Devrimci İşçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inşası

Transkript

Devrimci İşçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inşası
Devrimci Ýþçi Partisinin ve 4. Enternasyonalin inþasý için
iþçi cephesi
Yeni Dönem sayý: 17
Emek hareketinden, Gündem ve Politika
Haziran: 2005
syf. 2-5
http://iscicephesi.org
Dünya
syf. 10-15
Avrupa Birliði ve Demokrasi yalanlarý
Fransýz iþçi sýnýfý tarih yazdý
Egitim-Sen kapatýlýrken
Zanon: Bugün fabrikayý, yarýn iktidarý
Deve tüccarlýðýndan Afgan taþeronluðuna
Bolivya devrimi sürüyor
Madalyonun iki yüzü
Kültür Sanat
Sendikal Mücadele
syf. 6-9
syf. 16
Ilhan Koman: Retrospektif
Turkuaz/Çakýl iþçileri 15-16 Haziran’ý kutladý
Tapýnak Þövalyeleri ve Cennet Krallarý
Basýn Açýklamasý: Sendika hakkýmýz engellenemez
Büyük Usta Nuri Ýyem’i yitirdik
ÝÞÇÝ SINIFININ KURTULUÞU KENDÝ ESERÝ OLACAKTIR
1
ÝLAN TAHTASI
GÜNDEMDEN...
AVRUPA BÝRLÝÐÝ VE DEMOKRASÝ YALANLARI
Boðaziçi Üniversitesi’nde düzenlenmesi planlanan
“Ýmparatorluðun Çöküþü döneminde Osmanlý
Ermenileri” adlý konferans, Üniversite rektörlüðü
üzerinde estirilen çok yönlü terör nedeniyle iptal edildi.
BÜ öðretim üyesi Prof. Dr. Ethem Eldem,
üniversitenin haksýz yere hedef gösterildiðini belirterek
bu geliþmeyi son derece kaygý verici olarak gördüðünü
söylüyor.
Þurasý çok net ki, konferansýn engellenmiþ olmasý,
Ermeni soykýrýmý konusunda resmi görüþün dýþýndaki
düþüncelere gösterilen tahammülün sýnýrlarýna iþaret
etmektedir.
Hatýrlanacaðý üzere, konferansýn iptal edilmesinde
önemli faktörlerden biri de Adalet Bakaný Cemil
Çiçek’in tavrý ve bu konuda verdiði demeçti. Bakan
Çiçek konferansýn düzenleyicilerini vatana ihanetle
suçlayarak “bizi içerden hançerliyorlar” demekteydi.
Bakan’ýn sözlerine kaynaklýk eden korku nereden
kaynaklanmakta? Resmi devletin ideologlarý kendi
tezlerinin güvenilmez olduðunun açýða çýkmasýndan
mý korkuyorlar?
Bizce BÜ’nde yaþanan son skandal, mevcut
hükümetin tumturaklý “ermeni açýlýmý”nýn aczine iþaret
etmekte.
Unutmayalým ki, yalnýzca 20. yüzyýlýn baþýnda bu
topraklarýn nüfusunun hiç de azýmsanmayacak bir
kesimi, Ermeni, Rum, Yahudi vb. gayri müslim
halklardan oluþmaktaydý. Bu insanlar buhar olup
uçmadýlarsa, onlarýn baþýna gelenleri yalanlardan
arýnmýþ bir biçimde öðrenmek bu halkýn temel hakkýdýr.
Jiyan
EÐÝTÝM-SEN KAPATILIRKEN
Genelkurmay Baþkanlýðý’nýn talebi ve Ankara
Valiliði’nin giriþimleriyle hakkýnda kapatma davasý
açýlan Eðitim-Sen, Yargýtay Genel Kurulu’nun, Ankara ikinci iþ mahkemesinin yürütmeyi durdurma
kararýný oy birliði ile bozan kararý ile kapatýldý. Karar
alma sürecinin en dikkat çeken yönü ise, kararýn 45
üyeden oluþan Hakimler Birliði’nin oy birliðine
dayanmasý. Böylesi kararlara hukuk tarihimizde ender
rastlanmakta!
Peki sendikanýn bu kararý hak etmesine neden olan
suçu ne? Sendikanýn tüzüðünde ana dilde eðitim
hakkýný savunuyor olmasý.
Son iki yýl boyunca bizlere býkýp usanmadan Avrupa
Birliði, Ýnsan Haklarý, Demokrasi nutuklarý atanlar
insanlarýn kendi ana dillerinde eðitim almasý talebini
dile getirmenin bu ülkeyi böleceðini düþünüyorlar.
Oysa bu saldýrýyý gerçekleþtiren kesimler yýllarca
Bulgaristan’da, Yunanistan’da isimler deðiþtiriliyor,
ana dil olan Türkçe’nin konuþulmasý engelleniyor diye
ayaða kalkmýþlardý.
Dýþarýya karþý bu söylemi geliþtirenler ne hikmetse,
iþ içeriye gelince “ulusal güvenlik” gerekçesinden
beslenen koyu bir yasakçýlýða bürünüyorlar. Bu ikiyüzlülükten ötürüdür ki, bunlarýn demokratikleþiyoruz
yalanýna hiç kimse inanmýyor.
Jiyan
EÐÝTÝM–SEN KAPATILAMAZ
2
Ne zaman iþçi sýnýfýna, emekçi yoksul halka yönelik bir saldýrý söz konusu olsa hükümet, patronlar ve
iþbirlikçileri hep bir aðýzdan sosyal diyalog, uzlaþma,
memleket menfaati gibi yalanlarý sýralamaya
baþlýyorlar. Oysa sürekli anlayýþ beklenen, sabýr göstermesi istenen, üç vakte kadar her þey daha iyi olacak denerek kandýrýlan ve iþte Kaf Daðý þu tepenin
ardýnda denerek bitmek bilmeyen masallarýn kölesi
yapýlan iþçi sýnýfý ve emekçi yoksul halk; hem her
þeyi üreten ve hem de eðer marifet fedakarlýksa onun
en büyüðünü göstererek üzerine düþeni on yýllardýr
fazlasýyla yapan insanlardan oluþuyor. Ýþçi sýnýfýndan
ve emekçi yoksul halktan fedakarlýk ve sabýr bekleyen patronlarýn ve hempalarýnýn ise sabýr ve fedakarlýk
gösterdikleri görülmüþ deðil. En küçük esinti de bile
“yandým, bittim, battým” diyerek faturayý hemen
iþçilere, emekçilere çýkarmaya çalýþan bu ikiyüzlü
sömürgen sýnýf mensuplarýnýn karakteridir bu. Sürekli risk almaktan bahseden, giriþimcilikleriyle övünen
ve fakat riski de, giriþimi de iþçi ve emekçinin alýnteri
hesabý üzerinden yapan patronlarýn ve onlarýn
hükümetinin en son ve en büyük palavralarýnýn baþýnda
kamu iþletmelerinin özelleþtirilmesi gelmekte.
Hükümet özelleþtirme kararý aldýðý tüm iþletmeler
için ayný yalaný söylüyor: teknoloji eski, kâr etmiyor,
zarar ediyor… sonuç, bu tür iþletmeler halk üzerinde
bir kamburdur! Evet hükümete inanýrsak dün Sümerbank ve SEKA’nýn, þimdi Seydiþehir Alüminyum
Ýþletmesi’nin ve yarýn Telekom, Petkim, Tüpraþ ve
Erdemir’in özelleþtirilmesinin nedeni bu iþletmelerin
eski teknolojilere sahip olmasý, rekabet edebilirlikten
yoksun olmasý, kâr edememesi… Oysa bu çok büyük
bir yalan! Seydiþehir’in ne teknolojisi eski ne de zarar
ediyor. Son derece kârlý bir iþletme; örneðin 2004 yýlý
kârý 26.5 milyon dolar. Nitekim 9 sermaye grubu
böylesine kârlý olan Seydiþehir’i kapmak için ihaleye
girdi ve Rize kökenli Ce-Ka Ýnþaat (Cengiz Þirketler
Grubu) 305 milyon dolarla en yüksek teklifi veren þirket
olarak Seydiþehir’i gasp etti. “Ýhale üstümüze kaldý,
daha ucuz olmalýydý” diyerek sözüm ona yakýnan
patron piþkinlik yapýyor. Diðerleri gibi bu patron da
emekçi yoksul halkýn malýný gasp etti, diyoruz çünkü
ürettiði ürünlerin çeþitliliði konusunda sadece
Türkiye’de deðil dünyada tek olan Seydiþehir’in
peþkeþ çekilmesinin baþka bir izahý bulunmamakta.
Fabrikalarýnýn satýlmasýný engellemek isteyen iþçiler
ise özelleþtirme kararýnýn uygulanmasý için düðmeye
basýlmasýndan bu yana sürekli bir mücadele içine
girdiler. Ýþletmeyi satýn almak isteyen þirket temsilcilerine fabrikada inceleme fýrsatý vermeme haklarýný
kullandýlar. Kendilerini fabrikaya kilitledirler. Aileleriyle
ve diðer iþçi ve emekçilerle birlikte haklarýný korumak
için direndiler. Patronlarýn hükümeti, özelleþtirme için
gerekli ayarlamalarý yaparken polisi-jandarmasý da
hakkýný arayan iþçileri darp etmeye giriþti; cop, biber
gazý ve göz yaþartýcý bombayla 48 iþçi kardeþimiz
yaralandý. Bir yanda hükümet diðer yanda polis-jandarma gücü ve zoruyla Seydiþehirli iþçi ve emekçilerin alýnteri, emeði, geleceði zapt edilmekte. Seydiþehir’de özelleþtirmeye hayýr diyerek yol vermek istemeyen iþçi kardeþlerimizin mücadelesi haklý ve meþrudur. Sadece Seydiþehir Alüminyum Ýþletmesi’nin
iþçileri deðil, tüm Seydiþehirliler tek vücut özelleþtirme
saldýrýsýna karþý birlikte hareket ediyor. Kepenkler kapanýyor, çocuklar okula gitmiyor, tüm emekçi halk
tek bir vücut halinde hareket ediyor. Özelleþtirmenin
durdurulmasý, baþka yol ve yöntemlerle gerçekleþmesine fýrsat verilmemesi ve kalýcý þekilde engellenmesi için de gerekli olan böylesi bir kararlýlýk. Dün SEKA
iþçilerinin baþlattýðý kenetlenmiþ mücadeleyi bugün
Seydiþehir iþçi ve emekçileri hep birlikte daha da ileri götürmek için mücadele etmelidir.
Kuþkusuz baþta hükümet ve patronlar olmak üzere haklý ve meþru mücadele içindeki iþçi ve emekçileri kýnayanlar, suçlayanlar, çeþitli “suç” örgütlerinin
maþasý ve yönlendirmesi altýnda olmakla itham edenler olacaktýr. Oysa ortada sadece tek bir suç var ve
onu da özelleþtirme kararýný alan ve uygulayanlar yani
hükümet ve patronlar iþliyor. Kurulduðu günden bu
yana 2 milyar dolar katma deðer üreten, yýllýk rezervi
45 milyon ton olan, halen 120 yýllýk rezervi bulunan
ve 14 fabrikadan oluþan binlerce iþçinin çalýþtýðý (2002
verilerine göre 3211 kiþi) Seydiþehir’i özelleþtirmenin
baþka bir izahý bulunmamakta.
