kıssalar

Transkript

kıssalar
KISSALAR
1-Devamlı Oruç
Ashabın büyüklerinden Amr ibni As radıyallahu anh’ın oğlu Abdullah radıyallahu anh, muttaki ve âlim bir
kişiydi, Resulûllah aleyhisselâmın vahiy katipliğini yapar, duyduğu hadisleri de yazardı. Kendisini çok fazla
bir şekilde de ibadete vermiş; her gününü oruçlu, her gecesini de ibadetle geçirmeyi âdet edinmişti. Bir gün
babası
Amr
ibni
As
radıyallahu
anh,
onlara
gelince,
oğlunun
ailesine:
— Kocan nerede, hâli nasıldır? diye sormuştu. Kureyş kabilesinden güzel bir kadın olan ailesi cevap olarak
dedi ki:
— Abdullah ne iyi bir kimsedir. Geceyi uyumayıp ibadetle geçirir, gündüzleri de devamlı oruçludur.
Kendisine geldiğimizden beri, ibadet etmekten dolayı bizimle alâkadar olacak zaman bulamamaktadır.
Bunun üzerine Abdullah radıyallahu anh’ın babası Amr ibni As radıyallahu anh öfkelendi; oğluna bu şekilde
davranmamasını tenbih ederek, «Hanımın müslüman bir kadındır, sen ise ona sıkıntı veriyorsun» dedi. Fakat
Abdullah radıyallahu anh bu sözlere aldırmamıştı. Babası ikinci bir defa kendisine çıkıştı. Ancak oğlu yine
dinlemeyince, bu defa onu Peygamber aleyhisselâma şikâyet etti. Peygamber aleyhisselâm da, oğlunu
kendisine getirmelerini emir buyurdular. Abdullah radıyallahu anh, babası ile beraber Allah’ın Resulünün
huzuruna gelince, Peygamber aleyhisselâm:
— Sen misin, gecelerini devamlı ibadetle, gündüzlerini de devamlı oruçla geçiren ve geçireceğini söyleyen?
diye sordular. Abdullah radiyallahu anh’ın, «Evet, ey Allah’ın Resulü» şeklinde cevap vermesi üzerine şöyle
buyurdular:
— Bunu yapamazsın, bunun için hem oruç tut, hem tutma. Hem uyu, hem de ibâdet yap ve ayda üç gün oruç
tut. Çünkü iyi amel, on misli ile mükâfatlanır. Bu, ayda üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruç tutmak
gibidir. Fakat bu ayda üç gün oruç, Abdullah radıyallahu anh’e az gelmişti. Peygamber aleyhisselâm bir gün
oruçlu, iki gün oruçsuz olmasını tavsiye etti. Bu da az gelince, bir gün tutup, bir gün bozmasını söyledi.Bu
da az geldiyse de Peygamber aleyhisselâm «Bu Davud aleyhisselâmın orucudur ve en güzel oruç budur,
bundan fazlası olmaz» buyurdular.Bununla beraber Resulûllah aleyhisselâmın bu nasihati, kesin bir emir
olmayıp tavsiye mahiyetinde bulunduğundan; Abdullah radıyallahu anh bunu ifa edememiş ve hayatının
sonlarında çökmüştü.Bunun üzerine şöyle demişti:
— Peygamber aleyhisselâmın bana tavsiye buyurduğu, ayda üç gün orucu kabul etseydim, bana çoluk
çocuğumdan ve bütün malımdan daha sevgili olurdu…
(Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî)
2-Cehennem Korkusu ve Sıcak Günde Oruç
Haccac ve adamları Mekke ile Medine arasında yolculuk yaparken bir suyun başında mola verdiler
Sofra kurulunca; Haccac etrafa bakın fakir birisi varsa getirin beraber yiyelim dedi Hizmetçiler yakınlarda
üzerinde bir hırka olan birini gördüler Onu uyandırıp; Seni Haccac çağırıyor, dediler ve adamı Haccac'ın
yanına götürdüler
Haccac:
-Gel beraber yemek yiyelim, dedi
Adam yemem diyerek Haccac'ın teklifini reddetti cevaba şaşıran Haccac sebebini sorunca:
-Beni senin sofrandan daha iyi bir yere çağırdılar
-Nereye çağırdılar? Deyince adam:
-Allah'ın misafirliğine çağırdılar Ben oruç tutuyorum deyince,
Haccac böyle sıcak günde oruç mu tutuyorsun? Deyince adam şöyle cevap verdi:
-Evet, bu sıcak günde oruç tutuyorum ki kıyamet gününün sıcaklığından kurtulayım, dedi
HİKÂYELER
1-Çoban Ve Ağaç
Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve
eğer mevsimiyse, onunla konuşarak:
"Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık". Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en
olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla .
birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur"an"ını okumaya koyulurdu. Çoban, bu ağacı
yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan
geriye kalanını kullanırdı. Elma ağacının kökleri belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip
meyve vermeye başlamıştı.
