Bir avuç kömür için, bir ömür verenlere

Transkript

Bir avuç kömür için, bir ömür verenlere
Bir avuç kömür için, bir ömür verenlere...
Yıl: 1 • Sayı: 2 • Temmuz-Ağustos-Eylül 2014
İÇİNDEKİLER
ALİ ÖNAL / GENEL BAŞKAN
ASİM-SEN Çıkış Bildirgesi
1
Madenci (Şiir)
2
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun İtibarı ve Yalnızlığı
3
Gezi Ruhu ve çArşı
5
YHS’sin Sen YHS Kal
6
Emekçi Sağlığı ve Emek Güvenliği
7
Geçici Süreli Görevlendirmeler
10
Sendika Oyunları
11
Hedefteki İş Güvencesi
13
Yapılan Çalışmalarımız
15
Basına ve Kamuoyuna
17
Engelli İstihdamı
18
İş Veren Temsilcilerinin Memur ve
İşçi Sendika Temsilcilerine Yaklaşımları
ve İşyeri Sorunları
19
Asim-Sen Marşı
20
Adil Yargılanma Hakkı
21
Soma
23
Üyemizden SES
24
Asim-Sen MYK’ya Mektup
24
Kim İyi Sendikacıdır?
25
Sevgiyle Çalışmak
26
Sen Giderken (Şiir)
26
Bir Yaşar Yaşamaz Hikayesi
27
Barış Koyun Çocukların Adını (Şiir)
28
Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları
Sorunlar
29
Çocuklar ile İletişim
31
Sanatsal Faaliyetler
32
Sevgili Dostlar Merhaba,
2.5 milyon kamu emekçisinin sınırlandırılmış iş
güvencesinin kaldırılmasına yönelik haberlerin son
günlerde fazlası ile dillendirildiği, performansa dayalı,
4 saatlik çalışma biçimi söylemleri ile torba yasalar ile
kimsenin farkına varmadan kamu çalışanlarının istendiği zaman işten çıkarılmasının önünü açacak ve taşeronlaşmayı daha fazla iş hayatının içerisine sokacak
düzenlemeler yapılmaktadır.
Kamu iradesini, demokratik sendikal düşünceleri yok sayan hükümet,
tek taraflı olarak belirlediği bu kanunların sorumluluğunu üstlenme konusunda ne yazıktır ki taraflarla istişare edip yandaş konfederasyonlarla
birlikte sınıfına ihanet eden, iktidarlarla yan yana yürüyen zihniyetlerle
yasa değişikliklerini yaparak sorumluluğu yine kamu çalışanlarının üzerine atmaktadır.
Son 10 yıldır karşılaşılan ve her geçen gün artarak süren taşeronlaştırma, sözleşmeli, geçici süreli sözleşmeli, geçici mevsimlik gibi kamu kesiminde farklı istihdam yapısı, parçalı ve eşitsizlik temelinde oluşturulan
kamu yeniden yapılandırılmaktadır.
2023 Vizyoncularının oluşturmak istediği personel rejimi kamu istihdamında kuralsızlığı ve güvencesizliği artırmaktan sermayeye ucuz işçilik yaratmaktan başka bir şeye yaramayacağı bir gerçektir.
Bunun en açık örneği 13 Mayıs 2014 te yaşanan SOMA faciasıdır.
Madende ölen ve yüzlerle ifade edilen emekçi kardeşlerimizin yaralarını
saracağını söyleyen hükümet ne hikmetse vergi borçlarını silmek, borçları faizsiz tahsil etmek gibi aldatmacalarla çalışanların gözünün içine
baka baka yalan söylemektedir. Burada yapılan sadece taşeronların,
sermayedarların geriye yönelik borçlarını affetmektir. İşçi sınıfının emeği
vardır. Parası yoktur, bu yüzdende emeğinin karşılığını alırken bordrosunda otomatik olarak vergi kesintileri yapılır. Affedildiği yada ertelendiği
söylenen borçlar sermayenin borçlarıdır. Yeni hazırlanan torba yasada
gerçek budur.
Kamu hizmetlerinin her geçen gün piyasalaştırılarak tasfiye edilmesine karşı ülkemizin “sosyal hukuk devleti” olduğunun hatırlatılması ve bu
doğrultuda çalışmalar yürütülmesi kaçınılmaz bir gerçekliktir. Mücadelemiz Sosyal Hukuk Devleti kurum ve kurallarının işletilmesi yönünde olmalı ve Sosyal hukuk devleti olmanın gereklerinden, olmazsa olmazlarından hukuk, eğitim, sağlık gibi alanların rant piyasası haline getirilmesine,
iş güvencesinin kaldırılmasına, performansa dayalı çalışma koşullarına
karşı kamu çalışanlarının daha ciddi mücadele biçimi ortaya koyması,
ayırt etmeksizin sağcısı-solcusu diye parçaladıkları yapıların mutlaka
birlikte hareket tarzı gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Dostça kalın.
ASİM-SEN Adına Yayın Sahibi: Ali ÖNAL
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Şenay BABADAĞ
Üç ayda bir yayınlanır.
Yayın İdare Merkezi ve İletişim Adresi:
Asim-Sen Emeğin Sesi Dergisi
Sümer 2 Sk. No: 39/12, 06420 Kızılay - Ankara
Tel: (0312) 232 54 50 • Faks: (0312) 232 56 70
Web: www.asimsen.org.tr
E-posta: [email protected]
Yayın Kurulu Üyeleri:
Serpil TAŞTAN - İrfan ÖZSARI - Barış ÖZDEMİR - Deniz AKTAŞ
Şükrü METİN - Serhad POLAT - Atilla GÜL - Erdinç KURT Hüseyin ÖZSEMERCİ
Tasarım Baskı Hazırlık: Mucize Rek. Matbaacılık Tasarım Hizmetleri
Libya Cad. No: 27/2Kolej-Çankaya - Ankara • Tel: (0312) 417 10 56
Baskı: Başak Mat. ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Ankara • Tel: (0312) 397 16 17
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın (Üç aylık)
Bu dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Basım Tarihi: Ağustos 2014
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
ASİM-SEN ÇIKIŞ BİLDİRGESİ
(Askeri İş Yerlerinde Görevli Kamu Çalışanları Sendikası)
B
iz askeri kurumlarda çalışan memurlar
olarak; farklı karargah/ kurum/ okul/ fabrika/
hastane vb. yerlerde çalışan,
farklı meslekler ve farklı sınıflara (YHS, THS, GİHS,
SHS, EÖS vb.) mensup 657
sayılı devlet memurları kanununa bağlı ancak askeri
kanun ve yönetmelikler nedeniyle kurumun hiyerarşik
yapısına hapsedilerek ‘’sivil memurlar’’a dönüştürülen
memurlarız.
Kısaca; bu durum iş kolu çalışanlarının ekonomik, demokratik ve sosyal haklarının kazanımı yönünde çalışmalarının başlatılmasını gerektirmiştir
Belki de hepimiz farklı görüşlere inanıyor farklı siyasi
partileri destekliyoruz.Ancak hepimizin ortak noktası yaşamak için çalışmak, emek gücümüzü satmaktır. Hepimiz
bir çok yerde rütbeli personel ile aynı koşullarda çalışıyor,
birlikte üretiyor ancak aynı haklardan yararlanamıyoruz.
Hatta kurumumuzun hiyerarşik yapısı nedeniyle çoğu zaman emeğimiz görünür de değildir.
Bizler kurumlarımızda kendimize yönelik kararları
alabilecek ve bu kararların sorumluluğunu üstlenebilecek
iradeye, iş tecrübesine, mesleğe, yeteneğe ve eğitimlere
sahibiz. Kurumumuzda alınan kararlarda söz sahibi olabilmek hak ve özgürlüklerimizi elde edebilmek ancak ve ancak örgütlü mücadele ile yani sendika ile gerçekleşecektir.
* Eşit işe-eşit ücret
‘’TSK’da memur olmak suya yazı yazmak gibi bir şey...
Sendikal birlik ile emeğimizi görünür kılabiliriz.!’’
* Sigortacılık - Emlakçılık vb. ticari amaçlrı hedeflemeyen bir sendikanın kurulması düşüncesi ile toplantılar
yapılmıştır.
Bilindiği üzere askeri kurumlarda çalışan memurların
sendika kurmasına engel olan 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ‘’Sendika Üyesi Olamayacaklar’’
Bölümündeki 15. maddenin (g) bendi Anayasa Mahkemesi
tarafından 12 Temmuz 2013 tarihinde ‘’İPTAL’’ edilmiştir.
PEKİ BU MADDENİN İPTALİ BİZE NE
KAZANDIRDI..
Bununla birlikte;
İşkolunda kurulmuş olan sendikaların tamamen bürokratik yapıda ve ranta dayalı örgütlenme anlayışının bizlere
ters düşmesi nedeniyle; Demokratik merkeziyetçilik temelinde;
* Savunma Hizmetleri işkolunu
* Çalışanların hak ve çıkarları
* Mesleki ilerleme
* Fiili hizmet zammı gibi haklarımızın mücadelesini
yapmak ve kazanma düşüncesi ile
* Sosyal ve Hukuk devletini savunan
* Rant peşinde koşmayan
* Makam sevdası bulunmayan
* Özelleştirme talebi olmayan
* KİT’lerin özerkleştirilmesinden yana tavır geliştiren
VAR OLAN SENDİKALARIN ÖRGÜTLÜ,
KOLEKTİF VE DEMOKRATİK
MÜCADELE ANLAYIŞINDAN UZAK
OLDUĞU VE BU NEDENLE.....;
* Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri
kadrolarında (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı dahil) çalışan sivil memurlar
ve kamu görevlilerinin Sendika kurmayı ve kurulmuş
sendikalara üye olmayı,
Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri
kadroları (Jandarma Genel komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı dahil) bünyesinde görev yapan memurlara
yönelik Ekonomik, Demokratik, Sosyal hak ve taleplerini
dillendirecek ve bu yönde çalışmalar yürütecek bir yapının
eksikliği kendisini hissettirmiştir.
* Kurulmuş olan sendikaların tüzel kişiliğinin tanınması
ile birlikte, Merkez Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurullarını Oluşturmasını, Şube ve Temsilciliklerin örgütlenme çalışmalarının başlatılmasını kazandırmıştır.
Bu eksikliğin giderilmesi için gerekli olan temel amaç
ve ilkeleri üyelerinin talep ve beklentileri doğrultusunda
politikalar üretecek ve bunlar, hayata geçirecek yeni bir
sendikal yapıya ihtiyaç doğmuştur..
1
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
1992 - 2002 YILLARI ARASINDA SAVUNMA HİZMETLERİ İŞ KOLU TANIMLAMASI İLE EKMEK VE
EMEK MÜCADELESİNDE YER ALMIŞ ASİM-SEN
(ASKERİ İŞ YERLERİNDE GÖREVLİ KAMU ÇALIŞANLARI SENDİKASI) 14 HAZİRAN 2013’TE ÖRGÜTLÜLÜK VE MÜCADELE TECRÜBESİYLE YENİDEN YOLA ÇIKMA KARARI ALMIŞTIR.
ASİM-SEN,
4 İş kolu çalışanlarının yaptıkları işe,harcadıkları emeğe
uygun ve insanlık onuruna yakışacak şekilde yaşamalarını sağlayacak adil bir ücret almaları,
4 Dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve
mezhep farkı gözetmeksizin bütün üyeleri arasında
sendikal mücadelenin güçlendirilmesi
4 Kadın üyelerinin kadın olmaktan doğan özgün sorunlarının çözümlerini sağlayarak mesleki ve sosyal gelişimlerinin önündeki engellerin kaldırılması,
4 Üyelerinin adil ve tarafsız atama, yer değiştirme ve
mesleğinde ilerlemesi,
4 Üyelerinin sağlıklı ortamda çalışması, özürlü üyelerinin özel olarak korunup desteklenmesi,
4 Sınıf sendikacılığı çerçevesinde üyelerin ilkeli ve dik
duruşundan taviz vermeden, iş saatlerinin kısaltılması,
ücretlerinin yükseltilmesi ve çalışma koşullarının düzeltilmesi
Madenci
4 İş kolunda ve ülke genelinde sendikal birliğin, halka
eşit etkin ve ücretsiz kamu hizmetlerinin verilmesi,
4 Uzlaşmayı öngören ve temelinde de sömürüyü meşru
hale getiren sendikacılık anlayışını reddedip, Sınıf ve
Kitle Sendikacılığı ilkesi çerçevesinde Grevli Toplu
Sözleşmeli Sendikal mücadelenin güçlendirilmesi 4 Her türden baskıcı yönetime karşı mücadele edilmesi,
Yolunda Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkarak,
kültürel ve sosyal çalışmalarda bulunmak, üzere sendikal
süreci başlatmaya karar vermiştir.....
ASİM-SEN OLARAK BİZLER !
BİR KONFEDERASYONA ÜYE OLMAYACAĞIMIZI ASLA SÖYLEMİYORUZ. SENDİKAMIZIN GENEL KURULUNDA ÜYELERİN ALACAĞI KARAR
DOĞRULTUSUNDA BİR KONFEDERASYONA ÜYE
OLABİLİRİZ. ANCAK MEVCUT YASA İLE BU SÖZ
KONUSU DEĞİLDİR. ASİMSEN 489 SAYILI YASADA BİR DEĞİŞİKLİK OLMADIĞI NOKTASINDA HİÇ
BİR KONFEDERASYONA YASA GEREĞİ ÜYE OLMAYACAKTIR.
AYRICA SİYASET YAPMAYACAĞIMIZI DA SÖYLEMİYORUZ. BİZLER TEK BİR SİYASİ GÖRÜŞ VEYA
İNANIŞ ÇERÇEVESİNE TAKILMADAN EKMEĞİMİZİN VE EMEĞİMİZİN SİYASETİNİ YAPACAĞIZ
VE YAPMAKTAN DA ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ...
n BARIŞ ÖZDEMİR
ASİM-SEN Ankara Üyesi
HEY SEN KARATAŞ İŞCİSİ
SURATINDAN KARA TER AKITAN
EVET SEN EMEKCİM SEN
YEDİ KAT YERİN ALTINDA
KAZMA SALLYAN
GÜNEŞE HASRET KALAN
HER GÜN ÖLÜMLE KOL KOLA DOLAŞAN
EVET SEN EMEKCİM SEN
BAHTI KARA KARA ELMAS İŞCİSİ
TÜRKİYE GELECEĞİNİN ÇİZGİSİ
ZOR İŞLERİN İŞÇİSİ
EVET SEN EMEKÇİM SEN
HER GÜNÜN BİTİMİ İLE SEN
BAYRAM HAVASI ESTİREN
BUGÜNLERE DE ŞÜKÜR DİYEN
EVET SEN EMEKÇİM SEN
EMEĞİ ÖDEŞİLMEZ OLAN
KAZMACISI, DOMUZDAMCISI, TAHKİMATCISI,
TUMBACISI İLE
SEN MADENCİ KARDEŞ
EN BÜYÜKSÜN SEN
2
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun İtibarı ve Yalnızlığı
n YILMAZ UYAR
Genel Sekreter
Öncelikle yazımızı okuyan ve vaktini ayıran bütün
çalışma arkadaşlarıma teşekkür eder sağlıklı ve güvenli
bir çalışma hayatı dilerim. Malumunuz üzere geçtiğimiz
günlerde yaşanan ve güzel Türkiye’mizin geçmişinde acı
bir hatıra bırakan Soma faciasında hayatını kaybeden tüm
işçilerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifa ve
kederli ailelerine sonsuz sabır sağlık ve afiyet dileriz.
Bu yaşanan kaza bir kez daha gösteriyor ki; yaşam
kalitemizi arttırmak için yürürlüğe konmuş olan kanunlardan, işverenler tarafından sadece ama sadece çıkarlarına
uygun olan işveren olarak sadece kendi yararına fayda
sağlayacak kanunlar uygulanıyor. Bu yanlış davranışın düzeltilmesi için;
- Kanunların çalışanın yanı sıra özellikle işverene izah
edilmesi,
- Kanunlar uygulandığında çalışan ile
beraber işverene daha fazla katkı sağlayacağı,
- Özellikle tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde daha güvenilir çalışmayı benimsediğini,
- Herhangi bir kazanın, makine, teçhizat ile kullanılan her türlü malzemenin
hem daha sağlıklı ve güvenli, hem de uzun
ömürlü kullanılmasına olanak sağlayacağının, tek tek anlatılması, ülkemizin daha hızlı
ilerlemesine, can ve mal kaybının önüne geçilmesine ve en önemlisi insanların işlerini
severek yaparak üretkenliğin artmasına ve
güzel bir çalışma hayatı sağlayacaktır.
Soma faciasında herkes tarafından biliniyor ki, yapılan
hatalar, göz ardı edilen hususlar ve yanlış uygulamalar gün
yüzüne çıktı ve halen çıkmaktadır. Bu hususların gün yüzüne çıkmasında devletin bu konudaki kararlığı ve olaylara adil yaklaşılması en büyük beklentidir. Adaletin bu olay
ile ilgili karar vereceği özellikle işverenlerin çalışma
şartlarına verdiği önemi ve periyodik denetleme yapan
iş güveliği uzmanlarının, personelin hangi şartlarda çalıştırıldığının sorgulanması, yaşanan kazanın sebep olan kaynaklarına daha çabuk götürecektir.
Aynı şekilde askeri işyerlerinde de bulunan tehlikeli ve
çok tehlikeli faaliyetleri icra eden personelinde 6331 sa-
yılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu mütalaa edildiğini, bu
kanunda yer alan kendisi hakkında aynen uygulanmasını
isteme hakkına sahip olduğunu hatırlatalım. Bu tür kanunların emir komuta sistemiyle çalışma şeklini sürdüren işyerleri için uygulanması zor olmakla beraber, personelin
isteklerinin yanlış anlaşılmasına sebep olmaktadır.
KANUNSUZ HER İŞ ÖLDÜRÜR…!
Haklı olduğun hiçbir konu
karşısında susma, hakkını ara,
çünkü biz sensiz bir eksiğiz.
Kırıkkale ilinde bulunan MAAT (Mühimmat Ayırma Ayıklama Tesisi) çok tehlikeli işler kapsamına girmektedir. Ocak 2012
tarihinde yaşanan kaza sonucu 4 işçi vefat
etmişti. Kaza anından itibaren bu yana kazanın oluş şekli bilinmemekte ve hayatını kaybeden 4 personelimize hala şehitlik unvanı
verilmemiştir. Aynı yıl içerisinde Afyon’da
mühimmat deposunda yaşanan patlama sonrası 25 personelimiz hayatını kaybetmiştir.
Herhangi bir denetleme esnasında sadece
evrak üstünde eğitim verildiğinin ispat edilmesi, ancak içeriğinde bu tür işlerde çalışacak personele detaylı eğitimin verilmemesi
ve kanunlara aykırı bir şekilde çalışmasının istenmesi sonucunda ortaya çıkan bu
elim kazaların tekrarlanmaması tek temennimizdir. Hali
hazırda üyelerimizin de görev yaptığı aynı ilde bulunan
MIGYEM (Mühimmat Islah Geliştirme ve Yenileştirme
Merkezi) Müdürlüğü’nde çalışan personelinde kanunlara
uygun çalışmadığını dile getirmesine rağmen üstlük astlık pozisyonlarından dolayı çalışanların yaptığı değerlendirme ve görüşlerine fazla önem verilmemektedir. En son
bir üyemiz kanunlara aykırı olan emri yerine getirmediği
için UYARMA cezası ile cezalandırılmıştır. Bu konunun
ve buna benzer konularda durumun takipçisi olarak gerekli mercilerde yasal başvurularımızı yaparak sonuna kadar
hakkımızı arayacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
3
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
Bu tür iş yerlerinde çalışan bakım onarım personelinin de kesinlikle mühimmat ve patlayıcı madde ile
aynı ortamda iken işlem yapmaması gerektiğini ve
ısrar edilmesi neticesinde iş güvenliği uzmanına haber
verilmesini, çalışılabilir onayının çıkmasına istinaden
sorumlu kişilerden yazılı belge alınmasını veya tutanak
tutulmasını önemle hatırlatırız. Bu konulara benzer
yüksek gerilim hatları ile uğraşan elektrikçi personelinde sorumluluk sahaları dışında çalışmaması gerektiğini, aynı şekilde yukarıda belirtilen hususları göz önünde
bulundurarak önlem almasını, muhtemel oluşabilecek bir
vakada kendilerini ispatlamaya imkan sağlayacaktır.
KANUNLARI BİL, HAKKINI ARA
NİYAZİ OLMA…!
Kanunları bilmezsen, hakkını
aramazsan; bütün mevki ve
merciler NİYAZİ oldu derler...
Özellikle can güvenliğinin ön planda olduğu işlerde
çalışırken, kanunlar hakkında bilgi sahibi olmamız,
çalışma arkadaşlarımızla sürekli fikir alış verişinde
bulunmamız, talimatlarda olmayan ve afaki verilen görevlerde, ilk önce çalışmaktan kaçınma hakkımızla ilgili değerlendirme yapmamız ve yazılı belge ile onaylanmayan
hiçbir görevi yapmamamız, geçtiğimiz günlerde ve yıllarda meydana gelen kazaları da göz önünde bulundurarak
düşündüğümüzde, hem çalışan için hem de işveren için
daha uygun ve faydalı olacağını değerlendirmekteyiz.
Bir diğer konu ise iş güvenliği uzmanlarının yetkileri
hakkında;
Herhangi bir işyerinde görev ve yetkisi bulunan iş
güvenliği uzmanının icra edilen faaliyetleri göz önünde
bulundurarak değerlendirmelerini adaletli bir biçimde
yapması işverene sunması, yapılması ve alınması gereken
bütün tedbirlerin yazılı olarak işverene talep etmesi tam
anlamıyla görevini yerine getirmiş anlamına gelmemektedir. Bu talebin devamında yerine getirilmesi gereken önlemler, tedbirler ve alınması gereken teçhizatın alınması
için verilen miatların takip edilmesi ve yerine getirilmeyen
her önlemi yazılı olarak ilgili mercilere bildirmekle yükümlüdür. Özellikle askeri fabrika, bakım merkezi, dikimevi, tesis vb. işyerlerinde iş güvenliği uzmanın yapacağı
değerlendirmede amirlerin yani işveren gözüken makamların yanı sıra çalışanların birebir görüşlerinin ve isteklerinin alınması daha sağlıklı ve daha güvenli çalışmayı pekiştirmesinin yanı sıra muhtemel oluşabilecek kazalarında
önüne geçmesine en etken olacaktır.
