vakanüvis 7. sayı
Transkript
vakanüvis 7. sayı
Vakanüvis ODTÜ GV Özel Lisesi Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü Gazetesi SAYI: 7 Ocak 2015 MENEMEN OLAYI “Kongreye hanım öğretmenleri çağırdığınız için teşekkür ederim. Ama onları neden ayrı sıralara oturttunuz? Sizin kendinize mi güveniniz yok yoksa Türk kadınının iffetine mi?” Ulusal Mücadele Döneminde tek yenilgimiz olan KütahyaEskişehir Savaşı devam ederken, Ankara’dan top sesleri duyulduğu sırada, 16-21 Temmuz 1921’de yapılan Maarif Kongresinde Mustafa KEMAL’in toplantıyı organize eden vekillere söylediği bu söz, ATA’mızın kadınlarımıza verdiği önemi çok güzel açıklamaktadır. 23 Aralık 1930 tarihinde Nakşibendi şeyhi esrarkeş Mehmet ve 5 arkadaşının yolu İzmir’in Menemen ilçesine düşer. Esrardan kafaları iyice bulanmış bu altı kişi Müftü Camisi’ne girip mimberin kapısı olan yeşil örtüyü yerinden söker ve biraz sonra dışarı çıkarlar. Halk bunların çıkardığı gürültüden rahatsız olur, camilerine karşı esrarkeşler tarafından bir saldırı, bir terbiyesizlik yapılmıştır, halk kızgındır. Esrarkeşler halkı tehdit ederler. Derviş Mehmet yeşil bayrağın altında mehdiliğini ilan eder ve Müslüman olanlar bu bayrağın altından geçsin, İzmir’den 70 bin kişilik bir mehdi ordusunun Menemen’e gelmekte olduğu yalanını söyler. Öğlene kadar yeşil bayrağın altından geçen geçer, geçmeyen kılıçtan geçer. İnsanları tehdit eder. Bu tehdit o kadar etkilidir ki bir Musevi esnaf dahi bu bayrağın altından geçerek göstericilerle birlikte hareket eder. Durumdan haberdar edilen Menemen’deki askeri birlik, yedek subay Kubilay komutasındaki bir manga askeri bölgeye sevkeder. Kubilay süngü tak emri verir ve asilerin elebaşları ile konuşmaya gider. “Ne istiyorsunuz?” diye sorar. “Biz şeriat istiyoruz”. derler. Kubilay, dağılmalarını söylediğinde Mehmet elindeki tüfeği ateşleyip Kubilay’ı bacağından vurur. Bunun üzerine askerler tüfeklerini doldurur ve Mehmet’e uzaktan ateş ederler. Ancak askerlerin tüfeklerindeki mermiler tatbikat mermisi olduğu için kurusıkıdır ve esrarkeşe bir sey olmaz. İyice galeyana gelen çapulcu başı, “Ben mehdiyim, bana kurşun işlemiyor.” diye bağırır. Bunu gören göstericiler de galeyana gelerek Nakşibendi esrarkeşi desteklemeye başlarlar. Derviş Mehmet ve arkadaşları yerde sürünerek kaçmaya çalışan Kubilay’ı yakalar ve sahte mehdi paslı bağ bıçağı ile Kubilay’ın boğazını keser. Kesik başı taşıdığı sancağa bağlamak için ip bulunur ve kesik baş mızrağa bağlanır. Sonrasında civar illerden gelen askerler isyanı bastırır. Haberler Mustafa Kemal’e ulaştığı zaman çok sinirlenir. Sahte mehdinin ve arkadaşlarının ayaklanması bir yana halkın da bu çapulculara destek vermesi onu çok üzmüştür. Hükümet meydanında bir subayı din adına gırtlaklayabiliyorlar ve binlerce Menemenliden hiçkimse çıkıp karşı koymuyor mu? Yunan işgali sırasında bu hainler neredeydi ? Namuslarını şereflerini koruyan bir ordunun subayına reva görülen bu mudur? Bu olayı yapanlar kadar destekleyen Menemenliler de bu olaydan sorumludur ve cezalarını çekmelidirler der. Akabinde 150 civarında kişi yargılanır. İçlerinden 37’si idama mahkum edilir ve yaşları ufak olan dışındakiler Menemen’in ortasında asılır. Asılanlar arasında Derviş Mehmet’e ipi veren ve gösterilere katılarak taşkınlıklar yapan dükkan sahibi Musevi vatandaş da vardır. KULÜP ÖĞRENCİLERİ GÜNDEMİ MEŞGUL EDEN ÖRGÜT: IŞİD Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonra ülkenin parçalanması, dini ve etnik açıdan birçok bölünmelere yol açtı. Ülkede düzenin bir türlü sağlanamaması birçok örgütün ortaya çıkmasına neden oldu. Bu boşluktan faydalanan örgütlerden biri de IŞİD’dir. Kendisini Irak-Şam İslam Devleti olarak tanımlayan bu örgüt, en son Suriye’de yaşanan karışıklıklarla kendisine önemli ölçüde taraftar toplamıştır. Din adı altında son derece vahşi bir politika izlemektedir. Bu tip örgütlere sempati duyan diğer ülkelerdeki teröristler için çekim merkezi haline gelmiştir. Tahminen 10-15 bin civarında silahlı militana sahip olduğu sanılan IŞİD, hem Irak’ta hem de Suriye’de önemli yerleri işgal etmiştir. Örgütün ilk çıkış noktası, Irak eski başbakanı Nuri El-Maliki’nin Sünni mezhebindekileri dışlayıp, Şiileri benimseme politikasıdır. Irak’taki Sünnilerin içinden doğup, eski Irak ordusundaki (Saddam’ın önderliğindeki) askerlerin de onları desteklemesiyle, askeri olarak iyi bir güç kazanmışlardır. Uzmanlara göre ABD’nin, askerlerini Irak’tan çekmesi, IŞİD’in yükselmesinde önemli ortam oluşturmuştur. Suriye’deki Nusayri (yanlış olarak Arap Alevisi diye nitelendirilir) kökenli Beşar Esad hükümetini devirmek üzere işbirliği yapan batılı ve bazı Arap ülkeleri, (Suudi Arabistan, Katar) IŞİD’i amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Onlara silah ve parasal destek sağlamışlardır. Bu yardımlar örgütü daha da kuvvetlendirmiştir. Şu an örgüt kontrol edilemez bir güce ulaşmıştır. Irak’ta ve Suriye’de önemli petrol üretim noktalarını da ele geçirmiş, bu sayede finansal olarak da gücünü artırmıştır. Elde ettiği bu güç ile ABD ve Batılıların çıkarlarına ters olan girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimlerden en dikkati çekeni Kuzey Irak, Kürdistan bölgesine saldırılarıdır. Yaptıkları katliamlar ve vahşi infazlar karşısında dünya kamuoyunda tepki oluşmuştur. Bu yaşananları önlemek adına Batılılar, öncelikle kendi çıkarlarına zarar verdiği için, IŞİD’e karşı mücadeleye başlamışlardır. Kendi yarattıkları canavara karşı savaştadırlar. Bu sürecin hasarını ise masum insanlar, kadınlar ve çocuklar yaşamaktadır. Katliamı IŞİD yapıyor görünse de asıl suç onu yaratanlardadır. Pelin ERDİL Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü 2 ABD VE TERÖRİZM ABD öncelikle Latin Amerika ülkelerinde kendi çıkarlarına uymayan yönetimleri ve halkları, darbeler, ayaklanmalar, kendi ülkesinde ve yandaş ülkelerde eğittiği paralı askerler (teröristler) aracılığıyla yıkmaya, yandaş haline getirmeye çalışmaktadır. Bolivya’da 1947-1952 yılları arasında binlerce kişinin ölümü ve 1967 Che’nin öldürülmesi , El Salvador’da 1979 yılındaki ölüm mangaları, Nikaragua’da 1975-1989 yılları arasında gerçekleşen terör eylemleri ve 16 Nisan 1961 yılında, eğittiği 1.500 Kübalı karşı devrimciyi Küba’nın güneyine çıkarması, gerçekleşen olaylardan sadece birkaçıdır. Bizim coğrafyamızda ise son yıllarda güç kazanan El Kaide ve IŞİD gibi örgütler, ABD tarafından eğit-donat sistemiyle beslenip büyütülen ve yakın zamana kadar Suriye devlet başkanı Esad’a karşı savaşan terör örgütleridir . Beslediği bu canavarlar ABD’nin kontrolünden çıkınca, bu sefer eski düşmanlarıyla işbirliği yaparak bunlara karşı savaşmaya başlamışlardır. ABD’nin uluslararası terörizme verdiği desteği 25 Eylül 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez gayet açık bir şekilde ifade etmiştir. “Terörizm canavarını yarattınız ve bu canavar şu an kontrolden çıktı.” Zeynep YILDIZ NAZİLERIN ÖLÜM MELEĞİ Josef Mengele Nazi kampında yaptığı ölümcül deneylerle tanınır. Adolf Hitler’in en değer verdiği insanlardan biridir, çünkü Nazi Almanyası için mavi gözlü, sarı saçlı saf bir ırk yaratmak ister. Elindeki binlerce denekle genetik araştırmalar yapan, onları ölüme kadar götüren tıbbi deneylerden dolayı doktor olmasının etkisiyle ‘Ölüm Meleği’ ismi verilmiştir. Josef Mengele’nin yaptığı bazı deneyler: GÖZ RENGİ DEĞİŞTİRME Saf Alman ırkını yaratmak için uygulanacak testlerin kobaylığını, toplama kamplarındaki esirler üzerinde yapan Mengele, Cermen soyundan gelen ari ırktan doğan çocukların gözlerinin başka bir renk olması durumunda, bunları mavi yapabilmek için deneyler yapıyor ve bunların sonucunda elde ettiği sıvıları esirlerin göz bebeklerine şırınga ile enjekte ediyordu. Bu birçok insanın kör olmasına ve ölmesine yol açmıştır. SİYAM İKİZLERİ Mengele, neler olacağını görmek için kendi siyam ikizlerini yaratarak, ayrı ikizleri dikiş yoluyla ve damarlarıyla birleştirmiştir. İkizler ameliyat sonucunda kangren olmuş ve ölmüşlerdir. KAN TRANSFERİ İkizlerden birinin kanını çekip diğerine aktarıyor ve böylelikle nelerin değişeceğini görmek istiyor. Fakat ölüm meleği bu deneyle de ikizlerden çok fazla kan çektiği için birçok ikizin ölümüne neden oluyor. BAKTERİ Mengele çocuklara vücutlarının nasıl tepki gösterdiğini görmek için ölümcül bakteri enjekte ediyordu. HAMİLELİK Mengele, çocuk yaşta sayılabilecek kızları erkek kardeşlerinden hamile bırakarak böyle bir ilişkiden doğan çocuğun nasıl olabileceğine dair deneyler yapıyordu. Böylelikle kamptaki kızlardan çoğu ensest ilişkiden hamile bırakılmışlardı. YALNIZ BIRAKMA İkizlerden birinin, diğeri olmadan ne kadar yaşayabileceğini merak eden Mengele onları dayanabildikleri süre boyunca ayrı yerlere kilitliyordu. İKİZ SAPKINLIĞI İkizlerin her bir ayrıntısını incelemek isteyen Mengele adeta ikizlerle yaptığı deneylerden büyüleniyordu. Onları ameliyat masalarında kalplerine direk kloroform enjekte ederek öldürüyor ya da bazı organlarını vücudundan ayırıyordu. Ece H. DOĞAN Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü 3 BARBAROSSA HAREKATI II. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın 22 Haziran 1941 tarihinde Sovyetler Birliği’ni işgal için başlattığı dünya tarihinin en büyük kara harekatıdır. Hitler Ağustos 1939’da Sovyetler ile imzaladığı saldırmazlık anlaşmasını bozup 3 milyon üzerinde asker ile kuzeyden güneye 2000 millik bir cephe açıp günde 65 kilometre ilerler. Kuzey, merkez ve güneyden ilerleyen birlikler Leningrad, Moskova ve Kiev’e doğru ilerler. Ruslar’ın doğu cephesinde 3 milyon kadar askeri bulunmaktaydı ve Almanların iki katı uçak ve tanka sahiptiler. Sovyet uçaklarının büyük bir kısmı operasyonun ilk gününde yok edildi. Almanların birinci amacı; Sovyet ordusunun içerlere doğru çekilmesine fırsat tanımadan savaşı hemen bitirip Moskova’yı ele geçirdikten sonra, Uralların arkasındaki sanayi bölgelerini hava harekatı ile yok etmekti. Stalin ise tam olarak Almanların istediğini yapıp Almanlara karşı durması imkansız olan ordunun geri çekilmesine izin vermeyip Sovyetlerin milyonlarca asker ve sivilini kaybetmesine neden oldu. Alman birlikleri Moskova’ya olan