Çoban. o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı, en güzel elmayı "şıp" diye koparırdı. Fakat
aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınki ise bir çınar gibi büyüyüp göklere
yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlad sevgisiyle
okşarken; "Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bugünkü kısmetimi".
Ve bir elma düşerdi, hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan...
Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın velî bir zât olduğunu
söylerlerdi. Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi. Ancak dallar
dolu olmasına rağmen nedense . bir şey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini...
Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını
ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini. Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana
ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da
vücudunu taşıyamaz olmuştu.
Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinden daha nurlu
minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden...
Yeniden doğmuştu sanki çoban. Bir şey hatırlamıştı. Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona
şefkatle sarılırken; "Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak, "Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan
ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bugün Ramazan"ın ilk günü olduğunu?"
2-Hayvanlar Oruç Tutmaz
Son Asrın Evliyalarından Hacı Cemal Öğüt Fatih Camiinde, bir Ramazan gününde vaaz ediyor. Dışarıda
oruç tutmayanları, başı açıkları, namaz kılmayanları görüyor, onlara bir şeyler demesi lazım, ama direkt
olarak bir şey de söylemek istemiyor.
Konuya şöyle giriyor:
Şu Hacı Cemal var ya, bu saf hanımla nasıl yaşayacak, nasıl idare edecek, bilemiyorum."
Diyeceksiniz ki: "
Senin hanım çok mu saf?"
Aman sormayın, o kadar saf, o kadar saf ki, isterseniz bir saflık örneği vereyim de bakın anlayın. Hacı
Cemal'in de bu saf hanımla nasıl yaşayacağını siz düşünün.
Efendim, öğle namazından önce abdestimi aldım, cübbemi giydim, kapıya da çıktım, buraya vaaza gelmek
üzere ayakkabılarımı giyerken bizim hanım da mutfakta iftarlık yemek hazırlıyordu. Birden feryadı bastı.
"Eyvah, bu da mı gelecekti başıma?"
Hemen ayakkabılarımı çıkardım mutfağa doğru koştum, baktım, mutfakta bir şey yok.
Dedim ki:
"Hanım, yangın alarmı verir gibi ne bağırıyorsun öyle? Ne var?"
Dedi ki:
"Görmüyor musun kediyi?"
"Görüyorum, kediye ne olmuş?"
“Daha ne olacak? İftarlık pideleri yiyor" demez mi?
Tepem attı.
"Hanım sen de ne kadar cimrisin. İnsan bir pide için bu kadar çığlık atar mı? İşte camiye gidiyorum. Ne
kadar pide istersen alır getiririm, hem de tazesinden" deyince, hanım bu sefer saf saf bana baktı, dedi ki:
"İlahi hoca, asıl saf olan sensin! Ben pideye mi acıyorum? Görmüyor musun, şu mübarek Ramazan gününde
hayvan oruç tutmuyor, oruç? Şapur şupur pide yiyor. Ben hayvanın oruç yediğine kızıyorum, ona
üzülüyorum."
Tepem iyice attı. Ben de dedim ki:
"İlahi hatun sen bilmiyor musun ki, hayvanlar oruç tutmaz, sen bilmiyor musun ki hayvanlar namaz kılmaz,
sen bilmiyor musun ki, hayvanlar açık yerlerini örtme ihtiyacı duymazlar"
Cemal Hoca cemaate döner:
“Nasıl bizim bu saf hatuna iyi söylemiş miyim?"
Cemaatte gülüşmeler, mesaj alınmıştır.
3-Oruca Hürmet Eden Mecusi
Bir Ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan bir mecûsînin, (Ateşe tapan) çocuğu daha
müslümanların ne yaptığını idrak edecek çağa gelmediği için, oruçlu müslümanların arasında ekmek
yiyordu. Hemen babası, çocuğun bu halini fark etti. «Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi? Onlar
bu günlerde oruç tutarlar, onlarca bu günler muhterem günlerdir.» diyerek azarladı ve çocuğu eve gönderdi.
Her fâninin başına gelen ölüm, bir gün onu da alıp götürdü. Ölümünden sonra o şehrin dinde ileri gelen
zevatından birçoğu, mecûsîyi rüyalarında Cennet-i âlâda gördüler. Halbuki, hayatında ateşe Allah diye
ibadet
eden
bir
kimsenin,
Cennete
girmesi
adl-i
ilâhîye
mugayirdi.
