necmettin erbakan`ın ardından
Transkript
necmettin erbakan`ın ardından
DÜBAM NECMETTİN ERBAKAN’IN ARDINDAN DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Genel Yayın Yönetmeni Akif Emre Yayın Koordinatörü Ertuğrul Aydın Mayıs 2011 DÜBAM Yayınları Küresel ĠletiĢim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / BeĢiktaĢ Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22 www.dunyabulteni.net 2 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM SunuĢ Bir insan hakkındaki en samimi sözler kişi oğlu ebediyyete intikal ettikten sonra söylenir. Bu yüzden de rahmetli Necmettin Erbakan hayatta iken hakkında yazılıp söylenenlerin vefatından sonra tartılabileceği “samimi” makaleleri bu dosyada bir araya getirdik. DÜBAM olarak bunun bir vefa ve veda borcu olduğunu da düşündük. Hem merhum Necmettin Erbakan’a gönülden bağlı olanlara hem de yakın siyasi tarihin bu en önemli öncü şahsiyetinin mirâsı ve İslamcılığın Türkiye’deki serüveni üzerine kafa yoranlara faydalı olmasını umuyoruz. Sonsuz rahmet üzerine olsun. DÜBAM 3 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ġçindekiler Bir öncü Rabbine yürüdü – Yusuf Kaplan .................................................................................................. 6 Büyük siyasi öykünün önemli ismi – Ali Bayramoğlu ................................................................................. 8 28 Şubat 2011, Yenişafak ......................................................................................................................... 9 28 Şubat'ın ölümü ve Erbakan – Abdulkadir Selvi ................................................................................... 10 Erbakan: Siyaseti yeniden biçimlendiren bir siyasi kişilik – Küşat Bumin.................................................. 12 Dindar, vizyoner ve sivil lider Necmettin Erbakan – Bilal Sambur ............................................................ 14 AK Parti, Erbakan'a çok şey borçludur – Ali Saydam................................................................................ 16 Bir örnek insan olarak Necmettin Erbakan – Fehmi Koru ........................................................................ 18 Erbakan: Sistem içi muhalif – Akif Emre.................................................................................................. 20 Erbakan'ı, büyük öncüyü uğurlarken – İbrahim Karagül .......................................................................... 22 Erbakan'da söz artık tarihçilerin – Osman Özsoy..................................................................................... 24 Erbakan Hoca'ya dair – Abdullah Muradoğlu .......................................................................................... 26 Bir mühendis-siyasetçi olarak Erbakan – Kürşat Bumin ........................................................................... 28 Sayın Bidon Kafa'nın Erbakan kini – Salih Tuna ....................................................................................... 30 Erbakan kimleri rahatsız etti? – Murat Yılmaz......................................................................................... 32 Erbakan: "O gece ihtilal olurdu..." – Ali Bayramoğlu ............................................................................... 36 Erbakan’dan kalan – Taha Akyol ............................................................................................................. 38 Selamet... Fazilet... Saadet... Cennet? - Can Dündar............................................................................... 40 Erbakan Hoca nasıl biriydi? – Sedat Ergin ............................................................................................... 42 Sivil siyasetçi Erbakan – Mahmut Övür ................................................................................................... 44 Ne güzel - Ahmet Hakan......................................................................................................................... 46 Erbakan’ın hayalleri, hayalperestliği – Hasan Cemal ............................................................................... 48 Selametle Erbakan Hoca – Mustafa Şahin............................................................................................... 50 AKP, iktidarını Erbakan’a borçlu – Yalçın Doğan ...................................................................................... 53 28 Şubat ve gerçekler - Yalçın Bayer ....................................................................................................... 55 İslâmi hareket ve meşru zemin - Nazlı Ilıcak ........................................................................................... 57 Erbakan 28 Şubat’ı önleyebilir miydi? - İsmet Berkan ............................................................................ 58 Devridaim - Yılmaz Özdil ........................................................................................................................ 61 Erbakan’ın ittifak planı – Fikret Bila ........................................................................................................ 62 4 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM 28 Şubat’ın ve Erbakan’ın ardından – Osman Can ................................................................................... 63 Erbakan: Pes etmeyen politikacı – Metin Münir ..................................................................................... 66 Erbakan’ın ardından – Nuray Mert ......................................................................................................... 67 Merhumu nasıl bilirdiniz? - Nabi Yağcı .................................................................................................... 69 Erbakan'ın ardından – Orhan Miroğlu..................................................................................................... 71 Erbakan’ın Mirâsı – Quinn Mecham ....................................................................................................... 73 Erbakan Hoca’nın büyük ideali – Fikret Bila ............................................................................................ 76 Erbakan, bir çınar! – Ali Bulaç ................................................................................................................. 78 Erbakan Hoca – Ali Bulaç ........................................................................................................................ 80 Erbakan ne kadar 'Milli' idi? Ali Bulaç ..................................................................................................... 82 İslamcılık ve Milli Görüş – Ali Bulaç......................................................................................................... 84 Geçmişimizi uğurlarken – Mümtazer Törküne ........................................................................................ 86 Erbakan'a veda! – Mustafa Ünal ............................................................................................................. 88 Necmettin Erbakan'ı ebediyete uğurlarken – Şahin Alpay ....................................................................... 90 Bir utanç hâtırası – Ahmet Turan Alkan .................................................................................................. 92 Erbakan Hoca ölümüyle ölüleri diriltti –Nurettin Şirin............................................................................. 95 Erbakan emperyalizmi deşifre etti - Hasan Kösebalaban ......................................................................... 97 Erbakan Utancım – Ahmet Turan Alkan ................................................................................................ 100 Erbakan ve İslâmcılık - Yalçın Akdoğan ................................................................................................. 102 Türk-İslam sentezcilerine ne oldu? – Haşmet Babaoğlu ........................................................................ 104 Erbakan – Naci Bostancı ....................................................................................................................... 105 Erbakan'ın Günaydın Röportajı 1977 .................................................................................................... 108 5 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ġslâmî entelektüel, kültürel ve sosyal aktörler vücut bulmaya, daha doğrusu topluma mal olmaya baĢlamıĢtır. Elbette ki, özellikle Necip Fazıl ve Sezai Karakoç'larla baĢlayan Ġslâmî entelektüel söylem, Erbakan'ın siyasî hareketinin söylemini derinden etkilemiĢ ve beslemiĢti. Ama Ġslâmî söylemlerin kitleselleĢmesi, Ġslâmî bir bilincin oluĢması, Ġslâm'ın belirgin, aktif bir özne konumuna yükselebilmesi, bizatihî Erbakan'ın öncü, yılmaz ve sarsılmaz mücadelelerinden sonra gerçeğe dönüĢebilmiĢtir. Bir öncü Rabbine yürüdü – Yusuf Kaplan Erbakan, Rabbine yürüdü: O'nun rızası için, "yol"unun önüne örülen engellerin aĢılması için, Ġslâm'ın dünya tarihinin Ģekillenmesinde yeniden kilit rol oynayabilmesi için ortaya koyduğu yılmaz ve sarsılmaz mücadele ve mücahedeyle, ortaya koyduğu büyük ve çok yönlü mirasla Rabbinin huzuruna çıktı. Allah taksiratını affetsin, gayretlerini taltif etsin. Mekânını cennet eylesin. Ġslâm dünyasının baĢı sağolsun... Erbakan'ın baĢbakanlığı da bugün nedense göz ardı edilen büyük iĢlere öncülük edilen bir tecrübe olmuĢtu: Erbakan, 1908 yılından itibaren ilk defa Anadolu insanının bütün iç ve dıĢ baskılara, engellemelere rağmen bu ülkeyi nasıl muazzam bir Ģekilde yönetebileceğini göstermiĢti. Ayrıca da bu ülkenin gerçek gücünün nerede yattığını da geliĢtirdiği büyük küresel projelerle ispat etmiĢti: Örneğin Erbakan'ın geliĢtirdiği ve ancak birinci ayağını açıklamasına "imkân bulabildiği" D-8 Projesi, Cumhuriyet tarihinin hem en büyük projesidir; hem de hâkim kapitalist dünya sisteminin "alternatif"inin neden yalnızca Müslümanlar tarafından geliĢtirilebileceğinin en önemli göstergesidir: Bugün hükümetin ekonomide, dıĢ politikada ve hatta iç politikada uygulamaya çalıĢtığı, Türkiye'yi bölgenin ve dünyanın merkez ülkesi hâline getirecek projelerin hepsi Erbakan tarafından ya dillendirilmiĢ ya da fiilen hayata geçirilmeye çalıĢılmıĢtı. Erbakan, her Ģeyden önce, Türk siyasetinde bir milattı; bir öncüydü: Türkiye'de, bütün izleri hayattan silinen Ġslâm'ı yeniden Türkiye'nin en temel görünür öznesi hâline getirmiĢ; Türkiye'deki Ġslâmî siyasî bilincin kitleselleĢmesinde öncü bir rol oynamıĢtı. Bu açıdan, Türkiye'de, bir "Erbakan'dan Önce" ve "Erbakan'dan sonra" sürecinin varlığına dikkat çekmek gerekir: Erbakan, geliĢtirdiği Ġslâmî söylemle, hem ülke için/de imza attığı, hem de küre ölçekli boyutları ve vaatleri olan projelerle yalnızca Türkiye'nin siyasî ve sosyal anlam haritalarının yeniden Ģekillenmesinde değil, dünyanın stratejik, politik ve ekonomik haritalarının potansiyel olarak yeniden çizilmesinde de öncü projelere imza atmıĢ bir liderdi. Erbakan'dan önce, bütün modernleĢme tarihimiz boyunca bastırılan, yok sayılmaya çalıĢılan Ġslâm, -ülkede her Ģeyin ona karĢı, onu devre dıĢı bırakmak için yapıldığı- gizli öznesiydi ülkemizin. Ama Erbakan'dan sonra, bu gizli özne, açıkça su yüzüne çıkmıĢ, hem bizatihî Ġslâm'ın kendisi, hem de "Müslümanlar", Türkiye'nin açık, aktif öznesi konumuna yükselmiĢti. Erbakan'ın "Ġslâm NATO'su"ndan, "Ġslâm Dinarı"ndan, "Ġslâm BM'si"nden daha 1970'li yıllarda sözetmeye baĢladığını unutmayalım; adına ne dersek diyelim; bu projeler önümüzdeki 10-15 yıl içinde gerçeğe dönüĢecektir. Ancak Erbakan'ın siyasî öncülüğünden ve önaçıcılığından sonradır ki, Türkiye'de 6 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM 28 ġubat 2011, YeniĢafak Eğer Erbakan, -o vakitler bütün sağcıların eleĢtirdikleri- Ecevit'in CHP'siyle ittifak yapıp da, "buzları eritmeseydi", Türkiye'de Ġslâm, kolay kolay kitleselleĢen bir siyasî, entelektüel ve sosyal özne konumuna yükselemeyecekti çok uzunca bir süre. Eğer Erbakan, gençlikle özellikle ilgilenmeseydi, bugün Ġslâmî duyarlıkları geliĢkin üçüncü, hatta dördüncü kuĢak bir gençlik hareketi var olamayacaktı. Dolayısıyla bugün Türkiye'nin siyasetine ve geleceğine yön veren Abdullah Gül'den Tayyip Erdoğan'a ve Bülent Arınç'a kadar kilit isimler, Türkiye'nin önünü açacak bir konuma gelemeyeceklerdi. Belki de en önemlisi de, Eğer Erbakan'ın öncü, yılmaz ve sarsılmaz mücadelesi, mücahedesi ve çabası olmasaydı, Türkiye'deki radikal BatılılaĢma hareketinden ötürü siyasette, entelektüel hayatta, kültürel hayatta ve sosyal hayatta önü tıkanan bu ülkenin kimsesiz çocukları, bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olabilecek konuma gelemeyeceklerdi kolay kolay. Özetle... Erbakan, hem insanî sermaye bakımından, hem entelektüel sermaye bakımından, hem de sosyal ve siyasî sermaye bakımından Türkiye'nin dip dalgasını harekete geçirmiĢ, bu dalganın dalga dalga büyümesine imkân tanıyacak küresel projeler geliĢtirmiĢ öncü bir liderdi: O yüzden küresel sistemin lordlarının baskısıyla siyasî hayatı bitirilmiĢti son 14 yıldan bu yana. Ama onun açtığı yol, Türkiye'nin önünü açacak büyük, esaslı ve köklü bir yolculuğa çıkmamızı mümkün kılacak bütün koridorları sonuna kadar açmıĢtır önümüze... Erbakan'a Allah'tan rahmet; yakınlarına, ülkemize ve Ġslâm dünyasına da baĢsağlığı diliyorum. 7 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM politikaları, gerginlik hamleleri, bunlar üzerinden alan geniĢletme politikalarını" tercih ederdi. Büyük siyasi öykünün önemli ismi – Ali Bayramoğlu 28 ġubat'ta onun asli hedefi olmuĢ bir siyasetçinin ölümü üzerine yazma durumunda kalmak acı bir tesadüf... Bu, onun gücü kadar, zayıf noktası da olmuĢtur. Soğuk savaĢtan Berlin Duvarı'nın yıkılmasına tam tekmil bir çağın, büyük bir siyasi öykünün önemli isimlerindendi Erbakan. Temsil ettiği kitlenin, onun da katkılarıyla ve yol açmasıyla yaĢadığı hareketlilik ve dönüĢüm, yeni sosyolojik zemin oluĢturmuĢ, yeni aktörler, yeni talepler, çoğulculaĢma sonunda Erbakan devrine son vermiĢtir. 1990'larda ülkenin gidiĢatını etkileyecek güce ulaĢtı. "Katkıları ve yol açması" sanıldığından önemlidir... BaĢında olduğu Refah Partisi 1994-1995'te önce yerel yönetim seçimlerinden, ardından genel seçimlerden birinci parti olarak çıkmıĢ, seçkinlerin ve sistemin toplumun "çevresi", "dıĢı" olarak tabir ettikleri bir kesimin, Ġslami kesimin siyasi temsilcisi, o kesimi arkasına alarak merkezin içine akmaya baĢlamıĢ, yönetimine talip olmuĢtu. vurguları Nasıl? ġöyle anlatmak belki en uygunu: 1990'ların baĢında 40 yaĢlarında taze bir yazardım. Refah Partisi'nin Türkiye'yi ĢaĢkına çevirdiği, bu ĢaĢkınlık içinde Türkiye'nin toplumsal olanı hissetmeye, toplumsal ile siyasal arasındaki iliĢkiyi fark etmeye baĢladığı, yeniyi, değiĢimi tartıĢmaya soyunduğu günlerdi... Bu süreç Türkiye'nin demokrasi tarihinde de önemli eĢiklerden, sınavlardan birisini oluĢturacaktı. Erbakan'la bu dönemde gazeteci olarak pek çok kez karĢılaĢtım, pek çok kez "yazılmamak kaydıyla" yaptığı sohbeti dinledim. Ġslami çevrelerde tek önder olarak değerlendirilmesinin derinliği ve anlamına da yakından tanıklık ettim. Ama Ģunu eklemenden de yapamayız: Benim kuĢağım ve meĢrebim bazı gazeteci ve akademisyenler, bu dönemde, toplumsal aktör ve hareketleri içinden anlamaya çalıĢan, demokratlığı çok-kültürlülük ya da kimlikler çokluluğu, çoğulculuğu içinde tanımlayan, kültürel olanı merkeze alan, sağ ve sol düĢüncenin ortak paydası yalıtılmıĢ birey anlayıĢına mesafeli duran ve insanın yeniden tanımlanmasını talep eden, ütopya fikrini reddederek yarının belirsizliğini mihenk taĢı yapan bir anlayıĢın önünü açıyor ya da peĢinde koĢuyorlardı... Erbakan aynı zamanda bir soğuk savaĢ siyasetçisiydi. "Açık ilke kavgasını tercih etmek, bu kavgayı vermek" yerine, "kriz Erbakan ve temsil ettiği hareket, içinden geldiği kesim, topluma dokunmanın bizzat kendisini oluĢturuyordu bizim için... Bugün onun ardından siyaseten söylenecek ilk söz, Erbakan'ın büyük "mobilizatör", hitap ettiği topluluğu, toplumu tüm kaynaklarıyla seferber etme yetisine sahip bir karizmatik lider olduğudur. 8 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Dönem hem "çevre muhafazakarlığı" dalgasının sosyolojik görünürlüğüne, hem iktidara gelmesine, hem bu dalgaya karĢı toplumun merkezinin ve askerin (ülkede yeni otoriteleĢme çığırına yol açan) sert tepkisine tanıklık yapıyordu... 28 ġubat 2011, YeniĢafak Bu koĢullarda önce askeri olana, askerileĢmeye ve askeri müdahaleye yüksek sesle itiraz etmiĢ ve elden geldiğince sert fikri bir mücadeleye giriĢmiĢtik. Bunun yanında toplumun, basının merkezinden yayılan zihniyet merkezli kötü kokular tarafından kuĢatılmıĢ, bunlarla kavga vermeye soyunmuĢtuk. Derdimiz sadece siyasetin varlığı ve meĢruiyeti değildi, dindar kesimin varlığı ve meĢruiyetini savunuyor, din-toplum temasını önemsiyor, ezber bozuyorduk. Ancak en önemlisi, (bunu belki sadece kendi adıma söylemem daha doğru olur) Ġslami bagajı olan bir siyasi partinin iktidar deneyimi yaĢaması gerektiğini, bunun hem ülkedeki siyasi blokajı kıracağını, hem dini duyarlılığı yüksek talepleri siyaset içine akıtarak Ģiddet fikrinden uzaklaĢtıracağını hem de Ġslami hareketi etkileyip değiĢtireceğini söylüyordum. Bunlar bir bakıma yaĢandı ve gerçek oldu... Ancak bizimkisi iddia ve öngörüydü... Erbakan'ınki politikaydı. ise bunları üreten bir Ne kadar kaotik ve çatıĢmacı olursa olsun, onun politikaları dindar kesimin demokrasi, hak, özgürlük gibi değerleri kendi bohçasına katmasına, laik kesimin ise dindar korkusunu yenmesine imkan vermiĢtir... Allah rahmet eylesin... 9 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM – Ve bugün de demokrasi adına bir kara leke olan 28 ġubat'ın yıldönümü. 28 ġubat'ı yazmak üzere oturdum bilgisayarın baĢına. Yazımı bir an önce bitirip, BaĢbakan Erdoğan'ın Almanya gezisine yetiĢmek durumundayım. Cemil Çiçek, "28 ġubat tek baĢına TSK mensuplarının yaptığı bir iĢ değil. Buna merdiven dayayan, çanak tutan siyasiler de olmuĢtur" deyince, bugünlere ıĢık tutma amacıyla "Bugün için de aynı Ģeyi yapanlar var mı?" diye sorduk. 28 ġubat'ın ölümü Abdulkadir Selvi ve Erbakan "28 ġubat Erbakan'sız yazılamazdı. Yazılsa da eksik kalırdı" diye düĢünürken geldi Erbakan'ın vefat haberi. "Bugün de yapmak isteyenler vardır" dedi Cemil Bey. "28 Nisan'da biz açıklama yapana kadar, kimler hangi yayınları yaptı, ne söyledi bir bakın" diye adres gösterdi. Önceki gün BaĢbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'le 28 ġubat'tan baĢlayarak darbelerin bir bilançosunu çıkardık. Erbakan da bir 28 ġubat mağduruydu. 28 ġubat ya da 27 Nisan yani darbeler ne kadar çirkinse 28 Nisan günü muhtıraya verilen yanıt da bir o kadar değerli. Sohbetimizin merkezinde Erbakan yoktu ancak 28 ġubat vardı. Bir kırılma noktası. Siyasetin tecrübeli bir ismi olduğu için Cemil Bey'den değerlendirmeler aktarmak istiyorum. 28 ġubat'ta rejime müdahale var ama ne yazık ki bir gün sonra ona verilen yanıt yok. 27 Mayıs'ımız var ama bir 28 Mayıs'ımız ya da 13 Eylül'ümüz yok. O satırları yansıtırken, 28 ġubat'ın ünlü isimlerinin bugün nerede ve ne yaptığına ıĢık tutmak istiyorum. Bugün 28 ġubat'ın yıldönümünden bakınca 28 Nisan'ın önemi daha iyi anlaĢılıyor. "12 Eylül'de idamla yargılananlar daha sonra milletvekili oldu, bakanlık, baĢbakanlık yaptılar" dedi Cemil Çiçek. "12 Eylül'ün devirdiği Demirel CumhurbaĢkanı oldu" diye ilave ettik. Ama darbenin lideri Kenan Evren yargılanmayı bekliyor. Sivil iradeyi temsil eden AK Parti iktidarı 28 Nisan günü o cevabı verebildiği için bugün darbelerin hesabını sorabiliyor, darbecileri yargılayabiliyoruz. Söz 28 ġubat'a geldi. Bunları bir kenara bırakıp, 28 ġubat'ın mimarları bugün ne yapıyor diye bir çetele çıkardım. "28 ġubat kara bir tarihtir. Demokrasi açısından ayıplı bir gündür" dedi Cemil Bey ardından da ekledi: "Ama millet cevabını vermiĢtir." 28 ġubat'ta Batı ÇalıĢma Grubu'nu kuran Orgeneral Çetin Doğan, araya ikinci bir darbe planını sıkıĢtırdığı iddiasıyla, "Balyoz Darbe Planı" sanığı olarak Silivri Cezaevi'nde. Geriye dönüp baktığımızda, demokrasi değil sanki darbeler geçidi gibi bir tarihimiz var. Genelkurmay BaĢkanı Orgeneral Ġsmail Hakkı Karadayı'nın yakasına yapıĢacak 10 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM kadar güçlü bir isim olan Çevik Bir, cumhurbaĢkanlığa koĢarken, bir anda kendini mütekaid paĢa olarak buldu. Ceyda Eren'in CNR Fuarcılığı'nda görev yaptıktan sonra, Ġsrailli silah Ģirketleri adına Türkiye'den uçağa doldurduğu üst düzey yöneticileri bu ülkeye taĢıdı. Ancak 28 ġubat'tan 28 ġubat'a hatırlanır oldu. 28 ġubat'ın yasalarını, "Siyasi hayatıma da mal olsa çıkaracağım" diyen Mesut Yılmaz siyasi hayatının tek öngörüsünde haklı çıktı. 28 ġubat'ın baĢbakanı olmak siyasi hayatına maloldu. Bir de madalyonun diğer yüzü var. Ġki ismi hatırlatmakla yetineceğim. Dönemin Genelkurmay BaĢkanı Ġsmail Hakkı Karadayı'yı Encümen-i DaniĢ toplantıları ve seks Ģantajına konu olan Büyük Kulüp'teki seçimler de olmasa hatırlayanımız olmayacaktı. Herkes listesini buna göre tutsun. 28 ġubat'ın devirdiği hükümetin Bakanı olan Abdullah Gül, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin CumhurbaĢkanı. BaĢbakanlık koltuğunda ise 28 ġubat'ın bir Ģiir okudu diye Ġstanbul BüyükĢehir Belediye BaĢkanlığı koltuğundan alıp Pınarhisar Cezaevi'ne koyduğu Recep Tayyip Erdoğan oturuyor. Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, 28 ġubat sürecinde rütbesinin ötesinde ön plana çıkan isimlerdendi. Dönemin baĢbakanına posta koyan açıklamaları, Fatih Çekirge baĢta olmak üzere medyaya sarı zarf içinde sipariĢ ettiği haberleriyle gündemdeydi. Erbakan vefat etti, her nefis ölümü tadacaktır hükmüne ram oldu. Hazreti Mevlana'nın dediği gibi, "ġeb-i Arus"a yani sevgiliyle buluĢmaya gitti. Mekanı cennet olsun. Ama geriye dönüp baktığımızda asıl ölen kimdi acaba? Bin yıl devam edeceği söylenen ancak tüm sonuçlarıyla iflas eden 28 ġubat sizce yaĢıyor mu? Orgeneral olamadan kendisini emekliler safında buldu. Bir süre oturduğu sitenin imar sorununun çözümü için uğraĢtı. Ġmarla ilgili pürüzleri giderip ruhsatı koparınca, çevresine, "Bu Emin ÇölaĢan bizi yanlıĢ yere Melih Gökçek aleyhinde doldurmuĢ. Melih Gökçek meğer adam gibi adammıĢ" dediği rivayet edildi. 28 ġubat 2011, YeniĢafak BaĢbakanların faksına cevap verecek kadar kudretli bir albaydı Hüsnü Dağ. 28 ġubat sürecinde Genelkurmay Basın ve Halklar ĠliĢkiler'den sorumluydu. General olmayı beklerken albaylıktan emekliye sevk edildi. YaĢadığı Ģoka tanık olanlar, ancak psikolojik destekle ayakta durulur yorumunu yaptılar. 12 Eylül'ün yasaklısı olarak seçilmiĢ, demokrasinin simgesi olarak Çankaya'ya çıkmıĢtı Süleyman Demirel. 28 ġubat sürecinde askerin yanında yer aldığı demokrasi dersinde sınıfta kaldı. Milyonları peĢinden sürüklerdi, Ģimdi milletin içine çıkamayacak hale geldi. 11 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan'ın ülke siyasetini yeniden biçimlendirdiğini söyledik. Peki bu yeniden biçimlendirme, nasıl, toplumun hangi kesimlerinin siyasete davet edilmesiyle mümkün oldu? Cevabını biliyorsunuz bu sorunun. Tabii ki sağ partilerin o zamana kadar tamamen "araçsal" bir gözle baktıkları ülkenin dindar Müslüman seçmenlerinin devreye sokulmasıyla. Bu kesim Demokrat Parti'den baĢlayarak iktidara bir biçimde ortak olmuĢ diğer sağ partiler tarafından da gözetiliyordu tabii ki. Ancak söylediğim gibi asıl olarak bir "oy deposu" olarak, "araçsal" olarak. Çok kısa ömürlü olan Milli Nizam, arkasından Milli Selamet, Refah Partisi, Fazilet Partisi derken karĢımızda AK Parti'yi görmedik mi? Tabii ki birbirinden sırasında az sırasında çok farklılıklar barındıran biçimde. Erbakan: Siyaseti yeniden biçimlendiren bir siyasi kiĢilik – KüĢat Bumin Yazının baĢlığını tamamlayarak ilerleyelim: Erbakan, Türkiye siyasetinin yeniden biçimlenmesini sağlayan bir "öncü" idi.. "Siyasetin nasıl, ne yönde biçimlenmesinin öncüsüdür?" derseniz, bu soruya en kısa cevabım da Ģöyledir. "Siyaset"in doğruya yakın bir biçimde anlaĢılması ve yaĢanmasının yolunu açan bir "öncü". Erbakan, bu anlamda, Türkiye'de CHP'den doğmuĢ-türemiĢ siyasi partiler-hareketler kümesi dıĢında kalan bir "siyasi söylem" oluĢturabilmiĢ az sayıdaki siyasetçiden birisiydi. Türkiye'nin yeni yeni tanıĢmaya baĢladığı gerçek anlamda "siyaset"i, yani içinde "çoğulluğu" barındıran (barındırmak zorunda olan) siyaseti (bu konuda "bencil" davranmıĢ olsa da) toplumla tanıĢtıran Erbakan'dır diyebiliriz. Haksız mıyım? Ülkedeki hangi siyasi hareket CHP'den sonra iktidarı devralan DP, Adalet Partisi, Doğruyol Partisi ve hatta ANAP gibi sağ partilere sirayet eden ve gerçek anlamda siyaseti bloke eden fikriyatın dıĢında bir Ģeyler söylemeye ve yapmaya yönelmiĢtir? Erbakan, beğenirsiniz-beğenmezsiniz o baĢka bir konu- her zaman "farklı siyaset"in en önde gelen siyasi figürlerinden birisi olmuĢtur. Erbakan'ın kurucusu olduğu bu farklı çizgi sırasında bize bayağı "utopyacı" görünse de "ciddi" meseleler söz konusu olduğunda bayağı "gerçekçi" idi. "Millilik", "devletçilik", "kalkınmacılık" gibi konulardan söz ediyorum. Bu çizgi sırasında çok da "çıkarcı-oportünist" yönler de sergiliyordu. MSP'nin 70'li yıllarda "Milliyetçi Cephe" hükümetlerinin içinde (koĢa koĢa) yer alması mesela... Hadi diğerlerini anladık ama MHP gibi kendisinin temsil ettiği yeni "siyasi damar"a en ufak bir yakınlığı olmayan MHP ile aynı hükümette yer alabilmek nasıl açıklanır? 1991'de Refah Partisi'nin yine MHP ile "seçim ittifakı" yapmasını da hatırlayın... 28 ġubat hükümetindeki beraberliği de buna ekleyin... Hayatının son döneminde elinde tutabildiği siyasi parti bugün son derece az sayıda seçmenin tercihine mazhar olması Erbakan'ın bu "öncü" rolünün etkisi konusunda bizi yanıltmasın. Çünkü Saadet Partisi bugün baraj çizgisinin çok altında bir yerlerde seyretse de, Erbakan'ın çok genç yaĢlarında yanına çağırdığı kurmayların birisi bugün Çankaya'da, bir diğeri ise hükümetin baĢındadır. Erbakan'ın 1970'de kurduğu Milli Nizam Partisi olmasa idi, AK Parti gibi bir siyasi partinin bugünleri görebilmesi muhakkak ki -hiç değilsegecikecekti. Bütün bu tabii oymayan birliktelikler herhalde- Erbakan'ın iktidarda kısa bir süre için bile yer almalarının ülkede büyük yeniliklerin kapısının açılabileceğine inancından kaynaklanıyordu. "Ütopyacı" demem biraz da bundan. 12 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan'ı hatırlamaya yarın da devam ederiz. Kendisine rahmet, yakınlarına baĢsağlığı dilerim. 28 ġubat 2011, YeniĢafak 13 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM makbul vatandaĢ tipinin aksine çok farklı bir portre olarak karĢımıza çıktı. Varlıklı bir aileye mensup olan, Almanya'da eğitim gören, parlak bir akademik kariyere sahip olan ve Türkiye'nin en seçkin üniversitelerinden birinde öğretim üyeliği yapan Erbakan, dindar bir hayat tarzına sahipti. Pozitivist zihniyetle malul bir dünyanın ürünü olan birçok kiĢi, dindarlık ve bu kadar seçkin özelliğin bir kiĢide toplanmasını yadırgadılar. Erbakan'ın bilimsel ve siyasi birikiminden çok, onun yaĢam tarzını küçümsediler. Modern bir profesörün hiçbir Ģekilde dindar olamayacağı yanılgısıyla hareket ettiler. Erbakan, dindar bir akademisyen ve siyasetçi portresiyle hep farklı oldu. Dindarlık, bilimsellik ve batılı eğitimin bir insanda bir araya gelebileceğinin mücessem örneği oldu. Dindar, vizyoner ve sivil lider Necmettin Erbakan – Bilal Sambur Saadet Partisi Genel BaĢkanı ve Milli GörüĢ Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan seksen beĢ yaĢında Hakk'a yürüdü. Erbakan, arkasında bir parti genel baĢkanı olmanın ötesinde ulusal ve uluslararası ölçekte etkiler bırakmıĢ bir hikaye bırakarak ömrünü tamamladı. Erbakan'ın hikayesi sadece kiĢisel bir hikaye değildir. O, kendi hikayesine sayısız insanın hikayesini katmıĢ özgün, sürekli ve ilkeli bir siyasi miras bırakarak hepimize veda etti. Erbakan'ın hikayesi, aslında Türkiye'nin, Ġslam dünyasının ve insanlığın hikayesidir, çünkü Erbakan kendi hikayesini Türkiye, Ġslam dünyası ve insanlık temelinde yaĢayan önemli bir Ģahsiyettir. Erbakan'ın hayatı hep zor zamanlardan oluĢtu. TOBB BaĢkanlığı'na meĢru bir Ģekilde seçilmesine rağmen cebir ve hile ile baĢkanlık hakkı gasp edildi. Bu olay, her Ģeyin sonu değil, bilakis baĢlangıcı oldu. Erbakan bir grup arkadaĢıyla Milli Nizam Partisi'ni kurdu, ancak bu parti kısa bir süre sonra kapatıldı. Erbakan'ın kurduğu siyasi partiler olan MSP, RP ve FP sırasıyla kapatıldı. Ancak bütün bu kapatma ve müdahalelere rağmen Erbakan, mücadelesinden yılmadı. Kararlı bir Ģekilde mücadele etmenin yeni yollarını aradı. Erbakan'ın kararlı ve mücadeleci siyasi hayatı ülkemize büyük katkılar sağladı. Turgut Özal, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan baĢta olmak üzere yakın tarihimizin kilit politik Ģahsiyetleri, Erbakan'ın siyasi vizyonundan etkilendiler ve yararlandılar. Erbakan, siyasi parti genel baĢkanı olmanın ötesinde siyasi bir ekol yaratmayı baĢaran çok ender bir kiĢilikle karĢımıza çıkmaktadır. Erbakan, hayatı boyunca birçok insan gibi yanlıĢ anlaĢılan ve kendisine haksızlıklar yapılan bir liderdi. Muhalifleri, Erbakan'ı topluma yanlıĢ sunmak için olağanüstü çaba sarfettiler. Toplumda Erbakan'ı gayri ciddi, sadece kendisine gülünüp ve eğlenilen, mizah konusu yapılan bir siyasi figüre indirgemek için sayısız yayın yapıldı. Bütün bu yüzeysel sunumların ötesinde Erbakan ulusal ve uluslar arası düzeyde görüĢleri ve vizyonu olan önemli bir siyasi aktördü. Erbakan, bütün siyasi hayatı boyunca hep önemli bir aktör oldu, asla basit bir figüran olmadı. Ġddiaları ve tezleri olan özgün bir siyasi lider olarak Erbakan, hep ezberleri bozdu. Statükonun standart lider tipinin aksine Erbakan, söylem ve politikalarıyla Türkiye'nin, Ġslam âleminin ve insanlık durumunun tartıĢılmasını sağladı, dikkatleri ulusal ve küresel sorunlara çekme konusunda baĢarılı oldu. ERBAKAN'IN FARKLILIĞI 28 ġUBAT SERECĠNDE ERBAKAN Pozitivizmin resmi felsefe olarak zihinlere enjekte edildiği, dinin ve dindarların küçümsendiği yakın tarihimizde Erbakan, 14 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan'ın ve ülkemizin hikayesinde 28 ġubat Süreci denilen karanlık bir sayfa çok önemli bir yer tutmaktadır. Demokratik bir Ģekilde iĢbaĢına gelmiĢ hükümete karĢı statükonun güçleri, kirli ve karanlık bir Ģekilde ittifak ettiler. Akla hayale gelmeyen oyunlar, baskılar ve kampanyalar sonucunda hükümet istifa etmek zorunda kaldı. 28 ġubat karanlık sürecinden toplum olarak çok Ģey öğrendik. Bugün demokrasi üzerine titriyorsak, toplumun ezici çoğunluğu cuntacıların kirli oyun, tezgah ve kampanyalarına yüz vermiyorsa, bugün cuntacılık en itibarsız ve yüz kızartıcı faaliyet haline geldiyse bunda 28 ġubat Süreci'nden öğrendiklerimizin büyük payı vardır. Erbakan, 28 ġubat müdahalesi karĢısında soğukkanlılığını korudu ve toplumun da soğukkanlı bir Ģekilde bu süreci atlatmasına büyük katkı sağladı. Elli yıllık siyasi mücadelesi boyunca Erbakan, hiçbir Ģekilde Ģiddeti bir mücadele aracı olarak tasvip etmedi. Erbakan, siyasi mücadele için Ģiddetin gereksiz olduğunu, barıĢçıl ve demokratik yolların hep kullanılması gerektiğini kendi pratiğiyle ortaya koydu. ġiddet ile Ġslam'ın özdeĢleĢtirildiği günümüzde Erbakan, Ġslam ve Ģiddetin bir araya gelemeyeceğinin mesajını verdi. haksızlığını savunuyor, güç yerine hakkı esas alan daha insani bir dünya özlemini ifade ediyordu. Erbakan, siyasi söyleminin merkezine Türkiye'nin, Ġslam dünyasının ve dünyanın statükosunu bir eleĢtirisini oturtuyor ve alternatif projeler öneriyordu. D-8 Projesi, Erbakan için daha insani bir dünyanın kurulması için atılan küresel bir adımdı. Erbakan, insanlığın sorunlarını kendisine dert edinen, açlık, esaret ve sömürü felaketlerinin üstesinden nasıl gelineceği konusunda düĢünceleri ve projeleri olan vizyoner bir politikacıydı. HĠKAYE DEVAM ETMELĠ Erbakan, bireyin refah ve mutluluğunun esas olduğunu hep vurgulardı. Bireyin önemine yapılan vurgu, doğal olarak kendisiyle beraber bir devlet eleĢtirisini de getirmiĢtir. 