Barış Gündemi

Transkript

Barış Gündemi
Barış Gündemi
Uluslararası Barış
Konferansı
sonuç metni:
“Halklar
Ortadoğu’da
oynanan oyunu
bozmalıdır”
Barış
Gündemi
§ sayfa 9
BARIŞ DERNEĞİ BÜLTENİ / ARALIK 2012
Antakya’da
Barış Konferansı:
Savaşa Geçit
Yok!
Barış Derneği’nin çağrısıyla ve Dünya Barış
Konseyi üyesi barış örgütlerinin, aydın ve
sanatçıların katılımıyla düzenlenen Uluslararası
Barış Konferansı, 24 Kasım’da Antakya’da
gerçekleştirildi.
Konuşmacıların üç ayrı oturumda farklı konulardaki görüşlerini dile getirdikleri konferansa
gösterilen yoğun ilgi AKP’nin Suriye savaşı
sürerken Antakya halkının barış özlemini bir kez
daha gözler önüne sermesi açısından özellikle
dikkat çekiciydi.
Etkinliğin açılış konuşmasını Türkiye Barış
Derneği adına Zuhal Okuyan ve Dünya Barış
Konseyi Yürütme Kurulu Sekreteri Iraklis
Tsavdaridis yaptı. İlk olarak Filistin halkına
dayanışma duygularını ileten Tsavdaridis,
bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için
verilen mücadeleyi desteklediklerini ifade etti.
Filistin’e yönelik saldırının bir insanlık suçu
olduğunu belirten Tsavdaridis, ABD’nin ve
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu destekçilerinin Suriye’ye yönelik emperyalist saldırılarını
kınadıklarını söyledi.
Barış ve Yumuşama Konseyi Genel Başkanı
-EEDYE) ve Çetin Veysal (Mersin Üniversitesi
Öğretim Üyesi) söz aldılar.
“Suriye Halkıyla Dayanışma” başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü Zuhal Okuyan yaptı.
Bu oturumda Abdullah Korkmazhan (Kıbrıs
Barış Konseyi), Debasish Chakraborty (Tüm
Hindistan Barış ve Dayanışma Örgütü - AIPSO),
Marc-Antoon de Schryver (Belçika Özgürlük
için Uluslararası Eylem – INTAL) ve Nasri
Barguti (Filistin Barış ve Dayanışma Komitesi –
PCPS) konuyla ilgili görüşlerini dile getirdiler.
Konferans kapsamında düzenlenen son oturumun konusu ise “Antakya ve Barış Mücadelesi” oldu. Zeynep Beşpınar moderatörlüğünde
gerçekleşen oturumda Refik Eryılmaz (Hatay
Milletvekili), Hilmi Yarayıcı (Sanatçı) ve Ömer
Ödemiş (Gazeteci) Antakya’da gerçekleşen
eylem ve etkinlikler konusunda sunumlarda
bulundu.
Üç oturumun ardından kapanış konuşmasını
yapmak üzere Barış Derneği Koordinatörü ve
TKP MK üyesi Aydemir Güler kürsüye geldi.
Güler konuşmasını “Biz Türkler, Araplar, Kürtleriz, Aleviler, Sünnileriz, Ermenileriz, Rumlarız…
AKP bunları birbirine düşürmek istiyor. Ortak
düşmanımız var bunu hatırlamalıyız. Emperyalizme karşı kol kola girmeliyiz. Çare halkımızdır.”
sözleriyle bitirdi.
Kaya Güvenç moderatörlüğündeki ikinci oturumda konuşmacılar “Bölge Nereye Gidiyor”
konusunda sunumlarda bulundu. Bu oturumda
konuşmacı olarak İlhan Cihaner (CHP Denizli
Milletvekili ve Sosyalistlerin Meclisi üyesi),
Christos Kourtellaris (Kıbrıs Barış Konseyi
Genel Sekreteri), Stavros Tassos (Yunanistan
1
Barış Gündemi
Antakya Barış Konferansının ardından Aydemir Güler’le söyleşi
Emperyalizme karşı mücadeleye çağırıyoruz...
Barış Derneği’nin Hatay veya Çukurova’da
bir çalışması yoktu. Antakya’da nasıl gerçekleştirdiniz Barış Konferansını?
Konferansın nasıl gerçekleştirildiği, somut politik mücadelede doğru sorunun ortaya konmasıyla ilgilidir. Doğru soru “ne yapabiliriz” değil
“ne yapmak lazım” olmalı. 2012 yılında belki
dünyada barış ve anti-emperyalist mücadele
gündeminin odaklandığı belli başlı yerlerden
biri Antakya. Dolayısıyla öncesine sonrasına
bakmadan, orada olmalıydık.
Ama bölgede derneğin şubesi yok, yapılanması yok...
Bu bir yere kadar doğru. Formel olarak Barış
Derneği’nin merkezi İstanbul’da, tek şubesi de
İzmir’de. Ancak formel olmayan bir konu var.
Barış mücadelesi hiçbir zaman soyut bir insanseverlik, barışseverlik ekseninde yürütülemez.
Hele bugün böyle bir yaklaşımı savaşın güçleri
öpüp başlarına koyacaklardır. Barış mücadelesinin özü anti-emperyalizm. Bu Türkiye’de Barış
Derneği’ni, dünyada Dünya Barış Konseyi’ni
başkalarından ayırt eden nokta. Bunları
neden anlatıyorum? Bizim olanaklarımızın ve
perspektifimizin resmi dernek yapılanmasıyla
ölçülmesi ve sınırlandırılması yanlış olur. Barış
Derneği genel olarak anti-emperyalist mücadeledeki tüm birikimin üstünde yükselmek, her
tür olanaktan yararlanmak durumundadır. Eğer
derneğin çalışma alanı olarak spesifik, kendine
özgü, başka başlıklarla kesişmeyen, kapalı bir
alandan söz ediyor olsaydık, bu tür etkileşimler
dışsal olurdu. Dernek başkalarından en fazla
destek görür, yardım alırdı; o kadar. Ama bizim
konumuz farklı.
Barış Derneği Antakya konferansını hazırlarken anti-emperyalist nitelikli bütün kesimlerle
beraber çalışma yeteneğine ve özgüvenine
sahip davrandı.
Kim bu kesimler? Derneğin kurulmasında
ve sürdürülmesinde ana inisiyatifin adresi
olan TKP’nin bölge örgütlerinden başlayarak,
savaş tehdidine karşı mücadele eden sosyaldemokrat bir belediyeye kadar. Bunlar savaş
rüzgarlarından canı yanan insanlardır, meslek
örgütleridir, halkın duyarlılıklarını temsil etme
gayretinde olan milletvekilleridir. Barış Derneği
bunların bütününün oluşturduğu birikimi harekete geçirdi ve ortaya etkili bir konferans çıktı.
Bu, yakın zamanda derneğin Çukurova-Hatay
bölgesinde üye kazanmayacağı, kendisini
yapılandırmayacağı anlamına gelmiyor. Tersine
ortaya çıkan birikim ve olanaklar o kadar
geniş ki, bu yönde birtakım adımlar atmaksınız
kurulan bağları süreklileştirmemiz mümkün
olamaz. Yakın zamanda dernek bir temsilcilik
oluşturacak bölgede.
Uluslararası bir konferans düzenlendi.
Bunun özgün katkısı nedir?
Abartmıyorum, Hatay’da savaş karşıtlığı
halkın ortak paydası. Bu genel yaklaşımın kimi
gelişmeler üstünde belirli etkileri olduğunu
söyleyebiliriz. Örneğin çete faaliyetlerinin sınırın
Hatay kesiminde biraz daha kamufle edilmesinin ve doğuya kaydırılmasının önemli bir nedeni
bence budur. Kuşkusuz bir başka ve stratejik
neden daha var. AKP hükümetinin bir Kürt iç
savaşını körükleme taktiği. Ama Hatay halkının
tepkisinin de payı var, dediğim gibi.
Bu kadar yaygın bir yaklaşımın daha fazla
sonuç üretmesi gerekir. Halkın kanaati, tepkisi
siyasete güçlü bir biçimde taşınmadığı sürece
sınırlı kalmaya mahkumdur. Ben hem konferans
hem şenlikte yaptığım konuşmalarda bizim biricik dayanağımızın halk olduğunu samimiyetle
dile getirdim. Ama bunu halk dalkavukluğundan
da ayırmaya çalıştım.
Barış için yaptığımız toplantılar, sözcük anlamıyla bir konferans veya bir şenlikten ibaret
değildi. Bizim toplantılarımız halka yönelik
bir örgütlenme çağrısı ve çalışmasıydı. Bizim
mevcut durumu yansıtmanın ötesine geçmemiz, gücü arttırmamız, yeniden üretmemiz şart.
Birinci kaygımız buydu.
Uluslararası boyuta gelirsem; konuklarımız
Hataylılara, onlarla aynı düşünce ve duygular
içinde olduklarını ilettiler. Söylenenler derinlikliydi, ama bunun ötesinde sadece bu mesaj bile
çok değerlidir. Antakya halkı barış mücadelesinde kendini zaman zaman yalnız hissetmiş
olabilir. Sonuç olarak türlü çeşit demagojik
suçlamaya maruz kalmak ve ısrarla sansür
edilmek kolay değil. Uluslararası toplantı bu
açıdan anlam kattı.
Ama sansür devam etti...
Antakya hariç! Burası yerel basının geleneğinin
güçlü olduğu bir kent. Aslında bütün il böyle...
Yerel basın, hükümet baskısına teslim olmuş
veya “embedded”, iliştirilmiş gazeteciler dışında çoğunlukla manşetteydi etkinliğimiz.
