Bir avuç kömür için, bir ömür verenlere
Transkript
Bir avuç kömür için, bir ömür verenlere
Bir avuç kömür için, bir ömür verenlere... Yıl: 1 • Sayı: 2 • Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 İÇİNDEKİLER ALİ ÖNAL / GENEL BAŞKAN ASİM-SEN Çıkış Bildirgesi 1 Madenci (Şiir) 2 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun İtibarı ve Yalnızlığı 3 Gezi Ruhu ve çArşı 5 YHS’sin Sen YHS Kal 6 Emekçi Sağlığı ve Emek Güvenliği 7 Geçici Süreli Görevlendirmeler 10 Sendika Oyunları 11 Hedefteki İş Güvencesi 13 Yapılan Çalışmalarımız 15 Basına ve Kamuoyuna 17 Engelli İstihdamı 18 İş Veren Temsilcilerinin Memur ve İşçi Sendika Temsilcilerine Yaklaşımları ve İşyeri Sorunları 19 Asim-Sen Marşı 20 Adil Yargılanma Hakkı 21 Soma 23 Üyemizden SES 24 Asim-Sen MYK’ya Mektup 24 Kim İyi Sendikacıdır? 25 Sevgiyle Çalışmak 26 Sen Giderken (Şiir) 26 Bir Yaşar Yaşamaz Hikayesi 27 Barış Koyun Çocukların Adını (Şiir) 28 Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar 29 Çocuklar ile İletişim 31 Sanatsal Faaliyetler 32 Sevgili Dostlar Merhaba, 2.5 milyon kamu emekçisinin sınırlandırılmış iş güvencesinin kaldırılmasına yönelik haberlerin son günlerde fazlası ile dillendirildiği, performansa dayalı, 4 saatlik çalışma biçimi söylemleri ile torba yasalar ile kimsenin farkına varmadan kamu çalışanlarının istendiği zaman işten çıkarılmasının önünü açacak ve taşeronlaşmayı daha fazla iş hayatının içerisine sokacak düzenlemeler yapılmaktadır. Kamu iradesini, demokratik sendikal düşünceleri yok sayan hükümet, tek taraflı olarak belirlediği bu kanunların sorumluluğunu üstlenme konusunda ne yazıktır ki taraflarla istişare edip yandaş konfederasyonlarla birlikte sınıfına ihanet eden, iktidarlarla yan yana yürüyen zihniyetlerle yasa değişikliklerini yaparak sorumluluğu yine kamu çalışanlarının üzerine atmaktadır. Son 10 yıldır karşılaşılan ve her geçen gün artarak süren taşeronlaştırma, sözleşmeli, geçici süreli sözleşmeli, geçici mevsimlik gibi kamu kesiminde farklı istihdam yapısı, parçalı ve eşitsizlik temelinde oluşturulan kamu yeniden yapılandırılmaktadır. 2023 Vizyoncularının oluşturmak istediği personel rejimi kamu istihdamında kuralsızlığı ve güvencesizliği artırmaktan sermayeye ucuz işçilik yaratmaktan başka bir şeye yaramayacağı bir gerçektir. Bunun en açık örneği 13 Mayıs 2014 te yaşanan SOMA faciasıdır. Madende ölen ve yüzlerle ifade edilen emekçi kardeşlerimizin yaralarını saracağını söyleyen hükümet ne hikmetse vergi borçlarını silmek, borçları faizsiz tahsil etmek gibi aldatmacalarla çalışanların gözünün içine baka baka yalan söylemektedir. Burada yapılan sadece taşeronların, sermayedarların geriye yönelik borçlarını affetmektir. İşçi sınıfının emeği vardır. Parası yoktur, bu yüzdende emeğinin karşılığını alırken bordrosunda otomatik olarak vergi kesintileri yapılır. Affedildiği yada ertelendiği söylenen borçlar sermayenin borçlarıdır. Yeni hazırlanan torba yasada gerçek budur. Kamu hizmetlerinin her geçen gün piyasalaştırılarak tasfiye edilmesine karşı ülkemizin “sosyal hukuk devleti” olduğunun hatırlatılması ve bu doğrultuda çalışmalar yürütülmesi kaçınılmaz bir gerçekliktir. Mücadelemiz Sosyal Hukuk Devleti kurum ve kurallarının işletilmesi yönünde olmalı ve Sosyal hukuk devleti olmanın gereklerinden, olmazsa olmazlarından hukuk, eğitim, sağlık gibi alanların rant piyasası haline getirilmesine, iş güvencesinin kaldırılmasına, performansa dayalı çalışma koşullarına karşı kamu çalışanlarının daha ciddi mücadele biçimi ortaya koyması, ayırt etmeksizin sağcısı-solcusu diye parçaladıkları yapıların mutlaka birlikte hareket tarzı gerçekleştirmesi gerekmektedir. Dostça kalın. ASİM-SEN Adına Yayın Sahibi: Ali ÖNAL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Şenay BABADAĞ Üç ayda bir yayınlanır. Yayın İdare Merkezi ve İletişim Adresi: Asim-Sen Emeğin Sesi Dergisi Sümer 2 Sk. No: 39/12, 06420 Kızılay - Ankara Tel: (0312) 232 54 50 • Faks: (0312) 232 56 70 Web: www.asimsen.org.tr E-posta: [email protected] Yayın Kurulu Üyeleri: Serpil TAŞTAN - İrfan ÖZSARI - Barış ÖZDEMİR - Deniz AKTAŞ Şükrü METİN - Serhad POLAT - Atilla GÜL - Erdinç KURT Hüseyin ÖZSEMERCİ Tasarım Baskı Hazırlık: Mucize Rek. Matbaacılık Tasarım Hizmetleri Libya Cad. No: 27/2Kolej-Çankaya - Ankara • Tel: (0312) 417 10 56 Baskı: Başak Mat. ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Ankara • Tel: (0312) 397 16 17 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın (Üç aylık) Bu dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Basım Tarihi: Ağustos 2014 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 ASİM-SEN ÇIKIŞ BİLDİRGESİ (Askeri İş Yerlerinde Görevli Kamu Çalışanları Sendikası) B iz askeri kurumlarda çalışan memurlar olarak; farklı karargah/ kurum/ okul/ fabrika/ hastane vb. yerlerde çalışan, farklı meslekler ve farklı sınıflara (YHS, THS, GİHS, SHS, EÖS vb.) mensup 657 sayılı devlet memurları kanununa bağlı ancak askeri kanun ve yönetmelikler nedeniyle kurumun hiyerarşik yapısına hapsedilerek ‘’sivil memurlar’’a dönüştürülen memurlarız. Kısaca; bu durum iş kolu çalışanlarının ekonomik, demokratik ve sosyal haklarının kazanımı yönünde çalışmalarının başlatılmasını gerektirmiştir Belki de hepimiz farklı görüşlere inanıyor farklı siyasi partileri destekliyoruz.Ancak hepimizin ortak noktası yaşamak için çalışmak, emek gücümüzü satmaktır. Hepimiz bir çok yerde rütbeli personel ile aynı koşullarda çalışıyor, birlikte üretiyor ancak aynı haklardan yararlanamıyoruz. Hatta kurumumuzun hiyerarşik yapısı nedeniyle çoğu zaman emeğimiz görünür de değildir. Bizler kurumlarımızda kendimize yönelik kararları alabilecek ve bu kararların sorumluluğunu üstlenebilecek iradeye, iş tecrübesine, mesleğe, yeteneğe ve eğitimlere sahibiz. Kurumumuzda alınan kararlarda söz sahibi olabilmek hak ve özgürlüklerimizi elde edebilmek ancak ve ancak örgütlü mücadele ile yani sendika ile gerçekleşecektir. * Eşit işe-eşit ücret ‘’TSK’da memur olmak suya yazı yazmak gibi bir şey... Sendikal birlik ile emeğimizi görünür kılabiliriz.!’’ * Sigortacılık - Emlakçılık vb. ticari amaçlrı hedeflemeyen bir sendikanın kurulması düşüncesi ile toplantılar yapılmıştır. Bilindiği üzere askeri kurumlarda çalışan memurların sendika kurmasına engel olan 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ‘’Sendika Üyesi Olamayacaklar’’ Bölümündeki 15. maddenin (g) bendi Anayasa Mahkemesi tarafından 12 Temmuz 2013 tarihinde ‘’İPTAL’’ edilmiştir. PEKİ BU MADDENİN İPTALİ BİZE NE KAZANDIRDI.. Bununla birlikte; İşkolunda kurulmuş olan sendikaların tamamen bürokratik yapıda ve ranta dayalı örgütlenme anlayışının bizlere ters düşmesi nedeniyle; Demokratik merkeziyetçilik temelinde; * Savunma Hizmetleri işkolunu * Çalışanların hak ve çıkarları * Mesleki ilerleme * Fiili hizmet zammı gibi haklarımızın mücadelesini yapmak ve kazanma düşüncesi ile * Sosyal ve Hukuk devletini savunan * Rant peşinde koşmayan * Makam sevdası bulunmayan * Özelleştirme talebi olmayan * KİT’lerin özerkleştirilmesinden yana tavır geliştiren VAR OLAN SENDİKALARIN ÖRGÜTLÜ, KOLEKTİF VE DEMOKRATİK MÜCADELE ANLAYIŞINDAN UZAK OLDUĞU VE BU NEDENLE.....; * Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) çalışan sivil memurlar ve kamu görevlilerinin Sendika kurmayı ve kurulmuş sendikalara üye olmayı, Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadroları (Jandarma Genel komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil) bünyesinde görev yapan memurlara yönelik Ekonomik, Demokratik, Sosyal hak ve taleplerini dillendirecek ve bu yönde çalışmalar yürütecek bir yapının eksikliği kendisini hissettirmiştir. * Kurulmuş olan sendikaların tüzel kişiliğinin tanınması ile birlikte, Merkez Yönetim, Denetim ve Disiplin Kurullarını Oluşturmasını, Şube ve Temsilciliklerin örgütlenme çalışmalarının başlatılmasını kazandırmıştır. Bu eksikliğin giderilmesi için gerekli olan temel amaç ve ilkeleri üyelerinin talep ve beklentileri doğrultusunda politikalar üretecek ve bunlar, hayata geçirecek yeni bir sendikal yapıya ihtiyaç doğmuştur.. 1 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 1992 - 2002 YILLARI ARASINDA SAVUNMA HİZMETLERİ İŞ KOLU TANIMLAMASI İLE EKMEK VE EMEK MÜCADELESİNDE YER ALMIŞ ASİM-SEN (ASKERİ İŞ YERLERİNDE GÖREVLİ KAMU ÇALIŞANLARI SENDİKASI) 14 HAZİRAN 2013’TE ÖRGÜTLÜLÜK VE MÜCADELE TECRÜBESİYLE YENİDEN YOLA ÇIKMA KARARI ALMIŞTIR. ASİM-SEN, 4 İş kolu çalışanlarının yaptıkları işe,harcadıkları emeğe uygun ve insanlık onuruna yakışacak şekilde yaşamalarını sağlayacak adil bir ücret almaları, 4 Dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep farkı gözetmeksizin bütün üyeleri arasında sendikal mücadelenin güçlendirilmesi 4 Kadın üyelerinin kadın olmaktan doğan özgün sorunlarının çözümlerini sağlayarak mesleki ve sosyal gelişimlerinin önündeki engellerin kaldırılması, 4 Üyelerinin adil ve tarafsız atama, yer değiştirme ve mesleğinde ilerlemesi, 4 Üyelerinin sağlıklı ortamda çalışması, özürlü üyelerinin özel olarak korunup desteklenmesi, 4 Sınıf sendikacılığı çerçevesinde üyelerin ilkeli ve dik duruşundan taviz vermeden, iş saatlerinin kısaltılması, ücretlerinin yükseltilmesi ve çalışma koşullarının düzeltilmesi Madenci 4 İş kolunda ve ülke genelinde sendikal birliğin, halka eşit etkin ve ücretsiz kamu hizmetlerinin verilmesi, 4 Uzlaşmayı öngören ve temelinde de sömürüyü meşru hale getiren sendikacılık anlayışını reddedip, Sınıf ve Kitle Sendikacılığı ilkesi çerçevesinde Grevli Toplu Sözleşmeli Sendikal mücadelenin güçlendirilmesi 4 Her türden baskıcı yönetime karşı mücadele edilmesi, Yolunda Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkarak, kültürel ve sosyal çalışmalarda bulunmak, üzere sendikal süreci başlatmaya karar vermiştir..... ASİM-SEN OLARAK BİZLER ! BİR KONFEDERASYONA ÜYE OLMAYACAĞIMIZI ASLA SÖYLEMİYORUZ. SENDİKAMIZIN GENEL KURULUNDA ÜYELERİN ALACAĞI KARAR DOĞRULTUSUNDA BİR KONFEDERASYONA ÜYE OLABİLİRİZ. ANCAK MEVCUT YASA İLE BU SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. ASİMSEN 489 SAYILI YASADA BİR DEĞİŞİKLİK OLMADIĞI NOKTASINDA HİÇ BİR KONFEDERASYONA YASA GEREĞİ ÜYE OLMAYACAKTIR. AYRICA SİYASET YAPMAYACAĞIMIZI DA SÖYLEMİYORUZ. BİZLER TEK BİR SİYASİ GÖRÜŞ VEYA İNANIŞ ÇERÇEVESİNE TAKILMADAN EKMEĞİMİZİN VE EMEĞİMİZİN SİYASETİNİ YAPACAĞIZ VE YAPMAKTAN DA ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ... n BARIŞ ÖZDEMİR ASİM-SEN Ankara Üyesi HEY SEN KARATAŞ İŞCİSİ SURATINDAN KARA TER AKITAN EVET SEN EMEKCİM SEN YEDİ KAT YERİN ALTINDA KAZMA SALLYAN GÜNEŞE HASRET KALAN HER GÜN ÖLÜMLE KOL KOLA DOLAŞAN EVET SEN EMEKCİM SEN BAHTI KARA KARA ELMAS İŞCİSİ TÜRKİYE GELECEĞİNİN ÇİZGİSİ ZOR İŞLERİN İŞÇİSİ EVET SEN EMEKÇİM SEN HER GÜNÜN BİTİMİ İLE SEN BAYRAM HAVASI ESTİREN BUGÜNLERE DE ŞÜKÜR DİYEN EVET SEN EMEKÇİM SEN EMEĞİ ÖDEŞİLMEZ OLAN KAZMACISI, DOMUZDAMCISI, TAHKİMATCISI, TUMBACISI İLE SEN MADENCİ KARDEŞ EN BÜYÜKSÜN SEN 2 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun İtibarı ve Yalnızlığı n YILMAZ UYAR Genel Sekreter Öncelikle yazımızı okuyan ve vaktini ayıran bütün çalışma arkadaşlarıma teşekkür eder sağlıklı ve güvenli bir çalışma hayatı dilerim. Malumunuz üzere geçtiğimiz günlerde yaşanan ve güzel Türkiye’mizin geçmişinde acı bir hatıra bırakan Soma faciasında hayatını kaybeden tüm işçilerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifa ve kederli ailelerine sonsuz sabır sağlık ve afiyet dileriz. Bu yaşanan kaza bir kez daha gösteriyor ki; yaşam kalitemizi arttırmak için yürürlüğe konmuş olan kanunlardan, işverenler tarafından sadece ama sadece çıkarlarına uygun olan işveren olarak sadece kendi yararına fayda sağlayacak kanunlar uygulanıyor. Bu yanlış davranışın düzeltilmesi için; - Kanunların çalışanın yanı sıra özellikle işverene izah edilmesi, - Kanunlar uygulandığında çalışan ile beraber işverene daha fazla katkı sağlayacağı, - Özellikle tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde daha güvenilir çalışmayı benimsediğini, - Herhangi bir kazanın, makine, teçhizat ile kullanılan her türlü malzemenin hem daha sağlıklı ve güvenli, hem de uzun ömürlü kullanılmasına olanak sağlayacağının, tek tek anlatılması, ülkemizin daha hızlı ilerlemesine, can ve mal kaybının önüne geçilmesine ve en önemlisi insanların işlerini severek yaparak üretkenliğin artmasına ve güzel bir çalışma hayatı sağlayacaktır. Soma faciasında herkes tarafından biliniyor ki, yapılan hatalar, göz ardı edilen hususlar ve yanlış uygulamalar gün yüzüne çıktı ve halen çıkmaktadır. Bu hususların gün yüzüne çıkmasında devletin bu konudaki kararlığı ve olaylara adil yaklaşılması en büyük beklentidir. Adaletin bu olay ile ilgili karar vereceği özellikle işverenlerin çalışma şartlarına verdiği önemi ve periyodik denetleme yapan iş güveliği uzmanlarının, personelin hangi şartlarda çalıştırıldığının sorgulanması, yaşanan kazanın sebep olan kaynaklarına daha çabuk götürecektir. Aynı şekilde askeri işyerlerinde de bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli faaliyetleri icra eden personelinde 6331 sa- yılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu mütalaa edildiğini, bu kanunda yer alan kendisi hakkında aynen uygulanmasını isteme hakkına sahip olduğunu hatırlatalım. Bu tür kanunların emir komuta sistemiyle çalışma şeklini sürdüren işyerleri için uygulanması zor olmakla beraber, personelin isteklerinin yanlış anlaşılmasına sebep olmaktadır. KANUNSUZ HER İŞ ÖLDÜRÜR…! Haklı olduğun hiçbir konu karşısında susma, hakkını ara, çünkü biz sensiz bir eksiğiz. Kırıkkale ilinde bulunan MAAT (Mühimmat Ayırma Ayıklama Tesisi) çok tehlikeli işler kapsamına girmektedir. Ocak 2012 tarihinde yaşanan kaza sonucu 4 işçi vefat etmişti. Kaza anından itibaren bu yana kazanın oluş şekli bilinmemekte ve hayatını kaybeden 4 personelimize hala şehitlik unvanı verilmemiştir. Aynı yıl içerisinde Afyon’da mühimmat deposunda yaşanan patlama sonrası 25 personelimiz hayatını kaybetmiştir. Herhangi bir denetleme esnasında sadece evrak üstünde eğitim verildiğinin ispat edilmesi, ancak içeriğinde bu tür işlerde çalışacak personele detaylı eğitimin verilmemesi ve kanunlara aykırı bir şekilde çalışmasının istenmesi sonucunda ortaya çıkan bu elim kazaların tekrarlanmaması tek temennimizdir. Hali hazırda üyelerimizin de görev yaptığı aynı ilde bulunan MIGYEM (Mühimmat Islah Geliştirme ve Yenileştirme Merkezi) Müdürlüğü’nde çalışan personelinde kanunlara uygun çalışmadığını dile getirmesine rağmen üstlük astlık pozisyonlarından dolayı çalışanların yaptığı değerlendirme ve görüşlerine fazla önem verilmemektedir. En son bir üyemiz kanunlara aykırı olan emri yerine getirmediği için UYARMA cezası ile cezalandırılmıştır. Bu konunun ve buna benzer konularda durumun takipçisi olarak gerekli mercilerde yasal başvurularımızı yaparak sonuna kadar hakkımızı arayacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. 3 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 Bu tür iş yerlerinde çalışan bakım onarım personelinin de kesinlikle mühimmat ve patlayıcı madde ile aynı ortamda iken işlem yapmaması gerektiğini ve ısrar edilmesi neticesinde iş güvenliği uzmanına haber verilmesini, çalışılabilir onayının çıkmasına istinaden sorumlu kişilerden yazılı belge alınmasını veya tutanak tutulmasını önemle hatırlatırız. Bu konulara benzer yüksek gerilim hatları ile uğraşan elektrikçi personelinde sorumluluk sahaları dışında çalışmaması gerektiğini, aynı şekilde yukarıda belirtilen hususları göz önünde bulundurarak önlem almasını, muhtemel oluşabilecek bir vakada kendilerini ispatlamaya imkan sağlayacaktır. KANUNLARI BİL, HAKKINI ARA NİYAZİ OLMA…! Kanunları bilmezsen, hakkını aramazsan; bütün mevki ve merciler NİYAZİ oldu derler... Özellikle can güvenliğinin ön planda olduğu işlerde çalışırken, kanunlar hakkında bilgi sahibi olmamız, çalışma arkadaşlarımızla sürekli fikir alış verişinde bulunmamız, talimatlarda olmayan ve afaki verilen görevlerde, ilk önce çalışmaktan kaçınma hakkımızla ilgili değerlendirme yapmamız ve yazılı belge ile onaylanmayan hiçbir görevi yapmamamız, geçtiğimiz günlerde ve yıllarda meydana gelen kazaları da göz önünde bulundurarak düşündüğümüzde, hem çalışan için hem de işveren için daha uygun ve faydalı olacağını değerlendirmekteyiz. Bir diğer konu ise iş güvenliği uzmanlarının yetkileri hakkında; Herhangi bir işyerinde görev ve yetkisi bulunan iş güvenliği uzmanının icra edilen faaliyetleri göz önünde bulundurarak değerlendirmelerini adaletli bir biçimde yapması işverene sunması, yapılması ve alınması gereken bütün tedbirlerin yazılı olarak işverene talep etmesi tam anlamıyla görevini yerine getirmiş anlamına gelmemektedir. Bu talebin devamında yerine getirilmesi gereken önlemler, tedbirler ve alınması gereken teçhizatın alınması için verilen miatların takip edilmesi ve yerine getirilmeyen her önlemi yazılı olarak ilgili mercilere bildirmekle yükümlüdür. Özellikle askeri fabrika, bakım merkezi, dikimevi, tesis vb. işyerlerinde iş güvenliği uzmanın yapacağı değerlendirmede amirlerin yani işveren gözüken makamların yanı sıra çalışanların birebir görüşlerinin ve isteklerinin alınması daha sağlıklı ve daha güvenli çalışmayı pekiştirmesinin yanı sıra muhtemel oluşabilecek kazalarında önüne geçmesine en etken olacaktır. 