan kanunlar›, bilimi, t›bb›, dini, tarihi, psikolojiyi otoritelerden okuruna aktar›rken, öte yandan içine düfltü¤ü tuhaf durumlarda bir türlü karar veremeyifliyle paradoksun ta kendisi. Edebiyat›n di¤er sanatlar karfl›s›nda bilgisiz,
zay›f kal›fl›n›n dürüst bir sözcüsü. Roman›n asla bir kurtar›c›
olamayaca¤›n›, kendini alaya alarak anlatan bir meddah.
‹simler, burunlar, et benleri ve her türlü konudaki tuhaf teorileriyle, din, fantezi, mistisizm, dünya bilgisi, önyarg›, yar› cahillik, endifle hakk›ndaki görüflleriyle karakterini d›fla vururken, hayat›n ac›lar› karfl›s›nda iyimserli¤ini kaybetmez, dayan›kl›l›¤› savunur. ‹nsanlar› bir casus hassasiyetiyle takip etmeye yeminlidir, aynadaki aksini en ince ayr›nt›lar›yla anlatmaya
ant içmifltir. Bu titizlikle bir y›¤›n saçmal›¤›n içine düfler. Ama
fikirleri içten ve gerçekçidir. Hayatla bafla ç›karken gösterdi¤i tepkilerle dürüstlü¤ünü kan›tlar, sahteli¤e düflmez. Tarihi
kurtarmaya kalk›flt›¤›nda önüne ç›kan bir a¤aca toslar tabii.
Yani zaman›n ve haf›zan›n ac›mas›zl›¤›, yaflam›n dertleri karfl›s›nda ço¤u kez komik duruma düflen elzem cesaretin simgesidir. Romanda, 17. yüzy›lda gazetecili¤e koflut olarak geliflen yaz›m tarz›n›, belki de gazetecilikten geldi¤im için kendime yak›n buldum. Bir hikâyenin anlat›m›nda, dilin kurgusu
içinde “gerçek” aray›fl›na kendini kapt›rma meselesi... Bir
Türk Casusunun Mektuplar›, sevgilisine yazd›¤› mektuplarda,
vaktiyle Bat›’n›n Do¤u’da buldu¤u kimli¤in hikâyesini anlatarak onu yeniden elde etmeye çal›flan ve sonunda diliyle s›rr›n›, kimli¤ini ele veren sürgündeki âfl›¤›n roman›d›r.
Gazeteleri “toplumsal günlükler” ya da gelece¤e kalacak
birer “tarihi belge” olarak kabul edersek, “gazetelerde romana benzeyen hayatlar›n yaz›ya dökülmesi” tarihi nas›l
etkiler?
Tarih haline gelen hayat›n yaflanmaya de¤medi¤ine karar veriyorsak, yaflanmaya de¤ecek bir hayat› tarih haline getirme
iste¤i olacakt›r kuflkusuz. O aç›dan gazeteler hep bir günlüktür ve ertesi gün yeniden yaz›l›r. S›k s›k bir önceki gün yaz›lanlar birkaç gün, birkaç y›l ya da birkaç as›r sonra yeniden
yaz›l›r, hem de bazen aynen. Yeniden yaz›ld›¤› hat›rlanmaz
ya da hat›rlan›r ama bu, durumu de¤ifltirmez.
nas›l görünüyor?
Arap Mahmut’un ortal›¤› kar›flt›rmak için
Evet, buradan bak›ld›¤›nda oras› s›rf tarih görükulland›¤› gazeteci Muzaffer Mürüvvet gibi,
nüyor; hatta o kadar ki, bugünü görebilmek imgünümüzde de gazetecilerin zaman zaman
kans›z bazen. Dünyan›n turizm anlay›fl›na uygun
politikac›lar›n ya da istihbaratç›lar›n oyunuolarak yabanc›lar baflka topraklara ilk baflta tarih
na geldi¤ini düflünüyor musunuz? Bir gazeolarak bak›yorlar. Tarih olarak bakt›klar› için buteci olarak, gazetelerde dikkatimizi baflka
günle karfl›lafl›nca hayretler içinde kal›yorlar. Halyöne çekmek amac›yla olaylar›n sapt›r›labuki tarih, yaz›m sorunu olan bir konu demin korak aktar›ld›¤›n› söyleyebilir misiniz?
nufltu¤umuz gibi. Kimin kaç›rd›¤›na ba¤l› olarak.
