Çaylık Eylül 2014

Transkript

Çaylık Eylül 2014
ÇAYKUR’UN AYLIK YAYINIDIR. Eylül 2014 • Sayı 16
a
y
a
y
dünyor
açılı
[sunuş]
Kurban Bayramınız
mübarek olsun
Çaykur’un yeni yüzü, Türkiye’nin yeni lezzeti “didi” yepyeni bir yolculuğa başlıyor. Planlama sürecini uzun süredir yürüttüğümüz ihracat çalışmalarımızı son aşamasına getirdik. Yeni yıldan önce “didi” ihracatımız
başlamış olacak. İlk “didi”lerin sevkiyatıyla birlikte bizim için de yeni bir
dönem başlıyor. Gerçek soğuk çay deneyimini dünyanın dört bir yanındaki insanlara ulaştırmak gibi önemli bir hedef bizleri bekliyor.
Rize çayının lezzetini, tazeliğini ve kendine has tadını “didi” ürünleriyle
tüketicilere ulaştırabiliyoruz.
İhracatın başlamasıyla birlikte Avrupa’dan Orta Doğu’ya, Balkanlar’dan Rusya’ya uzanan geniş
bir coğrafyada insanları gerçek soğuk çayla buluşturmanın mutluluğunu da yaşayacağız.
Ürünlerimizi Çaykur’a yakışır şekilde ihraç etmek, dağıtım ağımızı oluşturmak ve pazarlama
stratejimizi kurmak gibi çok ciddi sorumluluklarımız bulunuyor.
Ülkemizin bayrak markalarından Çaykur’u temsil etmenin sorumluluğunu da bir an bile aklımızdan çıkarmıyoruz. Yurtdışında sattığımız her ürün aynı zamanda ülkemizin tanıtımına yönelik önemli bir katkı. Bu yaklaşım doğrultusunda çalışıyor, ürünlerimizin ambalajlarını farklı ülke
pazarlarına yönelik olarak yeniliyoruz. Ülkemizin temsilcisi olmak bize büyük bir sorumluluk da
yüklüyor. Yapacağımız her işbirliğinden herhangi bir ülkedeki market rafında ürünümüzün sergilenmesine varana dek bütün detayları bu sorumluluk çerçevesinde kurguluyoruz. Bütün bu
sorumluluk bizim için aynı zamanda büyük bir mutluluk kaynağı; çünkü halkımız gibi biz de
“didi”yi seviyoruz.
İhracat sürecimize ülkemizden dünya devi bir marka çıkarma hayaliyle başlıyoruz. “didi”nin çok
daha büyük başarılar elde edeceğine, dünya çapında bir marka haline geleceğine yürekten inanıyorum. Evet, dünya devi rakipler ve farklı zorluklar bizi bekliyor… Biz korkmuyoruz! Çok motive bir ekibimiz, Çaykur gibi güçlü bir markamız var. Farklı formülümüzle ihracatta da iddialıyız.
“didi” ile dünyayı dolaşmaya, insanların gönlünü kazanmaya kararlıyız.
İhracat coşkusunu Kurban Bayramı’nın güzelliği ve huzuruyla birlikte yaşamak bizler için apayrı
bir mutluluk. Ailelerin hasret giderdiği, küslerin barıştığı bu mübarek günlerde en önemli geleneklerimizden biri olan paylaşmanın faziletini bir kez daha hatırlayacağız. Kurbanın toplumu
olumlu anlamda etkileyen unsurlarına bir kez daha şahit olacağız.
Kurban Bayramınızın mübarek ve hayırlara vesile olmasını dilerim.
EYLÜL 2014
[3]
6
KAPAK KONUSU
12
BAYİLERİMİZ
14
ÇAYIN KAYNAĞI
18
22
a
y
a
dünyyor
içindekiler
“Karadeniz
bitkileri
ŞIFA
DAĞITIYOR”
EMEK VERENLER
S.
6
26
HOBILERIMIZ
30
POZITIF
32
GEZI GÜNLÜĞÜ
34
GÜNCEL
36 [4]
EYLÜL 2014
GÖNÜL VERENLER
Lezcioğlu: “Karadeniz bitkileri şifa dağıtıyor”
Bulutlara uzanan efsaneler kenti: Artvin
YAYINLAYAN
Kurban Bayramınız mübarek olsun
ÇAY DURAKLARI
38
LEZZET
40
YAYIN KURULU
Süleyman Pınarbaş, Yavuz Sütlüoğlu, Aycan Totkanlı,
Necla Yeşildağ, Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu,
Belgin Demirer, Mine Türkün,
Cansu Cangöz, İkbal Erdoğan Karçe
Lokman Yıldız: “Çaykur bizim evimizdir”
Deniz kokulu çay durağı: Çengelköy
Yayın Yönetmeni
Süleyman Pınarbaş
(Genel Müdür Yardımcısı)
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Necla Yeşildağ
(Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü)
Mithat Bayrakoğlu:
“Herkesin çözebileceği bir bulmaca vardır”
Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu
(Yayın Danışmanları)
Çaylı tatlar
Belgin Demirer
(Editör)
BÜYÜTEÇ
Festivaller, şenlikler...
Karadeniz hem çalıştı hem eğlendi
44
AILE VE ÇOCUK
Çocuğunuz okula gitmek istemezse...
48
ÇAYIN KAYNAĞI
GÖNÜL VERENLER
28
Çaykur’un şefkat eli minik
hayatlara dokunuyor
Pazarköy Fabrikası
S. 22
S. 14
ÇAYKUR’DAN HABERLER
EMEK VERENLER
46
Küçüklüğü
avantajı:
Sahibi
ÇAYKUR Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına
İmdat Sütlüoğlu
(Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür)
26
S.
Küçüklüğü avantajı: Pazarköy Çay Fabrikası
Çaykur’un şefkat eli minik hayatlara dokunuyor
KAPAK KONUSU
Ceyhun Yılmaz: “En büyük gücümüz,
tüketicinin desteği”
açılı
“didi” dünyaya açılıyor
Doğa Özkan
(Sanat Yönetmeni)
Metin Özkan, Ahmet Akgül
(Grafik Tasarım)
SAĞLIK
Seyit Göktepe
(Redaksiyon)
Korkutucu şeker: Diyabet
BİLİM-TEKNOLOJİ
Nereden çıktı o ofsayt çizgisi
50
SERBEST KÜRSÜ
Dilan Karadağ
(Muhabir)
Mehmet Kaptan Erbaş
(Fotoğraflar)
GEZİ GÜNLÜĞÜ
S.
32
Cemal Sahir Sokak No: 26 - 28 Profilo Plaza A Blok
Kat: 2 Mecidiyeköy / İstanbul T: 0 212 337 51 00 pbx
BASKI VE RENK AYRIM
Elma Bilgisayar ve Basım
0 212 697 30 30
BULUTLARA UZANAN
EFSANELER KENTİ: ARTVİN
EYLÜL 2014
[5]
[Kapakkonusu]
“didi” ı
t
a
c
a
r
ih
r
o
y
ı
l
baş
a
y
a
y
n
dü or
y
ı
l
ı
ç
a
ÇAY üretiminde Türkiye’nin öncü kuruluşu Çaykur, bir
dünya markası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Hâlen 52 ülkeye ürünlerini ulaştıran, 2013 yılında 4 bin 133
tonun üzerinde sağlıklı Türk çayı ihraç eden Çaykur, ihracat kapasitesini artırma yönünde başarılı çalışmalarına
“didi”yi de katıyor. 2013 yılını 10 milyon ABD dolarının üzerinde bir ihracat hacmiyle ve yüzde 33’lük bir ihracat artışıyla kapatan Çaykur, “didi” ihracatının başlamasıyla birlikte başarılarını artırarak sürdürecek.
da
pazarın
i
iç
t
r
u
ıyor. Y
k.
azırlan
h
a
lanaca
y
ş
a
a
m
b
ıl
e
ç
ğun
önc
ya a
ızın yo
i yıldan
, dünya
ım
n
r
i”
e
la
id
y
ş
d
a
a
“
dan
atın
yurtt
rünü
in ihrac
in ardın
celikle
ilikçi ü
r
n
in
n
r
le
ö
e
e
le
y
i,
lk
r
n
n
ürü
r’u
Bu ü
rünle
Çayku
n “didi”
didi” ü
ılacak.
“
e
ır
r
t
n
ö
ş
a
g
la
ş
i
u
u
ilg
a kav
elere
ılacak.
ıt
lk
ın
r
n
büyük
ü
a
a
i
t
jl
ib
la
a
g
nyay
nda
amba
tün dü
e Holla
n yeni
ü
v
u
b
g
a
e
y
y
d
u
n
a
tesin
Alma
İhracat
kur kali
şadığı
y
a
a
y
Ç
e
d
i,
il
zzet
bir şek
k çay le
u
ğ
o
s
gerçek
İHRACATLA BIRLIKTE
KAPASITE DE ARTACAK
Çaykur, ulusal ve uluslararası ölçekte pazar payını ve ihracat rakamlarını artırma çalışmalarına
bağlı olarak kuruma ait işletmelerde ciddi kapasite artışlarına gidiyor. Kurum ilk etapta 30 milyon
TL’lik yatırımla fabrikaların üretim kapasitesini
yükseltmişti. 2016 yılında hizmete girmesi planlanan yeni turistik paketleme fabrikası için 217 milyon TL bütçe ayıran Çaykur, bu fabrikayla dünyanın en yüksek kapasiteli paketleme fabrikasına
sahip olacak. 2023 yılına kadar tüm bölgeyi organik tarım havzasına dönüştürmeyi hedefleyen
Çaykur’un bu yönde bir sonraki adımı ise 2015
yılında 90 bin hektarlık alanda 25 bin üreticinin
organik çay tarımı yapmasını sağlamak olacak.
“didi”NIN FARKINI BÜTÜN DÜNYA GÖRECEK
Dış pazara girmenin ve orada tutunmanın çok yoğun, sabırlı ve uzun vadeli çalışmalar yapmayı gerektirdiğinin bilincinde olduklarını belirten Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, kurumun altyapısı ve istikrarlı çalışmalarıyla bu alanda da başarılı olacağına inandığını söyledi. İç pazarda dünya devleriyle girdiği rekabetten başarıyla çıkan “didi”nin dünya ihtisas fuarlarında
büyük ilgi görmesi de Çaykur’un yepyeni soğuk çay markasıyla dış pazara açılma planlarını güçlendiriyor. Özellikle Almanya’dan “didi” markasına ciddi bir talep olduğunu
vurgulayan Sütlüoğlu, “Dünyanın en büyük ve önemli gıda
etkinliklerinden biri olan, Almanya’daki Anuga Fuarı’nda
“didi” ürünlerimizi tanıttık ve orada ciddi bir talep olduğunu gördük. Türkiye “didi”yi çok sevdi, yurtdışından da beklenen ilgiyi göreceğine dair önemli mesajlar alıyoruz,” dedi.
ALMANLAR ÇAYKUR ÇAYINI ÇOK SEVDI
2013 ihracat raporlarına göre Çaykur’un en fazla çay ihracatı yaptığı ülkelerin başında 3 bin 502 tonluk ihracat
hacmiyle Almanya geliyor. Almanlar’ın çay içme kültürünün gelişmiş olması, ülkede Türkiye kökenli çok sayıda insanın yaşaması; iki ülkenin ticari, siyasi, tarihi ve kültürel
bağlarla birbirine sıkı sıkıya bağlanması Çaykur’un ülkedeki başarısını yukarı çekiyor. Almanya’nın ardından ikinci sırada 171 bin 942 kilo kuru çayın ihraç edildiği ABD, üçüncü sırada 97 bin 102 kilo ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve dördüncü sırada Hollanda yer alıyor. Çaykur, kuru çay ihracatındaki başarısını, Türkiye’nin ilk yerel
soğuk çayı “didi” markasını dünya ülkelerine ihraç ederek
perçinlemeye ve “Bu alanda biz de varız” mesajı vermeye hazırlanıyor. Çaykur, 2014 yılında Türkiye’de 88 milyon
adet (44 bin litre) satan “didi” markasının farklı tatlarıyla iç
pazardaki başarısını dünya pazarına da taşıyacak.
[6]
EYLÜL 2014
EYLÜL 2014
[7]
[Kapakkonusu]
DÜNYA DEVLERIYLE
MÜCADELE EDIYOR
Sektördeki dünya devleri arasından sıyrılmayı başaran “didi”, ürün farklılığını tüketicilere aktarmayı da
başardı. Tüketiciler “didi”yi çok sevdi. Çaykur’un
“didi-bakkal” reklam kampanyası, en fazla konuşulan reklamlar arasında yer aldı. Soğuk çay piyasasına girdiği andan bugüne olağanüstü bir başarı gösteren “didi”, yoğun bir rekabetin yaşandığı pazarda rekor üstüne rekor kırmaya devam ediyor. Dünya devlerini şaşırtan, ülkemizdeki pazarı genişleten
“didi”, şimdi farklı ülkelerin içecek pazarlarında aynı
değişimi sağlamayı hedefliyor.
BUZLU DEĞIL, SOĞUK ÇAY…
Ürün farklılığını, “ice tea değil, soğuk çay” sloganıyla
ortaya koyan Çaykur, uluslararası pazarda da kendisini rakiplerinden farklılaştıracak adımları atacak.
Gerçek soğuk çay alanında tek ürüne sahip olmanın
avantajıyla hareket eden Çaykur, uluslararası bayi
ağını kuracak çalışmaları hızla sürdürüyor.
Bilindiği gibi, soğuk çayları bergamot, şeftali ve limonlu çeşitleriyle tüketicilerin beğenisine sunan Çaykur, yaygın dağıtım ağını çok iyi kullanarak iç pazarda kendine büyük bir yer açmayı başarmıştı. Anadolu’da rakiplerin ulaşamadığı
noktalarda büyüyen “didi” için ihracat sürecinde
de benzer bir strateji geliştiriliyor. “didi”nin uluslararası dağıtım ağının ilk noktaları, ürünün hak
ettiği ilgiyi kolaylıkla göreceği ülkelerde ve diğer
markaların hitap etmekte zorlandığı bölgelerde
yer alacak. Bölgelerinde kuvvetli dağıtım ağı ve
ticaret hacmine sahip firmalarla kurulacak işbirlikleriyle uluslararası piyasadaki bulunabilirliğimiz
hızla tesis edilecek. İhracat sürecinin başlamasıyla birlikte söz konusu ülkelere özel spesifik pazarlama çalışmaları da hız kazanacak.
GERÇEK SOĞUK ÇAY
“didi”nin piyasaya sürdüğü 500 ml’lik orta büyüklükteki ambalaj büyük bir fark ortaya çıkarmış ve tüketicinin yoğun
ilgisiyle karşılanmıştı. Yenilikçi yaklaşımını Çaykur’un marka ve dağıtım gücüyle birleştiren “didi”, ihracat sürecinde
de yenilikçi tavrını koruyacak. “didi”nin dünyaya yelken açtığı bu yeni dönemde en önemli avantajı, kuru çay üzerine üretim yapan Çaykur’un ilk kez ürettiği soğuk çayın tamamen farklı bir segment ortaya çıkarması. Çaykur’un
“didi”si gerçek çaydan üretiliyor. Bu sayede Rize çayının lezzetini, tazeliğini ve kendine has tadını “didi” ürünlerinde bulmak mümkün. İhracatın başlamasıyla birlikte Avrupa’dan Orta Doğu’ya, Balkanlar’dan Rusya’ya uzanan geniş coğrafyada insanları gerçek soğuk çayla buluşturmanın mutluluğunu da yaşayacağız.
[8]
EYLÜL 2014
İHRACATIN SINYALINI DÖNEMİN
BAŞBAKANI ERDOĞAN VERMIŞTI
“didi”nin ihracat çalışmaları geçtiğimiz sene
sonbahar aylarında başlamıştı. Tümexpo
Fuarı’nın açılışına katılarak Çaykur standını
ziyaret eden dönemin Başbakanı Recep
Tayyip Erdoğan, “didi”nin ihracatı için
çalışmalara başlanacağının
müjdesini kamuoyuyla
paylaşmıştı. “didi” içmek
için Çaykur standına gelen
Erdoğan, “didi”nin Çaykur’un
ihracatına katkı sağlayacağına
inandığını vurgulamıştı.
