yalburt yaylası arkeolojık yüzey araştırma projesı

Transkript

yalburt yaylası arkeolojık yüzey araştırma projesı
YALBURT YAYLASI ARKEOLOJIK YÜZEY ARAŞTIRMA PROJESI
2010 ARAZI ÇALIŞMALARI RAPORU
Ömür Harmanşah
Yard. Doç. Dr., Öğretim Üyesi, Brown Üniversitesi (ABD),
Joukowsky Arkeoloji ve Eskiçağ Dünyası Enstitüsü,
Araştırmacı, Koç Üniversitesi (İstanbul),
Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi.
Peri Johnson
Dr., Pennsylvania Üniversitesi (ABD)
Akdeniz Dünyası Sanat ve Arkeolojisi Ana Bilim Dalı
Uğur Doğan
Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Coğrafya Bölümü
Giriş (Ömür Harmanşah)
Yalburt Yaylası Arkeolojik Yüzey Araştırması Projesi’nin ilk arazi sezonu 27 Temmuz23 Ağustos 2010 tarihleri arasında, Konya ili, Ilgın ilçesi sınırları içerisinde, T.C.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün resmi izni ile,
Yard. Doç. Dr. Ömür Harmanşah (Brown Üniversitesi-ABD) başkanlığında
gerçekleştirilmiştir. Projenin bakanlık temsilcisi Topkapı Müzesi uzmanlarından
arkeolog Sedrettin Öğünç idi. Kendisine projemize olan profesyonel katkıları, özverili
çalışması ve anlayışı için minnettarız. Arazi çalışmalarına Doç. Dr. Özdemir Koçak
(Selçuk University), Doç. Dr. Uğur Doğan (Ankara Üniversitesi), Dr. Peri Johnson
(Pennsylvania Üniversitesi-ABD), Dr. Murat Ataol (Çankırı Karatekin Üniversitesi) ile
öğrenciler Yasemin Özarslan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi-University College
London), Bochay Drum (Brown Üniversitesi-ABD) ve Emre Zöhra (Ankara
Universitesi) katılmışlardır. Projenin finans kaynağı Brown Üniversitesi Richard B.
Salomon Öğretim Üyeleri Araştırma Ödülü ile yine Brown Üniversitesi Joukowsky
Arkeoloji ve Eskiçağ Dünyası Enstitüsü ve Mısırbilim ve Batı Asya Çalışmaları
Bölümü’nün sağladığı fonlarla karşılanmıştır. Bizlere kapılarını ve imkanlarını açan
Ilgın Şeker Fabrikası’na, yardımlarını esirgemeyen Ilgın Belediye Başkanlığı ve Ilgın
Kaymakamlığı’na teşekkür ederiz.
Dr Peri Johnson and Doç Dr. Özdemir Koçak arazi çalışmaları sırasında ekibin arazi
koordinatörlüğünü üstlendiler ve yüzey seramikleri ve buluntularının toplanması
1
çalışmalarını yönettiler. Ömür Harmanşah mimari araştırmalar ve topografik yüzey
ölçümlerinden sorumlu oldu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Coğrafya bölümünden Doç Dr. Uğur Doğan başkanlığındaki, ve D. Murat Ataol ve
Emre Zöhra’dan müteşekkil üç kişilik ekip bölgenin jeolojisi ve jeomorfolojisi
konusunda araştırmalarda bulundu.
Proje amaçları ve objektifler (Ömür Harmanşah)
Beş yıllık, uzun vadeli bir araştırma programı içinde düşünülen proje, Yalburt Yaylası
Hitit Kutsal Havuzu, Köylütolu Yaylası Hitit barajı ve Ilgın ilçesi çevresinin arkeolojik
olarak araştırılmasını hedef almaktadır. Bu rapor bu amaçla 2010 yılında
gerçekleştirilen ilk arazi sezonunda yapılan çalışmaları, arazi metodolojisini ve kısmî
olarak da alınan ilk sonuçları özetlemeyi amaçlamaktadır. Kısa adıyla Yalburt Yaylası
Projesi, aslında, Geç Tunç ve Erken Demir Çağı’nda Anadolu yarımadasındaki kaya
oyma ve kutsal pınar anıtlarını konu alan daha büyük ölçekli bir çalışmanın arazi
bileşenini teşkil etmektedir (Harmanşah 2007). Yalburt Yaylası Arkeolojik Yüzey
Araştırma Projesi bu açıdan Yalburt Kutsal Havuzu ve Köylütolu Barajı’nı arkeolojik
kapsamı içinde değerlendirilerek, bölgedeki uzun vadeli Tunç ve Demir Çağı yerleşim
sistemleri içindeki yeri ve öneminin anlaşılması amaçlar. Proje temel olarak Ilgın
Çavuşçu Gölü Havzası, Ilgın-Karaköy-Kaleköy vadisi ile Yalburt ve Köylütolu Yayla
anıtların çevresinde odaklanırken, Ilgın İlçesi idari sınırları içinde öncelikle bölgenin
arkeolojik peyzaj, yerleşim yapısı ve jeomorfolojik tarihini irdeler (Harita 1). Arazi
çalışmaları sırasında özellikle Geç Tunç Çağı-Hitit İmparatorluk Dönemi ve
sonrasındaki Demir Çağları kalıntıları üzerinde yoğunlaşılmıştır.
Dört haftalık sezon boyunca, ondört ayrı mahalde geniş çaplı arkeolojik yüzey
araştırma faaliyetlerinde bulunulmuş, bu mahallerden dördünde henüz tescilli
olmayan arkeolojik sit alanlar tespit edilmiştir. Belli başlı, seçilen bazı arazilerde
yoğun olarak topografik ölçüm ve mimari belgeleme, sistematik olarak yüzey
buluntularının toplanması, yüzey buluntu yoğunluklarının haritalanması çalışmaları
yapılmıştır. Mahal sakinleri ile enformel görüşmelerle birlikte bölgede yapılan jeolojik
ve jeomorfolojik incelemelerle bu arkeolojik çalışmalar desteklenmiştir. Arazi sezonu
boyunca GIS (Coğrafi Bilgi Sistemleri) temelli bir arazi veritabanının ve ayrıca
bununla ilişkilendirilmiş bir seramik veritabanının tasarımı, kurumu ve verilerin bu
veritabanlarına işlenmesine çalışmalarımızda öncelik tanınmıştır.
2
Bölgede daha önce yapılan arkeolojik çalışmalar (Ömür Harmanşah)
Yalburt Yaylası Hitit Kutsal Havuz kompleksi ile bu anıtın hemen güneybatısında
yeralan höyük (Yalburt Höyüğü) Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü’nü
temsilen sayın Raci Temizer başkanlığında bir arkeolog ekip tarafından 1970-1975
yılları arasında kazılmış ve bu çalışmalar kısıtlı olarak yayınlanmıştı (Temizer 1984,
1988). 1970 yılı içerisinde Yalburt Yaylası’ndaki su kaynağında yapılan hafriyat
çalışmaları sırasında alanda Luvice hieroglif yazıtlı kireçtaşı bloklar ele geçmiş, bunun
akabinde Sayın Raci Temizer’in ekibi 1971, 1972 ve 1975 yıllarında üç sezon boyunca
Yalburt Yaylasında kazı ve koruma çalışmalarında bulunmuşlardır. Ortaya çıkan
kesme taşlardan inşa edilmiş hiyeroglif havuzun iç yüzüne kabartma olarak işlenmiş
hiyeorglif Luvice yazıt bilahere çeşitli bilim adamlarınca yayınlanmış ve yazıtın Hitit
Kralı 4. Tudhaliya (M.Ö. 1237-1209) zamanına tarihlenen, Hitit Kralı’nın batıdaki
Lukka ve Wiyanawanda ülkelerine yaptığı seferlerden bahis açan bir kommemoratif
(anıştırıcı) yazıt olduğu anlaşılmıştır (Poetto 1993; Hawkins 1995: 67-85; Karasu,
Poetto and Savaş 2000).
Benzer bir biçimde Kadınhanı ilçesine bağlı Köylütolu köyünün Kuzeydoğusundaki
Büyük Büvet Mevkii’nde 1884 yılında M. Sokolowski adlı araştırmacı Luvice Hiyeroglif
yazıtlı bir yapı taşı tespit etmiştir ki bu yazıt daha sonra buluntu yerinin hemen
doğusundaki “Büyük Büvet” anıtsal toprak bent yapısı ile ilişkilendirilmiştir. Eğer bu
ilişkilendirme doğru ise, sözkonusu baraj yapıtı Hititler tarihinden bilinen en anıtsal
baraj yapıtı olmalıdır (Garstang 1959: 92; Masson 1980; Emre 1993: 8-9). Ilgın
bölgesindeki ilk sistematik yüzey araştırması Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hasan
Bahar ve ekibi tarafından 1993 yılında gerçekleştirilmiştir (Bahar 1994). 2010
Sezonunda üzerinde çalıştığımız pek çok arkeolojik alan Prof. Bahar ve ekibi
tarafından tespit edilmiş ve halihazırda yayınlanmış arazilerdir. Sayın Bahar’a bu yeni
yüzey projesine verdiği akademik destek ve halen Akşehir Müzesi’nde muhafaza
olunan kendi yüzey buluntularını bizimle paylaşmak konusundaki cömertliği için
ayrıca minnettarız.
Jeomorfolojik Araştırma (Uğur Doğan)
Ilgın çevresinde arkeoloji ekibi ile birlikte başlıca arkeolojik sitlerin çevreleri olmak
üzere kısa süreli bir jeomorfolojik araştırma yapılmıştır. Bu çalışmadan elde edilen ön
bulgular aşağıda sunulmuştur.
3
Ilgın çevresinde Paleozoik, Mesozoik, Neojen ve Kuaterner dönemlerine ait jeolojik
formasyonlar görülür. Paleozoik ve Mesozoik formasyonları metakonglomera,
metakumtaşı, fillit, rekristalize kireçtaşı ve dolomitik mermerlerden oluşur.
Kıvrımlanmış olan bu formasyonlarda antiklinal ve senklinal yapıları görülür.
Konglomera, kiltası, marn, kireçtası ve kömür seviyeleri içeren Miosen-Pliosen
formasyonu Mesozoik yaslı birimler üzerinde açılı uyumsuzlukla gelmektedir.
Kuaterner’e ait birimler ise akarsu vadilerinde ve Ilgın Gölü çevresinde ve Ilgın
Ovası’nda görülür. Ilgın gölü çevresinde doğu-batı ve kuzey-güney yönlerinde uzanan
normal fay sistemleri.
Neotektonik dönemde oluşan bu faylara bağlı olarak Ilgın Gölü depresyonu
oluşmuştur. Tektonik çukurluğa yerleşmiş olan göl muhtemelen Son Buzul
Maksimumu’nda bugünkünden çok geniş bir alana yayılmıştır. Yapılan araştırmada
göle ait sekilere rastlanmamıştır. Gölün Anadolu’daki diğer göllerden farklı olarak Son
Buzul Maksimumu’na veya sonrasına ait bir sekisinin bulunmaması, gölün bugünkü
Ilgın Ovası’na yayılmış olması ve hatta Kaleköy Kale Tepesi eteğindeki boyun
noktasından dışa akışı sağlayan göl ayağının varlığı ile ilgili olmalıdır. Göl çevresinde
yer alan arkeolojik yerleşmeler’ de (höyükler) göl seviyesinde zaman içerisinde
önemli bir yükselme olmadığını göstermektedir.
