İndir - Diyarbakır Kitapları

Transkript

İndir - Diyarbakır Kitapları
KUTSAL NEHİR DİCLE VE FIRAT
PROF.DR.YUSUF KENAN HASPOLAT
Tür :e-KİTAP
Birinci Baskı
Ocak 2015(e-kitap)
Bu kitabın her türlü yayın hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan
Haspolat’a aittir. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar
dışında yazarın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
ISBN: 978 – 605 – 9064 – 11 - 8
e-mail:[email protected]
Yusuf Kenan Haspolat • 1954 yılında Diyarbakırda doğmuştur. Çocuk
Hastalıkları, Çocuk Acil, Gelişimsel Pediatri ve Endokrin dallarında profesör
olan yazar halen Dicle Üniversitesi Çocuk Hastanesinde
Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Yazar evli ve iki çocuk
babasıdır.
Yayınlanmış Eserleri
Bedüzzaman ve Diyarbakır
Dicle İlçesi
Diyarbakır Ekonomi Tarihi 1
Diyarbakır Ekonomi Tarihi 2
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 1
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 2
Diyarbakır Sosyokültürel Tarihi 3
Diyarbakır Yeraltı Kaynakları
Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 1
Diyarbakır Yerüstü Kaynakları 2
Diyarbakır'da Çevre ve Doğa (Sempozyum)
Diyarbakır'da Doğal Hayat, Su, İklim, Enerji, Maden
Eğil ve Turizm
Ergani İlçesi ve Turizm
Gül Şehri - Diyarbakır Sempozyumu
Hani İlçesi
Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri
Karacadağ
Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır
Peygamberler, Sahabeler ve Evliyalar Kenti Diyarbakır (4. Baskı)
Sema (Şiir)
Tabiattan Fısıltılar (Şiir)
Tarih - Kültür - İnanç Kenti Diyarbakır
Tüm Yönleriyle Çermik İlçesi ve Turizm
Ümit (Şiir)
Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kulp İlçesi Ve Turizm
Tüm Yönleriyle Diyarbakır Kocaköy İlçesi Ve Turizm
Tüm Yönleriyle Diyarbakır EĞİL İlçesi Ve Turizm
Diyarbakır Hz. Süleyman Camii
Diyarbakır Ulu Camii
Diyarbakır Camileri 1
Diyarbakır Camileri 2
Diyarbakır Camileri 3
Diyarbakır Kiliseleri
Kutsal Nehir Dicle ve Fırat
İÇİNDEKİLER
1. DİCLE ve FIRAT'IN TARİHİ VE MANEVİ ÖNEMİ
2. DİYARBAKIR İLÇELERİNDE DİCLE VE FIRAT
3. HZ NUH,DİCLE NEHRİ VE DİYARBAKIR
4. DİYARBAKIRDA DİCLEDE SU TAŞIMACILIĞI
5. GAP NEDİR
6. FIRAT NEHRİ VE KARAKAYA BARAJI
7. KRALKIZI BARAJI VE DİCLE NEHRİ
1.BÖLÜM
DİCLE VE FIRAT'IN TARİHİ
VE MANEVİ ÖNEMİ
DİCLE,FIRAT'IN TARİHİ VE MANEVİ ÖNEMİ
Jeolojik dönemde dünya çok şekil değiştirmiştir. Deniz olan yerler kara,kara olan yerler ise
denizdi.Diyarbakır Ergani ilçesine kadar Arabistan yarımadasının uzantısıdır.Bu nedenle
Diyarbakır iklimin yumuşak olduğunu gözlüyoruz.Tarih öncesi Diyarbakır’da özellikle Eğil
ilçesi ve Kocaköy bölgesi denizdi.İsmi ise Tetis deniziydi Tarihte Basra körfezi Ergani,LiceGenç ilçesine kadar uzanıyordu,burası denizdi
Deniz ürünlerinin Diyarbakır’da varlığı bu şehrin bir deniz kenti olduğunu göstermektedir
Eğil’de fosiller
www.egil.gov.tr
Tarihte Kocaköy ilçemiz de denizdi. Prof.Dr.Recep Işık’ın verdiği midye kabuklarına bakalım
Diyarbakır’ın deniz yönüne Kocaköy ilçesinden bakalım.
Mezozoik’te Toros dağlarının güneyine karşı gelen kısım Tetis denizinin güney kolu
tarafından kaplanmıştır.Özellikle Kocaköy çevresinde bulunan deniz canlılarına ait fosiller
bunu ispatlar niteliktedir.Navadar deresi Dıjvar kayalıklarına kadar deniz kaplı idi.
Tıle,İs,Yazı köyü,Mırtıban harabesi,Sevik tepeleri,Diyare Malan muhiti gibi yerlerde
rastlanan ve içinde bol miktarda kabuklu yumuşakça fosili bulunan tortular vardır.I.Jeolojik
zamana has özellikler taşıyan kalıntılardan daha çok midye,istiridye türlerini andıran bu
fosillerin arasında çeşitli salyangoz türleri ile şeytanminaresi örneklerine de rastlanır
Navader deresine karekterize olan ortalama 8-10 cm boyundaki midye,istiridye,denizyıldızı
,denizkestanesi ile ilgili fosiller bulunur.Tetis deniz Kocaköy’e deniz manzarası arz
ediyordu.(1)
Jeolojik olarak bir dönemde Diyarbakır'da bir iç deniz de mevcuttu
Karacadağ volkanın patlaması ile Karacadağ ve Habur vadileri tıkanıyor.Oradan akan sular
toplanarak Diyarbakır içdenizini meydana getiriyor.Zamanla Dicle nehri Germav kanyonunu
açınca bu içdeniz Basra körfezine boşalıyor ve böylece kuruyor orası (2)
Bugün Deniz şehri olmasa da Diclenin engin görünüşünü Eğil- Kalecik köyünden gözlüyoruz
Eğil baraj gölü
KUTSAL NEHİR DİCLE VE FIRAT
İnsan kutsal bir varlıktır. Hayatta kalması su ve gıda alımına bağlıdır. Gıdanın ortaya
çıkması da suya bağlıdır. Su için önemli bir kaynak ırmaklardır.
Yüce Kitabımızda 'Görmüyor musun ki Allah gökten su indirip onu topraktaki
pınarlara akıtmaktadır” ifadesini içerir. (Zümer, 39/21).
Diyarbakır, su bakımından şanslıdır. İki kardeş nehir olarak bilinen Dicle ve Fırat ,
Diyarbakır’la yaşıt gibidir. Dicle, Diyarbakır’ın içinden geçer. Fırat da Diyarbakır’a sınır
teşkil eder. Çüngüş ve Çermik kazaları Fırat’tan istifade eder. Bu iki ilçeden çıkan çaylar da
Fırat’a akar. Diyarbakır’ın ünlü barajı Karakaya da Fırat üstündedir.
Kardeş Nehirler: Dicle ve Fırat (vikipedi)
Karakaya Barajı-F Türkoğlu
Çermik ve Fırat (1)
523 Km'si ülkemiz sınırlarında olmak üzere toplam 1.900 Km.lik uzunluğuyla Türkiye'nin en
uzun 2. nehri Dicle,en önemli iki kaynağından birini Lice ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn
Mağaralarından alır. Bırkleyn, Lice'nin yukarısında, Lice-Genç yolu üzerinde bulunan aynı
adı taşıyan mağaradan doğar. Bir süre güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir; kimi
dere sularını alarak çoğalır. Piran yöresinde (Dicle ilçesi) Dibni (Zebene) suyunu alır.
Zoğrıkelkum Köyü'nün yukarısında güneye döner. Metinan ve Aminî kalesi önünden geçerek
Delucan yöresinde, Gölcük civarında doğan diğer kolla birleşir. Dicle'nin yatağı Delucan'dan
sonra güneye doğru düzleşir. Diyarbakır'a varmadan önce Devegeçidi suyunu alır.
Diyarbakır'ı geçtikten sonra sağ taraftan Havar, Yenice ve Karasu derelerini, soldan da
Ambar, Kuru, Pamuk, Sinan ve Batman çaylarını alır. Daha sonra Göksu ve Aşağı Hanik
çaylarını da alarak Cizre sınırına varır
Dicle ilçesi ve Hani ilçesi arasında Dicle nehri
TARİHİ KAYNAKLARDA DİCLENİN ADI
Dicle'nin yatağı derin, kıyıları dik ve dayanıklıdır. Lice'nin 3 saat yukarısında BirklinZülkarneyn mağarasından kaynayan Birkliyn Suyu'nu Delucan mevkii yanlarında alarak
güneye doğru kıvrıla kıvrıla akar. Dicle nehri, Ergani'de iken denizden 1220 m.
yüksekliktedir. Diyarbekir önlerine geldiğinde denizden yüksekliği 660 m. ye düşer. O kadar
hızlı akması bu yüzdendir. Huriler, bakırlı toprakları kemirerek gelen dik sahilli ve hırçın suya
tıpkı Sümer'de olduğu gibi “İDİGNA” diyorlarmış. Bunun için kimi tarihçiler “Dicle'nin asıl
adı ok manasına gelen Diğle'dir” derler. Avrupalılar, bu ismi “Tigre”,
Samiler “Dikle” yapmışlardır. Kimi tarihçiler de Akad'lıların “Diklât” ve “Dikle” dediklerini
kaydeder.
Etiler'ce “Tanrı” olarak tanınan Dicle, Kumarbi efsanesinde “Aranzah” adı ile bir
“geçer. Dicle nehrinin ilk adı ön Türkçede Aşur’dur. (Aşur: Toprakları ziraate elverişli eden
akarsu). Dicle için “Aşur'un önünden akan su” da denilmektedir.
Mitolojiye göre Medes, “Su Perisi” annesinin babası “Kaplan"la birleştiği bu nehre
kaplan manasındaki “Tigris” adını vermiş. İngilizce ve Almancada Dicle'nin adı Tigris,
İbranicede “Kaplan” manasında Hiddekel (Hidegel), Yunanca “Kaplan Nehir”, Ermenice
Deklath, Arapça Dicla. Bütün bu adların Sümerce “Ulu Irmak” anlamındaki Tig-gal
kelimesinden geldiği sanılmaktadır. Zevra da Dicle Nehri'nin adlarındandır.
Latince adı, Farsçadan Yunancaya geçen “Tigris” olan Dicle nehrinin, çevresinde
bir zamanlar çok sık görülen kaplanlara da Tiger‘in isim kaynağı olduğu sanılıyor (3)-(4)(5)
Fırat adı, Akkadça "Ulu Irmak", yahut "Yüksek Kıyılı Irmak" anlamına gelen: "Puranunu"
iken, Kaldeenler’de bu isim, önce "Purat", sonra "Puratou" olmuştur (4).
5000 yıl önce Sümer ve Akad metinlerinde Dicle ve Fırat arasına “Subartu” denirdi.
Anlamı iki ırmak arası idi ve buraya yerleşmiş halka da “Subaru” denirdi.
ANTİK KAYNAKLARDA DİCLE FIRAT
Sümerlerde Dicle ve Fırat
Sümerlerde Dicle ve Fırat kutsaldı. Sümer baştanrısı Enki ‘Dicle ve Fırat’ı ışıldayan
sularla doldurur ve sonra ırmakları balıklarla doldurur (7).
Sümer tabletlerinde Yaratılış anlatılırken”‘Gök ve yer çift olarak yaratıldığı
zaman/Ana tanrıça İnana onlara şekil verdiği zaman/Yerler düzenlendiği, toprak yerleştiği
zaman/Gök ahenk içinde hareket ettiği zaman/Nehirler ve kanallar, düz bir çizgi gibi aktığı
zaman/Dicle ve Fırat nehirleri kıyılarını doldurduğu zaman” ifadeleri vardır.
Başka bir tablette;Gök yerden yarıldıktan sonra/Yer gökten ayrıldıktan sonra/İnsanın
adı konduktan sonra..”denmektedir.
Yine Sümer tabletlerinde Tanrı Enki, “‘Dicle’yi saçılan sularla doldurdu/Dicle’ye neşe
getirdi’/‘Dikildi Fırat’ın kıyısına/Ağaç beslendi Fırat’ın sularıyla’ (8)” açıklaması yer alır.
Sümerce Dicle, Tig-gal (Uluırmak) adını taşır (9)
ESKİ YUNAN VE ROMADA DİCLENİN ÇIKIŞ KAYNAĞI BIRKLEYNİN ÖNEMİ
Yunanlı bilge Plinius, Bırkleyn geçidine ‘ölülerin yer altı dünyasına girdiği yer’ adını
vermişti. Bırkleyn suyunun kaybolduğu bu tünel, ‘dünyanın bittiği yerdir. Dicle’nin doğu kolu
olan bu kaynağın tavaf ettiği üç mağarada ölümsüz olmayı isteyen Asur krallarına ait
kabartmalar ve çivi yazılı kitabeler bulunmuştur. I. Tiglatpileser ve III. Salmanassar geçide
kabartmalara bırakarak ölümsüz olmayı denediler (10).
DİYARBAKIR VE DİCLE
Dicle Diyarbakır için bir estetiktir. Geçmişten günümüze kaynaklar Dicle’yi bir zarafet
mekânı olarak görür.
Dicle kutsal olduğu kadar güzeldir de. Bu güzellik tarihi Diyarbakır salnamelerinde de
geçer. Dicle nehrinin sağa ve sola temayül ede ede cereyan-ı tabiisinin teşkil etmekte olduğu
cetveller o manzaraya başka letafetler vermekte ve bahçelerin bazısında huda-yi nabit
menekşe çiçeği, yetiştirilen gül fidanları adeda birer gülzar-ı nükhet-i nisar-ı letafet teşkil edip
bülbüllerin, tuyurun enva-ı nağamat-ı ferah efzası da da teşnif-i sevami eyler. (5/84).
Mehtap olduğu gecelerde Dicle nehri adeta yekpare ayineye ve mehtap olmayan
gecelerde de yıldızların inikasından ve asheb-ı zevk ü safanın iş'al eyledikleri gaz fenerleriyle
kanadilin şule ve ziyasından yıldızlanmış gümüş deryasına benzer (5/84) (11).
Dicle aynı zamanda bir estetiktir:
Dicle’nin kenarı bağ ile bostan
Suyundan içerdi tarla, gülistan
Masmavi tül gibi her baharistan
Çevre nakışından bahseden yoktur. (M.Mergen)
Azametiyle Diyarbakır Kalesi ve kendisine binyıllardır eşlik eden Dicle
DİCLE KÖPRÜSÜ VE MANEVİ YÖNÜ
“On Gözlü Köprü” olarak da bilinir. Diyarbakır'ın eski Silvan yolu üzerinde, Kırklar
Dağının eteğindedir. Kentin kuruluşu ve gelişmesiyle ilgili olabilecek bir geçmişi bulunan
köprü bugün de aynı hizmeti yapmaktadır. Köprü, yazıtından anlaşılacağı üzere Mervanoğlu
devrinde Diyarbakır hükümdarı Nizamüddevle Nasr tarafından H. 457 (M. 1065) tarihinde
yaptırılmıştır. Dicle Nehri Diyarbakır'lılar için kutsal sayılır ve "Allah 'a giden yol" olduğuna
inanılır. Bu inançtaki Diyarbakır'lı kadın ve genç kızlar her yıl Kurban Bayramı akşamı Dicle
Köprüsü üzerinde toplanır daha önceden hazırladıkları yazılı dilekçelerini dualar okuyarak
nehre atarlar. Böylece dileklerinin kabul olacağına inanırlar (12). Bu inanış Ermenilerde de
vardır (9).
Diyarbakır halkı da tarih boyunca Dicle nehrinin kutsiyetine inanmış, Allaha giden bir
yol olduğunu düşünmüş, on gözlü köprüden Dicle’ye Yaradan’a ulaşmak üzere dilekçeler
göndermiştir (13).
Dicle nehri üç din açısından kutsaldır ve cennetten çıktığı ifade edilen bir nehirdir. Bu
hususla ilgili bir hatırayı ele alalım: Şimdi yaşamayan eski bir komşumuzun anlattıklarıdır.
Artık yaşı epeyce geçkin bir “Diyarbekir kadını”, eve her gece alkollü ve geç gelen kocasını
Allah’a şikayet etmek için bir bayramın arefe akşamı, yanında değer verdiği Ermeni bir
komşusu ile birlikte Dicle nehrine On gözlü köprünün üzerine gider. Müslüman olan ve
kocası ayyaş kadının okuma yazması da olmadığından ricası üzerine Allah’a dilekçesini
Ermeni komşusu yazar. Doğal olarak Ermeni komşu dilekçeyi en iyi bildiği kendi diliyle,
Ermenice yazar. Müslüman komşu itiraz edecek olur. Ermeninin yanıtı hazırdır:” Farketmez
komşum. Allah hepimizin Allahı’dır. Yalnız Müslümanların Allah’ı değildir. Bizim dilimizi
de anlar. Önemli olan derdini anlatmak. Hangi dilde olursa fark etmez.” der. Sonuç ne mi
olmuş? Dilekçe kabul edilmiş ki ayyaş ve eve geç giden koca, sanırsın ki evliya, evinin erkeği
olmuş (9).
Mevlüt Mergen de Dicle üstüne şiirinde:
“On gözlü köprüye bayram akşamı
Yazardık dilekçe, atardık gamı
Sular götürürdü çile, encamı” diyerek bu konuyu anlatmaktadır.
HRİSTİYAN KAYNAKLARINDA DİCLE
Ermenilere göre Dicle, Fırat ve Aden bahçesi
Ermeni Hıristiyanları anlayışına göre ‘Adem ile Havva’nın cennetten kovulduktan
sonra ilk defa ayak bastıkları topraklar Dicle kıyılarıdır. Çoluk çocuk elbirliğiyle bir şehir
kurup Adem’in dem’ini de ters çevirerek adını Amed koymuşlar. Bağlar semtinde, o zamanlar
Adem’in bağları varmış (14).Yani Diyarbakır ilk insanın yaşadığı mekan olarak kabul
ediliyor.Bunun başka bir anlamı Aden cennetinin kurulduğu ve kurulacağı mekan bu ildir.
Ermenilere göre, İncil’de geçen “cenneti sulayan dört ırmak” Kür, Araz, Dicle ve
Fırat nehirleridir. Bu nehirlerin geçtiği topraklar ise, Tanrı tarafından Ermenilere verilmiştir
(15).Bu nehirler arasında ise Aden cenneti vardır.Bu açıdan Diyarbakır bölgesinin Kudüs
kadar önemi bulunmaktadır
Ermeniler için Diyarbakır çok önemlidir. Kutsal başkentlerin Diyarbakır olduğunu
ifade eder ve çocuklarına “Tigran” ismini koyarlardı. Kaynakların çoğu kutsal başkentleri
olan ve ismi İncilde geçen Tigranocorte'nin Silvan ilçesi olduğuna söylemektedir. Ancak kral
büyük Tigran burayı başkent olarak seçmesinin nedeni buranın Aden bahçesi olmasından
ötürüdür (16).
SÜRYANİLİKTE ADEN (FERDEYSO) BAHÇESİ
Konuyla ilgili olarak Deyrulzafaran Manastırı Metropoliti Saliba 'nın görüşü şu
şekildedir::
Konu için Deyzüzzeferan kilise sitesine baktığımızda: Kilise Babalarına göre, Aden
Bahçesi Allah’ın iki nehir (Dicle ve Fırat) arasında yarattığı ruhani bir yerdir. Özellikle Dicle
ve Fırat arasındaki coğrafya insanlık tarihinde çok önemlidir. Farklı mezheplerimizle biz
Süryaniler için kutsal bir yerdir. Çünkü kilise babaları ‘fardayso’ olarak bilinen Aden
Bahçesini burada gösteriyor. Aden Bahçesi, iki anlamda kullanılıyor. Kavramsal olarak, yani
Adem ve Havva’nın Allah tarafından yerleştirildiği yer.
Ruhsal anlamda ise, fani dünyadan göç eden insanın kıyamet öncesinde gideceği yer.
Yani Allah’ın iradesini tamamlayan iyi insanların, azizlerin ruhani meskenidir Fardayso
veyahut Aden Bahçesi. Kavramsal olarak Ferdeyso (Aden Bahçesi) kelimenin tam anlamıyla
Bethnahrin’in (Mezopotamya) ta kendisidir.
Hıristiyanların Aden cennetiyle ilgili sitelerine baktığımızda Dicle ve Fırat
arasının Aden cenneti olduğunu görürüz (17).The Bible says regarding the location of
Eden:And a river went out of Eden, to water the garden; and from thence it was parted, and
became into four heads.”Genesis 2:10Two of these rivers are called Hiddekel and Perath
. ( Genesis 2:10-14)This is why many Christians have assumed that the original garden was
located somewhere in the Mesopotamian region where the modern Tigris and Euphrates
rivers flow.
Hıristiyanlığın bazı tarikatlarında Dicle ayrı bir özellik gösterir. Dicle arınış
yeridir.
Irak'ın gündelik kriz ortamının tamamen dışında, kendi dünyalarında yaşayan Seba
tarikatı üyeleri geleneksel arınma ve vaftiz törenlerini Dicle'nin soğuk sularında gerçekleştirir.
Yaklaşık 100 bin üyesi olan Irak'taki Hıristiyan tarikatının müritleri Dicle'nin sularında hem
günahlarından arınır, hem de çocukları vaftiz ederler. Kökleri Vaftizci Yahya'ya dayanan ve
Hz. İsa'nın ölümünden 200 yıl sonra kurulan bu tarikatın müritleri, hiçbir yabancıyla
konuşmuyor ve kendi ilkel dünyalarında yaşamayı tercih ediyorlar (18).
YAHUDİ KAYNAKLARINDA DİCLE VE FIRAT
KUZEY MEZOPOTAMYA (DİCLE-FIRAT ARASI) YAHUDİLERİN ADEN
CENNETİ
Tevrat’a göre Cennet yeryüzündedir. Dicle ile Fırat arasındaki bölgedir.
(E.Cothenet,Paradis,VI.1178).Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta bugün Türkiye sınırları
içinde bulunan birçok yerin ismi geçmektedir. Bu yerlerin başında Dicle ve Fırat nehirleri
gelmektedir. Tevrat’a göre, Tanrı Âdem’i yarattıktan sonra "doğuya doğru Aden’de" bahçe
yaratmış ve Âdem’i buraya yerleştirmiştir. Buradan bir ırmak çıkmış ve daha sonra bu ırmak
dört kola ayrılmıştır. Bu dört koldan ikisi Dicle ve Fırat’tır. Dicle ve Fırat nehirleri
kaynaklarını Doğu Anadolu bölgesinden alan iki akarsuyumuzdur. Bu iki nehrin bulunduğu
bölge Yahudiler açısından kutsaldır (19).Dicle’nin çıkış kaynağı ise Lice ilçesinde Bırkleyn
mağarasıdır
Bırkleynde Dicle suyunun çıkış kaynağı
Tevratta:Yaratılış 2: 14 Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir, Asur'un doğusundan akar.