Ben sansürü bir yerden sonra çok önemsemiyorum. Mızrak çuvala sığmaz derler; mühim
olan, çuvala sığmayacak, üstü örtülemeyecek
bir etkinlik düzeyine ulaşmaktır. Bu çabaya
sınıfsal karakteri, siyasal tercihleri, somut çıkar
ilişkileri çok belirgin hale gelen anaakım medyadan destek gelmemiş... Gelmez tabii...
Antakya’dan çıkarsak; Barış Derneği bir süredir pek ses vermiyor veya düşük tempolu
bir çalışma sergiliyordu. Nasıl sürecek?
Antakya’da gördüğünüz gibi sürecek. Nasıl barış mücadelesi, anti-emperyalist mücadelenin,
dahası ve aynı anlama gelmek üzere, sınıflar
mücadelesinin bir parçası olarak kavranmalıysa, sınıflar mücadelesinde bizim cephenin kısmi
geri çekilmeleri Barış Derneği’ni de etkiliyor.
Beraber yükselmek ve beraber gerilemek biraz
kaçınılmaz. Sosyalizmin alanı özellikle 2011
seçimlerinde bir süreliğine daralma yaşadı.
Bu gerilemeyi durdurmadan, tek başına Barış
Derneği ile direnilemezdi.
Ama şimdi durum farklılaşıyor.
AKP’nin kurduğu rejimin o kadar da sağlam
olmadığı, hatta fiyaskoya gittiği çıplak gözle
2
görülüyor. Fiyasko en çok övündükleri başlıkta,
yeni-Osmanlı cenahında ve somut olarak
Suriye’de yaşandı.
Diğer yandan geride kalan yıllarda barış mücadelesi dendiğinde, emperyalizmden söz etmeyi
modası geçmiş bir tutum sayan, barışı kültür
ve hümanizm bağlamında ele alan eğilimler
baskındı. Bu tür hareketler, kültür ve hümanizmin somut hayatla bağlantılandırılması güç
kategoriler olmaları nedeniyle, dönüp dolaşıp
büyük güçler arası denklemlere yoğunlaşır.
Barış kültürünün yeşermesi için AB veya BM’ye
misyon yüklenir... Her neyse, söz konusu akım
Irak savaşı günlerinde hayli güçlüydü. Sonrasında alanı boşalttı.
Bu tablo Barış Derneği’ne görev yüklüyor.
Diğer yandan biz de yeniden güç biriktiriyoruz,
organize oluyoruz.
Barış Derneği memleketin en önemli sorunu
olan Kürt sorunuyla ilgilenmemekle eleştiriliyor mu?
İşin kolayına kaçmadan Barış Derneği’nin belgelerine, açıklamalarına bakan, ilgisizlik eleştirisinin haksızlık olduğunu görür. Ama Barış Derneği
Kürt sorununu faaliyetinin merkezine veya en
önemli yerine koymuyor. Kuşkusuz ölümlere,
çatışmalara karşıyız ve silahların susması temel
talebimiz. Sözlük anlamı itibariyle Kürt başlığı
elbette bir savaş-barış sorunu. Ancak politik
içeriği itibariyle, jeopolitik fonksiyonları itibariyle
Kürt başlığının anti-emperyalist mücadelenin altında konumlandırılması güç. Örneğin
Suriye’deki karmaşada, Kürt siyaseti kendisi
için, Kürt ulusu için olanaklar görüyor. Biz ise
emperyalizmin bölgeyi yeniden yapılandırma
doğrultusunda terör ve şiddet yoluyla bir ülkeye
ve onun halklarına saldırısını görüyoruz. Sorun
bu açı farkındadır, yoksa bizim ilgisizliğimizde
değil.
Antakya gündemi, daha doğrusu Suriye gündemi nasıl sürecek dernek açısından?
Bu aşamada Barış Derneği “çağrıcı bir odak”tır.
Anti-emperyalist mücadelenin kitlelerle buluşabildiği kritik yerlerden biri Hatay, onun da gündemi Suriye savaşı. Anti-emperyalist mücadelenin ilerici aydınların enerjisine özellikle ihtiyaç
duyduğu alan da bu. Kuşkusuz Barış Derneği
Filistin’den Kıbrıs’a, Kürt sorunundan Kafkaslara,
nükleer silahlanmaya kadar bir dizi başlıkla ilgilenmek, görüş oluşturmak, tutum almak, etkinlik
düzenlemek durumunda. Suriye’nin öncelikli
önemi açık. Bu önemin bir bileşeni de aydın
aklının kitlelerle buluşma potansiyeli.
Barış Derneği savaş düşkünlerini teşhir eder...
Ama sadece teşhir etmek bizi heyecanlandırmaya yetmez, çünkü bunun ötesi var: Biz savaşların önlenebileceğine inanıyoruz. Mücadelenin
bu kadar büyük ürünleri ortaya çıkartabileceğine
inanıyoruz. Dolayısıyla Barış Derneği katkı koymaya, üretmeye çağırıyor, sınıf mücadelesinin
parçası, sosyalizm mücadelesinin kardeşi bir
örgütlenme yaratmayı hedefliyor.
Barış Gündemi
Antakya’dan bir kez daha barışın sesi yükseldi
Uluslararası Barış Konferansı
Iraklis Tsavdaridis (Dünya Barış
Konseyi Yürütme Kurulu Sekreteri)
“Dünya halkları her seferinde daha fazla ders çıkarıyor”
nasıl bir demokrasi peşinde olabilir?”
“Arap Baharı sürecinin geldiği nokta, bölge
kaynaklarının çok uluslu şirketlerin kontrolüne
geçmesi ve bunu sağlamak üzere dinci gerici
yapıların emperyalizmin desteği ile iktidara
taşınması değilse nedir?”
Bugün ABD, NATO, AB ve onların bölgesel
işbirlikçisi olan Türkiye’nin öncelikli hedefi
Suriye’dir, ancak sırada İran bulunmaktadır.
Batı basını aylardır her gün pek çok kurmaca
haberle, Suriye’deki “muhalif güçler” ile
hükümet güçlerinin çatışmalarını yansıtmakta, muhalif güçleri “özgürlük savaşçıları” ya
da “devrimciler” olarak sunmaktadır. Suriye
halkının refah ve mutluluğundan, demokrasi
ve insan haklarından yanaymışlar gibi bir
izlenim yaratmaya çalışmaktadırlar. Gerçekler
her gün çarpıtılmakta, dünya halklarına göz
göre göre yalan söylenmektedir.
Dünya Barış Konseyi olarak, ABD, NATO ve
AB’nin propaganda aygıtı olarak çalışanlara
sormak istiyoruz:
“Amaç Ortadoğu’ya demokrasi getirilmesi
midir?”
“Ortadoğu, dünyanın doğal gaz ve petrol
rezervleri açısından en zengin bölgesi değil
midir?”
“Büyük Ortadoğu Projesi, emperyalist güçlerin
bu kaynaklar üzerindeki kontrolünü artırmaya
dönük olarak bölgede kendi tahakkümünde
yönetimler kurmalarını gerektirmiyor mu?”
“Yoksa onların demokrasiden anladığı geçen
yıl Bahreyn’i ilhak etmiş olan Suudi Arabistan
modeli midir?”
“Filistin’de yaşananları, kimin saldırgan kimin
mağdur olduğunu doğru tanımlayamayanlar,
Stavros Tassos (Yunanistan Barış ve
Yumuşama Konseyi Genel Başkanı)
“Emperyalist planları
durdurmaya kararlıyız”
Zuhal Okuyan
“Buraya Antakya halkının
yalnız olmadığını
anlatmak için de geldik”
Bugün burada bölgemizin ve dünyanın güncel ve
önemli, önemli olduğu kadar da anlamsız bir sorunu yüzünden toplanmış bulunuyoruz: Suriye’ye
yönelik planlanan haksız ve saldırgan savaş.
Bölgemizde bir çatışma bitmeden diğeri başlıyor,
Gazze saldırısı gibi.
Biz Barış Derneği olarak sadece barışı savunmuyoruz. Emperyalizme, emperyalizmin oluşturduğu insanlık dışı durumların hepsine de karşı
çıkıyoruz. Biz biliyoruz ki insanın insanı sömürdüğü, eşitsizliklerin olduğu bir dünyada savaş
kışkırtıcıları da, savaş zenginleri de hep olacaktır.
Barıştan yanayız ama bu ‘barış’ sessiz kalacağız
anlamına gelmiyor.
Bu sorular çoğaltılabilir, 1991’den bu yana
emperyalizm tüm dünyada büyük bir saldırı
yürütüyor ve bu, dünyadaki güç dengesini
değiştirdi. Barıştan yana güçler yine de
hareketliydi: Yugoslavya, ardından Irak,
sonra Libya, şimdi Suriye, ileride İran...Dünya
halkları her seferinde daha fazla ders çıkarıyor,
yanılsamalar giderek ortadan kalkıyor.
Evet, biz Suriye’de savaşa karşıyız, Suriye’nin
Türkiye’yi tehdit ettiğine inanmadığımız gibi
Suriye halkının kendi sorunu olan iç meselelerinin dışarıdan paralı askerlerle çözümünü, hele bu
askerlerin ülkemizden geçişini kabul edemeyiz.
Bizlere, barış isteyenlere Esat taraftarları diyorlar.