4
YAPTIĞIN İŞİN DOĞRU VEYA YANLIŞ
OLDUĞUNU BİLMEZSEN;
VE HERKES GODAMAN
SEN GARİBANSAN,
YA CAN VERİRSİN,
YA DA HAYATTA KALIRSAN
İÇERİ GİRERSİN…
Bir diğer husus ise, bu tür çok tehlikeli işyerlerinde çalışan ve oluşabilecek kazayı ve patlamayı canı ile ödeme
ihtimali olan personelin, normalde kanunlarda var olan
hiçbir özlük hakkından yararlandırılmaması, çalışanın
kendisini ve hayata bakış açısını değiştirdiğinde, psikolojisini olumsuz yönde etkilemesine ve icra ettiği faaliyetleri
severek değil de zorla, istemeyerek yapmasına yani kısaca
çalışanların haklarının verilmemesi ruh sağlığının bozulmasına, bu tür riskli işlerde görev yapan çalışanların aklında herhangi bir olumsuz düşünceye yer vermesi, dikkat
dağınıklığına ve yaptığı işe gereken önemi vermesine engel olmaktadır. Bu yüzden bu tür çok tehlikeli işlerde çalışan personele verilmesi gereken özlük haklarının ve askeri
kurumlarda görev yapan personelin aldığı tazminatların
vb. örnekleri bulunan haklarının gözetilmesi, bu olumsuz
etkiyi yok etmeye yardımcı olacaktır.
İnsan odaklı çıkarılmış olan bu kanunlara uyulması
önce can güvenliğine devamında mal kaybının
önüne geçilmesine ve ülkemizin milli servetine zarar
vermemesine İmkan sağlamaktadır. Lütfen bu
kurallara hem işveren hem de çalışan olarak uyalım,
çünkü hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız ve bu ülke
hepimizin…
Yazımıza son verirken bir kez daha önceki yaşanan iş
kazalarında ve en son acımız olan ve büyük kayıp verdiğimiz Soma maden ocağında hayatını kaybeden masum
insanlara, Allah’dan rahmet geride kalanlara sabır, sağlık
ve huzurlu bir hayat temenni ediyoruz.
MALİ BİLANÇO DUYURUSU
MADDE - 4 Sendikanın Çalışma İlkeleri:
f) Sendikanın idari ve mali denetimleri
tüm üyelere açıktır.
Mali Bilançomuzu www.asimsen.org.tr
adresinden inceleyebilirsiniz.
ve
Gezi Ruhu
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
n ERDİNÇ KURT
ASİM-SEN Kurucu Üye
Beşiktaşlı olduğumuz için haksızlığa karşı
olmuyoruz, haksızlığa karşı olduğumuz için
Beşiktaşlıyız.
Evet böyle diyordu beşiktaşın şövalye ruhlu semt çocukları öyle sadece Türkiyede değil dünyanın neresinde
bir haksızlık var, neresinde bir ezilen, hor görülen, dışlanan, ötekileştirilen varsa çArşı onların yanında gücün
güçlünün karşısındaydı. Herşeye hatta kendisine bile karşı
olan çArşı Hasankeyfte bırakın hasan keyfine baksın diyerek Hasankeyfin sular altında kalmasına sessiz kalmıyor
Nükleer Santraller karşısında köylüden yana tavır alıyor,
ırkçılık karşısında hepimiz etoyuz diyerek ırkçılığı ayaklar
altına alıyordu. Filistinde tanka karşı taş savaşa karşı
Beşiktaş diyor köy okullarına yardım yaparak, her fırsatta kızılaya kan bağışı kampanyaları yaparak ne kadar
hümanist bir topluluk olduğunu her fırsatta tüm dünyaya
gösteriyordu. Tüm bu söylemlerle ve eylemlerle dolu olan
çArşı tarihi ve onun şövalye ruhlu semt çocuklarının gezi
olaylarına tepkisiz kalmasını beklemek hayalden öteye gitmeyecektir tabiî ki. Mayıs ayının sonlarına doğru AVM
yapılmak için alanın nefes almak için tek kalan yeri olan
gezi parkında yaşanan ağaç katliamı ve buna karşı gelen
bir avuç gence yapılan ağır müdahale ve sabaha karşı sanki düşman hattına saldırır gibi çadırlarının yıkılmasıyla
devam eden olaylar ülke genelinde büyük tepkiler alıyor,
parka her yaştan, her meslekten, her çevreden insanlar
ağaç katliamına ve kullanılan orantısız güce karşı bir araya geliyordu. Her geçen gün kalabalık artıyor gezi parkında başlayan tepkiler tüm ülke geneline yayılıyordu. Artık
tepki sadece kesilen ağaçlara değil oluşturulmak istenilen
ben yaptım oldu düşüncesineydi. Herkes kendisinden bir
şeyler buluyor yaşam tarzına, özgürlüklerine, müdahale olduğunu düşünüyor kendi fikirlerinede saygı gösterilmesini
istiyordu. Tüm bu kargaşa, dağınık bir eylem görüntüsü
organize olmayan tepkiler yaşanırken geldi çArşı alanlara
ve parka. Binlerce taraftar semtte toplanıp geziye yürüyordu her akşam sayıları her geçen gün artıyor artık sadece
Beşiktaşlı değil her renkten takım taraftarları çArşının
yanında çArşıyla beraber yürüyordu. Tüm ülkede takdir
toplamış herkesin yükseleni olmuştu çArşı. Umutların ve
direncin bitme noktasında bir umut olmuş kalabalıkların
yalnız olmadıklarını hissettirmişti. Oysaki bir kısım medya siz taraftar grubusunuz ne işiniz var orada diyerek tepki
veriyor çArşının siyasi tepki vermesini eleştiriyordu. Spora siyaset sokuyor diye suçlanıyordu çArşı siyaseti spora
sokanlar tarafından, çArşının kurucuları ve önderlerinden
Cem Yakışkan tribünde taraftar sokakta halk oldukalrını
oluşan haksızlıklara verdikleri tepkinin var olma sebepleri
olduğunu söylüyordu. Haziran ayı sonuna kadar çArşı her
gün binlerce kişiyle alanlara yürüyor alana vardığında coşkuyla karşılanıyordu. Polisin kullandığı orantısız güç ve
nedeni anlaşılamayan kin dolu tutumu onlarca gencin ölümüne neden olacak daha sonra emri verenler paralel yapı
mensubu olarak lanse edilip konu kapatılmaya çalışılacaktı. Memlekette hak aramanın bedeliydi ölmek ve olağan bir
şey olarak görülüyordu bazıları tarafından. Tek dertleri bu
toprakta özgürce yaşamaktı oysa tek istekleri bizde varız
bizde bu ülkenin evlatlarıyız bizimde bir fikrimiz vardı kabul etmeseniz bile saygı duymanız gereken. Ölmek, kör olmak, sakat kalmak bizim kaderimizde vardı nedense. Bedel ödemekten yorulsakta artık korku duvarı aşılmıştı nede
olsa bir tek canımız kalmıştı verecek onuda veriyorduk,
geride gözü yaşlı analar kalsada. Kısacası umut olmuştu
çArşı kimsenin yıllarca uğraşsa yapamayacağı bir önderliği yapmıştıkendiliğinden elinden tutmuştu düşenin ezilenin abisi olmuştu Berkinlerin. Renklerin tek kaynağının siyah ve beyazdan doğduğunu siyah olmazsa beyazın masumiyetinin beyaz olmazsa siyahın
hüznünün farkında olunamyacağını göstermişti.
Taraftarlığın sadece tribünde yapılmayacağını hayata karşıda taraf olmak gerektiğini hatırlatmıştı.
Kısacası yeniden yazmıştı tarihi yeniden yazmıştı
onurlu direnişin taraftar bölümünü. Beşiktaş Hayatsa Hayatta Beşiktaştı ve çArşı hayatın her
alanında söyleyecek sözü olanlardı. Kaybettiğimiz
tüm canları tekrar anarak geride bıraktıkları umutlarının özledikleri bir dünyanın var olduğunu ve
bir gün o paylaşılmaya hazır hayatın bir yerinde bir
gün buluşacağımız özlemiyle…
5
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
YHS’sin Sen YHS Kal
n BARIŞ ARIN
ASİM-SEN Ankara Şube Disiplin Kurulu Üyesi
1992 yılında sendikal yaşamına başlayan ve
2001 yılında haksız yere kapatılan ASİM-SEN ile
2013 Temmuz ayında AYM’nin kararı ile yasal olarak yeniden örgütlenme sürecine girmesiyle tanıştım. Kuruluş aşamasından beri içerisinde bulunduğum
ASİM-SEN’e üye olmamın en büyük sebebi emeğe verdiği
değerdir. Çünkü hepimiz çalışıyoruz üretiyoruz ve emek
harcayan insanlarız. Emek ve sermaye savaşında emekten
yana tavır alanların yanındayız.
TSK’ya 2003 yılında Yardımcı Hizmetler Sınıfı kadrosu
ile başladım. Eminim tüm arkadaşlarımda TSK gibi bir kurumda işe başladıkları için benim gibi büyük bir sevinç yaşamışlardır. Çünkü TSK ülkemizin en önemli kurumlarından biridir ve TSK’da çalışmak hepimize gurur vermektedir.
Yaşadığımız ve karşılaştığımız olaylara bakarak TSK’da
Devlet Memuru olarak mı yoksa Sivil Memur olarak mı çalışmaktayız bunu halen bilmiyoruz. Tabi hangi sıfatla çalıştığını bilmediğin için birde YHS kadrosunda çalışıyorsan
tam bir emir erine dönüşüyorsunuz. YHS kadrolarına hangi
gözle bakıldığını tüm arkadaşlarımız çok iyi bilmektedir.
Görev Tanımlarımız zaman içerisinde amirlerimizin istediği
şekilde düzenlenmektedir. İşe gelirken bugün acaba nerede
çalışacağım ve ne ile karşılaşacağım korkusu taşımaktayız.
Görev alanının dışında herhangi bir yerde görevlendirmeleri
sürekli yaşamaktayız. Peki bu haksız görevlendirmelerin
taşıdığı kadronun getirdiği haklardan faydalanıyormuyuz?
HAYIR, peki o kadronun sorumluluklarını ve yükünü omuzumuza alıyormuyuz EVET.
Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan...
TSK’da çalışmamızın sıkıntılı taraflarından bir diğeri de
yönetim kadrosunun 2-3 yılda bir değişmesidir. Bu da gelen
yeni yönetim kadrosundaki amirler ile çalışanların karşılıklı
yaşadıkları sorunlardır.
Yeni TMK hazırlanması ne hikmetse bir türlü bitirilememiştir. Bunun için personel açıkları da tespit edilememektedir. Bundan sonar haksız ve usulsüz görevlendirmeler başlamıştır. Tabi bu görevlendirmeler bazı arkadaşlarımız için
Kabul edilebilir olmuştur. Yapılan görevlendirme ile yaptığı
iş kolay ve rahatsa bunu sorun etmemekte, oysaki senin işin
zor ise kimsenin umurunda değilsindir. Garsonu kasada,
çamaşırhanede, kathizmetlerinde, danışmada, mutfakta, bulaşıkhanede çalıştıran zihniyet, GİHS sınıfında çalışan arkadaşımızı da kadrosuyla alakasız bir yerde çalıştırabilmekte
ve çalıştığımız kadronun gerektirdiği kazanımları bizlere
vermemekte ama sorumluluklarını yüklemektedir.
6
2010 yılında Orduevlerinden hiçbir altyapısı hazırlanmadan askerlerin çekilmesinden sonar sorunlar gün yüzüne
çıkmaya başlamıştır. Askeri gerektiği zaman 24 saat bir fiil
çalıştıran zihniyet aynı şeyi bize de yapmaya çalıştığı zaman
dur denmesi gerekmektedir. Bizler Yardımcı Hizmetler Sınıfı’nda çalışan arkadaşlar çoğunlukla vardiyalı olarak çalışmaktayız. Dini Bayramları, Milli Bayramlar, resmi tatil
günlerinde çalışmak zorunda kalıyoruz. Mesai saatlerimiz
düzensizdir. Bu düzensizlik ailelerimize olumsuz yönde
yansımaktar ve birçok arkadaşımızın psikolojisi bozulmaktadır. Doktora gidip rapor aldığın zaman sana hangi gözle
bakılmaktadır bir düşünün. Çünkü senin hastalanma ve
raporalma gibi bir hakkın yoktur. Sen Yardımcı Hizmetler
Sınıfı çalışanısın. “Ben seni istediğim yerde çalıştırırım”,
“Ben emir veririm sen onu yapmak zorundasın”, “Sen yardımcı hizmetlersin” diyen amirlerle sürekli karşılaşıyoruz.
Yardımcı Hizmetler Sınıfı çalışanın en başta gelen sorunlarından biriside görevde yükselememe sorunudur. YHS
olarak göreve başlayan fakat zaman içerisinde yüksek öğrenimini, yüksek lisansını tamamlayan birçok arkadaşımız
hala bu kadrolarda çalışmaktadır. Kadro ve unvan değişikliği, görevde yükselme gibi sınavlar yıllardır açılmamaktadır,
açılsa bile 1-2 kişi alınmaktadır. GİHS kadrolarında çalışan
arkadaşlarımıza yaptıkları işin kadrosu verilmemektedir.
Yani “YHS’sin Sen, YHS Kal” denmiştir. Bizde kalmaya
devam ediyoruz. Siz ne kadar okul okursanız, mesleğinizle
ilgili yada farklı konularda kendinizi ne kadar geliştirsenizde mevcut durum itibariyle bulunduğunuz sınıfın dışına çıkamıyor, yükselemiyorsunuz.
Bunların yanında arkadaşlarımızın bazı birliklerde içtimaya çıkarılması, kadın personelin rütbelilerce fiziksel yada
psikolojik şiddete uğramasına tanık oluyoruz. Peki ya iş yerinde uğradığımız mobbing! Bizlerde depresyon,hayattan ve
yaptığın işten zevk almama gibi sonuçlar doğuruyor. Tüm bu
baskı ve mobbing uygulamalarına karşı sınıf bilinciyle hareket edilmeli bu doğrultuda mücadele edilmelidir. Orduevleri
ve Sosyal Tesisler de YHS kadrosunda çalışan arkadaşların
yaşadıkları sorunlar günden güne giderek artmaktadır. Diğer kadrolarda çalışan arkadaşlardan bahsetmiyorum çünkü
bizlere o kadar yabancılar ki. Mevcut sendikaların YHS kadrolarında çalışan üyelerinin sorunlarına daha fazla duyarlılık göstermeleri gerekmektedir. Bizleri birer üye olarak değil de sorunlarının bir an
once çözülmesi gereken birer insan olarak görmeleri gerekmektedir. ASİM-SEN olarak tüm YHS sınıfını kapsayacak
şekilde yapılan çalşmaların en kısa sürede sonuç vereceğine
inanıyoruz. Güzel ve güneşli günlerin gelmesi umuduyla.
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
Emekçi Sağlığı ve
Emek Güvenliği
n TUNCAY AYVAZ
ASİM-SEN İzmir İşyeri Temsilcisi
Sevgili ASİM-SEN mensupları;
Sizlerle ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının
genel hatlarıyla tanıtımı ve özellikle askeri işyerlerine odaklanarak, kamu kuruluşlarındaki uygulama şekilleriyle ilgili
görüşlerimi paylaşmaya çalışacağım.
İş sağlığı ve güvenliği konusuna girmeden önce sizlerle
“mevzuat” ve “mevzuat hiyerarşisi”nin ne anlama geldiği
üzerine birkaç paylaşımda bulunmak istiyorum.
Mevzuat, bir konu ile ilgili yasal çerçevenin belirtildiği
dokümanlar zinciridir. Mevzuata dayanmayan hiçbir uygulama meşru değildir. Mevzuat hiyerarşisinde öncelik ülkenin
varlık sebebi olan anayasadır. Sonra uluslararası anlaşmalar/
sözleşmeler gelir. Kanunlar uluslararası anlaşmalarla aynı
değerde olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da kanun koyuculardır. Bu hiyerarşi kanun hükmünde kararname, tüzük,
yönetmelik ve tebliğ olarak devam eder. Mevzuat hiyerarşisinde, alttaki mevzuat üstteki mevzuata aykırı olmamalı,
onunla uyumlu olmalıdır. Örneğin tüzük kanuna aykırı olmamalıdır.
Ancak maalesef yaygın kanı genelde direktiflerin uygulama bakımından öncelikli olduğu üzerinedir. Onlar sorgulanamaz ve kayıtsız şartsız uygulanmak durumundadırlar. Sorgulamaya başladığımız zaman istenmeyen kişi ilan
edilme, baskı, yıldırma ve yasal yaptırımlarla karşılaşma
olasılığımız yüksektir. Aslına bakarsanız bu durum, biraz
da çalışanların özellikle hakları ve sorumlulukları noktasında bilinçlenmekten imtina etmesinden kaynaklanmaktadır. Bilinçli olmayan çalışanların varolduğu bir işyerinde
çalışanlar, işverenin inisiyatifine bağlı olarak hareket etmek
durumunda kalırlar ki bu da insanca bir çalışma yaşamının
önündeki en büyük engellerden birisidir. Örneğin çalışma
saatlerine riayet edemeyen bir çalışan, işverenle iyi ilişkiler kurarak kendisinin tolere edilmesini sağlayabilir. Böyle
olunca da bu kişi, çalışma saatleri ile ilgili yasal mevzuata
uymamasından ötürü işvereni sorgulayamaz. Çünkü öncelikli olarak kendisi buna uymamaktadır. Dolayısı ile bu
durum, çalışma saatlerinin mevzuata uygun olmadığı gerekçesiyle hak iddia eden diğer çalışanlar açısından engelleyici
bir faktör olarak ortaya çıkar. Bu açıdan yasal mevzuatın
kişilere özel olarak uyarlanıp uygulanması, çalışanların hak
mücadelesi sürecindeki en büyük engellerden biridir.
Şimdi gelelim iş sağlığı ve güvenliği konusuna…
Uluslararası sözleşmeler, AB uyum paketleri, kanun, yönetmelik ve tebliğ gibi bir dizi dokümantasyondan oluşan ve
özellikle uygulamadaki aksaklıkları bakımından son derece
problemli bir mevzuat olan iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının en önemli parçası olan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 30 Haziran 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe
girdi.
Maalesef üretim ve tüketime odaklanan ve çalışanı sadece işin bir girdisi olarak gören küresel sermaye, ILO ve
WHO gibi uluslararası örgütlenmeler vasıtasıyla, çalışanların hukukunu gözetiyormuş gibi gösterdikleri mevzuatlarında, sıkıştıklarında nihai yükü çalışanların sırtına bindirmekten geri durmuyor. Öyle ki; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı,
vahşi kapitalizmin hakim kılındığı, özellikle özel teşebbüs
alanında sömürünün ve taşeronlaşmanın devamı noktasında
engelleyici işlev olmaktan öte destekleyici işlev haline dönüşebiliyor. Uygulamada iş sağlığı ve güvenliği, çalışanların
lehine olarak emekçi sağlığı ve emek güvenliği noktasından
epeyce uzakta, hatta işveren çıkarının güvenliği noktasında
işlev gördürülen bir süreç olarak işletilebilmektedir. Özellikle, alınmış gibi gösterilen tedbirler, verilmiş gibi gösterilen
eğitimler, yapılmış gibi gösterilen analizler vs. yani sorumluluklarının gereğini yerine getirmekten kaçan işverenlerin
elinde, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmış gibi gösterildiği
bir tabloyla karşı karşıyayız. Çalışanların da hakkını, hukukunu aramaktan imtina etmeleri, sorumluluklarının ayırdına varmaktan kaçınmaları, tabloyu daha da karmaşık hale
getiriyor.
Kanunun “kapsam ve istisnalar” kısmına göz attığımızda; örneğin “ev hizmetleri” faaliyetlerinin kapsam dışı
tutulduğunu görmekteyiz. “Ev hizmetleri” faaliyetlerinin
aynı zamanda 4857 Sayılı İş Kanunu’nda da kapsam dışı
tutulması, milyonlarca ev hanımının ve gerek 4857 Sayılı
İş Kanunu, gerekse de 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanununa tabi olmayan faaliyetlerde görev yapan milyonlarca çalışanın nasıl bir risk ve baskı altında güvencesiz bir
şekilde çalıştırıldıklarının anlaşılması bakımından dikkate
değerdir. Böylelikle uygulama bakımından maalesef iş sağlığı ve güvenliğini sağlamaktan ziyade, bunun belli bir sektör
haline getirilerek pastadan pay kapma yarışına dönüştüğü,
maksatın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olarak ortaya
çıktığı bir sürece tanıklık etmekteyiz. Ve yine maalesef ki,
gelmiş olduğumuz nokta itibari ile iş sağlığı ve güvenliğine
yönelik somut bir ilerleme sağlayamadığımız, her geçen gün
daha da ayyuka çıkmakta…
İşverene tabi olarak çalıştırılan iş güvenliği uzmanlarının bağımsızlığı ve tarafsızlığı da etik bir tartışma konusu
7
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
olarak karşımızda duruyor. Bilindiği üzere Aralık 2013 döneminden önce iş güvenliği uzmanı olmak oldukça meşakkatli bir süreç gerektiriyordu ve piyasada ciddi bir iş güvenliği uzmanı talebi mevcuttu. Çıkarılan geçici bir düzenleme
ile, Aralık 2013 döneminden itibaren Ağustos 2014 dönemine kadar, yeterince iş güvenliği tecrübesi olmayan insanların A sınıfı uzman olabilmelerinin önü açıldı. Böylece; piyasadaki iş güvenliği uzmanı ihtiyacı belki göstermelik olarak
giderildi ancak bu, iş kazalarının önünü kesmeye yetmedi.
Ülkemizde son dönemlerde yaşanan iş kazaları da gösterdi ki; işverene tabi olarak çalıştırılan iş güvenliği uzmanları, iş sağlığı ve güvenliğinden ziyade işverenin çıkarının
güvenliğini sağlama konusunda araç olarak kullanılma noktasına gelmiş durumdalar. Ayrıca iş güvenliği uzmanları ve
işyeri hekimleri “risk değerlendirmesi”nde ve rutin “emniyet
ve kaza önleme toplantıları”nda yazılı hale getirmedikleri
hususlardan ötürü, herhangi olumsuzluk durumunda direk
adli sürecin içine çekilebiliyorlar. Yani işverenin çıkarının
güvenliğini sağlayamayan birçok iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi hapis tehdidiyle karşı karşıya istim üstünde bir
hayat sürüyor.