Geleneksel olarak sað partilere oy veren
Seydiþehir’in emekçi yoksul halký þimdi bir gerçekle
karþý karþýya: son seçimde bugünkü AKP hükümetine oylarýnýn yüzde 55’ini verdiler ve o AKP hükümeti
Seydiþehir’in hayat damarlarýný kesmeye çalýþýyor.
Önceki seçimlerde de MHP, FP gibi dinci, milliyetçi,
faþist partiler yörede hep önde gitti. Hepsinin önerdiði ise ayný: “sat gitsin! ver gitsin!” Seydiþehir iþçi ve
emekçisi ise en doðru kararý almýþ durumda: “kesintisiz mücadele…” Ýhale sonuçlarý ne olursa olsun,
teklif kaç lira olursa olsun Seydiþehir iþçi ve emekçileri
için bunlarýn önemi olmamalý. Seydiþehir’in iþçi ve
emekçileri sadece kendileri için deðil tüm iþçi ve
emekçi yoksul halk için “gemileri yaktýk” sözünün
sonuna kadar arkasýnda durmalýdýr. Diðer yandan tüm
iþçi ve emekçiler bilmelidir ki, þimdi mücadelenin
odaðýnda Seydiþehir var. Seydiþehir iþçilerini yalnýz
býrakmamak, onlarla birlikte kenetlenmek ve bir kez
daha yüksek sesle özelleþtirmelere hayýr diye haykýrma zamaný. 15-16 Haziran 1970’in 35 yýlýnda
Seydiþehir iþçilerinin direniþi bizlere yol gösterecek,
dün SEKA’da olduðu ve yarýn Petkim’de, Telekom’da,
Erdemir’de olacaðý gibi…
Ýþçi Cephesi
GÜNDEM
Seydiþehir Direniþi Yol
Gösteriyor !
3
Bush-Erdoðan görüþmesi
Deve tüccarlýðýndan
Afgan taþeronluðuna
Baþbakan Tayyip Erdoðan, Türkiye
parlamento tarihinin onurlu sayýlabilecek
ender bir tutumunu Bush’a affetirmeye
çalýþarak ülkeyi ABD emperyalizmi
karþýsýnda tümden dizleri üzerine çökertti.
Meclis’in 1 Mart 2003 tezkeresini, bir
buçuk ay sonra kendisi Baþbakan olunca
hemen düzelttiðini anýmsatan Erdoðan,
böylece Türk hükümeti ve parlamentosu
adýna Bush’tan özür diledi ve Büyük
Ortadoðu Projesi’nden taþeronluk
kapmaya çalýþtý. Türban konusunda
toplum ile kurumlar arasýnda bir
çatýþmanýn bulunduðunu ve bunun
toplumun tercihi doðrultusunda
giderilmesi gerektiðini iddia eden
Baþbakan, Washington’da sergilediði
kurumsal baþeðme tavrýyla, halkýn ezici
çoðunluðunun ABD’nin Irak iþgaline karþý
tutumuna tamamen ters düþmüþ ve kendi
kendini yalanlamýþ oldu.
Türk-ABD iliþkileri Osmanlýlar’da
Abdülmecit dönemine kadar dayanýr. Dönemin sömürgeci ABD
hükümeti 1846-48 arasýndaki Meksika iþgali sýrasýnda askerlerinin çöl
arazide kolayca ilerlemesini saðlayabilmek için Osmanlý hükümetinden 30 deve satýn almak istemiþ,
4
Sultan Mecit develeri taþýyacak
olan gemiye ayrýca hediye olarak 2
çift deve daha yüklemiþti.
Osmanlýlar’ýn bu gönlübolluðu,
Anadolu’yu Avrupalý emperyalist
güçlere bir imzada teslim eden
Damat Ferit Paþa’dan geçip bizim
“genç Osmanlý” Erdoðan’a kadar
sirayet etmiþ, hediye develerin yerini de üsler, tesisler, pazarlar, ulusal sanayi, hatta Meclis’te 1 Mart
tezkeresine karþý oy verenler almýþ
durumda. Pekiyi ama asýl mal ne,
ve neyin karþýlýðýnda?
Uluslararasý Mafya
Abdülmecit 30 deve karþýlýðýnda
üç-beþ altýn akçe kazanmýþtý, tabii
Erdoðan’ýn giriþtiði ticaretin çapý
daha büyük. Bu kez develerin yerini ülkenin bütün bütün baðýmsýzlýðý, egemenliði almýþ durumda. Aslýnda tuhaf, hatta biraz trajik bir ticaret söz konusu, zira öyle bir durum
var ki, sanki ABD Türkiye’yi ulusal
açýdan egemen, dünya ve bölge
politikalarýnda baðýmsýz bir çizgi
izliyor diye kýnamakta, Türk
hükümeti de bu izlenimi silebilmek
için, “Hayýr, vallahi biz sömürgeyiz,
bakýn 1 Mart tezkeresini de düzelttik, her dediðinizi yapacaðýz,
Türkiye’de de anti-Amerikancýlýk
falan da yok, sizleri biz çok severiz” diye Bush’un karþýsýnda dil dökmekte. Yani ABD, malýný, mülkünü,
egemenliðinin tümünü hediyeleriyle
birlikte satmak isteyen Türkiye’ye
kýzmýþ ve artýk daha fazla almak
istemiyormuþ, nazlanýyormuþ da,
Erdoðan bu yüzden elinde avucunda kalan malýný beðendirmeye
çalýþýyormuþ gibi bir durum.
Pekiyi, Türk hükümeti bunun
karþýlýðýnda ne istiyordu? Ýstediði
aslýnda ABD’li militarist katillerin
yeteneklerine çok uygun: Kuzey
Irak’taki 5 bin PKK gerillasýnýn
öldürülmesi, hangi yol olursa olsun
tasfiye edilmesi. Kendi ülkesindeki
temel bir demokrasi sorununu, on
milyonlarca Kürt insanýyla, bu
halkýn kendisiyle birlikte çözmeyi
baþaramayan, baþarmayý sýnýfsal
doðasý gereði düþünmeyen bir
hükümetin, sorunun “hallini” Uluslararasý
Mafya’ya,
dünya
terörizmine, özetle ABD emperyalizmine havale etmeye çalýþmasý
küreselleþme çaðýnda artýk “normal” sayýlýyor.
Ne var ki, uluslararasý teröristlerin
baþý Iraklý direniþçilerle, ulusal
kurtuluþ savaþçýlarýyla fena halde
dertte, iþleri baþlarýndan aþkýn, yeni
bir cephe açacak durumlarý yok.
Üstelik
ABD’nin
Irak
Kürdistaný’ndaki taþeronlarý Barzani
ve Talabani “þimdilik” kendi aðalýklarýnda hýrgür varmýþ izlenimi vermek, ABD’nin Türkiye adýna
PKK’ya ve onu destekleyen
Kürtlere saldýrmasý durumunda kendi denetimleri altýndaki kitlelerin arasýnda hoþnutsuzluk doðmasýný
istemiyor. Dolayýsýyla da Erdoðan
bu konuda Washington’dan eli boþ
dönmüþ durumda. Ama tabii
“þimdilik”, Erdoðan Bush’un bu
hizmeti ABD’nin “borç” hanesine
yazmýþ olduðu izlenimini yaymaya
Kýbrýs’a uçakla gelen barýþ
Küreselleþme çaðýnda diplomatik
ticaret elbette nakit akçe karþýlýðý
deve alýþveriþine benzemiyor, bu
devirde daha uyanýk, politik dille
“uzak görüþlü” olmak, talep
gelmeden kendine piyasada yer
açmak gerekiyor. Aslýnda bu, bir tür
“veresiye” ticarete benziyor, þimdi
al, kullan, beðenirsen sonra ödersin. Bu sistemi Erdoðan Kýbrýs konusunda uygulamýþ ve veresiyeciliðini pek güzel açýklamýþtý:
“Suriye’ye yaptýklarý gibi size de
yarýn çýkýn derler, siz de çýkmak
zorunda kalýrsýnýz”. Yani Baþbakan,
“aman yanlýþ anlaþýlmasýn, biz
demokrasi için, Kýbrýs halklarýnýn
üzerindeki yerel sömürgeci boyunduruklar kalksýn falan diye çekmiyoruz askerlerimizi Kýbrýs’tan, biliyorum bizim aða öyle isteyecek de
ondan, gözünden anladým bunu”
demek istiyor.
Ama tabii bunun karþýlýðýnda da
nemalanmak lazým. Lazým ki,
hükümetin Kýbrýs politikasýna karþý
olan faþist ve militarist kesimlere bir
sus payý verilebilsin. Belli ki Bush
bu konuda biraz daha cömert
davranmýþ ve Erdoðan’ýn Lefkoþe ile
Washington arasýnda doðrudan
uçak seferleri baþlatýlmasý talebine
olumlu yaklaþmýþ. Gazetelerden
okuyoruz ki, “Bush konuþma sýrasýnda dýþiþleri bakaný Condoleezza
Rice’a dönüp, “bu konuyu bir inceleyelim bakalým” demiþ. Aða bu,
söz verirse yapar. Aferin Tayyip, sýký
pazarlýk yapmýþsýn. Hele bir uçak
seferleri baþlasýn, hep birlikte göreceðiz Kýbrýs halkýnýn nasýl ebedi
barýþ ve refaha ulaþacaðýný.
Suriye’ye “demokrasi ihracý”
ABD’nin, Büyük (ya da Geniþ) Ortadoðu Projesi adýný verdiði plan
gerçekte ABD emperyalizminin tüm
Ortadoðu ülkelerini kendi egemenlik
alaný içinde zabt ü rabt altýna almasý
stratejisinden baþka bir þey deðil.
Amaç, bölgedeki petrol ve doðal
kaz kaynaklarý ile ulusal pazarlarý
ele geçirmek ve stratejik alanlara
askeri olarak konuþlanmak. Bu
planýn önündeki en büyük engel ise
Tunus’tan Kazakistan’a kadar uzanan ulusalcý rejimler ve hükümetler.
Bu rejimler ayný zamanda baskýcý
olduðu için ABD emperyalizmi
BOP’u “bölgeye demokrasi getirme”
gerekçesi altýnda meþrulaþtýrmaya
çalýþýyor. Irak iþgalini de bu proje
doðrultusunda, önce “kitle imha silahlarý” var diye sunmuþ, ardýndan
da “Saddam diktatördü, biz Irak
halkýna demokrasi getirdik” lafazanlýðýna geçmiþti. Þimdi emperyalist
müdahale listesinde sýrada Suriye
ve Ýran var. Özellikle Ýran konusunda ABD yönetimi vidalarý iyiden iyiye sýkýþtýrmaya baþlamýþ durumda.
Tüccar Baþbakan Erdoðan,
Washington toplantýsýnda yalnýzca
Bush’tan 1 Mart tezkeresi için özür
dilemekle kalmadý, ABD adýna
Suriye’ye “demokrasi satma”
taþeronluðunu da almaya çalýþtý.
Ulusal ve demokratik özgürlükleri
tanýmayýp insanlarýn linç edilmesini
onaylayan, kadýnlarý sokaklarda
döven, sendikalarý kapatmaya kalkan, hapishanelerinde binlerce siyasi tutuklu olan bir hükümetin bu
tutumu akla, “Kelin merhemi olsaydý, kendi baþýna sürerdi” vecizesini
getiriyor. Aslýnda Bush’un “Suriye’ye
demokrasi getirmek” adýna araya
Türkiye gibi baskýcý bir asker-polis
rejimini sokmasý bile, ABD’nin niyetinin demokrasi deðil, her ne araçla
olursa olsun Suriye’deki Esat rejimini yýkmak amacýnda olduðunu
göstermekte.