Gazetecilik yapt›¤›m So¤uk Savafl ortam›nda,
Tarihin devlet taraf›ndan kaç›r›ld›¤› örnekler de
sonra da S›cak Savafl’a dönüflen günlerde
vaki. Gelirinin önemli k›sm› turizm olan ülkelerde
hep bu endifleyi tafl›d›m. Haber, haber tafl›bu gelirin anamaddesini kaç›rmak büyük bir h›rmak, hatta Amerika’da çal›flmama izin veren
s›zl›k kuflkusuz, h›rs›z kim olursa olsun. Esas
“istihbarat” vizesine dek her kavram bu endiBir Türk Casusunun Mektuplar›
olan, vatandafllar›n tarihlerinin korunmas› için yetflemi kuvvetlendirdi. Reklam geliri sa¤lamas›
fiebnem fienyener
kili birimler oluflturmas› ve bunlar› denetlemesi.
düflünülen bir ifl ortam›nda bir mal›n, bir fikrin
‹fl Kültür Yay., 278 s.
Nitekim s›n›rl› da olsa, en az›ndan yurtd›fl›nda
sat›labilmesi ya da ticaret koflullar›n›n adilce
aç›lan ve kazan›lan davalarla, Türkiye böyle giriflimlerde
iflleyebilmesi için kurallar›n bütün taraflarca kabul edilmesi
bulundu, bu giriflimlerde gazetelerin ve gazetecilerin önemli
gerekir. Hele iflin temelinde tüketicisinin gündemini istedi¤i
rolü oldu, baflar›l› sonuçlar elde edildi ve bu tav›r, önayak
gibi de¤ifltirebilece¤i inanc›yla iflleyen bir endüstri varsa...
olan politikac›lar için bir seçim kazanc› haline gelebildi.
Gazete sahibi olman›n, tek kiflinin ticari ve siyasi ç›kar›na in30 fiubat adl› kitab›n›z da bir süre önce yay›mlanm›flt›.
dirgenebildi¤i böyle durumlarda, kural tan›madan birbiriyle
Orada da “gülmekten ölen” bir halk› anlat›yordunuz. Ançat›flan taraflar söz konusu ise, bir tarafs›z gözcü olabilmek
latt›¤›n›z yer asl›nda neresiydi?
ne kadar mümkün; ço¤u arkadafl›m›n her gün de¤iflik yarat›Romanda bahsi geçen yerleri iflaretleyip ka¤›da dökersek,
c› çözümlerle cevaplad›¤› bir mesele bu.
bugün art›k orada olmayan, çeflitli nedenlerle y›k›lm›fl binaMektuplar›n birinde “Hayat›n› adilli¤e ve Allah’›n kullar›na
lar›n, de¤ifltirilmifl yollar›n, kapanm›fl kanallar›n, bahçelerin ve
adayan ve sonuna kadar da hakikate sad›k kalan zavall›
parklar›n yeniden canlan›p dikildi¤i bir New York haritas›
fiarkl›ya lay›k göremediklerinden, bütün övgüleri yine
ç›kacakt›r ortaya. Gülme salg›n› bu haritada yaflayanlara
kendi aralar›ndan seçtikleri bir Garpl›ya mal edip ona veyönelik do¤rudan bir tehdittir. O yüzden roman›n kahraman›,
riverdiler sonunda,” diye bir sitem var. Mektubun yazar›
fiubat’›n otuz çekmesini dileyen rüyas›z k›z çocu¤u Elif Lale.
gibi siz de Bat›l›lar›n tarih boyunca böyle bir tutum sergiKumarbaz annesi Afsane Sahavet ve bir keman korosuyla
lediklerini gözlemliyor musunuz? Yoksa bu biraz da bizim
birlikte bu tehdide karfl› direnecekler. T›pk› rüyadaki gibi. ‹nbaz› fleyleri sahiplenmememizden mi kaynaklan›yor? Güsan›n rüyay› taklit etme u¤rafl›nda aflk kazanacak m›, kaynümüzde “kültür h›rs›zl›¤›” söz konusuyken, bir ülke için
bedecek mi?
bu tutum ileride nas›l bir sonuç do¤urabilir?