Mevzuatın kamu kurumlarındaki uygulama tarzındaki
en büyük sorunlarda bir diğeri, bazı kurumların, herhangi
bir ana ihtisas kodu olmadığı halde “İş Güvenliği Uzmanı”
kadroları tanımlayarak, sertifikası olmayan veya sözleşme
yapmak istemeyen personelini bu kadrolara atamak suretiyle, herhangi bir ek ödeme yapmadan bir nevi zorla çalıştırmak istemesi…Bu konuyla ilgili başlatılan yasal süreçte,
maalesef halihazırda çalışan lehine herhangi bir olumlu sonuç da alınabilmiş değil!
İş sağlığı ve güvenliği uygulamaları, çalışanlar açısından daha bir hilkat geribesine dönüşmüş durumda! İş sağlığı
ve güvenliği mevzuatı, devletin işveren ile çalışan arasında
dengeleme işlevi gördüğü bir anlayış üzerine kurulmuştur.
Ancak işveren devletin kendisi olunca bu dengeleme işlevi,
işverenin (devletin) lehine bozulmuş oluyor.
Küresel sermayenin tüketim kaynağı olarak gördüğü
ülkemizde ne kadar modern kanun yapılırsa yapılsın, kanunların vatandaşlarda oluşturduğu algı, hakların tespitinden ziyade bir tehdit algısından öteye geçemiyor. Öyle ki;
ülkemizde kanunlardan, hak, hukuk ve sorumluluklarından
bi haber, kendi iç dünyalarına kapanmış, bir yandan üzerlerine gelen tehditleri bireysel olarak karşılamaya çalışırken,
diğer yandan her seferinde kaybedenlerin kendilerinden olacağı makus talihini kabullenmiş vaziyette yaşamını devam
ettiren birçok çalışan var. Onarlın içinde bir nebze bilinçli
olanları da, ülkedeki adalet olgusunun zedelenmiş olmasını
gerekçe göstererek kanunların kendilerine tanıdığı haklardan ziyade, getirdiği sorumlulukların tehdidini hissederek
pasifize olmayı tercih etmekteler. İş sağlığı ve güvenliği
mevzuatının uygulama sürecinde çalışanlar üzerinde oluşturulmaya çalışılan algı da bir bakıma böyle…
Mevzuata askeri kurumlar açısından bakıldığında çapraşıklığın daha da üst seviyelerde olduğu görülüyor. Örneğin; kanunun istisnalar kısmında belirtildiği üzere “Fabrika,
bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerlerindekiler hariç
Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli İs-
8
tihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetleri.” iş sağlığı güvenliği mevzuatının kapsamı dışında tutulmuş. Böyle olunca
da; çalışan, işveren ve işten ötürü ortaya çıkan ve insan ile
çevre faktörü ön plana alınarak yerleştirilmeye çalışılan iş
sağlığı ve güvenliği kültürü de ciddi biçimde zedeleniyor.
Neden mi? Öncelikli olarak bir kanunda “ve benzeri” şeklinde bir ifade kullanılması, “ve benzeri” nin neyi kapsadığının belirtilmesine ihtiyaç duyar. Özellikle emir-komuta
zincirinin hakim olduğu ve sorgulanmadan icra edilen askeri faaliyetlerde, sınırları “ve benzeri” olarak belirlerseniz
ortaya bir dizi sıkıntı çıkar.
Ayrıca farklı statüde personelin (işçi, memur, subay, astsubay, uzman erbaş, erbaş, er, alt yüklenici-taşeron) çalıştırıldığı askeri işyerlerinde karmaşa daha da artıyor. Sivil Memurlar ve Emeklileri Derneği (SİMED) 6331 sayılı kanunun
2 nci maddesinin 2 nci fıkrasının a bendinde yer alan “ve
benzeri” ibaresinin detaylandırılması için Çalışma Bakanlığı’ na bir yazı yazıyor. Yazıyı okurken “mevzuat hazırlanırken uyuyormuydunuz kardeşim!” diyesi geliyor insanın...
Yazıda “ve benzeri” detaylandırılmamış aslında. Örneğin
çok tehlikeli ve ağır iş kolu olan ve iş sağlığı ve güvenliği
mevzuatına tabi olması gereken askeri hastanelerin mevzuata tabi olup olmadığını anlamak ne mümkün! Mevzuat ve
Bakanlığın cevabı beraber değerlendirildiğinde; kapsama
dahil işyerleri sadece fabrikalar, bakım merkezleri ve dikimevleri gözüküyor. Mevzuata göre bu birimlerde çalışan
asker, sivil tüm personel yasaya tabi. Bakanlığın yanıtındaki
ekstra ise fabrikalar, dikimevleri ve bakım merkezleri dışındaki askeri işyerlerinde sadece sivil personelin (berber, büro
memuru, kaloriferci vb.) yasaya tabi olduğunun belirtilmesi.
Bu durumda askeri hastanelerde çalışan sivil personel
yasaya tabi, askeri personel tabi değil mi olacak? Mevzuatta
bu açıklamayı destekleyecek bir ibare bulunmadığı gibi tam
aksine işyerinin bütünlüğünün esas alınacağı vurgulanmakta!
“Askeri faaliyetler” in kapsam dışı tutulması, yapısında
sivil personel bulunmayan fakat sivil personelin görevi gereği gitmek durumunda olduğu işyerlerinde de karmaşıklığa
sebep oluyor. Bunun en dikkat çekici örneklerinden biri gemiler. Örneğin yasaya tabi bir çalışan yasaya tabi olmayan
bir askeri gemiye bakım onarım faaliyeti için gittiğinde, üzerinde çalıştığı sistem/ cihaz iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı
kapsamında değerlendirilmeyecek ama görevli sivil personel mevzuata tabi olacak. Böyle bir durumda bir iş kazası
meydana geldiğinde; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına tabi
olmayan bir cihazla çalışırken gerekli tedbirleri almadığından ötürü, mevzuat kapsamındaki sivil çalışana sorumluluk
yüklenmeyeceği nerden belli? Bunu kim, neye göre, nasıl
belirleyecek ve önleyici tedbir alacak? İşyeri Hekimliği veya
İş Güvenliği Uzmanlığı sınavlarında bu konularla ilgili sorulacak sorular da bu manada tartışmalı hale gelecek. Özetle
gerek mevzuat, gerekse de Bakanlığın bu cevabı tatmin edici
olmaktan uzak!
Mevzuattan kaynaklanan bir diğer açık ise “yürürlük tarihi”…Kanunun 38 nci maddesi şu şekilde : “Bu Kanunun; 6
ve 7 nci maddeleri; 4857 sayılı İş Kanununun mülga 81 inci
maddesi kapsamında çalışanlar hariç kamu kurumları ile
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 1/7/2016 tarihinde yürürlüğe girer.”
Kanunun 6 ncı maddesi “Mesleki risklerin önlenmesi ve
bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için
işveren; çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri
hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirir.” şeklinde
başlıyor. İş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimi olmadan iş
sağlığı ve güvenliği hizmetleri verilemeyeceğine göre; kamu
kurumlarında halihazırda bu maddenin yürürlükte olmaması şu anlama geliyor : Kamu kurumlarında mesleki risklerin
önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayan iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri 1 Temmuz
2016 tarihine kadar verilemeyecek. Bu durumda kanunun,
özellikle eğitim ve sağlık gözetimi ile ilgili diğer maddelerinin yürürlükte olması çok da bir anlam taşımıyor.
Yani anlaşılacağı üzere, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı
kamu personeli nezdinde; uygulamanın yerlerde süründüğü,
iş güvenliğinin sadece kişisel koruyucu donanımlarla sağlanmaya çalışıldığı, onların bile yeterince sağlanamadığı,
birçok çalışanın sağlık gözetimine tabi tutulmadan ve gerekli güvenlik önlemleri alınmadan çalıştırıldığı başlıbaşına
bir tehlike kaynağı niteliğinde…Hele hele bu işyeri askeri
bir kamu kuruluşu ise durum çok daha vahim! Devlet kendi
güvenliğini koruyan askeri personelini iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının dışında tutuyor fakat aynı personeli işveren
vekili olarak iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına tabi çalışanların yöneticisi yapıyor. Öyle ki; kamuda işveren ile çalışan ayrımı, özel sektör kadar net olmadığından; iş sağlığı
ve güvenliği mevzuatı, askeri işyerlerinde sivil personelin
işveren vekili konumundaki askeri personele karşı bir hak
ve güvence arama mücadelesine dönüşme riski taşıyor ki, bu
çapraşıklık iş barışını olumsuz etkileyebileceği gibi, işveren
vekili pozisyonundaki askeri personelin kafasının karışmasına neden olmakta ve bu da çalışanlar üzerinde ve kamu
yararı açısından ciddi riskler doğurabilmektedir..
Bir de işverenin, iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak
için kişisel koruyucu donanım kullanımını öncelikli olarak
tercih etmesi uygulamada karşılaştığımız diğer önemli bir
problem..Kişisel koruyucuların kullanımı, iş sağlığı ve güvenliğini sağlamada en son tercih edilen yöntem olması gerekir. Çünkü çalışanların kişisel koruyucuyu kullanmaları
hem rahatsızlık verici olabilir, hem de kullanılıp kullanılmadığının denetiminin yapılması zordur. Ayrıca kişisel koruyucu donanım kullanımı; tehlikenin kaynakta ve ortamda
önlenmesine nazaran riski ortadan kaldırmada daha az etkili
bir yöntemdir. Görüldüğü üzere risk yönetiminde kişisel korunma en son tercih edilmesi gereken ve en az etkili yöntem
iken, kanunun yaptırımına muhatap olan işveren, riskleri
öncelikli olarak çalışandan başlayarak tespit etmeye yeltenir. Çalışan kazadan ötürü belki bir uzvunu kaybetmiştir,
belki hayatını kaybetmiştir, belki de meslek hastalığına yakalanmıştır, çok da önemli değil! İşveren, çalışanın bilerek
isteyerek kendisine zarar verdiği, yönetimin uyarılarını dinlemediği veya kişisel koruyucu donanım kullanmadığı gibi
gerekçelerle çalışan üzerinde bir baskı mekanizması işletebiliyor ve bu ve benzeri sebeplerden ötürü ilk sorgulama çalışana yapılabiliyor. İkinci öncelikli sorgulama ise faaliyetin
gerçekleştirilmesinden sorumlu olan ekip veya posta başları
veya mühendislere yönelebiliyor. Hele hele işveren devletse
ve oklar işvereni göstermeye başlayınca “devlet suçludur”
algısı oluşturmamak adına üçüncü sorgulama halkası iş güvenliği uzmanlarına doğru kaymaya başlar. Ancak problemin ortaya çıktığı gerçek durum hiçbir zaman kamuoyunun
vicdanını rahatlatacak şekilde çözülemez. Ölenlerin ailelerine şehit denebilir, yüklü tazminatlar ödenebilir ve “katil”
devlet algısı “yardımsever” devlet algısı ile yer değiştiriliebilir. Kaza/olaylardan sonra ilk gözaltına alınanlara potansiyel
suçlu gözüyle bakıldığı için, asıl suçlular zamanaşımından
ötürü kamuoyuna lanse edilmez bile… Dolayısıyla sistem iş
güvenliği yönetiminden ziyade iş güvenliği algısının yönetimi şeklinde işletilir.
Son olarak mevzuattan kaynaklan diğer bir risk olan
maddi yaptırımlar konusuna değinmek istiyorum. Bilindiği üzere 4857 sayılı kanun kapsamında çalışmakta olan işçi
personel, işverenin 6331 sayılı kanun çerçevesinde verdiği
talimatlara uymadığı takdirde, maddi yaptırımlara maruz
kalabilmekte... Konu ile ilgili uzmanlar, 6331 sayılı kanun
kapsamındaki maddi yaptırımların işçi personele uygulanıp
memurlara uygulanmamasının mevzuatta bir boşluk oluşturduğu ve bu boşluğun giderilmesi gerektiği noktasında görüş
ifade etmektedirler. Yani İleriki süreçte bu tarz kesintilerin
memurlara da uygulanması yönünde kararlar alınabilecektir.
Sevgili ASİM-SEN mensupları;
Hakkımızın ve hukukumuzun sadece çıplak bir yasadan medet umarak yerine getirileceğini düşünüyorsanız
büyük bir yanılgı içerisindesiniz demektir. Yasa koyucular
ve uygulayıcılar hakkımızı ve hukukumuzu dikkate alıyormuş gibi görüntü verebilirler. Ancak; işin ucu kendi varlık
sebeplerini tehdit etmeye başladığında geri adım atacaklar
ve kolaylıkla tersi bir işlevi hayata geçirebilecekler. Çalışanları da biat anlayışlarını kabule zorlayabilecekler ve çalışanlar hakları için mücadele etme yolunda oldukça geriye
düşmüş olabilecekler! Bunun için yasal bir kazanım olan
sendikaya üyelik, çalışanların kolaylıkla yerine getirebileceği önemli bir adımdır. Böylelikle çalışanların, haklarını ve hukuklarını sendikal zeminde gündeme getirmeleri,
bunlara yönelik süreci takip etmeleri ve problemlerimizin
çözümü için gönüllü olmaları son derece önemli ve gerekli
bir hal tarzıdır.
Sendikalar da çalışanların bu yasalardan kaynaklı hak
kayıplarını sürekli olarak gündeme taşımalı ve çalışanların
tabi oldukları yasa hükümlerini kendilerine bedel ödetme
noktasından çıkartılması için dişe dokunur önlemler alınması için işveren ve devlet ile iletişim konusunda girişimci
olmalıdırlar. Özellikle, çalışanların görev tanımlarının netleştirilmesi, görevleri dışında çalıştırılmalarının önlenmesi
ve çalışma sürelerine keyfi olarak müdahale edilmesi noktasında, gerek 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, gerekse
de 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunundan kaynaklanan çalışan haklarının takipçisi olmalıdırlar.
Sağlıklı günler ve güvenlikli işler dilerim…
9
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
GEÇİCİ SÜRELİ
GÖREVLENDİRMELER
n ŞENAY ÇATAK
ASİM-SEN Ankara Şube
Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet Memurları 657
Sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında Geçici Süreli
görevlendirilmektedirler. Ancak mevzuat açısından bu görevlendirmelerin esas ve usulleri ile ilgili farklı uygulamalar
olmakta ve kadro, unvanları dışında yeterli eğitime, bilgi ve
tecrübeye sahip olamadan verilen yeni görevlerin yerine getirilmesi bizlerden beklenmektedir. Çoğu zaman memurun
isteği dışında yapılan geçici süreli görevlendirmeler sosyal ve
psikolojik olarak da memurların mağduriyet yaşamalarına da
sebep olmaktadır. Bu çalışmanın amacı Devlet Memurlarının
Geçici Süreli Görevlendirmeleri hakkındaki usul ve esasların
yanı sıra, şekil açısından açıklamaktır.
Devlet Memurlarının öncelikle atama görev yerinde
çalışması esastır. (Dayanak: 657 sayılı kanunun 45. Maddesi)
Ancak memurlar, kamu yararı ve hizmet gerekleri sebebiyle ihtiyaç duyulması hâlinde kurumlarınca, atamaya yetkili amirin onayı ile, Devlet Personel Başkanlığının uygun
görüşü alınarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarında 6 (altı)
aya kadar, kurum içinde ise 1 (bir) aya kadar geçici süreli olarak görevlendirilebilirler. (Dayanak: 6111 sayılı torba yasada
yayınlandı)
Kurum/ Birliğin görev alanı içinde yer alan belli bir hizmeti yürütmek amacıyla o hizmetle ilgili konuda uzmanlaşmış kamu görevlilerinin kadroları üzerinde kalmak koşulu ile
belirli bir süre ile geçici görevlendirilmesi kanunen mümkün
bulunmaktadır. Geçici süreli görevlendirmelerde memurun
hizmetine duyulan ihtiyaç somut olarak ortaya konulmalı ve
görevlendirmenin ne kadar süreyi kapsayacağı açıkça belirtilmelidir. Kanun koyucu idareye geçici süre görevlendirmeyle
ilgili takdir yetkisi vermekle birlikte bunun bazı şekil ve şartları olması gerekmektedir. Bu takdir yetkisi idarece hizmetin
gerekli kıldığı durumlarda kullanılmalı sürenin belirli olması ve hizmetin ifası için öngörülen sürenin sonunda ilgilinin
kadro görevine döndürülmesi gerekmektedir. Kurum/Birliklerce memurların zaruri, acil ve önem arz eden durumlarda,
kısa bir süreye münhasır olmak koşuluyla, atandığı kadro dışında bir başka görevde istihdamı, hizmetin devamının esas
olması yönünden mümkün olabilirse de; bunun hiçbir zaman
“daimilik” arz etmemesi gerekmektedir.
Ancak aşağıdaki hallerde bu görevlendirmeler yapılabilir.
a) 5 ve daha yukarı bir dereceden göreve ilişkin boş bir
kadronun bulunması, b) Kurum içinden bu görevi yürütecek elemanın kısa sürede sağlanamaması, 10
c) Görevin, yetenekli ve iyi yetişmiş personele ihtiyaç
gösteren işlerden olması, hallerinde geçici süreli görevlendirme mümkündür. Geçici Süreli Olarak Görevlendirilecek Personele İlişkin
Şartlar:
a) Görevin gerektirdiği şartlara sahip olması ve yapılacak
işin mesleği ile ilgili bulunması, b) Bu görevde çalışmayı kabul etmesi, c) Çalıştığı kurumdaki kadronun 5 ve daha yukarı derecelerde olması, hallerinde geçici süreli olarak görevlendirilebilir. Aylık ve Diğer Haklar: Geçici süreli olarak görevlendirilen memur, görevlendirildiği kadronun aylığını alır ve bu kadronun diğer mali ve
sosyal haklarından yararlandırılır. Geçici Görevlendirmede Süre
a) Kurumlar arası geçici görevlendirme de süre 6 (altı)
aya kadar. Kurum içinde ise 1 (bir) ayı geçemez.
b) Geçici süreli görevlendirmenin, memurların göreviyle
ilgili olması şarttır.
c) Geçici süreli görevlendirmede memurun muvafakati
aranır.
ç) Geçici süreli olarak görevlendirmede sürenin bitimi
ilgili kuruma ve memura bildirilir. Memur asıl görevine döner. Kurum/Birliklerde boş bulunan kadroları kural olarak
görevlendirme suretiyle doldurulamaz. Sürekli bir hizmetin
görülmesi naklen atamayı gerektirip, geçici görev yoluna bu
durumda başvurulması hukuken mümkün değildir. İdare geçici görevlendirme sonunda anılan hizmete ihtiyaç duyuyorsa
görevlendirme süresi içinde personelin geçici görevlendirildiği kadroya intibak atamasını teklif etmelidir. Geçici görevlendirildiği yerde bir kadro ile ilişkilendirilmemiş ise kadro
açılmasını ve ilgili personelin atanmasını ivedilikle atamaya
yetkili makama talep edilmesi gerekmektedir. Aksi halde
Anayasanın 128 ve 129 ncu maddelerinde düzenlenen “memur güvencesi” zedelenmiş olmakla birlikte ve bu statü teminatsız bırakılmış olacaktır.
Dolayısı ile Memurun atandığı görev yeri dışında bir başka kadroda daimi surette görevlendirilmesi hukuka aykırı bir
işlem (Dayanak: AYİM 20.06.1995 tarihli 1995/310 sayılı
kararı) olmakla birlikte aynı zamanda bu durum Anayasanın
128 ve 129. maddelerinde düzenlenen memur güvencesinin
de ihlali sonucunu doğurmaktadır.
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
SENDİKA OYUNLARI
n GÖKSAL YEĞİN
Araştırma Görevlisi
Sendikanın sözlük anlamı “İşçilerin veya işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular
bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlik”der.
sayar, demokrasinin korunup yerleşmesine, sosyal ve toplumsal adaletin ve barışın tesis edilmesine ve gerçekleşmesine yardımcı olmayı amaçlar.”
hükmüne amirdir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çalışan biz Kamu çalışanları 21 yıllık mücadele sonucunda sendika hakkımızı kazanmış bulunmaktayız.
Ancak madde içeriğinde yazılı olan “Üyelerinin;
mesleki hak ve menfaatlerini korumayı ve
geliştirmeyi temel amaç sayar” hükmünü görmezden gelerek ve hiçe sayarak kendi hak ve menfaatleri doğrultusunda sendikasını ve yetkilerini kullanan
Sendika Yöneticilerinin yaptıklarını ortaya koymak
ise; ASİM-SEN tüzüğünde SENDİKANIN AMAÇLARI maddesine yer alan “Tüm maddi değerlerin
yaratıcısı emek...” hükmüne istinaden ASİM-SEN’in
görevidir.
Sendikal hakkımızın kazanımı ile birlikte Türk
Silahlı Kuvvetleri bünyesinde SİME-SEN ve SAVDES-SEN “01 Büro ve Bankacılık” iş kolunda örgütlenmek üzere kurulmuş ve çalışmalarına başlamışlardır.
ASİM-SEN ise biz bu ifadenin genel bir ifade olduğundan hareketle, 21 yıllık mücadelemizin başka
platformlara kaymaması amacıyla; “01 Büro ve Bankacılık” iş kolu üzerinde
yaptığımız değerlendirme neticesinde Türk Silahlı
Kuvvetleri bünyesinde çalışan personeli bu iş kolunun tam olarak ifade etmediğinden hareketle,
ASİM-SEN Genel Kurulu kararı ile sendika tüzüğünün Sendikanın Faaliyet Kapsamı başlıklı 5’inci
maddesindeki “Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı karargâh ve
bağlılarında görev yapan kamu görevlilerini kapsar”
hükmü değiştirilmeden örgütlenme çalışmalarına
başlamıştır. Bu ASİM-SEN’i diğer sendikalardan
ayıran en önemli özelliklerden sadece bir tanesidir. Amaç; 4688 sayılı Sendikalar Kanunu’na 12’nci
İş Kolu olarak yaptığımız işin niteliğini karşılayacak
SAVUNMA HİZMETLERİ İŞ KOLUNUN eklenmesi yönünde gerekli mücadelenin verilmesi için yasal zemini hazırlamaktır.