“didi”ye Avrupa, Orta Doğu
ve Asya ülkelerinden yoğun
talep olduğunu belirten Çaykur
Yönetim Kurulu Başkanı ve
Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu
da “didi”nin ihracat hedefini şu
sözlerle anlatmıştı: “Özellikle
Arap ülkeleri “didi”yi çok talep
ediyor. Mesela Türkmenistan’a
Çaykur’un direkt bir çay satışı
yok ama bu ülkeden “didi”
talebi var. Yurtdışındaki yaş çay
pazarımızı “didi” ihracatımızla
birlikte daha da büyütmeyi
hedefliyoruz.”
EYLÜL 2014
[9]
[Kapakkonusu]
“didi”LERE ORTANCA KARDEŞ GELDI
İHRACAT HAZIRLIKLARI
Bu alandaki titiz çalışmalar kapsamında bir ihracat ekibi kuruldu
ve “didi”nin ihracat stratejisi belirlendi. Fuarlar ve diğer uluslararası organizasyonlarla “didi”nin
ihracatına yönelik çalışmalara
odaklanıldı. Yeni ürün geliştirme
yönündeki faaliyetlerini artık sadece iç pazara göre değil, aynı
zamanda dış pazardan gelen taleplere göre belirleyen Çaykur,
dünya pazarlarına açılma stratejisinin bir parçası olarak dünyadaki önemli ihtisas fuarlarında boy gösteriyor ve göstermeye
devam edecek. Son olarak eylül
ayında “World Food Moskow”
fuarına Yönetim Kurulu
Başkanımız ve Genel
Müdürümüz İmdat Sütlüoğlu’nun
da aralarında olduğu geniş bir
ekiple katıldık. Ekim ayında
Paris’te düzenlenen dünyanın en
büyük gıda organizasyonlarından biri olan SIAL Fuarı’nda da
tanıtım çalışmalarımız
kapsamında yer aldık.
[10]
EYLÜL 2014
İHRACAT YENI YILDAN ÖNCE BAŞLAYACAK
“didi” ürünlerinin ihracatına bu yıl içinde başlanması hedefleniyor.
Çaykur “didi” ile 2015 yılında da farkını ortaya koymaya devam
edecek. Kendini sürekli yenileyen, öncü adımlarına hız kesmeden
devam edecek olan “didi”nin yolu açık olsun.
250, 500 ml ve 2,5 litrelik “didi”lerden sonra şimdi
1 ve 1,5 litrelik “didi”ler raflardaki yerini aldı
Hem fiyatıyla hem de kalitesiyle 12 ayın vazgeçilmez içeceği olan “didi”, yeni gramajlarla
her yaşa ve her kesime hitap ediyor. Büyük Türkiye’nin büyük soğuk çayı “didi”, ilk başta 500 ml ile pazarda yerini almıştı. Bu sıradışı ambalajın ardından 2,5 lt ve çocuklar için
250 ml gelmişti. “didi” ailesi şimdi de 1 ve 1,5 litrelik ürünlerle büyümeye devam ediyor.
İHRACATTA ÖNCELIKLI HEDEF
Hedef olarak ilk etapta etnik pazarlar olarak isimlendirilebilecek; içinde Türk
ve Türk kültürümüzden etkilenmiş olan nüfusu barındıran ülkeler seçildi.
Satış, pazarlama ve iletişim alanlarında sınır ötesine yönelik iletişim faaliyetleri
gerçekleştiren Çaykur’un hedefinde Avrupa’da daha fazla tüketiciye ulaşmak
da var. Çaykur, “etnik pazarlar”ın yanı sıra söz konusu ülkelerin genel tüketici
talebine hitap etme yönünde de emin adımlarla ilerliyor. Bu ülkelerin ardından
Müslüman halkların yaşadığı bölgelerde yaşayan insanlar da “didi”nin eşsiz
lezzetiyle tanışacak. Dünyanın dört bir tarafındaki ülkelere giderek oradaki
halklara “didi”nin eşsiz lezzetini ulaştıracağız.
EN BÜYÜK
GÜCÜMÜZ ÇAYKUR
Bilindiği gibi içecek pazarında
çok güçlü oyuncular var. Global
içecek markalarıyla mücadele
ederek pazarda kendine has bir
yer edinen “didi”nin en büyük
güvencesi, kuşkusuz ülkemizin
bayrak markalarından biri olan
Çaykur’a bağlı olması… “didi”,
Çaykur’un ihracattaki gücünü de
artıracak. Şimdilik 15 farklı dilde
hazırlanan yeni ambalajlarımızla
uluslararası pazarlarda boy
göstermeye başlıyoruz. İhracat
departmanımız “didi”nin başarı
sırrını şu şekilde sıralıyor:
“Rakiplerimizden korkmuyoruz.
Çok motive bir ekibimiz, Çaykur
gibi güçlü bir markamız var. Farklı
formülümüzle, lezzetini gerçek
çay tadından alan ürünümüzle
ihracatta da iddialıyız.”
“didi”
ÇEŞITLERI:
LIMON AROMALI
Demlendikten sonra
soğutulmuş limon aromalı
“didi” raflardaki yerini 250
ml, 500 ml, 1 lt, 1,5 lt, 2,5 lt
ebatlarıyla aldı.
ŞEFTALI AROMALI
Şeftali ve soğuk çay
birlikteliğinin en tatlı örneği.
Geleneksel çay alışkanlığının
şeftali aromasıyla buluştuğu
şeftali aromalı “didi”; 250
ml, 500 ml, 1 lt, 1,5 lt, 2,5 lt
ebatlarında üretildi.
BERGAMOT AROMALI
Akdeniz kıyılarından eşsiz
lezzeti ve benzersiz kokulu
bergamotun soğuk çayla bir
araya geldiği tatlı serinlik.
İlk bergamot aromalı soğuk
içecek olma özelliğine sahip
bergamot aromalı “didi”,
tüketime 500 ml, 1 lt, 1,5 lt,
2,5 lt ebatlarında sunuldu.
ÇILEK AROMALI
Çaykur, Türkiye’nin ilk
yerli soğuk çayını üretirken
minik tüketicilerini
de unutmadı. 250 ml
ebadındaki çilek aromalı
“didi”, kantinler ve beslenme
çantaları için ideal.
EYLÜL 2014
[11]
[bayilerimiz]
Aile şirketi niteliğinizi devam ettiriyor musunuz?
Evet, hâlâ aile şirketiyiz. Kardeşler arası güvenin tam olması
ve herkesin kendi üzerine düşen görevi eksiksiz yapması, başarıya inanması insanda gönül rahatlığı sağlıyor. Çaykur’a bir
aile şirketi olarak çok daha iyi hizmet verdiğimize inanıyorum.
Artvin’de Çaykur markası nasıl bir konumda?
Kurumumuzun gücü ve Artvin halkının önemli bir kısmının
Çaykur’da işçi olarak çalışması dolayısıyla marka bilinirliği noktasında bir sıkıntı yaşamıyoruz. Öte yandan, biz de bütün ekibimizle birlikte gayretli bir şekilde çalışıp Çaykur’un Artvin’de çok
daha iyi yerlere gelmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Gayretlerimizle birlikte Artvin’de pazar payımız yüzde 90’lar düzeyinde
seyrediyor. Artvin’de Çaykur ürünleri beğeniyle içiliyor ve tüketici bizi destekliyor. Tüketicinin markamıza verdiği destek en büyük gücümüz…
Artvin Bayimiz CEYHUN YILMAZ:
“En büyük gücümüz
TÜKETICININ DESTEĞI”
Artvin için Çaykur markasının çok farklı bir anlamı olduğunu belirten bayimiz Ceyhun
Yılmaz, “Markamızın çok daha iyi yerlere gelmesi için çabalıyoruz,” dedi. Artvin’de
Çaykur ürünlerinin her zaman beğeniyle içildiğini belirten Yılmaz, bayi olarak en
büyük güçlerinin tüketicinin markamıza verdiği destek olduğunu söyledi.
KARADENIZ’IN en doğusunda yer alan Artvin, doğasıyla ve kendine has kültürüyle ülkemizin en güzel şehirlerinden biri. Çay üretimi, Artvin halkı için de
önemli bir geçim kaynağı. Öyle ki şehir halkının neredeyse tamamının yolu Çaykur ile en az bir kez kesişmiş. Üretimde çalışmanın yanı sıra iyi birer çay tüketicisi de olan Artvin halkına ürünlerimizi Başak Ticaret ulaştırıyor.
Son yıllarda göç dalgasıyla nüfusunun önemli bir bölümünü kaybeden Artvin’de yoğun bir tanıtım ve satış faaliyeti yürüten Başak Ticaret, markamızı başarıyla
temsil ediyor. Artvin bayimiz Başak Ticaret, şehir merkezinin yanı sıra Şavşat ve Borçka ilçelerine de hizmet veriyor. Başak Ticaret’i ağabeyi Turgut Yılmaz ile
[12]
EYLÜL 2014
birlikte kuran Ceyhun Yılmaz’a markamızın Artvin’deki
konumunu ve firmasının faaliyetlerini sorduk.
Bize firmanızı tanıtır mısınız?
1970 yılında, Artvin’e bağlı Şavşat ilçesi Savaş köyünde dünyaya geldim. Firmamızı ağabeyim Turgut Yılmaz ile birlikte “Başak Ticaret” adıyla 1989 yılında kurduk. Bu kuruluştan bir yıl sonra Rize’ye gittik ve Çaykur
Paketleme’den ilk ürünlerimizi alarak il ve ilçelerde satışa başladık. Çaykur Genel Müdürlüğü, illerde bayilikler
vermeye başlamıştı ve biz de o tarihe kadarki başarılı faaliyetlerimizden dolayı tercih edildik. Çaykur ürünlerini Artvin halkıyla buluşturmaya o günden bugüne devam ediyoruz.
Artvin nüfusunun azalması çalışmalarınızı ne yönde etkiliyor?
Göç, bölgedeki en önemli sorunlardan biri… Biz de bu durumdan ister istemez etkileniyoruz. Bu durum bizim için bir
bahane değil kuşkusuz; markamızı daha iyi bir noktaya getirebilmek, satışlarımızı artırabilmek için çalışmaya aynı kararlılık ve azimle devam ediyoruz. Nüfus oranına bakacak olursak
Artvin’de tüketilen çayın Türkiye genelinde ilk sıraya denk geldiğini görebiliriz. Nüfusun azlığından dolayı gözle görülür bir
fark ortaya koyamasak bile çay tüketicilerinin oranını yüzde
90’dan yüzde 95 seviyesine yükseltmek hedeflerimiz arasında
yer alıyor. Firmamızın yıllık hedefi ise 175 ton dolaylarındadır.
Çaykur markası sizin için ne ifade ediyor?
Çaykur, çok büyük bir kuruluş; biz de bu büyük ailenin bir ferdi
olarak güven, sorumluluk ve mutluluk hissediyoruz. Çok köklü
bir kurum olan Çaykur, Doğu Karadeniz bölgesinin de bel kemiğidir. Ülkemiz çay sektöründe çok önemli bir yeri olan markamız, bu konumunu dünya çapına taşıdıkça duyduğumuz
gurur daha da büyüyor. Çaykur, çok daha büyük başarılara,
çok daha büyük hedeflere ulaşacaktır.
KISA KISA...
• Artvin ve ilçelerinde Çaykur’un çok özel bir yeri var.
• Disiplinle çalışan personeli başarıları dolayısıyla takdir
etmelisiniz.
• Ekip üyelerinizi onurlandırmak, ödüllendirmek başarıda
önemli bir motivasyon kaynağıdır.
• Çaykur bir dünya markasıdır.
• Bu ailenin üyesi olmak bizim için güven ve mutluluk
anlamına geliyor.
• Aile şirketleri markamızı bence çok daha iyi temsil ediyor.
• Hedefimiz Artvin’deki pazar payımızı yüzde 95’e çıkarmak.
• Markamız bölgemizin bel kemiğidir.
• Artvinliler çayın, özellikle Çaykur çayının tiryakisidir.
EYLÜL 2014
[13]
[çayınkaynağı]
Pazarköy, 90 ton/gün ile Azatlı ve Büyükköy
fabrikalarıyla birlikte Çaykur’un en küçük üç
fabrikasından biri. Küçük tonajlı olduğu için de
Pazarköy’de üretim çok kontrollü yapılıyor
Küçüklüğü
avantajı:
PAZARKÖY Çay Fabrikası, 1959 yılında kuruldu. Üretim
barakalarda, çay kesme makineleri, çay kırma makineleriyle başladı. Çok küçük bir alanda kurulan fabrika, giderek geliştirildi. Makine Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından ana binası ve fırın binası yapıldı; diğer betonarme binalar da ilave edildi. 1990 yılında ise idari bina yenilendi.
Daha önce kömürle çalışan fabrika, artık fuel oil enerjisiyle üretime devam ediyor. Önümüzdeki günlerde taşımalı, sıkıştırılmış doğalgaza dönüştürülmesi planlanıyor. Yer
darlığı olduğu için bu sene bu sisteme geçilemedi ama
2015’te bu ucuz ve çevreci enerjinin devreye sokulması
planlanıyor. Yeni sistemle birlikte üretim maliyeti düşecek.
Daha da önemlisi, üretim sırasında çevreye zararlı bir atık
ortaya çıkmayacak.
Şehre uzaklığı 10 kilometre olan fabrikada üretim yaklaşık 20 memur, 130 civarında kadrolu ve mevsimlik işçiyle devam ediyor. Beş köy bulunan bölgesinde 19 alım yeriyle bir sürgün döneminde yaklaşık 5-6 bin ton civarında yaş çay alan Pazarköy Çay Fabrikası’na, diğer fabrikalardan da aktarmalar geliyor. İSO 2001 belgeli tesiste
sürekli yenilemeler yapılıyor; çalışma alanları, üretim alanları, yalıtımı, hijyeni… Bu yenilemeler hem çay üretimine
hem işçilerin sosyal ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar. Üretim alanları amaca daha uygun hale getirilirken, çalışanların şahsi hijyenleri konusunda eğitim verilmiş; üretim alanlarına kuşların girmemesi için tel örgüler çekilmiş. Daha
önce siyah mozaik olan kıvırma alanı granite dönüştürülmüş. Granit hem daha temiz tutulabiliyor hem de kiri daha
kolay gösteriyormuş. Fabrika yöneticileri ve çalışanları,
her yıl yapılan bütün bu küçük çaplı yenilemelerin fabrikanın yüzünü yavaş yavaş değiştirdiğini söylüyor. Pazarköy
Çay Fabrikası, uzaktan dezavantaj gibi görünebilecek bir
özelliğini de avantaja dönüştürmüş. Pazarköy, 90 ton/gün
ile Azatlı ve Büyükköy fabrikalarıyla birlikte Çaykur’un en
küçük üç fabrikasından biri. Küçük tonajlı olduğu için de
Pazarköy’de üretim çok kontrollü yapılabiliyor.
Pazarköy Fabrikası
[14]
EYLÜL 2014
EYLÜL 2014
[15]
[çayınkaynağı]
Rakamlarla
Pazarköy Fabrikası
Bir sürgün döneminde
5-6 bin ton civarında yaş
çay alıyor
Kapasitesi 90 ton/gün
19 tane alım yeri bulunuyor
9 ekiple çalışılıyor
Arsa alanı 7 bin 423 m2
Kapalı alanı 9 bin 485 m2
Çaylık alanı 5 bin 130 m2
[16]
EYLÜL 2014
EYLÜL 2014
[17]
[çaykur’danhaberler]
Filiz Çayı
yeni paketinde
Yaklaşık 40 yıldır aroması, burukluğu ve lezzetiyle çay
tiryakilerinin vazgeçilmezleri arasında yer alan Çaykur Filiz
Çayı yeni paketiyle tüketicinin beğenisine sunuldu
ÇAYKUR’UN, özenle seçilmiş taze filiz yapraklarının
kullanıldığı, Karadeniz çaylarının en kaliteli yapraklarından harmanlanarak hazırlanan Filiz Çayı, yeni paketiyle raflardaki yerini aldı.