Dördüncü ırmak ise Fırat'tır, denmektedir. Tevrat’a göre cennet Türkiye’dedir. Ancak kesin
mekan neresi? (44)
Aden cenneti Anadolu'dadır. Eski Ahit/Tekvin/BAP 2.RAB Tanrı doğuda, Aden'de
bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu. Babilliler, İsrail topraklarını işgal edince o
zaman popüler olan Grekçe kullanılmaya başlandı. Grekçe Doğu=Anatolia’dır.
*RAB Tanrı doğuda (Anatolia)’da, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya
koydu.*Daha güncel olarak *RAB Tanrı doğuda (Anadolu)da, Aden'de bir bahçe dikti.
Yarattığı Adem'i oraya koydu. (20) Yahudiler buraya Aden bahçesi der. İslami kaynaklarda
Adn diye geçiyor. Firdevs cenneti Süryanilerin bölgeye verdiği isim.
‘Hz. Musa zamanında Tevrat tek nüsha halindeymiş. Ahid sandığından çıkarılıp halka
okunurmuş. Asurlular ve Babilliler’in saldırısıyla İsrail krallığı ve Yahuda krallığı ortadan
kaldırılır. Süleyman mabedi yıkılır. Tevrat kaybolur.Yahudiler Babil’e sürülür. İ. Ö. Pers kralı
Keyhüsrev’in izniyle Yahudiler tekrar Filistin’e döner. Tevrat yeniden kaleme alınır. O sıra
Yahudiler Filistin dışında yaşamaktaydılar. Akdeniz havzasının kullandığı Yunancayı
kullandıklarından Tevrat Yunanca metin olarak yazıldı. Bu metinde ‘Ve Rab doğuya doğru
Aden’de bir bahçe dikti’. Buradaki doğu Anadolu’dur. Batı dillerinde “Anatolie”, Yunanca
Ana-tole deyişinden gelir ve Doğu anlamına gelir. Yukarıda doğu yerine “Anadolu”
kelimesini koyalım.
‘Ve Rab Anadolu’ya doğru Aden’de bir bahçe dikti ve Adem’i oraya koydu.” Kutsal
kitabın Fransızca çevirisinde bu doğuya değil doğu’da şeklinde geçer. Yani ‘Ve Rab
Anadolu’da Aden’de bir bahçe dikti ve Adem’i oraya koydu’ (21).
Cennet Anadolu'da ama nerede?
Dicle ve Fırat Nehirleri ve arasında kalan bölge (Aden Bahçesi)dir
(Tevrat: Yaratılış (Tekvin) 2:13)
Tekvin 2: 8-14 şu şekilde devam eder ve Adem'in yaşadığı ortamı ve yeri tarif eder.
Ve RAB Allah şarka (doğuya) doğru Aden'de (Aden: zevk) bir bahçe dikti ve yaptığı adamı
oraya koydu. Ve RAB Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin
ortasında hayat ağacını ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi sulamak
için Aden'den bir ırmak çıktı ve oradan bölündü ve dört kol oldu.
Birinin adı Pişon'dur; kendisinde altın olan bütün Havila diyarını kuşatır; ve bu diyarın
altını iyidir; orada ak günnük ve akik taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı Gihon'dur; bütün Kuş
ilini kuşatan odur. Ve üçüncü ırmağın adı Dicle'dir; Aşur'un önünden akan odur. Ve dördüncü
ırmak Fırat'tır. Ve RAB Allah adamı aldı, baksın ve onu korusun diye Aden bahçesine koydu.
Cenneti Dicle’nin çıkış kaynağı Bırkleyn ile Fırat’ın oluştuğu Genç ilçesi arasındaki
bölgede mi arayalım. Âdem’in iskan edildiği cennet, Tevrat’ta “Aden Bahçesi” (Gan Eden)
diye isimlendirilir. Aden (İbranca Eden) kelimesinin kökü, anlamı ve hangi coğrafi bölgenin
adı olduğu meselesi tartışmalıdır.
Kelimenin Sümer dilinde “ova” anlamlarına gelen Edin kelimesiyle ilgili olması
muhtemel gözükmektedir. Edin Sümer metinlerinde Dicle ile Fırat arasındaki bölgenin adı
olarak geçmektedir.
Bir Sümer efsanesinde ise ilk insanların bu arazi üzerinde yaşadıkları belirtilmektedir
(22).Diyarbakır'ın bir ova kenti olduğunu da burada hatırlayalım
Aden bahçesi tam nerede Cennet Nerede?
Cennet olarak geçen bu bölge üç dinde, Antik Yunan ve Roma’da müşterek olarak
Dicle ve Fırat bölgesini yansıtır.
Bu nehirlerin doğduğu yer parametredir. Dicle ve Fırat arasında olan ve nehirlerin
doğuş mekânlarına uyan tek yer Diyarbakır’dır.
Dicle ve Fırat nehri arasında kalan tek il Diyarbakır'dır
Diyarbakır Haritası. (Diyarbakır solda Fırat,sağda Dicle arasında)
Solda Çermik ve Çüngüş ilçelerini sulayan ve sınır olan Fırat nehri sağda ise Dicle
nehri gözüküyor. Dicle ve Fırat’ın arasında olan tek il ise Diyarbakır'dır. Önemli olan
nehirlerin çıkış kaynağındaki aradaki bölge olmadır. Şatü’l-Arab bitiş kaynağıdır.Yani Şatü’lArab’a iki nehir arasında kalan bölge tanıma uymuyor. Tek ayrıcalıklı yer Diyarbakır'dır.
Aden ismi eskiden Diyarbakır için kullanılırdı.Eski Diyarbakır terminolojisinde
Hevsel bahçelerine Aden bahçesi denirdi. O bölgeye ADAN bahçaları (deniz kenarındaki
bahçeler) denilirdi, Hevsel sonradan takılan bir isim olup atık suların akıtıldığı yer (Bizim
haram su diye tabir ettiğimiz) anlamına gelmektedir (23).
Hevsel bahçeleri(Aden bahçeleri?)
Cennet,yani Aden terminolojisinde Diclenin çıkış kaynağı önem arzeder
Dicle ve Esfel bahçesi(F Türkoğlu)
Lice-Bırkleyn
Doğuş açısından bakacak olursak Dicle’nin doğuşuyla ilgili en önemli noktalar
Diyarbakır’dadır. Fırat’ın bu ismi alması Murat Nehri’nin Fırat’a dönüştüğü Genç ilçesidir.
Diyarbakır Aden cennetine uyan bir bölge olduğu gibi Yahudi kaynaklara göre
başka özellikleri de içerir.
Diyarbakır efsanelerinde Dicle’nin çıkış kaynağı olan Bırkleynde Hz Musa ve Hızır’ın
buluştuğu ifade edilir (24). Hz .Musa ‘nın Diyarbakırda yaşadığına dair kaynaklar okuyoruz.
Gerek Evliya Çelebi ve gerekse Lord Kinross Diyarbakır Ulu caminin Hz Musa döneminde
yapıldığını belirtir (25)(26).
Hz Musa’nın kardeşi Harun peygamberin de Eğil ilçesinde medfun olduğu
bilinmektedir (27).
Hz. Musa’nın Diyarbakır ve Dicle ilişkisine dair bir hususu Kur’an-ı Kerimden
öğreniyoruz. (el-Kehf, 60) Hz. Musa ve Hz. Hızır’ın buluşma yeri olarak iki denizin birleşme
yeri olduğu beyan olunur. Bu nokta Dicle barajı önü veya Kralkızı barajı önlerine uyuyor.
Arapçada büyük nehirlere deniz dendiğini de ifade edelim.
Dicle barajı önünde birleşen iki kol
Kralkızı Barajı önünde birleşen iki kol
Bu hususla ilgili olarak National Geophraphics'in Şubat 2012 sayısında 'Musa buradan
geçti' makalesine bakalım.
Musa Buradan Geçti
Anadolu'da "Musa peygamber makamı" olduğu rivayet edilen yerlerin peşinde, onun
Hızır'la buluştuğu söylenen Kur'an'daki "Mecmaül Bahreyn"i (iki denizin birleştiği yer)"
burada belgeleme, Dicle'nin iki kolunun birleştiği Kralkızı Barajı'nı fotoğraflama
derdindeyiz...
Anadolu'nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı, kutsal
topraklar. Adem'in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası, Dicle ve Fırat
nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes'teki birçok peygamber
burada yaşamış, "ölümsüzlük suyu" (âb-ı hayat) burada bulunmuştur.
Sadece Süryaniler mi buna inanan?
Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce, Diyarbakır'a 23
kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören
yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı'na gider. Nebi Hallak Türbesi 4 km.
Nebi Harut Türbesi'ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet amirliği bahçesindedir...
Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur'an'da adı olmayan,
kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan 2006'daki Kitâb-ı
Mukaddes ve Kuran'daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı yüksek lisans tezine göre
Kur'an'da anılan 28 peygamber arasında Danyal'ın adı yok, Harut ise melek olarak
zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri var.
Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir camiyle iki
türbe barındıran Nebi Harun Tepesi'nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde altışar metre
boyundaki iki yüksek sandukada Kur'an'daki Elyesa ile Zülkilf peygamberlerin yattığı
belirtiliyor. Öteki ise yine Kur'an'da adı geçen, Musa peygamberin kardeşi Harun'a ait. Kur'an
ve Kitâb-ı Mukaddes'te Musa'nın dili biraz peltek olduğu için, Allah'ın emirlerinin
İsrailoğulları'na Harun tarafından tebliğ edildiği belirtiliyor.
Harun'un Musa'dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken öldüğü
yazılmış ama, buralarda inanış farklı: "Harun'u Musa getirdi, biraz kaldılar, sonra Harun öldü,
Musa onu toprağa verdi ve gitti."
Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: "Hz. Harun'la ilgili iki rivayet var.
Birincisi Hz. Musa'nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000-900 arasında
Hz. Süleyman'ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş, fethetmiş ve 123
yaşında burada ölmüş."(28)
Kutsal nehir Dicle ve Fırat’a renk katan bir husus da peygamber mekânlarını
içermesidir.Thomas Mann ‘Hz Lut Dicle’yle Fırat diyarındandır’ demektedir (29).
Dicle ve Fırat nehrine üç din önem vermiştir. Her iki nehri bünyesinde bulunduran
Şatülarapta iki nehrin birleşmesi dışında Diyarbakır’dan başka bir il bilmiyoruz. İki nehir
Diyarbakır sınırları içinde akar ve gider.
Şimdi Danyal(AS) ile Diyarbakır ilişkisine bakalım
Diyarbakır deyince Dicle akla gelir. Dicle’nin Basra Körfezi’ne kadar ulaşan
güzergâhının Danyal Peygamber tarafından çizildiği söylenir. Allah, Danyal peygambere der
ki; “Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaranın ağzından başlayarak bir çizgi çiz. Su arkandan
gelecek. Ancak yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, vakıfların malına ve mülklerine dikkat
et, su bunlara zarar vermesin.(30).
Eğil ilçesi Hz Danyal Kabri
Yahudilerin bir ilgi kaynağı da nehirlerimizde yetişen bir balık. ''Şabut balığı
İsraililer tarafından kutsal kabul ediliyor. Çünkü İsrailler'e domuz etinin haram
kılınmasıyla bir arayışa geçmişler ve şabut balığını kendilerine kutsal görerek bu balığı
tüketmeye başlamışlar. Bugün ise İsraillerin elinde şabut balığı yok. Bu balık çok kıymetli
onlar için. Dünya tüketiminde hatırı sayılır bir balık.
Yalnızca Fırat ve Dicle Nehri'nde yetişen şabut balığı ile ilgili yapılan araştırma
çalışmalarının, bilimsel dergilerde yayınlanmasının ardından, ABD ve İsrail bu balıkla
ilgilenmeye başladı.
Harran Üniversitesi (HRÜ) Bozova Meslek Yüksek Okulu (MYO) Müdürü Yrd. Doç.
Dr. Erdinç Şahinöz, yalnızca Fırat ve Dicle Nehri'nde yetişen şabut balığı ile ilgili yaptıkları
araştırma çalışmalarının, bilimsel dergilerde yayınlanmasının ardından, ABD ve İsraillerin bu
balıkla ilgilenmeye başladığını söyledi (31).
İSLAM VE DİCLE FIRAT
Hz. İbn-i Abbas’dan rivayet olunmuş, Peygamberimiz(SAV) mealen buyurmuşlar:
Allah (cc) yeryüzüne beş nehir indirmiştir. Bunlar Seyhun, Ceyhun, Dicle, Fırat, Nil’dir.
Allah(cc) bu nehirleri Cennet kaynaklarından en alt kaynaktan Cebrail (AS) vasıtasiyle
yeryüzüne indirmiştir (Tezkiretül Kurtubi.s.524) (32)
Şeyh Abdurrahman El Aktepi Miraciye manzumesinde Peygamberimiz (SAV)
Seyhun, Ceyhun, Nil, Dicle ve Fırat nehirlerinin menba-ı cennetler olduğunu ifade etmektedir
(Ravdatün-Naim).
Dicle ve Fırat'ın çok önemli iki nehir oldukları da Kuran ve Hadislerde geçmektedir.
(Dicle ve Fırat hikayesi için kaynakça: tecrid-i sarih, diyanet tercümesi, no:1551; BuhariMüslim, el-lü'lüü ve'l mercan, no: 103; buhari, bed'ü'l halk, 6; Menakıb-ı Ansar, 42; Eşribe,
12; Müslim, iman, no:164, cennet, no:2839 ve diğer hadis kaynakları)
Hz. Ömer Dicle’ye bir sorumluluk yüklemiştir. Şu an Diyarbakır'ın sıkıntılı durumu da
Hz. Ömer'i ilgilendirirdi.
Hz. Ömer "Dicle'nin kenarında bir kurt bir kuzuyu yese Allah hesabını Ömer'den sorar.
“Eğer Dicle üzerindeki köprülerden birinde, bir koyunun ayağı incinirse Allah onu Ömer’den
sorar' sözleri kulağımızda çınlamaktadır. Diyarbakır Dicle nehri kenarında olup Hz. Ömer
zamanında feth olunmuş ve 5 yıl onun idaresinde yönetilmiştir.
Hz. Ali efendimiz Dicle ile Fırat'ı gayet övmüş ve tatlı sularının vücuda faydalı
olduğunu söylemiştir (33).Yahudilerin Dicle ve Fırat arasında olduğunu ifade ettikleri Aden
cenneti için İslami yorumlar var. Ben bu yorumu, yorumsuz veriyorum:
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetnamede Cennet konusunu işlerken şunları
yazar:Aden Cenneti, surlarla çevrili bir şehrin ortasındaki yüksek dağın üzerinde
bulunan iç kale gibidir. Bütün Cennetlerin içinde ve ortasında da olduğundan, hepsine
komşu, şereflendirilmiş bir mekândır; Cennetlerin nehirlerinin çoğunun kaynağıdır.
Burası sıddıkların, hafızların makamıdır. Rahman'ın tecelli mahallidir.
Muhiddin Arabi Aden cennetinden şöyle bahseder:En üstün cennet Adn cennetidir.
Hükümdarın sarayına benzer. Sarayın etrafını sekiz sur çevreler (34).
İslam bilginleri Cennetin, bağlık, bahçelik yer, yeşil topraklar anlamına geldiğini ifade
eder. Ebul kasım el –belhi, Ebu Müslim el Isfahani, İmam Maturidi vd. alimler bunun
yeryüzünde olduğunu ifade eder.İbni İshak’a göre Adem’in kabri cennetin doğusundadır
(35).Acaba burada mı? Elmalı tefsirinde Aden cennetinin dünyada oluşuna dair yorum var.
Bakara-35 - Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan
dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
Bu cennetin Huld (ebedilik) cenneti veya gök cennetlerinden bir cennet veya yeryüzü
cennetlerinden bir cennet olması hakkında bazı görüşler vardır ki, Bakara Sûresi'nde buna dair
bazı açıklamalar geçmişti (Bakara, 2/35). Burada da şunu kaydedelim ki İblis'in emriyle
indirilip çıkarılan cennet hakkında İbnü Abbâs, (r.anhüma) "Huld cennetinde değil, Adn
cennetinde idiler" demiştir. Şu halde Adem'in yerleştirildiği de Adn cenneti demektir. "Dâl"
harfinin sükünuyla "adn" ikâmet demek olduğuna ve "mâdin" kelimesinin de aslı bu olduğuna
göre "Cennet-i adn" ismi hilkat madeni ve aslî ikametgâh olan cennet anlamına işaret eder. Bu
ise Âdem'in ilk varoluş nimetini kazandığı yaratılış cenneti mânâsına işaret eder. "Cennet-i
adn" dahi Cennetü'l-Me'vâ, Cennetü'n-Naîm, Cennetü'l-Firdevs, Dârü's-Selâm, Cennetü'lHuld, Cennetü'l-Vesîle gibi ahiret cennetlerinden sayılmış olduğuna göre Âdem'in ilk meskeni
olan Adn cennetinin ahirette Huld cenneti geçidinde ilk cennet olacağı ve bunda "İşte
yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur" (Zuhruf, 43/72) âyetinin mısdakınca
(dosdoğru delaletince) başlangıç ile sonun bir kavuşma yeri bulunacağı anlaşılabilir (36).
Dicle barajı önünde ne yazık ki şu an su altında kalan 40 sahabe de buraya ulvilik
kazandırmaktadır.
Dicle Barajı önünde su altında kalan 40 sahabeye mezarlık olan camii
AHİR ZAMANDA DİCLE VE FIRAT
İncil'de kıyamet alametlerinin anlatıldığı bölümde kıyametin de Dicle Fırat arasındaki
mezopotamyada olacağı ifade edilmektedir (37).
Bu olaya İslami bir kaynak şu şekilde yaklaşır:Fırat ile Dicle arasında Zevra denen bir
şehir olacak. Orada büyük bir savaş olacak. Kadınlar esir edilecek, erkekler ise, koyun kesilir
gibi boğazlanacak." (Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, sf. 38, El Muttaki)
Acaba bu olaylarla ilgili günümüzde esinti var mı?
Resulullah buyurdu ki: (1) Fırat Nehri'nin suyu çekilip (2) altından bir dağ
meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz... (Riyazü's Salihin, 3/332)(1)
“Fırat Nehri'nin suyunun çekilip... “ifadesi, Suyuti'nin kitabında bu hadis "suyun
durdurulması" olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehri'nin suyunu
durdurarak kesmiştir. (Yazarın notu: Diyarbakır Karakaya barajında da Fırat nehrinin suyu
durdurulmuştur)(2) "Altın"dan bir dağ meydana çıkmadıkça... Yapılan baraj sayesinde;
elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın veriminin artması ve
ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle, buradaki topraklar "altın" gibi kıymetli hale
gelmiştir.Keban barajı ve Fırat Nehri üzerine sonradan kurulan diğer barajlar, betondan dev
birer dağı andırmaktadır. Bu barajlardan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın
değerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla barajlar "altın bir dağ" özelliği kazanmaktadır.
(En doğrusunu Allah bilir) (38)Resullulah (sav) buyurdu ki: Fırat nehrinin suyu çekilip
altından bir dağ çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu hazine üzerine kital vukua gelir, her
yüzden 99’u ölür.hadisi buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir / Riyazü Salihin, 3/322
Değişik bir yorum:Firat nehrinin suyu çekilip altından bir dağ çıkmadıkça
kıyamet kopmaz. Bu dağ Fırat nehrine inşa edilen 210 metre devasa olan barajdır. Fırat
nehrini durduran dağ odur (39).Diyarbakır’da il ortasından geçen Dicle ve kenarından geçen,
sınır oluşturan, Çermik ve Çüngüş kazalarına katkıda bulunan Fırat nehri vardır. Diyarbakır
nehirleri denince her nedense Fırat akla gelmiyor. Yukarıda suyun durdurulduğu yer olarak
Diyarbakır’daki Çüngüş'te Karakaya barajını düşünebiliriz. Diyarbakır çevresinde de kıtal
yani terör olmuştur.
SABİLİKTE DİCLE VE FIRAT
Sabiliğe göre Fırat, Dicle, Ürdün ve benzeri nehirler hayat suyu olarak nitelenen kutsal
sulardır, hayat suyu, yani Yardna’dır. Yardna, Işık âleminden kaynaklanarak yeryüzüne akar.
Bu nehirler, ilahi âlemle yeryüzü arasında bir köprü vazifesi görür(40)(41)(42)
ZERDÜŞTLÜKTE DİCLE VE FIRAT
Aden kavramıyla çok ortak yönü olan mitsel Dilmun’un köklerinin Dilamanla ilgili
olduğu söylenir. Erbilde bulunan eski kilise kayıtları bunun Dilaman toprağı olduğunu söyler
ve bunun yerinin Yukarı Fırat ile Dicle’nin ayakları arasındaki Doğu Toros dağ silsilesinin
eteklerinde bulunması gerektiğini ifade eder. Dicle sularının doğduğu yer olarak gösterilir.
Zerdüştlüğün kutsal kitabı Bundahisn’de Dilaman’ın Diclenin kaynaklarında bir yerde
olduğunu söyler. Bu bölge Aden toprağı ile eş anlamlıdır(16)(44)
Dicle’nin doğduğu yer ise Lice Bırkleyn’dir. Çok eski tarih kitapları da aynı noktayı
işaretler. Strabon(Coğrafya XV.i.1) ve Tacitus (Tarihsel Olaylar,VI.xliv)’da Dilam ülkesinin
Dicle sularının doğduğu bölgede gösterilmektedir(44)
Özet olarak Zerdüştlükte Aden bahçesinin mekanı Dicle nehrini doğduğu bölge olarak
işaretlenir. Bu bölgeyi hayal edersek Bırkleyn ve Maden çayının çıkış bölgesi olduğu
anlaşılır. Yani Lice-Hani-Dicle ilçesi-Ergani’nin kuzeyi olarak gözlenir.
Efsanelerde geçen ve ölümsüzlük suyu olarak nitelendirilen Bırkleyn Suyu, Dicle
Nehri'nin iki ana kaynağından biridir. Romalı Plinius'a göre bu su, yerin altında doğal bir
tünelden geçtikten sonra yeniden yeryüzüne çıkar.
Bu özel oluşuma Bırkleyn Mağaraları ya da Dicle Tüneli adı verilir.
