DEPRESYON VE ALKOLIZM Alkolizm ve depresyon psikiyatrik

Transkript

DEPRESYON VE ALKOLIZM Alkolizm ve depresyon psikiyatrik
Alkolizm
Administrator tarafından yazıldı.
Cuma, 06 Ekim 2006 21:29 - Son Güncelleme Cumartesi, 14 Kasım 2009 12:17
DEPRESYON VE ALKOLIZM
Alkolizm ve depresyon psikiyatrik tanılar içinde en sık görülen iki gruptur. Fakat bu iki
bozukluğun gidişi ve tedavisi birbirinden farklıdır.
Alkolizm psikiyatride büyük bir oyuncu olarak tanımlanır; çünkü aşırı alkol alımı anksiyete,
depresyon veya psikoz belirtilerini ortaya çıkarır. Depresif belirtiler majör affektif bozukluk için
özgül değildirler; kokain kötüye kullanımında, metadon idame tedavisinde, alkolizmde de
görülürler. Bu ikincil duygudurum belirtileri, ayıklığın ilk günleri veya haftaları içinde ortadan
kaybolurlar. Psikiyatride iki hastalığın (bozukluğun ) birarada görüldüğü durumlarda kronolojik
açıdan ilk olarak ortaya çıkan bozukluk birincil; daha sonra ilk bozukluğun gidişi sırasında ortaya
çıkana ise ikincil adı verilir.
Kafaları kurcalayan bir başka soru ise; duygudurum bozukluğunun ve alkolizmin aynı kökten
gelip aynı hastalığın farklı belirtilerle seyreden iki farklı izdüşümü olup olmadığıdır. Bu soru
genetik bağlamda çalışılmış ve bulguların ışığında değerlendirilmiştir. Cadoret ve Winokur
1974'deki çalışmalarında, alkolik hastaların % 39'unda birincil veya ikincil depresyon olduğunu
bulmuşlardır. Winokur 1979'da erken yaşta depresyon geçirenlerin akrabalarında alkolizm
tanısının daha fazla görüldüğünü belirtmiştir. Weissman ve Myers 1980'de geniş tabanlı bir
çalışmada alkolizm tanısı alan hastaların %68'inin yaşamları boyunca, major depresyon veya
minör depresyon tanısı almış olduklarını bildirmişlerdir. Weissman; duygudurum bozukluğu ve
alkolizmin aralarında genetik bağlantının var olduğu öngörüsü ile her iki cinste farklı görüntü
veren tek bir bozukluk olduğunu ve bunun kadınlarda depresyon, erkeklerde de alkolizmin
olarak ortaya çıktığını belirtmiştir.
Bu sonucu destekleyen bulgu, affektif bozukluğu olan kadınların erkek akrabalarında alkolizm
oranının ve erkek alkoliklerin kadın akrabalarında ise depresyon riskinin yüksek olmasıdır.
Fakat bir dizi çalışma bunu kanıtlamaktan uzaktır. Goodwin, alkoliklerin evlat edinilmiş
çocuklarında duygudurum bozukluğunun oranında artış görülmemekte olduğunu, alkoliklerin
kızlarında görülen artmış depresyon riskinin ise alkolik bir ebeveyn tarafından yetiştirildiklerinde
ortaya çıktığını belirtmektedir. Woodruff ve ark., 1979'da alkolizm ve depresyon tanısı alan
grubun klinik görünümünün, depresif hastalardan daha çok depresyonu olmayan alkolik
hastalara benzediğini söylemektedir. Gershon, Weissman ve ark., 1974 ve 1985'de normal
1/5
Alkolizm
Administrator tarafından yazıldı.
Cuma, 06 Ekim 2006 21:29 - Son Güncelleme Cumartesi, 14 Kasım 2009 12:17
grupla depresif hastaların akrabalarını karşılaştırdıklarında alkolizm tanısında artış
bulamamışlardır.1984 yılında Yale Üniversitesi Psikiyatri Kliniği tarafından 215 suje ile yapılan
çalışmada alkolizm tanısı almayan depresif grubun aile bireylerinde alkolizm oranı normal
sujelerden farklı bulunmamıştır.
Angst ve Cloninger'in çalışmalarıyla da bu iki bozuklukluğun genetik olarak farklı olduğu ortaya
konulmuştur. Akiskal başka bir yaklaşımla bu iki hastalığın farklı kökenleri olduğunu
bildirmektedir.