Elbette Erdoðan’ýn Suriye’de yapabileceði pek bir þey yok, ve
yakýnda emperyalizm bu ülke üzerinde çok daha yeni baský yöntemlerine baþvuracak, yavaþ yavaþ
askeri müdahale seçeneðinin zeminini hazýrlayacaktýr. Ve Erdoðan
Suriye taþeronluðuna adaylýðý ile,
bu ülkeye yönelik olasý bir emperyalist müdahaleye þimdiden olur
vermiþtir. Açýkça, ABD’nin Suriye’ye
yönelik bir iþgale giriþmesi durumunda yeni bir 1 Mart tezkeresi
olayýnýn tekrar edilmeyeceðinin
güvencesini iletmiþtir.
þirketlerin kasasýna akmaktadýr.
Kýsacasý, emperyalizmin “inþa”
kavramý, o ülkenin yaðmalanmasý
anlamýna geliyor.
Baþbakan Erdoðan iþte bu noktada Bush’tan, Afganistan’ýn yaðmalanmasýnda pay da istedi. Gazete
haberlerine bakýlýrsa Baþbakan
Bush’a, “Afganistan’daki çocuklarýn, dul kadýnlarýn, acýnacak durumundan” söz etmiþ, bu sözleriyle
Bush’u “çok etkilemiþ”, ve Bush’ta
“bakalým bunu bir inceleyelim”
demiþ. Bu haberleri okuyan da sanýr
ki Türkiye Afganistan’a “insani
yardým” çerçevesinde hastane,
okul, kreþ, atölye, fabrika vs kurmak için ABD’den izin istemekte.
Aslýnda gerçek durumun bununla
bir ilgisi yok. ABD’li þirketler harýl
harýl Afganistan’da “inþa” çalýþmalarý
yapýp zaten yoksul olan bu ülkenin
tüm kaynaklarýný, özellikle de afyon ticareti gelirlerini kendi ceplerine
indirmekte. Baþbakan iþte bu yaðmada Türk patronlara da bir yer
açýlmasý, bizim iþverenlerin de bazý
“inþa” iþleriyle kasalarýný doldurabilmeleri için Bush’a dil dökmekte.
Özetle, Tayyip Erdoðan’ýn Washington gezisi Türkiye’deki rejimin ve
onun herhangi bir hükümetinin emperyalizm yardakçýlýðýnda hangi
noktaya kadar gelebileceðini göstermektedir. Bu yolla Ýslamcý bir
hükümetin emperyalizme gerçekte
karþý olmadýðýný, kendi burjuvazisinin çýkarlarý için “En Büyük Þeytan”
ile kolayca anlaþmalar yapabileceðini, emperyalist sömürü ve talandan pay kapmaya çalýþacaðýný,
ve en önemlisi de iþçi ve emekçi
halklarýn ve baðýmlý uluslarýn
düþmaný olduðunu bir kez daha
görme olanaðý bulmuþ olduk.
Ýþçi Cephesi
POL
POLÝTÝKA
çalýþýyor.
Afganistan’ýn inþasý (yani
yaðmalanmasý)
Artýk cümle alem biliyoruz: Eðer
ABD bir ülkeye yönelik “inþa”
stratejisi izlemeye baþlarsa, bunun
anlamý önce o ülkede her þeyi yýkýp tarumar edeceði, ardýndan da
oraya kendi þirketlerini yollayýp inþa
adýna yaðma baþlatacaðýdýr. Bugün
Irak’ta yaptýðý gibi: ülkenin bugünkü
tüm petrol gelirleri emperyalist
5
Turkuaz / Çakýl Ýþçileri’nin 15-16 Haziran Direniþi Etkinliði
15-16 Haziran direniþi
Sendikalaþtýklarý için, patronun fabrikayý
kapatma kararý aldýðý Turkuaz/Çakýl iþçileri,
hem birliklerini güçlendirmek, hem de geçmiþ
mücadelelerin derslerini paylaþmak üzere 1516 Haziran Direniþi etkinliði gerçekleþtirdiler.
Yaklaþýk 120 iþçinin aileleriyle katýldýðý
etkinlik coþkuyla geçti. Bir iþçi arkadaþýn
söylediði türkü ve ardýndan “Türkiye Ýþçi
Sýnýfýna Selam” þiiriyle baþlayan etkinlik, 1516 Haziran mücadelesinde þehit düþen iþçiler
nezdinde iþçi sýnýfý þehitleri için saygý
duruþuyla sürdü. Saygý duruþunun ardýndan
ekte de sunduðumuz 15-16 Haziran metni 2
iþçi arkadaþ tarafýndan aktarýldý. Sunumun
ardýndan arkadaþlar iþçi sýnýfýnýn þiirlerini
içeren bir þiir dinletisi sundular. Þiir dinletisini
SEKA iþçilerinin direniþini anlatan 10 dakikalýk
bir sinevizyon gösterisi izledi.
Arada iþçilerin ve ailelerinin hazýrladýðý
yemeklerden oluþan sofrada hep beraber
yemek yenildi. Aranýn ardýndan forum vardý ve
iþçiler kürsüden duygularýný, düþüncelerini
paylaþtýlar. Yaþadýklarý zorluklarý anlattýlar ve
birlikte mücadeleye çaðrýda bulundular. Son
olarak müzik dinletisi oldu. Türküler hep bir
aðýzdan söylendi, halaylar çekildi... Ve son
ana kadar mücadele etme sözü verildi.
Turkuaz/Çakýl iþçilerinin örnek mücadelesi
ve hazýrladýklarý etkinlik tüm iþçilere örnek
olmalýdýr. Onlar umutlarýmýzý yeþertmeye
devam ediyorlar.
6
Merhaba Arkadaþlar,
Ýþçi sýnýfý ve emekçi kitleler açýsýndan sömürünün ve baskýnýn arttýðý,
yaþam koþullarýnýn hergün biraz
daha aðýrlaþtýðý bir dönemden geçiyoruz. Patronlarýn istekleri doðrultusunda hazýrlanan IMF patentli
saldýrý programlarý, kazanýlmýþ haklarýmýzý hergün biraz daha kaybetmemize neden oluyor. Ücretler
düþerken, sosyal haklar azalýyor.
Sendikalaþmak gittikçe daha zor
hale geliyor. Emekçiler yoksullaþtýkça bir avuç parababasý daha
da zenginleþiyor.
Sömürü ve baskýnýn bir diðer ayaðý
da ABD emperyalizminin öncülüðünde gerçekleþen iþgaller. Emperyalist devletlerin burjuvazisi, kendi iþçi sýnýfýný sömürmekle yetinmiyor, daha fazla kâr için baþka ülkeleri talan etmeye gidiyor. Talan
edilmek
istenen
ülkelerin
hükümetleri bu sömürüye izin vermezse, kimi zaman Irak, Afganistan, Filistin’de olduðu gibi emperyalist devletler tarafýndan iþgal ediliyor. Kimi zaman da Ukranya’da,
Gürcistan’da, Lübnan’da, Kýrgýzistan’da olduðu gibi, sözde
“devrimlerle” emperyalist devletlere
baðlý kukla yönetimler iktidara get-
iriliyor.
Elbette bu saldýrýlar karþýlýksýz
kalmýyor. Ýþgal altýndaki ülkelerin
halklarý özgür bir ülke için
savaþýyorlar. Emekçiler de
sömürüye karþý mücadele ediyorlar. Ekvator ’da, Arjantin’de,
Bolivya’da emekçiler hükümetleri
deviriyor ve kendi iktidarlarýný yaratmaya doðru ilerliyorlar. Fransa
genel grevlerle sarsýlýyor. Avrupa
kýtasý, AB anayasasýna “Hayýr” diyen Fransýz ve Hollandalý emekçiler
tarafýndan sarsýlýyor. Mücadeleler
gittikçe yaygýnlaþýyor.
Ülkemizde de durum çok farklý
deðil; sömürü ve baskýlar giderek
artýyor. Bir yandan AB yalanlarýyla
emekçilerin aðzýna bir parça bal
çalýyorlar. Öte yandan baský ve
sömürüyü hergün arttýrýyorlar. AKP
hükümeti iþçi, emekçi düþmaný
yasalarý bir bir meclisten geçiriyor.
Yasalar pervasýz saldýrýlarýn önünü
açýyor; ücretler düþüyor, çalýþma
saatleri artýyor, iþsizlik artýyor,
özelleþtirmeler yaygýnlaþýyor, SSK
satýlýyor, sendikalar kapatýlýyor,
buna itiraz eden emekçiler polis
tarafýndan yerlerde sürükleniyor,
iþten atýlýyor. Saldýrýlar öyle bir noktaya geldi ki asgari ücreti daha da
düþürmeyi planlýyorlar. IMF temsilcileri asgari ücret yüksek biraz daha
düþürelim diyor. Ankara Ticaret
Odasý Baþkaný, bölgesel asgari
ücrete geçelim diyor. Anadolu’daki
iþçiye daha az asgari ücret verirsek
daha çok yatýrým olur diyor. Peki ya
iþçiler, emekçi yoksul halk ne olacak? Ýþçi sýnýfýnýn, yoksullarýn durumu umurlarýnda bile deðil!
Elbette herkes bu tabloya alkýþ
tutmuyor. Saldýrýlarýn bilincinde olan
ve saldýrýlara karþý örgütlenen
emekçiler de var. Yani BÝZ varýz,
SEKA var, Seydiþehir var... Hala
inatla örgütlenen ve mücadele edenler var. Bizler sadece bugünü korumak için deðil, yarýnýmýzý da yaratmak için mücadele ediyoruz!
Bizler, neredeyse 2 yýldýr zamsýz
çalýþýyoruz. Gece gündüz mesaideyiz. Hafta sonumuz yok. Çoðumuzun ücreti sadece 350 milyon lira.
Bunlar yetmiyormuþ gibi bir de
ustabaþýlarýn aþaðýlamalarýyla
karþýlaþýyoruz. Biz de bu saldýrýlara
karþý hakkýmýzý ve geleceðimizi korumak için sendikalaþtýk. Sadece
kendimiz için deðil, çevremizdeki
tüm fabrikalar için, çocuklarýmýzýn
geleceði için bir kývýlcým çaktýk. Bu
kývýlcýmýn büyümesinden korkan
patron, sendika hakkýmýzý kullandýðýmýz için bizi kapý dýþarý etmek
istiyor. Tüm yasalarýn patronlar lehine yapýlmýþ olmasý, patronun
saldýrýlarýný pervasýzlaþtýrýyor. Anayasal bir hak olan sendika hakkýmýzý bile kullanamýyoruz. Çok iyi
iþ yapmasýna raðmen 29. maddeden, yani ekonomik ve teknolojik
nedenlerden daralmaya gideceðini
söyleyerek bizi iþten çýkarmaya
çalýþýyor. Aslýnda örgütlülüðümüzden, birliðimizden korkuyor.
Yani hakkýmýzý almamýzdan ve diðer iþçilere örnek olmamýzdan korkuyor. Peki bizi yýldýrabilir mi? Bizi
yýldýrabilir mi arkadaþlar? Tekrar
soruyorum, hep bir aðýzdan haykýralým: Sendika hakký için, ekmeðimiz
için mücadele edecek miyiz? Hakkýmýzý patronlara yedirecek miyiz?