“Yazmak riskli bir seyahat,” demiflsiniz. Bir de mucize anHer ikisi de do¤ru bence. Bir Türk Casusunun Mektuplar›’nda
lar›ndan söz etmiflsiniz. O seyahatte bir yazar›n karkendini, kendi yaratt›¤› karfl›t›yla sevmesini ö¤renen Avrufl›laflabilece¤i tehlikeler nelerdir? Ve mucize anlar›nda bir
pa’n›n hikâyesini bulabilirsiniz. Ayn› aynada bizi de kendimiyazar neyle “ödüllendirilir”?
zi be¤enirken görmek mümkün. Kendi sat›rlar›nda can veren
Okudu¤unuz her metin, yazma serüveninin kendisi de¤il mi?
yazar›n›n hayalinden do¤up, as›rl›k bir incir a¤ac›nda ömrüLabirent Girit’te de¤il de Rodos’ta olsa ne de¤iflir? Düflman
nü öncekilerin eskitti¤i yollarda geçiren kar›ncan›n duas› micanavar de¤il, labirentin kendisi, kaderi hücresindeki ince ipsali bir yaz› serüveninden kanatlanan, Bat›’yla Do¤u’nun etkite salland›ran labirentin kendisi. Bu küçük tuzakta dönüp
leflimiyle de¤iflip evrenselleflerek azat olan bir ruhun hikâyedururken bir süre sonra, elinizde s›k› s›k› tuttu¤unuz çantada
si... Ayn› aynada buluflan taraflar›n, kendilerini imgelerine
duran amac› düflürdü¤ünüzü göreceksiniz. ‹flte risk derken
kapt›rmalar› ve ço¤almalar› do¤al. Yaratt›¤›m›z kültürleri birböyle bir riskten söz ediyordum. Onsuz temiz havaya
birimizden çal›yorsak, böyle flikayetlerde bulunuruz kaç›n›lulaflamayaca¤›n›za göre, ya geri dönüp arayacaks›n›z, ya da
maz olarak.
ayn› yerlerden yeniden geçece¤inizi bilerek devam edip karAmerika’y› hep “Yeni Dünya” olarak tan›mlar›z; kendine
fl›n›za ç›kmas›n› bekleyeceksiniz. ‹flte bu s›rada yukar›dan
bir geçmifl yaratmaya çal›flan, tarihsiz bir memleket... Tabakan üçüncü gözünüzü unutup, serüvene kap›l›p ç›kmazda
rihe bu kadar hayran, Avrupa’n›n ve Do¤u’nun geçmifline
kalman›z mümkün. Bu durum, nefesini ensenizde sürekli hisbu kadar haset duyan bir ülkeden bak›nca Türkiye’deki
setti¤iniz tehlikenin ta kendisi.
tarihi eser kaçakç›l›¤›, tarihi sahiplenmeme, baz› konularP›nar Cartier
da hükümetin ya da devletin yeterince etkili olamamas›
51
dvd
‹ke
Stuart Little-Küçük Kardeflim
Oyuncular: Tom Selleck,
James Remar
Yönetmen: Robert Harmon
2004 – Drama – 85 dak
DVD Türkçe Altyaz›
VCD Türkçe Dublaj
6 Haziran 1944, 150 bin asker, 5 bin gemi ve 11 bin uçak...
Bir adam›n karar›: Normandiya Ç›kartmas› (II. Dünya Savafl›’n›n en büyük askeri operasyonu)! Sonun bafllang›c›…
Dwight “Ike” Eisenhower’› Amerika’n›n en güçlü askeri liderlerinden biri olarak belirleyen olay… Eisenhower, bir yandan
yüz binlerce askerin kaderine karar verirken di¤er yandan da
‹ngiltere Baflbakan› Winston Churchill, Amerikal› General George S. Patton, ‹ngiliz Saha Mareflali Bernard Montgomery ve
Fransa Baflkan› Charles de Gaulle ile kar›fl›k stratejik iliflkileri yönetmeye çal›flmaktad›r. Ç›kartmaya 90 korkunç gün kalm›flt›r. Bu, hiçbir garantinin ve ikinci flans›n olmad›¤› bir
zamand›r.
Oyuncular: Geena Davis,
Hugh Laurie
Yönetmen: Rob Minkoff
1999 - Komedi – 84 dak.