Gölün çevresindeki topografyada ise tepelik dağlık alanlar ve onların arasında uzanan
düz düze yakın az eğimli sahalar dikkati çeker. Dağlık-tepelik alanların etek
kısımlarında fillitler ve onların üzerinde kıvrımlı rekristalize kireçtaşı ve dolomitler
görülür. Bu durum sahanın Mesozoik sonrasından itibaren devam eden erozyon
sürecini ve bu sürece bağlı olarak karstik taban düzeyi olan fillit ve kireçtaşı-mermer
kontağı hemen her yerde yüzeyde görülür yani askıda kalmıştır. Dolayısıyla kireçtaşımermerden yeraltına sızan yağmur-kar suları dağ ve tepelerin eteklerindeki
geçirimsiz olan fillitler ve geçirimli olan kireçtaşı-mermer kontaklarından tabaka
kaynağı olarak yüzeye çıkmaktadırlar. Hitit Çeşmesi’nin yapılmasına neden olan su
kaynağı da bunlardan biridir. Bu kaynaklar aynı zamanda karstik yeraltısuları olarak
da adlandırılabilir.
Dağ ve Tepeler arasında yer alan çukur alanlar tabanları erozyon süreci ile
parçalanmış eski polyelerdir. (karstik ovalar). Sahanın tektonik olarak yükselmesi ve
4
akarsularda başlayan derine kazma süreci muhtemelen Kuaterner’de polye
tabanlarının parçalanmasına, fillitlerin yüzeye çıkması ile de karstlaşma sonucunda
polye oluşumuna yol açan kireçtaşı ve mermerlerin yüksekte kalmasına neden
olmuştur. Böylece eski polye tabanları fillitler içerisinde gelişmiş dalgalı az eğimli
düzlüklere dönüşmüştür. Aynı zamanda Hitit çeşmesi kuzeyinde görüldüğü gibi
çözünme dolinleri ve tespit edilen çökme dolini bu karstik sürecin parçalarıdır.
Arkeolojik yüzey araştırma metodolojisi
(Ömür Harmanşah ve Peri Johnson)
2010 sezonunda yapılan arazi çalışmalarının önemli bir kısmını, çalışma bölgesinde
daha önceki araştırmalardan ve yayınlardan bilinen arkeolojik alanların tekrar ziyaret
edilmesi ve ayrıntılı olarak kayda geçirilmesi teşkil etti. Projenin araştırma odağını
oluşturan iki arkeolojik alana çalışmalarımızı odakladık: Yalburt Yaylası (SU 101)
ve Köylütolu Yaylası Büyük Büvet Mevkii (SU 105). Bunların dışında pek çok
arkeolojik alan ziyaret edildi ve belgelendi. Bunların arasında dört adet daha önceden
çalışılmamış, tescili yapılmamış arkeolojik sit alan bulunmaktadır. Bunlar SU 103
Şangır Mağazası, SU 106 Ören Çeşmesi, SU 111 Orta Tepe (Kayaboğazı
mevkii), SU 114 Tokar Mevkii olarak sıralanabilir. Bu arazilerle ilgili ayrıntılı
tartışma aşağıdadır.
Yalburt Yaylası Projesi yüzey araştırma veritabanında, üzerine çalışılan her mahal bir
“araştırma birimi” olarak belirlenmiş ve her biri için birer SU (Survey Unit-Araştırma
Birimi) numarası tespit edilmiştir. Her araştırma birimi üzerine yapılacak çalışma,
ilgili ya da en yakın köye giderek köy muhtarıyla ve köyün yaşlıları ile zaman
elverdiğince görüşmeler yapmakla başlar. Bu bir yandan arkeolojik ekibin yerel halk
nezdinde tanınmasına yarar, hem de bölgedeki kalıntılar ve harabeler konusunda
ayrıntılı bilgi alınmasına olanak tanır. Mahal sakinlerine sorulan sorular genellikle
çevredeki muhtemel arkeolojik kalıntılar etrafında şekillense de, yerli halkın gündelik
toprak kullanımı, tarım ve hayvancılık faaliyetleri, kültürel yaşamı hakkında da bilgi
toplamaya çalışır. Bunun ötesinde pınarlar, mağaralar, düdenler, taş ocakları ve
benzer karstik jeolojik oluşumlar hakkında edinilen bilgiler de bu proje açısından
değerlidir.
5
Projede rol alan her bir araştırmacıya kişisel birer alan çalışması defteri teslim edilir,
ki kendilerinden bu defterlere gündelik olarak arazide not tutmaları beklenir. Bu
defterler önünde sonunda “proje defterleri”dir, dolayısıyla deftere geçilen notlar
gelecek kuşak araştırmalarınca anlaşılabilecek ve kullanılabilecek nitelikte
tutulmalıdır. Araştırmacıların gerekli notların kayda geçirmek için akşamları ofise
dönmeyi beklemeleri salık verilmez, mümkün olabildiğince bütün notlar arazide
yazılır, ölçekli çizimler arazide tamamlanır. Alan çalışması sırasında, arazi başkanı
araştırmacıların notları yetiştirebilmeleri için zaman tanımalıdır.
Her bir araştırma birimi için, birime yapılan ilk ziyaret sırasında arazi başkanı bir SLR
Formu (Site/Landscape Reconnaissance Form - Arazi/Peyzaj Keşif Formu) doldurur
(Bkz. Ek 1). Bu form arazinin konumu ve daha geniş coğrafi ilişkileri konusunda
genel bir bilgi verir. Arazi başkanı formu çalışma sırasında, ekibin farklı uzmanlık
alanlarından gelen elemanları ile (jeoloji, hidroloji, bitki örtüsü, toprak cinsi, vs.
konularda) müzakere ederek doldurur. Bu arada arazinin genel bir eskizi çıkarılarak,
arazi birimi çanak çömlek toplanması ve mimari belgeleme için anlamlı “mahal”lere
(locus) bölünür. Bu mahaller, çoğunlukla arazinin topografik özellikleri, yerleşim
yapısı, yüzeydeki mimari kalıntılar ve bazen de güncel arazi kullanımına göre
belirlenir.
Mahal dağılımı belirlenip haritalandıktan sonra, araştırmacılar tercihan ikili takımlara
bölünerek belirlenen mahaller içerisinde tanılayıcı (diyagnostik) yüzey seramiklerinin
toplanması gerçekleştirilir, seramikler mahallere göre ayrıştırılarak toplanır. Her
takım kendi mahallinin el GPS’i ile sınırları çizilerek ve ayrıntılı eskiz yolu ile
haritalanmasından sorumludur, ki bu haritalar bütün belli başlı doğal ve kültürel
öğeleri (ağaçlar ve çalılar, anakaya kütleleri, kuyular, çeşme ve su kaynakları, binalar
vb.) içermelidir. Ayrıca her mahal için birer Mahal Formu (Locus Form) doldurulur
(Bkz. Ek 2). Bu formlar, mahallin topografyası, jeolojik yapısı, bitki örtüsü ve yüzey
görünürlüğü, hidroloji, harabelerin, eski ve yeni binaların bulunup bulunmadığı,
anakaya ve taş ocağı izleri hakkında temel ve özet bilgi verir. Mümkün olduğu
noktalarda Flip Video Kamera ya da Dijital Fotoğraf Makinası ile görsel olarak
belgelenir. Her bir mahal içerisinde bulunan eskiçağdan kalma mimari kalıntılar birer
“Özellik” (Feature) olarak kayda geçirilirler ve araştırmacılar bu kalıntılar için birer
“Özellik” formu doldururlar. Özelliklerin belgelenmesi tekniğine araştırmacı kişisel
olarak karar verir: kalıntıların durumuna göre bazı temel ölçümlerin alınması
6
hazırlanan eskizler ve fotoğraflama ile yetinilebilirken, bazı durumlarda daha ayrıntılı,
ölçekli ölçüm ve çizim (plan, kesit, cephe) üretilir. Daha karmaşık yapılar, daha sonra
EDM ve ekip çalışması ile ayrıntılı belgeleme için ertelenir.
Seramikler belirlenen mahallere göre torbalanır ve proje kampına götürülmeden önce
tanılayıcı (diyagnostik-formlu) parçalara göre ve yüzey malzemesinin dengeli bir
temsili gözönüne alınarak tekrar elden geçirilir. Proje kampında her mahal ilk
analizler sırasında Mahal Seramik Formu’na (Locus Ceramics Form [LCF]) işlenir. Bu
formlara tanılayıcı olan ve tanılayıcı olmayan parçaların sayısı ile her seramik mal
kategorisinin yüzdelik oranı işlenir. Böylelikle seramiklerin o mahaldeki kronolojik
(zamandizimsel) dağılımı ortaya çıkmış olur. LCF Formu ayrıca her bir çanak çömlek
parçasının kısa tanımlarını içerir. Ek sayfalar sayısız miktarda parçanın
tanımlanabilmesine olanak verir.
Belli seramik parçaları daha ayrıntılı bir analiz için seçilir ve Seramik Kayıt Formu’na
işlenir (Ceramics Record Form [CRF]). Bu parçalar ya şekil olarak tanılayıcıdırlar ya
da mal kategorileri açısından kullanışlıdırlar. Bir seramik mal kategorisi, görsel analiz
yoluyla, seramik hamur muhteviyatı ve yüzey muamelesinin birleşiminden oluşur.
Örneğin, Orta Demir Çağı’nın en yaygın malları mika-şist katkılı ve çark yapımı, dış
yüzeyleri açkısız ve siyah astarlı gri hamurlu seramiklerdir. Hamurların petrografik ve
diğer analizleri planlanmaktadır. Seramik mallar kap biçimlerine göre de ayrılırlar. İlk
arazi sezonunda projemiz, ileriki sezonlarda analiz ve belgelemenin
kolaylaştırılabilmesi için seramik mal kategorilerinin ve şekil kategorilerinin listelerini
oluşturmaya başlamıştır.
Araştırma Birimleri
Aşağıda çalışması yapılan Araştırma Birimlerinin herbiri hakkındak özet bilgi
sunulmaktadır.
Tablo 1. Yüzey Araştırma Birimleri (2010)
Araştırma
Yer adı
Birim No
SU 100
Ilgın (Kent Merkezi)
SU 101
Yalburt Yaylası
SU 102
Çobankaya Höyüğü
SU 103
Şangır Mağaza
SU 104
Kale Tepesi, Karaköy
UTM Doğu
UTM Kuzey
Rakım
0404337
0410898
0410505
0411881
0417015
4237176
4256763
4248954
4258801
4240825
1035
1336
1167
1475
1039
m
m
m
m
m.
7
SU
SU
SU
SU
SU
SU
105
106
108
109
110
111
SU 112
SU 113
SU 114
SU 115
Köylütolu Yayla
Ören Çeşmesi, Karasevinç
Karasevinç Köyü
Şarampol Tepe
Vakıf Ağılı Mahallesi
Orta Tepe Kaya Boğazı
Mev.
Yılanlı Dağ
Navruşuk Höyük,
Gedikören
Tokar Mevkii, Gedikören
Göktepe Höyük
0419711
0421124
0422055
0403275
0404031
0403745
4238088
4228229
4229100
4241739
4241645
4240757
1063
1194
1175
1069
1043
1043
m.
m.
m
m.
m.
m
0403925
0404258
4242149
4243688
1059 m
1060 m
0406440
0403546
4245008
4247376
1165 m.
1034 m
SU 100 Ilgın (kent merkezi)
Ilgın kent merkezinde, Behlül Bey Mahallesi, Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi üzerinde
bulunup, Ilgın Hüseyin Aksoy Lisesi ve Jandarma İlçe Komutanlığı karşısındaki Redif
Taburu Konağı olarak bilinen Eski Askerlik Şubesi’nin Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce
yapılan restorasyon ve onarım çalışması bu sene tamamlanmış ve bina Ilgın
Belediyesi’ne devredilmiştir. Sözkonusu binada etnografik ya da arkeolojik eserlerin
sergilendiği bir müze kurulması planlanmaktadır. Bu yapının bitişiğindeki park
alanında çevre düzenlemeleri sırasında belediye alanda bulunan, eskiçağdan kalma
bazı taş mimari parçaları yol kenarında biraraya getirmiştir. Bunu durumu
değerlendirerek, ekibimizle de bu 12 mimari elemanı belgelemeye karar verdik. Ilgın
Belediye Başkanlığı ve Konya Arkeoloji Müzesi’nin verdiği bilgilere göre bu arkeolojik
malzemenin yeni düzenlenen parkta muhafaza edilerek sergilenmesi
planlanmaktadır.