Barış isteyenlerin Esatçı olup olmamak diye
bir sorunu olamaz; savaşı biz istemiyoruz ki bu
konuda savunma durumunda olalım. Tam tersine
bizi suçlayanlara siz Amerikancı mısınız, El Kaideci misiniz diye bizim sormamız gerek! Burada
vurgulamamız gereken bir gerçek de var: tüm
karşı propaganda ve medyanın beyin yıkamasına
rağmen bu ülkede yaşayanlar dost Suriye’nin
düşman olduğuna ikna edilemedi.
şimleri var. Muhtemelen Fransa, Katar, Türkiye
ve İsrail gibi ülkelerin de aralarında bulunduğu
bir gücün Suriye’ye müdahale için harekete
geçebileceğini düşünüyoruz. Yunanistan’ın,
özellikle topraklarındaki NATO ve AB üslerini
kullandırarak emperyalist planlara dahil olmasını önlemeye kararlıyız. Bölgedeki tüm halkları
emperyalizme karşı mücadeleye çağırıyoruz.
Bugün tüm dünya görülmemiş bir kapitalist
krizden geçiyor. Görülmemiş çelişkinin çetin
sonuçları emperyalist saldırganlığın artmasını,
emperyalist rekabetin yoğunlaşmasını sağlıyor.
Bu planlara Yunanistan da dahil oluyor. Yunanistan askerlerinin işgal altındaki ülkelerde
askerlerini tutması her yıl 5 milyar dolara mal
oluyor. Dünyanın en çok silah satın alan 5.
ülkesi.
Emperyalizm Suriye’ye her yoldan müdahale
etmeye çalışıyor, benzer şekilde İran da hedef
altında. Önce Suriye’ye ve ardından da İran’a
saldırmayı planlıyor. Bölgedeki saldırı Kürtler
de düşünüldüğünde daha önemli hale geliyor.
Dünya halkları emperyalizme karşı birleşmeli
ve birlikte hareket etmelidir.
İsrail’in saldırıları sürüyor, askeri müdahale giri3
Barış Gündemi
Abdullah Korkmazhan (Kıbrıs Barış
Konseyi)
“Emperyalizme karşı ortak
mücadeleyi
geliştirebildiğimiz oranda,
özgürlüğe, barışa ve
bağımsızlığa
yürüyebileceğiz”
ABD çıkarları doğrultusunda belirlenmektedir.
Suriye’ye olası bir askeri saldırı özellikle nükleer
silahlarında kullanılabilme ihtimali düşünüldüğünde tüm bölge için geriye dönüşü olmayacak büyük bir yıkım getirecektir. Dolayısı ile Suriye’ye
emperyalist saldırıya karşıyız. Bölgemizde yeni
bir savaş istemiyoruz.
Suriye, Filistin ve tüm Ortadoğu halkları ile
emperyalizme karşı ortak mücadeleyi geliştirebildiğimiz oranda, özgürlüğe, barışa ve bağımsızlığa
yürüyebileceğiz
Geçmişte Irak’ı, Afganistan’ı, yakın zamanda
Libya’yı işgal eden emperyalizm, şimdi hedefine
Suriye ve ardından İran’ı koymuştur. Emperyalizmin ilgilendiği demokrasi ve insan haklarının
tesis edilmesi değil, zengin enerji kaynaklarının
ve bölgenin denetimini sağlamaktır.
El-Kaide, Müslüman Kardeşler gibi gerici
örgütlerden ve Katar, Suudi Arabistan, Çeçenistan, Libya gibi ülkelerden getirilen militanlar,
Türkiye’de oluşturulan kamplarda eğitilmekteler,
silahlandırılmaktalar, finanse edilmekteler ve
Suriye’ye sızarak cinayetler işlemektedirler. Şu
an Suriye’deki çatışmalarda muhalif olduğu iddia
edilen silahlı grupların %90’ı başka ülkelerden
getirilen paralı askerlerdir.
Ağabey rolünü üstlenen ABD ve diğer emperyalistler farklı bir harita çizerek bu dünyayı
yeni baştan yaratma çabasında. Bu, halkları
yok etme operasyonu. AKP hem buna destek
Savaş tamtamlarının çaldığı Ortadoğu coğrafyasında yaşayan Türk, Arap, Kürt halklarını
birbirine boğazlatılmalarına, mezhep ve inanç
temelinde ayrıştırılmalarına, emperyalistlerin
ve siyonistlerin bölgeyi talan etmelerine
ve giderek tüm insanlığı acı ve gözyaşına
boğacak gelişmelere karşı, ülkemizdeki
siyasi iktidarın paralı katillere lojistik destek
sağladığı, kentimiz güzel Antakya’yı buna alet
ettiği bugün düzenlemekte olduğunuz barış
konferansını,
72 millete bir nazarla bakan, tarihin her
döneminde insanı kutsal bilen Alevi yurttaşlar
olarak selamlıyor, başarı dileklerimizle tüm
barışseverleri muhabbetle kucaklıyoruz.
Alevi Bektaşi Federasyonu Alevi Kültür
Dernekleri Antakya Şubesi Yönetimi
Dr. Şefik Zan
AKP hükümeti bu kirli oyunda başrolü üstleniyor.
AKP’nin izlediği dış politika Türkiye halkının değil,
Hilmi Yarayıcı (Sanatçı)
“Bu katillere defolun
demek görevimiz”
Konferans Destek Mesajları
veriyor hem de ülkedeki ilericileri hedef alıyor.
Ülkede Alevileri ve Kürtleri hedef alıyor.
Yeşilpınar’da söylediğimiz gibi bu savaştan
mağdur olan herkese kapımız açık, ama
Apaydın Kampı başka şeylerin yaşandığını
ortaya koydu.
Vicdan ve din üzerinden yapılanların neler
olduğunu biliyoruz. Kafa kesen ve bunun
için para alanlar bizim
memleketimizde rahatça
dolaşıyor. Bu katillere
‘topraklarımızdan defolun’
demek bizim görevimizdir.
‘Bunlara ev vermeyin’
demek bizim görevimizdir.
Bu çağrı dolayısıyla bizim
Baasçı olduğumuzu söylediler. Kafa kesenlere karşı
çıktığımız için.
Bu savaş bizim savaşımız
değil, bizim ödediğimiz
vergi savaşa bütçe olarak
ayrılamaz. ABD taşeronlarıyla birlikte her türlü
saldırıya zemin hazırlıyor.
Yaz aylarında 3 ay Hatay’da
kaldım. Burada yaratılmak
istenen Alevi düşmanlığıydı. Doktorlara ‘Alevi misin’
soruları, ‘hepinizin kafasını
keseceğiz’ tehditleri, taksiye binildiğinde bile ‘parasını
Erdoğan verecek’ söylemleri… Bunların hepsi burada
yaşandı.
4
Portekizli tüm barışseverler ve savaş
karşıtları adına toplantınızı en içten
dayanışma duygularımızla selamlıyoruz.
Suriye’nin bütünlüğünün ve Suriye halklarının
egemenlik haklarının tehdit altında olduğu
günlerden geçiyoruz. Türkiye hükümeti
süreçte önemli ve aktif bir saldırgan rol
üstlenmişken, böylesi bir toplantının
Antakya’da gerçekleştirilmesi, barış adına
oldukça önemli bir karşı duruştur.
Yaşasın halklar arası barış, dayanışma ve
kardeşlik
Portekiz Barış Konseyi
Ortadoğu’da yaşanan tehlikeli gelişmelere
karşı Antakya’da bir araya gelen barış
yanlılarını içten duygularla selamlıyoruz.
Suriye ve Filistin’de yaşananların yanı sıra,
ülkemiz İran da tehdit altında bulunmaktadır.
Ülkemize dönük herhangi bir dış müdahale
girişiminin emperyalizmin bölgede çok daha
geniş bir hakimiyet kurmak için hayata
geçireceği askeri müdahalenin ilk adımı
olduğunu vurguluyor, tüm bölge halklarını
oyuna gelmemeleri için uyarıyoruz.
İran Barış, Dayanışma
ve Demokrasiyi Savunma Örgütü
Debasish Chakraborty (Tüm Hindistan Barış ve Dayanışma Örgütü)
“Libya, Yugoslavya ve
Irak’takinin aynısı”
Suriye’nin birçok emperyalizm destekçisi ülke
tarafından ciddi bir saldırı altında olduğunu
belirten Hindistan’dan Debasish Chakraborty, ABD’nin Libya, Yugoslavya, Irak’ta
olanları Suriye’de de yapmak istediğini ifade
etti. Suriye’de silahlı gruplara batı ülkeleri ve
destekçileri eliyle silah taşındığını belirten
Chakraborty, Suriyeli silahlı gruplara lojistik
desteğin, askeri eğitimin verildiğini söyledi.
Barış Gündemi
Aydın ve sanatçılarından
Barış Konferansı’na destek
Doğayla insan ilişkisini güzelleştirmeyi,
toplumdaki baskı ve eşitsizliklerin kaldırılarak
yaşamı zenginleştirmeyi amaç edinmesi
gereken aydın ve sanatçılar olarak, doğayı
tahrip eden ve insanı yok eden savaşlara her
zaman karşı olmak zorundayız.
İlhan Cihaner (Denizli Milletvekili)
“Filistin’e ağlayıp
Suriye’ye saldırmak
ikiyüzlülük”
Türkiye’nin bu saldırılara destek vermesi öncesinde mülteci kampı hazırlıklarına başlanması,
olası müdahalenin meşruluğu için Angelina
Jolie’nin ziyareti, Akçakale’de gerçekleşen
patlama, kendi ülkemizdeki mülteci kampına
milletvekillerinin girilmesinin engellenmesi,
Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenmesi
için geçirilen yasa… Bunların hepsi bugün
yaşananların, olası askeri müdahalenin parçası
olarak değerlendirilebilir.