4 YAPTIĞIN İŞİN DOĞRU VEYA YANLIŞ OLDUĞUNU BİLMEZSEN; VE HERKES GODAMAN SEN GARİBANSAN, YA CAN VERİRSİN, YA DA HAYATTA KALIRSAN İÇERİ GİRERSİN… Bir diğer husus ise, bu tür çok tehlikeli işyerlerinde çalışan ve oluşabilecek kazayı ve patlamayı canı ile ödeme ihtimali olan personelin, normalde kanunlarda var olan hiçbir özlük hakkından yararlandırılmaması, çalışanın kendisini ve hayata bakış açısını değiştirdiğinde, psikolojisini olumsuz yönde etkilemesine ve icra ettiği faaliyetleri severek değil de zorla, istemeyerek yapmasına yani kısaca çalışanların haklarının verilmemesi ruh sağlığının bozulmasına, bu tür riskli işlerde görev yapan çalışanların aklında herhangi bir olumsuz düşünceye yer vermesi, dikkat dağınıklığına ve yaptığı işe gereken önemi vermesine engel olmaktadır. Bu yüzden bu tür çok tehlikeli işlerde çalışan personele verilmesi gereken özlük haklarının ve askeri kurumlarda görev yapan personelin aldığı tazminatların vb. örnekleri bulunan haklarının gözetilmesi, bu olumsuz etkiyi yok etmeye yardımcı olacaktır. İnsan odaklı çıkarılmış olan bu kanunlara uyulması önce can güvenliğine devamında mal kaybının önüne geçilmesine ve ülkemizin milli servetine zarar vermemesine İmkan sağlamaktadır. Lütfen bu kurallara hem işveren hem de çalışan olarak uyalım, çünkü hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız ve bu ülke hepimizin… Yazımıza son verirken bir kez daha önceki yaşanan iş kazalarında ve en son acımız olan ve büyük kayıp verdiğimiz Soma maden ocağında hayatını kaybeden masum insanlara, Allah’dan rahmet geride kalanlara sabır, sağlık ve huzurlu bir hayat temenni ediyoruz. MALİ BİLANÇO DUYURUSU MADDE - 4 Sendikanın Çalışma İlkeleri: f) Sendikanın idari ve mali denetimleri tüm üyelere açıktır. Mali Bilançomuzu www.asimsen.org.tr adresinden inceleyebilirsiniz. ve Gezi Ruhu Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 n ERDİNÇ KURT ASİM-SEN Kurucu Üye Beşiktaşlı olduğumuz için haksızlığa karşı olmuyoruz, haksızlığa karşı olduğumuz için Beşiktaşlıyız. Evet böyle diyordu beşiktaşın şövalye ruhlu semt çocukları öyle sadece Türkiyede değil dünyanın neresinde bir haksızlık var, neresinde bir ezilen, hor görülen, dışlanan, ötekileştirilen varsa çArşı onların yanında gücün güçlünün karşısındaydı. Herşeye hatta kendisine bile karşı olan çArşı Hasankeyfte bırakın hasan keyfine baksın diyerek Hasankeyfin sular altında kalmasına sessiz kalmıyor Nükleer Santraller karşısında köylüden yana tavır alıyor, ırkçılık karşısında hepimiz etoyuz diyerek ırkçılığı ayaklar altına alıyordu. Filistinde tanka karşı taş savaşa karşı Beşiktaş diyor köy okullarına yardım yaparak, her fırsatta kızılaya kan bağışı kampanyaları yaparak ne kadar hümanist bir topluluk olduğunu her fırsatta tüm dünyaya gösteriyordu. Tüm bu söylemlerle ve eylemlerle dolu olan çArşı tarihi ve onun şövalye ruhlu semt çocuklarının gezi olaylarına tepkisiz kalmasını beklemek hayalden öteye gitmeyecektir tabiî ki. Mayıs ayının sonlarına doğru AVM yapılmak için alanın nefes almak için tek kalan yeri olan gezi parkında yaşanan ağaç katliamı ve buna karşı gelen bir avuç gence yapılan ağır müdahale ve sabaha karşı sanki düşman hattına saldırır gibi çadırlarının yıkılmasıyla devam eden olaylar ülke genelinde büyük tepkiler alıyor, parka her yaştan, her meslekten, her çevreden insanlar ağaç katliamına ve kullanılan orantısız güce karşı bir araya geliyordu. Her geçen gün kalabalık artıyor gezi parkında başlayan tepkiler tüm ülke geneline yayılıyordu. Artık tepki sadece kesilen ağaçlara değil oluşturulmak istenilen ben yaptım oldu düşüncesineydi. Herkes kendisinden bir şeyler buluyor yaşam tarzına, özgürlüklerine, müdahale olduğunu düşünüyor kendi fikirlerinede saygı gösterilmesini istiyordu. Tüm bu kargaşa, dağınık bir eylem görüntüsü organize olmayan tepkiler yaşanırken geldi çArşı alanlara ve parka. Binlerce taraftar semtte toplanıp geziye yürüyordu her akşam sayıları her geçen gün artıyor artık sadece Beşiktaşlı değil her renkten takım taraftarları çArşının yanında çArşıyla beraber yürüyordu. Tüm ülkede takdir toplamış herkesin yükseleni olmuştu çArşı. Umutların ve direncin bitme noktasında bir umut olmuş kalabalıkların yalnız olmadıklarını hissettirmişti. Oysaki bir kısım medya siz taraftar grubusunuz ne işiniz var orada diyerek tepki veriyor çArşının siyasi tepki vermesini eleştiriyordu. Spora siyaset sokuyor diye suçlanıyordu çArşı siyaseti spora sokanlar tarafından, çArşının kurucuları ve önderlerinden Cem Yakışkan tribünde taraftar sokakta halk oldukalrını oluşan haksızlıklara verdikleri tepkinin var olma sebepleri olduğunu söylüyordu. Haziran ayı sonuna kadar çArşı her gün binlerce kişiyle alanlara yürüyor alana vardığında coşkuyla karşılanıyordu. Polisin kullandığı orantısız güç ve nedeni anlaşılamayan kin dolu tutumu onlarca gencin ölümüne neden olacak daha sonra emri verenler paralel yapı mensubu olarak lanse edilip konu kapatılmaya çalışılacaktı. Memlekette hak aramanın bedeliydi ölmek ve olağan bir şey olarak görülüyordu bazıları tarafından. Tek dertleri bu toprakta özgürce yaşamaktı oysa tek istekleri bizde varız bizde bu ülkenin evlatlarıyız bizimde bir fikrimiz vardı kabul etmeseniz bile saygı duymanız gereken. Ölmek, kör olmak, sakat kalmak bizim kaderimizde vardı nedense. Bedel ödemekten yorulsakta artık korku duvarı aşılmıştı nede olsa bir tek canımız kalmıştı verecek onuda veriyorduk, geride gözü yaşlı analar kalsada. Kısacası umut olmuştu çArşı kimsenin yıllarca uğraşsa yapamayacağı bir önderliği yapmıştıkendiliğinden elinden tutmuştu düşenin ezilenin abisi olmuştu Berkinlerin. Renklerin tek kaynağının siyah ve beyazdan doğduğunu siyah olmazsa beyazın masumiyetinin beyaz olmazsa siyahın hüznünün farkında olunamyacağını göstermişti. Taraftarlığın sadece tribünde yapılmayacağını hayata karşıda taraf olmak gerektiğini hatırlatmıştı. Kısacası yeniden yazmıştı tarihi yeniden yazmıştı onurlu direnişin taraftar bölümünü. Beşiktaş Hayatsa Hayatta Beşiktaştı ve çArşı hayatın her alanında söyleyecek sözü olanlardı. Kaybettiğimiz tüm canları tekrar anarak geride bıraktıkları umutlarının özledikleri bir dünyanın var olduğunu ve bir gün o paylaşılmaya hazır hayatın bir yerinde bir gün buluşacağımız özlemiyle… 5 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 YHS’sin Sen YHS Kal n BARIŞ ARIN ASİM-SEN Ankara Şube Disiplin Kurulu Üyesi 1992 yılında sendikal yaşamına başlayan ve 2001 yılında haksız yere kapatılan ASİM-SEN ile 2013 Temmuz ayında AYM’nin kararı ile yasal olarak yeniden örgütlenme sürecine girmesiyle tanıştım. Kuruluş aşamasından beri içerisinde bulunduğum ASİM-SEN’e üye olmamın en büyük sebebi emeğe verdiği değerdir. Çünkü hepimiz çalışıyoruz üretiyoruz ve emek harcayan insanlarız. Emek ve sermaye savaşında emekten yana tavır alanların yanındayız. TSK’ya 2003 yılında Yardımcı Hizmetler Sınıfı kadrosu ile başladım. Eminim tüm arkadaşlarımda TSK gibi bir kurumda işe başladıkları için benim gibi büyük bir sevinç yaşamışlardır. Çünkü TSK ülkemizin en önemli kurumlarından biridir ve TSK’da çalışmak hepimize gurur vermektedir. Yaşadığımız ve karşılaştığımız olaylara bakarak TSK’da Devlet Memuru olarak mı yoksa Sivil Memur olarak mı çalışmaktayız bunu halen bilmiyoruz. Tabi hangi sıfatla çalıştığını bilmediğin için birde YHS kadrosunda çalışıyorsan tam bir emir erine dönüşüyorsunuz. YHS kadrolarına hangi gözle bakıldığını tüm arkadaşlarımız çok iyi bilmektedir. Görev Tanımlarımız zaman içerisinde amirlerimizin istediği şekilde düzenlenmektedir. İşe gelirken bugün acaba nerede çalışacağım ve ne ile karşılaşacağım korkusu taşımaktayız. Görev alanının dışında herhangi bir yerde görevlendirmeleri sürekli yaşamaktayız. Peki bu haksız görevlendirmelerin taşıdığı kadronun getirdiği haklardan faydalanıyormuyuz? HAYIR, peki o kadronun sorumluluklarını ve yükünü omuzumuza alıyormuyuz EVET. Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan... TSK’da çalışmamızın sıkıntılı taraflarından bir diğeri de yönetim kadrosunun 2-3 yılda bir değişmesidir. Bu da gelen yeni yönetim kadrosundaki amirler ile çalışanların karşılıklı yaşadıkları sorunlardır. Yeni TMK hazırlanması ne hikmetse bir türlü bitirilememiştir. Bunun için personel açıkları da tespit edilememektedir. Bundan sonar haksız ve usulsüz görevlendirmeler başlamıştır. Tabi bu görevlendirmeler bazı arkadaşlarımız için Kabul edilebilir olmuştur. Yapılan görevlendirme ile yaptığı iş kolay ve rahatsa bunu sorun etmemekte, oysaki senin işin zor ise kimsenin umurunda değilsindir. Garsonu kasada, çamaşırhanede, kathizmetlerinde, danışmada, mutfakta, bulaşıkhanede çalıştıran zihniyet, GİHS sınıfında çalışan arkadaşımızı da kadrosuyla alakasız bir yerde çalıştırabilmekte ve çalıştığımız kadronun gerektirdiği kazanımları bizlere vermemekte ama sorumluluklarını yüklemektedir. 6 2010 yılında Orduevlerinden hiçbir altyapısı hazırlanmadan askerlerin çekilmesinden sonar sorunlar gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Askeri gerektiği zaman 24 saat bir fiil çalıştıran zihniyet aynı şeyi bize de yapmaya çalıştığı zaman dur denmesi gerekmektedir. Bizler Yardımcı Hizmetler Sınıfı’nda çalışan arkadaşlar çoğunlukla vardiyalı olarak çalışmaktayız. Dini Bayramları, Milli Bayramlar, resmi tatil günlerinde çalışmak zorunda kalıyoruz. Mesai saatlerimiz düzensizdir. Bu düzensizlik ailelerimize olumsuz yönde yansımaktar ve birçok arkadaşımızın psikolojisi bozulmaktadır. Doktora gidip rapor aldığın zaman sana hangi gözle bakılmaktadır bir düşünün. Çünkü senin hastalanma ve raporalma gibi bir hakkın yoktur. Sen Yardımcı Hizmetler Sınıfı çalışanısın. “Ben seni istediğim yerde çalıştırırım”, “Ben emir veririm sen onu yapmak zorundasın”, “Sen yardımcı hizmetlersin” diyen amirlerle sürekli karşılaşıyoruz. Yardımcı Hizmetler Sınıfı çalışanın en başta gelen sorunlarından biriside görevde yükselememe sorunudur. YHS olarak göreve başlayan fakat zaman içerisinde yüksek öğrenimini, yüksek lisansını tamamlayan birçok arkadaşımız hala bu kadrolarda çalışmaktadır. Kadro ve unvan değişikliği, görevde yükselme gibi sınavlar yıllardır açılmamaktadır, açılsa bile 1-2 kişi alınmaktadır. GİHS kadrolarında çalışan arkadaşlarımıza yaptıkları işin kadrosu verilmemektedir. Yani “YHS’sin Sen, YHS Kal” denmiştir. Bizde kalmaya devam ediyoruz. Siz ne kadar okul okursanız, mesleğinizle ilgili yada farklı konularda kendinizi ne kadar geliştirsenizde mevcut durum itibariyle bulunduğunuz sınıfın dışına çıkamıyor, yükselemiyorsunuz. Bunların yanında arkadaşlarımızın bazı birliklerde içtimaya çıkarılması, kadın personelin rütbelilerce fiziksel yada psikolojik şiddete uğramasına tanık oluyoruz. Peki ya iş yerinde uğradığımız mobbing! Bizlerde depresyon,hayattan ve yaptığın işten zevk almama gibi sonuçlar doğuruyor. Tüm bu baskı ve mobbing uygulamalarına karşı sınıf bilinciyle hareket edilmeli bu doğrultuda mücadele edilmelidir. Orduevleri ve Sosyal Tesisler de YHS kadrosunda çalışan arkadaşların yaşadıkları sorunlar günden güne giderek artmaktadır. Diğer kadrolarda çalışan arkadaşlardan bahsetmiyorum çünkü bizlere o kadar yabancılar ki. Mevcut sendikaların YHS kadrolarında çalışan üyelerinin sorunlarına daha fazla duyarlılık göstermeleri gerekmektedir. Bizleri birer üye olarak değil de sorunlarının bir an once çözülmesi gereken birer insan olarak görmeleri gerekmektedir. ASİM-SEN olarak tüm YHS sınıfını kapsayacak şekilde yapılan çalşmaların en kısa sürede sonuç vereceğine inanıyoruz. Güzel ve güneşli günlerin gelmesi umuduyla. Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 Emekçi Sağlığı ve Emek Güvenliği n TUNCAY AYVAZ ASİM-SEN İzmir İşyeri Temsilcisi Sevgili ASİM-SEN mensupları; Sizlerle ülkemizdeki iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının genel hatlarıyla tanıtımı ve özellikle askeri işyerlerine odaklanarak, kamu kuruluşlarındaki uygulama şekilleriyle ilgili görüşlerimi paylaşmaya çalışacağım. İş sağlığı ve güvenliği konusuna girmeden önce sizlerle “mevzuat” ve “mevzuat hiyerarşisi”nin ne anlama geldiği üzerine birkaç paylaşımda bulunmak istiyorum. Mevzuat, bir konu ile ilgili yasal çerçevenin belirtildiği dokümanlar zinciridir. Mevzuata dayanmayan hiçbir uygulama meşru değildir. Mevzuat hiyerarşisinde öncelik ülkenin varlık sebebi olan anayasadır. Sonra uluslararası anlaşmalar/ sözleşmeler gelir. Kanunlar uluslararası anlaşmalarla aynı değerde olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da kanun koyuculardır. Bu hiyerarşi kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve tebliğ olarak devam eder. Mevzuat hiyerarşisinde, alttaki mevzuat üstteki mevzuata aykırı olmamalı, onunla uyumlu olmalıdır. Örneğin tüzük kanuna aykırı olmamalıdır. Ancak maalesef yaygın kanı genelde direktiflerin uygulama bakımından öncelikli olduğu üzerinedir. Onlar sorgulanamaz ve kayıtsız şartsız uygulanmak durumundadırlar. Sorgulamaya başladığımız zaman istenmeyen kişi ilan edilme, baskı, yıldırma ve yasal yaptırımlarla karşılaşma olasılığımız yüksektir. Aslına bakarsanız bu durum, biraz da çalışanların özellikle hakları ve sorumlulukları noktasında bilinçlenmekten imtina etmesinden kaynaklanmaktadır. Bilinçli olmayan çalışanların varolduğu bir işyerinde çalışanlar, işverenin inisiyatifine bağlı olarak hareket etmek durumunda kalırlar ki bu da insanca bir çalışma yaşamının önündeki en büyük engellerden birisidir. Örneğin çalışma saatlerine riayet edemeyen bir çalışan, işverenle iyi ilişkiler kurarak kendisinin tolere edilmesini sağlayabilir. Böyle olunca da bu kişi, çalışma saatleri ile ilgili yasal mevzuata uymamasından ötürü işvereni sorgulayamaz. Çünkü öncelikli olarak kendisi buna uymamaktadır. Dolayısı ile bu durum, çalışma saatlerinin mevzuata uygun olmadığı gerekçesiyle hak iddia eden diğer çalışanlar açısından engelleyici bir faktör olarak ortaya çıkar. Bu açıdan yasal mevzuatın kişilere özel olarak uyarlanıp uygulanması, çalışanların hak mücadelesi sürecindeki en büyük engellerden biridir. Şimdi gelelim iş sağlığı ve güvenliği konusuna… Uluslararası sözleşmeler, AB uyum paketleri, kanun, yönetmelik ve tebliğ gibi bir dizi dokümantasyondan oluşan ve özellikle uygulamadaki aksaklıkları bakımından son derece problemli bir mevzuat olan iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının en önemli parçası olan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 30 Haziran 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi. Maalesef üretim ve tüketime odaklanan ve çalışanı sadece işin bir girdisi olarak gören küresel sermaye, ILO ve WHO gibi uluslararası örgütlenmeler vasıtasıyla, çalışanların hukukunu gözetiyormuş gibi gösterdikleri mevzuatlarında, sıkıştıklarında nihai yükü çalışanların sırtına bindirmekten geri durmuyor. Öyle ki; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı, vahşi kapitalizmin hakim kılındığı, özellikle özel teşebbüs alanında sömürünün ve taşeronlaşmanın devamı noktasında engelleyici işlev olmaktan öte destekleyici işlev haline dönüşebiliyor. Uygulamada iş sağlığı ve güvenliği, çalışanların lehine olarak emekçi sağlığı ve emek güvenliği noktasından epeyce uzakta, hatta işveren çıkarının güvenliği noktasında işlev gördürülen bir süreç olarak işletilebilmektedir. Özellikle, alınmış gibi gösterilen tedbirler, verilmiş gibi gösterilen eğitimler, yapılmış gibi gösterilen analizler vs. yani sorumluluklarının gereğini yerine getirmekten kaçan işverenlerin elinde, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmış gibi gösterildiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Çalışanların da hakkını, hukukunu aramaktan imtina etmeleri, sorumluluklarının ayırdına varmaktan kaçınmaları, tabloyu daha da karmaşık hale getiriyor. Kanunun “kapsam ve istisnalar” kısmına göz attığımızda; örneğin “ev hizmetleri” faaliyetlerinin kapsam dışı tutulduğunu görmekteyiz. “Ev hizmetleri” faaliyetlerinin aynı zamanda 4857 Sayılı İş Kanunu’nda da kapsam dışı tutulması, milyonlarca ev hanımının ve gerek 4857 Sayılı İş Kanunu, gerekse de 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa tabi olmayan faaliyetlerde görev yapan milyonlarca çalışanın nasıl bir risk ve baskı altında güvencesiz bir şekilde çalıştırıldıklarının anlaşılması bakımından dikkate değerdir. Böylelikle uygulama bakımından maalesef iş sağlığı ve güvenliğini sağlamaktan ziyade, bunun belli bir sektör haline getirilerek pastadan pay kapma yarışına dönüştüğü, maksatın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olarak ortaya çıktığı bir sürece tanıklık etmekteyiz. Ve yine maalesef ki, gelmiş olduğumuz nokta itibari ile iş sağlığı ve güvenliğine yönelik somut bir ilerleme sağlayamadığımız, her geçen gün daha da ayyuka çıkmakta… İşverene tabi olarak çalıştırılan iş güvenliği uzmanlarının bağımsızlığı ve tarafsızlığı da etik bir tartışma konusu 7 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 olarak karşımızda duruyor. Bilindiği üzere Aralık 2013 döneminden önce iş güvenliği uzmanı olmak oldukça meşakkatli bir süreç gerektiriyordu ve piyasada ciddi bir iş güvenliği uzmanı talebi mevcuttu. Çıkarılan geçici bir düzenleme ile, Aralık 2013 döneminden itibaren Ağustos 2014 dönemine kadar, yeterince iş güvenliği tecrübesi olmayan insanların A sınıfı uzman olabilmelerinin önü açıldı. Böylece; piyasadaki iş güvenliği uzmanı ihtiyacı belki göstermelik olarak giderildi ancak bu, iş kazalarının önünü kesmeye yetmedi. Ülkemizde son dönemlerde yaşanan iş kazaları da gösterdi ki; işverene tabi olarak çalıştırılan iş güvenliği uzmanları, iş sağlığı ve güvenliğinden ziyade işverenin çıkarının güvenliğini sağlama konusunda araç olarak kullanılma noktasına gelmiş durumdalar. Ayrıca iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimleri “risk değerlendirmesi”nde ve rutin “emniyet ve kaza önleme toplantıları”nda yazılı hale getirmedikleri hususlardan ötürü, herhangi olumsuzluk durumunda direk adli sürecin içine çekilebiliyorlar. Yani işverenin çıkarının güvenliğini sağlayamayan birçok iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi hapis tehdidiyle karşı karşıya istim üstünde bir hayat sürüyor. Mevzuatın kamu kurumlarındaki uygulama tarzındaki en büyük sorunlarda bir diğeri, bazı kurumların, herhangi bir ana ihtisas kodu olmadığı halde “İş Güvenliği Uzmanı” kadroları tanımlayarak, sertifikası olmayan veya sözleşme yapmak istemeyen personelini bu kadrolara atamak suretiyle, herhangi bir ek ödeme yapmadan bir nevi zorla çalıştırmak istemesi…Bu konuyla ilgili başlatılan yasal süreçte, maalesef halihazırda çalışan lehine herhangi bir olumlu sonuç da alınabilmiş değil! İş sağlığı ve güvenliği uygulamaları, çalışanlar açısından daha bir hilkat geribesine dönüşmüş durumda! İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı, devletin işveren ile çalışan arasında dengeleme işlevi gördüğü bir anlayış üzerine kurulmuştur. Ancak işveren devletin kendisi olunca bu dengeleme işlevi, işverenin (devletin) lehine bozulmuş oluyor. Küresel sermayenin tüketim kaynağı olarak gördüğü ülkemizde ne kadar modern kanun yapılırsa yapılsın, kanunların vatandaşlarda oluşturduğu algı, hakların tespitinden ziyade bir tehdit algısından öteye geçemiyor. Öyle ki; ülkemizde kanunlardan, hak, hukuk ve sorumluluklarından bi haber, kendi iç dünyalarına kapanmış, bir yandan üzerlerine gelen tehditleri bireysel olarak karşılamaya çalışırken, diğer yandan her seferinde kaybedenlerin kendilerinden olacağı makus talihini kabullenmiş vaziyette yaşamını devam ettiren birçok çalışan var. Onarlın içinde bir nebze bilinçli olanları da, ülkedeki adalet olgusunun zedelenmiş olmasını gerekçe göstererek kanunların kendilerine tanıdığı haklardan ziyade, getirdiği sorumlulukların tehdidini hissederek pasifize olmayı tercih etmekteler. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatının uygulama sürecinde çalışanlar üzerinde oluşturulmaya çalışılan algı da bir bakıma böyle… Mevzuata askeri kurumlar açısından bakıldığında çapraşıklığın daha da üst seviyelerde olduğu görülüyor. Örneğin; kanunun istisnalar kısmında belirtildiği üzere “Fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerlerindekiler hariç Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Milli İs- 8 tihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetleri.” iş sağlığı güvenliği mevzuatının kapsamı dışında tutulmuş. Böyle olunca da; çalışan, işveren ve işten ötürü ortaya çıkan ve insan ile çevre faktörü ön plana alınarak yerleştirilmeye çalışılan iş sağlığı ve güvenliği kültürü de ciddi biçimde zedeleniyor. Neden mi? Öncelikli olarak bir kanunda “ve benzeri” şeklinde bir ifade kullanılması, “ve benzeri” nin neyi kapsadığının belirtilmesine ihtiyaç duyar. Özellikle emir-komuta zincirinin hakim olduğu ve sorgulanmadan icra edilen askeri faaliyetlerde, sınırları “ve benzeri” olarak belirlerseniz ortaya bir dizi sıkıntı çıkar. Ayrıca farklı statüde personelin (işçi, memur, subay, astsubay, uzman erbaş, erbaş, er, alt yüklenici-taşeron) çalıştırıldığı askeri işyerlerinde karmaşa daha da artıyor. Sivil Memurlar ve Emeklileri Derneği (SİMED) 6331 sayılı kanunun 2 nci maddesinin 2 nci fıkrasının a bendinde yer alan “ve benzeri” ibaresinin detaylandırılması için Çalışma Bakanlığı’ na bir yazı yazıyor. Yazıyı okurken “mevzuat hazırlanırken uyuyormuydunuz kardeşim!” diyesi geliyor insanın... Yazıda “ve benzeri” detaylandırılmamış aslında. Örneğin çok tehlikeli ve ağır iş kolu olan ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına tabi olması gereken askeri hastanelerin mevzuata tabi olup olmadığını anlamak ne mümkün! Mevzuat ve Bakanlığın cevabı beraber değerlendirildiğinde; kapsama dahil işyerleri sadece fabrikalar, bakım merkezleri ve dikimevleri gözüküyor. Mevzuata göre bu birimlerde çalışan asker, sivil tüm personel yasaya tabi. Bakanlığın yanıtındaki ekstra ise fabrikalar, dikimevleri ve bakım merkezleri dışındaki askeri işyerlerinde sadece sivil personelin (berber, büro memuru, kaloriferci vb.) yasaya tabi olduğunun belirtilmesi. Bu durumda askeri hastanelerde çalışan sivil personel yasaya tabi, askeri personel tabi değil mi olacak? Mevzuatta bu açıklamayı destekleyecek bir ibare bulunmadığı gibi tam aksine işyerinin bütünlüğünün esas alınacağı vurgulanmakta! “Askeri faaliyetler” in kapsam dışı tutulması, yapısında sivil personel bulunmayan fakat sivil personelin görevi gereği gitmek durumunda olduğu işyerlerinde de karmaşıklığa sebep oluyor. Bunun en dikkat çekici örneklerinden biri gemiler. Örneğin yasaya tabi bir çalışan yasaya tabi olmayan bir askeri gemiye bakım onarım faaliyeti için gittiğinde, üzerinde çalıştığı sistem/ cihaz iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kapsamında değerlendirilmeyecek ama görevli sivil personel mevzuata tabi olacak. Böyle bir durumda bir iş kazası meydana geldiğinde; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına tabi olmayan bir cihazla çalışırken gerekli tedbirleri almadığından ötürü, mevzuat kapsamındaki sivil çalışana sorumluluk yüklenmeyeceği nerden belli? Bunu kim, neye göre, nasıl belirleyecek ve önleyici tedbir alacak? İşyeri Hekimliği veya İş Güvenliği Uzmanlığı sınavlarında bu konularla ilgili sorulacak sorular da bu manada tartışmalı hale gelecek. Özetle gerek mevzuat, gerekse de Bakanlığın bu cevabı tatmin edici olmaktan uzak! Mevzuattan kaynaklanan bir diğer açık ise “yürürlük tarihi”…Kanunun 38 nci maddesi şu şekilde : “Bu Kanunun; 6 ve 7 nci maddeleri; 4857 sayılı İş Kanununun mülga 81 inci maddesi kapsamında çalışanlar hariç kamu kurumları ile Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 1/7/2016 tarihinde yürürlüğe girer.” Kanunun 6 ncı maddesi “Mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayacak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işveren; çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirir.” şeklinde başlıyor. İş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimi olmadan iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri verilemeyeceğine göre; kamu kurumlarında halihazırda bu maddenin yürürlükte olmaması şu anlama geliyor : Kamu kurumlarında mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da kapsayan iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri 1 Temmuz 2016 tarihine kadar verilemeyecek. Bu durumda kanunun, özellikle eğitim ve sağlık gözetimi ile ilgili diğer maddelerinin yürürlükte olması çok da bir anlam taşımıyor. Yani anlaşılacağı üzere, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kamu personeli nezdinde; uygulamanın yerlerde süründüğü, iş güvenliğinin sadece kişisel koruyucu donanımlarla sağlanmaya çalışıldığı, onların bile yeterince sağlanamadığı, birçok çalışanın sağlık gözetimine tabi tutulmadan ve gerekli güvenlik önlemleri alınmadan çalıştırıldığı başlıbaşına bir tehlike kaynağı niteliğinde…Hele hele bu işyeri askeri bir kamu kuruluşu ise durum çok daha vahim! Devlet kendi güvenliğini koruyan askeri personelini iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının dışında tutuyor fakat aynı personeli işveren vekili olarak iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına tabi çalışanların yöneticisi yapıyor. Öyle ki; kamuda işveren ile çalışan ayrımı, özel sektör kadar net olmadığından; iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı, askeri işyerlerinde sivil personelin işveren vekili konumundaki askeri personele karşı bir hak ve güvence arama mücadelesine dönüşme riski taşıyor ki, bu çapraşıklık iş barışını olumsuz etkileyebileceği gibi, işveren vekili pozisyonundaki askeri personelin kafasının karışmasına neden olmakta ve bu da çalışanlar üzerinde ve kamu yararı açısından ciddi riskler doğurabilmektedir.. Bir de işverenin, iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak için kişisel koruyucu donanım kullanımını öncelikli olarak tercih etmesi uygulamada karşılaştığımız diğer önemli bir problem..Kişisel koruyucuların kullanımı, iş sağlığı ve güvenliğini sağlamada en son tercih edilen yöntem olması gerekir. Çünkü çalışanların kişisel koruyucuyu kullanmaları hem rahatsızlık verici olabilir, hem de kullanılıp kullanılmadığının denetiminin yapılması zordur. Ayrıca kişisel koruyucu donanım kullanımı; tehlikenin kaynakta ve ortamda önlenmesine nazaran riski ortadan kaldırmada daha az etkili bir yöntemdir. Görüldüğü üzere risk yönetiminde kişisel korunma en son tercih edilmesi gereken ve en az etkili yöntem iken, kanunun yaptırımına muhatap olan işveren, riskleri öncelikli olarak çalışandan başlayarak tespit etmeye yeltenir. Çalışan kazadan ötürü belki bir uzvunu kaybetmiştir, belki hayatını kaybetmiştir, belki de meslek hastalığına yakalanmıştır, çok da önemli değil! İşveren, çalışanın bilerek isteyerek kendisine zarar verdiği, yönetimin uyarılarını dinlemediği veya kişisel koruyucu donanım kullanmadığı gibi gerekçelerle çalışan üzerinde bir baskı mekanizması işletebiliyor ve bu ve benzeri sebeplerden ötürü ilk sorgulama çalışana yapılabiliyor. İkinci öncelikli sorgulama ise faaliyetin gerçekleştirilmesinden sorumlu olan ekip veya posta başları veya mühendislere yönelebiliyor. Hele hele işveren devletse ve oklar işvereni göstermeye başlayınca “devlet suçludur” algısı oluşturmamak adına üçüncü sorgulama halkası iş güvenliği uzmanlarına doğru kaymaya başlar. Ancak problemin ortaya çıktığı gerçek durum hiçbir zaman kamuoyunun vicdanını rahatlatacak şekilde çözülemez. Ölenlerin ailelerine şehit denebilir, yüklü tazminatlar ödenebilir ve “katil” devlet algısı “yardımsever” devlet algısı ile yer değiştiriliebilir. Kaza/olaylardan sonra ilk gözaltına alınanlara potansiyel suçlu gözüyle bakıldığı için, asıl suçlular zamanaşımından ötürü kamuoyuna lanse edilmez bile… Dolayısıyla sistem iş güvenliği yönetiminden ziyade iş güvenliği algısının yönetimi şeklinde işletilir. Son olarak mevzuattan kaynaklan diğer bir risk olan maddi yaptırımlar konusuna değinmek istiyorum. Bilindiği üzere 4857 sayılı kanun kapsamında çalışmakta olan işçi personel, işverenin 6331 sayılı kanun çerçevesinde verdiği talimatlara uymadığı takdirde, maddi yaptırımlara maruz kalabilmekte... Konu ile ilgili uzmanlar, 6331 sayılı kanun kapsamındaki maddi yaptırımların işçi personele uygulanıp memurlara uygulanmamasının mevzuatta bir boşluk oluşturduğu ve bu boşluğun giderilmesi gerektiği noktasında görüş ifade etmektedirler. Yani İleriki süreçte bu tarz kesintilerin memurlara da uygulanması yönünde kararlar alınabilecektir. Sevgili ASİM-SEN mensupları; Hakkımızın ve hukukumuzun sadece çıplak bir yasadan medet umarak yerine getirileceğini düşünüyorsanız büyük bir yanılgı içerisindesiniz demektir. Yasa koyucular ve uygulayıcılar hakkımızı ve hukukumuzu dikkate alıyormuş gibi görüntü verebilirler. Ancak; işin ucu kendi varlık sebeplerini tehdit etmeye başladığında geri adım atacaklar ve kolaylıkla tersi bir işlevi hayata geçirebilecekler. Çalışanları da biat anlayışlarını kabule zorlayabilecekler ve çalışanlar hakları için mücadele etme yolunda oldukça geriye düşmüş olabilecekler! Bunun için yasal bir kazanım olan sendikaya üyelik, çalışanların kolaylıkla yerine getirebileceği önemli bir adımdır. Böylelikle çalışanların, haklarını ve hukuklarını sendikal zeminde gündeme getirmeleri, bunlara yönelik süreci takip etmeleri ve problemlerimizin çözümü için gönüllü olmaları son derece önemli ve gerekli bir hal tarzıdır. Sendikalar da çalışanların bu yasalardan kaynaklı hak kayıplarını sürekli olarak gündeme taşımalı ve çalışanların tabi oldukları yasa hükümlerini kendilerine bedel ödetme noktasından çıkartılması için dişe dokunur önlemler alınması için işveren ve devlet ile iletişim konusunda girişimci olmalıdırlar. Özellikle, çalışanların görev tanımlarının netleştirilmesi, görevleri dışında çalıştırılmalarının önlenmesi ve çalışma sürelerine keyfi olarak müdahale edilmesi noktasında, gerek 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, gerekse de 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunundan kaynaklanan çalışan haklarının takipçisi olmalıdırlar. Sağlıklı günler ve güvenlikli işler dilerim… 9 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 GEÇİCİ SÜRELİ GÖREVLENDİRMELER n ŞENAY ÇATAK ASİM-SEN Ankara Şube Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli Devlet Memurları 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında Geçici Süreli görevlendirilmektedirler. Ancak mevzuat açısından bu görevlendirmelerin esas ve usulleri ile ilgili farklı uygulamalar olmakta ve kadro, unvanları dışında yeterli eğitime, bilgi ve tecrübeye sahip olamadan verilen yeni görevlerin yerine getirilmesi bizlerden beklenmektedir. Çoğu zaman memurun isteği dışında yapılan geçici süreli görevlendirmeler sosyal ve psikolojik olarak da memurların mağduriyet yaşamalarına da sebep olmaktadır. Bu çalışmanın amacı Devlet Memurlarının Geçici Süreli Görevlendirmeleri hakkındaki usul ve esasların yanı sıra, şekil açısından açıklamaktır. Devlet Memurlarının öncelikle atama görev yerinde çalışması esastır. (Dayanak: 657 sayılı kanunun 45. Maddesi) Ancak memurlar, kamu yararı ve hizmet gerekleri sebebiyle ihtiyaç duyulması hâlinde kurumlarınca, atamaya yetkili amirin onayı ile, Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşü alınarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarında 6 (altı) aya kadar, kurum içinde ise 1 (bir) aya kadar geçici süreli olarak görevlendirilebilirler. (Dayanak: 6111 sayılı torba yasada yayınlandı) Kurum/ Birliğin görev alanı içinde yer alan belli bir hizmeti yürütmek amacıyla o hizmetle ilgili konuda uzmanlaşmış kamu görevlilerinin kadroları üzerinde kalmak koşulu ile belirli bir süre ile geçici görevlendirilmesi kanunen mümkün bulunmaktadır. Geçici süreli görevlendirmelerde memurun hizmetine duyulan ihtiyaç somut olarak ortaya konulmalı ve görevlendirmenin ne kadar süreyi kapsayacağı açıkça belirtilmelidir. Kanun koyucu idareye geçici süre görevlendirmeyle ilgili takdir yetkisi vermekle birlikte bunun bazı şekil ve şartları olması gerekmektedir. Bu takdir yetkisi idarece hizmetin gerekli kıldığı durumlarda kullanılmalı sürenin belirli olması ve hizmetin ifası için öngörülen sürenin sonunda ilgilinin kadro görevine döndürülmesi gerekmektedir. Kurum/Birliklerce memurların zaruri, acil ve önem arz eden durumlarda, kısa bir süreye münhasır olmak koşuluyla, atandığı kadro dışında bir başka görevde istihdamı, hizmetin devamının esas olması yönünden mümkün olabilirse de; bunun hiçbir zaman “daimilik” arz etmemesi gerekmektedir. Ancak aşağıdaki hallerde bu görevlendirmeler yapılabilir. a) 5 ve daha yukarı bir dereceden göreve ilişkin boş bir kadronun bulunması, b) Kurum içinden bu görevi yürütecek elemanın kısa sürede sağlanamaması, 10 c) Görevin, yetenekli ve iyi yetişmiş personele ihtiyaç gösteren işlerden olması, hallerinde geçici süreli görevlendirme mümkündür. Geçici Süreli Olarak Görevlendirilecek Personele İlişkin Şartlar: a) Görevin gerektirdiği şartlara sahip olması ve yapılacak işin mesleği ile ilgili bulunması, b) Bu görevde çalışmayı kabul etmesi, c) Çalıştığı kurumdaki kadronun 5 ve daha yukarı derecelerde olması, hallerinde geçici süreli olarak görevlendirilebilir. Aylık ve Diğer Haklar: Geçici süreli olarak görevlendirilen memur, görevlendirildiği kadronun aylığını alır ve bu kadronun diğer mali ve sosyal haklarından yararlandırılır. Geçici Görevlendirmede Süre a) Kurumlar arası geçici görevlendirme de süre 6 (altı) aya kadar. Kurum içinde ise 1 (bir) ayı geçemez. b) Geçici süreli görevlendirmenin, memurların göreviyle ilgili olması şarttır. c) Geçici süreli görevlendirmede memurun muvafakati aranır. ç) Geçici süreli olarak görevlendirmede sürenin bitimi ilgili kuruma ve memura bildirilir. Memur asıl görevine döner. Kurum/Birliklerde boş bulunan kadroları kural olarak görevlendirme suretiyle doldurulamaz. Sürekli bir hizmetin görülmesi naklen atamayı gerektirip, geçici görev yoluna bu durumda başvurulması hukuken mümkün değildir. İdare geçici görevlendirme sonunda anılan hizmete ihtiyaç duyuyorsa görevlendirme süresi içinde personelin geçici görevlendirildiği kadroya intibak atamasını teklif etmelidir. Geçici görevlendirildiği yerde bir kadro ile ilişkilendirilmemiş ise kadro açılmasını ve ilgili personelin atanmasını ivedilikle atamaya yetkili makama talep edilmesi gerekmektedir. Aksi halde Anayasanın 128 ve 129 ncu maddelerinde düzenlenen “memur güvencesi” zedelenmiş olmakla birlikte ve bu statü teminatsız bırakılmış olacaktır. Dolayısı ile Memurun atandığı görev yeri dışında bir başka kadroda daimi surette görevlendirilmesi hukuka aykırı bir işlem (Dayanak: AYİM 20.06.1995 tarihli 1995/310 sayılı kararı) olmakla birlikte aynı zamanda bu durum Anayasanın 128 ve 129. maddelerinde düzenlenen memur güvencesinin de ihlali sonucunu doğurmaktadır. Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 SENDİKA OYUNLARI n GÖKSAL YEĞİN Araştırma Görevlisi Sendikanın sözlük anlamı “İşçilerin veya işverenlerin iş, kazanç, toplumsal ve kültürel konular bakımından çıkarlarını korumak ve daha da geliştirmek için aralarında kurdukları birlik”der. sayar, demokrasinin korunup yerleşmesine, sosyal ve toplumsal adaletin ve barışın tesis edilmesine ve gerçekleşmesine yardımcı olmayı amaçlar.” hükmüne amirdir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çalışan biz Kamu çalışanları 21 yıllık mücadele sonucunda sendika hakkımızı kazanmış bulunmaktayız. Ancak madde içeriğinde yazılı olan “Üyelerinin; mesleki hak ve menfaatlerini korumayı ve geliştirmeyi temel amaç sayar” hükmünü görmezden gelerek ve hiçe sayarak kendi hak ve menfaatleri doğrultusunda sendikasını ve yetkilerini kullanan Sendika Yöneticilerinin yaptıklarını ortaya koymak ise; ASİM-SEN tüzüğünde SENDİKANIN AMAÇLARI maddesine yer alan “Tüm maddi değerlerin yaratıcısı emek...” hükmüne istinaden ASİM-SEN’in görevidir. Sendikal hakkımızın kazanımı ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde SİME-SEN ve SAVDES-SEN “01 Büro ve Bankacılık” iş kolunda örgütlenmek üzere kurulmuş ve çalışmalarına başlamışlardır. ASİM-SEN ise biz bu ifadenin genel bir ifade olduğundan hareketle, 21 yıllık mücadelemizin başka platformlara kaymaması amacıyla; “01 Büro ve Bankacılık” iş kolu üzerinde yaptığımız değerlendirme neticesinde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışan personeli bu iş kolunun tam olarak ifade etmediğinden hareketle, ASİM-SEN Genel Kurulu kararı ile sendika tüzüğünün Sendikanın Faaliyet Kapsamı başlıklı 5’inci maddesindeki “Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı karargâh ve bağlılarında görev yapan kamu görevlilerini kapsar” hükmü değiştirilmeden örgütlenme çalışmalarına başlamıştır. Bu ASİM-SEN’i diğer sendikalardan ayıran en önemli özelliklerden sadece bir tanesidir. Amaç; 4688 sayılı Sendikalar Kanunu’na 12’nci İş Kolu olarak yaptığımız işin niteliğini karşılayacak SAVUNMA HİZMETLERİ İŞ KOLUNUN eklenmesi yönünde gerekli mücadelenin verilmesi için yasal zemini hazırlamaktır. Türk silahlı Kuvvetleri’nde görevli kamu çalışanlarının haklarını korumak için kurulan sendikalardan biri olan SAVDES-SEN Tüzüğünün SENDİKANIN AMACI başlıklı 4’üncü Maddesinde “Üyelerinin ortak ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki hak ve menfaatlerini korumayı ve geliştirmeyi temel amaç Millî Savunma Bakanlığı tarafından 22 Nisan 2014 tarihinde yayımlanan MİY.:23567820-1230257-14/Per.Bşk.Me.ve İşçi D.Me.Atm.