Yumuşak içimi, ideal dem oranı ve üstün harman kalitesiyle çay keyfini doyasıya yaşatan Filiz Çayı, pazara
ilk girdiği 1975 yılından beri tüketicilerin zihnindeki ve
pazardaki güçlü konumunu korumaya devam ediyor.
Yaklaşık 40 yıldır aroması, burukluğu
ve lezzetiyle çay tiryakilerinin
vazgeçilmezleri arasında yer
alan Filiz Çayı eskisi gibi 200,
500 ve 1000 gramlık paketleriyle satışa sunuluyor. Taze
filiz yapraklarından gelen çay
tadının, kendini yoğun olarak
hissettirdiği Filiz Çayı, yüzde
100 doğal ve katkısız…
[18]
EYLÜL 2014
Çaykur Rusya’ya
yatırım yapıyor
Türk çayının Rusya
piyasasına daha kolay
girebilmesi amacıyla
Kuzey Osetya-Alania
Cumhuriyeti’nde
yatırım planlanıyor
ÇAYKUR ihracatla dünyaya açılma, küresel bir marka olma yolunda bir adım daha
atmaya hazırlanıyor. Planlar gerçekleşirse,
Çaykur’un Rusya’da bir paketleme fabrikası olacak.
Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Vladikavkaz’ın Kafkasya’nın, Rusya pazarının
ve aynı zamanda eski Sovyetler Birliği ülkelerinin dışa açılan kapısı olduğunu, bu nedenle de burada yatırım yapmaya hazırlandıklarının ve uzun süreli ticaretin ilk adımlarını atmayı planladıklarının müjdesini verdi.
İmdat Sütlüoğlu, Türk çayının Rusya piyasasına daha kolay girebilmesi amacıyla Kuzey Osetya-Alania Cumhuriyeti’nde yatırım
planladıklarının, bu amaçla bir heyetin Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Vladikavkaz’da incelemelerde bulunduğunun bilgisini verdi. Heyetle birlikte paketleme fabrikasının yapılabileceği arsalarda ve binalarda incelemelerde bulunan
Sütlüoğlu, izlenimlerini şu sözlerle aktardı:
“Yatırım şartlarını araştırmak, yatırım yapıp
yapamayacağımızı görmek için incelemelerde bulunduk. Yatırım arazilerini ve yatırım yapabileceğimiz kapalı mekânları inceledik. Kuzey Osetya-Alania Başbakanı Sergey Takoev’i ve Vladikavkaz Belediye Başkanı’nı ziyaret ederek fikir alışve-
rişinde bulunduk. Rusya pazarını, Kafkasya ve eski Sovyetler Birliği ülkelerine açılan kapıyı kullanmak istiyoruz. Coğrafi olarak çok yakın bir mesafedeyiz. Vladikavkaz, Kafkasya’nın, Rusya pazarının ve aynı
zamanda eski Sovyetler Birliği ülkelerinin
de kapısı, bu açıdan çok stratejik bir merkez. Burada yatırım yapmaya ve uzun süreli ticaretin ilk adımlarını atmaya sıcak bakıyoruz. Bölgeyle zaten derin tarihi ilişkilerimiz var. Komünist yönetimden önce bölgenin en yoğun ticaret yaptığı bölge Kafkas
bölgesiydi. Tekrar eski ticari ilişkileri geliştirmek, dostlukları daha da kalıcı hale getirmek ve derinleştirmek istiyoruz. Çalışmalarımızı sürdüreceğiz. İyi niyetliyiz ama devlet
kuruluşu olmamız nedeniyle bu yatırım öncesinde yasal prosedürlerin tamamlanarak
izinlerin alınması gerekiyor.”
EYLÜL 2014
[19]
[çaykur’danhaberler]
Çaykur “Bağımsızlığa
Giden Yolda”
yürüyen gençlerle
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı 30 Ağustos
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 92’nci yıldönümünde
binlerce genç “Kocatepe’den Dumlupınar-Zafertepe’ye
Bağımsızlığa Giden Yolda” yürürken, Çaykur da onların yanındaydı.
Çaykur tadım TIR’ı leziz çayıyla hem yürüyüşçülerin yorgunluklarını
aldı hem Türk çayını ve çay bölgesinin kültürünü tanıttı
Çanakkale ve Sakarya’da Türk zaferi, hücum eden düşmanı durdurmakla sınırlı kalmıştı ancak Başkomutanlık Meydan
Muharebesi’nde düşman ordusu mağlup edildi, yaklaşık 150 bin kilometrekare alan 14 gün gibi kısa bir sürede ele geçirildi. Bu zaferle birlikte, Yunan işgaline son verilerek Kurtuluş Savaşı’nın kesin bir askeri sonuca ulaşması sağlandı.
Lozan Konferansı’na bu zaferin gücüyle, önemli bir diplomatik avantajla katılan Türk tarafı, askeri durumun barış görüşmelerinde aleyhte pazarlık kozu olarak
kullanılmasını önledi. Dumlupınar’daki zafer, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu hareketi üzerindeki önderliğini pekiştirdi ve
yeni kurulacak olan Türkiye’nin temellerini attı. İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 92’nci yıldö-
nümünde binlerce genç “Kocatepe’den
Dumlupınar-Zafertepe’ye Bağımsızlığa Giden Yolda” yürürken, Çaykur da onların
yanındaydı. 29 ve 30 Ağustos tarihlerinde
Dumlupınar’da olan Çaykur tadım TIR’ı,
yaklaşık 15 bin kişiye çay ikram etti. Çaykur TIR’ı leziz çayıyla hem yürüyüşçülerin
yorgunluklarını aldı hem Türk çayını ve çay
bölgesinin kültürünü tanıttı.
TARIHIMIZIN hüzünlü ve coşkulu dönüm noktaları
var. En gururlu tarihlerden biri ise tartışmasız 30 Ağustos 1922’dir. Kütahya’ya bağlı Dumlupınar yakınında 30
Ağustos 1922’de Türk ve Yunan orduları arasında yaşanan savaşa, bizzat Mustafa Kemal tarafından yönetildiği için Başkomutanlık Meydan Muharebesi denilmişti. İstiklal Savaşı’nın kesin bir Türk zaferiyle sonuçlanmasını
sağladığı için neticesinde elde edilen zaferi ulusal bayram
olarak kutladığımız bu muharebeyi diğerlerinden farklı kılan özellikleri vardı.
Büyük Taarruz, yaklaşık 200 yıldan sonra Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan ilk taarruz savaşıydı.
[20]
EYLÜL 2014
EYLÜL 2014
[21]
[gönülverenler]
Çaykur’un şefkat
eli minik hayatlara
dokunuyor
Çaykur’un satış reyonundan dönüştürülen atölye, hem otistik çocuklara hem
ailelerine mutluluk saçıyor. Aileler, “Henüz çok kısa bir zaman geçtiği halde
çocuklar buraya gelmeyi kendileri istiyor. İlk kez yazı rahat geçirdik. Çaykur’a
çok teşekkür ediyoruz”, eğitmenler “Bir apartman dairesinde bu gelişmeyi
yakalayamazdık. Bu mekân çocukların hayatına bir hediye gibi oldu!” diyor
[22]
EYLÜL 2014
“BIR SABAH, sadece otistiklerin yaşadığı bir dünyaya
gözlerinizi açtığınızı düşünün. Dillerini bilmediğiniz, neye
sevinip neye üzüldüklerini hiç anlamadığınız, neyin doğru neyin yanlış kabul edildiğini kavrayamadığınız insanlarla çevrilisiniz. Böyle bir dünyaya uyandığınızı ve geri dönüşün pek de mümkün olmadığını farz edin. O dünyanın insanlarından ne beklerdiniz?
Size düşmanca ve korkuyla yaklaşılmasını mı, onların dünyasını öğrenebilmek için size fırsat tanınmasını, sabır, şefkat ve anlayış gösterilmesini mi ya da sizi anlamak için
çaba göstermelerini mi? Yoksa hepsini birden mi beklerdiniz? Bir düşünün…
Böyle bir durumla karşılaşmış olsaydınız o ‘dünya’da size
‘otistik’ denecekti. Tıpkı bizlerin dünyasına kendi tercihleri
olmadığı halde gelen ‘otistik’ dediklerimiz gibi…”
Otistikler Derneği’nin açılış sayfasında, bir otistiğin dünyası ve diğer insanlardan beklentisi böyle tarif ediliyor.
Elinin yettiği her yere destek olan, katkı sunan Çaykur da
bu çağrıya gönülden bir cevap vererek otistik çocuklara
ve ailelerine mutluluk veriyor. Bu nasıl bir mutluluk derseniz, Çaykur’un Sahil Parkı’nda bulunan eski çay satış reyonunu ziyaretiniz yeterli olacaktır. Orada sizi ne mi bekliyor?
Rize Belediyesi girişimciliği, Çaykur Genel Müdürlüğü’nün
izniyle, otistik çocukların eğitimi için “Hobi Atölyesi” olarak
yeniden tasarlanan eski çay satış reyonu, artık rengârenk
bir oyun evi. Rize Otizmle Mücadele ve Eğitim Derneği’nin
(ROMED) bünyesinde Güneysu’da bulunan Özel Eğitim
Okulu’nda eğitim gören öğrencilerin el becerilerini geliştirmeyi hedefleyen Hobi Atölyesi’nde, her nesne değerlendiriliyor. Satış reyonundan kalan Çaykur kutuları, renk renk
kağıtlarla, kalemlerle, süslerle donatılarak, kalem kutularına veya saksılara dönüştürülüyor. Otistik çocuklar öğretmenleri gözetiminde becerilerini öyle güzel kullanmışlar ki,
o kutuların bir zamanlar çay kutusu olduğuna inanmak çok
zor! Atölyeyi boydan boya süsleyen yırtma-yapıştırma, pulla resmetme, boyama çalışmaları, çocuklar kadar ziyaretçilerin de içini açıyor, mutluluk veriyor. Atölyenin pencereleri, çocukların dikkatinin dağılmaması için daima kapalı ama
içerisi ışıl ışıl...
HER ÇOCUĞA BIR EĞITMEN
Çaylık ekibi olarak, yaklaşık bir buçuk aylık bir yaz eğitimi
sürecinin son gününde atölyeye gidiyoruz. Çocuklar ve aileler, eylülde buluşmak üzere birbirlerine veda edip eğitime
ara veriyorlar. Bu vedanın kimseyi sevindirmediği belli. Çünkü atölye eğitimi hem ailelere nefes aldırmış, hem de çocuklara…
Zülfiye Pehlivan projenin koordinatörü ve aynı zamanda resim öğretmeni. Üç kişilik eğitmen kadrosunda bir özel eğitimci ve bir el sanatları öğretmeni de bulunuyor. Atölyenin
en iyi durumdaki öğrencisi olan Yusuf Usta’yı kısa bir süreliğine yalnız bırakabildiği için yanımıza geliyor ve şu bilgileri veriyor.
EYLÜL 2014
[23]
[gönülverenler]
NASIL TEDAVI EDILIR?
Otistik çocukların gelişimi için öncelikle ailelerin rahatsızlığı kabul etmesi gerekiyor. Aileler, çocuklarıyla çalışan psikiyatr,
psikolog ve eğitimciyle tam bir işbirliği içinde olmalı. Çocuğu toplumdan soyutlamamalı, çocuğundan utanmamalı. Her
otistik çocuğun durumu kendine özgüdür. Bu nedenle ölçüm araçlarıyla çocuğun performansı alınmalı ve ihtiyacına uygun
bir bireysel tedavi veya özel eğitim programı hazırlanmalı. Özel eğitim programlarında öncelikli hedef, göz teması kurabilme,
yerinde oturabilme ve komut alabilme davranışlarının kazandırılmasıdır. Bu davranışların ardından da, yoğun olarak iletişim
kurma, oyun oynama, duyguları anlama, duyguları ifade etme, ten teması kurma gibi sosyal davranışlara sıra gelir.
OTIZM NASIL
ANLAŞILIR?
“Otistik çocukların eğitimi büyük gruplar halinde olamıyor. Onlara bireysel olarak eğitim verilebiliyor. Çünkü kendilerine, öğretmenlerine, çevrelerine zarar verebiliyorlar. Özel eğitimci olmadan otistik çocuklarla çalışılamıyor. Her seviyedeki otistik çocuğa, onun seviyesine göre çalışma yapılıyor. Her çocuk bireysel eğitime tabi tutuluyor burada ve çok mutlu oluyorlar; yapamasalar bile…
Biz burada onlara deşarj olmaları için bir ortam
oluşturuyoruz. Yeni bir şeyler görüyorlar, bütün buradaki renkler onları mutlu ediyor. Mesela, otistik çocuklarla normal eğitim aldığı zaman resmi hiç sevmeyen bir çocuk,
buradaki atölye ortamında
beni kolumdan tuttu, boya
istedi, ‘Sen çiz, ben boyayayım,’ dedi. Otistik çocuklar
kas problemleri de yaşadıkları için, hiç çizemeyen bir
çocuktu. İşte o zaman ‘Biz
başardık!’ dedim.
Burası çocukların çok hoşuna gidiyor. Onları
mutlu eden tam olarak nedir bilemiyorum. Yaptıkları etkinliklerin farklı olması nedeniyle de mutlu olmuşlardır belki. Okulda esas olarak davranış değiştirme eğitimi alıyorlar, burada ise sadece etkinlikler var. Belki ortam hoşlarına gidiyor,
belki okuldan farklı etkinlikler yapılması… Burada müdahale etmiyoruz. Her birine sevdikleri işleri yaptırıyoruz. Yeni bir şeyler öğretiyoruz. Et-
[24]
EYLÜL 2014
kinlikleri ders gibi yapmıyoruz. Müzik açıyoruz
onlara, parka götürüyoruz…
ÇAYKUR’A ÇOK TEŞEKKÜRLER
Velilerin anlattıklarına göre, henüz çok kısa bir
zaman geçtiği halde çocuklar buraya gelmeyi
kendileri istiyormuş. İlk kez yazı rahat geçirdiklerini söylüyorlar. Bu nedenle Çaykur’a çok teşekkür ediyoruz. Çünkü eğer böyle bir mekân
olmasa, bir apartman dairesi olsa, bu gelişmeyi yakalayamazdık. Bu mekân çocukların hayatına bir hediye gibi oldu! Aydınlık, çocukları dışarı çıkarabiliyoruz, parka götürebiliyoruz… Veliler
atölyenin, okul çıkışında veya
hafta sonu olmak üzere kışın
da sürmesini istiyor.”
Bu arada Yusuf, öğretmenini
çağırıyor, ünlü çizgi film kahramanı Şirin Baba’nın çizimini pullarla kapladığı çalışmasını gösterip “Bak iyi gidiyorum” diyerek onaylanmak istiyor. Eğitmenden sadece Yusuf ile konuşabileceğimiz bilgisini alınca, Hamza ve
Hümeyra’nın eğitmenleriyle çalışmalarını bölmüyor ve Çaykur Ortaokulu sekizinci sınıf kaynaştırma öğrencisi Yusuf Usta’ya yöneliyoruz.
Yusuf, atölyeyi çok sevdiğini söylüyor, “Çünkü ders yapmak için çok güzel. Burası okuldan daha güzel. Burada dışarı da çıkabiliyoruz,
parka gidebiliyoruz. Ben mutlu oldum.
Otizm, “iletişim kurmayı
reddetme” rahatsızlığıdır.
Belirtileri, hastalığın
şiddetine göre farklılık
gösterir. Belirtiler iki
yaş civarında kendini
gösterir. Çocuğun
konuşması gecikir,
arkadaşlarıyla oynamaz;
kanat çırpma, el
ovuşturma gibi hareketler
yapar. Otomobil tekerleği
veya çamaşır makinesi
gibi sürekli dönen
cisimlere çok ilgi duyar.
Sıradışı ilgi alanları
vardır. Göz teması
kurmaz. Anneyle ilişkisi
bile azdır. Annesinin
arkasından ağlamaz,
komutlarınıza tepki
vermez. Konuşabilen
otistik çocuklarda
ses tonu tekdüzedir.
