joy risker
Transkript
joy risker
AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI T.C. MALĐYE BAKANLIĞI SAYI 43 BÜLTEN EYLÜL 2010 BU SAYIDA: AVRUPA BĐRLĐĞĐ’NDE VERGĐLENDĐRME TRENDLERĐ RAPORU (2010): FĐNANSAL KRĐZĐN VERGĐ POLĐTĐKALARINA YANSIMALARI “Özgürlük” temalı AB Öykü Yarışması 2 Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve 18 AB Bilgi Merkezi, teması “özgürlük” olan ve 18 ildeki ortaöğretim kurumlarının 9. ve 10. Sınıf öğrencilerinin katılıma açık olan öykü yarışması düzenlemektedir. Yarışmaya Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Đzmir, Gaziantep, Đstanbul, Kayseri, Konya, Mersin, Trabzon, Samsun, Van, Şanlıurfa illerinden katılım sağlanabilecektir. DTÖ’DE DENGE ARAYIŞLARI VE DTÖ ÜYELĐĞĐ ÇERÇEVESĐNDE ÇĐN 5 Yarışmanın amacı, Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde “özgürlük” kavramını vurgulamak, yetişmekte olan kuşakları bu konuda düşünmeye ve araştırmaya sevk etmek olarak ifade edilmektedir. Bu çerçevede, Eylül ve Ekim aylarında, yarışmaya katılacak olan öğrencilere yönelik Avrupa Birliği’nin özgürlük ilkesine ilişkin eğitim semineri ve öykü yazma semineri düzenlenecektir. 2009 YILI KAMU ĐÇ DENETĐM GENEL RAPORU 10 SCHĐLLER VE BEETHOVEN’DAN AVRUPA’YA MĐRAS: NEŞEYE ÖVGÜ 15 Öykülerin son teslim tarihi 30 Kasım 2010 olup, teslim yerleri AB Bilgi Merkezleridir. Öyküler elden, e-posta yolu veya posta yolu ile ilgili merkezlere iletilebilecektir. Değerlendirme sonucunda, ulusal aşamada ilk üçe giren eser sahibi, Belçika ve Macaristan seyahati ile ödüllendirilecektir. Öykü yarışmasına ilişkin detaylı bilgiye Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun bağlantısından ve AB Bilgi Merkezleri ile irtibata geçerek ulaşılabilir. Katılacak öğrencilere başarılar diler, yarışmanın “özgürlük” kavramına katkı sunmasını temenni ederiz. AB Türkiye Delegasyonu: http://www.avrupa.info.tr/youth/oyku_yarisma,oyku_yarismasi_nedir_2010.html AB Bilgi Merkezleri iletişim bilgileri: http://www.avrupa.info.tr/Bize_Ulasin/Iletisim_Bilgileri,Letisim_Bilgileri_Sayfalar.html?pageindex=1 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Avrupa Birliği’nde Vergilendirme Trendleri Raporu (2010): Finansal Krizin Vergi Politikalarına Yansımaları Ekin GÜNDAY ECER AB Uzmanı Avrupa Komisyonu Vergilendirme ve Gümrük Birliği Genel Müdürlüğü ile AB Đstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından yıllık olarak hazırlanan “Avrupa Birliği’nde Vergilendirme Trendleri” raporunun 2010 yılı sayısı hem AB Üye Devletleri ile Đzlanda ve Norveç’teki vergi sistemlerinin karşılaştırmalı olarak bir değerlendirmesini sunmakta, hem de kapsadığı 2008 yılı verileri ile finansal krizin vergi politikalarındaki yansımalarına ilişkin bilgi vermektedir.1 Bilindiği üzere, küresel ekonomik krizin AB Üye Devletleri üzerindeki etkileri 2008 yılı ikinci yarısından sonra artan bir şekilde hissedilmeye başlanmıştır. Bu süreçte AB Üye Devletleri kullandıkları çeşitli vergi politikası araçları ile yaşanan krizin etkilerini hafifletmeye çalışmışlardır. “Avrupa Birliği’nde Vergilendirme Trendleri” raporunun 2010 yılı sayısı hem bu yönde uygulanan politikaları sunmakta, hem de bu politikaların bütçesel etkilerini ortaya koymaktadır.2 göstermektedir. Örneğin, söz konusu oran Romanya’da %28,0 seviyesinde iken, Danimarka’da %48,2 olarak gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, 2008 yılında, yaşanmakta olan finansal krizin de etkisiyle, genel vergi oranlarında bir düşüş gözlenmiştir. Üye Devletlerin harcama programlarını krizin etkileri doğrultusunda revize etmeleri sonucunda finansal krizin devlet bütçesi üzerindeki etkisi gelir kalemlerinden çok, harcama kalemlerinde hissedilmiştir. Bu doğrultuda, finansal krizin genel vergi gelirleri üzerindeki etkisi sınırlı olmuş, genel vergi oranı ancak 2006 yılı seviyesine gerilemiştir. 1995 – 2008 yılları arası vergi istatistiklerinin incelenmesi, AB Üye Devletlerindeki vergilendirme politikalarına ilişkin olarak şu hususları ön plana çıkarmaktadır: Özellikle yeni AB Üye Devletlerinde, doğrudan vergilerin ağırlığı düşük kalmaktadır. Genel olarak, yeni AB Üye Devletlerinin eski üyelerden karşılaştırmalı olarak farklı bir vergi yapısı bulunmaktadır. Eski Üye Devletlerde vergi gelirlerinde doğrudan vergiler, dolaylı vergiler ve sosyal güvenlik katkı paylarının ağırlıkları eşit bir şekilde gerçekleşmekte iken, Malta dışında yeni Üye Devletlerde vergi gelirlerinde doğrudan vergiler karşılaştırmalı olarak daha düşük bir paya sahiptir. AB’de vergi oranları genel olarak yüksektir. 2008 yılında, genel vergi oranı (27 AB Üyesi Devletteki tüm vergilerin ve sosyal güvenlik kesintilerinin toplamı) GSYĐH’nın %39,3’üne denk gelmektedir. Bu oran ABD ve Japonya’nın yaklaşık olarak 12 puan yukarısındadır. Ancak bu oran Üye Devletler arasında da farklılıklar 1995 yılından beri düşüş eğilimi gösteren gelir vergisi oranları, 2010 yılında ilk kez artış göstermiştir. 1995 yılından 2009 yılına kadar, dört ülke hariç tüm AB Üye Devletleri gelir vergisinin en yüksek dilimine uygulanan oranda indirime gitmişlerdir (Malta, Avusturya ve Đngiltere oranda değişikliğe gitmemiş, Portekiz ise oranı Raporun Ana Sonuçları: 2 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN yükseltmiştir). Ancak 2010 yılında, yaşanmakta olan finansal krizin etkisiyle düşüş eğilimi kesintiye uğramış ve AB genelinde ortalama %0,4’lük bir artış gözlenmiştir. Gelir vergisinde en yüksek dilime uygulanan orandaki düşüş eğilimi gelir vergisinden sağlanan gelirlerde düşüşe yol açmamıştır. En yüksek dilime giren mükelleflerin sayısı tüm ülkelerde sınırlıdır, bu doğrultuda gelir vergisi basamaklarını belirleyen sınırlarda yapılacak değişiklikler vergiden sağlanan gelirde daha belirleyici olmaktadır. Kurumlar vergisi oranlarındaki düşüş ise devam etmektedir. 1995 yılında, AB genelinde %35,3 seviyesinde olan kurumlar vergisi, 2010 yılında %23,2 seviyesine gerilemiştir. Gelir vergisinin aksine, finansal kriz ile birlikte Üye Devletler kurumlar vergisi oranlarında bir artışa gitmemiş, hatta Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Litvanya, Macaristan ve Slovenya kurumlar vergisi oranını düşürmüşlerdir. 