Türk silahlı Kuvvetleri’nde görevli kamu çalışanlarının haklarını korumak için kurulan sendikalardan
biri olan SAVDES-SEN Tüzüğünün SENDİKANIN
AMACI başlıklı 4’üncü Maddesinde “Üyelerinin
ortak ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki hak ve
menfaatlerini korumayı ve geliştirmeyi temel amaç
Millî Savunma Bakanlığı tarafından 22 Nisan
2014 tarihinde yayımlanan MİY.:23567820-1230257-14/Per.Bşk.Me.ve İşçi D.Me.Atm.Ş. sayılı ve
“Görevde Yükselme Sınavına İlişkin İşlemler” konulu yazısı ile Millî Savunma Bakanlığı Karargahı
ve Bağlı birimlerde görevli memurlar için 2014 yılı
görevde yükselme sınav duyurusu yapılmıştır.
Sendikaların birinci amacı olan işverenin yapacağı uygulamalarda üyelerinin haksızlığa uğrayıp
uğramadığını tespit etmesi çalışmaları kapsamında
ASİM-SEN’in konuya yönelik yaptığı çalışmalar neticesinde; bazı kadroların şahsa münhasır olduğu tespit edilerek sınava yönelik yürütmenin durdurulması
için dava açmıştır.
Söz konusu sınava yönelik yürütmenin durdurulması çalışmaları yapılırken sadece sendika üyelerimizin hak ve mağduriyetleri değerlendirilmemiş,
tüm Milli Savunma Bakanlığı Personelin haklarının
korunması ilke edinilmiştir.
Örgütlülüğü Millî Savunma Bakanlığında fazla
olan SAVDES-SEN yazının yayınlanması ile birlikte
üyelerine sınava yönelik eğitime teşvik etmek üzere
Karadeniz Akademi Dershanesi ile anlaşma yapmış
ve üyelerine ücreti karşılığı dershaneye yönlendirmişlerdir. (Dershaneden sadece SAVDES-SEN’e kayıtlı üyeler faydalandırılmış. Başka sendika üyelerini
11
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
veya sendikalı olmayanları dershaneye kabul edil-
madde
memiştir. Başka dershanenin yayımı alınarak üzerine
devrimlerine sahip çıkarak, kültürel ve sosyal çalış-
etiket yapıştırılmak suretiyle sendikalarına üye olma-
malarda bulunmayı amaçlar” mantığından hareketle
yanlara ücret karşılığı satılmıştır.)
ASİM-SEN olarak emek peşinde meydanlarda hak,
Ayrıca yapılan bu yanlışı görmeyen SİME-SEN’de
başka bir dersaneye üyelerini yönlendirmiştir.
Sınav iptal olmasına rağmen SAVDES-SEN ne
dershanenin eğitimini ileri bir tarihe ertelemesini talep etmiş, nede üyelerin mağduriyetini idareye bildirmek gibi bir girişimde bulunmuştur. Bu konuya
dershaneye kayıt olan üyelerin tepkisiz kalması
ve hatta sendikadan ücretlerini talep etmemeleri
de ayrı bir soru işaretidir.
7’inci
paragrafında
“Atatürk
ilke
ve
özgürlük ve emek mücadelesi verirken Başka mücadele içinde olan, tüzüklerinin özellikle (b) fıkrasında
belirtilen; “Ortak çalışma ilişkilerinde ekonomik,
sosyal, kültürel, mesleki hak ve menfaatlerinin
korunmasını ve geliştirilmesi”, (c) fıkrasında belirtilen; “Milli ve manevi değerlerini gözeterek,
toplum ve çalışma barışını sağlama” ve (ç) maddesinde belirtilen; “İşyerinden başlayarak tüm
alanlarda, demokratik işleyişin sağlanmasını ve
korunması” vb. ilkeleri boşa sayan; Savdes-Sen ve
Türkiye devletinin kurucusu, ulu önder Mus-
Sime-Sen üyelerini dershanelere yönlendiren, üye-
tafa Kemal ATATÜRK’e sahip çıkarak diğer
lerinin dershaneye zaman ayırıp paralarını verirken
sendikaların
ğümüzün
farklı
olarak
tüzü-
kendisinin aynı yazının birinci grup birinci sıra,
Sendikanın Amaçları
başlıklı
ikinci
üçüncü grup birinci sıra, dördüncü grup üçüncü sıra
tüzüğünden
kadroları şahsa münhasır olduğu görülmekte.
2.GRUP başlıklı;
S.NU
DAİRESİ
ŞUBESİ
ÜNVANI
KADRO NİTELİKLERİ
1
İNŞ.EML.VE NATO
GÜV.YAT.D.BŞK.
EMLAK GRUP BAŞKANLIĞI PROT.VE
SATIŞ İŞL.YNT.Ş.MD.
MÜDÜR
Harita ve Kadastro Teknikeri olup, 4 yıllık fakülte
mezunu olmak
KADRO
MİKTARI
1
En acısı ise bu kadronun SAVDES-SEN Genel
dan sonra yayımlanacak görevde yükselme ve benze-
Başkanına ait olduğudur. ASİM-SEN olarak tabii ki
ri özlük hakları hakkındaki yayım ve uygulamalarda
üzerimize düşen görevi yaparak Danıştay Başkan-
bu tür haksızlıkların takipçisi olacağız.
lığına Görevde Yükselme Sınavına İlişkin İşlemler
konulu emir için “YÜRÜTMENİN DURDURULMASI” davamızı açtık. Fakat anılan sendikaya üye
arkadaşlarımızın da maddi ve manevi kayıpları dü-
Kuruluşumuzdan bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay
Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuv-
şünüldüğünde bu olayı bilmeleri haklarıdır düşünce-
vetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı,
sindeyiz.
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Ko-
Her personelin bir sendikaya üye olması yönündeki düşüncemiz nedeniyle yukarıda yazmış olduğu-
mutanlığı karargâh ve bağlılarında görev yapan tüm
personelin hizmetinde olduğumuzu ve yapılan her
muz olay ve uygulamalar bir kurum ya da kuruluşu
haksızlığa karşı duruşumuzu hiç bozmadan Tüzüğü-
eleştirmek amacı gütmemek ile birlikte Sendika ola-
müzde belirttiğimiz şekilde Atatürk ilke ve devrim-
rak bunları dile getirmek ve bilgilendirmek çalışan
lerine sahip çıkarak, kültürel ve sosyal çalışmalarda
emekçi arkadaşlara karşı sorumluluğumuzdur. Bun-
bulunmaya devam edeceğimizi bildiririz.
12
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
hedefteki iş güvencesi
n Dr. ERKAN AYDOĞANOĞLU
Son yıllarda sadece Türkiye’de değil, en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile emekçilerin sahip
olduğu en temel haklar birer birer ellerinden alınıyor. Bir taraftan satın alma gücü istikrarlı bir
şekilde düşerken, ekonomik ve sosyal haklar
başta olmak üzere, önemli hak kayıpları yaşanıyor. Tüm toplumu yakından ilgilendiren parasız
eğitim ve sağlık hakkı, sosyal güvenlik vb gibi
kamu hizmetleri alanlarında yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamalarına paralel olarak, bu
hizmetleri sunan kamu emekçilerinin iş güvencesinin kaldırılması konusu hükümetin öncelikli
gündemleri arasında.
Geçtiğimiz 12 yıl içinde günlük hayatın her
alanında olduğu gibi, çalışma yaşamına yönelik
olarak da çok sayıda yasal düzenleme yapıldı.
Kamu ve özel sektör çalışma ilişkilerinde güvencesizleştirme, kuralsızlaştırma ve emeğin aşırı
sömürülmesini öngören düzenlemeler birbiriyle
iç içe geçmiş bir şekilde, “iki adım ileri, bir adım
geri” taktiği uygulanarak hayata geçirildi.
Kamu hizmetleri alanında uzunca bir süredir
yurttaşlıktan müşteriye doğru ilerleyen dönüşüm
süreci, zaman içinde “iş güvencesi” açısından
özel istihdama göre daha “avantajlı” durumda
olan kamu emekçilerini ve onların göreceli olarak daha “güvenceli” olan çalışma statülerini temel hedef haline getirdi.
‘Günün şartlarına uygun memur’
AKP hükümeti için iki önemli metin olan
“2023 vizyonu” ve “2014 hükümet programı”
kamu personel sisteminde yapılmak istenen değişikliklerde asıl hedefin iş güvencesi olduğunu
net bir şekilde gösteriyor. Bunun için Anayasa’nın 128. maddesinde ve 657 sayılı DMK’da
yapılacak değişikliklerle “memur” tanımının
değiştirilmesi planlanıyor. İş güvencesi çalışırken göstereceği bireysel performansa bağlı olan,
angarya çalışmaya yatkın, çok yönlü olarak çalıştırılabilecek, kendisine verilen görevleri itiraz
etmeden yerine getirecek “günün şartlarına uygun memur” istihdamını temel alan bir yönetim
anlayışı oluşturulmak isteniyor.
Kamu emekçilerinin haklarını ellerinden almak için bugüne kadar önemli adımlar atıldı.
Erken emeklilik, yeni personel almama, taşeronlaştırma, geçici süreli sözleşmeli personel çalıştırma, 4-b, 4-c, 50-d, çakılı sözleşmeli çalışma,
geçici-mevsimlik işçilik vb gibi uygulamalarla
istihdamın yapısı önemli ölçüde esnek ve güvencesiz bir hale getirildi.
Yıllardır tartışma konusu olan iş güvencesi
konusunda hükümet basın üzerinden kamuoyu
desteği almak için çeşitli girişimlerde bulundu.
Gazetelerde “Görevini iyi yapmayan memur işten çıkarılabilecek”, “Memurun verimliliği de
ölçülecek”, “Çok çalışan çok, az çalışan az maaş
alacak” vb gibi uygulamayı destekleyici haberler
üzerinden yoğun bir propaganda yürütüldü.
Temel hedef güvencesiz istihdam
Kamu personel rejiminde yapılmak istenen
değişiklikler, ana hedefinde güvencesiz çalışma
olan ve işgücünü koruyucu herhangi bir düzenlemenin olmadığı, sermayenin dönemsel ihtiyaçlarına uygun, esnek ve güvencesizlik temelinde
bir istihdam rejimi oluşturulmak istendiğini gösteriyor. Kamu istihdamının günümüz piyasacı
yönetim anlayışına uygun bir şekilde “yeniden
yapılandırılması” ve kamu emekçilerinin büyük
bölümünün herhangi bir yasal ya da anayasal gü13
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
vence olmadan çalıştırılması öncelikli hedefler
arasında.
biçimleri karşısında özellikle örgütlenme çalışmalarında ciddi bocalamalar yaşıyorlar.
Bugüne kadar yaşanan uygulamalara ve yapılan hazırlıklara bakıldığında yeni personel
sisteminin iki temel mantık üzerine kurulacağı
söylemek mümkün. Birincisi; kamu emekçileri
açısından işin, işyerinin, mesai saatinin, ücretin,
yapılan işin ve çalışma süresinin belirsiz hale
gelmesi. Başka bir ifade ile kamu istihdamında kuralsızlığın kural haline getirilmesi. İkinci
nokta ise başta iş güvencesi olmak üzere çalışma
düzeni ve koşullarının büyük ölçüde idarenin ve
amirlerin insafına bırakılacak olması.
Genel olarak bakıldığında 657 Sayılı
DMK’nın savunulacak bir yanını bulmak mümkün değil. Bu nedenle kamu emekçilerinin iş
güvencesini savunurken, 657 sayılı DMK’yı
savunmak büyük bir hata olur. Bu aşamada yapılması gereken, geçmiş yıllarda olduğu gibi sadece mevcut “memur statüsünün” savunulması
değil, her türden kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerine karşı işçi, memur, sözleşmeli,
taşeron, 4-c’li ayrımı yapmadan topyekun bir
mücadelenin örgütlenmesi olmalı. Bu aşamada
yürütülecek mücadelede kamu-özel ayrımı yapmaksızın herkese güvenceli istihdam ve taşeron
çalışmanın/çalıştırmanın yasaklanması talebi,
kamu emekçilerinin iş güvencesi mücadelesi ile
taşeron işçilerin kadro mücadelesini birleştiren
bir işlev görebilir.
Ne yapılmalı?
1965 yılında çıkarılan 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nda (DMK) bugüne kadar 700’ün üzerinde madde değişikliği yapıldı.
Torba yasalarla ve çoğunlukla başka yasal düzenlemeler ile birlikte her dönemin ihtiyacına
göre yapılan değişikliklerle kamu istihdamında
esnekleşme, kuralsızlaştırma ve güvencesiz çalışma uygulamalarını yaygınlaştırmanın zemini
oluşturuldu.
Sermaye artık yasal güvenceye sahip, hakları
olan bir işgücü istemediği için kamu personel rejiminde değişiklik yapılarak, kamu istihdamının
özel sektöre benzetilmesini istiyor. Sendikalar,
özellikle kamuda örgütlü olanlar, standart çalışmanın yaygın olduğu eski yapı üzerinden örgütlenme modelleri benimsediklerinden yeni duruma, yani esnek, kuralsız ve güvencesiz istihdam
14
Kamuya yönelik kapsamlı saldırıların son
halkası olan kamu emekçilerinin iş güvencesini
ortadan kaldırma girişimleri, sadece kamu emekçilerini değil, kamu hizmetinden yararlanan geniş halk kesimlerini de yakından ilgilendiriyor.
Kamu hizmetlerinin paralı hale geldiği ve herkesin bu hizmetlerden eşit koşullarda yararlanamadığı bir ortamda, herkese eşit, nitelikli ve ulaşılabilir kamu hizmetini ısrarla savunmak, ülkenin
dört bir yanında bu hizmetleri yürütenlerin ve
kamu hizmetlerinden yararlananların ortak tepkisini örgütlemek bugün her zamankinden daha
önemli hale gelmiş durumdadır.
14
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
Yapılan
Çalışmalarımız
n ASİM-SEN
1. ÖRGÜTLENME FAALİYETLERİ:
Başkanlar Kurulu Toplantısı • 9-11 Mayıs 2014
Balıkesir Asker Hastanesi • 18 Temmuz 2014
Adana, İstanbul, Balıkesir, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Çorlu, Çanakkale, Muğla, Kırıkkale, Aksaz, Marmaris, Merzifon, Niğde, Ardahan, Gelibolu il ve ilçelerinde
işyeri ziyaretlerimiz ve bilgilendirme toplantılarımız devam etmektedir.
Adana Asker Hastanesi Baştabipliğinde aramıza yeni
katılan arkadaşlarımızın ve İzmir Tersane Komutanlığında üyelerimizin yapmış oldukları anket çalışmasıyla
bizlere ulaştırdıkları fikirlerle daha da güçlenerek devam
ediyoruz.
2. KOMİSYON FAALİYETLERİ:
MYK Kadın Sekreteriniz Özlem IŞIK’ın başkanlığında toplanan Sağlık Komisyonu çalışmalarını tamamlamış
olup MYK’ya raporunu sunmuştur. Rapor web sitemizde
www.asimsen.org.tr adresinde yayımlanmıştır.
3. EĞİTİM FAALİYETLERİ:
9-10-11 Mayıs 2014 tarihinde yapmış olduğumuz Başkanlar Kurulu toplantısına katılan il/ilçe temsilcilerimize
ve 4 Temmuz 2014 tarihinde Ankara İş Yeri Temsilcilerine sendika konusunda eğitim verilmiştir.
4. BASINDA ASİMSEN:
24 Temmuz 2014 tarihinde ASİMSEN Genel
Başkanı Ali Önal ve SİMED Genel Başkanı Mehmet
TUNCER tarafından yapılan basın açıklamasında
TSK ve MSB bağlılarında çalışan işkolu arkadaşlarımızın;
çalışma koşullarındaki haksızlıklara yönelik yapılacak
eylemlerde işkolundaki diğer bağımsız sendikalara ortak
çalışma davetinde bulunmuşlardır.
5. NÖBET HİZMETLERİ:
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet yönetmeliğinin
282’nci maddesinde 30 Mayıs 2013 gün ve 28662 sayılı
Resmi gazetede yayımlanan değişiklik ile “sivil memurlardan 24 hizmet yılını dolduranlar nöbet hizmetlerine
dahil edilemez” hükmü gereği tüm kurumlara yazı yazılarak nöbet hizmetlerinin kanunlar gereği düzenlenmesi
için girişimlerde bulunulmuştur.
6. İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ:
Memurlarımız, askeri kurumlarda, farklı karargâh,
kurum, okul, fabrika, hastane vb… yerlerde çoğu işçi
personel ile aynı ortamda ancak farklı statü ve sınıflarda,
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında hizmet
vermektedirler. 6331 sayılı yasa gereği; işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemleri almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak,
işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, çalışanları karşı karşıya
bulundukları mesleki riskler, alınması gereken tedbirler
yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek
ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimi vermek zorunda
olduğu ve İLKYARDIMCI bulundurulması için gerekli
girişimlerde bulunulmuştur.
15
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
7. SKOPİ KULLANIMI:
Sendikamız üyesi Röntgen Teknikeri veya Teknisyeni
olarak Ameliyathane, Kalp Damar cerrahisi, Radyoloji ve
benzeri skopi kullanılan birimlerde çalışan üyelerimizin
mağduriyetlerinin giderilmesi için yazışmalar yapılmıştır.
8. HESAP SORUMLULUĞU:
Türk Silahlı Kuvvetleri Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarında “hesap sorumlusu” unvanı adı
altında görev yapan devlet memurlarının yaptıkları işlere
karşı Sayıştay denetimine tabi tutulan ünitelerde bulunması, kurum içinde ayrıca hesap teftişi vermesi, başta
mali sorumluluk, iş güçlüğü, iş riski ve temininde güçlük
gerektiren birimler olduğu bilinmektedir. Mali işlerde çalışan memurlarımızın mali ve özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik yazışmalar yapılmıştır.
9. MEMURLARIN ATAMA VE GÖREVLENDİRMELERİ:
Devlet Memurlarının atandıkları kadrolarda çalıştırılması, gerek kanun gerekse yönetmelikler doğrultusunda
atama ve görevlendirmelerin yapılmasının uygun olacağı,
çalışanların kuruma karşı aidiyet duygusunun, moral ve
motivasyonun attırılmasına yönelik uygulamaların yapılması için gerekli girişimlerde bulunulmuştur.
10.DİSİPLİN KURULLARINDA GÖREVLENDİRİLECEK SENDİKA TEMSİLCİSİ:
Devlet memuru hakkında disiplin soruşturması yürütülmesi halinde ilgili memurun üyesi olduğu sendikanın temsilcisinin de disiplin kurulunda yer alması koşulu
getirilmiş olup, bunun dışında söz konusu Yönetmelikle
belirlenen şartlara uyulması kaydıyla merkez disiplin kurulu ile yüksek disiplin kurullarının teşkilinin kurumlar
tarafından yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu itibarla,
kurulların oluşumunda yalnızca Yönetmelikte belirlenen
koşullara uyulup uyulmadığı hususunun dikkate alınmasının gerektiği, bunun dışında bulunduğu görev itibariyle
zorunlu olarak kurul üyesi olan kişinin aynı zamanda sendika üyesi olma hususunun kurulun tarafsızlığının zedeleyeceği şeklindeki görüşte sendikal mevzuat açısından
hukuki uyarlık bulunmadığı mütalaa edilmektedir. Disiplin ve yüksek disiplin kurulunda sendika temsilcisi olmadan verilen ceza geçersiz olduğu ve disiplin kurullarında
sendika temsilcisi bulundurma zorunluluğu nedeniyle yazışmalar yapılmıştır.
11.ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME YÖNETMELİĞİ:
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Yer Değiştirme Suretiyle atama başlıklı 72’nci maddesine Ek fıkra
(6/2/2014-6518/10 md) “ilgili uyarınca verilecek rapora
göre kendisi, eşi veya birinci derece kan hısımlığı bulunan bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri engelli olan
memurların engellilik durumlarından kaynaklanan yer
16
değiştirme taleplerinin karşılanması için düzenlemeler
yapılır” hükmü eklenmiştir. Sendikamız tarafından gerekli yazışmalar yapılmıştır.
12.GÖREVLENDİRMELER HAKKINDA:
Gerek kanun, gerekse yönetmeliklerde memurların
atama ve yer değiştirmeleri açıkça belirtilmesine rağmen,
Komutanlık, kurum ve karargâhlarda halen memurların
yer değiştirmeleri birlik kurum ve karargâhlarda görevli
komutanlar tarafından boş kadroları değerlendirmek, personel zafiyetini gidermek için kullanılmakta, bu durumda
memurlar arasında kuruma olan aidiyet duygusunu derinden sarsmaktadır.
Hukuka aykırı görevlendirmelerin yapıldığı birliklerde görevli işkolu arkadaşlarımızın müracaatı üzerine kişisel girişimler yapılmakta olup söz konusu görevlendirmelerle ilgili işveren konumundaki MSB,Kuvvet Komutanlıkları,Genkur ve görevlendirmelerin yapıldığı birliklere
konuyla ilgili gerekli yazışmalar yapılmıştır.
13.MUVAFAKAT VERİLMESİ:
Memurların çalışma hakkı olduğu gibi atama ve muvafakat alma hakkının da olduğu gerçeğiyle memurların
yer değiştirmesinde kolaylığın sağlanması, yasal düzenlemelerin yeniden yapılması için gerekli girişimlerde bulunulmuştur.
14.NÖBET ÜCRETİ:
Nöbet hizmetleri ve fazla mesai ücreti ödenmesine yönelik kurumlara dilekçeler yazılmış olup, bünyesinde Döner Sermaye olan kurumların nöbet ücreti ve fazla mesai
ücreti ödenmesi, ayrıc; Hastanelerin diyaliz ve ameliyathane birimlerinde görev yapan çalışanların Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumu görüşü gereği % 50 artırımlı nöbet
ücretinin Toplu Sözleşmenin “Nöbet Ücreti” alt başlıklı
7’inci maddesi uyarınca yoğun bakım, acil servis ve 112
acil sağlık hizmetleri yanında diyaliz ve ameliyathane
birimleri içinde geçerli olduğu ve yapılacak ödemelerde
01 Ocak 2014 tarihi itibariyle yürürlük kazandığının göz
önünde bulundurulması gerektiğine karar vermiştir.
15.MALTEPE ORDUEVİNİN MEMUR MİSAFİRHANESİNE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ:
İstanbul’da bulunan Maltepe orduevinin memur misafirhanesine dönüştürülmesi, hem TSK içinde aile birliğinin sağlam ve güvenilir olmasını pekiştirecek, hem de
başka illerden İstanbul’a görevli olarak gelen personelin
yer sıkıntısı yaşamadan, daha güvenilir bir ortamda kalmasına ve İstanbul’da görev yapan personelin yer sıkıntısı
yaşamadan aynı Ankara’da bulunan misafirhanede olduğu gibi sosyal faaliyetlerini icra etmesine olanak sağlayacaktır.