Belgelenen oniki parçanın arasında ikiye bölünmüş Roma dönemine ait bir mezar
steli, bir sütun altlığı, iki sütun parçası, bir sütun pervazı, ve farklı şekillerde kesilmiş
başka mimarı parçalar bulunmaktadır. Parçaların tek tek eskizleri yapılarak ölçüleri
yapılmış, kısa tarifleri kayda geçirilmiştir. Mezar steli üzerindeki yazıt Peri Johnson
tarafından kaydedilmiştir. Mimari elemanların oldukça anıtsal, Roma dönemine ait bir
yapıdan geldiği düşünülmektedir. Ilgın şehir merkezinin eskiçağda Tyraeion adıyla
bilinen önemli bir Roma kenti olduğu bilinmekte, ancak modern kentsel alan içinde
Roma kent merkezinin hangi mevkide bulunduğu bilinmemektedir. Önümüzdeki
sezonlarda, kent merkezinde yapılacak başka faaliyetlerle eski kent merkezinin yeri
tespit edilmeye çalışılacaktır. Prof. Dr. Hasan Bahar tarafından 1993’te ziyaret edilen
8
ve M.Ö. ikinci bin seramiği barındırdığı bildirilen, yine kent merkezi sınırları içindeki
Ilgın Höyüğü’nde bu sezon bir çalışma yapılmamıştır.
SU 101 Yalburt Yaylası
Yalburt Yaylası, Ilgın’ın kuş uçumu 19 km kadar Kuzey-Kuzeydoğusunda, Gavur
Dağı’nın eteklerine 1366 m rakımda kurulmuş, bugün Çobankaya (eski adıyla Şuhut)
köyüne bağlı, bir yayla yerleşmesidir (Harita 3). Orhaniye, Çömlekçi ve Çobankaya
köylerini Büyükoba’ya bağlayan asfalt yol üzerinde, adı geçen köylerin içinde
bulundukları tarımsal peyzaja ve Çavuşçu Gölüne nâzır bir konumda kurulmuştur.
Yayla yerleşmesinin hemen kuzeydoğusunda, yol kenarındaki su kaynağında 1970
yılında yapılan sondaj faaliyetleriyle ortaya çıkan Hitit imparatorluk dönemi havuzu,
daha sonra Raci Temizer başkanlığında Anadolu Medeniyetleri Müzesi adına yürütülen
kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda havuzun Roma döneminde Hitit blokları ile
özgün yapıdan çok daha küçük bir ölçekte, aynı konumda tekrar inşa edildiği
belirlenmiştir. Aynı kazılar sırasında, Hitit havuzunun güneybatısında yeralan yüksek
kireçtaşı kayalık üzerinde kurulmuş olan höyük yerleşimi 3 büyük açma ile
araştırılmış, buradaki yerleşimin Erken Roma ve Helenistik döneme tarihlenen bir
kale yerleşimi olduğu Temizer tarafından ortaya konmuştur.
Yalburt Yaylası araştırma birimi’nde 2010 sezonunda beş güne yayılan, uzun soluklu
bir çalışma yapılmıştır. Bu süreç içinde jeoloji ve jeomorfoloji, sistematik yüzey
buluntu toplanması, Elektronik Teodolit, elde taşınan GPS ve geleneksel yöntemlerle
mimari ve topoğrafik ölçümler alınmış, fotoğraflama ve video çekimleri çalışmaları
yapılmış, Yalburt Yaylası sakinleri ile enformel görüşmelerde bulunulmuştur.
Yalburt Yaylası’nda jeologların yaptıkları çalışmaya göre, Yalburt Hitit Anıtı anıtın
hemen arkasındaki kayalık alandan kesilen kireçtaşı mermer taşlardan inşa edilmiştir.
Yalburt pınarı, sözkonusu alanda jeolojik olarak mermer ile şistin biraraya geldiği bir
noktada ortaya çıkar. Doç. Dr. Uğur Doğan’ın raporunda bu konuda şöyle
denmektedir: “Bu noktada bulunan su kaynağı çeşmenin kuzeyindeki dağlık alandan
yeraltına sızan yağış suları mermerler arasından süzülerek mermerlerin oluşturduğu
senklinalin en alçak noktasından tabaka kaynağı olarak yüzeye çıkmaktadır.
Çeşmenin şu anda biraz daha aşağı kesimde bulunması insan eliyle olmuştur.”
9
2010 sezonunda Yalburt Yaylası araştırma alanı’nda yaptığımız yüzey taramaları
sonucunda, alanın beklenmedik bir biçimde, en geç Geç Tunç Çağı’ndan bugüne
değin hemen hemen kesintisiz uzanan zengin ve geniş ölçekli bir yerleşim tarihi
arzettiği ortaya çıkmıştır. Alan içindeki yerleşim dönemden döneme oldukça farklı
boyutlarda olmuş, ancak sonunda, özellikle Geç Roma döneminde son derece yaygın
bir yerleşime dönüşmüştür. Alanın tarıma elverişli topraklardan uzaklıği göz önüne
alındığında, bu bizler için beklenmeyen bir durum arzetmiştir. Bugün ovadaki
Çobankaya (Şuhut) köyünün yayla yerleşimi olan Yalburt Yaylası’nın, eski çağlarda
(Hitit, Demir Çağı/Frig, Helenistik ve Roma dönemlerinde) da benzer bir işleve sahip
olması muhtemeldir.
Yalburt Yaylası araştırma birimi, yüzey malzemesi toplama amaçlı olarak altı mahalle
(loci) bölünmüştür (Harita 2):
1. Hitit Havuzu ve çevresi alanı
2. Yalburt Höyüğü
3. Yalburt Yaylası çağdaş köy yerleşimi
4. Kalkamak Sırtı’nın Çeşme Deresi’ne bakan Batı yakası
5. Kalkamak Sırtı Doğu yamaçları
6. Kalkamak Sırtı höyüğü
7. Asfalt yolun doğusunda 1984’te iş makinaları ile yapılmış hafriyat alanı
8. Asfalt yol
9. Yalburt Yaylası yerleşmesi (köy)
10. Yayla yerleşmesinin batısında kuru dere yatağının öte yakası
11. Yayla yerleşmesinin batısında kuru dere yatağının güney ucunda terkedilmiş
kuyu ve çevresi
12. Asfalt yolun altında Çeşme Deresi’ne kadar olan alan
13. Karatepe’nin eteklerinde kuru dere yatağına kadar olan yamaç
14. Hitit Havuzunun güneyi, Yalburt Höyüğü’nün aşağı yamacı
15. Kalkamak Sırtının Güney eteğindeki üçgen alan
16. Kalkamak Sırtı üzerindeki mezarlık
Bu alanlarda toplanan seramiklere bakıldığında, Hitit Havuzu ve çevresinde, ve ayrıca
Kalkamak sırtı ve mezarlığı çevresinde yoğunlaşan Orta ve Geç Demir Çağı’na
tarihlenebilecek bir yerleşimin varlığı, özellikle yaygın Demir Çağ gri seramiklerinden
anlaşılmıştır. Bölgede araştırılan diğer Demir Çağı yerleşimlerine nazaran pithosların
10
ve kaba çanak çömleğin azlığı buradaki Demir Çaği yerleşiminin daha elit, daha
varlıklı bir yerleşim olduğuna işaret eder. Raci Temizer ve ekibi Hitit Havuzu kazıları
sırasında, havuzun hemen Kuzeydoğusuda Roma dönemi su kanalının altında,
tabanın 50 cm kadar aşağısında 2. seviye olarak kabul edilip gri seramiklere bağlı
olarak Frig dönemine tarihlenen, moloz taş duvarlı bir oda açığa çıkarmışlardır
(Anadolu Medeniyetleri Müzesi Arşivi’ndeki Yalburt kazısı notlarından). Kalkamak
Sırtında tespit ettiğimiz Demir Çağı yerleşimi, bu kültür tabakası ile çağdaş olmalıdır.
Kalkamak sırtı ile Hitit havuzu arasında zaman içinde yapılmış büyük kanal
hafriyatları, betonarme çeşme inşaatı, bekçi bınaları inşaatı ve asfalt yol, bu iki alan
arasındaki topoğrafik ve arkeolojik bağlantının anlaşılmasını güçleştirmektedir.
Helenistik dönemde yerleşim Kalkamak Sırtındaki (Mahal 6) varlığını devam ettirirken
Yalburt Höyüğü Alanına da sıçrar (Mahal 2). Bu açıdan Raci Temizer tarafından da
araştırılan Yalburt Höyüğü yerleşimi, helenistik dönemde yeni inşa edilen bir kale, bir
elit yerleşim niteliğinde olmalıdır. Bu önerimiz, seramik buluntuların niteliği ile de
desteklenmektedir: höyük alanında çok sayıda törensel ziyafetlerin verildiği
buluntulardan anlaşılmaktadır. Höyük’te bulunan Ege Denizi-Batı Anadolu kültürleri
ile ilintili mallar bu görüşü güçlendirir.
Hitit havuzunun devşirme malzemelerle tekrar inşa edildiği Roma döneminde ise,
yüzey buluntularının gösterdiği kadarı ile, Yalburt yaylasındaki yerleşim daha önceki
dönemlere nazaran kat be kar yaygınlaşır. Yerleşim özellikle Çeşme Deresi’nden
çağdaş yayla köyüne doğru genişler. Yalburt Höyüğü’ndeki Erken Roma
yerleşmesinin de ötesinde Yayla köyünün batısında yeralan dere yatağı boyunca Geç
Roma ve Erken Bizans dönemlerine tarihlenebilecek, kaçakçılar tarafından talan
edilmiş dikdörtgen oda mezarlar gözlenmiştir. Kalkamak Sırtı ve çevresinde, Karadağ
sırtlarında sayısız miktarda taş temelli konut yapıları, son derece gelişmiş bir
kanalizasyon sistemiyle birlikte yüzeyde gözlemlenebilmektedir ve bu yapılar kaliteli
Geç Roma seramikleri sunarlar. Yerleşmenin farklı alanlarında, özellikle dere yatağı
boyunca anıtsal, uzun duvar yapıları da gözlemlenmektedir.
Önümüzdeki sezonlarda Yalburt Yaylasındaki bu uzun soluklu ve yaygın yerleşimin
daha ayrıntılı belgelenmesi hava fotoğrafları, jeofizik yüzey taraması, Elektronik
Teodolitle topoğrafik ölçüm ve mimari belgeleme yolu ile yapılması planlanmaktadır.
11
SU 102 Çobankaya Höyüğü
Çobankaya Höyüğü, eski adı Şuhut olan Çobankaya köyü yerleşim sınırları içinde,
köyün Doğu kıyısında, Yalburt Yaylası’na tırmanan asfalt yolun hemen batı yakasında
yeralır. Küçük çaplı (toplam alan 0.69 ha) ancak yüksekçe bir höyük olan yerleşim,
yol tarafından, kuzeyden ve güneyden yapılaşma ve yol yapımı sebebiyle dramatik
bir şekilde kesilmiştir (toplam yüksekliği yaklaşık 15 m.dir). Höyüğün en yüksek
yerinin batı tarafında olduğu düşünülürse, höyüğün önemli bir miktarda yendiği
anlaşılabilir. Höyüğün hemen güneyi ile doğusunda yoğun bir şekilde su toplandığı,
halen aktif olan bir kaç çeşme ve kuyudan anlaşılmaktadır. Yine höyüğün
doğusundaki bir dizi meyve bahçesi ve bostan alanları yine bu su kaynaklarından
yararlanmaktadır.