VCD Türkçe Dublaj
Little Ailesi sonunda bir evlat edinmeye karar verince çocuklar› George küçük bir kardeflte ›srar eder. George’un istedi¤i fazlas›yla gerçek olur ve ailesi “uzun araflt›rmalar sonucu”
küçük flirin bir fare olan Stuart’› evlat edinir. Bir yandan George mutsuz bir flekilde yeni ve küçücük kardefline al›flmaya
çal›fl›rken, evin hain kedisi Snowbell de ailenin yeni üyesinden dolay› oldukça huzursuzdur. Ama yumuflakbafll›, iyi huylu ve muzip Stuart kendisinden hofllanmayan bu iki varl›¤a,
yani kardefliyle kedi rakibine sevgiyle yaklafl›r.
The Forgotten-Gizemli Parçalar Trois: Escort-Seks Ve Ceza
Oyuncular: Julien Moore,
Anthony Edwards
Yönetmen: Joseph Ruben
2004 - Gerilim - 87 dak.
DVD ‹ngilizce, ‹spanyolca
VCD Türkçe Dublaj
9 yafl›ndaki Sam Paretta bir uçak kazas›nda hayat›n› kaybetmifltir. Kazadan bu yana 14 ay geçmesine ra¤men annesi
Telly (Julien Moore) üzüntüden kendine gelememifltir. Fakat
kocas› (Anthony Edwards) aniden onlar›n hiç çocuklar› olmad›¤›n› söylemeye bafllar, psikiyatristi (Gary Sinise) onun sanr› gördü¤ü konusunda ›srar etmektedir. Daha da kötüsü,
Sam’in varoldu¤una dair bütün kan›tlar ortadan kaybolmufltur. O¤lunun hat›ralar› hiç akl›ndan ç›kmayan Telly’nin gerçe¤i arama çabalar› onu ak›llara durgunluk veren bir dehfletle karfl› karfl›ya getirir.
52
Oyuncular: Reagan Gomez Preston,
Isaiah Washington
Yönetmen: Skav One
2004 - Erotik gerilim - 91 dak.
DVD Türkçe Altyaz›
VCD Türkçe Dublaj
Erotik Trois serisinin üçüncü filminde ihanet tek kurald›r. Organize etti¤i bir rap konserinden oldukça yüklü bir para kaybedince Trent Mayer, ac›mas›z gangster Benny Grier taraf›ndan borcunu ödemek için yüksek ücretli bir eskort olarak
çal›flmak zorunda b›rak›l›r. Çekici ve güçlü patronu ile sanc›l› ve çok s›cak iliflkiler içindeyken Trent, Madam’›n muhteflem tele-k›zlar›ndan birine âfl›k olur. Tehlikeli sonuçlar ortaya ç›kt›kça aflk›n bedelinin ödemek için çok a¤›r olabilece¤ini fark eder.
ödüllü bulmaca
Haz›rlayan: Ersin Tezcan
Dogma
Geçimlik
Roma’n›n
eski ad›
7
“... E”
(Sinan Çetin
filmi)
Cilveli,
nazl›
‘
‘
‘
‘
Lityumun
simgesi
Avuçiçi ya da parmak
uçlar›yla tutulabilen miktar
Ya¤mur ‘
getirmeyen
güçlü f›rt›na
‘
Üflemeli bir çalg›
Afrika’da bir
›rmak
Sak›z rak›s› Kutlu¤
Ataman’›n
son filmi
Ak›ll›ca
Bir meyve
‘
Öncecilik ‘
Cemal
Gürsel’in
lakab›
Bir mikroskop
malzemesi
“Özgü ....” ‘
aktris
Dördül, ‘
murabba
Kanaat
‘
‘
4
‘
‘
Kötü, korkulan ‘
“Stanislaw...”