19 YÜZYILDA DİCLE NEHRİ
Eskiz zamanlarda, diğer bölgelere Nakliye ve ulaşımın, Diyarbakır'ın yanında nazlı bir gelin
gibi salınarak akan Dicle üzerinde, Keleklerle (Sallarla) yapıldığını biliyor muydunuz?
Yıllar önce Diyarbekir'e gelen, 1903 yılında Almanya'da basımı yapılan "Sabık Cennetler
Diyarında" isimli seyahatnamesinde Friedrich Delitzsch bu durumu şöyle anlatıyor :
"Üzerinde kimi yuvarlak kimi dört köşeli toplam doksan kule barındıran kara taşlı surlarla
çepeçevre sarılmış Diyarbekir’in yalnızca batı kısmı açık bir düzlüktür. Diğer taraflarda şehir
Dicle kıyısına dik yükseliyor. Dicle’nin üstünde akıntının tersine duran tarihi Arap veya
Romla zamanlarına kadar giden bir köprü mevcuttur .
Bir sal (kellek) hâlâ aynı kadim Suriye stili ile yapılıyor. Benimki içleri doldurulmuş 160
parça dana postekisinden oluşuyordu. Postekiler üzerinde enine yerleştirilmiş kalaslar ve
onların üzerinde içinde portatif karyola barındıracak büyüklükte küçük pencereli brandadan
kapılı bir kulübecik var. Dicle, gerçekten coşkulu bir akıntıya sahiptir. Ne var ki, sal ile yol
almak ancak suyun çok bollaştığı Nisan’da ya da bilemediniz Mayıs başında mümkündür.
Aynen Alp dağlarındaki yılanvari kıvrımlarla akan dereler gibi, ok gibi hızlı akan Dicle de
yolunu sayısız kıvrımlar çizerek alır ve üzerindeki Salı hızla sürükler. Ayrıca akıntının
yavaşladığı yerlerde de girdap ve ivinti yerleri sebebiyle de sal topaç gibi iki üç kez dönüyor.
Gün boyu süren yolculuk bu gibi durumlara rağmen hiç yorgunluk vermedi. Yolculuk devam
ettikçe vahşi nehir, kıyısında oynaşan pelikan ve leyleklerle sanki bir göl hüviyeti
kazanıyor."(33)
KUTSAL DİCLE VE FIRAT’A KUTSAL BELDE DİYARBAKIR EŞLİK EDİYOR
Diyarbakır dinlerin ve medeniyetlerin buluştuğu bir kenttir.Dünyanın en eski yerleşim
yerlerini Diyarbakır’da görüyoruz.Örneğin Bismil ilçesi Körtiktepe’de(M.Ö.10.400) dünyada
ilk köy yaşamı,sosyal yaşan,ahret inancı ve törenle gömme olayını görüyor. İlk Süs
eşyalarında petrolün kullanılması da dikkat çekicidir.M.Ö.8000’de Ergani ilçesi Çayönü’nde
dünyada ilk tarımın yapıldığını görmekteyiz.26 medeniyete beşiklik yapan Diyarbakır’da 4
dönem Asur’ların yaşamış olması, karşısında İsrailoğulları peygamberlerini gündeme
getiriyor.Diyarbakır 3 din açısından da kutsal bir kent
Ergani ilçesi Otluca köyünde Hz.Adem’in altıncı göbek torunu,Hz.Şit’in oğlu Enuş
Peygamber yatmaktadır.Enuş ismine Tevratta rastlamaktayız
Hz.Enuş türbesi
Eğil ilçesi Asur’ların yaşadığı bir belde.Dolayısıyla burada İsrailoğulları peygamberlerini
görmekteyiz
Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerimde 27 peygamber ismi geçmektedir.Bunlardan üçü burada
medfundur.H.Zülkifl,.Hz Elyesa,Hz Harun-ı Asefi
Tevratta ismi geçen Danyal peygamber’in kabrini de Eğil ilçesinde ziyaret edebiliriz
Diyarbakır merkezde ise Yunus peygamberin 7 yıl kaldığı Fiskaya ve Hz İlyas
peygambere ,peygamberliğin geldiği sinagogda bulunmaktadır.
Fiskaya(Hz.Yunus makamı)
Hz.İlyas makamı
Sinagog’un orijinal duvarı
Dünyada 34 yerde bildirilen Eshab-ı Kehf mağaralarından birini Lice ilçesinde ziyaret
edebiliriz.Burada 1200 yıllarına ait bir kitabenin varlığı en eski belgeli Eshab-ı Kehfin burada
olduğunu gösteriyor
Diyarbakır aynı zamanda bir sahabe kentidir.Mekke ve Medine’den sonra dünyada en fazla
sahabe Diyarbakır’da medfundur.MS.639 yılında sahabe ordusu Diyarbakır’ı fetheder.
Diyarbakır’da 41 sahabe şehit düşer.500 sahabede Diyarbakır’da tebliğci olarak kalır
Diğer sahabe kabirlerine göz atalım
Mir Seyyaf
Malik Azur
Sultan Suca
Sultan Sahad
Sahabe Abdurrahman .
Hz.Alinin abisi İmam Ukayl
Diyarbakır’da beşinci haremi şerif olan Ulu camii Diyarbakır’a renk katar.Ayrıca Silvan
ilçesinde sahabelerin yaptığı Anadolu’nun ilk mescidi de Diyarbakır’a ayrı bir ulvilik
vermektedir.
Diyarbakır Ulu camii
KAYNAKLAR
1- Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik.2012
2- www.licem.com
3- M. Kadri Göral Cevahir Çıkını, Ank. 2008
4-Dr. Hikmet Kıvılcımlı. Cennet Nedir.www.dikine.nt
5-Ymesaj16.11.2006
6- Çekül vakfı. Taşlar ve Düşler Diyarbakır.Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Diyarbakır. 2004.
7- Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde Başlar. Kabalcı yay.İst.2002.s.125,127,366
8- Muazzez İlmiye Çığ: Uygarlığın Kökeni Sümerliler-1.Kaynak yay.İst.2007. s.53,54,73,105
9- Diken Ş:Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir.Diyarbakırİletişim yay.2003.s:70,73
10- Bejan Matur. Doğunun Kapısı Diyarbakır.DKSV.İst.2009.s.250
11- Ömer Tellioğlu Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi.İstanbul Acar matb.1999.5/84
12- http://www.yaziyaz.com/
13- Şükran Abak: Diyarbakır’da Ziyaret ve Ziyaret yerleri.D.Ü.İlahiyat Fak lisans tezi.2002.s:16
14- Mıgırdıç. Margosyan. Biletimiz İstanbul’a Kesildi .5.Baskı Aras yayİst.2003 s.106
15-http://www.buulke.com/yazidetay.php?Yazi_id=1935&yazar=94
16- Andrew Collins.Meleklerin Küllerinde.Avesta yay.İst.2009.,238-240,294
17- http://christiananswers.net
18- Hürriyet23-3-1998 Diclede arınış töreni
19- Uysal Yenipınar İnanç Turizmi ve Anadolu.. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi.Yıl.3.sayı:29
20- http://www.privatesozluk.com/show.asp?m=Yunanca
21- Derman Bayladı:Dinler Kavşağı Anadolu.Say yay.İst.1998.s.68
22- Mustafa ÖZTÜRK Âdem, Cennet ve Düşüş inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi yıl 1 sayı 2
Haziran 2004
[email protected]
24- Muhsine Helimoğlu yavuz; diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2. Baskı, Ocak 1993
25- Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt , Sf.271 (Evliya Çelebi
Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını)
26-Şefik Korkusuz.Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.İst.2003.s.255 ‘
27- Ali Melek.Diyarbakır İl Müftüsü. diyarbakır’da peygamber makam ve kabirleri*
1.Nebiler sahabeler Azizler Krallar kenti.2009
28- Alev Er Musa Buradan geçti. National geophraphics.Şubat 2012
29- Thomas Mann:Yusuf ve Kardeşleri.Hece yay.Ank.2007.4/267
30- Su Dünyası Derg.2003 s:5
31-09 Aralık 2009 AAŞabut balığı ilgi topladı
32- Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakır Söz yay.2007.s.142
33-M.Şefik Korkusuz.Seyahatnamelerde DiyarbekirKent yay.İsr.2003..s:33
34- İbn Arabi.Fütuhat-ı Mekkiye.Lıtera yay.İst.2.Baskı.2007.3/17
35- TDV İslam Ansiklopedisi.İst.1988.c:1,360-363
36-http://www.birizbiz.tokca.de/kuran/araf/araf13_14.htm
37- www.hristiyanforum.com
38-http://www.hazretiisagelecek.com/signs/signs005.html
39-http://forum.turksestudent.nl/index.php?showtopic=6157&mode=threaded
40- M. Franzmann’Living Mediating Element in Mandaean Myth and Ritual’’,Numen,36.s.158
41-Doç.Dr.Şinasi Gündüz.Urfa.Uluslararasu Türk Dünyası İnanç merkezler, Kongresi.Türksev
yay.Ank.2004.s.616
42-Şinasi Gündüz.Sabiler.2.BaskıVadi yay.İst.1999s.167
43- Mehrdad Izady Kürtler.Doz yay.İstt.1.baskı s.103.
44- Cevat Eroğlu: İsrail’in beka stratejisi. Sayfa yay. İst. 2003, s.48.
2.BÖLÜM
DİYARBAKIR İLÇELERİNDE
DİCLE VE FIRAT
DİYARBAKIR İLÇELERİNDE DİCLE VE FIRAT
Lice ilçesi ve Dicle nehri
Akarsular:
523 Km'si ülkemiz sınırlarında olmak üzere toplam 1.900 Km.lik uzunluğuyla Türkiye'nin en
uzun 2. nehri (1. Fırat) olan Dicle Nehri'nin en önemli iki kaynağından biri Lice ilçemiz
sınırları içindeki Bırkleyn Mağaralarından doğmaktadır. Bırkleyn suyu, Lice'nin yukarısında,
Lice-Genç yolu üzerinde bulunan Bırkleyn mağaralarında doğar. Bir süre güneybatı yönünde
akar. Sonra batıya yönelir; kimi dere sularını alarak çoğalır. Piran yöresinde (Dicle ilçesinin
eski adı) Dibni (Zebene) suyunu alır. Zoğrıkelkum Köyü'nün yukarısında güneye döner.
Metinan ve Amini kaleleri önünden geçerek Delucan yöresinde, Gölcük civarında doğan diğer
kolla birleşir. Dicle'nin yatağı Delucan'dan sonra güneye doğru düzleşir. Diyarbakır'dan
varmadan önce Devegeçidi suyunu alır. Diyarbakır'ı geçtikten sonra sağ taraftan Havar,
Yenice ve Karasu derelerini, soldan da Ambar, Kuru, Pamuk, Sinan ve Batman çaylarını alır.
Daha sonra Göksu ve Aşağı Hanik çaylarını da alarak Cizre sınırına varır
www.licem.com
Diclenin çıkış kaynağı Bırkleyn
Eğil ilçesi ve Dicle barajı
Eğil ilçesi Balım köyünden Dicleye bakış Kalecik köyünden Dicle
Eğil ve Dicle
Dicle barajı
Barajın Yeri
Akarsuyu
Amacı
Dicle Barajı HES
Diyarbakır
Maden Çayı + Dibni Çayı
Sulama + Enerji +
İçmesuyu
İnşaatın (başlama-bitiş) yılı ....... - 2000
Gövde dolgu tipi
Gövde hacmi
Kil Çekirdekli Kaya Dolgu
595 hm3
Yükseklik (talvegden)
Normal su kotunda göl
hacmi
75 m
595 hm3
Normal su kotunda göl
24 km2
alanı
Sulama alanı
Güç
Yıllık Üretim
.................. ha
110 MW
298 GWh
(DSİ)
Eğil’in kuzeyinde, Dicle ilçesi bulunmakta ve Dicle Nehri geçmektedir. Doğusunda
Hani, batısında Ergani ve güneyinde ise Diyarbakır il merkezi bulunmaktadır Maden ve
Amini çayları, ilçe toprakları içinde birleşmekte ve Dicle Nehri’ni oluşturmaktadır.
Dicle barajı
Karşısında da kalecik köyü kalesi olup önünde suya gömülü cami avlusunda 40 şehit sahabe
yatmaktadır
Tarihte Eğil ve Dicle (Prof.Dr.Emrullah Güney)
Çermik İlçesi Sinek Çayı Ve Fırat Nehri
Bu makalede Sinek köyü yakınında orta çıkan Sinek çayını akış serencamını,Fırat’a
kavuşuncaya kadar ,çayın sağ ve sol tarafındaki doğal güzellikleri Ekoturizm açısından ele
alacağız
Sinek Çayı : İlçenin kuzeybatısında bulunan Gelincik Dağı eteğindeki Sinek köyünden adını
almıştır. Çayın kaynağı bu köyün sınırları içerisinden doğar. Çermik Kalesinin bulunduğu
tepenin batı eteklerinden geçerek, Cavsak suyunu alır. Karakaya Köyü altında Kızılçubuk
Çayı ile birleşerek, Konaklı Köyü önünde Fırat nehrine karışır.
Sinek çayı çıkış kaynağı ve Çermik ilçesine kadar konumu:
Sinek şelalesi
Sinek çayı çıkış yeri
Başlangıçta Sinek çayı
Çermik ilçesine girerken Sinek çayı
Çermik ilçesine girerken Sinek çayı
Haburman köprüsü ve sinek çayı
Haburman köprü ve çevresi
Günümüzde Haburman Köprüsü
Çermik ilçesinde Sinek çayı
Çermik ilçesi Fırat nehri ve Atatürk barajı
Fırat nehri Gerger ile Çermik ilçeleri arasından geçer
Baraj havzası
Baraj havzası
Karşıda Adıyaman dağları
Gölün yanında villa ve cami
Göl kenarında kayık ve feribot
Fırat nehri ve baraj gölü
Sinek çayı sol tarafı
Siverek yolu üzerinden giriş
Siverek yolundan girerek Fırat’a,Atatürk baraj gölüne uzanalım:
Şeyhandede çayı
Sinek Çayı
şeyhandede şelalesi-(Çermik gzt)
Dağköyü ve sinek çayı
Sinek çayı
Fırat nehri ve baraj gölü
Gerger feribotu
Adıyaman’a ilerliyen Fırat kolu
Kahta feribotu
3.BÖLÜM
HZ.NUH, DİCLE NEHRİ VE
DİYARBAKIR
HZ NUH,DİCLE NEHRİ VE DİYARBAKIR
Hz Nuh , Eğil ve Dicle İlçe İlişkisi
Hz. Nuh’un kabri Cizre’dedir. Ancak Nuh’un gemisinin ise Cudi Dağında olduğunu biliyoruz.
Cizre yakınlarında Cudi Dağı olmakla beraber Cudi Dağının yeri hakkında çok farklı
söylemler vardır. Suudi Arabistan, Musul, Şanlıurfa, Amid, Kuzey Mezopotamya gibi. Konu
Amid olunca Diyarbakır’daki Cudi dağı nerededir? sorusu akla geliyor.
Hz Nuh ve mezarı(Cizre)
Eğil baraj havzasında sudan yaklaşık 200 m yukarıdaki mağaralar Nuh tufanı sonra su
erozyonuyla oluşan mağaralardır. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden konuyla ilgili
uzman, Doç. Dr. Fuat Toprak’a bu mağaraların ne olduğu sordum. Su erozyonu sonrası
olabileceğini ifade etti. Sümer topraklarında tıkanma olunca su membaına doğru geriye dönüş
yapacak ve suyun seviyesi yükselecektir. Yükselen su da erozyon yaparak mağara oluşumuna
neden olacaktır. Gemi de haliyle Sümer topraklarından geriye doğru gelerek suyun doğuş
kaynağı olan Birkleyn mağaraları ve Kralkızı mağaralarına doğru gelecek ve orada bir mekan
da kalacaktır. Eğil baraj havzası Hz. Nuh’un geçtiği güzergâhtadır.
Nuh tufanı etkisiyle oluşan mağaralar
Nuh tufanı etkisiyle oluşan mağaralar
Baraj gölündeki mağaralar su seviyesinden yaklaşık 200 metre yukarıdadır. Bu
mağaralar su erozyonuyla oluşmuştur. Yani çok önceleri Dicle Nehri seviyesi bu düzeye
ulaşmıştır. Dicle’nin çıkış kaynağı Maden çayı ve Bırkleyn mağaralarıdır. Maden’den gelen
kol Eğil önünden geçer, Bırkleyn’den gelen kol da akarak Dicle barajı önüne gelir, burada iki
kol birleşir. Sümer topraklarından tufan nedeniyle gelen su, geri istikamete Dicle’nin çıkış
kaynağına kadar dayanır. Dolayısıyla Eğil ilçesi önünde ve Bırkleyn kolu önünde su erozyonu
yaparak mağara oluşturur. Nuh’un gemisi de muhtemelen su akıntısı nedeniyle geriye doğru
sürüklenerek Dicle’nin çıkış kaynağına doğru gelir. Bu bölge Ergani-Dicle-Lice arası
bölgedir. Yani Cudi dağı bu bölgede olabilir. Cudi dağıyla ilgili mekân söylemleri olarak
a) Amid
b)Şanlıurfa
c)Cizre
d)Musul
e) Suudi Arabistan’dır.
Bu durumda, Roma tarihine, İncile, İslami kaynaklara bakarak Cudi’nin yerini arayalım.
Sonuç olarak baktığımızda Cudi’nin Amid’de olduğu ağır basıyor. Amid olarak da
kanaatimce Dicle-Lice arasındaki dağlardır.
Amerikan ve İngiliz arkeologlardan kurulu, başlarında Sir Charles Leonard
Woolley’in bulunduğu bir araştırma ekibi, 1923 yılından başlayarak, kazı mevsimlerinde 6 yıl
müddetle kazıyla Sümer topraklarında tufanın izini buldu. Gılgamış destanında da tufan
anlatılmaktadır. Yani arkeoloji ile mitoloji aynı noktada buluşuyor.
Tufan öyküsünün anlatıldığı Akad kil tableti
Tufanı anlatan XI. tablete bakalım: Tufan başlıyor, altı gün yedi gece sürüyor. Yedinci
gün gemiden çıkarak Tanrılara kurban sunuyor.(1)
Tufanın başlangıcı Sümer’de, gemi ise Dicle İlçesi-Lice İlçesi arasındadır? İslami
kaynaklar gemi Cudi’de durdu der. Ancak Cudi nerede? Bu hususta çok söylem var.
Şimdi Cudi’yi arayalım
Nuh tufanı sonrası Diyarbakır
Cudi Dağının ‘Amid yöresinde bir dağ ‘olduğunu ‘İbnül Cevzi Zadü’l–Mesir, IV,112;
Beyzavi, Envar, III,237’ isimli eserler vurgulamaktadır. Elmalı tefisir de aynı hususun altını
çizer, Elmalı Tefsiri: c:4. Hud süresi ‘44-47- Derken aralarına dalga giriverdi, bunun üzerine
o da boğulanlardan oluverdi. Ve denildi. Ey yer, suyunu yut! Ey gök, sen de kes artık! Bu
emirlerin ifade ettiği heybeti ve kudreti tasavvur etmeli. Yere, göğe böyle emir veren ve
onlara hükmeden ilâhî saltanatın azamet ve büyüklüğünü düşünmeli. Bu kudrete kim karşı
durabilir? Sular çekildi ve emir icra edildi. Yani azap emri, azap hükmü yerine getirildi.
Boğulacaklar boğuldu, kurtulacaklar kurtuldu. İş bitirildi. Gemi de Cudi üzerine oturdu.
Elmalı tefsirinde:
Cudi: Engince bir dağdır ki, Musul'da denilmiş, El-Cezire’de, Âmid'de, Şam'da
denilmiş. Ebu Hayyan diyor ki, Cezire'de veya Âmid'de denilmesi Musul'a yakınlığı
dolayısıyladır. Çok eski arap şairlerden İbn Kaysel Rukiyyet ile Ümmeye b. Ebü`s-Salt`ın
şiirlerinde geçen Cebeli Cudi’nin artık Arabistan`da değil el-Cezire`de bulunan dağ olduğu
anlaşılmalıdır. Ebu Hayyan, Cudi`nin Cezire`de veya Amid`de bulunduğu yönündeki
rivayetleri Musul`a yakınlığına bağlar. Çok eski arap şairlerden Tefsirciler Cudi dağının
Cezire’de olduğunu ifade eder. Cezire Kuzey Mezopotamya’dır. Amid (Diyarbakır)’ın da
dahil olduğu bu bölge Mezopotamya’nın kuzeyini yansıtır.
Amid ismi de spesifik olarak geçer. Literatür olarak Amid diyenler: Ebu Cafer
Muhammed b.Cerir et_taberi, Camiul Beyan’an Tevili Ayil Kur’an (Tahkik: Abdullah b.
Abdu’l Muhsin et-Türki), XII.424 vd, Kahire.2001
Zemahşeri, Keşşaf, II,383
İbni Kesir, Tefsir IV,323
Ebu’s Suud, İrşad III,49
Kasımi, Mehasin, IX,344
Konyalı Tefsir, VI,2349
Bilmen Tefsir III,1476
Mevdudi, Tefhim, II,371 (2)
Kuzey Mezopotamya (Cezire) diyen kaynaklar; Ebu Cafer İbn Cerir: Cudi dağı
Cezirede bir dağdır. Mucahid, Cudi Dağı Cezirede bir dağdır.
Amid ve Cezire isminin doğrudan geçtiği kaynaklar. Elmalı: Cudi engince bir dağ ki,
Musul’da, Cezire’de veya Amid’de denilmiştir..
Cudi için günümüzde bazı yazarlar Urfa’da demektedir. Bölgede Cudi ile ilgili bunu
başka bir söylem de var: Tektek Dağları, Harran'la Viranşehir ovaları arasında kuzeyden
güneye doğru uzanan kıvrım dağlarıdır. Cudi dağı Tektek dağlarının içinde Urfa ve
Ceylanpınar arasındadır.(3) (4).iddiası mevcuttur
Roma tarihleri ve İncil’e göre Nuh’un gemisi Diyarbakır’dadır. İncilin Süryani
versiyonu Pchitta ‘Gemi Cardo Dağı’nın tepesinde durdu der.(5) Grek ve Latin kaynakları
geminin durduğu yerin Gordyne dağları olduğunu vurgular.(6).
Strabo’ya göre bu dağlar Diyarbakır-Muş arası dağlardır.(7)(8)
. Strabon, Gordyaei’ye dahil yerleşmeleri Sareisa, Satalca ve Pinaca şeklinde
saymaktadır. (9) (10 )
Hadrien Bru, Hellenistik dönemde Gordyene'nin üst Dicle bölgesi olduğunu
vurgular.(10 Bu bölgeler Ergani ile Dicle ilçesi arası bölgedir. Pliny, Naturalis Historia
(Natural History) adlı kitabında. Pliny, Natural History VI.xviii.46. bölümünde. Dicle
nehrinin Gordyaei dağlarından geçtiğini yazmıştır. Yani Nuh’un gemisini Dicle nehri
yakınında aramamız yerinde olacaktır.
Diyarbakır Gordyaei dağlarının bulunduğu yerdedir. Bu durumda Grek ve Latin
kaynaklara göre geminin durduğu yer Lice-Dicle-Ergani dağlarıdır. Elmalı tefsirinde geminin
durduğu yer olarak Amid denmesi, ikinci bir seçenek olarak da Cezire (Kuzey Mezopotamya)
denmesi de bu olayla paralellik arz eder.
Bu durumda Cudi
a) Diyarbakır-Muş arasında olacak
b) Erganiye yakın olacak
c) Dicle kenarında olacak
Burası Dicle ilçesi-Hani arasındaki bölge midir?
Eğil önünden geçen Dicle havzasında, vadi boyunca olan çok sayıda mağara tufanın etkisiyle
oluşmuştur. Gemi, Dicle boyunca çıkış kaynağına sürüklenerek bu bölgeye mi geldi? Yani
geminin son durağı Ergani-Dicle-Lice dağları mıdır? Eğil baraj gölünde gördüğümüz
mağaralar Tufan sonucu oluştu. Gemi de bu bölgeye yakın bir mekâna geldi sonucuna
ulaşabiliriz.
KAYNAKLAR
1- Muazzez İlmiye Çığ.Giigameş.Kaynak yay..2006.İst.s.83
2-- Yrd.Doç.Dr.Nesim Doru (ed), Uluslararası Şırnak ve çevresi Sempozyumu. Bünyamin
Açıkalın. Tefsir literatüründe Nuh(AS) kıssası.2010.s.38
3- Oymak M:Urfa ve Hz.Eyyub..Ş.urfa.2005.s:73
4-Dr.Faruk Öncel. Yeni bir iddia.06.08.2010 Diyarbakır söz
5-R.P.Giuseppe Campanile. Kürdistan tarihi. Avesta yay.Diyarbakır.2009.s.23
6- Cemşit Bender. Kürt mitolojisi. Berfin yay.İst.2007.s.111
7-http://www.bookrags.com/wiki/Corduene
8-W.Minosrky.The Bois DN.Mac Kenzie..Kürtler.Kürdistan.Doz yay.2Baskı.;st.2004.s.43
9- Sophene & Corduene Geography Of Strabo, 14. Kitap, s. 161–62, Suriye başlıklı bölüm
10-Hadien Bru. The Historical geography of Midyat and its Environs during classical
antiquity.
Uluslararası Midyat sempozyumu.(ed.Doç.İ.Özcoşar)Mardin.2012
4.BÖLÜM
DİYARBAKIRDA DİCLEDE SU
TAŞIMACILIĞI
DİYARBAKIRDA DİCLEDE SU TAŞIMACILIĞI
Tarihte su taşımacılığının önemli bir aracı olan kelekleri Diyarbakır'da da
görmekteyiz. Asur kabartmalarında kelek desenleri bulunmaktadır. Aşağı ve Yukarı
Mezopotamya’da bulunan şehirlerarasındaki ticari ilişkiler çoğunlukla kelekler sayesinde
sağlanmıştır. Kelek sayesinde insanlar Diyarbakır’dan Bağdat’a kadar uzanan nehir yatağında
taşımacılık ağı kurmuştur.
1970’lere kadar Fiskaya’ da kelek iskelesi vardı (3)
Bizans döneminde Diyarbakır'da su taşımacılığı vardı. Bizans hükümdarı II.
Konstantin, Diyarbakır kalesi önünde savaş gemileri üreten büyük bir tersane kurdu.(4) Dicle
nehrinde tarihte su ulaşımı keleklerle yapılırdı. Şimdi kelek nedir, ona bakalım;
Kelek; çoğunlukla keçi ve az olmakla beraber koyun, oğlak, bufallo, inek tulumlarının
(göyünlerinin) nefesle şişirilip yan yana bağlandıktan sonra, üzerine odun ve sırıklardan sağlı
sollu kirişler konularak, onun da üstüne ince çubuklar dizerek oluşturulan dört köşe sala
verilen isimdir.
Kelekin tarihçesi 3500 ile 4000 yıl öncesine, orta asur ile geç asur
dönemlerine uzanmaktadır. Daha da geniş tutarsak halaf kültürü ile başlayan şehirleşme
sürecinde ortaya çıkmıştır. Türkçe, Arapça ve Kürtçede kullanılan Kelek ismi, Aramice kalak,
Asur yazıtlarında kaluka, Akadlarca kalakku olarak adlandırılmıştır. Kelek Mezopotamya'da
özellikle Dicle’ de kullanılmıştır. Dicle haricinde Fırat'da da kullanımı yaygındır.
Mezopotamya dışında ise Hindistan, Afganistan ve Afrika'nın (Mısırda Nil deltasında ) bazı
kesimlerinde kelek kullanımı vardır.
Kelek için gerekli malzemeler; Tulum, ahşap, ip, kesici bir alet, bız ve iğne türü delici
ve dikiciler. Kelek yapımının altında deri teknolojisi yatmaktadır. Keleğin en önemli
malzemesi tulumudur. Tulum ise belirli aşamalardan geçtikten sonra kullanıma hazır hale
geliyor idi.
İlk aşama tulumu yani göyünü hayvan üzerinden en az zararla yani göyüne zarar vermeden
çıkarmaktır. Bunun içinse uygulanan teknik deri şişirme ve yumruk baskı tekniğidir. Bu işlem
sırasında bıçak ve benzeri kesici aletler minimum düzeyde kullanılmalıdır çünkü göyün
üzerinde meydana gelecek bir zarar onun değerini düşürür.
Aşama 1: Hayvan kesildikten sonra bedenindeki fazla kanın dışarı akması için belirli
bir süre beklenir. Daha sonra hayvan bacaklarından baş aşağıya bir yere asılır. Sonra arka
ayak derilerinden birine 5 cm büyüklüğünde bir delik açılır bu delikten içeriye hortum benzeri
bir alet ile hava verilerek hayvan şişirilir burada ki amaç hayvanın derisi ile eti arasına havayı
sokarak deri ile eti ayırmaktır. Hayvan şişirildikten sonra deri üzerine deriye zarar
vermeyecek bir şekilde vurularak havayı eşit bir şekilde yayıp deriden etin ayrılması sağlanır.
Aşama 2: Bu aşamada ise hayvandan hava boşaltılıp arka ayak bilekleri butlara kadar
yüzülür. Daha sonra yüzülen kesimlerden başlanarak göyün hayvandan, eller ile yumruk
şeklinde baskı uygulayarak bir nevi bıçak görevi görerek bir elbise gibi çıkartılır. Bu sayede
göyüne hiç zarar verilemez.
Aşama 3: Hayvanın vücudunu örten deri yüzüldükten sonra dayanıklılığını kaybeder.
Deriler ağırlıklarının yarısından fazla su ihtiva eder. Yani 10 kiloluk bir derinin, 6,2 kilosu
sudur. önce derideki kanın iyice akması için belirli bir süre beklenir. Daha sonra hemen
kurutma işlenme geçilmelidir yoksa deri bozulabilir. Deriyi kurutmak için 3 yöntem
uygulanır. Tuzla kurutma, bitkisel kurutma ve güneşte yani doğal kurutma. Anadolu ve
Mezopotamya da güneş yakıcı olduğundan, kurutmaya uygun olan bitkiler de az
bulunduğundan bu iki kurutma türü fazla kullanılmaz idi en çok tuzla kurutma yaygındı. Bu
teknik ise derinin içindeki suyun tuz serpilerek dışarı atılması olur. Yani derinin üstüne serilen
tuz deri içindeki suyu emerek alır. Böylece deri kullanıma hazır hale gelir.
Aşama 4: İşlenmiş ve kullanıma hazır olan göyün tulum haline getirilerek açık olan
kısımları yani boğaz, bacak ve kuyruk kesimi boğum yapılarak ipler ile bağlanır. Bağlama
işleminden sonra bu bölgelere reçine, katran, zift gibi doğal yapıştırıcılar sürülerek hava kaybı
önlenir. Son olarak tulum şişirilerek son açık alanda kapatılır.
Aşama 5: Hazırlanmış olan tulumlar keleğin büyüklüğüne göre, suda dayanıklı olan
söğüt ve meşe tarzı odunlardan yapılmış üst aparatının alt kesimine yerleştirilir. Böylece kelek
hazır hale gelir.
Kelek Yapımı (Geroen Sievernich und Hendrik Budde, 1889Berlin)
Gelişimi ve özellikleri
Kelek kullanım amacına göre yük taşımacılığı, yolcu taşımacılığı veya özel durumlar
için özel olarak hazırlanırdı. Yolcu keleklerinin üzerine küçük kapalı mekanlar da
eklenebilirdi. Taşıma kelekleri ise daha büyük ve daha çok tulumlu olurdu. 300 tuluma kadar
kelekler yapılmıştır ve edinilen bilgiye göre 32 ton taşıyan keleklerde yapılmıştır.
Peki nehirlerde keleklere neden ihtiyaç duyulmuştur. Bu sorunun karşılığı büyük ihtimalle
nehirlerin akış gücünden yararlanmak idi. Sonuçta suyun akışının tersine gidemeseler akış
yönünde iyi bir taşıma gücü oluşturuyorlardı. Kelekler küçük ama kullanışlıydı. Teslimat
yapıldıktan sonrada tulumlar keleklerden sökülüp havaları indirilerek eşeklere yüklenerek
tekrar kara yolu ile geri dönülüyordu. Keleğin ağaç kısmı ise sökülerek ahşabın az olduğu
Mezopotamya da rahatlıkla satılıyor idi. Bir kelek tulumu 2 veya 3 yıl rahatlıkla
kullanılabiliyordu. Keleklerle taşımacılık özellikle ilkbaharda daha hızlı olurdu. Çünkü Dicle
ve Fırat’taki suyun akış hızı karların erimesi ile artar idi en durgun dönem ise eylül ve ekim
ayları idi. Kelek büyüklüğüne göre 2 veya 6 kişi tarafından kürekler ile yönlendirilir. Kelek
Akadlar ve Asurlular dönemimde yaygınlığını artırmıştır, bunun nedeni gelişmekte olan
Mezopotamya medeniyetlerinin Anadolu'daki maden ile özellikle ahşaba ihtiyacı olmasıydı.
Asur ticaret kolonileri çağında Kültepe Kaneş Karunu ve benzeri merkezlerden yola çıkan
kervanlar Diyarbakır’dan itibaren keleklerle yollarına devam ederler geriye ise eşeklerle
dönerlerdi. Yakın bir zamana kadar Diyarbakır'da eski belediye çarşısında kelek yapımı için
gerekli olan malzemeler satılmakta idi. Günümüzde kelek için tulum yerine traktör iç
lastikleri kullanılmaktadır.
İnsanlar Kelek ile Anadolu ve çevre noktalardan yola çıkarak Mari, Uruk, Ur,
Ninova, Asur, Babil, Nippur, Bağdat, Musul, Samarra, Lagaş gibi önemli noktalar arasında
ticaret yapmışlardır.
Keleğin tek dezavantajı ise kurumadır. Yani tulumlar su seviyesinden en fazla bir
karış suya batmakta idi. Tulumun geri kalan kısmı ise güneşte kalarak kurumakta idi işte bu
yüzden güneşe maruz kalan kısımlar iyi korunmalı idi. Herodotos, Evliya Çelebi gibi
seyyahlar kelek ile zamanında yolculuk etmiş ve kendi kaynak kitaplarında anılarını
anlatmışlardır. Ayrıca Osmanlı devleti zamanında Mezopotamya'ya yapılan askeri seferlerde
de kelekler kullanılmıştır. (12)
DİYARBAKIR'DA KELEKLE TAŞIMACILIK
Kelekin büyüklüğü nehir suyunun azlığına çokluğuna göre değişmektedir. Özellikle
bahar mevsiminde suların yükseldiği zamanlarda, Diyarbakır’dan Musul’a kadar 300 tuluma
kadar kelek yapılmıştır. Musul’dan aşağı kısımlarda 800-1000 tulumluğa kadar kelek
yapılmıştır. Tulumların su üzerinde ancak bir karışlık kadar kısmı suya batar. Suların az
olduğu mevsimlerde 150 tulumluk bir keleke 2000-2500 kiloya kadar yük yüklenebilmiştir.
Lehmann Haupt, Armenien einst und jetzt, Berlin1910 - Paul Rohrbach, Armenien, Stuttgart
1991
Dicle suyunun bol olduğu mevsimlerde kelek ulaşımı kolay olur. Kelek, suyun hızlı
aktığı derin yerlerde kendi etrafında yavaş yavaş dönerek ilerler. Rüzgar kıyıya doğru iterse
yolcular uygun şartları bekler. Uygun hava şartlarında Diyarbakır-Musul arası seyahat 12–15
gün, Bağdat-Musul arasındaki seyahat 3–4 gün sürer.
Kelek üzerinde mal taşındığı için yolcular kereste, hububat ve zahire çuvallarının
üstünde yatıp kalkarlar. İhtiyaca göre kamış ve sazlardan kalın bir yatak, bazen bir veya iki
oda da yerleştirilmiştir. Keleki idare etmek için, büyüklüğüne göre 2-6 adam gerekir. Kelekin
iki küreği vardır. Bu kürekler keleki yürütmek için değil, dümen yerine kullanılmıştır.
Kelekler, yolcu ve eşya çıktığı zaman sipariş üzerine yapılmıştır. Bunun başlıca nedeni
kelekin su üstünde uzun süre duramamasıdır. Çünkü su seviyesinin üstünde kalan bölümü,
güneşin etkisine dayanamaz ve çatlar. Bu nedenle devamlı sulayıp bakmak gerekir. Diğer
neden ise, kelek yalnız suyun akıntısıyla akıp gittiği için gittiği yerden geri dönemez. Varılan
yerde kelekin ahşap kısmı ucuz bir fiyata satılır; tulumlar çözülür boşaltılır, kurutulur ve
böylece kelek, bir iki yıl korunur. Kelekçi bunları bir hayvanla geldiği yere karadan götürür.
Kelek ile yapılan ve asırlar boyu süren kullanım hakkında Osmanlı belgelerinde
önemli bilgiler bulunmaktadır. Pek çok batılı seyyah da bu duruma işaret eder. Bu taşımacılık
bölge ekonomisi bakımından oldukça önem arz etmiştir.(3)
13.yüzyılda Diyarbakır'dan başlayarak Basra’ya keleklerle su taşımacılığı vardı. Bu
yolculuk 20 gün sürerdi. Mezopotamya'dan gelip Anadolu’ya yayılan yolların merkezinde yer
alan kent ayrıca, Anadoluy'u Şam, Musul’a bağladığından özellikle 13. yüzyılda kent içi ve
kervan ticareti zenginleşir. 13. yüzyılda Tebriz’i Halep’e, Bağdat’ı Malatya’ya bağlayan iki
ana kervan yolu üzerinde bulunan Diyarbakır, Anadolu'nun Mezopotamya, Mezopotamya’nın
Karadeniz limanlarıyla bağlantısını sağlamakla günümüze kadar önemini korumuştur.
Keleklerle ormanlardan kesilen tomruklar, yakacak odunları, inşaat malzemesi, kaya
tuzu, maden tuzu, buğday ve arpa; Diyarbakır’dan Musul, Bağdat ve Basra’ya taşınmıştır. Bir
kelek 3 ton yük taşıyabiliyordu. Diyarbakır’dan buğday ve arpa keleklerle Mezopotamya'ya
taşınmazsa Mezopotamya bölgesi halkı açlık sorunuyla karşılaşılabilirdi. Basra’da zahire,
tropikal nemli ortam nedeniyle küflenme nedeniyle 3 aydan fazla depolanamıyordu. Bunun
için Kuzey Mezopatamya'daki daha serin beldelerin zahire ambarlarından sık sık keleklerle
buğday, arpa yükü ile yola çıkmaları gerekirdi. Ayrıca kelekler Osmanlı ordusu için de lojistik
destek sağlıyordu. Bağdat’taki Osmanlı ordusuna buğday keleklerle Kuzey Mezopotamya’dan
getirilmiştir. Merkezi Bağdat’ta bulunan 6.Ordunun araç gereçleri, gıda maddeleri Dicle
üzerinden keleklerle taşınmıştır. Osmanlı ordusunda danışman subay olan Prusyalı Yüzbaşı
Helmut von Moltke Musul’a kelekle 3.5 günde gitmişti. Karayolu ile Diyarbakır-Musul ise
400 km. idi (8)
Özellikle Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde yapılan gemi taşımacılığı, Kerkük,
Süleymaniye ve Diyarbakır’da ticareti daha çok canlandırmıştı. Osmanlı devleti döneminde
Musul, Birecik ve Diyarbakır’da gemi limanlarının yanında bir de gemi yapım tersanelerinin
bulunduğunu aktaran yazılı arşiv belgeler mevcut. Dicle ve Fırat nehirleri kenarında kurulu
olan bu şehirlerde tersane, iskele işletmeciliği ve nehir nakliyatı düzenli bir şekilde yapılırdı.
Evliya Çelebi, Diyarbakır’da birçok geminin inşa edildiğini ve gemilerin tulumdan
gemiler olduğunu, üzerlerinin tahtadan döşeli olduğunu, çok ağır yük taşıdıklarını,
Diyarbakır-Basra körfezi arasında çalıştıklarını ve Diyarbakır’da birçok noktada bu gemilere
ait iskelelerin/limanların olduğunu bildirmektedir. Evliya Çelebi, bu gemilerden biriyle, Dicle
üzerinden, Diyarbakır’dan Bağdat ve Basra’ya kadar, tavla ve satranç oynayarak, eğlenerek,
bütün etrafı izleyerek, kıyılardaki şehirleri ve köyleri ziyaret ederek, çok güzel sıhhatli bir
yolculuk yaptığını anlatır. Osmanlı devleti döneminde Dicle nehri üzerinde genellikle Girab,
gemileri kullanılırdı. Bu gemiler daha çok Dicle, Basra körfezi ve Umman denizinde
kullanılırlardı.
Diyarbakır’ dan, Dicle nehri üzerinden Basra’ya aşağı-yukarı 15 günde ulaşılırdı. Yine
Fırat nehri üzerinden Birecik’ten Basra körfezine kadar aşağı-yukarı 15 günde varılırdı.
İngiltere, Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde 1834 yılında buharlı gemi yapımını gerçekleştirmek
için çalışmalar başlattı. 1840 yılında ilk defa Dicle ve Fırat nehirlerini iki istikametten buharlı
gemi işletmeciliğine açıp geliştirmek için denemeler yapıldı. Buharlı gemi denemeleri pek
başarılı olamadı. Bu denemeler 1862 yılına kadar devam etti. İngiltere hükümeti 1861
senesinde bu amaçla “Dicle ve Fırat Buharlı Gemi Şirketini” kurdu. Daha sonraki tarihlerde
bölgede ortaya çıkan değişik sorunlardan dolayı, buharlı gemi işletmeciliği pek başarılı
olamadı.
Dicle ve Fırat nehirlerindeki nakliye yolu aynı zamanda Fransa, İngiltere, Almanya ve
Rusya arasında çıkar çatışmalarına da neden olmuştu. Rusya hükümeti 1878 Berlin
Kongresi’nden sonra, Hint Okyanusuna inmek için Dicle ve Fırat nehirleri üzerinden Basra
körfezine ulaşmak istiyordu.
Osmanlı arşiv vesikalarına göre, Dicle nehrinde yapılan nakliyattan dolayı Diyarbakır,
Musul iskelelerinde birer sorumlu müdürlüğün yanında, bir de gümrük ve vergi
müdürlüklerinin mevcut olduğu biçiminde bilgiler aktarılmaktadır. Ayrıca bu iskelelerde ve
gemilerde çok sayıda işçisinin ve hamalın çalıştığını Osmanlı Bahriye Teşkilatı
vesikalarından öğreniyoruz. (5) Temmuz 1915 itibariyle Dicle'de 5 büyük vapur, 9 duba, 3
römorkor vardı.
Asker sevkiyatı açısından 40 adet tulumdan oluşan bir kelekte 40 asker ve 20 sandık
cephane, erzak taşıyordu ve saatte 5 km yol alabiliyordu. Ekim 1915’te 100 kelekle 10.000
asker 1 haftada taşınmıştır. Kasım 1915’te 235 ton buğday keleklerle taşınmıştı. Dicle
nehrinde kullanılan keleklerinin tümünün ahşap kısmı Diyarbakır’dan temin ediliyordu.( 6)
Kombine taşımacılık tarihte de vardı Kombine taşımacılık Denizyolu ile karayolunun
kombine şeklidir. XIV ve XV. asırlarda Hint denizinden gelen yük gemileri, Basra körfezine
ve Dicle nehri ile de Musul’a gelirler, buradan yükleri kervanlarla Diyarbakır’a buradan
Anadolu ve İstanbul’a giderdi. (11)
Son Yüzyılda Diyarbakır’da Su Taşımacılığı
Eğil’in kuzeyindeki ormanlardan kesilen ağaçlar keleklerle Diyarbakır’a getirilmekte
ve eskiden de bir istasyon yeri olan Kavs noktasında kelekler kıyıya yanaştırılmakta ve yükler
karaya çıkarılmakta idi.(8)
Tekyeli İbrahim Kaçar’ın naklettiğine göre 1970’li yıllara kadar Eğil ve civarındaki
meşe ormanlarından toplanan odunlar 8x9 sıralı 72 keçi tulumundan, 12x9 sıralı 108 keçi
tulumuna kadar yapılan keleklerle Diyarbakır’a Fiskaya mevkiinde bulunan iskelelere
getirilip satılırmış.
Tekyeliler kendi kelekleri dışında, Diyarbakır’da bulunan tüccarların kelekleriyle de
odun taşımacılığı yapmışlar, sefer başına ücret almışlardır. Nehir güzergâhında Şe’in,
Kerané Dız, Gülbahçe, Çortan, Kâr a Ramoy, Filâtan, Âmini tehlikeli noktalarmış. Tekye ve
civarından, Ekim sonundan Mayıs sonuna kadar kelekçilik yapılırmış. İlkbaharda suların bol
olması nedeniyle Tekye’den Diyarbakır’a sabah erkenden çıkan kelekler ikindiye kadar
Diyarbakır’a ulaşırmış. Sonbaharda ise suların azlığı nedeniyle bu seferler 1-2 günü alırmış.
Tulumlar, yaz aylarında kurutulmuş nar kabuğu, meşe mazısı ve özel tuzlar serpilerek serin
yerlere kaldırılırmış. Bu özel tertipler, yünden örülmüş tulum bağlama ipleri ve benzeri
malzemeler Diyarbakır’da eski Belediye civarında bulunan dükkânlarda satılırmış(3)
1936 yılında Konyar Eğil kelekçiliğini anlatıyor: Eğil’in bir buçuk saat ilerisinde
Şain mevkii -Diyarbekir odunlarının keleklerle taşındığı yerdir. Dicle, Eğile çok faideler
temin eder. Odunculuk ve tahtacılık bu ırmak sayesinde oldukça inkişaf eder. Tahtalık
ağaçlar, Maden köylerinden ve Hazrodan alınır. Ve ekseriya Eğilde kesilip Diyarbekir’e sevk
edilir ve orada biçilirdi. Diyarbekir’de kale içinde görülen tahtalar hep Eğilin sevkiyatıdır.
Harpten evvel elli altmış bin kütük bulunurdu. Şimdi yılda on iki bin kütük gelmektedir.’(9)
Kelek günlük yaşamı o kadar işgal etmiştir ki şairlere ilham olmuştur. Şair keleklere
özlemini ifade ediyor
Kelekler
Sıra sıra kelekler
Ellerinde kürekler
Odun istif edenler
Giyer mantin yelekler
Karşı kıyıda bekler
Nakışa ilmik ekler
Şeyhmustan haber verir
Belki nazlı kelekler
Hasrettedi yürekler
Dilek yüklü kelekler
Yetiştirsin melekler
Rabbimden tüm dilekler
Ecz İbrahim Yavuz
Diclede kelekler
(Dikran Mgunt,Amidayi Artsakankner)
KAYNAKLAR
1-Naci Akdemir.Kocaköy.Kocaköy kaymakamlık yayını..2008.s.,57-63
2-Muazzez İlmiye Çığ:Sümerlilerde Tufan,Tufanda Türkler.Kaynak yay.İst.2008.s.75
3-ttp://tekyeli.googlepages.com/kelek
4- Muhammed Emin Zeki Beg.Kürtler ve Kürdistan Tarihi.Nubihar yay.İst.2010.s.118
5- Ali Haydar KOÇ-Mizgin Derg.sayı.47.2008
6- Orhan Avcı:Irakta Türk Ordusu.1914-1918 Basım 2004 s:85.
7-Tellioğlu Ömer( ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye
yay.Yıl.:1869-1905. cilt:4/208. 2/110. c.3,5/195 İstanbul.Acar matb.1999
8-- Güney E :Dicle ırmağında kelek taşımacılığı.Coğrafya araştırmaları.C.1,sayı.2.s.323,1990
9-- Konyar. B.Diyarbekir Yıllığı.1936.
10- Cengiz Orhonlu: Osmanlı imparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım.Ege Ün yay. İzmir.
1984. s.124, 128, 129, 132, 138
11- Diyarbakır İl yıllığı-1967.s.374
12-: beytullah efehttp://www.arkeo.org/arkeoloji/
5.BÖLÜM
GAP NEDİR
GAP NEDİR?
Güneydoğu Anadolu'ya Gelen Bereket : GAP
İnsan yeryüzünün imarı için yaratılmıştır. “Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin iç in yaratan O
‘dur” (Bakara/29) beyânı da her şeyin insanın saadet ve refahı için yaratılmış oldu-ğunu
bildirmektedir. Ayrıca “Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Yeryüzünün her tarafında gezip
dolaşın ve Allah’ın vermiş olduğu rızıklardan yeyin...”(Mülk/ 15) ilâhi mesajı da insana
yeryüzüne hükmedecek, onu geliştirecek ve ondan faydalanacak gerekli gücün verildiğini
açıkça bildirmektedir.
Yeryüzü sanki altındaki gizli hazineleriyle, toprak ve suyu ve üstündeki bütün güzellikleriyle,
insanın önüne konmuş bir sofra gibidir. İnsanın akıl gücünü kullanıp, sırlarına vâkıf olduktan
sonra ondan faydalanacağı bir hazinedir yeryüzü. Türkiye’ye ise ayrı bir bereket, ayrı bir göz
kamaştırıcılık ve ayrı bir verim bolluğu ihsan edilmiştir sanki. 27.8 milyon hektar olan ziraat
arazilerinin 8.5 milyon hektarı ekonomik olarak sulanabilecek durumdadır. Halen bu alanın
%32’si sulanmaktadır. Su kaynaklarımızın ise ancak %16’sı kullanılmaktadır. Bu durumda
sulanabilir ziraat arazilerinin %68’i sulama beklemekte olmasına rağmen su kaynaklan
potansiyelimizin %84’ü halen kullanılmamaktadır.
Toprak ve su yönünden böylesine zengin ülkemizde yapılacak ve yapıldığı takdirde
insanlarımızı maddi refaha ulaştıracak mühim çalışma alanları bulunmaktadır. İşte bu çalışma
alanlarından birisi II. Abdülhamit Han zamanından beri gündemde olan ve bundan sonra da
gündemden inmeyecek olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)’dır.(1)
GAP idaresi verileriyle
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı ve maliyetli
projesi olup, bugüne kadar hazırlanan bölgesel kalkınma plan ve programları arasında en
etkin olarak uygulananıdır. GAP, entegre bölgesel kalkınma yaklaşımı ve sürdürülebilir
insani gelişme felsefesi ile uluslararası literatüre geçen ve marka değeri olan bir projedir.
Proje alanı Fırat-Dicle Havzası ile yukarı Mezopotamya ovalarında yer alan 9 ili
(Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak)
kapsamaktadır. GAP kapsamındaki illerin alan ve nüfus büyüklüğü, Türkiye’nin ortalama %
10’ u civarındadır.
GAP’ın temel hedefleri; Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin sahip olduğu kaynakları
değerlendirerek, yöre halkının gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmek, bu Bölge ile
diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını gidermek, kırsal alandaki verimliliği ve
istihdam olanaklarını artırarak ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar
hedeflerine katkıda bulunmaktır.
GAP, 1970’lerde Bölge’nin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesine dayalı bir program
olarak ele alınmış; Fırat- Dicle Havzası’nda sulama ve hidroelektrik enerji üretimine yönelik
22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ile 1,8 milyon ha alanda sulama yatırımlarının yapımı
planlanmıştır. Proje'nin, enerji santrallerinin toplam kurulu gücü 7476 MW olup, yılda 27
milyar kilovat-saat enerji üretimi öngörülmüştür.
GAP, 1989 yılında hazırlanan Master Plan ile tarım, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal
ve kentsel altyapı yatırımlarını da içine alan bir bölgesel kalkınma projesine dönüşmüştür.
Proje, gelecek kuşaklar için kendilerini geliştirebilecekleri bir ortam yaratılmasını
amaçlayan sürdürülebilir insani kalkınma felsefesi üzerine kurulmuştur; kalkınmada adalet,
katılımcılık, çevre korunması, istihdam, mekansal planlama, alt yapı geliştirilmesi, yatırım
uygulamalarında kamu-özel sektör ve halk katılımının sağlanması GAP'ın temel
stratejileridir.
GAP'ın Hedefleri
Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) dünyadaki örnekleriyle karşılaştırıldığında kapladığı
coğrafi alan, fiziksel büyüklükleri ve hedefleri açısından iddialı bir projedir. GAP, ülkemizin
görece az gelişmiş bölgelerinden birisi olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki 9 ilde
(Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak)
uygulanmakta olan, çok sektörlü entegre bir bölgesel kalkınma projesidir. Entegre niteliğiyle
Proje, sadece barajlar, hidro-elektrik santralleri, sulama yapıları gibi fiziksel yatırımlarla
sınırlı kalmayıp, bunların yanında ve birbiriyle eşgüdüm içinde tarımsal gelişme, sanayi,
kentsel ve kırsal altyapı, haberleşme, eğitim, sağlık, kültür, turizm ve diğer sosyal hizmetler
gibi sosyo-ekonomik sektörlerin geliştirilmesine yönelik yatırım ve etkinlikleri de
içermektedir. GAP giderek önem kazanan bölgelerarası eşitsizliklerin giderilmesini
hedefleyen devletin genel politikası çerçevesinde kendi hedeflerini oluşturmuştur. GAP, az
gelişmiş bölgelerdeki kalkınma potansiyelinin ortaya çıkarılmasının kendi başına ekonomik
büyüme, toplumsal istikrar ve ihracatın teşviki gibi ulusal hedeflere katkıda bulunacağına
ilişkin devlet politikası ile örtüşmektedir. Nitekim GAP kalkınma hedefleri incelendiğinde,
bu gerçek açıkça ortaya çıkmaktadır.
Genel Kalkınma Hedefleri
-
Ekonomik yapıyı geliştirerek GAP Bölgesi'ndeki gelir düzeyini yükseltmek ve
böylece bu bölge ve diğer bölgeler arasındaki gelir farklılığını azaltmak,
-
Kırsal alandaki verimliliği ve istihdam olanaklarını artırmak,
-
Bölge’deki büyük kentlerin nüfus emme kapasitesini artırmak,
-
Bölge kaynaklarının etkin kullanımı yoluyla ekonomik büyüme, sosyal istikrar ve
ihracatın teşviki gibi ulusal amaçlara katkıda bulunmaktır.
Tarımsal Kalkınma Hedefleri
Tarımsal verimliliğin artırılması ve çiftçilik faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi yoluyla kırsal
bölgelerdeki gelir düzeyini yükseltmek, tarımsal sanayilere yeterli girdi sağlamak, istihdam
olanaklarını artırarak kırsal nüfusun dışa göç etme eğilimini en aza indirmek, ihraç edilebilir
ürünlerin üretilmesine katkıda bulunmaktır.
Sınai Kalkınma Hedefleri
Bir yandan GAP Bölgesi'nin ekonomik kalkınmasında itici bir güç rolü oynayarak, diğer
yandan eğitim/öğretim ve teknolojik gelişme için talep yaratıcısı rolünü oynayarak GAP
Bölgesi'nin imajını, toplumsal refahını ve halkın motivasyonunu geliştirmek, yüksek gelirli
istihdam olanaklarını genişleterek, bölgelerarası eşitsizliklerin giderilmesine katkıda
bulunmak, ihracatın teşviki ve döviz gelir ve tasarruflarının artırılması konusundaki ulusal
amaçlara katkıda bulunmaktır.
GAP Planlama Yaklaşımı
Bölge ekonomisini geliştirmeyi, Bölge’de yaşayan vatandaşlarımızın gelir düzeyini
artırmayı hedefleyen GAP, ülke ekonomisine de önemli katkılarda bulunacak bir proje
niteliğindedir. GAP iki yaklaşıma sahiptir. Bunlardan birincisi entegre planlama yaklaşımı,
diğeri ise sürdürülebilir kalkınma felsefesidir. Bu iki yaklaşım birbirini tamamlayıcı
niteliktedir. Entegre yaklaşım, farklı sektörlerin (tarım, sanayi, eğitim, sağlık vb.) bir arada
ve eşgüdüm içinde ele alınmasını içermektedir. Sürdürülebilir kalkınma ve insani gelişme
böyle bir yaklaşımın ayrılmaz bir parçası ve sonucu olarak ortaya konmakta, tüm kalkınma
gayretlerinin merkezini "insan" oluşturmaktadır. Bu yönüyle, GAP salt ekonomik büyüme
hedefine yönelmiş bir proje olmayıp, bir toplumsal dönüşüm projesi hüviyetini
kazanmaktadır.
Tarımsal
gelişmeye
paralel
olarak
bireylerin
gelir
düzeylerinin
yükseltilmesi, üretim tüketim ilişkilerinin farklılaşması sosyal ilişkilere, yaşam biçimine
yansıyacak sosyal gelişme ve değişmeyi etkileyecektir. O nedenle GAP'ın sosyal boyutunun
ayrı bir odakta ele alınıp sosyal politika hedeflerinin bu odakta geliştirilmesine gerek
duyulmuştur. Çünkü sözkonusu değişimi yönlendirmek, ortaya çıkacak boşlukları
doldurmak, karşılanamayan ihtiyaçları karşılamak, yeni ekonomik ve sosyal düzene
bireylerin uyumunu sağlamak, değişmeyi teşvik etmek ve hızlandırmak için mevcut
durumun saptanmasına, değişme potansiyelinin ve eğilimlerin tanımlanmasına, ihtiyaç talep
ve sorunların değerlendirilmesine gerek vardır. Bu nedenle sosyal politika hedeflerini
gerçekçi olarak saptamak için bazı sosyal araştırmalar yapılmıştır. Bunlar:
-
GAP Bölgesi Toplumsal Değişme Eğilimleri Araştırması
-
GAP Bölgesi Nüfus Hareketleri Araştırması
-
GAP Bölgesi'nde Kadının Statüsü ve Kalkınma Sürecine Entegrasyonu Araştırması
-
GAP Bölgesi Baraj Göl Aynası Altında Kalacak Yörelerde İstihdam ve Yeniden
Yerleştirme Sorunları Araştırması
-
GAP Sulama Sistemlerinin İşletme-Bakım ve Yönetimi Projesi Sosyo-Ekonomik
Çalışmasıdır.
Projelerin amacı, bir yandan Bölge'nin toplumsal ve kültürel yapısına, halkın ekonomik
beklenti ve demografik eğilimlerine ilişkin bilgi toplamak, diğer yandan toplum katılımını
harekete geçirmek ve farklı toplum kesimlerinin (kadınlar, göçerler, topraksızlar, kent
yoksulları, vb.) kalkınma sürecine katılımını sağlayarak, bu değişik kesimler arasındaki
sosyo-ekonomik düzey farklılıklarını azaltmanın yollarını belirlemektir. Bu bilgiler ışığında
somut eylem planları geliştirerek uygulayıcı kurum ve kuruluşların dikkatine sunmaktır.
Toplumsal alanda yapılan araştırmaların bulguları ışığında geliştirilen "GAP Sosyal Eylem
Planı" toplumsal kalkınma politikaları, stratejiler ve uygulanacak program ve projeler
konusunda, sosyal gelişmeye ilişkin bir ana çerçeve oluşturmuştur. Bu çerçevenin
içeriğindeki kalkınma alanları; örgütlenme ve katılım, nüfus hareketleri ve yerleşme, eğitim,
sağlık, tarımsal yayım, istihdam, mülkiyet ve arazi kullanımı olmak üzere yedi konu başlığı
altında ele alınmaktadır.
GAP Sosyal Politika Hedefleri
Ortaya çıkan genel durumun iyileştirilmesi, kalkınma sürecinin hızlandırılması ve sorunlara
çözüm getirmek amacıyla hazırlanan "GAP Sosyal Eylem Planı"nın temel ilkeleri şunlardır:
-
GAP çerçevesinde doğa ve insan kaynaklarının geliştirilmesi amacıyla yürütülen
planlama, uygulama, izleme ve değerlendirme çalışmaları yöre insanının katılımı ile
yapılacaktır.
-
Temel kaynaklara ulaşılabilirliği sağlayacak ve kaynakların verimliliğini artıracak
önlemler alınacaktır.
-
Kamu, yerel ve gönüllü kuruluşlarla işbirliği yapılarak, kurumların insan gücü ve
diğer potansiyelinden (finansman, araç-gereç, teknik bilgi vb.) yararlanılacaktır.
-
Kadın ve genç nüfusa öncelik verilecektir.
GAP Sosyal Eylem Planı'nda öngörülen politika hedefleri farklı sektörler itibariyle aşağıdaki
gibi oluşturulmuştur.
Hedef 1: Toplumsal Yapı
-
Geleneksel örgütlenmelerden kalkınmaya engel olanların ortadan kaldırılmasını
hızlandırıcı çağdaş örgüt ve kurumların etkinliğini artırmak.
-
Bölge'de yerel alt kültürlerin ve ulusal kültürün olumlu bir sentezini sağlayacak
kültür kurumlarının etkinliklerinin yoğunlaştırılacağı bir altyapı oluşturmak.
-
Kalkınma sürecindeki değişimler gözönüne alınarak aile birliğini desteklemek, aile
içi demokratik ilişkileri güçlendirmek.
Hedef 2: Tarım Sektörü
-
Tarımsal yayımın sahadaki uygulamalarında, faaliyetlerin çiftçi örgütleri, özel ve
gönüllü kuruluşlara bırakılması suretiyle yayımda etkinliği artırmak,
-
Kamunun yayımdaki görevini, bu kuruluşlarca yapılan uygulamaları destekleme ve
kalite kontrolünü yapmaya kaydırmak,
-
Kamunun eğitsel alandaki yatırımlarını tarımsal araştırma, temel eğitim teknik ve
mesleki eğitimde yoğunlaştırmak,
-
Tüm çiftçilerin kendi koşullarına uygun kaliteli bilgiye ulaşabilmelerini sağlamak,
-
Bölge'de dinamik ve verimli tarımsal gelişmeyi engelleyici ürün desenleri, üretim
ilişkileri, mülkiyet yapısı ve istihdamdaki aksaklıkları gidermek,
-
Bölge'deki tarım işletmelerinin verimli hale getirilmesi için optimum büyüklükler
saptayarak işletmeleri bu büyüklükten uzaklaştıran eğilimleri ortadan kaldırıcı önlemler
almak,
-
Çayır ve mera gibi ortak kullanım alanlarının korunması yolunda önlemler almak.
Hedef 3: İstihdam
-
Bölge'de ülke ortalamalarının üstünde olan kayıtlı işsizlik oranını azaltmak,
-
Bölge'den daha önce göç etmiş olanlar başta olmak üzere sermaye sahibi ve nitelikli
işgücünün Bölge'ye çekilmesini özendirmek,
-
Kadının istihdamını engelleyici uygulamaların kaldırılması ve istihdama katılımının
özendirilmesi yolunda önlemler almak,
-
Bölge'de toplam geliri artırıcı ve gelirin dengeli dağılımını sağlayıcı ekonomik ve
sosyal önlemler almak,
-
Yerinde istihdam yaratacak tarıma dayalı ve tarım dışı sanayi ve örgütlenmeleri
desteklemek,
-
Bölge'deki doğal ve kültürel zenginlikleri, istihdam ve gelir artırıcı üretken
yatırımlara yönlendirmek,
-
Teknoloji seçiminde verimlilik ve üretkenlik yanında, istihdam, sağlık ve çevre
boyutlarını da gözönüne almak.
Hedef 4: Eğitim Sektörü
-
Bölge'de eğitim düzeyini, özellikle kız çocuğu ve kadınlar lehinde, yükseltici
önlemler almak,
-
Eğitim olanaklarının, nüfusun bütün kesimlerine yaygınlaştırılmasını sağlamak,
-
Bölge'de okuma-yazma ve okullaşma oranlarını en azından Türkiye ortalamasına
yükseltmek,
-
Yaygın ve örgün eğitimin işlevselliğini artırarak bu doğrultuda olanaklar geliştirmek,
-
Bölge'de örgün ve yaygın eğitimin etkinliğinin artırılması için okul öncesi eğitim
programları açılmasını ve yaygınlaştırılmasını sağlamak,
-
Nüfusun büyük bölümünü oluşturan genç nüfusu kısa ve orta vadede ekonomide
etkin kılıcı, mesleki ve teknik eğitim programlarına önem vermek,
-
Bölge'de, gelişme ve çağdaşlaşma süreçlerine katılmamış olan kadınların eğitim ve
sağlık düzeylerinin ve sosyal statülerinin yükseltilmesine özel önem vermek.
Hedef 5: Sağlık Sektörü
-
Bebek ve çocuk ölüm oranları ile doğurganlık oranlarını en azından ülke
ortalamalarına yaklaştırıcı önlemler almak,
-
Koruyucu sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak ve halkın bu hizmetlere ulaşabilirliğini
artırmak,
-
Bölge'de sulamanın yaygınlaşmasıyla ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarını önceden
tespit ederek önlenmesine yönelik tedbirler almak.
Hedef 6: Nüfus
-
Kalkınma hızı ile nüfus artış hızı arasındaki dengeyi dikkate alan, sürdürülebilir
kalkınma ilkesine uygun bir nüfus politikası izlemek,
-
Nüfus hareketlerini, Bölge'nin toplumsal ve ekonomik potansiyellerinin geliştirilmesi
yönünde teşvik etmek,
-
Bölgesel kalkınmanın etkili bir biçimde gerçekleşebilmesi için nüfusun merkez
köylerde ve orta büyüklükteki kentlerde yoğunlaşmasını sağlayacak özendirici önlemler
almak.
Hedef 7: Yerleşim
-
Toplumsal ve ekonomik gelişmelerin bir sonucu olarak yaşam alanları daralan göçer
ve yarı-göçer toplulukları yerleşik yaşama geçirmek,
-
Baraj yapımından etkilenecek nüfusun yeniden yerleştirilmesinde, toplumsal, kültürel
ve ekonomik kalkınma ilkelerini gözetmek.(2)
GAP'ta ekolojik değişiklikler
Türkiye gibi suyun hayati önem taşıdığı yarı kurak iklim bölgelerinde ihtiyaçların güvenilir
bir şekilde sağlanması için baraj inşaatları çok önemlidir. Bu açıdan Türkiye’deki baraj
inşaatları, Hititler dönemine kadar uzanmaktadır. Barajlar; endüstriyel ve tarımsal ihtiyaçlar,
içme ve kullanma suyu temini, sel kontrolü ve elektrik üretimi gibi nedenlerle inşa edilir.
Ancak barajlar bu şekilde birçok yarar sağlarken, bunların yanında, inşası sırasında ve
inşasından sonra birçok olumsuz çevresel, sosyal ve kültürel etkileri de olabilmektedir.
Kısa adı GAP olan Güneydoğu Anadolu Projesi’nin yapılış amacı, sulama ve elektrik üretimi
sağlanarak bölgedeki sosyal refahın artırılmasıdır. GAP projesi Türkiye’nin dokuz ilini
kapsamaktadır. Bunlar; Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Şanlıurfa,
Şırnak ve Siirt’tir. Kapladığı alan olarak 75.358 km2 ile Türkiye topraklarının yaklaşık
%10’luk bir kısmını içermektedir. Başlangıçta 7’si Fırat ve 6’sı Dicle nehri üzerinde olmak
üzere 13 büyük proje planlanırken daha sonra proje 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve
çeşitli sulama tesisleriyle birlikte kırsal, kentsel altyapı, eğitim, ulaşım ve sosyal yaşamı
büyük ölçüde etkileyecek yeni tarımsal ve sanayi alanlarını oluşturmayı planlayan bir şekle
dönüştürülmüştür. GAP’ın 2017 yılında tamamlanmasıyla, Türkiye’nin toplam elektrik
enerjisinin %23’ünü sağlanması, 7400 MW elektik üretilmesi ve 1,7 milyon hektar arazinin
de sulamaya açılması amaçlanmıştır.
GAP’tan sorumlu devlet bakanı Nazım Ekren’in belirttiğine göre; GAP’taki genel anlamda
gerçekleşmeler % 59 iken bunlardan sektörel bazda; tarımda %26, enerjide %83, ulaştırma ve
haberleşmede %45, turizmde %31 ve diğer sektörlerde %94 oranında gerçekleşme
sağlanmıştır. Proje bu gerçekleşme seviyesinde bile ülke ekonomisine birçok katkı
sağlamıştır. 1995 yılında sulamanın başladığı Harran ovasında 2001 yılı itibariyle 215,080
hektar alan DSI tarafından sulamaya açılmış ve önemli tarımsal verim elde edilmiştir.
Tahminlere göre sulamaya açılan bu alanlardan yaklaşık 3 milyon dolar gelir elde edilmiştir.
Sosyal Etkiler
Tarihsel süreç içinde kendi gelenekleriyle yaşayan toplulukların tarım arazilerden göç ederek
yeni kurulan yerleşim yerlerine yahut büyük şehirlere taşınması çeşitli problemlere neden
olmuştur. GAP raporlarına göre projenin tamamlanmasıyla birlikte 3,5 milyon insanın iş
sahibi olması ve bölge dışına göçün durdurulması planlanmıştır. Ancak projenin gecikmesi ve
çeşitli nedenlerden dolayı bölgede büyük göçler yaşanmıştır. Yapılan bir araştırmaya göre
1995-2000 yılları arasında Adıyaman %70,2, Diyarbakır % 40, Mardin % 67,6, Siirt % 75,1
Şanlıurfa % 38,9, Batman % 45,2, Kilis % 38,9 oranında dışarıya göç vermiş, Gaziantep %
3,1 ve Şırnak da % 21,8 oranında göç almıştır.
Bölgede yaşanan bir başka göç de, bölge içi kırsaldan kentsel bölgelere yapılan göçlerdir. Bu
durum 1990-1997 yılları arasında bölge illerindeki hızlı nüfus artışında gözlenmiştir. Bu
artışlar Adıyaman’da % 112, Batman’da % 44, Şanlıurfa’da % 49, Diyarbakır’da % 34 ve
Gaziantep’te de % 18 oranında olmuştur. Atatürk barajı inşaatı sırasında 100.000 kişi
yerlerinden taşınmak zorunda kalmıştır. GAP kapsamındaki tüm barajlar hesaplandığında bu
rakam 300.000’e kadar çıkmaktadır. Türkiye başlangıçta tecrübesizdi ve bu yüzden yeni
yerleşim birimlerine taşınanların önemli bir kısmı mutlu olamadı, yeni çevrelerine uyum
sağlayamadılar, işlerini kaybettiler ve yeni bir iş bulamadılar.
Bölgede yaşanan göçün bir nedeni de arazi dağılımının dengesiz oluşudur. ATO raporlarına
göre bölgedeki çiftçilerin % 8’i toprakların % 50’lik bir kısmını kontrol etmektedir. Ayrıca
bölgedeki çiftçilerin % 41’inde kişi başına 5 hektar ya da daha az miktarda toprak düşerken
%39’luk kısmınınsa hiç toprağı yoktur. Bu da büyük arazi sahiplerine daha çok getiri
sağlamakta olup, yaşanan göçün bir diğer nedenidir. Kendi toprağı olmayan ve büyük arazi
sahiplerinin topraklarında çalışmak zorunda kalan aile reislerinin önemli bir kısmı göç
etmektedir.
Çevresel Etkiler
Tuzlanma: Bölgedeki en önemli problemlerden birisi topraktaki tuzlanmadır. Çiftçiler
tarafından eğitim eksikliği ve ekonomik tercihlerden ötürü, bölgenin karakteristik iklim ve
toprak yapısına uymayan yanlış sulama yöntemlerinin kullanılması ve yetersiz drenaj
kanalları, toprak kalitesini ve ürün rekoltesini düşürmektedir. Bölgedeki çiftçilere göre; ne
kadar sulama yapılır, ne kadar suni gübre verilirse, bu o kadar ürün demektir.
GAP yönetimine göre 16 yıl sonunda, 2005 yılına kadar bölge topraklarına su getirilmesi
planlanmıştır. Ancak gerçekleşen sulama, planlananın sadece %15’ine ulaşabilmiş ve bu
alanların da önemli bir kısmı yanlış su ve suni gübre kullanımı yüzünden tuzlanmış ve
ardından çoraklaşmıştır. Harran ovasında önce 30.000 hektar alanda tuzlanma görülmüş ve bu
alan daha sonra çoraklaşmıştır. Ardından 130.000 hektar alanda 12 yıl içinde tuzlanma
görülmüştür. Uzmanlara göre bu toprakların tekrar kullanılabilmesi çok zordur.
Bölgede tuzluluğun oluşmasındaki en önemli nedenlerden birisi pamuk yetiştiriciliğidir. GAP
idaresinin planlamalarına göre sulanacak toprakların yalnızca % 20’lik bir kısmının pamuk
tarımına ayrılması planlanıyordu. Ancak çiftçilerin Çukurova’da mevsimlik işlerden dolayı
çoğunlukla pamuk tarımını ve bunun pazarını yakından tanıması, pamuk ürününün hemen
paraya çevrilebilmesi ve devletin de çiftçiye pamuk ekiminde teşvik vermesi sonucu durum
tam tersi olmuş; Harran ovasındaki tarım alanlarının yaklaşık % 85’i pamuk tarımına
açılmıştır. Bir pamuk tarlasının yılda ortalama 7 kez sulanması gerekirken Harran ovasında
pamuk sulaması yılda 15 kez ya da daha fazla yapılmıştır. Bunun sonucunda toprakta
tuzlanma meydana gelmektedir. Çiftçi bunu bile bile sulamaya devam etmekte ve tuzlanan
toprağına tekrar su vererek toprağı yıkayıp tarıma devam etmektedir. Ayrıca, bölge toprağının
yarı kurak iklim toprağı oluşu, geçmişte hiç sulanmadığı kadar aşırı sulanması ve drenaj
kanallarının da yetersizliğiyle topraktaki tuzlanma artmıştır. Bunlarla birlikte Türkiye’de
çözünürlüğü düşük suni gübrelerin kullanılması sebebiyle, bu gübrelerin zehir etkileri
toprakta ve suda birikmektedir. Bu da zincirleme olarak bitkiler yoluyla insanlarda sağlık
problemlerine yol açabilmektedir.
Ekosistem: Öncelikle barajlar, balık göçleri için suni bir engel oluşturmakta ve bu da
balıkların üremesini ve neslinin devamını engellemektedir. Bu durum biyolojik çeşitlilik için
bir kayıp oluşturmaktadır ve ekosistemdeki doğal dengeyi etkilemektedir. Ayrıca önemli
ölçüde verimli tarım arazisi ve baraj havzası içindeki doğal yaşam da baraj suları altında
kalmaktadır. Büyük baraj projeleri yakın çevrelerindeki iklimi de etkilemektedir. Yapılan bir
araştırmaya göre bölgede 1929-1990 yılları arasında ortalama sıcaklık 8,8°C iken 1990-1996
yılları arasında sıcaklık 8,2°C ye düşmüştür. Barajlar ayrıca biyolojik çeşitliliği ve endemik
türleri de etkilemektedir. Bir diğer problem de bölgedeki yetersiz altyapı ve nehirlerin
kirliliğidir. Barajlar bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Bölgenin %84’lük kısmını
oluşturan 196 belediye hiçbir altyapıya sahip değildir. Yalnızca % 6’lık bir kısım altyapıya
sahip olup geriye kalan %10’luk kısmı inşa halindedir. Bu nedenle atık sular ve kanalizasyon
suları doğrudan nehirlere karışmaktadır.
Kültürel Etkiler
Sosyal ve çevresel etkilerinin yanında, büyük baraj projeleri birçok geri dönülmez kültürel
değişimlere de yol açabilmektedir. Suyun, medeniyetlerin ve kültürlerin oluşmasındaki
öneminden dolayı bu güne kadar kurulmuş birçok önemli medeniyetin Mısır, Asur, Babil,
Hint medeniyeti gibi- genellikle su kenarlarında meydana geldiği görülür. Bu yüzden önemli
tarihi değerlere sahip birçok arkeolojik yerleşim biri-minin vadi yatakları boyunca dizildiği
görülür. Bu tip yerleşmeler aynı zamanda uluslararası öneme de sahiptir ve bunların korunup
geliştirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması için AB ve UNESCO tarafından önemli
miktarda mali kaynak sağlanmaktadır.
Sonuç ve Öneriler
Sektörel su tüketimimizde tarımın büyük bir yer kapladığı görülmektedir. Ardından içme ve
kullanma suyu, son olarak da sanayi gelmektedir. 2030 yılında içme ve kullanmayla sanayi
sektöründe büyük bir artış olacağı beklenmektedir. Su tasarrufuna yönelik çalışmalarda tarım
sektöründeki suyun en önde gelmesi gerekmektedir. Zira vahşi sulama da denilen salma
sulama sistemiyle hem sudaki kaçak artmakta hem de GAP’ta olduğu gibi çoraklaşmaya bağlı
olarak verim azalmaktadır. Acilen tarımda tasarruflu sulama sistemlerinden damlatma sulama
ve püskürtme sulama sistemine geçilmesi ve doğru toprakta doğru ürünün doğru sulama
sistemleriyle sulanması gerekir. Damlatma sulama sistemde su kaybı önemli ölçüde azalmakta
ve verimde artış olmaktadır. Kaliforniya’da pamuk üzerinde yapılan bir araştırmada damlatma
sulama sisteminin diğer sulama sistemlerine göre % 27 ile % 56 oranında daha çok verim
sağladığı tespit edilmiştir. Ayrıca salma sulama sistemi ile damla sulama karşılaştırıldığında,
suda %30-40 oranında tasarruf sağlandığı belirlenmiştir. (3)
İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ
Araştırma sahasına giren 9 ilden 8’inin uzun yıllık sıcaklık ve yağış verilerine ulaşılabildiği
için 8 ile ait analizler gerçekleştirilmi_tir. Analizler neticesinde sıcaklıkta, Batman,
Gaziantep, Siirt ve Şanlıurfa’da kuvvetli artış, Adıyaman, Kilis ve Mardin’de artış,
Diyarbakır’da ise kararlı bir eğilim ortaya çıkmıştır. Yağıştaki
eğilimler incelendiğinde ise Mardin’de kuvvetli azalma, Adıyaman, Batman, Diyarbakır,
Kilis, Siirt veŞanlıurfa’da azalma, Gaziantep’te kararlı bir durum ortaya çıkmıştır. Sıcaklık
analizlerine göre çalışma alanında 15 yıllık tahmin aralığında (2009-2023) 0,3 ile 0,6 °C’lik
artış öngörülmektedir. Yağışa ise geneleğilim azalma şeklinde olup, azalama değerleri 15 mm
ile 100 mm arasında öngörülmektedir. Bu değerlerin Türkiye ve özellikle Güney bölgelerimiz
için öngörülen değerlerle örtüştüğü ortaya çıkmaktadır.(4)
GAP İLLERİNDE DEMOGRAFİK DEĞİŞME
GAP bölgesi illerinin demografik yapısının farklı araştırma projeleri çerçevesinde incelendiği
görülmektedir. Bu noktada ilk göze çarpan kapsamlı araştırma, 1994 yılında ODTÜ Sosyoloji
Bölümü, GAP araştırma ekibi tarafından gerçekleştirilen „GAP Bölgesi Nüfus Hareketleri
Araştırması‟dır (bkz. Akşit, vd, 1994). Yanı sıra, bölgenin sosyo-ekonomik ve kültürel
yapısını sondajlayan akademik araştırmalar da bulunmaktadır. Türkiye Kalkınma Vakfı,
Kırsal Kalkınma Koordinatörlüğü bünyesinde yapılan „GAP Bölgesinde Kadının Statüsü ve
Kalkınma Sürecine Entegrasyonu Araştırması‟ (1994) bu araştırmalar arasında yer alır.
2000 yılı Nüfus Sayımı‟na göre, Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nde 6.608.619 kişi
yaşamaktadır. Bu toplam nüfusun % 9.6‟nı oluşturmaktadır. Köy nüfusu 2.465.483, kent
nüfusu 4.143.146‟dır. Kent nüfusunun artışı % 2.5 iken, köy nüfusunun artışı % 1.8‟dir
(TÜİK, 2006: 41). Türkiye‟de olduğu gibi bölgede kırın nüfus kaybı genel anlamda tarımsal
yapının içsel dinamiğiyle açıklanmakta ve göç olgusu da bu bağlamda ele alınmaktadır. Her
ne kadar göçe neden olan faktörler ağırlıklı ve öncelikli olarak tarımsal yapıda meydana gelen
çözülmeyle açıklanıyorsa da söz konusu yapıyı inşa eden üretim ilişkilerinin hangi koşullarda
ve ne şekilde çözüldüğünün derinliğine analizi de bir kadar önem kazanmaktadır (bkz. Ecevit,
1996: 497-9)
Bölge illeri arasında Gaziantep hariç tutulursa, diğer illerin hepsinin göç verir duruma
geldikleri görülmektedir. Fakat aynı zamanda bu iller, bölgenin diğer illerinden ve kırsal
hinterlandından da yoğun göç almaktadır. GAP dışına göçler, ağırlıklı olarak üç büyük
metropol (İstanbul, Ankara ve İzmir) ve Çukurova (Adana, Mersin ve Hatay) yönündedir.
Bölge dışına en fazla göç veren iller ise Adıyaman, Siirt, Mardin, Şırnak gibi bölgenin görece
en yoksul kentleridir.
GAP bölgesi kırsalı ve küçük ölçekli kentlerden, bölgenin metropol kentlerine doğru son 1015 yılda yoğun göçün yaşandığı söylenebilir. Büyük kentlere yönelik yoğun göçe rağmen
bölge nüfusu göreli olarak artma eğilimindedir. Bölgede, doğurganlık hızı Türkiye
ortalamasının üzerinde seyretmektedir. Türkiye‟de kadın başına doğurganlık oranı 1970‟de %
5.3 iken, 1995 yılında % 2.7 ve 2000 yılında ise % 2.53‟e düşmektedir. Bu oran, Güneydoğu
Anadolu‟da 2000 Nüfus Sayımı‟na göre % 4.86‟dır (DPT, 2003: 175). Kuşkusuz bu oranlar
batıya doğru gidildiğinde düşme eğilimi göstermektedir. Örneğin söz konusu oranlar,
Marmara Bölgesi‟nde, % 1.91, Ege Bölgesi‟nde ise, % 2.17‟dir(5)
KAYNAKLAR
1-Prof.Dr. Harun Avcı Güneydoğu Anadolu'ya Gelen Bereket : GAP
Sızıntı dergisi1990
2-www.gap.gov.tr
3- Mehmet Kara . Gap’ın Çevresel, Kültürel ve Sosyal Etkileri Ekoloji-Magazin dergisi Sayı :
20. Sayı (Ekim - Aralık 2008)
4- Muhammet Bahadır.Güneydoğu anadolu proje (gap) alanında sıcaklık ve yağışın trend
analiziUluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 4 Sayı: 16 Volume: Kış.2011
5- Yrd. Doç. Dr. Özkan YILDIZ, Gap illerinde sosyal ve ekonomik dönüşüm
Ege Akademik Bakış / Ege Academic Review 8 (1) 2008: 287- 300
6.BÖLÜM
FIRAT NEHRİ VE KARAKAYA
BARAJI
FIRAT NEHRİ VE KARAKAYA BARAJI
Çüngüş İlçesi Fırat nehrine karışan Çüngüş Çayı üzerinde yer alan Hendek Vadisi’nde
kurulmuştur.
İlçenin en önemli akarsuyu olan Çüngüş Çayı,Çüngüş Dağları’ndan doğar ve
Fırat’a akar (5) Fırat nehri Çüngüş ilçemizin sınır nehridir. Bu nedenle Çüngüş kitabında Fırat
nehri ve üstündeki barajın ele alınması zorunludur
Dicle nehri Diyarbakır ilinin ortasından geçen ve bazı kaynaklarını da bu ilden alan bir
nehrimizdir
Diyarbakır’ın diğer önemli nehri Fırat nehri olup,Çüngüş ve Çermik ilçelerine
yararşarını sunar ve yine Diyarbakır’a ait üzerinde Karakaya barajı bulunmaktadır
Şatülarap dışında yani Basraya dökülmeden önce birleşme dışında Dicle ve Fırat’ı
birlikte bünyesinde bulunduran başka bir şehir yoktur.İlin önemli bir arazisi iki nehrin
arasındadır.
Tevratta bu iki nehrin arasında kalan ve Hz.Adem’in büyük ihtimalle yaşadığı(Aden
bahçesi de buradadır
Dicle ve Fırat nehrine üç din önem vermiştir.Her iki nehri bünyesinde bulunduran Şatülarapta
iki nehrin birleşmesi dışında Diyarbakır’dan başka bir il bilmiyoruz.İki nehir Diyarbakır
sınırları içinde akar ve gider
.Ali efendimiz Dicle ile Fırat'ı gayet övmüş ve tatlı sularının vücuda faydalı olduğunu
söylemiştir. (6)
İbni Abbas (RA)’dan rivayet olunmuş.Peygamberimiz buyuruyor’’Allah (cc) yaryüzüne beş
nehir indirmiştir.Bunlar Hindistan nehri Ceyhun,Balh nehri Ceyhun,Irak nehirleri Dicle ve
Fırat ve Mısır nehri Nil’dir.
Allah(cc) bu nehirleri cennet kaynaklarından en alt kaynaktan Cebrail (AS) vasıtasıyle
yeryüzüne indirmiştir (Tezkirtetül-Kurtubi.sayfa :524)
Şeyh Abdurrahman El Aktepi Miraciye manzumesinde Peygamberimiz (SAV)
Seyhun,Ceyhun,Nil,Dicle ve Fırat nehirlerinin menba-ı cennetler olduğunu ifade etmektedri.
(Ravdatün-Naim)
Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta bugün Türkiye sınırları içinde bulunan birçok
yerin ismi geçmektedir. Bu yerlerin başında Dicle ve Fırat nehirleri gelmektedir. Tevrat’a
göre, Tanrı Âdem’i yarattıktan sonra "doğuya doğru Aden’de" bahçe yaratmış ve Âdem’i
buraya yerleştirmiştir. Buradan bir ırmak çıkmış ve daha sonra bu ırmak dört kola ayrılmıştır.
Bu dört koldan ikisi Dicle ve Fırat’tır. Dicle ve Fırat nehirleri kaynaklarını Doğu Anadolu
bölgesinden alan iki akarsuyumuzdur. Bu iki nehrin bulunduğu bölge Yahudiler açısından
kutsaldır
(İnanç Turizmi ve Anadolu.Uysal Yenipınar.Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim
Dergisi.Yıl.3.sayı:29)
Tevratta:
Yar.2: 14 Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir, Asur'un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise
Fırat'tır.
denmektedir.
Dicle ve Fırat'ın çok önemli iki nehir oldukları da Kuran ve Tevrat'ta geçmektedir.
(Dicle ve Fırat hikayesi için kaynakça: Tevrat, "Tekvin" bölümü, 2/13-14; tecrid-i sarih,
diyanet tercümesi, no:1551; Buhari-Müslim, el-lü'lüü ve'l mercan, no: 103; buhari, bed'ü'l
halk, 6; Menakıb-ı Ansar, 42; Eşribe, 12; Müslim, iman, no:164, cennet, no:2839 ve diğer
hadis kaynakları
Dicle ve Fırat Nehirleri ve arasında kalan bölge (Aden Bahçesi): (Tevrat: Yaratılış
(Tekvin) 2:13
Tekvin 2: 8-14 şu şekilde devam eder ve Adem'in yaşadığı ortamı ve yeri tarif eder. “Ve
RAB Allah şarka (doğuya) doğru Aden'de (Aden: zevk) bir bahçe dikti ve yaptığı adamı oraya
koydu. Ve RAB Allah görünüşü güzel ve yenilmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında
hayat ağacını ve iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Ve bahçeyi sulamak için
Aden'den bir ırmak çıktı ve oradan bölündü ve dört kol oldu. Birinin adı Pişon'dur; kendisinde
altın olan bütün Havila diyarını kuşatır; ve bu diyarın altını iyidir; orada ak günnük ve akik
taşı vardır. Ve ikinci ırmağın adı Gihon'dur; bütün Kuş ilini kuşatan odur. Ve üçüncü ırmağın
adı Dicle'dir; Aşur'un önünden akan odur. Ve dördüncü ırmak Fırat'tır. Ve RAB Allah adamı
aldı, baksın ve onu korusun diye Aden bahçesine koydu
Fırat adı Arapçada tatlı su anlamına geldiği Mu'cem-ül Buldanda yazılıdır.Zend
dilinde geniş,İbranicede çiçek ya da yayılma anlamına gelir.(7)
Batı dillerinde Fırat nehri, Euphrates olarak geçer. Euphrates adı Yunanca'dan gelen bir
sözcüktür. İsmin asıl kaynağı konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır:
Eski Farsça'daki Ufratu ve Akad dilindeki Purattu 'dur. Eski Farsça'daki sözcüğün Avesta
Farsça'sında geçen huperethuua(geçmesi kolay) olduğu tahmin edilmektedir.
Arapça tasasızlık, rahatlık anlamına gelen "ferahat" kelimesinden gelmektedir.
Kürtçe'deki "Fere", "Ra" ve "Hat" kelimelerinden gelmektedir. İki tane re olduğu için teki
telaffuz edilmez, dolayısıyla Ferehat "Geniş akan su" anlamını gelmektedir. Zamanla ise
kısaltılmış şekli Fırat adını almıştır.
Fırat; Akadcada Pu-rat-tu, Sümercede Buranun olarak geçmektedir. Kelimenin Hint-Avrupa
kökenli olmadığı, Akadca ve Sümerceden kaynaklandığı, Eski Farsça ve Farsça aracılığıyla
diğer dillere geçtiği görüşü ağırlık kazanmaktadır.
Fırat adı, Akkadça "Ulu Irmak", yahut "Yüksek Kıyılı Irmak" anlamına gelen: "Puranunu"
iken, Kaldeenler "Purat", sonra "Puratou" oldu (8)
Sabilikte Dicle ve Fırat
Sabiliğe göre Fırat,Dicle,Ğrdün ve benzeri nehirler Yardna ve Miia d Hiia (hayat suyu) olarak
nitelenen kutsal sulardır.Bu nehirler ,ilahi alemle yeryüzü arasında bir köprü vazifesi görür
(M.Franzmann’Living Mediating Element in Mandaean Myth and
Ritual’’,Numen,36.s.158)(9)
Dicle ve Fırat
Sümerlerde Dicle ve Fırat kutsaldı.Sümer baştanrısı Enki ‘Dicle ve Fırat’ı ışıldayan sularla
doldurur ve sonra ırmakları balıklarla doldurur.(10)
Sümer tabletlerinde Yaratılış anlatılırken
‘Gök ve yer çift olarak yaratıldığı zaman
Ana tanrıça İnana onlara şekil verdiği zaman
Yerler düzenlendiği ,toprak yerleştiği zaman
Gök ahenk içinde hareket ettiği zaman
Nehirler ve kanallar,düz bir çizgi gibi aktığı zaman
Dicle ve Fırat nehirleri kıyılarını doldurduğu zaman
Başka bir tablette
Gök yerden yarıldıktan sonra
Yer gökten ayrıldıktan sonra
İnsanın adı konduktan sonra
Denmektedir.
Yine Sümer tabletlerinde Tanrı Enki
‘Dicle’yi saçılan sularla doldurdu
Dicle’ye neşe getirdi’
‘Dikildi Fırat’ın kıyısına
Ağaç beslendi Fırat’ın sularıyla’(11)
Kutsal nehir Dicle ve Fırat’a renk katan bir husus da peygamber mekanlarını içermesidir.
Thomas Mann ‘Hz Lut Dicleyle Fırat diyarındandır’demektedir (12)
İncil'de kıyamet alametlerinin anlatıldığı bölümde kıyametin de Dicle Fırat arasındaki
mezopotamyada olacağı ifade edilmektedir(13)
Bu olaya yaklaşık İslami bir kaynak şu şekildedir:
Fırat ile Dicle arasında Zevra denen bir şehir olacak. Orada büyük bir savaş olacak. Kadınlar
esir edilecek, erkekler ise, koyun kesilir gibi boğazlanacak."
(Kenzul Ummal, Kitab-ul kıyame kısm-ul efal, c.5, sf. 38, El Muttaki)
Güneydoğu’daki olaylara Peygamberimiz(SAV) ‘in işaretini şu hadisten yorumluyoruz
Abdullah b.Amr b.El-As(r.a)’dan Resulullah (s.a.s)’Size irfan ve Bizans ‘ın hazineleri
fethedildiği vakit sizler hangi kavimsiniz…’Bundan başka bir şey yapmazmısınız?Yarış
edersiniz.Sonra birbirinize hasetlik çekersiniz.Sonra birbirlerinize küsersiniz.Yahud buna
benzer şeyler yaparsınız…’(Müslim,Zühd.Hds7 ve İbn Mace,fiten.B.18.Hds.3996)(Abdullah
Dai.Vuslat derg)
Burada Bizans kelimesine fikse olalım.İlk Bizans hazinelerinin fethedildiği yer MS.639.
yılında Diyarbakır’dır.İstanbul yaklaşık 800 yıl sonra fethedilmiştir.
Bu durumu teyidiçin şu hadise de bakalım:’Arab yarımadasında gaza edeceksiniz.Allah onu
size fethedecektir.Sonra İran’a gaza edeceksiniz.Allah onu da size fethedecektir.Sonra
Romalılarla gaza edeceksiniz.Allah,onu da fethedecektir.(Müslim,fiten,B.12,Hds.38 ve İbn
Mace,fiten B.35,Hds 4091)(Abdullah Dai.vuslat derg)
Bu hadise baktığımızda İran’ın fethinden sonra Roma kenti Diyarbakır’ı görüyoruz.
Resulullah buyurdu ki: (1) Fırat Nehri'nin suyu çekilip (2) altından bir dağ meydana
çıkmadıkça kıyamet kopmaz... (Riyazü's Salihin, 3/332)
(1) Fırat Nehri'nin suyunun çekilip...
Suyuti'nin kitabında bu hadis "suyun durdurulması" olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban
Barajı, Fırat Nehri'nin suyunu durdurarak kesmiştir.
(Yazarın notu:Diyarbakır Karakaya barajında da Fırat nehrinin suyu durdurulmuştur)
(2) "Altın"dan bir dağ meydana çıkmadıkça...
Yapılan baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın
veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle, buradaki topraklar "altın"
gibi kıymetli hale gelmiştir.
Keban barajı ve Fırat Nehri üzerine sonradan kurulan diğer barajlar, betondan dev birer dağı
andırmaktadır. Bu barajlardan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın değerinde
servet dökülmektedir. Dolayısıyla barajlar "altın bir dağ" özelliği kazanmaktadır. (En
doğrusunu Allah bilir)(14)
Resullulah (sav) buyurdu ki: Firat nehrinin suyu cekilip altindan bir dag cikmadikca kiyamet
kopmaz. Bu hazina üzerine kital vukua gelir, her yüzden 99u ölür. Kitale istirak eden her kisi
"yalniz ben kurtulacagim" diye ümitlenir.
hadisi buhari ve müslim rivayet etmislerdir / Riyazü Salihin, 3/322
Firat nehrinin suyu cekilip altindan bir dag cikmadikca kiyamet kopmaz
bu dag firat nehrine insaa edilen 210 metre devasa olan barajdir. Firat nehrini durduran dag
odur.
Firat nehrinin zenginligi yanliz bununla bitmiyor. Sular cekildiginde gözle görülecek sekilde
altin madenleri ortaya cikar. Kital Vukua'da buna isarettir, kital vukua insanlarin ölümüne
neden olan kavga demektir, türkiyenin verdigi terrörizimle mücadelede buna isarettir. Bush
Firat nehrini hayal ettigini söyledi (buda ilerde bir kital vukua olabilir) (15)
Diyarbakır’da il ortasından geçen Dicle ve kenarından geçen,sınır oluşturan,Çermik ve
Çüngüş kazalarına katkıda bulunan Fırat nehri vardır.Diyarbakır nehirleri denince her nedense
Fırat akla gelmiyor.Yukarıda suyun durdurulduğu yer olarak Diyarbakır’daki Çüngüşte
Kaarkaya barajını düşünebiliriz.Diyarbakır çevresinde de kıtal yani terör olmuştur
16.yüzyılda Çüngüş’te Fırat nehrinde iskele olduğunu öğreniyoruz
. Çüngüş, 1518’de 39 köyü olan bir nahiye iken, 1566’da 24 köyü olan bir nahiye
haline getirilmiştir. Çüngüş nahiyesine bağlı Adiş-i Süfla köyünde, Fırat nehrinin batısıyla
irtibatı sağlayan bir iskelesinin olduğu, köyün vergileri arasında yer alan “mahsul-i sefine”
adıyla yıllık 2000 akçe bir gelir kaydının olmasından anlaşılmaktadır.(4)
KARAKAYA BARAJI
Diyarbakır ili Çüngüş ilçesi sınırları içinde, Fırat Nehri üzerinde, Güneydoğu Anadolu
Projesi'ninbir parçası olarak elektrik enerjisi üretimi amacıyla 1976-1987 yılları arasında inşa
edilmiştir.
1995 yılı Karakaya barajı(23)
Diyarbakır'a 150 km uzaklıkta bulunan baraj adını yakınında bulunan Karakaya Köyünden
almıştır.
Beton kemer tipi olan barajın gövde hacmi 2.000.000 m3, su yatağından yüksekliği 158.00
m,beton gövde yüksekliği 173 m, Kret uzunluğu 462m'dir...(DSİ)
İlçemiz sınırları dahilinde bulunan Karakaya Barajı 6 adet 300 MW gücüne sahip türbinlerle
enerji üretimine devam etmekte olup yıllık ortalama üretim miktarı 9 milyar KVVH.dır. Baraj
298 km2 göl alanı ve 9.580 Milyar m3 lük Su Rezervi ve temelden 173 metrelik yüksekliği ile
kendi alanında dünyada beşinci büyüklüktedir. Santralde 76 memur ve 112 işçi olmak üzere
toplam 188 kişi çalışmaktadır.(16)
Fatih’in akrabası Karakaya’lılar
Fatih’in Diyarbakırla ilişkisi iki açıdandır.
Birincisi Ergani doğumlu Uzun hasan’ı Otlukbelinde yenerek,Diyarbakır merkezli
Akkoyunlulara darbe vurmasıdır.
İkinci ilişki ise Fatihin anne tarafından akrabalarının Çüngüşte 6 köyde ikametidir
Rotterdam üniversitesi rektörü Prof.Dr.Ahmed Akgündüz Çüngüş ilçesi malkaya(Elyos)
köyündendir.Osmanlı kanunnameleri 3. cildinde bu husus vurguladıktan sonra köyünün
yaşlılarının Fatih’le anne tarafından akrabalıkları belirtiliyor.Bu hususu teyid için Akgündüz
Osmanlı kanunnameleri BOA,TTD,64(840),sh.581’deki bir belgeyi sunmaktadır.Fatihin
annesi Oğuzların Kayı boyundandır.
Akgündüz Çüngüşte Arduva,Herahmine,Ermene,Avud,Karacakaya(Karakaya ki baraja
adını vermiştir) ve doğduğu Elyos köylerinin ismini veriyor.Bu köylerin saf Müslüman Türk
köyleri olduğu ve bu altı köye imtiyazlı olarak ayrı bir vergi kategorisinin getirildiğini
belirtiyor. (18)
Özet olarak Karakaya köylüleri anne tarafından Fatih’in akrabalarıdır.
Karakaya barajı(Foto.F.Türkoğlu)
Karakaya Barajı, Fırat Nehri üzerine gövde yüksekliği akarsu tabanından yaklaşık
173 metre yükseltide beton kemer ağırlık şeklinde inşa edilmiştir. Vadinin dik ve temel kaya
şeklinde olmasından ötürü beton kemer yapılması iç ve dış tehlikelere karşı dayanıklı
olmasını sağlamıştır.
Barajın kurulduğu proje sahasında iklim kışları, soğuk ve yağışlı, yazları ise sıcak ve
kuraktır. Bazı yıllarda kışlar çok sert geçer. Nehrin akmaya devam ettiği güneydeki ovalara
nazaran baraj bölgesi çok soğuktur. Yaz aylarında sıcaklık 12-40 °C arasında değişirken, kış
aylarında ise 0-12 °C, aşırı şartlarda ise -12 °C'ye kadar düşmektedir.
Kayıt yapılan süre içerisinde yıllık ortalama yağış 481mm olarak ölçülmüştür. Bu
yağışın yarıdan fazlası kış aylarında olup, genelde kar şeklindedir.
Fırat'taki su akımı (rejim) ise kış aylarında saniyede 200 m3 akım hızına
yükselebilmektedir. Akış hızı yazın kuraklıkla beraber düşerken, sonbaharda en az seviyeye
düşmektedir. (19)
Karakaya Baraj tipinin seçiminde fizibilite çalışmaları sırasında çeşitli alternatifler etüd
edilmiş ve en uygun olarak 225 metre sabit yarıçaplı tek eğrilikli beton kemer ağırlık tipi
seçilmiştir. Dolu kret uzunluğu 462 metre ve beton hacmi 2 milyon m3’tür.
Keban mansabında en yüksek kota tekabül eden su seviyesinde gölün sathı 298 km2’dir.
Toplam rezervuar hacmi 9,58 milyar m3, su kotu 693,00 metredir.
Baraj üzerinde her biri 14x14 metre ebadında olup 10 adet radyal kapakla kontrol edilebilen
17.000 m3
/sn kapasiteli açık düşü kanalı ve santral üzerinden tramplenli olarak projelendirilmiştir.
Karakaya Barajı’nın inşaatı sırasında Fırat Nehri’nin derivasyonu için sağ sahilde daire kesitli
ve iç çapları 11,50 metre olan iki adet tünel açılmıştır. Tünellerden nehre yakın olanın
uzunluğu 568 metre, diğerinin uzunluğu 698 metredir. İnşaatın tamamlanmasından sonra 2
numaralı tünel tıkaçlanmış, 1 numaralı tünel rezervuarda su tutulma esnasında mansaba su
bırakmak için dipsavak olarak tesis edilmiştir.
Nehrin derivasyonunu sağlamak için önce memba ön batardosu, daha sonra da projeye göre
menba ana batardosu ve mansap batardosu inşa edilmiştir.
Menba batardosu kaya dolgu tipinde olup toplam dolgu hacmi 420.000 m3’tür.
Geçirimsiz tabaka beton çekirdek olarak yapılmıştır. Mansap batardosu da kaya dolgu tipinde
olup toplam dolgu hacmi 100.000 m3’tür.
Giriş yapıları ile üniteler, kendi aralarında, 7 metre çapında 85 metre düşey ve 45 metre
uzunlukta gövde betonu içerisinde yerleştirilmiş 6 adet cebri boru ile bağlanmıştır. Bütün
cebri boruların imalatında
yaklaşık 600 ton çelik sac kullanılmıştır. Baraj gövdesinin hemen önünde statik olarak
gövdeden ayrı ve hafif eğrilikli olarak inşa edilmiştir.
Santralde inşaat derzleri ile ayrılmış 6 adet 300 MW türbin - jeneratör bloğu ve sol sahil
tarafında ise montaj mahalli bulunmaktadır. Her bir blokta türbin jeneratör, ana transformatör
ve yardımcı makine elektrik teçhizatı bulunmaktadır. Santral, uzunluğu 184 metre, genişliği
81 metre olarak inşa edilmiştir.
Santral irtibatı 573 metre kotundan başlayan ve 380 metre uzunluğunda bir tünelle 549 metre
kotundaki jeneratör salonuna ulaşmış ve ayrıca bu ana yaklaşım tünelinden bir branşmanla
580 metre kotunda santral kontrol ve servis bloğuna ulaşmıştır. (20)
Fırat nehri ve baraj gölü
Çüngüş'ün bir nehri Fırat'ta Fırat kaplumbağası
Türkiye'de sadece Fırat ve Dicle nehirlerinde yaşayan 'Fırat Kaplumbağası'nı görenler ilk
bakışta timsaha benzetiyor. Dicle Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Ahmet Kılıç, "Sudaki bazı davranışları timsah ile benzerlik gösterir. Uzatılabilen bir boyuna
sahiptir. Burun delikleri, uzunca olan burnun ucunda yer alır. Yalnızca burun delikleri su
yüzeyinde kalır" dedi.
Diyarbakır'da tarihi Surların hemen altından geçen kentin akciğerleri konumundaki Dicle
vadisi, 182 kuş türünün yanı sıra aralarında tilki, sincap, kirpi, sansarın da bulunduğu 20'ye
yakın memeli hayvanı barındırıyor. Türkiye'de sadece Fırat ile Dicle nehirlerinde yaşayan
yaklaşık 1 metre uzunluğundaki Fırat Kaplumbağası'nın sudaki hareketlerini görenler ise ilk
etapta timsah sanarak ürperiyor. Timsahlarla benzer davranışlara sahip olan Fırat
Kaplumbağası, suya girdikten sonra burun ve gözlerini suyun üstüne çıkartarak avlanma ve
avcılardan kaçma yönünde timsahlarla aynı stratejiyi izliyor.
Timsahla aynı stratejiyi uyguluyor
Dicle Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Latince adı
'Rafetus euphraticus' olan Fırat Kaplumbağası'nın Dicle ve Fırat Nehirleri ile bunlara açılan
dere ve çaylarda yaşadığını belirtti. Prof. Dr. Kılıç şu bilgileri verdi:
"Sudaki bazı davranışları timsah ile benzerlik gösterir. Uzatılabilen bir boyuna sahiptir. Burun
delikleri, uzunca olan burnun ucunda yer alır. Yalnızca burun delikleri su yüzeyinde kalır.
Böylece avına sessizce ve görünmeden yaklaşma imkanı olur. Aynı zamanda bu özellik
düşmanlarından kaçma fırsatı da verir. Aniden uzattığı boynu ile avlarının kaçıp kurtulma
şansı azdır. Bu yönüyle timsahla aynı stratejiyi uyguluyor."
Sudaki bazı davranışları timsah ile benzerlik gösterir. Uzatılabilen bir boyuna sahiptir. Burun
delikleri, uzunca olan burnun ucunda yer alır. Yalnızca burun delikleri su yüzeyinde kalır.
Böylece avına sessizce ve görünmeden yaklaşma imkanı olur. Aynı zamanda bu özellik
düşmanlarından kaçma fırsatı da verir. Aniden uzattığı boynu ile avlarının kaçıp kurtulma
şansı azdır. Bu yönüyle timsahla aynı stratejiyi uyguluyor."
'Balıkçılar pek sevmez'
Fırat Kaplumbağası'nın bölgede yaşayan diğer kaplumbağalara göre daha büyük bir tür
olduğunu kaydeden Prof. Dr. Kılıç şunları ekledi:
"Kabukları yumuşak bir deriyle kaplıdır. Kabuk üst tarafı koyu yeşil ve kahverengimsidir.
Ağız içi ve deri solunumu yapar. Uzun süre su altında kalma imkanı vardır. Bazı bireyleri 1
metre boya erişebilir. Yumurtalarını su kıyısında açtığı çukurlara bırakır. 8- 17 yumurta
yaparlar. Etçil ve otçul olarak beslenir. Küçük balık, çeşitli böcek ve diğer hayvansal gıdalarla
beslenir. Çeşitli bitkisel besinleri de aldıkları görülür. Pençelerindeki tırnaklar güçlüdür. Balık
ağlarını parçalamaları dolayısıyla balıkçılar pek sevmez.(21)
Balıkçılık
Diyarbakır çevre ve şehircilik müdürlüğü 2011 raporuna göre
Karakaya barajı balıklandırma çalışması
Çüngüşte 3 alabalık tesisi kurulmuştur
Çüngüş'te 3 Adet Alabalık Tesisi Kuruldu... Çüngüş
Kaymakamlığı, Çüngüş İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü ve Diyarbakır İl Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğünün öncülüğünde Çüngüş İlçesinde 3 Adet
Alabalık Yetiştiriciliği Tesisi kuruldu ve yaklaşık 1 ay
içerisinde yetiştirilen alabalıklarÇüngüş Kaymakamlığı,
Çüngüş İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ve
Diyarbakır İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün
öncülüğünde Çüngüş İlçesinde 1 adet 49ton/yıl ,1 adet 25 ton/yıl ve 1 adet 490 ton/yıl kapasiteli
Alabalık Yetiştiriciliği Tesisi kurulmuştur
Şabut balığı ilgi topladı (22)
Yalnızca Fırat ve Dicle Nehri'nde yetişen şabut balığı ile ilgili yapılan araştırma
çalışmalarının, bilimsel dergilerde yayınlanmasının ardından, ABD ve İsrail bu balıkla
ilgilenmeye başladı.
Harran Üniversitesi (HRÜ) Bozova Meslek Yüksek Okulu (MYO) Müdürü Yrd. Doç. Dr.
Erdinç Şahinöz, yalnızca Fırat ve Dicle Nehri'nde yetişen şabut balığı ile ilgili yaptıkları
araştırma çalışmalarının, bilimsel dergilerde yayınlanmasının ardından, ABD ve İsraillerin bu
balıkla ilgilenmeye başladığını söyledi.
Su ürünleri bölümünde, şabut balığının üretimiyle ilgili yaptıkları bir çalışmanın bilimsel
dergilerde yayınlanmasının ardından, İsrail ve ABD'lilerin de yalnızca Fırat Nehri'nde
endemik olarak yetişen bu balıkla ilgilenmeye başladıklarını, buranın yanı sıra kısmen de
Fırat Nehri'nin Suriye ayağında bulunan şabut balığının İsraililer tarafından kutsal da
sayıldığını ifade eden Şahin, şöyle konuştu:
''Şabut balığı İsraililer tarafından kutsal kabul ediliyor. Çünkü İsrailler'e domuz etinin
haram kılınmasıyla bir arayışa geçmişler ve şabut balığını kendilerine kutsal görerek bu balığı
tüketmeye başlamışlar. Bugün ise İsraillerin elinde şabut balığı yok. Bu balık çok kıymetli
onlar için. Dünya tüketiminde hatırı sayılır bir balık.
Üniversitemizin yürüttüğü çalışmalardan haberdar olan İsrailler ve Amerikalılar bizimle
irtibata geçtiler. Bir kaç balık alıp gittiler. Bu balığın üretilip satılması yatırımcı için
önemlidir. Bu konuda yatırım yapacak iş adamı kazançlı çıkacaktır. İsrail ve ABD'nin
haricindeki ülkelere de rahatlıkla bu balık satılabilir.''(22)
Tufan Güney Mezopotamyadan başka yerde olabilir mi:
Çüngüş
Tufan gibi büyük boyutlu bir selin olabilmesi için bu iki büyük akarsudan en azından birinin
su topladığı bölgede çok önemli bir doğa olayının yaşanmış olması gereklidir.`Prof Özdoğan
`dan öğreniyoruz ki, Malatya Ovası`nın Fırat üzerinde çok önemli bir konumu vardır. Karasu
ve Murat suları; Fırat `ın iki ana kolu dağ arası ovalardan geçip Malatya ya geldikten sonra
Kömürhan Boğazı olarak bilinen ve yer yer derinliği bin metreyi bulan boğaza girmektedir.
Bugün üzerinde Karakaya Barajı `nın yer aldığı bu boğaz Toros dağlarını geçen, Doğu
Anadolu `yu Güneydoğu Anadolu `dan ayıran tektonik kökenli bir fay yarığıdır. Depremsellik
etkinliği çok yüksektir. Karakaya Baraj Göl alanında İÖ 4 bin yıllarına, kalkolitik döneme
inen Değirmentepe kazıları çok kalın ve şiddetli bir selin ilk izlerini veriyor. Bu sele ait izler
bölgedeki diğer höyüklerin üzerinde de açık olarak izlenebiliyor. 4 bin yılda bir
Jeomorfologlar bu kadar etkin ve şiddetli bir selin ancak Kömürhan boğazının tıkanması ile
oluşabileceğini öngörüyor. Bu dar boğaz , her zaman şiddetli bir depremin etkisi ile oluşacak
geçici bir baraj gibi tıkanma potansiyeline sahip. İS 16. yüzyılda meydana gelen bir depremde
boğazın düşen kayalarla tıkandığı ve Fırat `ın bir hafta boyunca ters aktıktan sonra tekrar bu
barajı yıkıp yoluna devam ettiği şeklinde bir anlatımdan da söz ediyor Özdoğan . Profesör
Mehmet Özdoğan , benzer bir olayın İÖ 4. bin yılda meydana geldiğini söylüyor(1)
Mezopotamyanın aşağı kısımlarında Tufanın etkisiyle oluşan geniş alüvyon tabakasının
benzerini Elazığ ve Malatya’da da görüyoruz
Bu açıdan bir öğretim üyesinin makalesine bakalım:
Nuh Tufanı
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan,( İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı )'ın
görüşünü değerlendirelim(2)
Bu iki büyük akarsu(Dicle,Fırat) Mezopotamya düzlüklerine gelmeden önce çok farklı
ortamları, iklim kuşaklarını aşar. Doğu Anadolu'nun dağlık kesimlerinden, ortalama
yüksekliği bin metreyi aşan dağ arası ovalardan ve bu dağları yaran, esasında fay kırıklarının
açtığı derin boğazlardan geçerek güneydeki düzlüklere iner. Bu bakımdan güneyde
Mezopotamya bölgesinde gerek Fırat ve Dicle'nin su rejimi, gerekse bunların getirdiği
molozun miktarı, Mezopotamya'nın çok dışında, uzaklarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da
meydana gelen olaylara bağlıdır.
Doğu Anadolu 1968 yıllarında Keban Barajı Kurtarma Kazıları'nın başlamasına kadar
arkeolojik bakımdan hemen hemen hiç araştırılmamış bir bölge idi. Araştırılmadığı için hiçbir
bilgi, dolayısı ile ilginin olmadığı bir yerdi. Keban kazıları Elazığ ve Tunceli çevresinde, Fırat
boyu ve özellikle Fırat'a açılan Heringet Suyu'nun geçtiği Altınova'da yoğunlaşmıştı.
Çalışmalar Toros Dağları'nın kuzeyindeki bir dağ arası ovası olan bu bölgede İÖ 3. binyıldan
itibaren hızlı bir alüvyon birikimi olduğunu ve dolayısı ile daha eski katmanların bugünkü ova
seviyesinin çok altında kaldığını göstermişti. Örneğin Elazığ Tepecik Höyüğü'nde Neolitik
dönem katmanları ova seviyesinin 8 metre kadar altında, Tülintepe Höyüğü'nde İlk Kalkolitik
Çağ dolguları taban suyunun içinde bulunabilmişti.
Karakaya Baraj Göl Alanı'nda İÖ 4000 yıllarına, Obeyd dönemi olarak da bilinen Kalkolitik
döneme inen Değirmentepe kazıları çok kalın ve şiddetli bir selin ilk izlerini vermişti. Bu sel
yalnızca diğer sellerde olduğu gibi alüvyonlu, mil ve kilden oluşan toprakları değil, kalınlığı
iki metreyi bulan çakılları da Obeyd tabakasının üzerine yığmıştı. Sele ait izler bölgedeki
diğer höyüklerin üzerinde de açık olarak izlenebiliyordu. Jeomorfologlar bu kadar etkin ve
şiddetli bir selin ancak Kömürhan Boğazı'nın şu ya da bu şekilde tıkanması ile oluşabileceğini
öngörüyorlardı. Nitekim bu dar boğaz her zaman şiddetli bir depremin etkisi ile oluşacak
geçici bir baraj gibi tıkanma potansiyeline sahipti. İS 16. yüzyılda yaşanan bir depremin
anlatımında boğazın düşen kayalar ile tıkandığı ve Fırat'ın bir hafta boyunca ters aktıktan
sonra tekrar bu doğal barajı yıkıp yoluna devam ettiğinden söz edilir. Benzer bir olayı İÖ 4.
binyıla da taşıyabiliriz.
Tufan olayında iki üs görüyoruz.
a) Karakaya ve Kömürhan’da tıkanan Fırat’ın geriye doğru yansıyarak Elazığ ve Fırat
bölgesini sular altında bırakması
b) Karakaya ve Kömürhanda tıkanmanın bitip adeta bir baraj olarak tarihin derinlerinde
yer alan bu tıkacın yıkılarak Mezopotamyanın sular altında kalması
Bu sular altında kalan bölgeden iki bölgeden birinden Hz Nuh’un çıktığını
gözlüyoruz.Karakaya bölgesinden çıkış olursa Çüngüş bölgesi muhtemeldir.
Grek ve Latin kaynaklarını esas alacak olursak Güney mezopotamyadan çıkıştan
Diyarbakır-Muş arası dağları (Kulp-Lice ) dağları ön plana çıkar
Olaya terminolojik olarak yaklaşmıştık.Cudi’nin cins isim olduğunu Arapça
‘Yüksekçe yer’ anlamına geldiğini belirtmiştik.Bir de bu dağların yerli halkının
terminolojisi ve mitolojisiyle olaya yaklaşalım:
‘Kürtçe de ‘cı’di’ yeri buldu veya yer buldu anlamına gelir.Nuh tufanının
bitiminde,suların çekilip çekilmediğini öğrenmek için gemisinden kuşlar gönderir.Bunlar
yedi gün ara ile üç sefer göndermişlerdir.İlk iki seferde geri dönmüşler ve üçüncü seferde
gönderdiği ise gemiye geri dönmeyince,Nuh’un onun kalabileceği veya dinlenebileceği
bir yer bulduğunu anlayınca,yer buldu veya yeri buldu anlamına gelen ‘Ci-di’ denmiştir ve
bu ismin buradan geldiği sanılmaktadır’(3)
Çüngüş dağları da bu özellikleri taşımaktadır
KAYNAKLAR
1-Özcan Yüksek. Nuh Tufanı`nın izleri...2006-04-02 Referans
2-Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Atlas
derg.Nisan.2006.sayı.157
3- Etem Xengin:Kürdistanda Mitoloji ve Dini İnançlar.Doz yay.İst.2005.s.200
4- Mehmet Salih Erpolat.1566 Tarihli Mufassal Tahrir Defterine Göre Ergani Sancağı’nda
Tarım Ve Üretim.Tüm Yönleriyle Ergani ilçesi ve Turizm.Ergani kaymakamlığıD.Ü.yay.2014
5--www.diyarbekir.com
6-M.Şefik Korkusuz.Seyahatnamelerde Diyarbekir1999.İst .s:33
7- Şemseddin Sami (Osmanlıcadan çev:M.Emin Bozarslan):Tarihte İlk Türkçe
Ansiklopedidide (1898 senesi) Kürdistan ve Kürtler.Deng.yay 2001 s:126
8- Dr.Hikmet Kıvılcımlı.Cennet Nedir.www.dikine.nt
9- Doç.Dr.Şinasi Gündüz.Urfa.Uluslararasu Türk Dünyası İnanç merkezler, Kongresi.Türksev
yay.Ank.2004.s.616
10- Samuel Noah Kramer.Tarih Sümerde Başlar.Kabalcı yay.İst.2002.s.125,127,366
11- Muazzez İlmiye Çığ:Uygarlığın Kökeni Sümerliler-1.Kaynak yay.İst.2007. s.53,54,73,105
12- Thomas Mann:Yusuf ve Kardeşleri.Hece yay.Ank.2007.4/26
13-.www.hristiyanforum.com
14- http://www.hazretiisagelecek.com/signs/signs005.html
15-http://forum.turksestudent.nl/index.php?showtopic=6157&mode=threaded
16-www.cungus.gov.tr
17-www.cungus.bel.tr
18-Doç.Dr.Ahmed AkgündüzOsmanlı kanunnameleri .İst.1991.3/247
19- Yrd.Doç.Dr.Ahmet Yıldırım. Karakaya baraji ve doğal çevre etkileri
D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 6, 32-39 (2006)
20- Yılmaz KaratabanTMH - Turkiye Muhendislik Haberleri / Sayı 442-443 - 2006/2-3
21-2013.www.diyarinsesi.org
22-09 Aralık 2009 aa
23-2000’e beş kala Diyarbakır il yıllığı
7.BÖLÜM
KRALKIZI BARAJI VE DİCLE
NEHRİ
KRALKIZI BARAJI VE DİCLE NEHRİ
DİCLE NEHRİ VE MANEVİ ÖNEMİ
Hz.İbn-i Abbas’dan rivayet olunmuş,Peygamberimiz(SAV) mealen buyurmuşlar’Allah(cc)
yeryüzüne beş nehir indirmiştir..Bunlar Seyhun,Ceyhun,Dicle,Fırat,Nil’dir.Allah(cc) bu
nehirleri Cennet kaynaklarından en alt kaynaktan Cebrail (AS)vasıtasiyle yeryüzüne
indrimiştir.(Tezkiretül Kurtubi.s.524) (1)
Hz.Ömer "Dicle'nin kenarında bir kurt bir kuzuyu yese Allah hesabını Ömer'den sorar.
“Eğer Dicle üzerindeki köprülerden birinde, bir koyunun ayağı incinirse Allah onu Ömer’den
sorar'sözleri kulağımızda çınlamaktadır.
Diyarbakır Dicle nehri kenarında olup Hz.Ömer zamanında fetholunmuş ve 5 yıl onun
idaresinde yönetilmiştir.
Hz.Ali efendimiz Dicle ile Fırat'ı gayet övmüş ve tatlı sularının vücuda faydalı olduğunu
söylemiştir. (2)
İbni Abbas (RA)’dan rivayet olunmuş.Peygamberimiz buyuruyor’’Allah (cc) yaryüzüne beş
nehir indirmiştir.Bunlar Hindistan nehri Ceyhun,Balh nehri Ceyhun,Irak nehirleri Dicle ve
Fırat ve Mısır nehri Nil’dir.
Allah(cc) bu nehirleri cennet kaynaklarından en alt kaynaktan Cebrail (AS) vasıtasıyle
yeryüzüne indirmiştir (Tezkirtetül-Kurtubi.sayfa :524)
Şeyh Abdurrahman El Aktepi Miraciye manzumesinde Peygamberimiz (SAV)
Seyhun,Ceyhun,Nil,Dicle ve Fırat nehirlerinin menba-ı cennetler olduğunu ifade etmektedir.
(Ravdatün-Naim)
Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta bugün Türkiye sınırları içinde bulunan birçok
yerin ismi geçmektedir. Bu yerlerin başında Dicle ve Fırat nehirleri gelmektedir. Tevrat’a
göre, Tanrı Âdem’i yarattıktan sonra "doğuya doğru Aden’de" bahçe yaratmış ve Âdem’i
buraya yerleştirmiştir. Buradan bir ırmak çıkmış ve daha sonra bu ırmak dört kola ayrılmıştır.
Bu dört koldan ikisi Dicle ve Fırat’tır. Dicle ve Fırat nehirleri kaynaklarını Doğu Anadolu
bölgesinden alan iki akarsuyumuzdur. Bu iki nehrin bulunduğu bölge Yahudiler açısından
kutsaldır(3)
Tevratta:
Yar.2: 14 Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir, Asur'un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise
Fırat'tır. denmektedir.
Sabilikte Dicle ve Fırat
Sabiliğe göre Fırat,Dicle,Ürdün ve benzeri nehirler Yardna ve Miia d Hiia (hayat suyu) olarak
nitelenen kutsal sulardır.Bu nehirler ,ilahi alemle yeryüzü arasında bir köprü vazifesi görür.(4)
523 Km'si ülkemiz sınırlarında olmak üzere toplam 1.900 Km.lik uzunluğuyla
Türkiye'nin en uzun 2. nehri (1. Fırat) olan Dicle Nehri'nin en önemli iki kaynağından biri
Lice ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn Mağaralarından doğmaktadır. Bırkleyn suyu, Lice'nin
yukarısında, Lice-Genç yolu üzerinde bulunan Bırkleyn mağaralarında doğar. Bir süre
güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir; kimi dere sularını alarak çoğalır. Piran
yöresinde (Dicle ilçesinin eski adı) Dibni (Zebene) suyunu alır. Zoğrıkelkum Köyü'nün
yukarısında güneye döner. Metinan ve Amini kaleleri önünden geçerek Delucan yöresinde,
Gölcük civarında doğan diğer kolla birleşir. Dicle'nin yatağı Delucan'dan sonra güneye doğru
düzleşir. Diyarbakır'dan varmadan önce Devegeçidi suyunu alır. Diyarbakır'ı geçtikten sonra
sağ taraftan Havar, Yenice ve Karasu derelerini, soldan da Ambar, Kuru, Pamuk, Sinan ve
Batman çaylarını alır. Daha sonra Göksu ve Aşağı Hanik çaylarını da alarak Cizre sınırına
varır.(5)
.
Dicle ilçesi-Hani arasında Dicle nehri
Dicle ilçesi-Hani arasında Dicle nehri ve gurub
Diyarbakır Dicle ilçesi-Hani karayolu üzerinde yapılan Dicle barajı bir doğa harikası durum
arz etmektedir. Diyarbakırlılar için ikinci bir Hazar gölü denebilecek yer hafta sonu ve yaz
tatilleri için uygun bir mekan arz etmektedir
Dicle nehrinin Dicle ilçesindeki güzergahı (12)
(11
KRALKIZI BARAJI
(DSİ)
DSİ
DSİ-2010
Dicle Kralkızı Barajları'nın 2. ve 3. kısım cazibe sulamasının ana kanal inşaatının
tamamlanmasıyla 122 kilometrelik yapının kullanıma hazır hale gelecektir, Kanalın daha önce
61 kilometresinin bitmiş, 122 kilometresinin ise tamamlanmıştır. "Toplam 218 kilometrelik
kanalın geri kalan 96 kilometresi de toplulaştırma çalışmalarıyla büyük ölçüde tamamlandı.
96 kilometrelik kısmı da 2013 yılı içinde tamamlanacaktır. Böylece 2013 yılı içinde daha
önceden öngörüldüğü gibi 218 kilometrelik Dicle Kralkızı Barajları'nın sularını
Diyarbakır'dan geçirip Savur eteklerine kadar götürecek olan ana sulama kanalının inşaatı
bitmiş olacak
Kralkızı barajının önü
Baraja havadan bakış
Baraj önünde köprü
Baraj önünde köprü
Yeni köprü yapılmadan önce eski köprünün durumu(10)
Baraj önünde köprü
Eski ve yeni köprü
-
Eski köprü
Yeniköprü
Eski köprüde yüzen Çocuklar
Köprü kenarında balık ziyafeti
Köprü kenarında piknik alanlar
Dicle köprüsü-Eğil arası
Eğil’in önünden geçen Dicle kolu
Eğil-Dicle arası Dicle vadi havzası mağaraları
Eğil-Dicle arası Dicle vadi havzası mağaraları
HES ve elektrik elde edimi
Hidroelektrik santrallar (HES) akan suyun gücünü elektriğe dönüştürürler. Akan su içindeki
enerji miktarını suyun akış veya düşüş hızı tayin eder. Büyük bir nehirde akan su büyük
miktarda enerji taşımaktadır. Ya da su çok yüksek bir noktadan düşürüldüğünde de yine
yüksek miktarda enerji elde edilir. Her iki yolla da kanal yada borular içine alınan su,
türbinlere doğru akar, elektrik üretimi için pervane gibi kolları olan türbinlerin dönmesini
sağlar. Türbinler jeneratörlere bağlıdır ve mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürürler.
Santral Binası:
İçinde Türbinler ve yardımcı ekipmanlar ile Generatörler ve yardımcı ekipmanlar gibi
elektromekanik teçhizatın ve koruma kontrol- kumanda gibi elektrik teçhizatın ve diğer
yardımcı teçhizatın yerleştirilmesi için gereklidir.
Elektrik İle İlgili Bölümler:
• Generatör
• Gerilim Regülatörleri
• Generatör İkaz Sistemi
• Ünite Kumanda Ve Kontrol Panoları
• Kumanda Odası Panoları
• 3,3–18 kV Orta Gerilim Panoları
• Ana Güç Transformatörleri
• 30-36 kV Orta Gerilim Kapalı Salt Panoları Ve Teçhizatı
• 66-380 kV’luk Şalt Sahası Tesisleri
• Röle Ve Kumanda Panoları
• İç İhtiyaç Transformatörü Ve 400 V Şalterler
• 400v AC, 24 V DC, 48 V DC, 110 V DC Panolar
• Dizel Jeneratör Panosu (eie)
Kralkızı barajının gövdesi
--
Kralkızı barajının arka tarafı(Maden çayının devamı)
Barajda balıkçılık
2010 yılında DSİ’ce Dicle Barajı'na 150 bin, Kralkızı Barajı'na 200 bin yavru balık bırakıldı.
-
Barajın sağ tarafı
Barajın sağ tarafında yerleşim yeri
Ekrek köyü
Barajın sol tarafı köy yaşamı (Dağan köyü)
110 yaşında bir dede
Organik domates
Organik incir
Baraj kenarında otlayan hayvanlar
Kral kızı mağarası ve taşı
Maden suyunun Ergani’den gelerek derin boğazdan çıktığı yerin üst yanındaki
kayalıktadır.Aşağıdan bakıldığında bir kaya ve üstünde iki muntazam pencere şeklinde
görülmektedir.Oldukça büyük olan bu kayada eskiden bir kralın kızıyla birlikte yaşadığına
inanılmaktadır.Pencerelere ne aşağıdan,ne de yukarıdan ulaşmak mümkün değildir.Bu
mağaranın sağ tarafında bir sütunu andıran dikili taş bulunmaktadır.Ve yine alt tarafta büyük
bir kayaya açılmış bir ikinci mezar görülür.Tek penceresi vardır.Sütun şeklindeki kaya
uzaktan kral kızının heykeli gibi görünmekte ve eskiden bunun üzerinde kabartma bir heykel
olduğu söylenmektedir (8)
Kral kızı amblemi
Efsaneye göre bu bölgenin kralının güzelliği dillere destan bir kızı varmış. Koyunlarını bu
vadide otlatan bir çobana aşık olmuş. Çoban da kızı sevmiş. Birbirlerini saf ve temiz bir aşkla
seviyorlarmış. Bunu duyan kral kızını bu sevdadan vazgeçirmek için bir çok çarelere baş
vurmuş, çeşitli denemeler yapmış, fakat kızını bu sevdadan bir türlü vazgeçiremeyince, kızı
buraya hapsetmiş. Ertesi günü seher zamanı nöbetçiler bir beyaz güvercinin gelerek
pencerelerden birine konduğunu, içerden de bir başka güvercinin diğer pencereye uçtuğunu,
sonra her iki güvercinin birlikte havalanarak kaybolduklarını görmüşler. Aramalara rağmen ne
kız ne de çoban bulunabilmiş.(6)
Kral kızının evi
Kral kızının evi
Kralın evi
Kralın boyu
Doğal güzellikler
Doğal güzellikler
Kralkızı barajı Kuşları
Dicle Üniversitesinden Dr. Karakaş, Dr. Biricik, Türkiye Ulusal Kuş Halkalama proğramı ve
Southeastern European Mird Migration Network bölgemizde kuşlarla ilgili çalışmalarını
yoğunlaştırmıştır. Dr. Karakaş Diyarbakır; Dicle ve Kralkızı baraj gölünde 163 kuş türü tespit
etmiştir.Bu çalışma sonuçlarıyla Anadolu’nun Asya,Avrupa ve Afrika kıtalarının buluşma
noktasında olmasından zengin bir kuş faunası vardır.Bahar aylarında çok sayıda göçmen kuş
buradan geçer.Ancak terör yüzünden kuş gözlemciliği aksamıştır.Şimdi bu iş için zemin
uygundur.Güneydoğu Anadolu bölgesi karasal iklimin hüküm sürdüğü ve genel bitki
örtüsünün otsu bitkiler olduğu steplerden oluşmuş bir yapı göstermektedir.Bu da bir çok kuş
türü için (özellikle yırtıcıların) uygun bir üreme ve beslenme alanı oluşturmaktadır.Bu kuşlara
örnek olarak Şah kartal,kızıl şahin,şahin,kerkenez vb. verilebilir.GAP’ta sulak alanların
artmasıyla kuş türleri açısından yeni yaşam alanları beklenmektedir.Daha fazla su alanları
özellikle su kuşları açısından barınma ve yiyecek imkanı sağlayacaktır.Bölgenin sulak hale
gelmesi ve ekolojik yönden değişmesi kuş türlerin artıracaktır.Bu durum kuş gözlemcileri
için yeni bir imkan demektir.
Kral kızı ve Eğil baraj kuş çalışmalarına göre 163 kuş türü saptannmıştır. 35’i
yerli, 58’i yaz göçmeni, 28’i kuş konuğu, 38’i geçiş dönemlerinde yöreyi kullanmıştır.
55 tür bölgede kuluçla yapıyor, 42 tür muhtemelen kuluçka Yapmakta, 66 tür kışlama
ve geçiş döneminde yöreyi beslenme ve dinlenme alanı olarak kullanmaktadır (9)
Ergani –Dicle arası baraja yakın yerde martılar
Dicle -Hani arası Dicle nehrinde grup kuşlar
Gerek Kralkızından gelip Eğil önünen geçen kol ve gerekse aşağıda da gösterceğimiz üzere
Bırkleynden gelen kol Dicle barajı önünde birleşmektedir
Dicle barajı(F.Türkoğlu
Dicle ilçesi yakınlarında Dicle nehri kolları ve barajları(Google-map)
Diclenin ilk çıkış kaynaklarına bakalım
Kelekçi , Dicle nehri ve baraj gölü
Kelekçi köyü
Kelekçi köyü asma köprü-Dicle’nin bir kolu
Kelekçi köprüsü
1973 yılı-Dicle vadisi ve Dibni çayı(1973 il yıllığı)
Dicle nehrinin güzergahı
Hani yolu üzerinde köprü ve baraj gölü
Dicle barajına giden kol
Kelekçi’den gelen kol
KAYNAKLAR
1-Zeynel Abidin Çiçek.Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.Diyarbakır Söz yay.2007.s.142
2-M.Şefik Korkusuz.Seyahatnamelerde Diyarbekir Kent yay.2003.s:33
3- Uysal Yenipınar İnanç Turizmi ve Anadolu..Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim
Dergisi.Yıl.3.sayı:29
4- M.Franzmann’Living Mediating Element in Mandaean Myth and Ritual’’,Numen,36.s.158
Doç.Dr.Şinasi Gündüz.Urfa.Uluslararasu Türk Dünyası İnanç merkezler, Kongresi.Türksev
yay.Ank.2004.s.616)
5-www.licem.com
6-www.guvercinbirligi.com/
7-www.dicle.gov.tr
8- Beldeler drg.Yıl.2.sayı 30.15 Aralık 1982
9- Recep karakaş. Diyarbakır Dicle Eğil barajı avifaunası. Doktora tezi. D.
Ü. Bİyoloji Yüksek lisans tezi. Diyarbakır 2002
10-http://www.geolocation.ws/v/P/34476327/kral-kz-eski-kpr/en#photoLightbox
11-www.csb.gov.tr
12-www.google.map