Söylenenleri tekrar
eder. Adı söylendiğinde
bakmaz, başkalarının
duygularını algılayamaz,
kendi duygularını ifade
edemez, arkadaşlık
kuramaz. Konuşmayı
reddeden otistik çocuklar
isteklerini bağırarak,
çığlık atarak, vurarak ve
işaret dilini kullanarak
ifade edebilir.
Çalışma yaptığım için, boya yaptığım için çok mutluyum,” diyor. “Atölye kapatılsın mı, yoksa tekrar
gelmek istiyor musun?” sorumuza ise gözlerini çalışmasından kaldırmadan cevap veriyor: “İstiyoruuuum… Kapatmayalıııım”.
AILELER DE MUTLU
15 yaşındaki Hamza’nın annesi Ayşe Uzun, atölyeden çok memnun kaldığını belirterek şunları söylüyor: “Yazın çocuklar evde çok sıkılıyorlardı. Rehabilitasyon dışında gidebilecekleri bir yer, aktivite yoktu. Burası çok iyi geldi. Yaptıkları şeyler çok hoşlarına gidiyor. Psikolojilerine son derece olumlu etkisi oldu. Oğlum yazın sonlarına doğru evde çok sıkılıyor ve bu nedenle hırçınlaşıyordu. Kendisine vurma davranışı bile gösterebiliyordu. Ama bu yazı çok
iyi, sakin geçirdik. Üstelik yeni açıldığı halde! Atölyenin devam etmesini umuyoruz. Otistik çocukları olan aileler de onları kesinlikle eve kapatmasınlar, sosyalleştirsinler. Zaten bu çocukların sorunları sosyalleşememek… Çocuklar normal insanlarla
birlikte oldukları zaman onları örnek alıyorlar. Bu da
çocuklara çok iyi geliyor.”
Hamza’nın babası Kenan Uzun, bu sözlere bir de
ailelerin birbiriyle kaynaşması gerekliliğini ekliyor:
“Ailelerin bağlantılarını koparmaması, tecrübe aktarımı nedeniyle çok önemli. Bu faaliyetler sayesinde
aileler de nefes alıyor. Otistik çocukları dışarıda çok
fazla gezdiremiyorsunuz. Bütün bu nedenlerle atölye için teşekkürü borç biliriz. Bu faaliyetin devamına desteklerini umarız. Çünkü çocuklarımız büyüdükçe sorunları da artıyor.”
Hümeyra’nın annesi Göksemin Çolak uygulamadan çok memnun ve müteşekkir: “Kızım zaten resmi çok seviyordu ama diğer çocuklarda bu ilgi yoktu. Şimdi bütün çocuklar mutlulukla atölyeye geliyor ve mutlulukla eve dönüyor. Demek ki doğru bir
adım atılmış, doğru bir karar verilmiş. Belediyeye
ve Çaykur’a çok teşekkür ediyoruz. Bizi her zaman
destekliyorlar. Şu anda da bu deştiğin meyvelerini
topluyoruz. Umarız daha fazlası da olur.”
EĞITIMI NASIL PLANLANMALI?
Otizm Vakfı, otistik çocukların eğitimi
konusunda ailelere şu önerilerde bulunuyor:
Bir çocuğa otizm tanısı konulduktan hemen
sonra eğitim programının planlanması adımına
geçilmelidir. Otizmin tedavisi sürekli ve yoğun
eğitimdir. Yaşadığınız yere en yakın Rehberlik
ve Araştırma Merkezi’ne (RAM) başvurmalısınız.
Bu başvuruyla RAM içinde bulunan Özel Eğitim
Değerlendirme Kurulu’nca çocuğunuza eğitsel
değerlendirme, tanılama yapılır ve bir yıllık eğitsel
plan hazırlanır. Çocuğunuzun gelişimi RAM
tarafından düzenli olarak takip edilir ve eğitsel plan
her yıl yenilenir. Bu eğitsel planda çocuğunuzun
hangi eğitim ortamında eğitim görmesinin uygun
olacağına ilişkin görüş de belirtilir. RAM’ın görüşü
doğrultusunda il ya da ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü
bünyesindeki Özel Eğitim Hizmetleri Kurulu, otizmli
çocuğunuz için en uygun olan eğitim ortamına
yerleştirme kararı verir. Yerleştirme seçenekleri
şunlardır:
Kaynaştırma: Özel eğitim gerektiren çocuklar
eğitimlerini normal gelişim gösteren çocukların
devam ettiği resmî veya özel okullarda
sürdürmelidir. Otistik çocuk okul öncesi, ilköğretim
ve orta öğretim kurumlarında kaynaştırma eğitimi
alabilir.
Özel eğitim sınıfı: Resmi ve özel okul bünyesinde
özel eğitim gerektiren öğrenciler için açılan
sınıflardır.
Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi (OÇEM):
Zorunlu öğrenim çağında ama normal ilköğretim
programına devam edemeyecek otizmli öğrenciler
için resmî ve özel otistik çocuklar eğitim merkezleri
(OÇEM) vardır.
Otistik Çocuklar İş Eğitim Merkezi: İlköğretimi
tamamlayan, genel ve mesleki ortaöğretim
programlarına devam edemeyecek durumda olan
ve 21 yaşından gün almamış otizmli bireyler, iş
eğitim merkezlerine devam edebilir.
EYLÜL 2014
[25]
[emekverenler]
“Karadeniz bitkileri
ŞIFA DAĞITIYOR”
Çaykur’u “Karadenizli’nin en büyük
dostu” olarak tanımlayan Mustafa
Lezcioğlu, ailemize 27 sene hizmet
verdikten sonra emekli oldu. Tam
bir doğa âşığı olan Lezcioğlu,
bitkilerle ilgili olarak dedesinden ve
Karadeniz’in eşsiz yaylalarında bilim
adamlarıyla yaptığı keşif gezilerinden
edindiği bilgiyi açtığı aktar dükkânı
aracılığıyla insanlarla paylaşıyor.
Karadeniz bitkilerinin şifa dağıttığını
belirten Lezcioğlu, yaylaların henüz
keşfedilmemiş birçok bitki türüne ev
sahipliği yaptığını söylüyor.
İKIZDERE Anzer doğumlu olan Mustafa Lezcioğlu, askerlik görevinin ardından Çaykur’un Kalecik Çay Fabrikası’nda çalışmaya başladı. Üç senenin ardından girdiği araştırma bölümünde 25
sene boyunca bekçi olarak görev yapan Lezcioğlu, emekli olunca arıcılığa ve aktarlığa yöneldi. Arıcılığın dede mesleği olduğunu
belirten Lezcioğlu, aktarlığı mesleğe dönüştürme sürecini ise şu
sözlerle anlatıyor: “Petekçilik dededen gelme işimiz sayılır. Bölgemizdeki çoğu insan gibi, biz de işimizin yanı sıra arıcılıkla da
ilgileniyorduk. Bitki araştırmalarına yönelik merakım ise çocukluk yıllarıma kadar uzanır. Bitkilerle ilgili ilk bilgilerimi, kendisiyle birlikte arıcılık yaptığım sırada dedemden aldım. Dağlarda büyüdüğüm için burada yetişen bitkilerle iç içe geçirdim hayatımı.
Çaykur’dan emekli olduktan sonra bitkilerle ilgili bilgimi faydalı bir işe dönüştürebilmek için aktar dükkânı açtım. Hobi olarak
başladığım aktarlığı zamanla bir işe çevirdim.”
Çaykur ailesine nasıl katıldınız?
Askerlik görevimin ardından Kalecik Çay Fabrikası’nda işçi olarak çalışmaya başladım. Fabrika yeni açılmıştı... Üç sene orada
çalıştıktan sonra araştırma bölümüne nakil oldum. Çaykur’daki
hayatımın geri kalanını, yani tam 25 yılı bu bölümde bekçilik görevinde geçirdim. Çok güzel yıllarımız oldu; yakın arkadaşlıklar
kurduk. Emekli olduktan sonra da bağımı korumaya çalışıyorum.
Çaykur sizin için ne ifade ediyor?
Çaykur, Rize’nin ve Doğu Karadeniz’in en büyük dostudur. Öyle
ki Çaykur olmasa hakikaten esnafımız yaşayamaz. Geçmişte de
Çaykur olmasaydı Doğu Karadeniz halkı ne yapardı bilemiyorum.
Büyük bir ihtimalle yolumuzu kaybeder, büyük bir sıkıntı yaşardık. En önemlisi, bölge ekonomisi çok kötü durumda olurdu. Bugün çocuklarımıza, gelecek kuşaklara bir şeyler bırakabiliyorsak
hepsi Çaykur sayesinde mümkün oldu.
Emekli olduktan sonra neler yaptınız?
Karadeniz insanı çalışmayı sever, öyle çok fazla boş duramaz.
Ben de emekli olduktan sonra neler yapabileceğimi düşünmeye
başladım. Bitkileri iyi tanıyordum, bu yüzden aktar dükkânı açmaya karar verdim.
Bitkilerle ilgili araştırma yapma merakım çocukluk yıllarıma kadar
uzanıyor. Tıpkı balcılık gibi, bitkiler de dededen gelme bir meslektir benim için. Bitkilerle ilgili bir iş yapacaksanız araştırmaya,
[26]
EYLÜL 2014
ANZER BALI
Bitkilerin yanı sıra arılara da tutkuyla bağlıyım. Bal
geleneğimiz kara kovanlar zamanından geliyor.
Anzer balı çok ünlüdür. Eskiden sıtma hastalığına
iyi geldiği için petekleri alınan bal bedavaya
dağıtılırdı. Petek, bal alabilmek için yok edilirdi
bir anlamda. Ne var ki Anzer balının birçok
hastalığa faydalı olduğu anlaşılınca işin
şekli değişti. Marketlerde satılan birçok
balda katkı maddesi var. Donmaması
için çeşitli katkılar kullanılır. Anzer
balı ise el değmemiş, doğanın
büyük bir mucizesidir.
onları tanımaya meraklı olmalısınız. Dağlarda büyüdüğüm için bitkileri
çok iyi biliyorum. Çocukluk yıllarımda bile Anzer’e gelen araştırmacıları
gezdirir ve onlara yöre bitkilerini tanıtırdım. Hangi bitkinin ne işe yaradığını daha o günlerde bile çok iyi biliyordum.
Bitkilerle ilgili bilginizin kökeninde ne var? Dedenizin anlattıkları mı?
O da var elbette, fakat bitkilerle ilgili bilgilerim dedemin anlattıklarıyla da sınırlı değil. Bitkilerle ilgili bilginin temelinde araştırma isteği ve
merak bulunur. Ben de çok araştırdım, kendimi geliştirdim. Bir bilim
adamı kadar olmasa bile bitkilerin faydalarını bilirim. Aslında hepimizin
bitkilerin faydasını çok iyi bilmesi gerekiyor. Bitkisel ürün kullanımının da doktor gözetiminde gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Geçmişten bugüne yaygın şekilde kullanılan bitkileri öneriyorum insanlara. Doğa bize inanılmaz bir zenginlik sunuyor. Öyle ki Anzer’de
her ihtiyacı karşılayabilecek bitkiyi bulmak mümkündür. Öte yandan,
insanlar doktora danışmadan, kulaktan dolma bilgilerle herhangi bir
bitkiyi kullanmamalı. Benim bilgi birikimimin büyük bir bölümü bilim
adamlarıyla birlikte yaptığımız keşif gezilerine dayanmaktadır.
Bu gezilerin içeriğini anlatabilir misiniz?
Bölgemizin coğrafyasını avucumun içi gibi bildiğim ve bitkileri tanıdığım için gençlik dönemimde bilim adamları ve araştırmacılar keşif
gezileri için beni bulmaya başladı. Yurtiçinden ve yurtdışından çok sayıda araştırmacıya eşlik ettim. Yaylalarda uzun keşif gezilerine çıktık.
Karların altından çıkan peygamber bitkisinin endemik olduğunu onlardan öğrendim... Yıllardır bu gezilere devam ediyorum.
Bu gezilerin etkisiyle bitkilere yönelik bilgim ve merakım yıllar içinde
katlanarak arttı. Emekli olduğumda bir anlamda hayallerimi gerçekleştirip aktarlığa başladım. Bildiğiniz gibi, bitkisel ürünlerin satışı Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından sınırlandırılmıştır. O nedenle
ağırlıklı olarak baharatların ve bitki çaylarının satıldığı bir dükkân açtım.
İnsanları bitkilerle buluşturmaktan büyük keyif alıyorum.
EYLÜL 2014
[27]
[hobilerimizvebiz]
Çaykur’da Muhasebe ve
Devriye Hazırlama Kontrolörü
olarak görev yapan Mithat
Bayrakoğlu, tam bir bulmaca
meraklısı. Çaylık dergisine de
hazırladığı bulmacalarla destek
veren Bayrakoğlu, herkese
zihinsel yeteneği artıran ve
sağlığın korunmasına yardımcı
olan bu hobiyi öneriyor.
Bulmaca hazırlamanın deneyim
gerektirdiğine dikkat çeken
Bayrakoğlu, “Hazırlamak insanlara
zor gelebilir, fakat herkesin
çözebileceği bir bulmaca mutlaka
vardır” diye konuştu.
Soldan sağa, yukarıdan aşağıya…
“HERKESIN
ÇÖZEBILECEĞI BIR
BULMACA VARDIR”
BABASINDAN edindiği bulmaca çözme alışkanlığını 25 senedir devam ettiren Mithat Bayrakoğlu, belli bir süre sonra
hobisini geliştirerek kendi bulmacalarını hazırlamaya başlamış. Bulmacayla kurduğu sıkı bağdan kişisel gelişim anlamında büyük fayda gördüğünü ifade eden Bayrakoğlu ile
kendisine ve bulmacalara dair konuştuk.
[28]
EYLÜL 2014
Sizi tanıyabilir miyiz?
İlköğretim ve lisenin ardından üniversitede kamu yönetimi eğitimi aldım. Özel sektörde geçen yılların ardından 1999’da devlet memurluğu sınavını kazanarak
İkizdere’deki hidrolik santralde çalışmaya başladım. Sekiz
yılın ardından Samsun Tarım İl Müdürlüğü’nde görevlen-
dirildim. Yeniden sınava girerek, çok sevdiğim Çaykur ailesine katılmaya hak kazandım. Çayeli Mustafa Çay Fabrikası’nda
Veri Hazırlama Sorumlusu olarak görev yaptıktan sonra geçtiğimiz yıl da buraya atandım.
Bulmaca merakınız nereden geliyor?
Bulmaca merakım küçüklükten bu yana devam ediyor. Sanırım, ortaokul yıllarımda, bulmaca çözen babamı izleyerek merak
saldım bu işe. Babamı izleye izleye ben de bulmaca çözmeye
başladım. Dolayısıyla 25 senedir bulmaca çözüyorum. Bulmaca çözmek çok hoşuma gidince daha farklı ve zor örneklere yöneldim. Kendimi geliştirdim, belli bir süre sonra da “Ben de bulmaca hazırlayabilir miyim?” sorusu geldi aklıma. Hazırladığım ilk
bulmacaları tanıdıklarıma verdim. Herkes kare bulmaca hazırlayabiliyor olmama şaşırıyordu. Zaman içinde deneyimimi ve bilgimi artırarak bugünlere kadar geldim.
Bulmaca çözmek veya hazırlamak sizin için ne ifade ediyor?
Öncelikle güzel vakit geçiriyorum, kendimi mutlu hissediyorum.
Ayrıca, bulmaca çözerken insanın bilgisi ve görgüsü de artıyor.
Zevk alıyorsunuz... Çözmek ile bulmaca hazırlamak arasında
önemli farklar da var. Bir bulmacayı kurmak ve kutucukları bilginiz doğrultusunda yönlendirmek her zaman daha güzeldir. Kare
bulmacanın temelinde matematik yatar. Metamatik kullanmalı ve bilgilerinizi kurgulamalısınız. Kendinize bir-iki kelime seçip
başlarsınız; sonra ardı ardına araştırmaya devam etmeli ve bulmacanın bütününü kurgulayabilmelisiniz.