'Efendi devlet' değil 'garson devlet' söylemi, Erbakan'ın politik söyleminde önemli bir unsurdu. Devletin bireye hükmeden değil, bireye ve topluma hizmet etmesi gereken bir yapı olması gerektiği fikri, dindar kesimlerin demokrasi ve sivilleĢmenin öneminin farkına varmalarına çok ciddi katkıları olmuĢtur. Erbakan, arkasında büyük bir hikaye bıraktı. Ancak Erbakan, aramızdan ayrılmıĢ olmasına rağmen arkasında sonlanmayan devam eden bir hikaye bıraktı. Erbakan'ın genel baĢkanlığını yaptığı Saadet Partisi ve Milli GörüĢ fikrini benimseyen kitleler, bu hikayenin devam edeceğini göstermektedir. VĠZYONER VE ÇALIġKAN LĠDER 'Ağır Sanayi Hamlesi', 'Adil Düzen' ve 'Mili GörüĢ' gibi söylemler Erbakan'ın değiĢik zamanlardaki siyasi vizyonunu yansıtan ifadelerdir. Söylem ve politikaları birçok tartıĢmaya konu olmasına rağmen Erbakan'ın siyasi vizyonunda hep 'yeni' olana vurgu yapıldı. Erbakan, ülkenin sadece mutlu azınlık için değil, bütün Türkiye toplumu için yaĢanılır hale gelmesini istiyordu. Mutlu azınlığa çok ciddi eleĢti-riler yöneltiyordu. Erbakan, Ġslam dünyasının silkinmesini ve kendisine gelmesini istiyordu. Ġslam dünyasının mevcut durumuna çok Ģiddetli eleĢtiriler yöneltiyordu. Özellikle mevcut dünya sisteminin yetersizliğini ve * Doç. Dr.; LDT Din ve Araştırmaları Merkezi Direktörü Hürriyet 28 ġubat 2011, YeniĢafak (Yorum sayfası) 15 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Bu olayı ve 2002'de AK Parti'nin iktidara gelmesiyle Türkiye'de yeni bir dönemin baĢlaması arasında geçen beĢ yılı çok doğru 'okumak' lazım. Erbakan, kendisini hırpalayan ve siyaseten gerilemesine neden olan pek çok adımı atarken aslında bünyesinden çıkacak ve hatalardan öğrenerek ülkenin geleceğini sahiplenecek, kamuoyu ve kamu vicdanında kahir çoğunluğun desteğini alacak AK Parti'nin yolunu açıyordu. Erbakan bir ölçüde Recep Tayyip Erdoğan'ın yürüyeceği yolları sağlamlaĢtırmıĢ, hatalarıyla yeni BaĢbakan'ın önünü aydınlatmıĢ, askerle girdiği son çatıĢmayla tarihimize 28 ġubat olarak geçen müdahaleye karĢı mücadeleyi bayrak yaparak, üzerinde demokrasi söylemiyle yeĢerecek tek parti iktidarının toprağını mümbit bir hale getirmek için gereken tüm çabayı göstermiĢti. Siyaset, iletiĢim gibi uygulamalı bir bilim alanıdır. AK Parti, fıtratını borçlu olduğu Erbakan'dan baĢta hataları olmak üzere çok Ģey öğrenmiĢtir. Arkasından ne kadar dua etseler azdır. Peki, Erbakan'la birlikte siyaset sahnesinde inmekte olan perde hangisidir? Türkiye Cumhuriyeti'ne bakacak olursak siyasette gördüğümüz kırılma noktalarını Ģöyle sıralayabiliriz: 1. Gazi Mustafa Kemal'in 'Anadolu Ġhtilali' ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması, 2. Ġsmet PaĢa ve Milli ġef dönemi, 3. 1950 Demokrat Parti iktidarı, 4. 1983 Anavatan iktidarı, 5. 2002 AK Parti iktidarı... Bu kırılmalara paralel olarak bir de iĢi basitleĢtirip Toffler çiftinin Üç Dalga'sını tahlile dahil etmeye çalıĢalım: Tarım Toplumu - Sanayi Toplumu - Bilgi Toplumu... Birbiri peĢi sıra gelen fakat üçüne birden (Türkiye'de olduğu gibi) sık sık rastlanan üç üretim biçimi odaklı toplum yapısı... ĠĢte Necmettin Erbakan Hoca üçüncü kırılma AK Parti, Erbakan'a çok Ģey borçludur – Ali Saydam Bir devrin önemli simgelerinden biriydi. Necmettin Erbakan'la beraber Türk siyaset hayatında anlayıĢ ve uygulama olarak sahnelerden birinin daha perdesi indi. Allah'ın iĢine bakın ki vefatı, onun baĢrolü oynadığı etkili siyaset oyununun kırılma noktalarından birinin, belki de bugünleri hazırlamıĢ olması nedeniyle en önemlisinin, 28 ġubat'ın bir gün öncesine denk geldi. Erbakan'ı ve 28 ġubat'ı bugün doğru dürüst kavramamıĢ olanlar bile ileride mutlaka öğrenmek zorunda kalacaklar. Milli Güvenlik Konseyi'nin (MGK) 28 ġubat kararlarını özetle hatırlayalım: Laiklik için yasaların uygulanması istendi. Tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalıydı. Tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düĢmanıymıĢ gibi gösteren medya kontrol altına alınmalıydı. Kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalıydı... 1997'deki bu müdahale, Silahlı Kuvvetler'in belki de son 'post modern' diye de anılan darbesiydi. 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmıĢ olan Refah Partisi, DYP ile koalisyon yapmıĢtı. Erbakan BaĢbakandı, Tansu Çiller de BaĢbakan Yardımcısı. Erbakan önce imzalamak istemediği MGK kararlarını 13 Mart'ta imzalamak durumunda kaldı (kendisine göre bir ön yazı imzalamıĢtı). Biraz da aralarındaki dönüĢümlü BaĢbakanlık anlaĢmasına uyma gerekçesiyle 18 Haziran'da BaĢbakanlıktan istifa etti. Zamanın CumhurbaĢkanı Süleyman Demirel ise hükümeti kurma görevini Tansu Hanım yerine ANAP BaĢkanı Mesut Yılmaz'a verdi. 16 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM döneminin ve sanayi toplumunun liderlerindendi. Allah rahmet eylesin. 28 ġubat 2011, AkĢam 17 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Bir örnek insan olarak Erbakan – Fehmi Koru Türkiye, zor bir ülke. 'El bebek gül bebek' üzerine titrenecek nâdir özel insanlarını bile pek çok çilelere muhatap edebiliyor. Bir ceza mahkemesi reisinin oğluydu Necmettin Erbakan... Aile fertlerinin her biri çok iyi yetiĢmiĢ insanlardı; üçü kendi alanlarında isim yapmıĢ birer profesör... ĠTÜ'de akranlarından her zaman birkaç adım ileride bir öğrencilik hayatı... Almanya'da takdirlerin ve dikkatlerin üzerinde toplanmasını getiren doktora... Çok genç yaĢta elde edilen profesörlük unvanı... Necmettin Her insan bir hayat sürdürür, pek azımız o hayata bir anlam katarız; Prof. Necmettin Erbakan hayatına anlam katmıĢ o küçücük azınlıktandı. Ömrünün tamamını vakfetmiĢti. bir gaye uğruna Siyasi hayatının henüz baĢlangıcındayken, 1969 seçimi öncesinde, Ġzmir'de çıkan 'Tekyol' dergisi adına kendisine yönelttiğim "Profesörlüğe kadar yükselmiĢ bir bilimadamıyken Odalar Birliği'nde genel sekreter ve sonra baĢkan oldunuz, Ģimdi ise milletvekili olmak istiyorsunuz; neden?" soruma verdiği cevap zihnimde hâlâ kazılı: "Benim tek bir amacım var, Türkiye'yi saygı duyulacak bir ülke haline getirmek..." Önünde ceketini iliklemesi gereken kiĢilerin siyasi yanlıĢlıklarını nezaketle yüzlerine vurduğu için hakaretlerine tahammül etmek bile yeterince zor gelmiĢ olmalı. Üstelik 12 Eylül (1980) askeri darbesinin sebebi olarak gösterilebildi Erbakan ve 28 ġubat (1997) müdahalesiyle baĢbakanlıktan uzaklaĢtıracak yolun yapı taĢları onun için döĢendi. Akıl alır gibi değil. Esas mesajı ise Ģuydu: "Bunu önce salt ilim yoluyla yapmak istedim; engel çıkardılar... Ben de iĢadamlığına soyundum, yine engel çıkardılar... ĠĢ dünyasında etkin hale gelirsem belki durum değiĢir düĢüncesiyle Odalar Birliği'ne genel sekreter oldum, engel çıkardılar; baĢkan seçildim, engeller büyüdü. Anladım ki, amacımı gerçekleĢtirebilmem için tek yol, siyaset yapmak..." Sadece "Siyaset böyle bir Ģey" deyip geçemeyeceğimiz ciddiyette bir durum söz konusu... Hayatının büyük bir bölümü boyunca Necmettin Erbakan'ın önüne sürekli engeller çıkartılmasını, aile bağlarıyla, eğitimiyle, yetiĢme tarzıyla, hizmet anlayıĢıyla açıklamak asla mümkün değildir. Açıklayıcı tek nokta var: Ġnancı... Hayatının bilinen her döneminde 'inançlı' ve 'inançları istikametinde yaĢayan' bir insan olarak tanındı Necmettin Erbakan... Milletvekili oldu, parti kurdu, partisini siyasete ağırlık koyar hale getirdi, baĢbakan yardımcısı olarak koalisyonlara girdi, sonunda baĢbakanlık görevini de üstlendi... Bu da onu bir kesimin gözünde 'sakıncalı' kılmak için yetti. Dün kaybettiğimiz Prof. Necmettin Erbakan'ın hayatının bütünü, yaklaĢık 40 yıl önce bana verdiği o cevap akılda tutularak daha iyi anlaĢılıyor. Ne yapmak istedi ve ne kadarını yapabildiyse, hepsini, kendisini çok aĢan tek bir gaye uğruna benimsedi Necmettin Erbakan... Siyasi hayatta karĢısına çıkmıĢ en keskin muhalifleri bile onun bu yönünü teslim ederler. Etmezlerse, gerçeklere ters düĢeceklerini bildikleri için... Yakından tanıyanların vâkıf olduğu birçok özelliği yanında, bir de doğru bildiği yolda ısrarı, her karĢılaĢtığı engelde onu yıkmak için hedef büyütmesi ve hemen her hedefini sonunda elde etmesiyle hizmet aĢkıyla dolu birkaç nesle örnek teĢkil etti; bundan sonra da edecektir. 18 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Allah rahmet eylesin. 28 ġubat 2011, Zaman 19 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM anlaĢılması, yerli yerine oturtulması ile alakalıdır. Bu da yaptıklarının hakkını teslim etmek kadar nasıl yaptığının kritiğini de getirir. Erbakan: Sistem içi muhalif – Akif Emre Erbakan'ı ilk gördüğüm günü çok iyi hatırlıyorum. Henüz lise örgencisi iken anonsları dikkatimi çekmiĢti. Ġsmini evdeki Büyükdoğu koleksiyonlarından hatırlıyordum. Hocanın Odalar Birliği'nden zorla atılmasını ele alan kapaktaki Erbakan resimleri zihnimde yer etmiĢ olmalı ki, ürkek adımlarla taĢ sinemasındaki Milli GörüĢ konferansını dinlemeye gitmiĢtim. Salon dolmamıĢtı bile ama izleyicilerin profili dikkatimi çekmiĢti. Sol görüĢlü bildiğim lise hocalarından bazı tanıdığım simaların olmasına fazla anlam verememiĢtim. Aklımda kalan ilk resim, son derece Ģık ve kibar görüntü içinde ama söze " esselamu aleyküm" diyerek baĢlayan biri... Erbakan çizgisi ile yüzleĢmek hem Türkiye'nin kendisiyle hem de özelde Ġslamcıların kendileriyle yüzleĢmeleri anlamına gelir. Benim zihnimde kalan Erbakan imajının hatırlattığı iki boyut var; onun Ģehirli yanı ile en radikalize tavırlar karĢısında sistem içi kalmayı bilinçli olarak tercih ediĢidir. ġehirli yanıyla, Anadolu'daki muhafazakar kitlelerin müslümanlıklarıyla özgüven duymalarını sağlayan bir alanın siyasetini yürütmüĢtür. Odalar Birliği sürecinden itibaren ekonomik ve sosyal olarak bastırılmıĢ kitleleri bir yandan iktisadi anlamda destekleyip cesaretlendiren bir strateji izlerken Ġslamcılığa da yeni bir söylem yüklemeye çalıĢtı. Ġçerik tartıĢması bir yana; önce ahlak diyen, Ġslam birliğine vurgu yaparak "lider ülke", " yeniden büyük Türkiye" gibi söylemleri yükselten ve geniĢ Anadolu kitlesine özgüven veren bir tarihi derinlik aĢılamaya çalıĢtı. Toplum karĢısına Müslüman kimlikle çıkmaktan utanan kesim için bu tavrın psikolojik anlamı, etkisi daha sonra anlaĢılacaktır. Aynı mekanı paylaĢma anlamında bir arada bulunduğum çok nadir sahnelerden biri, belki de ilki, üniversite yıllarında gençlik sorunlarıyla ilgili bir toplantıda olmuĢtu. Sokağın hareketlendiği o dönemde Tayyip Erdoğan da MSP gençlik kolları baĢkanı olarak Hocanın yanında duruyordu. Üniversite ve yurtlarından gelen temsilcilerden oluĢan en fazla 20-24 kiĢilik toplantıda gençlerin olanca heyecan ve öfkelerini, eleĢtirilerini dinlerken en küçük kızgınlık emaresi göstermeyiĢi aklımda kalan bir diğer husus. Ve sonunda, sabırla gençlik temsilcilerini dinlemiĢ ve gayet kibarca teĢekkür ederek son derece kıvrak bir manevrayla kendi gündemine taĢımıĢtı toplantıyı. Daha önce de bir kaç kez vurguladım; Erbakan'ın en önemli iĢlevi, 70'li yıllardan itibaren muhafazakar, Ġslami hassasiyeti olan kitleleri sağ siyasetin içinde erimekten kurtarmasıdır. Erbakan faktörü olmasaydı bu kitlenin Demirel siyasetinin içinde himayeye muhtaç temsili azınlık iĢlevinden öte bir anlamı olmayacaktı. Bugün siyasal Ġslam denilen siyasal aktörden bahsediliyorsa bu durum Erbakan faktörü olmadan açıklanamaz. Erbakan Ġslamcılığının içeriğini, ideolojik temellerini tartıĢmak ayrı bir yazı konusu. Genel çerçevesi ve ütopyaları bakımından Türkiye'de yeni bir ufuk geliĢtirdiğini kimse inkar edemez. Ve bu ütopya soğuk savaĢ koĢullarında bile Erbakan'ın Türkiye Ġslamcılığına ne kattığı ile neler götürdüğü tartıĢması bugünün konusu değil Ģüphesiz. Türkiye Ġslamcılığının anlaĢılmasında en önemli kavĢak noktalarından biri Erbakan'ın 20 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ġslam dünyasında hatırı sayılır bir yankı buldu. Diğer tarafta biraz öfke, biraz isyan havasında gençleri büyük bir nezaketle dinleyiĢinin göstergesel karĢılığı ise; sağ siyasetten bağımsızlaĢan Ġslamcılığın radikalize edilmesini engelleyerek, bir bakıma onları sistem içi mücadele sınırları içinde tutmasıdır. 28 ġubat sürecinde, "bu tarihin akıĢı içinde bir noktadır" sözü bu çerçevede anlamlıdır. Gelinen noktada Ġslami düĢüncenin politik alanda ne kadar temsil edildiği sorusu da ayrıca önemsenmelidir; Ġslamcı siyasetin tekrar muhafazakarlaĢmaya evrilmesinde bu çizginin rolü konusu meselenin odak noktasıdır ve bu konu Erbakan tartıĢmasından çok bir çizgi sorunu olarak yeniden ele alınmayı beklemektedir. Erbakan'ın siyaset tarzı bir yana, yola çıkarken ortaya koyduğu sloganların içi doldurulmasa da bugün gelinen noktada yolun baĢına dönüldüğü de söylenebilir. Eski kuĢak sağcılık yerine sağcılaĢmanın neoliberal versiyonunun teslim aldığı bir ortamda Erbakan çizgisi yeniden tahlil edilmeyi bekliyor. Kendine ve davasına bu denli "kesin inançlı" liderliği ile Ģunu teslim etmekte yarar var: Erbakan'ın Müslümanlığı pek çok kimseye fazla geldi. Cenazesine resmi tören istememesinin sembolik anlamı onun hayat çizgisinde sürdürdüğü muhalif tavrının ifadesi olarak okunmalıdır. Allah'tan rahmet diliyorum. 1 Mart 2011, YeniĢafak 21 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM denense de çaresizler topluluğu değilmiĢiz. GüçlüymüĢüz, çokmuĢuz.. Ayağa kalktığımızda yer küre sarsılabiliyormuĢ. Dünya yeniden ĢekillenebiliyormuĢ. Sınırsız kudret sahiplerine karĢı savrulan, diz çökmek zorunda olanlar topluluğu değilmiĢiz. Erbakan'ı, büyük öncüyü uğurlarken – Ġbrahim Karagül Gözümüzü açtığımızda onu gördük. Onun zihin dünyasına tanık olduk. Çocukluğumuza Ģekil de verdi. Delikanlılık çağımızda büyük bir derdimiz, davamız olduğunu öğretti. Hepimizin alnında onun izleri var Ģimdi. KeĢmir'in cennet görüntülü coğrafyasından yağmur ormanlarına, Afrika'nın yalınayak insanlarından Asya'nın bozkırlarına kadar onun adı var Ģimdi. Kendimizin, ülkemizin, tarihimizin ders notlarından farklı olduğunu, bugünümüzü ve geleceğimizi Ģekillendirdiğini, hiçbir zaman ondan kopamayacağımızı, kopmamamız gerektiğini öğretti. GeçmiĢi ve geleceği önümüze koydu. Tayland sınırında bir köy camiinden Cava'daki bir medreseye, Hindistan'dan Moritanya'ya kadar her yerde onun için hatimler indiriliyor, onun için dualar ediliyor, onun için gıyabi cenaze namazları kılınıyor, onun için göz yaĢı dökülüyor. Bir bilinç devrimiydi bize önerdiği. Hararetle, büyük bir hasretle sarıldık. Etrafımızı saran duvarların ötesinde bize ait Ģeyler olduğunu gördük. Bizimle aynı dili konuĢan, aynı kaygıyı paylaĢan, aynı amaca yönelen milyonları farkettik. BaĢsağlığı mesajlarına, cenazeye katılmak için Ġstanbul'a gelenlere, gelmeye çalıĢanlara bakın. Bakın ki, onun inĢa ettiği Ģeyin ne olduğu ortaya serilsin. Bizi Anadolu'ya hapsedenlere karĢı en büyük meydan okumayı yapan oydu. Yirminci yüzyılın baĢında düĢtüğümüz yerden dirilmemiz gerektiğini, bizimle birlikte Afrika'nın da, Asya'nın da dirileceğini salık veren oydu. Bugün Türkiye'nin "büyük yürüyüĢ"ünü baĢlattığı mirasın bu olduğunun idrakiyle bakın. Onlarca yıl ilham kaynağı olduğu o iklimlerde kendisini örnek alanların artık aynı mirasa yatırım yapacak güce eriĢtiğini görün. Endonezya'dan Fas'a uzanan geniĢ kuĢakta, bir çok konuda aynı dil kullanıyorsa, bunda o emeğin büyük payı olduğunu bilin. Anadolu'yu çepeçevre kuĢatan duvarların ötesinde zihin duvarlarımızı kırmamızı öğütleyen oydu. Malezya'dan, Endonezya'dan Atlantik kıyılarına kadar yüreklerin birlikte titremesini, ortak dili yeniden keĢfetmemizi istiyordu. Büyük çöküĢten sonra iktidar sipariĢ edilenlerin bugün ardı ardına devrildiği, büyük çöküĢe direnenlerin bütün bu kuĢakta iktidara yürüdüğü bir dönemde bu gerçeği yeniden yorumlayın. Tarih ve coğrafya önümüze serilmiĢti. Renkler ve coĢkular, acılar ve hüzünler ortaktı. Bugün Fatih Camii'nin çevresinde yüz binler olacak. Ġstanbul, bu toprakların yetiĢtirdiği en büyük değerlerinden birini omuzlar üzerinde Merkez Efendi'ye uğurlayacak. Her büyük Ģok dalgasından sonra yeniden KeĢfettik de... Farkettik ve öğrendik ki, aslında üzerimizde proje üstüne proje 22 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM diriliĢin Ģekillendiği Anadolu büyük bir önderi yolcu edecek. Arkada bıraktığı milyonlar kaldığı yerden devam edecek. ĠĢte o milyonlar, "bin yıl devam edecek" denilen, bin yıllık bir birikime savaĢ açanların zihinsel soykırım projelerini yerle bir edecek. Etti de. Hani nerde onlar? Nerde bu ülkenin insanlarını mahalle mahalle, sokak sokak birbirine düĢman edenler? Milletin yarısını devlet düĢmanı ilan edenler? Ġsrail aĢırı sağı ve ABD'nin neoconları ile bu büyük ülkeye birilerine peĢkeĢ çekenler, onlara selam duranlar, yüz milyarlarca dolarını bir çırpıda hortumlayanlar nerde? O veda etti. Ama yürüyüĢ devam ediyor. Bin yıllık mücadelenin öncüleri her zaman olacaktır. Merhum Necmettin Erbakan'a, büyük öncüye Allah'tan rahmet diliyoruz. Allah ondan razı olsun... 1 Mart 2011, YeniĢafak 23 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan'da söz Osman Özsoy artık tarihçilerin yakınlarına ve millete baĢsağlığı diledikten sonra, ülkenin ne kadar değerli bir siyasetçiyi kaybettiğini söylemiĢ. – Pazar günü vefat eden Türk siyasetinin duayen isimlerinden Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın cenazesi bugün toprağa verilecek. ġimdi biz bu taziyeden, farzımuhal Saadet Partisi iktidarda, partinin genel baĢkanı Erbakan da baĢbakan olarak görevde olsaydı, Dursun Çiçek'in baĢında bulunduğu birimin, hükümeti makasa almak ve yıpratarak devirmek için, 'Ġrtica ile Mücadele Eylem Planı' gibi saçma sapan ve anti demokratik yollara asla tevvesül etmeyecekleri gibi bir anlam çıkarabilir miydik? Haber kanalları canlı yayında iken dün bir gazeteci, Necmettin Erbakan'ın oğlu Fatih Erbakan'a, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) yayınladığı taziye mesajını hatırlattıktan sonra, '28 ġubat süreci düĢünüldüğünde bu mesajı nasıl değerlendiriyorsunuz?' diye sordu. Madem Merhum Erbakan bu kadar değerli bir insandı ve ülke için çok yararlıydı da, kurduğu 5 partiden 4'ünü, irtica gibi hayali bir suçlamanın odağı olduğu gerekçesiyle neden kapatma gereği duydunuz? Erbakan'ın ardından ettiğiniz olumlu laflar, aslında bugüne kadar öne sürdüğünüz iddialara gerçekte sizin de inanmadığınız anlamına gelmez mi? Fatih Erbakan bu önemli soruya, 'O konulara girmek bugün doğru olmaz' Ģeklinde cevap verdi. "Erbakan vefat etmeseydi, AK Parti'ye karĢı oluĢturulacak ittifaklar konusunda bugün kendisi ile hastanede randevum vardı" iddiasında bulunan eski bakanlardan YaĢar Okuyan'ın, geçmiĢ defterleri kurcalayarak Gül ve Erdoğan'la ilgili bazı eski gazete kupürlerini eline alıp dün CNN Türk ekranlarında sallaması ne kadar abes bir davranıĢsa, Fatih Erbakan'ın, gazetecinin TSK ile ilgili sorusunu bu kadar dikkatli bir Ģekilde geçiĢtirmesi ve siyasi yorumlara girmemesi de o kadar doğru bir davranıĢtır. Erbakan'ın kurduğu partilerin baĢına gelen kapatma davası örneğinde olduğu gibi, AK Parti'nin de kapatılmak istendiği ve siyaset dıĢı odaklar tarafından vesayet gölgesi altına alınmak istendiği düĢünülürse, bugün 'Ġrtica ile Mücadele Eylem Planı' adı altında meĢru hükümeti devirmek iddiası ile hazırlık yaptığı iddia edilen odakların, gelecekte bugünkü iktidarın arkasından da piĢmanlık sözleri sarf edebilecekleri gibi bir sonuç ortaya çıkmaz mı? TSK açıklamasından sonra, "Meğer askerler gizliden gizliye Erbakan'ı takdir ediyorlarmıĢ da, haberimiz yokmuĢ" diye düĢünen, ya da, "askerlerde Erbakan merakı birden neden depreĢti" Ģeklinde bir sorgulama içine girenler de olacaktır. Fakat, Fatih Erbakan'ın da ifade ettiği gibi, cenaze henüz tabutta iken bu konulara girmek doğru olmaz. Tüm olan bitenler, içeride birbirimizle uğraĢırken, gerçekte ülkeye zaman kaybettirdiğimizi, bir yandan ülke insanı aç ve açık kalırken, öbür yandan devletimizin dünyada istenilen noktaya gelememesinde uğradığı iç enerji kaybının etkisinin büyük olduğunu göstermez mi? Artık kendi insanımızı ve halkımız tarafından benimsenen ülkemizin temel değerlerini birer tehdit olarak görmekten vazgeçmek Nitekim 'Ġrtica ile Mücadele Eylem Planı' iddialarıyla ilgili yargılanan Albay Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu 7 sanıklı davanın dünkü duruĢmasında Albay Çiçek, vefat eden Saadet Partisi Genel BaĢkanı Necmettin Erbakan'a Allah'tan rahmet, 24 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM gerekiyor. Sadece kağıt üzerinde değil, algılarda da... Merhum Erbakan'ı toprağa verirken, bugüne kadar toplumsal gerilim oluĢturmaya neden olan sanal tüm savaĢ baltaları da bu vesile ile toprağa gömülse iyi olur. Netice-i kelam, merhum Erbakan, son nefesini verdiği andan itibaren artık tarihe intikal etmiĢ bir Ģahsiyettir. Ġlerleyen zaman diliminde siyasi tarihçiler ve siyaset sosyolojisi üzerine çalıĢan bilim insanları, elbette kendisini daha derinlikli olarak analiz edeceklerdir. Ruhu Ģad olsun... 1 Mart 2011, YeniĢafak 25 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Abdullah gerçeğin bir baĢka boyutunun olduğunu söylemeliyiz. Herhalde yakın siyasi tarihimizde "Erbakan Hoca" kadar tartıĢılan bir lider olmamıĢtır. Erbakan Hoca geleneksel Ġslami liderlik kodlarına sahip bir siyaset adamıydı. Onun bu özelliği ile kurulu düzenin baskıladığı koĢullar arasında tam bir tenakuz vardı. Ele aldığı siyasi konuları mizah diliyle halka aktarmasının sanırım bir nedeni de buydu. Ġslami hayatı salt sosyolojik bir olgu olmaktan çıkararak gözardı edilemeyecek önemde bir siyasi olguya dönüĢtürebilmiĢtir Erbakan. Siyasi aktörlere -deyim yerindeyseayar vermiĢtir. Erbakan Hoca'ya Muradoğlu dair – Erbakan Hoca'nın kimilerine göre abartılı müslümanlık vurgusu gerçekte diğer siyasi partilerin dinin toplumsallığı karĢısında kendilerini gözden geçirmelerine ve yeni tanımlamalar yapmalarına sebep olmuĢtur. Takdir edersiniz ki bu da az bir Ģey değildir. Herkesin biribirini kırdığı 1970'li yıllarda Ģiddete dayanmayan bir dille konuĢması Erbakan'ı diğer liderlerden ayıran en bariz özelliği idi. Elinde pazar filesiyle yaptığı konuĢmaları tebessümle hatırlıyorum. O halde Erbakan Hoca'yı siyasete tebessüm getiren bir lider olarak görmekte bir mahzur yok. Erbakan Hoca dıĢarda veya kenarda bırakılmıĢ, horlanmıĢ yahut içlerine kapanmaya mahkum edilmiĢ mütedeyyin kesimleri siyaset yoluyla öne çıkarmaya çabaladı hep. Her türlü ithama rağmen bu amacından vazgeçmedi. "28 ġubat" sürecini daha az zayiatla geçiĢtirmek için yaptığı manevraları- kimimiz cesurca bulmasak bilebuna yormak lazım. 1973'te Ecevit'li CHP ile kurduğu koalisyon cumhuriyet ile dindarları buluĢturmak gibi bir misyona tekabül ediyordu. Bu yüzden "Erbakan merkez sağı bölüyor" suçlamasıyla karĢılaĢmıĢtı. Oysa Süleyman Demirel'in Adalet Partisi'ne oy vermek zorunda bırakılan mütedeyyin kesimlerin elini güçlendirmiĢti. Bu kesimlere yeni bir siyasi kanal açarak seslerin duyurmalarını sağlamıĢtı. Öte yandan Erbakan Hoca, dikkatleri Ġslam dünyasına çekmek suretiyle bir tür "Ġslam Enternasyonalizmi"ni gündeme taĢımıĢtır. Ulusal çapta düĢünmeye alıĢtırılmıĢ kitleleleri daha büyük ölçeklerde düĢünmeye sevketmiĢtir. Farklı bir siyasi gelenekten gelen biri olarak, Erbakan Hoca'ya Ģimdiden geriye doğru baktığımda bir hakkı teslim etmeliyim. Gençlerin birbirini boğazladığı bir ortamda, "Milli GörüĢ" çizgisindeki gençlerin Ģiddet ortamına savrulmalarına engel olmayı baĢarmıĢtır. Dünyada olan-biten herĢeyin "soğuk savaĢ" düzenekleri çerçevesinde olsa bile çift kutuplu küresel bir sistem içerisinde gerçekleĢtiğini düĢünürsek, bu da az Ģey değildir. Zaten Hoca'nın "Milli GörüĢ" dediği aslında Ġslam dünyasının tümüne hitap eden bir söylemi içerisinde barındırıyordu. Hoca'nın "siyasi ümmetçi" olarak itham edilmesinin sebebi de, buydu. *** Hoca'nın bir diğer özelliği de, siyaset sahnesine dini değerleri taĢımıĢ olmasıydı. Bu yüzden hasımları tarafından 'dini istismar etmekle' suçlanmasına karĢın, daha soğukkanlı bir değerlendirme yaptığımızda, *** Bir çoğumuz Erbakan Hoca'nın "28 ġubat kararları" karĢısındaki görünürde pasif 26 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM sayılan tutumunu eleĢtirdik ama, iĢte o dönem de artık geride kaldı. Refah Partisi'nin kapatılması üzerine yaptığı bir konuĢmada Ģunları söylemiĢti: "Bu vatan, bu ülke bizimdir. Olay aslında tarihin akıĢı içerisinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru, sükuneti muhafazaya her zamankinden daha fazla riayet etmeliyiz. Bu hususta söyleyeceklerim Ģunlardır: Bu alınmıĢ olan karar, bir kere daha ifade ediyorum, tarihin akıĢı içerisinde basit bir noktadır." Hakikaten hiçbir Ģey olmamıĢ gibi Hoca yoluna devam etti. 1970'lerin baĢından itibaren kendi çizgisini siyaset sahnesinden hiç eksik etmedi. "Nizam Partisi "kapatıldı, "Milli Selamet Partisi"ni kurdu. MSP kapatıldı, "Refah Partisi" kuruldu. Refah kapatıldı, yerini "Fazilet Partisi" aldı. O da kapatıldı, "Saadet Partisi" geldi. "28 ġubat"ın 14. Yıldönümü'ndeyiz. ġimdiye kadar Hoca 28 ġubat'ın arkaplanı hakkında doğru dürüst konuĢmadı. Bir Genelkurmay BaĢkanı "28 ġubat bin yıl sürer" demiĢti hatırlarsanız. ġimdi ise Genelkurmay BaĢkanı yaptığı taziye açıklamasında Erbakan Hoca'nın hakkını teslim etti. Uzun lafın kısası Erbakan Hoca Türkiye siyasetinde derin izler bırakmıĢ kocaman parantezdir. Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun. 1 Mart 2011, YeniĢafak 27 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM gelenleri "çevre"den geldiklerini özellikle öne çıkarmayı bilinçli olarak tercih eder durumdadırlar da. Bu geliĢimi de tabii karĢılamak gerekiyor. Çünkü "merkez"in ve oradan gelmenin "defo"su hakkında çokça konuĢuldukça, sanayicisinden bürokratına ve eğitimcisinden siyasetçisine "çevre"den gelmiĢ olmanın neredeyse tek baĢına bir "erdem" kabul edildiği bir dönemden geçiyoruz. Bir mühendis-siyasetçi olarak Erbakan – KürĢat Bumin Vefatı sonrasında çok hatırlatıldığı için biliyorsunuzdur muhakkak. Erbakan, gerçekten de "genial" (dahice) denebilecek özelliklere sahip bir kiĢilikti. "Okul hayatı"nın hikayesini okumuĢsunuzdur. Ġstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle bitirmesi, öğretimine devam etmek için gittiği Almanya'da birçok baĢarılı iĢe imza atması, Ġstanbul'a dönüĢünce 27 yaĢında Türkiye'nin en genç doçenti unvanına sahip olması, bugün hâlâ her yerde karĢımıza çıkan "pancar motor"ları üreten "GümüĢ Motor A.ġ."yi kurup faaliyete geçirmesi ve diğerleri... Öyle sanıyorum ki Erbakan'ın "merkez"den geliĢi onun -40 yıldır hemen hiç değiĢmeyen düĢüncelerinde- bu derece ısrarlı olmasının baĢta gelen nedenlerinden birisidir. Tarhan Erdem'in geçen günkü yazısının Ģu son satırları Erbakan'ı bence de doğru anlatıyor: "Son kırk yılın tarihinde görülmeden geçilemeyecek Erbakan, içindeki çocuğu öldürmeden yaĢlanıp bu dünyadan göç etti. Her zaman bir iddiası, yaklaĢtığını sandığı bir hedefi vardı. Kimseye kırgınlık duymuyordu ve mutluydu sanıyorum." Kafasındaki Türkiye ve dünya hayalinin doğruluğundan da, "mühendislik"te açıkça onaylanmıĢ yeteneği kadar emindi. "Mühendislik"te sınanmıĢ olan "hedef" ve "iddia", aynı kararlılıkla siyasette de sürüyordu. Ülkede eksikliği çekilmeyen "milli değerler"in yanında açıkça "dini değerleri" de siyaset dünyasına sokmayı baĢaran Erbakan, "çevre"den gelen bir siyasi kiĢilik değildi. Tam tersine, biyografisinin tanıklık ettiği gibi "merkez"den geliyordu. Bir dönem Türkiye'yi yönetmeye talip olmuĢ ve yönetmiĢ Ġstanbul Teknik Üniversitesi'nde ellili yıllarda öğretim görmüĢ kuĢağın belki de en baĢarılı üyesi. Süleyman Demirel, Turgut Özal, Recai Kutan ve diğerini hatırlayın... Dolayısıyla Erbakan da benzerleri gibi, bir zamanlar bir nevi "asansör" iĢlevi görerek, sadece yeteneklerini ölçüt alarak seçtiği ve ileride ülke yönetiminin birçok alanında çok önemli yerlere taĢıyacak olan "Cumhuriyet Okulu"nun bir ürünüydü. Erbakan'ın ortaya koyduğu iddialarına ve hedeflerine iliĢkin yaklaĢık 40 yıl boyunca sarsılmaz bir inanç beslemesinin nedenlerini bir zamanlar çokça konuĢulan "mühendislik ideoloji" çerçevesinde değerlendirebiliriz. Sonuçta Erbakan da 50'li yılların Ġstanbul Teknik Üniversiteliler kuĢağının Demirel ve Özal örnekleri gibi bu ideolojinin biçimlendirdiği bir mühendisti. Ġsterseniz, söz konusu ideoloji hakkında, Nilüfer Göle'nin neredeyse onbeĢ yıl önce yayınladığı "Mühendisler ve Ġdeoloji" baĢlıklı kitabının ikinci baskısına yazdığı önsözden kısa bir alıntı yapalım: "Merkez"in tam da merkezinden gelen böyle bir kiĢinin siyasette "çevre"nin hak taleplerinin sözcülüğünü üstlenmesi Türkiye'de daha önce karĢılaĢtığımız bir durum değildi. Dikkat ederseniz, Erbakan hareketinin değiĢmiĢ-dönüĢmüĢ hali olan bugünkü AK Parti'nin kadrolarının büyük bölümü bugün bile bu özelliğe sahip değiller. Hatta bu bağlamda Ģunu da söyleyebiliriz: Bugün AK Parti'nin ileri 28 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM "Adalet Partisi'nin 1965 yılında iktidara gelmesiyle birlikte, mühendis kökenli siyasi seçkinlerin giderek parlamentoda yükseliĢine tanık oluyorduk. Anavatan Partisi'nin 1983 yılında baĢlayan iktidar dönemi ise mühendislerin siyasete damgalarını vurma biçimlerinde bir dönüm noktası oluĢturacaktır. (...) Mühendis ideolojisi kavramı ilk bakıĢta yadırganabilir. Ancak, bir meslek grubu olan mühendisler, üretim süreci içindeki yerlerinin ötesinde toplumsal geliĢme modellerinin savunucuları olmuĢlardır. " Bilmem siz hatırlıyor musunuz? Kendi adıma konuĢacak olursam, bu ülkede hemen her siyasi hareketin elinde bir "Anayasa Taslağı" olmasına rağmen, Erbakan'ın baĢında bulunduğu siyasi oluĢumun ortaya bu yönde ciddi bir çaba koyduğunu ben hatırlamıyorum. Sanki anayasa ve genel olarak hukuk üzerine düĢünmek-çabalamak da boĢ bir uğraĢ. Hele bir baĢta ABD olmak üzere Batı'ya ve Siyonizm'e meydan okuyacak seviyeye gelen bir büyük sanayimiz ve bu alanda üretimi gerçekleĢtirecek Ġslam ahlakı referanslı bir bir toplum çıksın ortaya, gerisi kolay nasıl olsa... Nasıl olsa Kürtler de Müslüman, Kıbrıslı Türkler de.... "Sosyal"in ve buradan kaynaklanan "siyasal"ın mutlaka korunması gereken çoğul yapısına dönüp bakmadan "ahlakçı" olarak niteleyebileceğimiz bir sanayi hamlesi... Bugünün dünyasına ne derece hitap ediyor? Bu bakıĢ açısından hareketle toparlayacak olursam: Erbakan'ın -kendisini kısa bir süre de olsa Odalar Birliği BaĢkanlığı'na kadar götüren- "Milli GörüĢ"ü formüle ederken Ġslami referanslardan hemen hiç söz etmeden "sanayileĢme" temasına vurgu yapması ve bu temayı hayatının sonuna kadar birinci planda tutması onun da "mühendislik"e olan tutkusu ve inancından gelmektedir. Bu anlayıĢ çerçevesinde asıl hedef Türkiye'nin kendi ağır sanayisini kurmasıdır. GeliĢmiĢ makine sanayii ve tabii otomobili, tankları ve uçakları ile... Bu hamle ile yükselecek olan Türkiye, tabii olarak Ġslam Âlemi'nin kurtuluĢu ve kalkınmasının da öncüsü olacaktır. 