“Solaris
yazar›)
Aile ile ilgili
Bir ilimiz
‘
Hitit
5
Deniz yeli
Ak›ll›
Sar›msak ‘
kokulu bir gaz
Y›lan
2
‹natç›,
huysuz
Arapça bir ‘
harf
‘
‘
‘
Mutedil
‘
Has
Yemin etme
8
Ak›lla ilgili,
akla dayanan
‘
‘
‘
1
Niyobyumun
simgesi
Zihin
‘
Paras›, mal› ‘
H›yanet eden çok olan,
kimse
zengin
‘
‘
‘
“... teli” (saz›n ‘
en kal›n teli
Bir askeri gücün
k›sa yaz›l›fl›
‘
Lenf
Baflar›s›z
kimse
Vekillik
Bir say›
‘
Talyumun ‘
simgesi
Tan›nm›fl,
ünlü
Limon
‘
tad›nda olan
‘
Hayret ünlemi‘
6
‘
Su
Bir yerde ‘
oturma,
e¤leflme
3
Anahtar sözcük:
1
2
3
4
5
6
7
8
Bulmacam›zdaki anahtar sözcü¤ü bulup, yan›t›n› [email protected] adresine gönderen ilk 7 hekimimize, Epsilon
Yay›nevi’nin alt› kitab› Mustafa Nevzat ‹laç San. A.fi. taraf›ndan arma¤an edilecektir.
Geçen say›n›n çözümü
‘
‘
‘
‘
8
Bir ay ad›
Ferit
Edgü’nün bir
öykü kitab›
Kullanma
süresi
2
3
4
5
6
‘
Lütesyumun
simgesi
‘
S ‹ Y A M ‹
1
‘
2
Gelecek
H
A
V
A
C
I
V
A
10
Müzikte bir
çalg›
‘
‘
Maksim ‘
Gorki’nin
roman›
4
11
‘
1
‘
5
‘
‹rlanda’n›n ‘
Galce ad›
Yaflken
e¤ilirmifl
‘
Anahtar sözcük:
Bir gün ad› ‘
Amerikal› bir
manken
Bir soru sözü ‘
Fikir,
düflünce
Jüpiter’in bir ‘
uydusu
‘
Evcil bir
hayvan
Erkeklik,
yi¤itlik
‘
Aktiyumun
simgesi
‘
B
Ahilik oca¤›ndan olan kimse
Ac›nacak
Ondal›k ‘
durumda
olan, zavall› Lenf dü¤ümleri iltihab›
9
3
‘
Eski dilde ‘
“susam›fl”
Külhanbeyi,
kabaday›
Osmanl›larda ‘
t›mar sahibi
bir s›n›f atl›
asker
Avrupa’da bir‘
ülke
‘
Ç
‘
J. London’›n ‘
bir roman›
Popüler bir
mankenimiz
Süreyya ‘
Duru filmi
K›t›r
Peru’nun ‘
‹skambilde plaka imi
Elton John’›n
“birli”
bir flark›s›
‘
Uzm. Dr. Gülay Bekler, Ekflisu Devlet Hastanesi, Erzincan
Dr. Ayfle Y›ld›zhan, Datça Devlet Hastanesi, Mu¤la
Dr. Gökyar Günayd›n, 3 nolu Sa¤l›k Oca¤›, Samsun
Dr. Kürflat Ergün, Alibaba Sa¤l›k Oca¤›, Sivas
Dr. Gökhan Bayram, Çifteler Devlet Hastanesi, Eskiflehir
Dr. Nuh Baklavac›, Baflkent Hastanesi, Adana
Dr. Ümit Yaflar Aksu, 2 nolu Sa¤l›k Oca¤›, Altnoluk,
Edremit, Bal›kesir
Eden,yapan, iflleyen
De¤eri, önemi
olmayan, bofl
Bir kumafl
türü
‘
Geçen ay›n kazananlar›:
G
Okulda renkli Trabzon’un ka¤›tlarla
bir ilçesi
yapt›r›lan
Müzik yaz›s›
çal›flmalar
Dahi
‘
G. Afkika’n›n ‘
plaka imi
Galyumun
simgesi
Yank›,
akis
6
7
‘
Ü
Oyuk ya da
çukur bir
fleyin en alt
bölümü
O
E
O F
A D
L A N D Ö K E N
E K S ‹ K O L O J ‹
A
P E
‹ T A L Y
A
R A N
A fi A R
S ‹ P A H ‹
S A L
A
A
K E D ‹
N E
E ‹ R E
‹ O
A N
A R T ‹ N E D E N
⁄ L A fi ‹ K E L
A ‹
A T ‹
L U
Ç K I N
M ‹ A T
‘
A
Asya’da bir ‘
ülke
“Memduh ..”