Bir kare bulmacanın iyi olup olmadığını nasıl anlarız?
Siyah, yani boş bırakılan kare ne kadar azsa bulmaca o kadar
iyidir. Kare bulmaca hazırlamak gerçekten çok keyiflidir… Kare
bulmacanın alanı büyüdükçe yapmak da zorlaşır. Hazırlaması
ne kadar zorsa duyduğunuz mutluluk da o kadar büyüktür.
Dergimizdeki bulmacalarınızla ilgili nasıl geri dönüşler
alıyorsunuz?
İnsanlar genellikle olumlu tepkiler veriyor. Diğer fabrikalardaki
arkadaşlar arayıp nasıl hazırladığımı soruyor… Cevapları merak
eden çalışanlarımızdan bana ulaşanlar çıkıyor.
Bulmacayı hazırlarken nelere dikkat ediyorsunuz?
Dergimizdeki bulmacayı hazırlarken insanların ilgisini artıracak
düzeyi korumaya çalışıyorum. Dergimizde gören bir kişi bulmaca çözmeye yönelirse ne mutlu bana. O nedenle, çok zor ya da
çok kolay bulmacalar hazırlamıyorum.
İnsanlar neden bulmaca çözmeli?
Bulmaca çözerken gündelik hayattaki duygu ve düşüncelerinizden sıyrılıyorsunuz. Genel anlamda dünya dertlerini, bir süreliğine de olsa geride bırakıyorsunuz. Ayrıca bulmaca çözmek beyni de geliştiren bir uğraş.
ÇAYKUR HAKKINDA Çaykur ve çay benim için çok önemli. İnsanlar buradan ekmek yiyor. Çay üretiminde her sene daha da
ileriye gidiyoruz. Aynı şekilde markamız da gelişiyor. Üretici de, tüketici de rahat ediyor. Çaykur’un geleceğinin çok parlak olduğuna inanıyorum.
DOĞA ÂŞIĞI
1975 yılında Rize’nin Ardeşen ilçesine bağlı Aşağıdurak köyünde dünyaya gelen Mithat Bayrakoğlu, bulmaca hobisinin yanı
sıra hafta sonlarında dağcılık kulüpleriyle trekking yapıyor. Bulmaca çözmenin dünyaya bakışını değiştirdiğini anlatan Bayrakoğlu, Karadeniz’in
eşsiz doğasıyla baş başa kalmanın, yürürken o havayı solumanın insana hissettirdiği duyguları tarif etmenin güçlüğüne dikkat çekiyor.
EYLÜL 2014
[29]
[pozitif]
benim için. Yaylada çok güzel bir hayatımız var. Şehir insanı stresle, dertle dolduruyor. Yayla ise doğasıyla ve yeşilin her
tonuyla sizi tamamen rahatlatıyor. Orada bütün sıkıntılarınızı
unutuyorsunuz.
Bir çay ocağı işletiyorsunuz aynı zamanda...
Bütün bir yıl boyunca çay demlemeye, ocağımı işletmeye devam ediyorum. Burası yaz aylarında hareketli olur. Gurbette olan hemşehrilerimiz memleketlerine gelir, çayımızı içmek
için bize de muhakkak uğrarlar. Kış aylarında ocak çalışır ama
para kazanmazsınız. Yeter ki ocak sönmesin… Yaz aylarında
ise misafirlerimiz, gelenler-gidenler derken çayın deminden de
çıkarırız ekmeğimizi…
“ÇAYKUR BIZIM
EVIMIZDIR”
Kalkandere Çay Fabrikası çalışanlarından Lokman Yıldız, geçirdiği trafik kazasının ardından
mücadele etmek zorunda kaldığı sorunlara rağmen yaşama sevincinden hiçbir şey kaybetmemiş.
Çalışmayı seven, Çaykur’daki görevinin yanı sıra işlettiği ocakta da çayla gönül bağını sürdüren
Yıldız, “Çay bizim için ‘hayat’ demektir, dolayısıyla 24 saat boyunca yaşamımızın tam ortasında
yer almaktadır. Çay ve Çaykur denildiğinde içimiz ısınır, kendimizi evimizde gibi hissederiz,” diyor.
1980 YILINDA, Rize’nin Kalkandere ilçesinde dünyaya gelen
Lokman Yıldız, Çaykur ailesine katılmadan önce uzun süre ticaretle uğraştı. Geçirdiği trafik kazasının ardından birçok zorlukla mücadele etmek zorunda kalan Yıldız, Çaykur’a katıldıktan sonra hayatının değiştiğini söylüyor.
Geçirdiğiniz kaza hayatınızı nasıl etkiledi?
Uzun bir süre ticari taksi şoförlüğü yaptım. Yine araçla yükleme işleri yaptım. Kısacası ticaretle uğraştım. Kazanın ardından ise birçok zorluk yaşadım, güçlüklerle mücadele etmek zorunda kaldım. Çaykur ailesine katıldıktan sonra ise her
şey değişti. Hayatımı düzene sokabildim. Çok hareketli bir insanım. İş yapmadan, insanlarla görüşmeden duramam. Birçok işle uğraşmak, kendimi iyi hissetmeme olanak veriyor.
Çaykur’da olduğum için çok mutluyum.
Çaykur ailesine, 1998 yılında, engelli olarak giriş yaptım. Puantör olarak görev yapmaya devam ediyorum. Çaykur son
dönemde çok büyük bir atılım içinde ve çok büyük başarılar
[30]
EYLÜL 2014
Çay sizin için ne ifade ediyor?
Çay bizim için “hayat” demektir, çünkü o olmasa hayat da
olmazdı. Çay aynı zamanda Çaykur demektir. Çaykur’daki
huzurlu ve mutlu çalışma ortamıdır bizim için… Bu nedenle
Çaykur’da kendimizi evimizde gibi hissederiz.
ÇAYA BÜYÜK BİR TUTKUYLA BAĞLI
OLDUĞUNU ANLATAN LOKMAN YILDIZ,
YILIN 12 AYI BOYUNCA İŞLETTİĞİ
OCAKTA DEMLEDİĞİ ÇAYLARI
MİSAFİRLERİNE İKRAM EDİYOR.
Çaykur’un yenilikleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
Beyaz çay projesinin ve diğer yeniliklerin hayata geçirilmesi çok
güzel... Bütün bu yenilikler Çaykur’a güç katacak, dolayısıyla
Doğu Karadeniz halkının refahına da olumlu katkı yapacak. Bu
katkı bölgemizle de sınırlı kalmıyor, bütün ülkeye yayılıyor.
Çaykur’un ihracat hamlesiyle birlikte yenilikçi ürünlerimiz daha
da büyük bir önem kazanıyor. Yabancı ülkelerde de bu ürünler büyük bir talep görüyor. Çaykur’un yeni atılımlar yapması,
yeni ürünleri piyasaya sürmesi hepimiz için çok önemli ve bizleri, bütün Çaykur çalışanlarını çok mutlu ediyor. Yeni ürünler
bölge halkının umudunu daha da artırıyor. Özellikle beyaz çay
bu umudu ve güven duygusunu daha da güçlendiriyor.
elde ediyor. Markamız güçlendi, Türkiye’nin her tarafındaki insanlar Çaykur’un ülkemiz ve ekonomimiz için ne kadar önemli olduğunu gördü. Bu süreçte kamuoyunda itibarımız daha
da arttı.
Çaykur, Karadeniz insanı için ne anlama geliyor?
Çaykur 24 saat boyunca hayatımızda… Sadece ekonomik faaliyetlerden söz etmiyorum. Çay üretimi dedemizden gelen bir uğraş olduğu için gündelik hayatımıza adeta kazınmış. O yüzden
ekonomik bir ilişki biçimi olmasa bile çayı hayatımızdan çıkaramayız. Rize’de yaşayıp da çaylığı olmayan çok az insan vardır.
Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?
Gezmeyi, özellikle yaylaya çıkmayı çok seviyorum. Yeşil beni
cezbediyor. Dört tarafım yeşille çevrelenince ben de kendimi
bir farklı hissediyorum. Daha huzurlu, keyifli bir insan oluyorum. Doğa bizim için çok önemli. Balık tutarken arkadaşlarımızla sohbet etmek, yaylada inekleri otlatmak en büyük hobi
EYLÜL 2014
[31]
TÜRK
BOYUNDAN
TÜRKIYE’YE MIRAS
[gezigünlüğü]
Eşsiz bir ekosisteme sahip Artvin, tarih boyunca hep
ilgi çekmiş, çeşitli kavimlere yurt olmuş. Artvin ve çevresi
köklü ve zengin uygarlıkların yaşadığı bir bölge. Toprak
yapısının elverişsizliği nedeniyle bilimsel bir arkeolojik
çalışma yapılamamış ancak halk tarafından bulunan tunç
ve bakır baltaların MÖ 3000-4000 yıllarına ait olduğu
sanılıyor. Yörede yaşadığı bilinen ilk kavim, Türk
soyundan olan Hurriler’dir. MÖ 2000’den
itibaren bölgede site devletleri
kurmuşlar.
BULUTLARA UZANAN
EFSANELER KENTI
Artvin’in doğasını ancak “coşkulu” sıfatıyla anlatmak mümkün. Topraklarında yetişen ve
yalnızca bu yöreye özgü olan birçok bitki, dünya çapında koruma altında. “Doğal yaşlı
ormanları” dünyanın en önemli ekosistemlerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu eşsiz
güzelliğe kapılan pek çok kavimden günümüze uzanan eserler de cabası...
ARTVİN
HANI “ölmeden önce görülecek yerler” listeleri yapılır ya, Doğu
Karadeniz yaylaları bu listelerin hepsinde yer almalı. Özellikle
sonbaharda yaylalar öyle renklere bürünüyor ki, doğanın bu eşsiz güzelliği, ahengi karşısında heyecanlanmamak mümkün değil. Müthiş bir kompozisyonla bir araya gelmiş rengârenk ağaçlar, puslu dağların gölgesinde Karadeniz insanı gibi dimdik duruyor adeta. Andığımız bütün bu güzelliklerin çoğu Artvin’de dersek
abartmış olmayız. Karadeniz’in en doğusunda yer alan Şavşat,
her an kalkıp inen sislerin içinden birden karşınıza çıkan ormanlarıyla büyülüyor. Dağlardan kopup gelen derelerin suyuyla besleniyor doğa. Buz gibi dağ suyunun indiği Şavşat ve Borçka’da iki
Karagöl var ki, sonbaharda suyun üzerine düşen kızıl yapraklarla
masal gibi görünüyor. Artvin sınırları içinden geçen dağ silsileleri, Kaçkarlar, Karçal Dağları, Yalnızçam Dağları ve Mescit Dağları bu yaylaların üzerine kol kanat geriyor adeta. 3 bin 932 metrelik
zirvesiyle Kaçkar Dağı, en yüksek nokta.
[32]
EYLÜL 2014
DÜNYANIN EN ÖNEMLI
EKOSISTEMLERINDEN
Şehir merkezine 8 km’lik mesafede bulunan Hatila Vadisi Milli Parkı; Kaçkar Dağı
Milli Parkı, Sahara-Karagöl Milli Parkı,
Efeler, Gorgit ve Arhavi Çam Burnu Doğa
Koruma Alanları Artvin’in sahip olduğu
eşsiz doğa varlığını gösteriyor. Ama bu
kadarla kalmıyor; Borçka Macahel bölgesinin, 2002 yılında Küresel Çevre Fonu
tarafından koruma altına alınmış ve 2005
yılında UNESCO tarafından “dünyada birinci derecede korunması gereken biyosfer rezerv alanı” olarak ilan edilmiş olması
bize dünya çapında bir hazineye sahip
olduğumuzu anlatıyor. Yaban hayat varlığı açısından çok zengin bir potansiyele
sahip olan Artvin’de yetişen birçok endemik (yöreye özgü) bitki dünya çapında
koruma altında. İl sınırları içinde toplam
1268 bitki türü tespit edilmiş ve bunun
119 adedi endemik bitki. Bu, tüm Türkiye florasının yaklaşık yüzde 13’lük kısmı
demek. Bölgedeki “doğal yaşlı ormanlar”
dünyanın en önemli ekosistemlerinden
biri olarak kabul ediliyor.
Artvin yaylaları, yerel halkın ekonomik,
sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını gidermenin
yanı sıra ekoturizm açısından da çok zengin bir ortam sunuyor. Folklorik mimariye
sahip yayla evleri kültür turizmi meraklılarının ilgisini çekerken, ilin en büyük
akarsuyu olan Çoruh Nehri de ülkemizin
raftinge en uygun nehri olarak bu sporu
sevenler için tek adres. Yusufeli’ne bağlı
Yaylalar Köyü ve Olgunlar Mahallesi de
doğa yürüyüşü için her yıl binlerce kişinin
tercih ettiği yerler.
ROTAMIZI ÇIZELIM
Artvin’de gezilecek, görülecek öyle
güzellikler var ki, her birini ayrı ayrı anlatmak için sayfalar gerek! Biz, merkezden başlayalım. Tarihe meraklıysanız
Çayağzı Mahallesi’nde bulunan, MS
937 yılında Gürcü kralı Oşet tarafından yaptırılan Artvin Kalesi’ni ziyaret
edin. Aynı mahallede gezebileceğiniz
bir başka tarihi değer de Salih Bey
Camii. 7’nci yüzyılda Hz. Osman döneminde yapılan İskender Paşa Camii
ise Artvin’de inşa edilen cami. Atatepe
üzerindeki, 22 metre yüksekliğinde ve
60 ton ağırlığındaki Atatürk heykeli de,
Türkiye’nin en büyük Atatürk heykeli
olma özelliğini taşıyor. Merkeze 8 km
uzaklıkta olan Kafkasör Şenlik Yaylası
cennet gibi... Merkez ilçeye bağlı Hamamlı Köyü’nde yer alan Dolishane Kilisesi, 954-958 yılları arasında Bagratlı
kralı olan Sumbath tarafından yaptırılmış. Yapıda birçok süsleme arasında
ayakta duran kral figürünün iki eliyle
tuttuğu kilise maketini sunma sahnesini
işleyen kabartma dikkat çekiyor.
Tibeti Kilisesi ise 899-914 yılları arasında, Bagratlı prens Aşut Koh tarafından
yaptırılmış. 11’inci yüzyıldan sonra yörenin önemli dini merkezleri arasında
anılmış. Artvin Kültür Evi, Osmanlı-Türk
mimarisi açısından bir şaheser. 1799
tarihli mekânda yöresel yemekleri tadabilirsiniz.
Ardanuç ilçesinde “Ferhat ile Şirin” efsanesinin geçtiği yer olduğu söylenen
Ferhatlı Kalesi’ni gezebilirsiniz. Conservation International, Dünya Bankası
ve Küresel Çevre Fonu’nca belirlenen;
biyolojik açıdan zengin ve tehdit altında olan, dünyadaki 25 karasal ekolojik
bölgeden biri olan, Camili Biyosfer Rezerv Alanı da Borçka’nın gururu niteliğinde...
Artvin’de her köyün bir yaylası var. Bu
yaylaların hepsi “görmeden dönülmeyecek” yerler arasında. Dönmeden
bir el dokuması satın alın ki, baktıkça
Artvin’in tertemiz yeşiline doğru hayali
bir yolculuğa çıkabilesiniz.
EYLÜL 2014
[33]
[güncel]
4 Ekim Salı günü başlayıp dört gün
boyunca sürecek Kurban Bayramı,
bu yıl da büyüğüyle küçüğüyle her
ailenin bir araya gelmesine; huzur,
mutluluk hisleriyle ulvi paylaşımlar
yapılmasına vesile olacak.
BAYRAMINIZ
MÜBAREK
OLSUN
BAYRAM günlerinde, toplum halinde yaşadığımızı ve birbirimize manen ihtiyaç duyduğumuzu, en büyük kıymetimizin sevgi, en büyük gücümüzün birlik ve beraberliğimiz olduğunu derinden hissederiz. Bayramlar, modern hayatın koşuşturması içinde birbirimizden uzak kalan biz insanlara, şöyle bir soluklanıp kendimizi ve çevremizdeki güzellikleri, nimetleri fark etme imkânı sunar. İşte,
toplumsal dayanışmanın ve kaynaşmanın en güzel örneklerini yaşayacağımız bir Kurban Bayramı daha bizi
bekliyor.