2 Mart 2011, YeniĢafak "Sosyal" ve bununla bağlantılı olarak "siyaset" ve"hukuk" gibi alanlar söz konusu olduğunda Erbakan'da gözlediğimiz "kayıtsızlık"ın nedeni de bu "mühendislik ideoloji" olsa gerek. Hatta, gerek "Kıbrıs BarıĢ Harekatı"nı değerlendirirken -yani özetle asıl "Kıbrıs Fatihi"nin kendileri olduğunu ileri sürmek- gerekse baĢka vesilelerle TSK'dan söz ederken yaptığı değerlendirmeler de bu "ideoloji"nin sonuçları olarak görülemez mi? Özet olarak "Güçlü bir Türkiye"; bağımsız biçimde sanayisini kurmuĢ, tankını-uçağını kendi üreten güçlü bir orduya sahip bir Türkiye... 29 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Sayın Bidon Kafa'nın Erbakan kini – Salih Tuna fethini Truva'nın rövanĢı olarak görürdü. Tıpkı, Mustafa Kemal gibi..." diyor. Sayın Bidon Kafa dünkü yazısında, Erbakan'ın cenaze namazına iĢtirak eden Fatih Camii avlusundaki "haziruna" vermiĢ veriĢtirmiĢ. Nerden nereye, değil mi? Fatih Sultan Mehmet'i uzun uzun anlatmıĢ evvela. Sayın Bidon Kafa'ya bile. Erbakan'ın cenazesi herkese bir Ģeyler anlattı demek ki. Lakin daha öğreneceği çok Ģey var: Yunanca el yazmalarını yalayıp yutan, "Halieutika"yı hıfzeden, "Peripatosçuların" ilkelerini çatır çatır tartıĢan müthiĢ bir entelektüel, acayip bir tecessüs Ģeklinde tasvir etmiĢ. Fatih Sultan Mehmet tarikatçıdır. ġeriatçıdır. En az Erbakan kadar da takunyalıdır. Yani... Öyle ki, Enis Batur yanında halt etmiĢ. Sayın Bidon Kafa'nın anlayacağı, "yobazın kralı"dır. Molla Gürâni'den AkĢemseddin'e kadar bu böyledir. Noam Chomsky ile Habermas arası bir Ģey diyeyim de anlayın. Bir de diyor ki: "Din, millet ayırmazdı." Abartmıyorum; fazlası var, eksiği yok. Yok ya! Hulasa, yere göğe sığdıramamıĢ Fatih'i. Fatih'in Ģair olduğunu belirtmeyi madem ihmal etmemiĢ, "Avnî" mahlasıyla yazdığı Ģu mısraları hatırlatalım: "Ġmtisâl-i 'câhidûfi'llah' olupdur niyyetim / Dîn-i Ġslam'ın mücerred gayretidir gayretim / Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullâh ile / Ehl-i küfrü serteser kahr eylemektir niyyetim..." Bu iyidir. Osmanlı padiĢahları denilince (Ģimdiye değin) kardeĢ katlinden, zevk-ü sefa içinde sürdürülen saltanattan dem vururlardı. Veya... Sayın Bidon Kafa, elalemi sigaya çekmekten evvel bu mısraları fehmetsin. Atatürk'ün Nutuk'undan Ģuncağızı zikrederlerdi: "Osmanoğulları zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuĢlardır. Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemiĢlerdir. ġimdi de Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini bildirerek, hakimiyet ve saltanatı isyan ederek kendi eline bilfiil almıĢ bulunuyor..." Bu kadar kelimeyi sırf onun için yakmadım elbette. Ertuğrul Beyciğim de dünkü yazısında, Merhum Hocamızın mahdumu Fatih Erbakan'ın "cihat" kelimesini kullanmasından müthiĢ rahatsız olmuĢ. Sayın Bidon Kafa mahut yazısında, bu mütecaviz Osmanoğulları'nın en görkemli padiĢahlarından Fatih hakkında, "Ġstanbul'un Taha Akyol da öyle. 30 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Bir televizyonda yaptığı konuĢmada, "Hâlâ mı cihat?" yollu isyan ediyordu. 3 Mart 2011, YeniĢafak Evet, hâlâ cihat... hâlâ gazi... hâlâ Ģehit... hâlâ Ģahadet... Çünkü hâlâ Kuran, hâlâ Allah var. Yeryüzünde hangi ırk, hangi din, hangi dilden olursa olsun hiçbir mazlumun burnunun kanamasını istemeyen Erbakan Hoca'nın "cihat telakkisini" Muhterem Akyol bilmez değil ya! Fatih Sultan Mehmet'in (mezkur Ģiirde) "Niyetim Allah için cihat etmek, gayretim Ġslam'ın gereğini yapmak; Allah'ın fazlı ve 'hak erenlerin' inayetiyle kafirleri baĢtan baĢa bozguna uğratmaktır..." dediğini bilmez mi? "Cihat" kavramını "Radikal Ġslam" veya "Siyasal Ġslam" gibi entegrist anlayıĢlara mal etmesinin mantığı var mı? Son günlerde "Ġslam nereye?" gibi "oryantalistik" baĢlıklar attığı için mi böyle tuhaflıklar yapıyor, anlamadım gitti. Hepsi bir yana da, Ertuğrul Beyciğimin, tanımadığım için Erbakan hakkında yazmadım demesi yok mu?!.. Hayatı boyunca itibarsızlaĢtırmaya çalıĢtığı Erbakan'ı (cenaze töreni vesilesiyle millettin ta kendisi olduğunu anlayınca) tanımazlıktan geliyor! "Erbakan Vermiyor" Ģeklindeki o edepsiz, o Ģerefsiz manĢetleri atarken pekâlâ tanıyordun kurnaz! Ben sana ne diyeyim, bilmem ki. ĠnĢallah Gandi Kemal gibi yürüyen merdivene ters binesin desem, merdivene yazık, ben sana ne diyiim?! 31 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ancak giderek farklılaĢan toplum bu vesayet yapısının dıĢında arayıĢlara yönelmeye baĢlamıĢtı. Bir yandan solda Türkiye ĠĢçi Partisi diğer yanda sağda Milliyetçi Hareket Partisi ve Milli Nizam Partisi bu arayıĢın siyasi temsilcileri olarak ortay çıktılar. Erbakan önce Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğindeki mücadelesiyle vesayet rejiminin ortağı olarak davranan büyük sermaye dıĢında kalan Anadolu sermayesinin sesini temsil etmeye yöneldi. Erbakan bu temsili Adalet Partisi çatısı altına taĢımak isteyince, Süleyman Demirel tarafından engellendi. Erbakan bunun üzerine önce Konya'dan bağımsız milletvekilliği bilahare de müstakil bir siyasi parti, Milli Nizam Partisi'ni kurarak taĢra burjuvazisinin sıkıntısını Ġslamcılık diliyle ifade etmeye yöneldi. Erbakan kimleri rahatsız etti? – Murat Yılmaz Milli GörüĢ‟ün dönüĢümü ve 28 ġubat/ 1 Türkiye siyasi tarihinin temel siyasi hareketlerinden Ġslamcılığın 1960'ların sonundaki siyasi liderlerinden Necmettin Erbakan 27 ġubat 2011 tarihinden kalp yetmezliğinden vefat etti. Ġslamcı hareket içinde Milli GörüĢ olarak bilinen yeni bir siyasi ekol, parti ve hareketin mimarı olarak temayüz eden Erbakan, Türkiye siyasi kültüründeki yaygın lider kültlerinden birine dönüĢtü. Mamafih bu külte rağmen Milli GörüĢ hareketi içinden çıkan bilahare Adalet ve kalkınma Partisi'nde bir araya gelen Yenilikçiler kanadının varlığı, Milli GörüĢ hareketinin lider kültünü aĢan sosyolojik özelliklerine iĢaret etmektedir. Bu sosyolojik özellikler anlaĢılmadan Necmettin Erbakan'ın ve Milli GörüĢün anlaĢılabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu itibarla Erbakan'ın ortaya çıkmasına, Milli GörüĢün geliĢmesine ve dönüĢmesine zemin hazırlayan sosyolojiyle iĢe baĢlamak yerinde olacaktır. Bu dönem dünyada ve Türkiye'de yeni düzen, düzenin değiĢmesi tartıĢmalarının yaĢandığı bir dönemdi. Siyasal Ġslamcılık, Türkiye'de ve dünyada esas itibarıyla sosyalizmin etkisi altında devletçi bir ekonomik düzen söylemini dile getiriyordu. Milli GörüĢ de bu genel eğilimin dıĢında değildi. Ancak Milli GörüĢ tabanında bu söylemle bağdaĢmayacak yükselen bir taĢra burjuvazisi ve eleĢtirel bir entelektüel tabanın varlığı ilerideki farklılaĢmanın tohumlarını içinde taĢıyordu. 1960'LARIN TÜRKĠYESĠ 1960'lar Türkiye'si, 1950'lerde baĢlayan sanayileĢme, ĢehirleĢme ve karma ekonomi içinde kapitalistleĢme sürecinin bir devamıdır. 1950'lerden farklı olarak 1960'larda bu süreç 1961 Anayasasının hazırladığı bürokratik vesayet ve yeni askeri müdahale tehdidi altında devam ediyordu. Bu itibarla süreç, devletin tek parti döneminden beri mevcut ideolojik denetimi ve tarafgirliği altında seyrediyordu. Adalet Partisi ve Süleyman Demirel bu düzeni değiĢtirmek yerine, bu düzen içinde temel kararları bürokrasiye bırakarak bütçe, tahsisler ve atamalar etrafında bir kayırmacılıkla sınırlı siyaseti ve öğrenilmiĢ çaresizliği kabul etti. MNP, 1971 askeri müdahalesini takiben Anayasa Mahkemesi tarafından laikliğe aykırı olmak iddiasıyla kapatıldı. Ġsviçre'ye giden Erbakan kısa süre sonra yurda döndü ve bu sefer Milli Selamet Partisi'ni kurdu. MSP'nin kuruluĢu AP'nin tek baĢına iktidar olmasını istemeyen çevreler tarafından da kolaylaĢtırıldı. AP; böylece 1970'ler boyunca tek baĢına iktidar olacak bir çoğunluk yakalayamadı. MSP'nin yanında MHP ve AP'nin içinden çıkan Demokratik Parti sağdaki çoğunluğu böldü. MSP 1973 seçimlerinde ĢaĢırtıcı bir baĢarı gösterdi % 11'in üzerinde oy aldı, 32 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM 50'ye yakın milletvekili çıkardı. MSP artık sembolündeki gibi 1970'lerin anahtar partisi haline geldi. 1973 seçimlerinden sonra ĢaĢırtıcı bir Ģekilde MSP sağ partilerle değil, Bülent Ecevit'in CHP'siyle bir koalisyon kurdu. Bu Ģekilde CHP tarafından rejim karĢıtı olarak damgalanan ve Cumhuriyet tarihi boyunca dıĢlanan siyasal Ġslamcı hareket CHP ile iktidara ortak olacaktı. Bu koalisyon, arkasındaki siyasi mühendislik hangi hesaba dayanırsa dayansın Cumhuriyet tarihinin meĢruiyet skalasını değiĢtirecekti. Bu Ģekilde siyasal Ġslamcılık siyasal alanda görünürlük kazanmanın ötesinde meĢru bir siyasal aktör olarak tanınacaktır. Partisi, kendisinin ve MHP'nin siyasetteki etkisinin kırılması için konulan % 10 barajını, MHP'nin yeni partisi MÇP ve eski Milli Mücadelecilerin yeni partisi IDP ile ittifak yaparak aĢtı. RP'nin barajı aĢması 1990'lı yıllarda merkez sağ ve merkez solun çöküĢü, Güneydoğu'daki Ģiddetin düĢük yoğunluklu çatıĢmaya dönüĢmesiyle artan iktisadi ve siyasi krizleri takip ediyordu. 1991'deki ittifak Milli GörüĢ geleneğinin 80 öncesindeki kapalı cemaat havası değiĢtirecek ve yeni katılımların önünü açacaktır. RP'nin MSP'den farklı olarak cemaat yapılanmasından tamamen vazgeçerek bir siyasi partiye dönüĢmesi de, Milli GörüĢün büyümesinin önünü açacaktır. 1994 'deki belediye seçimlerindeki baĢarı ve arkasından belediyelerdeki baĢarının da etkisiyle RP'nin % 22 oyla birinci parti olmasıyla devam eden kriz dönemi baĢlayacaktır. MSP ĠKTĠDARININ BAġARISI MSP, daha sonra Milliyetçi Cephe hükümetlerinde de koalisyon hükümeti olarak siyaset dünyasının dört ana aktöründen biri haline gelecektir. MSP'nin koalisyon ortaklıkları bir yandan Ġslamcı kadronun bürokratik seçkinler arasına katılması diğer yandan da tahsis, kredi ve teĢviklerden taĢra burjuvazisinin yararlanmasına imkan veren kanallar açmıĢtır. MSP iktidar imkânlarının yanında, temsil ettiği kesimlerin dıĢlanmıĢlığından kaynaklanan sivil toplum imkânlarını kullanarak bir partinin ötesinde bir harekete dönüĢmeyi baĢardı. 1970'lerin Ģiddet ortamından uzak durarak hem kadrolarının korunması hem de toplumdaki meĢruiyetin artmasına katkıda bulundu. Bütün bu baĢarılara rağmen söylemdeki ciddiyet eksikliği, hakim medyanın aleyhteki tavrıyla birleĢtiğinde 1970'lerde hala MSP'nin karikatürize edilmesini engelleyemiyordu. ERBAKAN'IN ÜRKÜTTÜKLERĠ RP'nin belediye seçimlerini kazanmasıyla beraber bürokratik vesayet kurumları ve onlarla iĢbirliği yapan merkez sağ ve merkez sol partiler ile MHP, RP'nin dıĢlanması ve RP dıĢında bir koalisyon aranmasında ittifak ettiler. 1994 yılında ilk defa RP dıĢındaki büyük siyasi partilerin katıldığı bir Cumhuriyet mitingi tertip edildi. Bu mitingin sağ partilerin tabanında yarattığı reaksiyon belediye seçimlerinde ortaya çıkmıĢtı. Bu reaksiyon genel seçimlerde de devam etti. Ancak bu mitingin siyaset dıĢı dinamikleri siyaset üzerindeki askeri vesayetin güçleniĢine iĢaret ediyordu. 1996 seçimlerinden sonra denene Ana-Yol hükümeti yürümeyince RP'nin büyük ortak olduğu Refah-Yol hükümetinin önünü açtı. Necmettin Erbakan 54. hükümeti kurduğunda Türkiye'de laiklik ekseninde asker destekli bir psikolojik harp de baĢlamıĢ oldu. MĠLLĠ GÖRÜġÜN SĠYASALLAġMASI 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında sadece Milli GörüĢ hareketinde değil dünyada ve Türkiye'de Ġslamcı hareket, cemaat ve entelektüel gruplarda geliĢme yaĢandı. Milli GörüĢün yeni partisi Refah 33 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Refah-Yol iktidarının "rant ekonomisine" karĢı mücadele amacıyla havuz sistemi ve denk bütçe uygulamalarının rahatsız ettiği sermaye çevreleri ve medya, asker içindeki cuntacı eğilimleri de kullanarak Refah- Yol hükümeti üzerinde bir baskı oluĢturmaya baĢladılar. Ordu içindeki farklı hiziplerin yürüttüğü psikolojik harp neticesinde RefahYol hükümeti dağıldı, BaĢbakan Erbakan yerini Tansu Çiller'e devretmek üzere istifa etti. Doğru Yol Partisi üzerinde yoğunlaĢan baskılar sonucu partiden baĢlayan istifalarla, Çiller'in baĢbakanlığı imkânsız hale geldi. Erbakan'ın istifasına rağmen, Refah-Yol'un baĢarılı performansı dikkat çekiciydi. Bu RP için olumlu bir hava yaratmıĢtı. RP'nin daha da baĢarılı olduğu alan ise belediyeler olacaktı. Belediyelerdeki baĢarılar RP içinde yükselen yeni elitin de ayak seslerini ifade ediyordu. Bu arada RP kapatıldı. Kapatmayla beraber 28 ġubat sürecindeki politikalar baĢta olmak üzere kapatmadan sonra neler yapılacağı sorusu, Milli GörüĢ içindeki Erbakan ve arkadaĢları ile yeni elit arasındaki görüĢ farklılıklarını arttırmaya baĢladı. devletle muhafazakâr seçmen arasındaki tampon hüviyetini kaybetmesi de, Yenilikçilerin hareket kabiliyetini arttırıyordu. Nitekim Yenilikçilerin partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi kısa zamanda Türkiye siyasetinde değiĢim ve yenilenme isteyen çevrelerin siyasi aktörü haline dönüĢtü. AK Parti, Milli GörüĢ'ün teĢkilat, kadro ve yöntemlerini devralsa da Milli GörüĢ gömleğini çıkardı ve söylemini terk etti. FP'nin yerine kurulan Saadet Partisi ise geleneksel Milli GörüĢ geleneğini, siyasi yasaklı olan Erbakan adına Recai Kutan'ın genel baĢkanlığında devam ettirdi. AK Parti, bir yandan 1990'ların baĢında ortaya çıkan ama Özal'ın ölümüyle siyasi bir aktör olmadığı için hayata geçmeyen iktisadi ve siyasi reform projesinin sahibi diğer yandan da 1999 sonrasındaki krizlerle çöken siyasi partileri alternatifi olarak temayüz etti. % 34 oyla seçim barajlarının da yardımıyla tek baĢına iktidar olan AK Parti'ye karĢılık SP barajı aĢamadı. SP Milli GörüĢ çizgisindeki muhalefetiyle AK Parti'nin ne kadar değiĢtiğinin bir karinesi olmak dıĢında bir varlık gösteremedi. Kayıp trilyon davası ve bu dava karĢısında SP'nin tavrı, Milli GörüĢ'ün AK Parti'ye gitmeyen kıymetli kadrolarını da küstürdü. FAZĠLET PARTĠSĠ'NDEKĠ AYRIġMA RP yerine kurulan Fazilet Partisi giderek bu farklılıkların geliĢtiği bir mecraya dönüĢecekti. Bu arada 28 ġubat sürecindeki darbe karĢıtı mücadele Milli GörüĢ içinde ve çeperinde yer alan medya kuruluĢları ile aydınlarda, demokratlaĢmaya ve liberalleĢmeye yol açtı. Giderek dünyaya açılan taĢra burjuvazisi de adil düzen söylemi dıĢındaki bu demokratikleĢme ve liberalleĢme söylemine kaymaya baĢladı. Bu bileĢenlerden oluĢan Yenilikçiler, Fazilet Partisi içinde Erbakan etrafındaki gelenekçilerle mücadelesini az bir farkla kaybettiler. Yükselen laikçi ve darbeci histeri altında FP'nin de kapatılması Yenilikçilere Milli GörüĢ gömleğini çıkararak yeni bir yol ve parti deneme imkânını verdi. Merkez sağın çöküĢü ve AK Parti, Milli GörüĢ geleneğinin rakibi olduğu merkez sağ alanı öylesine iĢgal etti ki SP giderek marjinalleĢti. SP'nin ve Erbakan'ın söylemi bu marjinalleĢmeyi göze görünür hale getirdi. Taki SP içinde gelenekçilerin yerine Ġstanbul Ġl BaĢkanlığından gelen Numan KurtulmuĢ genel baĢkan olana kadar. 2008'deki dünya ekonomik krizinin Türkiye'ye yansımaları ve Ak Parti'nin demokratik açılım dolayısıyla yaĢadığı erozyon 2009 mahalli idareler seçimlerinde SP'nin oylarını arttırdı. SP'nin oylarını arttırmasının yanında KurtulmuĢ ile arkadaĢlarının yeni siyasi söylem ve tutumu da, AK Parti'nin diğer rakiplerinin 34 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM baĢarısızlığı karĢısında dikkat çekiyordu. Ancak bu durum, SP içinde KurtulmuĢ'un elini güçlendireceğine gelenekçilerin husumetini çekti. cephenin SP'ye verdiği medya desteği SP'nin ulusalcı safta görülmesine yol açtı. Siyasi Ģuur ve tecrübesi ziyadesiyle olan Milli GörüĢ tabanında bu tür bir ulusalcılığın prim yapması beklenemezdi. Nitekim öyle de oldu, bu istikametteki her söylenti SP'ye güç kaybettirdi. Milli GörüĢ'ün kesin inançlıları dahi bu geliĢmeleri Hoca'nın AK Parti'ye desteği Ģeklinde komplocu yorumlarla değerlendirmeyi tercih ettiler. Esasında bu husumet KurtulmuĢ'tan ziyade AK Parti'ye yönelmiĢti. Çünkü AK Parti SP'nin söylemini bırakırken sosyolojisini alıp götürmüĢtü. Kalanların gelenekçi kanadı Ģiddetle reaksiyoner, anti-emperyalizm adı altında ulusalcı bir mevziye savruldu. Bu 60'ların sonlarındaki Milli GörüĢ haleti ruhiyesine dönüĢü ifade ediyordu. Bu sefer, söylem galip geldi çünkü Milli GörüĢ'ü dönüĢtüren iktisadi ve entelektüel taban AK Parti ile hareketi terk etmiĢti. Numan KurtulmuĢ ve etrafındaki ekip, buna rağmen SP kongresini kazanmayı baĢardı. KurtulmuĢ'un SP'deki kongre zaferi, ancak bir Pirus zaferi olabildi. KurtulmuĢ ve arkadaĢları sözlü ve fiili saldırılar karĢısında partiden ayrılmak zorunda kaldılar. Böylece SP'nin ulusalcı ve küreselci olmayan sosyal adaletçi demokrat bir kulvarda yeni bir hüviyet kazanması Ģansı sona erdi. KurtulmuĢ ve arkadaĢları bütün telkinlere rağmen ulusalcı bir hattı ve ittifakı kabul etmeyeceklerini belli olunca tasfiye edilmeleri kayda değerdir. KurtulmuĢ ve arkadaĢlarının ayrılmalarından sonra SP'nin ve KurtulmuĢ'un kurduğu HAS Parti'nin güç kaybetmeleri, ayrılma sürecinin yanında ekonomideki düzelme, dıĢ politikadaki geliĢmeler ve referandum sürecinin rolleri dikkate alınmalıdır. Erbakan Hoca'nın vefatı SP üzerindeki karizmatik Ģemsiyeyi ve dolayısıyla bu tevil yollarını da kapadı. SP tabanı artık siyasi hatalar karĢısında daha duyarlı olacaktır. Üstelik bu hatalar karĢısında, Hoca gibi onları partiye bağlayan bir bağ da kalmadığı için Milli GörüĢ içinden çıkan baĢka partilere gitmeleri daha da kolay olabilecektir. Daha cenaze ortadan kalkmadan, Akbaba misali SP üzerine çökenlerin yaptığı siyasi mühendisliklerin eskileri gibi baĢarısızlıkla sonuçlanması mukadderdir. Erbakan'ın vefatı önceki siyasi mühendislik hatalarını hatırlatarak, geçmiĢte her türlü iftira ve yalanla zarar verdikleri harekete bu sefer güler yüzle vermeyi planladıkları zararı bir kez daha faĢ etmiĢ gibi görünüyor. 2 Mart 2011, YeniĢafak (Yorum sayfası) ULUSALCILIĞA ĠZĠN VERMEZ KurtulmuĢ'un ayrılması ve Necmettin Erbakan'ın yeniden Milli GörüĢ partisinin genel baĢkanı olmasından sonra da, SP'de bir güçlenme emaresi görülemedi. SP'deki hareketlilik ittifak arayıĢları üzerinden geliĢti. AK Parti'den ayrılan Türkiye Partisi Genel BaĢkanı Abdüllatif ġener ve DP Genel BaĢkanı Hüsamettin Cindoruk gibi isimlere ittifakın konuĢulması ve AK Parti karĢıtı 35 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan: "O gece ihtilal olurdu..." – Ali Bayramoğlu Erbakan'ın davet ettiği bir grup gazeteciyle birlikte baĢbakanlıktayız. Erbakan dün büyük bir "toplumsal tören"le defnedildi. BaĢbakan malum toplantı sonrası ilk kez konuĢacak... 28 ġubat'ta "canına kastetmiĢ" genelkurmayın, onu, "büyük hizmetler verdi" diyerek anması, cenazede üst düzeyde temsil edilmesi nereden nereye geldiğimizi gösteriyor. Ertesi gün Yeni Yüzyıl'daki köĢemize Ģu notları düĢmüĢüz: "Toplatıyı Ģu sözlerle açtı Hoca: 'MGK toplantı baĢlarken komutanlarla aramızda saygı ve sevgi vardı. Toplantı sonrası bu daha da arttı. Krizi yaratan medyadır. Bu suni krizden biz de rahatsızız, ordu da rahatsız. 28 ġubat'ta asker Erbakan'ı tasfiye etmiĢti. Bugün Erbakan havzasından doğmuĢ bir siyasi parti Türkiye'ye sivilleĢme süreci yaĢatıyor. Bu daha önce yaĢanamaz mıydı? Erbakan daha ilkeli davranamaz mıydı? Daha dik duramaz mıydı? Biz, bir önceki toplantıda, laiklik, irtica gibi konularda bir kavram kargaĢası var. MGK'nin bir toplantısını bu konulara hasredelim dedik. 28 ġubat gündemi bu Ģekilde meydana çıktı. Bu konular enine, boyuna konuĢuldu. Toplantı bunun için 9 saat sürdü... Dün gün boyunca televizyon programlarında bu sorular soruldu. O dönem Erbakan'ı ilkeli davranmamakla eleĢtiren, asker karĢısında daha cesur durması gerektiğini sık vurgulayan birisi olarak söylemem gerekir ki, bu soruların bugün sorulması yerinde değildir. Soru cevapların bir kısmı Ģöyledi: -'Madem sorun yoktu, MGK kararlarını imzalamak için neden 3 gün beklediniz?' Dönemleri birbirinden koĢullar, güç dengeleri, zihniyetler ayırır. Ġlkeler ve ilkeci mantık siyasi ve toplumsal deneyimlerin birikmesi sonucunda doğar. Erbakan: 'Karar yanlıĢ anlaĢılıp da orduya halel gelmesin diye.' -'MGK tarihinde ilk defa bu kadar uzun açıklamanın yapılmıĢ olması, olağanüstü bir durumun göstergesi değil mi?' Bizde de öyle oldu. Ve Erbakan'ın bunda belki zaman zaman kendisine rağmen, zihniyetini, beklentilerini aĢan önemli bir rol oynadı. Erbakan: 'MGK'nın açıklaması medya çarpıtmasın diye ilk kez uzun yapıldı...' -'CumhurbaĢkanı'nın, ordunun rahatsızlığı konusunda medyaya yaptığı açıklama ve uyarılar hakkında ne diyorsunuz?' Kimdi Erbakan ya da hangi Erbakan? Tarih 8 Mart 1997. 28 ġubat toplantısının bir hafta sonrası. 36 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan: 'CumhurbaĢkanı'nı medya zorladı; gündem oluĢturmak için kullandı; onun suçu yok.' -'Söylediklerinizden, Türkiye'de otoritenin sivil otoriteye bağlı sonucunu çıkarabilir miyiz?' 'Bunları MGK'da söyleseydik, o gece ihtilal olurdu.'..." Bu da "öteki", faydacı veya siyasetçi Erbakan... askerî olduğu Erbakan'ın gözünden dönemin kısa özeti biraz da böyledir... Erbakan: 'Bu konularda askerî otoritenin sivil otoriteye bağlı olduğunu kesinlikle söyleyebilirim.'..." Ve bu Erbakan'ın bizzat kendisidir... 2 Mart 2011, YeniĢafak Evet biraz "masal" gibi... Ama aslı, ayak süren, yok sayan, gerginliği tercih eden bir Erbakan politikası... Ġki ay sonra... 6 Mayıs 1997... Yine baĢbakanlık konutundayız... ġöyle yazmıĢız ertesi gün: "Basın sohbetinde Erbakan, bugüne kadar kamuoyuna yaptığı taktik nitelikli siyasi açıklamalarının dıĢına çıkıyor ve kendisi açısından gerçekleri dile getiriyordu. Toplantıdaki ilk sözü oldukça açıktı: 'Asker rahatsız, ancak askerî müdahale riski yok...' Ardından 8 yıllık eğitim, laiklik tanımı, 28 ġubat kararlarına kökten itiraza oturan gerçek görüĢünü, asker-sivil iliĢkisi hakkındaki 'sivil' fikirlerini tüm çıplaklığıyla açıklıyordu. Bunları neden askere karĢı ve 28 ġubat MGK'sında dile getirmediği sorusuna ise Ģu yanıtı veriyordu: 37 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM genel demokratik sisteme entegre etmiĢ olmasıdır. Askerlerin sevdiği, desteklediği, darbe tehdidiyle koalisyon kurdurduğu bütün partiler bölgede PKK partileri karĢısında eriyip yok olurken, Erbakan katı laikliğe yönelttiği eleĢtirilerle muhafazakar Kürtleri kazanmayı, demokratik sisteme entegre etmeyi baĢarmıĢtır. 28 ġubatçıların nasıl dar kafalı olduklarının diğen bir kanıtıdır bu gerçek. Erbakan‟ın akademik tarihçilik bakamından çok yüzeysel olan ama siyaseten önemli bir anlam ifade eden “Sultan Alpaslan, Sultan Fatih” vurgulu sözleri ortak bir tarih algısı yaratabilmiĢtir. Erbakan‟dan kalan – Taha Akyol TARĠHĠN cilvesi, 28 ġubat‟ın 14. yıldönümünde Erbakan vefat etti. Önce kendisine rahmet, ailesine ve dostlarına baĢsağlığı diliyorum. Merhum Erbakan‟la yakınlığım olmadı. Hakkında yazdığım zaman genellikle eleĢtirdim. Tek istisna 28 ġubat sürecidir. O dönemde askerleri eleĢtirdim; askeri müdahaleye, vesayete, kurumların militarize edilmesine karĢı çıktım. Bugün Erbakan Hoca‟yı saygı ve rahmetle anarken, siyasi mirasının olumlu yönlerinden bahsetmek istiyorum. Evvela, Erbakan Ģüphesiz bir beyefendi idi, yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Öfke saçan, kırıp döken, kaba saba tek tavrını hatırlamıyorum. Bu özellik, sadece kiĢiliği bakımından değil, Ġslamcı siyasetin militanlaĢmasına meydan vermemek bakımından önemlidir. Sanayi toplumu Diğer ülkelerdeki Ġslami akımlara göre Erbakan hareketinin olumlu bir yönü de “ağır sanayi” kavramıdır. Romantik, hesapsız, kitapsız... Evet öyleydi ama “sanayi, toplumu, kalkınma” kavramları baĢlıbaĢına „seküler‟ kavramlardır ve „makine‟ olarak kalmazlar, sosyal sonuçları çok büyüktür. Hemen ardından iĢletme, finansman, piyasa, dıĢa açılma gibi daha büyük kavramlar gelir kaçanılmaz olarak. Ġslam düĢüncesinin modern üretim ve organisyon zihniyetiyle tanıĢmasının, bu anlamda rasyonelleĢmesinin anahtarlarıdır bu kavramlar. Ġslam ve Demokrasi Erbakan‟ın siyasi tarihimizdeki diğer olumlu bir mirası, yükselen Ġslamcılığı demokratik parlamanter sistem içinde tutmuĢ ve uzlaĢtırmıĢ olmasıdır. 1980 öncesinin silahlı çatıĢmalarına bir de Milli GörüĢçüler katılsaydı ne olurdu, bir düĢünün?! Ġslam dünyasında Ġslamcı akımların yükseliĢi aynı zamanda radikalleĢme anlamına gelirken, Türkiye‟de Milli GörüĢ demokrasiden ayrılmamıĢtır. “RP tabanı silahlanıyor” yalanı, 28 ġubatçıların bir psikolojik harekat sloganıydı. Demokrasi ister istemez „dotkrin‟ kapılarının açılmasını da gerektirecekti; baĢı açık kadınların parti yönetiminde görülmesi Erbakan zamanında baĢlamıĢtı. Nostaljik saygı Erbakan, Ġslami düĢüncede demokrasi dahil bu kavramlara kapıyı aralamıĢ, fakat sonuçları onu da ĢaĢırtacak kadar büyük olmuĢtur; AKP karĢısında hiç kimse Erbakan kadar ĢaĢırmamıĢ olsa gerek.. Özal reformları bütün Türkiye‟de öyle bir değiĢim dinamiği yaratmıĢtı ki, Anadolu kaplanları, mühendisler, aydınlar, akademisyenler, tesettürlü kadın yazarlar ve genelde “müslüman burjuvazi” içinde Milli GörüĢ kökenli olanlar bile Milli GörüĢ‟ü artık çok dar buluyor, ama Hoca‟ya Türkiye‟nin bütünlüğü Erbakan‟ın olumlu bulduğum üçüncü mirası, muhafazakar Kürtleri kazanması, 38 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM nostaljik bir saygı duyuyor. 28 ġubat 2011, Milliyet 39 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM 28 ġubat‟ta Anıtkabir‟deki defteri imzalarken döktüğü terler, bana 12 Eylül duruĢmalarındaki hallerini hatırlatmıĢtı. Zaten bende, hayatı boyunca sevmediği kıyafetler içinde, inanmadığı metinleri imzalamıĢ, lafını seçmeden konuĢabileceği günler için bunlara katlanmıĢ bir lider izlenimi bırakırdı. * * * Siyasal kilitlenmelerin anahtarını belinde taĢımaktan hem nemalandı, hem de bu, ona pahalıya patladı. Yıllarca dıĢlanmıĢ mütedeyyin orta sınıfın dini hissiyatı ile milli hassasiyetini iktidara taĢıdı. Bundan dolayı kimi ona Ģükran, kimi öfke duyuyor: Siyasal Ġslam‟ı legalize etti diye müteĢekkir olan da var; “Cumhuriyet‟in altını oydu” diye kızan da... Kimin haklı olduğuna tarih karar verecek. Ben, Ģimdilik beni etkileyen özelliklerini yazayım: 41‟inde evlendi; 42‟sinde baba oldu, 70‟inde BaĢbakan koltuğuna oturdu. Hep geç kaldığı ve dıĢlandığı halde, her devriliĢinde inatla yerden kalkıp en baĢtan baĢlamayı bildi. Sapması olmayan, kesintili bir yol çizgisi gibiydi hayatı: Selamet... Fazilet... Saadet... Cennet? Sollayanlar önüne geçip iktidar oldular; istifini bozmadı. Selamet... Fazilet... Saadet... Cennet? Can Dündar Gazeteciliğim onunla geçti. Ama birebir konuĢma imkânını ancak 2,5 ay önce bulabildim. Babam ölmüĢtü. Telefonda, “BaĢınız sağolsun muhterem kardeĢim” diye lafa girdi. Zihnimde, 30 yıllık bir ince sesti. Ġlk ve son konuĢmamız o oldu. * * * 70‟lerin sonlarında mizah yüklü basın toplantılarını ve neĢeli bütçe konuĢmalarını izlemeye giderdim. Sonra onu 12 Eylül‟de Mamak‟ta izledim. Meclis‟teki kadayıflı keyfinden eser kalmamıĢtı. DuruĢma salonuna siyah bond çantasıyla gelmiĢti. Yan yana sıralandılar: Recai Kutan, ġevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk... vd. Salon doluydu. DıĢarıdan, talim yapan askerlerin sesi geliyordu. Hepimiz Hoca ne diyecek diye bekliyorduk. Mikrofona geldiğinde, herkese olduğu kadar saygılıydı mahkeme heyetine de... Vaaz verir gibi uzun cümlelerle savunmuĢtu kendini... * * * Her muhtırada ya sürüldü ya hapsedildi ya yargılandı Erbakan... Hep Ģeriatçılıkla, cihatla suçlandı; hep reddetti. Cemal Süreya onun bu temkinliliğini “Kaleci Cihat‟ı bile görmezlikten gelir” diye özetlemiĢtir. Her darbede alttan aldı; her darbe sonunda üste çıktı. Türk demokrasisi, sistemin onu içine çekmekle, dıĢına itmek arasındaki gidip gelmelerinden ibarettir dense yeridir. Bir MSP‟linin tabiriyle; “lastik gibiydi Hoca”; her darbede ezildi sanılıyor, bırakıldığında eski haline gelip yeniden büyümeye baĢlıyordu. Hastanedeki son görüntüsü, siyasetin siyasetçiyi hayata bağlayan bir yaĢam ünitesi olduğunu kanıtlıyordu sanki... KonuĢmaya mecali yoktu, ama iktidara yürüdüklerini söylüyordu. Siyaset, evvela hayal etmek ve hayaline bizzat iman etmekti. Asıl etkilendiğim, öldüğünde baĢucunda olan kadroydu. Yan yana sıralanmıĢlardı: “Recai Kutan, ġevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk... vd.” Bir mücadeleyi 50 sene aynı kadroyla omuz omuza sürdürebilmek, pek az lidere kısmet oldu. 40 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Hele “Bizden kopan iktidar oluyor” görüntüsünün olduğu yerde... Hoca‟yı bu özellikleriyle ve galiba en çok da nüktedanlığı ve mizaha tahammülüyle özleyeceğiz. Allah rahmet eylesin! 28 ġubat 2011, Milliyet 41 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan Hoca nasıl biriydi? – Sedat Ergin Bu meydan okumanın gerisinde kuĢkusuz bilinçaltında da kuvvetli bir yer tutan Batı dünyası ile hesaplaĢma, Batı‟yı alt etme düĢüncesinin rolü inkâr edilemez. Sıra dıĢı bir zekâsı vardı. Bulunduğu ortamda zekâsıyla da üstünlüğünü hissettirirdi. Hiçbir görüĢüne katılmasanız da, karĢınızda bulduğunuz zekâdan biraz etkilenerek çıkardınız yanından. Zaten kendisi de hiç mütevazı değildi bu konuda; Radikal‟den Ezgi BaĢaran‟a verdiği mülakatta “Zekâ yaĢımı hiç ölçtürmedim, çünkü benim zekâmı ölçmeye makine dayanmaz” demiĢti. BULUNDUĞU ortama mutlak ağırlığını koymak, gündemi kontrolü altında tutmak anlamında muazzam bir otoritesi vardı. Ġpler hep onda olurdu. KiĢiliğinin çok belirgin bir parçası olan liderlik vasfını her durumda hissettirir, her Ģeyi o dikte ederdi. Bazen hiç soru soramadan, ağzınızı açma fırsatı bile bulamadan sadece onu dinleyip yanından ayrılırdınız. Her seferinde muhataplarını bir konu üzerinde ikna etme çabası içinde olurdu. Bu haliyle tartıĢmaktan, yeni argümanlar bulmaktan bıkıp yorulmayan, sahneden hiç i nme istemeyen bir münazara heyeti baĢkanı gibiydi. YÜKSEK HEDEFLER, HAYALLER... SĠYASETTE MĠZAH ÜSLUBU Onun huzurunda bulunmanın her zaman için çok cazip bir tarafı vardı. Çok az Türk siyasetçisine nasip olan bir hasletle sıkça mizaha baĢvurur, komik benzetmeler yapar, en zor durumlarda olmadık esprili laflar üretip iĢin içinden çıkardı. BÜYÜK Hep yüksek hedefleri ve bu hedefleri sürükleyen büyük h ayalleri vardı. Hayalleri bazen gerçekliğin sınırlarını zorlama noktasına kadar varabilir, hatta bazen bu eĢiği geçtiği de olurdu. Siz “Bu kadar da olmaz” diye içinizden tepki verseniz de, o, atını son sürat süren bir süvari gibi doludizgin hayalinin peĢinden gitmeye devam ederdi. Kendisinin yanına girerken sizi muhakkak renkli bazı sürprizlerin beklediğini bilirdiniz. Bu,biraz i nsanları etkilemesinin de bir aracıydı. Bir de en olmadık, duyulmadık birtakım lafl arı bulup çıkarmakta mahirdi. Bu laflar yanlıĢ tespitler içerse de, siyasi literatüre yine de çarpıcı çıkıĢlar olarak geçerdi. Bir gün “gulugulu dansı” der, ertesi gün “kadayıfın altının kızarmadığından” dem vururdu. Hedefleri bazen kendi çapında küresel bir meydan okumaya dönüĢebilirdi; 1996‟da BaĢbakan olarak çıktığı Uzakdoğu seferinde Batı‟nın dünyadaki teknolojik ve e konomiküstünlüğüne son vermek üzere Müslüman ülkeler arasında D-8 örgütünün kurulması önerisini ortaya atması gibi... Renk, kendisinin rahle-i tedrisinden geçmiĢ siyasetçilere dönük eleĢtirilerinde de eksik olmazdı. Örneğin, BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan‟a dokunduracaksa, “Biz dersimizi verirken bazıları 42 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM arka kapıdan kaçıp bahçede futbol oynamıĢ” sözleriyle öğrencisinin üzerinde hakkı olan bir baĢöğretmen konumuna geçebilirdi. toplandığına bakılırsa, azmi fiziksel gücündeki hiç etkilenmemiĢti. Hayatında ilk kez önceki gün pes etti, o da ölüme... MÜCADELE AZMĠ HER ġEYĠN ÖNÜNDE 1 Mart 2011, Hürriyet Zaman zaman siyasi mücadelenin getirdiği bazı sert çıkıĢlarına karĢılık, insani iliĢkilerde nezaket ölçülerinden ödün vermeyen bir tarafı vardı. Siyasi hasımlarına, kendisiyle taban tabana zıt görüĢe sahip olan insanlara içselleĢtirilmiĢ bir nezaketle yaklaĢırdı. Bu yönüyle beyefendi bir insandı. Kullandığı siyasi üsluba bakıldığında, “Kanlı mı kansız mı olacak görürsünüz” gibi bazı talihsiz istisnalar bir tarafa bırakılacak olursa, genel olarak köĢeleri yumuĢatılmıĢ mutedil bir üslup kullandığını söyleyebiliriz. En azından 2011 yılında Türk siyasetine hâkim olan hiddetli üslubun uzağında biriydi. Ve onun lügatinde pes etmek yoktu... Herhalde en öne mli özelliklerinden biri, en büyük yenilgilerden sonra bile her seferinde azimle, inatla mücadeleye kaldığı yerden devam etmesiydi. Kurduğu partiler kapatıldığında, h içbir zaman pes etmemiĢ, her seferinde sıfırdan baĢlamıĢtı. 