Alkolizmle birlikte görülen depresyon sıklığı %3 - %98 arasında değişmekte ve depresyonun
birincil-ikincil ayrımının yapılması tedavi açısından önem kazanmaktadır. Bir dizi biyolojik
çalışmaların alkolizm ile görülen majör depresyon karmaşasının çözümü açısından sonuçları
önemlidir. Wilford Hall Tıp Merkezinde yapılan bir çalışmada, alkol kötüye kullanımı olanlarda
DST ( deksometazon supresyon testi) major depresyonu tanımlamak için bağımsız bir değişken
olarak kullanılmıştır. DST depresyon tanısı koymak için kullanılan biyolojik belirteçlerdendir.
Çalışmanın sonucunda elde edilen veriler alkol kötüye kullananlarda DST'nin bağımsız
değişken olarak major depresyonu tanımlamakta yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Hayvan
çalışmalarında alkole adapte edilen farelerde, ancak 4 haftalık bir ayıklık döneminin geçmesi ile
hipotalamo-pitüer-adrenal aksın alkol etkisinden kurtulabileceği gösterilmiştir. Birincil alkolizm ile
beraber olan ikincil depresyon, ya da depresyon ile beraber olan ikincil alkolizmin ayırıcı
tanısında DST'nin kullanılması ancak 4 haftalık ayıklık döneminden sonra anlamlı olmaktadır;
çünkü alkolün vucut ve endokrin sistem üzerindeki etkisi bu tür biyolojik belirteçlerin alkolün
etkisinin geçtikten sonra kullanılmasının sağlıklı sonuçlar vereceğini bildirmektedir.
Uyku bozuklukları da major depresyonun ayırıcı tanısında sıklıkla kullanılan bir biyolojik
göstergedir. Birincil depresyon ile ikincil depresyon ayırımı açısından kullanılan uyku
bozukluklarını irdeleyen bir çalışmada birincil alkolizm ve ikincil depresyonu olanlar, depresyonu
olmayan birincil alkolizm tanısı alanlar, ve bir kontrol grubu alınarak yapılmış; her iki alkolizm
grubuna Hamilton Depresyon Skalası verilmiştir.Bulgular, alkol kötüye kullanımı olanlarda kısa
REM latansının depresyonun belirteci olmadığını göstermektedir. REM latansındaki değişiklik
istatistiksel olarak HAM skorları ile uyumlu değildir. Uyku ölçümleri kontrol sujeleri ile diğer iki
grubu ayırmak açısından yeterli olmakla birlikte, depresif ile depresif olmayan alkolikler
açısından pek de başarılı değildir. Sonuç olarak alkol kullanımı olanlardaki uyku kalitesinin ve
döngüsünün bozukluğu göz önüne alındığında depresyonun ayrılmasında bu biyolojik gösterge
yararlı olamamaktadır.
Peki, ya alkolizm tanısı almış ve depresif belirtilerin görüldüğü kişilerde tanı ve tedavi ne
olmalıdır? Weissman % 70 alkolizm tanısı almış kişinin yaşamlarının bir döneminde diğer
psikiyatrik tanı ölçütlerini doldurduklarını ve % 50'sinin duygudurum bozukluğu veya major
depresyon ölçütlerine sahip olduklarını söylemektedir. Yine duygudurum bozukluğu öyküsü
olanların % 21.8'inin hayatlarının bir döneminde alkol kötüye kullanımı veya bağımlılığı
ölçütlerini doldurmakta olduğu belirtilmektedir. Alkolden arındırma döneminde depresyon ve
anksiyete belirtileri sıkça görüldüğünden, bu belirtilerden tanıya gitmek için 4 haftalık ayıklık
döneminin geçmesini beklemeye ihtiyaç vardır. Brown ve Schuckit alkol tedavisi için başvuran
erkek hastaların % 40'ında Hamilton Depresyon Skalası ile depresyonun belirti ve bulgularını
ortaya koymuşlar, dört haftalık ayıklık döneminden sonra bu belirtilerin oranı % 6'ya düşmüştür.
2/5
Alkolizm
Administrator tarafından yazıldı.
Cuma, 06 Ekim 2006 21:29 - Son Güncelleme Cumartesi, 14 Kasım 2009 12:17
Ancak bu iki bozukluğun birlikteliği her ikisinin nüks riskini de arttırmaktadır. Bu yüzden alkolizm
tanısı almış olan kişilerde görülen depresif belirtiler ayıklık döneminden sonra da dikkatlice
araştırılmalı ve ayıklık döneminde de intihar fikirleri sorulup eğer varsa hastaneye
yatırılmalıdırlar
Ayıklık döneminde depresif belirtilerin görülmesinin yeniden içme davranışı üzerine olan etkisi
birçok çalışmacı tarafından sorgulanmıştır. Duygudurum bozukluğu olan ve olmayan alkol
bağımlıları ile yapılan iki yıllık izleme çalışmasında, tekrardan içme davranışı gösterenler nüks
nedenleri açısından değerlendirilmiş ve unipolar grubun(sadece depresyonu olanların) % 12'si
ve bipolarların(iki uçlu duygulanım bozukluğu olanların) % 9'u; depresif veya yüksek
duygdurumunu nüks nedeni olarak göstermektedir. Bu çalışmada duygudurum bozukluğu olan
altgrubun sadece duygudurum bozuklukları açısından değil, alkolizm açısından da ek tedavi
ihtiyacında olduğu görülmüştür.