2008 yılında tüketim vergileri gelirlerinde sert bir düşüş gözlemlenmiştir. Bu düşüşün temel nedeni olarak finansal krizin tüketim davranışları üzerindeki etkisini göstermek mümkündür. Finansal kriz ile beraber tüketimin daha çok düşük KDV oranlarına tabi temel ihtiyaç maddelerine kayması ve artan stoklar nedeniyle daha çok KDV iadesi talep edilmesi sonucunda 2008 yılında tüketim vergisi gelirlerinde düşüş gerçekleşmiştir. Çevre vergisi gelirlerinde ise düşüş eğilimi devam etmektedir. Bir taraftan iklim değişikliği ile beraber çevrenin korunması fikri önem kazanırken, diğer taraftan çevrenin korunması için emisyon ticareti gibi vergilendirme dışındaki politika araçları ön plana çıkmaktadır. Bu doğrultuda, 2004 yılından itibaren çevre vergilerinin GSYĐH’ya oranında düşüş eğilimi gözlenmektedir. Finansal Krizin Üzerindeki Etkileri: Vergi Politikaları 2008 yılının ikinci yarısından itibaren AB Üye Devletleri ekonomiyi desteklemek amacıyla çeşitli önlemler paketleri yürürlüğe koymuşlardır. Söz konusu önlem paketleri incelendiğinde şu özellikler dikkat çekmektedir: Uygulanmakta olan vergi önlemlerinin miktar ve kapsamları AB Üye Devletleri arasında farklılıklar göstermektedir. Ancak genel olarak, devletlerin müdahaleden yana bir tavır sergiledikleri gözlemlenmektedir. Alınan vergi önlemlerinin bütçe üzerindeki etkisinin GSYĐH’nın %0,5’inden küçük olacağı tahmin edilmiştir. Ancak özellikle vergi oranlarında değişiklik öngören önlemlerin bütçe üzerindeki etkisi GSYĐH’nın %1’inden daha fazla olmuştur. KDV, gelir vergisi ve sosyal güvenlik mevzuatında yapılan değişiklikler ile ÖTV oranlarında yapılan artışlar genelde bütçe üzerinde daha büyük bir etkiye sahiptir. Diğer taraftan, söz konusu önlemlerin değerlendirilmesinde bütçe üzerindeki etkisinden çok, hedeflenen sektör üzerindeki etkisi ön plana çıkmaktadır. Alınan önlemlerin incelenmesi göstermiştir ki iki yıllık süreç içerisinde hem vergi oranlarında indirime, hem de artışa gidilmiştir. Aynı Üye Devlette, hatta aynı vergi çeşidinde zaman içerisinde hem indirim, hem de artış yapılabilmiştir. Krizin ilk ortaya çıktığı 3 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN dönemde Üye Devletler daha çok ekonomik faaliyetleri destekleyici önlemler alırken, ilerleyen dönemlerde ise bütçeyi gözeten önlemlere yönelmişlerdir. Üye Devletler vergi oranlarında değişikliğe giden önlemlerden çok, vergi tabanını etkileyen önlemleri tercih etmişlerdir. Vergi tabanını etkileyen önlemler belli bir grup mükellefe odaklanmayı mümkün kıldığından ön plana çıkmışlardır. Daha çok gelir ve kurumlar vergisi oranlarında indirime gidilirken, KDV ve ÖTV oranlarında ise artış gerçekleştirilmiştir. Alınan önlemlerin geçerlilik sürelerine bakıldığında, tüketimi teşvik etmeye yönelik önlemlerin genel olarak son bir tarih içerdikleri görülmektedir. Başta Đngiltere olmak üzere birçok Üye Devlet tüketimi artırmak için bu yönteme başvurmuştur. Sonuç olarak yaşanan ekonomik kriz ile beraber AB Üye Devletleri vergilendirme politikalarını bir kez daha gözden geçirmişlerdir. Bu süreç alternatif maliye politikalarının gündeme gelmesine neden olmuştur. Bir tarafta artan mali borçlar, bir diğer tarafta ise tüketimin teşvik edilmesi olgusu ile karşı karşıya olan AB Üye Devletleri vergi sistemlerini hem GSYĐH’da büyümeye katkı sağlayacak, hem de ekonomik istikrarı sağlayacak şekilde düzenleme çabası içindedirler. Kaynakça: European Commission and Eurostat, Taxation Trends in the European Union, 2010 Edition, http://ec.europa.eu/taxation_customs/taxation/gen_info/economic_analysis/tax_str uctures/index_en.htm 1 http://ec.europa.eu/taxation_customs/taxation/gen_info/economic_analysis/tax_structures/ index_en.htm 2 European Commission and Eurostat, Taxation Trends in the European Union, 2010 Edition. 4 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN DTÖ’de Denge Arayışları ve DTÖ Üyeliği Çerçevesinde Çin Hülya SOYLU AB Uzmanı Gün geçmiyor ki uluslararası ticarette ülke uygulamaları şikâyet konusu olmasın. Nitekim 16 Ağustos 2010 tarihinde Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) şikâyet üzerine Avrupa Birliği’nin (AB) ileri teknoloji (high-tech) ürünlerine uyguladığı ithalat vergilerini kaldırmasını istemiştir.1 Söz konusu uygulama 1996’da AB’nin de imzaladığı isteğe bağlı Bilişim Teknolojisi Anlaşması’na (ITA) aykırı bulunmuştur. Ancak Avrupa Birliği, şikâyet konusu elektronik aletlerin (televizyon kablo kutuları, düz ekran bilgisayar monitörleri, yazıcılar) ileri teknoloji kategorisi altında sınıflandırılmasına itiraz etmektedir. Söz konusu ürünlerin bilişim teknolojisi ürünü olmaktan çok tüketici ürünü hâline dönüştüğü ve bu nedenle sıfır vergi uygulamasına tabi olmamaları gerektiğini ileri sürmektedir. Tartışmanın taraflarından olan Doğu Asya ülkelerinden Çin’e baktığımızda ise DTÖ’ye üyelikten sonra pozisyonunu güçlendirdiğini görmekteyiz. Aslında AB, Çin’in DTÖ’ye üyeliğini destekleyen en güçlü taraftarlardan biriydi. Hatta 2002 yılında dönemin AB Komiseri ve bugün DTÖ’nün Genel Direktörü olan Pascal Lamy, AB’nin Çin’le ileriki dönemlerde gündeme gelebilecek ticari meselelerde farklı bir Avrupa yaklaşımı benimseyeceğini ifade etmişti. Bu yaklaşım, Çin’i kulüp üyeliğinden bütünüyle mahrum bırakmamak; bunun yerine Çin ile daha ziyade sorunları olumlu bir şekilde ele almak olacaktı. Lamy ayrıca, ülkenin diğer ortaklarının benimsediği gibi aşırı kurallara bağlı yaklaşımdan kaçınacaklarını ifade etmişti. Ancak, 2007 yılında hava biraz değişti. Tekstil başta olmak üzere pek çok alanda anlaşmazlıklar serisi başladı. Brüksel Çin’in haksız ticaret uygulamalarından, Çin ise Avrupa’nın ticari koruma önlemlerinden şikayet etmeye başladı. Halihazırda Çin AB tarafından yürütülen soruşturmalara en fazla konu olan ülke pozisyonundadır. Mart 2006 yılında ise ilk