Bu birlik, bu kararlýlýk olduðu sürece
hiçbir güç bize geri adým attýramaz.
Arkadaþlar,
Bugün iþçi sýnýfý tarihinde önemli
bir mücadeleyi paylaþmak ve bu
mücadelenin dersleriyle donanmak
için bir araya geldik. 15-16 Haziran
1970’de, yani tam 35 yýl önce,
yüzbinlerce iþçi, bugün bizim kendi fabrikamýzda yaptýðýmýz gibi,
saldýrýlara ve hükümetin çýkarmak
istediði gerici iþ yasasýna karþý
birleþti ve hükümete geri adým attýrdý.
15-16 Haziran Direniþi, Türkiye
iþçi sýnýfýnýn tarihindeki en önemli
mücadelelerinden biridir. Direniþ,
mücadeleciliði, kararlýlýðý ve kitleselliði ile patronlara korku verirken, iþçi
sýnýfýna ise büyük bir moral kazandýrdý. Birçok aydýnýn Türkiye’de
iþçi sýnýfýnýn varlýðýný tartýþtýðý bir
dönemde, iþçi sýnýfýnýn gücünü
herkese gösterdi ve patronlarýn isteði doðrultusunda hükümetin
geçirmek istediði gerici yasalarý burjuvazinin çöplüðüne geri gönderdi.
Sýnýf Mücadelesi Keskinleþiyor
60’lý yýllarýn sonuna doðru
Türkiye’de sanayileþme hýzla artar.
Bu durum iþçi sayýsýnýn da hergün
biraz daha artmasýna neden olur.
Ayný dönemde sol hareket, özellikle
de gençlik hareketi yükselmektedir.
1968 yýlýnda neredeyse dünyanýn
her yerinde gerçekleþen ayaklanmalar tüm toplumu etkiler.
Bu dönemin en belirgin özelliði
yaþanan ekonomik krizlerdir. Krizlerin bedeli her zaman olduðu gibi
iþçi sýnýfýna ve emekçi halka
ödetilmektedir. Zamlarla hayat pahalýlýðý artarken, vergi yükü yükselir. Krizi iflaslar, iþyeri kapatmalarý
ve doðal olarak iþten çýkarma ve
düþük ücret saldýrýlarý izler. Tüm bu
saldýrýlar tepkileri arttýrýr. Gençlik,
aydýnlar ve iþçiler sömürüye karþý
örgütlenmeye ve mücadele etmeye
baþlarlar. 13 Þubat 1961’de kurulan TÝP (Türkiye Ýþçi Partisi) böylesi bir arayýþýn sonucunda 12
sendikacýnýn ve birçok aydýnýn
giriþimiyle oluþturulur.
Ülkedeki bu olumsuz koþullara
karþý çýkan iþçiler direnmeye
baþlarlar. Aralýk 1962’de Maden-Ýþ
üyesi 173 Kavel iþçisinin haklarýný
korumak için giriþtikleri mücadele,
patronlarýn grev ve toplu sözleþme
yasasýný
kabul
etmesiyle
sonuçlanýr. Bunu yüzlerce irili ufaklý grev izler. 1965-1970 arasýnda 425
grev gerçekleþir ve bu grevlere
91.387 iþçi katýlýr. Bu grevler sonucunda bilinçlenmeye ve politikleþmeye baþlayan iþçiler, Türk-Ýþ’in
devlet güdümlü, uzlaþmacý sendika anlayýþýna karþý çýkarlar. Bu karþý
çýkýþ sonucunda Türk-Ýþ’ten ihrac
edilen sendikalar 1967 yýlýnda
DÝSK’i (Devrimci Ýþçi Sendikalarý
Konfederasyonu) kurarlar.
DÝSK’in kuruluþunun ardýndan
özel sektörde gerçekleþen grevlerin
sayýsýnda belirgin bir artýþ yaþanýr.
1968 yýlýndan sonra iþçi sýnýfý yeni
bir mücadele biçimi kazanýr: fabrika iþgalleri! Ýþçi sýnýfý mücadelenin
“yasal” sýnýrlarda sürdürülemeyeceðini farkeder ve mücadeleyi pa-
tronlarýn koyduðu yasalarýn ilerisine
taþýr. Ýlk önce Derby Fabrikasý iþgal
edilir. Ardýndan 1969 kýþýnda Singer Fabrikasý ve yaz aylarýnda da
Demir-Döküm fabrikasý iþgal edilir.
Sonbaharda gerçekleþen Gamak
iþgalinde polisler silah kullanýrlar.
Yine Sungurlar ve Alpagut Linyit
iþletmeleri iþçiler tarafýndan iþgal
edilir. 15-16 Haziran direniþi bu
mücadeleci dalganýn üzerinden yükselir.
Direniþ Yükseliyor
Patronlar, iþçi hareketinin bu
yükseliþinden hoþnutsuzdur. Adalet Partisi hükümeti, DÝSK’i tasfiye
etmek ve Türk-Ýþ dýþýnda baþka bir
sendikanýn örgütlenmesini engellemek için, 274 Sayýlý Sendikalar
Kanunu’nda ve 275 Sayýlý Toplu
7
SINIF MÜCADELES
MÜCADELESÝ
Sözleþme, Grev ve Lokavt
Kanunu’nda deðiþikliðe gider. Bu
deðiþikliðe göre, bir sendikanýn
faaliyet yürütebilmesi için o iþ kolundaki iþçilerin en az üçte birini
örgütlemesi gerekmektedir. Ýþin en
ilginç yaný bu yasanýn hazýrlayýcýlarýndan biri daha sonra DÝSK
Baþkaný ve CHP milletvekili olacak
olan Abdullah Baþtürk’tür. 234 Milletvekilinin katýldýðý oylamada, 230
kabul oyula tasarý kabul edilir.
Yasa deðiþikliðinin kabulüyle
DÝSK, iþçi temsilcilerinin geniþ katýlýmýyla gerçekleþtirdiði bir toplantýda eylem kararý alýr. DÝSK, 17
Haziran’da kitlesel bir miting yapmayý planlamaktadýr. Ancak iþçiler,
eylem kararýnýn ardýndan durmaz ve
sokaklara akar. 15 Haziran 1970
sabahý üretim neredeyse tamamen
durur. Ankara-Ýstanbul trafiði kesilir. “Ýþçiler ellerinde bayraklar, üstlerinde iþçi kýyafetleri yollarý doldurdular. Yürüyüþler dört ana kol üzerinden geliþiyordu genel olarak. Birinci kol: Anadolu yakasýnda, Ankara
asfaltý üzerinde. Ýkinci kol: EyüpAlibeyköy-Silahtar-Cendere üzerinde. Üçüncü kol:Topkapý-Çekmece-Zeytinburnu güzergahý.
Dördüncü kol: Levent-Boðaz güzergahý...”
Ýstanbul ve Ýzmit’te gerçekleþen
gösteriler sonucunda 15 Haziran’da
115 iþyeri ve 75 bin iþçi direniþtedir.
16 Haziranda fabrika sayýsý 168’e
ve iþçi sayýsý 150 bine yükselir.
Ýzmir’de DÝSK’e baðlý iþyerlerinde
iþçiler oturma eylemi yaparlar.
Öncü iþçilerin ve devrimcilerin
öncülüðünde kortejler þehir merkezlerine akmaya baþlarlar. 16 Haziranda Kartal, Levent ve Topkapý’da
çatýþmalar çýkar. Polis ve ordu barikatlarla iþçilerin önünü kesmeye
çalýþýr. Ýþçiler birçok kez barikatlarý
aþarlar. Kartal-Kadýköy yürüyüþ hattýnda Adalet Partisi binasý taþlanýr.
Demirel’in kardeþlerine ait bir fabrikaya saldýrýlýr. Ýþçiler ayrýca kamu
binalarýný iþgal eder, gözaltýna
alýnanlarý kurtarmak için karakollar
basarlar. Kadýköy’deki çatýþmalar
sonucunda Mehmet Gýdak, Yaþar
Yýldýrým ve Mustafa Baylan isimli üç
iþçi þehit düþer, 200 iþçi de
yaralanýr. Emninönü ve Levent’te
toplanan iþçi kortejlerini birleþtirmemek için devlet vapur seferlerini
iptal eder. Galata köprüsünü kaldýrýr.
Kendisi için tehlikenin arttýðýný
gören hükümet sýkýyönetim ilan
eder. DÝSK’in de çaðrýsýyla iþçiler
fabrikalarýna dönerler. Türk DemirDöküm, Sungurlar, Derby, Elektrometal, Rabak, Auer, Çelik Endüstri,
Otosan, Arçelik, Vita gibi büyük fabrikalardaki iþçiler direniþe devam
ederler. Yasanýn geri çekilmesi ve
tutuklananlarýn serbest býrakýlmasýný
talep ederler. DÝSK’in iþyeri temsilcileri iþçileri durdurur. Sýkýyönetim
üç ay sürer. 5 bin iþçi iþten çýkarýlýr.
Gözaltýlar, iþkenceler ve tutuklamalar sürer. Ancak DÝSK yokedilemez
ve 1317 Sayýlý yasa uygulanamaz.
Yeni sendika yasasý burjuvazinin
çöplüðüne geri gönderilir.
• 15-16 Haziran direniþi, özgüve-
ni, mücadeleciliði ve direngenliði ile
iþçi sýnýfýna bugün de yol göstermektedir.
• Direniþ iþçi sýnýfýnýn gücünü dosta ve düþmana göstermiþtir. Üretimden gelen güçlerini kullanan iþçiler,
düzeni deðiþtirebileceklerini
kanýtlamýþlardýr.
• 15-16 Haziran direniþiyle, ancak mücadeleyle hak alýnabileceði
bir kez daha görülmüþtür.
• Bu direniþ, sendikalarýn önemini ispatlarken, sendika bürokrasisine güvenmemek gerektiðini
göstermiþtir. Ýþçilerin sendika
bürokratlarýnýn güdümünde deðil,
kendi iþyeri komitelerinde örgütlenmeleri gerektiði bir kez daha açýða
çýkmýþtýr. 15-16 Haziran Direniþinde
sendikalý iþçiler, kendi özörgütlülükleriyle yola çýkmýþ sendikanýn taleplerinin ötesine
geçmiþlerdir.
• Bugün sýnýf hareketi gerilemiþ
durumdadýr. Ancak sýnýfýn geçmiþte
olduðu gibi mücadeleleri yeniden
yükselecektir. Bugün görev, sýnýf
hareketi geri bir noktada da olsa
sabýrla iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðünü ve
birliðini güçlendirmek için mücadele
etmektir.
• Ýþçi sýnýfý tarihinde böylesi patlamalar olmuþtur ve yine olacaktýr.
Bu kendiliðinden patlamalar çok
önemli; ancak bu patlamalarý
yaþadýðýmýz sömürü düzenini yýkmaya yönlendirebilecek devrimci bir
iþçi partisi olmadýðý sürece, böylesi patlamalar bir süre sonra düzenin kontrolüne geçmektedir.
Dostlar,
Bugün, iþçi hareketinin birçok
mevzisini kaybettiði ve kaybetmeye
de devam ettiði bir dönemden geçiyoruz. Böylesi bir dönemde 15-16
Haziran Direniþi’nin derslerini kavramak ve bu derslerle mücadeleye
atýlmak çok önemli. Bizler kendi
fabrikamýzda bir kývýlcým çaktýk. Bu
kývýlcýmý hep beraber büyütelim.