mesafenin üçte ikisini kat ettikten sonra Hitler büyük bir hata yaparak Moskova ya doğru olan ilerlemeyi durdurup zırhlı birlikleri güneydeki ve kuzeydeki birliklere yardım için gönderdi. Bu cephelerin kazanılmasından sonra altı hafta bekleyen Moskova saldırısı tekrar başladı, iki hafta içinde yolun büyük bir kısmını bitirip 650 bin esir aldılar. Kışın bastırması ile asfaltsız Sovyet yolları Alman tanklarının ilerlemesini yavaşlattı ve soğuğun bastırması ile de 5 Aralık 1941’de Alman birlikleri Moskova’ya 30 km kala durmak zorunda kaldılar. Almanların durmasından birkaç gün sonra, Sibirya’dan gelen birliklerle desteklenen Sovyet birlikleri karşı saldırıya geçtiler. Bu durum, geride herhangi bir savunma hattı oluşturmayan ve soğuktan dolayı donan toprakta savunma yapması artık imkansız hale gelen Almanlar için sonun başlangıcı oldu. Mert SARIGÜL KAHVE BAHANE Gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül ahbap ister kahve bahane. Küçükken evimize misafir geldiğinde gecelere kadar oturan büyüklerimizin uyumadan sohbetlerinin nasıl devam ettirdiklerini hiç merak ettiniz mi? Sebebi hepimizin çok yakından tanıdığı ama tahmin edemediği kahvedir. Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır’ın fethiyle beraber kahve Osmanlı’ya taşınmış ve ilk kahvehane bugünkü İstanbul Tahtakale’de açılmıştır. O dönem Tahtakale’ nin ticaret merkezi olması, ilk kahvehanenin burada açılmasında etkili olmuştur. Evliya Çelebi İstanbul’la ilgili izlenimlerini aktarırken şehirde 55 adet kahvehane olduğundan bahsetmiştir. İlerleyen dönemlerde ise İstanbul’un her sokağında bir kahvehane bulunmak- tadır. Kahvehaneler mahallelerin buluşma ve haberleşme merkezi olarak kullanılmıştır. Kahvehaneler Osmanlı tebaası tarafından kabul edilmiş ve kısa sürede sayıları artmıştır. Daha sonraları kahvehaneler aynı meslek, memleket veya mahalle kriterine göre açılmıştır. Dönem koşulları incelendiğinde iletişim ve haberleşme zordur. Bu yüzden kahvehaneler insanların haberleştiği yerler olmuştur. 17. ve 18. yüzyıllarda isyanların çıkış odakları olmuştur. Halkın örgütlenip kamuoyu oluşturduğu mekanlar haline gelmiştir. Bu özelliğiyle de padişahları rahatsız etmiş ve kahvehaneler birçok kez yasaklanmıştır. Kahvehanelerin fitne mekanı haline gelmesi ve afyon tüketiminin artması kapatılmalarında etkili olmuştur. Örneğin Lale Devri’nin bitmesine sebep olan Patrona Halil İsyanı Yeniçeri kahvehanesinde başlamıştır. 1807’de meydana gelen Kabakçı Mustafa İsyanı’nda da, isyancıların arasında kahvehane işletmecileri de yer almıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kapanmasıyla beraber on binden fazla kahvehane yıktırılmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz bütün bu nedenlerden dolayı kahvehaneler kapatılmaya ve baskı altına alınmaya çalışılmıştır, ancak pek başarılı olunamamıştır. Bu yasağa rağmen açık olan kahvehaneleri görünce önemli İstanbul seyyahlarından olan MacFarlane,”Türkler kahvesiz yaşayamaz” sonucuna varır. Padişahların sık sık değişmesi ve bundan dolayı ortaya çıkan otorite kaybı kahvehanelerin tekrar açılmasına neden olmuştur. Bir dönemde yaşanan siyasi ve sosyal olaylar o dönemin edebi eserlerini de etkiler. Osmanlı’da ortaya çıkan kahve, verdiği zevk ile birçok şaire ilham kaynağı olmuştur. Kahve ile ilgili Divan Edebiyatı’nda gazeller; Halk Edebiyatı’nda türküler ve maniler