Ş. sayılı ve “Görevde Yükselme Sınavına İlişkin İşlemler” konulu yazısı ile Millî Savunma Bakanlığı Karargahı ve Bağlı birimlerde görevli memurlar için 2014 yılı görevde yükselme sınav duyurusu yapılmıştır. Sendikaların birinci amacı olan işverenin yapacağı uygulamalarda üyelerinin haksızlığa uğrayıp uğramadığını tespit etmesi çalışmaları kapsamında ASİM-SEN’in konuya yönelik yaptığı çalışmalar neticesinde; bazı kadroların şahsa münhasır olduğu tespit edilerek sınava yönelik yürütmenin durdurulması için dava açmıştır. Söz konusu sınava yönelik yürütmenin durdurulması çalışmaları yapılırken sadece sendika üyelerimizin hak ve mağduriyetleri değerlendirilmemiş, tüm Milli Savunma Bakanlığı Personelin haklarının korunması ilke edinilmiştir. Örgütlülüğü Millî Savunma Bakanlığında fazla olan SAVDES-SEN yazının yayınlanması ile birlikte üyelerine sınava yönelik eğitime teşvik etmek üzere Karadeniz Akademi Dershanesi ile anlaşma yapmış ve üyelerine ücreti karşılığı dershaneye yönlendirmişlerdir. (Dershaneden sadece SAVDES-SEN’e kayıtlı üyeler faydalandırılmış. Başka sendika üyelerini 11 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 veya sendikalı olmayanları dershaneye kabul edil- madde memiştir. Başka dershanenin yayımı alınarak üzerine devrimlerine sahip çıkarak, kültürel ve sosyal çalış- etiket yapıştırılmak suretiyle sendikalarına üye olma- malarda bulunmayı amaçlar” mantığından hareketle yanlara ücret karşılığı satılmıştır.) ASİM-SEN olarak emek peşinde meydanlarda hak, Ayrıca yapılan bu yanlışı görmeyen SİME-SEN’de başka bir dersaneye üyelerini yönlendirmiştir. Sınav iptal olmasına rağmen SAVDES-SEN ne dershanenin eğitimini ileri bir tarihe ertelemesini talep etmiş, nede üyelerin mağduriyetini idareye bildirmek gibi bir girişimde bulunmuştur. Bu konuya dershaneye kayıt olan üyelerin tepkisiz kalması ve hatta sendikadan ücretlerini talep etmemeleri de ayrı bir soru işaretidir. 7’inci paragrafında “Atatürk ilke ve özgürlük ve emek mücadelesi verirken Başka mücadele içinde olan, tüzüklerinin özellikle (b) fıkrasında belirtilen; “Ortak çalışma ilişkilerinde ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki hak ve menfaatlerinin korunmasını ve geliştirilmesi”, (c) fıkrasında belirtilen; “Milli ve manevi değerlerini gözeterek, toplum ve çalışma barışını sağlama” ve (ç) maddesinde belirtilen; “İşyerinden başlayarak tüm alanlarda, demokratik işleyişin sağlanmasını ve korunması” vb. ilkeleri boşa sayan; Savdes-Sen ve Türkiye devletinin kurucusu, ulu önder Mus- Sime-Sen üyelerini dershanelere yönlendiren, üye- tafa Kemal ATATÜRK’e sahip çıkarak diğer lerinin dershaneye zaman ayırıp paralarını verirken sendikaların ğümüzün farklı olarak tüzü- kendisinin aynı yazının birinci grup birinci sıra, Sendikanın Amaçları başlıklı ikinci üçüncü grup birinci sıra, dördüncü grup üçüncü sıra tüzüğünden kadroları şahsa münhasır olduğu görülmekte. 2.GRUP başlıklı; S.NU DAİRESİ ŞUBESİ ÜNVANI KADRO NİTELİKLERİ 1 İNŞ.EML.VE NATO GÜV.YAT.D.BŞK. EMLAK GRUP BAŞKANLIĞI PROT.VE SATIŞ İŞL.YNT.Ş.MD. MÜDÜR Harita ve Kadastro Teknikeri olup, 4 yıllık fakülte mezunu olmak KADRO MİKTARI 1 En acısı ise bu kadronun SAVDES-SEN Genel dan sonra yayımlanacak görevde yükselme ve benze- Başkanına ait olduğudur. ASİM-SEN olarak tabii ki ri özlük hakları hakkındaki yayım ve uygulamalarda üzerimize düşen görevi yaparak Danıştay Başkan- bu tür haksızlıkların takipçisi olacağız. lığına Görevde Yükselme Sınavına İlişkin İşlemler konulu emir için “YÜRÜTMENİN DURDURULMASI” davamızı açtık. Fakat anılan sendikaya üye arkadaşlarımızın da maddi ve manevi kayıpları dü- Kuruluşumuzdan bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuv- şünüldüğünde bu olayı bilmeleri haklarıdır düşünce- vetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, sindeyiz. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Ko- Her personelin bir sendikaya üye olması yönündeki düşüncemiz nedeniyle yukarıda yazmış olduğu- mutanlığı karargâh ve bağlılarında görev yapan tüm personelin hizmetinde olduğumuzu ve yapılan her muz olay ve uygulamalar bir kurum ya da kuruluşu haksızlığa karşı duruşumuzu hiç bozmadan Tüzüğü- eleştirmek amacı gütmemek ile birlikte Sendika ola- müzde belirttiğimiz şekilde Atatürk ilke ve devrim- rak bunları dile getirmek ve bilgilendirmek çalışan lerine sahip çıkarak, kültürel ve sosyal çalışmalarda emekçi arkadaşlara karşı sorumluluğumuzdur. Bun- bulunmaya devam edeceğimizi bildiririz. 12 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 hedefteki iş güvencesi n Dr. ERKAN AYDOĞANOĞLU Son yıllarda sadece Türkiye’de değil, en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile emekçilerin sahip olduğu en temel haklar birer birer ellerinden alınıyor. Bir taraftan satın alma gücü istikrarlı bir şekilde düşerken, ekonomik ve sosyal haklar başta olmak üzere, önemli hak kayıpları yaşanıyor. Tüm toplumu yakından ilgilendiren parasız eğitim ve sağlık hakkı, sosyal güvenlik vb gibi kamu hizmetleri alanlarında yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamalarına paralel olarak, bu hizmetleri sunan kamu emekçilerinin iş güvencesinin kaldırılması konusu hükümetin öncelikli gündemleri arasında. Geçtiğimiz 12 yıl içinde günlük hayatın her alanında olduğu gibi, çalışma yaşamına yönelik olarak da çok sayıda yasal düzenleme yapıldı. Kamu ve özel sektör çalışma ilişkilerinde güvencesizleştirme, kuralsızlaştırma ve emeğin aşırı sömürülmesini öngören düzenlemeler birbiriyle iç içe geçmiş bir şekilde, “iki adım ileri, bir adım geri” taktiği uygulanarak hayata geçirildi. Kamu hizmetleri alanında uzunca bir süredir yurttaşlıktan müşteriye doğru ilerleyen dönüşüm süreci, zaman içinde “iş güvencesi” açısından özel istihdama göre daha “avantajlı” durumda olan kamu emekçilerini ve onların göreceli olarak daha “güvenceli” olan çalışma statülerini temel hedef haline getirdi. ‘Günün şartlarına uygun memur’ AKP hükümeti için iki önemli metin olan “2023 vizyonu” ve “2014 hükümet programı” kamu personel sisteminde yapılmak istenen değişikliklerde asıl hedefin iş güvencesi olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Bunun için Anayasa’nın 128. maddesinde ve 657 sayılı DMK’da yapılacak değişikliklerle “memur” tanımının değiştirilmesi planlanıyor. İş güvencesi çalışırken göstereceği bireysel performansa bağlı olan, angarya çalışmaya yatkın, çok yönlü olarak çalıştırılabilecek, kendisine verilen görevleri itiraz etmeden yerine getirecek “günün şartlarına uygun memur” istihdamını temel alan bir yönetim anlayışı oluşturulmak isteniyor. Kamu emekçilerinin haklarını ellerinden almak için bugüne kadar önemli adımlar atıldı. Erken emeklilik, yeni personel almama, taşeronlaştırma, geçici süreli sözleşmeli personel çalıştırma, 4-b, 4-c, 50-d, çakılı sözleşmeli çalışma, geçici-mevsimlik işçilik vb gibi uygulamalarla istihdamın yapısı önemli ölçüde esnek ve güvencesiz bir hale getirildi. Yıllardır tartışma konusu olan iş güvencesi konusunda hükümet basın üzerinden kamuoyu desteği almak için çeşitli girişimlerde bulundu. Gazetelerde “Görevini iyi yapmayan memur işten çıkarılabilecek”, “Memurun verimliliği de ölçülecek”, “Çok çalışan çok, az çalışan az maaş alacak” vb gibi uygulamayı destekleyici haberler üzerinden yoğun bir propaganda yürütüldü. Temel hedef güvencesiz istihdam Kamu personel rejiminde yapılmak istenen değişiklikler, ana hedefinde güvencesiz çalışma olan ve işgücünü koruyucu herhangi bir düzenlemenin olmadığı, sermayenin dönemsel ihtiyaçlarına uygun, esnek ve güvencesizlik temelinde bir istihdam rejimi oluşturulmak istendiğini gösteriyor. Kamu istihdamının günümüz piyasacı yönetim anlayışına uygun bir şekilde “yeniden yapılandırılması” ve kamu emekçilerinin büyük bölümünün herhangi bir yasal ya da anayasal gü13 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 vence olmadan çalıştırılması öncelikli hedefler arasında. biçimleri karşısında özellikle örgütlenme çalışmalarında ciddi bocalamalar yaşıyorlar. Bugüne kadar yaşanan uygulamalara ve yapılan hazırlıklara bakıldığında yeni personel sisteminin iki temel mantık üzerine kurulacağı söylemek mümkün. Birincisi; kamu emekçileri açısından işin, işyerinin, mesai saatinin, ücretin, yapılan işin ve çalışma süresinin belirsiz hale gelmesi. Başka bir ifade ile kamu istihdamında kuralsızlığın kural haline getirilmesi. İkinci nokta ise başta iş güvencesi olmak üzere çalışma düzeni ve koşullarının büyük ölçüde idarenin ve amirlerin insafına bırakılacak olması. Genel olarak bakıldığında 657 Sayılı DMK’nın savunulacak bir yanını bulmak mümkün değil. Bu nedenle kamu emekçilerinin iş güvencesini savunurken, 657 sayılı DMK’yı savunmak büyük bir hata olur. Bu aşamada yapılması gereken, geçmiş yıllarda olduğu gibi sadece mevcut “memur statüsünün” savunulması değil, her türden kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerine karşı işçi, memur, sözleşmeli, taşeron, 4-c’li ayrımı yapmadan topyekun bir mücadelenin örgütlenmesi olmalı. Bu aşamada yürütülecek mücadelede kamu-özel ayrımı yapmaksızın herkese güvenceli istihdam ve taşeron çalışmanın/çalıştırmanın yasaklanması talebi, kamu emekçilerinin iş güvencesi mücadelesi ile taşeron işçilerin kadro mücadelesini birleştiren bir işlev görebilir. Ne yapılmalı? 1965 yılında çıkarılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda (DMK) bugüne kadar 700’ün üzerinde madde değişikliği yapıldı. Torba yasalarla ve çoğunlukla başka yasal düzenlemeler ile birlikte her dönemin ihtiyacına göre yapılan değişikliklerle kamu istihdamında esnekleşme, kuralsızlaştırma ve güvencesiz çalışma uygulamalarını yaygınlaştırmanın zemini oluşturuldu. Sermaye artık yasal güvenceye sahip, hakları olan bir işgücü istemediği için kamu personel rejiminde değişiklik yapılarak, kamu istihdamının özel sektöre benzetilmesini istiyor. Sendikalar, özellikle kamuda örgütlü olanlar, standart çalışmanın yaygın olduğu eski yapı üzerinden örgütlenme modelleri benimsediklerinden yeni duruma, yani esnek, kuralsız ve güvencesiz istihdam 14 Kamuya yönelik kapsamlı saldırıların son halkası olan kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldırma girişimleri, sadece kamu emekçilerini değil, kamu hizmetinden yararlanan geniş halk kesimlerini de yakından ilgilendiriyor. Kamu hizmetlerinin paralı hale geldiği ve herkesin bu hizmetlerden eşit koşullarda yararlanamadığı bir ortamda, herkese eşit, nitelikli ve ulaşılabilir kamu hizmetini ısrarla savunmak, ülkenin dört bir yanında bu hizmetleri yürütenlerin ve kamu hizmetlerinden yararlananların ortak tepkisini örgütlemek bugün her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumdadır. 14 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 Yapılan Çalışmalarımız n ASİM-SEN 1. ÖRGÜTLENME FAALİYETLERİ: Başkanlar Kurulu Toplantısı • 9-11 Mayıs 2014 Balıkesir Asker Hastanesi • 18 Temmuz 2014 Adana, İstanbul, Balıkesir, İzmir, Gaziantep, Diyarbakır, Çorlu, Çanakkale, Muğla, Kırıkkale, Aksaz, Marmaris, Merzifon, Niğde, Ardahan, Gelibolu il ve ilçelerinde işyeri ziyaretlerimiz ve bilgilendirme toplantılarımız devam etmektedir. Adana Asker Hastanesi Baştabipliğinde aramıza yeni katılan arkadaşlarımızın ve İzmir Tersane Komutanlığında üyelerimizin yapmış oldukları anket çalışmasıyla bizlere ulaştırdıkları fikirlerle daha da güçlenerek devam ediyoruz. 2. KOMİSYON FAALİYETLERİ: MYK Kadın Sekreteriniz Özlem IŞIK’ın başkanlığında toplanan Sağlık Komisyonu çalışmalarını tamamlamış olup MYK’ya raporunu sunmuştur. Rapor web sitemizde www.asimsen.org.tr adresinde yayımlanmıştır. 3. EĞİTİM FAALİYETLERİ: 9-10-11 Mayıs 2014 tarihinde yapmış olduğumuz Başkanlar Kurulu toplantısına katılan il/ilçe temsilcilerimize ve 4 Temmuz 2014 tarihinde Ankara İş Yeri Temsilcilerine sendika konusunda eğitim verilmiştir. 4. BASINDA ASİMSEN: 24 Temmuz 2014 tarihinde ASİMSEN Genel Başkanı Ali Önal ve SİMED Genel Başkanı Mehmet TUNCER tarafından yapılan basın açıklamasında TSK ve MSB bağlılarında çalışan işkolu arkadaşlarımızın; çalışma koşullarındaki haksızlıklara yönelik yapılacak eylemlerde işkolundaki diğer bağımsız sendikalara ortak çalışma davetinde bulunmuşlardır. 5. NÖBET HİZMETLERİ: Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet yönetmeliğinin 282’nci maddesinde 30 Mayıs 2013 gün ve 28662 sayılı Resmi gazetede yayımlanan değişiklik ile “sivil memurlardan 24 hizmet yılını dolduranlar nöbet hizmetlerine dahil edilemez” hükmü gereği tüm kurumlara yazı yazılarak nöbet hizmetlerinin kanunlar gereği düzenlenmesi için girişimlerde bulunulmuştur. 6. İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ: Memurlarımız, askeri kurumlarda, farklı karargâh, kurum, okul, fabrika, hastane vb… yerlerde çoğu işçi personel ile aynı ortamda ancak farklı statü ve sınıflarda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında hizmet vermektedirler. 6331 sayılı yasa gereği; işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemleri almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, çalışanları karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gereken tedbirler yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimi vermek zorunda olduğu ve İLKYARDIMCI bulundurulması için gerekli girişimlerde bulunulmuştur. 15 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 7. SKOPİ KULLANIMI: Sendikamız üyesi Röntgen Teknikeri veya Teknisyeni olarak Ameliyathane, Kalp Damar cerrahisi, Radyoloji ve benzeri skopi kullanılan birimlerde çalışan üyelerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi için yazışmalar yapılmıştır. 8. HESAP SORUMLULUĞU: Türk Silahlı Kuvvetleri Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlıklarında “hesap sorumlusu” unvanı adı altında görev yapan devlet memurlarının yaptıkları işlere karşı Sayıştay denetimine tabi tutulan ünitelerde bulunması, kurum içinde ayrıca hesap teftişi vermesi, başta mali sorumluluk, iş güçlüğü, iş riski ve temininde güçlük gerektiren birimler olduğu bilinmektedir. Mali işlerde çalışan memurlarımızın mali ve özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik yazışmalar yapılmıştır. 9. MEMURLARIN ATAMA VE GÖREVLENDİRMELERİ: Devlet Memurlarının atandıkları kadrolarda çalıştırılması, gerek kanun gerekse yönetmelikler doğrultusunda atama ve görevlendirmelerin yapılmasının uygun olacağı, çalışanların kuruma karşı aidiyet duygusunun, moral ve motivasyonun attırılmasına yönelik uygulamaların yapılması için gerekli girişimlerde bulunulmuştur. 10.DİSİPLİN KURULLARINDA GÖREVLENDİRİLECEK SENDİKA TEMSİLCİSİ: Devlet memuru hakkında disiplin soruşturması yürütülmesi halinde ilgili memurun üyesi olduğu sendikanın temsilcisinin de disiplin kurulunda yer alması koşulu getirilmiş olup, bunun dışında söz konusu Yönetmelikle belirlenen şartlara uyulması kaydıyla merkez disiplin kurulu ile yüksek disiplin kurullarının teşkilinin kurumlar tarafından yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu itibarla, kurulların oluşumunda yalnızca Yönetmelikte belirlenen koşullara uyulup uyulmadığı hususunun dikkate alınmasının gerektiği, bunun dışında bulunduğu görev itibariyle zorunlu olarak kurul üyesi olan kişinin aynı zamanda sendika üyesi olma hususunun kurulun tarafsızlığının zedeleyeceği şeklindeki görüşte sendikal mevzuat açısından hukuki uyarlık bulunmadığı mütalaa edilmektedir. Disiplin ve yüksek disiplin kurulunda sendika temsilcisi olmadan verilen ceza geçersiz olduğu ve disiplin kurullarında sendika temsilcisi bulundurma zorunluluğu nedeniyle yazışmalar yapılmıştır. 11.ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME YÖNETMELİĞİ: 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Yer Değiştirme Suretiyle atama başlıklı 72’nci maddesine Ek fıkra (6/2/2014-6518/10 md) “ilgili uyarınca verilecek rapora göre kendisi, eşi veya birinci derece kan hısımlığı bulunan bakmakla yükümlü olduğu aile fertleri engelli olan memurların engellilik durumlarından kaynaklanan yer 16 değiştirme taleplerinin karşılanması için düzenlemeler yapılır” hükmü eklenmiştir. Sendikamız tarafından gerekli yazışmalar yapılmıştır. 12.GÖREVLENDİRMELER HAKKINDA: Gerek kanun, gerekse yönetmeliklerde memurların atama ve yer değiştirmeleri açıkça belirtilmesine rağmen, Komutanlık, kurum ve karargâhlarda halen memurların yer değiştirmeleri birlik kurum ve karargâhlarda görevli komutanlar tarafından boş kadroları değerlendirmek, personel zafiyetini gidermek için kullanılmakta, bu durumda memurlar arasında kuruma olan aidiyet duygusunu derinden sarsmaktadır. Hukuka aykırı görevlendirmelerin yapıldığı birliklerde görevli işkolu arkadaşlarımızın müracaatı üzerine kişisel girişimler yapılmakta olup söz konusu görevlendirmelerle ilgili işveren konumundaki MSB,Kuvvet Komutanlıkları,Genkur ve görevlendirmelerin yapıldığı birliklere konuyla ilgili gerekli yazışmalar yapılmıştır. 13.MUVAFAKAT VERİLMESİ: Memurların çalışma hakkı olduğu gibi atama ve muvafakat alma hakkının da olduğu gerçeğiyle memurların yer değiştirmesinde kolaylığın sağlanması, yasal düzenlemelerin yeniden yapılması için gerekli girişimlerde bulunulmuştur. 14.NÖBET ÜCRETİ: Nöbet hizmetleri ve fazla mesai ücreti ödenmesine yönelik kurumlara dilekçeler yazılmış olup, bünyesinde Döner Sermaye olan kurumların nöbet ücreti ve fazla mesai ücreti ödenmesi, ayrıc; Hastanelerin diyaliz ve ameliyathane birimlerinde görev yapan çalışanların Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu görüşü gereği % 50 artırımlı nöbet ücretinin Toplu Sözleşmenin “Nöbet Ücreti” alt başlıklı 7’inci maddesi uyarınca yoğun bakım, acil servis ve 112 acil sağlık hizmetleri yanında diyaliz ve ameliyathane birimleri içinde geçerli olduğu ve yapılacak ödemelerde 01 Ocak 2014 tarihi itibariyle yürürlük kazandığının göz önünde bulundurulması gerektiğine karar vermiştir. 15.MALTEPE ORDUEVİNİN MEMUR MİSAFİRHANESİNE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ: İstanbul’da bulunan Maltepe orduevinin memur misafirhanesine dönüştürülmesi, hem TSK içinde aile birliğinin sağlam ve güvenilir olmasını pekiştirecek, hem de başka illerden İstanbul’a görevli olarak gelen personelin yer sıkıntısı yaşamadan, daha güvenilir bir ortamda kalmasına ve İstanbul’da görev yapan personelin yer sıkıntısı yaşamadan aynı Ankara’da bulunan misafirhanede olduğu gibi sosyal faaliyetlerini icra etmesine olanak sağlayacaktır. 