kez AB, DTÖ Ticaretle Bağlantılı Yatırım Önlemleri (TRIMs) kapsamında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Çin’e karşı oto parçalarıyla ilgili açtığı davaya eş-şikayetçi pozisyonunda katılmıştır. Mart 2008 döneminde de AB ve ABD, finansal haber sağlayan yabancı firmalara yönelik Çin kısıtlamalarını birlikte şikâyet etmiştir.2 Ancak, ileri teknoloji ürünlerine ithalat vergileri uygulaması konusunda AB’nin karşısında Doğu Asya ülkelerinin yanı sıra bu kez ABD de bulunmaktadır. Çin aslında farklı konularda farklı müzakere pozisyonuna sahip olan bir ülke konumundadır. Pozisyonu üç başlık altında sınıflandırılabilir: Agresif, savunmacı ve orta yol izleyen.3 Bu da içeride geniş aralıktaki çıkar ve tercihlere sahip büyük ve komplike bir ülkeyi yansıtmaktadır. Örneğin, tarımsal olmayan ürünlerde pazara erişim hakkında müzakerelerde Çin’in çıkarları, agresif bir tutum izlemesine yol açmaktadır. Ülke, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde mamul mal ihracatı alanına daha fazla erişim sağlamak istemektedir. Tarım alanında ise daha karmaşık bir pozisyon almaktadır. Ülke içindeki hassasiyetler, serbestleştirme alanını arttırma konusunda isteksizleştirmektedir. Agresif tarafta gittikçe büyüyen işgücü yoğun tarımsal ürün ihracatına gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tarafından koyulan engellerin azaltılmasını istemektedir. Aynı şekilde, gelişmiş ülkelerin ihracat yardımlarının yasaklanması ve ticarete 5 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN zarar verici yurtiçi sübvansiyonların azaltılması konusunda da çıkarları bulunmaktadır. Bu nedenle Hindistan ve Brezilya’nın liderliğini yaptığı G20’ye katılmıştır. Ancak, katılımı düşük öncelikte ve mücadelede doğrudan yer almayan bir görünüm sergilemektedir. Hizmetler sektöründe ise savunmacı bir tutum izlemektedir. Bu alanda ihraç etme gibi bir kaygısının olmaması ve ülke içinde hassasiyetlerin bulunması nedeniyle Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nın (GATS) daha ağır yükümlülüklerini kabul etmede isteksiz davranmaktadır. Ancak, mallarda olduğu gibi bazı durumlarda ülkenin GATS taahhütleri, gelişmiş ülkelerin pozisyonunun çok ilerisinde bulunmaktadır. Çin’in en büyük önceliklerinden biri, anti-damping ile ilgilidir. Bu alandaki kuralların müzakereleri ve cetvele alınmış önerilerin anti-damping yönü konusunda son derece aktif rol oynamaktadır. Özellikle, ABD ve AB başta olmak üzere bazı DTÖ üyelerinin savunduğu kendisinin piyasa dışı ekonomi statüsünü kaldırmayı veya en azından bu statüyü hafifletmeyi amaçlamaktadır. Çin, gelişmekte olan ülkeler için “Özel ve Lehte Muamele (Special and Differential Treatment)” ve Singapur konularında (yatırım, rekabet, kamu alımlarında şeffaflık ve ticaretin kolaylaştırılması) daha önceleri esnek davranmıştır. Ancak, geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde daha sert bir tutum izlemektedir. Nitekim 2008 yılında Cenevre’de yapılan DTÖ Bakanlar toplantısında Hindistan ile birlikte tarım ithalatına karşı koruma sağlamak amacıyla son derece kapsamlı “özel koruma mekanizmasını” savunmuş ve ABD’nin pamuk gümrük tarifelerinin düşürülmesi yönündeki baskısına karşı direnmiştir.4 Çin’in GATT yükümlülükleri çerçevesinde üyelikle birlikte hizmetler sektöründe korumacılığın yarı yarıya indirilmesi söz konusudur. Ancak uygulamada ülkenin, mal ticaretine göre hizmetler alanında daha fazla korumacılığa devam ettiği görülmektedir. Bu durum, Doğrudan Yabancı Yatırım (DYY) için de geçerlidir. OECD DYY Düzenleyici Kısıtlamalar Endeksi sıralamasında Hindistan ile aynı sırayı paylaşmaktadır. Rusya ve Brezilya’ya nazaran kısıtlamaların daha fazla olduğu görülmektedir. Spesifik olarak bakıldığında ise sabit telefon hatları, bankacılık, hava ve deniz taşımacılığı ve elektrik sektörü gibi temel hizmetler sektöründe kısıtlamaların olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, Hong Kong ve Tayvan’ın emek-yoğun imalat üslerinin, yönetim becerileri ile birlikte Çin anakarasına taşınması ve tükenmeyen ucuz emek havuzu girişimciler üzerinde olumlu bir etki yapmıştır. Bu nedenle ülkeye doğrudan yatırımlar akın akın gelmektedir. Ülkede yaratılan katma değer ise ülke için bir avantaj niteliğindedir. Maocu Stalincilikten Piyasa Sosyalizmine doğru geçiş yapan ve aşamalı olarak liberal ekonomiye geçiş amacıyla piyasa reformları başlatan Çin, önemli aşamalar kaydetmiştir. Ülke Dünya Bankası’nın 2010 yılı Đş Yapma Kolaylığı Endeksinde ise 46. sıraya yükselmiştir.5 Geçen yıllara göre durumunda iyileşme olduğu ve Rusya, Hindistan, Brezilya ve Endonezya’nın önünde yer aldığı görülmektedir. Sınırı aşan ticarette ise, Güney Afrika, Rusya ve Hindistan’ı geçtiği görülmektedir. Çin, aynı zamanda Dünya Ekonomi Forumu’nun 125 ülke arasında yaptığı 2010 Ticareti 6 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Mümkün Kılma Endeksi’nde (Enabling Trade Index) 48 inci sırayı almıştır. Söz konusu endekste piyasaya giriş, sınır yönetimi, taşımacılık ve ticari altyapı ve iş ortamı göstergeleri dikkate alınarak Keza bu sonuca ulaşılmaktadır.6 endekste de Güney Afrika, Hindistan, Brezilya ve Rusya’ya göre daha iyi durumda bulunmaktadır. Çin’in önünde OECD ülkeleri ve Doğu Avrupa, Latin Amerika, Doğu Asya ve Ortadoğu bölgesinde yer alan daha ileri seviyede yükselen piyasalar yer almaktadır. Çin, ticaret ve DYY dünya sıralamasında ise yükselişe geçmiştir. 2006 rakamlarına bakıldığında dünya ticaretinde %7’lik payla (mal ticaretinde %7,7 ve hizmetler ticaretinde %3,5 olmak üzere) dünyanın üçüncü büyük ulusu olarak Japonya’nın yerini almıştır. Bu durum, diğer BRIICS7 ülkelerinin performansının çok üzerindedir; hatta dünya hizmetler ticareti alanında da Hindistan’ın önünde yer almaktadır. Öte yandan Çin’de ticaretin GSYH’den aldığı pay, %70’dir. Bu oran, Brezilya ve Çin’in çok üzerindedir ve böylesine kalabalık bir nüfusa sahip olan ülke için de olağanüstü bir durumdur. Çin, küresel düzeyde DYY stoku girişlerinde %2,4 paya sahip olup; diğer BRIICS ülkelerinin önünde yer almaktadır. 