yazılmıştır. Aynı zamanda kahve Türk kültürüne yerleşmiş ve atasözleri, deyimlerde yer almıştır. Örneğin “Fakiri bir kahve ile savarsın, zengine ne ikram edersin” atasözü ile fakirin bir kahve ile gönlünün alınabileceği, dolayısıyla, fakirin kanaatkarlığı vurgulanır. “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” diyerek toplumumuzun kanaatkarlığına ve sıcakkanlılığına değinilmiştir. Öyle ki bir fincan kahve yıllar boyu bir insanın aklında yer edinebilmektedir. Böylece de insanlara ikramda bulunulması gerektiğini anlatmaktadır. Türk kültürünü kısaca özetleyen deyimlerimizde de kahveye rastlanmaktadır. Örneğin kız istemeye gidildiğinde kızın sözlendiğini ifade etmek “Kahvesi içilmiş” deyimi kullanılmaktadır. “Bir acı kahvemizi iç.” cümlesinde kullanılan “acı kahve” şekersiz kahve demek olup sitemkar bir üsluba yol açar. Türk kültürü ile özdeşleşen kahve ve kahvehane kültürü Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine ve günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüzde de sosyal mekanlar haline gelen kahvehaneler,büyük şehirlerde gençlerin biraraya geldiği kafelere dönüşmüştür. Yeliz İlkem ŞAHİN- Sıtkı Safa TAFLAN Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü 4 CHARLIE CHAPLIN Hiç tartışmasız dünya sinema tarihinin en büyük isimlerinden biri olan Charlie Chaplin, kendi oluşturduğu modern palyaço tiplemesi olan “Şarlo” ile özdeşleşmiş bir sinema yönetmenidir. Yönetmenliği kadar oyunculuğuyla da sinema dünyasına damgasını vuran Chaplin, ayrıca yazarlıkda yapmıştır. Her ne kadar Charlie Chaplin’i ABD meşhur etmiş olsa da, kendisi aslen İngiliz’dir. Londra’da dünyaya gelen Chaplin oldukça fakir bir ailenin çocuğu olarak büyüdü ve 23 yaşında herkes gibi büyük hayallerle ABD’ye gitti. Chaplin’i herkesten farklı kılansa, hayallerini gerçekleştirmiş olmasıdır. 1913 yılında genç bir delikanlı olarak ABD’ye giden Charlie Chaplin, çok geçmeden 1914 yılında ilk filmine imza attı. Chaplin’in 1914’te çevirdiği “Making a Living” adlı filminin ardından çevirdiği 2. filminde, efsanevi Şarlo karakteri ortaya çıkmıştır. “KİD Auto Races in Venice” isimli 2. filminde oldukça bol bir pantolon ve melon bir şapka takan Şarlo karakterine bürünen Charlie Chaplin, ayrıca bu karaktere yerinde asla durmayan bir baston da ekledi. Şarlo karakterinin palyaçoları andıran kocaman ayakkabıları da karakterin çok daha komik görünmesini sağlamıştı. Dünya, sinema sanatı ile yeni tanışıyor ve beyaz perde üzerinde olan olayları büyük bir tutkuyla takip ediyordu. Charlie Chaplin de insanların sinemaya gösterdiği bu büyük ilgiden yararlanarak, takip eden yıllarda altmışın üzerinde filme imza atarak seyircilerin hafızalarına kazındı. 1918 yılında ilk uzun metrajlı filmi olan A Dog’s Life ile dünya çapında eşine az rastlanır bir üne kavuşan Chaplin, artık sinema dünyasının yaşayan efsanelerinden biri haline gelmiştir. Günümüz sinema sektöründe faaliyet gösteren en büyük yapım şirketlerinden biri olan United Artists firması da, Charlie Chaplin’in büyük katkısıyla kurulmuştur. Ortağı olduğu United Artists firmasıyla devam eden yıllarda sinema dünyasının en önemli başyapıtları arasında gösterilen Sirk, Sahne Işıkları, Büyük Diktatör ve Altına Hücum gibi filmlere imzasını attı. Charlie Chaplin, tamamını kendi tasarladığı sahnelerde akıl almaz olayların üstesinden gelen ve akrobatik olmak istemese de