Bunlara karşın toplumdaki savaş karşıtlığı
birçok kamuoyu araştırmasında ortaya çıkmış
durumda. AKP hükümeti bu savaşın Türkiye’nin
savaşı olduğunu belirtse de savaşı toplum
nezdinde meşrulaştıramamıştır.
Suriye savaşının müzmin bir savaşa dönüşmesi,
NATO’nun saldırısı daha fazla gündeme geldi.
NATO kapsamında bir müdahaleyle ilgili gerekli
girişimler yapılıyor. NATO müdahalelerinin
tarihine bakıldığında gelen sözde demokratikleşmeleri hepimiz biliyoruz. NATO ile beraber Türkiye’deki hükümet üzerinde de kuşku bulutları
artmış durumda.
Mezhep savaşlarının yanında bir de petrol savaşı temennisinde bulunan Başbakan’ın amacı
açıktır. Başbakan Sünni eksenli bir müdahale
arayışındadır. Bu, kanlı savaşlara gebedir.
Suriye için ateşkes ciddi biçimde düşünülmelidir. Çatışma müzmin bir hal almıştır, Filistin’de
yapılan ateşkes Suriye için de gündeme
gelmeli. İsrail konusunda hükümetin gözyaşı
dökmesi, Suriye için yaptıkları ise iki yüzlülüktür. Düşmanlarının çocuklarını sevemeyenler,
başkalarının çocuklarını da sevemez. Suriye’de
bir cinayet olan çatışmalar hepimizin eline
bulaşmış durumda.
Refik Eryılmaz (Hatay Milletvekili)
“Paralı militanlar Türkiye’den giriyor”
Olayların daha en başında Suriye’ye gittik ve oradaki temaslarımızın ardından, yaşananların emperyalist bir oyun olduğunu raporlaştırdık. O zaman bizi Baasçı ilan ettiler ama sonunda haklı çıktık.
Suriye halkı Erdoğan’ın politikalarının tam karşısında yer alıyor. Suriye devleti insanlık suçu işliyor
diyorlar ama Suriye’de hemen her evde emperyalizmin desteklediği insanların öldürdüğü insanlar
var. Suriye’de Devlet Başkanı Esad ve devlet yetkilileri ile görüştük, on binlerce askerin öldüğü
belirtiliyor.
Şam’da kaldık, Şam’da çatışmaya rastlamadık, Lazkiye’de 2 gün kaldık, orada da çatışma yok.
Çatışmalar Türkiye sınırlarında yaşanıyor. Türkiye, Suriye’ye savaş açmış durumda. Paralı militanlar
Türkiye’den giriyor.
Erdoğan’ın amacı Suriye’de Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesi, bu sayede Erdoğan etkinliğini
arttıracağını düşünüyor. Temel politika bu, Erdoğan, din ve mezhep eksenli bir politika yürütüyor.
Esad, ‘Suriye’deki çatışma muhaliflerle bizim aramızda bir çatışma olsaydı bunu müzakere ile
çözmeye çalışırdık ama bu emperyalizmin, dinci örgütlerle birlikte Suriye’ye açtığı bir savaştır ve biz
onlarla savaşıyoruz’ diyor.
5
Petrol, su başta olmak üzere zengin enerji
kaynaklarına sahip ülkemizin içinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyasını, kendileri için
“dikensiz gül bahçesi”ne çevirmek isteyen
ABD başta olmak üzere tüm emperyalist
devletlerin, bölgemizi savaş cehennemine
çevirecek dayatmalarda bulundukları tehlikeli
bir süreçten geçiyoruz. En son olarak Suriye
ve Filistin’de gerçekleştirilen ölümle tehdit
edip sıtmaya razı etme politikası karşısında, Ortadoğu ülkelerinde yaşayan halkların
ilerici aydın ve sanatçıları olarak, daha çok
ayağa kalkıp onların savaş tekerine çomak
sokmamız gerekmektedir. Bu açıdan Dünya
Barış Konseyi’nin desteğiyle Türkiye Barış
Derneği’nin Antakya’da düzenlediği “Barış
Konferansı”nı önemsiyor ve bölge barışına
katkıda bulunacağı inancıyla selamlıyoruz.
Bundan yüzyıl önce İngiliz ve Fransız emperyalizminin bölgemizde yürüttüğü savaş-işgal
ve sömürü dayatmasına karşı bir araya gelen
Türk-Arap-Kürt halklarının yurtseverlerinin,
özellikle Lazkiyeli Şeyh Salih’le Antakyalı
Nuri Aydın Konuralp’in dayanışarak Fransız
işgalcilerinin bölgemizden kovulmasında
büyük rol oynadıklarını biliyoruz. Yüzyıl sonra,
bu kez başını ABD’nin çektiği ve ne yazık ki
ülkemizin savaş kışkırtıcısı olarak kullanıldığı
günümüzde, tarihte barışa önemli katkılarda
bulunmuş Antakya halkının, savaş baronlarının çanlarına ot tıkamak için Türk-Arap-Kürt
haklarının kardeşliği temelinde mücadele etmelerinin çok değerli olduğunu düşünüyoruz.
Hataylı savaş karşıtı tüm aydın ve sanatçıların bu amaçla ortak hareket etmelerini vurguluyor; tüm barışseverleri Barış Konferansı’nda
alınacak kararlara destek vermeye çağırıyoruz.
Arif Berberoğlu (Şair-çevirmen), Arif Okay
(Araştırmacı-Yazar), Bedran Cebiroğlu (Şair),
Kubilay Aksay (Gazeteci – Yazar), Mehmet
Aksoy (Heykeltıraş), Mehmet Altınöz (Öykücü), Mehmet Oflazoğlu (Fotoğraf Sanatçısı),
Murat Altınöz (Şair – Gazeteci), Müslüm
Kabadayı (Eğitimci - Yazar), Musa Artar (Eğitimci – Yazar), Nevruz Uğur (Şair), Sadullah
Çağlar (Yazar), Yusuf Recepoğlu (Tiyatrocu),
Duran Aydın (Şair), Metin Yılmaz (Müzisyen
– Şair), Ferhat Zidani (Şair), Duran Yaşar
(Eğitimci – Yazar), Semir Aslanyürek (Yönetmen), Mustafa Akyürek (Eğitimci – Şair)
Barış Gündemi
Çetin Veysal (Mersin Üniversitesi)
‘Bölge felakete
sürükleniyor’
Marc Antoon De Schryver (Belçika
Özgürlük için Uluslararası Eylem )
“Emperyalizmin ‘insani
müdahale’ yalanını deşifre
etmeliyiz”
“Antakya’da gerçekleştirilen Barış Konferansı’nı
Belçika’da yürüttüğümüz barış mücadelesi açısından önemsiyoruz. Emperyalizme karşı direnen
Suriye halkı ile dayanışmanın yolu bizim için olup
bitenlerin gerçek yüzünü Belçikalılara aktarmak
ve harekete geçmelerini sağlamak olacaktır.
Emperyalizme karşı yürütülecek mücadele de
tıpkı emperyalizmin kendisi gibi dünya ölçeğinde
örgütlü olmayı gerektirmektedir. “İnsani müdahale” adı altında meşrulaştırılmaya çalışan, yakın
geçmişte Libya’da uygulandığı gibi şimdi de
Suriye’de hayata geçirilmek istenen emperyalist
saldırının deşifre edilmesini, önümüzdeki en acil
görev olarak görüyoruz.”
Yaşanacak bir dünya ya da hayatın kurgulanmasının olanakları ve temelleri için nereden
başlamalı, ne yapmalı soruları ve bunlara verilecek yanıtlar, hem şimdi ve burada gerçekleştirilebilecek barış zeminine hem de ebedi barış için
atılacak adımlara ışık tutabilir.
“Barış, insanlığın ortak mirasıdır”. Pax romana
ve pax americana’nın imparatorluk ve egemenliği yerine, paylaşım ve dayanışmanın temele
konulduğu pax humana öne çıkarılmalıdır.
Biz barış istiyoruz, yolu mezarlıklardan geçmeyen bir barış istiyoruz. İnsanın insanı sömürmediği bir yaşamı şu anda kuramayız belki ama
ateşkes ve toplumsal uzlaşı ile adım atmalıyız.
ABD ve İsrail her yere saldırma gücünü kendinde gördüğü sürece barış olanaksız görünüyor.
Bu ülkeler kendi aralarında savaşmıyor, başka
ülkelere savaş açıyor ve savaş sanayini geliştiriyor.
Christos Kurtellaris (Kıbrıs Barış Konseyi Genel Sekreteri)
“Konferansımız bölgesel
barış için önemli bir adım”
Barış Derneği’nin Antakya’da düzenlediği konferansın, özellikle de içinden geçtiğimiz süreçte
bölgesel barışın sağlanması yolunda önemli bir
adım olduğunu düşünüyoruz. Bu bize, yapılan
işin Suriye halkı ile barış içinde yaşamak isteyen
yerel halklar açısından, onlara kendilerini ifade
etme olanağı sunmak açısından ne denli önemli
olduğunu göstermektedir.
Bilindiği gibi AKP hükümeti, bölgede daha
fazla söz sahibi olmak adına, NATO ve AB’nin
emperyalist planlarının önemli bir aktörü olma
niyetindedir. Suriye’de yaşananlar emperyalist
müdahaleden başka bir şey değildir. Bu nedenle,
dünyanın farklı bölgelerinde barış mücadelesi
yürüten güçler olarak Suriye’ye yönelik emperyalist girişimlerin karşısında durma kararlılığımızı
şu günlerde, Türkiye’de ve Antakya’da ortaya
koymuş olmamız değer taşımaktadır.