(yönetmen)
Shakespeare Yabanc› bir ’in bir kral a¤›rl›k ölçüsü
birimi
karakteri
Namuslu
‘
P
Sözlük
‘
bilimi
Kal›n ve kaba
kumafl
K
A
L
B
‹
N
Z
A
M
A
N
I
‘
Ali Özgentürk
’ün son filmi
Tafll›k
yokufl
?
E R S E K
7
8
9
10
11
53
satranç
DÜNYADAN HABERLER
Garry Kasparov
profesyonel satranc› b›rakt›
Garry Kasparov 2005 Linares Turnuvas›n› Veselin Topalov’la efl puanla
birinci olarak bitirdikten
sonra, herkesi flok eden
bir aç›klama yaparak
profosyenel satranc› b›rakt›¤›n› aç›klad›. Kasparov daha sonra yapt›¤› aç›klamalarda FIDE Dünya fiampiyonas›n›n iptal edilmesinin
karar›nda etkili oldu¤unu söyledi. Profosyenel hayat›na
devam etmek için motivasyona ihtiyaç duydu¤unu,
Kramnik, Leko, Anand gibi oyuncular› yenecek gücü
kendinde gördü¤ünü; buna karfl›l›k oyuncular›n reaksiyonlar›n›n kendisinde menfi etki yaratt›¤›n›, FIDE’nin kendisine flans vereceklerini sanmad›¤›n›, politikaya at›lmay› düflündü¤ünü söyledi. 41 yafl›ndaki eski fiampiyon,
Putin’e muhalif bir gurup Rus liberale kat›lacak. Kasparov’un politik gezileri ise olayl› bafllad›. Nisan ay›nda
Moskova’da Kasparov sald›r›ya u¤rad›. Elinde satranç
tahtas› ile Kasparov’a yaklaflan bir genç, tahtay› Kasparov’un bafl›na geçirdi. Kasparov “Sald›r›n›n y›llarca temsil etti¤im ülkede gerçekleflmesi çok afla¤›lay›c›. Ülke ne
hale gelmifl anlay›n art›k.
Kasparov sald›r›yla ilgili flunlar› söyledi: "Rusya liberal
bas›n› bunun planl› bir sald›r› oldu¤u konusunda hemfikir. Sald›r›n›n y›llarca temsil etti¤im ülkede gerçekleflmesi çok afla¤›lay›c›. Ülke ne hale gelmifl anlay›n art›k. Sald›rgan›n ciddi bir flekilde sorgulanaca¤› konusunda çok
flüpheliyim. Kremlin flimdiden benimle bu kadar ilgilenmeye bafllam›flsa, politik hayat›ma baflar›l› bafllad›m diyebilirim. Putin’in Rusya’s› gibi otoriter bir rejimde aktif bir
muhalefet yaratmak dokuz Linares Turnuvas› kazanmaktan daha zor... ve kesinlikle daha tehlikeli!” dedi.
Haz›rlayan: Cem Pekün
SATRANÇ ÖZDEY‹fiLER‹
Evet, hala satranç oynuyorum, ve hay›r, ne zaman yatmaya gelece¤imi bilmiyorum.
EVL‹ B‹R SATRANÇ OYUNCUSU
Asla oyunu terk etmeyin. Rakibinizin sizi mat etmeden
düflüp ölme ihtimali her zaman vard›r.
AL HOROWITZ
‹nsan neden satranç oynar? Bu oyunu sürekli oynamak
sizi kaç›n›lmaz flekilde bencil, kurnaz, kendini be¤enmifl
ve kinci yapacakt›r. E¤er yaln›z bir hayat sürmek istiyorsan›z, trombon çal›flmak daha etkili olur. Ve satranç oynamamak için daha pek çok iyi sebep vard›r.
EMANUEL LASKER
Evet! Tarzan satranç oynamaz, fakat Bobby biliyor, e¤er
Tarzan satranç oynasayd› Çita’y› yenerdi.
MIKHAIL TAL
Ben satranç oynarken her zaman aile ve arkadafl gibi
harici faktörleri göz ard› etmeye çal›flt›m, böylece kendi
kendime yetmeyi ö¤rendim. Fakat gene de yan›mda
kocam›n olmas› güzel bir his.