Höyük üzerinde toplanan seramiklere bakıldığında, en üst 1 m.lik kısmında Geç
Kalkolitik ve Ilk Tunç Çağı yoğunlukta olduğunu, ve büyük ihtimalle höyüğün önemli
bir hacminin bu devirlerde oluştuğunu söyleyebiliriz. Höyüğün tepesine yakın bir
alanda gözlenen taş duvar ile de yine Ilk Tunç Çağı seramikleri ile ilişkilendirildi. Orta
Tunç Çağı is sadece yol tarafındaki höyük kesitinden elde edilen iki muhtemel
seramik parçası tarafında temsil edilmekteler. Höyüğün Kuzey yamacında ve tepede
ince Helenistik tanılayıcı (diyagnostik) mallar ile mika-şist katkılı, siyah sırlı siyah
astarlı, muhtemelen Demir Çağı’na tarihlenebilecek büyük kâseler ele geçmiştir. Bu
Demir Çağı malzemesi yoğun olarak Orta Demir ve Geç Demir olmalıdır. Höyüğün
uzun ve yoğun bir Kalkolitik ve Ilk Tunç yerleşiminin ardından Orta Tunç Çağı’nda da
sürekliliğinin olduğu, ancak Geç Tunç ve Erken Demir Çağlarında terk edildiği
düşünülebilir. Orta Demir Çağı’nda tekrar yerleşilerek Helenistik dönemin sonuna
kadar varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Höyükte Roma dönemi seramiklerine
rastlanmamıştır. Halbuki, höyüğün güneyindeki çeşme/su kaynağı yakınında görülen
devşirme sütun parçası yakınlarda Roma ya da Bizans dönemine ait bir yerleşimin
olabileceğini düşündürmüştür.
SU 103 Şangır Mağazası
Yerli halk tarafından Şangır Mağaza adıyla anılan mağara, Yalburt Yaylasının 2.3 km
kuzeydoğusunda bulunan bir obruktur. Obruğun jeolojik yapısını inceleyen Doç. Dr.
Uğur Doğan’a göre, “Şangır Mağaza” civarında bir zamanlar yüzeysel akış gösteren
12
sular, sahanın tektonik olarak yükselmesi sonucunda yer altında akışını sürdürmeye
başlamıştır. Mağara çevresinde görülen dolinler ve kuru vadiler bu durumun kanıtıdır.
Yeraltında akışını sürdüren karstik sular mağaraların oluşmasına yol açmıştır. Bu
mağaralardan birini tavanının çökmesi sonucunda 20 m derinliğinde 50-60 m çapında
obruk oluşmuş ve dolayısıyla obruğun oluşumuna yol açan Şangır Mağaza
mağarasının varlığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca mağaranın oluşmasına yol açan karstik
sular mağaranın doğusunda mermer ve fillit kontağından çıkmaktadır.”
Daha önceden arkeolojik kalıntıları bilinip halk tarafından piknik alanı kullanılan
mağarada bugüne kadar arkeolojik bir çalışma gerçekleştirilmemiş, dolayısıyla
arkeolojik sit alanı olarak tescili yapılmamıştır (Boran ve diğerleri 2001: 28). Yalburt
Yaylası sakinlerinden ögrendiğimiz kadarı ile 2009 yılı sonlarına doğru iş
makinalarıyla mağara mahalline gelen eski eser kaçakçıları mağaranın doğal yapısı
üzerinde ve buradaki yüksekliği yer yer 5 m.yi bulan arkeolojik kültür tabakaları ve
kalıntıları üzerinde tamiri imkansız zararlar vermişlerdir. Yalburt Yaylası sakinleri
mihmandarlığında ulaştığımız Şangır Mağaza mağarasında büyük bir kepçe ile esaslı
bir operasyon yapıldığı tespit edilen izlerden anlaşılmıştır. Şangır Mağaza çökmüş
alan yüzeyinde yaptığımız taramalarda yoğun bir buluntu zenginliğine tanık olduk. Bu
buluntuları Helenistik ve Roma dönemlerine tarihlenebilecek çanak çomlek, pişmiş
toprak heykelcikler, taş heykel parçaları, yazıtlı bir stel, mimari parçalar, kemik
parçaları, tütsü kapları, mimari terrakotalar ve çatı kiremitleri oluşturmaktadır.
Mağaranın iç yüzeyindeki arkeolojik depolama anlaşıldığı kadarı ile yerleşim
katmanlaşmasıyla değil atık/adak çukuru olarak işlev görmesiyle oluşmuş olmalıdır.
Dolayısıyla mağara tabanındaki arkeolojik toprak içi hayvan kemikleri, minyatür
kaplar, az kullanılmış ya da hiç kullanılmamış adak kapları ile dolu, organik
kalıntılarca zengin siyah renkli bir topraktan müteşekkildir. Kaçakçı tahribatının
yoğun olduğu bölümlerdeki stratigrafik kesitlerden anlaşıldığı kadarı ile bazı kesitler
4-5 metre kalınlıktadır ve bu katmanlar arasında taban görülmemiştir. Kalıntıların
niteliği, katmanlaşmanın yapısı, buluntuların çeşit, tip ve korunma dereceleri göz
önüne alındığında Şangır Mağaza Düdeninin Helenistik ve Roma dönemlerinde içinde
kutsal şölenlerin düzenlendiği ve adakların adandığı bir mağara kült merkezi olduğu
anlaşılmaktadır, ancak gelecek sezonlarda yapılacak arkeolojik çalışmalar bu
tarihleme ve yorumun tekrar gözden geçirilmesine imkan sağlayacaktır.
13
Şangır Mağaza’da gözlenen seramikleri iki önemli grup temsil eder: a) aşınma izi
taşımayan son derece ince kaplar b) pişirme kapları. Mağaradan çıkan metalik astarlı
terra sigillata malları bölgedeki Şarampol Tepe gibi benzer malzeme sunan arazilerle
karşılaştırıldığında, Şangır Mağaza malzemesinin sadece bir kez kullanılmış kaplar
olduğu izlenimi uyanmaktadır. Bu kaplardan bazıları libasyon kapları olmalıdır.
mağarada tarihlenebilecek en erken kaplar M.Ö. 4. yy’a tarihlenen siyah sırlı
kaplardır ancak bu tarihlemeyi kesinleştirmek için bu konuda daha ayrıntılı çalışma
yapılmalıdır. Bu siyah sırlı kapların hemen hepsi oldukça temel formlu çanaklardır.
Mağaradaki törensel etkinlik büyük ihtimalle M.S. 3. yy civarında sonlanmış olmalıdır,
ancak mağaradan toplanan Roma dönemine ait çanak çömleğin ayrıntılı incelenmesi
ile bu tarihleme de daha rafine hale gelecektir. Mağara için üç değişik çatıya ait
kiremitler ele geçmiştir. Bunlar arasında en iyi temsil edilen çatı pek de sık
rastlanmayan çift silme kenarlı ve kırmızı astarlı yassı kiremitlerden inşa edilmiştir.
Iki ila üç mimari terrakota parçası ise siyah astarlıdır.
Mağara tabanında kireçtaşından, iyi yontulmuş pek çok mimari parça ile Eski
Yunanca yazıtlı bir mezar steli ele geçmiştir. Tarihleri itibarı ile mimari parçalar ve
stelin, mağaradakı kült aktivitelerinin sona erdikten sonra alanın bir taş ocağına
dönüştürülmüş olması ile ilişkilendirilebilir. Yine mağara tabanında bulunmuş olan iki
adet tütsü kabı içlerinde külleri ile ele geçmiştir ve kimyasal analiz için bulunmaz bir
fırsat sunar.
Konya Arkeoloji Müzesi’ne sezon sonunda verilen bir dilekçe ile Şangır Mağaza
arkeolojik arazisinin kaçakçılarca tehdit edilen durumu göz önüne alınarak, mağara
içinde bulunan taşımaz kültür varlığı kapsamına giren bir mezar steli ve bir adet
sütun kaidesinin acil olarak Konya Müzesine getirilmesi talebinde bulunulmuştur.
Konya Arkeoloji Müzesi bu çalışmanın Bölge Koruma Kurulu tarafından alınacak
kararla mümkün olabileceğini, dilekçemizi kendilerine ileteceklerini beyan etmişlerdir.
Konya Bölge Koruma Kurulu ile yaptığımız görüşmelerde Şangır Mağaza Obruğunun
arkeolojik sit alan olarak tescilli olmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda Tablo 1’de
koordinatları verilen bu arazinin Bölge Koruma Kurulu tarafından incelenerek
tescilinin yapılması gereklidir. Ayrıca, Şangır Mağazası Obruğunda halen kaçakçı
tahribatı tehlikesi içinde bulunan, ekte fotoğrafları verilen mermer stel ve mimari
14
parçanın kısa zamanda yine Konya Bölge Kurulu kararı ile Konya Arkeoloji Müzesi’ne
aktarılması dilenmektedir (Resim 1-2).
SU 104 Kale Tepesi, Karaköy
Kale Tepesi, bugün Karaköy sınırları içinde, köyün 2.5 km güneybatısında ve Ilgın’ın
11 km doğu-kuzeydoğusunda bulunan, çevreye son derece hakim yüksek ve kayalık
bir tepedir (Harita 4). Tepe, hemen 2.2 km kuzeyindeki, daha önceden otlak olanı
olarak bağlı olduğu Kaleköy’e de ismini verir. Halk arasında “Çetminin Kale” olarak
adlandırılan kale (Boran ve diğerleri 2001: 158), daha önceki yayınlarda “Kaleköy
kalesi” (Bahar 1999: 34), Bulasan/Zaferiye (Dinçol vd. 2000: 3) ve Zaferiye
(Bulasan) kalesi (Yakar vd. 2001: 716) olarak da geçmektedir. Kale tepesi Ilgın’dan
Düğer ve Mahmudiye’ye uzanan sulak vadinin Zaferiye köyünün kuzeydoğusunda en
daraldığı boğaza hakim bir konumdadır. Tepenin ova ile buluştuğu kuzeydoğu
yamacında çevre köylerinin yoğun olarak içme suyu almak üzere kullandığı Kale
Çeşmesi adı verilen su pınarı bulunmaktadır.
Jeomorfolog Uğur Doğan’a göre, Kale Tepesi “fillit-kalker kontağının yüzeylendiği bir
noktada” yeralır. “Kalenin bulunduğu tepe kireçtaşlarından oluşmuştur. Buradaki su
kaynağı da kireçtaşından sızan suların geçirimsiz olan fillitlerden aşağıya sızmayarak
kaynak şeklinde yüzeye çıkması sonucunda oluşmuştur. Kalenin hemen aşağı
kısmında bulunan dere ise fillit üzerinde akmaktadır. Bu alanda bulunan küçük bir
bent eski bir yapının devamı olarak kullanılıyor olabilir.”