16.DOĞUM SONRASI NÖBET VE GECE VARDİYASI:
657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 101’nci maddesinde yapılan değişiklik, halen TSK’da görevli memur-
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
lara uygulanmak istenmemektedir. Gebe ve Engelli personelin iki yıl nöbet ve gece çalışmalarından muaf tutulması için yazışmalar yapılmıştır.
17.SERVİS ARAÇLARI:
Doğu ve Güneydoğu bölgemizde görevli memurlar
güvenlik nedeniyle servis araçlarından yararlanamamakta, maddi kayba uğramaktadırlar. Servis aracı çıkarılması veya toplu taşıma araçlarından faydalanmaları için
girişimlerde bulunulmuştur.
18.KREŞ AÇILMASI:
* Sosyal tesisler, kamplar, orduevleri vb… kurumlardan
memurlarında yararlanması için yönetmelik değişikliğine yönelik dava açılmıştır.
* Üyelerimizden iki arkadaşımızın muvafakat alması
için dava açılmıştır.
* Teknisyen ve Teknikerlerin sınıfı dışında iş yapmalarından dolayı dava açılmıştır.
* Resepsiyonistlerin Genel İdari Hizmetler Sınıfına
(GİHS) geçirilmeleri için dava açılmıştır.
* Devlet memurluğundan çıkarılan bir memurun, memurluğa dönmesi için dava açılmıştır.
Kanun ve Yönetmelik gereği işyerlerinde kreş açılması, kreş açmanın mümkün olmadığı yerlerde merkezi
kreşlerin açılması ve söz konusu merkezi kreşlere birlik/
kurumlar tarafından servis hizmetinin sağlanmasına yönelik yazışmalar yapılmış olup kurumdan gelecek cevaba
göre çalışmalar devam edecektir.
19.CEZALAR VE SAVUNMALAR:
Farklı Karargah ve kurumlarda görevli üyelerimizin
savunmaları istenmiş, ceza almamalarına yönelik 297 dilekçe yazılmış ayrıca verilen cezaların disiplin kurulunda
görüşülmesi içinde 9 dilekçe yazılmıştır.
20.AÇILAN DAVALAR:
* Memurların Görevde Yükselme Sınavları için yürütmeyi durdurma,
Basın Açıklaması • 24 Temmuz 2014
Basına ve Kamuoyuna
Toplumsal hafızamızda silinmeyecek izler bırakan depremler ve Soma
faciası bizlere göstermiştir ki vatandaşların, çalışanların can güvenliklerine
yönelik tedbirler alınmadığı takdirde ortaya çok trajik tablolar çıkmaktadır.
Bizler, sivil memurlar adına da aynı endişeleri yaşamaktayız. Bu sebeple atacağımız adımları ve devletin anayasal ödevini yetkililere ve tüm
kamuoyuna ifade etmek adına bu açıklamayı yapmayı her şeyden önce bir
vatandaşlık görevi addediyoruz.
Kabul edileceği üzere Birinci ve İkinci dünya savaşları insanlık tarihinin
en çok can kayıplarına neden olmuştur. Bilhassa İkinci dünya savaşında
yaklaşık yetmiş üç milyon insan hayatını kaybetmiştir. Ancak bu dehşet
verici sayıyı daha dehşetli kılan gerçek ise bu sayının yaklaşık kırk iki milyonunun sivil insan kaybı olduğudur. Bu trajik tablo ve her geçen gün gelişen
silah teknolojisi; dünya devletlerini savaşın insanlık dışı bir boyuta getirilmemesi ve en azından sivil can kayıplarını önlemek adına Cenevre Sözleşmeleri’ni yapmaya teşvik etmiştir. Son günlerde yurt ve dünya kamuoyunu
meşgul eden ve insanlık adına bir utanç vesikası olarak tarihe kazınacak
İsrail-Filistin savaşında da görüldüğü üzere bu insanlık ayıbını ayıp yapan en
büyük gerekçe Filistinli sivillerin katledilmesi gerçeğidir. İsrail’in çoluk-çocuk
demeden önüne gelen her Filistinliyi katletmesi, Cenevre Sözleşmeleri’ni
ihlal ederek hastaneleri dahi hedef gözetmeksizin vurması “savaş suçu”
gerçeğini bir tokat gibi tüm insanlığın yüzüne vurmaktadır. Bu vesileyle ölen
tüm Filistinlilere Allah’tan rahmet diler, Ortadoğu’da tez zamanda barış ikliminin sağlanmasını en kalbi duygularla temenni ederiz.
Ülkemizin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmelerine göre savaş sırasında siviller, askeri bölgeler içerisinde bulunmamalıdır. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi’nin 1 Aralık 2012 tarihinde 28484 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan kararında sivil memurlar asker şahıs tanımından çıkarılmış,
yıllardır süren asker-sivil bilmecesi sivil tanımlaması ile son bulmuştur. Ayrıca sivil memurların Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamında
olmadığını, resmen ve hukuken Türk Silahlı Kuvvetleri Personeli olmadığını
önemle hatırlatmak isteriz.
Hali hazırda sivil memurlar askeri bölgelerde, askeri personel ile fiziksel
ve hiyerarşik olarak birlikte çalışmaktadır. Olası bir savaş durumunda ise
sivil memurların can güvenliği bulunmamaktadır. Yaşanan terör saldırılarında şehit olan askeri personeller olduğu gibi yaralanan, zarar gören sivil
memurların olduğunu bilmekteyiz. Olası bir savaş durumunda bu gerçeğin
çok daha korkunç bir hal alacağını tahmin etmek zor değildir.
Cenevre Sözleşmeleri gereği bu sözleşmeye taraf olan her devlet,
kendi sivil vatandaşlarının askeri bölgelerden uzaklaştırılması ve güvenli
yerlere sevk edilmesi hususunu taahhüt etmiş; bu taahhüte aykırı bir durum söz konusu olduğunda sorumluluğun her devletin kendisinde olduğunu hüküm altına alınmıştır. Ülkemizin mevcut şartlar altında bu hususta tedbir almaması durumunda savaş suçu işleme riski ile karşı karşıya olduğunu
önemle hatırlatmak isteriz.
Anayasa Mahkemesince sivil memurların sendika kurma yasağını kaldıran ve 12 Temmuz 2013 tarihinde 28705 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kararda, Sivil Memurlar için; “Asker kişi sayılmayan
ve silah kullanımını gerektirmeyen kimi teknik ve lojistik hizmetleri yürüten
sivil personel…” ifadesi kullanılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin bu isabetli tanımlamasına uygun, askeri bölge tanımlaması içerisinde olmayan ve
askeri personel ile fiziksel-hiyerarşik olarak ayrı, elverişli bir ortamda görev
yapmak tüm sivil memurların hakkıdır. Bu elverişli çalışma koşullarının sağlanması da devletin anayasal görevidir. Devlet, bu koşulları gerçekleştirene
kadar gerekli geçici kanuni düzenlemeleri yaparak tüm sivil memurlara aynı
ya da benzer işleri yaptıkları askeri personelin sosyal hak ve tazminatlarından faydalanma hakkını sağlamalıdır. Asker şahısların muhatap olacakları
işlerle, sivil şahıs olan personelin muhatap olacakları işlerin ayrımını net
şekilde düzenlemek idarenin üstüne düşen en önemli görevlerden biridir.
Özet olarak bu hukuki çerçevede gerek gerçek kişiler gerekse tüzel
kişilikler olarak yaptığımız başvurular idare tarafından olumsuz cevaplandırılmış ve sonuç olarak bizlere dava açma hakkı doğmuştur. Başlatacağımız
yargısal mücadelemizin gerek yetkili makamlarca, gerek Türk adaletince ve
gerekse kamu vicdanınca müspet görüleceğine inanıyor, bu haklı taleplerimizin karşılığını alana kadar davamızın sonuna kadar takipçisi olacağımızın
herkesçe bilinmesini istiyoruz.
17
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
Engelli İstihdamı
n OSMAN TIBIKOĞLU
Üye / TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi
Bir engelli gözüyle degerlendirdiğimiz zaman, bu sorunlar engel
gruplarına göre farklılıklar göstermektedir.
Günümüzde bütün engellilerin en
büyük sorunu, istihdam sorunudur.
Çünkü bir engelli bir taraftan engelinin zorluklarıyla uğraşırken diğer
taraftanda maddi imkansızlıkların
olması engelli kişiyi en çok etkileyen faktörlerden birisi olarak
nitelendirilebilir. İşte bu bağlamda düşündüğümüz zaman engellinin durumu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Öncelikle
maddi imkanları sağlayarak insanları sosyal bir statüye sokabilirsiniz. Maddi olanaklar verilmeden insanlara sosyal imkanların sunulması, hiçbir anlam teşkil etmez. Günümüzde
maddi olanaklar olmadan hiçbir şeyin yapılamayacağı açık ve
nettir. Bir noktada sağlığımızla ilğili bir sorunda dahi, maddi
imkanınız kadar sağlık hizmeti alabiliyorsunuz.
İşte bunun içinde engellilere ayrılmış olan kadroların, tam
olarak doldurulması ve gerekli denetim mekanizmalarının
daha aktif hale getirilerek engelli kadrosunda istihdam sağlamayan işverene ağır müeyyideler uygulanmalıdır. Yeterli olmayan engelli kadroları artırılıp engelli bireylere mesleki eğitim
verilerek meslek sahibi birer birey olmaları sağlanmalıdır. Bu
şekilde bir çalışma yaparak engelli bireylerin topluma kazandırılarak istihdamı konusunda kısmi bir çözüm sunulabilir. Tabi
bu çözümler sadece yaşadığımız zaman içindir. Bunun için
daha verimli projeler geliştirerek ilerleyen zaman dilimi içinde
daha köklü ve daha etkili çözümler bulunmalıdır.
Engelliler için bir sorunda eğitim sorunudur. Eğitim konusunda engelli olan kişilere yeterli eğitim olanaklarının sağlanmaması engelli insanları oldukça zor durumda bırakmaktadır.
Çünkü eğitimin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. İnsanlar
eğitim alsın’ki bazı konularda gerçekleri görebilsin kendine
güvenebilsin. Hala günümüzde engelli kişileri dışlayan eğitimcilerin olması ve bu gibi haberlerin medyada çıkması oldukça
üzücü ve düşündürücüdür.
Engelli insanlara sosyal etkinliklerin sunulmaması veya
yeterli sosyal faaliyet olanaklarının verilmemeside ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. İnsanlarla ve kendimizle
barışık bir hayat yaşayabilmek için insanların bir araya geldikleri sosyal etkinliklerin düzenlenmesi engelliler için çok önemlidir.
Diğer taraftan her zaman gündeme gelen konu çevre düzenlemelerinin engelli insanlara uygun olarak yapılmaması,
engelliler için ayrılmış otoparklara engelli olmayan bireylerin
araçlarını park etmesi, Alışveriş merkezlerinin engelli kişilere
uygun olarak dizayn edilmemesi, engelliler konusunda hem engelli insanları hemde toplumumuzu bilinçlendirecek seminerlerin çok az olması.
18
İşte burada yapılması gerekenleri ihtiyaç önceliğine göre
değerlendirilerek engellilere bu olanakların sunulması, engelli
insanların hayatını önemli ölçüde kolaylaştıracaktır.
Şunuda unutmamak gerekir ki, her engelli de diğer insanlar
gibi duygular yaşamaktadır.
Toplumumuz engelli bireylere acıyarak, dışlayarak veya
görmezden gelerek hiçbir yere varamaz.
Engelliyiz fakat engelimizle olan mücadelemizi en onurlu
şekilde vermeye de kararlıyız. Toplumumuzun bir önyargısı
mevcuttur. Zira bir engelli olarak toplumumuzun bu önyargısını ortadan kaldırmakta bizlerin gayretiyle olacaktır. İşte burada
bizim istediğimizde şudur; biz engellilere fırsat verilsin, ondan
sonra bir değerlendirme yapılsın. İnsanlara hiçbir hak tanınmadan sadece kendi düşüncelerimizle olayları önyargılı biçimde
yorumlamak bana göre haksızlıktır. Diğer taraftan engelli insanlara hiçbir işe yaramayan insan gözüyle bakmakta etik bir
davranış değildir. Halbuki burada birçok engelli arkadaşımızın
normal insanlardan daha başarılı olduğu bilinmektedir. Burada
konu fırsat verilmesine dayanıyor.
Toplumumuzun engelliye bakış açısının bu kadar umutsuz
olması, biz engellilerin önündeki en büyük engellerden birisidir. Toplumumuzun sorunu olan engelli sorununa, insanların bu
kadar atıl kalması da ayrı bir tartışma konusudur. İşte burada
engellinin kendisini topluma ifade edememesi, toplumdan kendisini uzaklaştırarak kendi kabuğuna çekilmesi, kendisine olan
özgüvenini yitirmesinin en büyük nedeni, toplumumuzun engelliye bakış açısının olumsuz olmasından kaynaklanmaktadır.
Unutmayalım ki; her sağlam insanda bir engelli olabilir.
İşte o zaman insanlar bizi daha iyi anlarlar. Lakin bizi anlamasalar da kesinlikle hiçbir insanın bizi anlaması için, engelli
olmasını istememizde asla söz konusu değildir. Burada sadece
bizi anlamak istemeyen kişiler için bir durum değerlendirilmesi
yapılmıştır.
Bir düşünün en sevdiğiniz insan engelli ve toplum ona acıyan gözlerle bakıyor. Acaba ne hissederdiniz?
eya kendinizi bir engelli olarak düşünün! Toplum size umutsuz gözle baksa ne hissederdiniz?
işte sorunun temel noktası da burasıdır. İnsanlarımız bir konuyu değerlendirirken sadece kendilerine göre değerlendiriyorlar. Birde karşımızdaki insanın yerine kendimizi koyabilsek ve konuya o gözle bakabilsek, sanırım
sorunun büyük bir kısmı çözülecektir.
Hayatımızda keşkeler olmaması için konuyu daha geniş açıdan değerlendirerek, yaşadığınız toplumdaki engelli insanlara
gerekli desteği vermek bütün toplumumuz için önemlidir. Zira
yarın kimin ne olacağı hiç belli değildir.
V
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
İş Veren Temsilcilerinin
MEMUR VE İŞÇİ SENDİKA TEMSİLCİLERİNE
Yaklaşımları ve İşyeri Sorunları
n ERDAL ACER
ASİM-SEN Ankara İşyeri Temsilcisi
Aynı kurumda beraber çalıştığımız işçi arkadaşlarımız birer
sendika üyesiydiler işçi arkadaşların bu örgütlü hareketlerine on
yıllar boyu gıpta ile bakan biz memurlarında bir gün sendikalı
olarak, beraber hareket edecekleri günlerin ne zaman geleceğini
düşünüp, uğramış olduğumuz haksızlıklara ve adaletsizliklere
karşı sendikalı olarak mücadele etme hayalleri ile yaşardık.
ASİM,SEN’le uzun uğraşlar, on yıllarca süren mücadele sonucu 23 Temmuz 2013 tarihinde sendikayı yeniden kurduk.
6331 sayılı İş Sağlığı ve güvenliği kanununda;
İşveren: Çalışan istihdam eden gerçek veya tüzel kişi yahut
tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları
Çalışan: Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişiyi,
İşyeri: Mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve
olmayan unsurlar ile çalışanın birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı
bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler
ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene
ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu
Çalışan temsilcisi: İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalara katılma, çalışmaları izleme, tedbir alınmasını isteme, tekliflerde bulunma ve benzeri konularda çalışanları temsil etmeye
yetkili çalışanı olarakifade eder
Memur sendika işyeri temsilcisi bulundukları işyerinde çalışanlarca seçilir . Sendikayı iş yerinde işverene, sendikayı üyelere, üyeleri sendikaya yönelik temsil eden kişidir. Hal böyle
olduğu halde aynı işyerinde işçi sendikası olması doğal olarak
işveren vekilinde kafasını karıştırmakta senelerin vermiş olduğu
alışkanlıklar kolay terk edilerek memur sendikasının varlığının
kabul edilmesinde zorluklar yaşanmaktadır.
Memur sendikalarının kurulmasında yaşanan problemler
şimdide temsil ve söz alma konusunda sıkıntılara sebep olmaktadır. 4857 Sayılı iş kanununa göre kurulması zorunlu olan iş yeri
kurullarında memur temsilcilerininde görev yapmaları gerektiği
halde işveren temsilcileri bu durumu fazla dikkate almadıkları,
memur sorunları hakkında kendilerinin almış oldukları kararların
yeterli olduğunu düşünmekteler.
Çalışma hayatında memurların özellikle sivil memur olarak
adlandırılan bizlerin üretmiş olduğumuz işler ve hizmetlerimizyok sayılmakta emeğimizin ve gayretlerimizin karşılığını alamamakta moral ve motivasyonumuz düşmekte maruz kalmış olduğumuz haksızlıklar karşısında duramamakta ve kurtuluşu başka
kurum ve kuruluşlara geçmekte buluyoruz. Sistem içerisinde
bütün çalışanların bir aile olduğu söylenmekte ama iş icraata geldiği zaman ayrıma tabi tutulmakta kimsenin yapmak istemediği
işlere arzumuz ve isteğimiz dışında görevlendirilmekteyiz.
İş veren vekilinin kamu görevlileri sendikalarına yaklaşımıda bu yönde olmakta ayrımcılığa tabi tutulmaktayız işçi sendi-
ka temsilcilerine sendika temsilci odası tahsisi edildiği halde bu
özen memur sendika temsilcilerine gösterilmemekte çalışanlar
arasında oluşan problemlerde memur sendika temsilcilerinin görüşleri dikkate alınmamakta yok sayılmakta, her zaman olduğu
gibi ikinci sınıf insan muamelesi görmekteyiz.
Problemleri dile getirdiğimiz zaman bizlerin çözüm makamı olduğumuz sanılarak en ufak sorunların çözümünde bile iş
yokuşa sürülerek baskı oluşturulmaktadır. Bir çalışan olarak
bizler hata veya yanlışlık yaptığımız zaman ise iş veren vekillerinin birer amir oldukları akıllarına gelmekte, her türlü kanun
ve mevzuatın kendilerine vermiş olduğu yetkileri sonuna kadar
kullanmakta, çekinilmemekte ama mahiyetlerinde çalışan biz
memurlarında kanun, yönetmelik ve tüzüklerlesahip olduğu hakların çalışma hayatına geçirilmesi ve uygulatılmasından sorumlu
olduklarını unutmaktadırlar.
Görev yaptığımız iş yerlerinde ve kurumlarda işverenler tarafından bütün çalışanlar olarak bir aile olduğumuz söylenmekte
birlik, beraberlik ve iş yeri huzurundan bahsedilmekte, aynı işleri
yapan aynı düzeyde eğitim alan çalışanlar arasında asker, memur,
işçi ayrımı yapılarak çalışanlar arasında ayrımcılığa neden olunmaktadır. Bu ayrımcılığın sebepleri sorulduğu zaman ise devlete
maliyetleri öne sürülmekte kadro ve ihtisasların bu çerçevede ihtiyaçlara göre dizayn edildiği söylenmekte, ama aynı çatı altında,
farklı odalarda çalışan bu kişilerin birer insan oldukları, her birinin yaşama ve çalışma hakkı olduğu unutulmakta aynı mesleki
bilgilere sahip kişiler arasında çatışma çıkarılmaktadır.
İşveren vekilinin işçi sendika temsilcilerine yaklaşımları bizlere yaklaşımlarından daha farklı olmakta sorun ve problemlerin
çözümünde kendi aralarında oluşan ikili ilişkilerini kullanmakta,
memur sendikalarını ve temsilcilerini herhalde yılların vermiş
olduğu alışkanlıklardan dolayı varlıklarını kabul edememektedirler. 4688 sayılı sendikalar kanununa göre sendika kuran ve bu
sendikaya üye olan Askeri İşyerlerinde Görevli biz devlet memurlarının da çalışma hayatında sorunlarını dile getirmeleri ve
çözümlerinde söz sahibi oldukları bilinmelidir.
Üretimin ve çalışmanın hiçbir acıya ve kesintiye yol açmadan yürütülmesi önemlidir. Sürprizlerle karşılaşmadan yaşamı ve
üretimi sürdürebilmek kendiliğinden olmaz. İş yerinin tasarımından, kuruluşuna makinelerin yerleştirilmesinden üretim sürecinin başlatılmasına kadar birçok aşamada öngörü sahibi olmayı
gerektirir. İnsan Kaynakları Yönetiminin esas faktörüne dikkat
edilerek “Önce İnsan” düşüncesinin işveren tarafından önemsenerek işyerinde sadece asker ve işçi personel olmadığı biz
memurlarında aynı ortamda bulunduğu sorun ve problemlerin
çözümünde memurların, memur işyeri temsilcilerinde görüş ve
önerilerinin dikkate alınmasını gerekmektedir. Çünkü bir konu
hakkında tek başına karar verici konuma girmek cesaret ister her
kesin katılımının sağlanarak görüş birliği ile sorun ve problemlerin ortaya konulması hem ayrımcılığı ortadan kaldırılacak, aynı
işleri yapan değişik statüdeki çalışanlar arsındaki çekişmelere
son vererek çalışma hayatındaki barışı yaratacaktır.