12 Eylül‟de yasaklandıktan sonra Refah Partisi‟ni kurup 1995seçiminde birinci parti yapıp baĢbakanlık koltuğuna oturabilmesinin gerisinde bu hırs vardı. Ölümün kendisine çok yaklaĢtığını hissettiği anda bile hastane odasında seçim hazırlığı için kurmaylarıyla mücadele çöküĢten en 43 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM "refaha" ulaĢtıracak yeni bir parti kurdu; Refah Partisi... Bu noktada birkaç Ģeyin altını çizmek gerekiyor. Erbakan Hoca ve ekibi, Türkiye siyasetinde çok farklı dinamikleri harekete geçiren ilklere imza attılar. Sağ iktidarlarla yerel yönetimler arasında yeni bir iliĢki kurdular. Örgütlenmede ve siyasal çalıĢmada teknolojiyi devreye soktular. Partilileri, seçmen sandık baĢlarında aktif görev yapmayı baĢlattılar. Bu yaklaĢımlarla 1991 seçimlerine MHP ve Millet Partisiyle birlikte girdi ve iktidara giden süreç baĢladı. Sonraki yıllar siyaseten önemliydi ama zor yıllardı. Milli GörüĢ hareketi baĢta Ġstanbul ve Ankara olmak üzere yerel yönetimleri kazandı ve kazandığı yerlerde toplumla güçlü iliĢkiler kuran yeni bir model hayata geçirdi. Yerel yönetimlerdeki baĢarı merkezi iktidarı getirdi. ĠĢte Milli GörüĢ çizgisinin yükseliĢiyle düĢüĢü de bu noktada baĢladı. 89 Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra yeni bir dünya kuruluyordu. Mevcut statükocu sistem Refah Partisi'nin iktidarını içine sindiremiyor ve tuzaklar kuruyordu. Refah yönetimi ise süreci iyi yönetemediği gibi küresel dünyayı anlamakta da geç kaldı. Böylece vesayet rejiminin baskısı ve küresel sürecin dayatmasıyla refah içinde bir "fazilet" arayıĢı baĢladı. O geleneğin ilk yol ayrımıydı bu... Fazilet Partisi sonrası "Milli GörüĢ" hareketi iki hat üzerinde geliĢti. Biri dünyayla, demokrasiyle buluĢmaya çalıĢan, öteki sadece "milli" kalan. Saadet ikinci yolu, AK Parti ise birinci yolu izledi. Ve 2002'deki iktidarıyla Türkiye'nin dindar, muhafazakar kesimlerini merkeze taĢıdığı gibi, toplumun büyük çoğunluğunu da ortak bir demokrasi anlayıĢında bir araya getirdi. Erbakan Hoca, sadece Türkiye ölçeğinde değil dünya "Siyasi Ġslam"ı açısından hem dikkate alınan, hem de laik demokratik sistem içinde siyaset yapma yeteneğiyle Sivil siyasetçi Erbakan – Mahmut Övür Türkiye'nin yarım asırlık siyasi tarihinin önemli aktörlerinden biriydi Prof. Dr. Necmettin Erbakan... Sadece akademik dünyada değil siyaset dünyasında da adı daha çok "hoca" olarak anıldı. Hoca, Cumhuriyetin demokrasiyle buluĢması mücadelesinde, vesayet rejiminin ötekileĢtirdiği, dıĢladığı dindar kesimleri merkeze taĢıyarak, güçlü bir siyasi aktör olduğunu gösterdi. Bunu da 1960'larda Anadolu sermayesinin fitilini ateĢleyerek baĢlattı. Ardından 1969 yılında siyasete atıldı. Anormal olan Cumhuriyet rejimine "nizam" vermek için yola çıkmıĢtı. Daha ilk adımda kurduğu Milli Nizam Partisi kapatıldı. 1973 yılında "Milli GörüĢ" eksenin de ülkeyi "selamete" ulaĢtırmak için Milli Selamet Partisi'ni kurdu ve o yıl yapılan seçimlerde 48 milletvekiliyle Ecevit hükümetinin ortağı oldu. 1974 çıkartmasında Kıbrıs'ın tamamını almak isteyen siyasi lider olarak bilindi. Sonrasında Demirel'in kurduğu "milliyetçi Cephe" hükümetlerinde de kilit partiydi. Ama tüm bunlar, partisinin ve kendisinin "siyasal Ġslamcı" veya "irticacı" olarak nitelenmesini engellemedi. Oysa o, "Milli GörüĢ"ü yeni bir siyasi sistem olarak formüle etmiĢti. Türkiye toplumunun önemli bir siyasi damarı sayılacak, dindarlarla siyaset yaptı ama bırakın "ġeriat Düzeni"ni, "sofuluk"la bile siyaset arasına bir mesafe koydu. Cumhuriyeti kuran parti içinden çıkmayan sivil bir siyasetçiydi. Temsil ettiği kitleyi ve örgütlerini kritik olan 70'li yıllarda bile Ģiddetten uzak tutmayı baĢardı. Belki de bu nedenle partileri, her darbenin, en önemlisi de 28 ġubat postmodern darbesinin gerekçesi sayıldı. 12 Eylül darbesinden sonra siyaset yasaklarının 87 referandumuyla kalkmasından sonra, Erbakan Hoca, toplumu 44 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM izlenen bir liderdi. O siyasi çizgi Türkiye'nin ana damarlarından biriydi ve kendini yenilemeyi bildi. Bu nedenle de iki cumhurbaĢkanı, dört baĢbakan çıkarmayı baĢardığı gibi bugün Ġslam coğrafyasıyla batı arasında da siyasi model durumunda. Erbakan Hoca belki Cumhuriyetin demokrasiyle buluĢmasını baĢaramadı ama baĢarılması için önemli bir siyasi zemin hazırladı. Bugün Türkiye'nin bölgesinde laik, demokratik, hukuk devleti olarak anılıyorsa ve bu özelliğiyle güven veriyorsa bunda Erbakan Hoca'nın önemli bir katkısı var. Kendisine rahmet, sevenlerine sabır diliyorum... 1 Mart 2011, Sabah 45 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ne güzel - Ahmet Biricik karikatüristimiz Latif Demirci, Erbak an‟ı bir tepsi kadayıfla gökyüzünde bir melek olarak çizmiĢ. Ne güzel! Hakan CumhurbaĢkanı‟ndan BaĢbakan‟ına devletin üst düzeyi, Erbakan‟ın vefatı dolayısıyla abartısız ve özenli bir ilgi içinde... Ne güzel! Eski bakanlardan Agâh Oktay Güner, Erbaka n‟ın naifliğini vurgulayan güzel bir hapishane anısı anlatmıĢ. Ne güzel! MHP Lideri Bahçeli ile CHP Lideri Kılıçdaroğlu,Erbakan‟ın vefatını habe r alır almaz programlarını yarıda kesip Erbakan‟ın evine koĢmuĢ. Fotoğraflara bakıyorum: Her iki liderde ellerini açmıĢ dua ediyor. Ne güzel! Zaman‟da Ahmet Turan Alkan, nefis bir Erbakan yazısı yazmıĢ. Ne g üzel! Milliyet‟te Taha Akyol, en soğukkanlı ve en bilimsel Erbakan analizi yapmıĢ. Ne güzel! - Genelkurmay BaĢkanı Org. IĢık KoĢaner, Erbakan için bir taziye mesajı yayınlamıĢ. Bir tür 28 ġubat‟ın özrü gibi... Ne güzel! - Milliyet‟inden AkĢam‟ına, Sözcü‟sünden Yeni Çağ‟ına gazetelerimizde bir tane bile incitici,saygısız, cenaze ortadayken yapılmaması gereken adapsızlık yok. Ne güzel! Erbakan‟ın siyasi hayatında en fazla çatıĢtığı isim Süleyman D emirel, Erbakan‟dan kısa bir süre önce helallik aldığını söylemiĢ. Ne güzel! - Televizyon kanallarımız “Türkiye‟nin baĢı sağ olsun” havasını en baĢtan beri zerre kadar bırakmadı. Ne güzel! 1980 öncesi Erbakan tarafından kıyasıya eleĢtirilen eski bakanlardan Ġsmet Sezgin,Erbakan‟ın kendisine hediye ettiği kravatı anlatıyor, büyük bir Ģefkatle... Ne güzel! Yeni ġafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmen i Yusuf Ziya Cömert, yazısına “Hepimiz Erbakan‟ın paltosundan çıktık” diye süper bir baĢlık atarak hakkı teslim etmiĢ. Ne güzel! - En azılı Erbakan karĢıtları bile “Merhumu iyi bilirdik” diyorlar. Ne güzel! TOBB BaĢkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “YaĢay an en eski baĢkanımızı kaybettik” diyerek vefa örneği sergiliyor. Ne güzel! * Ölümün üzerinden bir saat bile geçmeden “Oylar size mi gider?” sorusuyla muhatap olan Numan KurtulmuĢ, “ġimdi bunun zama nı değil. ġimdi acımız var” diyerek Ģahane bir cevap veriyor. Ne güzel! Türkan Saylan öldüğünde uygulamadığımı z buyruğu, Erbakan öldüğünde uygulayabildik. Kısacası Türkiye, ölüsünü ediyor. ** hayırla yâd KeĢke bunu bir itiyat haline getirebilsek... Hiç sevmediğimiz 46 biri öldüğünde DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM de, pek sevdiğimiz biri öldüğünde de “Ölülerinizihayırla yâd edini z” buyruğuna bağlı kalabilsek. bir gıybete maruz kalmıĢ olmalıyım ki, sanırım mezara kadar beni takip edecek. Galiba hakiki da, hakiki uygarlığın da yolu buradan geçiyor. dindarlığın Bir tek dileğim var: Allah, beni bu iĢe bulaĢtıranları n baĢına da bu türden bir bela açsın. Amin. Unutturamadığım ĢapĢal asparagas Erbakan‟a dair iki husus YILLAR önceydi: O dönem Cem Uzan‟a ait olan Star Gazetesi‟nin birinci sayfasını olduğu gibi kaplayan bir haber! Erbakan, “Kanlı mı kansız mı olacak” demiĢti. “Patates dini” lafını da etmiĢti. Ama “Ġmam hatipler arka bahçemiz” dememiĢti. Bu cümlenin öyküsü Ģöyle: Erbakan karĢıtı bir siyasetçi, “Erbakan imam hatiplileri arka bahçesi olarak görüyor” demiĢti. Bu söz, döndü dolaĢtı “Erbakan imam hatipler arka bahçemiz dedi” Ģekline dönüĢtü. Haberde “Ahmet Hakan, Erbakan‟ın kızını istedi” den iyordu. Noktası, virgülü dahi gerçeği yansıtmayan bin türlü uydurma detayla süslü oya gibi iĢlenmiĢ bir haber... Yalancılığın daniskası. Aklın ucu ndan bile geçmemiĢ bir olayın ballandırılması... ĠTĠBARSIZLAġTIRMA Bugünlerde sıkça iĢittiğimiz bir laf oldu “itibarsızlaĢtırma” lafı. Çok duyuyoruz. Herkes“itibarsızlaĢtırma operasyonları” falan diyor. Oysa itibarsızlaĢtırmanın kralı, vaktiyle Erbakan için yapılmıĢtır. Adını “Abdestsiz n amaz kıldı”ya çıkardılar. “Kadın eli sıkmaz” diye haberler yaptılar. Karikatürize ettiler. Acımasızca itibarsızlaĢtırmaya çalıĢtılar Erbakan‟ı. Aradan Ģunca zaman geçti. Hakkımda söylenmemiĢ söz, atılmamıĢ iftira, edilmemiĢ hakaret, yapılmamıĢ kalmadı... kalleĢlik Ve bunların hepsi unutuldu gitti ama bu yala n hariç. 1 Mart 2011, Hürriyet Artık nasıl bir yalansa, bugün bile her gittiği m yerde “çapkınca bir gülüĢ” eĢliğinde ve arsız bir cüretkârlıkla “Bir Ģey soracağım... Siz gerçekten de Erbakan‟ın kızını istemiĢ miydiniz? Hi hi hi...” diye soruluyor. Her fırsatta yalanladım, her fırsatta “Ayıp oluyor ama” dedim, her fırsatta “Yok öyle bir Ģey” dedim ama nafile! Öyle güçlü bir fitneye, öyle tahrik edici bir fesada, öyle silinmez 47 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM açtığını düĢündüğü için pek sevmezdi „piyasa düzeni‟ni. Kim bilir belki de „Batı taklitçiliği‟nin içine koyardı „piyasa‟yı da... Erbakan Hoca‟nın aynı nedenlerle „Batı demokrasisi‟ne de kuĢku beslediği söylenebilirdi. Siyasette Milli GörüĢ çizgisini savunurken, her zaman dıĢarı vurmasa da, demokrasinin küfür düzeni, hatta Yunan yutturması olduğuna dair bir zamanlar beslediği duygu ve düĢüncelerinden yakın çevresi haberdardı. Böyle olmakla birlikte, demokrasi oyununu kuralına göre oynamaktan baĢka çare olmadığını görebilecek kadar da deneyim ve birikime sahipti. Türkiye‟deki yerleĢik sisteme iliĢkin haklı eleĢtirileri vardı. Bunların baĢında otoriter laiklik anlayıĢı geliyordu. „Asker‟in sistem içindeki, seçilmiĢ sivil otoritenin tepesindeki yerinden de demokrasi adına haklı olarak Ģikâyetçiydi. Hoca‟nın kurduğu ve liderliğini yaptığı siyasal partiler, askeri darbe ve müdahalelerle tam dört kez kapatılmıĢtı. Kendisi hapse atılmıĢ, siyaset yapmasına yasak konulmuĢtu. Ama Ģurası da ilginçti: Askerden çok çekmiĢ olmasına rağmen kamuoyu önünde askere yönelik herhangi bir eleĢtirel çıkıĢını anımsamıyorum. 28 ġubat sonrasında bile askere eleĢtiri getirmedi. Belki daha doğru deyiĢle, Erbakan da asker sorunu konusunda bu ülkenin klasik siyasetçi çizgisinden sapmadı. Bunun gibi Kürt sorunu konusunda da genellikle suskun kaldığı, bu meseleye pek öyle damardan girmediğini söyleyebilirim. BaĢbakanlığı döneminde Susurluk‟u fasafiso nitelemesine gelince, bu büyük bir talihsizlik olmuĢtu Hoca açısından... Demirel, Ecevit ve Özal‟dan özel sohbetlerinde Erbakan‟la ilgili görüĢlerini dinlemiĢtim. Hepsi de Hoca‟yla siyaset yapmanın, koalisyonda birlikte çalıĢmanın zorluklarını anlatmıĢlardı. Erbakan‟ın hayalleri, hayalperestliği – Hasan Cemal Erbakan Hoca‟yla Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi olduğum 1979 yılında tanıĢmıĢtım. Hoca o tarihte MSP‟nin lideriydi. BaĢbakan Demirel‟in baĢkanlığındaki azınlık hükümetini de dıĢarıdan destekliyordu. Hoca‟nın o zamanlar Cumhuriyet‟e sempati beslediği söylenebilirdi. Bu sempatinin altında ise o zamanki Cumhuriyet‟in Amerikan karĢıtı, antiemperyalist havası, ekonomideki devletçiliği ve tabii AP lideri Demirel‟e muhalif yayın çizgisi yatıyordu. Erbakan Hoca, Uğur Mumcu‟yla beni ara sıra Ankara‟daki evinde öğlen yemeğine çağırırdı. Ayakkabılarımızı çıkartır, terliklerimizi giyer, huzura kabul edilirdik. Rahmetli Uğur Mumcu‟yu sık sık gülme krizi tutardı bu yemeklerde. Çünkü Hoca, o keskin zekâsıyla çok iyi espriler çıkartır, Demirel olsun, Ecevit olsun kendi neslinden siyasetçileri ince ince doğrardı. Ve bunu son derece ciddi bir yüz ifadesiyle, milimetrik tıraĢlanmıĢ modernize badem bıyığını kıpırdatmadan yapabildiği için de hepimizi daha beter güldürürdü. Çok hoĢ bir insandı Hoca. Yalnız zeki değil kurnazdı da. Ama „diyalog‟dan hazzetmezdi. Ayrıca konuĢmayı çok severdi. Bir baĢladı mı pek araya giremezdik. Hele Türkiye‟nin emperyalizm-siyonizm ikilisi tarafından nasıl sömürüldüğünü anlatmaya baĢladığı vakit bazen daraldığımız olurdu. Hoca hiç aldırmaz, bildiğini okurdu. Ara sıra tahtanın baĢına geçerek, bir hortumu Amerika‟dan, bir hortumu Ġsrail‟den çizer, onları Avrupa üzerinden Türkiye‟ye getirir, „hortum düzeni‟ni basite indirgediğine inanırdı. Erbakan Hoca „ekonomide devletçi‟ydi. Rekabete açık pazar ekonomisi konusunda itirazları vardı. Belki „Batı tahakkümü‟ne yol 48 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Belki bir yandan Hoca‟nın bu Nuh deyip peygamber demeyen tarafı, diğer yandan 28 ġubat tecrübesidir ki, Refah‟ın içinden Tayyip Erdoğan‟la Ak Parti‟yi tarih sahnesine çıkarmıĢ oldu. Erbakan Hoca bir liderdi. Siyasetin bir maraton koĢusu olduğunu bilen, kendi doğru bildiğini sonuna kadar sabırla götürebilen, inatla savunabilen bir lider... Milli GörüĢ‟ü Ģiddetin dıĢında, demokrasi oyununun içinde tuttu. Ġslam ve demokrasi bakımından önemli bir olaydı bu... Ve siyaset meydanımızda artılarıyla eksileriyle derin iz bırakan bir lider oldu Erbakan Hoca... Kendisini rahmetle anıyorum, ailesinin, yakınlarının derin acısını paylaĢıyorum. 1 Mart 2011, Milliyet 49 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM „çıkıĢ yolu var‟ dediğinizi, bir üçüncü yol önerdiğinizi duyduk ama sesiniz çok az geliyordu hocam, çok az. Seçimden seçime radyoda beĢ ya da on dakika sizi dinlemek yol bulmamıza, güzergâh çizmemize yetmiyordu. Neyse ki “önce ahlak ve maneviyat” cümlenizi anne babalarımızla birlikte net olarak anlamıĢtık. Sesinize, çağrınıza dikkat kesildik ama bu sesi çoğaltmak bizim için çok zordu. Zira hem kuzeyde batıdan rüzgâr çok sert esiyordu hem de henüz temyiz kabiliyetimiz yoktu. Uzun zamanda, tek tek, adam adam, kadın kadın, ikna ola ola, damla damla, usul usul birikecekti. Öyleydi hocam, o hengâmede izinizi sürmek kolay iĢ değildi. Soldan bakınca kavgadan kaçmaktı, sağdan bakınca „yeĢil komünistliğe‟ razı olmaktı sizi izlemek. Cepheden, yani devlet penceresinden bakınca ise „mürteci‟ sarığını bürünmekti. Sizse uzun yıllar batıcılar karĢısında ne meĢruiyet krizine düĢtünüz ne de ısrarla çeliğe su vermekten, çağrıdan geri durdunuz. Müslüman‟ca konuĢmaktan hiçbir zaman yüksünmediniz ve hüviyetimizden hiçbir zaman utanmadınız. Selametle Erbakan Hoca – Mustafa ġahin Mekanınız cennet, ruhunuz Ģâd olsun hocam. Hayırla yâd ederiz ve Ģimdiden özleriz sizi. ġahitlik ederiz ki siz avazınızı bu gök kubbeye “Davut gibi” saldınız ve seksen beĢ yıllık bereketli hayatınızda bütün tel örgülere, engellere rağmen bu ülkede, bu âlemde nice hoĢ sedalar bıraktınız. Bu eski kubbe çökmedikçe illa ki o sedalar burada ve seslendiğiniz dünyanın baĢka ülkelerinde, baĢka coğrafyalarında yankılanacaktır. Yankılanıyor da nitekim. Yarım asırdır en az seçim bölgeniz Konya kadar önemsediğiniz, zorba yönetimlere karĢı bütün muhalefet liderlerini defalarca çağırdığınız, akıl verdiğiniz, nasihat ettiğiniz ve en çetin ihtilafların arasına hakem ve arabulucu olduğunuz Ġslam ülkelerinin baĢkentlerinde, meydanlarında bugünlerde tarihi bir rüzgâr esiyor. 1970‟li yıllardı. ġiddete bürünen siyaset ortaokulları bile sarmıĢtı. Gecekondudan, varoĢtan, leyli meccaniden ürkek bakıĢlarla kenarından kıyısından Ģehre hayata sokulmaya çalıĢıyorduk. Nasıl bir organizasyon olduğunu, sahiplerinin kimler olduğunu bilmiyorduk Ģehrin. ġehir büyüktü, kalabalıktı ve güvenliksizdi. O kadar. Devlet vardı tabii, ama polis ve karakol olarak vardı. Biz bir an önce büyümek isteyen gençlerse okulda, yurtta, kantinde her yerde boğaz boğaza, gırtlak gırtlağaydık. Nedenlerini bilmiyor, aksi bir hayatın mümkün olabileceğini aklımızdan geçiremiyorduk. EĢkıya bütün yolları tutmuĢtu. Hiçbir yer emniyetli değildi ve her bölge kurtarılmıĢtı. Her gün bir yerde „karakollar taranır”, her gün birkaç yerde yağmurda karda birkaç “militan ölürdü”. Bize bir dil, bir tasavvur miras bıraktınız hocam. Bir ülke, bir millet ve bir dünya tasavvuru. Allah ebeden razı olsun sizden. Siz o Ģemsiyeyi açmasaydınız, Ģiddetten kaçacak yer bulamazdık. Sizin himayenizdeki o sığınma evleri, o saçaklar olmasaydı çoğumuz Ģehre hayata dahil olamazdık. Millet tasavvurunuz ısrarlı çağrınızla maya tutmasaydı o soğuk savaĢ yıllarında bizim de ruhumuz dikiĢ tutmazdı ve Ģimdiye paramparça bile olabilirdik. Ġyi hatırlıyoruz, çoğumuz kör ideolojilerin kenarındaydık ve sürüye sayılmamamıza az kalmıĢtı. „Selamet der kenarest‟ dercesine bizi kavgadan, kasaturadan, silahtan kenara çektiniz. Ġslam milleti aidiyetimizin altını çizmeseydiniz yeryüzüne bakıĢımız farklı olurdu ve ya ulusalcı bir hapishanede ya da kavmiyetçi, kabileci bir çadırda çürürdük. Bizi kenara çektiniz ya hocam biz zaten Kenarda, varoĢta bekliyorduk O karanlıkta küçük öykülerimize akacak bir mecra bulmak için çırpınırken ve sağdan sola, soldan sağa savrularak örselenirken biz 50 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM varoĢta kenarda bekliyorduk. Sizse her zaman adalet, hak ve hakkaniyeti iĢaret ettiniz. Ve siz her zaman korkularımızın üstüne gittiniz. Keza, cenaze namazınızın kılınacağı Fatih Camii ile dünyadaki son menzil olarak size seçilen Merkez Efendi‟nin sembolize ettiği mâna da Erbakan Hoca‟nın yarım asır sadece siyaset yaptığı iddiasını boĢa çıkarıyor. Parti baĢkanından fazlası... Ödünç alınmamıĢ bir lisan Siyasal mücadeleye, katılıma, sandığa, oy kullanmaya büyük önem veriyor ama bu mücadelenin meyvesinin sayısal üstünlükle elde edilmeyeceğini söylüyordunuz. Mühendistiniz ve tasavvufa bağlıydınız. Yani sayılar/nicelik sizin için hem önemli hem değildi. Sizce önemli olan ödevini yapmaktı ve vurgunuz hep onaydı. Hava alanından Ġstanbul‟da konferans vereceğiniz yere sizi biraz yavaĢ götürdüğünde Ģoförünüze „bu hızla gidersen Ġslami hareketin menziline ulaĢmasını elli dakika geciktireceksin” diye uyarırdınız. Yani arabanızın hızı bile davanıza ayarlıydı. Son nefesinize kadar adanmıĢtınız. „Hoca‟ydınız. „Hoca‟ sıfatı son bir kaç yüzyılda hiç kimse için bu kadar Ģümullü bir kullanıma sahip olmadı. Muazzam bir özgüveniniz vardı. Davayı yeryüzünde omuzlayacak bir kiĢi varsa mesele sizce tamamdı. Üç kiĢi varsa karĢınızda bir orduya hitap eder gibi seslenir ve muhataplarınızın her birine biricik olduğunu hissettirirdiniz. Herkeste bir öz, bir cevher olduğuna inanıyor, kimseyi ötelemiyor, karamsarlığa en zor Ģartlarda bile zerre kadar prim vermiyordunuz. Evet, en zor Ģartlarda bile. Mamak‟ta yargılanırken de, siyasi yasaklıyken de, hükümet mührü zorbalıkla elinizden alınırken de ümitsizliğe, karamsarlığa, kaygıya, endiĢeye zerre kadar prim vermiyordunuz. Mücadeleye sıfırdan, sil baĢtan baĢlamak zorunda kalırken de milyonlar peĢinizdeyken de duruĢunuzu değiĢtirmediniz. Pratik siyaset sanki esas oyununuz için yalnızca bir dekordu. Cenazenize „devlet töreni‟ istemeyiĢiniz de davanızı bütün siyasi mücadelelerin, töre ve törenlerin üstünde tuttuğunuzun tescili oldu ki bu sizi sevenlerin çok hoĢuna gitti hocam. Bir lisanınız vardı sizin hocam: ödünç alınmamıĢ bir lügatiniz, bir grameriniz. Rakipleriniz çağdaĢlıklarını, modernliklerini vurguladıkça siz ısrarla Malazgirt kapısından içeri doğru ve bin yılın içinden konuĢuyordunuz. En az bin yılda yoğrulmuĢtu cümleniz, diliniz. Hükümet kurduğunuz ve BaĢbakan olduğunuz günün gecesi üzerinizdeki bütün meraklı bakıĢlara rağmen hükümet programından söz eder gibi Ġbn-i Arabi‟nin Futuhat-ı Mekkiye‟sinden söz ederdiniz. Yani takviminiz farklıydı ve miladınız de bin dokuz yüz yirmi değildi. Reddi mirası reddediyor, selefiniz Sultan Abdulhamit imiĢ gibi konuĢuyordunuz. Sultan Abdulhamit‟ten, Sultan Fatih‟ten ya da Sultan Alpaslan‟dan söz ederken Besmele ile baĢlardı her sözünüz ve dua ile biterdi daima. Hastanedeki son mesajınızda da dua istemiĢsiniz. Dualarımız sizinle hocam. Sizi hiçbir zaman sadece bir parti baĢkanı olarak düĢünmedi sevenleriniz. Liderliğiniz, iddianız ve davanızın bir parti tüzüğüne sığmadığını ve sığmayacağını bilirdi cümle âlem. „Umut‟, özellikle umut bitmez tükenmezdi sizde. Seksen beĢinizde, ölüm döĢeğinizde, nefesiniz yetmediğinde bile sizde bir damlası bile azalmamıĢ, eksilmemiĢti umudun. Güler yüz, tebessüm ve merhametle bakıyordunuz ya dünyaya, sizi herkes biliyor, görüyordu. Çattığınızda bile kaĢlarınızı sizden kimseye zarar gelmeyeceğini biliyordu muarızlarınız dahil. ġartlar ne uzun kıyam ve secdelerinizi kısalttı ne de ümitvar coĢkunuzu azalttı hocam. Siz hep ufka baktınız ve hep ufku iĢaret ettiniz. 51 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM kesintisiz bir tarih içinden kuruyordunuz cümlenizi. Arızi durumlar, mesela andıçlar, darbeler bile ne cümle kurgunuzu ne mantık örgünüzü değiĢtiriyordu. Bir mihrak noktanız vardı hocam, ayağınızı sabitlediğiniz bir yer. Oradan bakardınız dünyaya ve herkesi mümkünse oraya çağırırdınız. Gelenleri bağrınıza basardınız; gelmeyenler, hareketinize katılmayanlar size sorulduğundaysa “eli kulağında, çağırırsanız onlar da gelecekler” derdiniz. „Millet‟ olduğumuzu öğrendik Çok bariyer aĢtınız, çok düĢtünüz, çok kalktınız. “DüĢmez kalkmaz bir Allah”. Diz kapaklarınız belki çok kanadı ama hiçbir zaman meĢruiyet krizine düĢmediniz. En yakınınızdan biri meĢruiyet krizine ya da endiĢeye kapılsa, mesela “faizi toptan kaldıramayız hocam” dese “senin bir ayağın neden baĢka galakside?” diye sorardınız. Gerek duymanız halinde ironiyi bir yatağan kılıcı gibi, mizahı ısırgan gibi kullanırdınız. Bu ülkenin gençlerine düĢ kurmayı siz öğrettiniz. Büyük düĢünmeyi de büyük ölçüde siz. Millet kavramının asli manasını bu millet, milletimiz sizden öğrendi hocam. Keza rüya görmeyi, iz sürmeyi de. Büyük düĢünmeyi, bize öğretilenlerle yetinmemeyi de siz öğrettiniz. Dil, Tarih ve Coğrafya hapishanelerimize anlatılmayanları sizden duyduk. Bir büyük tarihimiz ve bir büyük coğrafyamız olduğunu da. Bir lügatçeniz vardı hocam. Mümkün oldukça ecnebiceyi almadığınız. „Ev sahibi‟ olduğumuzu, kiracı, mülteci, sığınmacı, olmadığımızı sizden öğrendik. Mekanınız cennet olsun hocam... 1 Mart 2011, Star 52 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM hiçbir zaman ötekileĢtirmedik. Bizim kurduğ umuz koalisyon Türkiye‟de dinci siyaset anlayıĢı ile Cumhuriyet kültürünün uzlaĢmasında ilk denemedir. Farklı içerikte de olsa, CHP de, MSP de ulusal bağımsızlık çizgisinde bir ara ya geldi. Birbirini reddeden iki siyaset ĢaĢırtan bir ortaklık kurdu.” Ecevit‟in daha sonra “tarihsel yanılgı” olarak tanımladığı ortaklık, Türkiye‟de Siyasal Ġslam‟ın ilk büyük atılımına yol açıyor. KENDĠ KADROLARI Doksan yıllık Cumhuriyet‟te Ġslam‟ın siyasette temel rollerden birini oynamasında Erbakan‟ın muhteĢem katkısı unutulmaz. Kendisi gerçeklerden koparken, onun öğrencileri, bu günkü AKP yönetimi, o katkıyı daha rasyonel bir çizgiye oturtuyor. Nasıl? Kendi sermaye sınıfı, kendi iĢçi sınıfı ve kendi kadrolarını ol uĢturarak. Kendileri dıĢında herkesi ötekileĢtirerek. Sosyal devlet anlayıĢı ile birlikte. Askeri siyaset dıĢı bırakarak. Günümüzde ciddi kalıp değiĢiklikleri ile beraber, Erbakan‟ın mirasını yaĢıyoruz. AKP, iktidarını Erbakan‟a borçlu – Yalçın Doğan TÜRKĠYE‟nin büyük projesi: sanayileĢmesiyle ilgili “Yüz bin tank, yüz bin motor...” Mitingde toplanan üç yüz, dört yüz kiĢiye karĢı: “Bizi dinlemeye gelen, Milli GörüĢe iman eden siz on binlerce kardeĢimizin...” 1974 Kıbrıs BarıĢ Harekatı sırasında CHPMSP koalisyonunda: “CHP kaçtı, Kıbrıs‟a çıkmaya biz karar verdik...” 28 ġubat darbesiyle iktidardan düĢtükten sonra: “Komutanlar bana teĢekküre geldiler. Onlarla bir seans yaptık, yanlıĢ yerde durduklarını anladılar, iki seans daha yapsaydık, hepisi (hepsi değil, hepisi) Milli GörüĢe gelecekti”. Türk siyasal yaĢamının en renkli simalarından Necmettin Erbakan‟ın değiĢmeyen özelliklerinden biri hayalciliği, diğeri bol bol nasihat vermesi. Gerçek ve onun gör üĢüçoğunlukla birbirini tutmuyor. CHP ĠLK ATILIM Üçüncü bir özelliği var ki, inatçılığı Türkiye‟yi bugünlere getiriyor. Ġlk partisi, Milli Nizam ile aldığı yüzde 78‟lik oy oranı, MSP ile yüzde 12‟lere, Refah Partisi ile yüzde 19‟lara çıkıyor. Daha sonra gerçeklerden iyic e kopuyor. Partisi her seferkapatılıyor. Ama, onun inatçılığı Siyasal Ġslam‟ın Türkiye‟de yükselmesinde büyük rol oynuyo r. „Sen yerine otur‟ 28 ġubat sürecinde BaĢbakan Erbakan partisi nin gurubunda kararları imzalayacağını söylüyor. Salonda bir genç adam ayağa kalkıyor, Erbakan‟a: “Ġmzalamayın efendim, imzalarsanız, yanlıĢ yaparsınız.” Erbakan kızıyor: “Kabadayılık yapma, otur oturduğun yerde. Ġlla bir Ģey söylemek istiyorsan, git ormanda söyle.” Bu kısa gerginlik, ilerde büyük ayrılığa yol açacak kapıĢmanın ilk adımı. MGK kararlarına karĢı Erbakan‟ı uyaran, Erbakan‟ın da kızdığı genç adam kim? O sırada Ġstanbul BüyükĢehir Belediye 1973‟te CHP Erbakan‟la hükümet kurarken, koalisyonun mimarlarından Deniz Baykal‟ın gözlemi önemli: “Ayrı dünyaların insanlarıydık. Temel dünya görüĢlerimiz farklı olsa da, biz birbirimizi 53 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM BaĢkanı Recep Tayyip Erdoğan. En garip açıklama ERBAKAN‟ın ölümü üzerine en garip açıklamalardan biri Genelku rmay‟a ait: “Değerli bilim ve siyaset adamı olarak ülkemize yaptığı büyük hizmetler daimahatırlanacaktır.” Yirmi yıla yakın Ankara‟da gazetecilik yaptım. O yılların bir bölümünde Erbakan‟ın MSP‟siCHP ile koalisyonda, bir bölümünde Erbakan yine iktidar ortağı. Tanık olduğum tümkonuĢmalarda askerler Erbakan‟ı sürekli eleĢtiriyor. Birebir tanıklık bir yana, 28 ġubatdarbesi doğrudan Erbakan ve ekibini iktidardan düĢürmeye yönelik. Madem büyük hizmeti vardı, neden devirdin? Madem devirdin, Ģimdi büyük hizmetiyleövmek ihtiyacı neden? Çünkü, bizde hayata veda edenlerin arkasından konuĢulmaz. „Bunlar kasımda çöker‟ AKP iktidarının ilk günleri. O sırada BaĢbakan Abdullah Gül. Erbakan bir yandan yeni siyasal ittifaklar peĢinde, bir yandan da kendi yetiĢtirdiğiAKP‟ileri eleĢtirmekten geri kalmıyor. Aylardan Ağust os, Erbakan: “Bunların ekonomik politikası çöktü, bunlar fazla dayanamaz, Kasım‟da düĢerleriktidardan.” Erbakan‟ın tahmini üzerinden sekiz tane Kasım ayı geçiyor. Sonuç ortada. 1 Mart 2011, Hürriyet 54 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM asmıyordu. 28 ġubat ve gerçekler - Yalçın Bayer Ulus‟ta gerilimin doruğuna vardığı 1997‟nin Ģubat ayı MGK toplantısında asker kanat,kapsamlı bir irtica dosyasını masaya koydu. Eksiksiz imzalarla yayımlanan 18 maddelik bildiride, irtica tehdidini kaynağında kurutacak hukuks al düzenleme ve yaptırım önerileri sıralanıyordu. Aziz Naci Doğan, 28 ġubat‟ı yazıyor: “28 ġubat 1997‟deki tarihsel MGK toplantısı ile baĢlayıp dört ay kadar sonra dönemin baĢbakanı Necmettin Erbakan‟ın Çankaya KöĢkü‟nde CumhurbaĢkanı Süleyman Demirel‟e hükümetinin istifasını sunmasıyla son bulan „28 ġubat süreci‟ne iliĢkin acımasızca yürütülen bilgi kirliliği kampanyası karĢısında, bazı gerçeklerin açıkça dile getirilmesinde yarar görüyorum. Ġslamcı siyasal kimliğe sahip RP ile merkez sağda bulunduğu varsayılan DYP‟nin kurduğu koalisyon hükümeti Refahyol, söylem ve eylemleriyle laik demokratik Cumhuriyet‟in temellerini sarsıp demokrasiyi de ortadan kaldırabilecek keyfi ve anayasa dıĢı bir çizgi izlemeye baĢladı. Tarikat ileri gelenlerine BaĢbakanlık‟ta verilen iftar, 10 Kasım günü resmi törenlerde dönemin RP‟li Kayseri Belediye BaĢkanı‟nın „Burada kerhe n bulunuyorum, aman yanlıĢ anlamayın... Müslümanlar; içinizden kini, nefreti eksik etmeyin!‟ demesi, RP‟li Sincan Belediye BaĢkanı‟nın ev sahipliğinde yapılan ve o dönemdeki Ġran Büyükelçisi‟nin istenmeyen kiĢi ilan edilmesine de yol açan Ģeriatçı kalkıĢma provası görünümünde ki „Kudüs Gecesi‟, haber yapmak üzere orada b ulunan Star TV muhabiri IĢın Gürel‟in saçlarından tutularak yerlerde sürüklenmesi ve daha bir dizi baĢka Ģoke edici geliĢme,toplumda büyük bir gerilime, güvensizliğe yol açtı. Refahyol hükümeti bu gerilimi dört ay kadar taĢıyabildi. Haziranda KöĢk‟te sunulan istifanın ardından yeni hükümeti kurma görevi CumhurbaĢkanı‟nca Meclis‟te 3. parti durumundaki ANAP‟ın Genel BaĢkanı Mesut Yılmaz‟a verildi. ANAP, DSP ve (Hüsamettin Cindoruk baĢkanlığındaki merkez sağ bir diğer parti olan) DTP‟nin bir araya ge lmesiyleoluĢan Anasol-D hükümeti, hükümet dıĢından CHP‟nin de desteğiyle „8 Yıllık Zorunlu ve Kesintisiz Ġlköğretim Yasası‟nı o da belirgin biçimde ayak sürüyerekyaĢama geçirip MGK bildirisinin diğer maddelerindeki önerileri ve uygulama hedeflerini tümüyle görmezdenge ldi. Merkez sağ ve merkez sol partilerin irtica bataklığına demokratik hukuk devleti otoritesiyle eğilmeye bir kez daha yanaĢmayan ilkesiz tutumu yüzünden, bağlayıcı bir devlet belgesi niteliğindeki 28 ġubat MGK kararları ortaya çıktı. Ġlerleyen aylarda Anayasa Mahkemesi‟nce „laiklik karĢıtı eylemlerin odağı haline geldiği‟ gerekçesiyle temelli kapatılan RP‟nin kadroları içinden AKP doğdu...AKP, sözde „liberal aydın‟ bir kesimin açık desteğini de alarak, yolsuzluk ve yoksulluğun kıskacındaki topluma seçenek gibi gösterildi.” Muhalefet partilerinden, iĢçi sendikalarından , meslek kuruluĢlarından, yargıdan, basın yayın organlarından gelen yapıcı yöndeki uyarı ve eleĢtirilere Refahyol yetkilileri hiç kulak 55 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Artık gerisini yazmaya gerek var mı? yönelterek gösterdi; “Gulu gulu dansı.. Fasa fiso... GeçiĢ dönemi kanlı mı kansız mı olacak, buna halk karar verecek... Kadayıfın altı kızarınca” dedi, laik kesimi “Sizi gericiler sizi, sizi fosiller sizi..” diye de aĢağıladı. Bazen güldürdü, bazen kızdırdı. Kim ne derse desin Türkiye‟de Ġsla mcılığıyönlendiren en önemli „manevi otorit e‟ oldu. Bazı sözleri ve yarattığı etkiler unutulabilir mi? “Hak geldi, batıl zail oldu”, D-8, Çevik Bir, Konya Kudüs Mitingi, GümüĢ Motor, ĠTÜ, “RP iktidara gelecek.” 28 ġubat... Eyüp Sultan, “Tayyip‟i severim ama ülkemi daha çok sevdiğim için onu değiĢtireceğim ve ülkeme faydalı bir hale dönüĢtüreceğim.”(2010), Aachen Teknik Üniversitesi, Kayıp Trilyonl ar Davası, “Siyaset yapmak ibadettir.”, “Ġlk ezanı Kayseri‟de daha okula gitmezken, beni hamama götürürlerken, Konak Camisi‟nde duydum.” “Biz Siyonizm‟e karĢıyız, milliyiz, Anadolu‟yuz, Osmanlı‟yız. Milli GörüĢçüyüz.” “Ġttihat ve Terakki zihniyeti, Batı‟yı üstün gören ve Batımedeniyetine sahi p olalım, zihniyetini taĢıyordu.” Abbate göm lekleri... Sonuçta, millici ve ulusalcı tarafı da ağırlıklıydı. Askere açıktan tepki göstermedi. 1 Mart 2011, Hürriyet 28 ġubat‟ı anlamak için, MGK‟nın yayınladığı 18 madd eyi iyice okumak gerekiyor. Atatürk‟e saygısızlık MUĞLA kentinin tam ortasındaki Atatürk h eykelinin yanına direk dikip MOBESE kameralarıyerle Ģtirdiler. Heykelin bulunduğu yer geniĢ bir meydan olup kameraları koymak için uygun pek çok yer vardır. Kameraların daha uygun bir yere konması sağlanamaz mı? Erol BALOĞLU „Manevi otorite‟ NECMETTĠN Erbakan‟ın siyasette Ģifreleri vardı. Bunlar kurduğu partilerin isimlerinde gizliydi. Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi... Ona göre, Müslüman iyi insan demekti. Milli Düzen teorisi de, insanlığa hizmetiamaçlıyordu. Zeki, kara rlı, üretken, esprili ve örgütçüydü. Siyasi lite ratüre birçok sözcük kazandırdı. Erbakan, sermayeden mi emekten yana mı politika izledi; bunun cevabı verilmedi. Siyasete, Odalar Birliği‟nden uzaklaĢtırılınca ĠTÜ‟den arkadaĢı Demirel‟e tepki için girdiği söylenir. Türkiye‟de „siyasetin dinsiz‟ yapılmayacağını bütün lide rlere gösterdi. Aslında bilim adamıydı; „motor‟cuydu. Recai Kutan, “Türkiye‟yi özüne döndürdü; bu tarih i bir hizmettir” der. Amacını sürdürmek için beĢ parti kurma sı, onun bu azminin göstergesidir. Her „hareketi‟ne sıfırdan baĢladı; hedeflerind e engel tanımadı. Ve bugünkü kadroları yetiĢtirdi. Belirli konulardaki tepkisini gerektiğinde topluma ağır eleĢtiriler 56 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM parçası olarak kalma ısrarını sürdürdü. Bence Versace marka çok renkli kravatlarıyla, "Müslüman modern olabilir" mesajını vermek istiyordu. Eğer Erbakan kravat takmasaydı, belki de Arap ülkelerinde benzerlerini sıkça gördüğümüz kravatsız siyaset adamlarıyla karĢı karĢıya kalacaktık. BaĢörtüsü kavgasına, bir ihtimal, "kravat kavgası" da ilave olacaktı. Ġslâmi hareket ve meĢru zemin - Nazlı Ilıcak Türkiye'deki Ġslâm anlayıĢının Arap ülkelerindeki gibi radikalleĢmemesinin, uçlara savrulmamasının farklı sebebleri var. 1950'den beri demokrasiyle yönetilmenin ve hiçbir zaman yabancı bir ülkenin sömürgesi olmamanın yanı sıra, Necmettin Erbakan'ın Milli GörüĢ hareketi. BaĢka ülkelerin boyunduruğu altına giren Müslüman devletlerde, ister istemez Ġslâm, ulusal kurtuluĢ mücadelesi içinde yoğunlaĢıyor; Batı düĢmanlığı derinleĢirken, Ģiddet gündeme gelebiliyor. Evet Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde sömürgeleĢtirilmedi. Ama, gene de eğer Erbakan, kitleleri meĢru demokratik zeminde tutmasaydı, Ġslâmcılık daha radikal bir çizgiye kayabilirdi. Türkiye, 1950'de kansız, darbesiz ve hilesiz iktidar değiĢikliğini baĢardı."Ġslâmcılar", o tarihte Demokrat, sonra da Adalet Partisi'ne oy verdi. Erbakan da, aynı çizgiyi devam ettirip, Adalet Partisi bünyesinde siyaset yapmak istedi ama, Süleyman Demirel'in vetosuna uğrayınca Konya'dan bağımsız aday oldu ve seçildi. Konya'daki bir yurttaĢ, kendisine, "Bir çiçekle bahar olmaz" dediğinde, o, "Ama her bahar önce bir çiçeğin açmasıyla baĢlar" cevabını vermiĢti. Öyle de oldu. Milli GörüĢ mayası tuttu. Kapatılıp ad değiĢtiren partiler, seçmenden hep teveccüh gördü. 1979'da Ġran devrimiyle Humeyni'nin baĢa geçmesi ve Ġslâm Cumhuriyeti'ni kurması, dünyada bir dalgalanma yarattı. 12 Eylül 1980 sonrası, Milli Selâmet Partisi'nin de kapatılmasıyla, insanlar, derin bir hayal kırıklığı yaĢadı. Milli GörüĢ gençliği, Ġran örneğini de göstererek, "Bu iĢ sandıkla olmuyor, devrim yapmalıyız" demeye baĢladı. Ama Erbakan, bu çağrılara kulaklarını tıkadı; Refah Partisi'ni kurdu; iktidar kavgasını hiçbir zaman yasadıĢı bir çizgide yürütmedi. Sistem onu dıĢlamaya çalıĢtı fakat, o, demokratik sistemin bir 1 Mart 2011, Sabah 57 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM diyemeyiz, o yüzden Korkut Özal‟ın iddiası bana ne kadar geçerli gözükürse gözüksün, sonuçta bir fantezi. Bugün izninizle bir fantezi de ben yapacağım: Acaba Necmettin Erbakan, 28 ġubat müdaha lesini engelleyebilir miydi? Cevabı peĢin vereyim, evet engelleyebilirdi. Aralık 1996‟da, CumhurbaĢkanı Süleyman Demirel, Genelkurmay karargahında bir brifinge katıldı. Burada Demirel‟e iç ve dıĢ tehditler, bu arada irtica tehlikesi de anlatıldı. Demirel giderken neyle karĢılaĢacağını biliyordu, o yüzden kendince bir oyun planı içindeydi zaten. Gidip brifingi dinleyince, ke ndi mühendis kafası ve keskin zekasıyla, anlatılan Ģeyler içinden retoriği ve boĢ propa gandayı ayıkladı, tuttuğu notlara bakarak“Ben” dedi, “Bana anlatılanla r içinde üç tane somut Ģey gördüm.” Ardından da saydı bu üç somut Ģeyi. Askerle rin koca brifinginde somut, hukuki anlama indirgenebilir bulunan üç Ģey, esasen son derece sıradan olaylardı. Demirel‟in özetlemesine askerlerden bir itiraz gelmedi. Bunun üzerine CumhurbaĢkanı makamına döner dönmez BaĢbakan Necmettin Erbakan‟a bir mektup yazdı, askerlerin sıkıntı olarak ilettiği üç konuyu aktardı ve bu konul arda çözüm istedi. Erbakan, bırakın mektupta dile getirilen Ģikayetleri gidermeyi, cevap bile vermedi. Verse,mektu pta dile getirilen üç görece önemsiz konuyu çözüme kavuĢtursa, hatta göz boyasa,tarih fa rklı Ģekilde akabilirdi. O zamana kadar hem askere Erbakan 28 ġubat‟ı önleyebilir miydi? Ġsmet Berkan BUGÜN Ġstanbul‟da toprağa verilecek olan Necmettin Erbakan‟ı ve onun siyasi mücadelesini bir köĢe yazısına sığdırmak imkansız. Onu ve temsilcisi olduğu siyasi akımı sevmeseniz de, bence bir hakkı teslim etmek gerek: Erbakan uzun yılların mücadelecisiydi ve bu mücadelesiyle de Türk siyasetine ciddi anlamda damga vurdu. Baktığınızda, 40‟lı yıllarda Ġstanbul Teknik Üniversitesi‟nde okuyan ve mühendis çıkan bir kuĢak pek çok bakımdan Türkiye‟de belirleyici oldu. Bu kuĢaktan siyasetçiler, devlet adamları, yüksek bürokratlar ve iĢadamları çı ktı. Necmettin Erbakan da, aynen Turgut Özal ve Süleyman Demirel gibi (ve nice baĢkaları gibi) o kuĢağın mensuplarındandı. O sebeple de yolu sık sık Turgut Özal‟la da, Süleyman Demirel‟le de kesiĢti. Aynı kuĢağın mensuplarından Korkut Özal‟ın bir iddiası var: 1969 milletvekili genel seçiminde Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel, eski dostu Necmettin Erbakan‟ı milletvekili adayı yapsaydı, belki de „Milli GörüĢ‟ün ilk partisi olan Milli Nizam Partisi hiç kurulmaz, böyle bir bağımsız siyasi akım olmazdı. Tabii tarihte geri gidip öyle değil de böyle olsaydı 58 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM hem kamuoyuna karĢı hükümet için „demokratik sabır‟ isteyen CumhurbaĢkanı Demirel‟in tutumu bu olayd an sonra değiĢmeye baĢladı. Demirelaskerin darbe yapıp tümüyle yönetime el koymasından çekiniyor du, onları Milli Güvenlik Kurulu zeminine, görece daha legal bir zemine çekmek ve hükümete zaman kazandırmak için çalıĢmaya baĢladı. 28 ġubat tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısına gidilirken asker açık açık konuĢmaya baĢlamıĢtı. Mesela Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, adıyla demeçler veriyordu. ĠĢte o günlerde CumhurbaĢkanı Demirel bir giriĢimde daha bulundu, gazeteci Ġlnur Ç evikaracılığıyla BaĢbakan Erbakan‟a mesaj gönderdi. Ama Erbakan bu mesajı da ciddiye almadı, “Benim askerle aram çok iyi, asker bizi seviyor” dedi. Dün Taraf gazetesi bir kez daha yayımladı, 28 ġubat toplantısından hemen so nra yapılanilk Bakanlar Kurulu‟nda da Erbak an bu bildirinin kendisine ve hükümetine karĢı olduğunu anlamamıĢtı, “Ġrtica kötü bir Ģeydir” diyor, 28 ġubat kararl arını bakanlarına karĢısavunuyordu. ġimdi dönüp bakıldığında bana 28 ġubat‟ın önlenebilir bir Ģey olarak gözükmesi boĢuna değil. Elbette bu askeri müdahalenin bütün suçunu Erbakan‟a yıkıyor değilim, sonuçta o bu müdahalenin mağduru. Müdahaleyi önleme görevi de tek baĢına ona değil bütün sivil siyasete ait bir görevdi. 12 Mart‟ta yapılan benzer bir müdahale sonrası „normalleĢme‟ ilk genel seçimdeyaĢanmıĢtı. 28 ġubat sonrası ikinci g enel seçime, hatta 2007‟deki üçüncü seçime kadar beklememiz gerekti. Bunun sebebi de, „sivil‟ olması gereken siyasetin „si vil‟ olmak yerineasker kucağında olmayı daha kolay bulmasıydı kuĢkusuz. Erbakan, gecikerek de olsa demokrasiyi ve si vil siyaseti korumak için elinden gelen gayreti göstermiĢ ama dönemin „sivil‟ liderlerinden destek bulamamıĢtı. 28 ġubat kararları sonrası seçim ilan etmek bile askerin girĢimini yarıda bırakmaya yeterdi. Bakın 2007‟de 27 Nisan sonrası seçim ilan edildi, askere de susup oturmak kaldı. 28 ġubat da öyle bitti zaten. Akraba siyasi akımlar ve Erbakan NECMETTĠN Erbakan, AP kendisini milletvekili adayı yapmayınca 1969‟da Konya‟dan bağımsız milletvekili oldu ve böylece „Milli GörüĢ‟ akımı doğdu. Bağımsız, ayrı bir siyasi akım gibi gözükür ama özü itibarıyla Türk sağının bütün klasik söylemleri Milli GörüĢ‟ün içinde vardır. Kalkınmacılık, milliyetçilik, dindarlık , anti-komünizm... Erbakan bir sohbetimiz sırasında 70‟li yıllarda AP‟yle rekabet etmen in zorluğunuanlatırken, “Hepimiz antikomünisttik, üç aĢağı beĢ yukarı aynı cümleleri söylerdik, din elden gitmesin, derdik ama hep Süleyman Bey önde olurdu, oyları o alırdı” demiĢti. Baktığınızda DP-AP-ANAP-DYP-RPAK Parti, hepsi aynı çizginin etrafındaki biraz farklı tonlara sahip siyasi partiler. 59 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Siz siz olun, „Merkez sağ‟ efsanelerine inanmayın, hepsi aynı siyaset, hepsi akraba partiler bunların. O partileri birbirinden ayıra n tek Ģey, liderlerin egoları. 1 Mart 2011, Hürriyet 60 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Devridaim - Yılmaz Özdil Son 9 senedir... 2 bakan Erbakan‟ın bakanı. 9 bakan Erbakan‟ın milletvekili. Erbakan rahmetli oldu. Deniyor “Bir devir 4 bakan Özal‟ın bakanı. ki: kapandı.” 6 bakan Özal‟ın milletvekili. Süleyman Demirel... Menderes‟in DSĠ Müdürü‟ydü. Bülent Ecevit... Erbakan‟ın hükümet ortağıydı. Kenan Evren... Demirel, Erbakan‟la hükümet kurdu, kara kuvvetleri komutanını görevden aldı, üçüncü ordu komutanını kara kuvvetleri komutanı yapmak istedi, kriz çıktı, birinci, ikinci ve üçüncü ordu komutanı emekliye sevk edildi, emekli olmasına kesin gözüyle bakılan Ege OrduKomutanı Kenan Evren “tarihi sürpriz”le kara kuvvetleri komutanı, sonra genelkurmay baĢkanı oldu. Turgut Özal... Demirel‟in DPT müsteĢarı. 1‟i Demirel‟in milletvekili. 1‟i Özal‟ın belediye baĢkanı. 1‟i Evren‟in valisi. 2‟si Erbakan‟ın belediye baĢkanı. 1‟i Erbakan‟ın müsteĢarı. Son 9 senedir TBMM BaĢkanı... 1‟i Erbakan‟ın milletvekiliydi. 1‟i Demirel‟in bakanıydı. 1‟i Erbakan‟ın belediye baĢkanı. Ve, Erbakan‟ın milletvekiliydi. 16 senedir Ankara Belediyesi... Erbakan‟ın milletvekili adayı. 1‟i Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı. Evren‟in baĢbakan yardımcısıydı. Yıldırım Akbulut... Özal‟ın bakanıydı. 1‟i Özal‟ın ilçe baĢkanı. Özal‟ın belediye baĢkanı. Erbakan‟ın milletvekili. Ve, Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı. 16 senedir Ġstanbul Belediyesi... Ve, Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı. 1‟i Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı. Mesut Yılmaz... Özal‟ın bakanıydı. Hâlâ deniyor ki: Tansu Çiller... Demirel‟in bakanıydı. “Bir devir kapandı.” Necmettin Erbakan... Ecevit‟in hükümet ortağı. Demirel‟in hükümet ortağı. Vatan Caddesi! Söyleyeyim ben size kapananı... 1 Mart 2011, Hürriyet Özal‟ın genel baĢkanıydı. Abdullah Gül... Erbakan‟ın yardımcısı, bakanı. Tayyip Erdoğan... Erbakan‟ın belediye baĢkanıydı. 61 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM oturduğu Demokrat Parti ile ilkeler düzeyinde anlaĢtığını, Abdüllatif ġener‟in lideri olduğu Türkiye Partisi ile de anlaĢma zeminini yakaladığını gösteriyor. Erbakan„ın planının, bu ittifaka milliyetçi oyların MHP‟den sonraki adreslerinden Büyük Birlik Partisi‟nin de katılması ve böylece geniĢ eksenli bir cephenin kurulması olduğu belirtiliyor. Gelen bilgilere göre, Erbakan 27 ġubat‟ta vefat etmeseydi, BaĢbakanlık koltuğunu bırakmak zorunda kaldığı sürecin miladı olan 28 ġubat‟ın 14. yıldönümünde, ittifak çalıĢmalarına son Ģeklini verecekti. Türk siyasetinin en önemli ve renkli liderlerinden biri, son nefesine kadar bu çalıĢmalarını sürdürüp, iktidar kavgası vererek perdeyi kapattı. Erbakan‟ın ittifak planı – Fikret Bila Türk siyasi yaĢamının simge isimlerinden Necmettin Erbakan, dün, ebedi yolculuğuna yüz binler tarafından uğurlandı. Milli GörüĢ adını verdiği, siyasi yaĢamın ana akımlarından birisi haline gelen hareketin liderini uğurlayanlar arasında CumhurbaĢkanı Abdullah Gül ve BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi yüzlerce öğrencisi vardı. Erbakan, kendisi için siyasi kulislerde sürekli söylenen ve neredeyse slogan haline gelen “Kendisi muhalefette, fikirleri iktidarda” ifadelerine rağmen, son nefesine kadar yılmadan, iktidar savaĢını sürdürdü. Numan KurtulmuĢ‟la parti yönetimi konusunda düĢtüğü fikir ayrılığı, KurtulmuĢ‟un ekibiyle birlikte ayrılarak HAS Parti‟yi kurması, 86 yaĢındaki liderin yeniden Saadet Partisi Genel BaĢkanlığı koltuğuna oturmasına fırsat yaratmıĢtı. Ölümünden sonra, hastane odasında geçirdiği günlerde, 90‟lı yıllardakine benzer bir ittifakla çıkıĢ hazırlığı yaptığı da anlaĢıldı. Ġttifak kurulur mu? Ancak ölümünden sonra bu siyasi partilerden gelen açıklamalar, Erbakan‟dan sonra da ittifak çalıĢmalarının son bulmayacağını gösteriyor. Saadet Partisi‟nin öncelikli problemi haline gelen “genel baĢkanlık” sorununu çözmesinin ardından, tek baĢına yüzde 10 barajını aĢma ihtimalleri son derece düĢük olan bu partilerin temasları devam edecek. Erbakan‟ın ölümünden sonra Saadet Partisi‟nin KurtulmuĢ döneminde yakaladığı ivmeye benzer bir çıkıĢ yakalayıp yakalayamayacağını göreceğiz. Ancak Erbakan‟ın kafasındakine benzer bir ittifakın oluĢturulamaması halinde, 12 Haziran‟da bu partilerden hiçbirinin TBMM‟ye 4. parti olarak giremeyeceği de ortada. Yüz binler tarafından uğurlanan Erbakan‟ın ölümüyle, Türk siyasi yaĢamı, 1970‟lerden bugüne siyasi yaĢama yön veren en önemli aktörlerinden birini kaybetti. Yaptığı son planın yaĢama geçip geçmeyeceği, geçerse sonuç verip vermeyeceği ise ilerleyen dönemde belli olacak. Kutsal ittifak Erbakan, siyaset yasağının 1987‟de kalkmasının ardından genel baĢkanı olduğu Refah Partisi‟ni Meclis‟e taĢıyabilmek için, 1991‟de Milliyetçi ÇalıĢma Partisi Genel BaĢkanı Alparslan TürkeĢ ve Islahatçı Demokrasi Partisi Genel BaĢkanı Aykut Edibali ile ittifak yapmıĢ ve baĢarılı olmuĢtu. Yüzde 10‟luk seçim barajı, “kutsal ittifak” diye de anılan bu ittifakla delinmiĢ, Erbakan, Meclis‟e girmeyi baĢarmıĢtı. Yeniden ittifak Açığa çıkan bilgiler, Erbakan‟ın Saadet Partisi Genel BaĢkanlığı koltuğuna oturduktan sonra benzer bir “sağ” ittifak formülüyle barajı aĢmayı tasarladığını ortaya koyuyor. Yapılan açıklamalar, Erbakan‟ın, Namık Kemal Zeybek‟in genel baĢkanlık koltuğuna 02 Mart 2011, Milliyet 62 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Varlığını 27 Mayıs Cuntası‟yla “iyi iliĢkilere” borçlu olan Demirel‟in bu ittifakın gereği olarak Adalet Partisi‟ni „aĢırı‟lara kapatma tercihi nedeniyle bağımsız olarak Meclis‟e girer. “27 Mayıs mağdurları için öngörülen siyaset yasağını” kaldırmayı amaçlayan anayasa değiĢikliğini Cumhuriyet Senatosu‟nda engellemek adına cansiperane çabalar gösteren 28 ġubat‟ın ve Erbakan‟ın ardından – Osman Can Siyasi yaĢamımızın en renkli, en azimli ve muhtemelen en fazla sistem tarafından haksızlıklara uğratılmıĢ aktörlerinden Necmettin Erbakan 27 ġubat günü vefat etti. Bir gün sonrası ise gerek kendisi, gerekse Türkiye için karanlık bir hareketin, yani 28 ġubat post modern darbesinin 14. yıldönümüne denk geliyor. Demirel ile uzlaĢması çok zordu. Medya, üniversite ve bürokrasi ayağı bulunan bu karanlık hareketin yargı ayağı Erbakan‟ı “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içinde bulunan siyasiler olarak etiketleyip “Dünya durdukça var olacak” ittihatçıcuntacı düzen ihtiraslarına kurban verme vecdi ve huĢusu içinde kapatmak için harekete geçmiĢ ve sonuç doğurmuĢtu. Cunta liderlerinden biri büyük bir mutlulukla “28 ġubat 1000 yıl devam edecek” diye buyurmuĢtu. Demirel ile uzlaĢamaz Onun temsil ettiği siyasi hareketi yok etmek için önce kendi gerçekliğinden uzaklaĢtırmak gerekecekti. 28 ġubat‟ın kendi muarızı bir partiyi kapatmak için onu “kan içen vampirler” gibi daha karanlık ve korkunç bir etiketle sunmak yararlı olabilirdi. Bu etiketin „hukuk‟ yoluyla vurulması „vicdanı‟ rahatlatabilirdi. „Hukuk‟ denilenin cuntacıların ürettiği „norm‟lar yığınından baĢka bir Ģey olmadığını henüz Türkiye öğrenmemiĢti. Meclis‟e girdikten sonra Erbakan Milli Nizam Partisi‟ni kurar. Demirel Senato‟da baĢarılı olamaz, ancak Anayasa Mahkemesi gereken tedbiri alır. Anayasayı ihlal ederek “27 Mayıs” ruhuna aykırı görülen bu ilk anayasa değiĢikliğini iptal eder. Yassıada figürlerinden biri olan Salim BaĢol dahi, “bu kadarı da fazla” demek zorunda kalır. Mahkeme ile Demirel‟in aynı cenahta buluĢtukları enteresan anlardan biridir bu. 12 Mart Darbesi‟nin ardından Milli Nizam Partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılır. Çok daha önemli bir saptama da Ģu ki, yargıçlar muhtemelen Erbakan‟ın ve partinin iĢine geldiğinden dolayı, davada uygulanacak bir kuralı iptal ederler. Yargı eliyle siyasal yaĢamın formatlanma süreci böylece ilk defa Erbakan‟ın siyasi yaĢamı üzerinden uygulamaya geçirilmiĢ olur. 27 Mayıs‟la tesis edilen üniforma ve cüppe kardeĢliği etkisini gösterir. Muhtemelen Erbakan da bilmedi. Bu nedenle hayatı boyunca darbe yargısı karĢısında kendini hep bu „hukuk‟ ile savundu. 1973‟te kurulan Milli Selamet Partisi‟nin ise tüm diğer partilerle birlikte faaliyetleri 12 Eylül 1980 darbesinin ardından askıya alınır. 1981 yılında kapatılır. 1982 Anayasası‟nın yürürlüğe girmesiyle birlikte Geçici 4. Madde gereği siyaseten yasaklı hale gelir. Kendisi de yasaklı hale gelen Demirel‟in anayasa perspektifiyle 1982 Anayasası‟nın Akademisyenliğinin ötesinde, siyasal alana iliĢkin itirazları vardı ve bunu dile getirmek için siyasete girmeye karar verir. ĠĢte ilginç bir mücadele baĢlar. Adalet Partisi‟ne baĢvurur. 63 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM özgürlük rejimi ve temel kurumlar itibariyle uyuĢuyor olması da baĢka bir ilginç nokta. Refah Partisi‟nin devamı olan Fazilet Partisi hakkında da “habis bir ur” nitelendirilmesi yapılarak, aynı gerekçelerle dava açılır. Savcı yeniden üniforma ve cüppe kardeĢliğinin gereğini yerine getirir. Parti sırf “baĢörtüsü bir özgürlük kullanımıdır” dedi diye kapatılır. Ancak o kararlılığını hiç yitirmez. Vefat ederken Saadet Partisi‟nin baĢkanıdır. 87 Referandumu‟yla yeniden siyasetle buluĢan Erbakan‟ın kur(dur)duğu diğer parti ise siyasi hayatımızda en derin izlerden birini bırakacak olan Refah Partisi‟dir. Bu parti periferide yer alan birçok partiyle ittifak kurarak 1991 seçimlerinde Meclis‟e girer. 1995 seçimlerinde Türkiye‟nin en büyük partisi haline gelir. 1991‟den itibaren ülkeyi adım adım faili meçhul cehennemine çeviren aktörler 1995‟de hükümet kurmasını engeller. Ancak Refahyol Hükümeti kurulur. Erbakan Türkiye Cumhuriyeti BaĢbakanı olur. Türkiye‟de 28 ġubat süreci de baĢlamıĢ olur. KuĢkusuz bu süreç 27 Mayıs Koalisyonu gibi bir koalisyona ihtiyaç duyar. Ġçinde kimi siyasi partilerin, asker ve sivil bürokrasinin, yargının ve her zamanki gibi medyanın bulunduğu bir koalisyon: 28 ġubat Koalisyonu... Onun temsil ettiği siyasi gelenek sürekli olarak yok edilmeye, mahkûm edilmeye ve öcü olarak gösterilmeye çalıĢıldı. Ancak bu siyasi gelenekten gelenlerle Türkiye toplumunun sağduyuya dayalı iletiĢimi, Türkiye‟de demokratik bir devrimin imkânını yaratmıĢ durumda. Erbakan‟ın ittihatçıların ve cuntacıların etiketlediği gibi, gerçekten gerici ve Ģeriatçı olduğu tartıĢılır. Halkın bu konuda kararını verdiğini görüyoruz. Ancak Erbakan‟ın ittihatçı ve cuntacı zihniyetle bağdaĢmadığı ise çok açık. Ve aynı ölçüde açık olan diğer bir husus ise, gericiliğin ve karanlığın ittihatçı ve cuntacı zihniyette temsil ediliyor oluĢudur. Halk bu konuda da kararını vermiĢ durumda. Üniforma cübbe kardeĢliği Düğmeye basılır. Medya harekete geçer. Devletin âli sahipleri Türkiye‟nin özel koĢullarından söz eder. Tanklar yürütülür. Bu siyasi hareketi “kan emici vampirler” olarak gören savcı harekete geçer. Anayasa Mahkemesi Refah Partisi‟ni laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle kapatır. 11 kiĢilik heyetin 9‟u kapatılmasını ister. Kapatırken tarih tekerrür eder. Partinin kapatılmasını zorlaĢtırabilecek yasa maddeleri iptal edilir. Ve büyük bir iĢtahla cunta anayasası ve cunta yasalarının verdiği yetkiyle cuntadan alınan icazetle cuntanın hazzetmediği Refah Partisi kapatılır. Üniforma ve cüppe kardeĢliğinin Türkiye‟deki karanlık yüzü yine kendini gösterir. Bu süreçte Demirel, koalisyonun öncülerinden ve Anayasa Mahkemesi üyelerini atayan bir cumhurbaĢkanıdır. Erbakan ise siyaseten yasaklı hale gelir. 28 ġubat Koalisyonu Erbakan‟ın vefatı, 28 ġubat Koalisyonu‟nun esaslı figürlerini üzmüĢe benziyor. Bu anlaĢılabilir bir durum. Zira bu siyasal hareket, hak etmediği halde, yerleĢik algılar nedeniyle cuntanın her defasında kendini orta sınıfa „kurtarıcı‟ olarak sunabilmesinin de imkânını yaratıyordu. Çağın gerisinde kalmıĢ bu cuntacıların ardılı olan yeni parti karĢısında aynı etkiyi yaratabilmesi mümkün değildi. Parti kapattırılamadı. 2010 Referandumu ile birlikte, ittihatçılar artık operasyonel silahlarından mahrum kaldılar. 64 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Tarihlerinde ilk defa iktidardan düĢtüler. Üzüntünün hüzne tekabül ettiği ve tarihin gerisinde kalmıĢlığın psikolojisini yansıttığını söylemek yanlıĢ olmaz herhalde... Kendisine Allah‟tan rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum. 2 Mart 2011 65 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM önemli politikacılarından biri yapıyor. Bu da onun din temelli politikayı ilk defa Meclis‟e sokması ve AKP‟yi iktidara getirecek yolu kırk yıl boyunca inatla açık tutmuĢ olmasıdır. AKP‟nin önde gelen simalarının hepsi, Gül, Erdoğan, Arınç, Erbakan‟ın çömezi idiler. Onun himayesinde politikaya girdiler ve yükseldiler. AKP, Erbakan kayasından kopan bir parçadır. Ne kurduğu partilerin kapatılması, ne hapis, siyaset yasağı, ne ordu tarafından devrilmek Erbakan‟ı pes ettirmedi. Siyasette dini açıyı hep canlı tuttu. Ama bu çabanın meyvelerini o değil, daha genç ve gerçekçi, daha örgütçü ve gözü kara, daha pragmatik ve modern olan Erdoğan ve arkadaĢları toplayacaktı. Erbakan‟ın yaptığı belki de en büyük iĢ, siyasi Ġslam‟ı silahtan uzak tutmak oldu. Kendine zorbalık uygulandığı zaman bile zorbalaĢmadı. Türkiye, 1980 öncesinde, solcular ve milliyetçiler tarafından kan gölüne çevrilirken, dinciler de silaha sarılmıĢ olsalardı ne olurdu, insan düĢünmek bile istemiyor. Bundan dolayı Türkiye‟nin ona bir teĢekkür borcu var. Onu artık cennette, pırıl pırıl beyazlar içinde, önüne çıkan her meleğe, hak gelince batılın nasıl zail olacağını anlatırken hayal edebilirsiniz. Erbakan: Pes etmeyen politikacı – Metin Münir Necmettin Erbakan 1974‟te Bülent Ecevit‟in kabinesinde baĢbakan yardımcısı olduktan birkaç hafta sonra, Ankara‟da bir basın toplantısı yaptı. Salonda dev bir Türkiye haritası asılıydı. Haritanın üzerinde Erbakan‟ın devlet eliyle kurmayı tasarladığı düzinelerce fabrika, rafineri, petro-kimya tesisi, liman, otoyol vardı. BoĢ alanlar dolmuĢ, tarım ülkesi Türkiye, Erbakan‟ın eğitiminin bir döneminde bulunduğu Almanya gibi, endüstriyel bir ülke olmuĢtu. Finansmanı nereden sağlayacağı sorulduğunda gülümsedi. Para hazırdı. Pek yakında, hepimiz görecektik. Basın toplantısından kısa bir süre sonra Erbakan, Anadolu yollarına düĢtü ve haritada gösterdiği tesislerin temellerini atmaya baĢladı. Ama temellerin üzerinde hiçbir Ģey yükselmedi. Ne proje vardı, ne de finansman. Zaten koalisyon da kısa ömürlü oldu; Erbakan‟ın kırk yıldan uzun siyasi hayatında kurduğu bütün partiler, üyesi olduğu bütün hükümetler gibi. Erbakan, dünyaya realite ile iplerini keserek gelmiĢti. Ġmkânsız rüyalar görüyordu ve bu rüyaları son nefesine kadar görmeye devam etti. Hem onun hem de Türkiye‟nin Ģansı Ġktidarda kalıĢları hep kısa oldu. Bu hem onun, hem de Türkiye‟nin Ģansıdır. Dini inançlar ve önyargılarla boyanmıĢ görüĢleri hem ekonomide, hem dıĢ politikada dünya gerçeklerine ters düĢüyordu. BaĢarısız olmaya mahkûmdu. Ama hiç ara vermedi. Yılmadı. Hayatının son aylarında kendi gücüyle ayağa kalkacak takate sahip değildi ama, yanında ihtiyar yoldaĢları, kazanamayacağı bir seçime hazırlanmaya devam etti. Hepsi bu olsaydı onu ciddiye almamak mümkün olabilirdi. Ama bir baĢka gerçek daha var ki, Erbakan‟ı yakın tarihimizin en 2 Mart 2011, Milliyet 66 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM bazı konularda „haksızlık‟ etmiĢ olduğumu düĢündüm. ġöyle ki; ortada pragmatizm, oportünizm, uluslararası konjönktür, vs. diye nitelendirilebilecek pek çok emare vardı, ama olay bundan ibaret değildi. Her Ģeyden önce, beğenin beğenmeyin, bir hareketin, davanın çok çilesini çekmiĢ olanların liderlerini geride bırakan arayıĢ ve „isyanı‟nı daha fazla dikkate almak gerekiyordu. Siyasette, sadece pragmatizm değil, öncü vasfına sahip olan liderlerin kendi bakıĢları etrafında çizdiği katı sınırlar, ardından gelenlerin önüne duvar gibi dikilebiliyor, siyaset alanlarını daraltabiliyor. „Öncü‟lere vefa, ardından gelenler için bir mahkûmiyet halini alabiliyor. Bu mahkûmiyete karĢı „isyan‟ı, her tür pragmatizm ve oportünizm için kılıf yapanlara karĢı çıkarken, „isyan‟ın haklı olabilecek sebeplerini göz ardı etmemek gerekiyor. Erbakan‟ın ardından – Nuray Mert Her ölüm, insanın uzun boylu bir „muhasebe‟ yapmasına vesile olur veya olmalıdır. Hakkında kim ne düĢünürse düĢünsün, önemli bir siyasi aktörün ölümü, siyasi bir muhasebeyi de gerekli kılıyor. ġimdilerde doğal olarak, Erbakan‟ın ardından da bu yapılıyor. Ben de aynı Ģeyi yapmaya çalıĢacağım. Erbakan‟ın önderlik yaptığı siyasi söylemi her zaman çok sorunlu bulan, ama bu söylem etrafında siyaset yapanların maruz bırakıldığı haksızlıklara büyük öfke duymuĢ biriyim. 28 ġubat ve Refah Partisi‟nin kapatılması süreci bu ülke için kara bir lekedir. Bu düĢünce ve duygu ile, Erbakan‟ı yalnız bırakıp, kendilerine „yenilikçiler‟ diyerek yol açmak isteyenlere, ağır eleĢtiriler yönelttim. 9 Ocak 2001 tarihli „28 ġubat Yenilikçileri‟ baĢlıklı yazım (Radikal), bunlardan biriydi. Ardından Fazilet Partisi‟nin kapatılma kararı kâbusun devamı oldu. O sırada, Ege sahillerinde bir tatil kasabasındaydım, „Beyaz Türk‟ dünyasının, kendinden baĢkasına bu ülkede yaĢama hakkı tanımakta azimli, küstah tavrı o civarlarda daha derinden hissedilebiliyordu. Bir Ģekilde o dünyanın bir üyesi olmaktan çok ama çok utandım ve „Utanıyorum‟ baĢlıklı bir yazı yazdım (Radikal, 26 Haziran 2001). Bu olayların ardından, Ģimdilerde demokrat geçinen pek çok ismin de aralarında olduğu bir „ara rejim‟cilik ortalığı sardı. (Ara rejimcilik, 17 Temmuz 2001, Radikal) GannuĢi dikkat çekmedi O „isyan‟ olmasaydı, bu çevre belli ki daha uzun süre hırpalanmaya devam edecekti. KuĢkusuz, „Ġktidar oldular da iyi mi oldu?‟ diyenler çıkacaktır. Bu çevrenin iktidarının „iyi‟ olup olmaması, iktidar politikalarının sorgulanması baĢka Ģey, bir çevrenin iktidar olmaması için her türlü haksızlığa mahkûm edilmesi ayrı Ģey. Bu çevrenin, onca haksızlık ve yok saymanın ardından iktidara yürümesi „adaletli‟ bir sonuçtu. Gerisini zaten halen tartıĢıyoruz. Kısaca, ne geçmiĢte yaĢanan haksızlıklar bugünkü haksızlıklara kılıf olarak, ne de bugünkü haksızlıklar geçmiĢteki haksızlıkları temize çıkarma aracı olarak kullanılmalı. Maalesef, halihazırda siyasi tartıĢmayı, büyük ölçüde bu iki tavır belirliyor. Erbakan‟ın ölümü ve cenazesi bana bunları düĢündürdü. Ölüm, hepimizi derin muhasebelere sürüklemesi gereken en büyük ders. Erbakan‟ın cenazesine Tunus‟tan islamcı lider RaĢit GannuĢi‟nin katılmıĢ olması fazla dikkat çekmedi. Oysa bugünlerde Mahkûmiyet ve isyan Bu ortamda ve bu duygularla, Milli GörüĢ Hareketi ve Fazilet Partisi içindeki bölünmeden çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi‟ni, tam bir „siyasi pragmatizm‟ örneği olarak gördüm. Erbakan‟ın cenazesine katılan iktidar partisi mensuplarını izlerken, o günleri hatırladım. Ancak, çok tuhaf bir Ģey oldu. Bu çevreye, zamanında liderlerine „vefasızlık‟ etmiĢ gözüyle bakmak yerine, 67 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM GannuĢi‟nin Nahda hareketi Tunus‟un siyaset sahnesinde daha fazla öne çıkıyor. 3 Mart 2011, Milliyet 68 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM "vatan haini" ilân eder, yurtdıĢına kaçarak canını zor kurtaran büyük Ģairi öldükten sonra "milli Ģair" olarak bağrına basar. Ahmet Kaya, Said Nursi ve diğerleri öldükten sonra gün gelir kıymete biner. Merhumu nasıl bilirdiniz? - Nabi Yağcı Cenaze namazında hoca katılan cemaate sorar, "Merhumu/merhumeyi nasıl bilirdiniz?", onu hiç tanımamıĢ olanlar da içinde, cemaat hep birlikte "iyi tanırdık" yanıtını verir. Bu durum bana hiç de aykırı görünmez hatta derin bir anlam bulurum. Bu dünyanın bunca kahrını çekmiĢtir giden, yalnızca bu, ona saygı için yeterlidir. Bu nedenle tanımayanların bile "iyi bilirdik" yanıtı hiç de sahte değildir. ĠĢte ört ki ölem kültürü budur. Ġki yüzlü, riyakâr, samimiyetsiz. Ġnsanı iki kere öldüren. ġeriat geliyor gerekçesiyle yapılmamıĢ mıydı 28 ġubat? Erbakan baĢbakanlıktan bu nedenle apar topar indirilmemiĢ miydi, MGK muhtırasını, yani kendi idam fermanını imzalamak zorunda bırakılan kiĢi Erbakan değil miydi? Tarih öncesinde değil daha 14 yıl önce oldu bütün bunlar. Genelkurmay BaĢkanı IĢık KoĢaner , "Ģahsı ve TSK adına" yayınladığı bildiride "Değerli bilim ve siyaset adamı olarak ülkemize yaptığı büyük hizmetleri daima hatırlanacaktır" diyor. Bu bildirinin ardından Fatih Camii'ne devlet töreni olmadığı halde -halk töreni diyelim- 28 ġubat darbecilerinden Kıvrıkoğlu'nun yeğeni 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu ve bir grup asker de katıldı. Yani TSK, "merhumu nasıl bilirdiniz" sorusuna "iyi bilirdik" yanıtını verdi. Süleyman Demirel, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Mehmet Ağar, CHP, TÜSĠAD, 28 ġubat ĢakĢakçısı basın, tüm bu çevreler bugün hep birlikte "merhumu iyi bilirdik" dediler. Tam da 28 ġubat darbesinin 14. sene-i devriyesinde. ġu cilveli sakallının iĢine bakın siz... Hani Ģeriat geliyordu? Elde bayrak Cumhuriyet mitinglerine koĢanlar acaba Ģimdi vicdanlarının bir köĢesinde ufak da olsa bir sızı duymaktalar mı, akıllarının çengeline "acaba aldatılmıĢ mıydık" sorusu asılmıyor mu? Son on yıldır "Ģeriat geliyor" diye inanılmaz biçimde toplumu kutuplaĢtırarak bu ülkeye zaman ve güç kaybettirenler acaba kendileriyle bir iç muhasebeye giriĢmeyecekler mi? "Ne Ģeriat ne darbe", diyenler "Ne RefahyolNe hazırol" gibi parlak sloganlar keĢfedenler, demokrasiyi "sollayanlar", bu kafayı eleĢtirdiğimiz için o tarihlerde bizlere saldıranlar acaba Ģimdi sivil demokrasi üstüne yeniden düĢünecekler midir? Kim konuĢturuyor bu insanları böyle? Tarihin aklı. Tarihin aklı zamanın ruhudur. Bu görünümü askerin normalleĢmeye çekiliyor olması, siyasetin, siyasi kültürün modernleĢmesi, insanileĢmesi olarak elbette bir kenara not etmeliyiz. Ama bu yetmez vicdani ve ahlaki samimiyet testinden de geçmeliyiz. Böyle yapmalıyız çünkü, "ört ki ölem" kötü geleneğimizi asla ve kat'a unutmamalıyız. Bir ülke ki, baĢbakanını idam sehpasında sallandırır sonra adını havaalanına verir, Adnan Menderes diye bir havaalanımız olur, caddelere adını asar. Nâzım Hikmet'i Bu kenar süsünü bıraktıktan sonra asıl konumuza geleyim. Necmettin Erbakan'ın vefatı üstüne gösterilen bu büyük ilginin pek çok nedeni var ve bunlar üstünde durmak gerekecek. Yukarıda değindiğim gibi zaten AKP 69 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM üstüne düĢüncelerimi aktaracağım yazılarımın da içinde yer alacak bu konu. AK Parti'nin, Erbakan ya da Milli GörüĢ çizgisinden kopuĢu Ġslami radikalizmden kopuĢ olarak yorumlanıyor ki bana göre doğru değil bu yorum. Ġslami radikalizmden kopuĢ aslında Necmettin Erbakan ile baĢlar. Erbakan'ı anlatmak için çok Ģey söylenebilir ama bana göre onun üstlendiği misyon, sistem dıĢında duran Ġslami muhalefeti sistem içine çekmesi yani siyasallaĢtırması veya aynı Ģey demek olan demokrasi mücadelesinin bileĢeni haline getirmeyi baĢarmasıdır. Necmettin Erbakan siyaseti sırtında taĢıyan adamdı. Nur içinde yatsın. 