6
Ömer Ödemiş (Gazeteci)
“AKP bu savaşta taraftır”
Sahada çalışan bir gazeteci olarak Antakya
sokaklarına dikkat çektik, Apaydın Kampı
dedik, biz deşifre ettikçe AKP başka yöntemler
geliştirmeye başladı. Geçen haftalarda sınırın
sıfır noktasında kurulan kampı gözler önüne
serdik. Kel Dağı’nın dibinde Suriyeli muhalifler
sınırı geçiyor, bizim askerlerimiz seyrediyor.
Bu savaşa AKP tam bir taraf olmuştur. Türkiye
küresel cihatçıların Suriye’ye açtığı savaşın açık
bir tarafıdır.
Geçen haftada Suriye’deydim. Suriye’de hiçbir
zaman etnik bir çatışma olmamış. Mevcut rejimi halk desteklemeseydi mevcut iktidar ayakta
kalamazdı.
14 kentin tümünün denetimi Suriye devletinde.
Sadece sızıp eylemler yapıyorlar. Kontrollerinde
tek bir bölge yok. Türkiye sınırına kaçıyorlar. Bu
hat üzerinde çatışıyorlar. Hama ve Humus’ta
çok küçük bölgelerde saldırı yapıyorlar,
Lazkiye’de yoklar. İntihar eylemleri yapıyorlar.
Barış sağlanana kadar mücadele edeceğiz.
Barış Gündemi
Aydemir Güler (Barış Derneği)
“AKP’nin Suriye politikası
halkın duvarına
çarpmıştır”
AKP iktidarının Suriye macerası bitmez. Olağanüstü bir yatırım yaptılar ve giderek daha fazla
risk alarak bastırmaya devam edecekler. Aslında önce emperyalizm Türkiye’yi arkadan itti.
Açık işgal pratiklerinin yıpratıcılığını deneyip
görmüşlerdi. Şimdi ise oraya buraya bulaşmaya
dünden meraklı bir taşeron bulmuşlardı. AKP
hükümetine faturanın büyük kısmını yükleyebilirlerdi. Ancak AKP de üstlendiği riski azaltmak
için peşi sıra emperyalistleri bataklığa çekmeye
dönük bir stratejiyle hareket etti. Uluslararası
faktörler de buna eklenince ortaya ciddi bir faz
farkı çıktı ve AKP boşa düştü. Sürecin başında
Ortadoğu halklarının hamisi görünümü veren
AKP uzun olmayan bir sürecin sonunda taşeron, yayılmacı, terörist konumundadır.
Ankara’nın Suriye politikası sadece uluslararası
etkenlere değil, bir de halkın duvarına çarptı.
AKP seçmeninin yarısının savaş politikalarına karşı çıktığı anlaşılıyor. Biz büyük güçler
arası dengeleri etkileyemeyiz, büyük güçlerin
arasında nasıl pazarlıklar döndüğünü bilemeyiz.
Bizim dayanağımız halktır. Savaşı engelleyecek
biricik süpergüç olarak biz halkı biliriz. Örgütlü
bir halkın direnişine rağmen hareket edebilecek
bir silah bugüne dek icat edilmedi.
Lakin biz halk dalkavuğu değiliz. Örgütsüz
olmayan halkın sürü olduğunu, hiçbir biçimde
bir gücü temsil etmeyeceğini biliriz. Dolayısıyla
Barış Derneği bu faaliyetleri, yeterince örgütlü
olmayan halkımızı örgütlenmeye teşvik etmek
için düzenliyor. Kendiliğinden durumunda
barıştan yana konum alan kitlelerin örgütlü
mücadeleye katılması durumunda her şeyin
değişeceğine emin olabiliriz.
Büyük Barış Şenliği
Antakya’da 24-25 Kasım tarihleri
arasında düzenlenen Uluslararası
Barış Konferansı’nın ikinci günü,
Kapalı Spor salonunda gerçekleştirilen büyük barış şenliği ile
devam etti. Binlerce Antakyalı’nın
katıldığı etkinlikte açılış konuşmasını TKP MK üyesi Aydemir
Güler yaparken, daha sonra CHP
Antakya milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlu söz aldı.
Konuşmaların ardından etkinlik
sanatçılar İlkay Akkaya ve Hilmi
Yarayıcı’nın coşkulu konserleri ile
devam etti.
Salonda bulunan Antakyalılar sık
sık “kahrolsun savaş”, “Katil ABD
işbirlikçi AKP”, “Örgütlü bir halkı
hiçbir kuvvet yenemez”
sloganlarını attılar.
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay
Milletvekili)
“Arap Baharı denilen
süreç küresel güçlerin
entrikalarıdır.”
ABD ve Avrupa birliği son üç dört senedir
büyük bir ekonomik kriz ile uğraşıyorlar. Bu
devletler krizden çıkmak için kendilerine iki yol
belirlediler. Çok miktarda silah satmak ya da
yeni sömürü alanları oluşturmak.
Aslında Büyük Ortadoğu Projesi, küresel
güçlerin dünya zenginliklerini paylaşma mücadelesinin bir diğer adıdır.
7
Barış Gündemi
Uluslararası Barış Konferansı Katılımcısı Nasri Barguti ile söyleşi
‘Kazanan direniş,
kaybeden Erdoğan oldu’
Uluslararası Barış Konferansı’nın konuklarından
Nasri Barguti Filistin Barış Derneği ve Filistin
Halk Partisi üyesi. Barguti ile yapılan bu söyleşi
soL Gazetesi’nin 26 Kasım 2012 tarihinde
yayınlanan güncel ekinden alınmıştır.
İsrail yine Gazze’ye saldırdı... Savaşı kim
kazandı?
Savaşın gerçek kazananı direniş oldu, direniş
hattı oldu. Bu işin görüşmelerle, diyalogla değil
direnişle çözülebileceği bir kez daha görüldü.
Sadece silahlı direniş olmak zorunda da değil
bu. İsrail’i direnerek tüketmenin birçok yolu var.
Ekonomik olarak yıpratabilirsiniz örneğin. Ama
kesin olan, direnmek gerekliliği.
tümüyle kopacaklardı. Kopsalar, Mısır ekonomik krize girecekti ve bu, Müslüman Kardeşler
iktidarının anında yıkılması anlamına gelirdi. Tüm
gelecekleri biterdi.
Peki Hamas Filistin’in içinde nasıl açıkladı bu
çelişkili durumu?
Vallahi açıklamakta çok zorlandılar. Hamas’a
yakın medyayı sürekli takip ettim. Belli ki
oradakiler, Mısır’ın İsrail’le arabuluculuk
yapacağını beklemiyordu. Bu gelişme yaşanınca
zora düştüler. Mısır hiçbir şey yapmadı. Evet,
elçilerini çektiler falan. İyi de, Hüsnü Mübarek
de bunun aynısını yapıyordu! Bu çelişkinin
başka bir boyutu daha var. Hamas stratejik
iktidarı ellerinde tutmaları imkansız. Suriye’deki
rejim devrilirse, yaşanacak olan şey kanlı bir iç
savaştır. Çünkü Suriye çok farklı bir ülke.
Gazze’ye dönelim. Türkiye’nin tepkisi
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Erdoğan bence bu savaşın en büyük kaybedeni
oldu. Erdoğan Ortadoğu halklarının gözünde
prestij elde etmeye çalışıyordu. İsrail’i kınadığı o
ilk zamanlar bunu başardı da.
Sizce samimi miydi?
İnsanlar samimi buldular. Bilirsin, kitleler
duygusal hareket ederler. Uzun yıllar baskı ve
Peki Gazze’deki silahlı direniş içinde güçler
dengesi nasıl? Silahlı mücadele verenler
Hamas’tan ibaret değil herhalde?
Hayır, hayır. Hamas en büyük güç. İkinci büyük
güç ise İslami Cihad. İslami Cihad, daha önce
yürütülen “barış görüşmeleri”ne hiçbir zaman
katılmadı. Tek yolun silahlı direnişten geçtiğini
düşünüyorlar. Hamas’ın tam tersi bu tutum,
Hamas hep pazarlıkları zorladı.
Peki devrimci güçler?
Devrimci güçler de var, başta Filistin Halk
Kurtuluş Cephesi (FHKC). FHKC, İsrail’e düzenlenen son askeri operasyonların da arkasındaki
güçtü.
Saldırı sonrası ortaya çıkan uluslararası
tepkiler için ne düşünüyorsunuz? ABD veya
Batı değil kastettiğim; Türkiye, Mısır, Arap
krallıkları... Nasıl değerlendiriyorsunuz
tepkilerini?
Arap krallıklarının tepkilerine elbette şaşırmadık.
Bu her zamanki, alışıldık tepkileri. Bence asıl
ilginç olan, “Arap Baharı” sürecinden geçen
ülkelerin tavrı oldu: Mısır, Tunus, Libya. Mısır’ın
direnişin yanında yer alacağını düşünen kesimler
vardı. Üstelik unutmayın, Mısır’da “Arap Baharı”
Müslüman Kardeşler’i iktidara getirdi ve Hamas,
Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu. Mısır’ın
direnişe arka çıkmak yerine İsrail’le arabuluculuk
rolüne soyunması, bu kesimleri büyük hayal
kırıklığına uğrattı.
İsrail, Müslüman Kardeşler’in örgütüne,
Hamas’a saldırdı, ama Müslüman Kardeşler
kendisine yapılan saldırının yatıştırıcısı,
Batı destekli arabulucusu oldu. Nasıl
değerlendirmeli bu tabloyu?
Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesi,
ABD’nin hamlesiydi. ABD yaptı bunu. Ve Müslüman Kardeşler iktidara gelir gelmez, Mısır’ın
ABD’ye kıyamet kadar borcu olduğunu fark
ettiler. Başka sebepler bir yana, ekonomik
nedenlerden dolayı da ABD’den bağımsız
davranamazlardı. Ya ABD’nin bölge politikasına
uygun bir hatta ilerleyecekler, ya da bundan
olarak Suriye tarafından destekleniyordu. Şimdi
kendi örgütleri, Suriye’ye karşı silahlı muhalefetin parçası.
Evet bu da büyük bir çelişki. Bunu nasıl
açıklıyor Hamas medyası Filistin’de?
Hamas, Suriye desteği konusunda çok netti.
Gazze’deki Başbakan, İsmail Haniye, Suriye’nin
kendilerine silah dahil her türlü yardımı yaptığını
resmen açıkladı. Suriye’deki muhalefet konusunda ise büyük bir sessizliğe büründüler, yalnızca
Halid Meşal konuştu. O da Suriye’nin kendilerine
desteğini kabul etti, ama “Biz Suriye devletinin
yanında olamayız” dedi. Muhalefete açık bir
destek dile getiremediler. İyi ama, Suriye’de
saldıran da kendi örgütleri? Evet bu doğru,
ama siyasi dengeler Hamas’ı zor bir durumda
bırakıyor. Yine de şunu söyleyebilirim. Suriye’de
Müslüman Kardeşler’in iktidara geleceğine
inanıyorlar. Müslüman Kardeşler’in silahlı
saldırılar yoluyla Suriye’de iktidarı ele geçirmesini bekliyorlar. Oysa bu büyük, çok büyük bir
yanlış. Suriye’de iktidar devrilirse, daha önceki
örneklerden çok farklı bir örneğe tanık olacağız.
Suriye’de muhalefet iktidara falan gelemez,
8
işgal altında kaldığında, örgütsüz yığınlar bir
kahraman arayışı içerisine girerler, bir “büyük
kurtarıcı” bulmaya çalışırlar. Erdoğan tam da
buna oynadı ve başardı. Doğru zamanda doğru
yerdeydi. Ancak giderek Araplar Erdoğan’ın
sadece kendilerini değil, kendi halkını bile
koruyamadığını, hatta sattığını fark etti.
Gazze’ye yardım filosuna saldırıdan bahsediyorsunuz herhalde?
Evet, o gemiye saldırı. İsrail’i cezalandıracak bir
adam yerine, İsrail’le işbirliğine devam edecek
bir adam olduğunu sonraki süreçte herkes fark
etti. O güvertede canını veren vatandaşlarına
sahip çıkamayan bir lider, Arap halklarına nasıl
sahip çıksın ki? Şu an etkisi çok düşük yani? Çok
düşük. Üstelik, Gazze savaşında kim arabuluculuk yaptı? Mursi. Erdoğan o süreçten dışlandı.
ABD, AKP yerine Müslüman Kardeşler’e
güveneceğini açıkça göstermiş oldu. Peki
Erdoğan’ın ne kozu var? Elinde sadece Suriye
kartı kaldı. Şimdi orayı kanırtıyorlar. Türkiye’nin
Suriye’ye karşı yürüttüğü savaşa mutlaka karşı
durmak gerek.
Barış Gündemi
Uluslararası Barış Konferansı
Sonuç Metni
Türkiye’nin Antakya kentinde Barış Derneği’nin
evsahipliğinde ve Dünya Barış Konseyi’nin
desteğiyle toplanan Uluslararası Barış
Konferansı, Ortadoğu’da yaşanan süreçlerin
bölge ve dünya barışını ağır bir tehdit altına
soktuğunu saptamakta ve bütün bölge halklarını
barış için omuz omuza vermeye, savaş
tehdidinin kaynağı olan emperyalizme karşı
dayanışmaya çağırır.
Hatay ilinin sınırdaş olduğu Suriye’ye karşı
uygulanan politikalar suçtur. Bu suçun adı emperyalizm güdümündeki uluslararası terörizmden başka bir şey değildir. Konferansımız
Suriye’nin siyasal geleceğini belirleme hakkına
sahip biricik gücün Suriye halkının kendisi
olduğunun altını çizmekte ve bu ülkeye yönelik
dış destekli askeri müdahaleleri şiddetle
kınamaktadır.
Hatay ve Şanlıurfa illeri sınırlarının içine
düşen, Türkiye vatandaşlarının ölümüne ve
yaralanmasına yol açan bombaların Suriye
hükümetince ve kasıtlı olarak atıldığını gösterir
herhangi bir kanıt kamuoyuna sunulmamıştır.
Bu gerekçeyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komşu
ülke Suriye’yi bombalaması kabul edilemez.
Bombardımanın pratikte Suriye hükümet güçlerine karşı çarpışan Özgür Suriye Ordusu çetelerine açık ve doğrudan destek anlamına geldiği
bellidir. Teröristlere hareket serbestisi sağlayan
TSK’nın bu saldırıları derhal son bulmalıdır. Türkiye resmen ilan etmeksizin girdiği bu savaştan
çıkmalıdır.
Türkiye’ye sığınan ve sayıları artmakta olan
yüz binden fazla insanın önemli bir bölümü,
savaş ortamından kaçmak zorunda sivillerdir, bir kısmı Türkiye vatandaşlarının
akrabasıdır. Bu insanların gerginliklerde
araç olarak kullanılmasına son verilmesi,
kampların uluslararası kurallara uygun biçimde
sınır bölgesinden uzağa taşınması, yaşam
koşullarının insanileştirilmesi acil bir gerekliliktir.
Diğer yandan sayıları on binlerle hesap edilen
ve çeşitli ülkelerden toplanmış silahlı çetelerin
faaliyetine engel olunması ve haklarında
kovuşturma açılması gerekmektedir. Türkiye’nin
Diyarbakır’daki NATO üssü bağlamında
tartışılan Türkiye’ye patriot füzeleri
yerleştirilmesi girişimi iptal edilmelidir.
Yine NATO projesi kapsamında Malatya’nın
Kürecik ilçesine kurulan ve ülkemizi hedef haline
getiren füze kalkanı devre dışı bırakılmalıdır.
Defalarca Ortadoğu operasyonlarında
kullanılmış olan Adana İncirlik’teki NATO üssü
kapatılmalıdır.
Bölgenin diğer patlama noktası ise
Filistin’dir. Filistin topraklarını on
yıllardır işgal altında tutan, bölen
ırkçı ve dinci İsrail devleti,
Gazze’de akan kanın baş sorumlusudur. Filistin sorununun, sığınmacıların yurtlarına
dönüş hakkı ve İsrail
hapishanelerindeki siyasal
tutsakların salıverilmeleri
talebi saklı olmak kaydıyla,
ilgili BM Genel Kurul kararları
zemininde, 1967 sınırları
içinde, başkenti Doğu Kudüs
olan bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması yoluyla çözülmesini savunan Konferansımız, bugün
İsrail saldırısının derhal durdurulmasını
talep etmekte, Filistin halkıyla
dayanışmasını ilan etmektedir.
Dış müdahale masum yurttaşlara
yönelik terör eylemleri yoluyla
geniş kitleleri sindirmeyi
amaçlamaktadır. Acımasız
örneklerine her gün çoğalan
bu politikaların sorumluları
emperyalist ABD, AB,
NATO, Türkiye, Katar,
Suudi Arabistan gibi bölge
devletleridir. Türkiye’de
toplanan Konferansımız AKP
hükümeti’nden Suriye’nin
içişlerine müdahaleye son
vermesini talep etmektedir.
Konferansımız terörist saldırıların
yoğunluğuna karşın emperyalizme
ve gericiliğe boyun eğmeyen Suriye
halkının yanında olduğunu ilan eder.
Türkiye-Suriye sınırının terörist unsurların
sızmasına karşı kontrol altına alınmasını, silahlı
geçişinin engellemesini, hükümetin teröristleri
destekleme, silahlandırma, finanse etme,
barındırma politikasını terk etmesini talep
ediyoruz.
hız verilmesinin bir tuzak olduğunu, bu
yolla tehlikenin yalnızca yakınlaştırılacağını ve
büyütüleceğini saptamaktadır.
Emperyalizm bölgede bir kez daha elini
açık işgal yoluyla kirletmek yerine, taşeron
kullanmayı tercih etmektedir. Yangın, bu
amaçla kullanılan ülkeleri de tehdit etmektedir.
AKP’nin Suriye’ye yönelik saldırgan bir dış
politika izlemesi, bölge halkları tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Din ekseninde yeni bir
Ortadoğu yaratma projesi dinler ve mezhepler
arasında gerilimleri körüklemektedir. Bölgede
yürütülen kapitalist yapılanma, laik devletlerin
tasfiyesini, yerine emperyalizmle barışık İslamcı
iktidarların kurulmasını hedeflemektedir.
Konferansımız bölge halklarını bu oyunu bozmaya çağırır.
Antakya Uluslararası Barış Konferansı, savaş
tehlikesi gerekçesiyle bölgenin silahlanmasına
9
Suriye ile savaşa ikna edilmeye çalışılan
Türkiye kamuoyu ise İsrail’in saldırılarına büyük
bir öfke duymaktadır. Barıştan yana olan tüm
güçler adına İsrail’in saldırgan politikalarını
kınıyor, direnen Filistin halkının yanında
olduğumuz bir kez daha ilan ediyoruz.