Kale Tepesinin yine kuzeydoğu yamacında, su kaynağının hemen üst kısmında
savunma duvarlarının anıtsal kesme taş işçiliği göz alıcı şekilde korunmuş yaklaşık
olarak 70 m.x60 m.’lik bir alanda izlenebilen, tepeye de ismini veren bir kale yapısı
yeralır. Bu gözalıcı anıtsal kale, yer yer 8-9 taş sırası yüksekliğinde korunmuştur, her
bir taş sırasının yüksekliği 60 ile 85 cm. arasında değişir. Kale yapısı daha önceki
çalışmalarda kısaca irdelenmiş, genel izlenim olarak Helenistik döneme atfedilmiş
(Dinçol vd. 2000: 3), Prof. Hasan Bahar ve ekibi tarafından genel ölçümleri yapılmış
ve yayınlanmıştır (Bahar vd. 1996: Levha CXXXIII). Prof. Jak Yakar, Prof. Dr. Ali ve
Belkıs Dinçol, ile Avia Taffet Kale yapısının Hitit taş işçiliğine olan benzerliklerine
dikkat çekmişlerdir (Yakar vd. 2001: 716). 2010 senesinde kale duvarlarının anıtsal
duvarları üzerine yaptığımız sınırlı çalışmalarda, taş işçiliğinin ve mimari ayrıntıların
15
Yalburt Yaylası Hitit Kutsal Havuzu ile çok büyük benzerlikler gösterdiği anlaşılmış,
Kale yapısının çok büyük ihtimalle Hitit imprataorluk çağının sonlarında işa edilerek
Demir Çağı ve Helenistik dönemlerde kullanılmaya devam ettiği düşünülmüştür.
Bu öngörümüz, Kale Tepesinin Doğu yamacında ilk defa olarak tespit ettiğimiz anıtsal
kesme taşlarla kabartmalı olarak inşa edilmiş yapı ile desteklenmektedir. Doğu
yamacından ovaya doğru dökülen su akıntı yatağı üzerine yüksekçe bir seviyede,
inşa edilmiş yapı 3 m. x 3 m. lik bir oda mekanı ile onun doğusundaki taş
platformdan oluşur. Odanın Batı duvarında iki taş sırası boyunca yükselen, çerçeveli
anıtsal bir nişe sahiptir. Yapı yakın dönemde kaçakçılar tarafından kazılarak yüzeye
çıkarılmış, bazı taşları dinamitlenmek suretiyle yerlerinden oynatılmıştır. Taş işçiliği
ve mimari ayrıntılar yine yapının kale ile çağdaş olduğunu açıkça göstermektedir.
Konumu ve mimarisi göz önüne alındığında küçük bir kutsal havuz olduğu
düşünülebilir.
Bu çalışmalar ötesinde, kale yapısı çevresinde ve özellikle Kale Tepesinin doğu
yamacında vadiye inen teraslarda son derece yaygın bir aşağı kent yerleşiminin
olduğu yüzey seramik buluntuları ve mimari kalıntılar sayesinde söylenebilir. Doğu
teraslarlarında bazı uygun tarlalar belirlenerek belirlenerek, bu tarlalarda yürümeye
dayalı sistematik yüzey buluntu toplaması gerçekleştirdik. Yüzde 50 kapsamlı olarak
araştırma elemanlarının 4’er metre aralıkla yerleştirilmesi ve eş hızlarda yürüyerek
gördükleri tüm seramikleri toplamaları prensibine dayanan bu yüzey taraması ilk
sonuçlarına göre, aşağı kentin Orta ve Geç Demir Çağları ile Helenistik ve Roma
dönemlerinde yoğun olarak yerleşildiği anlaşılmıştır. Ayrıca kale civarından Erken
İmparatorluk dönemine (M.S. 1. yy) tarihlenebilecek muhtemelen Germanicus’a ait
bir de sikke ele geçmiştir.
Önümüzdeki yıllarda bu kale yerleşmesinin kentsel bouyutlarnın ve eskiçağdaki
tarihinin araştırılabilmesi için, ayrıntılı ve uzun soluklu bir çalışma düşünülmekte ve
önümüzdeki sezonlarda bu arazide arkeolojik yüzey taraması, jeofizik taramalar ve
mimari belgeleme çalışması planlanmaktadır. Böylelikle Hitit döneminın bu önemli
kale yerleşmesinin, sadece 3.8 km güneydoğusundaki Köylütolu Barajı ile olan ilişkisi
de araştırılabilecektir.
16
SU 105 Köylütolu Yayla Barajı
Köylütolu Barajı Ilgın’ın 14 km doğusunda ve Köylütolu köyünün 3.9 km
kuzeybatısında halk arasında Büyük Büvet denen mevkide yeralır (Harita 4). M.
Sokolowski’nin 1884 yılında Büyük Büvet yapısınin batısındaki tarlalardan birinde
tespit ettiği hiyeroglif Luvice yazıtlı anıt bugün Ankara Anadolu Medemiyetleri
Müzesi’ndedir, ve pek çok bilim adamı tarafından, 4. Tudhaliya zamanına tarihlenir.
Anıt, Hittit İmparatoruna bağımlı, Hitit kraliyet ailesinden gelen bir prens olan yerli
vali tarafından yaptırılmış olan Köylütolu Barajı anıtının inşasını kutlar. Köylütolu
Yayla Barajı 750 m. uzunluğunda ve en geniş yerinde 120 m. genişliğinde, ovadan
(kuzey yamacında) 18 m. kadar yükselen büyük bir baraj bendinden müteşekkildir.
Bent, uzunluğu boyunca zarif bir yay çizerek güney tarafında genişçe bir su toplama
havzası oluşturur. Bu havzanın doğu ve batı yakaları iki doğal kireçtaşı sırtınca
tanımlanır. Arazide yaptığımız çalışmalarda, baraj bendi ve yakın çevresinin
topoğrafyası el-GPS aygıtları ile kabaca haritalanmış, EDM (Elektronik Teodolit)
kullanılarak barajdan bir Kuzey-Güney topografik kesiti alınmıştır. Yüzey seramiğine
hemen hemen hiç rastlanmamış, bulunan sınırlı miktardaki seramiğin de Roma
dönemine tarihlendiği belirlenmiştir.
Yapılan bir başka çalışma, baraj bendinin farklı noktalarında kaçakçılarca açılmış
çukurların kesit çizimlerinin yapılarak, baraj bendinin katmanlaşması ve inşa tekniği
hakkında zengin bilgi edinilmesi olmuştur. Katmanların önemli bir kısmı taşınma yolu
ile getirilmiş, yerli olmayan karbonat içeriği yüksek yeşil toprak, demir içeriği yüksek
kırmızı killi toprak, kırıntılı kireçtaşı kollüvyal malzemeden oluşur. Bendin en üst
tabakalarında da moloz taş dolgu gözlenir. Köylütolu Barajı dolayısıyla son derece
büyük bir işgücü yoğunlaşması, krali yatırım ve iyi bir planlama ve emek
organizasyonu ile gerçekleşmiş bir proje olmalıdır.
Doç. Dr. Uğur Doğan tarafından, baraj seddinin güneyınde, barajın toplama havzası
olarak düşünülen alanda, tarlaların orta yerinde tek bir noktada yapılan jeolojik el
sondajı çalışmasında 1.5 m. derine inilmesine rağmen göl sedimentlerine
rastlanmamıştır. Doğan’ın bildirdiği üzere, “sondajda yüzey erozyonunun ve karasal
sedimantasyonun eseri olan yalnızca kırmızı renkli kumlu killi silt tespit edilmiştir.”
Önümüzdeki senelerde daha kapsamlı bir jeolojik sondaj planlanarak bu havzanın
17
muhtemel çökelti katmanlarına erişilerek, baraj kullanım tarihi ve çevresel veriler
değerlendirilecektir.
Köylütolu Yayla Barajı su havzasının ve onu beslemiş olan muhtemel su kaynakları
1/25.000’lik haritalar aracılığı ile araştırılmış, bu vesile ile daha önce tescillenmemiş
olan Ören Çeşmesi arkeolojik alanı tespit edilmiştir.
SU 106 Ören Çeşmesi, Karasevinç
Ören Çeşmesi Ilgın’ın 19 km güneydoğusunda, Karasevinç köyü sınırları içinde,
köyün 1.4 km güneybatısında yeralır (Harita 4). Köylütolu Barajı’nın su toplama
havzası ve su kaynaklarını araştırırken, 1/25.000’lik haritalar üzerinde tespiti
yapılmıştır (Resim). Bilindiği kadarı ile arkeolojik alan tescilli değildir. Ören Çeşmesi
mevki adından anlaşılacaği üzere, hem çok dönemli arkeolojik kalıntılar, bir ortaçağ
mezarlığı ve höyük içeren bir ören yerdir, hem de bölgedeki önemli su
kaynaklarındandır. Bugün su pınarının sularının hemen hepsi bir boru şebekesi ile
çevre köylere dağıtılmaktadır. Bu yüzden arazinin mevcut jeomorfolojisi oldukça
değişime uğramış, alan suyun yer altına alınmasıyla çok daha kuru hale gelmiştir.
Halihazirda Ören Çeşmesi höyüğünün 100 m. kadar güneydoğusunda, yakın
dönemde taş ve betondan inşa edilmiş bir sulama havuzu da mevcuttur (15 m. x 25
m.). Havuzun hemen güneyinde ise 100 m. x 120 m.’lik hâlâ yeşil ve sulak olan yarıbataklık bir alan mevcuttur. Bu bataklık alanın etrafında alçak seviyelerde kireçtaşı
kayalıkları bataklığın çevresini saran platonun kenarlarından toprak üzerine
çıkmaktadır. Bataklık alanından kuzeye doğru, bugün kuru olan dere yatağı kavak
ağaçları dizisi ve teraslanmış tarlalar arasından uzanmaktadır. Dere yatağına bakan
vadi teraslarından, doğuda bulunan bir dizi teras Roma dönemine ait bolca seramik
ve çatı kiremidi sunmaktadır. Bu alan halk arasında Ören Kolu Mevkii olarak
adlandırılmaktadır. Dikdörtgen şekilli planlı bir şekilde inşa edildiği anlaşılan bu
teraslarda pek çok moloz taş duvar temeli yüzeyde izlenebilmektedir. Dere yatağı
boyunca kıvrılarak uzanan bu yapılar su kaynağından kuzeye en az 450 m. kadar
izlenebilmiştir.
Bataklık alanının hemen kuzeybatısında ovadan yükselen bir höyük mevcuttur.
Höyüğün doğu yanı dere yatağı tarafındaki yüzü dik yamaçlıdır muhtemelen tarih
içindeki tahribata bağlı olarak değişmiş bir morfolojisi vardır, ancak bu değişimin
18
eskiçağda mı yoksa yakın dönemlerde mi olduğu anlaşılamamıştır. Bu durum
höyüğün üzerine oturduğu doğal tepenin topoğrafik özelliği ile ilişkili olabilir- höyük
büyük ihtimalle bir vadi terasının kıyısına konumlanmıştır. Bu alanda yüzeyde
hırpalanmış toprak gözlenmez, ayrıca höyüğün bu yakasından toplanmış olan
seramikler bu alanda bir toprak hafriyatı ile ortaya çıkarılmış bir malzeme değildir.
Höyüğün batısındaki vadi teraslarına bakılırsa, höyük fazla yüksek bir katmanlaşma
olmadığı düşünülmüştür. Höyüğün güneyinde kireçtaşı kayalıklarının toprak yüzüne
çıktığı gözlemlenmiştir. Dolayısıyla, dere yatağının içinde uzandığı vadi, iki ayrı
jeolojik peyzajı ayrıştırmaz. Aksine benzer kireçtaşı anakayalı jeolojisine sahip vadi
terasları arasında erozyonla oluşmuş bir unsur olmalıdır.
Bataklık alanı ve rezervuar havuzunun doğusunda yaklaşık 180 m. x 50 m.
boyutlarındaki oval bir tepenin üzerinde ortaçağdan kalma olduğu düşünülen bir
mezarlık alanı bulunmaktadır. Mezarlıkta kullanılmış olan mezar taşlarından bir kısmı
antik çağdan kalma mimari bloklardan devşirildıği anlaşılmıştır. Bu blaoklardan en az
bir tanesi, taş kesme tekniği ve mimari ayrıntıya bağlı olarak Hitit dönemine
tarihlenebilmektedir. Bu sebeple, bu alanda Hitit mimari eserinin gelecekte tespit
edilebileceği umut edilmektedir. Özellikle bataklık alanında, eskiçağdan kalma su
kaynağı ile ilgili havuz yada benzer yapıların bulunması ihtimali üzerinde
durmaktayız, dolayısıyla önümüzdeki senelerde bu alanda jeofizik çalışmaları
yapılması planlanmaktadır.