Mecûsîye: «Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni imansız bilirdik. Hatta öldüğün zaman, cenaze
namazını bile kılmadık.» dediklerinde O, şu cevabı verdi:
— Evet! Doğru söylüyorsunuz. Ben bir mecûsî îdim. Fakat bir gün küçük oğlum, müslüman mahallesinde,
onlar oruçlu olduğu halde yemek yiyordu. Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade
etmedim. Müslümanların hürmet ettiği bir şeye, ben de hürmet ettiğim için;
Cenab-ı Allah, benim ruhumu müslüman olarak aldı. Ölüm anında Azrail (a.s.) geldiği zaman, Allah (c.c.)
ona emretti. Evvelâ bana: «Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resulühü»
dedirtti, ondan sonra canımı aldı. O sebepten ben, işte bu gördüğünüz nimete kavuştum, dedi.
4-Onların Ameli Yok
Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem bir gün ashabıyla otururken bir an kıyametten bahsetmeye başladı. Anlatır ... anlatır,
kıyamet günü kulun amellerine konu gelir.
Kıyamet günü birçok kimse Tehame kadar sevapla gelir. Allah Teala onların amellerini boşa çıkarır.
Bu dehşetli tablo karşısında ürperen Salim Mevla Huzafe Hazretleri atılarak;
-Anam babam sana feda olsun ya Resulullah, Biz o kavmi nasıl tanıyacağız?
-Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben onlardan olmaktan çok korkuyorum.
-Ey Salim! Onlar oruç tutarlar namaz kılarlar ama kendilerine haramdan bir şey teklif edildiği zaman Allah Teala'dan korkmadan
haram işlerler. İşte Allah onların amellerini kabul etmez.
Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007
5-Onlar Oruç Tutmadılar
Peygamberimiz bir gün ashabına oruç tutmalarını emrederek:
- Ben izin vermeden kimse orucunu açmasın, buyurur.
Herkes orucunu tutar. Akşam olunca, teker teker müracaat edenlere, iftar müsaadesi verir. Bu arada bir adam
gelerek:
- Ya Resulullah! İki genç kız oruç tuttu ve yoruldular. Zat-i alinze gelmeğe utanıyorlar. Müsaade
buyurursanız iftar etsinler, dedi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) müsaade etmedi. Adam iki defa daha geldi. Sonunda
Resulullah (s.av.)
- Onlar oruç tutmadılar. Bütün gün insanların etini yiyenler, nasıl oruçlu olurlar? Git onlara söyle: Oruç
tuttularsa, istifra etsinler bakalım, buyurdu.
Adamcağız gitti, gerekeni söyledi. Onlar da denileni yaptı ve kan parçaları kustular. Adam Resülullah
Efendimize dönerek vaziyeti bildirdi. Bunu üzerine Peygamberimiz (s.a.v.):
- Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki; eğer kusmayıp bu kan parçaları midelerinde kalsaydı,
onları cehennem ateşi yerdi.
6-Kırk Sene Nafile Oruç
Kırk sene üç ayların tamamında nafile oruç tutan bir zat, bir gün bir alışveriş kuyruğunda bulunur. Dışarıdan
gelen bir kişi, kuyruğa girmeden alış veriş yapmak ister ve bunda ısrar eder. O kadar ısrar eder ki, kuyrukta
bulunanların sabrını taşırır.
-"Neden acele ediyorsun? diye sorarlar. O da der ki,
- "Bu gün nafile oruç tutmuştum. iftar yaklaştı. Onun için acele ediyorum" deyince kuyrukta bulunan ve 40
senedir nafile oruç tutup kimseye söylemeyen adam dayanamadı:
-"Be adam, ben kırk senedir nafile oruç tutuyorum; gene de senin bu yaptığını yapmıyorum" deyince o
adam:
-” Ben de 40 senedir sana bunu bir türlü söyletemiyordum. Nihayet söylettim. Ben Şeytanım" diyerek
oradan uzaklaşır.
7-Az Tutup İlaç Kullanırsanız
Ramazan ayının ilk günlerindeydi. Bir gece oturduğu evden dışarıya çıkan Nasuhi Efendi, dergahın
bahçesinde dolaşıyordu. Onun bahçede dolaştığını gören hanımı, bahçeye çıkarak yanına yaklaştı ve
"Muhterem Efendim! Bu gece vakti bu bahçede niçin gezinip durursunuz?" diye sordu.