Antakya’da buluşan barış örgütleri ve
barışseverler, bir bütün olarak Türkiye halkının
ve özel olarak Hataylıların izlenen savaş
politikalarını kararlılıkla reddettiğini gözlemlemektedir. Konferansımız savaş rüzgarlarından
ekonomik çöküntü, işsizlik, göç riski, ölüm,
yaralanma gibi ağır zararlar gören bölge
insanlarının barıştan yana tutumlarında yalnız
olmadıklarını açıkça göstermiştir.
Yaşasın barış, yaşasın halkların kardeşliği!
Kahrolsun savaş, kahrolsun emperyalizm ve
gericilik!
Barış Gündemi
Dünya Barış Konseyi
Asamblesi bu yıl toplandı
Dünya Barış Konseyi’nin dört yılda bir toplanan
genel kurulu veya “asamblesi” geçtiğimiz Temmuz ayında Nepal’in başkenti Katmandu’da
gerçekleştirildi.
Nepal Barış Konseyi’nin evsahipliğinde yapılan
toplantıya Ortadoğu’daki gelişmeler ve özellikle
Suriye damga vurdu. Gerek tarihsel konumu
gerekse bugünkü politik tercihi itibariyle, barış
mücadelesini emperyalizme karşı mücadele ile
anlamlandıran Dünya Barış Konseyi daha önce
çeşitli vesilelerle Ortadoğu’da emperyalizmin
inisiyatif almasını protesto etmişti. Konsey bu
yıl içinde, Dünya Demokratik Gençlik Federasyonuyla birlikte Suriye’ye bir inceleme heyeti
göndermişti. Türkiye’den Barış Derneği’nin
de katıldığı bu heyet Suriye’de çeşitli yetkililerle temaslarda bulunmuş, emperyalizmin
ve gericiliğin tehdidi altındaki Suriye halkıyla
dayanışmasını göstermişti.
Ancak genel yaklaşımı açık olmakla birlikte
Dünya Barış Konseyinin bu geniş toplantısında
farklı bir tez de ortaya atılabildi. Konseyin Fransa ve Almanya’dan üye örgütlerin temsilcileri
bu farklı yaklaşımı yer yer dile getirdiler. Buna
göre Suriye’deki olaylar Baas rejimi yüzünden
patlak vermişti.
Kıbrıs’tan çağrı: “Halklar
Kardeştir, Emperyalizm
Ortak Düşmandır”
AB’ye Nobel Barış Ödülü
verilmesine, Dünya Barış
Konseyi’nden tepki
Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’tan barış hareketlerinin her yıl ortaklaşa düzenlediği üçlü barış
toplantısı bu yıl da “Halklar Kardeştir, Emperyalizm Ortak Düşmandır” sloganıyla 20-24
Eylül tarihleri arasında Nicosia’da gerçekleşti.
Türkiye Barış Derneği, Yunanistan Uluslararası
Yumuşama ve Barış Komitesi ve Kıbrıs Barış
Konseyi’nin ortak çabalarıyla gerçekleşen bu
toplantılar, üç hareketin emperyalizmin işlettiği
süreçlere barış cephesinden müdahalesi ve üç
hareketin ortak bir duruş kazanabilmesi amacını
taşıyor.
Dünya Barış Konseyi’ne üye örgütler, Avrupa
Birliği’ne Nobel Barış ödülü verilmesine tepki
göstererek, ortak imzalı bir açıklama yaptı.
Açıklamada, AB’nin 1999 yılından bu yana
silahlı güç olarak davrandığı belirtilirken,
AB’nin aktif silahlı müdahalesinin özellikle
Yugoslavya’nın dağılmasında ve ardından
yaşanan kanlı süreçteki rolü hatırlatıldı.
Üçlü buluşmanın ilk günü, ev sahibi Kıbrıs’ta
yıllardır sürdürülen emperyalist müdahalelerin
simgesi olan Britanya Yüksek Amirliği’ne yapılan protesto yürüyüşü ile başladı. Başta Kıbrıs
Barış Konseyi olmak üzere tüm dünyadan barış
hareketleri, Kıbrıs’taki bu üslerin emperyalizmin
ada üzerindeki kirli oyunlarının ürünü olduğunu
ve kaldırılması gerektiğini söylüyordu. AKEL’in
de bir heyetle destek verdiği yürüyüşün ardından yapılan açıklamada da emperyalist NATO
planlarında Kıbrıs’ın direkt ya da dolaylı biçimde
yer almaması gerektiği söylendi ve Kıbrıs
Devleti’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini
yaralayan üslerin varlığının derhal sonlandırılması talep edildi.
DBK liderliği değişmedi
Genel Kurul Konsey yönetiminin değişmeden
korunmasını kararlaştırdı. Buna göre DBK
başkanlığına Brezilya’dan Socorro Gomez,
genel sekreterliğe Yunanistan’dan Thanassis
Pafilis yeniden seçildiler. Yürütme Kurulu
sekreteri de önceki dönemde olduğu gibi yine
Yunanistan’dan Iraklis Tsavdaridis. Türkiye’den
Barış Derneği de Yürütme Kurulu üyesi.
Ortak barış iradesini güçlendirmek için düzenlenen etkinlikler, Nicosia’da düzenlenen bir panelle ve Birleşik Kıbrıs Partisi’nin ev sahipliğinde
adanın kuzeyinde yapılan bir toplantıyla devam
etti. Birleşik Kıbrıs Partisi de uzun zamandır
Türkiye’deki barış hareketleri ile dayanışmanın
yollarını arıyor. Bu yıl ise tüm bu başlıklara ek
olarak yapılan toplantıların gündemine, Suriye
ve bölgedeki diğer halklara yapılan saldırgan
müdahaleler ağırlığını koydu. Buluşmanın son
günü yapılan üçlü toplantının temel gündemi de
bu eksenle yine Suriye’ydi. Toplantıda yapılan
tartışmalar sonucu yayınlanan sonuç deklarasyonu Suriye’deki çatışmaların ana sebebinin başta ABD olmak üzere emperyalistlerin
arzuladıkları “Yeni Ortadoğu Düzeni’ni” yaratmak
olduğunu söylüyor ve Türkiye’yi, NATO’yu , bazı
Arap ülkelerini ve AB ülkelerini de bu süreçte
sorumlu gösteriyor. Deklarasyon, Türkiye’deki
barış hareketlerine desteğini gönderirken,
Filistin halkı ve İsrail içerisindeki barışçıl kuvvetlerle de birlikteliğini tekrarlıyor ve bölgemizin
halklarını emperyalist oyunları alaşağı etmek,
büyük sermaye ve temsilcilerine karşı durmak,
NATO, AB ve IMF gibi emperyalist örgütlere
karşı durmak için birlikteliğini güçlendirmeye
davet ediyor.
20-23 Temmuz tarihlerinde düzenlenen
Dünya Asamblesi’nin siyasi sonuç metninde
emperyalist saldırganlığın artışına dikkat çekiliyor, yeryüzünün çatışma noktalarına ilişkin
Konsey’in anti-emperyalist pozisyonu formüle
ediliyor, somut olarak NATO’nun kapatılması
talebi gündeme getirilirken nükleer silahların
bütünüyle yasaklanması isteniyor.
Emperyalizmin halkları birbirine düşürerek güç
kazandığı bu süreçte bu toplantılar yalnızlaşmamanın ve teslim olmamanın güçlü bir örneğini
oluşturmakta. Süreçlere emperyalistlerin değil
sömürülen halkların gözünden bakan ve emekçi
halklara karşı yapılan planları bozma iradesi
taşıyan bu toplantılar tüm barışseverlerin ilgisini
ve desteğini hak etmekte.
Asamblenin siyasi sonuç bildirgesinde karşıdevrimci çeteler ve bunları destekleyen dış
güçler açıkça mahkum edildi.
Dünya Barış Konseyi Asamblesi Yürütme
Kurulu toplantısı, Genel Kurul, Bölge toplantıları
ve tartışma panellerinden oluşacak biçimde organize edilmişti. Yürütme Kurulu toplantısı Konseyin liderliğinin Yunanistan Komitesine geçtiği
sıra önceki merkezin bulunduğu Fransa’dan
devralınamayan ve o dönemden beri belirsiz
kalmaya devam eden tarihsel arşiv sorununun
çözümünü sağladı. Fransız Barış Hareketi arşivi
Dünya Barış Konseyi’nin merkezine teslim
etme sözünü verdi.
10
Açıklamada, AB’nin son yirmi yıldır, önemli
bir siyasi-askeri müdahale gücü olarak NATO
ile eşgüdüm içinde hareket ettiği ifade edildi.
NATO ve NATO üyesi ülkelerin, Yugoslavya, Irak, Afganistan, Libya ve son olarak
da Suriye’nin de aralarında bulunduğu bir
dizi ülkenin egemenlik haklarını yok sayan
müdahalelerinin AB tarafından desteklendiğine
dikkat çekildi.
AB’nin çoğu kez, BM tarafından benimsenen
“bağımsız ülkelerin iç ilişkilerine karışmama”
yönündeki ilkeleri çiğnediği, dahası uluslararası
ilişkilerin militarize edilmesi, insan haklarının
ve uluslararası hukukun ihlali anlamına gelen
icraatlarda bulunduğu vurgulandı. AB’nin sicilinde yer alan hafızalardan çıkmayacak insanlık
suçları arasında “CIA uçuşları” olarak anılan,
adam kaçırma ve işkence uygulamalarının da
bulunduğu hatırlatıldı.
Bu şartlar altında, daha önce Barack
Obama’nın şimdi de AB’nin uluslararası barış
ve uzlaşıya katkılarından dolayı ödüle layık
görülmesinin kabul edilemez olduğuna işaret
edilerek, Avrupa’da barışın, İkinci Dünya
Savaşı’nda halkların zaferiyle kazanıldığı,
barışın yükseltilmesinin de güçlü ve kararlı
kitlesel mücadelelerle sağlandığı ifade edildi.