Sermayenin saldýrýlarýna karþý iþçi
ve emekçilerin birleþik mücadelesini
yaratmak için görev baþýna!
Sermayenin saldýrýlarýna karþý
sýnýf mücadelesini yükseltelim!
Sendikalaþmanýn önündeki engeller kaldýrýlsýn!
Ýþten çýkartmalar yasaklansýn!
Kapatýlan fabrikalar, iþçilerin
kontrolünde millileþtirilsin!
8
Basýna ve Kamuoyuna,
Biz uluslararasý firma olan Reebok için dikim
yapan bir fabrikada çalýþýyoruz. Yaþam
koþullarýnýn aðýr olduðu bir ülkede, 350 milyon
ücretle sabah baþlayýp gece 21.30’a kadar
çalýþýyoruz. Yetmiyor hafta sonu da
çalýþýyoruz. Yetmiyor aþaðýlanýyoruz.
Turkuaz/Çakýl fabrikalarýnýn iþçileri olarak, iþçi
sýnýfýna dönük bu yoðun saldýrýlara karþý
emeðimize sahip çýkarak kendi fabrikamýzda
hak arama savaþýna girdik. Anayasal bir hak
olan örgütlenme hakkýmýzý kullanarak
sendikalaþtýk.
Birliðimizden ve gücümüzden korkan patron,
haklarýmýzý almamýzý engellemek için
fabrikayý kapatma kararý aldý. Ve bizi de iþten
çýkartýyor.
1 Hafta öncesine kadar iþçi bulma
kurumundan gönderilen iþçileri iþe alan
patronlar, nasýl oluyor da þimdi iþlerinin
kötüye gittiðini söylüyor? Patronlar, yani
Oðuz Ökem ve Sabih Eler yýllardýr anlaþmalý
olduðu Reebok’un anlaþmalarýný feshettiðini,
fabrikanýn zarar ettiðini, sipariþ alamadýðýný
öne sürüyorlar. Aslýnda aldýklarý sipariþleri
fasona verip, fabrikada dikilmiþ gibi
barkodlayýp yurtdýþýna gönderiyorlar. Yani
iþleri kötü gittiði için deðil, sendikalaþmamýzdan korktuðu için fabrikayý
kapatýyorlar.
Biz hakkýmýzý istiyoruz, biz sendikaya üye
olma hakkýmýzý kullanmak istiyoruz. Ve bu
yüzden iþten çýkarýlýyoruz. Bizler üretmek,
çalýþmak istiyoruz. Haklý olduðumuzu bu
davayý sonuna kadar götüreceðiz.
desteklemeye ve Reebok’ý protesto etmeye
çaðýrýyoruz.
Yaþasýn Ýþçilerin Birliði/Yaþasýn Sýnýf
Dayanýþmasý!
Turkuaz/Çakýl Ýþçileri
Protesto fax ve e-mailleri için;
Turkuaz Fabrikasý adres:
Alemdað Cad. Site Yolu Tümtaþ Ýþ merkezi
No:3 Kat 2 81230 Ümraniye-Ýstanbul
Tel: +90 216 3284561 veya +90 216 412 91
15
Fax: +90 216 3163281
SEND
SENDÝ KA
Turkuaz /Çakýl fabrikalarýnýn iþçileri
BASIN AÇIKLAMASI
E-mail:
[email protected] (Nesteren Aðalar ve
Seda Taþçýoðlu adlýna)
[email protected] (Handan Kara
adýna)
[email protected] (Derya
Özkan adýna)
[email protected] (Saniye Yýldýz
adýna)
Reebok merkez adres:Corporate Headquarters Reebok International LTD. 1895
J.W.Foster Boulevard, Canton, MA 02021
ABD 781-401-50000
Web: www.rbk.com
Reebok Türkiye:
tel: +90 212 2863585
fax: +90 212 2863585
e-mail: [email protected]
(Benan Vey adýna)
Oðuz Ökem’e ve Sabih Eler’e bir kez daha
sesleniyoruz. Bunca iþçinin ekmeðiyle,
geleceðiyle oynamayýn. Çalýþma ve
örgütlenme hakkýmýzý gaspetmeyin!
Tüm sendika merkezlerini, siyasi partileri,
sivil toplum örgütlerini ve demokratik
kamuoyunu bu konuda duyarlý olmaya, bizi
9
AB Anayasasý’na Hayýr!
Fransýz iþçi sýnýfý bir kez
daha tarih yazdý
Avrupa tarihinin en kritik dönemlerinde
sahneye çýkan ve bir anlamda yaþlý
kýtanýn geleceðini belirleyen Fransýz
emekçileri 29 Mayýs referandumunda
Avrupa Birliði Anayasasý taslaðýný
reddederek, baþta kendisininki olmak
üzere Avrupa mali sermayesinin
emperyalist projesine büyük bir darbe
indirmiþ oldu. Bu eylemiyle Fransýz iþçi
sýnýfý AB projesinin liberal ve emperyalist
özünü iyi anlamýþ olduðunu kanýtlamakla
kalmadý, ama ayný zamanda Avrupa iþçi
sýnýfýna son derece bilinçli bir örnek
oluþturdu. Türkiye iþçi hareketi Fransýz
kardeþlerinin bu mesajýný iyi kavramalýdýr.
Fransýz halkýnýn yaklaþýk yüzde
55’inin “Hayýr” demesi yalnýzca bir
“B planý”ndan yoksun AB liderlerini
“þimdi ne olacak?” telaþýna
düþürmekle kalmadý, ayný zamanda Birliðin motor gücü olan
Fransa’da derinden iþlemekte olan
politik krizin yüzeye vurmasýna da
yol açtý. Fransa son iki yýldan beri
grevlerle, sokak gösterileri ve
direniþlerle (eðitim, saðlýk, demiryolu emekçileri, vb) çalkalanmakta.
Ne var ki, 2002’deki baþkanlýk
seçimlerinde Le Pen tehditi
karþýsýnda toplumda yaygýnlaþan
10
telaþý, Sosyalist Parti, Yeþiller ve
LCR’nin (Ligue Communiste Revolutionnaire – Devrimci Komünist
Birlik, Dördüncü Enternasyonal
Birleþik Sekreterliði Fransa seksiyonu) de yardýmýyla kendi lehine kanalize etmeyi baþaran Jaques
Chirac, topladýðý yüzde 86’lýk oy
oranýný “tüm Fransýzlarýn baþkaný”
olarak kendi hanesine kaydetmiþ,
ve kendi ülkesine ve tüm Avrupa’ya
güçlü bir liderlik sunmakta olduðu
izlenimi yaratmayý baþarmýþtý. Oysa
þimdi LCR bu zahiri koalisyondan
ayrýlmýþ, Sosyalistler bütün bütün
ikiye yarýlmýþ ve Yeþiller’in tabaný
Evetçi önderliðine karþý bayrak
açmýþ durumda. Ve sonuç ortada:
Evetçilerin oraný ancak yüzde 45’e
ulaþabildi.
Kim, ne oy kullandý?
Seçim sandýklarýnýn kapanmasýnýn hemen sonra yapýlan anketler, herþeyden önce Hayýr’ýn net
bir biçimde iþçi ve emekçi eðilimini
yansýttýðýný göstermekte. Buna göre
iþçilerin yüzde 79’u, tüm ücretlilerin ise yüzde 67’si AB Anayasasý’na
Hayýr dedi. Bu oran meslek sahibi
orta sýnýflarýn arasýnda ise yüzde 53.
Buna karþýlýk üst düzey yöneticil-
er, meslek sahibi aydýnlar vb’den
oluþan üst gelir düzeyi gruplarýnýn
hemen tamamý Evetçi.
Kimlerin ne oy kullandýðýna politik ve toplumsal örgütler açýsýndan
bakýlacak olursa, blok halinde Hayýr
oyu kullananlar, Mare-George Buffet önderliðindeki PC (Komünist
Parti), Jean-Pierre Chevènement’ýn
önderliðindeki MRC (Cumhuriyetçi
ve Yurttaþ Hareketi), Alain Krivine
ve Olivier Besancourt önderliðindeki LCR, Arlette Laguiller önderliðindeki LO (Lutte Ouvriere – Ýþçi
Mücadelesi, Troçkist), Pierre Lambert önderliðindeki PO (Parti des
Travailleurs – Ýþçi Partisi, Troçkist),
diðer küçük Troçkist gruplar, Attac
ve Kopernik Vakfý benzeri çeþitli
toplumsal hareketler, Jose Bove gibi
köylü önderleri, demiryolu ve eðitim
iþçileri sendikasý gibi kendi Konfederasyon önderliklerine kulak asmayan sendikalar. Tabii bunlara bir
de saðýn yegane Hayýrcýsý faþist Le
Pen’in partisi FN’i de (Ulsual
Cephe, 2002 Baþkanlýk seçimlerinde, 2. turda yüzde 17 oy) katmak
gerekir.
Sosyalist Parti ise derin bir krize
sürüklenmiþ durumda. François
Hollande ve Jack Lang’ýn önderliðindeki yönetim ekibi parti içinde
yapýlan referandumu yüzde 55’lik
oy oranýyla kazanmýþ olmasýna
karþýn, Laurent Fabius, Henri
Emanuelli ve Jean-Luc Melenchon
gibi sol sosyalistler Hayýr yolunda
kampanya yapmýþlardý. Sonuçta,
gene anketlere göre, Sosyalist Parti yandaþlarýnýn yüzde 59’u Hayýr
oyu kullandý. Bu ciddi yarýlma Fransýz solunda yeni bir kümelenmeye
yol açacaða benziyor. Anketler,
Yeþiller’in yüzde 40’ýnýn da, önderliklerine, ve Antonio Negri gibi yeni
sol liberallerin vaazlarýna kulak asmadýðýna ve Hayýr oyu kullandýðýna
iþaret etmekte. (Le Monde,
30.05.2005)
Hangi “deðiþimden” duyulan
korku?
dan korkutucu olmayacak bu
“deðiþim” elbette Fransýz emekçilerinin tepkisi ve mücadelesiyle
karþýlaþmýþtýr. Fransýz emekçileri,
Le Pen gibi faþistlerin demagojileri
dýþýnda, baþka ülkelerin AB’ye
girmesine tepki göstermemiþler,
tüm sonuçlarýyla birlikte emperyalist AB projesine karþý çýkmýþlardýr.
Bu onlarýn “Ýþçilerin ve Emekçilerin
Avrupasý” doðrultusunda attýklarý ilk
adým olmuþtur.
... ne de Türkiye
Hayýrcýlar arasýndaki faþist Ulusal Cephe’nin Türkiye’nin AB’ye
adaylýðýný deolojik bir malzeme olarak kullandýðý bir gerçek. Ama
Evetçiler arasýndaki sað partilerin
(baþta UMP –Halk Hareketi Ýçin
Birlik– ve UDF –Fransýz demokrasisi Ýçin Birlik– olmak üzere) arasýnda da Türkiye’nin adaylýðýna karþý
çýkan pek çok kesim var. Üstelik,
Le Pen “Türkiye’ye reddetmek için
Hayýr” derken, bizzat Chirac
“Türkiye’ye reddetmek için referandumu öngören Anayasaya Evet”
kampanyasý yaptý. Oysa Hayýr oylarýnýn asýl gövdesini oluþturan
(toplamýn yaklaþýk yüzde 40’ý) sol
kesim Türkiye’nin adaylýðýna, dini,
ýrkçý vb nedenlerle karþý çýkmadýðýný
açýkça ilan etmiþ durumda. Kaldý ki
bu kesimlerin Anayasaya red oyu
kullanmalarýnýn baþta gelen nedenlerinden biri de, belgenin göçmen
iþçilere karþý içerdiði ýrkçý ve ayrýmcý maddeler.