3 Mart 2011, Taraf 70 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM sorunu konusundaki görürsünüz. Erbakan'ın ardından – Orhan Miroğlu Nur içinde uyusun, Necmettin Erbakan, Türkiye siyasi tarihinin en önemli liderlerindendi. Ölüm döĢeğinde bile siyaset düĢündü, siyaset konuĢtu. Dünyada, onun kadar vefalı ve koĢullar ne olursa olsun, kendine güveni hiç sarsılmayan bir siyasi lidere az rastlanır. tutumu olduğunu O kadar ki, CumhurbaĢkanı Demirel, 9 Ağustos 1996'da Fatih Çekirge'ye yaptığı açıklamada, "PKK ile temas çabasından devletin ve kendisinin rahatsız olduğunu ve Erbakan'ı uyardığını" açıklıyordu. Refah Partisi, 1992-1996 yılları arasındaki dönemde, bu sorunun sadece güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceği üzerinde durmuĢ ve askerî çözümü eleĢtirmekten kaçınmamıĢtı. Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata'nın yaptığı konuĢmada, partinin görüĢü Meclis tutanaklarına Ģu sözlerle geçmiĢti: Ama Hoca'nın kendine duyduğu güven ve siyasi kimliğinin diğer güçlü vasıfları, 28 ġubat'ın post-darbeci generalleri karĢısında maalesef bir iĢe yaramadı. Necmettin Erbakan, 28 ġubat'a giden yıllarda, Cumhuriyet'in kuruluĢundan baĢlayarak, siyasal Ġslam'ın devletle yaĢadığı "birbirini karĢılıklı değiĢtirme-dönüĢtürme" alanında siyaset yapmayı yeterli bulmayıp, farklı bir alana ilgi duymaya baĢladığında, bu ilgi, onun siyasi hayatının da sonu oldu. "Bu meselenin halledilmesi mümkündür; ama, bu yükün tamamıyla askere yüklenmesiyle meselenin halledilmesi mümkün değildir. Biz, müteaddit defalar yine burada söyledik; bu sorunun çözümünde askerin payı ancak yüzde 25'ler nispetindedir, yüzde 75'ler ise, ancak hükümetin siyasal ve ekonomik kararlarıyla halledilebilir. ... asker üzerine düĢeni yapmıĢ, hatta üzerine düĢenden daha fazlasını yapmıĢtır, baĢka türlü de muvaffak olması mümkün değildir." (TBMM, Tutanak Dergisi, 27 Haziran 1995, s: 38) O farklı alanda ise tahmin edebileceğiniz gibi, Kürt meselesi yer alıyordu. Ona ilgi duyanların, ve ordunun kurduğu egemenliğe rağmen, sivil bir çözüme kafa yoranların hiç iflah etmediği Kürt meselesi.. Kürtçe televizyon fikrini ilk ortaya atan, Erbakan'dır. "Kanı durduracağım, Güneydoğu sorununu çözmek boynumun borcu" diyordu Erbakan. Özal-PKK diyalogu ve sonrasında olanlar çokça tartıĢılıyor, ama Erbakan'ın, savaĢı sona erdirmek için baĢlattığı giriĢim her nedense pek hatırlanmıyor. Ve Oğuzhan Asiltürk'ün Ģu sözleri: "Olağanüstü Hâl ilan edilince, bir nevi iktidarlar, siyasi sorumluluktan kendilerini kurtarıyorlar. Tam olmamakla birlikte bu iĢ orduya ihale ediliyor, ĠĢte ordu var, ordu bu iĢi yapmak için çalıĢıyor deniliyor ve böylece iktidarların siyasi sorumluluğu yarı yarıya belki de daha fazla ortadan kaldırılmıĢ gibi bir hava veriliyor." (TBMM TD, 1993, s: 301) Ares Yayıncılık'tan çıkan, Cüneyt AlphanYaĢar Albayrak'ın o döneme ait birçok kaynağı tarayarak hazırladıkları Erbakan'ın Gizli PKK Zirvesi'-Zirve'nin Kilit Ġsmi Ġsmail Nacar adını taĢıyan kitabı okuduğunuzda 28 ġubat'ın aslında en önemli gerekçesinin, Erbakan Hoca'nın Kürt O dönemde, Erbakan ile Abdullah Öcalan 71 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM arasında, çatıĢmaların durdurulması ve meselenin çözümü için barıĢçıl, demokratik adımların atılması bakımından, birtakım görüĢmelerin yapıldığı ve bu görüĢmelere Ġsmail Nacar'ın aracılık yaptığı yolunda basında haberler çıkıyordu. Derken, askerler, irticanın, aslında bölücülükten bile daha tehlikeli olduğunu fark ettiler!. Genel Kurmay tarafından hazırlatılan raporlarda, "din eğitimli seçmen kitlesindeki yükseliĢ eğrisi" ne iĢaret ediliyor "RP'nin 2000 yılında yüzde 34 oyla tek baĢına iktidar olacağı, 2005 yılında ise yüzde 64 oyla Anayasa değiĢikliği yapabilecek duruma geleceği" tahmini yapılıyordu. (Hikmet Çiçek, Ġrticaya KarĢı Genel Kurmay Belgeleri, Ġstanbul, Kaynak Yayınları, 1997, s: 9) Bu koĢullarda gerçekleĢen 28 ġubat Postmodern Darbesi, ordunun siyaset üstündeki vesayetinin tazelendiği bir darbe oldu. RP bugün yok. Ama onun mirasından beslenen AK Parti ve bu partiyi yöneten Hoca'nın öğrencileri, yüzde 64 oy oranına dayanmasa da, yüzde 50'lere ulaĢan oy oranlarıyla, gerçekten de Anayasa'yı değiĢtirebilecek güce ulaĢtılar. Erbakan Hoca; bu gücün elde edilmesinde, yolu açan siyaset adamı olarak tarihe geçecek ve Türkiye'de Kürt sorunu eğer çözülecekse, Hoca'nın temelini attığı siyasi geleneğin eliyle çözülecek. Erbakan Hoca'yı diğer siyasilerden farklı kılan ve onu her zaman hatırlatacak olan da, Hoca'nın bu ayrıcalıklı yeridir. 3 Mart 2011, Taraf 72 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan‟a da siyaset yasağı kondu. Yasak 1987‟de kaldırıldığında, Erbakan Refah Partisiyle siyasete döndü; RP önemli bir dizi belediyeyi kazandı. Refah Partisi 1980‟lerde ve 1990‟larda Türk siyasetinde esaslı yeniliklere öncülük etti; Ģöyle ki taban desteğini seferber etmekte çok daha etkin olduğunu ispatladı ve mahalli hizmetleri seçkinlerin güdümündeki parçalı merkez sağ veya merkez sol‟dan çok daha etkili bir Ģekilde sundu. Erbakan‟ın Mirâsı – Quinn Mecham Necmettin Erbakan Türkiye‟nin en sevilen siyasetçisi değildi ama 84 yaĢındayken vefat ettiği 27 ġubat tarihi pek çok kiĢi tarafından ciddiyetle not edilmiĢtir. 27 ġubat tarihi, çok daha fazla kiĢi için de Türkiye demokrasisi üzerinde ve Erbakan‟ın siyasi manĢetleri belirlediği 1970‟lerden beri Türk siyasetinin esaslı evrimi üzerinde derinlemesine düĢünme vesilesi olacaktır. Türkiye, Erbakan‟ın siyasi mirası sayesinde ve dahi ona rağmen çarpıcı bir biçimde değiĢmiĢtir. Hakikat, Türk siyasetinin bugünkü durumu, Erbakan‟ın Türk siyasi sistemine yaptıklarının dolaylı, birçok açıdan niyetlenilmemiĢ sonuçlarıdır. Refah Partisi 1990‟larda toplam oyların yüzde 20‟sinden biraz daha fazlasını alarak meclisteki en büyük parti olduktan sonra sıçrama yapıp Türk siyasi sisteminin tepesine kondu. Erbakan‟ı iĢin dıĢında tutma çabalarına rağmen o 1996‟da merkezci rakibiyle kurulan koalisyonda en nihayet baĢbakan da oldu. Erbakan‟ın baĢbakan olarak geçirdiği yıl baĢarıdan daha çok yanlıĢ siyasi adımlar atma tehlikesiyle ve ona neredeyse hiçbir manevra alanı bırakmayan ordunun ve laik partilerin baskılarıyla hatırlanır. Akademisyenlik ve makine mühendisliği geçmiĢi olan Erbakan kırklı yaĢlarında Konya‟dan milletvekili seçildi. Aynı yıl, siyasi ideolojisini tanımlayan “Milli GörüĢ” adlı bir belge yayınladı; Türkiye‟nin sanayileĢmesi ve ekonomik bağımsızlığıyla ilgili vizyonunu bu belgede ortaya koydu. Dikkate değerdir, Avrupa‟yla derin bağlara karĢı uyarıda bulunmuĢ, Türkiye‟nin Ġslam dünyasına yakınlığı ve onunla olan dini bağlarına odaklanmıĢtı. Ortadoğu‟daki diplomatik bir çaba yurtiçinde baĢarısızlık olarak algılanıyor, sivil grupların ve devletin sergilediği direnç Erbakan‟ın yurtiçi gündemini felce uğratıyordu. Siyasi bir skandala bulaĢmıĢlık algısı, hareket edemeyen hükümetin aczini daha da artırıyordu. Ġçinde tutulduğu siyaset kutusu çok acı verecek denli kısıtlayıcı olmaya baĢladı ve baĢbakanlık koltuğuna oturduktan sadece bir yıl sonra askeri baskı neticesinde istifa etti. Anayasa Mahkemesi, laik Türk anayasası ihlal edildiği gerekçesiyle Refah Partisini kapattıktan sonra Erbakan siyaseti terke zorlandı. Erbakan, bihakkın Ġslamcı parti olarak adlandırılabilecek ilk Türk partilerinin kurulmasına liderlik etti; önce Milli Nizam Partisini, ardından da halefi Milli Selamet Partisi‟ni kurdu. Milli Selamet Partisi küçük çapına rağmen 1970‟lerde Türk siyasetinde önemli bir aktördü; bunun nedeni en çok da parçalı parti sisteminin koalisyon potansiyeline sahip küçük partilere oy dağılımlarının da fevkinde bir güç vermesiydi. Erbakan‟a bağlı Ġslamcılar koalisyon hükümeti tecrübesini 1970‟lerde edinmiĢlerdi, ki 1990‟lardaki hükümet ortalığının habercisi olacak bir tecrübedir. Erbakan, Refah Partisi üyeleri arasında, hem geniĢ kabul gören ama yeterince temsil edilmeyen görüĢlerin gözüpek savunucusu hem de esnek davranmayan ve yer yer otokratik bir parti lideri olarak tanınmıĢtır. Örgütçü dehası, Refah Partisi yıllarında Dramatik 1980 askeri darbesinden sonra zamanın diğer siyasetçileriyle birlikte 73 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM geniĢ bir yelpazeye yayılan siyasi yetenekleri cezbetmiĢ, pek çok yeni simanın önemli yerel yönetim mevkilerinde Türk siyasetine girmesine imkân tanımıĢtır. Bu kiĢiler arasında en tanınmıĢı, 1994 yılında Refah Partisi‟nin Ġstanbul Belediye BaĢkanı olan ve Ģu an baĢbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan‟dır. Ancak Erbakan, Refah‟ın mesajında mündemiç olan esnekliği ve potansiyel câzibesini ve de Refah Partisi‟nin genç ve dinamik çekirdek kadrosunun kariyer emellerine destek vermenin önemini takdir edemedi. Refah Partisi yasaklandıktan sonra kurulan Fazilet Partisi, Erbakan liderliği ve partinin stratejisi üzerinde dönen gerilimlerin sahnelendiği bir forum oldu. Doğrudan mirâsı, siyasi emellerinin ve büyük ideolojisinin çok gerisinde kalır. Onun mirâsı, 1990‟larda baĢbakan olarak hizmet verdiği Türkiye‟den çok daha baĢka, en yakın rakipleri olan ilk arkadaĢlarının büyük ölçüde yeniden Ģekillendirdiği bir Türkiye‟dir. Birincisi, Erbakan Türkiye‟de siyasi partinin ne demek olduğunu yeniden târif etmiĢtir. Ġslam‟ın sosyal, eğitim ve hizmet rolü hakkındaki anlayıĢı, partilerin vatandaĢları seferber etme potansiyeliyle ilgili düĢüncelerini etkilemiĢ, ĢekillendirmiĢtir. Erbakan‟a göre bir parti, bir hareketin rolünü de oynayabilirdi; ve bir hareket, Erbakan‟ın partilerinin sürekli olarak karĢı karĢıya geldiği yasal meydan okumalardan daha dayanıklı çıkabilirdi. Refah Partisi kapı kapı dolaĢtı, kamu hizmetleri götürdü, üyelik teĢvikleri sundu ve rakiplerinin beceremediği Ģekilde teĢkilatlanma çalıĢmaları yürüttü. Parçalı merkez sağ ve merkez sol liderleri ise sosyal tabanı zayıf, Anadolu‟nun derin ekonomik sorunları ve sosyal kaygılarını değil de Ġstanbul seçkinlerinin küçük çekiĢmeleriyle daha meĢgul görünen partilere liderlik ettiler. Erbakan‟a konan siyaset yasağı, ona sâdık kalan kiĢileri Fazilet Partisinin meselelerini Erbakan‟ın arzularına göre yönlendirmekten alıkoymadı. Bununla birlikte, geleceği parlak liderlerden gelen meydan okumalar, Erbakan‟ın parti hareketi üzerindeki ideolojik ve stratejik kontrolü, bölünmeleri gitgide görünür kıldı. 2001 yılında Fazilet Partisi de selefi gibi Türk laikliğini çiğnediği gerekçesiyle yasaklandığında, Erbakan‟la yaĢanan anlaĢmazlıklar Ġslamcı parti hareketinde kopuĢa neden oldu. Bu kopuĢ, eski Ġstanbul belediye baĢkanı Erdoğan liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi‟nin kurulmasıyla, Erbakan ve onun en yakın arkadaĢlarının gitgide marjinalleĢmeleriyle neticelendi. Erbakan‟ın hapis cezası, onun siyasi emellerini tüketmedi ve rakibi AK Parti tarafından 2002 seçimlerinde gölgede bırakılacak olan Saadet Partisi‟nin, Ģahsi bir aracın, kurulmasına önayak oldu. Ġkincisi, Erbakan Türk Ġslamcılığına onu zamanla yeniden Ģekillendirecek katılımcı bir yolda baĢladı. Gerçi diğer partiler Erbakan daha Türk siyasetine girmeden önceleri Ġslam‟a sempatilerini sunmuĢlardır ama Türkiye bağlamında Ġslamcı hareketin keyfiyetini belirleyen Erbakan oldu. Ġslamcı hareket demek, ideolojik rakiplerle koalisyon kurmak dâhil laik siyasete doğrudan katılım da demekti. Erbakan‟ın katı bir laik anayasa çerçevesinde siyaset yapma istekliliği Türk Ġslamcılarının siyasi stratejileri ve davranıĢları - ideolojik tavizler karĢılığında seçimlerde baĢarı Ģanslarını artıracak Ģekildezaman içerisinde değiĢtirmeyi öğrenmeleri anlamına geliyordu. Ġroniktir, bu ilkeyi ilk kez uygulayan Erbakan iken, bu ilkeden kazanç Erbakan‟ın BaĢbakanlık süresi tartıĢmalarla sakatlandı; ve siyasi mirası marjinaldir. Benzer Ģekilde, mecliste sandalyesi olmayan Saadet Partisi‟ni yönlendirdiği son yılları onun doğal sempatizanları olduğunu ileri sürebileceği dindar muhafazakârlar arasında bile ne denli tecride düĢtüğünü gösterdi. 74 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM elde edenler – hatta ki Erbakan pahasına AK Parti‟deki daha genç rakipleriydi; nitekim merkez Türk siyasetine hâkim olmuĢlardı. asker rakipleri arasında 1990‟larda yaĢanan gerilimler çağdaĢ Türk siyasetindeki gerilim tırmandırma politikalarında halen görünür bir haldedir. Erbakan‟ın kasıt olmaksızın bıraktığı mirâs Ģudur: Onun benimsediği katılım modeli Türk Ġslamcılarını ideolojik ılımlılığa ve pragmatizme sevketmiĢtir. Erbakan yolun sonunda merkezci rakiplerinden uzak durmuĢsa da onun Ġslamcıları artık merkezle evlendiler, öyle ki Türkiye‟nin geliĢtireceği kimlik çözümleri her ne olursa olsun, demokratik süreçler çerçevesinde olacaktır. Üçüncüsü, Erbakan Avrupa-Ortadoğu arasındaki konumundan ve halinden çok daha memnun bir Türkiye bırakmıĢtır; Türkiye‟yi Avrupa‟dan uzak tutma ve Ġsrail‟le iliĢkilere direnme uyarısı Ģu anki hükümet dâhil tüm hükümetler tarafından önemsenmemiĢ olmasına rağmen, Türkiye‟nin bölgesel rolü zaman içerisinde önemli derecede güçlendi. Türkiye‟nin dıĢ iliĢkilerinin ardındaki politikalar Erbakan‟ın yapabileceğinden çok daha pragmatiktir ve ideoloji daha azdır ama, doğrusu, Türkiye‟nin komĢularıyla zengin iliĢkileri Erbakan‟ın “Milli GörüĢünü” yansıtmaktadır. Türkiye Avrupa karĢısında hissettiği aĢağılık duygusundan uzaklaĢıp zamanla bölgede nüfuzunu artırmasını sağlayan güçlü yanlarını görmeye baĢladı. Kaynak: Foreign Policy Yazar hakkında: Middlebury College Siyaset Bilimi profesörü. Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı En nihayetinde Erbakan bugünün Türkiyesi‟ni asla yaratamazdı. 21. Yüzyılın sunduğu fırsatlar ve tehditler karĢısındaki Türkiye‟ye öncülük yapamayacak kadar kutuplaĢtırıcı, ideolojik ve eğilmez/esnemezdi. Bununla birlikte, bugünün Türkiyesi Erbakan olmaksızın da olamazdı. Onun mirâsı sayesinde Türkiye bugün hem daha demokratiktir hem de daha bölünmüĢtür ve Türkiye liderleri halkın ihtiyaçlarına hitap etme ve toplumsal koalisyonlar kurma konusunda onun öğrettiklerine çok Ģey borçludur; Erbakan‟ın siyasi katılım ve rakiplerle iĢbirliği modeli de Ġslam‟ın Türk parti sisteminde oynayacağı yapıcı bir rolü olduğu Ģeklindeki beklentileri ĢekillendirmiĢtir. Türk siyasetçileri, Erbakan‟ın Türk siyasetindeki merkezi ayrıĢma hatlarından birine çevirdiği Türkiye‟nin dini ve bölgesel kimliği üzerindeki ihtilafta halen mücadele veriyorlar. Maalesef, Erbakan ile laik ve 75 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM “Hayır efendim” diye kendi sorusunu yanıtlıyor: “Daha fazla zulüm etmesinler diye bunları söylüyoruz. Bu hükümettekilere biz çok ders verdik ama anlamamıĢlar. Bunlar bizim evladımız, Ģefkat ile kendilerini kurtarsınlar diye söylüyoruz. Bizim sorunumuz dünya siyonizmiyle.” Erbakan Hoca‟nın büyük ideali – Fikret Bila Necmettin Erbakan Hoca 80‟inden sonra yeniden Saadet Partisi‟nin liderlik koltuğuna oturdu. CHP‟de fırtınanın koptuğu gün Hoca, aralarında benim de bulunduğum birkaç gazeteciyi öğle yemeğine davet etti. ĠlerlemiĢ yaĢına karĢın Hoca‟nın kafası saat gibi çalıĢıyor. Siyasete yeni atılmıĢ bir genç kadar heyecanlı. Büyük idealleri var. 5 koldan taarruz Erbakan, Batı dünyasının AKP‟nin seçimi kazanması için uğraĢtığını, asıl korktuklarının ise Saadet Partisi olduğunu belirterek, devam etti: “AKP seçimi kazansın diye uğraĢıyorlar. Saadet Partisi seçimi almasın diye tedbir alıyorlar. Biz ne yapıyoruz? Biz de 5 koldan taarruz ediyoruz. Biz öyle Avrupa kapısına boynu zincirle bağlanacak bir devlet değiliz. Önümüzdeki 7 ayda göreceğimiz çok Ģey var. KarĢımızda dayanamayacaklar.” Dünya “Saadet”i Erbakan Hoca‟nın ideali Türkiye‟yle sınırlı değil. Hedefini Ģöyle açıkladı: “Osmanlı‟nın dünyayı yönettiği döneme bir saadet dönemi diyoruz. Siyonizmin dünyayı yönettiği döneme ise zulüm dönemi. ĠnĢallah dünyada yine saadet dönemini kuracağız.” Hepsi düzen partisi Erbakan Hoca, seçimlerde de çok iddialı. Seçimlerin AKP, CHP ve SP arasında geçeğine inanıyor. “MHP‟yi saymıyor musunuz?” diye sorduğumuzda, “Bunlar arasında o sayılmaz” diyor. Sonra AKP ile CHP‟yi de aynı kefeye koyup Ģu yorumu yapıyor: “Bunlar ikiz kardeĢtir. Ġkisi de AB‟ci. AB de neymiĢ yahu? Biz aralarında yaĢadık; bu adamlar daha yüzlerini yıkamayı bilmezler. Niye D-8 etrafında bir birlik kurulmuyor da, AB‟ye girmeye çalıĢıyoruz. ġimdi bakın Türkiye‟de 61 tane parti var. Peki, bunlar arasında düzeni mesele yapmıĢ bir parti var mı? Saadet Partisi dıĢında yok. Hepsi düzenin partisidir. Hiçbirinden saadet gelmez. Bu nedenle seçimde hezimete uğrayacaklar.” Gül de Erdoğan da ararlar Erbakan Hoca‟ya CumhurbaĢkanı Abdullah Gül ve BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan‟ın zaman zaman arayıp aramadıklarını sorduğumuzda Ģu yanıtı verdi: “Ararlar. Bayramlarda, kandillerde Abdullah Bey de Tayyip Bey de ararlar. Hatırımızı sorarlar.” “Eylemsizlik kararı” Erbakan Hoca, her geliĢmeyi siyonizmle iliĢkilendiriyor. “Her Ģeye 300‟ler meclisi karar verir” diyor. PKK‟nın eylemsizlik kararını sorduğumuzda da aynı yanıtı verdi: “PKK‟nın eylemsizlik kararı siyonizmin planının bir parçasıdır. Ġktidarın yeniden oy alması için bu kararı aldırdılar.” ġener‟le iĢbirliği Erbakan Hoca, Türkiye Partisi Genel BaĢkanı Abdüllatif ġener‟le yaptığı görüĢmenin bir seçim ittifakına iĢaret edip etmediği sorusuna ise Ģu karĢılığı verdi: “Her konu konuĢulmuĢtur. Türkiye meseleleri, dünya meseleleri. Tabii iĢbirliği “Kendilerini kurtarsınlar” “ġimdi diyeceksiniz ki” diyor Erbakan Hoca, “Yahu bu çocuklar sizin talebeniz. Herkes bunları övüyor. Ġyi kötü Türkiye‟yi yönetiyorlar. Bunlarla zorunuz ne Allah aĢkına? Siz kıskandığınız için hükümeti eleĢtiriyorsunuz?” 76 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM konusu da bunların içindedir. O konu da konuĢulmuĢtur.” Fatih‟in babasının partisi Hoca, oğlu Fatih Erbakan‟ın, “SP babamın partisi” sözü anımsatıldığında ise yanıtı Ģu oldu: “Doğru, babasının partisi ama Fatih‟in babasının malı değil. Babasının canını verdiği parti. Fatih‟e bırakacağım diye de bir Ģey söz konusu değil.” 7 Kasım 2011, Milliyet 77 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ģunları söyledi: "Bu olay (28 ġubat) bizim yolumuzda bir virgül hükmündedir. Kimin canı sıkılıyorsa, kim bağırıp çağırmak, rahatlamak istiyorsa ormana gitsin bağırsın." Erbakan, bir çınar! – Ali Bulaç ġu ilahi hikmete bakın, 28 ġubat postmodern darbenin yıldönümünde darbenin en büyük mağduru Prof. Dr. Necmettin Erbakan vefat etti. Sonraki siyasi olaylar Erbakan Hoca'nın o günkü isabetli teĢhis ve hatt-ı hareketinin doğruluğunu açıkça ortaya koymuĢ bulunmaktadır.Erbakan Hoca dostlarına vefası olan bir insandı, bu bazen sorunlara yol açacak kadar süren bir vefaydı. Hiçbir zaman bizim gibi yazar, aydın ve gazetecilerden utanmadı, her kritik dönemde çağırdı, fikir sordu, gezilerine davet etti, önemli medya toplantılarına aldı. Devletin gizli kayıtlarında "makbul olmayan kiĢi" diye sicil kaydı olanları onore etmekten çekinmedi, onlarla bir arada olmaktan sarf-ı nazar etmedi.Bir baĢka özelliği, düĢünce ve ideallerinde çok kararlı olmasıydı. Hiçbir zaman asli ideallerinden Ģüphe etmedi. O, sosyal ve siyasal hayatın tanziminde kendi içten bağlı olduğu referans çerçevesinin ve ihtiva ettiği hükümlerin tayin edici gücüne iman derecesinde bağlı kaldı, Ġslam Birliği idealinden kuĢkuya düĢmedi. Bu yüzden sadece Türkiye'de değil, bu referans çerçevesine ve ideallere bağlı Ġslam dünyasında da büyük bir saygı gördü, lider olarak kabul edildi. Ġslam dünyasının vefatı dolayısıyla büyük bir üzüntü duyduğunda hiç kuĢku yok. 28 ġubat sürecini çok iyi yaĢamıĢ, yakından takip etmiĢ biriyim. O günlerde Erbakan Hoca bizi Ankara'ya davet etmiĢti. Süreç hakkında bilgilendirdi. Bugün hayli yüksek makamda bulunan bir zat, gece saat 2'de beni kenara çekti ve "Erbakan Hoca'yı ikna edin. Yine inadı tuttu, bildiğini okuyor. Çok tehlikeli bir süreç bu, hepimize felaket getirecek" dedi. Bu zatın istediği, Erbakan Hoca'nın MGK toplantısında alınacak kararlara direnmemesi, askerlerle diyalog içinde olması ve hatta ne istiyorlarsa yerine getirmesiydi. Ben toplantıda bu zatın taleplerini dile getirdim, Erbakan Hoca, MGK'nın hazırladığı paketin asla kabul edilmeyeceğini, ancak fazla gürültü-patırtı çıkarmadan, Türkiye'yi tehlikelerin içine atmadan bu badireyi atlatmaya çalıĢacağını söyledi.Bu, Erbakan Hoca'nın, "28 ġubat kararlarını paĢa paĢa imzaladı" yolunda yerleĢmiĢ bir kanaatin tamamen yanlıĢ olduğunu gösterir, bu yanlıĢ olaya tanıklık etmiĢ biri olarak tashih etmeyi görev biliyorum. Erbakan Hoca, hiçbir zaman korkmadı, salt iktidarı muhafaza etme düĢüncesiyle de MGK'nın skandal kararlarını imzalamadı. O, askerleri ikna edebileceğini, imzalasa bile tatbikatta empoze edilen hüküm ve kararları etkisiz hale getireceğini düĢünüyordu. Bundan birkaç ay önce kendisiyle görüĢme fırsatım oldu. Yine takım elbisesi, kravatı üzerindeydi. Her sabah, sanki o gün BaĢbakan olacakmıĢ gibi hazırlanır, güne böyle baĢlardı. Son derece disiplinliydi. Nüktedandı, yerine göre ayağa kalkmıĢ sinirleri yatıĢtırmak üzere mizah yapardı, ama ciddi bir insandı, iĢlerini tesadüflere bırakmazdı.Siyasi kimliği ve mücadelesi dıĢında o bir misyon adamıydı. Diğer hocaefendiler ve hocalar gibi bu toprakların yetiĢtirdiği büyük bir çınardı. Bu çınar büyük bir medeniyetin, kerim bir geleneğin, zengin bir tefekkür, bilgi ve irfan mirasının Erbakan Hoca'nın o süreçte oynadığı rolün ne kadar doğru olduğunu son on yılın siyasi tecrübesi açıkça göstermektedir. O isteseydi milyonları sokağa dökebilirdi. Partisinin 4 milyon 100 bin kayıtlı üyesi vardı, 6 milyonun üzerinde oy almıĢtı. Ucuz ve yanlıĢ yola sapmadı, Türkiye Ġslamcılarının araziye aĢina olan geleneksel yöntemini takip etti ve o tarihî konuĢmasını yapıp 78 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM sularıyla sulanmıĢ, bereketli topraklarda neĢvü nema bulmuĢ kutlu bir çınar. Erbakan Hoca'nın Türkiye siyasetini, toplumsal ve kültürel algılarını bir Ģekilde etkilediğinde hiç kuĢku yok. YaĢadığı tecrübeden herkes istifade edecek. Güzel, yoğun ve anlamlı bir hayat yaĢadı, her fani gibi süresi dolunca Rabb'ine doğru yürüdü. Hepimiz O'ndan geldik, O'na döneceğiz. Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın. 28 ġubat 2011, Zaman 79 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM ġubat‟ın perde gerisindeki mimarlarından biriydi. Erbakan Hoca – Ali Bulaç Dolu dolu 85 yıllık bir hayatı geride bıraktı ve Rabbine doğru yürüdü. Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın. Milli GörüĢ hareketinin lideri Erbakan Hoca‟nın vefatı sadece Türkiye‟de değil, Ġslam dünyasında da büyük bir üzüntüyle karĢılandı. Afganistan‟dan Mısır‟a, Suudi Arabistan‟dan Bosna‟ya kadar Erbakan Hoca‟nın vefatına üzülenler olduğunu düĢünüyorum. önemli Erbakan Hoca, bir liderdi. Davasına bağlıydı, azimliydi ve baĢarılıydı. Bugünden geriye dönüp baktığımızda ben Erbakan Hoca‟nın siyasi mücadelesinde baĢarılı olduğunu düĢünüyorum. Bunu rahatlıkla iddia edebiliyorum. Milli GörüĢ çizgisi Türkiye siyasetini derinden etkiledi. Bugünün siyaseti onun etkisinden kopuk düĢünülemez. Bu çizgide siyasi hayata atılanlardan ikisi cumhurbaĢkanı, dört baĢbakan çıktı. Kapatılan her partisinden sonra hiç yılmadan yenisini kurdu. Bir defasında kapatılan her partiden sonra kurulacak partilerin isimlerini belli bir mantık içinde çok önceden tespit ettiğini söylemiĢti. Parti isimleri onun siyasi kiĢiliğini çağrıĢtırıyor: Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet ve en son Saadet. Zannedersem SP de kapatılacak olsaydı, bir sonra kurulacak partinin isimi Huzur Partisi (HP) olacaktı. 1969‟dan beri yakından takip ettiğim bir lider. Azminden, kibarlığından ve disiplinli çalıĢmasından hiçbir Ģey kaybetmeyen baĢka bir lider göstermek çok zor. Bundan birkaç ay önce yayınlanan „Göçün ve Kentin Ġktidarı –Milli GörüĢ‟ten Muhafazakar Demokrasi‟ye AK Parti-“ kitabıyla ilgili ESAM‟da konuĢma yapmak üzere Ankara‟ya gittiğimde, akĢam Hoca ile konuĢma fırsatını buldum. Evinde yine her zamanki gibi takım elbisesi ve kravatıyla bizi karĢıladı. Masasının üzerinde kabarık dosyalar vardı. Gayet kibar ve kararlı üslubuyla tarih, Ġslam dünyası, yakın dönemin siyaseti, bugünkü iktidar, Milli GörüĢ ve SP konusunda uzun bir konuĢma yaptı. Defalarca dinlediğim argümanları, analiz ve görüĢleri bir daha dinledim. Neredeyse ağzından çıkacak bir sonraki cümleyi kelimesi kelimesine tahmin edebiliyordum. Ama samimiyetle itiraf edeyim, hiç sıkılmadım, tam aksine kendim de kendime hayret ederek zevkle dinledim. Çünkü öylesine kararlı, öylesine inanmıĢ ve davasına dört elle sarılmıĢ bir lider profili vardı ki karĢımda, hayranlık ve saygı duymamak elde değildi. Milli GörüĢ çizgisine ve Erbakan‟ın siyasi geleneğine, dil ve yaklaĢımına bağlı 5 parti çıktı, ama AK Parti ve HAS Parti‟yi de eklemek icap ederse bu sayıyı 7‟ye çıkartmamız gerekir. Arada neredeyse siyasi çerçeveye iliĢkin temel yaklaĢım farkları olsa da, iddia, talep ve ana yönelimin aynı zemine oturduğunu söyleyebiliriz. Ana tema merkez kaç güçlerin bürokratik merkeze karĢı siyasi bir mücadele vermesine dayanır. Din bu mücadelede kimi zaman meĢruriyet çerçevesidir, kimi zaman bir motivasyon ve mobilizasyon kaynağıdır. 28 ġubat postmodern darbe süreci, bugüne nasıl geldiğimiz konularında birtakım belgeler gösterdi. 28 ġubat müdahalesinin arkasında Amerikan‟ın varlığına kesin olarak inanıyordu. Bana göre de, Amerika 28 Erbakan Hoca‟nın iki özelliğine daha iĢaret etmek gerekir: O hiçbir zaman dinin ana referans çerçevesinden, Münzel Hükümlerin bütününden en ufak bir taviz vermedi, akideyi ve fıkhi çerçeveyi esnetecek 80 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM herhangi bir söyleme veya fikre hem teĢebbüs etmedi hem teĢebbüs etmek isteyenlere açıkça karĢı koydu. Bu son derece önemliydi. Ġmanının bir sonucu olarak siyasi görüĢlerini ve ideallerini formüle etmiĢti. Diğeri Erbakan Hoca, ümmetin gücüne, Ġslam Birliği‟ne bütün kalbiyle inanıyordu. Belki “Türkiye‟nin liderliğinde bir Ġslam Birliği”ni düĢünüyordu. Bin yıllık tarihten söz ediyordu. Her zaman “Yeniden Büyük Türkiye”yi kurmadan bahsediyordu. Bunlar doğru. Ama bu idealleri kendi inancına, ümmet bütünlüğüne aykırı görmüyordu. Bu sloganlar veya siyasi hedefler tabii ki kritik edilmeli, edildi de. Ancak iyi anlatıldığında bazı görüĢlerini zaman içinde tadil edebiliyordu. Benim kendisine uzun uzadıya anlattığım bir konu vardı. Bunu ilk defa yazıyorum. Birgün bizi çağırdığı bir toplantıda kendisine sıkça dile getirdiği “Bin yıllık tarihimiz” söyleminin her ne kadar Türklerin Ortaasya‟dan Anadolu‟ya geliĢini ifade etmek üzere kullanılıyorsa da, aynı zamanda “ Anadolu‟nun MüslümanlaĢması”nı da ifade ettiğini hatırlattım. Buysa Güneydoğu Anadolu‟da yaĢayan Kürt ve Arapları rencide ettiğini, çünkü bu bölgenin çok erken bir zamanda Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanında fethedildiğini, 1400 senedir bölgenin Müslüman olduğunu anlatmaya çalıĢtım. Beni dikkatle dinledi, hak verdi ve sonraları bunu kullandığına Ģahit olmadım. Benim çok sevdiğim, hürmet ettiğim bir liderdi. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun. 28 ġubat 2011, Zaman 81 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM iliĢkin geliĢtirdiği ideallerinde referans çerçevesi Ġslam‟dı, yani birinci derecede Kur‟an ve Sünnet, sonra sahabe içtihadı, geleneksel fıkhi literatür ve tarihsel tecrübemizdi. Söz konusu referans çerçevesine ne kadar sadık kaldığı, günün siyasetini –stratejisi, taktikleri ve operasyonel vecheleriyle- bu çerçeveye tam olarak ne kadar oturtabildiği ayrı bir konudur. Bu alanda çok tartıĢma yapılmıĢ, yazılıp çizilmiĢtir. Ancak Hoca‟nın niyeti, iddiası ve davası Ġslam‟dan baĢkası değildi. Buradan hareketle Erbakan‟ın Milli GörüĢ çizgisinin Ģu üç esas üzerinde Ģekillendiğini söylemek mümkün: Erbakan ne kadar 'Milli' idi? Ali Bulaç Yüzbinlerce insanın cenaze namazına katıldığı rahmetli Necmettin Erbakan‟ın vefatı dolayısıyla TSK bir mesaj yayınladı. Dahası TSK adına cenazeye bir çelenk gönderildi ve TSK‟yı temsil etmek üzere Ġstanbul 1. Ordu Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu Fatih Camii‟ne geldi. Bu ne anlama gelir? TSK‟nın Erbakan Hoca‟nın vefatına gösterdiği bu ilgi üç Ģekilde yorumlandı: 1)Askerler yine siyaset yaptı. Ġki dönemdir iktidar olan ve önümüzdeki Haziran-2011 seçimlerini de kazanacağı belli olan R. Tayip Erdoğan‟a karĢı Necmettin Erbakan‟a vurgu yaptılar, bu aslında Erbakan‟ın Ģahsında onun “millici” vasfına, bunun da üzerinden “ulusalcı”lığa göndermede bulunmaktı. 1)Dinini ciddiye alan insanın siyasi, toplumsal ve kamusal alanlarda görünür olması; siyaset yapar ve kendi ülkesinin iktidarına meĢru (kanuni) yoldan talip olurken dinini, asli referanslarını gizlemeye, baskı altına almaya, varoluĢsal referanslarını inkar etmeye zorlanmaması; buna kendisini mecbur edenlere karĢı mücadele etmesi. Bu bir ölçüde sağlandı. Milli GörüĢ veya Türkiye Ġslamcılığının karakteristik özelliği, demokratik zeminde kalıp kanuni siyaset yolunu denemesi, seçimle iktidara –ve belediyelere- gelip yine seçimle gitmeyi benimsemesi. Bu Türkiye Ġslamcılığını kesin ve açık bir biçimde Ģiddet, terör veya radikal yöntemlerle arasında mesafe koymasını sağlamıĢtır. 2) Askerler, Necmettin Erbakan‟ın değerini anlamıĢ ve ona karĢı 28 ġubat 1997‟de postmodern darbe tertip etmek suretiyle haksızlık yaptıklarını kabul etmiĢ bulunmaktadırlar. 3) Askerler, Türkiye‟nin 12 Haziran 2007‟den beri baĢlattığı Ergenekon darbe süreci ve yürüyen dava eĢliğinde artık siyasete müdahale etmek istemediklerini, „darbe dönemleri‟nin sona erdiğini ifade etmek istediler. 