2000 yılından bu yana da DYY çeken ikinci en büyük ülke unvanını korumuştur. 2006 yılı verilerine göre DYY girişi, 69 milyar ABD Doları ve DYY çıkışı ise 16 milyar ABD Doları düzeyindedir.8 ülkelerden yapılan imalat ihracatının yaklaşık %40’ına sahip bulunmaktadır. Çok uluslu şirketlerin mal ihracat ve ithalatındaki payları yaklaşık %60 seviyesindedir. Đhracattaki artışın en yüksek olduğu ürünler, giyim, oyuncaklar ve Bilgi-Đletişim teknolojileri ürünleri gibi mamul tüketim mallarıdır. Çin, Bilgi-Đletişim teknolojileri ürünleri kategorisinde (muhtelif ulaştırma ve makine ürünlerinin yanı sıra) parça ve bileşenlerde doğu Asya ticareti ve DYY ağı açısından son montaj noktası konumundadır. Bahse konu mallar, Batıya ihracat piyasalarına yönlendirilmektedir. Ancak hizmetler, ülkenin DYY ve toplam ticaret hacminde dikkat çekici bir şekilde düşük seviyede bulunmaktadır.9 Çin’in içinde bulunduğu Doğu Asya bölgesinin kendi içerisinde ekonomik bütünleşme seviyesine bakıldığında ise aşağıdaki nedenlerden dolayı kırılgan bir yapı ortaya çıkmaktadır:10 - - Çin, Hindistan’ın aksine işgücü-yoğun imalat sektöründe karşılaştırmalı üstünlük durumunu başarıyla kullanmıştır. Bunu ticaret ve DYY arasında sıkı bir bağlantı kurarak gerçekleştirmiştir. Çin, gelişmekte olan - Her ulusun endüstriyel rekabet edebilirlik düzeyinin, bölgeler arası serbest ticareti sağlama amacını taşıyan “Asya Alanı (Factory Asia)”nın düzgün işleyebilmesine bağlı olması, “Asya Alanı’ gereğince tarifelerin tek taraflı indirilmesinin DTÖ disiplinine tabi olmaması (söz konusu tarife indirimleri DTÖ açısından zorunlu olmayıp; ASEAN ülkeleri ve Çin tarafından yapılmaktadır), DTÖ mekanizmaları gibi gözetim işlevini görecek bir “üst düzey yönetimin bulunmaması” Doğu Asya’da kaçınılmaz olan ikili ticari anlaşmazlıkların bölge düzeyinde problemlere dönüşmemesi için işbirliği ve iletişim 7 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Mekanizmalarına bulunmaktadır. ihtiyaç Bütün bunlara rağmen Çin, sağladığı yüksek büyüme oranlarını istihdam, yoksulluğun azaltılması, daha geniş nüfus kesimi için insan refahını iyileştirmeye dönüştürmede başarı sağlamıştır. Şüphesiz bu süreçte temel etken yüksek tasarruf ve yatırım seviyesidir. Keza, ticaret ve DYY düzeylerinin rolü de önem taşımaktadır; bu durum özellikle işgücü yoğun mamul mal ihracatının arttırılmasında net bir şekilde görülmektedir. Sonuç olarak, Maocu Stalincilikten Piyasa Sosyalizmine doğru geçiş yapan ve aşamalı olarak liberal ekonomiye geçiş amacıyla piyasa reformları başlatan Çin, farklı endeks hesaplamalarına göre önemli aşamalar kaydetmiştir. DTÖ içerisinde de Çin farklı konularda farklı müzakere pozisyonuna sahip ülke konumundadır. Tarımsal olmayan ürünlerde pazara erişim hakkında müzakerelerde yönetim agresif bir tutum izlemektedir. Tarım alanında ise daha karmaşık bir pozisyon almaktadır. Ülke içindeki hassasiyetler, serbestleştirme alanını arttırma konusunda isteksizleştirmektedir. Öte yandan Çin’in hala düzenlemeler yoluyla getirdiği kısıtlamalar devam etmektedir. Kaynakça: Baldwin, R. (2006), Managing the Noodle Bowl: The Fragility of East Asian Regionalism CEPR Discussion Paper No. 5561, March. (www.cepr.org/pubs/dps/DP5561.asp, erişim tarihi 20.08.2010) Co-Publication of The World Bank, IFC and Palgrave MacMillan (2010), Doing Business 2010 Report. (http://www.doingbusiness.org, erişim tarihi 20.08.2010)) Erixon, F., Messerlin, P., and Sally, R. (2008), China’s Trade Policy Post-WTO Accession: Focus on China-EU Relations. Brussels: European Centre for International Political Economy (ECIPE), p. 9. (http://www.ecipe.org, erişim tarihi 20.08.2010) Gill, B., Murphy, M. (2008), China-Europe Relations: Implications and Policy Responses fort he United States, A Report of the CSIS Freeman Chair in China Studies, Center for Strategic & International Studies, Washington, p. 13. (http://csis.org/files/media/csis/pubs/080507-gill-chinaeuroperelations-web.pdf, erişim tarihi 20.08.2010) World Economic Forum, The Global Enabling Trade Report 2010. (http://www.weforum.org/en/initiatives/gcp/GlobalEnablingTradeReport/index.htm, erişim tarihi 20.08.2010) WTO Panel Reports on information technology dispute, 16.08.2010 (DS375, DS376, DS377) (http://www.wto.org/, erişim tarihi 23.08.2010) 8 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 1 WTO Panel Reports on information technology dispute, 16.08.2010 (DS375, DS376, DS377) (http://www.wto.org/, erişim tarihi 23.08.2010) 2 Gill, B., Murphy, M. (2008), China-Europe Relations: Implications and Policy Responses fort he United States, A Report of the CSIS Freeman Chair in China Studies, Center for Strategic & International Studies, Washington, p. 13. (http://csis.org/files/media/csis/pubs/080507-gill-chinaeuroperelations-web.pdf, erişim tarihi 20.08.2010) 3 Erixon, F., Messerlin, P., and Sally, R. (2008), China’s Trade Policy Post-WTO Accession: Focus on ChinaEU Relations. Brussels: European Centre for International Political Economy (ECIPE), p. 9. (http://www.ecipe.org, erişim tarihi 20.08.2010) 4 Đbid., p 10. 5 Co-Publication of The World Bank, IFC and Palgrave MacMillan (2010), Doing Business 2010 Report. (http://www.doingbusiness.org) 6 World Economic Forum, The Global Enabling Trade Report 2010. (http://www.weforum.org/en/initiatives/gcp/GlobalEnablingTradeReport/index.htm, erişim tarihi 20.08.2010) 7 Brezilya, Rusya, Hindistan, Endonezya, Çin, Güney Afrika ülkelerini kapsamaktadır. 8 Erixon (2008), p. 3. 9 Đbid., p. 3. 