JUDIT POLGAR
AYIN ‹LG‹NÇ OYUNU
4 Jobava,B (2637) - Ivanchuk,V (2739) [E12]
Capablanca Mem Elite Havana CUB (9), 14.05.2005
1.d4 Af6 2.c4 e6 3.Af3 b6 4.Fg5 h6 5.Fh4 Fe7 6.Ac3 c5
7.e4 cxd4 8.Axd4 d6 9.Adb5 a6 10.Fxf6 Fxf6 11.Axd6+
fie7 12.Axc8+ Vxc8 13.Aa4 Kd8 14.Vb3 Ad7 15.Va3+
Ac5 16.Fe2 Vc6 17.Axc5 Vxc5 18.b4 Vg5 19.Kd1 Vxg2
20.b5+ fie8 21.Kxd8+ Kxd8 22.Ff3 Vg5 23.bxa6 Vd2+
24.fif1 Fd4 25.Fe2 Fc5 26.Vg3 Vxa2 27.Vxg7 Kd1+
28.fig2 Kxh1 29.Vh8+ fid7 30.a7 Vxe2 0-1
1 SATRANÇ H‹KAYELER‹
4 fiah Mat
Sandra Bullock ile birlikte “Two Weeks Notice” filminde oynarken Hugh Grant onun çocuksu mizah anlay›fl›ndan etkilenmiflti. Film sona erdi¤i zaman, Grant Bullock’a ayr›l›fl hediyesi olarak Kama Sutra’dan esinlenerek bir satranç tak›m›
hediye etti. Bullock’un buna karfl› verdi¤i hediye ise, bir torba içinde ‹ngiliz çikolatas› ve binlerce prezervatif oldu.
4 Uyutucu Satranç
1980 y›l›nda ‹spanya’da Francisco R. Torres Trois tek bir hamle yapmak için 2 saat yirmi dakika düflündü. ‹ronik olarak, Trois’in yapabilece¤i mümkün olan sadece iki hamle vard›! Kay›tlara geçen en uzun oyun, 17 fiubat 1989 y›l›nda
Yugoslavya’da Ivan Nikolic ve Goran Arsovic aras›nda oynand›. 20 saat süren oyun 269 hamle sonra berabere bitti.
54
astroloji
Gizem Ersöz
Bu ay gökyüzünde çokça hareket ve zenginlik göze çarp›yor.
Y›ld›zlararas› kesiflmelerin ve buluflmalar›n etkileri son derece belirgin.
Kimi burçlar, bu etkilerden olumlu sonuçlarla ayr›lacak, kimilerininse
birazc›k daha dikkatli olmalar› gerekecek.
KOÇ (21 Mart-20 May›s)
Bazen afl›r› ciddilefliyor ve
insanlar› flafl›rt›yorsunuz, bu
sefer onlar ciddilefliyorlar ama o zaman
da siz geriliyorsunuz. Haydi biraz e¤lenin, ne durumda olursan›z olun. ‹letiflimde ve e¤itimde baz› engeller olabilir, duyular›n›zdan birini veya birkaç›n›
k›s›tl› kullan›yorsunuz, tembelli¤iniz de
buna neden olabilir.
BO⁄A (21 Nisan-21 May›s)
Özgün düflünceleriniz sonuçta anlaml› uygulamalara
dönüflmeli. Sosyal k›s›tlamalar oluflabilir, hatta düflüncelerinizi, isteklerinizi
söylemekte zorlanabilirsiniz Sa¤l›¤›n›z
beslenmeyle ilgili olarak sorun ç›karabilir. Aflk konusunda her fley oldukça
mükemmel bir biçimde geliflmeye devam edecek.
‹K‹ZLER (22 May›s-21 Haziran)
Az arkadafl›n›z olsun, bundan s›k›lmay›n ve dert etmeyin, böylesi çok daha iyi. Baflkalar›n›
düflünün hatta bunu tav›rlar›n›z ya da
sözlerinizle de kan›tlay›n. Afl›r› hassasl›¤›n›z yüzünden zaman zaman bafl›n›z derde girebilir. Sosyal iliflkilerinizden daha iyi yararlanmal› ve ustaca
de¤erlendirmelisiniz.
YENGEÇ (22 Haziran-23 Temmuz)
Sosyal güdüleriniz keskin ve
duyarl›, do¤rudan amaca yönelmenizde yarar var. Baflkalar›yla samimi iliflkiler içine girerken daha uyumlu ama yan› s›ra da ölçülü olun. Yani
özetle devaml› uyar›c› iliflkiler aramay›n. Biliyorsunuz ki karmafl›k olmayan
arkadafll›klarda daha baflar›l›s›n›z.