2) Bütün heterojen yapısı ve çoğulluğuyla “toplumsal merkez”in sosyal, kültürel, ticari, ekonomik ve politik varlığının bürokratik merkeze; siyasete, bürokrasiye ve kamu bütçesine el koyan küçük bir zümreye, imtiyazlı bir azınlığa karĢı savunulması. Türkiye özelinde Anadolu‟yu, geniĢ yoksul kesimleri ve orta sınıfıyla Ġstanbul‟u ve Trakya‟yı Ankara‟nın bürokratik merkezine, geleneksel sistemin sert çekirdeğine karĢı Milli GörüĢ ve ondan türeyen partiler savunmaktadır. Üzerinde durulmaya değer 1. ve 3. görüĢtür. Hangisinin daha doğru veya isabetli olduğunu belki önümüzdeki günlerde anlayacağız. Ama ben burada 1. görüĢ çerçevesinde dile getirilen Erbakan‟ın “milli” ve “millici” vasfı konusu üzerinde durmak istiyorum, çünkü belli ki birçok insanın zihni bu konuda karıĢık. Belirtmek gerekir ki, rahmetli Necmettin Erbakan‟ın sadece siyasette değil, gündelik hayatında, olaylara bakıĢında ve geleceğe 82 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM 3) Türkiye‟nin aktif rol alıp inisiyatif sahibi olduğu bölgesel entegrasyonun gerçekleĢtirilmesi. Erbakan‟ın terminolojisinde bunun adı Ġslam Birliği, ilk büyük adımı D-8‟lerdir. Bu 150 sene öncesine dayanan değiĢmez bir idealdir. Buna “Ġttihad-ı Ġslam” veya “Ġttihad-ı anasırı Ġslam” adını veriyoruz. ve yöntemlerdir. Yoksa Ġslam gibi Ġslamcılığın da idealleri, davası ve iddiası sona ermez. Yine FP‟den AK Parti‟nin, SP‟den HAS Parti‟nin kopmasıyla “Milli GörüĢ bitti” dendiğinde, bittiği söylenen 1969‟dan beri bu hareketi var kılan ana idealler, yani Ġslamcılığın ruhu ve asli cevheri değil, o güne ait politikalar, yaklaĢımlar, retorikler ve siyaset yöntemleridir. Bu üç değiĢmez ideal Ġslam‟ın asli hedefleridir. Belki Erbakan Hoca “Türkiye‟nin liderliğinde Ġslam Birliği” düĢünüyordu, bu, birçok Müslüman cemaat ve grubun bilinç altında yatar ve bu, bir yönüyle bu düĢüncede olanları bir parça “milli” yapar. Bu elbette, yöntemin içeriği dönüĢtürme gücüne sahip olmadığını veya usulün esastan önemsiz olduğu fikrini telkin etmez. Aksine esas kadar usul önemlidir, nitekim Fıkıh usulünde Ģöyle denmiĢtir: “Usul esasa takaddüm eder.” Belki de bütün saf ideallerimize, temiz niyetimize rağmen baĢarısızlığa uğramamızın sebebi usulü yeterince önemsemememiz, yani doğru bir usul takip etmememizdir. Ancak bu niyet ve ideallerin safiyetine halel getirmez. KiĢisel olarak ben bunun hem Ġslami bakımdan doğru olmadığını, hem gerçekleĢme Ģansı bulunmadığını düĢünüyorum. Benim kanaatime göre Müslüman dünya, baĢlangıçta Türkiye, Ġran ve Mısır‟ın önayak olması ve aralarında geliĢtirecekleri iĢbirliğiyle bir bölgesel entegrasyona doğru gidecek, diğer ülkeler de bu çekirdek ülkeleri takip edecektir. Fakat böyle bir birliğin ne özel bir milli devleti, ne bir mezhep grubu veya bölgesi patronajı olmayacaktır. Ortaya çıkması gereken ve beklenen Ģanı yüce Allah‟ın “Bu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir” buyurduğu “Ġslam ümmeti”dir. Bu ümmette ulus devletlere, ırkların, kavimlerin, mezheplerin üstünlüğüne yer yoktur. Benim nazarımda Necmettin Erbakan Hoca ve onun baĢlattığı “Milli GörüĢ çizgisi” “millici” değildi, “Ġslamcı ve ümmetçi” idi. “Milli” sıfatını yasal, yani zorlayıcı hukuki mevzuat dolayısıyla “dini” olanın yerine ikame ederek kullanıyordu. ġartlar müsait olsaydı “Ġslami görüĢ” derdi. 4 Mart 2011, Dünya Bülteni Bu üç noktayı ana ideal kabul edecek olursak, günün Ģartlarına göre takip edilen politikaların, strateji, taktik ve yöntemlerin, kavram ve sloganların değiĢtiğini görüyoruz. Bunlar Ģeylerin arazıdır, cevheri değildir. Nitekim mesela 1998‟de “Ġslamcılık bitti” dediğimizde, kast ettiğimiz arazda ortaya çıkan ve dönemsel hareket ve politikalara bağlı olan gelip geçici retorikler, politikalar 83 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ġslamcılık ve Milli GörüĢ – Ali Bulaç mücadele etmesi. Bu bir ölçüde sağlandı. Necmettin Erbakan Hoca'nın vefatından sonra gündemde "Milli GörüĢ hareketi ne olacak?" sorusu var. 2) Bütün heterojen yapısı ve çoğulluğuyla "toplumsal merkez"in sosyal, kültürel, ticari, ekonomik ve politik varlığının bürokratik merkeze; siyasete, bürokrasiye ve kamu bütçesine el koyan küçük bir zümreye, imtiyazlı bir azınlığa karĢı savunulması. Türkiye özelinde Anadolu'yu, geniĢ yoksul kesimleri ve orta sınıfıyla Ġstanbul'u ve Trakya'yı Ankara'nın bürokratik merkezine, geleneksel sistemin sert çekirdeğine karĢı Milli GörüĢ ve ondan türeyen partiler savunmaktadır. Bu suali soranlar, genellikle SP'nin bundan sonraki durumunu merak edenlerdir. Çünkü 10 senedir Milli GörüĢ'ten ayrılıp bugün iktidar olanların, yani AK Parti'de toplanan siyasilerin zaten bu çizgiyle aralarına derin bir mesafe koyduklarını düĢünmektedirler. KuĢkusuz hem AK Parti hem yeni kurulan HAS Parti kendilerine özgü bir siyasi çizgi geliĢtirmiĢ bulunuyorlar. AK Partililer, daha kuruluĢ aĢamasında "Milli GörüĢ gömleğini çıkardıklarını" açıklamıĢlardı. Bu doğrudur. Bir kopuĢ yaĢandı. Ne var ki söz konusu kopuĢ hangi seviyede vuku buldu? Bu soru önemlidir. Partileri insana benzetecek olursak, insan gömlekten ibaret değildir. Bedeni ve ruhu da vardır. 3) Türkiye'nin aktif rol alıp inisiyatif sahibi olduğu bölgesel entegrasyonun gerçekleĢtirilmesi. Erbakan'ın terminolojisinde bunun adı Ġslam Birliği, ilk büyük adımı D-8'lerdir. Bu Cemaleddin Efgani'den Mustafa Kemal'e ve bugün Ġslamcılara kadar uzanan nihai bir idealdir. Mustafa Kemal, günün birinde Müslüman kavimlerin Ģartlar tamam olursa bir araya gelip birleĢeceklerini söylemiĢti. "Gömlek" adını verdiğimiz nesne, gerçekte aktüel politikalar, kavramlar, yaklaĢım tarzı ve siyasi mücadelede kullanılan yöntemleri ima eder. Politik stratejiler bedene, asli idealler ise ruha karĢılıktır. Ben en temelde yani siyasetin ruhu olarak gördüğüm idealler çerçevesinde AK Parti ve HAS Parti'yi kitlelerin vicdanında meĢru ve makbul kılan ideallerin Milli GörüĢ ideallerinin ta kendisi olduğunu düĢünüyorum. Söz konusu idealleri üç ana noktada toplayabiliriz: Milli GörüĢ'ü, esasta bu üç ideale indirgemek mümkünse, Milli GörüĢ'ün değil sona erdiğini, tam aksine Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun tam da bu mecrada akmak üzere dipten gelen bir nahda ile harekete geçtiğini söyleyebiliriz. Kimsenin kuĢkusu olmasın, nahdanın kırdığı fay hatları zemin üzerinde Batı emperyalizminin ve postkoloniyalist yapıların sonunu getirecektir. Ortadoğu'da yaĢanan toplumsal ve siyasi patlamaları -dıĢarıdan yapılmak istenen manipülasyonlara rağmen- bu ideallerin (Ġslamcılık ve Milli GörüĢ) beslediğini de söyleyebiliriz. Bunlar sadece "siyasi mücadele veren Müslümanlar"ın değil, "sosyal ve kültürel alanda var olma mücadelesi veren Müslümanlar"ın da idealleridir. Aydınlarımız Ortadoğu olaylarını yorumlamaya çalıĢırlarken, bir anda Batılılarla beraber paniğe kapıldılar, 1) Dinini ciddiye alan insanın siyasi, toplumsal ve kamusal alanlarda görünür olması; siyaset yapar ve kendi ülkesinin iktidarına meĢru (kanuni) yoldan talip olurken dinini, asli referanslarını gizlemeye, baskı altına almaya, varoluĢsal referanslarını inkâr etmeye zorlanmaması; buna kendisini mecbur edenlere karĢı 84 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM "Eyvah, acaba Ġslamcılar mı geliyor?" diye kaygıya düĢtüler. Allah'tan her zamanki gibi Batılı Ġslamologlar imdatlarına yetiĢti, mesela bu konudaki hatalı tespitleri ve taraflı gözlemleriyle öne çıkan Oliver Roy sahneye girdi ve "Postislamcılık" kavramıyla onları rahatlattı. Roy ve bizdeki öğrencileri, Ġslamcı gelenekten gelen parti ve grupların takip ettikleri politik yöntemlerine, günün aktüel diline ve moda yaklaĢımlara bakıp Ġslamcılığın veya Milli GörüĢ'ün bittiğini ilan ettiler. Partiler gelip geçer, giyimde her gün moda değiĢir, piyasaya yeni gömlekler gelir. Aslolan bedenin sağlığı; ruhun enerjisini ve ideallerini büyük bir azimle devam ettirmesidir. Allah'ın dediği olur! 3 Mart 2011, Zaman 85 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM GeçmiĢimizi Törküne uğurlarken – rejimleri arasında nefesini tüketebilirdi. Tek partinin saygısız ve kibirli diktasından çıktıktan sonra her Ģey mümkündü. Bediüzzaman Said Nursi, toplumun enerjisini siyasî kavgalarda tüketmek yerine biriktirip geliĢtirmenin yolunu yöntemini gösterdi. Erbakan ise inatla demokrasi içinde, ezilenlerin kendisine bir hayat kurabileceğini söyledi. Kurabildiler mi? Çok zayiat verildi. Ama Erbakan'ın ısrarı, suyun damlaya damlaya taĢı delmesi gibi jakoben rejimin duvarlarında gedikler açtı. Kabına zarar verecek gibi yerinde duramayan keskin enerjilerden faydalı iĢler devĢirdi. Sınırları, çareleri demokrasi çerçevesine uydurdu. Bugün hükmünü icra eden halk iradesinin geliĢip serpilmesine, ülke yönetecek bilgi ve beceri kazanmasına hizmet etti. Mümtazer Erbakan'ı, sanki evimizden biri gibi uğurlayacağız. Uzun bir geçmiĢin iniĢlerini çıkıĢlarını birlikte yaĢadığımız bir aile ferdi gibi. Birlikte yaĢadıklarımıza, birlikte tükettiklerimize, birlikte aradıklarımıza, onun bir yerde dururken açtığımız yeni sayfalarımıza bir yekûn çizgisi çekeceğiz. Onu uğurlarken kalın bir defterde yüklü bir hesaptan geriye kalanları göreceğiz. YaĢ ne kadar ilerlese de, son nefes verilmeden bu hesap yapılamıyor. Üstelik Erbakan, musalla taĢına bir siyasî partinin baĢında oturan bir lider olarak kaldırılıyor. Bizler imparatorluk varisiydik. Dik durmaya alıĢmıĢtık. Yenidünyanın labirentleri arasında dar geçitlerden geçerken eğilmeyi, uçurumlardan atlarken zıplamayı, tabiata uygun davranmayı onunla öğrendik. Bu dünyadan bir Necmettin Erbakan geçmemiĢ olsaydı, geçmiĢte bıraktıklarımız ve önümüzde gördüklerimiz bugünkü gibi olmayacaktı. Her zaman bir kiĢi bir ülkenin kaderini değiĢtirebilir. Kimi kelebeğin kanat çırpması ile fırtınalara yol açarak, kimi de elindeki çekiçle granit gibi sert taĢlara biçim vererek. ġayet bizim, bugün ayaklanan Arap halklarından farklı bir tarihimiz, farklı bir siyasî tecrübemiz oldu ise Erbakan bu binanın ana mimarlarından biri olduğu içindir. Etrafa dehĢet saçan mahallenin kabadayısı ellerine kelepçe takılı, polislerin arasında sokağımızdan geçiyor. Kemal Kılıçdaroğlu da dahil hiç sesi çıkmayanlar bugün, süklüm püklüm duran eski belalıya doğru hamle edip yüksek perdeden 'tutmayın beni' diye bağırıyor. Aradan 14 yıl geçti. Süngüler düĢtü. Süngülerin üstüne taht kuranların saltanatı sona erdi. ġimdi herkes konuĢuyor. Ölçüyü, o gün aynı kiĢilerin Necmettin Erbakan için söylediklerine göre koymamız lâzım. Türkiye'nin Erbakan üzerinden tecrübe ettiği yanlıĢları bile, bugünün doğrularının varlık sebebidir. O yanlıĢlar yapılmasaydı ve tüketilmeseydi doğru yolu nasıl bulabilirdik? Ġddia sahibi olmadan, o iddialardan çıkan umutların peĢine düĢmeden, cesaret edip öne atılmadan, deneyip boyunu ve ağırlığını ölçmeden nasıl ilerleyebilirdik? Uzun bir hayat yanlıĢsız olmaz. Olsun. Birçok Ģey farklı olabilirdi. Ama Necmettin Erbakan isimli bir fani bu hayattan gelip geçmeseydi, bugün sahip olduklarımızın çoğu ellerimizden kayıp giderdi. Tıpkı bir aile büyüğümüz gibiydi. BaĢımıza gelenler, sahip olduklarımız ve tükettiklerimizde payı büyüktü. Yekün Türkiye tıpkı diğer Ġslâm toplumları gibi radikalleĢebilir; ütopyalarla acımasız dikta 86 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM dediğim iĢte bu. Allah razı olsun. O olmasaydı, bugün birçok Ģey farklı olurdu. En azından aradan 14 yıl geçtikten sonra 28 ġubatçılara dönüp mangalda kül bırakmayanlar bu kadar cesur laflar edemezdi. O, zorbaları teskin etmek için aramızdan kurban olarak seçtiğimiz kiĢiydi. Hakkımız helâl olsun. 1 Mart 2011 87 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan'a veda! – Mustafa Ünal Askerin kurumsal olarak Erbakan'ın siyaset tarzına, Milli GörüĢ çizgisine tepkili olduğu sır değil, herkesin malumu. Fatih Camii'nin önünde içeri girenlere bakıyorum. Taziye açıklamasının ardından Ġstanbul'daki en üst düzey askerî yetkilinin cenaze namazına katılması neresinden bakılırsa bakılsın çok ama çok anlamlı. Bir özür mü? Evet, bir özür... 28 ġubat sürecindeki kabahatin özrü. Bu özür sadece Erbakan'ın Ģahsına değildir herhalde. Onun Ģahsında o değerlere yakın duran herkesten özür. Kısaca milletten özür... Protokolün yöneldiği güney kapısının hemen giriĢindeyim. Bu noktaya polis barikatlarını aĢarak güçlükle ulaĢabildim. Caminin içi ve avlusu erken saatte dolmuĢ, girebilmek mümkün değil. Sürekli hoparlörden, "Lütfen geriye doğru gidin!" uyarıları yapılıyor. Belli ki içeride izdiham tehlikesi var. Ġade-i itibar da diyebilirsiniz. Açıkça Genelkurmay'ın baĢındakiler 28 ġubatçılarla aralarına mesafe koydu. O süreci onaylamadığını gösterdi. Kaderin cilvesi... Erbakan'ın cenazesine katılan isim '28 ġubat'ın 1000 yıl süreceğini' ilan eden eski Genelkurmay BaĢkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun kuzeni, Hayri Kıvrıkoğlu. Hüseyin Kıvrıkoğlu '1000 yıl sürecek' dedi, kuzeni sürecin 10 yılda tarih olduğunu anlamak istemeyenlere, Erbakan'ın cenazesine bizzat katılarak anlattı. Hüseyin Kıvrıkoğlu bu yaĢananlardan hoĢnut olmamıĢtır herhalde. Gökyüzü kara bulutlarla kaplı, sadece cami ve çevresine değil havaya da hüzün egemen, yağmur belli belirsiz çiseliyor. Namaz vakti yaklaĢtıkça yoğunluk artıyor. Hep tanıdık simalar... Siyasetin ve toplumun değiĢik kesimlerinden insanlar camiye doğru akmaya baĢlıyor. Yol boyunca üzerlerinde Saadet Partisi'nin amblemini taĢıyan heyecanlı gençler coĢkuyla tekbir getiriyor. Kapıya doğru üniformalı bir grup yaklaĢıyor. Herkesin gözü onların üzerinde... Çok geçmeden kim oldukları anlaĢılıyor; Birinci Ordu Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu ve kurmay heyeti. Her birinin omzunda rütbesini gösteren bolca yıldız var. Askerleri gören Saadet Partili gençler yüksek sesle tekbir getirmeye baĢladı. Tepkilerini bu Ģekilde ortaya koydular. Tepkinin nedenini anlamak zor değil. Bir partili, "PaĢaları burada görmek güzel de, biraz geç kalmadılar mı?" dedi. Camiye girerken MHP lideri Devlet Bahçeli'yi gördüm, ağır adımlarla yürüyordu, üzüntüsü yüzüne yansımıĢtı. YurtdıĢından gelenlerin sayısı da epey fazla... Pakistan'dan Gazi Ahmet Hüseyin geçiyor. Ardından yerel giysiler içinde dikkat çeken baĢka simalar. DeğiĢik Ġslam ülkelerinden geliyorlar. Birçoğuyla Erbakan'ın özel hukuku vardı. Erbakan'ın vefat ettiği gün Genelkurmay'ın yaptığı açıklama sürprizdi. IĢık KoĢaner hem Ģahsı, hem de TSK adına taziye mesajı yayımladı. Doğrusu askerden böyle bir jesti kimse beklemiyordu. 28 ġubat sürecinde asker doğrudan Erbakan'ı hedef aldı. Ġktidardan uzaklaĢtırmakla kalmadı, önce Refah'ı ardından da Fazilet Partisi'ni kapattı. CHP'nin eski Genel BaĢkanı Deniz Baykal bir grup arkadaĢıyla camiye doğru yürüyor. "Erbakan'a son görevimi yapmaya geldim..." diyor. 1975 koalisyon hükümetinde birlikte çalıĢtılar. Refahyol'dan ortağı Tansu Çiller de son vazife için camiye koĢanlardan... Yanında Demokrat Parti BaĢkanı Namık Kemal Zeybek var. Uzun yıllar Erbakan'la 88 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM yol arkadaĢlığı yapan CumhurbaĢkanı Abdullah Gül, BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan ve HAS Parti Genel BaĢkanı Numan KurtulmuĢ... BaĢbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Avluda izdiham vardı. Allah herkese böyle ölüm nasip etsin!" dedi. Cenaze namazının ardından Fatih Camii'nden gökyüzüne 'Helal olsun' sesleri yükseldi. Bu, Diyanet ĠĢleri BaĢkanı'nın "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusuna siyasetin ve toplumun değiĢik kesimlerinden gelenlerin verdiği cevaptı. 2 Mart 2011, Zaman 89 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Necmettin Erbakan'ı uğurlarken – ġahin Alpay dâhil etmesidir. Bu durum, elbette tümüyle, onun Ģahsi eseri değildir. Vesayet altında da olsa Türkiye demokrasisi, denetimli bir Ģekilde ve hayli gecikmiĢ olarak da olsa, en azından 1970'lerden itibaren Ġslamcı akıma, siyasetin kapısını açma basiretini göstermiĢtir. ebediyete Bugün Türkiye siyasetinin en renkli simalarından biri, eski baĢbakanlardan ve Saadet Partisi genel baĢkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı ebediyete uğurluyoruz. Bu kapıdan siyasete giren Erbakan ve arkadaĢları, demokrasiye bakıĢlarında eleĢtirilecek yanlar olsa da, her zaman demokratik çerçeveye bağlı kaldılar, hiçbir zaman Ģiddeti teĢvik etmediler. (Erbakan, en baĢarılı eseri olan Refah Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldığında, taraftarlarını sokağa dökmedi, protestoya çağırmadı; karar aleyhine Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi'ne baĢvurdu. AĠHM'nin, kapatma kararında sözleĢmeyi ihlal görmeyiĢi, muhakkak ki almıĢ olduğu en tartıĢmalı kararlardan biridir.) Erbakan'ın kendisi ve özellikle dava arkadaĢları hatalarından ders çıkarmakta ve izledikleri politikaları halkın bir kısmının değil bütününün taleplerine uygun olarak yenilemekte hayli baĢarılı oldular. 1982-2001 arasında tam zaman gazetelerde editörlük ve yazarlık, 2002'den itibaren Zaman'da yazarlık yaptığım halde rahmetli Erbakan ile hiç tanıĢmadım. Rahmetli ile tek dolaylı temasım, hakkında yazdığım bir eleĢtiri yazısından dolayı açtığı hakaret davası oldu. Onunla hiç tanıĢmayıĢımın siyasi görüĢlerine yakınlık duymamıĢ olmamla, Erbakan'ın Ġslamcılığıyla ilgisi yoktur. Rahmetli Turgut Özal'ın görüĢlerine hayli yakınlık duyardım, ama onunla da el sıkıĢmak nasip olmadı. Bu eksiklerim, önemli ölçüde benim gazeteciliğin habercilik yanıyla fazla ilgili olmayıĢımdan kaynaklanabilir. ĠĢ, hele siyaset yapan herkesin olumlu ve olumsuz, baĢarılı ve baĢarısız, desteklenecek ve eleĢtirilecek yönleri vardır. Kiminde birinci yönler ağır basar, kiminde diğerleri. Bu da hiç Ģüphesiz söz konusu siyasiye hangi açıdan baktığınıza bağlıdır. Üstelik siyasileri içine doğdukları ortamın koĢullarıyla değerlendirmek gerekir. Rahmetli Erbakan'a veda ettiğimiz bugün ben onun olumlu, baĢarılı ve desteklenecek yönleri üzerinde durmak istiyorum. Erbakan'ın baĢka bir önemli hizmeti, Fazilet Partisi'nin kapatılması üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kuracak olan siyasi kadronun "hoca"sı olmasıdır. Bu kadro, birçok bakımdan Erbakan'ı aĢmayı baĢardığı için üst üste seçim kazanıyor ve Türkiye'nin kaderini değiĢtiriyor. Erbakan, garip bir raslantıyla, artık ciddiye alınacak kimsenin takdirle anmadığı 28 ġubat 1997 askeri müdahalesinin 14. yıldönümünden bir gün önce, 27 ġubat'ta vefat etti. Bugün çok daha iyi anlaĢıldığı üzere, ne Erbakan "28 ġubat süreci" ya da "post-modern darbe" ile baĢbakanlıktan istifaya zorlanmayı, ne de Refah Partisi kapatılmayı hak etmiĢti. Refahyol hükümeti, eğer halkın taleplerine cevap vermeyi baĢaramasaydı, muhakkak ki, seçimle tasfiye olacaktı. Baskı ile iktidardan düĢürülmesi, Erbakan, 1960 sonrası Türkiye siyasi hayatının en önde gelen, en etkili olmuĢ kiĢiliklerinden biridir. Erbakan'ı anlamadan, günümüz Türkiyesi'ni anlamak imkânsızdır. Erbakan'ın en büyük hizmeti, Milli GörüĢ Hareketi'ne öncülük ederek, otoriter laiklik uygulamalarından muazzep olan dindar kesimlerin taleplerini demokratik sürece 90 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM demokratik sürecin raydan çıkmasına ve bunun sonucunda Türkiye'nin gerek ekonomik, gerekse siyasi alanda yeni badirelere sürüklenmesine yol açtı. Erbakan'ın en yakın çalıĢma arkadaĢlarından, Ģimdi BaĢbakan Yardımcısı Bülent Arınç 14. yıldönümü dolayısıyla 28 ġubat müdahalesini değerlendirirken Ģunları söylemekte haklıdır: "Siyasi olaylarda çözümü de, hakemliği de halka bırakmak lazım. Halk bunu siyasi karar ve tercihlerle çözdü. 28 ġubat'ı bir daha dirilmemek üzere gömdü... 28 ġubat yargılansaydı bundan daha büyük sonuç ortaya çıkmazdı. 28 ġubatçılar vicdanlarda yargılandı ve mahkum oldular..." 2 Mart 2011, Zaman 91 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Haberi kim getiriyor, fotoğrafını çekmiĢler mi pankartın?" Bir utanç hâtırası – Ahmet Turan Alkan O günlerde, mahalli gazetede yazı iĢleri müdürüyüm (BaĢka müdürlük de görmedik zaten!). Küçümser, ayıplar gibi bir bakıĢ, "Bu da sorulur mu, nasıl gazeteci olacaksın sen, vah vah vah..." meâlinde... Sağda-solda hayli anlattım; müdürlük haricinde herĢeyle uğraĢıyorum gazetede; haber, köĢe yazısı, mizanpaj, tashih okuma, soba yakma, ortalığı süpürme, odun kırma, misafir ağırlama vesaire... Mesleki tatmin açısından mutlu günler; akĢamları koca kazanlı Heidelberg'in karnından çıkan ilk nüshayı katlayıp alelacele eve yürümenin keyfi unutulmaz. -Elbette var, bizim ... çekti; Ģu anda alelacele banyoya götürdüler filmi; rica ettim, bir kopya da bizim için basacak. Merak etme sen. Hadi gel gazeteyi yapalım! Ömrümün büyük utançlarından biriydi o; tam hatırlamıyorum (ArĢivde vardır ama), manĢeti Ģöyle çektik: "Milli Selamet'in mitinginde 'Peygamber Erbakan' pankartı açıldı." Ardından "Ne kadar ayıp, herkes lânetledi vb..." 1977 Haziranı'nda genel seçimler yapılacak. Bütün siyasi liderler sırayla Ģehre gelip miting yapıyorlar. Bizim gazetenin patronları Adalet Partili; buna mukabil baĢta ben olmak üzere çalıĢanların çoğunun gönlü daha millici bir partiden yana. Patronlarla ortak yanımız Ecevit'in CHP'sine ve Erbakan'ın Milli Selamet'ine karĢı olmak. Bu arada bekliyorum, ne gelen var ne giden... Bir ara muhabirlerden biri geldi, sordum, "Ben görmedim, çok kalabalıktı" dedi. Patron ağabeyimiz, "Fotoğrafı geliyor, yolda diyorum size" diye üsteliyor. O gün miting sırası Milli Selamet'te ve Hoca'nın bölgede büyük ağırlığı var. Ġki muhabirimiz mitinge gitti, ben birinci sayfayı çizip mitinge ayırdığım yeri boĢ bıraktım, arkadaĢlar gelecek, haberi yapacağız ve evimize gideceğiz. Uzatmayalım; sayfayı yaptık. Gazeteyi bastık; nedense o gün baskı sayımız, mûtadın yirmi-otuz katı fazla tutuldu; meğer, birtakım kara propaganda çalıĢmaları için köylerde dağıtılacakmıĢ! Ertesi sabah telefonlar iĢlemeye baĢladı. Güç durumdayım. Ġnsanlar haklı olarak protesto ediyor, ağızlarına geleni söylüyorlar. Ben ise çaresizce fotoğraf bekliyorum. Yok, yok, yok. Gelmiyor ve asla gelmedi! AkĢama yakın saatlerde gazetenin AP'li patronlarından biri büyük bir heyecan ve telâĢla gazeteye geldi; halbuki pek uğramazdı, -Duydun mu Ahmetçiğim dedi, "Mitingde pankart açmıĢlar. Peygamber Erbakan yazıyormuĢ, bunu da yaptılar, olur mu kardeĢim, olur mu bu?.." Haber baĢtan sona yalandı; kurmacaydı. Politik, kirli ve ucuz bir tertibin parçasıydı. Milli Selametçiler küplere binmiĢti; haklıydılar. Ardından tehdidler geldi, birkaç gün gazete civarında polis arabası bekletildi. Tekzip yayınladık, özür diledik ama iĢ iĢten geçmiĢti... Gazeteciyim diye böbürleniyorsam da, Ģurada üç-beĢ aylık bir mâzim var meslekte. 23 yaĢındayım, toyum, safım: "Vay canına öyle mi; hemen sayfayı yıkalım öyleyse. 92 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Hâlâ utanırım: Allah taksiratımı affetsin... 1973lerde hafızama kazınmıĢ belki binlerce kez gerek mitinglerde gerekse toplantılarda söylediğimiz sloganlardı. Aslında bunlar slogan değil her biri ayrı bir proje olan gerçekleĢecek hedeflerdi. Hele ki bir de delikanlı idealist yaĢtaysanız bunlar birer ülkü idi sizin için. Erbakan Hoca'nın eğiticiliği, ders vericiliği sloganlarında, meydan mitinglerinde bile devam edici nitelikteydi. kandırıp o haberi yaptıran patronum da çoktan rahmetli oldu. Politik hırs bu kadar mı göz karartır? Allah onu da affetsin. Geçenlerde merhum Erbakan'ın ardından "Hakkım varsa helâl olsun" diye yazmıĢtım; bir okuyucu da, "Ya onun sizde hakkı varsa?" diye sormuĢtu da oradan hatırladım, içim sızladı. 1974 Kıbrıs BarıĢ Harekatı yılları aynı zamanda CHP-MSP koalisyonu döneminde Hoca'nın her zaman iftiharla anlattığı en çok Ġmam Hatip okulunun açıldığı dönemdi. Biz de solcularla fakültede koalisyon halinde olup davamızı daha rahat anlattığımız dönem idi. Gerçi bu kez de diğer muhalifimiz olan mason destekli renksizler de bize yeĢil komünist yaftası vuruyorlardı. Ama ne gam. Sağolasın hocam sayesinde, hizmete devam herkese selam... 7 Mart 2011, Zaman Erbakan'ı sevmiĢtim. Çünkü benim henüz Ġmam Hatip okulu öğrenciliği dönemime denk düĢen zamanda Millî GörüĢ hareketinin baĢlangıcında baĢta ben olmak üzere Türkiye müslümanlarına Ġslami siyasette bir kiĢilik ve kimlik sahibi olmayı öğretiyordu. Yıllarca rejim yandaĢı medya ve büroksisince horlanan, ezilen müslümanlara yeni kimlikle dik durmayı öğretmiĢti o. Daha tıfıl bir öğrenci iken en yakın akraba ve sosyal çevremde okulumdan dolayı 'gerici' önyargısıyla bakanlara Millî GörüĢ'ün siyasal ve ekonomik hedeflerini sayarak aslında müslümanların bu ülkenin kalkınmasında Ġslam'ın engel değil bilakis motor olduğunu anlatıyordum. Ġmam Hatipler konusunda kendisinin duacısı, minnetdarı oldum. KardeĢlerim, yeğenlerim onun sayesinde her yerde Ģubesi olan bu okullarda okuyarak dini ilimlerini öğrenmiĢler, maneviyat sahibi olmuĢlardı. En son olarak Mücahit Yanılmaz'ın Ankara'da çocuğunun sünnet düğünü davetinde hocamızla teĢerrüf ettik. Sezgin Maden ile sahne alıp programı bitirdikten sonra ellerini öperken bize memnuniyetini ifade edip dua etti. 1972 Millî Selamet Partisi Üsküdar TeĢkilatıyla tanıĢmamla baĢlayan mahalle temsilciliğim 1980 askeri darbesiyle Selimiye ve Maltepe Askeri cezaevlerinde sekiz ay tutukluluk dönemini yaĢadığımız siyasi rejimi biraz daha yakından tanımama vesile olmuĢtu. Tabir yerindeyse derin devleti biraz daha yakınen tanımama sebep oldu. Sağolasın Hocam. Hâlâ dün gibi hatırımda yaĢadıklarımız... 1992 Sultanbeyli Belediyesi Millî GörüĢ belediyeciliğinin Ġstanbul'da ilk kalesi. Erbakan hocamızın teĢrifiyle ilk Ģenliğinde biz de sunuculuk ve konser vermek üzere katılıyoruz. Ancak o yıllarda aynı zamanda Üsküdar Özel Fazilet Lisesi'nde Ġngilizce öğretmenliği yapıyoruz. O büyük coĢkunun ardından ertesi gün gazeteler Hoca'nın gövde gösterisini manĢet yaparken biz de sayfalarda boy gösterince sağolsun o zamanki ülkücü müdürümüz bizi makamına Erbakan Hoca vefat ettiğinde nedense birden zihnimde bazı sloganlar tekraren canlanmaya baĢladı: 'Önce Ahlak ve Maneviyat, Devlet Millet KaynaĢması, Sanayide Millî Hamle, Yüzbin Tank vs.'... Tabii tüm bunlar 93 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM çağırıp gazete fotoğraflarımızı önümüze koyunca hesabımızı kesip ihracımız vesile olmuĢtu sekiz yıl emek verdiğimiz okuldan... Ama onda da hayır vardı. Çünkü aynı yıl Türkiye'de TRT dıĢında özel radyo ve Tvlere yayın serbestliği çıkınca ben de hemen ilk göz ağrımız olan merhum Esad Hoca Efendi'nin AKRA radyosuna baĢlamıĢtım. Ancak oradaki sıkıntı da daha sonra Millî GörüĢ belediyeciliğinin zirvesi olan BüyükĢehir alınınca hizmetlerini mikrofonda dile getirince sıklıkla radyo müdürümüz Hüseyin Emin Öztürk çağırır radyomuzun siyaset üstü bir çizgisi olduğunu hatırlatırdı. 5 Mart 2011, Milli Gazete Kanal 7 Erbakan Hocamızın insanımıza kazandırdığı ilk Millî görüĢ çizgisindeki televizyonumuzdu. Hatta ilk baĢörtülü hanım spikerlerin ekranlara çıktığı kanal olma özelliğindeydi. Tabi bir televizyonun ayakta durması maddi olarak hiç de kolay değildi eğer arkasında güçlü bir holding yoksa. ĠĢte Hocamız bu konuda da adeta bir Millî seferberlik ilan etmiĢ ve hayırsahibi iĢadamlarına bir yemek daveti vererek benim de tanık olduğum Kanal 7'ye destek toplantısında Eresin Otel'de toplanılmıĢtı. Hocamızın o toplantıda yaptığı konuĢmada hiç unutamadığım cümlesi Ģu idi: 'Acıyıncaya kadar vereceksiniz!'... ĠĢte o hayır sahipleri mallarından öylesine acıyıncaya kadar vererek gün geldiğinde 28 ġubata direnecek tek kanal olarak var olan televizyonu ayakta tutmuĢlardı. Ne bileyim, insan bazan hani dertlenince teselli olsun diye oradan buradan konuĢurmuĢ ya. Benim ki de o kabil oldu herhalde. Birden film Ģeridi gibi bazı hatıralar canlandı zihnimde. Ne diyelim? ġairin o güzel sözüyle bitirelim: "Yadında mıdır doğduğun zamanlar, sen ağlarken gülerdi alem. Öyle bir ömür yaĢadın ki öldüğün zaman herkes ağlarken sen gülüyordun"... Ġnna lillah ve inna ileyhi raciun.. 94 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM ilahi değerler ekseninde yeni bir dünya kurmanın meĢalesini tutuĢturan Erbakan Hoca, ölümüyle bile bir inkılab gerçekleĢtirdi. Erbakan Hoca ölümüyle ölüleri diriltti – Nurettin ġirin Bugün hâlâ daha cenazesinin nerede olduğu bilinmeyen Üstad Bediüzzaman'ın "Benim ölümüm baĢınızda bir bomba gibi patlayacaktır" sözü ve aynı Ģekilde "Benim ölümüm hayatımdan daha ziyade Ġslam'a hizmet edecektir" müjdesi, hayat içinde bir hakikat olarak tecelli etmiĢ, Ġslami kimliği, kiĢiliği ve gayreti dolayısıyla hapishanelerde çürütülmek istenen bir Ġslam aliminin dillendirdiği ilahi değerler ilahlık taslayan tağutların putlarını ve diktalarını alaĢağı etmiĢtir. Erbakan hocanın ayağa kalkıĢı nasıl bir inkılab idiyse, mele-i alaya hicreti de öylesine bir inkılab oldu. Sahih-i Müslim'de yer alan bir hadis-i kudsi'de Ģöyle buyrulur: "Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cibril'i çağırıp "ben falan kulumu seviyorum, sen de onu sev!" der. Cibril de onu sever ve sonra gökyüzünde Ģöyle seslenir: "Allah, falan kimseyi seviyor, siz de onu sevin!" bundan sonra göklerdeki bütün melekler onu sever. Sonra o kul yeryüzünde de herkes tarafından sevilip kabul görür." Üstad Bediüzzaman'ın bu anlam dolu sözlerinin taĢıdığı derin manayı bütün boyutları ve azameti ile Milli GörüĢ lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan'ın cenazesinde gördük. Acaba, buz gibi bir havada ve hafta içinde milyonlarca insan Ġstanbul'da görülmemiĢ bir mahĢeri tablo oluĢturuyorsa, böylesine muazzam bir görüntü yukarıdaki hadis-i kudsi'nin müĢahhas bir delili değil midir? KıĢın ayazında ve hafta içinde Ġstanbul'un Fatih Camii'ne sel gibi akan milyonlar, tekbirler getirip "mücahid Erbakan" diye haykırırken, ülkenin cumhurbaĢkanı, baĢbakanı, meclis baĢkanı ve hatta silahlı kuvetlerden bazı generallerinin tevhid bayrağına sarılı tabutu omuzlarken, bir ucu Fatih Camii'nde diğer ucu ise kilometrelerce uzakta Zeytinburnu'ndaki Merkez Efendi Kabristanı'nda olan insan seli Türkiye Müslümanlarının kalbindeki ilahi aĢk ve sevdayı en azametli bir Ģekilde ortaya koyuyordu. Bu ülkede baĢbakanlık yapan ve bir ömür boyu siyaset sahnesinde yer alan bir Ģahsiyet sabah vaktinde Ankara Hacıbayram Camii'nden Ġstanbul Fatih Camii'ne tekbirlerle getirilip milyonların omuzlarında tevhid bayrağına sarılı tabutuyla hakka uğurlanıyorsa, resmi ideolojinin ve çağdaĢ cahiliyyenin putlarının devrildiği anlamına gelmiyor mu? Adına "Ġstiklal mahkemeleri" denen katliam tezgahlarının kurularak âlimlerin boğazlarına yağlı kementlerin takıldığı, ezanın Arapça okunmasının, Kur'an'ın öğretilmesinin, baĢörtüsünün bağlanmasının yasaklandığı, dindar insanların baskı altına alınıp aĢağılandığı, insanların Allah yolundan uzaklaĢtırılarak her türlü Ģeytani tuzaklara sürüklendiği, batı emperyalizmin payandası haline getirilen ülkenin siyonistlerin çiftliğine dönüĢtürüldüğü bir döneme karĢı, Siyaset sahnesine çıktığı ilk andan son nefesini verdiği ana kadar Ġslam Birliği'ni savunan, batı emperyalizmi ve siyonizmin askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik sultasına karĢı Ġslami değerler ekseninde yeni bir dünya, hak ve adalet nizamı kurmanın kararlı mücadelesini veren, özellikle de siyonist odakların tüm baskı ve komplolarına karĢı bir an olsun eğilmeksizin siyonizm putunu deviren Erbakan Hoca'nın savunduğu 95 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM değerlerin bu ülkede ne kadar da güçlü ve köklü olduğunu göstermiyor mu? Ve sonuçta, Erbakan Hoca'nın yokluğu yeri doldurulamayacak bir boĢluk açtıysa da, onun ölümü yeni bir diriliĢin, yeni bir ĢahlanıĢın habercisi oldu. Erbakan Hoca'nın son Ġran ziyaretini organize eden Dr. Abdullah Velihah, hocanın vefatı münasebetiyle Türkiye'ye gelip cenaze merasimine katıldığında gördüğü manzara karĢısında duygularını Ģöyle dile getirmiĢti: Acaba bu hakikati teslim ve takdir etmeyen pak bir yürek, özgür bir vicdan olabilir mi? Erbakan hocayı elbette çok özleyeceğiz, ona olan sevgi ve muhabbetimiz kalbimizde sönmeyen bir alev olarak yanıp duracak. Ancak bu özlem ve muhabbetin yanısıra, Erbakan Hoca'nın bu ümmete ve Türkiyeli müslümanlara gösterdiği hedefleri gerçekleĢtirmek, ve sonuçta özgür Kudüs'ten Erbakan Hoca'yı selamlayıp Kudüs'ün fethini müjdelemek için daha çok çalıĢacak, mücadelemizi daha çok artıracak ve günlerimizi daha fazla Erbakan'laĢtıracağız inĢaallah. "Erbakan hoca Ġran'a geldiğinde onun nasıl bir Ġslami Ģahsiyet olduğunu yakından görmüĢtüm. Fikirleri, hedefleri, o yaĢına rağmen enerjisi ve dünya Müslümanlarının esenliği için olağanüstü gayreti hepimizi etkilemiĢti. Özellikle de siyonizme karĢı küresel bir Ġslam cephesi oluĢturma çabası bizim için çok güzel bir örnek oluĢturmuĢtu. ġimdi burada onun cenazesine gelen bu insanları gördüğümde, Erbakan hoca'nın tanıdığımızdan da büyük olduğunu anladım. Gerçekten de çok müstesna bir Ģahsiyet. KeĢke Ġslam ümmeti böyle Ģahsiyetlere daha çok sahip olabilseydi." "Ey Mutmain olan nefis! Allah senden razı, sen Allah'tan razı, dön Rabbine! Gir cennetime, gir kullarımın arasına." Erbakan hocanın vefatının ardından medya organlarında yapılan tartıĢmalar, yazılan yazılar ve televizyon programları, hocanın ölümüyle birlikte bir hakikat patlaması gerçekleĢtirdiğini herkes itiraf ediyor. 