Ören Çeşmesi arazisi aşağıdaki mahallere ayrılarak yüzey buluntu toplaması
yapılmıştır. Bu mahaller şöyle sıralanır:
1. Ortaçağ mezarlık alanı
2. Höyük Batı tarlası ve yamacı
3. Rezervuar havuzu ve bataklık alan
4. Ören Kolu mevkii - Dere yatağının doğusundaki Kuzeydoğu terasları
5. Höyük Tepesi Doğu Tarlası
6. Höyük tepesi Orta Tarla
7. Höyük Kuzeydoğu yamacı
8. Höyüğün eteğindeki Doğu tarlası
9. Kuzey Tarla
10. Höyük-genel olarak Derenin doğu tarafı.
19
Yüzeyden toplanan seramik ve küçük buluntulara genel olarak bakılırsa, höyüğün
önemli bir kısmının İlk Tunç Çağı’na, muhtemelen de buna ek olarak Geç Kalkolitik
Döneme tarihlenebileceği görülür. Bu seramiklerde beklenmedik bir şekilde birörnek
fabrike sahip, yüksek açkılı yüzeylere sahip el yapımı oksitlenmiş mallar görülür.
Bunlar arasında yoğunlukla dik duvarlı, düz ağızlı, yüksek kulplu çanaklara rastlanır.
Kalkolitik çanak çömlek parçaları parlak değildir, ancake ele geçen parçalar yüksek
miktarda samanlı, kabaca bititilmiş kaplardır. Höyüğün yüzeyinde ayrıca Erken Demir
Çağı’ndan Helenistik döneme uzanan bir yerleşim gözlenir. Erken Demir Çağı’na
tarihlenebilecek bir miktar el yapımı seramik ele geçmiştir. Bunlara yine ek olarak az
miktarda Orta Demir Çağı’na ait boyalı kaplara rastlanmıştır. Demir Çağı seraniklerini
siyah astarlı gri seramikler oluşturur ve bunların şekilleri genellikle yonca ağızlı
testiler ve gövdeden kenarlı çanaklardır. Geç Demir ve Helenistik dönemin tek
merkezli kenarlı çanakları da gözlenir.
Höyük’te Roma dönemine ait buluntu ele geçmemiştir. Roma döneminde Höyük
yerine dere yatağının doğusundaki Ören Kolu mevkii teraslarına yerleşilmiştir. Tıpkı
Yalburt yaylası yerleşiminde de gözlendiği gibi Ören Çeşmesi’nde de Roma
döneminde suyun pişmiş toprak künklerle dağıtımının yaygınlaşması ile yerleşme
Höyük’ten aşağılara, vadi teraslarına taşınmış olmalıdır. Vadi teraslarında büyük
ölçeklı bir köy yerleşimi sözkonusu olmalıdır. Höyüğün kuzeyinde gözlenen moloz taş
duvarların, mezarlık ile çağdaş olup ortaçağa ait olabileceği düşünülmüştür
Konya Bölge Koruma Kurulu ile yaptığımız görüşmelerde Ören Çeşmesi’nin arkeolojik
sit alan olarak tescilli olmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda koordinatları verilen bu arazinin
Bölge Koruma Kurulu tarafından incelenerek tescilinin yapılması gereklidir.
SU 108 Karasevinç
Kadınhanı ilçesine bağlı olan Karasevinç Köyü, Ilgın’ın 18.5 km güneydoğusunda
yeralır. Ören Çeşmesi arkeolojik alanına giderken uğranan Karasevinç köyünde köy
camisi yakınında devşirme mimari parçalar ile inşa edilmiş bir çeşme görülmüş ve
belgelenmiştir. Köyde daha ayrıntılı bir çalışma yapılmamıştır.
SU 109 Şarampol Tepe
20
Şarampol Tepe, Çavuşçu Gölü’nün güneydoğu kıyısında doğal ve gözalıcı kayalık bir
tepenin üzerine kurulmuş, höyükleşmiş bir kale yerleşmesidir. Ilgın’ın kuzeybatısına
düşen tepe kuş uçuşu Ilgın’a sadece 4.5 km.dir ve Ilgın’a bağlı Vakıf Ağılı Mahallesi
sınırları içerisinde kalır (Harita 2). Tepe 20. yüzyılın ikinci yarısında arkeolojik
olmayan önemli müdahalelere maruz kalmıştır. 1962-63 yıllarında hizmete giren
Çavuşçu Gölünü güneyden sınırlayarak şeker pancarı için yeni tarımsal araziler
yaratan baraj bendi çalışması sırasında höyüğün tepesi düzlenmiştir. Buna ek olarak
Tepe’nin batısında büyük ebatlı bir sulama kanalı açılmış ve Göl’ün taşan sularını
muhafaza ederek tarım alanlarını koruyacak bir hendek inşa edilmiştir. Vakıf Ağılı
Mahallesi sakinlerinden aldığımız bilgilere göre Devlet Su İşleri Müdürlüğü bu
hafriyatlar sırasında bir arslan heykeli bulmuş ve heykeli Konya DSİ Müdürlüğü Binası
bahçesinde halen sergilemektedir. Sözkonusu anıtı ekibimiz henüz inceleme fırsatı
bulamamıştır. Tepenin güneybatı tarafında son derece büyük ve derin bir mermer
ocağı açılmış, alınan parçalar muhtemelen bent inşasında kullanılmıştır. Barajın
açılışına dair resmi tören yine 1960’lı yıllarda tüm bölgeye ve göle hakim Şarampol
Tepe’de yapılmış, bu nedenle tepeye doğu yamacından tırmanan bir araç yolu inşa
edilmiştir. Höyükteki ikinci kademe teraslama, 10 yıl kadar önce Ilgın
Kaymakamlığı’nın ağaçlandırma çalışması amacı ile yapılmıştır. Höyüğün en
tepesinde çakıltaşi ile döşeli düzlükte bir damlama sulama ünitesi ve bir de trafo
binası mevcuttur.
Yüzey araştırması ve seramik toplanması amacı ile tepenin yamaçları 4 ayrı mahalle
bölündü: Kuzey, Güney, Doğu ve Batı Yamaçları. Son derece şaşırtıcı olarak her bir
mahal farklı seramik gruplarını beaberinde getirdi. En çarpıcı farklılaşmalar Güney ve
Doğu yamaçları arasında oldu. Her iki yamaç da, dik olan Batı ve ve kayalığı bol olan
Kuzey yamaçlarından çok daha fazla malzeme sunmuşlardır. Doğu ve Güney
yamaçları arasındaki toplanan malzeme farkı muhtemelen höyüğün tepesinin
düzlenmiş ve çevresinde hafriyat yapılmış olmasından kaynaklanıyor olmalıdır. Güney
yamaçlar erken-Orta ve Geç Demir Çağlara ait çarpıcı bir seramik zenginliği
sunmuştur. Bu malların önemli kısmını depolama pitosları, büyük amforalar ve
pekçok büyük ebatlı yonca-ağızlı testilerdir. Bundan daha tanılayıcı olan seramikler
ise şevli yonca ağızlı karenalı çanaklar, düz tabanlı leğen ve testilerdir. Doğu yamacı
bunlarla karşılaştırılabilecek Demir Çağı malları sergiler ancak buna ek olarak
Helenistik döneme ait ince ve gündelik mallar da ele geçmiştir. Höyüğün tepesi
21
düzlendiğinde büyük ihtimalle Helenistik tabakalar bu yüne doğru sürüklenmiştir.
Doğu Yamacı’ndaki teraslama 2 metreye kadar varan yükseklikteki toprak kesitleri
açmıştır ancak bu tahrip edilmiş kesitlerde yerleşim tabakalanması gözlenememiştir.
Yamacın en dibinde bir atış poligonu vardır ve burada kapsamlı bir hafriyatla
yüksekçe bir kesit açığa çikmıştır. Bu kesitlerden, burada yerleşim
tabakalanmasından çok Helenistik döneme ait çanak çomlek de ihtiva eden çöp atığı
katmanları gözlenmiştir. Höyüğün bu teraslarındaki yıkım ve teraslama çalışmalarına
rağmen Helenistik yerleşimin bu alanda derin olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum
Güney yamacı için geçerli değildir. Güney yamacının yukarısındaki yükselti üzerinde
(höyüğün tepesinden yaklaşıldığında buraya düşük seviyedeki teras denebilir), ve
ağaçlandırma yapılmış güney yamacın üst kademelerinde kepçenin açtığı kesitler
büyük ebatlı kabaca şekillenmiş, muhtemelen bir savunma duvarında kullanılmış
beyaz kireçtaşı mimari bloklar gözlenmiştir. Daha dik olan Batı ve kuzeybatı
yamaçlarında anakayanın ortaya çıktığı alanlar eskiçağda muhtemelen taş ocağı
olarak kullanılmıştır. Bu yamaçlarda önemli bir kültürel kalıntıya rastlanmamıştır.
Önümüzdeki sezonlarda, Şarampol Tepe’nin Çavuşçu Gölü ile birleştiği güneybatı
kesimi araştırılmalıdır. Ayrıca yerel yönetimler ile ortaklaşa bir çalışmayla höyüğün
teraslama, ağaçlandırma, yol açımı gibi tahrip edici faaliyetlerden korunması amacı
ile çalışmalar yapılmalıdır.
SU 110 Vakıf Ağılı Mahallesi
Şarampol Tepe çalışmaları sırasında köy muhtarı ve köyün ileri gelen,eri ile
görüşmeler yapmak üzere ziyaret edilen Vakıf Ağılı Mahallesinde mahalle camiinin
güneydoğu köşesinde yazıtlı mermer bir mezar steli tespit edilmiş, çizimleri yapılarak
belgelenmiştir (Harita 2).
SU 111 Orta Tepe (Kayaboğazı mevkii)
Kayaboğazı Mevkii’nde, Şarampol Tepe’nin hemen 500 m. güneydoğusundaki Orta
Tepe, tarlalık düz ovanın içinde yükselen, Şarampol Tepe’den Ilgın yönüne doğru
22
yassı ve uzunca bir yarımada gibi uzanan kayalık bir tepedir (Harita 2). Çevresindeki
yoğun sulu tarım yapılan, meyva bahçeli alanlardaki muhtemel allüvyon gözönüne
alınırsa, Orta Tepe’nin eskiçağda sığ göl suları ya da en azından sulak-bataklık bir
alan tarafından çevrelendiği düşünülebilir. Orta tepe çevresinde gelecekte yapmayı
planladığımız jeomorfolojik araştırmalar, Orta Tepe’nin eski çağda bir ada olup
olmadığı sorusunu araştıracaktır. Arkeolojik malzemenin bulunduğu alan Kuzey ve
Güney olmak üzere iki farklı bölümde değerlendirilebilir. Daha aşağı seviyede kalan,
üzeri hemen hemen tamamen anakaya ile kaplı olan Kuzey taraftaki yassı tepenin
eskiçağda taş ocağı olarak kullanılmış olduğu belirgin olarak gözlenmiştir. Bu
mahalde taş çıkarma ve işleme izleri, içerisinden büyük bloklar çıkarılmış ocak
boşlukları ya da galeriler özellikle bu tepenin doğu kıyısında yoğunlukla gözlenmiştir.
Aynı tepenin Batı yakasında, tarlaların hemen üzerinde de anıtsal bazı kaya oyma
mekanları (olasılıkla bir şarap imalathanesi/şarapana) ayrıntılı olarak belgelenmiştir.