10Baldwin, R. (2006), Managing the Noodle Bowl: The Fragility of East Asian Regionalism CEPR Discussion Paper No. 5561, March. (www.cepr.org/pubs/dps/DP5561.asp, erişim tarihi 20.08.2010) 9 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 2009 Yılı Kamu Đç Denetim Genel Raporu1 M. Didem DOĞMUŞ AB Uzmanı 5018 sayılı Kanun’un 67nci maddesi uyarınca Đç Denetim Koordinasyon Kurulu’nun (ĐDKK) görevlerinden biri “Đdarelerin iç denetim raporlarını değerlendirerek sonuçlarını konsolide etmek suretiyle yıllık rapor halinde Maliye Bakanlığı’na sunmak ve kamuoyuna açıklamak”tır. Söz konusu madde çerçevesinde ĐDKK Haziran 2010’da, 2009 yılında kamu genelinde yürütülen iç denetim faaliyetlerinin değerlendirildiği “2009 Yılı Kamu Đç Denetim Genel Raporu”nu yayınlamıştır. Söz konusu rapor, 5018 sayılı Kanun’un iç denetimle ilgili olan kamu idarelerince ĐDKK’ya gönderilen yıllık iç denetim faaliyet raporları ile denetim uygulamaları sonucu üretilen iç denetim raporlarının değerlendirilmesi ve sonuçlarının konsolide edilmesi yoluyla hazırlanmıştır2. Bu makalede 2009 Yılı Kamu Đç Denetim Genel Raporu ele alınacaktır. 2008 yılı iç denetim faaliyetlerinin değerlendirildiği ilk rapor 2009 yılı Haziran ayında yayımlanmıştır3. Bu kapsamda bu makalede Rapor çerçevesinde 2009 yılı iç denetim bulgularına özet olarak değinilecek ve 2008 bulguları ile karşılaştırma yapılacaktır. Genel bir değerlendirmeyle makale sonlandırılacaktır. 2009 Yılı Đç Denetim Bulguları 2009 Yılı Kamu Đç Denetim Genel Raporunda, 2009 yılında yürütülen iç denetim faaliyetlerine ilişkin şu hususlar öne çıkmaktadır: - 2008 yılında kamu idarelerinde iç denetim faaliyetleri yürütülmeye başlanmış ve 2009 yılında da bu faaliyetler artarak sürdürülmüştür. - 2008 yılında ağırlıklı olarak program dışı denetimler yapılarak çoğunlukla yönetsel ve destek süreçlerine ilişkin iç kontrollerin etkinliği ve verimliliği değerlendirilirken, 2008-2010 yılı ĐDKK Strateji Belgesinin4 esas alındığı 3 yıllık iç denetim planlarının ve yıllık iç denetim programlarının uygulamaya konulduğu 2009 yılı denetimlerinde ise nispeten sistematik ve risk analizine dayalı denetimler gerçekleştirilmiştir. - Yürütülen iç denetim faaliyetlerinin incelenmesi sonucunda tespit edilen hususlardan bazıları şunlardır: teknik bilgi gerektiren alanlarda personel eksikliği bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bilgi edinme birimine müracaatlarda ve bu konuda verilen hizmetlerde yeterli etkinlik sağlanamamaktadır. Đhale sürecinin planlanması, yürütülmesi ve izlenmesi aşamalarının ve taşınır malların talep, satın alma, kayıt ve takip işlemlerinin etkin bir şekilde yürütülmesi konusunda da sıkıntılar yaşanmaktadır. Ayrıca personelin bireysel performansının değerlendirilmesine yönelik sistematik bir yapılanma bulunmamaktadır. Bilimsel araştırma projelerinin onaylanması, bütçeleştirilmesi ve 10 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN raporlanması aşamasında da sorunlar yaşanmaktadır. Ayrıca finansal işlemlerde görev ayrılığı ilkesi ihlal edilmektedir. Ek olarak birimler arasındaki iletişim eksiklikleri nedeniyle hatalı işlemler yürütülmektedir. - Yapılan tespitlerle ilgili olarak otomasyon sistemlerinin geliştirilmesi; kontrol ortamının iyileştirilmesi; önleyici, tespit edici ve düzeltici kontrollerin oluşturulması ve geliştirilmesi noktasında iç denetçilerin önerilerde bulunarak denetlenen faaliyetlerin iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yürüttükleri Raporda ifade edilmektedir. - 2009 yılında iç denetçiler tarafından ilgili idare faaliyet konularına ilişkin olarak sözlü danışmanlık hizmeti sağlanmış olduğu da Raporda vurgulanmaktadır. - 2009 kamu iç denetim raporunun yayımlandığı tarih itibariyle mevcut iç denetçilerin eski görev unvanlarına göre dağılımı şu şekildedir: Müfettiş (256), Kontrolör (83), YDK (Yüksek Denetleme Kurulu) Denetçisi (4), Denetmen (419), Hesap Đşleri Murakıbı (6). - Hâlihazırda 27’si genel bütçeli, 65’i özel bütçeli, 2’si sosyal güvenlik kurumu ve 113’ü mahalli idare olmak üzere toplam 207 kamu idaresinde 768 iç denetçi görev yapmaktadır. - Atama yapılmayan iç denetçi kadrolarının toplam iç denetçi kadrosu içerisindeki payı % 44 olarak gerçekleşmiştir. Diğer bir anlatımla, tahsis edilen 1369 iç denetçi kadrosunun 601 adedine atama yapılmamıştır. - 12 Temmuz 2009 tarihinde ilk iç denetçi aday belirleme sınavı yapılmıştır. Aday belirleme sınavını kazanan 128 kişi eğitime davet edilmiş ve eğitimini tamamlayan adaylar 13 Şubat 2010 tarihinde yine ilk defa yapılan sertifika sınavına alınmış ve sınavı kazanan 88 yeni iç denetçiye sertifikaları verilmiştir5. - Kurula gönderilen toplam “Đç Denetim Birim Yönergesi” veya iç denetim birimi kurulmayan idareler tarafından hazırlanan “Đç Denetim Yönergesi” sayısı 189 olup, iç denetçi atamasını yapmış 207 kamu idaresinin % 91’ine tekabül etmektedir. - 2009 yılına ilişkin olarak 130 kamu idaresi (% 63) iç denetim raporlarını Kurula göndermiştir. Geçen yıla kıyasla gözle görülür bir artışın (2008 yılında 71 kamu idaresi - % 34) olmasının yanı sıra önümüzdeki yıllarda bu performansın artmasının beklendiği Raporda ifade edilmektedir. - Gönderilen denetim raporları ışığında iç denetçilerin yaptıkları denetimlerde sistem ve uygunluk denetimine öncelik verdikleri görülmektedir. Bunun yanı sıra kurumlarda mali denetim uygulamalarında geçen yıla oranla artış olmuştur. Ayrıca performans ve bilgi teknolojileri 11 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN denetimi 2008 yılında gerçekleşmezken 2009 yılında ilk defa gerçekleştirilmiştir. - - Đç denetim Kalite Güvence ve Geliştirme Programının henüz belirlenmemiş olması ve buna bağlı Rehberin yayınlanmamış olması nedeniyle, 2009 yılı içerisinde kalite güvence değerlendirmelerine ilişkin yapılmış bir çalışma olmadığı Raporda belirtilmiştir. Raporda 2009 yılı sonu itibariyle iç denetim sisteminin güçlü ve zayıf yönlerine de değinilmiştir. Bu çerçevede; birincil ve ikincil düzey mevzuatın tamamlanmış olması, ĐDKK'nın bakanlıklararası bir yapıya sahip olması, iç denetçi kadrolarının ihdas edilmiş olması ve bu kadroların büyük bölümüne sertifikalı iç denetçilerin atanmış olması, atanmış iç denetçilerin sertifika eğitimlerini tamamlamış ve sertifikalarının verilmiş olması, Kanunun geçici 5. maddesine göre atanmış olan iç denetçilerin güçlü bir denetim tecrübesine sahip olmaları ve Fransa Maliye