İnsanı en şerefli varlık olarak niteleyip varlık âlemini
ona sunulmuş sonsuz bir imkân alanı şeklinde belirten İslam, yaratılanların birbirlerine karşı şefkatini emrediyor ve hiçbir canlının eziyet çekmesini hoş karşılamıyor. Sorumluluklarımızı gereğince yerine getirmek,
kurban kesiminde kurbanlıklara eziyet etmemekle, temizlik ve çevre sağlığı kurallarına uymakla mümkün.
Kurban etlerinin yakın ve uzak çevredeki ihtiyaç sahiplerine adilane bir şekilde pay edilmesiyse sevgi ve
kardeşlik bağını güçlendirecek şüphesiz.
KURBAN KESERKEN…
Bayramda kurban kesmeye hazırlanıyorsanız, uzmanların önerilerine ve uyarılarına kulak vermenizde fayda var.
İslamiyet’in canlılara kötü muameleyi hoş karşılamadığını belirtmiştik. Bu sorumluluğun yanı sıra kurban etinin kaliteli olması ve çabuk bozulmaması için de hayvana iyi davranmak gerekiyor. Kötü muamele edildiği takdirde strese giren hayvanın vereceği etin kalitesi
düşük, rengi koyu olur ve kısa sürede bozulur.
Alınan hayvan kesimden önce mutlaka dinlendirilmeli.
Kesimi de, işine hâkim, sertifikalı kişiler yapmalı.
Etin dayanıklılık süresinin artması için, kesilen hayvanın kanı çok iyi akıtılmalı. Kesim sırasında dikkat edilmesi gereken bir nokta da, derinin dış kısmının kesinlikle ete dokundurulmamasıdır. Çünkü derideki mikroorganizmaların ete bulaşması, etin kısa sürede bozulmasına yol açar.
[34]
EYLÜL 2014
ETİN KORUNMASI…
Kesim bittikten sonra etin bir süre dinlendirilmesi gerekiyor.
Bu aşamada eti hemen buzdolabına da koymayın. Çünkü
dinlendirmeden buzdolabına konulan et sertleşir, çeker.
Dinlenme süreci, eti küçük parçalara bölmüşseniz beş-altı
saat, büyük parçalar halindeyse yedi-sekiz saat olmalı. Bu
işlemi de serin bir yerde yapmalısınız. Eti dinlendirdikten
sonra buzdolabında saklayabilirsiniz. Dikkat! Buzdolabı
poşetine veya folyaya sardığınız etleri üst üste koyarsanız,
bozulmayı hızlandırırsınız. Eti kıyma yaptıysanız,
buzdolabında en çok bir gün tutun. Eti blok halinde
dondurmayın ve çözüldükten sonra yeniden dondurmayın.
Et kolay bozulabilen bir gıda. Mikroorganizmalar ette
kolaylıkla gelişirler. Bu nedenle eti buzdolabında bile ancak
birkaç gün saklayabilirsiniz. Derin dondurucudaki süresi ise
üç veya beş ay olabilir, ancak havayla temas etmeyecek
şekilde sarıldığı takdirde... Pişirilmiş eti de mutlaka dolapta
saklayın. Unutmamalıyız ki dünyada görülen gıda kaynaklı
zehirlenmeler içerisinde etin payı çok yüksek. Kurban etinin
pişirilmesi konusunda, sert etler için haşlama, yumuşak
etler için ızgara öneriliyor. Mangal kullanacaksanız, eti,
kömür iyice köz haline geldikten sonra pişirin. Et yanında
mutlaka salatanız da olsun. Sofralarınızın şen olmasını,
sevdiklerinizle nice mutlu bayramlar geçirmenizi diliyoruz.
MAYIS
EYLÜL 2014
[35]
[çaydurakları]
ÇENGELKÖY
U
L
U
K
O
DENİZ K
:
I
Ğ
A
R
ÇAY DU
IMLI
UT KALDIR
V
A
N
R
A
IK
RAC
RIYLE
LILARI, DA
N ESINTILE
’I
Z
A
TARIHI YA
Ğ
O
B
I
HA...
I, MASMAV
ETA BIR VA
D
YOKUŞLAR
A
A
’D
R
A
KÜD
TANBUL ÜS
GELKÖY, İS
ÇEN
GELENEKSEL Boğaziçi yaşantısının izlerini bugün hâlâ sürebileceğiniz Çengelköy, Boğaz’ın Anadolu yakasında
Beylerbeyi’nden hemen sonra geliyor.
Osmanlı döneminde gemilere dört dişli çengel çapalar yapıldığı için Çengelköy
adını alan semt, tarihi bir yerleşim yeri.
Meşhur salatalığı ise yine geçmiş dönemlerde Boğaziçi’nin her köyünde oldu-
[36]
EYLÜL 2014
ğu gibi burada da yapılan sebze meyve
yetiştiriciliği zamanlarından hatıra.
Çengelköy’e dair birçok efsane bulunuyor. Evliya Çelebi’nin anlattıklarına
göre, Yavuz Sultan Selim bir gün biricik
oğlu Süleyman`ın katledilmesini istemiş.
Süleyman`ın katledilmesi için görevlendirilen Bostancıbaşı, Şehzade Süleyman`a
kıyamamış ve onu Çengelköy’deki bah-
çede saklamış. Mısır Seferi`nde büyük başarı
kazanan Yavuz Sultan Selim sefer dönüşünde
pişmanlık duymuş ve oğlunun hasretini çektiğini söylemiş. Bu durumu öğrenen Bostancıbaşı da koşup Şehzade Süleyman`ı Sultan
Selim`e götürmüş.
Semtin bugüne kalan en önemli tarihi yapıları,
Rum kilisesi Aya Yorgi, Abdullah Ağa Yalısı ve
Sadullah Paşa Yalısı’dır.
TARIHI ÇINARALTI ÇAY BAHÇESI
1993-1997 yılları arasında yayınlanan “Süper
Baba” dizisini hatırlar mısınız? Süper Baba
Fiko’nun (Şevket Altuğ) en yakın arkadaşı
Nihat’ın (Sümer Tilmaç) kahvesi olarak tanıdı-
NASIL GİDİLİR?
Çengelköy’e toplu taşımayla
birçok yoldan ulaşım
sağlanabiliyor. Anadolu yakasında
Kadıköy ve Üsküdar’dan kalkan
birçok otobüs ve dolmuş seferi
bulunuyor. Avrupa yakasından
ise Eminönü’nden vapura
binerek Çengelköy İskelesi’ne
ulaşabilirsiniz.
ğımız Tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi, İstanbul’un
en güzel çay duraklarından bir tanesi.
790 yaşında kadim bir çınarın altında,
Boğaz’ın hemen kıyısında bulunan Çınaraltı
Çay Bahçesi’nde ister evden getirdiğiniz yiyecekler, ister sıcacık Çengelköy börekleri eşliğinde çayınızı yudumlayabiliyorsunuz. Martı
cıvıltıları eşliğinde, sabahın ilk ışıkları ile canlanan Boğaz’ı izleyebileceğiniz Çınaraltı’nda
yapacağınız kahvaltı şüphesiz ki unutulmaz
olacak.
Bu arada, Çınaraltı’nın her daim taze çaylarının tek müdavimi İstanbullular değil, etrafta
görebileceğiniz pek çok kedi de çay bahçesinin sürekli misafirlerinden...
EYLÜL 2014
[37]
[lezzet]
ÇAYLI KURABİYE
· 1 paket margarin · 1 çay bardağı sıvı yağ · 1 su bardağı toz
şeker · 1 yumurta · Yeterince un · 1 çorba kaşığı kuru Çaykur
çayı · 1 paket kabartma tozu · 1 paket vanilya
“ÇAY”LI
Önce bir hamur kabına margarin, sıvı yağ, toz şeker, un,
yumurta akı, 1 kaşık çay, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyerek
yumuşak ve elimize yapışmayan bir hamur hazırlayalım.
Hamuru 20 dakika kadar dinlendirdikten sonra parçalara
ayıralım. Hamurlara istediğimiz şekli verdikten sonra üzerlerine
yumurta sarılarını sürelim. Fırını iyice ısıtıp çaylı kurabiyeleri 5
ya da 10 dakika şiddetli ısınmış fırında pişirelim.
Fırından yeni çıkmış çıtır kurabiyeleri, yanında bir bardak demli
Çaykur çayıyla servis edelim.
Tatlıları en çok çayın yanında yemeyi seviyoruz.
Peki çaylı tatlılar da yapabileceğinizi biliyor muydunuz?
ÇAYLI ISLAK KEK
· 3 adet yumurta · 1,5 su bardağı
şeker · 1 su bardağı sıvı yağ
· 1 su bardağı demlenmiş Çaykur
çayı demi · 4 yemek kaşığı kakao
· 2 yemek kaşığı ceviz · 1 tatlı
kaşığı tarçın · 1 paket kabartma
tozu · 1,5-2 su bardağı un
ÇAYLI KEK
· 3 yumurta · 2 su bardağı şeker · 1 su bardağı sıvı yağ · 1 su bardağı demlenmiş Çaykur çayı
· 3 su bardağı un · 1 yemek kaşığı kakao · Yarım yemek kaşığı tarçın · 2 paket kabartma tozu
Üzerine serpmek için: Pudra şekeri
Yumurtaları şekerle birlikte köpük köpük olana kadar çırpalım. Sıvı yağı ve önceden
demlenmiş, soğumuş bir su bardağı çayı ekleyelim. Çırpmaya devam edelim. Un, kakao
ve tarçını ekleyelim. Son olarak kabartma tozu ekleyelim ve karıştıralım. Daha sonra,
yağladığımız kek kalıbına karışımı dökelim. Önceden ısıtılmış, 180 derecedeki fırında pişirelim.
Fırından çıkınca soğumasını bekleyelim ve ters çevirelim. Üzerine pudra şekeri serperek
servis yapabilirsiniz. Aniden gelen misafirleriniz için hızla hazırlayabileceğiniz, kurtarıcı bir tarif!
[38]
EYLÜL 2014
Öncelikle çayımızı demleyelim,
demini bir kenara ayırıp soğumasını
bekleyelim. Bu arada derin bir kapta
şekerimizi ve yumurtamızı çırpalım.
Yumurtalarımız köpürdükten sonra
yağımızı, çayımızı ve kakaomuzu
ekleyelim ve çırpmaya devam
edelim. Yaptığımız karışımdan bir
su bardağı üzeri için ayıralım. Kek
karışımımıza cevizimizi, tarçınımızı,
kabartma tozumuzu ve unumuzu
ekleyip karıştıralım. Önceden
ısıtılmış 180 derece fırınımızda
pişirelim. Fırından çıkardığımız keki
soğumaya bırakalım ve kürdanla
üzerinde küçük delikler açalım.
Ayırdığımız sosu üzerini kaplayacak
şekilde dökelim. Hindistan ceviziyle
süsleyerek servis edelim.
ÇAYLI
PUDİNG
1 litre süt · 4 çorba
kaşığı kuru çay
· 1 su bardağı
toz şeker · 1 adet
yumurta · 2 çorba
kaşığı un · 2 çorba
kaşığı nişasta
· Çeyrek paket
margarin · 1 fiske tuz
4 çorba kaşığı çayımızı sütle
karıştırıyoruz. Karışımı 1 saat
bekleterek sütümüzün çayla
demlenmesini sağlıyoruz. 1
saat sonra karışıma yumurta
ve çok az tuz ekleyerek
çırpıyoruz. Daha sonra karışımı
süzgeçten geçiriyoruz ve
üzerine şeker ilave ediyoruz.
Şeker iyice eriyene kadar
karıştırıyoruz. Nişasta ve
unu ilave ediyoruz, topak
topak olmaması için iyice
karıştırıyoruz. Çaylı pudingi
orta ateşte göz göz oluncaya
kadar pişiriyoruz. Son olarak
margarini de ilave ettikten
sonra pudingimizi kâselere
paylaştırıyoruz. Buzdolabında
2 saat kadar soğuttuktan
sonra servise sunabiliriz.
EYLÜL 2014
[39]
[büyüteç]
Festivaller, şenlikler...
KARADENIZ
hem ça
lıştı
i
d
n
e
l
ğ
hem e
Doğu Karadeniz’de yaz, çay
demek, iş demek ama aynı
zamanda festival demek, şenlik
demek, tulum, horon, heyecan
demek… Çay da Çaykur demek…
Çaykur markası, pek çok festivalin
ayrılmaz parçası. Çaykur bölgedeki
hemen her festivale katkı sağlıyor.
Maddi desteğin yanı sıra tadım
ve ikram faaliyetleriyle de festival
coşkusuna ayrı renk katıyor.
[40]
EYLÜL 2014
YAZ AYLARI festivaller açısından Doğu Karadeniz bölgesi kadar yoğun geçen başka bir bölgemiz var mı? Aklınıza başka bir yer gelmiyor mu? İş yoğunluğunun yaz aylarına yayılmasından mıdır, insanının coşkulu tabiatından
mıdır bilinmez, Doğu Karadeniz, il il, ilçe ilçe en fazla festival ve şenliğe ev
sahipliği yapan bölgemiz. Yayla şenlikleri ve festivaller, bölgenin vazgeçilmez bir kültür unsuru olmuş durumda. Karadeniz insanı, birlik beraberlik içinde olmayı, öz kültürünün havasını festivaller vasıtasıyla daha derinden solumayı seviyor. O alanlarda bir sinerji oluşuyor. Çaykur da bölgedeki hemen
her festivale katkı sağlıyor. Yayla şenlikleri ve festivaller, bu yıl da baharda
başlayıp eylül sonuna kadar devam etti. Doğu Karadeniz bir yandan yoruldu,
bir yandan eğlendi; eğlenirken de kültürünü, değerlerini hatırladı ve hatırlattı. Biz de Çaylık ekibi olarak Türkiye’nin en eski üçüncü büyük festivali olarak bu yıl 42’nci yılını kutlayan Arhavi Kültür ve Sanat Festivali’ne, hazırlıkları sürerken misafir olduk.
Arhavi Kültür ve Sanat Festivali, iyi bir festivalin tüm özelliklerini taşıyor. Hedefi çok net;
Laz kültürünü Türkiye’ye, dünyaya tanıtmak
ve aynı zamanda da bölge insanına mısır
ayıklama, fındık ayıklama, kütük kesme gibi
yörenin eski yaşam biçimini hatırlatmak…
Etkinlikler organize edilirken, festival getirisinin ilçe halkına katkı sağlaması hedefleniyor.
Aktiviteler ilçenin dört bir yanındaki sokaklarda, caddelerde icra ediliyor. Böylece hem
esnaf festivalden gelir elde ediyor, hem ziyaretçilerle ilçe halkı arasında bir temas, kültürel bir alış-veriş gerçekleşiyor. Bütün sokaklar festival coşkusunu taşıyor. Büyük bir
aile gibi olan festival kalabalığı, karşısına çıkan her fırsatta, tanımadığı diğer katılımcılarla horon oynayabiliyor. 42 yıllık tecrübe, bu
derece dostane bir ortam oluşturabiliyor.
Arhavili işadamları organizasyonu destekliyor. İşadamlarının yaptırdıkları 15 bin
kişilik festival alanı, yağmur bastırsa da şenliği engelleyemiyor.
Bu köklü organizasyonda 42 yıllık tecrübe var. Festival hazırlıkları için kurulan Festival Komitesi Derneği,
altı ay önceden hazırlıklara başlıyor.
EYLÜL 2014
[41]
[büyüteç]
OVIT,
KOMŞUNUN
REKORUNU ÜÇ
KATIYLA KIRDI
ÇAYKUR’UN
SI…
A
Z
IM
I
K
E
D
L
A
IV
FEST
Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu’nun
basın danışmanı Bilgi Özkara, son 21 yıldır uluslararası düzeyde kutlanan festivalin, Türkiye’nin Uluslararası Festivaller
Birliği’ne (CIOFF) üye olan tek organizasyonu olduğunu belirterek şu bilgileri veriyor: “Özellikle halkımızı festivale çekmek
istedik ve son altı yılda başardık. Daha
önce şehrin caddeleri ve sokakları festival
için düşünülmemiş. Ama biz o tabuyu kırdık. 52 etkinliği şehre yaydık. Üç günde ziyaretçi sayısı 150 bini buluyor. 10 bin nüfuslu Arhavi ilçesi olarak, büyük şehir belediyesi düzeyinde bir festival yapıyoruz.