Son olarak, AB’nin, dayandığı zeminin ve
işleyiş ilkelerinin barış mücadelesinin birikimini
yansıtan, ülkelerin “egemenlik hakkının gözetilmesi”, “sınır bütünlüğünün dokunulmazlığı”,
“iç işlerine müdahale edilmemesi”, “anlaşmazlıkların barışçıl yollardan çözülmesi” gibi 1975
Helsinki Konferansının temel ilkeleri ve ruhuyla
hiçbir biçimde uyuşmadığına değinildi.
Barış Gündemi
Barış Derneği’nde Basın Açıklaması:
Topraklarımızda NATO Füzesi İstemiyoruz
•
•
•
•
•
Türkiye’nin füzelerle kendini savunmasına ihtiyaç yok
Suriye Türkiye’yi tehdit etmiyor
Patriot yerleştirme fikri Suriye hava sahasına yeni bir müdahale aracıdır ve gayrı meşrudur
Bu adım Türkiye’nin yeni NATO askerlerine açılması demektir
NATO füzeleri yarın başka komşularımıza yönelecektir
Suriye’de iç çatışmaları destekleyen ve Türkiye-Suriye ilişkilerini savaşın eşiğine getiren
AKP hükümeti, şimdi de bölge halklarının
tümünü savaşa bir adım daha yaklaştırarak,
Suriye sınırında Patriot füzeleri konuşlandırmaya hazırlanıyor.
AKP hükümeti ve NATO Genel Sekreteri Rasmussen bu adımın “Türkiye’yi Suriye’den gelecek bir saldırıya karşı korumak” için olduğunu
ileri sürüyor. Oysa, Türkiye Suriye tarafından
tehdit edilmemektedir. Aksine Türkiye Suriye’yi
tehdit etmektedir ve bir risk varsa bu ancak
AKP’nin izlediği saldırgan politikaların sonucu
doğmaktadır.
Türkiye’nin NATO’dan füze talep etmesinin ardındaki niyet açıktır. Suriye’de rejim değişikliği
isteyen güçler, ülkede her türden saldırıları
gerçekleştiren ve aralarında El Kaide üyelerinin
de bulunduğu çeteleri desteklemektedir. Şimdi
sınıra füze yerleştirme girişiminin amacı bellidir
ve herkesçe bilinmektedir. Muhalefet uzun
zamandır uçuşa yasak bölge talep etmektedir.
Bu uygulama hayata geçerse Suriye devleti,
çetelere karşı hava sahasını kullanamayacaktır. Uçuşa yasak bölge uygulamasını BM’de
kabul ettiremeyen NATO üyeleri sınıra Patriot
füzelerini konuşlandırarak, uçuşa yasak bölgeyi
fiilen oluşturmayı hedeflemektedir. Füzelerin
yerleştirilmesiyle, Suriye devleti ve halkı
açıkça tehdit edilmekte, sınıra yaklaşacak
uçakların hedef alınacağı mesajı verilmektedir.
Bu uygulama emperyalizmin maşası gerici
çetelere hareket kolaylığı sağlayacak, NATO
üyelerinin, muhalefetin resmi temsilcisi olarak
tanıdığı Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Suriye’de
yerleşmesinin de önünü açacaktır. Suriye
halkını hiçbir biçimde temsil etmeyen ve emperyalist devletler tarafından bir araya getirilen
bu oluşumun (SUKO) savaş istediği açıktır.
Füzelerin yerleştirilmesiyle,
Suriye devleti ve halkı açıkça
tehdit edilmekte, sınıra yaklaşacak uçakların hedef alınacağı mesajı verilmektedir.
Bu uygulama emperyalizmin
maşası gerici çetelere hareket
kolaylığı sağlayacak, NATO
üyelerinin, muhalefetin resmi temsilcisi olarak tanıdığı
Suriye Ulusal Koalisyonu’nun
Suriye’de yerleşmesinin de
önünü açacaktır.
Sırtını patriotlara dayayan SUKO’nun güçlenmesi, yalnızca Suriye halkına değil, tüm bölge
halklarına yönelik savaş tehlikesinin yükselmesi
demektir.
Geçtiğimiz günlerdeki gelişmelerin gösterdiği
gibi Suriye’ye karşı atılan her adım İsrail’in elini
güçlendirmektedir. Bu da başta Filistin olmak
üzere tüm bölge halkları için yıkım anlamına
gelmektedir.
Füzeler aynı zamanda diğer bölge ülkelerini
de tehdit edebilecek niteliktedir. İran üzerindeki baskısını her geçen gün artıran ABD bu
füzeleri gerektiğinde kolaylıkla İran’a yöneltme
olanağına kavuşmaktadır. Rusya ve İran hava
sahalarını gözetleyen Malatya Kürecik’teki
radar üssü kurulduğunda, Türkiye’de yalnızca
füze savunma sisteminin radar ayağının bulunacağı, füze sistemlerinin yer almayacağı iddia
edilmişti. Şimdi yerleştirilmesi gündeme gelen
füzeler Malatya Kürecik’teki sistemle birlikte
düşünüldüğünde bölgesel bir füze savunma
sistemini oluşturabilecektir. Böylece Türkiye
toprakları Rusya ve İran’a dönük yeni tehditlere
ev sahipliği yapar hale getirilmektedir.
Barış Derneği olarak AKP hükümetinden Suriye
sınırına NATO füzesi yerleştirme kararını derhal
geri almasını ve Suriye’ye dönük düşmanca
politikalarına son vermesini talep ediyoruz.
21 Kasım 2012
Barış Derneği
11
Barış Gündemi
Barış Mücadelesi Nereden Nereye?
Emperyalizmin Suriye’ye yönelik saldırgan
politikalarına karşı sesini yükselten barış hareketi ülkemizde ve dünyada köklü bir geçmişe
sahip. Bağımsızlık mücadelesi veren halklarla
dayanışmayı ve emperyalizme karşı mücadeleyi temel ilke edinen Dünya Barış Konseyi, 1949
yılında kuruldu.
Bu gelişmeyi ülkemizde, 14 Temmuz 1950 tarihinde Türk Barışseverler Cemiyeti’nin Behice
Boran önderliğinde kurulması izledi. Kuruluştan
sadece 11 gün sonra, Adnan Menderes başbakanlığındaki Demokrat Parti hükümeti Kore’ye
asker gönderme kararı aldı. Meclis kararı
olmaksızın alınan bu karar, Türk Barışseverler
Cemiyeti tarafından “Kore Nere” başlıklı barış
bildirisiyle protesto edildi. Bu olaydan sonra
Behice Boran dahil cemiyetin bir çok üyesi
tutuklandı. Haklarındaki iddia, “hükümetin
aldığı kararı tenkit etmek, milli mukavemeti
kırıcı ve askeri isyana teşvik edici beyanname
neşretmek” suçunu işlemekti.
1970’lerde yükselen sol hareketten güç alan
barış mücadelesi, emekli Büyükelçi Mahmut
Dikerdem öncülüğünde Barış Komitesi Derneği
ile yoluna devam etti. 1974 Kıbrıs müdahalesine karşı duran Barış Komitesi Derneği,
taksime alternatif olarak “birleşik ve sosyalist
bir Kıbrıs”ı savundu. Dernek 1979’da Dünya
Barış Konseyi’ne kabul edildi.
Barış Derneği için hazırlanmıştır.
Adres: Ali Suavi Sokağı , No: 7 Bahariye - İstanbul
12 Eylül darbesi ile kesintiye uğrayan barış
mücadelesi 2000’li yıllara gelindiğinde eski
etkisini tekrar kazanmaya başladı. 2003
yılında kurulan Barış Derneği, Türkiye barış
mücadelesinin birikimine yaslandı. Bugün
Barış Derneği, Nâzım Hikmet, Behice Boran,
Mahmut Dikerdem ve diğer barış emektarlarının yarattığı geleneği sürdürüyor.
Barış Derneği olarak, ülkemizde barış mücadelesi tarihi boyunca, Kore savaşına asker
gönderilmesine, Kıbrıs müdahalesine, Irak işgaline nasıl karşı çıktıysak bugün de aynı şekilde
Suriye’ye yönelik müdahaleye, İsrail’in Filistin’e
dönük saldırılarına, ülkemizin NATO füzelerinin
üssü olmasına karşı çıkıyoruz. Doğası gereği
anti-emperyalist olan barış mücadelesi için tek
güç halklardır.
Barış kavramının içeriksizleştirildiği, savaşın
kanıksandığı bir coğrafyada faaliyetlerini sürdüren Barış Derneği, son olarak Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalaye karşı tutum aldı.
24-25 Kasım tarihlerinde Hatay’da düzenlenen
Uluslararası Barış Konferansı ve Barış Şenliği
etkinliği Türkiye halkının barış mücadelesini
yalnız bırakmayacağını gösterdi.
Barış Derneği eşit ve özgür bir ülkede yaşamanın teminatı olarak, barışın dünya çapında
tesis edilmesini görüyor. Dünyamızı ve ülkemizi tehdit eden emperyalist savaş politikalarına
karşı sözümüzü söylemeye, bu topraklarda
barış bilincinin kök salması için mücadelemize
devam edeceğiz.
Yaşasın barış, yaşasın halkların kardeşliği
Baskı: Kayhan Matbaası Davutpaşa Cad. Güven
Sanayi Sitesi C Blok No:244 Zeytinburnu - İstanbul