Bakanlığı ile yürütülen eşleştirme projesinin tamamlanmış olması güçlü yönler olarak sıralanırken; üçüncül düzey mevzuatın tamamlanmamış olması, AB normları ve iyi uygulama örneklerine tam uyumun sağlanması amacıyla 5018’de gerekli değişikliklerin yapılması, daimi bir Merkezi Uyumlaştırma Birimi kurulması ve teftiş ve iç denetimin rol ve fonksiyonlarının ayrıştırılması hususunda yasal düzenleme yapılması konularındaki gereklilik, kamuda iç denetim sisteminin sahiplenilmesine duyulan ihtiyaç, kamu iç denetçilerine yönelik eğitimin uzun vadede uluslararası denetim sertifikasyon standartları ile uyumlaştırılmasına duyulan gereklilik ve iç denetçi atamaların tamamlanmamış olması sistemin zayıf yönleri olarak ortaya konulmuştur. - 2008 yılında Kamu Đç Kontrol Standartları Tebliği uyarınca kamu idarelerince iç kontrol standartlarına uyum amacıyla yürütülen eylem planı çalışmaları henüz tamamlanamadığından; Raporda idarelerin risk yönetimi, yönetim ve kontrol sistemlerinin değerlendirme sonuçları yerine; yapılan denetimler esas olmak üzere iç denetçilerce tespit edilen riskler, idarelerdeki Kamu Đç Kontrol Standartları Tebliğinden bağımsız olarak geliştirilmiş kontrol faaliyetleri ve yönetim sistemleri ile bunlara yönelik değerlendirmeler ele alınmıştır. - Raporda idarelerin kamu iç kontrol standartlarına uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalar tamamlanmadığından iç kontrol sisteminin oluşturulması yönünde kontrol ortamı, risk değerlendirme ve kontrol faaliyetleri gibi bileşenlerin standartlara uygun bir şekilde hayata geçirilmemiş olması tüm kamu idareleri açısından başlı başına bir risk olarak değerlendirilmektedir. - 2008 yılı içerisinde iç denetçiler tarafından belirlenmiş olan ve idare faaliyetlerinin etkin, ekonomik ve verimli bir şekilde yürütülmesine engel oluşturabilecek yapısal riskler 12 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN şunlardır: idari birimlerde yürütülen bazı faaliyetlere ilişkin güncel, kapsamlı ve mevzuata uygun yazılı prosedür ve düzenlemelerin hazırlanmaması; yapılan işlerle ilgili etkili bir takip ve kontrol sisteminin olmaması; yürütülen faaliyetlerin izlenmesi ve değerlendirilmesi ile karar ve politika oluşturulması sürecinde gerekli olan bilgilerin tam, doğru, güvenilir ve anlaşılabilir şekilde kaydedilmesi ve raporlanmasında eksiklikler olması; personelin hizmet içi eğitiminde eksiklikler bulunması; bürokratik işlemlerin yavaşlığı ve performans izleme sistemlerinin yetersizliği; bütçe yetersizliği; teknolojik araç ve gereçlerin etkin ve verimli kullanılamıyor olması; personel sayısının yetersizliği. - Mevcut kontrollerin yeterliliğine ilişkin tespitler ise şunlardır: iş ve işlemlere ilişkin idari hiyerarşi içerisinde gerçekleştirilen kontroller ile SGB’de (Strateji Geliştirme Birimi) yapılan ön mali kontrol dışında, idari yapının tümünü kapsayan ve esasları önceden belirlenmiş olan kontrol sistemlerinin bulunmaması; mevcut kontrollerin birimler ya da süreçler itibariyle sistematik ve düzenli bir şekilde oluşturulmaması; kontrol önlemlerinin bazılarının yazılı olmaması; iş ve işlemlere ilişkin süreç analizlerinin yapılmaması ve süreç akış şemalarının oluşturulmaması; personelin görev tanımları ile yetki ve sorumluluk dağılımlarında eksikler ve zayıflıklar olması. - Raporda iç denetim sisteminin geliştirilmesine yönelik öneriler de yer almaktadır. Bu çerçevede riskleri ve kontrolleri tanımlayabilmek için, idarelerin önceden birimler bazında hizmet standartlarını belirlemesi; etkin bir iç kontrol sisteminin oluşturulabilmesi için mevcut kontroller üzerinden risk tanımlaması yapılması yerine, öncelikle risklerin belirlenmesi ve bu riskler dikkate alınarak kontrol faaliyetlerinin oluşturulması ve mevcut kontrollerin revize edilmesi; iç kontrol sisteminin etkin hale getirilmesi için idarelerde otomasyon sistemlerinin en kısa sürede kurulması; her birimde iş akış süreçlerinin çıkarılması; görev, yetki ve sorumlulukların belirlenmesi amacıyla bir eylem planı hazırlanması ve çalışanların risk ve kontrol kavramlarını algılamalarına yönelik eğitimler ve çalıştaylar düzenlenmesi öneriler olarak karşımıza çıkmaktadır. Sonuç ve Değerlendirme Türkiye’de 5018 sayılı Kanunla oluşturulan iç denetim sistemi ile birlikte bir değişim yaşanmaktadır. Ancak değişim ve beraberinde iç denetim sisteminin tam olarak işlerlik kazanması, belirli bir zamana ihtiyaç duymaktadır. Temmuz 2009’da ilk iç denetçi aday belirleme sınavı yapılmış ve sınavı kazanıp eğitimi tamamlayan adaylara yine ilk defa yapılan sertifika sınavı ile sertifikaları verilmiştir. 2009 yılında yine ilk defa performans ve bilgi teknolojileri denetimi 13 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN gerçekleştirilmiştir. Bunlar, iç denetime dair kaydedilen olumlu gelişmelerin arasında sayılabilir. 2009 yılında ĐDKK’ya kamu idarelerinden iletilen iç denetim raporları sayısında gözlemlenen belirgin artış da, kamu idarelerince iç denetim sistemine verilen önemi ve iç denetim sisteminin kamuda sahiplenilmesini işaret etmektedir. Bununla birlikte, özellikle daimi bir Merkezi Uyumlaştırma Birimi kurulması ve teftiş-iç denetim rol ve fonksiyonlarının ayrıştırılması hususları 2008 yılında olduğu gibi 2009 yılı iç denetim raporunda da sistemin zayıf yönlerini oluşturmuştur. Kamu idarelerince gönderilen yıllık iç denetim faaliyet raporları ile denetim sonucu hazırlanan iç denetim raporlarının derlenmesi yoluyla oluşturulan Kamu Đç Denetim Genel Raporu, kamuda iç denetimin uygulanmasına yönelik detaylı bir analizi gözler önüne sermektedir. Bu çerçevede anılan raporun, iç denetim sisteminin değerlendirilmesi ve bu kapsamda önümüzdeki dönemlerde atılması gereken adımların belirlenmesi noktasında önemli bir rol üstlendiğini belirtmek yanlış olmayacaktır. KAYNAKLAR 2009 Yılı Kamu Đç Denetim Genel Raporu (http://www.idkk.gov.tr) 2008-2010 Kamu Đç Denetimi Strateji Belgesi (http://www.idkk.gov.tr) http://www.idkk.gov.tr 2009 yılında iç denetim faaliyetinin yürütüldüğü 207 kamu idaresinden 174 tanesi (resmi yazı ile veya elektronik ortamda) yıllık faaliyet raporlarını ĐDKK’ya iletmişlerdir. 