16.DOĞUM SONRASI NÖBET VE GECE VARDİYASI: 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 101’nci maddesinde yapılan değişiklik, halen TSK’da görevli memur- Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 lara uygulanmak istenmemektedir. Gebe ve Engelli personelin iki yıl nöbet ve gece çalışmalarından muaf tutulması için yazışmalar yapılmıştır. 17.SERVİS ARAÇLARI: Doğu ve Güneydoğu bölgemizde görevli memurlar güvenlik nedeniyle servis araçlarından yararlanamamakta, maddi kayba uğramaktadırlar. Servis aracı çıkarılması veya toplu taşıma araçlarından faydalanmaları için girişimlerde bulunulmuştur. 18.KREŞ AÇILMASI: * Sosyal tesisler, kamplar, orduevleri vb… kurumlardan memurlarında yararlanması için yönetmelik değişikliğine yönelik dava açılmıştır. * Üyelerimizden iki arkadaşımızın muvafakat alması için dava açılmıştır. * Teknisyen ve Teknikerlerin sınıfı dışında iş yapmalarından dolayı dava açılmıştır. * Resepsiyonistlerin Genel İdari Hizmetler Sınıfına (GİHS) geçirilmeleri için dava açılmıştır. * Devlet memurluğundan çıkarılan bir memurun, memurluğa dönmesi için dava açılmıştır. Kanun ve Yönetmelik gereği işyerlerinde kreş açılması, kreş açmanın mümkün olmadığı yerlerde merkezi kreşlerin açılması ve söz konusu merkezi kreşlere birlik/ kurumlar tarafından servis hizmetinin sağlanmasına yönelik yazışmalar yapılmış olup kurumdan gelecek cevaba göre çalışmalar devam edecektir. 19.CEZALAR VE SAVUNMALAR: Farklı Karargah ve kurumlarda görevli üyelerimizin savunmaları istenmiş, ceza almamalarına yönelik 297 dilekçe yazılmış ayrıca verilen cezaların disiplin kurulunda görüşülmesi içinde 9 dilekçe yazılmıştır. 20.AÇILAN DAVALAR: * Memurların Görevde Yükselme Sınavları için yürütmeyi durdurma, Basın Açıklaması • 24 Temmuz 2014 Basına ve Kamuoyuna Toplumsal hafızamızda silinmeyecek izler bırakan depremler ve Soma faciası bizlere göstermiştir ki vatandaşların, çalışanların can güvenliklerine yönelik tedbirler alınmadığı takdirde ortaya çok trajik tablolar çıkmaktadır. Bizler, sivil memurlar adına da aynı endişeleri yaşamaktayız. Bu sebeple atacağımız adımları ve devletin anayasal ödevini yetkililere ve tüm kamuoyuna ifade etmek adına bu açıklamayı yapmayı her şeyden önce bir vatandaşlık görevi addediyoruz. Kabul edileceği üzere Birinci ve İkinci dünya savaşları insanlık tarihinin en çok can kayıplarına neden olmuştur. Bilhassa İkinci dünya savaşında yaklaşık yetmiş üç milyon insan hayatını kaybetmiştir. Ancak bu dehşet verici sayıyı daha dehşetli kılan gerçek ise bu sayının yaklaşık kırk iki milyonunun sivil insan kaybı olduğudur. Bu trajik tablo ve her geçen gün gelişen silah teknolojisi; dünya devletlerini savaşın insanlık dışı bir boyuta getirilmemesi ve en azından sivil can kayıplarını önlemek adına Cenevre Sözleşmeleri’ni yapmaya teşvik etmiştir. Son günlerde yurt ve dünya kamuoyunu meşgul eden ve insanlık adına bir utanç vesikası olarak tarihe kazınacak İsrail-Filistin savaşında da görüldüğü üzere bu insanlık ayıbını ayıp yapan en büyük gerekçe Filistinli sivillerin katledilmesi gerçeğidir. İsrail’in çoluk-çocuk demeden önüne gelen her Filistinliyi katletmesi, Cenevre Sözleşmeleri’ni ihlal ederek hastaneleri dahi hedef gözetmeksizin vurması “savaş suçu” gerçeğini bir tokat gibi tüm insanlığın yüzüne vurmaktadır. Bu vesileyle ölen tüm Filistinlilere Allah’tan rahmet diler, Ortadoğu’da tez zamanda barış ikliminin sağlanmasını en kalbi duygularla temenni ederiz. Ülkemizin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmelerine göre savaş sırasında siviller, askeri bölgeler içerisinde bulunmamalıdır. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi’nin 1 Aralık 2012 tarihinde 28484 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan kararında sivil memurlar asker şahıs tanımından çıkarılmış, yıllardır süren asker-sivil bilmecesi sivil tanımlaması ile son bulmuştur. Ayrıca sivil memurların Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamında olmadığını, resmen ve hukuken Türk Silahlı Kuvvetleri Personeli olmadığını önemle hatırlatmak isteriz. Hali hazırda sivil memurlar askeri bölgelerde, askeri personel ile fiziksel ve hiyerarşik olarak birlikte çalışmaktadır. Olası bir savaş durumunda ise sivil memurların can güvenliği bulunmamaktadır. Yaşanan terör saldırılarında şehit olan askeri personeller olduğu gibi yaralanan, zarar gören sivil memurların olduğunu bilmekteyiz. Olası bir savaş durumunda bu gerçeğin çok daha korkunç bir hal alacağını tahmin etmek zor değildir. Cenevre Sözleşmeleri gereği bu sözleşmeye taraf olan her devlet, kendi sivil vatandaşlarının askeri bölgelerden uzaklaştırılması ve güvenli yerlere sevk edilmesi hususunu taahhüt etmiş; bu taahhüte aykırı bir durum söz konusu olduğunda sorumluluğun her devletin kendisinde olduğunu hüküm altına alınmıştır. Ülkemizin mevcut şartlar altında bu hususta tedbir almaması durumunda savaş suçu işleme riski ile karşı karşıya olduğunu önemle hatırlatmak isteriz. Anayasa Mahkemesince sivil memurların sendika kurma yasağını kaldıran ve 12 Temmuz 2013 tarihinde 28705 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kararda, Sivil Memurlar için; “Asker kişi sayılmayan ve silah kullanımını gerektirmeyen kimi teknik ve lojistik hizmetleri yürüten sivil personel…” ifadesi kullanılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin bu isabetli tanımlamasına uygun, askeri bölge tanımlaması içerisinde olmayan ve askeri personel ile fiziksel-hiyerarşik olarak ayrı, elverişli bir ortamda görev yapmak tüm sivil memurların hakkıdır. Bu elverişli çalışma koşullarının sağlanması da devletin anayasal görevidir. Devlet, bu koşulları gerçekleştirene kadar gerekli geçici kanuni düzenlemeleri yaparak tüm sivil memurlara aynı ya da benzer işleri yaptıkları askeri personelin sosyal hak ve tazminatlarından faydalanma hakkını sağlamalıdır. Asker şahısların muhatap olacakları işlerle, sivil şahıs olan personelin muhatap olacakları işlerin ayrımını net şekilde düzenlemek idarenin üstüne düşen en önemli görevlerden biridir. Özet olarak bu hukuki çerçevede gerek gerçek kişiler gerekse tüzel kişilikler olarak yaptığımız başvurular idare tarafından olumsuz cevaplandırılmış ve sonuç olarak bizlere dava açma hakkı doğmuştur. Başlatacağımız yargısal mücadelemizin gerek yetkili makamlarca, gerek Türk adaletince ve gerekse kamu vicdanınca müspet görüleceğine inanıyor, bu haklı taleplerimizin karşılığını alana kadar davamızın sonuna kadar takipçisi olacağımızın herkesçe bilinmesini istiyoruz. 17 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 Engelli İstihdamı n OSMAN TIBIKOĞLU Üye / TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi Bir engelli gözüyle degerlendirdiğimiz zaman, bu sorunlar engel gruplarına göre farklılıklar göstermektedir. Günümüzde bütün engellilerin en büyük sorunu, istihdam sorunudur. Çünkü bir engelli bir taraftan engelinin zorluklarıyla uğraşırken diğer taraftanda maddi imkansızlıkların olması engelli kişiyi en çok etkileyen faktörlerden birisi olarak nitelendirilebilir. İşte bu bağlamda düşündüğümüz zaman engellinin durumu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Öncelikle maddi imkanları sağlayarak insanları sosyal bir statüye sokabilirsiniz. Maddi olanaklar verilmeden insanlara sosyal imkanların sunulması, hiçbir anlam teşkil etmez. Günümüzde maddi olanaklar olmadan hiçbir şeyin yapılamayacağı açık ve nettir. Bir noktada sağlığımızla ilğili bir sorunda dahi, maddi imkanınız kadar sağlık hizmeti alabiliyorsunuz. İşte bunun içinde engellilere ayrılmış olan kadroların, tam olarak doldurulması ve gerekli denetim mekanizmalarının daha aktif hale getirilerek engelli kadrosunda istihdam sağlamayan işverene ağır müeyyideler uygulanmalıdır. Yeterli olmayan engelli kadroları artırılıp engelli bireylere mesleki eğitim verilerek meslek sahibi birer birey olmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde bir çalışma yaparak engelli bireylerin topluma kazandırılarak istihdamı konusunda kısmi bir çözüm sunulabilir. Tabi bu çözümler sadece yaşadığımız zaman içindir. Bunun için daha verimli projeler geliştirerek ilerleyen zaman dilimi içinde daha köklü ve daha etkili çözümler bulunmalıdır. Engelliler için bir sorunda eğitim sorunudur. Eğitim konusunda engelli olan kişilere yeterli eğitim olanaklarının sağlanmaması engelli insanları oldukça zor durumda bırakmaktadır. Çünkü eğitimin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. İnsanlar eğitim alsın’ki bazı konularda gerçekleri görebilsin kendine güvenebilsin. Hala günümüzde engelli kişileri dışlayan eğitimcilerin olması ve bu gibi haberlerin medyada çıkması oldukça üzücü ve düşündürücüdür. Engelli insanlara sosyal etkinliklerin sunulmaması veya yeterli sosyal faaliyet olanaklarının verilmemeside ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. İnsanlarla ve kendimizle barışık bir hayat yaşayabilmek için insanların bir araya geldikleri sosyal etkinliklerin düzenlenmesi engelliler için çok önemlidir. Diğer taraftan her zaman gündeme gelen konu çevre düzenlemelerinin engelli insanlara uygun olarak yapılmaması, engelliler için ayrılmış otoparklara engelli olmayan bireylerin araçlarını park etmesi, Alışveriş merkezlerinin engelli kişilere uygun olarak dizayn edilmemesi, engelliler konusunda hem engelli insanları hemde toplumumuzu bilinçlendirecek seminerlerin çok az olması. 18 İşte burada yapılması gerekenleri ihtiyaç önceliğine göre değerlendirilerek engellilere bu olanakların sunulması, engelli insanların hayatını önemli ölçüde kolaylaştıracaktır. Şunuda unutmamak gerekir ki, her engelli de diğer insanlar gibi duygular yaşamaktadır. Toplumumuz engelli bireylere acıyarak, dışlayarak veya görmezden gelerek hiçbir yere varamaz. Engelliyiz fakat engelimizle olan mücadelemizi en onurlu şekilde vermeye de kararlıyız. Toplumumuzun bir önyargısı mevcuttur. Zira bir engelli olarak toplumumuzun bu önyargısını ortadan kaldırmakta bizlerin gayretiyle olacaktır. İşte burada bizim istediğimizde şudur; biz engellilere fırsat verilsin, ondan sonra bir değerlendirme yapılsın. İnsanlara hiçbir hak tanınmadan sadece kendi düşüncelerimizle olayları önyargılı biçimde yorumlamak bana göre haksızlıktır. Diğer taraftan engelli insanlara hiçbir işe yaramayan insan gözüyle bakmakta etik bir davranış değildir. Halbuki burada birçok engelli arkadaşımızın normal insanlardan daha başarılı olduğu bilinmektedir. Burada konu fırsat verilmesine dayanıyor. Toplumumuzun engelliye bakış açısının bu kadar umutsuz olması, biz engellilerin önündeki en büyük engellerden birisidir. Toplumumuzun sorunu olan engelli sorununa, insanların bu kadar atıl kalması da ayrı bir tartışma konusudur. İşte burada engellinin kendisini topluma ifade edememesi, toplumdan kendisini uzaklaştırarak kendi kabuğuna çekilmesi, kendisine olan özgüvenini yitirmesinin en büyük nedeni, toplumumuzun engelliye bakış açısının olumsuz olmasından kaynaklanmaktadır. Unutmayalım ki; her sağlam insanda bir engelli olabilir. İşte o zaman insanlar bizi daha iyi anlarlar. Lakin bizi anlamasalar da kesinlikle hiçbir insanın bizi anlaması için, engelli olmasını istememizde asla söz konusu değildir. Burada sadece bizi anlamak istemeyen kişiler için bir durum değerlendirilmesi yapılmıştır. Bir düşünün en sevdiğiniz insan engelli ve toplum ona acıyan gözlerle bakıyor. Acaba ne hissederdiniz? eya kendinizi bir engelli olarak düşünün! Toplum size umutsuz gözle baksa ne hissederdiniz? işte sorunun temel noktası da burasıdır. İnsanlarımız bir konuyu değerlendirirken sadece kendilerine göre değerlendiriyorlar. Birde karşımızdaki insanın yerine kendimizi koyabilsek ve konuya o gözle bakabilsek, sanırım sorunun büyük bir kısmı çözülecektir. Hayatımızda keşkeler olmaması için konuyu daha geniş açıdan değerlendirerek, yaşadığınız toplumdaki engelli insanlara gerekli desteği vermek bütün toplumumuz için önemlidir. Zira yarın kimin ne olacağı hiç belli değildir. V Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 İş Veren Temsilcilerinin MEMUR VE İŞÇİ SENDİKA TEMSİLCİLERİNE Yaklaşımları ve İşyeri Sorunları n ERDAL ACER ASİM-SEN Ankara İşyeri Temsilcisi Aynı kurumda beraber çalıştığımız işçi arkadaşlarımız birer sendika üyesiydiler işçi arkadaşların bu örgütlü hareketlerine on yıllar boyu gıpta ile bakan biz memurlarında bir gün sendikalı olarak, beraber hareket edecekleri günlerin ne zaman geleceğini düşünüp, uğramış olduğumuz haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı sendikalı olarak mücadele etme hayalleri ile yaşardık. ASİM,SEN’le uzun uğraşlar, on yıllarca süren mücadele sonucu 23 Temmuz 2013 tarihinde sendikayı yeniden kurduk. 6331 sayılı İş Sağlığı ve güvenliği kanununda; İşveren: Çalışan istihdam eden gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları Çalışan: Kendi özel kanunlarındaki statülerine bakılmaksızın kamu veya özel işyerlerinde istihdam edilen gerçek kişiyi, İşyeri: Mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanın birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu Çalışan temsilcisi: İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalara katılma, çalışmaları izleme, tedbir alınmasını isteme, tekliflerde bulunma ve benzeri konularda çalışanları temsil etmeye yetkili çalışanı olarakifade eder Memur sendika işyeri temsilcisi bulundukları işyerinde çalışanlarca seçilir . Sendikayı iş yerinde işverene, sendikayı üyelere, üyeleri sendikaya yönelik temsil eden kişidir. Hal böyle olduğu halde aynı işyerinde işçi sendikası olması doğal olarak işveren vekilinde kafasını karıştırmakta senelerin vermiş olduğu alışkanlıklar kolay terk edilerek memur sendikasının varlığının kabul edilmesinde zorluklar yaşanmaktadır. Memur sendikalarının kurulmasında yaşanan problemler şimdide temsil ve söz alma konusunda sıkıntılara sebep olmaktadır. 4857 Sayılı iş kanununa göre kurulması zorunlu olan iş yeri kurullarında memur temsilcilerininde görev yapmaları gerektiği halde işveren temsilcileri bu durumu fazla dikkate almadıkları, memur sorunları hakkında kendilerinin almış oldukları kararların yeterli olduğunu düşünmekteler. Çalışma hayatında memurların özellikle sivil memur olarak adlandırılan bizlerin üretmiş olduğumuz işler ve hizmetlerimizyok sayılmakta emeğimizin ve gayretlerimizin karşılığını alamamakta moral ve motivasyonumuz düşmekte maruz kalmış olduğumuz haksızlıklar karşısında duramamakta ve kurtuluşu başka kurum ve kuruluşlara geçmekte buluyoruz. Sistem içerisinde bütün çalışanların bir aile olduğu söylenmekte ama iş icraata geldiği zaman ayrıma tabi tutulmakta kimsenin yapmak istemediği işlere arzumuz ve isteğimiz dışında görevlendirilmekteyiz. İş veren vekilinin kamu görevlileri sendikalarına yaklaşımıda bu yönde olmakta ayrımcılığa tabi tutulmaktayız işçi sendi- ka temsilcilerine sendika temsilci odası tahsisi edildiği halde bu özen memur sendika temsilcilerine gösterilmemekte çalışanlar arasında oluşan problemlerde memur sendika temsilcilerinin görüşleri dikkate alınmamakta yok sayılmakta, her zaman olduğu gibi ikinci sınıf insan muamelesi görmekteyiz. Problemleri dile getirdiğimiz zaman bizlerin çözüm makamı olduğumuz sanılarak en ufak sorunların çözümünde bile iş yokuşa sürülerek baskı oluşturulmaktadır. Bir çalışan olarak bizler hata veya yanlışlık yaptığımız zaman ise iş veren vekillerinin birer amir oldukları akıllarına gelmekte, her türlü kanun ve mevzuatın kendilerine vermiş olduğu yetkileri sonuna kadar kullanmakta, çekinilmemekte ama mahiyetlerinde çalışan biz memurlarında kanun, yönetmelik ve tüzüklerlesahip olduğu hakların çalışma hayatına geçirilmesi ve uygulatılmasından sorumlu olduklarını unutmaktadırlar. Görev yaptığımız iş yerlerinde ve kurumlarda işverenler tarafından bütün çalışanlar olarak bir aile olduğumuz söylenmekte birlik, beraberlik ve iş yeri huzurundan bahsedilmekte, aynı işleri yapan aynı düzeyde eğitim alan çalışanlar arasında asker, memur, işçi ayrımı yapılarak çalışanlar arasında ayrımcılığa neden olunmaktadır. Bu ayrımcılığın sebepleri sorulduğu zaman ise devlete maliyetleri öne sürülmekte kadro ve ihtisasların bu çerçevede ihtiyaçlara göre dizayn edildiği söylenmekte, ama aynı çatı altında, farklı odalarda çalışan bu kişilerin birer insan oldukları, her birinin yaşama ve çalışma hakkı olduğu unutulmakta aynı mesleki bilgilere sahip kişiler arasında çatışma çıkarılmaktadır. İşveren vekilinin işçi sendika temsilcilerine yaklaşımları bizlere yaklaşımlarından daha farklı olmakta sorun ve problemlerin çözümünde kendi aralarında oluşan ikili ilişkilerini kullanmakta, memur sendikalarını ve temsilcilerini herhalde yılların vermiş olduğu alışkanlıklardan dolayı varlıklarını kabul edememektedirler. 4688 sayılı sendikalar kanununa göre sendika kuran ve bu sendikaya üye olan Askeri İşyerlerinde Görevli biz devlet memurlarının da çalışma hayatında sorunlarını dile getirmeleri ve çözümlerinde söz sahibi oldukları bilinmelidir. Üretimin ve çalışmanın hiçbir acıya ve kesintiye yol açmadan yürütülmesi önemlidir. Sürprizlerle karşılaşmadan yaşamı ve üretimi sürdürebilmek kendiliğinden olmaz. İş yerinin tasarımından, kuruluşuna makinelerin yerleştirilmesinden üretim sürecinin başlatılmasına kadar birçok aşamada öngörü sahibi olmayı gerektirir. İnsan Kaynakları Yönetiminin esas faktörüne dikkat edilerek “Önce İnsan” düşüncesinin işveren tarafından önemsenerek işyerinde sadece asker ve işçi personel olmadığı biz memurlarında aynı ortamda bulunduğu sorun ve problemlerin çözümünde memurların, memur işyeri temsilcilerinde görüş ve önerilerinin dikkate alınmasını gerekmektedir. Çünkü bir konu hakkında tek başına karar verici konuma girmek cesaret ister her kesin katılımının sağlanarak görüş birliği ile sorun ve problemlerin ortaya konulması hem ayrımcılığı ortadan kaldırılacak, aynı işleri yapan değişik statüdeki çalışanlar arsındaki çekişmelere son vererek çalışma hayatındaki barışı yaratacaktır. 