Leibenluft, Fiero ve ark., alkol kullanımının depresif belirtilerle ilişkisi açısından, self-medication
( kendi kendini tedavi etme) hipotezini araştırmışlardır. Alkol bağımlılığı tanısı konulan hastalar
ve birincil depresyon ile ikincil alkolizm tanısı konulan hastalar karşılaştırıldığında, alkol
kullanımının depresif belirtilerin tedavisi için gruplar arasında belirgin bir fark yaratmadığı
görülmüştür. Tek tek depresif belirtiler açısından bakıldığında; alkol bağımlısı hastalar, alkol
bağımlısı olmayan gruplara göre o belirtiye cevap olarak daha fazla alkol kullanımından
bahsetmektedirler ve her depresif belirti açısından alkolun iyileştirici etkisinden alkol bağımlıları
daha fazla sözetmektedirler. Özellikle öfke ve sosyal ortamlarda duyulan anksiyetenin alkol
kullanımından sonra belirgin olarak azaldığını tanımlamakta ve alkolikler alkolsüz durumdayken
keyif alamayacaklarına inanmaktadırlar. Depresif belirtilerin hafif düzeydeki izdüşümleri bile
alkol kullanımının, kendi kendini tedavi adıyla ortaya konması için yeterlidir. Sonuçta kendi
kendini tedavi tek başına psikiyatrik hastanın bağımlılığı açısından yeterli bir açıklama olmaktan
uzaktır, ancak depresif belirtilerin varlığında alkol kullanıcısı alkolün rahatlatıcı etkisinden medet
ummakta ve bu da alınan alkol alımını arttırmakta ve depresif belirtilerin şiddetinin atrmasına yol
açmaktadır.
Mueller, Lavori ve ark., major depresif bozukluğun on yıllık izlemesi süresince hastaların alkol
kullanımlarını da incelemişlerdir.Major depresif bozukluk tanısı konulan sujelerin %30'unun
yoğun olarak alkol kullandıkları belirtilmiştir. Sonuçlara göre erkeklerde, kadınlardan daha fazla
alkolizm ve major depresif bozukluk tanısı konulmaktadır. Beklenildiği üzere hiç alkol
kullanmayan veya alkolü bırakmış olan grupta major depresif atak daha çabuk remisyona
girmektedir. Hastanın yaşam boyu aldığı alkolizm tanısı değil, major depresif bozukluk
sırasındaki alkol kullanma durumu farklılığa neden olmaktadır. Çünkü alkolün duygu durumunu
bozan etkileri, major affektif bozuklukta klinik belirtiler üzerinde de olumsuz etkide
bulunmaktadır. Major depresif bozukluk ve alkolizm tanısı olan hastalar depresif ataktan
iyileştikleri zaman eğer alkol kullanmıyorlarsa, ya da sorunlu bir alkol kullanımları yoksa bu
şekilde devam etmeleri için cesaretlendirilmelidir. Alkolizm ölçütlerini karşılayan içme düzeyleri
depresyonu ortaya çıkarmıyorsa da eğer depresif atak yeniden başlarsa hastanın tekrardan
iyileşmesi güç ve zaman alıcı olmaktadır. Çalışmanın özeti bu on yıllık uzunlamasına ileriye
dönük izleme bulgularına göre aktif olmayan alkolizm, aktif içme davranışı ile karşılaştırıldığında
major depresif bozuklukta yaklaşık iki kat gelişme ve iyileşme ortaya koymaktadır.
3/5
Alkolizm
Administrator tarafından yazıldı.
Cuma, 06 Ekim 2006 21:29 - Son Güncelleme Cumartesi, 14 Kasım 2009 12:17
Alkol bağımlılarında tedavi sonrasında görülen depresyon ve bu bulgunun nüksle olan ilişkisi
842 kişiyle yapılan bir yıllık izlem çalışmasıyla araştırılmıştır. Ayıklığı sürdürebilen alkol
bağımlılarının depresif belirtileri genel populasyondan daha yüksek değildir. Fakat nüks
gösterenlerin depresif belirtileri daha yüksektir. Gene de bu bulgu depresif belirtilerin nükse
neden olduğu sonucunu doğurmamaktadır. Depresif belirtilerin nükse neden olabileceği gibi
nüksten sonra da depresif bulgular ortaya çıkmış olabilir. Çalışmada yeniden içme davranışının
mı, yoksa depresif belirtilerin mi önce başladığına ilişkin zamansal bulgu yoktur. Bir başka
çalışmada hangi olayın daha önce başladığı araştırılmıştır. 259 alkol bağımlısının % 12'si
depresyon belirtilerini nükslerinden önce gösterirken, % 41'i ise nüksten sonra depresif belirtiler
göstermektedir . Ayrıca alkolün alkoliklerde depresif belirtileri alevlendirdiği de bilinmektedir.