Çünkü festival komitesi, belediyesi, halkı
güç birliği içinde. İşadamlarımızın desteği
ile misafirlere gösterdiğimiz sevgi ve saygı, başarımızın diğer önemli nedenlerinden... Çünkü turizm ve eğitim, Arhavi’nin
kurtuluşudur.”
Bu festival, Doğu Karadeniz’de çay toplama yarışması düzenlenen tek organizasyon. Çay toplama yarışması, bu yıl da
yine, bölgenin can damarı olan Çaykur’un
sponsorluğunda yapıldı. Sanatçılar Hande Yener, Selçuk Balcı ve Deniz Kurdoğlu da coşkuya coşku kattı. Festival üçüncü gününde mahşeri bir kalabalıkla tamamlandı.
[42]
EYLÜL 2014
n
a
l
o
ı
l
z
ı
H
kazanır
Uluslararası Arhavi Kültür ve Sanat Festivali’nin yöre motiflerine uygun
gündüz etkinlikleri içinde her yıl olduğu gibi bu yıl da en çok ilgiyi “çay toplama yarışması” gördü. Çaykur’un önderliğinde Arhavi Çay Fabrikası Müdürlüğü tarafından organize edilen yarışma için alan büyük bir titizlikle hazırlandı ve festival organizasyonuna sunuldu. Bayan ve erkek kategorisinde düzenlenen yarışma, yurtdışından gelen katılımcılar, sanatçılar ve yöre
halkı tarafından ilgiyle izlendi. Beş dakikada en fazla çay toplayan ilk üç kişinin ödüllendirileceği yarışmada bayan ve erkek kategorisinde 20’şer kişi
yarıştı. Bayanlarda Hatice Birinci 15.4 kg ile birinciliği, Aysel Erin 15.3 kg ile
ikinciliği ve Ayşe Sarıoğlu 15.2 kg ile üçüncülüğü aldı. Erkeklerde ise Soner Reyhan 18 kg ile birinci, Lütfü Sarıoğlu 16.6 kg ikinci ve Sabri Kalender 15.7 kg ile üçüncü oldu. Derece alanlar çayların yanı sıra çeşitli hediyeler kazandı.
Arhavi Belediye Başkanı Coşkun Hekimoğlu, Türk çayının dünyaya tanıtılmasındaki katkısı nedeniyle uzun yıllar hiç aksatmadan çay toplama yarışmasına yer verdiklerini anlattı. Hekimoğlu, festivalin olmazsa olmazı çay
toplama yarışması formatının Arhavi festivaline ait olduğunu hatırlattı. Festivale destekleri nedeniyle Çaykur Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu’na, çay toplama yarışmasının organizasyonunda
emeği geçen Arhavi Çay Fabrikası Müdürü Gültekin Karaşah’a ve fabrika
çalışanlarına teşekkür etti.
TRABZON ALTI AY
ŞENLENIYOR
GIRESUN ‘OT GÖÇÜ’NÜ
YAŞIYOR
Trabzon’da nisan ayında başlayan şenlikler eylülün sonlarına
kadar devam ediyor. Giresun’da da çok sayıda yayla şenliği
düzenleniyor. Yayla şenliklerinin temelinde Doğu Karadeniz’de
yaygın bir gelenek olan ‘Otçu göçü’ yatıyor. Yani, mısır otunun
alınmasıyla fındık toplamaya başlama zamanı arasında kalan
15-20 günde perşembe ve cuma günleri yaylaya götürülecek
yiyecek ve giyeceklerin paketlenmesi, yola çıkılması…
Yolculuk sürerken, su kenarlarında yenilip içilmesi,
türküler eşliğinde horon oynanması…
Bu geleneklerin kaybolmaya yüz tuttuğu
görülünce, eski günlerin tekrar
yaşanması amacıyla yayla şenlikleri
düzenlenmeye başlanmış.
Rize’de temmuz ve özellikle ağustos ayında festivalden festivale koşmak mümkündü. Ancak
en büyük heyecan İkizdere ilçesine bağlı, 2 bin
640 rakımlı Ovit Yaylası’nda bu yıl 17’ncisi yapılan Ovit Yayla Şenlikleri’nde yaşandı. Ekşioğlu Vakfı’nca düzenlenen Uluslararası Ovit Yayla Şenlikleri’nde hedef, Yunanistan’ın tek seferde pişirilen 303 kilo 74 gramlık sütlaç rekorunun kırılmasıydı. Şenliklerin ikinci gününe girilmeden çalışmalar başladı. Aşçı ve 30 yardımcısı, gece
saat 23.00’te iş başındaydı. Sütlaç yapımına başlanmadan önce, aşçı ve yardımcıları kazan başında horon oynadı. Rekor gözetmenlerinin önünde
vinç yardımıyla havaya kaldırılıp tartılan kazan,
395 kilo çıktı. Dev kazana 1 ton 80 kilo süt, 200
kilo şeker, 100 kilo pirinç, 500 yumurtanın sarısı,
13 kilo nişasta, 7 kilo tereyağı, 23 kilo pirinç unu,
150 gram çam sakızı konulup karıştırıldı. 1 tona
yakın odun yakılarak altı saatte pişirilen sütlaç,
“Sabah Haberleri”ne hazırdı. O saate kadar kazanın etrafını çeviren şenlik katılımcıları, süreci ilgiyle izledi, görüntüledi. Pişirme işlemi bittiğinde
yine vinç devreye girdi ve sütlaç kazanı kaldırılarak tartıldı. Tartı 1690 kilo gösterince alkış koptu. Kazanın darası olan 395 kilo düşüldüğünde,
sütlacın 1295 kilo olduğu anlaşılmıştı. “Yunanistan Haberleri” Yunanistan’ın rekoru olan 303 kilo
74 gram, fersah fersah aşılmıştı. 30 kişilik ekibin,
uzun kuyruklar oluşturan yaklaşık 40 bin şenlik
katılımcısına plastik kâselerle sütlaç dağıtması
beş saat sürdü. Rekor danışmanlarının hazırladığı
rapor, Guinnes Rekorlar Kitabı’nın İngiltere’deki
merkezine onay için gönderildi. Guinnes Rekorlar Kitabı’nın rekoru tescillemesiyle birlikte Türkiye’de Karadeniz Bölgesi’ne ait olan sütlaç
rekoru da Yunanistan’dan Türkiye’ye geçecek.
Ancak şenliklerdeki heyecan bitmeyecek. Ovit,
yeni rekorlara talip olacak. Rekor denemeleri, Karadeniz kültürüne ait muhlama, hoşmer, kara lahana dolmasıyla sürecek.
EYLÜL 2014
[43]
[aileveçocuk]
ÇOCUĞUNUZ
OKULA GITMEK
ISTEMEZSE...
Okula başlamak, bazı çocuklar için korku dolu bir
kabustur. Okul korkusunun altında yatan nedenleri
anlamak, daha da önemlisi okula gitmek istemeyen
çocuklara nasıl davranmanız gerektiğini bilmek
büyük önem taşıyor. Okula başlama korkusuyla
başa çıkabilmek için neler yapabileceğinize dair
yanıtları sizler için derledik.
OKUL ÇAĞINDA sık rastlanan sorunlardan biri olan “okul
korkusu”nu yaşayan çocuklar, okula gitmek istemediği gibi
bazen okula gitmemek için fiziksel ya da duygusal bahaneler de uydurabilir. Mide bulantısı, karın ağrısı gibi fiziksel
şikâyetleri olduğunu söyleyebildiği gibi hayali hikâyeler de anlatabiliyorlar. Çocuk okula başladığı ilk birkaç gün sınıfa girmekte zorluk çekiyor, okul servisine binmeyi reddediyor ve
ağlıyor. Bu davranışlar genellikle bir hafta içinde yok olur ve
çocuklar okula alışır. Ancak okul korkusu yaşayan bazı çocuklarda bu durum süreklilik gösterebiliyor.
UYUM SAĞLAMAK…
Çocuk belli bir olgunluğa erişmeden ondan birçok şeyi halletmesini bekliyoruz.
Özellikle şehirde yaşayan çocuklar korunan, kollanan, hayatları anne-babaları ta-
OKUL KORKUSU NASIL AŞILIR?
rafından kolaylaştırılmış çocuklar. Birdenbire çok küçük yaşta okul ortamında kendi başlarının çaresine bakmaları isteniyor bu çocuklardan. Bununla baş etmekte zorlanmaları şaşılacak bir durum değil.
ERKEN BAŞLAMAK
Aynı sınıfta ocak doğumlu bir çocukla aralık doğumlu çocuk
arasında bir risk vardır. Hatta ağustostan sonra doğanlar bile
risk grubuna girer. Küçük yaşlarda üç-dört ayın bile okul dönemi içinde oluşturduğu farklılıklar büyüktür.
EBEVEYNLER NELER YAPMALI?
Aşırı koruyucu ve kollayıcı ebeveynler çocukta yabancı ortamlara karşı korkular oluşmasına neden olabiliyor. Anne veya baba,
çocuğun bağımsızlaşmasına yeteri kadar izin vermediğinde, çocuğun kendine olan güveni de gelişemiyor. Çocuk yeni ortam-
NELERI YAPMAMALI?
Bazen anne çocuğu okula getirir ve ağladığı için bırakmak istemez ya da çocuk ağlamayı bırakıp sınıfa
girdiğinde teneffüste bir göz atmak amacıyla çocuğun yanına gider. Bu gibi durumlar çocuk için
ayrılmayı zorlaştıracaktır. Çocuğa ödüller vermek, “Bugün okula ağlamadan gidersen sana oyuncak
alacağım”, “Derste öğretmenini dinlersen sana şeker vereceğim” demek de yanlıştır. Okulla ilgili
konular pazarlık konusu yapılmamalıdır.
[44]
EYLÜL 2014
larda ve durumlarda başına bir şey gelebileceğini düşünerek anneden ayrılmakta güçlük çekiyor. Misafirliğe gidildiğinde annenin eteğinden ayrılmama, yabancı biriyle konuşmak istememe, annenin
arkasına saklanma, parka gittiğinde başka çocuklara sokulmama gibi davranışlar bu durumun sonuçlarına birer örnek.
Ebeveynin okul korkusuna sebep olduğu bir diğer durum da, çocuğun kendisi
dışında birisine bağlanmasını endişeyle
karşıladığı zaman ortaya çıkıyor. Örneğin
anne, çocuğun öğretmenini sevmesi ve
ona bağlanması halinde çocuğun sevgisini kaybetmekten korkabilir. Bu durumda
anne kaygılarını söze dökmese de çocuğa bunu üstü kapalı olarak hissettirip çocuğun okuldan uzaklaşmasına neden olabilir. Fazla korumacı ebeveyn olmak da iyi
değildir, çocuğu büsbütün özgür bırakan
ebeveyn olmak da...
Çocuğun korkusu kısa bir dönemi aşıyor ve okula gitmesini engelliyorsa mutlaka profesyonel yardım almak gerekir.
Ne kadar tepki gösterirse göstersin anne
ve babanın çocuğu okula yollaması çok
önemli. “Bugün de ağlamasın, çok yıpranıyor” gibi düşüncelerle okula gitmeyişini
onaylamak, okula tekrar adapte olmasını
güçleştirir. Burada, sınıfa adım adım yaklaştırmak faydalıdır. Örneğin okula gittiğinde sınıfa girmese bile, bir gün bahçede, sonraki gün okul koridorunda ve takip eden gün sınıf kapısında olması, okula yavaş yavaş alışmasını sağlayacaktır.
Özellikle anneye bağımlı olan çocukların
servisle ya da baba gibi bir aile bireyi tarafından okula götürülmesi, anne götürdüğünde kesinlikle annenin sınıfa, hatta okul binasına girmemesi, ebeveynlerin kararlı olduklarını çocuğa hissettirmeleri, çocuğun okula adapte olmasını kolaylaştıracaktır.
UZMANA NE ZAMAN
GÖTÜRMEK GEREKIR?
Çocuğun ağlaması uzmana götürmeyi
gerektirmez. Okulla, öğretmenle işbirliği
yapar, kararlı olduklarını çocuğa hissetti-
ÇOCUKLARIN OKULA
GITMEK ISTEMEMELERININ
NEDENLERI
Geçmişteki kötü anılar
İz bırakan, çocuğun eskiden yaşadığı
bir travmayı tetikleyebilir. Örneğin,
çocuk anaokulu öğretmeni tarafından
cezalandırılmış ya da azarlanmışsa yeni
öğretmenin sınıfta yüksek sesle konuşması
bile geçmişteki bu deneyimi hatırlatarak,
öğretmeninden korkmasına yol açabilir.
Kardeşi kıskanmak
Ülkemizde genellikle ikinci çocuk, ilk
çocuğun okula başlayacağı dönemde
dünyaya gelir. Çocuk, küçük kardeşini
evde annesiyle bırakıp, okula gitmek
istemeyebilir. “Ben gönderilen çocuğum, o
ise evde kalan çocuk. Onu benden daha mı
çok seviyorlar?” diye düşünebilir.
Sosyal beceri eksikliği
Aşırı çekingen, kendini ifade edemeyen,
kendini koruyamayan, haklı olduğu halde
haksız duruma düşebilen, bir gruba ait
olamayan çocuklar da okul korkusu
yaşayabilirler.
Yanlış beklenti oluşması
Ebeveynler genellikle “Artık okula
başlayacaksın, ne güzel, birçok arkadaşın
olacak, onlarla oynayacaksın” gibi sözlerle
çocuğa okulu sevdirmeye çalışır. İyi niyetle
yapılan konuşmalar çocuğun zihninde farklı
bir okul algısı oluşmasına neden olur.
rirlerse bunun üstesinden gelebilirler. Ağlamalar gitgide artıyorsa, yanına uyku uyuyamama, endişelenme, baş ağrısı, karın
ağrısı, yemek yeme düzeninin bozulması,
oyun oynamaktan eskisi gibi keyif almamak, okuldaki çocuklara katılmamak gibi
belirtiler varsa uzmanlardan yardım alabilirler. Ağlamak her zaman endişelenilmesi
gereken bir şey değildir. Hatta bazen ağlamamak daha önemlidir. Çünkü ortaya çıkmayan, içeride saklanan duyguların varlığı anlamına gelebilir. Anne-babalar her zaman takipte olmalılar ama alarm durumunda olduklarını hiçbir zaman çocuğa belli etmemeliler.
DIKKAT EKSIKLIĞI VE
HİPERAKTIVITE SORUNLARI
Öğrenme alanında, dikkatini toplamada
sorun yaşayan çocuklar, özellikle yazı yazmakta ve okumakta güçlük çekebilir. Tahtada yazılanları yetiştirmede geç kalma, sınıfın hızına yetişememe ya da yanlış yapma kaygıları bu çocuklarda güvensizliğe
yol açacağı için çocuk okula gitmekten
kaçınabilir. Şu da bir gerçek ki, çocukların okula erken yaşta başlaması dikkat eksikliği sorununu artırır. Çok erken yaşta bir
dolu şeyle baş etmeye çalışmak da çocuğu duygusal olarak yoruyor. Kendinizden
düşünün; kafanızı meşgul eden bir konu,
kaygınız varsa düşük performansınız vardır. Aynı zamanda aşırı hareketli çocuklar
da sınıfta yerlerinde oturup dersi takip etmekte zorlandıkları için okuldan hoşlanmayabiliyorlar.
Öğretmen ile iletişimde sorunlar
Anaokulundakinden farklı, ders beklentisi
olan, kendini idare edebilen öğrenciler
isteyen bir öğretmenle karşılaşıyor çocuk.
Kuralsızlık sorunu
Belirli kuralları çocuğunuza öğretmeniz
gerekiyor. Çocuklarını kuralsız yetiştiren
ya da çocuklarının kurallarına uyan annebabaların çocukları okuldaki kurallara,
öğretmenin kurallarına adapte olmakta
zorluk çekerler.