Fransýz emekçi halkýnýn AB Anayasasýný reddederek emperyalist
Avrupa projesi karþýsýnda gösterdiði
tepki, Türkiye’de AB üyeliðinden
ekonomik, toplumsal ve politik medet bekleyen sol kesimleri ve iþçi
örgütlerini bir kez daha düþünmeye
çaðýrmaktadýr. Emperyalist Avrupa
ve onun Anayasasý, Türkiyeli
emekçilerin projesi, evi, yurdu olamaz. Bizim yurdumuz anca Ýþçi ve
Emekçilerin
Avrupasý
ve
Ortadoðusu’dur. Onu yaratmak için
gücümüzü Avrupalý ve Ortadoðulu
proleterlerle, köylülerle, yoksullarla birleþtirmeliyiz.
Ýþçi Cephesi
DÜNYA
Fransýz Hayýr’ýnýn bariz emekçi
niteliðini perdelemeye, böylece bu
etkinin baþta Hollanda olmak üzere,
AB Anayasasý konusunda referandum düzenleyecek olan öbür ülkelere yayýlmasýný engellemek isteyen burjuvazi sözcüleri, bu reddin
arkasýnda Fransýz halkýnýn “deðiþim
korkusunun” yattýðýný ileri sürmekteler. Yani bu iddiaya göre, Fransýzlar küreselleþmenin yarattýðý
toplumsal ve ekonomik dönüþümler
karþýsýnda ürkmüþler ve böylece
çok tutucu bir tepkiyle AB Anayasasýný reddetmiþler. Fransýz
emekçilerinin küreselleþmenin
yarattýðý sonuçlara Hayýr dedikleri
bir gerçek, ama bunun tutucu bir
tavýr olup olmadýðýna ancak bu
deðiþimlerin niteliðine bakýlarak
karar verilebilir, ve bu açýdan bakýldýðýnda da Fransýz emekçilerinin
Hayýr’ý bizce tamamen devrimci bir
tavrýn ürünü.
AB Anayasasý gerçekte Avrupa
emperyalist burjuvazisinin, II. Dünya Savaþý’ndan sonra Avrupa iþçi
sýnýfýnýn elde ettiði kazanýmlara
(sabit bir iþ, 8 saatlik iþgünü, kamusal saðlýk, eðitim, ulaþým
hizmetleri, sendikal ve politik haklar, vb) yönelik 1980’lerden itibaren
baþlattýðý saldýrýyý ve buna baðlý olarak küreselleþme çerçevesinde
uygulamaya konan gerici toplumsal
ve ekonomik politikalarý (esnek iþ
sözleþmeleri ve iþ saatleri, kamu
hizmetlerinin ve iþletmelerinin
özelleþtirmesi, sendikal ve politik
haklarýn sýnýrlanmasý) tüm AB ülkeleri için baðlayýcý hale getiren belge. Yani burjuvazinin “deðiþim”den
kasti, emekçi yýðýnlarýn yoksullaþmasý ve marjinalleþmesi. Bu
“deðiþim” sadece korku vermekle
kalmýyor, ama ayný zamanda
karþýsýnda verilen mücadelelerin
daha örgütlü ve bilinçli hale getirilmesini gerektiriyor.
Polonya ve Romanya gibi ucuz
emek pazarý sahibi ülkelerin AB’ye
girmiþ olmasý, bir dizi baþta Fransa olmak üzere bir dizi Batý Avrupa
ülkesinde þirketlerin bu ülkelerdeki
iþletmelerini kapatýp Doðu Avrupa’ya
taþýmalarýný hýzlandýrmýþ durumda.
Bunun sonucu elbette iþçilerin
iþleriyle birlikte (tazminatlarýn
giderek kaldýrýldýðý ve iþsizlik primlerinin ilga edilmekte olduðu da göz
önünde tutulacak olursa) tüm
yaþam olanaklarýný yitirmeleri. Ancak kapitalistler ve burjuvazi açýsýn-
GRUPLARA GÖRE SONUÇLAR % OLARAK
Evet Hayýr
YAÞ
18-24
25-34
34-44
45-59
60-69
69+
44
45
39
38
56
58
56
55
61
62
44
42
MESLEK
Çiftçi
Tüccar
Serbest meslek
Ücretli
Ýþçi
30
49
65
33
21
70
51
35
67
79
CÝNS
Erkekler
Kadýnlar
43
47
57
53
EÐÝTÝM
Ýlkokul
Lise
Yüksek
28
47
64
72
53
36
POLÝTÝK EÐÝLÝM
Komünist P.
Sosyalist P.
Yeþiller
UDF
UMP
Ulusal Cephe
2
44
40
76
80
7
98
56
60
24
20
93
NEDEN “HAYIR” OYU KULLANDINIZ?
%
Fransa’da iþsizliði artýracaðý için
46
Genel duruma tepki göstermek için
40
Anayasa yeniden incelensin diye
35
Anayasayý anlamak güç olduðu için
34
Anayasa çok liberal olduðu için
34
Fransa’nýn kimliðini tehdit ettiði için
19
Türkiye sorunu nedeniyle
18
Politikacýlar “Hayýr” dediði için
12
NEDEN “EVET” OYU KULLANDINIZ?
Avrupa’yý dünyada güçlendirmek için
52
Avrupa’nýn inþasýný sürdürmek için
44
Avrupa’da güçlü bir Fransa için
42
AB politikalarýnýn birleþmesi için
26
AB kurumlarýný iyileþtirdiði için
21
Eskilerinden daha iyi olduðu için
19
Politikacýlar “Evet” dediði için
12
AB Fransa’dan “Evet” beklediði için
11
11
Arjantin: Ýþçi kontrolündeki fabrikalar yol gösteriyor
Bugün fabrikayý, yarýn iktidarý!
Bundan 50 yýl önce Arjantin güney yarý
kürenin en geliþmiþ ve saniyeleþmiþ
ülkesi olarak kabul edilmekteydi.
Geliþmiþ bir orta sýnýfýn varlýðý, Avrupa
ülkelerine yönelik ihracatýn yüksekliði ve
çok kültürlü yapýsýyla Baþkent Buenos
Aires, Latin Amerika’da yükselen bir
Avrupa baþkentine dönüþmüþtü. Bu
dönemde ulusal üretimin yaklaþýk yüzde
50´si sanayi sektöründen gelmekteydi.
12
Oysa 70´li yýllarýn baþýndan itibaren
IMF ve Dünya Bankasý gibi emperyalist mali kuruluþlarýn Arjantin’e dikte
ettiði yeni liberal politikalar, ülkeyi eþi
benzeri görülmemiþ bir yaðmanýn ve
sefaletin eþiðine getirdi. Son 30 yýlý
diktatörlükler ve iþçi hareketine
dönük katliamlarla belirlenen ülkenin, tüm ulusal üretim tesisleri ve
þirketleri 2000 yýlýnýn baþlarýnda çok
uluslu þirketlerce kontrol edilir olmuþ,
ülke dýþ borçlarýný ödeyemez duruma gelmiþti.
Yeni Liberal politikalarýn yol açtýðý
enkaz geride nüfusunun yüzde 57’sinin yoksulluk sýnýrý altýnda yaþadýðý
ve resmi iþsizlik rakamýnýn yüzde 30
olduðu bir ülke býrakmýþtý.
Bu koþullar, Arjantin’i son iki yýl
boyunca Burjuvazi tarafýndan bir türlü
kontrol altýna alýnamayan devrimci bir
sürecin eþiðine taþýdý. Ülkede yükselen devrimci kitlesel seferberlikler,
ayný zamanda dünya çapýnda
yürütülen yeniden sömürgeleþtirme
saldýrýsýna karþý, iþçi sýnýfýnýn yeni
tipte öz örgütlülüklerinin -halk
meclisleri, bürokratikleþmiþ sendikal
aparatlara karþý yükselen sýnýf
mücadeleci sendikal arayýþlar, iþsiz
iþçiler hareketi vb- örneklerini sundular.
Bu
sürecin
en
önemli
bileþenlerinden biri de hiç kuþku yok
ki, ülkedeki sýnýf seferberliklerine
damgasýný vuran iþçi kontrolü altýna
alýnmýþ fabrikalar.
Fabrikada iþçi kontrolü
Ülkede yaþanan ekonomik krizin
zirve noktasýna ulaþtýðý 1998 yýlýndan
bu yana gýda, metal, matbaa, araba
montaj, seramik ve tekstil sanayilerinde 150’den fazla fabrika, iþçiler
tarafýndan ele geçirildi. Yaþanan
ekonomik krizin ve yükselen sýnýf
seferberliklerinin bir sonucu olarak
fabrikalarýný ve ülkeyi terk eden çok
uluslu þirket patronlarý, geride
neredeyse iþletilemez hale gelmiþ
çok sayýda fabrika býraktýlar. Bu fabrikalarýn iþçi denetimine alýnma biçimi koþullara baðlý olarak deðiþiklik
göstermekteydi. Ýþçi kontrolüne
geçirilmiþ olan fabrikalar arasýnda iki
iþletme bu yeni ve örnek hareketin
sembolüne dönüþtüler; çalýþanlarýnýn çoðu kadýn olan Buenos
Aires’teki Brukman tekstil fabrikasý
ve Neuqen’deki Zanon seramik fabrikasý.
Giderek yaygýnlaþan iþçi kontrolü
altýndaki bu iþletmelerde, çalýþanlar
yaþ ve cinsiyetlerinden baðýmsýz
olarak eþit ücret alýyor ve fabrikayla
ilgili tüm kararlar, çalýþanlarýn
tamamýný kapsayan iþ yeri meclislerince alýnýyor. Bu iþletmelerin yönetim
kademelerinde yer alanlar ise, iþ yeri
meclislerince demokratik olarak
seçilen ve gerekli görüldüðü takdirde
geri çaðrýlabilen iþçilerden oluþuyor.
Patronlardan ve sendikal bürokratlardan temizlenmiþ olan bu fabrikalar,
pek çok kez gündeme gelen polis
baskýnlarýna, hiçbir düzeyde teþvik
ve kredi kullanamamalarýna ve uluslararasý ticaret yapamamalarýna
raðmen, kapitalist mülkiyet altýndaki iþletmelerden daha büyük bir hýzla büyümekteler. Bunun en açýk örneði, iþçi kontrolüne geçtiði 2002 yýlýndan bu yana sürekli büyümekte
olan Zanon fabrikasý. Zanon’un 2004
yýlý bilançosu yüzde 50 oranýnda bir
üretim artýþýna sahip olduðunu gösteriyor.
“Bu iþyeri iþçi kontrolü altýndadýr!”
Zanon fabrikasýnýn giriþine
yerleþtirilmiþ olan büyük bir tabelada; “Bu fabrika iþçilerin kontrolü altýnda üretim yapýyor “ yazmakta.