Orta Tepe yerleşimi ile bu taş ocağı tepesini birleştiren dar boğazın hemen doğu
yamacında kücük boyulu bir düden tespit ettik ki bu da Orta Tepe çevresinin
eskiçağda en azından mevsimsel olarak suyla kaplı olmuş olabileceğini
düsündürtmüştür. Düdenin ağzı büyük olasılıkla eskiçağda genişletilerek
mekansallaştırılmıştır. Bu geçiş kesimindeki sınırlı sayıdaki sermaikler Helenistik
döneme işaret eder.
Daha güneydeki Orta Tepe ise sunduğu yüzey malzemesi ile bizlere yüzey
araştırmamızın en önemli sürprizlerinden birini sunmuştur. Orta Tepe sırtının da yer
yer kayalık bir doğal bir tepe olmasından dolayı yüzeydeki kültür tabakası yoğunlukla
erozyona uğrayıp, tepenin üzerinden kayıp gitmiştir. En yüksek olan güneyde kalan
çoklukla kayalık olan zirvedir. Öte yandan Orta Tepe Sırtının kuzeyinde biribirlerine
bitişik iki höyükleşmiş kalıntı gözlenir. Erozyona ağmen, Orta Tepe sırtının tamamı
yoğun bir şekilde Orta Tunç ve Geç Tunç çağı seramikleri vermektedir. Bunun dışında
çok sınırlı sayıdaki Helenistik parçalar hariç, daha geç devirlerden bir kültürel
malzeme ele geçmemiştir. Ele geçen kültürel malzemenin büyük kısmı Orta tepe
üzerindeki höyüklerden ve Tepe’nin üç bir yandaki yamaçlarından toplanmıştır. Orta
ve Geç Tunç çağı seramikleri bütün sırta yayılır, dolayısıyla Orta Tunç Çağından Son
Tunç’a geçişte yerleşimin büyüdüğü söylenemez.
Bulunan seramiklere bakılırsa Orta Tunç Çağı’ndan son derece tanımlayıcı karenalı
çanaklar ve gaga ağızlı maşrapalar. Yine Orta Tunç Çağı’ndan başlayarak ip kesimli
23
Hitit kapları görülmüştür. Geç Tunç Çağı malzemesi içinde yoğunlukla Hitit saray
malları yer alır. Doç. Dr. Özdemir Koçak’ın ilk izlenimlerine göre Geç Tunç Çağı
seamik malzemesi ile Beycesultan Hitit İmparatorluk Çağı mallarına çok
benzemektedir. Bu malzemenin ayrıntılı olarak etüdünün ardından kesin tarihlemeleri
sunulacaktır.
Biribirine çok yakın olan Şarampol Tepe ile Orta Tepe birlikte düşunüldüğünde, Orta
tepedeki Eski Hitit ve Hitit Imparatorluk çağı yerleşimi Demir ve Helenistik
Çağları’nda Şarampol Tepeye kaymış olmalıdır. Önümüzdeki sezonlarda Orta tepe’de
yapılacak jeofizik araştırmalar yüzeye yakın Hitit yapılarının tespiti için önemli
olacaktır.
Konya Bölge Koruma Kurulu ile yaptığımız görüşmelerde Kayaboğazı Mevkii Orta
Tepe’nin arkeolojik sit alan olarak tescilli olmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda Tablo 1’de
koordinatları verilen bu arazinin Bölge Koruma Kurulu tarafından incelenerek
tescilinin yapılması gereklidir.
SU 112 Yılanlı Dağ – Mağara Mevkii
Şarampol Tepe’nin 750 m kadar kuzeydoğusunda, Vakıf Ağılı köyünün kuzeyinde
Yılanlı Dağı adıyla bilinen kayalık yüksek tepenin alt yamaçlarında, kaçakçılar
tarafından kazılmış ve kısmen tahrip edilmiş iki adet mezar odası araştırılmış ve
belgelenmiştir. Mezar anıtlarının biribirlerine olan uzaklıkları 160 m. civarındadır. Bu
alanda seramik buluntulara rastlanmamakla beraber, oda mezarların girişlerini teşkil
eden mimari yapı ve duvarlar incelenmiş ve ölçekli olarak çizilmiştir. Birinci mezar
oda 1.90 m x 1.50 boyutlarında olup anıtsal, monolitik kesme taş ortostatlarla inşa
edilmiştir. İnşaatta kullanılan taşlar, yarı-kristalleşmiş kireçtaşı olmalıdır. Ortastat
blokların kendileri 2.20 m x 1.60 m x 0.35 m boyutlarındadır. İkinci mezar ise bir
tümülüs formunda olmalıdır. Tümülüs’ün mezar odasının bir yüzü açığa çıkarılmıştır.
İki sıra halindeki kesme taş duvar şist anakaya üzerine oturmaktadır. Bu duvarda
kaçakçılarca açılan deliğin ardında “mağara” adı verilen bir hücre oluşturulmuştur. Bu
kaçakçılar tarafından elle yapılmış bir mağaradır.
Şarampol Tepe ile yakınlığı ve mimari özellikleri göz önüne alınarak kaçakçılar
tarafından tahrip edilen mezarların Demir Çağı’na ait oldukları düşünülmektedir.
24
Eskiçağda bu muhitin, Yilanlı Dağ’ın ardından dolaşan eski yol üzerinde olduğu
düşünülmektedir. Yolun Navruşuk/Gedikören ucunda da bazı kaya oyna mezarların
varlığı tespit edildi. Önümüzdeki sezonlarda, Mağara Mevkii’nden Gedikören’e Yilanlı
Dağı’n doğusundan ulaşan bu eski yol boyunca olabilecek muhtemel diğer kaya
oyma, tümülüs ya da oda mezarların araştırılması öngörülmektedir.
SU 113 Navruşuk Höyük
Yılanlı Dağ’ın kuzeyindeki Gedikören (eski adıyla Navruşuk, ya da Navruşıh) köyünde,
köyün mezarlığı içinde yeralan kücük boyutlu bir höyüktür. Gedikören Ilgın’ın 6 km
kuzeybatısında, Çavuşçu gölünün doğu kıyısı yakınlarında yükek teraslardan birinde
kurulmuş bir köydür. Köy ve mezarlığı bugün Çavuşçu Gölü kıyısına 800 m.
mesafededir. Köy mezarlığının içinde bulunan ve Sn. Hasan Bahar’ın 1993’teki yüzey
araştırmasından bilinen höyük ancak 0.5 ha.’lık bir alanı kaplar (çapı 25 m), ancak
göle doğru uzanan teraslarda da yer yer kültürel malzemeye rastlanmıştır. Yerleşimin
büyüklüğü ancak sistematik tarla yürüme metodları ile anlaşılabilir. Höyüğun hemen
güneyinde bugün bölgedeki meyva bahçelerini de sulayan bir su pınarı mevcuttur.
Yüzeyde toplanan seramiklere baıldığında höyüğün Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı’nda
yerleşilip daha sonra terkedildiği, ancak bu höyüğün üzerine Demir Çağı’nda yeni bir
yerleşimin kurulduğu anlaşılmaktadır. Yerleşim Helenistik dönemde de küçük ölçekli
olarak devam eder, ancak Roma döneminde daha da yaygınlaşır ve aşağı teraslara
iner. Ancak bu yerleşimin boyutları belirlenememiştir.
Gedikören köyünün hemen girişindeki, Navruşuk Höyük’ün 280 m. güneyindeki eski
mezarlık alanında da sırlı ortaçağ seramikleri gözlenmiştir.
SU 114 Tokar Mevkii Höyüğü
Ilgın’ın 7 km. kadar kuzeyinde, Gedikören köyü Navruşuk Höyük’ün 2.8 km
kuzeydoğusunda, güçlü bir pınarın kaynadığı Tokar Mevkii’nde yine küçük boyutlu bir
höyük tespit edilmiştir. Tokar Mevkii ile Navruşuk Höyük arasında göresel bir bağlantı
25
mevcuttur. Höyüğün üzerinde ortaçağdan kaldığı tahmin edilen bir mezarlık
kurulmuştur. Höyüğün kuzey kısmı ve orta yeri kaçakçılar tarafından iş makinaları ile
derin bir şekilde yarılarak kazılmıştır. Değerlendirilen seramiklerin aydınlatmasıyla,
bu höyüğün Demir Çağı’nda kurulmuş küçük bir yerleşme olduğu düşünülmektedir.
Buldozer ve kepçenin höyüğün ortasında açtığı derin çukurun diplerinde seramik
toplama çalışması yapıldı. Buradan anlaşıldığı üzere, Roma döneminde höyüğün
oldukça radikal bazı değişikliğe uğradığı ortaya konmuştur. Ayrıca Roma döneminde
yerleşim ovaya inmiş ancak fazla yaygınlanmamıştır. Höyüğün çevresinde, özellikle
de kuzeyindeki alanda yüzeyde pek çok moloz taş duvar izlerine rastlanmıştır.
Tokar Mevkii Höyüğü’nün hemen kuzeyinde kireçtaşı anakayaları ile kaplanmış
yumuşak eğimli ancak yaygın bir tepe mevcuttur. Bu tepenin kayalık alanında yapılan
çalışmada buranın eskiçağda taş ocağı olarak kullanılmış olduğu gözlemlenmiştir.
Höyüğe bakan sırtta, höyüğün 250 m. kuzeydoğusunda kaya oyma bir mekan tespit
edilmiştir. Frig vadilerinden iyi bilinen merdivenli ve tahtlı tanrı Matar’a adanmış olan
kutsal mekanları andıran yapı 1.78 m x 2.20 m. boyutlarında bir havuz ve onun
ardındaki merdivenli, nişli kaya oyma yapıdan oluşur. Anıt höyük ve su pınarının
bulunduğü güneye bakmaktadır.
Höyük ve çevresinde taştan yapılma pek çok hayvan ağılı ve çoban barınağı yapıları
mevcuttur.
Konya Bölge Koruma Kurulu ile yaptığımız görüşmelerde Tokar Mevkii Höyüğünün
arkeolojik sit alan olarak tescilli olmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda Tablo 1’de
koordinatları verilen bu arazinin Bölge Koruma Kurulu tarafından incelenerek
tescilinin yapılması gereklidir.
SU 115 Göktepe Höyük
Gedikören’den Çavuşçu Gölü’nün doğu kıyısı boyuca 3.7 km gidildiğinde, yolun hafif
bir kavisle sarp bir tepenin etrafını dolaştığı noktada, asfalt yolun hemen batısındadır.
Höyük Çavuşçu Gölü’ne bakan ilk yüksek teraslar üzerine kurulmuştur ve 100 m.
26
kadar kuzeyinde bölgenin en önemli pınarlarından Üç Pınarlar Çeşmesi yeralır.
Buradaki yüksek ve göreceli olarak büyük ebatlı olan höyük (çapı 125 m./alanı 12
ha) Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı’nda yerleşilmiş yaygın bir höyüktür. Bu dönemlerden
sonra höyüğün terkedilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Höyüğün hemen kuzeyindeki,
kısmen asfalt yol tarafından tahrip edilmiş, diğerine nispeten daha alçak ve küçük
olan höyük ise yolun karşısındaki kayalık tepeye doğru uzanır. Bu höyüğün en üst
örtüsü Roma imparatorluğu dönemine tarihlenebilir. Malzeme çok ince mallar
içerirken gündelik gri seramiklere rastlanmamıştır. Ayrıca Geç Roma dönemine ait
kumlu mallar da görülmez. Bunun yerine seramiklerin çoğunluğu beyaz astarlı mikaşist karışımlı, Bu bölgede de Kalkolitik ve İlk Tunç malları ele geçmiştir, ancak bu
malzemenin büyük höyüğü mi ait olduğu yoksa bu kuzeydeki küçük höyükten mi
geldiği anlaşılamamıştır.