Ebeveyn tartışmaları
Evde yaşanan sorunlar varsa çocuk evi
bırakıp gittiğinde, okul dönüşü evde anne
ya da babayı bulamama kaygısı duyabilir.
EYLÜL 2014
[45]
[sağlık]
DIYABET NEDIR?
Hepimizin şeker hastalığı olarak bildiği, Latince ismi Diabetes Mellitus (DM) olan diyabet, pankreasın yeterli insülin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu oluşan ve ömür boyu devam eden bir hastalıktır. Normal metabolizmalarda besinler, şekere dönüşmek
üzere bağırsaklarımızda parçalanır. Daha sonra bu şeker bağırsaklardan kana geçer ve kandaki şeker düzeyi yükselmeye
başlar. Sağlıklı bireylerde kana geçen şeker, pankreastan salgılanan insülin hormonu yardımıyla hücrelerin içine taşınır. İnsülin hormonu işlevini görmezse şeker hücrenin içine taşınamayacağı için, kanda artarak kan şekerinin yükselmesine yol
açar. Kan şekeri yüksekliği zaman içinde sürekli olarak devam
ederse organlarımızda (sinir, göz, kalp, böbrek vb.) ciddi bozukluklara neden olur. Diyabetin, Tip 1, Tip 2 gibi farklı özellikler gösteren çeşitleri vardır.
NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Korkutucu şeker:
DİYABET
Çağımızın en sık rastlanan sağlık sorunlarından diyabet (şeker hastalığı), sadece
ülkemizde yaklaşık 40 milyon kişide görülmektedir. Diyabet, hastanın tüm
yaşamını sağlıklı bir denge üzerine inşa etmesini gerektirdiği için uzman desteği
ve düzenli diyabet eğitimlerine katılım tedavinin en önemli koşullarından...
[46]
EYLÜL 2014
Diyabet tedavisi, kan şekeri seviyesini mümkün olduğunca
normale en yakın tutarak sağlanır. Tedavi süreci çeşitli kollardan oluşur. Tedavinin dengeli ilerleyebilmesi için hasta diyabet ve tedavisi konusunda mutlaka eğitim almalıdır. Yakınlarından manevi, doktorlardan ve diyabet derneklerinden profesyonel anlamda destek almaya açık olmalıdır.
Sağlıklı Beslenme: Yenilen besinlerin, özellikle karbonhidrat içeren besinlerin vücudun ihtiyacından fazla tüketilmesi kan şekeri seviyesini yükseltir. Kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diyabetli bireye özgü beslenme tedavisinin verilmesi çok önemlidir.
Egzersiz: Egzersiz, vücudun şekeri etkili bir şekilde kullanmasını ve
kan şekeri kontrolünü sağlar.
İlaç/İnsülin: Vücut insülin üretmiyorsa enjeksiyon yoluyla vücuttaki eksikliği yerine koymak gerekir.
ÇOCUĞUNUZ
DIYABETLIYSE…
Çocuğunun diyabetli olduğunu öğrenen birçok aile
kendini nasıl davranacağını bilemediği büyük bir kaosun ortasında buluverir.
Peki anne-babalar diyabetli çocuklarına destek olmak
için ne yapabilirler? Hem annenin hem de babanın diyabete
kayıtsız kalmaması, hakkında bilgi sahibi olması önemlidir. Diyabet bir aileyi tümüyle etkileyeceğinden sorunların çözümünde
Özellikle
tüm aile bireyleri dayanışma içinde
olmalıdır. Özellikle küçük kardeşler
45 yaş üstü kişiler,
diyabet eğitiminin bir parçası haylda bir defa düzenli
line getirilmelidir. Çocuğun kenolarak açlık kan şekerini
di yaş grubundaki diğer çocuklaölçtürerek diyabete
rın katıldığı etkinliklerde yer alması ve arkadaşlar edinmesi engellenkarşı önlem
memelidir. Burada uygulanması gealmalıdır.
reken kural; “Önce çocuğu, sonra diyabeti düşün” olmalıdır.
Anne-babaların ve kardeşlerin diyabetli çocuğa yapabilecekleri en destekleyici yardım, tatlı yiyecekleri ve abur cuburları evden uzak tutmaktır. Kan şekerinin en iyi şekilde kontrolü neredeyse her zaman tatlı besinlerin evden uzak tutulduğu durumlarda sağlanabilir. Çocuğun, diyabetli çocuklara
yönelik düzenlenen sosyal kamplara ve eğitim kamplarına katılması sağlanarak hastalığıyla barışık bir birey
olmasına katkıda bulunulabilir.
Diyabet hastalığı, tedavi süreçleri, diyabetli
çocuklar, gebelikte diyabet gibi hastalığa dair tüm
detayları Türkiye Diyabet Vakfı’nın
internet sitesinden öğrenebilirsiniz.
KIMLERDE GÖRÜLÜR?
DIYABETIN BELIRTILERI
Diyabet her yaş grubunda görülebilmekle
birlikte aşağıdaki durumlarda
risk oranı daha yüksektir:
s Obezite
s Yüksek tansiyon
s Yüksek kolesterol
s Hareketsiz yaşam
s Gebelik diyabeti
s İlerleyen yaş
s Birinci derece akrabalarda diyabet
s Yorgunluk, halsizlik
s Ağız kuruluğu, susuzluk hissi
s Çok su içme
s Sık idrar yapma
s Yaraların geç iyileşmesi
s Kuru ve kaşıntılı cilt
s Sık enfeksiyon gelişmesi
s Açlık hissi ve çok yemek yeme
s Görme bulanıklığı
EYLÜL 2014
[47]
[bilimveteknoloji]
AKILLI TELEFONLAR
ALANI GENİŞLETTİ
NEREDEN ÇIKTI O
OFSAYT ÇIZGISI?
Canlı yayınlanan futbol
maçlarında ekrana
yansıtılan görüntülere
ofsayt çizgisi nasıl
ekleniyor? Peki ya, serbest
vuruşlarda topun kaleye
uzaklığını ve barajın
durması gerektiği yeri
gösteren bilgilendirme
çizgileri?.. Bunlar
“artırılmış gerçeklik” adı
verilen teknolojik sihirin en
bilinen örnekleri... Daha
neler var, neler…
[48]
EYLÜL 2014
İNSANOĞLUNU en iyi tanımlayan özelliklerinden birisi, hiçbir şeyle yetinmemesi olsa gerek. Bu tatminsizlik bizleri kimi zaman çok iyi, kimi zaman
çok kötü kılabiliyor; atom bombası gibi hayat söndüren buluşlara da imza
atılıyor, telefon gibi hayat yeşerten buluşlara da. Var olanla yetinmemezin
en somut örneklerinden birisi, adı üstünde, “artırılmış gerçeklik”.
Bilmediğiniz bir ülkenin, bilmediğiniz bir caddesindesiniz... Tutun akıllı telefonunuzu veya tablet bilgisayarınızı restorana doğru, size yemeklerini yorumlasın. Ya da internette beğendiğiniz bir ürünü web kameranız sayesinde deneyin. Bütün bunları ve başka birçok kolaylığı artırılmış gerçeklik teknolojisine borçluyuz.
Son zamanlarda belki de en çok konuşulan teknolojilerden biri olan “augmented reality”nin (AR) Türkçe karşılığı, dilimize tam yerleşmese de, ‘artırılmış gerçeklik’ ve ‘zenginleştirilmiş gerçeklik’ en çok kullanılan Türkçe çeviriler.
Artırılmış gerçeklikte, gerçek dünyanın kamerayla alınan görüntüsü gerçek zamanlı olarak birtakım görseller eklenerek kullanıcıya sunuluyor. Bunun uygulamasını, kamera görüntüsünün kullanıldığı neredeyse her alanda görmek mümkün. Yakın gelecekte spor, sağlık, askerlik, eğlence, reklam ve oyun sektöründe, uygulaması en çok gerçekleştirilen teknoloji olmaya aday.
AR’nin ilk versiyonları sadece görüntü tanıma teknolojileri kullanılarak yapılıyordu. Bu uygulamalarda, kamerayla alınan görüntü üzerine belirlenen bir
nesneye göre yeni görseller eklenerek ekrana sunuluyor. En bilinen örnekleri, canlı yayınlanan futbol maçlarında defansın son adamını algılayan ya-
zılım sayesinde ekrana yansıtılan görüntülere ofsayt çizgisinin
yerleştirilmesi. Veya serbest vuruşlarda topun kaleye uzaklığını
ve barajın durması gerektiği yeri gösteren bilgilendirme çizgileri.
ALIŞVERİŞ MERKEZİNDE KOŞAN DİNOZORLAR
Artırılmış gerçeklik o kadar çarpıcı bir teknoloji ki, ürünlerini tanıtmak isteyen kuruluşlar veya bir kampanya sürdüren sivil toplum örgütleri için de başvurulan bir yöntem haline gelmeye başladı. Mesela National Geographic, Macaristan’da bulunan bir
alışveriş merkezine kurduğu dev dijital ekranla Macarlar’ı heyecan verici bir dünyaya davet etmiş. Ekran önünde belirlenen
noktaya gelenler, artırılmış gerçeklik yöntemiyle kendilerini bir
anda yunusların, dinozorların, astronotların, leoparların arasında buluyorlar.
ÜRÜN DENEYEBİLİRSİNİZ
Yine video konferans uygulamaları, web kamera görüntümüzün
üzerine birtakım görseller ekleyerek artırılmış gerçeklik kavramını hayatımıza taşıdı. e-ticaret sitelerinde beğendiğimiz ürünleri
web kamerası sayesinde üzerimizde deneme şansına da eriştik.
“Demir Adam 2” filminin internet sitesi, geliştirilen Artırılmış Gerçeklik uygulaması sayesinde, siteyi ziyaret eden misafirlerine
web kamerası aracılığıyla Demir Adam olmalarını sağlayarak keyifli bir deneyim yaşatmıştı.
Ancak artırılabilir gerçeklik hayatımıza aslında
akıllı telefonlarla birlikte girdi. Akıllı telefonun
kamerasını çalıştırdığınızda, çevrenizde beliren
böcekleri öldürdüğünüz, ayağınızdaki futbol topunu sektirip şut çektiğiniz oyunlar ve kamerayla taradığınız etiketlerde oluşan üç boyutlu görseller, mobil dünyada artırılmış gerçekliğin ilk
uygulamaları olarak sayılabilir.
Artık birçok firma müşterilerine ulaşmak için bu
teknolojiye başvuruyor. Örneğin, satın aldığınız
montajı yapılmamış ürünlerin montajının nasıl yapılacağı, kameranın görüş açısındaki nesnelere birtakım kılavuz bilgiler ekleyerek anlatılabiliyor. Veya ünlü bir otomotiv markası, hazırlamakta olduğu bir uygulamasıyla arabanızı tamir ederken size parçalar hakkında bilgiler
verecek. Lego almak istiyorsunuz ama sonucu
merak ediyorsunuz. Lego mağazalarında bulunan kioskla (digitalbox) ürünün paketini kameraya tuttuğunuzda legonun tamamlanmış halini ekranda görebiliyorsunuz.
Artırılmış gerçeklik uygulamaları, akıllı telefonların GPS, ivme ölçer pusulalarıyla da birleşince ortaya giderek şaşırtıcı kolaylıklar çıkıyor.
Bu donanımlar sayesinde, bulunduğunuz nokta, telefonu tuttuğunuz pozisyon ve telefonun
o an baktığı yön, anlık olarak hesaplanıyor. Bu
uygulamalar nerede olduğunuzu, nereye baktığınızı saptıyor. Akıllı telefonun kamerasının görüş alanına giren turistik yerlerle ilgili bilgilere
wikipedia’dan ulaşıp ekranda görüntüleyen WikiTude uygulaması, bu türün en başarılı örneklerinden biri.
Akıllı telefonunuzu gökyüzüne doğru tuttuğunuzda size gördüğünüz gök cisimleri hakkında
bilgiler veren StarChart uygulaması da artırılmış gerçeklik uygulamasının ürünü. Veya Londra sokaklarında gezerken kameranızı tuttuğunuz yerde çekilmiş film sahnelerini telefonunuzda görüntüleyen artırılmış gerçeklik sineması size keyifli bir gezi vaat ediyor.
EYLÜL 2014
[49]
[serbestkürsü]
Çalışmalarını bizimle paylaşmak isteyen arkadaşlarımız için
iletişim adresimiz: [email protected]
HANGI ÂLEMDE
GEZER?
Şu dolunay mehveşim ne zaman akla düşer,
Ruhumun bulutları meçhul halimde gezer.
Afacan hücrelerim koşarken üçer, beşer…
Esir düşmüş yüreğin izi kalemde gezer.
Sabahın ışıkları saçını yalar iken,
Kahverengi gözleri elaya çalar iken,
Yoğunlaşmış duygular derine dalar iken,
Neyin naif nağmesi hangi âlemde gezer?
SOLDAN SAĞA:
1) Cömert,eli açık anlamında bir kadın ismi - Zevce, eş 2) Bir göz rengi- Boksta alttan çeneye vurulan yumruk türü 3) Kısa ve etkili söz - İhtiyar, pir 4) Kilonun binde biri- Evin ortası (Osmanlıca) 5) Konuğu ağırlama - Kimyasal olarak polisakkarit yapısında, bitkilerden elde edilen
koyu kıvamında 6) Lityumun sembolü - Karadenizli - Türk Standartları
Enstitüsü Kurumu 7) Türklerin müslümanlıkla tanıştıkları savaş - Avrupa Uzay Ajansı kısa yazılışı 8) İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki
bölümü-İnce yufka biçiminde kurutulmuş meyve ezmesi, bastık. 9) Çok
küçük ve hafif parçacıklara bölünmüş toprak - Karışıklık, kargaşa 10) Neşeli ve hoşça vakit geçirilen toplantı - Köpek 11) Hakan, hükümdar - Hastanın bakıldığı, muayene edildiği yer
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1) Sevilen ve âşık olunan kimse, dost, yâr, canan - Biricik,yegane 2) Demokrasi - Bir burç adı 3) Avrupa’da bir halk adı - İstanbul’un bir ilçesi 4)
Üretim işleri - Genişlik 5) Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma
- Canın yongası - Mağara 6) Bir ajans adı - Hakkari’de bir akarsu - Takımın
kısa yazılışı 7) Kuru soğuk - Sefalet çeken, yoksul 8) Boyunbağı - Bir nota
adı 9) Fatih Sultan Mehmed’in hocası 10) Devekuşunun yavrusu (eski dil)
- Ödenen bir paradan herhangi bir gerekle kesilen bölüm 11) Güzel koku
- Satrançta bir taş
Hazırlayan: MİTHAT BAYRAKOĞLU - Veri Hazırlama Kontrol Memuru /
Ardeşen Çay Fabrikası
Uçuşan lüle saçlar geninden haber verir,
Süt beyazı tenine dokunsam aklım erir,
Dönüp bir nazar etse kanım beynime yürür,
Aşka davet kokular sanki lalemde gezer.
Manevi ikliminde tesettüre bürünmüş,
Şeytanı şerden uzak, temizlenmiş, arınmış,
Sonsuz âlemi bekler; ha bu gün ha yarınmış,
Dünya gözüm görmedi, fakat dilimde gezer.
Zülfün telini gördüm: Az siyah az kestane,
Saki meyin sunmadan nasıl oldum mestane?
Ne Züleyha, ne Leyla girmedi bu destane,
Vuslat uzak dediler, düşüm elimde gezer.
İki tatlı kelamı duysam unutur muyum?
Bir umut olmasaydı kalbim avutur muyum?
Düşüm, hayat sebebim; asla uyutur muyum?
Ne yana yolum düşse, O hep solumda gezer.
Mustafa Hoşoğlu

Benzer belgeler

Çaylık Ağustos 2014

Çaylık Ağustos 2014 Herşeyi başaran adam

Detaylı

Çaylık Mayıs 2015

Çaylık Mayıs 2015 ÇAYKUR’DAN HABERLER

Detaylı