2002 yýlýnýn Þubat ayýnda Zanon
fabrikasý patronu Luigi Zanon 171
milyon Arjantin pesosu borçla fabrikayý kapatma kararý aldýðýnda, seramik iþçileri sendikasý patronun bu
giriþimine karþý iþletmenin taþýnmasýný engellemek için iþçileri
göreve çaðýrdý ve iþçiler iþyerini terk
etmeyerek nöbet tutmaya baþladý.
Patronun terk ettiði fabrikada iþçiler
yeniden üretime baþladýklarýnda
gerekli malzemeler neredeyse tükenmek üzereydi. Öte yandan pek çok
iþçi polis tarafýndan kanunsuz üretim
suçlamasýyla tutuklanma riski altýndaydý. Zanon deneyimini Avrupa iþçi
sýnýfý ile paylaþmak üzere
Barselona’ya gelen iþçi önderi Jorge
Amador Esparza o günlerden söz
ederken, bu riske raðmen yaþanan
sefalet koþullarýnda iþimize sahip
çýkmaktan baþka yol göremiyorduk
diyor. Ýlk iþ fabrikayý temizlemek ve
ardýndan 6 aydýr iþlemez durumdaki
makineleri onarmak oldu.
2 Mart 2002 tarihinde, fabrika
iþçilerin yönetiminde yeniden üretime baþlamýþtý. Her bant Zanon fabrika iþyeri meclisince seçilen bir
sorumlu tarafýndan koordine
edilmekteydi.
Jorge Esparza; bu yeni iþyeri
örgütlenmesinde makine baþýnda
çalýþan ile koordinasyon ve yönetim
sektörlerinde yer alanlar arasýnda en
ufak bir hiyerarþi farký olmamasý
hayati önem taþýyordu diyor ve þunu
ekliyor; Zanon deneyimi hepimize
þunu öðretti; Bir fabrika patronsuz
da pek ala iþleyebilir ama iþçisiz
asla!
Esparza‘ya göre son yýl boyunca
fabrikada artan üretimin temel nede-
Bolivya’da kitleler
iktidara yürüyor
Yüzlerce yýl boyunca Ýspanyol
sömürgeciler tarafýndan yaðmalanmýþ olan Bolivya, aslýnda son
derece zengin doðal gaz rezervlerine sahip bir ülke. Buna karþýn
nüfusun yüzde 40’ý günde 1.5
dolarla geçiniyor. Halkýn yüzde 95’i
Aymaca ve Quechua yerlisi, ne var
ki en ufak bir kültürel haktan bile
yoksun bu halklar. Ülkenin nispeten
geliþmiþ kentleri olan Santa Cruz
ve Sucre gibi kentlerinde genç
kuþak iþsizliðin ve sefaletin
pençesine duþmuþ durumda.
Bolivya Eylül 2003 tarihinde, iþçi
sýnýfýnýn ülkedeki zengin petrol ve
gaz kaynaklarýnýn emperyalist
tekellerce yaðmalanmasýna son
verilmesi doðrultusunda gerçekleþtirdiði seferberliklerle sarsýlmýþtý.
Söz konusu yaðmanýn baþýný ABD,
Ýspanyol ve Kanada çok uluslu
þirketleri çekmekteydi. Ülkedeki
sefalet dayanýlmaz boyutlara
ulaþmýþ, ama bu arada ülkenin
zengin doðal gaz kaynaklarýnýn tüm
denetimi de yok pahasýna bu çok
uluslu þirketlerin eline geçmiþti.
2003 yýlýndaki bu ayaklanmalarýn
rejimi tehdit eder bir hale gelmesinin
ardýndan, Carlos Mesa hükümeti
parlamentodaki hidrokarbon
yasasýnýn “düzenlenmesi” ve
Anayasal kurumlarýn güçlendirilmesi vaatleriyle iþbaþýna geçti.
Oysa iþ baþýnda bulunduðu dönem
boyunca Mesa’nýn tüm gayreti,
Bolivya’nýn yegane zenginlik
kaynaðý olan doðal gazýn ABD ve
Ýspanyol þirketlerine daha da
“uygun” þartlarda pazarlanmasý
oldu.
Bu gerici politikalara yanýt
gecikmedi. Baþýný maden iþçilerinin
ve yoksul köylülerin çektiði kitle
seferberlikleri ile Mesa 6 Haziran
tarihinde istifa etmek zorunda kaldý.
Bolivya emekçileri yeniden
sahneye çýkýyor
IMF iþbirlikçisi yeni hükümetin 17
Mayýs tarihinde parlamentodan
geçirdiði ve gerçekte ülkedeki
emperyalist yaðmanýn baþýný çeken
çok uluslu þirketlerin pozisyonunu
meþrulaþtýran yeni enerji yasasý,
gerçek bir sosyal ve kurumsal krize
yol açtý.
Zaten büyük bir yoksulluðun
pençesinde kývranmakta olan
Bolivya emekçileri 23 Mayýs
tarihinden itibaren bu emperyalist
yaðmaya karþý tekrar mücadelenin
baþýna geçtiler. Maden iþçileri,
saðlýk emekçileri, öðretmenler,
öðrenciler ve köylüler, ülkenin enerji
kaynaklarýnýn millileþtirilmesi ve
hükümetin istifa etmesi talepleriyle
grevler örgütlemeye, ana yollarý
kesmeye baþladýlar. Bu kitle
seferberlikleri 10 bin koka üreticisi
köylünün El Alto kentinden baþkent
La Paz’a baþlattýðý yürüyüþe
Enternasyonal
ni, iþyeri meclisinde tüm olasýlýklarýn
deðerlendirilmesi ve kararlarýn
iþçilerin öz-yönetim organlarýnda
alýnýyor olmasý. Bu yalnýzca üretimi
deðil, ayný zamanda ürün kalitesini
de artýrmýþ durumda.
Zanon emekçileri, fabrikanýn kapitalizm denizinde yüzen bir ada olmadýðýnýn bilincinde. Burjuvazinin
son yýl içinde 5 kez fabrikayý polis
zoruyla geri alma giriþimi, her
þeyden çok þehir halkýnýn, diðer iþçi
kontrolündeki fabrikalarýn ve iþçi
örgütlerinin savunma ve sahiplenmesiyle püskürtülebildi. Fabrikadaki iþçileri yýldýrabilmek için polis
saldýrýlarý düzenleyen hükümet ayný
zamanda iþçi eþlerinin kaçýrýlmasý,
tartaklanmasý gibi giriþimlerde bulunuyor. Hükümetin son giriþimi ise,
“adalet” mahkemesince alýnmýþ olan
bir karara dayanarak, fabrikayý
borçlarýyla birlikte devralabilecek
yeni bir patrona peþkeþ çekmek.
Þüphesiz kapitalist mülkiyet
sistemine yalnýz Arjantin’de deðil,
ayný zamanda tüm dünya ölçeðinde
aðýr bir darbe indiren iþçi kontrolündeki fabrikalar örneði, uluslararasý sermayenin ve emperyalizmin uzun süre hoþgörü gösterebileceði bir geliþme deðil. Nitekim
iþbirlikçi yeni hükümetin temel
giriþimi Arjantin’de yükselen kitle
seferberliklerine bir son verebilmek
ve iþgal edilmiþ üretim tesislerini
yeniden sermayenin denetimine sokabilmek.
UIB-DE - Uluslararasý Ýþçi Birliði/
Dördüncü Enternasyonal - Arjantin
seksiyonu FOS (Sosyalist Ýþçi Cephesi) militanlarýnýn da aktif olarak yer
aldýðý fabrikalarda iþçi kontrolü
deneyimlerinin kaderi, bundan böyle
iþçi sýnýfýnýn kararlýlýðý ve dünya iþçi
hareketinin bu deneyimlerle dayanýþma gücü tarafýndan belirlenecek.
Arjantin iþçileri, fabrikalarýnda kontrolü ele geçirerek, üretim için gerekli
hammaddeleri satýn alarak, üretime
devam ederek, iþsiz sýnýf kardeþleri
için yeni iþ imkanlarý yaratarak kendi kaderlerinin efendisi olabileceklerini gösterdiler.
Özelleþtirmelerin ve yeni Liberal
saldýrýlarýn bir çýð gibi büyüdüðü ülkemizde Zanon örneði iþçi sýnýfýna alternatifsiz olmadýðýný öðretiyor.
Murat Yakýn
13
Enternasyonal
14
güvenlik güçlerinin
vahþice müdahalesiyle
en üst düzeye sýçradý. El
Alto
emekçilerinin
baþlattýðý süresiz genel
grev ve yol kesme
eylemlilikleri
çok
geçmeden
ülkenin
bütününe yayýldý. Zaten
büyük bir yoksulluðun
pençesinde kývranmakta
olan Bolivya emekçileri
23 Mayýs tarihinden
itibaren bu emperyalist
yaðmaya karþý tekrar
mücadelenin baþýna
geçtiler. Maden iþçileri,
saðlýk emekçileri, öðretmenler, öðrenciler ve
köylüler, ülkenin enerji
kaynaklarýnýn millileþtirilmesi ve hükümetin istifa etmesi
talepleriyle grevler örgütlemeye,
ana yollarý kesmeye baþladýlar. Bu
kitle seferberlikleri 10 bin koka
üreticisi köylünün El Alto kentinden
baþkent La Paz’a baþlattýðý
yürüyüþe güvenlik güçlerinin
vahþice müdahalesiyle en üst
düzeye sýçradý. El Alto emekçilerinin baþlattýðý süresiz genel grev
ve yol kesme eylemlilikleri çok
geçmeden ülkenin bütününe
yayýldý.
Petrol sektöründe çalýþan
iþçilerin baþlattýðý grev nedeniyle
ülkede petrol yalnýzca yoksul
emekçi semtlerine daðýtýlabiliyor.
Farklý sektörlerden emekçiler,
eylemlerini binlerce emekçinin
katýldýðý halk meclislerinde merkezileþtiriyor. Burjuva parlamentosunun toplanmasýný engelleyen
iþçiler, ülkenin en büyük ve tarihsel
sendikasý olan COB -Bolivya iþçi
merkezi- tabanýnda ve bu halk
meclislerinde kendi iktidar organlarýnýn ilk adýmlarýný atýyorlar. Bu
yükselen devrimci sürece ülke
nüfusunun büyük bir çoðunluðunu
oluþturan yerli halklarda kendi halk
meclislerini kurarak katýlýyorlar.
Bolivya emekçileri, artýk burjuva
sisteminin üstesinden gelemeyeceði doðal gazýn millileþtirilmesi,
meclisin ilga edilmesi, yeni bir
anayasa oluþturulmasý ve bir
emekçi hükümeti oluþturulmasý gibi
ileri talepler etrafýnda seferberliðe
geçmiþ durumdalar.
Burjuvazinin ayak oyunlarý;
Demokratik Gericilik!
Ülkede baþ gösteren bu fiili ikili
iktidar durumu hem burjuvaziyi hem
de emperyalizmi fazlasýyla
ürkütmüþ durumda. Baþkentteki
iþçi iþgali ve kontrolü nedeniyle,
ikinci büyük kent olan Sucre’ye
kaçarak toplanabilen parlamento,
prestijini tamamen tüketmiþ eski
baþkan Mesa’nin istifasýný kabul
ederek, Anayasa yüksek mahkemesi baþkaný Rodriguez’i yeni
baþkan seçti.