19 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 ASİM-SEN MARŞI n TUNCAY AYVAZ İzmir Tersane Komutanlığı İşyeri Temsilcisi Siz değerli üyelerimize layık olaile çalışanlarn hak kaybına uğramasına bilmek adına; dik duruşu, cesaretli baasla müsamaha göstermeyen, daha önce kış açısı ve tabandan gelen sese kulak denenmemiş olan tüm meşru yolları ilvermeyi şiar edinen ilkeli yaklaşımı ile keli yaklaşımını koruyarak denemekten askeri işyerlerindeki kamu çalışanlarıimtina etmeyen ve belli güç odakları tanın sesi olmaya namzet sendikamızın rafından mücadele gücünü zayıflatmak kurumsal kimliğini geliştirmeye devam adına önüne açılmaya çalışılan sahte geediyoruz. İşte askeri sendikacılıkta bir ilk olarak, dünya sendikacılık tarihinde niş kapılar yerine, biz çalışanlardan aleşine az rastlanan bir proje ile karşınızdığı güç ve inançla açtığı dar kapılardan dayız. İzmir Tersanesi’ ndeki yol arkageçmeyi yeğ tutan bir sendikanın üyedaşlarımızın katkıları ile gerçekleştirdisi olmaktan gurur duyduğumuzu ifade ğimiz ve sendikamızı oturmuş kurumsal etmek istiyoruz. ASİM-SEN marşının kimliği ile geleceğe taşıyacağına inanVeli Başaran Kurucu Üye / Ali Asker (Sanatçı) çalışmaları sürerken bizden desteklerini dığımız ASİM-SEN Marşı’ nın sözlerini esirgemeyen değerli sanatçımız Ali ASsizlerle paylaşmaktan onur duyarız. Bu KERin sendikamızı ziyaret etmesi bizleri sevindirmiş ve vesile ile; üyelerinin hakkını, hukukunu savunmak ve koonurlandırmıştır. rumak adına; bilindik ezberci, kolaycı sendikacılık anlayışı ASİM-SEN MARŞI Mücadele Dolu Yıllar Tanığımdır Engeller hep yolum oldu Yolum oldu Anam, bacım, arkadaşlar tanığımdır Baskılardan gülüm soldu Gülüm soldu İşçi memur emekçiler tamığımdır Yasak gelip beni buldu ASİMSEN’e katıl sen birlik olalım dersen Hakkını arayalım Asker değilsinki sen ASİMSEN’de birleş sen Emekten yana isen Hakkını arayalım Köle değilsinki sen 20 ASİMSEN Askeri İşyerlerinde Görevli Kamu Çalışanları Sendikası Atatürk ilke ve devrimlerinin ışığında Ay-yıldızlı bayrağını al da gel ASİMSEN’e el verin Sendikan olsun diye Mücadeleye girin Hakkın aransın diye Hakkını arar yine ASİMSEN ASİMSEN Haydi elele verin Söz yetkin olsun diye Mücadeleye girin Hakkın aransın diye Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 ADİL YARGILANMA HAKKI n İLHAN TAN Genel TİS ve Hukuk Sekreteri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı; kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, makul bir süre içerisinde, aleni ve hakkaniyete uygun olarak yargılanma şeklinde tanımlanmaktadır. Askeri Mahkemeler, Anayasada ve ilgili kanunlarda düzenlenmiştir. Anayasanın 36’ncı maddesinde, herhangi bir ayrım yapılmaksızın, adli, idari ve askeri yargılama bakımından herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir. Anayasada 145’nci maddesine istinaden çıkarılan 353 Sayılı Kanunun 9’uncu maddesinde askeri mahkemelerin görev ve yetkileri “Askeri mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine (İptal ibareler: Anayasa Mah:15/03/2012 tarih 2011/E,2012/36 K.) (...) (...) yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler.” şeklinde düzenlenmiştir. 353 sayılı Kanunun 9’uncu maddesi uyarınca askeri mahkemeler; asker kişilerin, askeri olan suçlarına, asker kişilerin asker kişiler aleyhine işledikleri suçlarına ve asker kişilerin askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler. Hemen belirtmek gerekir ki asker kişiler tarafından işlenmiş olsa bile “Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar” adliye mahkemelerinde görülmektedir. Anayasada 145 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 3/2’nci maddesi uyarınca, Askeri mahkemelerin savaş hali haricinde, asker olmayan kişileri yani sivilleri yargılama görevi bulunmamaktadır. Anayasada 145/3’üncü maddesinde Askerî mahkemelerin savaş halinde hangi suçlar ve hangi kişiler bakımından yetkili olduklarının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. 353 sayılı Kanunun 14’üncü maddesinde, Askeri Mahkemelerin savaş halinde hangi kişiler ve suçlar hakkında görevli olduğu düzenlenmiştir. Anayasa mahkemesinin 13 Temmuz 2013 tarihli kararında “Asker kişilerin kim olduğu, 353 sayılı Kanun’un 10. maddesindeki “ASKER KİŞİLER: Bu Kanunun uygulanmasında aşağıda yazılı olanlar asker kişi sayılırlar: – (Değişik bent: 29/06/2006-5530 S.K./2.mad) Muvazzaf askerler; subaylar, astsubaylar, askerî öğrenciler, uzman jandarmalar, uzman erbaşlar, erbaş ve erler, – Yedek askerler (Askeri hizmette bulundukları sürece), – Milli Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personel, (mülga) – Askeri işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan işçiler, – Rızası ile Türk Silahlı Kuvvetlerine katılanlar,” hükmü ile belirlenmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen karar ile 353 sayılı kanunun 10/c fıkrasındaki sivil personele ilişkin hükümler iptal edilerek bu kişilerin asker kişi tanımından çıkarılmasının gerektiği belirtilmiştir. 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu’nun Türk Silahlı Kuvvetlerini tanımlayan birinci maddesi de “Türk Silahlı Kuvvetleri: Kara (Jandarma dahil), Deniz ve Hava Kuvvetleri subay, askeri memur, astsubay, erbaş ve erleri ile askeri öğrencilerden teşekkül eden ve seferde ihtiyatlarla ikmal edilen, kadro ve kuruluşlarla teşkilatı gösterilen silahlı Devlet kuvvetidir.” hükmü ile de TSK’nın oluşumunda sivil memurlar askeri kişi olarak sayılmamıştır. TSK’da görevli memurları, Anayasada 145 ve 5271 sayılı Ceza Mahkemeleri Kanununun 3/2 maddesi gereği askeri mahkemelerin asker olmayan sivilleri yargılama hakkı bulunmamaktadır. Ancak halen memurların birçok davası Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülmekte, İdari ve Disiplin suçlarından dolayı memurlarınız Askeri Mahkemelere sevk edilmektedir. 31.5.2011 tarihinde AİHM 2’nci Dairesi tarafından verilen ve 28.11.2011 tarihinde Büyük Daire Kararı özetle; Ülke hukukundaki bazı hükümler nedeniyle MSB ile TSK kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel, asker kişi olarak değerlendirilmekte ise de; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce söz konusu sivil personelin asker kişi olarak kabul edilmediği, aksine bunların sivil kişi olarak kabul edildiği, ülke hukukunda MSB ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personeli asker kişi olarak tanımlayan hükümlerin, söz konusu sivil personeli normal mah- 21 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 kemelerde yargılanan sivillerden farklı bir pozisyona soktuğu, bu farklı pozisyon nedeniyle söz konusu sivil personelin aşırı/ağır yaptırıma maruz kaldığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince iç hukuk kuralları ile düzenlenmiş olsa bile, askerî mahkemelerin siviller üzerinde yargı yetkisine sahip olmasının, sivillerin askerî mahkemelerin bağımsızlık ve tarafsızlığı ile ilgili besledikleri şüphelerin objektif olarak haklı olduğunun kabul edilmesi temelinde, Sözleşme’nin 6’ncı maddesinin birinci fıkrasına aykırı olduğu tespitinde bulunulduğu için bu tespitin, TSK kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personele askerî mahkemede yargılanmasında da geçerli olduğu, sadece iç hukuk kuralla rının “TSK kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personelin askerî mahkemelerde yargılanması için yeterli bir neden teşkil etmediği” sonucuna varıldığı belirtilmiştir. TSK’da görevli bir sivil personelin, ordu mensubu hâkimler tarafından askerî ceza mahkemelerinde yargılanmasının adil olmadığı kanaati vurgulanarak, sivil kişi olarak kabul edilen sivil personelin, bu mahkemelerin bağımsızlığına ve tarafsızlığına duyduğu şüphe nedeniyle, askerî mahkemelerin sivil kişileri yargılama yetkisinin AİHS’nin 6/1’inci maddesindeki adil yargılama ilkesine aykırı olduğu kabul edilmiştir. İşyerinde yaşanan sorunlarda ne yapmalıyız? İŞ YERİNDE SORUN YAŞADIK İŞ YERİ TEMSİLCİSİYLE GÖRÜŞÜN (*) İŞ YERİ TEMSİLCİSİ SORUNU ÇÖZEBİLDİ Mİ? E H İŞYERİ TEMSİLCİSİYLE GÖRÜŞÜN* SORUN ÇÖZÜLDÜ ASİM-SEN ŞUBE HUKUK SEKRETERİNE SORUN AKTARILACAK ŞUBE HUKUK SEKRETERİ SORUNU ÇÖZEBİLDİ Mİ? E SORUN ÇÖZÜLDÜ H ASİM-SEN MYK HUKUK SEKRETERİNE KONU AKTARILACAK DAVA / DİLEKÇE ** SORUN ÇÖZÜLDÜ * İşyeri Temsilcisi olmadığı durumlarda öncelikle şube hukuk sekreteri ile iletişime geçebilirsiniz. Şubeleşmediğimiz yerlerde ise direk MYK Hukuk Sekreterimizi arayabilirsiniz. ** Dava açma yetkisi MYK yetkisinde olup sorunlarla ilgili Birlik/Kurumlara yazılacak yazılar MYK tarafından yazılacaktır. 22 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 13 Mayıs 2014 günü de diğer günler gibi sıradan olabilirdi. Ancak o gün ve sonraki günlerde yaşananlar Soma’yı Türkiye’nin ve dünyanın gündeminin tam merkezine oturttu. O gün Soma’dan gelen haberleri aldıktan sonra şu sorular bugüne kadar çoğu insanın kafasını meşgul etmekte: Ülkemizde insan hayatını korumak ve önlemler almak için muhakkak bir facia mı yaşanması gerekir? Hatta felaket yaşandıktan sonra dahi gerçekten ders alınıyor ve buna yönelik önlem alınıyor mu? Sadece kader diyerek bu sorumluluktan kaçmak doğru mudur? Gerçekten kader midir? Esas önemli olan gerekli tüm önlemleri aldıktan sonra işi kadere bırakmak değil midir? Soma’da yaşanan facia, yeraltındaki, gözden ırak olduğu için bilinmeyen/bildirilmeyen, duyulmayan/duyurulmayan, görülmeyen/gösterilmeyen dramı tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiş, 21. yüzyılda yaşanan ortaçağı bize göstermiştir. Para hırsıyla yapılan işler, yetersiz denetimler bu facianın yolunu açan etmenler arasındadır. Önemli olan, olay olduktan sonra vaatlerde bulunmak değil, önlem almaktır. İş kazalarının oluşumunu önlemek bir takım yasalar ve bu yasaların uygulanmasını sağlayacak yaptırımlar sayesinde zor olmasa gerektir. Özellikle son yıllarda gerek tersaneler, gerek inşaat sektörü ve gerekse madenlerde yaşanan ölümle sonuçlanan kazalar Türkiye’de iş güvenliğinin vahametini göstermektedir. Alınan önlemler ve yasalar kâğıt üzerinde kalıyor gibi görünmektedir. 1861’de Osmanlı döneminde yürürlüğe giren ilk maden nizamnamesinden sonra1 1867, 1887 ve 1906’da yürürlüğe konan tüzüklere bakıldığında da temel amacın üretimi artırmak olduğu göz önüne alındığında2 o günden bugüne sanki çok da fazla bir değişiklik olmamıştır. Dünya madencilik tarihinin en büyük kazalarından biri olarak kayıtlara geçen Soma faciası3 ise gözlerden ırak olarak yeraltında yaşanan dramı gözler önüne sermiştir. Normal standartlarda iş güvenliği önlemleri bir yana işçilerin yeraltında çalıştıkları yerlerde tuvalet ihtiyaçlarını giderecekleri bir yerin bile olmadığını, kendi yemeklerini kendilerinin götürdüklerini, işçilere küflenmiş oksijen maskeleri verildiğini, bu maskelerle ilgili doğru dürüst bir eğitim bile verilmediğini, zehirli gazı önceden haber veren sensörlerin üretim yavaşlamasın diye devre dışı bırakıldığını ve daha birçok skandalı televizyonlardan izledik, gazetelerden okuduk.4 Bugün, bu tür kazaların en aza indirildiği Avrupa’da ve Amerika’da görüyoruz ki bugünlere kolay ulaşılmamıştır. Özellikle Sanayi Devrimi sayesinde kömürün yıldızının parladığı 1800’lü yıllardan itibaren yaşanan olaylardan alınan dersler ve çalışanların talepleri sonucunda bugünün çalışma koşullarına ulaşılmıştır. 1 2 3 4 KÜÇÜK, İlkay, “Kömürün Kara Hikayesi Soma”, Derin Tarih, S:27, İstanbul, Haziran 2014, s.32 YILDIRIM, Kadir, “Yukarıda Devlet, Aşağıda Ölüm”, Tarih, S:01, İstanbul, Haziran 2014, s.32 www.aljazeera.com.tr/gorus/soma-faciasi-ve-temel-bir-sorun-olarak-guvenligi http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/75451/Soma_da_Herkesin_Bildiği_Sirlar n SERHAN BOĞAZ ASİM-SEN Üyesi Biz ise millet olarak olanları çok çabuk unutuyoruz. Bugün Soma bile unutulmaya yüz tutmaktadır. Kısa bir süre sonra birçok bellekten tamamen silinecek ve hayatını kaybeden işçi yakınları ve kurtulan işçiler bu olayın yükünü tek başlarına omuzlamış olarak yalnız kalacaklardır. Ve ta ki yeni bir maden faciası meydana gelene kadar olay hafızalardan silinmiş olacaktır. Dolayısıyla, gündemin bu kadar kolay değiştiği, hafızaların çok zayıf olduğu bir ortamda talepler de güçlü olamayacaktır. Örgütlü olmak, sendikalaşmak bunun için önemlidir. Soma’da sendikanın maden işçilerinin haklarını korumaktan ziyade işveren tarafında yer aldığını gördük. Bu da işçilerin tepkisini çekmiş ve Türkiye Maden İşçileri Sendikasının (Maden-İş) Ege Bölge Yönetimi işçilerin protestolarının ardından istifa etmiştir.5 Osmanlı maden işçilerinin 1863’te Zonguldak’ta, 1895’te Ereğli madenlerinde ücretlerinin uzun süre ödenmemesi nedeniyle greve gittiklerini görüyoruz. Hatta Meşrutiyet’in ilanından sonra örgütlenmeye ve sendika kurmaya yöneldikleri görülmektedir. O zaman da şikâyetlerin çalışma ve yaşam şartlarının iyileştirilememesi veya gelir anlamında başka bir alternatif olmayışı bugünden pek bir fark olmadığını göstermektedir.6 Devlet tarafından yapılan denetimlerin ise çok sıkı yapılmadığını, uygun denetimler gerçekleştirilmediğini gördük. Sonuç olarak, madencilikte daha kat edilecek çok yol var gibi görünmektedir. Bu bağlamda Soma bir milat olur mu, bundan sonrası için ders alınır mı bilinmez, bekleyip göreceğiz. KAYNAKLAR www.aljazeera.com.tr/gorus/soma-faciasi-ve-temel-bir-sorun-olarak-guvenligi http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/75451/Soma_da_Herkesin_Bildiği_Sirlar_.html; http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26449359.asp; http://dergi.aljazeera.com.tr/2014/05/30/soma-madensiz-ne-yapar/; http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/06/16/soma-ile-ilgili-sok-gercek; http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/05/29/somada-yeni-skandal http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/05/26/somada-ilk-istifa KÜÇÜK, İlkay, “Kömürün Kara Hikayesi Soma”, Derin Tarih, S:27, İstanbul, Haziran 2014. YILDIRIM, Kadir, “Yukarıda Devlet, Aşağıda Ölüm”, Tarih, S:01, İstanbul, Haziran 2014. 5 6 http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/05/26/somada-ilk-istifa YILDIRIM, Kadir, “Yukarıda Devlet, Aşağıda Ölüm”, Tarih, S:01, İstanbul, Haziran 2014, s.33 23 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 Üyemizden SES n ERTUNÇ KEÇELİ ASİM-SEN Adana Üyesi Sözlerime “sendika” diyerek tırnak içerisinde başlamak isterim. TSK da 17 nci yılındayım bu zaman zarfında bir çok bölümde görev yaptım halende görevimi ifa ediyorum. Tabi ki biz sivil memurlar TSK çatısı altında Subayı, Astsubayı, Uzm. Erbaşı ve Erbaşıyla birlikte görev yapıyoruz görev yaptığımız sürece bizler hep işin yükünü en çok çekenler azimle yüreğimizi ortaya koyarak çalışanlarız. Daima kamera arkası kahramanları olarak TSK da görev yapıyoruz, anlatmak istediğim emeğimizi fazlasıyla katıyor takdiri teşekkürü başkalarına havale ediyor ettiriliyoruz. Subayı Astsubayı rahat hareket ederken bizler sabahlara kadar tüm benliğimizi ortaya koyuyoruz. Ananelerimiz, atalarımız hep bizlere hakkaniyetli ve doğruluğun yolunda ilerlememiz için öğütler nasihatler vererek bir fidandan ağaç olana hatta çürüyüp kesilene kadar bu ilkeden ayrılmamızı yıllarca dile getirmişler ve bizlerde bu yolda mücadelemizi vermekteyiz. Haksızlığın hep önünde oldum tırnak içerisinde başladığım sözüme şöyle devam etmek istiyorum. “Sendika” bizler TSKda çalıştığımız süre zarfında yıllarca bu terime uzak kalmış kişileriz bu hak taki bizlere tanınıncaya kadar, amaç sendika adı altında sağlıklı çalışma ortamı ve yaşanan iş yerlerindeki sıkıntılarımızı, özlük haklarımıza yönelik hukuk mücadelemizi elde etmek ve bu yolda hak arayışımızı sağlamaktır. Şahsım adıma sendikadan çok büyük bir beklenti amacıyla üye olmadım. ASİM-SENi tercih ettim çünkü adım gibi eminim ki diğer sendikalardan çok daha farklı en aşağısından en tepesindekine kadar dişiyle tırnağıyla mücadele edip üyelerin haklarını nasıl daha iyi savunuruz ve bu özveriyle alıştıkları kanaatini taşımaktayım. Sonuna kadar haklarımızı en iyi en doğru kişilerle yürütmek ve doğruluk ilkesinden ayrılmadan bu mücadele uğrunda varlığınızı her an ensemde hissetmek isterim. Kısacası sendikanın özgüveni şahsımın özgüveni kadar sağlam olmasını temenni ederim. Bir tek kalp, bir vücut olarak bu yola hep beraber el ele gönül verelim. Sendikanın amacı; Her bir üyeye mavi boncuk dağıtarak sakın diğer üyelere söyleme diyerek üyelerin genel olarak toplandığı bir yerde mavi boncuk kimdeyse en çok o üye gözümüzde, nazarımızda değerlidir diyerek herkesin içinde ohh ne güzel en çok bana değer veriliyor demelerini sağlamak amacı içerisinde olmak asla ve asla bu zihniyetle yaklaşmak olmamalı, çiçek ve benzeri gibi hediyelerle üyelerimizi diğer sendikaların yaptığı göz boyama taktikleri içerisinde olmadığımızı bilmeleri, asıl amaç en alt kısımdan en üst kısmına kadar herkesin en değerli olduğunu insanların bunu benimsemesini hissettirmek ASİM-SEN’in bir ilkesi olmasını temenni ederim. Sendikaya Önerim; Kitleleşmiş grupların sıradan bir sendika politikası zihniyeti içerisinde olmasını, asla istemem. ASİM-SEN’in ayrıcalığını her üyenin hissetmesini ve özel olduklarını bilmelerini, yapılan toplantılarda resmi bir hava içerisinde değil bir aile ortamı gibi sohbet, fikir alış verişi ve karşılıklı fizibilite ile sorunların çözülmesi noktasında ilerlemesini daima ön planda tutmasını canı gönülden dilerim. ASİM-SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU’NA Mektup n YETER ÖZTÜRK ASİM-SEN Adana Üyesi 02 Ocak 1997 tarihinde Deniz Kuvvetlerinin açtığı sınavı kazanarak İskenderun Asker Hastanesi’nde hemşire olarak göreve başladım. 17 yıl orada görev yaptıktan sonra hastanemizin kapanması dolayısıyla zorunlu olarak Adana Asker Hastanesi Başhemşirelik emrine atandım. Halen burada hemşire olarak görev yapmaktayım. Fakat halen ikamet ettiğim yer Hatay İskenderun’dur. TSK’da görev yapmaya başladığımdan bu yana Subay-Astsubaya ait hiçbir sosyal tesise girmedim. Ancak; 2 yıl önce benim gibi hemşire olarak çalışan arkadaşlar artık kamplara, ordu evlerine günübirlik kabul edildiğimizi ve buna istinaden bir yazı çıktığını ve kendilerinin rahatlıkla kamptan faydalanacağını söylediler. Bunun üzerine ben ve küçük oğlumla Ankara’dan gelen hemşire arkadaşımı ziyaret için İskenderun Uluçınar Özel Eğitim Merkez Komutanlığı kampına gittim. Yalnız arkadaşımda hemşire olup, eşide özel bir dershane de öğretmendir. 