3 2008 yılı Kamu Đç Denetim Genel Raporu’na ilişkin yazıya ABDĐD bülteninin Aralık 2009 (34. sayı) sayısından ulaşmak mümkündür. 4 ĐDKK’nın 05.11.2007 tarih ve 22 sayılı Kararıyla kabul edilen 2008-2010 Kamu Đç Denetimi Strateji Belgesinde, Türk kamu yönetiminde iç denetimin mevcut durumu analize tabi tutulmakta ve 2008-2010 döneminde yapılması gerekenlere yönelik yol haritası niteliğindeki hususlar yer almaktadır. 5 2010 yılı iç denetçi aday belirleme sınavı 27 Kasım tarihinde yapılacaktır. 1 2 14 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Schiller ve Beethoven’dan Avrupa’ya Miras: Neşeye Övgü Duygu YÜCESOY AB Uzmanı Bir ülkenin kültürel yapısına, yaşam ve düşünce biçimine, değerlerine ve diğer birçok unsura dair önemli ipuçları veren bayrak, marş, dil gibi öğeler şüphesiz ki Avrupa Birliği’nin (AB) de temel kültürel sembollerini oluşturmaktadır. “Unity in diversity” (çeşitlilik içerisinde birlik) anlayışıyla yola çıkan AB, Üye Devletlerin vatandaşlarının hem kendi ülkeleri içerisinde, hem de AB’de refah ve barış ortamının sağlanması için birbirlerine kenetlenmelerini amaçlamakta; Birlik bünyesindeki farklı gelenekleri, dilleri ve inançları Avrupa kıtasının sosyal ve kültürel anlamda kalkınması için oldukça önemli görmektedir. Avrupa bayrağı, AB’nin resmi dilleri, Avrupa günü, Avrupa marşı gibi temel toplumsal öğeler bu çeşitliliği sembolize etmekte; Üye Devletlerin kendi kültürlerini Avrupa kültürüyle güçlendirmelerini hedeflemektedir. Fransa’nın Strazburg kentinde bulunan Avrupa Konseyi, Avrupa’da demokrasinin güçlendirilmesini ve insan haklarının ve hukukun üstünlüğü ilkesinin korunmasını amaçlamaktadır3. Bestesi, Avrupa Konseyi’nin Avrupa marşını oluşturma girişimi, dönemin ünlü Avusturyalı orkestra şefi ve bestecisi Herbert von Karajan4 tarafından dikkate alınmış; klasik Batı müziğinin en değerli hazinelerinden biri olarak sayılan Alman besteci Ludvig van Beethoven’in5 ünlü 9. Senfonisinin dördüncü bölümü Karajan tarafından solo piyano, üflemeli çalgılar ve senfoni orkestrası için olmak üzere enstrümantal olarak düzenlenmiştir6. Marşın bu şekilde sözsüz düzenlenmesinin en büyük nedeni olarak AB resmi dillerinin ortak bir paydada buluşturulması ve bu çerçevede bağımsızlık, dayanışma ve barış gibi AB’nin temelinde yatan unsurların evrensel dil olan müzikle anlatılmasının daha doğru olacağı gösterilmiştir. Karajan ayrıca, 1963 tarihinde Almanya’nın Berlin kentinde Avrupa marşının resmi kaydının yapıldığı flarmoni orkestrası konserini yönetmiştir. AB’nin 23 resmi dilini1 müziğin evrensel dilinde buluşturan Avrupa marşı2 1972 yılında Avrupa Konseyi (Council of Europe) tarafından kabul edilmiştir. Bilindiği üzere, Avrupa Konseyi AB bünyesinde herhangi bir kurum olmayıp 5 Mayıs 1949 tarihinde 10 Avrupa ülkesi tarafından kurulan ve halihazırda Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 47 üyeden oluşan uluslararası bir örgüttür. Merkezi Beethoven’a ilham veren unsur ise 1785 yılında Alman şair, tarihçi, filozof ve dram yazarı Friedrich von Schiller tarafından Almanca kaleme alınan ve “dünya vatandaşlarının kardeşliğini” konu alan “An die Freude” (Ode to Joy, Türkçe’ye çoğunlukla “Neşeye Övgü” olarak çevrilmektedir) adlı şiir olmuştur. 1770-1827 döneminde yaşayan Beethoven’ın, 1759-1805 tarihleri arasında yaşayan Schiller’den etkilenmesi, paylaştıkları ortak kardeşlik Bu çerçevede bu yazıda, “unity in diversity” sloganını ve Birlik duygusunu en iyi yansıtan Avrupa sembollerinden biri olan Avrupa marşı fikrinin ortaya çıkışı, benimsenmesi ve resmileşmesi hususlarına yer verilecektir. Schiller’in Şiiri, Beethoven Karajan’ın Aranjmanı 15 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN duygusu nedeniyle olmuş; klasik müziğin filozofu olarak görülen Beethoven, 1824 yılında tamamladığı 9. Senfonisinde uluslararası kardeşlik konusunu orkestraya kattığı koro ve solistleriyle büyük bir coşkuyla vurgulamıştır7. 9. Senfoni ilk defa 7 Mayıs 1824 tarihinde Viyana Kraliyet Tiyatrosu’nda çalınmıştır. O dönemde işitme duyusunu kaybetmiş olmasına rağmen Beethoven orkestra şefliğini bizzat yapmış ve konseri hatasız yöneterek imkansız olarak tabir edilebilecek bir başarıya imza atmıştır. koroları veya vatandaşlar tarafından seslendirilmiştir8. Halihazırda Avrupa marşı, Avrupa günü, Parlamento seçimlerini takiben eden ilk oturumlar ile resmi oturumlar, Antlaşma imza törenleri gibi resmi günlerde enstrümantal olarak çalınmakta ve bazı durumlarda Almanca sözler yetişkin ve/veya çocuk koroları tarafından seslendirilmektedir. Avrupa marşının daha fazla ortamda çalınmasına yönelik olarak özellikle Avrupa Parlamentosu çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. Schiller tarafından Almanca kaleme alınan satırlar daha sonra Đngilizceye çevrilmiş; Avrupa marşı açısından resmiyet kazanmamış olan Almanca lirikler yalnızca büyük klasik müzik Schiller tarafından yazılan Neşeye Övgü şiirinin bir bölümünün Đngilizce tercümesi ile Ahmet Cemal tarafından yapılan Türkçe tercümesi şöyledir: Ode to Joy (edebiyat diliyle) Ode to Joy (günümüz Đngilizcesiyle) Praise to Joy, the God-descended Joy, beautiful sparkle of the gods, Daughter of Elysium! Daughter of Elysium! Ray of mirth and rapture blended, We enter, fire-drunk, Goddess, to thy shrine we come. Heavenly one, your shrine. By thy magic is united Your magic again binds What stern Custom parted wide, What custom has firmly parted. All mankind are brothers plighted All men become brothers Where thy gentle wings abide. Where your tender wing lingers. Neşeye Övgü Ey neşe, Tanrı’nın o güzel kıvılcımı, Elysium’un güzel kızı, Ateşten başımız sarhoş, Varıyoruz kutsal mekanın şimdi. Yine kavuşturmakta sihrin, Alışkanlıkların ayırmış olduklarını; Bütün insanlar kardeş olmakta, Dokunduğun yerde yumuşak kanatlarınla. 