O da;
"Allah Teala bilir ama bu bayramı burada geçireceğiz.
Şimdiden kendime yer hazırlıyorum." buyurdu.
Hanımı bunu işitince üzüldü;
"Niçin böyle söyleyip yüreğimizi yakıyorsunuz." dedi.
Nasuhi hazretleri;
"Takdir-i İlahi böyledir." cevabını verdi.
Aradan günler geçti. Ramazan-ı Şerif ayının orta sına geldiğinde, sevenlerini etrafına toplayıp, yerine oğlu
Alaed din Efendiyi halife tayin etti ve vasiyetini bildirdi.
Muhammed Nasuhi Hazretlerinin talebelerinden Şami Ahmed Efendi, vefat edeceği gün hocasını ziyaret
etti. Muhammed Nasuhı Efendinin hastalığı iyice artmıştı.
Şami Ahmed Efendi ona;
"Efendim biraz az oruç tutup ilaç kullanırsanız rahatsızlığınız iyileşebilir." deyince,
Nasuhi Efendi;
"Oğlum! Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle otuz senedir farzları değil nafileleri dahi noksan yapmadım. İnşallah bu
gece dergah-ı izzete oruçlu giderim." buyurdu.
Muhammed Nasuhi hazretleri vefat ettikleri gün ikindi namazından sonra hizmetinde olan dervişlere;
"Bu gece Cüneyt-i Bağdadi, Abdülkadir-i Geylanı, Molla Hünkar Celaleddın, Maruf-i Kerhı, Seyyid Yahya
Şirvan, Sultan Şaban-ı Veli ve Hocam Ali Atvel hazretleri teşrif buyuracaklardır. Onlara hizmette kusur
etmeyin.
"İftar vaktinde Derviş İbrahim, Nasuhı hazretlerinin yanından odanın kapısına varıp iki lokma ekmek yedi.
Üçüncü lokmayı yerken Nasuhi hazretleri bir defa;
"Hu" diye seslendi.
Derviş İbrahim ekmeği bırakıp içeri girerken tekrar; "Hu" diye Allah Teala'nın ismini zikredip ruhunu teslim
etti.Kaynak: Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007
Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
Ne zaman ki Cenab-ı Hak Teâlâ hazretleri nefsi yarattı ona sual etti:
― Ey nefis, bildin mi Ben kimim sen kimsin? Nefis cevap olarak:
― Sen Sen’sin ben benim, dedi.
Hak Teâlâ’nın buyruğu ile nefsi cehennemin içine attılar, orada bin yıl yandı. Sonra cehennemden çıkararak
Cenab-ı Hakk’ın huzuruna götürdüler yine soruldu:
― Ey nefis! Bildin mi sen kimsin, Ben kimim? Nefis, yine cevap verdi:
― Ben benim ve Sen Sensin!
Cenab-ı Hakk’ın emriyle bin yıl daha cehennemde yaktılar. Yine aynı soru soruldu ve aynı cevap alındı.
Götürüp bin yıl daha yaktılar, cehennemde azap ettiler, aynı cevabı tekrarladı.
Nefis-i emmare üç bin yıl cehennemde yandığı halde senlik-benlik davasından vazgeçmedi. Bu defa Cenab-ı
Hak Teâlâ hazretleri gıdasının kesilmesini irade buyurdu, gıdasını kestiler. Aradan üç gün geçmeden nefis feryat edip
dedi ki:
― Beni Rabbime götürün!
Cehennem ehli buna şaşırıp dediler ki:
― Bu ne acep sırdır ki bu nefis üç bin yıl cehennemde yandı, türlü türlü azaplar gördü de bir kere “Rabbim sensin”
demedi. Senlik benlik davasından vazgeçmedi. Üç gün gıdası kesilmekle “Beni Rabbime götürün, bana Mevla'm
gerektir, başka hiç bir şey gerekmez.” demeye başladı. Cehennem malikleri Hak Teâlâ’ya niyaz ettiler:
― İlahi! Sen, allamü’l-guyubsun. (Gaipleri bilicisin.) Şu nefis, cehennemde üç bin yıl yandı da hiç kimseye baş
eğmedi. Şimdi üç gün aç kalınca “Beni Rabbime götürün.” diye feryada başladı dediler.
Cenab-ı Hak, nefsin huzuruna getirilmesini irade buyurdu ve nefse sordu:
― Ey nefis! Bildin mi? Ben kimim ve sen kimsin? Nefis, bu defa şu cevabı verdi:
― Ya Rabbi! Sen benim Mevla’msın. Ben senin zayıf kulunum.

Benzer belgeler