2 gündür günübirlik kamptan faydalanıyordu. Kamp girişinde kimlik taramasında kampa girmeye benim hakkım olmadığı söylendi. Bende sağlık sınıfı personelin yararlandığını söyledim. Öyle bir yazı olduğunu fakat bu yıl (2014) güncellenmediği söylendi. Sonra ben 24 arkadaşımı aradım ve kendisinin nasıl girdiğini sordum. Eşinin babası yani kayınpederi astsubay emeklisi olduğu için astsubay oğlu ve gelini olarak girdiğini söyledi. Bu defa ben daha çok sinirlendim. Kapı görevlisi uzman çavuşla gerginlik yaşadım. Sonra bana kendisinin misafiri olduğumu ve girebileceğimi söyledi. Arkadaşım ve ben çouklarımızın yanında daha fazla polemik yaşamamak için girdik. Kampa girdiğim zaman İskenderun ahalisinden TSK ile hiçbir bağlantısının olmadığını bildiğim bir çok kişi gördüm. 17 yıldır görev yaptığım TSK’da 3. sınıf muamelesi görmek beni gerçekten rencide ediyor o gün çocuğumun yanında siz giremezsiniz dendiğinde çocuğumun gözyaşlarına tüm kamplar değer bu artık benim için bardağı taşıran son damla oldu 24 saat nöbet tuttuğum subay doktora, sabahlara kadar birlikte çalıştığım astsubay arkadaşlara bu sırada zarar vermiyorsam orada da zarar vermem herhalde. Bu konuda itibarı iade ve ne haklarım var ise araştırmak istiyorum mağduriyetimin giderilmesini bu hususta devreye girilmesi gerekiliyorsa sendika olarak telebim bu dur. Kim ‘iyi sendikacı’dır? Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 n YILDIRIM KOÇ “Kim işinde iyidir?” sorusunun yanıtı, genellikle zannedildiğinden daha zordur. Her mesleğin bu konuda ölçütleri vardır. “İyi tornacı”yı belirlemek kolaydır. İşten biraz anlıyorsanız, kolayca karar verebilirsiniz. “İyi hekim”i belirlemek o kadar kolay değildir. Hekim belki sizi gereksiz yere ameliyat etmiştir; belki gereksiz yere ilaç yükleyerek, olumsuz yan etkilere yol açmıştır; belki sizi hızla ayağa kaldırırken savunma sisteminizi zayıflatıcı sonuçlara yol açmıştır. Sendikacılık da böyle. Ne yazık ki günümüzde sendikacılık da genellikle bir meslek, bir geçim kapısı olarak algılanıyor. O zaman bu mesleği iyi yapan kim, kötü yapan kim? ‘İYİ SENDİKACI’ NE YAPAR? Sendikacının görevi, üyesinin çıkarlarını korumaktır. Bu çıkarlar, işyerinde işçinin sağlığı ve güvenliğini de, yediği yemeği de kapsar, bu üyenin parçasını oluşturduğu işçi sınıfının ve halkın sorunlarını da. Bizde “iyi sendikacı” dendiğinde genellikle anlaşılan, hasta üyesi veya onun yakınına hastanede randevu ayarlayan, ameliyatta kan bulan, üyesinin Ankara’da üniversiteye girmiş oğluna yurt sağlayan, üyesinin veya çocuğunun düğününe gidip altın takan, üyesinin veya yakınının cenazesinde tabutu taşıyan ve mezara toprak atan, üyesinin tayin sorununu çözen, işyerinde işlediği suç nedeniyle disipline verilmiş üyesinin disiplin kurulunda en az cezayla kurtulmasını sağlayan, toplusözleşmenin uygulanmayan maddelerinin uygulatan kişidir. Bunlar tabii ki önemlidir; halkımızın dayanışma ve yardımlaşma geleneğinin “mesleki çıkarlar” gerekçesiyle de olsa sürdürülmesidir. Ancak “iyi sendikacı” olmak için bunlar yeterli değildir. Kristal-İş’in Şişe Cam grevi ertelendi. Maden-İş’in grevleri hakkında önce durdurma kararı verildi; ardından bu grevler de ertelendi. Hem de hukuka aykırı bir biçimde. “İyi sendikacı” bunlara ciddi tepki gösterir, ciddi bir tepki gösterilmesi gerektiği konusunda kendi üye kitlesini de bilgilendirir, bilinçlendirir. Belki dayanışma amacıyla eylem bile yapar. Özelleştirmeler hızlı bir biçimde sürdürülüyor. “İyi sendikacı” kamu kurum ve kuruluşlarının satılmasına önceden karşı çıkar; eğitimin ve sağlığın özelleştirilmesine karşı tavır alır. Başka işyerleri özelleştirilirken sesini çıkarmayan, sesi ancak özelleştirme kendi kapısını çaldığında çıkartan sendikacı, görevini eksik yapmıştır. TEK GIDA-İŞ’E BASKINA KARŞI ÇIKMAK Tek Gıda-İş Sendikası Sütaş işyerinde örgütlendi. Sendikaya üye olan işçilerden bazıları işten çıkarıldı. Bunun üzerine Türkiye tarihinin belki de en başarılı tüketici boykotu gündeme geldi. 31 Temmuz günü polis Tek Gıda-İş’e baskın yaptı. Sütaş işyerinde uygulanan baskılara karşı sesini çıkarmayan, Tek Gıda-İş’in şubesi polis tarafından basılıp bazı malzemeye el konurken sessiz kalana, “iyi sendikacı” diyebilir misiniz? “İyi sendikacı”, Tek Gıda-İş’in şubesinin basılma haberi üzerine işini gücünü bırakıp oraya koşan, tepkisini gösteren, sendika bastıran işverene ve hükümete karşı açık tavır almaya cesaret edebilendir. Tarihte öyle dönemler vardır ki, emperyalizme ve hükümetlere yaslanarak ve yaranarak, temsil edilen işçi için bazı haklar sağlanabilir. O dönemler geride kaldı. Eğer “iyi sendikacı” olmak istiyorsanız, öyle anılmak istiyorsanız, bilgi, cesaret, kararlılık gerekiyor. Gelecekte geriye dönülüp bugüne bakıldığında, emperyalizme, AKP’ye, F-tipi yapılanmalara karşı çıkma bilincini ve cesaretini gösterebilenler “iyi sendikacı” olarak anılacak. 25 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 Sevgiyle Çalışmak n RUKİYE DEMİR ASİM-SEN Balıkesir Üyesi Kuşkusuz, işimiz hayatımızın büyük bir bölümünü kapsar. Kimimiz, sevdiği işte çalışırken, kimimiz ise;kendisine başka bir seçenek sunulmadığını düşünerek mecburiyetten çalışır. İş, onun için hapistir, hayatı doyarak yaşamasını engelleyen bir zincirdir. Ne olursa olsun,kesin olan bir şey var ki, o da; eğer işiniz kişisel değerlerinizle uyumlu değil ise mutlu ve başarılı olamayacağınızdır. Kişisel değer ve ilkelerinize uyumlu bir işte çalışmak bir çok şeye bedeldir. Çünkü; değer kültüründe, bir şey yaparken elinden gelenin en iyisini ve yaptığını zevk alarak, coşku ile yapmak esastır.Yaptığı işten heyecan duyan, keyif alan kişilerin yaşama dair endişelenmelerine gerek yoktur. Eğer yaptığınız iş, size hobileriniz kadar keyif ve heyecan vermiyorsa mesainin bitmesini iple çekenlerin arasında yerinizi alır, oyuncu değil, seyirci olursunuz. Peki hobilerinizi işiniz yapmaya ne dersiniz? Yapmanız gereken şey,işinizin kurallarını değiştirmek değildir. İşinize değerlerinizi, hayallerinizi, heyecanlarınızı ve coşkunuzu, kısacası ruhunuzu ekleyerek ona anlam katmaktır. Şüphesiz, kişisel gelişiminde toplumsal gelişiminde anahtarı budur.Sanırım bunu yapabilirsiniz. Halil Cibran’a kulak verin, gerisi kendiliğinden gelecektir nasıl olsa. Yazdıklarını yüreğinizle okuyun yeter, konuyu özetler gibi… Sevgi ile çalışmak ne demektir? Bir kumaşı, sevdiğiniz kişinin giymesi için dokur gibi yüreğimizden çıkardığınız iplikle dokumaktır. Bir evi, sevdiğinizin oturması için yapıyormuş gibi sevgi ile inşa etmektir. Bir meyvayı, sevdiğinizin yemesi için yetiştiriyormuş gibi tohumlarını şefkatle ekmek ve ürünü neşe ile toplamaktır. Tasarladığınız her şeye kendi ruhunuzdan bir soluk katmaktır. Ve kutsanmış bütün ölülerin,etrafınızda dolaşarak sizi izlediklerini bilmektir. ÇALIŞMAK, SEVGİYİ GÖZLE GÖRÜNÜR KILMAKTIR… Eğer severek değil, keyif almadan çalışıyorsanız, işinizi bırakmanız, bir tapınak kapısında oturup neşe ile çalışanlardan sadaka almanız daha iyi olur. Çünkü; ekmeği katıksızca yapıyorsanız, karın doyurmayan acı bir ekmek yaparsınız. Üzümleri ezmek istemiyorsanız isteksizliğiniz, şarabınızın içine zehir katar. Eğer melekler gibi şarkı söylüyor ama şarkı söylemeyi sevmiyorsanız, insanların kulaklarını gündüzün ve gecenin seslerine tıkarsınız. Yaşamda, yaptığı işten heyecan duyanlardan, benliğini ve yüreğini işine koyanlardan olmanız dileği ile… 26 Sen Giderken n AYŞE KUŞ ASİM-SEN Ankara Üyesi Hani senin gittiğin gün vardı ya can tanem Yapayalnız kimsesiz kaldık. Ankara ve ben… Önce yağmur yağdı, seninle dolaştığımız Şimdi sensiz gezindiğim parklara sokaklara Kokladığımız çiçekler ıslandı. Yağmurda mutlaka ıslanmıştır hani kül rengi kedimiz vardı Acaba nereye saklandı. Kara çeviriyor şimdi bak yüreğim gözlerimde ıslandı Kabardı kabardı kabardı. Gökyüzü kabardı ben kabardım. Ben kabardım hava kabardı. İkimizde gidişine ağlıyorduk. Gökten inan saf beyaza da hüzün giydirdim. Seni bennnnnn çokkkkk özledim. Kar yağıyor Ankara’ya. Ankara’ya ve bana Ankara üşüyor ben üşüyorum. Sanki seni bulacakmış gibi Arıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum arıyorum Seni bulurdum belki. Anne derdin karlı havada dolaşma kayar düşersin Ya da benimle çık. Ellerinden tutarım senin Merak etme sağdan yürüyorum, seni düşünüyorum. O tombul ellerini çok özlüyorum. Neşe veren, evimi dolduran, beni kalabalık yapan dillerini, O pembe pantolonunu almadım diye astığın o küskün yüzünü de özlüyorum. Ey Ankara nüfusundan bir eksildi belki ama Sende kimsesizsin benim gibi Hatta çekirdek yediğimiz tahta masa, şelale dediğimiz akan su, Bakkal, örgücü kadın bile sensiz kaldı. Hasret dedikleri bu olsa gerek Baktığı her şeyde özlediğini, özlemlerini, sevdiğini görmek… Sensiz kar yağıyor Ankara’ya Bembeyaz yavaş yavaş tane tane Kim bilir hangi köşeye konacak en özel tane Sen bana kondun, ben de eridin Her gördüğüme beyaz hüzün giydirdim Ankara’da seni ben pek çok özledim. 2003-ANKARA Bir annenin lise çağındaki kızını başka bir ilde okuması için gönderdiğinde hissettikleridir. Bir Yaşar Yaşamaz Hikayesi Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 n SERHAD POLAT ASİM-SEN Ankara Üyesi Evet, bu bir “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” hikayesidir. Malumunuz bu aynı zamanda meşhur bir Aziz Nesin romanıdır. İlk yazımızda sivil memur tanımının izafi olduğuna değinmiştik. Bu yazımızda sivil memur Yaşar Yaşamaz’ın hikayesini anlatırken sivil memur tanımına yeni bir anlam katacağız. En baştan uyarmakta fayda görüyor ve dikkatinizi celbediyorum: Türkiye’nin bu puslu ve karanlık vadisinde anlatılan karakterler hayal , olaylar ise “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” tadındadır. Yaşar Yaşamaz, bir yetimhane çocuğudur. Henüz kundakta bebekken anası tarafından cami avlusuna terk edilmiş, cemaat tarafından bulunup polise teslim edilmiştir. Bulunduğunda yüksek ateş, açlık ve bakımsızlıktan fevkalade muzdariptir ve karakolda bu bebek “yaşar”, “yaşamaz” şeklinde iddia konusu olmuştur. En nihayetinde adı konmuş olur: “Yaşar YAŞAMAZ.” Anası-babası haliyle bulunamadığı için yetimhaneye iadeli taahhütlü gönderilmiştir, Yaşar YAŞAMAZ. İte kaka büyür Yaşar. Her geçen günün sonunda hayatın acımasızlığını, yetimhanenin soğuk ranzalarında birkaç damla gözyaşıyla tecrübe etse de içindeki iyi, temiz insanı özenle yaşatmayı bilmiştir; yaşamayan insanlığa inat. İyi kötü ilkokul-ortaokul-liseyi bitirir. Yaşı on sekiz olunca da yetimhaneden çıkışı verilir. Ne yapsam ne etsem derken bir inşaata girer çalışmaya başlar. Bir gün yine inşaatta çalışırken deprem olur inşaat olduğu gibi tepelerine yıkılır. Yaşar’ı iki gün sonunda göçükten yarı canlı çıkarırlar. Ve yine o kaderine kazınmış kendisine ad olmuş yaşamak ya da yaşamamak meselesi ortaya çıkar. Yedi gün yoğun bakımdan sonra hayatta kalır Yaşar. Tam olarak iyileştikten sonra taburcu edilir ve yine sokaktadır. Çalışmak lazımdır, yatacak yer lazımdır. Orada burada yatar-kalkarken yetimhaneden bir arkadaşının çağrısı üzerine Soma’ya gider Yaşar. Bu sefer de taşeron maden işçisi olur. Yine bir gün madende mola vermiş, kömür karası ekmeğinden bir ısırık alacakken bu sefer maden tepelerine çöker. (Hikayenin bu yerinde fonda “Adaletin Bu Mu Dünya?!” çalıyor.) Allah’tan çıkışa yakın bir noktadadır ve onu hava kararmadan bulabilmişlerdir. Yine yaşamak yaşamamak davası başlar Yaşar için. Yine hayatta kalır. Yoğun bakım, yatakta tedavi derken taburcu edilir. Yemin eder, bir daha böyle riskli işlerde çalışmayacaktır. Askerlik çağı gelmiştir, yatacak yer, bedava yemek aşkına koşar Askerlik Şubesi’ne. Ve nitekim gider askere. Komandonun dibi, Mehmetçiğin şahı olur. (Hikayenin bu yerinde fonda “Genç Osman” çalıyor.) Teskeresine bir hafta kala gece nöbetteyken birliği baskın yer ve çatışmada yaralanır. Bayılmadan önce içinden bu kez isyan etmez, en azından şehit olacaktır. Dünyada kaybet- se de ahirette kazanacaktır. Nitekim hayatta kalır Yaşar. Gözünü açtığında hastanededir. Komutanları onunla ilgilenirler. Hastaneden taburcu edilir ve gazi olarak teskere alır. Teskereden sonra devlet gaziliğinin yüzü suyu hürmetine Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı bir birime memur olarak atar Yaşar’ı.. Artık o sivil memur Yaşar YAŞAMAZ’dır. Hayatı garanti altındadır. Hayatında ilk defa takım elbise ve parlak rugan ayakkabılar giyer. Hayatında ilk defa birileri ona “Yaşar Bey” diye hitap eder. Memuriyetinin ilk gününde amiri odaya geldiğinde ayağa kalkmadığı ve kendisine “komutanım” demediği için azar yer. Sonra . İçinden “acaba beni sözleşmeli er olarak aldılar da benim mi haberim yok?” diye geçirir. Yetimhanede kendilerini üç öğün azarlayan arada da iki fiske sallayan memurlar aklına gelir. Oradaki memurlarla buradaki memurları kıyas eder. Yetimhane şartlarında burada memurlar yetim, askerler memurdur. Yıllar yılları kovalar. Bu süreçte aslında iyiliğin ve kötülüğün insanların kıyafetlerinde, rütbelerinde ya da makamlarında olmadığını yüreklerinde olduğunu anlar, Yaşar. Çok sevip saydığı askerlerde vardır, hiç hazzetmediği askerlerde. Ancak içinde bulunduğu sistem makam ve rütbe sahiplerine kötü olma esnekliğini veriyordur. Amir ya da askerlerin deyimiyle üst sorgulanamıyordur. Üstelik bir sivilin ne kadar iyi, işinde ne kadar yetkin olduğu sistemin umurunda bile değildir. Sistem sadece sivillerin ya da askeri tabirle astların kötü ya da zayıf yanlarıyla ilgileniyordur. Ama yaşamakla yaşamamak arasında geçen ömrünün en yaşam dolu günlerindedir ve yaşamaya dair bu kaygılara hayıflanmak bile ona keyif veriyordur. Günler böyle geçerken Muz Cumhuriyeti için uluslararası anlamda gergin günler başlamıştır. Yurt ve dünya basını Muz Cumhuriyeti’nin Patistan ile savaşmasının an meselesi olduğunu yazıyordur. Her gün televizyonlar karşılıklı sert söylemler ve hava sahası ihlallerinden bahsediyordur. Sivil memur Yaşar YAŞAMAZ’ın bulunduğu birlikte sınıra yakın bir noktada olduğundan kırmızı alarma geçmiştir. Mesai mevhumu gözetilmeksizin yazışmalar, güvenlik tedbirleri alınmaya başlanmıştır. Bu koşturmaca içinde bir gün bilgisayarında alel acele emir yazarken Patistan’a ait bir jetin karşı karargahı sağır edici bir gürültüyle bombaladığını görmüştür Yaşar. Ortalık o anda adeta cehenneme dönmüştür ve mermi, bomba sesleri arasında ütülü takım elbisesi parlak rugan ayakkabılarıyla Yaşar, bilinçsizce koşmaya başlamıştır. Sonra ruhu bedenden ayıracak korkunç bir ses duymuştur, gerisi sonsuz bir karanlıktır. Ne kadar zaman geçmiş, ne olmuştur bir bilinmezin içindedir Yaşar. Bir karanlıktadır ama yabancı kelimeler geliyordur 27 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 kulağına. Allah’ın katında resmi dilin yabancı olduğunu düşünür. Sonra bir elin alnına dokunduğunu hisseder. Yine hayatta kaldığını anlar Yaşar. Gülse mi, ağlasa mı bilememektedir. Gözlerini güçlükle açmıştır, bir sıhhiye çadırının içindedir. Her tarafı sargı içindedir. Patistanlı sağlık personeli yabancı bir şeyler soruyordur, Yaşar’ın anlamadığını görünce İngilizce sorular soruyordur fakat yine cevap alamıyordur. Şuursuz ve şaşkın geçen günlerin sonunda ayağa kalkacak duruma gelen Yaşar esir muamelesi görmeye başlamıştır. Onun gibi hayatta kalan ve esir düşen diğer arkadaşlarının dediğine göre sivil memurlar uluslararası sözleşmelere göre er-onbaşı sınıfının içindedir ve buna göre muamele göreceklerdir. Aklına memuriyetinin ilk günü gelir Yaşar’ın. Meğerse gerçekten memur olarak değil, er olarak alınmıştır orduya. Fasulyenin faydaları kısmına gelindiğinde bu durum çok acı bir şekilde tecrübe edilmiştir. Patistanlılar her türlü bedeni işleri onlara yaptırıyordur. Siper kazıyorlar, mühimmat taşıyorlar, dayak yiyorlar, aşağılanıyorlardır. Birlikte çalıştığı rütbeli askeri personellerde esir olmalarına rağmen uluslararası sözleşmelere göre rütbelerine göre muamele görüyordur. Savaş tüm çetin şartları ile devam ederken bir gün esir kampının üstünde NATO’ya ait jetlerin uçtuğunu görmüşlerdir. Ortalık bir anda cehenneme dönüşmüştür. İnsan sesleri, bomba ve kurşun seslerinin arasında boğuluyordur. Yaşar YAŞAMAZ ve diğer esirler sağa sola kaçışırken bir kurşun keskin bir ıslık çalarak Yaşar’ın sağ şakağından girmiştir. Yaşar, nihayet yaşamıyordur. Ve artık kimse onun hakkında “Yaşar” iddiasında bulunamayacaktır. Bu iddia, bu yaşamak ve yaşamamak davası sona ermiştir. (Hikaye “Nem Kaldı” türküsüyle sona eriyor.) Bu hikaye kurgudur, lakin duygusunu ve mantığını hayatın gerçeklerinden almıştır. 17 Ağustos’ta dünyamız başımıza yıkıldı, perişan olduk. 17 Ağustos’a kadar herkes müteahhit, herkes gönlünce ve insafınca mühendisti. Ana hedef kar ve paraydı. Bu para hırsı, tabiatın yüzümüze deprem yoluyla bir şamarı gibi indi. Toplumsal hafızamızda deprem bir travmaya dönüştü. Deprem ülkemizde siyasi ve ekonomik krize yol açtı. Bununla alakalı bir dizi mevzuat hazırlandı deprem vergisi çıkarıldı (onlarında Van Deprim’inde duble yollar için kullanıldığını öğrendik) ve hali hazırda uygulanmaktadır. Soma’da maden işçileri sırf patronları servetlerine servet katsın diye güvencesiz, üç kuruşa maden ocaklarında yer kürenin dibine dibine kazma salladı; kazdıkları çukurlar mezarları oldu. Hem yüreğimiz yandı, hem dünya kamuoyuna rezil olduk. Neden? Çünkü insan hayatı hala çok ucuzdu burda. Şu sıralar burdada yıllarca imzalamamakta ısrar edilen ILO’nun “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi” ne imza atacağına dair haberler duymaktayız. İmzalayacaklar mı??? BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI Oyunu sever bütün çocuklar birdirbir, uzun eşek, körebe bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez oyun sözcüğünün halkların dilinde OYUN KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI Savaşa karşıdır bütün çocuklar kışın: kar altında her sabah tükenip erise de solgun nefesi yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda çarkları döndürse de yoksul alevi savaşa karşıdır bütün çocuklar nice ölümlerden geçmişlerdir nice rüzgarlar içmişlerdir gelincik tarlası çocuklar EMEK KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI Gökyüzünün penceresinden şimdi bir kuş havalansa kanat çırpışlarında hayatın yağmalanmış sevinci - Kuş uçar rüzgar kalır SEVİNÇ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI Uzay denizlerinde şimdi bir balık ağlasa gözyaşı billurlarında yüz bin umut kıvılcımı - Alev uçar nazar kalır UMUT KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI Çocuk bahçelerinde şimdi bir çiçek açsa hüzün sevince dönüşür sevinç çiçeğe - Ölüm uçar çocuklar kalır MUTLULUK KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI Barıştan yanadır bütün çocuklar sabah: kuşatılmış bir toplama kampında ayrılığın tetiğini okşasa da elleri akşam: yıldızların mor orağıyla sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi barıştan yanadır bütün çocuklar nice çığlık emmişlerdir nice korku gezmişlerdir yürekten hisli sevmişlerdir güvercin harmanı çocuklar DEVRİM KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI Barışı sever bütün çocuklar beştaş, saklambaç, elim sende bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez barış sözcüğünün halkların dilinde BARIŞ KOYUN ÇOCUKLARIN ADINI Refik DURBAŞ 28 1 Eylül Dünya Barış Günü... Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 Kadınların İş Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar n ÖZLEM IŞIK MYK Kadın Sekreteri SOSYAL SORUNLAR Kendisini eve hapseden geleneksel rolünün dışında, çalışma yaşamının kadına sunduğu,ekonomik özgürlük, yeni bir sosyal çevre, kendine güven ve kişiliğinin gelişmesi, toplumsal statüsünün yükselmesi gibi etkenlerden kopmak istememesi, çalışma yasamı içerisinde olmak istemesine en büyük etkendir. Çalışma yasamı, bir yandan kadının ekonomik özgürlüğünü ve toplumsal değerini arttırırken diğer yandan geleneksel değer ve tutumların sürmesi nedeniyle birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Dünya’nın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de kadınların temel rolünü, anne, eş ve ev kadını olarak çizen genel görüş, kadının işgücüne katılımının sınırlarını da belirlemiştir. Çocuk büyütme ve aile sorumlulukları, kadının istihdamını ve iste yükseltilmesini engellemektedir. Pek çok kadın evlenip çocuk doğurduğu zaman islerini kaybetmekte veya terk etmektedir. Bir süre sonra ise geri dönse de vasıf seviyesi düşük olmaktadır. Kadın ailede ve evde rol çatışması yasamakta ve bundan ciddi olarak etkilenmektedir. Evlilik ve çocuk sahibi olma, kadınların çalışma yaşamında belirleyici rol oynamaktadır. Çocuk sayısındaki artışa rağmen kadının çalışmak zorunda olması, annenin fiziksel ve ruhsal olarak yıpranmasına, is veriminin düşmesine ve is kazalarına yol açabilmektedir. Evlilik ve doğum, kadın isçilerin isten ayrılma nedenlerinin %70’ini, işverenin isten çıkarma nedenlerinin de % 20’sini oluşturmaktadır. Türkiye’de çalışan kadına yönelik korumacı kanunlar, doğum ve doğum sonrası izin, süt emzirme izni ve kreş ve yuva sağlanabilirliğiyle sınırlıdır. Yapılan araştırmalar, çalışma hayatında kadınların üçte birinin ekonomik olarak aktif iken, bu kesimin de ancak, üçte birinin gelir getirici bir iste çalıştığını göstermektedir. SSK’lıların % 21’i, memur olarak çalışanların % 33’ü kadın çalışanlardan oluşmaktadır. Kadınların is hayatında yasadıkları zorlukların bir diğeri de kendilerini ispat edebilmek için erkeklere göre daha fazla çalışmak ve özveride bulunmak zorunda olmalarıdır. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Kadının toplumda hak ettiği yeri alabilmesi, onları çalışma yaşamında dezavantajlı konumdan çıkaracak önlemlerin alınması, erkeklerle eşit fırsatların tanınması ve geleneksel zihniyetin kırılması ile mümkündür. Geleneksel aile yapısının eşitlikçi ilişkilerle yenilenmesi ve kadına özcü mesleklerle ilişkin yargıların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca, eğitim alanında ve medyada da önemli değişimlere gerek vardır. Kadınların daha fazla söz sahibi olabilmelerinin yolu eğitim, çalışma ve siyasal kararlara katılımdan geçmektedir. Kadınlar, eğitim seviyeleri ve çalışma yaşamındaki durumlarına paralel biçimde karar alma mekanizmalarında da yeterince temsil edilmelidirler. Bunların dışında; 4 İşyerlerinin ihtiyaçlarına göre kadınlara yönelik olarak kısa süreli meslek kazandırma programları ve aktif istihdam tedbirleri geliştirilmelidir. 4 Eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasında güçlü bağlantı kurulmalıdır. 4 Yasam boyu öğrenmeye ve kırdan kente göçenlerle genç işsizlerin eğitimlerine odaklanılmalıdır. 29 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 4 Fırsat eşitliğine dönük uygulamaların geliştirilmesi için sivil toplum kesimleriyle işbirliği gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda, erkeklerin bilinçlendirilmesine yönelik eğitim de fevkalade önem taşımaktadır. 4 Sivil toplum kuruluşlarının kadın istihdamındaki rolü son derece önemlidir. Ülkemizde artık her sonunun çözümünü devletten bekleme alışkanlığı terk edilmelidir. 4 Kadın dernekleri dışındaki diğer sivil toplum kuruluşlarının da işbirliği ve koordinasyon içinde öngörülen ortak amaçlar doğrultusundaki faaliyetlerini artırmaları gerekmektedir. 4 İşyerlerinde ayrımcılığa karsı yasalar konulmalı ve uygulanmalıdır. 4 Ücret eşitliği sağlanmalıdır. Türkiye’de kadınların is hayatında karşılaştıkları sorunları irdelemeye çalıştık. Genel olarak görülmektedir ki kadın istihdamı ülkemizde gelişmiş ülkelere kıyasla oldukça düşüktür. Son yıllarda kadın istihdamına yönelik çalışmalar sevindirici olmakla birlikte halen yeterli düzeyde değildir. Kamu ve özel sektör kuruluşları tarafından yürütülen ‘Haydi Kızlar Okula’, ‘Kardelenler’, ‘Baba Beni Okula Gönder’ gibi proje ve kampanyaların sadece sosyal ve kültürel değil, kadınların kariyerlerine ve işgücünün toplam ekonomik verimliliğine de önemli katkılar sağlaya- cak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Böylece kadın issizlik oranları da düşecektir. Türkiye ekonomisinin hızlı ve sürdürülebilir büyümesi için kadınların, işgücüne daha yüksek oranlarda katılması gerekiyor. Kadınların ekonomik yönden bağımsızlık kazanabilmesi için ise öncelikle toplumda buna engel olan geleneksel yapının öncelikle değiştirilmesi gerekmektedir. En az 3 çocuk yapın gibi söylemlere, çalışan kadınların 3X2 yıl yıpranma aldatmacalarına karşı toplum bilinçlendirilmelidir. Ülkemizde fırsat eşitliğine yönelik yasal altyapının gelişmiş ülkeler seviyesinde olmasına rağmen, bu hakların kullanılması için gerekli kurumsal ve eğitsel altyapının yeterince gelişmediği görülmektedir. Bunun çözümü için; kadınların iyi eğitim, mesleki eğitim ve yeniden eğitim almaları ve bilgi teknolojilerine erişimleri sağlanmalıdır. Sonuç olarak kadının kendini çalışma yaşamında var edebilmesi için cinsiyetçi yaklaşımın değişmesi, kadınlara yönelik eşitlikçi politikaların üretilmesi gerekiyor. KAYNAK http://eski.bianet.org/2004/10/21/45622.htm http://www.bilgisizler.net/haber-ve-guencel-olaylar-f59/%C3%87ali%C5%9Ema-hayatinda- kadin-t47284.html http://www.bigglook.com/haber/kadinlargunu/ishayati.asp http://www.nostaljim.org/B3/viewtopic.php?f=69&t=4353 Lütfi _nciroglu, “Çalısma Hayatında Kadın”, http://www.lutfiinciroglu.com/content/view/93/19/Araştırmacılar Seyida ERKEK – Hakan KARAGÖZ ASİM-SEN TÜZÜĞÜNDE KADIN MADDE- 2 Sendikanın Amaçları: Kadınların toplumsal yaşamın tüm alanlarında katılımı arttırma amacına yönelik olarak yaşadıkları sorunlara çözüm üretmek, yaşama ve çalışma koşullarını geliştirmeyi amaçlar. MADDE- 3 Sendikanın Çalışma Biçimi ve Konuları: Toplumsal yaşamın her alanda cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkarak eşitsizliği ortadan aldırılması için mücadele eder, kadınların toplumsal yaşamın tüm alanlarında katılımını arttırma amacıyla kadınların kadın olmaktan kaynaklanan sorunlarına çözüm üreterek yaşama ve çalışma koşullarını geliştirir. MADDE- 4 Sendikanın Çalışma İlkeleri: e) Asim-sen, kadın üyelerinin yönetsel birimlerde yer alması yönünde pozitif ayrımcılık uygular. Kadın üyelerinin yönetsel birimlerde daha etkin bir biçimde yer almasını sağlar. Kadın sekreterliğini kadın yürütür. 30 SENDİKA GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU MADDE- 23: Tanımı, Kuruluşu ve Toplantı Zamanı : Genel Başkan, Genel Sekreter, Genel Mali Sekreter, Genel Örgütleme Sekreteri, Genel Eğitim-Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Sekreteri, Genel Toplu İş Sözleşmesi ve Hukuk Sekreteri, ile KADIN SEKRETERİ görevleri birer kişi tarafından üstlenilir. Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 Çocuklar ile İletişim n SEVDA DENİZ ÖZDEMİR Çocuk Gelişimi Uzmanı İletişim sadece konuşma değildir. İletişim, aynı zamanda; – Ne söyleyeceğimizi bilmek, – Ne zaman söyleyeceğimizi bilmek, – Nerede söylenenin daha doğru olduğuna karar vermek, – En iyi nasıl söyleyebilirim, – Olayları basite indirgeyerek sunmak, – Çocukla göz kontağı kurarak konuşabilmek, – Akıcı bir dille konuşabilmek, – Dikkati yoğunlaştırabilmek ve karşımızdaki çocuğun verilen mesajı alıp almadığını kontrol edebilmektir. İletişimde temel ilke kabul etmektir. Çocukları oldukları gibi kabul etmek, ilişkileri kuvvetlendirmede önemli bir etkendir. Ebeveynler karşılarındaki çocuğa gerekli anlayışı gösterip, kabul edici, hoşgörülü bir ortam sağlarsa, onun kendini güven içinde hissedip, kendi özüne uygun davranışlar içine girmesine fırsat verir. Böyle bir ilişkide çocuk olumlu yönde değişebilir, sorunları çözmeyi öğrenebilir, ruh sağlığı iyileşebilir, daha üretici, daha yaratıcı olabilir. Başkasını olduğu gibi kabul etmek, onu gerçekten sevmektir. Kabul edildiğini hissetmek sevildiğini de hissetmektir. İletişimde kişiyi etkili kılan, insanlarla yapıcı olarak konuşmasını öğrenmesidir. İletişim sisteminin temel öğelerinden biride dinlemedir. a. Pasif edilgin dinleme.( Sessiz bir şekilde çocuğu yargılamadan dinlemedir.) b. Kapı aralayıcı mesajlar.( Çocuklar bazen daha çok konuşup derdini anlatmak için ek yüreklendirme beklerler.) c. Etkin ve katılımlı dinleme.( Sorumluluk çocuğa bırakılıp ebeveyn sadece çözüm bulma konusunda ona yardım eder.) Not:Tüm çocuklar dikkat verilerek dinlenmeli, çocuğa önemli olduğu hissi verilmelidir. ÖNERİLER: 1. Çocuğu başka çocuklar ile karşılaştırmayın. Çocuk anne ve babası tarafından önemsenmek değerli bir insan olarak kabul edilmek ihtiyacındadır. Onun başka çocuklar ile karşılaştırılması kendisini değersiz olarak görmesine neden olacaktır. Çocuğun kendisinin bir birey olarak görülmesi ruh sağlığının temeli olacaktır. 2. Çocuğunuza zaman ayırmanız önemlidir. Çocuklarınız ile birlikte geçirdiğiniz zamanı asla boşa geçen bir zaman olarak değerlendirilmemelisiniz. Çocukla- rınızı sevmek ona çok oyuncak veya pahalı oyuncaklar almak demek değildir. Onunla ortak faaliyetler yapmak ve beraber bir şeyler paylaşmak onunla oyun oynamak ve ona zaman ayırmaktır onu sevmek. Çocuklarınızı sevmek onunla yaptığınız eylemlerle ilişkilidir. 3. Çocuklarınızı aşağılamak, suçlamak, çocuk adına karar vermek doğru değildir. Bunun yerine çocuklarınızı dinlemek gerekmektedir. Onların birer birey olduğunu unutmamak gerekir. 4. Çocuklarınızı dinleyin dinlendiğini düşünen çocuk sevildiğini ve kendisine değer verildiğini hisseder. Anne veya babanın kendisini dinlediğini gören çocuklar dolayısıyla duygularını ifade edebilme olanağı bulduğu gibi evet ben anlaşıldım duygusunu yaşarlar. 5. Çocuklarınız ile birlikte geçirdiğiniz zamanlarda dikkatinizi ona odaklayın ki (başka bir şeyle meşgulken değil) kendinizi rahat hissettiğinizde anne ve baba olmanın keyfini çıkartabilin. 6. Çocuklarınıza karşı davranışlarınızda hep tutarlı olun. Kendi kendiniz ile çelişkili davranışlar içinde olmanız veya Anne ve Babanın çelişkili davranması çocuklarınızı olumsuz etkileyeceği gibi çocuğunuzun doğruyu bulması konusunda zorluk yaşamasına neden olacaktır. 7. Çocuklarınız ile göz kontağı kurmaktan çekinmeyin. Ona gülümseyerek kabul ettiğiniz hareketleri beden dili ile onayladığınızı belirtin. Bu şekilde kendisine saygı duyulduğunu düşünerek sizin ile sürekli iletişime girmek isteyecektir. 8. Çocuklarınız sizin ile iletişime geçmek istediğinde açık olan televizyon kapatılabilir, gazete ve dergi okunmasına bir süre ara verilebilir. Bu şekilde çocuklarınız kendisine değer verildiğini hissedebilir. 9. Çocuklarınızın sizin ile paylaşmak istediği özel konular olduğunda onunla kimsenin olmadığı kendisini rahat hissedeceği yerlerde iletişime geçmeli ve sizin ile konuştuğu sürece sözünü kesmeden dinlemelisiniz. Çocuk için burada asıl önemli olan sizin ile konuştuklarının aranızda kalacağını bilmesidir. Bu aranızda ki güveni taze tutacaktır. 10.Çocuklarınız ile konuşurken bir yetişkin ile konuştuğunuz ses tonu kullanılmalıdır. Böylelikle onun kişiliğinin gelişmesinde yardımcı olursunuz. 11.Çocuklarda empati doğal olarak vardır. Çocuklarınıza hayatın içinden örnekler vererek başkalarının davranış ve düşüncelerini empati yolu ile anlamasını sağlamalısınız. Yapılan araştırmalarda müzik eğitimi ve evcil hayvan besleyen çocukların empati yeteneğinin daha fazla oluştuğu tespit edilmiştir. 31 Temmuz-Ağustos-Eylül 2014 • Sayı: 2 12.Çocuklarınızın çözemediği ve zorlandığı sorunlar olduğunda nasıl bu sorun ile başa çıkabileceğini öğretin. Örneğin, kendisini üzen veya tartışan bir arkadaşı için çocuğunuza arkadaşının yaptığı bu hareketinin kendisini üzdüğünü söylemesini öğretmek gibi. 13.Çocuklarınıza ben dili ile hitap edin. Örneğin devamlı camı açan veya kapıyı açık bırakan çocuğunuza o kapıyı veya camı neden açık bırakıyorsun deyip ses tonunuzu yükseltmek yerine kapının veya camın açık bırakılması beni rahatsız ediyor diyerek hitap ediniz. 14.Çocuklarınıza duyguların zenginliğini anlatın. Duygularını tanımasında ona yardımcı olun. Öfke, kıskançlık, yetersizlik, hayal kırıklığı, özlem gibi duygular; heyecan, sevinç, sevgi, aşk, gurur gibi duyguların hayatta var olduğunu ve bunların yaşanabileceğini anlatın. Başkalarının duygularına değer vermesini öğretin. 15.Çocuğunuz gün içinde ne yapacağını bilmeli. Ne zaman yemek yiyeceğini, ne kadar TV seyretmeye izinli olduğunu, ne zaman yatması gerektiğini bilmeli. Bu programı birlikte hazırlayın. 16.Dürüstlük, saygı, nezaket gibi kavramları aile ortamında kullanarak, örnekler vererek, hikayeler an- latarak öğretin. Bu kavramları, tutarlılık ve devamlılıkla pekiştirin. Örneğin, yalan söylemenin yanlış olduğunu öğretmek istiyorsanız, onarlın yanında yalan söylemeyin. Unutmayın, ahlaklı insan olmanın tohumları önce aile ortamında atılır. 17.İyi anne-baba olabilmek için sizin de huzurlu ve mutlu olmanız şarttır. Mutlu yetişkinler çocuklarına, iyi örnek olurlar. Hobilerinize zaman ayırın, birbirinize değer verdiğinizi, sevgi ve saygınızı gördüklerinde onlar da sizinle mutlu olacak ve ileriki yaşlarında ise sizi taklit edeceklerdir. 18.ÇOCUKLAR: a) Sevgi ister, b) Eşitlik ister, c) Kabul görmek ister, d) Cevap ister, e) Anlayış ister, f) Arkadaşlık ister, g) Yakınlık ister, ğ) Ciddiye alınmak ister, h) Önemsenmek ister, ı) Destek ister, i) Tutarlılık ister. UNUTMAYIN Kİ ÇOCUKLARINIZI ANLAYABİLMEK DÜNYAYI ÇOCUKLARINIZ GİBİ GÖREBİLMEKTEN GEÇMEKTEDİR. Sanatsal Faaliyetler “Sanatsız Kalan Bir Milletin Hayat Damarlarından Biri Kopmuş Demektir” derken Mustafa Kemal ATATÜRK Bir ulusun yüksek uygarlık seviyesine çıkmasında Sanatın önemine değinmiştir. TSK da görevli kamu emekçilerinin TEK VE GERÇEK SESİ olan ASİMSEN olarak Sanata Karşı bir İktidar İSTEMİYORUZ. ASİMSEN olarak; Siyasi iktidarın kültür sanatı doğrudan yöneteceği, ticarileştirip kişiliksiz kılacağı hiçbir yasa tasarısını kabul etmeyen ve Sanat Mekanlarının kapatılmasına, onarım bahanesiyle karakol yapılmasına ve peşkeş çekilmesine karşı mücadelelerine devam eden sanat emekçilerine desteğe devam edeceğiz. ASİMSEN üyelerinden Gültekin SAĞIR ‘ında rol aldığı oyunda tüm sanatçı dostlarımıza teşekkür ediyoruz. EMEĞE, EKMEĞE SAYGI!... Ankara Kültür Sanat Kulübü (AKSAK)’nün hazırlamış olduğu Akün Sahnesinde 27-28 Haziran tarihlerinde sunulan gösteride ASİM-SEN üyelerimizinde yer aldığı halk dansları adımlarıyla beslenerek hazırlanan bu dans tiyatrosu, Türk edebiyatından ve Anadolu anlatılarından beslenerek, insanlık kadar eski olan AŞK duygusunu konu edinmiştir. ASİM-SEN üyesi arkadaşlarımızın sanatsal ve sosyal çalışmalarını her zaman destekliyoruz. Sanatın ve Sanatçının Yanında Olmayan Sendika SENDİKA DEĞİLDİR!.. 32 ASİM-SEN Mektuplar GÖKKUŞAĞINDAN Çocuklarınızı kendi devriniz içinde değil, Onların devirleri içinde yetiştirin... İdil Bilgen 12 yaşında Ekin KODAMAN 7 yaşında ışığımsın ATATÜRK Yıl 1881, Yavaş yavaş bir ışık doğuyor, Gözlerini açıyor dünyaya, Mavi, gökten mavi, Denizden mavi, Okyanuslardan mavi O’nun gözleri. Yıl 1919, O ışık iyice aydınlatıyor gökten bizi, Padişahın arkasından yükseliyor, O’nun sesi Konuştukça coşturuyor, Kurtuluş isteğimizi. Yıl 1923, O ışık tamamen kaplamış göklerimizi, Düşmanı atmanın, Sevinci sarmış hepimizi, Artık kimse alamaz elimizden Cumhuriyetimizi. Yıl 1938, Nazlıcan ışık • 12 yaşında O Işık da güneş gibi, Geliyor geçiyor elbet, Saat 9’u 5 geçe Bin kıyamet O yine rahat… Yavaş yavaş kapanıyor gözleri, O mavilik gidiyor, bırakıyor bizleri. O ışık bir kere geldi, Dünyada bulunmaz eşi. K. Barkın GÜCÜN KAMUOYUNA DUYURULUR! Değerli Askeriyede Çalışan Kamu Emekçisi Arkadaşlar; SİME-SEN ve SAVDES-SEN tarafından bazı bölgelerde sendikal örgütlenme faaliyetlerinde ASİM-SEN’in kendileriyle birleşecekleri yalanı söylenmektedir. SİME-SEN ve SAVDES-SEN’in tüzüğüylede altını çizdiği sendika ağalığı duruşu devam ettikçe birleşme söz konusu değildir. Ancak sorunlarımızın çözülmesinde gerek SİMESEN gerekse SAVDES-SEN veya diğer sendikalarla eylem birlikteliği tabiki yapılacaktır. ASİMSEN rant peşinde koşan, sendika ağalığı oluşturan ve iktidarların yanında yer alan hiçbir yapının içerisinde yer almayacaktır. Bu söylentilere kulak verilmemesini istiyoruz. ASİM-SEN ailesi olarak biz sınıf ve kitle sendikacılık anlayışla işkolu çalışanı arkadaşlarımızla yanyana hak ve özgürlüklerimizi alabilmek ve demokratik bir iş ortamı yaratabilmek için yola çıktık. Tüm işkolu arkadaşlarımızı güzel ve güneşli günler için ASİM-SEN ailesine bekliyoruz. Sensiz Bir Eksiğiz. ASİM-SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU