Türkiye İçin Ulusal Güvenlik Raporu 2007

Transkript

Türkiye İçin Ulusal Güvenlik Raporu 2007
TÜRKİYE İÇİN ULUSAL GÜVENLİK RAPORU
Ekim 2007
Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ
BÜSAM Müdürü
(BOŞ BIRAKILMIŞTIR)
ÖNSÖZ
Türkiye, 21’ nci Yüzyıla çok önemli iç ve dış güvenlik sorunları ve yoğun
bir gündem ile girmiş bulunmaktadır. Bulunduğu coğrafya Türkiye’ye çıkarlarının
korunması ve güvenlik ortamının şekillendirilmesinde güç kurgusu ve güvenlik
yapılanmasında radikal değişimler dikte ettirmektedir. Esasen söz konusu
değişimler güvenlik ve güç kurgusunda teoriden pratiğe sürekli bir devinim
gösterecek düşünsel alt yapıyı da gerekli kılmaktadır.
Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi (BÜSAM) olarak bu
düşünsel alt yapıya katkıda bulunmak üzere bir başlangıç olmak üzere Ulusal
Güvenlik Raporu-2007 hazırlanmıştır. Bu tür çalışmaların ülkemizin güvenlik ve
savunma ile ilgili kurumlarının düşünce ve çalışmalarının geliştirilmesine faydalı
olacağını ve Türkiye’nin ulusal güvenlik ve ulusal gücünün geliştirilmesinde
öngörü sağlayacağını umuyoruz.
BÜSAM olarak Ulusal Güvenlik Raporu’nu yıllık olarak yayınlamaya
devam etmeyi planlıyoruz. Ayrıca, güvenlik, istihbarat ve savunma
masalarımızdaki çalışmalar ile güncel konular üzerinde ulusal ve bilimsel düşünce
havuzumuza katkı sağlamaya devam edeceğiz. Bu raporun içeriği ile ilgili olarak
her türlü düşünce ve önerilerinizi bizimle paylaşmanız hem çalışmalarımızda bize
katkıda bulunacak hem de daha kapsamlı ve entegre çalışmalar için yeni ufuklar
açacaktır.
Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ
i
(BOŞ BIRAKILMIŞTIR)
ii
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
Önsöz…………………………………………………………………………i
İçindekiler……………………………………………………………………iii
Kısaltmalar…………………………………………………………………...v
Tablo-Şekil Listesi…………………………………………………………..vii
Özet……………………………………………………………………….…ix
Executive Summary………………………………………………………….x
Giriş…………………………………………………………………………..1
1. 21’ nci Yüzyılda Ulusal Güvenlik İçin Kuramsal Çerçeve………………..1
A. Realizmin Evrimi……………………………………………………….1
B. Küreselleşme ve Güvenlik……………………………………………...2
C. Post-Modernizm ve Güvenlik…………………………………………..3
2. 21’ nci Yüzyılda Güvenlik Ve Güç İlişkileri……………………………..5
A. Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik Ortamı………………………………..5
B. Güç ve Ulusal Gücün Evrimi…………………………………………..6
Sert Güç……………………………………………………………………...8
Yumuşak Güç…………………………………………………………9
Ekonomik Güç……………………………………………………..…10
C. Global Güç Dengesi…………………………………………………....12
D. Güç Kategorileri………………………………………………………..13
E. Güç Merkezleri ve Güvenlik Bölgeleri…………………………………14
F. Güç Kurgusu ve Fonksiyonel İstihbarat………………………………...17
3. Amerikan Güvenlik Modeli………………………………………………..19
A. ABD Ulusal Güvenlik Sistemi………………………………………….19
B. ABD Yumuşak Güç Unsurları…………………………………………..20
Ulusal Demokrasi Vakfı……………………………………………….21
Çokuluslu Şirketler……………………………………………………22
ABD ve Medya………………………………………………………...23
ABD Think-Tank Merkezleri…………………………………………..23
Vakıflar………………………………………………………………..24
Üniversiteler…………………………………………………………..24
Etki Ajanları…………………………………………………………..25
Sivil Toplum Kuruluşları……………………………………………...25
iii
C. ABD İstihbarat Toplumu ve Uzay Programları………………………..25
D. ABD Ulusal Savunması………………………………………………..26
E. Amerikan Hegemonya Kurgusu………………………………………..28
F. AB’nin Hegemonya Kurgusundaki Rolü……………………………….30
G. AB Üyesi Ülke Olarak Güçlü Bir Ülke Olunabilir mi?...........................32
4. 21’ nci Yüzyılın Başında Türkiye’nin Güvenlik Konumu…………………33
A. Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik Ortamı ve Türkiye……………………..33
B. Türkiye’nin Güvenlik Kurgusunun Yapısal Sorunları………………….34
5. 21’ nci Yüzyılda Türkiye İçin Yeni Bir Güvenlik Konsepti……………….35
A. Yeni Bir Güvenlik Konsepti ve Ulusal Güvenlik Kurgusu……………..35
Ulusal İstihbarat Kurgusu………………………………………………36
Yumuşak Güç Kurgusu………………………………………………….37
Yeni Savunma Kurgusu………………………………………………….39
B. Türkiye’nin İzlemesi Gereken Güvenlik Politikaları……………………41
Sonuç …………………………………………………………………………42
Kaynakça……………………………………………………………………...43
iv
KISALTMALAR
AB
: Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
ACILS: American Center for International Labor Solidarity.
AFL-CIO: American Federation of Labor-Congress of Industrial Organizations
APEC : Asia Pasific Economic Cooperation
BDT : Bağımsız Devletler Topluluğu (CIS)
CFR
: Council on Foreign Relations.
CIPE : The Center for International Private Enterprise
CIS
: Commonwealth of Independent States
CMCU: Center Muslim Religious Freedom Committee.
CSIS : Centre of Starategic International Studies.
CUŞ
: Çokululuslu Şirket
DCA : Defense Communications Agency.
DIA
: Defense Intellience Agency (Savunma Bakanlığı İstihbarat Ajansı)
DNI
: Director of National Intelligence
DOD : The Department of Defense. (ABD Savunma Bakanlığı)
DRL : Bureau of Democracy, Human Rights and Labor Affairs.
EIDHR: The European Initative for Democracy and Human Rights.
EMP : Euro-Mediterranean Partnership. (Avrupa-Akdeniz Ortaklığı).
ENP
: European Neighborhood Policy. (Avrupa Komşuluk Politikası)
ESS
: European Security Strategy.
FTUI : Free Trade Union Institute.
IRFC : International Religious Freedom Committee.
IRI
: The International Republican Institute.
JCS
: The Joint Chiefs of Staff
MGK : Milli Güvenlik Kurulu.
MSB : Milli Savunma Bakanlığı.
NAFTA: North Atlantic Free Trade Agreement
NASA : National Aeronautics and Space Administrative.
NDI
: The National Democratic Institute for International Affairs.
NED : National Endowment for Democracy.
v
NGA : National Geospatial-Intelligence Agency. (Ulusal Jeo-uzaysal İstihbarat
Ajansı).
NGO : Non Govermental Organization.
NPR
: National Public Radio (Ulusal Kamu Radyosu).
NRO : National Recoinasance Office (Ulusal Keşif Bürosu).
NSA : National Security Agency (Ulusal Güvenlik Ajansı).
PHARE: Poland and Hungary Action For Restructuring of The Economy.
SAP
: The Stabilization and Association Agreement Process (İstikrar ve
İşbirliği Anlaşması Süreci)
TACIS: Technical Assistance to the Commonwealth of Independent States.
TSK
: Türk Silahlı Kuvvetleri.
USIA : United States Information Agency
USAID: United States Aid for International Development
USIP : United States Institute for Peace.
VOA : Voice of America (Amerikanın Sesi Radyosu).
vi
TABLO-ŞEKİL LİSTESİ
TABLOLAR
Tablo 1: Güvenlik Ortamının Değişimi
Tablo 2: 2000 Yılında Tam Zamanlı Personel Sayısı Bakımından Dünyadaki
Silahlı Kuvvetler
Tablo 3: Dünyadaki Nükleer Güçler
Tablo 4: Joseph S. Nye’e Göre Güç Çeşitleri
Tablo 5: Dünya Ticaret Oranları (2001)
Tablo 6: Dünyanın İlk Onları
Tablo 7: 19’ ncu Yüzyıldan Günümüze Hegemonya ve Güç Dengesi
Tablo 8: Güvenlik Bölgeleri; Güçler ve Trendler
Tablo 9: Avrupa Ülkeleri İstihbarat Servisleri
Tablo 10: Dünyanın En Büyük 500 Çokuluslu Girişimi
ŞEKİLLER
Şekil 1: 21. Yüzyılda Güç Dengesi Piramidi
Şekil 2: 21. Yüzyılın Başında Güvenlik Bölgeleri
Şekil 3: ABD, Japonya ve Çin’in Tahmini Güç Hareketleri
Şekil 4: ABD İstihbarat Toplumu
Şekil 5: ABD Birleşik Komutanlıklarının Sorumluluk Sahaları
Şekil 6: ABD ve AB Hegemonya Kurgusu
Şekil 7: Önerilen Ulusal İstihbarat Kurgusu
Şekil 8: Önerilen Yumuşak Güç Kurgusu
Şekil 9: Önerilen Türk Ulusal Savunma Sistemi
vii
(BOŞ BIRAKILMIŞTIR)
viii
Özet
Türkiye, Soğuk Savaş sonrası uluslararası güvenlik ortamını iyi
okuyamamış ve yeni düzenin gerektirdiği dönüşümleri yapamamıştır. Bu
durumun temelinde Soğuk Savaş düzeninin dış politika alışkanlıkları ve güvenlik
yapılanmasındaki süregelen tıkanıklıklar yatmaktadır. 1990’larla birlikte Türkiye,
küreselleşme ve post-modern akımın bugünkü pratiği olan Avrupa Birliği’ne tam
üyelik sürecinde ulus-devlet yapısını tehdit eden yeni ve hayati güvenlik sorunları
ile karşı karşıyadır. Bu sorunları aşabilmek için geç kalınmış olmasına rağmen
yeni güvenlik ortamının gerektirdiği güvenlik yapılanmasını sağlayacak bir
reform sürecine acilen ihtiyaç duymaktadır.
Türkiye’nin bugünkü güvenlik yapılanması reaktif, büyük ölçüde sert güce
dayalı ve güvenlik odaklıdır. Türkiye, proaktif, ulusal çıkar endeksli ve daha çok
yumuşak güce dayalı bir güvenlik konseptine ihtiyaç duymaktadır. Böyle bir
güvenlik konsepti yeni bir güç projeksiyonu kapsamında ülkenin ulusal güvenlik
sistemi ve güç kurgusu ile birlikte savunma ve istihbarat yapılarında radikal
değişimleri gerektirmektedir. Türkiye, 21’ nci Yüzyıl güç dengeleri içinde terfi
etmek, çevresindeki güvenlik ortamını kendi çıkarlarını çerçevesinde
şekillendirebilmek ve geçmişten bugüne ülkelerin tarih önündeki yarışını
şimdiden kaybetmemek için bu dönüşümleri bir an önce yerine getirmelidir.
Bu raporda öncelikle 21’ nci Yüzyıl güvenlik ortamını anlamamızda bize
yardımcı olacak kuramsal çerçeve ile güvenlik-güç ilişkilerinin kavramsal
boyutları hakkında temel veriler sağlanmıştır. Müteakiben ulusal çıkar endeksli ve
sürekli dönüşüm halindeki ABD güvenlik kurgusu Türkiye için bir model
oluşturmak üzere ana hatları ile açıklanmıştır. Tüm bu verilerden hareketle
Türkiye’nin güvenlik kurgusu sorunları ve yapılması gereken değişimler ile ilgili
ulusal güvenlik sistemi, istihbarat ve savunma yapısı boyutları ile ortaya konmaya
çalışılmıştır.
Yrd. Doç. Dr. Sait YILMAZ1
1
Sait YILMAZ, Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi, Stratejik Araştırmalar Merkezi (BÜSAM)
Müdürü, Taksim Kampusü, Sıraselviler Cad. No.111, 34337, Taksim / İSTANBUL. 0212 243 02
71 Dahili: 125. [email protected]
ix
Executive Summary
Turkey couldn’t foreseen the post-cold war international security
environment and achieve the tranformations necesssarily exposed by the new
order. Fundamentals of that situtaion are arise from foreign policy habits coming
from the cold-war era, artifical issues occupying national agenda, and ongoing
congestions within the security structure. Since 1990’s, at the membership process
of European Union, Turkiye has been met the vital security concerns which
threaten her nation-state structure sourcing by globalization and post-modern
paradigm, present practice of European Union. An urgent reform process is
required to ensure a security restructuring necessiated by the new security
environment in order to move ahead those problems.
Current security structure of Turkey is reactive, based on ratherly hard
power, and security driven. Turkey needs a proactive, interest driven, and
predominantly soft power based security concept. Such a concept implies radical
changes in the intelligence and defense structures in addition to a national security
system and power systematic within the new power projection. Turkey should
carry out those transformations without delay to promote in the balance power of
21 st century, to shape the security environment according to her national
interests, and not to lose the nations’ race in front of the history.
In this report theoritical framework and basic data are firstly being
provided to help our understanding of the 21 st century security environment and
conceptual dimensions of security and power relations. Subsequently continuosly
transforming and interest driven American security system, as a model for
Turkey, has been expressed with its main lines. Stirring all those information, a
national security system for Turkey is brought with the intelligence and defense
dimensions taking account Turkish national security system deficits and changes
needed.
Asst.Prof. Sait YILMAZ2
2
Sait YILMAZ, Beykent University Teaching Professor, Chief of Strategic Research Center
(BUSRC), Taksim Campus, Sıraselviler Street. No.111, 34337, Taksim / ISTANBUL. 0212 243
02 71 Ext.: 125. [email protected]
x
TÜRKİYE İÇİN YENİ BİR GÜVENLİK KONSEPTİ İHTİYACI
GİRİŞ
21’ nci Yüzyılın ilk çeyreği, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında
yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu
bir dönemi işaret etmektedir. Küresel güvenlik ortamı genel bir düzensizlik ve
istikrarsızlık içinde oldukça karışıktır. Dış müdahaleler ve uluslararası güç
mücadeleleri kapsam değiştirirken, dünyanın kolektif düzenleyici güçleri
etkilerini oldukça yitirmişlerdir. Bulunduğumuz yıllar, gelecekte birçok ulusdevlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı dönemi
anlatacaktır. Soğuk Savaş sonrası döneme Sovyetlerin dağılmasının getirdiği yeni
güvenlik mimarisinin oluşumları kadar küreselleşmeyi belirgin hale getiren
internet ve haberleşme teknolojisindeki yenilikler damgasını vurdu. Bunlara postmodern düşünce dalgasının ürünü olan Avrupa Birliği ile ilgili gelişmeler de
eklendi. 21’ nci Yüzyıl güvenlik ortamını analiz edebilmek ve buna uygun bir
güvenlik konseptinin ihtiyaç duyduğu düşünsel alt yapıyı oluşturabilmek için önce
kuramsal çerçevedeki gelişmeler müteakiben tek hegemon güç olan Amerikanın
güvenlik kurgusu gözden geçirilecektir.
1. 21’ NCİ YÜZYILDA ULUSAL GÜVENLİK İÇİN KURAMSAL
ÇERÇEVE:
A. Realizmin Evrimi:
Uluslararası ilişkiler teorileri güç ilişkileri ve güvenlik politikalarını
anlamamıza önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Bugüne kadar uluslararası
ilişkiler alanında egemen görüş, kendisine rekabet eden diğer kuramlara
(Liberalizm, Marksizm, Yapıcılık ve diğer post-izm’ler) rağmen “Realizm” olarak
tanımlanan pozitivist kökenli bir paradigma olagelmiştir (Baylis, Smith: 2005, 5).
Realistler için uluslararası ilişkilerin temelinde kendi ulusal çıkarlarını maksimize
etmeye çalışan devletler arasındaki güç mücadelesi yatmaktadır. Bu mekanizma
uluslararası düzenin sağlanmasında güç dengesini kendi lehine değiştirmeyi
öngören askeri güce ve işbirliğine dayalı bir yapı sunmaktadır.
Realizm, bugüne kadar dünya politikasının baş aktörü ABD’nin
ihtiyaçlarını, bakış açılarını ve çıkarlarını göz önünde tutan bir paradigma olma
niteliğini korumuştur. Ancak son yıllarda, Realizmin hakimiyeti üç global gelişme
tarafından tehdit edilmektedir(Baylis, Smith: 2005, 273); (1) Neo-liberal kurumlar
gittikçe artan bir şekilde önem kazanmaktadır. (2) Küreselleşme dünya politiğinin
diğer özelliklerini sahneye taşımıştır. (3) Realizmin temel varsayımlarını büyük
ölçüde yıkacak şekilde sosyal bilimlerde ve felsefede pozitivist gelişmeler ortaya
çıkmaktadır.
Kuramsal çalışmalara öncülük eden ABD Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile
kuramsal alanda meydana gelen yeni önermelerle birlikte Realizme dayalı
hegemonya sistemine düşünsel alt yapı sağlayacak bir vizyon arayışına girdi.
Önce Başkan (Baba) George H.W. Bush tarafından ‘yeni dünya düzeni (new
world order)’ kavramı ortaya atıldı ama içeriği doldurulamadığı için kısa sürede
izleri silindi. Clinton’ın vizyonu ise daha çok siyasi ilişkiler ve özellikle ekonomik
bağlar ile dünya’da barış ve güvenliğin sağlanmasında ana itici unsurun
‘küreselleşme’ olacağını öngörüyordu. ABD çıkarlarına çok daha düşkün olan
1
oğul Bush yeni muhafazakar kadro ile birlikte ancak 11 Eylül saldırıları sonrası
büyük stratejisinin esaslarını yerine oturttu (Barry, 2004:1); uluslararası terörizme
karşı bitmeyen savaş, önleyici müdahale, saldırgan tek taraflılık (agressive
unilateralism) ve ABD askeri üstünlüğünün korunması.
Bugün gelinen aşamada ABD stratejisine hâkim olan paradigmanın adı
‘demokratik realizm (democratic realism)’ olarak isimlendirilmektedir
(Progressive Policy Institute, 2003). 20’ nci Yüzyılın sonlarına doğru
belirginleşen “küreselleşme” ve post-modern yaklaşımın “karşılıklı bağımlılık”
olguları, realizmin sunduğu ABD hegemonyasının yöntem ve aktörlerini de
etkileyen yeni bir uluslararası sistemin gelişmesine yol açmıştır. 21’ nci Yüzyıl
güvenlik ortamını okuyabilmek için çağımızın iki önemli paradigması olan
küreselleşme ve post-modern düşüncenin güvenlik ve güç ilişkilerine etkilerini
incelemek gereklidir.
B. Küreselleşme ve Güvenlik:
Soğuk Savaş’ın 1989 yılında sona ermesinin ardından dünya, küreselleşme
olgusunun ivme verdiği çok hızlı bir değişim dönemine girmiş bulunmaktadır.
Bazı düşünürler küreselleşmeyi; ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda
ortak değerlerden bazılarının yerel ve ulusal sınırları aşarak dünya çapında
yayılması olarak kabul etmektedir. Clinton, küreselleşmeden bahsederken tarihsel
kaçınılmazlığına, sosyal olarak gerekliliğine, Amerikanın siyasi liderliğinin buna
ihtiyacı olduğuna vurgu yapmaktaydı. Küreselleşme Amerika’nın dünyanın tek
süper gücü olma konumunu tamamlayan teorik bir boşluğu doldurdu ve küresel
hegemonyanın doğal öğretisi oldu (Brzezinski, 2004: 178).
Küreselleşme homojen kurguyu zayıflattığı için ilerici bir süreç olarak
değerlendirilmekte ve küreselleşme sürecini tanımlamada mozaik, melezleşme,
eklemlenme gibi kavramlar geliştirilmektedir (Şen, 2004: 197). Küreselleşme ile
birlikte giderek yükseltilen ‘birey olma bilinci’; bireylerin ‘etnik ve kültürel
haklar’ ya da çevrecilik vb. gibi alt-kimlik ya da dokular içinde örgütlenmeye
itilmeleri; siyasal dinciliğin yükseltilmesi, kutsal duygu sömürüsünün ön safa
çekilmesi gibi sosyo-politik istismarları öne çıkarmaktadır. Demokrasinin ve
demokratik hakların gündeme getirilmesi, azınlık haklarını, farklı kimliklerin
kendilerini ifade edebilmelerini ve kültürlerini koruma isteklerini ilgili ülkelerin
siyasal sorunlarının arasına sokmaktadır.
Küreselleşme sürecine olumlu yaklaşanlar, ulus-devletin aşınma sürecini
yararlı bir gelişme olarak değerlendirirler. Çünkü bu aşınma ve aşılma global
ölçekte zenginliğin, refahın, insan hakları ve demokrasinin gelişmesine neden
olacaktır. Hatta daha ileri gidilerek bu süreç ulus-devletler için temel hedef olarak
sunulmakta ve bu sürece uyum “çağdaşlık (modernite)” göstergesi olarak kabul
edilip, diğerleri “çağdışı” olarak değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım, daha çok
ulus-devletin baskıcı, totaliter ve homojenleştirici yapısına atıfta bulunmaktadır.
Kültürel alanda küreselleşme hem kimliklerin evrenselleşmesine hem de
parçalara bölünmesine ve çoğalmasına yol açmaktadır. Ekonomik anlamda
gelişmemiş olan ülkelerde genellikle etnik ve dinsel ayrılıkçı hareketler
kendilerine geniş destek bulabilmekte olduklarından devletin de yumuşak karnını
oluşturmaktadırlar (Yıldızoğlu, 1996: 165). Bu anlamda küreselleşmenin siyasal
boyutu gelişmiş ülkelerin dışında kalan ve ekonomik bakımdan desteğe ihtiyaç
2
duyan ülkeler için ciddi tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Kısaca, ulusdevletlerin küreselleşme içerisinde çözmesi gereken temel güvenlik sorunlarından
birisi ulusal kimliğe ilişkin birbiriyle çelişkili durumları nasıl dengeleyecekleridir.
Küreselleşmenin en önemli olgusu “etki yaratma” yeteneği; ülkeleri ve
toplumları etkileme yeteneğidir. Bu etkileri alıcı konumunda olanlar yani
küreselleşmeye ayak uydurmayanlar sürekli bir kırılganlık ve hassasiyet duygusu
ile küreselleşme ve küreselleşmenin temsil ettiği değerlere karşı “savunmaya
dayalı refleks” geliştirmektedirler (Moralı, 2003: 1-5). Gerçekte çok az sayıda
ülke küreselleşmenin ortaya çıkardığı imkânları yönlendirebilecek bir konuma ve
yeteneğe sahiptir. Sanayileşmiş devletler, çokuluslu şirketler, diğer güçlü aktörler,
politik ve ekonomik menfaatlerini üst seviyede korumak için ekonomik
faaliyetleri etkilemede imkan, kaynak ve güçlerini en son noktasına kadar
kullanmakta, hatta bu konuda oluşturdukları ekonomik topluluk ve bu topluluk
hukuklarını dahi hiçe sayabilmekte, hedef ülkede ele geçirilen yerli iç
dinamiklerden ve onların sağladığı olanaklardan en geniş bir biçimde
faydalanmaktadırlar.
Küreselleşme uluslararası arenaya üç yeni aktörü takdim etmektedir
(Drezner, 2004: 271-272); küresel sermaye pazarları, uluslararası organizasyonlar
ve küresel sivil toplum. Devletin sınırları bu arenada küreselleşmenin yaptığı
bütünleşmeyi yavaşlatan bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Dolaylı olarak
küreselleşme gelişmekte olan devletlerin yapılarını çökertmektedir (Kazgan,
2000). Küreselleşme sürecine uyum sağlamak isteyen ulusal ve uluslararası
düzeydeki kurumların pek çoğu kabuk değiştirmektedir. Küreselleşme ulusdevletin güvenliğini aşındıran ve göz ardı eden nitelikleri ile öne çıktığından 21.
Yüzyılda ulus-devletin güvenlik konsepti yeniden gözden geçirilmelidir (IDSS:
2006, 15).
Küreselleşmenin ulusal güvenliğe etkilerini aşağıdaki şekilde
özetleyebiliriz (Yılmaz, 2006: 97-98); (1) Uluslararası ve ulusüstü yapıların
gelişmesi ulusal egemenliğin aşınmasına yol açmakta, ulusal çıkarları sağlamaya
yönelik güç politikalarının uygulanmasını güçleştirmektedir. (2) Küresel
ekonomik bütünleşme ekonominin ulusal denetimini ve hükümetlerin etkinliğini
sınırlamakta, devleti güçsüzleştirmektedir. (3) Ekonomi ulusal gücün lokomotifi
olarak ortaya çıkarken uluslararası ekonomik aktörlerin (çokuluslu şirketler, IMF,
Dünya Bankası vb.) ulusal ekonominin gelişmesindeki belirleyici rolü ekonomik
güvenliği ulusal güvenliğin en önemli güvenlik parametresi haline getirmektedir.
(4) Ulusötesi sosyal ve dini hareketler ulusal güvenliğe meydan okumaktadır. (5)
Küresel iletişim ve ulaşım devletin sınırlarının kontrolünü daha da güçleştirmiştir.
(6) Ulusal birlik; etnik ve dinsel çeşitlilik ve devletten özerklik taleplerinin tehdidi
altındadır. Özetle, ulus-devletlerin küreselleşme karşısında yeniden yapılanmaya
ve rollerini gözden geçirmeye, ulusal güvenlik ve güç kullanımı konusunda yeni
yöntem ve vasıtalara ihtiyacı vardır.
C. Post-Modernizm ve Güvenlik:
Post-modernizm 1980’lerin ortasından başlayarak son 25 yılda sosyal
bilimlerde etkili bir teorik gelişmeye yol açtı. Postmodernistlerin uluslararası
ilişkilerdeki hedef kavramlarından biri modern egemen devlet olmuştur. Postmodern düşünce devlet-merkezci modeli sorgulayarak toplumu birçok güç ağının
3
kesişmesi olarak görür (Keyman, 2000: 101). Sivil toplum yapısı içerisinde devlet
bağımlı değişken olarak kabul edilir. Postmodernistler, devletin problematik dışı
rasyonel bir varlık değil, düzene girmeyecek bir şeyin üzerine, yoğun örgütlenme
ile disiplin uygulayarak düzen oturtmaya çalışan keyfi bir ilişki olduğunu iddia
etmektedir. Postmodernler için egemenlik yani (modern) devlet bir çözüm
olmaktan uzaktır (Cochran, 1995: 240).
Post-modernlere göre; modern devlet, milliyetçiliğin itici güç olduğu,
bazen saldırgan ve şiddet unsuru olan, hukuk ve güç üzerindeki egemenliği
konusunda ısrarcı davranan, yüz yıldan fazla süredir esas tercih olmuş devlet
şeklidir. Postmodernizm, devlet dışı aktörlerin uluslararası ilişkilerdeki rollerine
ağırlık atfederek, egemen devletin alanını sınırlamaktadır. Post-modern devlet ise
yasal bir hak olarak egemenliğini yeniden tanımlamaya ve iç işlerine karşılıklı
müdahaleyi kabul etmeye hazırdır; post-modern toplumun birinci derecedeki
örneği Avrupa Birliği (AB)’dir (Cooper, 2005: 179).
Post-modern devlette güvenlik anlayışı ‘birey’ odaklıdır. Post-modernistler
için “kimlik” sabit bir tanıma sahip değildir, kazanılabilir veya edinilebilir
(performative) bir niteliği vardır. Postmodernist düşünürler ulusun hayali bir
cemaat olduğundan ve toplumsal alanın heterojen ve bütünleştirilemez
olduğundan hareketle ulusallık kavramına karşı çıkmaktadırlar. Ulusal kimlik,
ulusal sınır, ulusal bir ordu, ulusal bir ekonomi ve ulusal demokratik kurumlar
artık ulusal olma niteliğini yitirmektedir.
Batı politikalarının özünde Soğuk Savaş bitene kadar modern devlet vardı.
Post-moderncilere göre Batı Avrupa için post-modern çağ 1989’da başlamıştır.
Avrupalılar artık post-modern bir kıtada yaşayan post-modern devletler
bütünüdür. Post-modern bir düzen, post-modern devletler ve karşılıklı bağımlılığı
gerektirir. “Çıkar” modern devlet ve varisi post-modern devlet için farklı anlamlar
taşımaktadır. Post-modern dünyada geleneksel anlamda güvenlik tehditleri yoktur;
çünkü üyeler birbirlerini işgal etmeyi düşünmezler. AB içinde tartışılan çıkarlar
öncelikle politik tercih ve sorumlulukların paylaşımı meseleleridir.
Post-modernistlere göre uluslararası ilişkilerin doğası; güvenlik hakkında
düşünme ve konuşma yöntemimize göre değişebilir (George, 1994: 27). Postmodern sistem dengeye dayalı değildir. Ne egemenliği, ne de iç ve dış ilişkilerin
ayrılmasını esas alır. Anlaşmazlıkları sona erdirme yolu olarak güç reddedilmiştir.
Azınlık anlaşmazlıkları ortak kurallar ya da mahkeme kararıyla çözüme
bağlanacaktır. Post-modern devletler kendi içlerinde, hukuk ve açık güvenlik
işbirliği temelinde işlerler. AB post-modern sisteminin en gelişmiş örneğidir.
Açıklık yoluyla sağlanan ve karşılıklı dayanışma yoluyla uygulanan şeffaflığı
temsil etmektedir.
Post-modernler, ulus-devletin iç egemenliğini “yönetişim” kavramı ile
aşmaya çalışmaktadır. BM’nin 2000 yılında Malmö’de ilan ettiği “Küresel
Sözleşme (Global Compact)” ile “yönetişim (governance)” kavramının küresel
düzeydeki yapısı ortaya konmuştur. Bu yapı üç eşit ortaktan oluşmaktadır
(Gaudin, 2005: 22); devlet, özel sektör ve sivil toplum örgütleri. Yönetimde
sadece “bürokratik yapı” kalırken, yönetişimde ulus-devlet aleyhine sivil toplum
ve hükümet dışı örgütler ön plana çıkmaktadır. Böylece neo-liberal düşünce
yönetişim modeliyle yönetim alanına müdahale edebileceği bir yöntem
4
edinmektedir. Ulus-devlet artık “yöneten” bir güç olarak değil, yönetişim
biçimlerinin önerildiği, meşrulaştırıldığı ve kontrol edildiği bir konumda
görülmektedir (Hirst, Thompson, 2000: 225).
Post-modern anlayışa göre Avrupa’da bir güvenlik kuşağı, dışında ise
tehlike ve kaos kuşağı bulunmaktadır. Dünyayı özellikle tehlikeli ve zor yapan şey
küreselleşme ile ayrılan üç kuşağın (modern öncesi, modern ve post-modern)
birbirleriyle bağlantısız olmasıdır. Üçe bölünmüş bir dünyada üç kademeli bir
güvenlik politikası ve üç kademeli bir akıl takımına ihtiyaç bulunmaktadır. Postmodern düzenin tehditlere cevabı işbirliği ağını genişletmektir. Post-modern ağ ne
kadar genişletilebilirse, komşulardan gelebilecek risk de o kadar azalacak, aşırı
silahlanmaya gerek kalmadan kaynaklar başka alanlarda kullanılacaktır.
Avrupa Birliği üyelik ve komşuluk ilişkileri; post-modern düzenin ulusdevlet, milliyetçilik, egemenlik, sınırlar gibi değerlerden feragat edilmesini
istemektedir. Ancak gerçekte AB içinde başat konumundaki ülkeler için geçerli
değildir. Bu tür bir güvenlik anlayışı aslında hegemon güçlere dizginleri tamamen
vermekten başka bir anlama gelmeyecektir. Gerçekte postmodernizm, politik bir
perspektiftir ama bir projesi, yandaşı olduğu bir politika yoktur. Teorisi, ne ve
kimler için var olduğunun yanıtını verememektedir. Post-modernist yaklaşımlar
genellikle çok aşırı kavramsal ve gerçek dünya ile alakasız olmakla
eleştirilmektedir (Baylis, Smith, 2005: 287).
2. 21’ NCİ YÜZYILDA GÜVENLİK VE GÜÇ İLİŞKİLERİ
A. Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik Ortamı
Bugüne kadar geliştirilen uluslararası ilişkiler kuramları genel olarak,
uluslararası politikayı üç anahtar kavram ile açıklamaya çalışmıştır; güç, yapı ve
hegemonya. Bugünkü uluslararası düzeni anlama ve güç ilişkilerini analiz etmede
hegemonya kavramı bize önemli bir katkı sağlamaktadır. Bu katkıda gücü sadece
zorlamaya değil ‘rıza’ya da dayalı olduğunu ortaya koyan Gramsci’nin payı
büyüktür. Gramsci’ye göre hegemonya uluslararası sistemdeki en kuvvetli
devletin veya belirli bir bölgedeki hâkim devletin konumunu tanımlıyordu
(Barrett, 1997: 239). Daha genel bir tanımlama ile hegemonya; uluslararası
sistemin kuralları ve normlarını kendi motivasyon ve isteklerine göre değiştirme
yeteneğine ve gücüne sahip olma konumudur (Volgy vd., 2005: 1-2).
Buzan’a göre ise Soğuk Savaş sonrası güvenlik ortamında üç teorik
perspektif öne çıkmaktadır; neo-realist, küreselci ve bölgeselci (Buzan, Waever,
2003: 13). Neo-realist yaklaşım realizmin önerdiği gibi hala devlet merkezlidir ve
uluslararası düzende güç dağılımı yani güç dengesinin tek kutuplu ile çok kutuplu
olmak arasında sıkıştığını öngörmektedir. Küreselci yaklaşım ise neo-realizmin
anti tezi olarak kültürel, ulusaşan ve uluslararası politik ekonomi yaklaşımlarını
da birleştirerek devlet dışı aktörlerin (şirketler, NGO’lar, hükümetlerarası ve sivil
toplum kuruluşları) küresel sistemdeki yapısal rolüne odaklanmakta, bu aktörlerin
sermaye-teknoloji-bilgi ve örgütleri kontrol ettiğini, devletin bu global ağın bir
oyuncusu olduğunu ifade etmektedir. Bölgeselci yaklaşım ise iki kutupluluğun
kalkması ile dikkatlerin küresel konulardan çok bölgesel konulara yöneldiğini,
süper güç karşısındaki zayıf güçlerin kendi iç sorunları ve yakın çevrelerine
öncelik vermelerinin bölgeselci yaklaşımları artırdığını savunmaktadır.
5
Soğuk Savaş sonrası dönemin yeniden yapılanma süreci devam
etmektedir. Gidiş çok kutupluluğa doğrudur ve uluslararası ortam gittikçe daha
kaotik bir hal almaktadır (Öztürk, 2007: 30). Bunun nedenleri şu şekilde
sıralanabilir; (1) Denetleyici ve düzenleyici güçlerin etkisiz ve yetersizdir. (2)
Küresel ısınma gibi çevre sorunları gittikçe felakete yakın konular ile gündeme
gelirken; su, petrol ve doğal gaz gibi stratejik kaynaklar birer siyasi ve güvenlik
sorununa dönüşmektedir. (3) Süper ve büyük güç olmanın yolu enerji sorunun
çözülmesinden geçecektir. (4) Etnik ve kültürel konular, demokrasi, insan hakları,
terör gibi konular gittikçe daha fazla istismar edilmektedir. (5) Küreselleşme
ülkeler ve bölgeler arasında dengesizliği beslemektedir.
Tablo 1: Güvenlik Ortamının Değişimi
Soğuk Savaş
Bugün
* Devlet merkezli uluslararası düzen
* Küreselleşme / ulusaşan aktörler
* İki kutupluluk
* Güç; askeri, ekonomik ve ulusaşan
* Ulusal güvenlik endeksli
* Çıkar endeksli
* Ulusal savunma
* Güvenliğin geniş boyutu
* Tehlikeyi caydırmak ve savunmak
* Çatışma kapsamının genişlemesi
* Çatışma kaynakları belirgin
* Çoğu çatışma kaynakları belirsiz
Kaynak: Peter R. FABER: NATO’s Military Transfomation Past, Present, Future,
NATO Defence College Occasional Paper: After İstanbul, (Rome, 2004), 33.
11 Eylül 2001 saldırıları güvenlik ve güç politikaları tarihi için önemli bir
dönemeç oldu. Terör, asimetrik güç dengesi içerisinde bir yandan zayıf olanın güç
kullanma yöntemi olarak ortaya çıkarken Amerikan dış politikasını tekrar
askerileştirdi. Bu dönem Rusya’nın Batıya yönelişini hızlandırdı ve diğer yandan
Amerika ile Avrupa arasındaki çatlakları artırdı. George W.Bush, ABD dış
politikası için yeni bir kavram tanımladı; terörizmle savaş sırasında küresel
hegemonya. 2002 yılında ABD Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından açıklanan
güvenlik politikası; hem Amerika’nın herhangi diğer bir güç üzerindeki askeri
üstünlüğünü sürdürmekteki kararlığını hem de askeri faaliyetlerle tehditleri
ortadan kaldırma konusundaki özel hak iddiasını ifade etmekteydi.
Özet olarak, 21’ nci Yüzyılın ilk yıllarındaki küresel güvenlik ikilemleri
20’ nci Yüzyıla göre niteliksel olarak farklıdır. Ulusal egemenlik ve ulusal
güvenlik arasındaki geleneksel bağ zayıflamıştır. Savaşın, resmi olarak ilan
edilmiş bir devlet meselesi olduğu zamanlar artık geride kalmıştır. Çok ender ve
genellikle gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkeler ile yapacağı savaşlar artık hassas
silahlarla gerçekleşecek, rakibi silahsızlandırmak ve kontrol altına almak için
kullanılacaktır. Küreselleşme çağında savaş; resmi olmayan, yayılmış ve çoğu
zaman isimsiz çatışmalar şeklinde yumuşak güç ve küresel bir istihbarat ağına
dayalı, örtülü operasyonlar ve propaganda mücadeleleri ile yürütülmektedir.
B. Güç ve Ulusal Gücün Evrimi:
Uluslararası ilişkilerde güç, bir devletin başka bir devlete karşı uyguladığı
ve normal şartlar altında o devletin yapmak istemeyeceği bir şeyi yapmasını
sağlamaya yönelik etkidir (Tezkan, 2005: 137). Bir devletin uluslararası
ilişkilerde uyguladığı politikanın yegâne vasıtası güçtür. Bu vasıtaya sahip olmak
6
devletin amaçlarından biridir. Siyasetin bir vasıtası olarak kullanılmayan veya
kullanılma becerisi gösterilmeyen yeteneğin güç olma niteliği yoktur. Kısaca güç
ancak kullanılabilirse güç’tür. Ulusal güç, ulusal güvenlik politikalarının ve
uygulamalarının ana kaynağıdır (Bayat, 1982: VII). Güç politikalarının hedefi ise
seçilen ülkelerin ulus-devlet yapısı ve ulusal güçleridir.
Hegemon gücün özellikleri ile ilgili bazı genel belirlemeler yapılmıştır;
para biriminin uluslararası alanda geçerli olması, dünyanın her yerinde üsler ve
müttefikler bulundurması, bölgesel kriz ve çatışmalara liderlik etmesi, nükleer
silahlara sahip olması, diğer ülkeler üzerinde ikna gücünün olması, kültürel olarak
kendi yaşam biçimini ve değerlerini tüm dünyaya yayarak konumunu
meşrulaştırması gibi (Uzgel, 2003: 31). Brzezinski’ye göre; para, üretim
kapasitesi ve askeri güç hegemonyanın üç sacayağıdır (Brzezinski, 2004: 87).
Susan Strange, Amerikan hegemonik gücünü uluslararası politik ekonomideki
güvenlik, üretim, finans ve bilgi yapılarından kaynaklanan, bölgeselliği aşan
yapısal gücünün sağladığını ifade etmektedir (Strange, 1987: 565).
Yumuşak güç kavramını ortaya atan Joseph S. Nye ise 21’ nci Yüzyılda
hegemonyanın güç kaynaklarını şu şekilde sıralamaktadır (Nye, 2003: 30); (1)
Teknolojik liderlik, (2) Askeri ve ekonomik büyüklük, (3) Yumuşak güç, (4)
Uluslar üstü iletişim ağının düğüm noktalarını kontrol etmek. Nye’e göre; bilgi
çağında yumuşak güce sahip olacak ülkeler aşağıdaki hususları sağlamış olmalılar
(Nye, 2003: 30); (1) Küresel normlara (liberalizm, çoğulculuk, otonomi) hakim
olmaya yakın kültür ve fikirler. (2) Etki ve gündem oluşturacak küresel iletişim
kanalları. (3) Ülke içi ve uluslararası performansı ile küresel saygınlık
uyandırmak.
Ulusal güç bir milletin ulusal hedeflerine ulaşma yolunda ulusal çıkarlarını
sağlamak maksadıyla sahip olduğu ve kullanacağı siyasi, askeri, coğrafi,
demografik, bilimsel ve teknolojik, psiko-sosyal ve ekonomik kapasitelerinin bir
araya gelmesi ile oluşan genel yetenektir (Tezkan, 2006: 148). Bir ulus-devlet
ancak güç politikası uygularsa, güç kullanmaya istekli olur ve bu uğurda kayıp
vermeye razı olursa, küçük düşürülmeyi reddederse ve saygı uyandırırsa büyük
bir güç olur (De Rivero, 2003: 34-35). Ülkelerin güç politikalarının yavaş yavaş
yok olması en güçlü temsilcilerinin de dâhil olduğu ulus-devlet sisteminin
değişmekte olduğunun önemli ve açık bir kanıtıdır. Ulus-devletin gerileyişinin bir
temel faktörü de onun egemenliğini sınırlayan veya yerini alan yeni aktörlerin
ortaya çıkışıdır.
Ulusal güvenlik politikalarının başarılı bir şekilde uygulanması ile ülkenin
sahip oluğu ulusal güç ve bu gücü etkin olarak kullanma kabiliyeti arasında
doğrudan bir ilişki vardır (Sarkesian, 1995: 25). Ulusal gücün sürekli
geliştirilmesi, devleti yönetenler ile birlikte öncelikle topluma düşen ve toplumun
bilinçlendirilmesi gereken bir yükümlülüktür. Ulusal güç unsurları değişik
kaynaklarda farklı şekilde sınıflandırılmaktadır. Ulusal gücün unsurları; doğal
(coğrafya, nüfus, doğal kaynaklar) ve sosyal (ekonomik, askeri, politik, psikososyal, bilgi) etmenler olarak iki başlıkta gruplandırılmaktadır (Jablonsky, 1995:
130-137). Ancak bu çalışmada gücün; askeri, ekonomik ve yumuşak şekli
üzerindeki güncel tartışmalara odaklanılacaktır.
7
Sert Güç
Yakın zamana kadar bir ülkenin ulusal gücü denilince akla sadece Silahlı
Kuvvetler gelirdi. Bugün de ülke güvenliğinin temel dayanağı Silahlı
Kuvvetlerdir. Silahlı Kuvvetler varlığı ile barış döneminde ülkenin güvenliği ve
daha geniş kapsamda çıkarlarını korumak için rakip ülkeler üzerinde caydırıcılık
sağlar. Gerektiğinde sınırlı savaştan topyekun savaşa kadar bir seri askeri
operasyon içerisinde belirlenen hedefleri ele geçirmek veya yok etmek üzere
kullanılarak rakip ülkeye boyun eğdirilir. Bu yüzden barıştan itibaren güçlü ve
kullanılmaya hazır bir Silahlı Kuvvetlere sahip olmak bütün ülke yöneticilerinin
öncelikli görevidir.
Bir devletin ulusal güvenlik çıkarlarının zorunlu kıldığı haller de kuvvete
başvurmaktan çekinmeyeceğini inandırıcı biçimde ortaya koyması çoğu zaman
etkili olur. Tabi bunun için o ülkenin yeterli güce ve gücü kullanacak siyasi
idareye sahip olması gerekmektedir (Öymen, 2003: 165). Savunma gücünün barış
zamanında en etkili biçimde kullanılması için diplomasi ile silahlı kuvvetlerin çok
yakın bir uyum ve işbirliği içinde olmaları gereklidir. Askeri gücün dış politikada
etkin bir unsur olabilmesi büyük ölçüde silahlı kuvvetlerin etkinliğine bağlıdır.
Dünya politikasında önemli bir rol oynamak isteyen ülkeler, daima güçlü ordulara
sahip olmaya önem vermiştir.
Tablo 2: 2000 Yılında Tam Zamanlı Personel Sayısı Bakımından
Dünyadaki Silahlı Kuvvetler
Sıra
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
Devlet
Çin
Rusya
ABD
Hindistan
Güney Kore
Pakistan
Türkiye
İran
Vietnam
Mısır
Personel Sayısı
2.81 Milyon
1.52 Milyon
1.37 Milyon
1.3 Milyon
680 Bin
610 Bin
610 Bin
510 Bin
480 Bin
450 Bin
Kaynak: ISSS: The Military Balance (2001), International Institute for Strategic Studies,
Oxford University Press, (Oxford, 2001).
Yukarıda ki tabloda ülkelerin silahlı kuvvetlerin büyüklük sıralaması asker
sayısına dayalı olarak verilmiştir. Ancak yaklaşık son onbeş yıldır yapılan
uluslararası güvenlik müdahaleleri ve çokuluslu harekat örnekleri silahlı
kuvvetlerin üstünlüğü ile ilgili önemli dersler ortaya çıkarmıştır. Bir ülkenin
askeri gücünün uluslararası düzeyde etkinliğini belirleyen faktörleri şu şekilde
sıralayabiliriz; (1) Nükleer silahlara sahip olma. (2) Ülke dışındaki çıkar
bölgelerinde askeri varlık bulundurma, güç projeksiyonu (üsler, denizaşırı
varlıklar vb.), stratejik kuvvet kaydırma (ulaştırma) ve takviye yeteneği. (3)
Stratejik ve taktik haberleşme kabiliyetleri. (4) Modern teknolojinin keskin
uçlarını kullanan, çevik ve etkili (isabetli ve tahrip gücü yüksek) ateş desteği ile
takviye edilmiş manevra kabiliyetleri. (5) Küresel ve bölgesel coğrafyalarda
süratli, zamanında ve emniyetli bir şekilde kuvvetlerinin lojistik desteğini,
barınma ve idamesini sağlayacak kabiliyetler.
8
Silahlı Kuvvetler dışında da askeri işlevleri olan zorlayıcı güç unsurları da
bulunmaktadır. Bunların başında özellikle Irak Savaşı ile gündeme çok daha fazla
oturan özel askeri şirketler gelmektedir. Paralı askerlerden farklı olarak, özel
askeri şirketler yasal bir yapıya sahiptirler (Yeoman vd., 2004: 30). Dünyada 90’a
yakın özel askeri şirket bulunmakta ve bunlar 110 ülkede faaliyet göstermektedir
(ICIJ, 2007). Özel askeri şirketler, devletlerin özel jandarmalığından, örtülü
operasyonlarına, bir devletin başka topraklardaki faaliyetlerine, ticari şirketlerin
çıkarlarının muhafızlığından mafya ve terör örgütleriyle dirsek temasına kadar,
geniş bir yelpazede faaliyette bulunmaktadırlar (Talu, 2001).
Tablo 3: Dünyadaki Nükleer Güçler
S.No.
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
Devlet
ABD
Rusya
Çin
Fransa
İngiltere
İsrail
Hindistan
Pakistan
Kuzey Kore
İran
Silah Sayısı
10.640
8.600
400
350
200
100
30
24
?
?
Kaynak: NRDC (2002): Nuclear Database, Natural Resources Defense Council,
www.nrdc.org/nuclear/nudb/datab.asp (12 Sep., 2003).
Bilgi çağında ülkelerin genel bir konvansiyonel savaşa girme ihtimali çok
düşüktür. Bir savaş olasılığı belirdiğinde tercih edilecek savaş yöntemi ancak
belirli hedeflere ve kısıtlı kaynaklarla yöneltilen sınırlı savaş olacaktır.
Kullanılacak sınırlı kuvvet konvansiyonel, taktik nükleer veya örtülü bir savaş
gücü olabilir. Diğer ülkeyi zayıflatmak veya baskı altında tutmak isteyen ülkeler
daha ekonomik olması ve gizli bir şekilde yürütülmesi nedeni ile diplomatik,
ekonomik veya psikolojik baskılar veya yürüttükleri örtülü faaliyetler ve
propaganda çalışmaları sonucunda düşük yoğunluklu savaş, iç savaş çıkarma
(ayaklanma ve gerilla savaşına yol açmak, teröre destek vermek vb.) yöntemine
daha sık başvurmaktadırlar.
Yumuşak Güç
Kavramın yaratıcısı Joseph S. Nye’e göre yumuşak güç, zorlama veya
paradan ziyade cazibenizle istediğinizi sağlama kabiliyetidir. İstediğinizi başkaları
da istediği zaman, başkalarını kendi istikametinize sokmak için havuç ve sopalara
harcama yapma ihtiyacı duymazsınız. Nye’e göre; sert güç, ülkenin askeri ve
ekonomik gücünden kaynaklanan zorlama kabiliyetidir. Yumuşak güç bir ülkenin
kültürü ve politik fikirlerinin çekiciliğinden gelir. Eğer diğer ülkeler sizin
politikalarınızı meşru görüyorsa yumuşak gücünüz fazladır (Nye, 2004: 256).
Çünkü yumuşak güç, siyasi gündemi diğer insanların önceliklerini şekillendirecek
biçimde belirleme kabiliyetine dayanır. Bir ülke kendi amaçlarının ve değerlerinin
başka ülkeler tarafından benimsenmesini sağlayabilirse askeri güç ve ekonomik
gücünün ağırlıkta olduğu sert gücünü (hard power) daha az kullanmak zorunda
kalır.
9
Nye’nin yumuşak ve sert güç şeklindeki sınıflandırması bazı bilim
adamlarınca geçerli bulunmamaktadır. Bu kapsamdaki bir görüşe göre yumuşak
güç tanımlaması gelişen demokrasilerin bulunduğu, eğitim ve yeni bilgi
teknolojilerinin girişine müsait, küresel haberlere ve medyaya açık ülkeler için
geçerli olabilir. Ayrıca gücü bu derece kesin sınıflandırmak coğrafya, bilim ve
teknoloji, insan gücü gibi diğer güç kaynaklarının yeterince değerlendirilmemesi
gibi bir sonuç doğurabilir. Diğer yandan yumuşak güç gereğinde ekonomik ve
askeri kapsamda da olabilir. Silahlı Kuvvetleri tek başına sert güç olarak görmekte
mümkün değildir. Örneğin insani yardım amaçlı olarak askeri güç kullanımı bu
tür amaca hizmet edebilir (Noya, 2005: 16).
Tablo 4: Joseph S. Nye’e Göre Güç Çeşitleri
Güç Çeşitleri
Askeri güç
Ekonomik Güç
Yumuşak Güç
Davranışlar
* Zorlama
* Caydırma
* Koruma
* Teşvik
* Zorlama
* Hayranlık
Uyandırma
* Gündem Yaratma
Temel Araçlar
* Tehdit
* Kuvvet
* Para Verme
* Yatırım
* Değerler, Kültür
* Politikalar
* Kurumlar
Hükümet Politikaları
* Zorlayıcı Diplomasi
* Savaş
* İttifak
* Yardım
* Rüşvet
* Kamu Diplomasisi
* İki Taraflı ve Çok
Taraflı Diplomasi
Kaynak: Joseph S. NYE: Yumuşak Güç, Çev.: Ri. Aydın, Elips Kitapları, (İstanbul, Ekim
2005), 37.
Pek çok düşünürün kabul ettiği gibi yumuşak ve sert güç arasında
kollanması gereken optimal bir denge vardır. Sert gücün şu anda ABD'nin yaptığı
gibi aşırı kullanılması, yumuşak gücün kullanılma şansını da yok edebilir. Diğer
bir deyişle yüksek askeri güç sizi kaba kuvvet kullanmaya sevk ettiği ölçüde,
gerçek toplumsal imkanları seferber etmek zorlaşmaktadır. Sert ve yumuşak gücü
birleştirme becerisi 'akıllı güç'tür (Nye, 2006). Günümüz dünyası karşılıklı
konuşmayı ve ‘ikna’yı gündeme bir zorunluluk olarak getirmektedir. Baskı ve zor
kullanarak alınan neticelerin kalıcı olma şansı olmadığı gibi, aynı şiddetle geri
tepen siyasetleri meşrulaştırmaktadır. Dahası herhangi bir alanda baskı ve zor
kullanan bir devletin, diğer alanlarda 'yumuşak' davranmasının da pek
inandırıcılığı kalmamaktadır.
Yukarıdaki yorumlardan yumuşak gücü küresel veya büyük güçlerin sahip
olduğu siyasi, ekonomik ve kültürel özelliklerin ikna ve rıza yaratmak için pasif
olarak kullanılması şeklinde algılayabiliriz. Ancak böyle bir anlayış yumuşak
gücün kapsam ve işlevlerini çok basite indirgememize neden olur. ABD
modelinde görüleceği gibi yumuşak güç edindiği pek çok aktör ve yöntemle aktif
olarak kullanılır ve özel bir kurguyu gerektirir. Yumuşak güç, zorlayıcı veya sert
güç dışındaki daha çok sivil nitelikteki (siyasi partiler, vakıflar, NGO’lar,
üniversiteler, think-tank merkezleri vb.) güç aktörleri tarafından resmi ve yarı
resmi kurumların koordine ve desteği ile kurgulanan bir yapılanma içinde
kullanılmaktadır.
Ekonomik Güç
Ekonomik güç, bir ülkenin refahı, mutluluğu, güvenliği ve gelişmesi için
kullanılan bütün kaynakların toplam kapasitesi ve bu maksatlar için ürettiği
değerlerin meydana getirdiği toplam hasıla olarak tanımlanmaktadır (Tezkan,
10
2005: 181). Bir ülkenin ekonomik gücünün ölçülmesinde; sahip doğal kaynaklar,
ekonomik düzeni genel yapısı, sektörlerin (tarım, sanayi) dağılımı ve kapasitesi, iş
gücü, dışarıdan hammaddelere olan bağımlılığı, kendi kendine yeterliliği,
parasının değeri, uluslar arası ekonomik ve finans örgütleri ile ilişkisi, kredi notu,
şirketleri, uluslararası tanınmış markaları, Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH),
teknolojik kapasitesi, ulaştırma ver haberleşme ağı gibi faktörler göz önüne
alınabilir.
Tablo 5: Dünya Ticaret Oranları (2001)
Ülke
%
Çin
7.0
Hindistan
0.8
Japonya
5.8
Rusya
1.3
ABD
15.1
Fransa
5.0
Almanya
8.4
İngiltere
4.8
Avrupa Birliği
35.4
Kaynak: International Monetary Fund: Direction of Trade Statistics Yaerbook 2002,
(Washington D.C.).
Küresel ekonomiye dünya ticaretindeki payı yönünden bakıldığında (Tablo
5) hegemon gücün ABD’de olduğu görülmektedir. ABD ekonomisinin ancak
%25’i dış ticaretten etkilenir ve bunun çok azı Avrupa ülkeleri ile yapılmaktadır.
Tablo 6’da yer alan ülkelerin tek başlarına ekonomi büyüklükleri dikkate
alındığında, bu ülkelerin biri hariç (İngiltere), diğerlerinin hepsi tek başlarına
ABD’nin küresel yönlendirme gücüne karşıdır.
Tablo 6: Dünyanın İlk Onları
Toprak
Büyüklüğü
Rusya
Çin
Kanada
ABD
Brezilya
Avustralya
Hindistan
Arjantin
Kazakistan
Cezayir
Nüfus
Çin
Hindistan
ABD
Endonezya
Brezilya
Rusya
Pakistan
Japonya
Bangladeş
Nijerya
GSMH
Askeri Güç
(Sayısal)
ABD
Çin
Çin
ABD
Japonya Rusya
Almanya Hindistan
Hindistan Kuzey Kore
Fransa
Türkiye
İngiltere Güney Kore
İtalya
Pakistan
Brezilya Vietnam
Meksika Fransa
Enerji
B.A.E.
Kuveyt
ABD
Kanada
Singapur
İsveç
Finlandiya
Norveç
Tobago
Avustralya
Kaynak: Harp Akademileri Komutanlığı: Geçmişte ve 21. Yüzyılda Savaşlar, Stratejiler,
Harp Akademileri Basımevi, (İstanbul, 2002), 336.
Ancak ne tek başlarına ne de oluşturmakta oldukları kıt’asal, bölgesel,
birleşik veya sınırlı jeopolitik güç merkezleri (Denk, 2000: 23-24) aracılığıyla tek
11
küresel güç merkezi olan ABD’ye karşı koyabilmektedirler. Çünkü küresel güç
olmak, sadece ekonomik güç ile dünya piyasasını belirlemek şeklinde ortaya
çıkmamakta, ekonomik gücün güvenliğini sağlamak veya yeni ekonomik pazarları
kontrol altına almak ve gerektiğinde ele geçirmek üzere hazır, kullanılabilir bir
askeri güce sahip olmakla mümkün olabilmektedir.
Günümüzün dünyasında, ulusal gücün en önemli belirleyicisi ekonomidir
(Ulagay, 2006). Ancak tutarlı bir ulusal strateji çizip, insan kaynaklarını
geliştirebilen ve ekonomisini güçlendirebilen ülkeler ulusal güç olma şansını elde
edebilir. Bunu sağlamanın önemli önkoşulu ise dünya sahnesinde dışlayıcı ve
saldırgan bir ülke olarak değil, bütünleştirici ve uzlaştırıcı bir ülke olarak
görünebilmek; iyi yetişmiş insanı, teknolojiyi ve sermayeyi ülkeye çekebilmek.
Bunların ötesinde, ülkenin büyüklüğü ve nüfus potansiyeli de dikkate alınması
gereken faktörlerdir.
C. Global Güç Dengesi:
Realist yaklaşıma göre, her biri mevcut statükoyu sürdürmek veya yıkmak
arzusunda olan devletlerin güç kazanmak istemelerinden dolayı, zorunlu olarak
güç dengesi denen bir durum ve buna uygun politikalar ortaya çıkmaktadır (Arı,
1997: 256). Güç dengesi ya ağır tarafı hafifleterek ya da hafif tarafa ağırlık
kazandırarak uygulanır. Tarihin çeşitli dönemlerinde ya tek bir hegemon güç
olmuş ve o dönem bu gücün etrafındaki gelişmelere göre biçimlenmiş ya da
birden fazla birbirine benzer güç merkezi olmuş ve bunlar arasındaki çekişme ve
rekabet tarihsel olayların belirlenmesinde etkin olmuştur. Hegemon güç
kendisinden daha etkin bir güç istemediği için, diğer hegemon güç adaylarını
ortadan kaldırana kadar bölme ve parçalama sürecine itmiştir. Ancak tarih
boyunca yeni ortaya çıkan güç merkezleri, hızla gelişmiş eski hegemon gücün
üstünlüğüne son vererek kendilerinin merkezinde olduğu yeni bir dünya düzeni
kurmuşlardır.
Tablo 7: 19’ncu Yüzyıldan Günümüze Hegemonya ve Güç Dengesi
Dönem
19. Yüzyıl
I nci Dünya
Savaşı Sonrası
Soğuk Savaş
Soğuk Savaş
Sonrası
Süpergüç
İngiltere (H), Fransa,
Rusya
İngiltere (H), ABD,
Sovyetler Birliği
ABD (H), Sovyetler
Birliği
ABD (H)
Büyük Güç
Japonya, Almanya, ABD
Japonya, Almanya, Fransa
Japonya, Almanya, Çin
Çin, Japonya, Rusya, AB
(Alm.-İng.-Fr.)
Kaynak: Tablonun hazırlanmasında Çetin ÖNGÜN (Amerikan Gücüne Tarihsel Bir
Yaklaşım, 2007) ve Barry BUZAN, Ole WAEVER (Regions and Powers, The Structure of
International Security, 2003)’den faydalanılmıştır.
Uluslararası güç dengesi sıralaması 1900’de sırasıyla, İngiltere, Almanya,
Fransa, Rusya ve ABD şeklindeydi. 1945’de liderlik ABD ve Rusya (SSCB)’ya
kaydı. II nci Dünya Savaşı sonunda İngiltere hegemonyayı ABD’ye devretmiştir.
Bu yıllarda Japonya, Çin ve İngiltere çok geride kaldı. Soğuk Savaş’ın 2 + 3
(ABD – Sovyetler Birliği + Çin – Japonya - Almanya) dengesinin yerini son 15
yıldır Rusya’nın bir alt kademeye düşmesi ile 1 + 4 (ABD + Rusya – AB –
12
Japonya – Rusya) almıştır (Buzan, Waever, 2003: 3). 2000’li yıllarda ABD tek
başına tepededir; Çin, Almanya, Japonya ve Rusya onu izlemektedir (Brzezinski,
2004: 279).
Soğuk Savaş sonrası sistemin tanımını yapmaya çalışan Charles
Krauthammer yeni sistemin “tek kutuplu (unipolar)” bir hegemonya olduğunu
söylemişti (Krauthammer, 1992: 295-306). Bu düzende hegemonyanın en üst
düzeydeki gücü ve lideri doğal olarak ABD idi. Amerikan Stratejik Araştırmalar
Enstitüsünün yaptığı başka bir güç dengesi tanımı “asimetrik güç dengesi”ni
ortaya koydu (INSS, 1997: i-xi). Buna göre ABD, tek süper güç olarak yeni
düzende güç prizmasının en üstünde yerini alırken, onu “büyük güçler (major
powers)” olarak adlandırılan Rusya Federasyonu, Çin, Japonya ve AB
izlemekteydi. Büyük güçlerin altında ise bölgesel güç olma yarışında olan
Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler başka bir kategoriyi oluşturmaktaydı.
Bu yüzyıl boyunca uluslararası güç ilişkilerinin nasıl gelişeceği ve güç
dengelerinin nasıl bir yörüngeye oturacağı daha çok aktör düzeyinde çalışmalara
konu olmaktadır. Bu kapsamda; ABD ve AB’nin geleceği, Çin’in ABD’ye ne
oranda rakip olabileceği, Rusya Federasyonu’nun gittikçe çok kutuplu bir hal alan
dünya düzeninde nasıl bir konum edineceği, Japonya’nın artan daha bağımsız
güvenlik arayışları yanında Hindistan, Brezilya ya da İran gibi bölgesel güçlerin
daha yukarıya ne kadar terfi edebilecekleri ile ilgili çalışmalara yer verilmektedir.
Soğuk Savaş sonrası dönem tek süper gücü daha müdahaleci yaparken,
büyük güçleri ise bölgesel güvenlik ortamlarındaki konumlarını güçlendirmeye
itmiştir. 1990’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte iki kutuplu dünyadaki
ideolojik ve stratejik temel tehditler ortadan kalkmıştır. 19’ ncu Yüzyılın
başlarında Almanya’nın, 20’ nci Yüzyılın başlarında ABD’nin dünya dengelerini
etkileyecek şekilde ortaya çıktığı gibi, 21’ nci Yüzyılda da küresel güç olma
yolunda ilerleyen ülkelerin dünyanın jeopolitik dengelerini değiştireceği ve bunun
potansiyel etkilerinin bütün dünyayı etkileyeceği tahmin edilmektedir.
D. Güç Kategorileri:
Güç kategorisinin belirlenmesinde Buzan’ın yukarıdan aşağıya; süper güç
– büyük güç – bölgesel güç sıralaması bugün için geçerli bir yaklaşım
sağlamaktadır. Buzan’a göre süper güç; sahip olduğu birinci sınıf askeri-politik
kabiliyetler ve bunları destekleyen ekonomisi ile uluslararası güvenliğin aktif
oyuncusu, her istediği bölgede tehdit, garantör, müttefik veya müdahaleci
konumundadır. Bu yönünün dışında uluslararası toplumu kendi yanına çekecek
evrensel değerleri sahiplenmiştir. Büyük (great/major) güç ise bütün sektörlerde
süper güç ile yarışacak kabiliyetlere sahip değildir ve global ile karşı karşıya
gelme riski olduğunda güç kullanımı ve isteklerinde orantılı olmak zorundadır.
Bölgesel güçler ise kabiliyetleri ancak belirli bir bölge için etkili olan,
küresel gelişmelerin pek çoğuna katılamayan güçlerdir. Bu güçlerin konumları ve
ne istedikleri küresel hesaplamaların dışında tutulur. Örneğin Soğuk Savaş
döneminin Vietnam, Kore ve Mısır’ı böyle bir konuma sahipti. Ancak bölgesel
güç olma konumunda olmayan ülkeler içinde sınırlı da olsa bölgesinde etkili olan
ülkeler için ‘alt bölgesel güç’ diyebiliriz. Buzan böyle bir kategoriye yer
vermemekte ve bu ülkeleri bölge içi (domestic) ülkeler olarak adlandırmaktadır.
Buzan ayrıca bazı ülkeleri birkaç bölgenin güçlerini ayırması nedeni ile tampon
13
(buffer) ya da birkaç bölgeye ait olmakla birlikte tecrit edici (insulator) olarak
tanımlamakta ve Türkiye’yi bölgesel güç olmamakla beraber tecrit edici
kategorisine koymaktadır (Buzan, Waever, 2003: 394).
GLOBAL
HEGEMONYA
SÜPER
GÜÇ
ABD
BÜYÜK
GÜÇ
BÖLGESEL
GÜÇ
ALT-BÖLGESEL
GÜÇ
ÇİN-RF
AB-JAPONYA
BÖLGE HAKİMİYETİ +
SEÇİLMİŞ GLOBAL ETKİ
HİNDİSTAN
BREZİLYA-İRAN
BÖLGE
HAKİMİYETİ
TÜRKİYE
SINIRLI ETKİ
KABİLİYETİ
BAĞIMLI
KABİLİYET
GÜÇSÜZ
GÜÇ
Şekil 1: 21. Yüzyılda Güç Dengesi Piramidi (Yılmaz, 2007)
Güç dengesi piramidinin en üstünde askeri-politik konular ile ilgili askeri
gücü temsil eden tek bir kutup ve bu tabakada hegemon olan ABD bulunmaktadır.
Ancak Amerika hegemonyayı ekonomik boyutta orta tabakadaki Avrupa ile
paylaşmaktadır. Bölgesel güçlerin büyük güç ve hatta sınırlı küresel güç olma
şansı vardır. Ulusaşan konuların yer aldığı en alt tabakada ise gücün dağılımında
kaotik bir durum söz konusudur. Burada gücünü kullanma kabiliyetini kaybetmiş
güçsüz güçler şeklindeki devletler ve devlet dışı aktörlerin yer aldığı kaotik bir
güvenlik ortamı söz konusudur. Öte yandan El-Kaide ağı ulusaşan tabakadaki
oyunu kazanma kabiliyetini artırmaktadır (Nye, 2004: 263).
E. Güç Merkezleri ve Güvenlik Bölgeleri
21’ nci Yüzyılda güç merkezi veya egemenlik bölgesinde hegemonya
olma şartları değişerek gelişmiş; parayı kontrol etmek, gündemi belirlemek,
düğüm noktalarında askeri güç bulundurmak, cazibe merkezi olmak gibi stratejik
ve politik etmenler gücün olmazsa olmazları içine girmişlerdir. Bu bağlamda güç
merkezi olma şartlarını, her alanda diğerlerine göre fazlasıyla sağlayan, hatta
diğerlerini kendine mecbur eden, muhtaç eden, bağımlı hale getiren aktör bölgesel
hakimiyetini ilan edecek, bu şartları dünya çapında sağlayabilirse küresel bir güç
merkezi haline gelecektir.
Bazı kaynaklara göre güç merkezi olabilmek için, bir ülkenin aşağıdaki
yedi genel kuralı sağlamış olması gerekmektedir (Denk, 1998: 24); (1) Ekonomik
Alan (Yeteri kadar ekonomik kapasitesi olmak). (2) Teknolojik Alan (Enerji ve
iletişim alanındaki gelişmelere hakim olmak). (3) Parasal Alan (Uluslararası
alanda itibarı olan ve tasarruf edilebilir olarak değerlendirilen bir paraya sahip
14
olmak.) (4) Askeri Alan (Nükleer silahlara ve deniz aşırı kullanılabilecek düzeyde
10 kadar Piyade Tümenine sahip olmak). (5) Coğrafi Alan (Hayati bir müttefiki,
esas deniz ulaştırma yollarını, içilebilir su rezervlerini ve enerji kaynaklarını ülke
sınırları dışında koruyabilecek pozisyona sahip olmak). (6) Kültürel Alan (Ulusal
ya da dinsel boyutta, diğerlerinin menfaatleri ile işbirliği yapmaya müsait ve
eserleri ile diğerlerini kendisine çeken evrensel bir kültüre sahip olmak). (7)
Diplomatik Alan ( Emperyalist bir dış politikayı tasarlayan ve uygulamaya koyan,
uyumlu ve yeteri kadar kuvvetli bir devlete sahip olmak.)
Güç merkezleri ile ilgili çeşitli kategorik (jeopolitik, ekonomik vb.) veya
coğrafi (global, kıtasal vb.) sınıflandırmalar yapılmaktadır. Jeopolitik güç
merkezleri; “Kendi coğrafyası içerisinde ve dışında sahip olduğu ve kontrolü
altında bulundurduğu güç kaynaklarını, diğer ülkelere oranla geliştirerek bu
kaynakları kendi lehine etkileyebilen devletler veya devletler topluluğu” (Levent,
1997: 2) olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda jeopolitik güç merkezlerini
aşağıdaki gibi tasnif edilmektedir; (1) Küresel (ABD), (2) Kıtasal (Çin, Rusya
Federasyonu), (3) Bölgesel (Hindistan, Brezilya, İran, Japonya), (4) Birleşik
(NATO, Şangay İşbirliği Örgütü), (5) Sınırlı (Kanada, Meksika, Türkiye, İsrail,
G.Kore). Ekonomik güç merkezleri arasında ise AB, NAFTA ve APEC’e yer
verilmektedir.
Rusya
Kuzey
Amerika
Kafkasya
Avrupa Karadeniz
Batı
Afrika
Andean
Ülkeleri
Orta
Asya
Güney
Asya
Afrika
Boynuzu
Doğu
Asya
Güney
Afrika
Güney
Koni
Güvenlik Bölgesi
Alt-Güvenlik Bölgesi
Şekil 2: 21. Yüzyılın Başında Güvenlik Bölgeleri1
Güvenlik bölgeleri de kendi güç merkezlerine ve güç dengelerine yani
kutupluluk çeşidine olabilirler. Güney Afrika; tek kutuplu, Güney Asya; iki
kutuplu, Orta Doğu, Güney Amerika ve Güney Doğu Asya ise çok kutupludur.
Güvenlik bölgeleri standart (birden çok bölgesel gücün bulunduğu) veya tek
1
Şeklin hazırlanmasında Barry BUZAN ve Ole WAEVER: Regions and Powers, (2003) adlı
kitabında yer alan şekil ve açıklamalar esas alınmıştır. Buzan, Avrupa ve Karadeniz güvenlik
bölgeleri içine dahil etmemekle birlikte; Türkiye, bu bölgelerin doğal ve merkez ülkesi olarak
kabul edilmiştir.
15
merkezli bölgeler olarak ikiye ayrılmaktadır. Buzan’ın güç dengelerine göre
güvenlik bölgesi yapısı analizi Tablo 8’de verilmiştir. Bazen yapısız güvenlik
bölgeleri de meydana gelebilir. Bunun nedeni bölgedeki güçlerin yetersiz
kabiliyetleri ve diğer bölge dışı güçlerin isteksizliği olabileceği gibi güçlü bir
uluslararası düzenlemenin bölgedeki güçlerin işlevlerini engellemesi de olabilir.
Mevcut aktörlerden ABD; sert, yumuşak ve askeri güç açısından en üst
seviyededir. Ancak yapısı çatırdamaktadır. ABD gibi hegemon bir gücün
uluslararası ilişkilerdeki etkisinin artması ve politikalarını uygulamasının daha az
maliyetli olması, yumuşak gücünü sert gücü kadar etkili kullanabilme yeteneğine
bağlıdır. Irak savaşı ve ardından yaşanan gelişmeler ABD'nin diğer ülkelerle
kıyaslandığında çok ileri olan yumuşak gücünü özellikle Orta Doğu'da
kullanamadığını ve üstelik kontrolsüz bir şekilde kullanılan sert gücünün,
yumuşak gücüne zarar verdiğini göstermektedir. Oysa yumuşak gücün kaynakları
olan kültür ve politik değerler açısından ABD büyük bir çekim gücüne sahiptir.
ABD kendisini zorlayan takipçilerine rağmen yapısındaki gerekli onarım ve
geliştirmeleri yaparak yerini korumaya devam etmektedir.
Tablo 8: Güvenlik Bölgeleri; Güçler ve Trendler
Güvenlik
Bölgesi
Avrupa
BDT
Doğu
Asya
Güney
Asya
Alt Güvenlik
Bölgeleri
(1) AB Merkez
(2) Baltık
(3) Doğu Avrupa
(4) Balkanlar
(1) Rusya
(2) Orta Asya
(3) KafkasyaKaradeniz
(1) Kuzeydoğu
Asya
(2) Güneydoğu
Asya
-
Süpergüç/
Büyük Güçler
* AB
* ABD
* Rusya Fed.
Bölgesel
Güçler
* Ukrayna
* Rusya Fed.
* ABD - AB
* Çin
* İran
* Çin
* ABD
* Japonya
*
Avustralya
* Çin,
* ABD
* Hindistan
Orta Doğu
(1) Magrep
(2) Merkez
(3) Körfez ve Doğu
* ABD
* AB
* Çin-Rusya
* İran
Afrika
(1) Güney Afrika
(2) Batı Afrika
(3) Afrika Boynuzu
* AB
* ABD
* Çin
-
* ABD
-
* ABD
* Brezilya
* Arjantin
Kuzey
Amerika
Güney
Amerika
(1) Güney Koni
(2) Andean
Ülkeleri
Muhtemel Trendler
* ABD ile birlikte diğer bölgeleri
yumuşak gücü ile şekillendirmekte.
* Rusya’yı da yanına çekerek
ABD’ye rakip olabilir.
* Çin-Rus-İran ittifakı Japonya ile
tüm Asya’yı kontrol altına alabilir.
* Kafkasya ve Ukrayna’yı ABD ve
AB’ye kaptırabilir.
* Çin’e karşı ABD-Japonya güç
dengesi statükoyu korur.
* Devam eden dönüşüm dengeleri
değiştirebilir.
* Çin önderliğinde süper karışımlı
bir bölge olabilir
* ABD-Hindistan dengeleyebilir
* Batı tarafından dönüştürülmekte.
* Mısır, S. Arabistan, Irak, İran ve
Türkiye’nin geleceği belirleyici
olacaktır.
* Zayıf devlet yapıları bölgesel güç
çıkması engeldir.
* Batı tarafından dönüştürülmekte
ve sömürülmektedir.
NAFTA ve Pan-American
FTAA’ya göre şekillenmesi
beklenmektedir.
* Brezilya ve Arjantin
Mercosour’la güçlerini artırabilir.
* Andean ülkeleri uyuşturucu ve iç
karışıklılarla meşgul olabilir.
Kaynak: Tablonun hazırlanmasında Barry BUZAN ve Ole WAEVER:
Regions and Powers, (2003) adlı kitabında yer alan açıklamalar esas alınmıştır.
Yükselen güçlerin ABD’nin rakibi olması henüz kesin değildir. Avrupa,
Japonya ve belki de Rusya’nın, yaşlanan nüfuslarının etkilerine rağmen,
güçlerinde herhangi bir değişim olmayacaktır. ABD’nin en yakın rakibi AB’dir,
16
ancak AB’nin de bu yüzyılın ilk çeyreğinde, mevcut problemlerini, askeri ve
siyasi alanlardaki eksikliklerini gidererek ABD’nin karşısına bir süper güç olarak
çıkması pek mümkün gözükmemektedir. Avrupa’nın ABD’nin rakibi olabilecek
bir siyasi güç için gerekli bütünlüğe ulaşması çok zaman alacaktır. Eski ana
Avrupa güçleri İngiltere, Almanya ve Fransa; ABD ile aradaki güç boşluğunu
kapatamayacak kadar zayıftırlar.
21’ nci Yüzyılda tek başına sıçrama yapma şansı olan ülkeler arasında dört
ülkenin ismi öne çıkmaktadır. Bunlar dünya imalat sanayinin en büyük gücü olma
yolunda ilerleyen Çin, yazılım alanında başlattığı atılımı ekonomik büyümesiyle
hızlandıran Hindistan ile atılım yapmaları halinde bu ülkelere katılma potansiyeli
olan Rusya ve Brezilya’dır. Brezilya ve Rusya; Çin ve Hindistan gibi benzer
politik etkiler yaratacak olmamalarına rağmen, ekonomik gelişimlerini
sağlayacaklardır (NIC, 2004: 51). Brezilya, Güney Afrika, Endonezya ve hatta
Rusya’nın Çin ve Hindistan’ın yükselen rolünü destekleyecekleri
öngörülmektedir.
Şekil 3: ABD, Japonya ve Çin’in Tahmini Güç Hareketleri (Öngün, 2007:133)
F. Güç Kurgusu ve Fonksiyonel İstihbarat:
11 Eylül sonrası gelişmeler istihbaratın dört fonksiyonunu ön plana
çıkarmıştır (Barger, 2005: 108-109); dış istihbarat, örtülü faaliyet, karşı istihbarat
ve iç istihbarat. İstihbarat servislerinin verimli çalışabilmesi için başta bütçe
olmak üzere yeterli kaynağın (para, insan, donanım) sağlanması gereklidir.
Beklenen kalitede görevlerin yerine getirilebilmesi için gerekli personelin temini,
personelin güvenliği ve personel havuzu oluşturulması zorunluluktur. Ayrıca,
mevcut ve gelecekteki istihbarat isteklerinin karşılamasında istihbarat
kurumlarının kanun karşısında korunması ve etkinliğin sürdürülmesi için sağlam
bir istihbarat bürokrasisi ve kurumsal işbirliğine ihtiyaç vardır. Tablo 9’da
görüldüğü gibi Türkiye’de birleşik olmakla birlikte Batılı ülkelerin pek çoğunda
17
iç, dış ve askeri istihbarat ayrı istihbarat teşkilleri tarafından yerine
getirilmektedir.
İstihbarat, genel olarak haber toplama şeklinde algılanmaya devam edilse
de bugün istihbarat toplumunun2 temel fonksiyonları; istihbarat üretimi,
propaganda ve psikolojik savaş, örtülü faaliyetler ve operasyonlar ile koruyucu
güvenlik olmak üzere dört ana kategoride toplanmaktadır. Uluslararası ilişkilerin
yürütülmesinde aktörler tarafından başvurulan savaşa varmayan örtülü
seçeneklere başvurulması, gizli hareket etme, sürekli ve doğru istihbarat (üretimi)
ihtiyacı, seçilen yöntemlerin propaganda vasıtaları ile desteklenme gereği
istihbarat fonksiyonlarının uluslararası politikadaki rolü konusunda temel
çerçeveyi oluşturmaktadır.
Tablo 9: Avrupa Ülkeleri İstihbarat Servislerinin Çeşitleri
Ülke
Avusturya
Belçika
Bulgaristan
Çek Cumh.
Danimarka
Estonya
Finlandiya
Fransa
Almanya
Yunanistan
Macaristan
İrlanda
İtalya
Lüksemburg
Hollanda
Norveç
Polonya
Portekiz
Romanya
Sırbistan
Slovakya
Slovenya
İspanya
İsveç
İsviçre
Ukrayna
İngiltere
Türkiye
Birleşik
Dış
X
X
X
X
X
İç
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
Adli
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
Askeri
X
X
X
X
X
X
Sinyal
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
X
Kaynak: Geneva Centre for the Democratic Control of Armed Forces
(DCAF): What is the Purpose of Intelligence Services? Backgrounder Series,
(March 2006), 6.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne, istihbarat toplama yöntemlerinin pek
çoğunda radikal bir değişiklik olmamıştır. Modern çağda istihbarat toplama
genellikle üç kategorideki yöntemle toplanır; İnsan İstihbaratı (HUMINT),
2
İstihbarat fonksiyonları istihbarat servislerinin ötesine geçen aktörler edindiği için tüm bu
aktörleri içerecek bir kavram olarak ABD kaynaklarında yer aldığı gibi “istihbarat toplumu
(intelligence community)” tanımının kullanılmasının uygun olacağı düşünülmüştür.
18
Görüntü İstihbaratı (IMINT), Sinyal İstihbaratı (SIGINT) ve diğer görüntülü
olmayan istihbarat (Berkowitz, Goodman, 1989: 31). Özellikle gelişmiş ülkeler
için ekonomik istihbarata yöneltilen gayretler siyasi istihbarata sarf edilen
gayretin önüne geçmekte veya onunla rekabet etmektedir. İstihbarat dünyasında
asıl değişiklik kapasite artışındadır. İstihbarat hedeflerine nüfuz etmek konusunda
en büyük gelişme uyduların kullanımı olmuştur. Uydular; görüntü elde etme,
SIGINT toplama, iletişim, erken ikaz ve diğer çeşitli istihbarat görevlerinin yerine
getirilmesinde kullanılırlar (U.S. Congress, 1985: 33-39).
Örtülü operasyon ve faaliyetleri siyasi, ekonomik ve yarı askeri örtülü
operasyon ve faaliyetler olarak üç kategoriye ayırabiliriz. Siyasi kapsamdaki
demokrasi projeleri, ABD politik örtülü faaliyetlerinin bugün de temel politik
çerçevesini oluşturmaktadır. Ekonomik nitelikli örtülü operasyonlar, girişilen bazı
faaliyetler sonucu hedef ülkeleri ya da kişileri ekonomik açıdan zor duruma
düşürmek ya da desteklemek amaçlı olarak gerçekleştirilmektedir. Yarı askeri
veya savaş benzeri operasyonlar, direkt olarak savaşan güçler oluşturulmasından
gerillalara silah, eğitim, asker ve danışmanlık desteğine kadar uzanan bir dizi
faaliyeti kapsayabilmektedir.
3. AMERİKAN GÜVENLİK MODELİ:
A. ABD Ulusal Güvenlik Sistemi:
ABD Başkanı, ulusal güvenlik konusunda merkezi rolü oynamaktadır.
ABD politik sistemi içerisinde başkanın bu rolüne uygun görev ve yapılanma
sağlanmıştır. ABD ulusal güvenlik sisteminde Başkana etki eden üç temel güç
grubu bulunmaktadır. Birinci grubu Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve
Başkanın Uluslararası Güvenlik Danışmanı’nın oluşturduğu üçlü oluşturmaktadır.
İkinci grubu ise Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI) ve Genelkurmay Başkanı
oluşturmaktadır. Üçüncü grupta ise Beyaz Saray Karargâhı Başkanı ve Başkanın
Danışmanları bulunmaktadır (Sarkesian, 1995:11). Başkanın altındaki üçlü ve
Ulusal Güvenlik Konseyi (UGK) üyeleri karşı oldukları politik karar ve durumlar
için değişik seçenekler önerebilir. UGK’nın tavsiyeleri Başkan tarafından
onaylandığında Savunma Bakanlığı ya da CIA kanalı ile uygulamaya konur
(Sarkesian, 1995: 107).
ABD ulusal güvenlik sistemi ulusal çıkar endekslidir ve küresel bir güç
projeksiyonu (power projection) uygulamaktadır. UGK, ulusal güvenlikten
sorumlu en yüksek organdır. Mevcut yapı içerisinde UGK, ulusal istihbarat
gayretleri için direktif sağlayan en yüksek icra organıdır. UGK, örtülü
operasyonlar gibi özel faaliyetlerle ile ilgili tüm önerileri alır ve her biri için
Başkana tavsiyelerde bulunur. Ayrıca, hassas istihbarat toplama operasyonları ve
karşı istihbarat faaliyetleri için yapılan önerileri değerlendirir. Bu faaliyetler
Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın direktörlüğünü yaptığı UGK Karargâhı
ve UGK alt-grupları tarafından yerine getirilir.
Ulusal Güvenlik Konseyi’ne bağlı üç grup varıdır; Planlama Kurulu, ABD
İstihbarat Kurulu (Başkanlığını NDI yapmaktadır), Operasyonlar Koordine
Kurulu. Operasyonlar Koordine Kurulu; propaganda, yarı askeri operasyonlar ve
politik savaş gibi operasyonları gözden geçirip onaylar. UGK’na bağlı komiteler
örtbas etme ve kontrol politikalarını yürütür. Özel Operasyonlar Bölümü,
19
UGK’nın ilgili komitesinin yönlendirmelerine uygun olarak, ABD Özel Kuvvetler
Komutanlığı’nı kullanır.
Amerikan çıkarları genellikle üç önceliğe göre kategorize edilmektedir
(Sarkesian, 1995: 7). Birinci sırada olan hayati çıkarlar; ana vatanın savunulması
ve bu savunmayı etkileyen topyekûn kuvvet kullanmayı ve ülkenin toplam
kaynaklarının tahsisini gerektiren çıkarları temsil etmektedir. İkinci grupta ise
önemli çıkarlar kategorisinde yer alan; uzun vadeli olarak ülkenin refahının
yükselmesi ve korunması ile ilgili menfaatleri kapsamaktadır. Üçüncü kategoride
ise birinci ve ikinci grupta yer almayıp da bu çıkarlara önemli katkı sağlayan
menfaatler yer almaktadır. Bunların dışında kalan bütün çıkarlar ise muhtemel
çıkarları tespit etmek için bir “izleme listesi” oluşturmaktadır.
Ulusal güvenlik kararlarının alındığı tek bir yöntem yoktur. Önceden
belirlenmiş yöntemler olmasına rağmen her güvenlik durumu ulusal güvenlik
konusunda karar alma da değişik bir metodu dikte edebilir. Rutin kararlar, karar
sürecinde daha önce açıklanan pek çok halkanın katılımına imkân verirken, çok
önemli kararlar ise daha fazla gizlilik ve süratli reaksiyon istediğinden ilk bir veya
iki halka içinde alınabilir. Örneğin kuvvet yapısı gibi bir konu rutin bir karar
gerektirdiğinden Savunma Bakanlığınca öneri “ilk taslak” olarak hazırlanır, iç
halkalarda tartışılır ve yeniden şekillenir. Kongreye onay için gönderildiğinde ise
kamuoyu tartışmalarına açılmış olur. Körfez Savaşı gibi birçok önemli karar ise iç
halkanın sadece birkaç üyesinin katkısı ile alınmıştır (Woodward, 1991: 27).
B. ABD Yumuşak Güç Unsurları:
ABD hegemonya kurgusuna uygun olarak siyasi, ekonomik ve sosyokültürel boyutlarda yapılanan yumuşak güç unsurları ile ilgili alt yapı yaklaşık 25
yıldır geliştirilmektedir. Bush yönetimine kadar olan dönemde hükümet içinde ve
dışından binlerce kişi ile hükümet kuruluşları, çokuluslu örgütler ve özel
kuruluşlar bünyesinde ABD merkezli küresel ve çokuluslu bir ağ geliştirildi.
Demokrasi projelerinin daha sempatik gözükmesi maksadı ile bu tür faaliyetler
için ‘demokrasi geliştirme (democracy promotion)’ tanımı tercih edildi. Alt
programlarına ise ‘demokrasi ve yönetişim’, ‘hukukun üstünlüğü’, ‘savunma
reformu’, ‘partiler arası diyalog’ gibi isimler verildi.
Bush dönemine kadar demokrasi projeleri kalkınma ve diyalog projelerine
de çerçeve sağlayarak merkezi olmayan bir hiyerarşi içinde yürütülmekteydi. Bu
ağın komuta ve kontrolü ve stratejilerinin geliştirilmesi taktiksel ihtiyaçlara
süratle uyum sağlamak için daha çok yerelde konuşlanmış birimlere bırakılmıştı.
Merkez acil durumlarda devreye giriyor ve genelde hazırladığı program, inisiyatif,
para yardımları ve diplomatik destek yerelin işini kolaylaştırıyordu. Demokrasi
geliştirme işlerinin başını NED, USAID ve Dışişleri Bakanlığı’nın DRL (İnsan
Hakları ve Çalışma İşleri Bürosu)’si çekmekte idi. Bush ile birlikte bütün aktör ve
programların daha etkili ve kontrollü kullanılması ile ilgili strateji arayışları
başladı.
Mart 2005’de ABD Başkanı’nın demokrasi işlerine öncelik verilmesi ile
ilgili konuşmalarından sonra UGK yapısı yeniden organize edilerek ‘global
demokrasi stratejisi’ için bir Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı kadrosu
yaratıldı. Böylece Clinton döneminde bakan yardımcısı seviyesinde yapılan
bakanlıklar arası çalışmalar artık bakan düzeyine taşınmış oldu. Dışişleri
20
Bakanlığı bünyesindeki Global İşler Bakan Yardımcılığı da Temmuz 2005’de
ABD Başkanı’nın özgürlük ve demokrasi işleri gündemini belirleyecek olan
‘Demokrasi ve Global İşler Bakan Yardımcılığı’na dönüştürüldü. USAID de
yeniden organize olmaya başladı ve bir Demokrasi Geliştirme Başkan Yardımcısı
tayin etti.
Demokrasi geliştirme stratejileri ile ilgili çalışmalar Ulusal Güvenlik
Danışman Yardımcısı kontrolünde yürütülmektedir. USAID tarafından bu
kapsamda yapılan bir çalışma ile dünya genelinde yürütülen 90 adet demokrasi ve
yönetişim programına verilen paralar için NGO’lar ve sözleşmeli kurumlar
arasında bir denge öngörüldü. Dışişleri Bakanlığı Demokrasi ve Global İşler
Bakan Yardımcılığı ise Dışişleri Bakanlığı bölgesel büroları, DRL ve USAID
tarafından öncelikli ülkeler için kısa bir liste oluşturulması hedeflendi (Lancaster
and Dusen, 2005: 12). Senato Dışişleri ve Yabancı Operasyonlar Komitesi
tarafından NED ve DRL için bir ‘Demokrasi Fonu’ daha oluşturuldu. 2005 yılında
projelerine 1.3 milyar dolar tahsis edilen USAID’in demokrasi bütçesi 2006 için
1.448 milyar dolara çıkarıldı.
ABD Kongresi ise Dışişleri Bakanlığı’nın yeni koordinatörü tarafından
demokrasi işleri ve stratejilerinin geliştirilmesi için ‘İleri Demokrasi Kanunu’
hazırladı. Kanun ile aşağıdaki yenilikler öngörülmekteydi (Melia, 2005: 12);
(1) Dışişleri Bakanlığı’nda yeni ‘Demokrasi Hareketleri ve Geçişleri Ofisi’
ve bazı yurt dışı elçiliklerinde ‘Bölgesel Demokrasi Merkezleri’ kurulması,
(2) ABD hükümetine dışarıdan danışmanlık hizmeti vermek üzere
‘Demokrasi Geliştirme Tavsiye Kurulu’ oluşturulması,
(3) Demokratik olmayan ülkelerde demokrasi geliştirme için yıllık
demokrasi raporları hazırlanması.
Ulusal Demokrasi Vakfı
Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) bağımsız ve özel bir organizasyon olarak
tanımlanmakta ve hukuksal bakımdan hükümet dışı (non-governmental) statüde
kabul edilmektedir. Bununla beraber yapısal ve fonksiyonel olarak ABD
hükümetinin özel bir bölümü olarak faaliyet göstermektedir. NED’in bütçesi,
Savunma Bakanlığına bağlı USIA (Birleşik Devletler Tanıtma Ajansı) ve AID
(Uluslararası Kalkınma Ajansı) tarafından aktarılan fonlarla Kongre tarafından
sağlanmaktadır. Dışişleri Bakanlığı ve diğer icracı kurumlar NED programlarına
katılmak için personel tayin etmektedirler (CHARC, 1997: 23-29).
NED demokrasinin geliştirilmesi faaliyetleri örtüsü altında Amerikan
müdahale sisteminin bir vasıtası olarak Amerikan ulusal güvenlik hedeflerine
hizmet etmektedir. Bu aynı zamanda Amerikan güvenlik politikalarına
uluslararası alanda yasallık boyutu (meşruiyet) kazandıran bir örtülü sistemin
işleyişini sağlamaktadır. Resmi olarak tanımlanmamasına rağmen NED yoğun
örtülü operasyonlara girişmektedir. Bu sistem, politika yapıcılara özel hedefleri
için büyük esneklik ve çeşitli seçenekler imkanı tanımaktadır.
NED’in çekirdek yapısında programlar ve bütçe ile ilgili çeşitli gruplar
bulunmaktadır. Bunlar; Demokratik Parti’yi temsil eden “Ulusal Demokratik
Enstitü (NDI)”; Cumhuriyetçi Parti’yi temsil eden “Uluslararası Cumhuriyetçi
21
Enstitüsü (IRI)”; ABD Ticaret Odasına bağlı “Uluslararası Özel Teşebbüs
Merkezi (CIPE)”; “Amerikan Uluslararası İşçi Dayanışma Merkezi (ACILS)” ve
Afrika, Asya ve Latin Amerika‘da kolları olan “Endüstriyel Organizasyonlar İşci
Kongresi Amerikan Federasyonu (AFL-CIO)”dur (Robinson, 1996: 96). Bu
gruplar hedef ülkelerde sivil toplumun temel taşları olan işçi, işveren, politik
partiler, sivil toplum örgütleri vb. organizasyonlar için kendi sektörleri ile ilgili
programlar uygularlar. Sivil sektörlere uygulanan bu dış politika programlarına
“Freedom House”, “The Council on the Americas”, “The Center for Democracy”
ile ABD Üniversiteleri, çeşitli kuruluşlar, düşünce (think-thank) kurumları da
destek sağlamaktadır.
Çokuluslu Şirketler
Günümüzde sayıları 30.000’in üzerinde olduğu tahmin edilen çokuluslu
şirketlerden (ÇUŞ) özellikle petrol şirketlerinin petrol piyasasını ve uluslararası
politikayı nasıl etkiledikleri, ayrıca genel olarak bu çokuluslu şirketlerin Üçüncü
Dünya Ülkelerinin dış politikalarını etkilemedeki başarıları bilinen bir gerçektir
(arı, 1997: 64). Bu şirketler büyük ölçüde Kuzey Amerika, Avrupa Birliği ve
Japonya’dan oluşan üç bölgede bulunmaktadır. Dünyadaki 500 çokuluslu şirketin
441’i bu bölgelerdedir ve küresel olarak üç tane güçlü bölgesel ticaret ve yatırım
bloğu oluşturulmuşlardır. Tablo 10’da yer alan 500 büyük çokuluslu şirketin yıllık
toplam satışı 11 trilyon dolardır ve 35 milyon kişiyi istihdam etmektedirler.
Tablo 10: Dünyanın En Büyük 500 Çokuluslu Girişimi
Ülke
CUŞ Sayısı
ABD
185
AB
156
Japonya
100
Kanada
12
İsviçre
11
Güney Kore
9
Avustralya
7
Çin
6
Brezilya
4
Norveç
3
Tayvan
2
Hindistan
1
Malezya
1
Meksika
1
Rusya
1
Venezüella
1
Toplam
500
Kaynak: Alan RUGMAN: Globalleşmenin Sonu, MediaCat Kitapları,
(İstanbul, 2004), 195-196.
Birçok çokuluslu şirket, diğer ülke hükümetleriyle dışişleri bakanlıkları
aracılığıyla doğrudan ilişkiye girebilmektedir. Bu alanda ün yapmış şirketlerin
22
başında General Motors, General Electric, Microsoft, AT&T, Mobil Oil, Texaco,
Shell, BP, Ford Motor gibi şirketler sayılabilir. Washington tarafından yürütülen
hegemonik politikalar en büyük ÇUŞ’ların ABD ekonomisi içindeki güç ve
merkeziliğinin doğrudan bir ürünüdür. Serbest ticaret anlaşmaları, IMF ve Dünya
Bankası politikaları, özelleştirmeler, gümrük duvarlarının indirilmesi, 130’dan
fazla ülkede 180 askeri üssün kurulması ABD ekonomisinin ve daha özel olarak
da dünya çapında faaliyet sürdüren ABD ÇUŞ’larının yapısal dayatmalarıdır.
Çokuluslu şirketler gibi yapısal ekonomik öğeler ABD siyasetinin genel
çerçevesini çizerken, politikacılar çıkarlarını gerçekleştirmek üzere çeşitli
politikalar üzerinde çalışırlar. Bu çalışmalar büyük ölçüde genel kamuoyundan
saklı yürütülür ama bunlar ÇUŞ’lara rağmen gerçekleşmezler.
ABD ve Medya
ABD’de ulusal medyanın görevi, ABD halkının hükümetin ulusal çıkarlar
kapsamındaki açık ve örtülü faaliyetlerine izin vermesini sağlamaktır (Chomsky,
1993: 151). Amerika’da 1,700 günlük gazetenin % 98’i 15 kurumdan daha azına
aittir ve bunlar toplam gelirin % 40’ını elde etmektedir. Üç büyük televizyon ağı
ABC, CBS ve NBC hala televizyon izleyicilerin çoğunluğuna sahiptir. ABD’de
1296 günlük gazetenin internet sitesi bulunmaktadır. Batılı ülkelerin farkı
özellikle dergi sayısında ortaya çıkmaktadır. Medyanın hala en önemli
silahlarından birisi de radyo yayınlarıdır. NPR, VOA, Radio Free Europe, Radio
Liberty, Florida’dan Küba’ya yayın yapan Castro karşıtı Radio Marti gibi
Amerikan Hükümeti’nin dünyanın her yerine yayılmış yayın ve propaganda
birimleri mevcuttur.
Amerikan yapımı filmler, film endüstrisinin yıllık cirosunun % 80’ini
kazandırmaktadır. Filmler gibi Amerikan TV dizileri de dünyada yüz milyonlarca
kişiye kendilerine has (idealleştirilmiş ve çarpıtılmış) Amerikan hayat tarzını
aşılamıştır (Brzezinski: 2004: 222). Büyük ölçekte ABD kökenli popüler müzik
gençler için kendini ifade etmenin vazgeçilmez bir kaynağıdır. İlave olarak, dünya
çapında otuz üç kanaldan yayın yapan MTV, Nickelodeon gibi uydu TV kanalları
toplam bir milyar insana ulaşmaktadır. Dünyadaki bütün internet sitelerinin %
70’inin Amerika’da bulunması ve İngilizcenin hem eğlence hem de iş amaçlı
iletişimde en çok kullanılan dil olması nedeniyle hızla yayılan küresel sohbet
odaları büyük ölçüde Amerikan etkisine sahiptir.
ABD Think-Tank Merkezleri
ABD’de akademik görünüşlü “Institute” ve ideolojik görünüşlü “Heritage
Foundation” gibi tutucuların örgütlediği vakıflar ile CFR, Carnegie Endowment,
Woodrow Wilson Centre gibi dış siyaseti tepeden yönlendirici seçkinler kulüpleri
aslında birer think-tank kuruluşudur. Bunların yanı sıra, devlet tarafından
kurulmuş CSIS gibi raporcu şirketler, IRFC gibi doğrudan Dışişleri Bakanlığı’na
bağlı bürolar, Middle East Forum, Washington Institute, Freedom House, CMCU,
USIP gibi yarı resmi merkezler de “think tank” olarak nitelenmektedir. CSIS
raporlarını incelemeden, Amerikan dış politikasını ve bölge senaryolarını
kavramak olanaksızdır.
ABD hegemonyası kurgusu içinde kendi nüfuzlarını devam ettirmek ve
stratejik projelerini pratiğe dökebilmek için dünya anlayışlarını temsil eden
çokuluslu şirketler, özel eğitim kurumları, güçlü bir medya ağı, modern bir
23
teknolojiyle donatılmış bir askeri güç, milyarlarca dolarlık bütçelerle beslenen
istihbarat birimleri, dini tarikatlar-kiliseler işbirliği içerisindedir. Kamuoyunu
yönlendiren ve terbiye eden siyasi, iktisadi, kültürel ve sosyal temalarla uğraşan
ve bünyesinde en etkili politikacıları, diplomatları, akademisyenleri ve
gazetecileri barındıran think-tank merkezleri bu maksatla tesis edilmiştir.
Elemanların büyük çoğunluğu, devlet deneyimine sahip eski ve yeni görevlilerdir.
İkinci eleman kaynağıysa, yine devlet organlarıyla içli dışlı olmuş
akademisyenleri barındıran üniversitelerdir.
Vakıflar
ABD Vakıfları, sadece yardım yapan, vergi muafiyeti cennetleri
değillerdir. İstihbarat fonksiyonları dışında, kültür ve değişim politikalarının
yönlendirildiği, formlaştırıldığı ve kültür devşirmelerinin gerçekleştirildiği
merkezlerdir. CIA, vakıf faaliyetleri aracılığıyla Amerikan şirketleri ve mali
kuruluşları için uluslararası casusluk yapmaktadır (Özkul, 2001: 142).
Uluslararası Kalkınma Ajansı (AID)’nın tavsiyeleri ile kurulmuş olan Kamu
Güvenlik Hizmetleri’ndeki uzmanlar CIA görevlileridirler. Bazen işadamı, turist,
emekli şahıs görüntüsü ile çalışırlar. Kamu Güvenlik Hizmeti’nin önerileri aslında
CIA’nın yerli servislere yaptırdığı kendi istekleridir.
1961 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan AID ise,
ekonomik bir kurul olarak adlandırılmasına karşın örtülü faaliyetlerin en önemli
araçlarından biri olarak hala işlev görmektedir. Üçüncü dünya ülkelerindeki
“polis” ve “özel kuvvetlerin” eğitilmesi için yapılan yardım ve kursların büyük
çoğunluğu AID kanalıyla gerçekleştirilmektedir. Askeri ve siyasi yaşamın etkili
kişilerinin elde edilmesi ve eğitilmesi, sendikalar ve gençlik örgütlerine yönelik
faaliyetler AID tarafından yürütülmektedir (Bilbilik, 2003: 165-166).
USAID (ABD Ulusal Kalkınma Ajansı) demokrasi ve yönetişim
programlarının baş kalkınma program stratejisi belirleyicisidir. NED’in işbirliği
yaptığı onlarca Avrupalı ve Asyalı kuruluş ve vakıf arasında aşağıdakiler dikkati
çekenlerdir (McFaul, 2005: 156); (1) Rusya ve diğer BDT (CIS) devletleri için
AB’nin kurduğu TACIS, (2) Doğu Avrupa için AB’nin PHARE ve “The Institute
For Democracy”, (3) Almanya’da Parti Enstitüleri, (4) İngiltere’de “The
Westminster Foundation”.
Üniversiteler
CIA, yüzden fazla Amerikan üniversitesi ve kolejinde, çok sayıda
profesör ve yönetici ile rapor hazırlamaktan, eleman kazandırmaya kadar geniş bir
alanda işbirliği yapmaktadır. Projelerde çalışan öğrencilerin -doğrudan
ajanlaştırılmış olanlar dışında- genellikle bu ilişkilerden haberi yoktur. Projelerin
dışında en önemli etkinlik, yabancı öğrencilerin elemanlaştırılmasıdır. Profesörler,
büyük çoğunluğu geri kalmış ülkelerden burslarla devşirilmiş öğrencileri
akademik yaşam içinde eğitip CIA’ya yönlendirmektedir.
ABD’de 1950’Ierin başında devşirilmeye başlanılan yabancı öğrenciler,
kendi ülkelerine döndüklerinde ‘‘agent in place (yerinde ajan)” olmuşlardır. ABD,
ileride kendi ülkelerinde seçkin konumlar elde edecek olan bu kişilerden, iç
politikanın yönlendirilmesinde ya da devletlerden iç bilgi sızdırılmasında
yararlanmayı planlamıştır (Corson, 1989: 27). ‘‘Master’’ ve ‘‘doktora’’
24
çalışmalarındaki uluslararası ilişkiler öğrencileri de, ilgili ülkedeki dinsel-siyasalbölgesel çatışma alanlarında sözde akademik olarak çalıştırılmaktadır.
Uluslararası politika için bunca elemanlaştırmayı göze alanların arkasında önemli
şirketler de bulunmaktadır.
Etki Ajanları
Amerikan literatüründe etki ajanı3 temin edilmesi başta gelen örtülü
faaliyet türlerinden biridir. Bir insanın ABD’ye etki ajanı (yardakçı) olmasını
sağlayan özelliklerin başında devlet, ordu, iş ya da medya içinde önemli bir kişi
olması veya bağlantılarının iyi olması gelir. Bu kişi bir gazeteci, editör, paralı
asker, gümrük memuru, bankacı, işletmeci, başkan yardımcısı ya da bu tarz başka
birisi olabilir4. Toplum mühendisi olarak etki ajanlarının temel rolü propaganda
operatörü olmaktır. Özellikle basın dünyasında dış bağlantıları ile güdümlü, görüş
yayıcı ve görüş oluşturucu işlevi bulunan gazete ve televizyonlarda ihaleci ve rant
peşindeki holding sahiplerinin egemen olmasıyla seçkin köşe yazarları ve haber
programı sunucuları; yükseltilen ücretlerle, gazetecilik kimliğinden ayrılmadan
etki ajanı olarak yönlendirici eleman konumuna getirilmişlerdir.
Sivil Toplum Kuruluşları
ABD dış politikasında önceliğe sahip olan en etkin, en nüfuzlu, en iyi
finanse edilen etnik lobiler; Yahudiler, Kübalılar, Yunanlılar ve Ermenilerdir
(Brzezinski, 2004: 236). Amerikan Kongre üyelerini ve kamuoyunu etkilemeye
yönelik Yahudi, Arap, Ermeni ve Rum lobileri gibi grupların lobicilik faaliyetleri
ve hatta ortak menfaatleri gerektirdiğinde çeşitli lobilerin işbirliği yaptığı
konusunda pek çok örnek bulunmaktadır. Özellikle Başkan belli bir görüşe sahip
değilse, kendini nüfuzlu bir grubun görüşlerini benimseyen bir mahkûm haline
getirebilir.
C. ABD İstihbarat Toplumu ve Uzay Programları:
ABD devlet istihbarat sistemi içindeki istihbarat teşkilleri; (1) Bağımsız
CIA, (2) Savunma Bakanlığı istihbarat teşkilleri ve (3) Diğer Bakanlıkların
istihbarat teşkilleri veya işlevleri olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır. Savunma
Bakanlığı istihbarat teşkilleri arasında; DIA, NSA, NGA, NRO ile Kara, Deniz,
Hava ve Deniz Piyade Kuvvetleri İstihbarat Teşkilleri bulunmaktadır. Yeni
istihbarat kanunu ile tüm istihbarat kurumları yeni teşkil edilen Ulusal İstihbarat
Direktörü (DNI) kontrolü altına girmiştir. UGK, ulusal dış istihbarat hedeflerini
ve önceliklerini yayımlar ve bunlar her bir istihbarat teşkili için ayrı rehber
oluşturur.
NASA, ABD için medyatik uzay çalışmalarını yürütmektedir. Uzay
çalışmaları içinde ABD Savunma Bakanlığı (DOD), ayrı bir bütçe ile farklı
programlar yürütmektedir. Ticari maksatlı şirketler ve kamu kurumlarının uzay
çalışmaları ise NASA ve DOD’nin çalışmalarından ayrı tutulmalıdır. ABD
istihbarat toplumu uzaya dayalı istihbarat toplama kabiliyetlerinden önemli ölçüde
3
Asset, ‘yardakçı’ da denilmektedir. Yardakçı, yabancı bir ülkede bir istihbarat ajansı için çalışan
yerel ajan veya organizasyon.
4
Diğer bir yardakçı çeşidi de paravan organizasyonlardır. Bunlar istihbarat teşkilatı tarafından
ödeme yapılan grup, şirket, kuruluş veya ajanslardır. Bağımsızmış gibi gözüken ama aslında
istihbarat ajansına bağlı olan sicilli şirketler (proprietary company) de kullanılabilir.
25
istifade etmektedir. DOD’e bağlı olan NRO, istihbarat toplama uydularını inşa
eder, işletir, gelen bilgileri toplar ve analiz eder. DOD ve istihbarat toplumunun
uzay aktiviteleri şunları kapsar; (1) Fırlatıcı araç geliştirme. (2) Haberleşme,
Yönlendirme (GPS), Erken İkaz, Meteoroloji, Keşif Uyduları kullanımı. (3) ABD
uydu sistemlerini koruyacak kabiliyetler geliştirme. (4) Rakipleri önlemek üzere
uzayın kullanımı.
ABD Devlet Başkanı
Ulusal
Güvenlik
Konseyi
Ulusal İstihbarat
Konseyi (NIC)
Başkanın Dış İstihbarat
Danışma Kurulu
Ulusal İstihbarat
Direktörü (DNI)
Yönetim
Toplama
İhtiyaçlar
Analiz
Anavatan Güv. (DHS)
CIA
Savunma Bakanlığı
Savunma Bakan Yard.
Görev
Yöneticileri
Dışişleri Bak. (INR)
NRO
İstihbarat
Adalet Bak. (FBI)
Hazine Bak. (OIA)
Enerji Bak. (OEI)
Narkotik Müc. (DEA)
Operasyon
NSA
Bil.& Tek.
Destek
Ört.İşl.Kuv.
Genelkurmay
Başkanlığı
NGA
DARO
Kara Kuv. (INSCOM)
Deniz Kuv. (NSG, ONI)
DIA
J-2
Avrupa K.lığı J-2
Atlantik K.lığı J-2
Merkez K.lığı J-2
Pasifik K.lığı J-2
Stratejik K.lık J-2
Güney K.lığı J-2
Öz.Kuv. K.lığı J-2
Kuzey K.lığı J-2
Deniz Piyade İsth.
Hava Kuv. (AIA)
Ulaştırma K.lığıJ-2
Şekil 4: ABD İstihbarat Toplumu5
D. ABD Ulusal Savunma Sistemi:
Savunma Bakanlığı, ABD sert gücünün asıl mekanizması ve ulusal
savunma politikasının uygulanmasında Başkanın temel vasıtasıdır. Üç askeri
başkanlıktan meydana gelmektedir; (1) Kuvvet Komutanlıkları ve müşterek
karargahtan oluşan Genelkurmay Başkanlığı (JCS), (2) Birleşik Komutanlıklar,
(3) Bakanlığa çeşitli alanlarda hizmet eden Bakanlık İstihbarat Teşkilatı (DIA) ve
Savunma Muhabere Teşkilatı (DCA) gibi çeşitli kuruluşlar. Savunma
Bakanlığının temel fonksiyonu güvenlik politikalarının uygulanmasında gerekli
askeri vasıtaları sağlamaktır.
5
Şekil iki kaynaktaki bilgilere dayanılarak hazırlanmıştır; (1) Office of Director of National
Intelligence: An Overview of the United States Intelligence Community, DNI Handbook, Office of
DNI, (Washington D.C., 2007). (2) William E. ODOM: Modernizing Intelligence: Structure and
Change for the 21 st Century, National Institute for Public Policy, (VA, Jan 2002).
26
ABD askeri yapısının özel bir teşkilatı olan Birleşik Komutanlıklar, hava
ve deniz kuvvetleri ile birlikte müşterek harekât kabiliyetine sahip
komutanlıklardır. Amerikan küresel ulusal güvenlik anlayışı içinde tüm dünyayı
coğrafi olarak paylaşan Birleşik Komutanlıklar şunlardır;
-
Atlantik Komutanlığı,
-
Merkez Komutanlığı (Orta-Doğu ve bir kısım Asya’dan sorumlu),
-
Avrupa Komutanlığı,
-
Pasifik Komutanlığı,
-
Özel Kuvvetler Komutanlığı,
-
Kuzey Komutanlığı,
-
Güney Komutanlığı ve
-
Ulaştırma Komutanlığı.
Şekil 5: ABD Birleşik Komutanlıklarının Sorumluluk Sahaları (DOD, 2007)
2005 yılında ABD Kongresi Silahlı Kuvvetler Komitesi tarafından
önerilen askeri kuvvet planlamalarına ilişkin senaryolar içerisinde Çin, Kuzey
Kore, İran, Pakistan ve Hindistan isimleri öne çıkmaktadır. Halihazırdaki kuvvet
ölçeği olan (1-4-2-1-1)6’nin (1-4-1-1-1) şekline dönüştürülmesi söz konusudur.
Bu durumda 1-1-1; bir büyük ölçekli istikrar hareketini (şu anki Irak gelecekte ise
Asya, Ortadoğu ve Afrika’da öngörülmekte), bir yüksek yoğunluklu hava-kara
6
1-4-2-1-1: (1: Anavatan savunması, 4: Dört ayrı coğrafya da (Avrupa, İran Körfezi, Kuzeydoğu
Asya ve Asya suları) kuvvetli güç kullanımı, 2: İki bölgesel saldırganın yenilmesi ve gerekirse 1:
Bu saldırganlardan birinin tamamen bertaraf edilmesi, 1: Büyük bir savaş.)
27
savaşı (Kore) ve bir büyük deniz-hava angajmanı (Tayvan Boğazı veya İran
Körfezi) olarak öngörülmektedir (O’Hanlon, 2005: 3).
Yeni stratejide, terörizme karşı savaş; tüm savaşları sonlandırmak için
savaş (war to end wars) ve çok yakın olan sürekli savaş (war on war) olarak iki
ayrı kavram ile ilişkilendirilmiştir (Richard, 2002). Yeni askeri senaryolar
içerisine;
-
Endonezya, Filistin ve Kongo’da istikrar harekâtı,
-
Suudi Arabistan’da bir darbe,
Körfez ülkelerine İran’ın müdahalesi ile ilgili senaryoların
(O’Hanlon, 2005: 4-10) dahil edilmiştir.
11 Eylül sonrasında ABD’nin “terörizm” ve “serseri devletler”e açtığı
savaş ÖAŞ’ler için dönüm noktası oldu. Küresel düzeyde ABD askeri
faaliyetlerini artırması özel şirketlere olan talebi de önemli ölçüde artırdı.
Örneğin, hâlihazırda Afganistan’daki Taliban sonrası askeri gücün eğitimi
ÖAŞ’lere verilmiştir (Motherjones, 2007). Irak’ta 130 binden fazla ABD askeri
yanında özel askeri şirket görevlilerinin sayısı ise 20 bini bulmaktadır (Traynor,
2003). ABD kuvvetlerinin 15 bölgesel karargâhının güvenliğinden sorumludurlar.
Irak polis gücünü eğitilmesi işini DynCorp üstlenmiştir.
E. Amerikan Hegemonya Kurgusu:
Amerikan hegemonyasının temel kuramı olan realizm; İkinci Dünya
Savaşı’ndan bugüne Modernizm düşüncesi temelinde; 1980’lerden itibaren siyasi
olarak demokrasi, ekonomik olarak gelişme (kalkınma) ve 1990’lardan itibaren
ise kültürel kod olarak ise iletişim (diyalog) projesi adı verilen üç alt konsept ile
pratikte uygulama alanı buldu. Bu üç projenin pratiğe geçmesi ülkeleri içten ve
dışarıdan saran ‘ağ stratejisi’ ile sürdürülmektedir. Merkezi olmayan ağ sistemine
dayalı NGO’lar, sosyal hareketler ve diğer ulusaşan devlet-dışı aktörlerden oluşan
yumuşak güç unsurları artık devlet tekelini kırmakta ve devletle etki alanında
rekabet etmektedir.
Dünya ABD tarafından temel kuralları belirlenen bir çeşit modern düzene
doğru yavaş yavaş evrilmektedir. Hegemonik güçler, hiçbir zaman Batılı ve
modern olma yarışında hep geriden gelecek, ulusal gücü ve egemenliği önemli
ölçüde erozyona uğramış, küreselleşme ve modern bilgi toplumu anlayışı içinde
ekonomilerini ve bilgi sistemlerini dışarıya bağlamış, kısaca güç tatbik kabiliyeti
olmayan her biri “güçsüz güç” olarak tanımlanabilecek ulus-devletlerden oluşan
ikinci sınıf devletler topluluğu yaratmayı hedeflemektedir. Tarih boyunca klasik
güç politikası ‘böl ve yönet’ olagelmiştir. ABD hegemonyasının dayandığı güç
politikası ‘dönüştür-böl-eklemle-yönet’ ve stratejisi ise çifte yapılı dünya olarak
tanımlanan ‘ağ stratejisi’dir.
Amerikan hegemonyası temel olarak iki yöntemle işlemektedir; yumuşak
gücün kullanıldığı rejimi restorasyonu (Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan’daki
renkli devrimler ve diğer içten içe kurgulamalar) ve Irak örneğinde olduğu gibi
sert gücün kullanıldığı ülke inşası (nation-building). Eğer hedef olarak seçilen
ülkeler zaten Batılı olmaya meyilli ya da siyasi, ekonomik ve kültürel olarak içine
sızılmaya ve ağ örülmeye müsait ise yumuşak güç unsurları vasıtası ile ülkedeki
28
rejimin Batılı düzene uygun bir yönetime kavuşturulması için rejim restorasyonu
metodu kullanılmaktadır. Demokrasi, kalkınma ve kültürler arası diyalog
kapsamındaki projeler kapsamında seçilen aktör, yöntem ve programlar ile hedef
ülkenin sivil toplumuna nüfuz edilmekte ve ulusal aktörler kısa devre
edilmektedir. NGO-vakıf-enstitü-sivil toplum örgütü gibi kurumlar aracılığıyla,
hedef ülkedeki iktidar ve kitlelerle doğrudan ilişkiye geçilerek ülkelerin iç
düzenlerinde toplumla devlet arasına giren kurumsal ve bireysel bir ağ
oluşturarak, devlet egemenliğine paralel bir egemenlik kurulmaktadır.
Kurulan global hegemonya
bulunmaktadır (Yılmaz, 2006: 120);
kurgusunun
dört
temel
fonksiyonu
a. Daha çok gözetleme, dinleme ve insan istihbaratına dayanan küresel
bir istihbarat üretim ağı,
b. Yönlendirilmiş medya, gündem oluşturan uluslararası kuruluşlar,
dezenformasyon (katkılı bilgi) üreten düşünce kuruluşları, etki ajanları vb.
unsurların yer aldığı küresel propaganda ve etki ağı,
c. Ulus-yapma, rejimi restore etme gibi ülke senaryolarını destekleyen
temin edilmiş; militer güç, kişi, demokrasi vakfı, çağdaş sivil toplum örgütü,
kalkınma ajansı gibi örtülü istihbarat fonksiyonu olan operatif kurum, kaynak
ve vasıtalar,
d. Tüm bu örtülü yapı ve faaliyetlerin gizliliğini ve güvenliğini sağlayacak
koruyucu güvenlik sistemleri.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
SERMAYE-FİNANS KESİMİ
DIŞ İLİŞKİLER KONSEYİ (CFR)
YAHUDİ LOBİSİ
SENATO
BAŞKAN
KONGRE
* SİYASİ PARTİ UZANTILARI
* ALMAN, İNGİLİZ, İSVEÇ,
FRANSIZ VAKIFLARI
* İSTİHBARAT KRLŞ.LARI
* AB ORGANLARI
* SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ
* ŞİRKETLER, ÜNİVERSİTELER
NED
ABD
HÜKÜMETİ
ULUSAL DEMOKRASİ VAKFI
KOMİTELER
NSC
AVRUPA BİRLİĞİ
* SİYASİ PARTİ
UZANTILARI; IRI, NDI
* İŞVEREN-İŞÇİ KRLŞ.;
CIPE, FTU, AFL-CIO
* ÜNİVERSİTELER
*
THİNK-TANK’LER
* VAKIF-DERNEKLER
KAMU DİPLOMASİ BŞK.LIĞI
DNI
ULUSAL
GÜVENLİK
KONSEYİ
KOPENHAG KRİTERLERİ
ULUSAL
İSTİHBARAT
DİREKTÖRÜ
DEMOKRASİ PROJELERİ
DIŞ İŞLERİ
BAKANLIĞI
SAVUNMA
BAKANLIĞI
IMF
KALKINMA PROJELERİ
DoD
WB
P
L
A
N
L
A
M
A
İSTİHBARAT TOPLUMU
İS
Tİ
H
B
A
R
A
T
O
CIA, FBI, NSA, NIMA,
P
NRO, DIA DAHİL 15
E
İSTİHBARAT TEŞKİLİ
R
A
S
ULUSAL İSTİHBARAT
Y
KONSEYİ
O
N NIC
* ATLANTİK K.LIĞI
* MERKEZ K.LIĞI
(ORTA DOĞU K.LIĞI)
* AVRUPA K.LIĞI
* PASİFİK K.LIĞI
* GÜNEY K.LIĞI
* ÖZEL KUV. K.LIĞI
* UZAY K.LIĞI
* ULAŞTIRMA K.LIĞI
NATO
AGSP
EKONOMİK AĞ
DTÖ
BM
AS
KE
Rİ
HEDEF
ÜLKELER
Sİ
YA
Sİ
* ÜLKE İNŞASI
AĞ * REJİM RESTORE AĞ
KÜLTÜREL AĞ
MEDYA
KİLİSE
DİYALOG PROJELERİ
Şekil 6: ABD ve AB Hegemonya Kurgusu
Yeni hegemonyanın ekonomik modeli olan “serbest piyasa ekonomisi”
kendi siyasal düzenlemelerini de beraberinde getirmektedir. Bu değişimin
merkezinde “devlet” olma anlayışında yaşanacak değişimler bulunmaktadır. Barış
ortamı savunma harcamalarını asgariye indirecek, uluslararası barış “kontrol
29
altında tutmak” (containment) ve “caydırıcılık” gibi saldırgan olmayan* daha
ucuz yumuşak güç yöntemleri ile korunacaktır. Bütün bu gelişmeler, yavaş yavaş
devletlerin içinde merkezî yer tutan askeri bürokrasinin önemini azaltacaktır.
Piyasa ekonomisi kendi kendini düzenleyeceği için devletin ekonomideki rolü
asgariye inecek; bu da sivil bürokrasinin merkezî önemi azalacaktır. Ayrıca yeni
hegemonyanın önerdiği toplumsal model 'orta sınıfın' var olması ve mümkünse
genişlemesi üzerine kurulu olduğundan, “demokrasi" yaygınlaştırılacak ve
böylece devlete hakim (bürokrasi gibi) odakların gücü erozyona uğrayacaktır.
Bir ulus-devlet ancak bir güç politikası uygulayabilirse; dostça olmayan
davranışları caydırır, kendi ulusal çıkarlarını ve bağımsız iradesini koruyabilir.
21’ nci Yüzyıl hegemonik güç projeksiyonlarının hedefi ulus-devlet yapılarının
yok edilmesi ve ağ stratejisi ile kontrol altında tutulmasıdır. Yürütülen örtülü
metotların hedefi ulus-devlet elindeki güç unsurlarının elinden alınması,
egemenliklerin iç ve dış ağlara transferidir. Nitekim demokrasisi restore edilen,
rejimi ve kimliği yeniden tanımlanarak sözde Batılı ve modern dünyaya
kazandırılan ülke örneği gittikçe artmaktadır.
21’ nci Yüzyılın güçsüz güçleri olacak ulus-devletlerin ortak özellikleri;
üst yapılar ve ağlar içinde iç ve dış güvenlik parametreleri ile ulusal
egemenliklerinin dışarıdan kontrol edilir durumda tutulmaları ve kendi güvenlik
ortamlarını şekillendirecek güç politikası uygulayamamalarıdır. Bu tehdidi
aşmanın tek yolu ise ulusal güvenlik ve istihbarat fonksiyonları arasındaki
ilişkiden yola çıkarak, bu fonksiyonların bizzat kendisini ulusal gücün ve güvenlik
politikalarının odağına koymak, ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda hegemon
ile mücadele edecek uygun yöntem, aktör ve vasıtalara sahip olmaktır.
Amerikan politikasının demokrasiyi yayma isteği hegemonik bir vizyon
taşır. Bu Amerika’daki tüm tarafları, Wilsoncuları ve yeni muhafazakarları
cezbeden bir nedendir. Bir yandan post-modern yaklaşım ile ülkelere nasıl
yönetilmeleri gerektiğini söyler, diğer yandan güç kullanan modern anlayış içinde
dünyayı ve Amerika’yı demokrasi için güvenli kılmak amacında birleşir (Cooper,
2005: 57). Küreselleşme ile ne türde olursa olsun bir Amerikan Barışı dünyayı
kaplamak zorundadır. Ancak bunu, Amerika bile kendi başına başarmaya yetecek
kadar güçlü değildir. ABD hegemonya kurgusu ortak çıkarları kapsamında AB ile
işbirliği yapmaktadır.
F. AB’nin Hegemonya Kurgusundaki Rolü:
Özellikle II nci Dünya Savaşı ile birlikte Amerikan tipi özgürlükler, yaşam
biçimi ve demokrasisi dünyanın herhangi bir yerine uygulanabilecek olgular
olarak kabul edildi. Ancak Avrupa Birliği fikrinin ivme kazanması ile birlikte
Amerikan modeli artık Avrupalıların siyasi kontrol peşinde olduğu yeni
bölgelerde Avrupalılaştırma projeleri ile karşılaşmaya başladı. Avrupalıların bu
bölgeleri bir dereceye kadar Avrupalılaştırma gayreti, Amerikalıların kendi
modelleri ihraç faaliyetleri ile iç içe girmektedir (Inozemtsev, 2006: 171). ABD
ve AB ortak programları iç içe yürümekte ve bu alanda özellikle vakıflar yakın
işbirliği yapmaktadır. Bununla beraber AB dönüştürme projelerinde kendi
projeksiyonlarını uygulamaktadır.
Post-modern düzen, otoriter ve ulusalcı yaklaşımları reddeden, buna
karşılık bireyci ve tüm insanların mümkün olduğu kadar bir arada refahı ve
30
gelişimini öngören bir ideal dünya düzeni öngörmektedir. Ancak bunun ne AB
içinde başat rolüne soyunan ülkeleri, ne de başta ABD olmak üzere dünyanın geri
kalanındaki ülkeleri kendi ulusal çıkarlarının peşinde koşmaktan ve kendi
uluslarının önceliklerini gözetmekten ve bu kapsamda gerekirse güç kullanmaktan
alıkoymayacağı aşikardır. Sistemin temeli; küçük devletlerin bir arada tutulması
ve yönlendirilmesi için sözde post-modern birer kavram gibi sunulan karşılıklı
bağımlılık ve paylaşım anlayışı içerisinde ülkelerin içyapılarının geçirgen hale
getirilmesi, diğer yandan bu ülkelerin dış politikalarının ulus aşan organizasyonlar
vasıtası ile ipoteğe alınarak ağın tamamlanmasıdır.
Post-modern anlayışın ekonomik güvenlik fonksiyonu; küreselleşme ile
birlikte, ulus-devletlerin güçlü merkez sermayeler yörüngesinde ve denetiminde
ufak adacıklar halinde sömürü merkezleri haline getirilmesi, dünya kaynaklarının
paylaşılmasında, merkezin beslenmesine yönelik olarak ve merkezin hâkimiyetine
uygun bir dünya sistemi ortaya çıkarma riski taşımaktadır (Barnett, 2005: 7-8).
Post-modern güvenlik arayışları hegemonya anlayışının aktör, yöntem ve
vasıtaları ile çerçevesinin yeniden kurgulanmasıdır. Yeni hegemonyayı temsil
eden uluslararası sermaye sadece liberalizm karşıtlarına değil, ulusalcılara da
karşıdır. Yapısı gereği uluslararasıcı olan yeni hegemonya düzeni hem ekonomik
hem de siyasal-toplumsal uluslararası “düzenleyici” kurumlardan yanadır. Dünya
düzeninde ‘hukuksal düzenlemeleri’, ‘serbest piyasa ekonomisi’ ile bire bir
ilişkilendirilen ‘demokrasi’ ve demokrasi kültürüyle gelişen “insan hakları”nı
savunmaktadır.
Avrupa Birliği’nin demokrasi yayma girişimlerinin komuta merkezi olan
EIDHR inisiyatifi kapsamında özel bir bütçe bulunmaktadır (CFPS, 2005: 3).
Demokrasi ve Avrupalılaşma (Europeanisation) konseptleri, AB için birbirini
tamamlayan kategoriler olarak görülmektedir. Avrupalılaşma, -modernizmin
Avrupa ayağı olarak, demokrasiyi de kapsamakla birlikte daha geniş bir
konsepttir. AB genişleme sürecine dahil aday ülkeler için; Kopenhag kriterleri,
Batı Balkan ülkeleri için; SAP, Eski Sovyetler Birliği üyeleri için ENP ve
Akdeniz ülkeleri için EMP veya resmi olmayan sıfatı ile Barselona Süreci
dayatılmaktadır. SAP ülkeleri için daha esnek ve zamana yayılmış bir süreç
içerisinde tam uyum beklenir. ENP ülkelerinden istenen uyum kriterleri ise daha
esnek veya seçici unsurlar içerir.
AB Taslak Strateji dokümanında ABD tanımlaması olan ‘serseri
devletler’in yerine ‘kırılgan’ veya ‘başarısız olmakta olan ülkeler’ ifadesi
kullanılmakta ve ABD’nin aksine bu tür ülkeler için “rejim değişikliği” yerine
“iyi yönetimin geliştirilmesi” önerilmektedir (Haine, 2004: 44). Avrupa Güvenlik
Stratejisi (ESS) ‘kırılgan devlet’lere karşı; “diplomatik, politik ve askeri
vasıtaların tamamının uyumlu ve etkili bir şekilde kullanılması”nı önermektedir.
Kırılgan devlet ise; halkının çoğunluğu için güvenlik, yönetim ve kamu hizmetleri
gibi temel fonksiyonlarını yerine getiremeyen devlet olarak tanımlanmaktadır.
Milenyum Kalkınma Hedeflerini başaramayacağı düşünülen 59 ülke global barış
ve güvenlik için bir engel olarak görülmekte ve kırılgan devlet statüsüne
alınmaktadır (UNDP, 2003). AB’ye göre kırılgan devletler ‘iyi yönetilen
devletler’e dönüştürülecektir (DFID; 2005).
31
AB’nin kırılgan ülkelerde demokrasi inşası Bosna, Kosova, Cezayir ve
Gazze, Nijerya, Uganda, Sierra Leone, Nepal, Afganistan ve Gürcistan gibi
ülkelerde test edilmiştir. 2004 yılında EIHDR sadece kırılgan devletler için 124
milyon Avro bütçe almıştır. EIHDR programı 2002-2004 döneminde 29 olan
kırılgan ülke miktarını daha sonra 32‘ye çıkarmıştır. Bu ülkeler arasında
Endonezya, Kamboçya, Meksika, Bosna, Türkiye, Rusya, Cezayir, Sudan, Kongo,
Kolombiya gibi ülkeler bulunmaktadır (Saferworld, 2005: 36). 2005-2006’da ise
listedeki dönüştürülecek kırılgan ülke sayısı 68’e ulaşmış olup, çoğu Orta Doğu
ve Orta Asya ülkesidir.
G. AB Üyesi Ülke Olarak Güçlü Bir Ülke Olunabilir mi?
AB post-modern sisteminin en gelişmiş örneğidir. AB post-modern bir
varlıktır; dünyadaki ağırlıklarını ve etkilerini artırmak maksadıyla egemenliklerini
birleştirmeyi ve ortak yasalara uymayı gönüllü olarak kabul eden bir devletler
topluluğudur (Rehn, 2007: 73). Güç artık bir seçenek olmadığından, bir tür hukuk,
pazarlık ve hakemlik karışımı gereklidir. Ancak AB henüz, Avrupa çıkarının
değil, ulusal çıkarların daha etkin biçimde peşine düşen bir örgüt konumundadır.
Avrupa Birliği’ni politika ve güvenlik konularında bir blok olarak görmek
mümkün değildir. Burada ayrışımı sağlayan tek tek ulusların çıkarlarıdır. AB
anlayışı içerisinde ulusal çıkarlar tanımlanırken milliyetçiliğin nasıl reddedileceği
olgusu cevabı hala araştırılan bir sorudur.
AB içerisinde güçlü konumda olmak ve ulusal çıkarların korunması ancak
bazı ekonomik, sosyal ve politik egemenlik unsurlarının elde bulundurulmasına
bağlıdır. Bunun için özellikle ekonomik vasıtalara dayanan uygun bir strateji
gereklidir. Halbuki AB’nin yeni üyeleri katılım sürecinde farklı stratejiler izlemiş
olsalar da çoğu ekonominin tamamını liberal hale getirirken şok terapiler
uygulamışlar ve en iyi ekonomik birimlerini (blue chips) ve hatta doğal
kaynaklarını AB’nin hakim ülkelerine ve daha az oranda ABD’ye satmak zorunda
kalmışlardır (Stiblar, 2005: 4). Reformcu, liberal veya değişimci olmasına
bakılmaksızın yeni üyelerin yöneticileri ekonomik vasıtalarını ellerinde
tutamamışlar ve büyüyen AB’nin alt tabakasına doğru yol almışlardır.
Başat ülkeler dışındaki diğer ülkelerin AB içinde etkin konuma
gelebilmesi ancak kendi şirketlerini yönetebilmeleri ve uluslararası alanda karar
verici konumlarının etkinliği, diğer yandan bazı AB kurumlarını kendi ülkelerinde
konuşlanması ile mümkün olabilir (Stiblar, 2005: 22-23). Ülkenin iç kuvvetleri
ülke dışında da etkin olacak güce sahip olmalıdır. Ülkenin karar vericileri,
kurumsal yetkilileri ve özel yapısı (şirketler, bankalar vb.) ülkenin kendi
stratejileri ve hedefleri konusunda işbirliği yapmalıdır. Bu stratejiler küreselleşme
ve bölgeselleşme süreci içerisinde ülkeyi merkez ülkeler konumuna taşımalı ve
daimi vatandaşlarının diğer üye ülke vatandaşları ile eşit refah ve haklara sahip
olmasını hedeflemelidir. Bunu sağlamanın en temel vasıtası ise daha AB’ye
katılım safhasında yapılacak müzakerelerde bazı egemenlik haklarının
korunmasıdır. Böyle bir stratejik imkan ülkenin faaliyetleri, kararları, beyanatları
ve reaksiyonları ile ilgili önemli bir vasıta yelpazesi sağlayacak ve kendi
vatandaşlarına da imkanlar sunarken körü körüne AB merkezine bağımlılığı
önleyecektir.
32
Özetle söylemek gerekirse, Brüksel ve Frankfurt’tan dayatılan makro
politikalara teslim olmamak içeride kuvvetli mikro vasıtalara sahip olmayı
gerektirmektedir. Bu ise ancak güçlü bir finansal sektör, daimi vatandaşların
mülkiyet haklarının korunması ve ulusal çıkarların sağlanmasında hükümet ve
diğer içyapılar arasında sıkı bir işbirliği ile mümkündür. Ekonomik kaynaklar
dışında korunması gereken; ekoloji, sağlık ve sosyal koruma, bilginin dağıtımı,
eğitim ve teknoloji alanında ilerleme, sanat ve kültürün gelişimi, dil’in korunması,
ulusal mirasın muhafazası gibi ulusal çıkarlar için uygun bir strateji
geliştirilmelidir. AB üyesi ülkeler ya kendi yarattıkları güç ve cazibe ile birlik
içinde bir refah ve gelişme merkezi olarak kimlik ve egemenliklerini bir ölçüde
koruyacaklar ya da diğerlerinin yarattığı cazibe tuzağı içinde devletler üstü
yönetime teslim olup, zamanla kimliklerini ve egemenliklerini kaybedeceklerdir.
3. 21’ NCİ YÜZYILIN BAŞINDA TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK KONUMU:
A. Soğuk Savaş Sonrası Güvenlik Ortamı ve Türkiye:
Soğuk Savaş sonrası güvenlik ortamında Türkiye’nin içinde bulunduğu
temel güvenlik sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz;
a. Soğuk Savaş boyunca güvenliğini Batıya, özellikle NATO ve ikili
düzeyde ABD’ye dayama alışkanlığı henüz aşılabilmiş değildir. Türkiye büyük
güç merkezleri arasında sıkışmış, birlik içine istenmeyen ancak güçsüz ve kontrol
altında tutulmak istenen konumdadır.
b. Post-modern anlayışın ülke güvenliği ile ilgili komplikasyonları
anlaşılmadan AB üyeliğine bir çağdaşlaşma projesi ve ülkenin önünü açacak
yegane bir proje olarak körü körüne sarılınmış ve ülkenin güvenlik parametreleri
homojenleştirici niteliğini yitirme sürecine girmiştir.
c. Küreselleşmenin ulusal güvenliğe olumsuz etkileri karşısında ulusdevletin ihtiyaç duyduğu yeni roller ve kurumsal dönüşümler sağlanamamıştır.
d. Soğuk Savaş sonrası güvenlik mimarileri içinde Avrupa Güvenlik ve
Savunma Kimliği içinde yerini alamayan Türkiye, hantallaşan NATO içinde de
eski konumunu aramaktadır. Yeni bir transatlantik anlaşması bu konumu daha da
zayıflatabilir.
e. Türkiye, ABD ve AB hegemonya kurgusu içinde içerden ve dışarıdan ağ
stratejisi ile dönüştürülme sürecine girmiştir. Bu süreç Türkiye’nin gündemini
kısırlaştırmakta, AB süreci ve reformları ülkenin güvenlik parametrelerinin
aşınmasında hızlandırıcı bir kurgu sağlamaktadır.
f. ABD ve AB’nin kurguladığı ülke içi medya-sermaye tekeli,
üniversiteler, sivil toplum örgütleri içine yuvalanan post-modern bir tabakanın
oluşturduğu propaganda ve etki ağı AB reformlarına devam baskısı altında ülke
içi birlik, ulusal değerler ve güvenlik parametrelerinin çözülmesi işlevini yerine
getirirken, irtica ve bölücülük de AB süreci ile siyasallaşarak amaçlarına ulaşma
yönünde önemli mesafe kaydetmişlerdir.
AB sürecindeki Türkiye; Irak ve Kıbrıs’taki gelişmelerin gösterdiği gibi
kendi güvenlik sorunlarının çözümünde dış kaynaklı siyasi ve ekonomik baskı ve
yaptırımlara oldukça bağımlıdır. Politika ve strateji üretmekteki sıkıntılarının
yanında hayati çıkarları söz konusu olduğu halde güç kullanmaktan ve güç
33
projeksiyonsuzluğu nedeni ile etki sağlamaktan uzaktır. Ülkenin yumuşak gücünü
oluşturacak sivil kabiliyetler geliştirilemediği gibi dış fonlarla yönlendirilen sivil
toplum örgütü veya kuruluşu görünümlü unsurlar bozucu özellikleri ile kendileri
güvenlik sorunu olmaktadırlar.
Türkiye’ye AB üyelik sürecinin verilmesi ile başlatılan süreç içinde
aşağıdaki kurumlar etkisiz ve inisiyatif kullanamaz hale getirilmiş veya
getirilmeye çalışılmaktadır.
(1) 1997’den itibaren devlet içinde derin devlet ve çeteleşme bahanesi ile
istihbarat ve emniyet organları baskı altına alınmış, bu tür organların görüş
bildirmesi bile demokrasi karşıtı olay haline getirilmiştir.
(2) 2003 yılındaki reformlar ile Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve MGK
Genel Sekreterliği de işlevsiz hale gelmiştir. MGK Genel Sekreterliği’nin devlet
güvenliği ile ilgili süreçleri (istihbaratın yönlendirilmesi ve koordinasyonu,
propaganda ve psikolojik savaş ile örtülü operasyon ve faaliyet konularında onay
ve hukuksal meşruiyet zemini olma) fonksiyonu bulunmamaktadır.
(3) Halihazırdaki AB üyelik süreci ve Anayasa tartışmaları Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin de sözde “Ordunun Sivil Kontrolü” söylemi altında MSB.lığına
bağlanarak pasifize edilmesi ve etkisiz hale getirilmesi ile ilgili bir kurguyu
gündemde tutmaktadır.
(4) 2000’li yıllar ile birlikte ulusal hukuk sistemi de siyasallaştırılmaya,
Anayasa’nın temel ilkelerine aykırı oluşumlarla mücadelede baskı altına alınmaya
çalışılmaktadır.
B. Türkiye’nin Güvenlik Kurgusunun Yapısal Sorunları:
Türkiye’nin Soğuk Savaştan günümüze devam eden yapısal güvenlik
sorunları; ABD ile gittikçe çakışan çıkarlarımız ve AB üyelik sürecinin neden
olduğu güvenlik aşınmaları karşısında çok daha belirgin hale gelmiş, sorunlar
gittikçe kapsam değiştirirken mevcut iktidarın niteliği nedeni ile güvenlik
yapısındaki iç tıkanıklıkların artması durumu daha da içinden çıkılmaz hale
getirmiştir. Ulusal güvenlik sisteminin güvenlik endeksli olması nedeni ile
politikalar hazırlıksız bir şekilde geriden gelmekte, reaktif sistem nedeni ile kendi
çıkarlarını korumak için ön almak yerine edilgen bir şekilde başka ülkelerin
politikalarına göre pozisyon belirlemek zorunda kalınmaktadır.
Türkiye, dış politikada alternatif üretemezken belirgin bir güvenlik
konsepti ve kurgusu olmaması ve iç siyasi sıkıntılar nedeni ile sadece TSK’ya
dayalı güç politikası uygulama yeteneği de aşınmaktadır. Güvenlik kurgusu içinde
hükümet-sivil-asker-üniversite-araştırma merkezleri-elit tabaka gibi sürece
katkıda bulunacak aktör ve kurumlar dahilinde bir kurgu ve entegrasyon olmadığı
için politika ve strateji üretmekteki sıkıntılar devam etmektedir. Ülkenin en
önemli sorunu vizyonsuzluk ve kendi çıkarlarına uygun roller belirleyememektir.
Güvenlik kurgusu ile ilgili yapısal sorunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir;
(1) Siyasi konularda olduğu gibi güvenlik alanında da karşılıklı
itimatsızlık nedeni ile sivil-asker kurumsal işbirliği büyük ölçüde işlemez hale
gelmiş; inandırıcı, entegre ve birbirinden güç alan bir güvenlik politikası
oluşturma ve uygulama imkanı kalmamıştır.
34
(2) MGK Genel Sekreterliği’nin ülke güvenliğinin temel kurgusu olma
rolü kaybolmuştur.
(3) Ülke istihbarat kurgusunun temeli olan Milli İstihbarat Teşkilatı
önemli işlevler için gerekli siyasi ve hukuki destekten yoksundur; örtülü
operasyonlar başta olmak üzere ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeler, reform ve
yenilikler bir kenara bırakılmıştır.
(4) Hukuk sistemi AB sürecinde siyasallaştırılma sürecine girmiş, ülke
güvenliği ile ilgili konularda AB baskısına maruzdur.
(5) Atatürkçülük, ulusal kimlik, ulusal değerler, egemenlik gibi Anayasa
ve Cumhuriyet yapımızın temel unsurları hızlı bir erozyona maruz kalmıştır.
(6) Bölücüler 1990’lı yılların ikinci yarısında askeri sahada yenildiği ve
büyük ölçüde yok edildiği halde siyasi ve ekonomik tedbirler ile askeri başarı
desteklenmemiş, AB süreci ile siyasi güç kazanmalarının ve amaçlarına siyasi
yollardan ulaşmalarının önü açılmıştır.
(7) İrtica ve bölücülük Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli boyutuna
ulaşmış, buna daha büyük boyutta post-modern tehdit ilave olmuştur.
(8) Balkanlar; Yunanistan’a, Karadeniz ve Orta Asya enerji hatları ile
birlikte; Rusya’ya teslim edilmiştir. Kuzey Irak kaybedilmiş, Kürt devletinin fiilen
kurulmasına göz yumulmuş, buradaki çıkarlarımız terörle mücadeleye
indirgenmiş, Orta Doğu’daki çıkarlarımız ABD’nin insafına bırakılmıştır.
4. 21’NCİ YÜZYILDA
KONSEPTİ:
TÜRKİYE
İÇİN
YENİ
BİR
GÜVENLİK
A. Yeni Bir Güvenlik Konsepti ve Ulusal Güvenlik Kurgusu:
Türk ulusal güvenlik kurgusu; bölgesel şartlar, güç merkezlerinin yakın
coğrafyasına dayatmaları, iç ve dış güvenlik sorunları nedeniyle politika
oluşturma ve uygulama sürecinde bir an önce yapısal, yöntemsel ve politik
vasıtalar bakımından radikal değişikliklere ihtiyaç duymaktadır. Türkiye, sadece
Silahlı Kuvvetlerinin caydırıcılığına dayanan; reaktif ve ulusal güvenlik endeksli
güvenlik konseptini aşarak “ulusal çıkar endeksli” ve “yumuşak güc”ün tüm
unsurlarını bir güç projeksiyonu içinde sert gücü ile birleştirmiş yeni bir güvenlik
kurgusuna ihtiyaç duymaktadır.
Ulus-devlet yapısı, ulus kimliği ve birliğini koruyacak altyapı dönüşümleri
yeni ulusal güvenlik politikasının merkezinde olmalıdır. Ancak, Türkiye, ulusal
güvenliği açısından içe kapalı bir tutum izlememeli, jeopolitik konumuna uygun
yeni roller belirlemelidir. Tek boyutlu ve salt güvenlik odaklı politikalar yerine
ulusal çıkar endeksli, belirli stratejiler içinde bitişik coğrafyalara açılım sağlayan
yeni kavramsal açılımlar; hegemonun biçtiği rol yerine hegemon ile ortak veya
bağımsız düşünme, uygulama refleksi sağlanmalıdır. Dış politikanın kapsayıcılığı
artırılarak; bölgesel projeksiyonlar üzerine oturtulmuş, ekonomik ve kültürel
kodları ihtiva eden bir teorik yapı ve buna uygun stratejiler oluşturulmalıdır.
Türkiye, 21’ nci Yüzyılın en dinamik alanlarından birisi olacağı şimdiden
belli olan Orta Doğu ve Avrasya alanının oluşmasında politik, ekonomik, sosyal,
kültürel öncülüğü üstlenerek, yeni yüzyıla yeni misyonu ile yön vermelidir.
35
Geleceğe ilişkin stratejik vizyonun belirlenmesi maksadıyla, stratejik öngörü
oluşturacak kadroların yetiştirilmesi ve kurumsal yapıların oluşturulması;
beklenmeyen gelişmeler karşısında birbirine alternatif olacak senaryoların
üretilmesi; geleceğe ilişkin uzun dönemli stratejik hedeflerin belirlenerek bunların
gerçekleştirilmesinin koşullarının üretilmesi zorunludur. Bu kapsamda; kısa, orta
ve uzun vadeli projeksiyonlar, politikalar, alternatif stratejiler üretecek kurumsal
alt yapı, kadro ve kabiliyetler geliştirilmelidir.
Yeni güç politikalarının savaşçıları; sivil toplum örgütleri, hükümet dışı
örgütler, şirketler, etkinlik sağlanan uluslararası örgütler gibi yapısal ve kurumsal
unsur ve süreçler olacaktır. Ulusal çıkarlar doğrultusunda yapısal ve kurumsal güç
unsurlarını bir araya getirecek bir sistem oluşturulmalıdır. Eğitim kuruluşları,
vakıflar, araştırma merkezleri, enstitüler, NGO’lar gibi örgütlenmeler aracılığı ile
bir yandan dış politikayı destekleyecek örtülü istihbarat fonksiyonları yerine
getirilirken, açık faaliyetler kapsamında diğer ülkelerin kamuoyu ulusal
politikalarımız konusunda yönlendirilmelidir.
Güçlü ve dış etkilere dayanaklı bir güvenlik kurgusu için öncelikle ve en
az ABD, İngiltere ve Almanya'daki kadar güçlü bir devlet yapılanması ihtiyacı
vardır. Bu kapsamda, güvenlik ve istihbarat fonksiyonları ile ilgili devletin yapısal
değişikliklere gereksinimi bulunmaktadır. Yeniden tanımlanmış ulusal çıkarlarına
uygun olarak üç geniş coğrafyada (Güney Doğu Avrupa ve Doğu Akdeniz,
Kafkasya ve Orta Asya, Orta Doğu) yumuşak gücü esas alan güç projeksiyonu
çerçevesinde çevresindeki güvenlik ortamını proaktif olarak şekillendirecek yeni
bir “Çevresel Angajman Konsepti” ve buna uygun etki ve kontrol sistemi
oluşturulmalıdır. Bu konsept dahilinde ülkenin politika ve strateji oluşturma ve
uygulamada önünü açacak şekilde MGK Genel Sekreterliği’nin Türkiye’nin iç ve
dış güvenlik ortamının şekillendirilmesinde meşru çatıyı oluşturmalıdır.
Ulusal İstihbarat Kurgusu
Ulusal istihbarat kurgusu dahilinde: istihbaratın üretimi, koordinasyonu ve
yönlendirilmesi; propaganda ve psikolojik savaş; örtülü operasyon ve faaliyetler
de dahil olmak üzere her türlü stratejik bilgi-eylem ilişkisini oluşturacak
hiyerarşik yapılanma ve hukuki süreçler edinilmelidir. Gerek ülkenin içinde
bulunduğu tehditler ve gerekse yeni konseptin gerektirdiği bilgi ve eylem
mekanizmalarının güç çarpanı olacak şekilde ulusal istihbarat kurgusu aşağıdaki
esaslar dahilinde yeniden oluşturulmalıdır (Şekil 7);
(1) MGK Genel Sekreterliği bünyesinde ülkedeki tüm istihbarat
faaliyetlerinin koordinasyonundan sorumlu olacak -ABD’deki Ulusal İstihbarat
Direktörü örneği bir “Ulusal İstihbarat Başkanlığı” kurulması ve MİT
Müsteşarı, “Ulusal İstihbarat Başkanı” statüsünde MGK Genel Sekreterliği
bünyesindeki “İstihbarat Koordinasyon Kurulu”nda tüm ulusal istihbarat
faaliyetlerinin koordinesinden sorumlu olmalıdır.
(2) Devlet istihbaratı yapan istihbarat teşkilatlarının bütünlüğünü
sağlamak ve ihtiyaç duyulan diğer istihbarat alanlarını bir çatı altında toplamak
üzere MİT; “Dış İstihbarat” “İç İstihbarat”, “Ekonomik İstihbarat” ve “Uzay
İstihbaratı” teşkillerini kapsayan bir çerçeveye kavuşturulmalıdır.
(3) Emniyet Genel Md.lüğü (EGM) ve Jandarma İstihbarat Teşkillerinin
faaliyetlerinin kanun uygulayıcı (polis ve iç güvenlik) istihbaratı ile
36
sınırlandırılması; görev ve sorumluluklarının açıkça belirlenmesi yolu ile görev
alanlarının fiilen genişlemesinin önüne geçilmelidir.
İSTİHBARAT KRLŞ.LARI
CUMHURBAŞKANI
ULUSAL İSTİHBARAT
BAŞKANLIĞI
BAŞBAKAN
MGK / MGK GENEL
SEKRETERLİĞİ
İSTH.KOOR.KURULU
PLANLAMA KURULU
OPERASYON KURULU
ÇALIŞMA GRUPLARI
BAKANLIKLAR
KAMU KURUM VE
KURULUŞLARI
MİT MÜSTEŞARLIĞI
İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI
DIŞ İSTH.
EGM
İÇ İSTH.
YENİ KURULACAK
J. İSTH.
GENELKURMAY
BAŞKANLIĞI
İSTH.BŞK.
İSTH.K.LIĞI
HRK.BŞK.
ÖZEL KUVV.
PSK.HRK.GR.
EKON. İSTH.
GES K.LIĞI
UZAY İSTH.
x
Avrupa
Avrasya
AS.İSTH.
Orta Doğu
DEVLET İSTİHBARATI
KANUN UYGULAYICI
İSTİHBARATI
ASKERİ İSTİHBARAT
Şekil 7: Önerilen Ulusal İstihbarat Kurgusu
(4) Silahlı Kuvvetlerin özellikle dış istihbarat ihtiyacını karşılamaya
yönelik istihbaratı toplayacak ve analiz edecek, Genelkurmay İstihbarat
Başkanlığı’na bağlı -ABD’deki DIA benzeri, “TSK İstihbarat Komutanlığı”
kurulmalıdır. Önerilen Bölgesel Müşterek Kuvvet Komutanlıkları bünyesinde
görevlendirilmek üzere; bünyesinde insan istihbaratı, elektronik istihbarat ve
teknik istihbarat gibi unsurlar bulunduran üç adet (Avrupa, Avrasya, Orta Doğu)
“Askeri İstihbarat Tugayı” kurulmalıdır.
(5) İstihbaratın bir bilim dalı haline getirilmesi için seçilen bazı
Üniversitelerde istihbarat yüksek lisans ve doktora programları oluşturulmalı,
üniversite ve araştırma merkezleri başta olmak üzere yumuşak güç içindeki tüm
unsurların istihbarat fonksiyonları kurgulanmalıdır.
(6) İç ve dış kaynaklı bozucu, bölücü ve dezenformatif oluşumların önüne
geçilmesi, etki ajanları ile mücadele edilmesi, iç güvenliğe yönelik tehditlerin cari
olarak takip edilmesi için Anayasa Mahkemesi ve MGK Genel Sekreterliği
tarafından uygun görülecek - Almanya’daki Anayasayı Koruma Başkanlığınca
alınan tedbirlere benzer, hukuki düzenlemeler yapılmalıdır.
Yumuşak Güç Kurgusu
Türkiye, ulusal çıkarlarının sağlanmasında öncelikle “yumuşak güç”
kabiliyetini öne çıkaran bir güç projeksiyonu oluşturmalıdır. Ülkenin politik,
ekonomik, sosyo-kültürel ve askeri güç unsurları birbirine entegre edilerek
kademeli ve örtüşen bir güç projeksiyonu dahilinde yumuşak ve zorlayıcı güç
unsurlarının rol ve süreçlerinin belirlenmesi gereklidir. Bu kapsamda güç
projeksiyonunun
aşağıdaki
gibi
oluşturulmasının
uygun
olacağı
değerlendirilmektedir (Şekil 8).
37
(1) Yumuşak gücü temsil eden tüm sivil güç unsurlarının ulusal çıkarlar
doğrultusunda geliştirilmesini, yönetim ve yönlendirilmesi ile koordinasyonu
MGK Genel Sekreterliği tarafından yerine getirilmeli ancak MGK Genel
Sekreterliği işlevlerine yardımcı olmak üzere siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel
alanlardaki güç unsurlarının liderliğini yapacak yarı-resmi vakıflar
oluşturulmalıdır.
(2) Siyasi kapsamdaki unsurların liderliğini yapmak üzere ABD’deki
Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) (Melia, 2005) benzeri “Ulusal Demokrasi Vakfı”
kurulmalı ve aşağıdaki unsurların öncüsü rolünde olmalıdır.
(a) Siyasi partilerin uzantıları ve bunların oluşturacağı yan kuruluşlar
(gençlik örgütleri, vatandaşlık dernekleri vb.),
(b) Üniversiteler, düşünce merkezleri, araştırma kurumları vb. gibi bilgi
üreten kurumlar ile eğitim kurumları, burs imkânları,
(c) Siyasi kapsamlı sivil toplum örgütleri, dernekler ve vakıflar.
İSTİHBARAT KRLŞ.LARI
CUMHURBŞKANI
ULUSAL İSTİHBARAT
BAŞKANLIĞI
İSTH.KOOR.KURULU
PLANLAMA KURULU
BAŞBAKAN
MGK/MGK GENEL
SEKRETERLİĞİ
OPERASYON KURULU
ÇALIŞMA GRUPLARI
BAKANLIKLAR
GENELKURMAY
BAŞKANLIĞI
KAMU KURUM VE
KURULUŞLARI
YUMUŞAK GÜÇ
UNSURLARI
ZORLAYICI GÜÇ
UNSURLARI
YENİ KURULACAK
ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER
• SİYASİ PARTİLER VE
UZANTILARI (GENÇLİK
ÖRGÜTLERİ)
•
• GÖRSEL VE YAZILI
• ŞİRKETLER
• BANKALAR VE
• KÜLTÜR
DERNEKLERİ VE
VAKIFLARI
•
SİVİL TOPLUM
ÖRGÜTLERİ
İŞVEREN VE İŞÇİ
KURULUŞLARI
• ÜNİVERSİTELER
• DÜŞÜNCE VE
FİNANS TEŞKİLLERİ
• SİYASİ KAPSAMLI SİVİL
EKONOMİK
OLUŞUMLAR (KEİ)
• SİYASİ DERNEK VE
HÜKÜMET DIŞI
KURULUŞLAR
(KIZILAY, TİKA)
ARAŞTIRMA MRK.LERİ
TOPL. ÖRGÜTL.
VAKIFLAR
ULUSAL
KÜLTÜR VAKFI
ULUSAL
KALKINMA VAKFI
ULUSAL
DEMOKRASİ VAKFI
•
BASIN-MEDYA
•
• TÜRK DİASPORASI
• EĞİTİM KURUML.
• DİYANET İŞLERİ BŞK.
Şekil 8: Önerilen Yumuşak Güç Kurgusu
(3) Ekonomik kapsamdaki unsurlar için “Ulusal Kalkınma Vakfı”
kurulmalı ve aşağıdaki unsurların öncüsü rolünde olmalıdır.
(a) İşveren ve işçi kuruluşları ile şirketler, diğer ülkeler ile ticaret bağı
olan organizasyonlar, turizm şirketleri ve çokuluslu ekonomik oluşumlar,
(b) Seçilmiş operatif bankacılık ve finans teşkilleri,
(c) Hükümet dışı kuruluşlar; Kızılay, TİKA benzeri yardım kuruluşları.
38
(4) Sosyo-kültürel kapsamdaki unsurlar için “Ulusal Kültür Vakfı”
kurulmalı ve aşağıdaki unsurların öncüsü rolünde olmalıdır.
(a) Görsel ve yazılı basın organları ile bunların yurt dışı bağlantıları,
diğer gündem oluşturma, propaganda ve psikolojik etki vasıtaları,
(b) Kültürel kapsamlı sivil toplum örgütleri, dernekler ve vakıflar,
(c) Diyanet İşleri Başkanlığı.
Yeni Savunma Kurgusu
Sert gücün ana unsuru olan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) de; hem yeni
güvenlik ortamının içeride ve dışarıda ortaya çıkardığı tehditler ile mücadele
edecek, hem de ülkenin ulusal çıkar endeksli proaktif güvenlik kurgusu içindeki
konumuna uygun yeni (yumuşak) güç projeksiyonu içindeki yerini tamamlayacak
kendine uygun konseptler, rol, yapılanma ve kabiliyetler ile bütünleştirmelidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu projeksiyon çerçevesinde güvenlik ortamını
şekillendirme ve ulusal çıkarları barıştan itibaren koruma ve kollama stratejisi
“barıştan itibaren angajman” konsepti ile sağlanabilir (Yılmaz, 1998: 51). Bu
konseptin alt unsurlarını ise; ulusal çıkarların yoğunlaştığı coğrafyaları izleyecek
stratejik bir istihbarat sistemi, stratejik kuvvet yayma (power projection7)
kabiliyeti ve ülke dışında varlık bulundurmadır.
Söz konusu konsept çevresinde kuvvet yapısı ise ülke coğrafyasına bitişik
coğrafyalara odaklanan bugünkü modern silahlı kuvvetler anlayışına uygun
Müşterek Bölge K.lıkları8 ile fonksiyonel komutanlıklardan meydana gelmelidir.
Silahlı Kuvvetlerin yeni bir savaş konsepti ile ABD Silahlı Kuvvetlerinin
uyguladığı güç projeksiyonuna benzer şekilde aşağıdaki yapısal değişikliklere
gitmelidir (Şekil 9);
(1) Barıştan itibaren angajman konsepti dahilinde stratejik ulaştırma ve
istihbarat kabiliyetlerine dayalı Merkez-Üs ilişkisi içinde çevre coğrafya dahilinde
diğer ulusal yumuşak güç unsurları ile birlikte kademeli ve kategorik güç
uygulayabilecek bir konsept çerçevesi geliştirilmelidir.
(2) Küçülürken etkinliği korumak için Kuvvet Komutanlıklarının
kaldırılarak fonksiyonlarının Batılı Ordularda olduğu gibi Genelkurmay
Başkanlığı bünyesinde birleştirilmelidir.
(3) “Kuvvete dayalı” yapılanma yerine modern teknolojiye dayalı
“kabiliyete dayalı” bir yapıya geçilmelidir.
(4) Ulusal çıkarların barıştan itibaren takibine yönelik olarak müşterek
harekat prensibine uygun bir şekilde Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerini barıştan
7
ABD Güç Projeksiyonu için bakınız: Joseph NYE: Amerikan Gücünün Paradoksu, Çeviren:
Gürol KOCA, (İstanbul, 2003): FM 100-5: Operations, Wesley CLARK: Modern Savaşları
Kazanmak, Çev. A. BERKEOĞLU, (İstanbul, 2004). Michele E. FLOURNEY and Shawn W.
BRIMLEY: Strategic Planning For U.S. National Security: A National Solarium For The 21 st
Century, Strategic Studies Institute, (Washington D.C., 2006). Thomas DONELLY: The Military
We Need, Defense Requirements of the Bush Doctrine, American Enterprise Institute, AEI Press,
(Washington D.C., 2005).
8
Müşterek Bölge Komutanlıkları, Türkiye’nin dört bitişik coğrafyasını sorumluk sahası olarak
paylaşan; Balkanlar, Ege ve Doğu Akdeniz, Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya K.lıkları ismini
alabilir.
39
itibaren bir arada kullanmayı öngören, çevre coğrafyaya angaje bir stratejik güç
aktarma konsept ve kuvvet yapısı dahilinde; üç adet Coğrafi Bölge esasına göre
oluşturulmuş (Avrupa, Avrasya ve Orta Doğu) Müşterek Kuvvet Komutanlığı
ve bir Merkezi Komutanlık kurulmalı, tüm iç güvenlik harekat sorumluluğunun
Jandarma Genel Komutanlığına verilmelidir.
CUMHURBAŞKANI
BAŞBAKAN
MİLLİ SAVUNMA
BAKANLIĞI
GENELKURMAY
BAŞKANLIĞI
MERKEZ
KOMUTANLIĞI
* Süratli Reaksiyon
Kuvvetleri
* Stratejik İhtiyatlar
AVRUPA MÜŞT.
KUVVET K.LIĞI
* Avrupa Kara
Kuvvet K.lığı
,* Avrupa Deniz
Kuvvet K.lığı
* Avrupa Hava
Kuvvet K.lığı
* Avrupa İsth.Tug.
MGK GENEL
SEKRETERLİĞİ
KUVVET KURMAY
BAŞKANLIKLARI
KARA
HAVA DENİZ
ULUSAL SAVUNMA
AKADEMİSİ
MÜŞTEREK KUVVET
K.LIKLARI
AVRASYA MÜŞT. ORTA DOĞU MÜŞT.
KUVVET K.LIĞI
KUVVET K.LIĞI
* Avrasya Kara
* Orta Doğu Kara
Kuvvet K.lığı
Kuvvet K.lığı
* Doğu Karadeniz
* Doğu Akdeniz
Deniz Kuvvet K.lığı Deniz Kuvvet K.lığı
* Avrasya Hava
* Orta Doğu Hava
Kuvvet K.lığı
Kuvvet K.lığı
* Avrasya İsth.Tug. * O. Doğu İsth.Tug.
ÖZEL
KOMUTANLIKLAR
* Strj. Ulaştırma K.lığı
* Uzay K.lığı
* Ülke İnşası K.lığı
* TSK İstihbarat K.lığı
* Özel Kuvvetler K.lığı
* Eğt. Doktrin K.lığı
* TSK Lojistik K.lığı
* Psikolojik Hrk. K.lığı
İÇ İŞLERİ
BAKANLIĞI
JANDARMA
GENEL K.LIĞI
EMNİYET GENEL
MD.LÜĞÜ
SAHİL GÜVENLİK
K.LIĞI
SİVİL SAVUNMA
UNSURLARI
YENİ KURULACAK
Şekil 9: Önerilen Türk Ulusal Savunma Sistemi
(5) TSK’nin uzay, istihbarat, stratejik ulaştırma ve ülke inşası kabiliyetleri
sağlayan Özel Komutanlıklar ile takviye edilmelidir.
(6) Silahlı Kuvvetler ve istihbarat teşkillerinin örtülü operasyon ve düşük
yoğunluklu savaş kabiliyetlerinin geliştirilmelidir.
Silahlar Kuvvetler dışında güvenlik ortamının şekillendirilmesinde
zorlayıcı niteliği olan örtülü ve açık güç unsurlarının geliştirilmesi ve bu
kapsamda özellikle örtülü operasyon kabiliyetleri için ABD ve İngiltere’deki
benzer uygulamalar paralelinde “(Sivil) Özel Askeri Şirketler”in kurulması teşvik
edilmelidir. Bu kapsamda Silahlı Kuvvetler hazırlanacak harekat konseptine
uygun olarak gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı, kuruluşları ve faaliyet alanları
ile ilgili gerekli düzenlemelere yer verilmelidir.
ABD’nin yetiştirdiği Donald Rumsfeld ve Paul Wolfowitz gibi sivil
sektörden ulusal savunma uzmanlarının yetişmesinin önünü açmak; savunma
politikası geliştirme ve savunma planlaması konusunda danışmanlık yapacak,
geleceğin elit tabakasına kaynak teşkil edecek savunma ve güvenlik stratejisti sivil
uzmanlar yetiştirmek üzere Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı “Ulusal Savunma
Akademisi” kurulmalıdır. MGK Genel Sekreterliği bünyesindeki Milli Güvenlik
Akademisi konu kapsamlarının güç projeksiyonu, savunma politikası ve
planlaması konularını da kapsayacak şekilde geliştirilmelidir.
40
C. Türkiye’nin İzlemesi Gereken Güvenlik Politikaları:
Türkiye’nin
uygulamaya
çalışacağı
güvenlik
uygulamalarının temelini aşağıdaki faktörler oluşturmalıdır;
sisteminin
ve
(1) Küresel ve bölgesel ulusal çıkarlar,
(2) Coğrafi olarak Avrasya odaklı “büyük güç” olma aktör rolü,
(3) Gerektiğinde kategorik zorlayıcı güç politikalarına başvurabilen, siyasi
irade ve egemenlik bakımından bağımsız ve kendi kendine yeterli bir dış politika,
(4) Büyük ölçüde yumuşak güce dayanan, iç ve dış güvenlik ortamını
kendi ulusal çıkarları doğrultusunda sistemli olarak şekillendiren etkin bir güç
projeksiyonu,
(5) Bugünkü AB sürecini ulusal güç ve güvenlik ihtiyaçları çerçevesinde
yeniden gözden geçiren ve kendi ulusal önceliklerine odaklanmış bir gündem,
(6) Atatürk ilkelerini özümsemiş bir ulusal bilinç ve eğitim düzeyi ile
bilim ve bilgiye yön verecek bir eğitim sistemi,
(7) Dış politikada çok seçeneklilik, her coğrafya ve güvenlik ortamına göre
değişen ittifak ve işbirliği ilişkileri içinde proaktif çevresel angajman
politikaları,
(8) Küreselleşmenin menfi etkilerine dayanıklı ve küreselleşmeyi kendine
avantaj haline getirecek yeni yapılanmalar ve roller.
Türkiye’nin güvenlik önceliklerinin başında ulus-devlet yapısının; Atatürk
ilkeleri doğrultusunda ülke bütünlüğü, laiklik, Türk kimliği, ulusal bilinç,
çağdaşlaşma, hukukun üstünlüğü ve geleneksel kültürel değerlere dayalı
dokularının güçlendirilmesi gelmektedir. Bu amaçla dış merkezlerin ülke
güvenliğine olumsuz etkilerini giderici tedbirler alınmalı, bozucu nitelikteki dış
kaynaklı ülke içi medya, sermaye, sivil toplum, dernek, vakıf, etki ajanı
bağlantılarını yok edilmelidir. Dışa bağımlılığı asgari düzeyde ve kendi
kaynaklarını optimum kullanan ekonomik gelişme; dış borç, ekonomik
yaptırımlar, finans oyunlarına dayanıklı, güçlü bir ekonomi ise ulusal gücün
temeli olmalıdır.
Kısa-orta ve uzun vadeli politika ve stratejilerle etki ve ilgi sahamızdaki
güvenlik ortamını şekillendirerek, ulusal çıkarlarımızın proaktif olarak korunması
temel düşünce olmalıdır. Bu amaçla yumuşak ve sert gücün karışımı (akıllı güç)
bir güç projeksiyonu içinde Kuzey Irak’ta tampon bir bölge kurularak gerek
bölücü teröre karşı mücadele etmek gerekse Kerkük ve Musul’daki ulusal
çıkarlarımızı ve Türkmenlerin haklarını sağlamak üzere güvenlik ortamının
şekillendirilmesi öncelikli bir deney sahası olarak kabul edilmelidir.
Ayrıca, dış güçlerin çevre ülkelerde ulusal çıkarlarımıza uygun olmayan
politika ve uygulamalarının nötralize edilmesini sağlayacak çevresel ittifak ve
işbirliği süreçleri kurulmasına çalışılmalıdır. Enerji kaynaklarına erişim ve bu
alanda işbirliğini öne çıkaracak güvenlik yapılanmaları kurulması, çevre
ülkelerdeki enerji konsorsiyumları ve üretimi ile ilgili payların geliştirilmesi bu
ittifakların oluşumda göze alınmalıdır.
41
SONUÇ:
Türkiye’nin ABD ile ilişkileri ve AB sürecinin bugünkü gidişatı ulusal
çıkarlarına uygun değildir. Türkiye, AB sürecine bugünkü hali ile devam ederse
İngiltere, Almanya ve Fransa’nın ulusal çıkarlarını önceliğe alan sözde postmodern AB’nin dördüncü kuşağında yalnız, bağımlı ve federal bir ülke haline
gelecektir. Türkiye’nin içi ve çevresindeki güvenlik ortamı ABD ve AB
tarafından dönüştürülmekte, Türkiye’nin güvenlik parametreleri bağımlı hale
getirilmektedir. Türkiye ancak bağımsız ulus-devlet olmanın gereği olan güç
kullanma yetisini elinde bulundur, yeni güvenlik ortamının gerektirdiği şekilde
güvenlik ve güç kurgusunu yapılandırırsa; ulusal çıkarlarını ve bütünlüğünü
koruyabilir, ülkesinin refah ve mutluluğunu sağlayabilir ve saygın bir ülke olarak
küresel güç piramidinde yukarılara doğru terfi edebilir.
Devlet yapısını tekrar çağın şartlarına göre güçlendirmiş Türkiye, “büyük
güç” olarak bölgesel ve küresel bir rol edinebileceği bir güvenlik ortamında
yumuşak gücünü de kullanabilen bir güç projeksiyonu ile ulusal çıkar endeksli
bir güvenlik yapısı ve proaktif politikalarla geleceğe emin adımlar atabilir.
Bunun için hem düşünsel hem de kurumsal alanda yapılması gereken önemli
reformlar bir an önce gerçekleştirilmelidir. Bizden sonraki nesillere bölünmüş,
AB içinde kimliğini kaybetmiş, ulusal değerlerini yitirmiş, yabancılar tarafından
tüm kaynakları ele geçirilmiş bir ulus yerine güçlü ve gurur duyacakları bir
Türkiye bırakmak istiyorsak üzerimize düşen vazifeleri görmezlikten gelemeyiz.
Bunun için Atatürkçü düşünceyi rehber edinmemiz ve Atatürk’ün bağımsız ve
bütün bir Türkiye için ortaya koyduğu ilkelerini takip etmemiz yeterlidir.
42
KAYNAKÇA
Arı, Tayyar. (1997), Uluslararası İlişkiler, ALFA Yayınları, 2. Baskı, İstanbul.
Barger, Deborah G. (2005), Toward A Resolution in Intelligence Affairs,
National Security Research Division, Rand Corporation, Arlington VA.
Barnett, Thomas P.M. (2005), Pentagon’un Yeni Haritası, 21 nci Yüzyılda
Savaş ve Barış, Çev Cem KÜÇÜK, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul.
Barrett, Michele. (1997), Ideology, Politics, Hegemony: from Gramsci to
Laciau and Mouffe, Mapping Ideology, Ed. Stavoj ZIZEK, Verso, London.
Barry, Tom. (2004), Toward A New Grand Strategy For U.S. Policy, IRC
Strategic Dialogue No.3.
Bayat, Mert. (1982), Milli Güç ve Devlet, Belge Yayınları, İstanbul.
Baylis, John and Smith, Steve. (2005), The Globalization of World Politics, An
Introduction to International Studies, Oxford University Press, New York.
Berkowitz, Bruce D. and Goodman, Allan E. (1989), Strategic Intelligence for
American National Security, Princeton University Press, Princeton.
Bilbilik, Erol. (2003), Amerikan Kuşatması, Otopsi Yayınları, İstanbul.
Brzezinski, Zbigniew. (2004), Tercih, İnkıkap Kitapevi, İstanbul.
Buzan, Barry and Waever, Ole. (2003), Regions and Powers, The Structure of
International Security, Cambridge University Press, Cambridge.
Centre For Eurupean Policy Studies (CFSS), (2005), The Reluctant Debutante,
The European Union as Promoter of Democracy in its Neighbourhood, CPS
Working Document No.223, Brusselles.
Chomsky, Noam. (1993), Medya Gerçeği, (Çev. A. YILMAZ), Tümzamanlar
Yayıncılık, İstanbul.
Clarck, Wesley. (2004), Modern Savaşları Kazanmak, (Çev. A. Berkeoğlu,
İstanbul.
Cochran, Mollly. (1995), Postmodernism, Ethics and International Theory,
Review of International Studies, C.21.
Cooper, Robert. (2005), Ulus Devletin Çöküşü, Güncel Yayıncılık, İstanbul.
Corson, William R. (1977), Armies of Ignorance, The Dial Press, New York.
Witanek, Robert. (1989),: Students. Scholars, and Spies: The CIA on Campus,
Caq.
Council on Hemispheric Affairs/Resource Center (CHA/RC). (1997), National
Endowement For Democracy, Washington D.C.
De Rivero, Oswaldo. (2003). Kalkınma Efsanesi, Çitlembik Yayınları, Çev.:
Ömer Karakurt, İstanbul.
Denk, Nevzat. (2000), 21 nci Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Jeopolitik
Durumu ve Jeostratejik Öneminin Yeniden Belirlenmesi, H.A.K. Yayını,
İstanbul.
43
Donelly, Thomas. (2005). The Military We Need, Defense Requirements of the
Bush Doctrine, American Enterprise Institute, AEI Press, Washington D.C.
Drezner Daniel W. (Nov 2004), Who Rules? The Regulation of Globalization,
Chicago University Press, Chicago.
Flourney, Michele E. and Brimley, Shawn W. (2006), Strategic Planning For
U.S. National Security: A National Solarium For The 21 st Century, Strategic
Studies Institute, Washington D.C., 2006.
Gaudin, Jean-Pierre. (1998), Modern Governance, Yesterday And Today :
Some Clarifications To Be Gained From French Goverment Policies,
International Social Science Journal, No.155.
George, Jim. (1994), Discourse of Global Politics: A Critical (Re) Introduction
to International Relations, Boulder.
Haine, Jean-Yves. (2004), Union Inaugural Address, Edit. Jess Pilegard, The
Politics of European Secutity, Danish Institute For International Studies,
Copenhagen.
Hirst, Paul and Thompson, Grahame. (2000), Küreselleşme Sorgulanıyor,
Gözde Kılıç YAŞIN: Devlet Yöneten Olmaktan Çıkıyor, Cumhuriyet Strateji, (31
Ocak 2005).
Huntington, Samuel P., (1961), The Common Defense, Columbia University
Press, New York.
Inozemtsev, Vladislav. (2006), Two Faces of Globalization: Europeanization
vs Americanization, Russia in Global Affairs, Vol.4, No.1
Institution For Strategic Studies (ISS). (1997), Strategic Assesment, 1997, INSS
Publications, Washington D.C.
Jablonsky, David. (2006), Why is the Strategy Difficult?, (Edt. B. Bartholomees
Jr.), U.S. Army War College, Washington D.C.
Kazgan, Gülten. (2000), Küreselleşme ve Ulus Devlet: Yeni Ekonomik Düzen,
Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Keyman, E. Fuat. (2000), Küreselleşme, Devlet, Kimilk/Farklılık: Uluslararası
İlişkiler Kuramını Yeniden Düşünmek, Alfa Yayınevi, İstanbul.
Krauthammer, Charles. (1992), The Unipolar Moment, in Rethinkig
America’Security, Allison and Treverton, New York.
Lancaster, Carol and Dusen, Ann Van (2005), Organizing U.S. Foreign Aid;
Confronting the Challenges of the 21 st Century, Brooking Institution Press.
Levent, Ufuk. (1997), 21 nci Yüzyılın Eşiğinde Türkiye, H.A.K. Yayınları,
İstanbul.
McFaul Michael, (2005), Democracy Promotion As A World Value,
Washington Quarterly, (Winter 2004-2005), Washington D.C.
The
Melia, Thomas O. (2005), The Democracy Bureaucracy, Infrastructure of
Amerikan Democracy Promotion, Georgetown University.
44
Moralı, Turan. (2003), Genkur. Bşk.lığı Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik
Sempozyum Bildirileri, Genkur. As. Tarih ve Stratejik Etüt Bşk.lığı, Ankara.
National Intelligence Council (NIC). (2004), Mapping the Glolbal Future,
Government Printing Office, Washington D.C.
New York Times, (February 15, 1987).
Noya, Javier. (2005), The Symbolic Power of Nations, Real Instituto Elcano,
Working Paper (WP) 35/2005.
Nye, Joseph S.Jr. (2003), Amerikan Gücünün Paradoksu, (Çev.: Gürol KOCA),
Literatür Yayınları, İstanbul.
Nye, Joseph S. (2004), Soft Power and American Foreign Policy, Political
Science Quarterly; 119, Research Library Core.
Nye, Joseph S. (2005), Yumuşak Güç, (Çev.: R. Aydın), Elips Kitapları, İstanbul.
Nye, Joseph S. (6 Eylül 2006), Daha Çok Yumuşak Güce Başvurmalıyız, The
DailyStar, (Çev. Radikal Gazetesi, 08 Eylül 2006).
Odom, William E. (2002), Modernizing Intelligence: Structure and Change
for the 21 st Century, National Institute for Public Policy, VA.
Office of Director of National Intelligence, (2007). DNI Handbook, Office of
DNI ODNI), Washington D.C.
O’Hanlon Michael. (2005), Future Military Scenaros Involving American
Forces, Brookings Institution, Testimony of House Armed Services Committee,
Washington D.C.
Öngün, Çetin. (2007), Amerikan Gücüne Tarihsel Bir Yaklaşım, Asil Yayın
Dağıtım, Ankara.
Öymen, Onur. (2003), Ulusal Çıkarlar, Küreselleşme Çağında Ulus-Devleti
Korumak, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Özkul, Halid. (2001), Gizli Ordular-CIA, Sorun Yayınları, İstanbul.
Öztürk, Osman Metin. (2007), Amerika Çökerken, Fark Yayınları, Ankara.
Rehn, Olli. (2007), Avrupa’nın Gelecek Sınırları, Çev. O. Şen, H.Kaya, 1001
Kitap Yayınları, İstanbul.
Richard, L. Russel. (2002), Parameters, Autumn (2002), K.K.K.Bülteni, No:152.
Robinson, Wiiliam I., (1996), Promoting Polyarchy: Globalization, U.S.
Intervention and Hegemony, Cambridge Studies in International Relations,
Cambridge.
Rugman, Alan. (2004), Globalleşmenin Sonu, MediaCat Kitapları, İstanbul.
Saferworld-International Alert. (2005), Developing an EU Strategy to Address
Fragile States: Priorities for the UK Presidency of the EU in 2005, London.
Sarkesian, Sam C. (1995), U.S. National Security: Policy Makers, Processes,
and Politics, Sec.Ed., Lynne Rienner Publishes, Colorado.
45
Stiblar, Franjo. (2005), Preservation of National Identity and Interests in the
Enlarged EU, Center for European Integration Studies, Discussion Paper C146,
Bonn.
Strange, Susan. (1987), The Persisting Myth of Lost Hegemony, International
Organisation, C.41, No.4.
Şen, Y. Furkan, (2004), Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik Trendleri ve Ulus
Devlet, Yargı Yayınevi, Ankarai.
Talu, Umur. (31 Ocak 2001), Yeni Lejyonerler (2), Milliyet Gazetesi.
Tezkan, Yılmaz. (2005), Jeopolitikten Milli Güvenliğe, Ülke Kitapları, İstanbul.
Traynor, Ian. (10 th Dec, 2003). The Privatization of War, The Guardian.
UNDP Human Development Report, 2003.
U.S. Congress: Office of Technology Assessment, (1985), Countermeasures,
and Arms Control, U.S. Government Printing Office, Washington D.C.
Uzgel, İlhan. (2003), Hegemon Güç Kutusu, (Ed. Baskın Oran), Türk Dış
Politikası, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul.
Volgy, Thomas J. – Kanthak, Kristin – Fraizer, Derrick – Ingersoll, Robert S.
(2005), Resistance to Hegemony within the Core, Matthew B. Ridgway Center
for International Security Studies, University of Pitsburgh.
Yıldızoğlu, Engin. (1996), Globalleşme ve Kriz, Alan Yayıncılık, İstanbul.
Woodward, Bob. (1991), The Commanders, Simon & Schuster, New York.
Yeoman, Barry – Scherer, Michael – Neaver, Louis. (2004), Dirty Warriors,
Mother Jones, Vol. 29 Issue 6.
Yılmaz, Sait. (1998), Modern Orduların Yeniden Yapılanma Faaliyetleri
Işığında TSK.lerinin 21 nci Yüzyıla Yönelik Konsept ve Kuvvet Yapısı Nasıl
Olmalıdır?, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Sayı : 358, Ankara.
Yılmaz, Sait. (26 Mayıs 2007), Küresel, Bölgesel ve Ulusal Düzeyde Türkiye
için Yeni Bir Yaklaşım, Cumhuriyet Strateji Dergisi Yıl :3, Sayı :152, Ankara.
Yılmaz, Sait. (2006), 21. Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat, ALFA Yayınları,
İstanbul.
Web Siteleri:
ABD Savunma Bakanlığı Web Sitesi:
http://www.defenselink.mil/specials/unifiedcommand/ (Access: 24 Eylül 2007).
Bagdikian, Ben. (1987), The 50 26, 20 ... Corporations That Own Our Media,
Extra, http://www.fair.org/index.php?page=1498, (29 Eylül 2007).
DFID, (2005). Why We Need to Work More Effectively in Fragile States,
http://www.dfid.gov.uk/pubs/files/fragilestatespaper.pdf
Prime
Minister’s
Strategy Unit, UK Cabinet Office: Investing in Prevention: an International
46
Destek
Ört.İşl.Kuv.
Görev
Yöneticileri
İhtiyaçlar
Yönetim
Strategy to Manage Risks of Instability and Improve Crisis Response, (February
2005), http://www.strategy.gov.uk/output/Page5426.asp.
Institute of Defence And Strategic Studies (IDSS), (2006), Globalization and
Defense, Nanyang Technological University, Globalization and Defense
Conference (15-16 March 2006). Singapore. Website: http://www.idss.edu.sg (15
Haz, 2007).
The International Consortium of Investigate Journalists (ICIJ). Privatizing
Combat, The New Order, The Center For Integrity, Web sitesi:
www.publicintegrity.org/wow/bio.aspx.html, (28 Eylül 2007).
Motherjones: www.motherjones.com/news/feature/2003/05/ma_365_01.html, (3
Mayıs 2005).
The Progressive Policy Institute. (2003), Progressive Internationalism: A
Democratic National Security Strategy,
www.ndol.org/documents/Progressive_Internationalism_1003.pdf,
Ulagay, Osman. (13 Şubat 2006). 21. Yüzyılda 'Ulusal Güç' Olmanın Yolları,
Milliyet Gazetesi, http://www.milliyet.com/2006/02/13/yazar/ulagay.html
47

Benzer belgeler