Alkol bağımlılığı tanısı almış olan kadınlar bağımlılık tedavisi sırasında erkeklere oranla daha
yüksek düzeyde depresif belirtiler gösterdikleri birçok çalışmada bulunmuştur. Genel
populasyonda da kadınlarda major depresyon sıklığının erkeklerden iki kat fazla olması veri
olarak alınırsa alkol bağımlılığı tanısı almış kadınlardaki depresyonun yüksek bulunuşu açıklığa
kavuşabilir.
Bu içiçe geçmiş klinik durumun ayırıcı tanısının (birincil / ikincil) dikkatlice yapılması tedavinin
düzenlenmesi ve izlem açısından önemlidir. Öncelikle, alkolün mizacı etkileyen özelliği
nedeniyle, majör affektif bozukluğu olan hastalar atak içindeyken alkol kullanmamalıdırlar.
Ayrıca antidepresan ile lityumun alkolle etkileşmesi bu önermeyi daha kesin hale getirmektedir.
Birincil alkoliklerin büyük bir kısmı aktif içme davranışı ile birlikte ciddi mizaç dalgalanmaları
gösterirler; %20- 30 gibi bir oranı ikincil affektif bozukluk tanısı alırlar. Kısa süren depresyonlar
bile suisid riski taşıdığı için ciddiye alınmalı, antideprasan tedavi başlanmalı ve suisid fikri varsa
hastaneye yatırılmalıdır.
Affektif bozukluğu olan bir hasta alkol bağımlısı olduktan sonra bağımlılık süreci klinik olarak
daha baskın bir hastalık olacak; bu da kendisini sosyal davranışta ve tedavi uyuncunda
gösterecektir. Bu veri alkol bağımlılığı geliştikten sonra kişinin her iki tanıya uygun bir tedavi
anlayışıyla değerlendirilmesi ve çok eksenli değerlendirilmeye ihtiyaç gösterdiğini belirtmektedir.
Alkolizm ve depresyonla psikiyatride çok sık karşılaşılması ve birlikteliklerinin de birçok soru ve
sorun doğurmasından dolayıdır ki; yapılan çalışmalar bu alanda yoğunlaşmıştır.Alkolizm ve
depresyonun aynı bozukluğun farklı belirtileri olduğu üzerine yapılandırılan öngörü yapılan
genetik, ailesel geçişi araştıran çalışmalar ve biyokimyasal araştırmalarla çürütülmüştür. Alkol
bırakılması sırasında yaşanan depresif belirtilerin majör depresif bozukluk olarak tanınıp tedavi
edilmesi açısından çalışmalar en az 4 haftalık ayıklık döneminin beklenmesi gerektiğini ve
depresyon tanısının yalnızca bozukluğu taramaya yönelik ölçüm araçlarını kullanarak
koyulmamasını önermektedirler. Gidiş ve tedavi açısından alkolizm ve depresyonun birincil ve
ikincil ayırımının yapılması önemlidir.Alkol bağımlılığı tanısını almış kadın sujelerde birincil
depresyon ve ikincil alkolizm tanıları erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Bağımlılık tanısı
konmuş kadın sujeler erkek bağımlılara oranla 2.5 kat daha fazla depresif atak geçirmektedir,
bu oran toplumda depresyonun kadın / erkek oranı ile eşdeğerdir. Bu yüzden her bağımlılık
tanısı konmuş suje depresyon ve kronolojisi açısından dikkatle incelenmeli ve kadın alkol
bağımlıları açısından daha fazla tetikte olunmalıdır. Alkolizm ile depresyonun birlikteliğinden bu
kadar çok sözedilmekte fakat alkolizm ile anksiyete bozukluklarının beraberliğinden pek de fazla
4/5
Alkolizm
Administrator tarafından yazıldı.
Cuma, 06 Ekim 2006 21:29 - Son Güncelleme Cumartesi, 14 Kasım 2009 12:17
bahsedilmemektedir. Özellikle sosyal fobi ve panik bozuklukta alkolizm de görülmektedir. Bu
bozuklukların varlığı açısından da sujeler incelenmeli ve tedavi ve izleme bu verilere göre
yapılmalıdır.
GÜNDÖNÜMÜ PSİKİYATRİ ve PSİKOTERAPİ MERKEZİ
5/5

Benzer belgeler