Bu iki höyüğün hemen kuzeyinde yükselen ve çok az miktarda seramik buluntu veren
kayalık tepenin ardında, Üç Pınarlar Çeşmesinin hemen doğusunda, eskiçağda son
derece yoğun bir şekilde kullanılmış geniş bir mermer taş ocağı vardır. Bu önemli
arazi araştırma sezonumuzun son günlerine denk gelmesinden dolayı bu taş ocağında
ayrıntılı incelemeler ve mimari ve topografik belgeleme gerçekleştiremedik. Ancak
önümüzdeki sezonlarda çalışmak üzere bu taş ocağı da önemli bir unsur
oluşturmaktadır. Ocağın özellikle Roma döneminde lahitlerin çıkarıldığı bir ocak
olduğu anlaşılmıştır. Çavuşçü Gölü’ne yakınlığı sebebi ile buradan çikarılan lahitlerin
Ilgın ve göl çevresindeki önemli Roma yerleşmelerine su yolu ile hizmet vermiş
olması muhtemeldir. Bu durumda bir başka güçlü olasılık da, Göktepe höyüğün
kuzeyindeki Roma dönemi yerleşmesinin de taş ustalarının yerleştiği bir köy
olmasıdır.
Sonuç ve 2011 Arazi Sezonu İçin Planlanan Çalışmalar
2010 sezonunda yapılan yüzey araştırmalarında daha önce tescili bulunmayan ve
yukarıda Tablo 1’de koordinatları verilen Kayaboğazı Mevkii Orta Tepe (Vakıf
Ağılı Mah), Ören Çeşmesi (Karasevinç), Şangır Mağazası (Çobankaya) ve
Tokar Mevkii (Gedikören) arazilerinin arkeoloji sit alanlar olduğu tespit edilmiştir
(Harita 1). Bölge Koruma Kurulu’nun bu konuda bilgilendirilmesi ile bu arazilerin
keşif ve tescillerinin yapılması uygun olacaktır. Ayrıca, bunlardan Şangır Mağazası
Obruğunda halen kaçakçı tahribatı tehlikesi içinde bulunan mermer stel ve mimari
27
parçaların kısa zamanda yine Konya Bölge Kurulu kararı ile Konya Arkeoloji Müzesi’ne
aktarılması dilenmektedir.
2010 arazi sezonunda toplanan yüzey buluntuları Konya Arkeoloji Müzesi’ne arazi
çalışmaları sonunda teslim edilmiş, ve kendilerine yaptığımız başvuru sonucunda,
etütlük buluntuların bir kısmı yıl boyunca çalışma yapmak üzere Koç Üniversitesi
Arkeoloji Bölümü Arkeoloji Laboratuvarına tutanakla götürülmüştür. Bu malzeme,
2011 yılı arazi çalışmaları sonunda Konya Arkeoloji Müzesine yeni sezon malzemeleri
ile birlikte teslim edilecektir.
2010 Sezonunda elde edilen sonuçlar ışığında, planlandığı üzere 2011 yılı sezonunda
da geniş çaplı arkeolojik üzey araştırması, jeoloji ve jeomorfolojik araştırmalar ve
yöre halkı sakinleriyle yapılan enformel etnografik görüşmeler çalışmalarına devam
edilecektir. Arkeolojik açıdan 2011 yılı sezonunda Hitit ve Demir Çağları açısından
önemi ortaya konan Karaköy Kale Tepesi yerleşmesi, Yalburt Yaylası, Kayaboğazı
Mevkii Orta Tepe, Köylütolu Hitit Barajı ve Ören Çeşmesi arazilerinde yoğunlaşılarak
ayrıntılı mimari belgeleme, topoğrafik ölçüm ve haritalama çalışmalarına devam
edilecektir. Bu araziler arasında kalan alanların taranması ile de bu önemli
yerleşimler arasındaki ilişkiler daha iyi anlaşılabilecektir. Örneğin Karaköy Kale
Tepesi’nden Köylütolu Yaylası barajına kadar uzanan tarımsal alan, ve Çavuşçu Gölü
ile Yalburt yayla bağlantısı bu açıdan son derece önemlidir. Buna ek olarak Yalburt
Yaylası’nın kuzeyinde kalan Şangır Mağaza Obruğunu ve Dokuz Höyük Mevkii’ni içine
alan karstik peyzaj da projemizin ana hedefleri açısından üzerine eğilmeyi
beklemektedirler. Ankara ve Bucknell üniversitelerinden ekibimize katılacak olan
jeolog ve jeomorfolog uzmanlar, Yalburt Yaylası karstik peyzajı, Çavuşçu Gölü
havzasının çevresel tarihi ve Köylütolu Barajının su toplama havzasının haritalanması
konularında çalışacaklardır.
Önümüzdeki aylarda belirlenen bazı alanların yüksek çözünürlüklü, multi-spektral
uydu haritalarının satın alınması ve hava fotoğraflarının elde edilmesi ile, bölgenin
haritalanması sayısal ortama taşınacak ve kurduğumuz proje veritabanı Coğrafi Bilgi
Sistemleri (GIS) tabanına oturtulacaktır. Bu coğrafi temelli veritabanının, arkeolojik,
jeolojik, jeomorfolojik, çevrebilimsel, tarihsel, bitki örtüsü ve toprak kullanımına
ilişkin pek çok verinin çakıştırılmasıyla Ilgın bölgesinin Geç Tunç ve Demir Çağları
hakkında önemli bilgiler getirmesi umulmaktadır.
28
29
Kaynakça
Bahar, Hasan; 1996. “Ilgın çevresi höyükleri 1994,” XIII. Araştırma Sonuçları
Toplantısı I. Cilt. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 153-184.
Bahar, Hasan; 1999. Demirçağında Konya ve çevresi. Konya: Sel-Ün Vakfı Yayınları.
Bahar, Hasan; Güngör Karauğuz ve Özdemir Koçak; 1996. Eskiçağ Konya
Araştırmaları 1 (Phrygia Paroreus Bölgesi: anıtlar, yerleşmeler ve küçük
buluntular). Istanbul.
Boran, Ali; Abdülhamit Tüfekçioğlu; Ahmet Ögke; 2001. Geçmişten Günümüze Bütün
Yönleriyle Ilgın. Ardıçlıform Matbaacılık, Ilgın.
Dinçol, Ali M.; Jak Yakar; Belkıs Dinçol; Avia Taffet; 2000. The borders of the
appanage kingdom of Tarhuntassa - a geographical and archaeological
assessment. Anatolica 26: 1-29
Emre, Kutlu; 1993. “The Hittite dam of Karakuyu,” Essays on Anatolian archaeology.
H.I.H. Prince Takahito Mikasa (ed.). Bulletin of the Middle Eastern Culture
Center in Japan vol VII. Wiesbaden: Harrassowitz Verlag, 1-42.
Garstang, John, and O.R. Gurney; 1959. The geography of the Hittite Empire.
(Occasional publications of the British Institute of Archaeology at Ankara 5).
Impressum, London: British Institute of Archaeology at Ankara.
Harmanşah, Ömür; 2007. “Source of the Tigris: event, place and performance in the
Assyrian landscapes of the Early Iron Age,” Archaeological Dialogues 14.2
(December): 179-204.
Hawkins, John David; 1995. The hieroglpyhic inscription of the Sacred Pool Complex
at Hattusa (SÜDBURG). With an archaeological introduction by Peter Neve.
Studien zu den Boğazköy-Texten Beiheft 3. Wiesbaden Harrassowitz Verlag.
Karasu, Cem; Massimo Poetto; Savaş Ö. Savaş; 2000. “New fragments pertaining to
the Hieroglyphic Luwian Inscription of Yalburt,” Archivum Anatolicum 4: 99112.
Masson, Emilia; 1980. “Les inscriptions louvites hiéroglyphiques de Köylütolu et
Beyköy,” Kadmos 19: 106-122.
Mellaart, James; 1955. “Iron Age Pottery from Southern Anatolia” Belleten 19: 11529.
Mellaart, James; 1958. “Second millennium pottery from the Konya Plain and
neighborhood” Belleten 22: 311-345.
Poetto, Massimo; 1993. L’iscrizione luvio-geroglifica di Yalburt : nuove acquisizioni
relative alla geografia dell’Anatolia Sud-Occidentale. Studia Mediterranea 8.
Pavia : G. Iuculano Editore.
Temizer, Raci; 1984. “Ilgın Yalburt Yaylası Hitit Anıtı,” in Konya. Feyzi Halıcı (ed.).
Ankara: Güven Matbaası, 53-57.
Temizer, Raci; 1988. “Introduction,” in İnandıktepe: an important cult center in the
Old Hittite Period. Tahsin Özgüç. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, xxiiixxxii.
Yakar, Jak; Ali M. Dinçol; Belkıs Dinçol; Avia Taffet; 2001. “The territory of the
appanage kingdom of Tarhuntassa. An archaeological appraisal,” in Akten des
IV Internationalen Kongresses für Hethitologie Würzburg, 4.-8. Oktober 1999.
Gernot Wilhelm (ed). Wiesbaden: Harasssowitz Verlag, 711-720.
30
Harita ve Resimler
Harita 1. Yalburt Yaylası Arkeolojik Yüzey Araştırma Projesi 2010 Sezonunda tespiti
yapılan arkeolojik alanlar genel haritası.
31
Harita 2. Çavuşçu Gölü Doğu Havzası’nda çalışması yapılan araziler.
32
Harita 3. Yalburt Yaylası Hitit Kutsal Havuzu ve Çevresi Mahal Haritası
33
Harita 4. Köylütolu Hitit Barajı Su Toplama Havzası haritası.
34
Resim 1. Şangır Mağaza Obruğu tabanında mezar steli (mermer).
Resim 1. Şangır Mağaza Obruğu tabanında mimari sütun altlığı (mermer).
35
Harita ve Resimler
Harita 1. Yalburt Yaylası Arkeolojik Yüzey Araştırma Projesi 2010 Sezonunda tespiti
yapılan arkeolojik alanlar genel haritası.
31
Harita 2. Çavuşçu Gölü Doğu Havzası’nda çalışması yapılan araziler.
32
Harita 3. Yalburt Yaylası Hitit Kutsal Havuzu ve Çevresi Mahal Haritası
33
Harita 4. Köylütolu Hitit Barajı Su Toplama Havzası haritası.
34
Resim 1. Şangır Mağaza Obruğu tabanında mezar steli (mermer).
Resim 1. Şangır Mağaza Obruğu tabanında mimari sütun altlığı (mermer).
35

Benzer belgeler

Yalburt Yaylası (Ilgın, Konya)

Yalburt Yaylası (Ilgın, Konya) yayınlanmıştı (Temizer 1984, 1988). 1970 yılı içerisinde Yalburt Yaylası’ndaki su kaynağında yapılan hafriyat çalışmaları sırasında alanda Luvice hieroglif yazıtlı kireçtaşı bloklar ele geçmiş, bun...

Detaylı

(ILGIN, KONYA) 2011 S

(ILGIN, KONYA) 2011 S ve M.Ö. ikinci bin seramiği barındırdığı bildirilen, yine kent merkezi sınırları içindeki Ilgın Höyüğü’nde bu sezon bir çalışma yapılmamıştır. SU 101 Yalburt Yaylası Yalburt Yaylası, Ilgın’ın kuş ...

Detaylı

Yalburt Yaylası Arkeolojik Yüzey Araştırması (Ilgin, Konya) 2012

Yalburt Yaylası Arkeolojik Yüzey Araştırması (Ilgin, Konya) 2012 YALBURT YAYLASI ARKEOLOJIK YÜZEY ARAŞTIRMA PROJESI 2010 ARAZI ÇALIŞMALARI RAPORU

Detaylı