16 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB’nin Đlham Kaynağı Avrupa Konseyi’nce kabul edilen marş zamanla AB tarafından da benimsenmiş ve Avrupa marşı 1985 yılında AB hükümet ve devlet başkanları tarafından AB’nin de resmi marşı olarak kabul edilmiştir. Avrupa marşı Üye Devletlerin ulusal marşlarının yerine geçmemiş; tersine “çeşitlilik içerisinde birlik” anlayışının daha da güçlendirilmesini hedeflemiştir9. Ancak, Üye Devletlerin hükümet temsilcilerinin katılımıyla 23 Temmuz 2007 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen konferansta Avrupa marşı, Avrupa para birimi, Avrupa günü, Avrupa bayrağı ve AB sloganı 16 Üye Devlet11 tarafından tanınmış; bu simgelerin söz konusu Ülkeler için topluluk hissini ifade etmeye devam edeceği vurgulanmıştır. 2007/C 306/02 sayılı söz konusu bildiri, Lizbon Antlaşması’nın ekinde yer almaktadır12. Öte yandan, Üye Devletlerin tamamı tarafından onaylanamadığı için yürürlüğe giremeyen AB Anayasası’nda AB’nin sembollerine yer verilirken 13 Aralık 2007 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’nda Avrupa bayrağı ve marşı gibi ortak unsurlara yapılan göndermelere yer verilmemiş; devletleşmeye doğru gidişe ilişkin eleştirilere cevap verir şekilde simgesel atıflarda bulunulmamıştır10. Görüldüğü üzere ülkeler için çok farklı sosyal, kültürel ve tarihi anlamlar taşıyan marşlar, AB’nin de en önemli sembollerinden birini oluşturmakta ve kardeşlik, barış, dayanışma gibi değerleri evrensel dille seslendirerek Birlik duygusunu daha da canlı tutmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle Avrupa marşının önümüzdeki dönemde daha fazla resmi ortamda çalınması ve daha geniş katılımlarla seslendirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Kaynakça: Đlyasoğlu, Evin (1995), Zaman Đçinde Müzik: Başlangıcından Günümüze Örneklerle Batı Müziğinin Evrimi, Yapı Kredi Yayınları, 3. Baskı, Đstanbul, 1995. Yüksel, Cüneyt (16 Ekim 2009) “Lizbondan sonraki Birlik ve Türkiye”, Radikal Gazetesi. Avrupa Konseyi resmi web sitesi: http://www.coe.int Avrupa Birliği resmi web sitesi: http://europa.eu http://www.karajan.co.uk/index.html http://www.lvbeethoven.com/ 17 AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 1 27 üyesi olan AB’nin, Fransızca, Almanca, Yunanca ve Flemenkçe dillerinin birden fazla ülkede kullanılmasından ötürü 23 resmi dili bulunmaktadır. 2 Avrupa marşının orijinal versiyonu ile farklı versiyonları http://www.coe.int/aboutCoe/index.asp?page=symboles&sp=hymne linkinden dinlenebilmektedir. 3 Avrupa Konseyi resmi web sitesi: http://www.coe.int/aboutCoe/index.asp?page=quisommesnous&l=en 4 1908 yılında Avusturya’nın Salzburg kentinde doğan orkestra şefi ve besteci, henüz 4 yaşındayken piyano dersleri almaya başlamış ve ilk piyano resitalini 5 yaşındayken vermiştir. 1926-1929 yılları arasında öğrenim gördüğü Viyana Müzik ve Güzel Sanatlar Okulu’ndan orkestra şefi olarak mezun olmuştur. Đlk orkestra şefliği deneyimini 1937 yılında Viyana Devlet Operası’nda gerçekleştirilen konserle yaşamıştır. Sonrasında birçok konserin şefliğini üstlenen ve hem ulusal, hem de uluslararası platformda sayısız sanatsal etkinliğe katılan Karajan, 1989 yılında hayata gözlerini yummadan önce son konserini Viyana Flarmoni Orkestrası ile Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirmiştir. Herbert von Karajan ile ilgili ayrıntılı bilgiye http://www.karajan.co.uk/index.html adresinden erişim mümkündür. 5 1770 yılında Almanya’nın Bonn kentinde doğan bestecinin çocukluk yıllarında yeteneği çok fazla fark edilmemiş olsa da koro şefi olan babasından aldığı piyano ve keman dersleriyle başladığı müzik hayatı günümüzde efsaneleşmiş durumdadır. 1787 yılında Wolfgang Amadeus Mozart ile birlikte çalışmak üzere Viyana’ya gitmesi müzik hayatında bir dönüm noktası olmuş; yaşadığı derin ailevi problemlere rağmen 1792 yılında Joseph Haydn ile çalışmaya başlamasıyla müziğin dahisi olma yolunda önemli adımlar atmıştır. Başta piyanist olarak ünlenip eser üretemediği için sert eleştirilere maruz kaldığından birçok müzik eserine imza atarak besteci kimliğini ön plana çıkarmıştır. 1800lü yılların başında ortaya çıkan işitme problemiyle ileriki yıllarda işitme duyusunu tamamen kaybetmesi beste yapma yeteneğini daha da perçinlemiş; dahi besteci müzik ömrüne dokuz senfoni, beş piyano konçertosu, bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda müziğinin yanı sıra Fidelio operasını sığdırmıştır. Ludvig van Beethoven ile ilgili ayrıntılı bilgiye http://www.lvbeethoven.com/Bio/BiographyLudwig.html adresinden erişilebilir. 6 http://europa.eu/abc/symbols/anthem/index_en.htm 7 Evin Đlyasoğlu, Zaman Đçinde Müzik: Başlangıcından Günümüze Örneklerle Batı Müziğinin Evrimi, Yapı Kredi Yayınları, 3. Baskı, Đstanbul, 1995. 8 Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesi üzerine 17 Şubat 2008 tarihinde gerçekleştirilen kutlamalar esnasında da Kosova’nın henüz kendi milli marşı olmadığı için Avrupa marşı çalınmıştır. 9 1994 yılında Portekiz’in Lizbon kentinde bulunan Teatro da Trindade’de kaydedilen ve André Reichling yönetimindeki Avrupa Birliği Gençlik (Üflemeliler) Orkestrası tarafından çalınan marşa ise http://europa.eu/abc/symbols/anthem/index_en.htm linkinden erişim mümkündür. 10 Cüneyt Yüksel, “Lizbondan sonraki Birlik ve Türkiye”, Radikal Gazetesi, 16 Ekim 2009. 11 Belçika, Bulgaristan, Almanya, Yunanistan, Đspanya, Đtalya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Avusturya, Portekiz, Romanya, Slovenya ve Slovakya. 12 Söz konusu metne http://eurlex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:C:2007:306:0231:0271:EN:PDF adresinden erişilebilir. 18 T.C. MALĐYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ ĐLĐŞKĐLER DAĐRESĐ BAŞKANLIĞI Đlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 31 - 415 23 28 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: [email protected] http://www.abmaliye.gov.tr/ © 2010 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır. Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.