akrobatik hareketlerle Şarlo karakterini başarıyla canlandırdı. Hareketli ve heyecanın bir an dahi eksik olmadığı sahnelerde çok başarılı olan Chaplin, ayrıca duygusal sahnelerde dramatik duruşuyla seyircilerin kalbinde taht kurmayı da başarmıştır. Ayrıca Charlie Chaplin, California’da düzenlenen “En İyi Şarlo Taklidi” yarışmasına kimseye haber vermeden katılmış ve ilginç olarak ancak 3. olabilmiştir. Efe COŞKUN EIFFEL KULESİ Eiffel Kulesi ya da ‘Tour Eiffel’, bu dev yapıt belki de insanoğlunun çıkardığı en büyük mimari işlerden biri. 324 metre yüksekliğindeki kule, havanın açık olduğu günlerde şehrin neredeyse her yerini görür. Şu anki haliyle 9 asansörü ve 3 katı vardır. Kulenin en üst katında Gustave Eiffel’in kızına özel yaptırdığı bir oda bulunmakta ve günümüzde orijinal haliyle korunmaktadır. Kule açıldığında ise sadece 2 asansörü ve ulaşılabilir 1 katı bulunmaktaydı. Birçok insan Eiffel Kulesi’nin mimarının, Gustave Eiffel olduğunu düşünür ancak; proje Gustave Eiffel’in şirketi tarafından Stephen Sauvestre’a çizdirilmiştir. Fransız İhtilali’nin 100. Yılı kutlamalarının giriş kapısı olarak 1887’de yapımına başlanmıştır. İnşaatı 1889’da sona eren yapının maliyeti 7.739.401 Frank 31 Sent tutmuştur. Gustave Eiffel ise 6 milyon Frank olacağını tahmin etmiştir. Birçok kişi Gustave Eiffel’in bu borcun altından kalkamayacağını düşündü; ancak Eiffel için bu hiç de zor olmadı. Kule’nin açılmasına 5 ay kala yapılan ziyaretlerde 1,9 milyon kişinin akınına uğramasıyla Gustave Eiffel borçlarının ¾ ‘ünü kapatmıştı. İnşaatında 3000 işçi çalışmıştır ve o günün şartlarında bu tip boyuttaki inşaatlarda ölüm oranı gayet yüksekti ama Eiffel’in inşaatında kimsenin ölmemesi dikkat çekti. 100. yıl kutlamalarının sona ermesiyle insanlar kuleyi bir utanç kaynağı olarak görmeye başladılar. Bazı sanatçılar ise kuleyi metal yığını, dev bir sokak lambasına benzettiler. Hatta sanatçılar ve halk, yıkılması için kampanyalar bile başlattılar. Eiffel, zaten 20 yıllık izinle yapılmıştı, yani normal şartlarda kulenin 1909’da sökülmesi gerekiyordu. Ancak kulenin uzunluğu Atlas Okyanusu ötesi haberleşme olanağı sağladığından vazgeçildi. Hatta II. Dünya savaşında iletişim sağlamak için Adolf Hitler asansörlerin bozulması nedeniyle kuleye merdivenleri kullanarak çıkmıştır. Bu şaheser, kimi insanların hayatlarını değiştirdi, kimi zaman savaşlarda yer aldı, halen hayatın ve dünya tarihinin bir parçası olmaya ve Paris’in simgesi olmaya devam ediyor… Akın KILIÇ KULÜP GÜNLÜĞÜ Biz, Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü olarak, Felsefe Kulübü ile birlikte 25.09.2014 tarihinde Ankara Kalesi’ne ve Rahmi Koç Müzesi’ne gezi düzenledik. 23.10.2014 tarihinde Ütopya Bilim Sanat Merkezi’ne gittik. Hazırlık ve 9. sınıf öğrencileri 27.10.2014 Pazartesi günü ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’ni gezerek bilgilenmişlerdir. Atatürkçü ve Düşünce Kulübü tarafından hazırlanan Vakanüvis Gazetesi’nin yayınlanmasında bizlere yardımcı olan kulüp rehber öğretmenimiz Elif ÖZEN’e, hazırlık ve 9. sınıflar Tarih Kulübü rehber öğretmeni Öykü Oben ŞUMNULU’ya ve Tarih Zümre Başkanı Süleyman KEÇECİ’ye teşekkür ederiz. EDİTÖR: Hezal Dilan SARI KULÜP ÖĞRENCİLERİ: Mert SARIGÜL, Zeynep YILDIZ, İrem ADAM, Bilgehan ÜLGENER, Ece H. DOĞAN, Efe COŞKUN, Deniz Lizge ÖKSÜZ, Selen ÇELİK, Yeşim KUMBARACI, Barış KORKMAZ, Ataberk KARAGÖZOĞLU