19
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
ASİM-SEN MARŞI
n TUNCAY AYVAZ
İzmir Tersane Komutanlığı İşyeri Temsilcisi
Siz değerli üyelerimize layık olaile çalışanlarn hak kaybına uğramasına
bilmek adına; dik duruşu, cesaretli baasla müsamaha göstermeyen, daha önce
kış açısı ve tabandan gelen sese kulak
denenmemiş olan tüm meşru yolları ilvermeyi şiar edinen ilkeli yaklaşımı ile
keli yaklaşımını koruyarak denemekten
askeri işyerlerindeki kamu çalışanlarıimtina etmeyen ve belli güç odakları tanın sesi olmaya namzet sendikamızın
rafından mücadele gücünü zayıflatmak
kurumsal kimliğini geliştirmeye devam
adına önüne açılmaya çalışılan sahte geediyoruz. İşte askeri sendikacılıkta bir
ilk olarak, dünya sendikacılık tarihinde
niş kapılar yerine, biz çalışanlardan aleşine az rastlanan bir proje ile karşınızdığı güç ve inançla açtığı dar kapılardan
dayız. İzmir Tersanesi’ ndeki yol arkageçmeyi yeğ tutan bir sendikanın üyedaşlarımızın katkıları ile gerçekleştirdisi olmaktan gurur duyduğumuzu ifade
ğimiz ve sendikamızı oturmuş kurumsal
etmek istiyoruz. ASİM-SEN marşının
kimliği ile geleceğe taşıyacağına inanVeli Başaran Kurucu Üye / Ali Asker (Sanatçı)
çalışmaları sürerken bizden desteklerini
dığımız ASİM-SEN Marşı’ nın sözlerini
esirgemeyen değerli sanatçımız Ali ASsizlerle paylaşmaktan onur duyarız. Bu
KERin
sendikamızı
ziyaret etmesi bizleri sevindirmiş ve
vesile ile; üyelerinin hakkını, hukukunu savunmak ve koonurlandırmıştır.
rumak adına; bilindik ezberci, kolaycı sendikacılık anlayışı
ASİM-SEN MARŞI
Mücadele Dolu Yıllar Tanığımdır
Engeller hep yolum oldu
Yolum oldu
Anam, bacım, arkadaşlar tanığımdır
Baskılardan gülüm soldu
Gülüm soldu
İşçi memur emekçiler tamığımdır
Yasak gelip beni buldu
ASİMSEN’e katıl sen birlik olalım dersen
Hakkını arayalım
Asker değilsinki sen
ASİMSEN’de birleş sen
Emekten yana isen
Hakkını arayalım
Köle değilsinki sen
20
ASİMSEN Askeri İşyerlerinde
Görevli Kamu Çalışanları Sendikası
Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında
Ay-yıldızlı bayrağını al da gel
ASİMSEN’e el verin
Sendikan olsun diye
Mücadeleye girin
Hakkın aransın diye
Hakkını arar yine
ASİMSEN ASİMSEN
Haydi elele verin
Söz yetkin olsun diye
Mücadeleye girin
Hakkın aransın diye
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
ADİL YARGILANMA
HAKKI
n İLHAN TAN
Genel TİS ve Hukuk Sekreteri
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkı; kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, makul bir süre
içerisinde, aleni ve hakkaniyete uygun olarak yargılanma
şeklinde tanımlanmaktadır. Askeri Mahkemeler, Anayasada ve ilgili kanunlarda düzenlenmiştir. Anayasanın 36’ncı
maddesinde, herhangi bir ayrım yapılmaksızın, adli, idari ve
askeri yargılama bakımından herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir.
Anayasada 145’nci maddesine istinaden çıkarılan 353 Sayılı Kanunun 9’uncu maddesinde askeri mahkemelerin görev ve yetkileri “Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı
olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine (İptal ibareler: Anayasa Mah:15/03/2012
tarih 2011/E,2012/36 K.) (...)
(...) yahut askerlik hizmet ve
görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara
bakmakla görevlidirler.” şeklinde düzenlenmiştir.
353 sayılı Kanunun 9’uncu
maddesi uyarınca askeri mahkemeler; asker kişilerin, askeri olan suçlarına, asker kişilerin asker kişiler aleyhine
işledikleri suçlarına ve asker
kişilerin askerlik hizmet ve
görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara
bakmakla görevlidirler.
Hemen belirtmek gerekir ki asker kişiler tarafından işlenmiş olsa bile “Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve
bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar” adliye mahkemelerinde görülmektedir. Anayasada 145 ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 3/2’nci maddesi
uyarınca, Askeri mahkemelerin savaş hali haricinde, asker olmayan kişileri yani sivilleri yargılama görevi bulunmamaktadır. Anayasada 145/3’üncü maddesinde Askerî
mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler
bakımından yetkili olduklarının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. 353 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinde, Askeri
Mahkemelerin savaş halinde hangi kişiler ve suçlar hakkında görevli olduğu düzenlenmiştir.
Anayasa mahkemesinin 13 Temmuz 2013 tarihli kararında “Asker kişilerin kim olduğu, 353 sayılı Kanun’un 10.
maddesindeki “ASKER KİŞİLER: Bu Kanunun uygulanmasında aşağıda yazılı olanlar asker kişi sayılırlar:
– (Değişik bent: 29/06/2006-5530 S.K./2.mad) Muvazzaf
askerler; subaylar, astsubaylar, askerî öğrenciler, uzman
jandarmalar, uzman erbaşlar, erbaş ve erler,
– Yedek askerler (Askeri hizmette bulundukları sürece),
– Milli Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri
kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personel, (mülga)
– Askeri işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan
işçiler,
– Rızası ile Türk Silahlı Kuvvetlerine katılanlar,” hükmü
ile belirlenmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen karar ile 353 sayılı kanunun 10/c fıkrasındaki sivil
personele ilişkin hükümler iptal edilerek bu kişilerin asker kişi tanımından çıkarılmasının gerektiği belirtilmiştir. 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu’nun Türk Silahlı
Kuvvetlerini tanımlayan birinci maddesi de “Türk Silahlı
Kuvvetleri: Kara (Jandarma
dahil), Deniz ve Hava Kuvvetleri subay, askeri memur,
astsubay, erbaş ve erleri ile
askeri öğrencilerden teşekkül
eden ve seferde ihtiyatlarla ikmal edilen, kadro ve kuruluşlarla teşkilatı gösterilen silahlı
Devlet kuvvetidir.” hükmü ile
de TSK’nın oluşumunda sivil
memurlar askeri kişi olarak
sayılmamıştır.
TSK’da görevli memurları,
Anayasada 145 ve 5271 sayılı Ceza Mahkemeleri Kanununun 3/2 maddesi gereği askeri mahkemelerin asker olmayan
sivilleri yargılama hakkı bulunmamaktadır. Ancak halen
memurların birçok davası Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülmekte, İdari ve Disiplin suçlarından dolayı memurlarınız Askeri Mahkemelere sevk edilmektedir.
31.5.2011 tarihinde AİHM 2’nci Dairesi tarafından verilen ve 28.11.2011 tarihinde Büyük Daire Kararı özetle; Ülke
hukukundaki bazı hükümler nedeniyle MSB ile TSK kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel, asker kişi olarak
değerlendirilmekte ise de; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce söz konusu sivil personelin asker kişi olarak kabul
edilmediği, aksine bunların sivil kişi olarak kabul edildiği,
ülke hukukunda MSB ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve
kuruluşunda çalışan sivil personeli asker kişi olarak tanımlayan hükümlerin, söz konusu sivil personeli normal mah-
21
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
kemelerde yargılanan sivillerden farklı bir pozisyona soktuğu, bu farklı pozisyon nedeniyle söz konusu sivil personelin
aşırı/ağır yaptırıma maruz kaldığı, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince iç hukuk kuralları ile düzenlenmiş olsa bile,
askerî mahkemelerin siviller üzerinde yargı yetkisine sahip
olmasının, sivillerin askerî mahkemelerin bağımsızlık ve
tarafsızlığı ile ilgili besledikleri şüphelerin objektif olarak
haklı olduğunun kabul edilmesi temelinde, Sözleşme’nin
6’ncı maddesinin birinci fıkrasına aykırı olduğu tespitinde
bulunulduğu için bu tespitin, TSK kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personele askerî mahkemede yargılanmasında da
geçerli olduğu, sadece iç hukuk kuralla rının “TSK kadro ve
kuruluşunda çalışan sivil personelin askerî mahkemelerde
yargılanması için yeterli bir neden teşkil etmediği” sonucuna
varıldığı belirtilmiştir. TSK’da görevli bir sivil personelin,
ordu mensubu hâkimler tarafından askerî ceza mahkemelerinde yargılanmasının adil olmadığı kanaati vurgulanarak,
sivil kişi olarak kabul edilen sivil personelin, bu mahkemelerin bağımsızlığına ve tarafsızlığına duyduğu şüphe nedeniyle, askerî mahkemelerin sivil kişileri yargılama yetkisinin AİHS’nin 6/1’inci maddesindeki adil yargılama ilkesine
aykırı olduğu kabul edilmiştir.
İşyerinde yaşanan sorunlarda ne
yapmalıyız?
İŞ YERİNDE SORUN YAŞADIK
İŞ YERİ TEMSİLCİSİYLE GÖRÜŞÜN
(*)
İŞ YERİ TEMSİLCİSİ SORUNU
ÇÖZEBİLDİ Mİ?
E
H
İŞYERİ
TEMSİLCİSİYLE
GÖRÜŞÜN*
SORUN
ÇÖZÜLDÜ
ASİM-SEN ŞUBE HUKUK
SEKRETERİNE SORUN AKTARILACAK
ŞUBE HUKUK
SEKRETERİ SORUNU
ÇÖZEBİLDİ Mİ?
E
SORUN
ÇÖZÜLDÜ
H
ASİM-SEN MYK HUKUK
SEKRETERİNE KONU AKTARILACAK
DAVA / DİLEKÇE **
SORUN ÇÖZÜLDÜ
* İşyeri Temsilcisi olmadığı durumlarda öncelikle şube hukuk sekreteri ile iletişime geçebilirsiniz. Şubeleşmediğimiz yerlerde ise direk MYK Hukuk Sekreterimizi arayabilirsiniz.
** Dava açma yetkisi MYK yetkisinde olup sorunlarla ilgili Birlik/Kurumlara yazılacak yazılar MYK
tarafından yazılacaktır.
22
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
13
Mayıs 2014 günü de diğer günler
gibi sıradan olabilirdi. Ancak
o gün ve sonraki günlerde
yaşananlar Soma’yı Türkiye’nin
ve dünyanın gündeminin tam merkezine oturttu. O gün
Soma’dan gelen haberleri aldıktan sonra şu sorular bugüne
kadar çoğu insanın kafasını meşgul etmekte: Ülkemizde insan
hayatını korumak ve önlemler almak için muhakkak bir facia
mı yaşanması gerekir? Hatta felaket yaşandıktan sonra dahi
gerçekten ders alınıyor ve buna yönelik önlem alınıyor mu?
Sadece kader diyerek bu sorumluluktan kaçmak doğru mudur?
Gerçekten kader midir? Esas önemli olan gerekli tüm önlemleri
aldıktan sonra işi kadere bırakmak değil midir?
Soma’da yaşanan facia, yeraltındaki, gözden ırak olduğu
için bilinmeyen/bildirilmeyen, duyulmayan/duyurulmayan,
görülmeyen/gösterilmeyen dramı tüm çıplaklığıyla gözler önüne
sermiş, 21. yüzyılda yaşanan ortaçağı bize göstermiştir.
Para hırsıyla yapılan işler, yetersiz denetimler bu facianın
yolunu açan etmenler arasındadır. Önemli olan, olay olduktan
sonra vaatlerde bulunmak değil, önlem almaktır. İş kazalarının
oluşumunu önlemek bir takım yasalar ve bu yasaların
uygulanmasını sağlayacak yaptırımlar sayesinde zor olmasa
gerektir. Özellikle son yıllarda gerek tersaneler, gerek inşaat
sektörü ve gerekse madenlerde yaşanan ölümle sonuçlanan
kazalar Türkiye’de iş güvenliğinin vahametini göstermektedir.
Alınan önlemler ve yasalar kâğıt üzerinde kalıyor gibi
görünmektedir. 1861’de Osmanlı döneminde yürürlüğe giren ilk
maden nizamnamesinden sonra1 1867, 1887 ve 1906’da yürürlüğe
konan tüzüklere bakıldığında da temel amacın üretimi artırmak
olduğu göz önüne alındığında2 o günden bugüne sanki çok da
fazla bir değişiklik olmamıştır.
Dünya madencilik tarihinin en büyük kazalarından biri
olarak kayıtlara geçen Soma faciası3 ise gözlerden ırak olarak
yeraltında yaşanan dramı gözler önüne sermiştir. Normal
standartlarda iş güvenliği önlemleri bir yana işçilerin yeraltında
çalıştıkları yerlerde tuvalet ihtiyaçlarını giderecekleri bir yerin
bile olmadığını, kendi yemeklerini kendilerinin götürdüklerini,
işçilere küflenmiş oksijen maskeleri verildiğini, bu maskelerle
ilgili doğru dürüst bir eğitim bile verilmediğini, zehirli gazı
önceden haber veren sensörlerin üretim yavaşlamasın diye devre
dışı bırakıldığını ve daha birçok skandalı televizyonlardan
izledik, gazetelerden okuduk.4
Bugün, bu tür kazaların en aza indirildiği Avrupa’da ve
Amerika’da görüyoruz ki bugünlere kolay ulaşılmamıştır.
Özellikle Sanayi Devrimi sayesinde kömürün yıldızının parladığı
1800’lü yıllardan itibaren yaşanan olaylardan alınan dersler ve
çalışanların talepleri sonucunda bugünün çalışma koşullarına
ulaşılmıştır.
1
2
3
4
KÜÇÜK, İlkay, “Kömürün Kara Hikayesi Soma”, Derin Tarih, S:27, İstanbul, Haziran
2014, s.32
YILDIRIM, Kadir, “Yukarıda Devlet, Aşağıda Ölüm”, Tarih, S:01, İstanbul, Haziran
2014, s.32
www.aljazeera.com.tr/gorus/soma-faciasi-ve-temel-bir-sorun-olarak-guvenligi
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/75451/Soma_da_Herkesin_Bildiği_Sirlar
n SERHAN BOĞAZ
ASİM-SEN Üyesi
Biz ise millet olarak olanları çok çabuk unutuyoruz. Bugün
Soma bile unutulmaya yüz tutmaktadır. Kısa bir süre sonra
birçok bellekten tamamen silinecek ve hayatını kaybeden işçi
yakınları ve kurtulan işçiler bu olayın yükünü tek başlarına
omuzlamış olarak yalnız kalacaklardır. Ve ta ki yeni bir maden
faciası meydana gelene kadar olay hafızalardan silinmiş olacaktır.
Dolayısıyla, gündemin bu kadar kolay değiştiği, hafızaların çok
zayıf olduğu bir ortamda talepler de güçlü olamayacaktır. Örgütlü
olmak, sendikalaşmak bunun için önemlidir. Soma’da sendikanın
maden işçilerinin haklarını korumaktan ziyade işveren tarafında
yer aldığını gördük. Bu da işçilerin tepkisini çekmiş ve Türkiye
Maden İşçileri Sendikasının (Maden-İş) Ege Bölge Yönetimi
işçilerin protestolarının ardından istifa etmiştir.5
Osmanlı maden işçilerinin 1863’te Zonguldak’ta, 1895’te
Ereğli madenlerinde ücretlerinin uzun süre ödenmemesi
nedeniyle greve gittiklerini görüyoruz. Hatta Meşrutiyet’in
ilanından sonra örgütlenmeye ve sendika kurmaya yöneldikleri
görülmektedir. O zaman da şikâyetlerin çalışma ve yaşam
şartlarının iyileştirilememesi veya gelir anlamında başka
bir alternatif olmayışı bugünden pek bir fark olmadığını
göstermektedir.6 Devlet tarafından yapılan denetimlerin ise çok
sıkı yapılmadığını, uygun denetimler gerçekleştirilmediğini
gördük.
Sonuç olarak, madencilikte daha kat edilecek çok yol var gibi
görünmektedir. Bu bağlamda Soma bir milat olur mu, bundan
sonrası için ders alınır mı bilinmez, bekleyip göreceğiz.
KAYNAKLAR
www.aljazeera.com.tr/gorus/soma-faciasi-ve-temel-bir-sorun-olarak-guvenligi
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/75451/Soma_da_Herkesin_Bildiği_Sirlar_.html;
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26449359.asp;
http://dergi.aljazeera.com.tr/2014/05/30/soma-madensiz-ne-yapar/;
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/06/16/soma-ile-ilgili-sok-gercek;
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/05/29/somada-yeni-skandal
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/05/26/somada-ilk-istifa
KÜÇÜK, İlkay, “Kömürün Kara Hikayesi Soma”, Derin Tarih, S:27, İstanbul, Haziran 2014.
YILDIRIM, Kadir, “Yukarıda Devlet, Aşağıda Ölüm”, Tarih, S:01, İstanbul, Haziran 2014.
5
6
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/05/26/somada-ilk-istifa
YILDIRIM, Kadir, “Yukarıda Devlet, Aşağıda Ölüm”, Tarih, S:01, İstanbul, Haziran 2014,
s.33
23
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
Üyemizden
SES
n ERTUNÇ KEÇELİ
ASİM-SEN Adana Üyesi
Sözlerime “sendika” diyerek tırnak içerisinde başlamak
isterim. TSK da 17 nci yılındayım bu zaman zarfında bir çok
bölümde görev yaptım halende görevimi ifa ediyorum. Tabi ki
biz sivil memurlar TSK çatısı altında Subayı, Astsubayı, Uzm.
Erbaşı ve Erbaşıyla birlikte görev yapıyoruz görev yaptığımız
sürece bizler hep işin yükünü en çok çekenler azimle yüreğimizi
ortaya koyarak çalışanlarız. Daima kamera arkası kahramanları
olarak TSK da görev yapıyoruz, anlatmak istediğim emeğimizi
fazlasıyla katıyor takdiri teşekkürü başkalarına havale ediyor
ettiriliyoruz.
Subayı Astsubayı rahat hareket ederken bizler sabahlara
kadar tüm benliğimizi ortaya koyuyoruz. Ananelerimiz,
atalarımız hep bizlere hakkaniyetli ve doğruluğun yolunda
ilerlememiz için öğütler nasihatler vererek bir fidandan ağaç
olana hatta çürüyüp kesilene kadar bu ilkeden ayrılmamızı
yıllarca dile getirmişler ve bizlerde bu yolda mücadelemizi
vermekteyiz. Haksızlığın hep önünde oldum tırnak içerisinde
başladığım sözüme şöyle devam etmek istiyorum.
“Sendika” bizler TSKda çalıştığımız süre zarfında yıllarca
bu terime uzak kalmış kişileriz bu hak taki bizlere tanınıncaya
kadar, amaç sendika adı altında sağlıklı çalışma ortamı ve
yaşanan iş yerlerindeki sıkıntılarımızı, özlük haklarımıza
yönelik hukuk mücadelemizi elde etmek ve bu yolda hak
arayışımızı sağlamaktır.
Şahsım adıma sendikadan çok büyük bir beklenti amacıyla
üye olmadım. ASİM-SENi tercih ettim çünkü adım gibi eminim
ki diğer sendikalardan çok daha farklı en aşağısından en
tepesindekine kadar dişiyle tırnağıyla mücadele edip üyelerin
haklarını nasıl daha iyi savunuruz ve bu özveriyle alıştıkları
kanaatini taşımaktayım.
Sonuna kadar haklarımızı en iyi en doğru kişilerle
yürütmek ve doğruluk ilkesinden ayrılmadan bu mücadele
uğrunda varlığınızı her an ensemde hissetmek isterim. Kısacası
sendikanın özgüveni şahsımın özgüveni kadar sağlam olmasını
temenni ederim. Bir tek kalp, bir vücut olarak bu yola hep
beraber el ele gönül verelim.
Sendikanın amacı; Her bir üyeye mavi boncuk dağıtarak
sakın diğer üyelere söyleme diyerek üyelerin genel olarak
toplandığı bir yerde mavi boncuk kimdeyse en çok o üye
gözümüzde, nazarımızda değerlidir diyerek herkesin içinde ohh
ne güzel en çok bana değer veriliyor demelerini sağlamak amacı
içerisinde olmak asla ve asla bu zihniyetle yaklaşmak olmamalı,
çiçek ve benzeri gibi hediyelerle üyelerimizi diğer sendikaların
yaptığı göz boyama taktikleri içerisinde olmadığımızı bilmeleri,
asıl amaç en alt kısımdan en üst kısmına kadar herkesin en
değerli olduğunu insanların bunu benimsemesini hissettirmek
ASİM-SEN’in bir ilkesi olmasını temenni ederim.
Sendikaya Önerim; Kitleleşmiş grupların sıradan bir
sendika politikası zihniyeti içerisinde olmasını, asla istemem.
ASİM-SEN’in ayrıcalığını her üyenin hissetmesini ve özel
olduklarını bilmelerini, yapılan toplantılarda resmi bir hava
içerisinde değil bir aile ortamı gibi sohbet, fikir alış verişi
ve karşılıklı fizibilite ile sorunların çözülmesi noktasında
ilerlemesini daima ön planda tutmasını canı gönülden dilerim.
ASİM-SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU’NA Mektup
n YETER ÖZTÜRK
ASİM-SEN Adana Üyesi
02 Ocak 1997 tarihinde Deniz Kuvvetlerinin açtığı sınavı kazanarak İskenderun Asker Hastanesi’nde hemşire
olarak göreve başladım. 17 yıl orada görev yaptıktan sonra
hastanemizin kapanması dolayısıyla zorunlu olarak Adana Asker Hastanesi Başhemşirelik emrine atandım. Halen
burada hemşire olarak görev yapmaktayım. Fakat halen
ikamet ettiğim yer Hatay İskenderun’dur.
TSK’da görev yapmaya başladığımdan bu yana Subay-Astsubaya ait hiçbir sosyal tesise girmedim. Ancak; 2
yıl önce benim gibi hemşire olarak çalışan arkadaşlar artık
kamplara, ordu evlerine günübirlik kabul edildiğimizi ve
buna istinaden bir yazı çıktığını ve kendilerinin rahatlıkla
kamptan faydalanacağını söylediler. Bunun üzerine ben
ve küçük oğlumla Ankara’dan gelen hemşire arkadaşımı ziyaret için İskenderun Uluçınar Özel Eğitim Merkez
Komutanlığı kampına gittim. Yalnız arkadaşımda hemşire
olup, eşide özel bir dershane de öğretmendir. 2 gündür günübirlik kamptan faydalanıyordu.
Kamp girişinde kimlik taramasında kampa girmeye
benim hakkım olmadığı söylendi. Bende sağlık sınıfı personelin yararlandığını söyledim. Öyle bir yazı olduğunu
fakat bu yıl (2014) güncellenmediği söylendi. Sonra ben
24
arkadaşımı aradım ve kendisinin nasıl girdiğini sordum.
Eşinin babası yani kayınpederi astsubay emeklisi olduğu
için astsubay oğlu ve gelini olarak girdiğini söyledi. Bu
defa ben daha çok sinirlendim. Kapı görevlisi uzman çavuşla gerginlik yaşadım. Sonra bana kendisinin misafiri
olduğumu ve girebileceğimi söyledi. Arkadaşım ve ben
çouklarımızın yanında daha fazla polemik yaşamamak
için girdik.