Rodriguez baþkanlýðýndaki
hükümet ilk olarak, benzer
geliþmelerin yaþandýðý Ekvator,
Arjantin, Peru gibi ülkelerin
tamamýnda emperyalizm yanlýsý
hükümetlerce uygulamaya sokulmuþ olan Demokratik Gericilik
politikalarý etrafýnda, kitle seferberliklerine bir son vermeye
çalýþacak. Nitekim yeni baþkan bu
durumun sinyallerini ilk demecinde,
“temel hedefim, demokratik sistemi
yenilemek ve ülkemizde demokrasinin yeniden inþasý için yeni
seçimlere gitmek olacak” diyerek
vermiþ durumda. Bu politikanýn
baþarýya ulaþabilmesinin yegane
yolu, kitle hareketine yön veren
COB önderliði ve Evo Morales’in
partisi MAS -Sosyalizme doðru
hareket- gibi önderliklerin bu sürecin
içine çekilebilmesi.
Bolivya’da iþçilerin iktidarý için
ileri!
Kuþkusuz Morales gibi devrimin
mezar kazýcýlarý açýsýndan bu
hedefe ulaþmak için aþýlmasý
gereken büyük engeller söz
konusu. Bunlarýn baþýnda Bolivya
emekçilerinin sisteme olan öfkesi
ve devrimci bir alternatif arayýþý
geliyor. Bu durumun en güzel
özetini bize MAS’ýn bir diðer önderi
Ramon Loaysa þu sözleriyle
sunuyor; “kitleler bizi aþmýþ
durumda, biz sadece doðal gazla
ilgili olarak çok uluslu þirketlere
uygulanan vergilerin artýrýlmasý
hedefiyle gösteriler düzenlenmesini
istiyoruz. Oysa kitleler doðal gazýn
millileþtirilmesini ve bir emekçi
iktidarý kurulmasýný istiyorlar”.
Bolivya’daki devrimci yükseliþin
baþýný çeken LIT-CI (Uluslararasý
Ýþçi Birliði / Dördüncü Enternasyonal) seksiyonu MST’den
(Sosyalist
Ýþçi
Hareketi)
yoldaþlarýmýz, mevcut sürecin en
zayýf noktasýný iktidar sorununun
oluþturduðunu belirtiyorlar. Zira
ülkede burjuva demokrasisi
iþleyemez duruma gelmiþken ve
emekçiler ülkenin büyük bir
kýsmýnda fiili bir ikili iktidar durumu
yaratmýþken, kitle hareketi
üzerinde etki sahibi olan MAS gibi
önderlikler kitleleri bir kurucu
meclis ve yeni seçimler olasýlýðýna
hapsetme uðraþýndalar.
Temel olarak maden iþçileri ve
yoksul köylülük içerisinde etkin
olan MST’den yoldaþlarýmýz
açýsýndan, bugün Bolivya iþçi
sýnýfýnýn, mevcut önderlikleri aþan
devrimci taleplerini hayata
geçirebilmelerinin tek koþulu,
emperyalizm ve burjuvaziden politik
olarak kopmayý öngören bir iþçi ve
köylü hükümeti oluþturulmasý.
MST’nin bu soruna iliþkin son
deklarasyonu þu sözlerle
tamamlanýyor; “Büyük bir
seferberliðe giriþmiþ olan Bolivya
iþçi sýnýfý ülkedeki doðal gaz
kaynaklarýnýn tazminat ödenmeksizin millileþtirilesi ve parlamentonun ilga edilmesi taleplerini
yükseltti. Kitle önderleri ve COB,
genel grevi garanti altýna alma ve
ülkedeki duruma dair politik
stratejinin belirleneceði ve tüm iþçi
ve emekçi örgütlerinin katýlýmýyla
gerçekleþtirilecek ulusal ölçekli bir
toplantýyý organize etme sorumluluðu ile karþý karþýyadýr. Acil görev,
millileþtirme doðrultusundaki
mücadelenin, iþçi sýnýfýnýn
önderliðinde köylülük ve tüm
sömürülen kesimlerin iktidarý zaptý
noktasýna sýçratýlmasýdýr.”
Enternasyonal
2003 yýlýnda kitle seferberlikleri bir kez yükseldiðinde
bunu baþarabilen burjuvazi,
Evo Morales ve COB önderliðinin
demokrasinin
yeniden inþasýna verdikleri
doðrudan destek sayesinde
geçici bir ateþkes elde etmiþ
ve böylece kapitalist sistem
ülkede yeniden toparlanabilme
imkaný bulmuþtu.
Kitle hareketi içinde
belirleyici bir etkiye sahip olan
Evo Morales ve partisi MAS
ise, ikinci olarak kaybettikleri
bir önceki seçimlerin aksine bu
kez parlamentoda çoðunluðu
elde edebilmeye odaklanmýþ
durumda. Morales, yükselen
seferberlikler karþýsýnda doðal
gazýn millileþtirilmesine taraftar
gibi gözükürken, gerçekte kitle
hareketinin devrimci bir rotaya
sapmadan durdurulmasýna ve
ülkede yaþanan devrimin anayasal
çerçevede yatýþtýrýlmasýna oynuyor.
Bu doðrultuda COB önderliðini de
arkasýna alma uðraþýndaki Morales
muhtemel bir seçimin ardýndan
Bolivya’nýn yeni Lulasý olarak olasý
bir halk cephesi hükümetine
önderlik edebilmek peþinde.
Murat Yakýn
15
KÜLTÜR - SANAT
ÝLHAN KOMAN: RETROSPEKTÝF
Çaðdaþ sanata önemli katkýlarý bulunan Ýlhan Koman’ýn eserleri Yapý Kredi Kültür Sanat ve Yayýncýlýk, Ýlhan Koman
Kültür ve Sanat Vakfý, Ýsveç Konsolosluðu ve Fransýz Kültür Merkezi iþbirliðiyle sanatseverlerle buluþuyor.
1 Mayýs-30 Haziran tarihleri arasýnda gerçekleþecek olan sergi için üç farklý mekan seçilmiþ: Yapý Kredi Kültür Merkezi
Kazým Taþkent Sanat Galerisi, Fransýz Kültür Merkezi ve Ýsveç Konsolosluðu bahçesi.
Koman, geometrik biçimler ve yapýlar üzerine deneysel çalýþmalar ve bunlarýn modüler örgütlenmesi üzerine
yoðunlaþmýþtýr. Daha sonra bütünüyle geometrik-soyut anlatýmlarýn yaný sýra geometrik ve figüratif biçim bileþimlerinden
oluþan sonsuz adýný verdiði bir dizi heykel gerçekleþtirmiþ, bu çalýþmalarýnda sarmal bir düzenlemeyle hareket saðlanmýþtýr.
Heykelde her türlü malzemeyi baþarýyla kullanan Koman dinamik kurgularýyla dikkati çeker.
TAPINAK ÞÖVALYELERÝ, KUDÜS, HAÇLI SEFERLERÝ,
SELAHADDÝN VE CENNET KRALLIÐI:
Vizyondaki “Cennet Krallýðý” Haçlý Seferleri ve Kudüs’ün
iþgalini anlatýrken bugün Irak’ta yaþananlara da göndermelerde bulunuyor.
Film, yalýn hikayeci anlatýmý ve görsel donanýmýyla bizi
900 yýl öncesine götürmeyi baþarýyor. Bir zamanlar Hýristiyanlarla Müslümanlar arasýnda yaþanmýþ olan “kardeþlik”
ve barýþ”ýn nasýl da çabucak bozulabildiðini; Kudüs Kralý
Baldwin IV’ün ölümü üzerine yerine geçen kayýnbiraderi
Guy de Lusignan barýþ antlaþmasýný bozup, 1187 Hattin
Savaþý’nda uðradýðý büyük yenilgi ardýndan Selahattin
Eyyubi komutasýnda Müslüman ordusunun Kudüs’ü geri
alýþý...
Anglo-Sakson tarihçilerin, politikacýlarýn en çok
eleþtirdikleri ve hatta gýcýk kaptýklarý olay, bir zamanlar
kardeþlik ve barýþýn yaþanmýþ olmasý.
Filmdeki en önemli kahramanlardan birisi de hiç kuþkusuz
Selahattin. Yönetmenin Selahattin’e, dürüst, mert, akýllý ve
barýþtan yana bir komutan olarak rol verdiðini unutmayalým. Cennet Krallýðý Hollywood filmi olmasýna karþýn Müslümanlarý ve özellikle de Selahatti’i tarafsýz bir gözle
yansýtabilmiþ beyazperdeye.
Yönetmenin oyucu kullanýmýndaki baþarýsý, oyuncu seçiminden de kaynaklanýyor, çünkü filmdeki Müslümanlarý canlandýranlar ve Selahattin doðulu oyunculardan seçilmiþ.
Suriyeli oyuncu Gassan Mesud’un canlandýrdýðý Kürt komutan Selahattin savaþ stratejisi ve heybetli duruþuyla da
ilgimizi çekiyor.
Film doðrudan bugün Irak’ta yaþananlara göndermeler
yapýyor. Dün “Hýristiyanlarýn görevi Kutsal Topraklar’ý
Müslüman boyunduruðundan kurtarmaktýr, Tanrý böyle
istiyor!” sözleriyle onbinlerce genci savaþa gönderip birinci Haçlý Seferini baþlatan Papa Urban II, ayný çýkarlar
doðrultusunda bugün, Irak’a saldýran ABD baþkaný Bush’u
anýmsatmýyor mu?
Ridley Scott (filmin yönetmeni) “Cennet Krallýðý”nýn
amacýný þöyle ortaya koyuyor: “Umuyorum ki, o zamana
sinematik bir pencere açacak iyi bir dramanýn yapmasý
gereken iþi yapýyoruz: duygularýmýzý tetiklemek, ruhumuzu
heyecanlandýrmak ve kendimizi düþündürmek...”
Küçük bir hatýrlatma: filmdeki öykü, Amin Maalouf’un
Arap tarihçilere dayanarak kaleme aldýðý “Araplarýn Gözüyle
Haçlý Seferleri”ni referans almýþtýr.
TÜRK RESÝM SANATININ BÜYÜK
USTALARINDAN NURÝ ÝYEM
HAYATA GÖZLERÝNÝ YUMDU
1915 yýlýnda Ýstanbul’da doðan Ýyem 1933’de Ýstanbul
Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiþ ve 1937’de birincilikle
mezun olmuþtur.Turgut Atalay, Selim Turan, Avni Arbaþ,
Mümtaz Yener, Kemal Sönmezler, Abidin Dino, Faruk Morel, Agop Arad ve Yusuf Karaçay ile birlikte (Yeniler Grubu)
resimde toplumculuk anlayýþýný benimseyen bir sanatçý
olarak tanýnýr.
Resimlerinde gördüðümüz hüzünlü, köylü kadýn
portreleri, sanatçýnýn toplumsal kaygýyla yaklaþtýðý Anadolu
kadýnýný simgeleyen resimlerdir.
Arkasýnda 6 bine yakýn resim ve yapýt býrakan Ýyem, iri
gözlü, köylü kadýn portreleriyle özdeþleþmiþtir.
16
Ezgi Tan

Benzer belgeler

işçi cephesi - GEOCITIES.ws

işçi cephesi - GEOCITIES.ws seferleri baþlasýn, hep birlikte göreceðiz Kýbrýs halkýnýn nasýl ebedi barýþ ve refaha ulaþacaðýný. Suriye’ye “demokrasi ihracý” ABD’nin, Büyük (ya da Geniþ) Ortadoðu Projesi adýný verdiði plan ger...

Detaylı