56
ASLAN (24 Temmuz-23 A¤ustos)
Bu günlerde toplu halde yaflamaya daha e¤ilimli olacaks›n›z, yani ailenize dönüklü¤ünüz duygusal anlamda artacakt›r. Gerek aflk,
gerek ifl konular›nda k›skançl›ktan kaç›n›n. Kontrolü elde tutmak istiyorsunuz
ama fark›nda olmadan iliflkilerinizde
sert ve kat› kurallar, yöntemler uyguluyorsunuz.
BAfiAK (24 A¤ustos-23 Eylül)
Pratik olma fikrini d›fllamay›n,
çünkü o zaman özellikle birinci derecedeki sorununuzu çok daha iyi
çözeceksiniz. Bugün ve belki de yar›n
maymun ifltahl› olabilirsiniz, bunu pek
dert etmeyin, ân› yaflay›n. Uygulamaya
yönelik durumlarda yavafls›n›z, bunun
fark›nda olun ve uyan›n. Daha düzenli
olmal›, detaylar› kaç›rmamal›s›n›z.
TERAZ‹ (24 Eylül-23 Ekim)
Beklenmedik ve s›ra d›fl› arkadafll›klara girebilirsiniz. ‹htiraslar›n›z› fiziksel ihtiyaçlar›n›zla dengeleyin. ‹flleri kolaylaflt›r›n ve ayn› zevkleri paylaflt›¤›n›z insanlarla kaynaflmaya çal›fl›n. Sadece sosyal iliflkiler olsun
diye iliflkiye giren birisi olmamaya
çal›fl›n.
AKREP (24 Ekim-22 Kas›m)
Aran›zdan baz›lar› statü aray›fl› içinde olacak, yükselmeyi hedefleyecek. Mükemmelli¤e yönelik gelifliminiz yavafl oldu¤undan acele
etmeyin. Düzenli ve dikkatli olun, detaylar› gözden kaç›rmay›n. Sa¤l›k durumunuz genelde iyi ama kronik sorunlar› olan Akrep’ler daha özenli olmal›lar.
YAY (23 Kas›m-21 Aral›k)
Duygular›n›z deneyiminize ve
olgunluk düzeyinize göre
dengelenmeli. Bugünlerde hiçbir ifli
flansa b›rakmay›n. Denge ve dengesizlik aras›ndaki çeliflkiyle bafla ç›kmak
zorundas›n›z. Özgürlü¤ünüzü ak›ll›ca
kullan›n ve sorumlulu¤u korkmadan,
çekinmeden hissedin.
O⁄LAK (22 Aral›k-20 Ocak)
Do¤al bir yap›n›z ve verimli
uygulamalar›n›z olmal›. Kesinlikle borca girmeyin, ayr›ca kendinizi kulland›rmay›n. Bu ay içinde bir insan›n s›k›nt›s›ndan gelen dezavantajlar ve
k›s›tlamalar yaflam›n›z› etkileyecektir.
Karfl›l›¤›n› alamayaca¤›n›z bir fleyi yapmak zorunda kalacaks›n›z. Herfleyin
de¤erini iyi tayin edin ve ölçün.
KOVA (21 Ocak-19 fiubat)
Yarat›c›l›¤›n›z› engellemeyin,.
Sorumluluklar›n›z› daha e¤lenceli yaflamaya çal›fl›n. Sanatsal baflar›lar yakalayabilirsiniz ama bu günlerde afl›r› gerçekçi ve k›skanç oldu¤unuzu da akl›n›zdan ç›karmay›n. Bir ortakl›¤›n›z varsa veya taahhütler içindeyseniz organizasyonlarda engeller
ya da sorunlar ç›kabilir.
BALIK (20 fiubat-20 Mart)
D›fl›n›zdaki yani yak›n çevrenizdeki insanlara karfl› otorite
gösterme e¤iliminiz bu günlerde afl›r›
görünüyor, kendinizi biraz törpüleyin.
Aflk iliflkilerinizde daha aç›k kalpli olun
ve s›radan iliflki kurmaktan kaç›n›n. Bunu bir fikir jimnasti¤i olarak kabul edin.
Yine baz› Bal›k’lar uzun seyahatlar
yapabilirler.

Benzer belgeler