Kampa girdiğim zaman İskenderun ahalisinden TSK
ile hiçbir bağlantısının olmadığını bildiğim bir çok kişi
gördüm. 17 yıldır görev yaptığım TSK’da 3. sınıf muamelesi görmek beni gerçekten rencide ediyor o gün çocuğumun yanında siz giremezsiniz dendiğinde çocuğumun
gözyaşlarına tüm kamplar değer bu artık benim için bardağı taşıran son damla oldu 24 saat nöbet tuttuğum subay
doktora, sabahlara kadar birlikte çalıştığım astsubay arkadaşlara bu sırada zarar vermiyorsam orada da zarar vermem herhalde.
Bu konuda itibarı iade ve ne haklarım var ise araştırmak istiyorum mağduriyetimin giderilmesini bu hususta
devreye girilmesi gerekiliyorsa sendika olarak telebim bu
dur.
Kim ‘iyi sendikacı’dır?
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
n YILDIRIM KOÇ
“Kim işinde iyidir?” sorusunun yanıtı, genellikle zannedildiğinden daha zordur.
Her mesleğin bu konuda ölçütleri vardır.
“İyi tornacı”yı belirlemek kolaydır. İşten biraz anlıyorsanız,
kolayca karar verebilirsiniz.
“İyi hekim”i belirlemek o kadar kolay değildir. Hekim belki sizi gereksiz yere ameliyat etmiştir; belki gereksiz yere ilaç
yükleyerek, olumsuz yan etkilere yol açmıştır; belki sizi hızla
ayağa kaldırırken savunma sisteminizi zayıflatıcı sonuçlara yol
açmıştır.
Sendikacılık da böyle.
Ne yazık ki günümüzde sendikacılık da genellikle bir meslek, bir geçim kapısı olarak algılanıyor.
O zaman bu mesleği iyi yapan kim, kötü yapan kim?
‘İYİ SENDİKACI’ NE YAPAR?
Sendikacının görevi, üyesinin çıkarlarını korumaktır.
Bu çıkarlar, işyerinde işçinin sağlığı ve güvenliğini de, yediği yemeği de kapsar, bu üyenin parçasını oluşturduğu işçi sınıfının ve halkın sorunlarını da.
Bizde “iyi sendikacı” dendiğinde genellikle anlaşılan, hasta
üyesi veya onun yakınına hastanede randevu ayarlayan, ameliyatta kan bulan, üyesinin Ankara’da üniversiteye girmiş oğluna
yurt sağlayan, üyesinin veya çocuğunun düğününe gidip altın
takan, üyesinin veya yakınının cenazesinde tabutu taşıyan ve
mezara toprak atan, üyesinin tayin sorununu çözen, işyerinde
işlediği suç nedeniyle disipline verilmiş üyesinin disiplin kurulunda en az cezayla kurtulmasını sağlayan, toplusözleşmenin
uygulanmayan maddelerinin uygulatan kişidir.
Bunlar tabii ki önemlidir; halkımızın dayanışma ve yardımlaşma geleneğinin “mesleki çıkarlar” gerekçesiyle de olsa
sürdürülmesidir.
Ancak “iyi sendikacı” olmak için bunlar yeterli değildir.
Kristal-İş’in Şişe Cam grevi ertelendi.
Maden-İş’in grevleri hakkında önce durdurma kararı verildi; ardından bu grevler de ertelendi.
Hem de hukuka aykırı bir biçimde.
“İyi sendikacı” bunlara ciddi tepki gösterir, ciddi bir tepki
gösterilmesi gerektiği konusunda kendi üye kitlesini de bilgilendirir, bilinçlendirir. Belki dayanışma amacıyla eylem bile
yapar.
Özelleştirmeler hızlı bir biçimde sürdürülüyor.
“İyi sendikacı” kamu kurum ve kuruluşlarının satılmasına
önceden karşı çıkar; eğitimin ve sağlığın özelleştirilmesine karşı tavır alır. Başka işyerleri özelleştirilirken sesini çıkarmayan,
sesi ancak özelleştirme kendi kapısını çaldığında çıkartan sendikacı, görevini eksik yapmıştır.
TEK GIDA-İŞ’E BASKINA KARŞI ÇIKMAK
Tek Gıda-İş Sendikası Sütaş işyerinde örgütlendi. Sendikaya üye olan işçilerden bazıları işten çıkarıldı. Bunun üzerine
Türkiye tarihinin belki de en başarılı tüketici boykotu gündeme
geldi.
31 Temmuz günü polis Tek Gıda-İş’e baskın yaptı.
Sütaş işyerinde uygulanan baskılara karşı sesini çıkarmayan, Tek Gıda-İş’in şubesi polis tarafından basılıp bazı malzemeye el konurken sessiz kalana, “iyi sendikacı” diyebilir misiniz?
“İyi sendikacı”, Tek Gıda-İş’in şubesinin basılma haberi
üzerine işini gücünü bırakıp oraya koşan, tepkisini gösteren,
sendika bastıran işverene ve hükümete karşı açık tavır almaya
cesaret edebilendir.
Tarihte öyle dönemler vardır ki, emperyalizme ve hükümetlere yaslanarak ve yaranarak, temsil edilen işçi için bazı haklar
sağlanabilir.
O dönemler geride kaldı.
Eğer “iyi sendikacı” olmak istiyorsanız, öyle anılmak istiyorsanız, bilgi, cesaret, kararlılık gerekiyor.
Gelecekte geriye dönülüp bugüne bakıldığında, emperyalizme, AKP’ye, F-tipi yapılanmalara karşı çıkma bilincini ve
cesaretini gösterebilenler “iyi sendikacı” olarak anılacak.
25
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
Sevgiyle Çalışmak
n RUKİYE DEMİR
ASİM-SEN Balıkesir Üyesi
Kuşkusuz, işimiz hayatımızın büyük bir bölümünü kapsar.
Kimimiz, sevdiği işte çalışırken, kimimiz ise;kendisine başka
bir seçenek sunulmadığını düşünerek mecburiyetten çalışır. İş,
onun için hapistir, hayatı doyarak yaşamasını engelleyen bir
zincirdir.
Ne olursa olsun,kesin olan bir şey var ki, o da; eğer işiniz
kişisel değerlerinizle uyumlu değil ise mutlu ve başarılı olamayacağınızdır. Kişisel değer ve ilkelerinize uyumlu bir işte
çalışmak bir çok şeye bedeldir. Çünkü; değer kültüründe, bir
şey yaparken elinden gelenin en iyisini ve yaptığını zevk alarak, coşku ile yapmak esastır.Yaptığı işten heyecan duyan, keyif alan kişilerin yaşama dair endişelenmelerine gerek yoktur.
Eğer yaptığınız iş, size hobileriniz kadar keyif ve heyecan
vermiyorsa mesainin bitmesini iple çekenlerin arasında yerinizi alır, oyuncu değil, seyirci olursunuz.
Peki hobilerinizi işiniz yapmaya ne dersiniz?
Yapmanız gereken şey,işinizin kurallarını değiştirmek değildir. İşinize değerlerinizi, hayallerinizi, heyecanlarınızı ve
coşkunuzu, kısacası ruhunuzu ekleyerek ona anlam katmaktır.
Şüphesiz, kişisel gelişiminde toplumsal gelişiminde anahtarı
budur.Sanırım bunu yapabilirsiniz.
Halil Cibran’a kulak verin, gerisi kendiliğinden gelecektir
nasıl olsa. Yazdıklarını yüreğinizle okuyun yeter, konuyu özetler gibi…
Sevgi ile çalışmak ne demektir?
Bir kumaşı, sevdiğiniz kişinin giymesi için dokur gibi yüreğimizden çıkardığınız iplikle dokumaktır.
Bir evi, sevdiğinizin oturması için yapıyormuş gibi sevgi ile
inşa etmektir.
Bir meyvayı, sevdiğinizin yemesi için yetiştiriyormuş gibi tohumlarını şefkatle ekmek ve ürünü neşe ile toplamaktır.
Tasarladığınız her şeye kendi ruhunuzdan bir soluk katmaktır.
Ve kutsanmış bütün ölülerin,etrafınızda dolaşarak sizi izlediklerini bilmektir.
ÇALIŞMAK, SEVGİYİ GÖZLE GÖRÜNÜR KILMAKTIR…
Eğer severek değil, keyif almadan çalışıyorsanız, işinizi bırakmanız, bir tapınak kapısında oturup neşe ile çalışanlardan
sadaka almanız daha iyi olur. Çünkü; ekmeği katıksızca yapıyorsanız, karın doyurmayan acı bir ekmek yaparsınız.
Üzümleri ezmek istemiyorsanız isteksizliğiniz, şarabınızın
içine zehir katar.
Eğer melekler gibi şarkı söylüyor ama şarkı söylemeyi sevmiyorsanız, insanların kulaklarını gündüzün ve gecenin seslerine tıkarsınız.
Yaşamda, yaptığı işten heyecan duyanlardan, benliğini ve
yüreğini işine koyanlardan olmanız dileği ile…
26
Sen Giderken
n AYŞE KUŞ
ASİM-SEN Ankara Üyesi
Hani senin gittiğin gün vardı ya can tanem
Yapayalnız kimsesiz kaldık.
Ankara ve ben…
Önce yağmur yağdı, seninle dolaştığımız
Şimdi sensiz gezindiğim parklara sokaklara
Kokladığımız çiçekler ıslandı.
Yağmurda mutlaka ıslanmıştır hani kül rengi kedimiz vardı
Acaba nereye saklandı.
Kara çeviriyor şimdi bak yüreğim gözlerimde ıslandı
Kabardı kabardı kabardı. Gökyüzü kabardı ben kabardım.
Ben kabardım hava kabardı.
İkimizde gidişine ağlıyorduk.
Gökten inan saf beyaza da hüzün giydirdim.
Seni bennnnnn çokkkkk özledim.
Kar yağıyor Ankara’ya. Ankara’ya ve bana
Ankara üşüyor ben üşüyorum.
Sanki seni bulacakmış gibi
Arıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum arıyorum
Seni bulurdum belki.
Anne derdin karlı havada dolaşma kayar düşersin
Ya da benimle çık. Ellerinden tutarım senin
Merak etme sağdan yürüyorum, seni düşünüyorum.
O tombul ellerini çok özlüyorum.
Neşe veren, evimi dolduran, beni kalabalık yapan dillerini,
O pembe pantolonunu almadım diye astığın
o küskün yüzünü de özlüyorum.
Ey Ankara nüfusundan bir eksildi belki ama
Sende kimsesizsin benim gibi
Hatta çekirdek yediğimiz tahta masa, şelale dediğimiz akan su,
Bakkal, örgücü kadın bile sensiz kaldı.
Hasret dedikleri bu olsa gerek
Baktığı her şeyde özlediğini, özlemlerini, sevdiğini görmek…
Sensiz kar yağıyor Ankara’ya
Bembeyaz yavaş yavaş tane tane
Kim bilir hangi köşeye konacak en özel tane
Sen bana kondun, ben de eridin
Her gördüğüme beyaz hüzün giydirdim
Ankara’da seni ben pek çok özledim.
2003-ANKARA
Bir annenin lise çağındaki kızını başka bir ilde okuması için gönderdiğinde
hissettikleridir.
Bir Yaşar Yaşamaz Hikayesi
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
n SERHAD POLAT
ASİM-SEN Ankara Üyesi
Evet, bu bir “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” hikayesidir. Malumunuz bu aynı zamanda meşhur bir Aziz Nesin romanıdır. İlk yazımızda sivil memur tanımının izafi
olduğuna değinmiştik. Bu yazımızda sivil memur Yaşar
Yaşamaz’ın hikayesini anlatırken sivil memur tanımına
yeni bir anlam katacağız. En baştan uyarmakta fayda görüyor ve dikkatinizi celbediyorum: Türkiye’nin bu puslu
ve karanlık vadisinde anlatılan karakterler hayal , olaylar
ise “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” tadındadır.
Yaşar Yaşamaz, bir yetimhane çocuğudur. Henüz
kundakta bebekken anası tarafından cami avlusuna terk
edilmiş, cemaat tarafından bulunup polise teslim edilmiştir. Bulunduğunda yüksek ateş, açlık ve bakımsızlıktan
fevkalade muzdariptir ve karakolda bu bebek “yaşar”,
“yaşamaz” şeklinde iddia konusu olmuştur. En nihayetinde adı konmuş olur: “Yaşar YAŞAMAZ.” Anası-babası
haliyle bulunamadığı için yetimhaneye iadeli taahhütlü
gönderilmiştir, Yaşar YAŞAMAZ. İte kaka büyür Yaşar.
Her geçen günün sonunda hayatın acımasızlığını, yetimhanenin soğuk ranzalarında birkaç damla gözyaşıyla tecrübe etse de içindeki iyi, temiz insanı özenle yaşatmayı
bilmiştir; yaşamayan insanlığa inat. İyi kötü ilkokul-ortaokul-liseyi bitirir. Yaşı on sekiz olunca da yetimhaneden
çıkışı verilir. Ne yapsam ne etsem derken bir inşaata girer
çalışmaya başlar. Bir gün yine inşaatta çalışırken deprem
olur inşaat olduğu gibi tepelerine yıkılır. Yaşar’ı iki gün
sonunda göçükten yarı canlı çıkarırlar. Ve yine o kaderine
kazınmış kendisine ad olmuş yaşamak ya da yaşamamak
meselesi ortaya çıkar. Yedi gün yoğun bakımdan sonra
hayatta kalır Yaşar. Tam olarak iyileştikten sonra taburcu
edilir ve yine sokaktadır. Çalışmak lazımdır, yatacak yer
lazımdır. Orada burada yatar-kalkarken yetimhaneden bir
arkadaşının çağrısı üzerine Soma’ya gider Yaşar. Bu sefer
de taşeron maden işçisi olur. Yine bir gün madende mola
vermiş, kömür karası ekmeğinden bir ısırık alacakken bu
sefer maden tepelerine çöker. (Hikayenin bu yerinde fonda “Adaletin Bu Mu Dünya?!” çalıyor.) Allah’tan çıkışa
yakın bir noktadadır ve onu hava kararmadan bulabilmişlerdir. Yine yaşamak yaşamamak davası başlar Yaşar için.
Yine hayatta kalır. Yoğun bakım, yatakta tedavi derken
taburcu edilir. Yemin eder, bir daha böyle riskli işlerde
çalışmayacaktır. Askerlik çağı gelmiştir, yatacak yer, bedava yemek aşkına koşar Askerlik Şubesi’ne. Ve nitekim
gider askere. Komandonun dibi, Mehmetçiğin şahı olur.
(Hikayenin bu yerinde fonda “Genç Osman” çalıyor.) Teskeresine bir hafta kala gece nöbetteyken birliği baskın yer
ve çatışmada yaralanır. Bayılmadan önce içinden bu kez
isyan etmez, en azından şehit olacaktır. Dünyada kaybet-
se de ahirette kazanacaktır. Nitekim hayatta kalır Yaşar.
Gözünü açtığında hastanededir. Komutanları onunla ilgilenirler. Hastaneden taburcu edilir ve gazi olarak teskere alır. Teskereden sonra devlet gaziliğinin yüzü suyu
hürmetine Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı bir birime
memur olarak atar Yaşar’ı.. Artık o sivil memur Yaşar
YAŞAMAZ’dır. Hayatı garanti altındadır. Hayatında ilk
defa takım elbise ve parlak rugan ayakkabılar giyer. Hayatında ilk defa birileri ona “Yaşar Bey” diye hitap eder.
Memuriyetinin ilk gününde amiri odaya geldiğinde ayağa
kalkmadığı ve kendisine “komutanım” demediği için azar
yer. Sonra . İçinden “acaba beni sözleşmeli er olarak aldılar da benim mi haberim yok?” diye geçirir. Yetimhanede
kendilerini üç öğün azarlayan arada da iki fiske sallayan
memurlar aklına gelir. Oradaki memurlarla buradaki
memurları kıyas eder. Yetimhane şartlarında burada memurlar yetim, askerler memurdur. Yıllar yılları kovalar.
Bu süreçte aslında iyiliğin ve kötülüğün insanların kıyafetlerinde, rütbelerinde ya da makamlarında olmadığını
yüreklerinde olduğunu anlar, Yaşar. Çok sevip saydığı
askerlerde vardır, hiç hazzetmediği askerlerde. Ancak
içinde bulunduğu sistem makam ve rütbe sahiplerine
kötü olma esnekliğini veriyordur. Amir ya da askerlerin
deyimiyle üst sorgulanamıyordur. Üstelik bir sivilin ne
kadar iyi, işinde ne kadar yetkin olduğu sistemin umurunda bile değildir. Sistem sadece sivillerin ya da askeri
tabirle astların kötü ya da zayıf yanlarıyla ilgileniyordur.
Ama yaşamakla yaşamamak arasında geçen ömrünün en
yaşam dolu günlerindedir ve yaşamaya dair bu kaygılara
hayıflanmak bile ona keyif veriyordur. Günler böyle geçerken Muz Cumhuriyeti için uluslararası anlamda gergin
günler başlamıştır. Yurt ve dünya basını Muz Cumhuriyeti’nin Patistan ile savaşmasının an meselesi olduğunu
yazıyordur. Her gün televizyonlar karşılıklı sert söylemler ve hava sahası ihlallerinden bahsediyordur. Sivil memur Yaşar YAŞAMAZ’ın bulunduğu birlikte sınıra yakın
bir noktada olduğundan kırmızı alarma geçmiştir. Mesai
mevhumu gözetilmeksizin yazışmalar, güvenlik tedbirleri alınmaya başlanmıştır. Bu koşturmaca içinde bir gün
bilgisayarında alel acele emir yazarken Patistan’a ait bir
jetin karşı karargahı sağır edici bir gürültüyle bombaladığını görmüştür Yaşar. Ortalık o anda adeta cehenneme
dönmüştür ve mermi, bomba sesleri arasında ütülü takım
elbisesi parlak rugan ayakkabılarıyla Yaşar, bilinçsizce
koşmaya başlamıştır. Sonra ruhu bedenden ayıracak korkunç bir ses duymuştur, gerisi sonsuz bir karanlıktır. Ne
kadar zaman geçmiş, ne olmuştur bir bilinmezin içindedir
Yaşar. Bir karanlıktadır ama yabancı kelimeler geliyordur
27
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
kulağına. Allah’ın katında resmi dilin yabancı olduğunu
düşünür. Sonra bir elin alnına dokunduğunu hisseder.
Yine hayatta kaldığını anlar Yaşar. Gülse mi, ağlasa mı
bilememektedir. Gözlerini güçlükle açmıştır, bir sıhhiye
çadırının içindedir. Her tarafı sargı içindedir. Patistanlı
sağlık personeli yabancı bir şeyler soruyordur, Yaşar’ın
anlamadığını görünce İngilizce sorular soruyordur fakat
yine cevap alamıyordur. Şuursuz ve şaşkın geçen günlerin sonunda ayağa kalkacak duruma gelen Yaşar esir
muamelesi görmeye başlamıştır. Onun gibi hayatta kalan
ve esir düşen diğer arkadaşlarının dediğine göre sivil memurlar uluslararası sözleşmelere göre er-onbaşı sınıfının
içindedir ve buna göre muamele göreceklerdir. Aklına
memuriyetinin ilk günü gelir Yaşar’ın. Meğerse gerçekten
memur olarak değil, er olarak alınmıştır orduya. Fasulyenin faydaları kısmına gelindiğinde bu durum çok acı bir
şekilde tecrübe edilmiştir. Patistanlılar her türlü bedeni
işleri onlara yaptırıyordur. Siper kazıyorlar, mühimmat
taşıyorlar, dayak yiyorlar, aşağılanıyorlardır. Birlikte çalıştığı rütbeli askeri personellerde esir olmalarına rağmen
uluslararası sözleşmelere göre rütbelerine göre muamele
görüyordur. Savaş tüm çetin şartları ile devam ederken bir
gün esir kampının üstünde NATO’ya ait jetlerin uçtuğunu
görmüşlerdir. Ortalık bir anda cehenneme dönüşmüştür.
İnsan sesleri, bomba ve kurşun seslerinin arasında boğuluyordur. Yaşar YAŞAMAZ ve diğer esirler sağa sola
kaçışırken bir kurşun keskin bir ıslık çalarak Yaşar’ın sağ
şakağından girmiştir. Yaşar, nihayet yaşamıyordur. Ve artık kimse onun hakkında “Yaşar” iddiasında bulunamayacaktır. Bu iddia, bu yaşamak ve yaşamamak davası sona
ermiştir. (Hikaye “Nem Kaldı” türküsüyle sona eriyor.)
Bu hikaye kurgudur, lakin duygusunu ve mantığını
hayatın gerçeklerinden almıştır. 17 Ağustos’ta dünyamız
başımıza yıkıldı, perişan olduk. 17 Ağustos’a kadar herkes müteahhit, herkes gönlünce ve insafınca mühendisti.
Ana hedef kar ve paraydı. Bu para hırsı, tabiatın yüzümüze deprem yoluyla bir şamarı gibi indi. Toplumsal hafızamızda deprem bir travmaya dönüştü. Deprem ülkemizde
siyasi ve ekonomik krize yol açtı. Bununla alakalı bir dizi
mevzuat hazırlandı deprem vergisi çıkarıldı (onlarında
Van Deprim’inde duble yollar için kullanıldığını öğrendik) ve hali hazırda uygulanmaktadır. Soma’da maden işçileri sırf patronları servetlerine servet katsın diye güvencesiz, üç kuruşa maden ocaklarında yer kürenin dibine
dibine kazma salladı; kazdıkları çukurlar mezarları oldu.
Hem yüreğimiz yandı, hem dünya kamuoyuna rezil olduk. Neden? Çünkü insan hayatı hala çok ucuzdu burda.
Şu sıralar burdada yıllarca imzalamamakta ısrar edilen
ILO’nun “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”
ne imza atacağına dair haberler duymaktayız.
İmzalayacaklar mı???
BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Oyunu sever bütün çocuklar
birdirbir, uzun eşek, körebe
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
oyun sözcüğünün halkların dilinde
OYUN KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Savaşa karşıdır bütün çocuklar
kışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgarlar içmişlerdir
gelincik tarlası çocuklar
EMEK KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Gökyüzünün penceresinden şimdi
bir kuş havalansa
kanat çırpışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci
- Kuş uçar rüzgar kalır
SEVİNÇ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Uzay denizlerinde şimdi
bir balık ağlasa
gözyaşı billurlarında
yüz bin umut kıvılcımı
- Alev uçar nazar kalır
UMUT KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Çocuk bahçelerinde şimdi
bir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşür
sevinç çiçeğe
- Ölüm uçar çocuklar kalır
MUTLULUK KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Barıştan yanadır bütün çocuklar
sabah: kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tetiğini okşasa da elleri
akşam: yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi
barıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdir
nice korku gezmişlerdir
yürekten hisli sevmişlerdir
güvercin harmanı çocuklar
DEVRİM KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Barışı sever bütün çocuklar
beştaş, saklambaç, elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
barış sözcüğünün halkların dilinde
BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI
Refik DURBAŞ
28
1 Eylül Dünya Barış Günü...
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
Kadınların İş Hayatında
Karşılaştıkları Sorunlar
n ÖZLEM IŞIK
MYK Kadın Sekreteri
SOSYAL SORUNLAR
Kendisini eve hapseden geleneksel rolünün dışında,
çalışma yaşamının kadına sunduğu,ekonomik özgürlük,
yeni bir sosyal çevre, kendine güven ve kişiliğinin gelişmesi, toplumsal statüsünün yükselmesi gibi etkenlerden
kopmak istememesi, çalışma yasamı içerisinde olmak istemesine en büyük etkendir.
Çalışma yasamı, bir yandan kadının ekonomik özgürlüğünü ve toplumsal değerini arttırırken diğer yandan
geleneksel değer ve tutumların sürmesi nedeniyle birçok sorunu da beraberinde
getirmektedir.
Dünya’nın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de
de kadınların temel rolünü,
anne, eş ve ev kadını olarak
çizen genel görüş, kadının
işgücüne katılımının sınırlarını da belirlemiştir.
Çocuk büyütme ve aile
sorumlulukları,
kadının
istihdamını ve iste yükseltilmesini engellemektedir. Pek çok kadın evlenip
çocuk doğurduğu zaman
islerini kaybetmekte veya
terk etmektedir. Bir süre
sonra ise geri dönse de vasıf seviyesi düşük olmaktadır. Kadın ailede ve evde
rol çatışması yasamakta ve
bundan ciddi olarak etkilenmektedir.
Evlilik ve çocuk sahibi
olma, kadınların çalışma yaşamında belirleyici rol oynamaktadır.
Çocuk sayısındaki artışa rağmen kadının çalışmak
zorunda olması, annenin fiziksel ve ruhsal olarak yıpranmasına, is veriminin düşmesine ve is kazalarına yol
açabilmektedir. Evlilik ve doğum, kadın isçilerin isten
ayrılma nedenlerinin %70’ini, işverenin isten çıkarma nedenlerinin de % 20’sini oluşturmaktadır.
Türkiye’de çalışan kadına yönelik korumacı kanunlar,
doğum ve doğum sonrası izin, süt emzirme izni ve kreş ve
yuva sağlanabilirliğiyle sınırlıdır.
Yapılan araştırmalar, çalışma hayatında kadınların
üçte birinin ekonomik olarak aktif iken, bu kesimin de
ancak, üçte birinin gelir getirici bir iste çalıştığını göstermektedir. SSK’lıların % 21’i, memur olarak çalışanların % 33’ü kadın çalışanlardan oluşmaktadır.
Kadınların is hayatında yasadıkları zorlukların bir
diğeri de kendilerini ispat edebilmek için erkeklere göre
daha fazla çalışmak ve özveride bulunmak zorunda olmalarıdır.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Kadının toplumda hak
ettiği yeri alabilmesi, onları
çalışma yaşamında dezavantajlı konumdan çıkaracak önlemlerin alınması,
erkeklerle eşit fırsatların
tanınması ve geleneksel
zihniyetin kırılması ile
mümkündür. Geleneksel
aile yapısının eşitlikçi ilişkilerle yenilenmesi ve kadına özcü mesleklerle ilişkin
yargıların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca, eğitim alanında ve medyada da önemli değişimlere
gerek vardır.
Kadınların daha fazla
söz sahibi olabilmelerinin
yolu eğitim, çalışma ve siyasal kararlara katılımdan
geçmektedir. Kadınlar, eğitim seviyeleri ve çalışma
yaşamındaki durumlarına paralel biçimde karar alma mekanizmalarında da yeterince temsil edilmelidirler. Bunların dışında;
4 İşyerlerinin ihtiyaçlarına göre kadınlara yönelik olarak kısa süreli meslek kazandırma programları ve aktif istihdam tedbirleri geliştirilmelidir.
4 Eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasında güçlü bağlantı kurulmalıdır.
4 Yasam boyu öğrenmeye ve kırdan kente göçenlerle
genç işsizlerin eğitimlerine odaklanılmalıdır.
29
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
4 Fırsat eşitliğine dönük uygulamaların geliştirilmesi
için sivil toplum kesimleriyle işbirliği gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda, erkeklerin bilinçlendirilmesine
yönelik eğitim de fevkalade önem taşımaktadır.
4 Sivil toplum kuruluşlarının kadın istihdamındaki rolü
son derece önemlidir. Ülkemizde artık her sonunun
çözümünü devletten bekleme alışkanlığı terk edilmelidir.
4 Kadın dernekleri dışındaki diğer sivil toplum kuruluşlarının da işbirliği ve koordinasyon içinde öngörülen
ortak amaçlar doğrultusundaki faaliyetlerini artırmaları gerekmektedir.
4 İşyerlerinde ayrımcılığa karsı yasalar konulmalı ve
uygulanmalıdır.
4 Ücret eşitliği sağlanmalıdır.
Türkiye’de kadınların is hayatında karşılaştıkları sorunları irdelemeye çalıştık. Genel olarak görülmektedir
ki kadın istihdamı ülkemizde gelişmiş ülkelere kıyasla
oldukça düşüktür.
Son yıllarda kadın istihdamına yönelik çalışmalar sevindirici olmakla birlikte halen yeterli düzeyde değildir.
Kamu ve özel sektör kuruluşları tarafından yürütülen
‘Haydi Kızlar Okula’, ‘Kardelenler’, ‘Baba Beni Okula
Gönder’ gibi proje ve kampanyaların sadece sosyal ve
kültürel değil, kadınların kariyerlerine ve işgücünün toplam ekonomik verimliliğine de önemli katkılar sağlaya-
cak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Böylece kadın
issizlik oranları da düşecektir.
Türkiye ekonomisinin hızlı ve sürdürülebilir büyümesi için kadınların, işgücüne daha yüksek oranlarda katılması gerekiyor. Kadınların ekonomik yönden bağımsızlık kazanabilmesi için ise öncelikle toplumda buna engel
olan geleneksel yapının öncelikle değiştirilmesi gerekmektedir.
En az 3 çocuk yapın gibi söylemlere, çalışan kadınların 3X2 yıl yıpranma aldatmacalarına karşı toplum bilinçlendirilmelidir.
Ülkemizde fırsat eşitliğine yönelik yasal altyapının gelişmiş ülkeler seviyesinde olmasına rağmen, bu hakların
kullanılması için gerekli kurumsal ve eğitsel altyapının
yeterince gelişmediği görülmektedir. Bunun çözümü için;
kadınların iyi eğitim, mesleki eğitim ve yeniden eğitim
almaları ve bilgi teknolojilerine erişimleri sağlanmalıdır.
Sonuç olarak kadının kendini çalışma yaşamında var
edebilmesi için cinsiyetçi yaklaşımın değişmesi, kadınlara yönelik eşitlikçi politikaların üretilmesi gerekiyor.
KAYNAK
http://eski.bianet.org/2004/10/21/45622.htm
http://www.bilgisizler.net/haber-ve-guencel-olaylar-f59/%C3%87ali%C5%9Ema-hayatinda- kadin-t47284.html
http://www.bigglook.com/haber/kadinlargunu/ishayati.asp
http://www.nostaljim.org/B3/viewtopic.php?f=69&t=4353
Lütfi _nciroglu, “Çalısma Hayatında Kadın”, http://www.lutfiinciroglu.com/content/view/93/19/Araştırmacılar Seyida ERKEK – Hakan
KARAGÖZ
ASİM-SEN TÜZÜĞÜNDE KADIN
MADDE- 2 Sendikanın Amaçları:
Kadınların toplumsal yaşamın tüm alanlarında katılımı arttırma amacına yönelik olarak yaşadıkları sorunlara çözüm üretmek, yaşama ve
çalışma koşullarını geliştirmeyi amaçlar.
MADDE- 3 Sendikanın Çalışma Biçimi
ve Konuları:
Toplumsal yaşamın her alanda cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkarak eşitsizliği ortadan aldırılması için mücadele eder, kadınların toplumsal yaşamın tüm alanlarında katılımını arttırma
amacıyla kadınların kadın olmaktan kaynaklanan sorunlarına çözüm üreterek yaşama ve
çalışma koşullarını geliştirir.
MADDE- 4 Sendikanın Çalışma İlkeleri:
e) Asim-sen, kadın üyelerinin yönetsel birimlerde yer alması yönünde pozitif ayrımcılık
uygular. Kadın üyelerinin yönetsel birimlerde
daha etkin bir biçimde yer almasını sağlar. Kadın sekreterliğini kadın yürütür.
30
SENDİKA GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU
MADDE- 23: Tanımı, Kuruluşu ve Toplantı Zamanı :
Genel Başkan, Genel Sekreter, Genel Mali
Sekreter, Genel Örgütleme Sekreteri, Genel
Eğitim-Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Sekreteri,
Genel Toplu İş Sözleşmesi ve Hukuk Sekreteri,
ile KADIN SEKRETERİ görevleri birer kişi tarafından üstlenilir.
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
Çocuklar ile İletişim
n SEVDA DENİZ ÖZDEMİR
Çocuk Gelişimi Uzmanı
İletişim sadece konuşma değildir.
İletişim, aynı zamanda;
– Ne söyleyeceğimizi bilmek,
– Ne zaman söyleyeceğimizi bilmek,
– Nerede söylenenin daha doğru olduğuna karar vermek,
– En iyi nasıl söyleyebilirim,
– Olayları basite indirgeyerek sunmak,
– Çocukla göz kontağı kurarak konuşabilmek,
– Akıcı bir dille konuşabilmek,
– Dikkati yoğunlaştırabilmek ve karşımızdaki çocuğun
verilen mesajı alıp almadığını kontrol edebilmektir.
İletişimde temel ilke kabul etmektir. Çocukları oldukları gibi kabul etmek, ilişkileri kuvvetlendirmede önemli bir
etkendir. Ebeveynler karşılarındaki çocuğa gerekli anlayışı gösterip, kabul edici, hoşgörülü bir ortam sağlarsa, onun
kendini güven içinde hissedip, kendi özüne uygun davranışlar içine girmesine fırsat verir. Böyle bir ilişkide çocuk
olumlu yönde değişebilir, sorunları çözmeyi öğrenebilir, ruh
sağlığı iyileşebilir, daha üretici, daha yaratıcı olabilir.
Başkasını olduğu gibi kabul etmek, onu gerçekten sevmektir. Kabul edildiğini hissetmek sevildiğini de hissetmektir.
İletişimde kişiyi etkili kılan, insanlarla yapıcı olarak konuşmasını öğrenmesidir.
İletişim sisteminin temel öğelerinden biride dinlemedir.
a. Pasif edilgin dinleme.( Sessiz bir şekilde çocuğu yargılamadan dinlemedir.)
b. Kapı aralayıcı mesajlar.( Çocuklar bazen daha çok
konuşup derdini anlatmak için ek yüreklendirme
beklerler.)
c. Etkin ve katılımlı dinleme.( Sorumluluk çocuğa bırakılıp ebeveyn sadece çözüm bulma konusunda ona
yardım eder.)
Not:Tüm çocuklar dikkat verilerek dinlenmeli, çocuğa
önemli olduğu hissi verilmelidir.
ÖNERİLER:
1. Çocuğu başka çocuklar ile karşılaştırmayın. Çocuk
anne ve babası tarafından önemsenmek değerli bir insan olarak kabul edilmek ihtiyacındadır. Onun başka
çocuklar ile karşılaştırılması kendisini değersiz olarak görmesine neden olacaktır. Çocuğun kendisinin
bir birey olarak görülmesi ruh sağlığının temeli olacaktır.
2. Çocuğunuza zaman ayırmanız önemlidir. Çocuklarınız ile birlikte geçirdiğiniz zamanı asla boşa geçen
bir zaman olarak değerlendirilmemelisiniz. Çocukla-
rınızı sevmek ona çok oyuncak veya pahalı oyuncaklar almak demek değildir. Onunla ortak faaliyetler
yapmak ve beraber bir şeyler paylaşmak onunla oyun
oynamak ve ona zaman ayırmaktır onu sevmek. Çocuklarınızı sevmek onunla yaptığınız eylemlerle ilişkilidir.
3. Çocuklarınızı aşağılamak, suçlamak, çocuk adına
karar vermek doğru değildir.
Bunun yerine çocuklarınızı dinlemek gerekmektedir.
Onların birer birey olduğunu unutmamak gerekir.
4. Çocuklarınızı dinleyin dinlendiğini düşünen çocuk
sevildiğini ve kendisine değer verildiğini hisseder.
Anne veya babanın kendisini dinlediğini gören çocuklar dolayısıyla duygularını ifade edebilme olanağı
bulduğu gibi evet ben anlaşıldım duygusunu yaşarlar.
5. Çocuklarınız ile birlikte geçirdiğiniz zamanlarda
dikkatinizi ona odaklayın ki (başka bir şeyle meşgulken değil) kendinizi rahat hissettiğinizde anne ve
baba olmanın keyfini çıkartabilin.
6. Çocuklarınıza karşı davranışlarınızda hep tutarlı
olun. Kendi kendiniz ile çelişkili davranışlar içinde
olmanız veya Anne ve Babanın çelişkili davranması
çocuklarınızı olumsuz etkileyeceği gibi çocuğunuzun
doğruyu bulması konusunda zorluk yaşamasına neden olacaktır.
7. Çocuklarınız ile göz kontağı kurmaktan çekinmeyin.
Ona gülümseyerek kabul ettiğiniz hareketleri beden
dili ile onayladığınızı belirtin. Bu şekilde kendisine
saygı duyulduğunu düşünerek sizin ile sürekli iletişime girmek isteyecektir.
8. Çocuklarınız sizin ile iletişime geçmek istediğinde
açık olan televizyon kapatılabilir, gazete ve dergi
okunmasına bir süre ara verilebilir. Bu şekilde çocuklarınız kendisine değer verildiğini hissedebilir.
9. Çocuklarınızın sizin ile paylaşmak istediği özel konular olduğunda onunla kimsenin olmadığı kendisini
rahat hissedeceği yerlerde iletişime geçmeli ve sizin
ile konuştuğu sürece sözünü kesmeden dinlemelisiniz.
Çocuk için burada asıl önemli olan sizin ile konuştuklarının aranızda kalacağını bilmesidir. Bu aranızda
ki güveni taze tutacaktır.
10.Çocuklarınız ile konuşurken bir yetişkin ile konuştuğunuz ses tonu kullanılmalıdır. Böylelikle onun kişiliğinin gelişmesinde yardımcı olursunuz.
11.Çocuklarda empati doğal olarak vardır. Çocuklarınıza hayatın içinden örnekler vererek başkalarının
davranış ve düşüncelerini empati yolu ile anlamasını
sağlamalısınız. Yapılan araştırmalarda müzik eğitimi ve evcil hayvan besleyen çocukların empati yeteneğinin daha fazla oluştuğu tespit edilmiştir.
31
Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2
12.Çocuklarınızın çözemediği ve zorlandığı sorunlar
olduğunda nasıl bu sorun ile başa çıkabileceğini öğretin. Örneğin, kendisini üzen veya tartışan bir arkadaşı için çocuğunuza arkadaşının yaptığı bu hareketinin kendisini üzdüğünü söylemesini öğretmek gibi.
13.Çocuklarınıza ben dili ile hitap edin. Örneğin devamlı camı açan veya kapıyı açık bırakan çocuğunuza o
kapıyı veya camı neden açık bırakıyorsun deyip ses
tonunuzu yükseltmek yerine kapının veya camın açık
bırakılması beni rahatsız ediyor diyerek hitap ediniz.
14.Çocuklarınıza duyguların zenginliğini anlatın. Duygularını tanımasında ona yardımcı olun. Öfke, kıskançlık, yetersizlik, hayal kırıklığı, özlem gibi duygular; heyecan, sevinç, sevgi, aşk, gurur gibi duyguların hayatta var olduğunu ve bunların yaşanabileceğini anlatın. Başkalarının duygularına değer vermesini
öğretin.
15.Çocuğunuz gün içinde ne yapacağını bilmeli. Ne
zaman yemek yiyeceğini, ne kadar TV seyretmeye
izinli olduğunu, ne zaman yatması gerektiğini bilmeli. Bu programı birlikte hazırlayın.
16.Dürüstlük, saygı, nezaket gibi kavramları aile ortamında kullanarak, örnekler vererek, hikayeler an-
latarak öğretin. Bu kavramları, tutarlılık ve devamlılıkla pekiştirin. Örneğin, yalan söylemenin yanlış
olduğunu öğretmek istiyorsanız, onarlın yanında
yalan söylemeyin. Unutmayın, ahlaklı insan olmanın
tohumları önce aile ortamında atılır.
17.İyi anne-baba olabilmek için sizin de huzurlu ve mutlu olmanız şarttır. Mutlu yetişkinler çocuklarına, iyi
örnek olurlar. Hobilerinize zaman ayırın, birbirinize
değer verdiğinizi, sevgi ve saygınızı gördüklerinde
onlar da sizinle mutlu olacak ve ileriki yaşlarında ise
sizi taklit edeceklerdir.
18.ÇOCUKLAR:
a) Sevgi ister, b) Eşitlik ister, c) Kabul görmek ister, d) Cevap ister, e) Anlayış ister, f) Arkadaşlık ister,
g) Yakınlık ister, ğ) Ciddiye alınmak ister, h) Önemsenmek ister, ı) Destek ister, i) Tutarlılık ister.
UNUTMAYIN Kİ ÇOCUKLARINIZI ANLAYABİLMEK
DÜNYAYI ÇOCUKLARINIZ GİBİ GÖREBİLMEKTEN
GEÇMEKTEDİR.
Sanatsal Faaliyetler
“Sanatsız Kalan Bir Milletin Hayat Damarlarından Biri
Kopmuş Demektir” derken Mustafa Kemal ATATÜRK
Bir ulusun yüksek uygarlık seviyesine çıkmasında Sanatın
önemine değinmiştir. TSK da görevli kamu emekçilerinin
TEK VE GERÇEK SESİ olan ASİMSEN olarak Sanata
Karşı bir İktidar İSTEMİYORUZ. ASİMSEN olarak;
Siyasi iktidarın kültür sanatı doğrudan yöneteceği,
ticarileştirip kişiliksiz kılacağı hiçbir yasa tasarısını kabul
etmeyen ve Sanat Mekanlarının kapatılmasına, onarım
bahanesiyle karakol yapılmasına ve peşkeş çekilmesine
karşı mücadelelerine devam eden sanat emekçilerine
desteğe devam edeceğiz. ASİMSEN üyelerinden Gültekin
SAĞIR ‘ında rol aldığı oyunda tüm sanatçı dostlarımıza
teşekkür ediyoruz.
EMEĞE, EKMEĞE SAYGI!...
Ankara Kültür Sanat Kulübü (AKSAK)’nün hazırlamış
olduğu Akün Sahnesinde 27-28 Haziran tarihlerinde
sunulan gösteride ASİM-SEN üyelerimizinde yer aldığı
halk dansları adımlarıyla beslenerek hazırlanan bu dans
tiyatrosu, Türk edebiyatından ve Anadolu anlatılarından
beslenerek, insanlık kadar eski olan AŞK duygusunu
konu edinmiştir. ASİM-SEN üyesi arkadaşlarımızın
sanatsal ve sosyal çalışmalarını her zaman destekliyoruz.
Sanatın ve Sanatçının Yanında Olmayan Sendika SENDİKA DEĞİLDİR!..
32
ASİM-SEN
Mektuplar
GÖKKUŞAĞINDAN
Çocuklarınızı kendi devriniz içinde değil, Onların devirleri içinde yetiştirin...
İdil Bilgen
12 yaşında
Ekin KODAMAN
7 yaşında
ışığımsın ATATÜRK
Yıl 1881,
Yavaş yavaş bir ışık doğuyor,
Gözlerini açıyor dünyaya,
Mavi, gökten mavi,
Denizden mavi,
Okyanuslardan mavi O’nun gözleri.
Yıl 1919,
O ışık iyice aydınlatıyor gökten bizi,
Padişahın arkasından yükseliyor,
O’nun sesi
Konuştukça coşturuyor,
Kurtuluş isteğimizi.
Yıl 1923,
O ışık tamamen kaplamış göklerimizi,
Düşmanı atmanın,
Sevinci sarmış hepimizi,
Artık kimse alamaz elimizden
Cumhuriyetimizi.
Yıl 1938,
Nazlıcan ışık • 12 yaşında
O Işık da güneş gibi,
Geliyor geçiyor elbet,
Saat 9’u 5 geçe
Bin kıyamet
O yine rahat…
Yavaş yavaş kapanıyor gözleri,
O mavilik gidiyor, bırakıyor bizleri.
O ışık bir kere geldi,
Dünyada bulunmaz eşi.
K. Barkın GÜCÜN
KAMUOYUNA DUYURULUR!
Değerli Askeriyede Çalışan Kamu Emekçisi Arkadaşlar;
SİME-SEN ve SAVDES-SEN tarafından bazı bölgelerde sendikal örgütlenme
faaliyetlerinde ASİM-SEN’in kendileriyle birleşecekleri yalanı söylenmektedir.
SİME-SEN ve SAVDES-SEN’in tüzüğüylede altını çizdiği sendika ağalığı duruşu
devam ettikçe birleşme söz konusu değildir.
Ancak sorunlarımızın çözülmesinde gerek SİMESEN gerekse SAVDES-SEN veya
diğer sendikalarla eylem birlikteliği tabiki yapılacaktır.
ASİMSEN rant peşinde koşan, sendika ağalığı oluşturan ve iktidarların yanında
yer alan hiçbir yapının içerisinde yer almayacaktır.
Bu söylentilere kulak verilmemesini istiyoruz.
ASİM-SEN ailesi olarak biz sınıf ve kitle sendikacılık anlayışla işkolu çalışanı
arkadaşlarımızla yanyana hak ve özgürlüklerimizi alabilmek ve demokratik bir
iş ortamı yaratabilmek için yola çıktık.
Tüm işkolu arkadaşlarımızı güzel ve güneşli günler için ASİM-SEN ailesine
bekliyoruz.
Sensiz Bir Eksiğiz.
ASİM-SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU

Benzer belgeler