7 Mart 2011, Milli Gazete Bu da Üstad Bediüzzaman'ın "Benim ölümüm baĢınızda bir bomba gibi patlayacaktır" sözünü bir kez daha hatırlatıyor bize. Evet bu bir bomba patlaması idi. Ancak bazı devletlerin sahip olduğu nükleer silahlardan daha etkili ve güçlü, fakat, gücünün kaynağını Alemlerin Rabbi olan Allah'tan alan, beĢeri tağuti güçlerin karĢısında çaresiz kaldığı manevi bir bombaydı bu. Hapishanelerin, prangaların, yasaklamaların, kısıtlamaların, engellemelerin, tuzak ve komploların patlamasını önleyemediği bir bombaydı bu... 96 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan emperyalizmi deĢifre etti Hasan Kösebalaban siyasi ortamında Erbakan'ın taraftar kitlesi Ģiddete tevessül etmeyerek, Ģiddetin hedefi de olsalar yasal mücadele çizgisinden çıkmadılar. Bağımsız Ġslami hareketi parti zemininde hareket etmeye sevketmesi, radikal Ġslamcı zeminlerde eleĢtiri konusu yapılmıĢsa da gelinen nokta itibarıyla bu vizyonun mütedeyyin kitleleri sisteme ve yasal mücadele platformuna dahil etmek suretiyle ülkeyi tahmin edilemeyecek badirelerden koruduğu bir vakıadır. Bu tavrın bir yansıması olarak Erbakan, 28 ġubat sürecini sabırla atlatılması gereken bir geçici engel olarak gördü. Sürecin hiçbir noktasında bir çatıĢma ortamı arayıĢında olmadı ve kendi taraftar kitlesini sokağa sürme yoluna gitmedi. Sadece bu açıdan dahi Erbakan'ın demokratikleĢme sürecine inkar edilemeyecek derecede önemli hizmetleri oldu. Yine bu minval üzere, Erbakan'ın Türkiye'nin farklı etnik unsurlarını birbirine bağlayan, etnik milliyetçiliğe karĢı kardeĢliği öne çıkaran bir üslup geliĢtirerek toplumsal kaynaĢmaya çok önemli bir katkı yaptı. O Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında bir köprü kurdu. Bugün Türkiye'nin her köĢesinden oy alabilen partilerin tamamının onun bıraktığı mirastan filizlenmiĢ olmaları not edilmesi gereken bir gerçektir... - Necmettin Erbakan yalnızca Türk siyasi hayatının değil, Ġslam dünyasının da yakın dönemdeki en önemli liderlerinden biriydi. Erbakan Ġslam dünyasında bugün yaĢanan geliĢmelerle ön plana çıkan hareket ve partiler üzerinde ciddi tesirler bıraktı... Bu açılardan Erbakan sadece yakın Türk siyasi tarihine damgasını vurmakla kalmadı, Ġslam dünyasının geleceğini de etkileyecek bir miras bıraktı. Vefatını müteakip Erbakan hakkında yapılan yorumlar genellikle 28 ġubat dönemindeki tecrübeye dayanıyor. 28 ġubat Türk siyasi tarihinin yakın dönemde geçirdiği en büyük siyasi travmalardan biriydi. Erbakan'ın bu sürecin hazırlanmasında herhangi bir katkısı olmadı, seçildiği koltuktan dıĢ destekli bir operasyonla silah zoruyla indirildi. Tıpkı kendisinden önce üç/defa yaĢandığı gibi. Ancak Erbakan'ın siyasi hareketi daha uzun bir döneme uzanıyor, 28 ġubat onun için kendi ifadesiyle sadece bir virgül hükmünde. Bu belki Erbakan'ın önünü tıkadı ancak kendi eliyle tesis ettiği hareketin önünü açtı. Erbakan'ın Türk siyasi tarihi ve demokratikleĢme süreci açısından çok temel iki katkısından bahsetmek gerekiyor. Milli GörüĢ ile Erbakan, daha önce genellikle bir sağ partiye oy verme eğiliminde olan sosyal Ġslami oluĢumlardan farklı olarak mütedeyyin kitlelere bağımsız bir siyasi kimliği kazandırmayı Ve hedef tayin etmeyi baĢardı. Bu bağımsız siyasi kimlik ve iktidar talebi, siyaseten edilgen dindar kitlelere kendi kaderlerinin tayin edilmesinde aktör olma (agency) hüviyeti kazandırdı. Erbakan savaĢ sonrası Alman sanayileĢme modelini yakından tecrübe etmiĢ, hatta bu modele katkıda bulunmuĢ, bunun neticesinde devleti ve ağır sanayii ön plana çıkaran bir ekonomik kalkınma vizyonu geliĢtirmiĢti... Erbakan'ın kazandırdığı dinamizmle Milli GörüĢ Hareketi kendisini zamanın Ģartlarına göre yenileme noktasında beceri göstermiĢtir. Buna mukabil, Türkiye'deki diğer siyasi hareketler, özellikle Kemalizm, kendisini dönüĢtürmek için gerekli dinamizmi gösteremedi, 30'lu yılların zihni kalıplarını aĢamadı ve sırtını halka değil militarizme dayanmayı tercih etti. Ġkinci katkı olarak, Erbakan atlatılan bütün badirelere ve uluslararası etkilere rağmen bu talepleri legal bir platformda tutmaya özen gösterdi ve bunda baĢarılı da oldu. 1970'li yılların giderek kutuplaĢan ve radikalleĢen 97 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Erbakan'ın en çok önem verdiği konuların baĢında dıĢ politika geliyordu. En baĢından beri Erbakan Ġslam dünyasının birliğini, Filistin'in dramını vurgulayan bir söylemin savunucusu olurken, onunla birlikte Ġslami kesimlerde ortaya çıkan antikomünist söylemden uzaklaĢıldı. Erbakan bu arada bir Hıristiyan projesi olarak gördüğü Avrupa entegrasyon sürecine de Ģiddetle karĢı çıkma tavrını sonuna kadar korudu. 70'li yılların iktidar ortaklığı döneminde bu vizyonunu gerçekleĢtirebileceği tek alan olarak karĢısına Kıbrıs sorunu çıkmıĢ ve Kıbrıs harekatı kararına doğrudan müdahil olmuĢtur. 1993'te Turgut Özal'ın vefatıyla Türk siyaseti ve dıĢ politikası yeniden askeri vesayet altına girerken geleneksel bürokratik çizginin dıĢında dıĢ politika söylemini dile getiren tek isim olarak Erbakan kalmıĢtı. 1995 seçimlerinde Refah Partisi'nin birinci parti olarak çıkması uluslararası sistem açısında bir deprem etkisi yapmıĢtı. Seçimlerden sonraki bir yıl içinde birinci parti olmasına ramen RPiktidar dıĢında tutuldu. Bu oyalama döneminden sonra ise nihayet Tansu Çiller'le birlikte Refahyol Hükümeti kuruldu. Batı ile iliĢkileri düzenleme görevini baĢbakan yardımcısı ve dıĢiĢleri bakanı olarak Çiller üstlenmiĢti. Erbakan ve ekibi ise enerjilerini ekonomik kalkınmaya ve onun hayalini kurduğu Ġslâm ülkeleri ekonomik birliği projesini gerçekleĢtirmeye sevketti. Ġslam dünyasının reel durumu ve uluslararası konjonktür her ne kadar onun düĢlediği çapta bir birlikteliğin kurulmasını engellese bile sadece bir çağrı ile Asya ve Afrika'nın en önemli sekiz Müslüman ülkesini D8 platformunda bir araya gelmeye ikna etmiĢ olması baĢlı baĢına bir olaydır... Ġslam Ülkeleri Konferansı ile birlikte, D8 Türkiye'nin içinde bulunduğu ve Batı onayını almayan tek çok taraflı birlikteliktir. Bu giriĢimle Erbakan adeta uluslararası sisteme meydan okumuĢ ve sistemin Türkiye'ye biçtiği rolün ne kadar sınırlı olduğunu deĢifre etmiĢti. Medyanın bir kısmında bu giriĢim DonkiĢot'un D'si olarak yaftalansa bile Türkiye'nin sahip olduğu ve tarihi mirasından kaynaklanan olağanüstü kültürel gücünün bir ispatıydı. Erbakan küresel güç dengelerini kaale alma anlamında realist değildi ve bunu fazla önemsemedi. D8 kendisine ait olan yumuĢak gücün farkında olmayan ve Kıbrıs ve AB süreci gibi konularda burnu fazlasıyla ezilmiĢ bir ülkenin sahip olduğu gücün kaynağını gösteriyordu. Hükümetin yıkılmasına malolsa bile bu giriĢim adeta bir sırrın deĢifre olmasıydı. Tarihin Türkiye'ye yüklediği özel bir anlam ve misyon vardı. Türkiye bu misyona sahip çıktığı ölçüde güçlü bir ülke olabilirdi. Erbakan Türkiye siyasetinin geçirdiği bütün zor zamanları tecrübe etmiĢti ve Batı'nın Türk iç siyasetinde harekete geçirebileceği unsurların yine farkındaydı. Ancak bir tavır olarak, belki sahip olduğu inancın verdiği özgüvenle, o bunları notralize edebilecek dıĢ bağlantılar kurma yoluna gitmedi. 28 ġubat kendisinden önceki bütün askeri müdahaleler gibi dıĢpolitika bağlantılı olarak devreye sokulmuĢ bir operasyondu. Kendisine yönelik baskı ve haksızlığa karĢı geleneksel tavrını koruyan Anadolu seçmeni sabırla önlerine gelecek fırsatı bekledi. Erbakan Türk siyasi tarihinin son elli yılına siyaset dıĢında ve içinde damgasını vurmuĢ bir Ģahsiyettir... Bununla birlikte o siyasette medeni ve seviyeli üslûbunu kendisine karĢı saygısızlık gösterenlere karĢı dahi korudu. Nezaketiyle, sevecenliğiyle, mütedeyyinliğiyle, Ġslam alemine yönelik alaka ve muhabbetiyle, Batı sömürgeciliği ve Erbakan, böyle bir birlikteliğin mümkün olabileceğini göstermiĢti ve onun bu hamlesi dıĢ politikada bir mitin yıkılmasını sağladı. Türkiye Ģimdiye kadar neo-Oryantalist bir havayla küçümsediği coğrafyanın lideri olabilme potansiyeline sahip yegane ülkeydi. 98 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM emperyalizme karĢı bakıĢıyla Erbakan, gerçek bir Osmanlı beyefendisiydi. 7 Mart 2022, Star 99 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM sorulur mu, nasıl gazeteci olacaksın sen, vah vah vah..." meâlinde... Erbakan Utancım – Ahmet Turan Alkan - O günlerde, mahalli gazetede yazı iĢleri müdürüyüm (BaĢka müdürlük de görmedik zaten!). -Elbette var, bizim ... çekti; Ģu anda alelacele banyoya götürdüler filmi; rica ettim, bir kopya da bizim için basacak. Merak etme sen. Hadi gel gazeteyi yapalım! Ömrümün büyük utançlarından biriydi o; tam hatırlamıyorum (ArĢivde vardır ama), manĢeti Ģöyle çektik: "Milli Selamet'in mitinginde 'Peygamber Erbakan' pankartı açıldı." Ardından "Ne kadar ayıp, herkes lânetledi vb..." Sağda-solda hayli anlattım; müdürlük haricinde herĢeyle uğraĢıyorum gazetede; haber, köĢe yazısı, mizanpaj, tashih okuma, soba yakma, ortalığı süpürme, odun kırma, misafir ağırlama vesaire... Mesleki tatmin açısından mutlu günler; akĢamları koca kazanlı Heidelberg'in karnından çıkan ilk nüshayı katlayıp alelacele eve yürümenin keyfi unutulmaz. Bu arada bekliyorum, ne gelen var ne giden... Bir ara muhabirlerden biri geldi, sordum, "Ben görmedim, çok kalabalıktı" dedi. Patron ağabeyimiz, "Fotoğrafı geliyor, yolda diyorum size" diye üsteliyor. 1977 Haziranı'nda genel seçimler yapılacak. Bütün siyasi liderler sırayla Ģehre gelip miting yapıyorlar. Bizim gazetenin patronları Adalet Partili; buna mukabil baĢta ben olmak üzere çalıĢanların çoğunun gönlü daha millici bir partiden yana. Patronlarla ortak yanımız Ecevit'in CHP'sine ve Erbakan'ın Milli Selamet'ine karĢı olmak. Uzatmayalım; sayfayı yaptık. Gazeteyi bastık; nedense o gün baskı sayımız, mûtadın yirmi-otuz katı fazla tutuldu; meğer, birtakım kara propaganda çalıĢmaları için köylerde dağıtılacakmıĢ! O gün miting sırası Milli Selamet'te ve Hoca'nın bölgede büyük ağırlığı var. Ġki muhabirimiz mitinge gitti, ben birinci sayfayı çizip mitinge ayırdığım yeri boĢ bıraktım, arkadaĢlar gelecek, haberi yapacağız ve evimize gideceğiz. AkĢama yakın saatlerde gazetenin AP'li patronlarından biri büyük bir heyecan ve telâĢla gazeteye geldi; halbuki pek uğramazdı. Ertesi sabah telefonlar iĢlemeye baĢladı. Güç durumdayım. Ġnsanlar haklı olarak protesto ediyor, ağızlarına geleni söylüyorlar. Ben ise çaresizce fotoğraf bekliyorum. Yok, yok, yok. Gelmiyor ve asla gelmedi! Haber baĢtan sona yalandı; kurmacaydı. Politik, kirli ve ucuz bir tertibin parçasıydı. Milli Selametçiler küplere binmiĢti; haklıydılar. Ardından tehdidler geldi, birkaç gün gazete civarında polis arabası bekletildi. Tekzip yayınladık, özür diledik ama iĢ iĢten geçmiĢti... Hâlâ utanırım:Allah taksiratımı affetsin...kandırıp o haberi yaptıran patronum da çoktan rahmetli oldu. Politik hırs bu kadar mı göz karartır? Allah onu da affetsin. -Duydun mu Ahmetçiğim dedi, "Mitingde pankart açmıĢlar. Peygamber Erbakan yazıyormuĢ, bunu da yaptılar, olur mu kardeĢim, olur mu bu?.." Gazeteciyim diye böbürleniyorsam da, Ģurada üç-beĢ aylık bir mâzim var meslekte. 23 yaĢındayım, toyum, safım: "Vay canına öyle mi; hemen sayfayı yıkalım öyleyse. Haberi kim getiriyor, fotoğrafını çekmiĢler mi pankartın?" Küçümser, ayıplar gibi bir bakıĢ, "Bu da Geçenlerde merhum Erbakan'ın ardından "Hakkım varsa helâl olsun" diye yazmıĢtım; 100 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM bir okuyucu da, "Ya onun sizde hakkı varsa?" diye sormuĢtu da oradan hatırladım, içim sızladı. 7 Mart 2011, zaman 101 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM islamcılık, sosyal, kültürel ve siyasal alanda varlık göstermiĢtir. Bir çok Ġslam ülkesinde siyasal Ġslamcılık denilince radikal, marjinal örgütler, silahlı gruplar akla gelirken, Türkiye'de demokratik bir parti öne çıkmıĢtır. Erbakan ve Ġslâmcılık - Yalçın Akdoğan Erbakan, siyasette yeni bir kulvar açmıĢ, siyasete yeni bir soluk getirmiĢ, farklı bir üslup kazandırmıĢtır. Erbakan, Ġslamcı bir siyasi hareketi demokratik rejim içinde ortaya çıkarmıĢ, büyütmüĢ, iktidara taĢımıĢtır. Erbakan, siyasal Ġslamcılığı demokratik zeminde ortaya koymuĢ, islamcılığın siyasal taleplerini demokratik rejim içinde tutmuĢtur. Bölgede Ġran devrimiyle yükselen Ġslamcı enerji, Erbakan'ın çalıĢmalanyla sistem içinde tutulabilmiĢtir. Bugün Mısır'da, Tunus'ta, Libya'da muhalif siyasi partilerin olmamasını Türk demokrasisinin geliĢmiĢliğine vurgu yapanlar, Erbakan'ın bu süreçteki katkısını ifade etmek durumundadırlar. Erbakan, batılı anlamda bir siyasi parti kurarak, sisteme yönelik muhalefetini sistem içinde kalarak sergilemeyi baĢarmıĢtır. Türk siyasetinin son 40 yılına damgasını vuran önemli liderlerden biri daha aramızdan ayrıldı. Ozal'ın ve TürkeĢ'in cenazelerinde gördüğümüz tablonun bir benzerini Saadet Partisi Genel BaĢkanı Necmettin Erbakan'ın cenaze töreninde de gördük. Partisi yüzde 3'lerde olan bir Genel BaĢkan vefat etti, arkasından yüzbinler gözyaĢı döktü, milyonlar üzüldü. Erbakan, Türk siyasetinin dev çınarlarından biriydi. BaĢbakan Erdoğan'ın dediği gibi o sadece bir genel baĢkan değil, mücadelesiyle ve açtığı çığırla kendisini ispat etmiĢ bir liderdi... Erbakan, MNP, MSP, RP çizgisiyle klasik sağ ile yollarını ayırmıĢ, Türk siyasetinde Ġslamcılığı yeni bir kulvar haline getirmiĢtir. Siyasal Ġslamcılık çözümü devlette gören, değiĢimi, devlet marifetiyle yukarıdan aĢağıya doğru tasarlayan, hayat alanlarını dini değerlere göre tanzim etmeye çalıĢan bir siyasal tasavvurdu. Erbakan'ın kendisine ait bir hedefi, bir nevi kızıl elması veya ütopyası vardı. Bu hedef, 'Adil Düzen' Ģeklinde ifade ediliyordu. Adil Düzen'in merkezinde ise toplum değil, devlet vardı. Siyaset, bu düzeni devlet üzerinden kurgulamaya dönük bir fonksiyon görüyordu. Devletçiliğin yanında ikinci karakter 'millilik'ti. Erbakan anti emperyalist, yerli, milli bir tasavvura sahipti. Milli GörüĢ kavramı dini eğilimlerle Ģekillense de merkezinde millilik yer alıyordu... Erbakan'ın beyefendi kiĢiliği ve mücadele azmi, not edilmesi gereken bir meziyettir. Erbakan, siyasette yeni bir kulvar açmıĢ, siyasete yeni bir soluk getirmiĢ, farklı bir üslup kazandırmıĢtır. Erbakan, Ġslamcı bir siyasi hareketi demokratik rejim içinde ortaya çıkarmıĢ, büyütmüĢ, iktidara taĢımıĢtır. Erbakan'ın en büyük baĢarısı toplumsal kesimlerle organik bağ kurabilen, kent yoksullarını ve Anadolu sermayesini peĢine takabilen Refah Partisi gibi bir partiyi büyüterek iktidar ortağı yapabilmesidir. Ġdeolojiler çağı olan 20'inci yüzyılda Ġslam'ın ideoloji formatında gündeme getirilmesi birçok ülkede Ġslami hareketleri doğurmuĢtur. Ġslamcılık bir dini yenilenme, diriliĢ, canlanıĢ ve ideolojileĢme sürecine iĢaret etmekteydi, islamcılık, ekonomiden, kültürel hayata ve siyasete kadar hayatın farklı alanların' da örgütlenen, faaliyet gösteren oluĢumlar üretmiĢtir. Türkiye'de de 20'inci yüzyıl sonunda islamcılık devletten topluma ve bireye doğru kaymaya, farklı dinamikler üzerinde yükselmeye baĢladı. Kimlik mücadelesinin içeriği hak ve özgürlüklerle, demokrasiyle, hoĢgörüyle 102 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM doldurulmaya baĢladı. Artık bir arada yaĢamak, çoğulcu bir toplum modeli üretmek, diğerlerini anlamak daha önemliydi... Erbakan Türk siyasetinde farklı bir figür olarak çok önemli bir yere sahiptir. Allah hayırlı hizmetlerini kabul etsin, rahmet eylesin... 8 Mart 2011, Star 103 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Türk-Ġslam sentezcilerine ne oldu? – HaĢmet Babaoğlu Vefatından bu yana Necmettin Erbakan hakkında yazılanları, anlatılanları dikkatle takip ettim. Milli GörüĢ'ün "milli" yanı, Kemalizmle çatıĢması, modernist Ġslamcı düĢünceyle iliĢkisi ve tabii ki 28 ġubat bol bol tartıĢıldı. Ama sanki çok önemli bir nokta atlandı gibi geldi bana! Erbakan ve arkadaĢları siyaset sahnesine çıktığı sırada sağ siyasete hem ideolojik hem de insan kaynağı olarak Türk-Ġslam sentezcileri hâkimdi. Güçlü ve gösteriĢliydiler. Devletin en derin yerlerinden destekliydiler. Dünya durdukça bu akım da gücünü sürdürecek gözüyle bakılırdı onlara! ġimdi kimse Türk-Ġslam sentezciliği lafını bile hatırlamıyorsa, bunda Milli GörüĢ çizgisinin büyük payı var. Milli GörüĢçüler yavaĢ yavaĢ Ġstanbul aydınları tarafından cilalanmıĢ TürkĠslam sentezciliğine karĢı TaĢra'nın muhafazakâr sesini yükselttiler. BaĢtaki dostluk görüntüsü giderek tasfiyeye dönüĢtü. Yakın tarihimizin belki demokratik ve sosyolojik yollarla gerçekleĢmiĢ tek siyasal tasfiyesidir bu. Sosyal bilimcilerin dikkatine sunarım. 10 Mart 2011, Sabah 104 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM maneviyat, hızlı değiĢim dönemlerinde değerlerde yaĢanan istikrarsızlığa karĢı bir duruĢu temsil ediyordu. Ağır sanayi ise, Ġslam'la Batı arasındaki iliĢkilerin yakın tarihe dair okumasında, niçin geriledik, niçin kaybettik, türünden sorulara bir mukabele, telafi edilmesi gerekene yönelik bir açıklamaydı. Ağır sanayiyi geliĢtirmeli, fabrika yapan fabrikalar kurulmalıydı. Ġslam coğrafyası Batı karĢısında düĢmüĢ olduğu zilletten ancak fenne, tekniğe, sanayileĢmeye yatırım yapmakla kurtulabilirdi. Erbakan – Naci Bostancı Hayata dair her Ģeyin hızlı bir akıĢla yittiği, "katı olan her Ģeyin daha miadını doldurmadan buharlaĢtığı" günümüzde bile, bize bu duyguyu yaĢatan nadir insanlar oluyor. Rahmetli Erbakan böyle bir isimdi. Son kırk yılın siyasetini onsuz düĢünmek mümkün değil. Elbette onunla birlikte ismi öne çıkan baĢkaları da var. TürkeĢ, Demirel, Ecevit aynı kuĢağın aynı Ģekilde etkisi olan insanları. Dörtlüden hayatta kalan sadece Demirel. "Bir devrin kapanıĢı" duygusunu doğuran sadece bildik isimlerin sahneden çekiliĢi değildir. Siyasetin her parlak ismi aynı zamanda belli bir tavrın, dilin, tutumun etkin temsilcisi, karakteristik kiĢisidir. Kayıtlı oldukları belli tarihi ve toplumsal Ģartlar vardır. Kapanan, aynı zamanda iliĢkili oldukları dönemdir. Bu dört isim mütekabil bağlarla hem kendilerini siyaseten takdim etmiĢler hem de ötekilerin üzerinde önemli tesirler sağlamıĢlardı. Rakiptiler, ancak farkları, yaĢadıkları toplumsal Ģartların sınırları nispetindeydi. Siyasetin sandıktan çok elitlerin uhdesinde olduğu bir zamanda bu sınırların çok uç noktalara uzanmayacağı ortadadır. MNP, bırakın Ġslami bir siyaset okumasını ve pratiğini, Ġslami terminolojiye ait her tür kelimeye karĢı alerjiyle davranan, onun kamusal alanda görünür hale gelmesini laikliğe meydan okuma olarak değerlendiren elitist hegemonyayı harekete geçirdi. Parti kapatıldı. Eğer bir siyasetin toplumsal temeli varsa parti kapatmanın ancak tabela indirmek olabileceği burada da görüldü. PeĢinden Milli Selamet Partisi (MSP) kuruldu ve 1973 seçimlerinde büyük baĢarı elde etti. Aynı Ģekilde, sırtındaki alıĢılageldik elbiseyi çıkartarak yeni bir perspektifle sahne alan Ecevit ve onun partisi CHP ile koalisyon kurdu. Genel manada sağ ve sol olarak adlandırılan kesimler arasındaki uçurum derinleĢirken MSP-CHP koalisyonu hayli ĢaĢırtıcı bir iĢbirliği olarak görüldü. "Memleketi hükümetsiz bırakmamak için elini taĢın altına koyma" gibi sözlerle koalisyon meĢrulaĢtırılmaya çalıĢılsa da gerçekte aradaki çeliĢkiler kadar bağlar da sanıldığından daha derindi. MSP de o dönemde tıpkı CHP gibi orta, orta alt sınıflara ilgi duyuyor, onların temsilini yerine getiriyor, aynı zamanda dıĢ politikada belirgin bir millici çizginin sahipliğini yapıyordu. Kısa ömürlü koalisyon alt sınıflara yönelik büyük hamleler gerçekleĢtiremese de millici dıĢ politikanın ürünü olarak, her türlü riski hesap edip Kıbrıs harekâtına karar verebildi. Erbakan altmıĢlı yılların sonunda Milli Nizam Partisi'ni (MNP) kurarak siyasete atıldığında en azından belli bir çevrede büyük bir heyecan doğurmuĢtu. Bu insanlar, küçük-orta ölçekli esnaf, tüccar kesimi, okumaları üzerinden gelenekle modernliğin arasına sıkıĢmıĢ olan entelektüeller, her nasılsa bürokraside orta düzey konumlara yükselmiĢ ancak egemen anlayıĢın kenarına düĢmüĢ teknik-bürokrat kadro, nihayet slogan düzeyinde bile olsa Ġslamî terminolojiye karĢı derin bir hassasiyetle davranan halk katındaki insanlardı. Modernliğin Ģartlarında kendine yöntem bulmaya yol çizmeye çalıĢan Ġslam vurgulu yeni bir siyasal dil doğmaktaydı. Bu dilin birinci vurgusu "ahlak ve maneviyat", ikincisi ise ağır sanayi idi. Ahlak ve 105 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM 12 Eylül'e kadar olan dönemde AB karĢıtı, Ġslam ülkeleri dayanıĢmasını öne çıkartan, adil bölüĢüme vurgu yapan, daha yoğun bir Ġslami terminoloji ile siyaseti bütünleĢtiren bir MSP vardır. Erbakan, kullandığı siyasal dili bakımından engellerle dolu olan müzakere alanında üslubuyla yer tutmaya çalıĢtı, yumuĢak ifade biçimiyle rakiplerini ĢaĢırttı. 12 Eylül'le birlikte ise siyasi rakipleriyle aynı kaderi paylaĢtı. Ġki merkez partisinin lideri kısa bir tutukluluğun ardından serbest bırakılırken merkezkaç siyasetlerin temsilcileri Erbakan ve TürkeĢ hayli uzun bir süre tutuklu kaldılar. Erbakan'ın siyasetimiz ve toplumsal hayatımız üzerindeki iki büyük tesiri; çileli bir yolculuk sürecinde Ġslam'la devleti barıĢtırması, Batı karĢısında beliren zayıflık güçsüzlük duygusu yerine meydan okuyucu bir duruĢa kuvvet vermesidir. BaĢta sanayileĢme olmak üzere çeĢitli konularda "Biz yapamayız, bizim harcımız değil" türünden gerçekçilik zannedilen tavrın yerine "Biz çalıĢır ve azmedersek her Ģeyi baĢarabiliriz"in yerleĢmesine mihmandarlık etti. Doksanlı yılların ortalarına doğru Balgat'taki RP binasının da bulunduğu yerdeki camiye cuma namazı için gitmiĢtim. Cemaat kalabalıktı, bahçede de saflar tutulmuĢtu. Tam namaz baĢlarken Erbakan geldi. Öne geçmek ya da camiye girmek gibi hiçbir harekette bulunmaksızın safların en arkasına geçti ve bir köĢede namaza durdu. Üstünde jilet gibi ütülü bir takım elbise ve parlak sarı renkte kravat vardı. Namazdan sonra herkesle tek tek tokalaĢtı. Bunların arasında sarıklı ve Ģalvarlı birkaç genç de vardı. Onlarla Erbakan'ın tokalaĢması ilginç bir kontrast oluĢturmuĢtu. Erbakan o gençler için her bakımdan lider ve örnek kiĢiydi ancak sanki kıyafet bu örnek olma halinde paranteze alınmıĢ gibiydi. Onlar Erbakan'ın tiril tiril takım elbisesine bakarken ne düĢündüler, rahmetli onlar hakkında aklından neler geçirdi, bilemiyoruz. Ancak bir büyük davaya yaslanan her siyasi harekette öyle anlaĢılıyor ki bazen kimi fanteziler, hayaller, kurmacalar lideri aĢkın bir çizgide ilerleyebiliyor ve bunu yapanlar aradaki uçurumu kim bilir ne tür meĢrulaĢtırıcı söz dağarıyla dolduruyorlar. Bir davaları olan siyasiler, Ģartlara bakarak hareket etmezler. Aksine tutkuyla bağlı oldukları davalarını her Ģartta var etmeye, eğer engeller iterek, omuz vurarak yıkılmıyorsa kafalarını vura vura o engelleri ortadan kaldırmaya çalıĢırlar. 91 seçimlerinde ittifak ve onun üzerinden Meclis'te temsil imkânını bulma, böyle bir anlayıĢın ürünüdür. Sonrasında ise artık ismi Refah Partisi (RP) olan Erbakan'ın partisi, milli görüĢ ve adil düzen gibi parolaları muhafaza etmekle birlikte siyasal yaklaĢımını radikal bir Ģekilde revize etti. Ġslami vurgudan muhafazakârlığa geçilirken her açıdan modern bir dil benimsendi. Neticesi, 95 seçimlerinin ardından iktidar oldu. Milli görüĢteki değiĢimi yeterince kavrayamayan, siyasal zaferini yerleĢik iktidar iliĢkilerini dönüĢtürecek bir meydan okuma olarak gören elitler 28 ġubat'ı gerçekleĢtirdiler. Erbakan, bir kez daha siyasetin arka sıralarına itildi. Ġki binli yıllarla birlikte ise Saadet Partisi ile yoluna devam etti. Türkiye'deki toplumsal dönüĢüm ile siyaset arasındaki bağları baĢarıyla kuran ve Erdoğan'ın karizmatik liderliğinde bu alanı bütünüyle kapsayan, temsil eden AKP'nin varlığı Erbakan'a hareket alanı bırakmamıĢtı. O da siyasal dil olarak geleneksel repertuar ile yetindi, iktidar eleĢtirisi üzerinden yol ve yön aradı. Bugün Türkiye'de devletle millet, siyasetle toplum arasındaki mesafe önemli ölçüde kapatılmıĢ ve bağlar sıkılaĢtırılmıĢsa bunda hiç Ģüphesiz Erbakan'ın haklı bir yeri var. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. 106 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM 16 Mart 2011, Zaman 107 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM baĢlayarak, Türkiye‟nin çeĢitli yerlerini dolaĢmıĢtır, bu meyanda Kastamonu‟da bulunmuĢtur. Tekirdağ‟da bulunmuĢtur. Erzurum‟da bulunmuĢtur. Sinop‟ta bulunmuĢtur. Afyon, Kayseri, Trabzon… Buralarda kadı ve ağır ceza reisi olarak görev yapmıĢtır. Sinop‟tayken, 29 Ekim 1926 yılında ben doğmuĢum. Sinop‟tan sonra Kayseri‟de, Trabzon‟da ve kısa bir süre de Afyon‟da bulunduk. Benim nüfus kütüğüm afyon‟a kayıtlı idi. Oradayken nüfusa kaydedilmiĢ bulunuyor idik. Erbakan'ın Günaydın Röportajı 1977 Gazete: “Diğer parti liderlerinin geçmiĢi hakkında herkesin az buçuk bir fikri vardır. Fakat biz, gazeteci olmamıza rağmen MSP Genel BaĢkanı Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan‟ın gençliği ve özel hayatı hakkında kâfi bilgimiz yoktu.. Kendisinden bu mevzuda bizi aydınlatmasını rica ettik. Ricamızı kabul eden Sayın Erbakan, müsaade ettiği zamanlarda 360 dakika, yani 6 saat zaman alan teypler doldurdu… Bu teypler, Erbakan‟ın çocukluğundan bu yana olan özel hayatı ile politikaya atılıĢını ve siyasi mücadelesini kendi ağzından yansıtmaktadır. Biz bu teyp konuĢmalarına ne bir kelime ilave ettik, ne de bir kelime çıkardık” diye baĢlıyordu. KardeĢlerinden hiçbiri baba mesleğini seçmiyordu Biz 6 tane kardeĢiz. En büyük kardeĢim Ankara‟da cilt ve deri hastalıkları profesörüdür; Nizamettin Erbakan. O‟nun küçüğü Ġzmir‟de göz profesörüdür; Selahattin Erbakan. Ben 3 numarayım. 4 numara Kemalettin Erbakan, Ġstanbul‟da diĢ tabibidir. 5 numara kız kardeĢimdir. Eczacılık Fakültesini bitirmiĢtir, ismi Atıfet Aydın, evlidir. Ondan sonra 6 numara mühendislik tahsil etmiĢtir ve serbest olarak çalıĢmaktadır. Ġsmi Akgün Erbakan„dır. Görüldüğü gibi ailede büyük çoğunluk tıp ve mühendislik tahsili üzerindedir ve hiçbir tanesi de baba mesleğine intisap edememiĢtir. Hâlbuki rahmetli Pederim çok arzu ederdi… -Hocam teyp hazır sizi dinliyoruz. -Efendim bizim oğullarındandır. dedelerimiz kozan Kozan oğulları bugünkü Fethiye ile Adana arasındaki sahil bölgesinde hükümrandılar. Selçuklu Türklerindendir. Osmanlılara asker ve vergi vermekle beraber kendi içiĢlerine müstakil kalmıĢlardır. Bu hal Cennetmekân Sultan Hamit zamanına kadar sürmüĢtür. Sultan Hamit bu beyliğe son verildiğinde büyük dedemin ağabeyi son kozan beyi idi. Beylik son bulduktan sonra büyük dedem ve ağabeyi Sultan tarafından Ġstanbul‟a getirilmiĢlerdir. Rahmetlik babam Mehmet Sabri Bey Ġstanbul‟da bulunduğu zaman hukuk tahsili yapmıĢtır. O zamanın hukuk tahsili tabii… Kadı olarak göreve baĢlamıĢtır. Ve ilk görevi MuĢ‟un genç kazasında olmuĢtur. Balkan harbi falan sırasında olabilir. Çünkü seferberlikte Erzurum‟daydı. (Rus ve Ermeni saldırıları sırasında) O acıları yaĢamıĢtır. Kendisi bundan sonra takriben 40 sene Türkiye‟nin muhtelif yerlerinde kadılık ve ağır ceza reisliği olarak görev yapmıĢtır. Evet, 40 yıl bu görev esnasında Bingöl Genç‟den Ġlk ezan sesini 4 yaĢındayken duyuyor ve ruhuna iĢliyordu Sinop‟tan sonra Kayseri‟ye geldik, Kayseri‟de 5 sene oturduk. Çocukluğumuzun ilk dönemiyle ilgili hatıraların mekânı Kayseri‟dir. O yıllardan hatırladığımız hadiseler Laleli Cami‟siyle ilgilidir. Bu bir Selçuklu Camisidir. Çocukluğumuz laleli cami‟sinin avlusunda oynayarak geçmiĢtir. Ve ramazan günleri camide birçok yaĢlı insanların sükûnet ve vakar içinde camiye girip çıkıĢlarını hala hatırlarım. Ve yine Kayseri‟de ilk defa bir 108 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Cuma günü ezan sesini duyduğumu hatırlıyorum. 3 veya 4 yaĢında idim. Ġstanbul Erkek Lisesi‟nden sonra Teknik Üniversite‟ye girdik. Aslında Ġstanbul Erkek Lisesi‟ni birincilikle bitirmiĢtik. Teknik Üniversiteye isterseniz imtihansız girebilirsiniz dediler. 30 kiĢi imtihansız girmiĢti. Ben bunu kabul etmedim, imtihana girdim. Bu imtihana aĢağı yukarı 2 bin talebe girmiĢ idi. Ġlk 10 kiĢinin arasında derece aldık, bu 2 bin kiĢinin içerisinde… Bir sene önce Kayseri‟ye gittiğimiz zaman, çocukluğumuzda oturduğumuz evler duruyordu. Bu evleri gezdik. O vakitler oturduğumuz ev, hacı Ġbrahim Efendi isminde bir muhterem zatındı. Asıl ev kısmını bize vermiĢti… Kendisi onun yanındaki kulübe gibi kısmında oturan çok değerli bir insandı. ġimdi onun torunu bizim oturduğumuz evde oturuyor. Gittiğimiz zaman o genç çocuk bize evi gezdirdi. Fakat evin içerisindeki her noktayı benim ondan çok bilmeme hayret etti. Meselâ evin merdivenin altında bizim, söğüt dallarından yaptığımız düdükleri koyduğumuz taĢın oyukları vardı. Tabii, o oyukları adamcağız ne bilsin, Ģurada Ģunlar var, Ģunun arkasında Ģunlar var, dedikçe ĢaĢırıyordu. Babam 40 yıllık hizmetten Trabzon‟dan emekli oldu -Süleyman Bey de mi o yıl girmiĢti Teknik Üniversiteye? -Hayır, Süleyman Bey benden bir sene önce girmiĢti. Süleyman Bey ilk 100 kiĢinin içinde, 100‟üncü falan girmiĢtir. 120 kiĢi alınıyordu zaten mektebe. -Aynı sınıfta okuduğunuza göre Süleyman Bey bir sene kaldı mı efendim?.. -Hayır, Süleyman Bey 1. Sınıf‟a girmiĢti, ben ise doğrudan ikinci sınıfa girdim. O da 2. Sınıfta idi, böylece 2. Sınıfta buluĢtuk. sonra Kayseri‟de en fazla 6 yaĢına kadar kaldım. Bunlar çocukluğumuzdaki hatıralardır. Kayseri‟de Cumhuriyet Ġlkokulu‟na baĢladık. Ve Cumhuriyet Ġlkokulu‟nda takriben 1 ay kadar okuduktan sonra Trabzon‟a gittik. Rahmetli peder Trabzon‟a nakledildiği için… Trabzon‟da Gazi PaĢa Ġlkokulu‟nda okuduk. 5 sene de Trabzon‟da kaldık. Ġlkokulu orda bitirdik. -Lâkabı neydi efendim Süleyman Bey‟in mektepte? Süleyman Demirel aslında sessiz, silik bir çocuktu -Süleyman Beyin lâkabı falan yoktu. Aslında sessiz, silik bir çocuktu, yani, koridorlarda tek baĢına gider gelirdi. Teknik Üniversitede böylece beraberce, birleĢtik. Ve 1948 senesinde teknik üniversiteyi aynı devrenin elamanı olarak bitirdik. Yalnız biz 1948 Haziranda mezun olduk, Süleyman Bey bütün sınıfı ile beraber ġubat ayına ikmale kaldı. Ve O, 1949 senesinin Ģubatında mezun oldu. Rahmetli peder 40 senelik bir hizmet devresinden sonra, Trabzon‟dan emekli oldu. Ġstanbul‟a yerleĢtik. Fatih‟e… Ecdattan kalma bir evimiz vardı. Orada oturduk. Lise ve ortaokul olarak Ġstanbul Erkek Lisesine gittik. Ġstanbul Erkek Lisesi‟ni birincilikle bitirdikten sonra Teknik Üniversite baĢlıyordu - Yani Demirel sizden bir yıl önce baĢlamasına rağmen, 1 yıl sonra bitirebildi?... 109 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Bizim sınıfımız aĢağı yukarı bütün Ģubelerle beraber 200 kiĢilik bir sınıftı. Yani 50 tane kadarı makinadaydı, 100 tanesi kadarı inĢaattaydı.. Elektrik ve mimari kısımları vardı. 4 tane fakülte olmak üzere, 4 fakültenin yekûnu takriben 200 kiĢi tutuyordu. Bu 200 kiĢi ile beraber tabii 2. Sınıfta dersleri beraber okuduk. Zaten bizim zamanımızda Teknik Üniversite 6 senelik bir mektepti. Erbakan Almanya‟da, Leopard tanklarının motorlarını yapan fabrikaya baĢmühendis oluyordu Almanya‟da 3 yıl kaldıktan sonra 1954 yılının mayıs ayında askere gittim. Vatani görevimi Ġstanbul‟da Kâğıthane‟deki Ġstihkâm Okulu‟nda motor hocası olarak yaptım Nitekim biz ikinci sınıfta bu tesviyecilik derslerine devam ettik, makine Ģubesi talebesi olarak… 4 saat eğe sallanmaktaydı, ondan sonra da kontrolde kabul edilmesi lazımdı. Zor bir derstir. Yani, insan nefsine güç gelen bir derstir. Eğe sürmesini bileceksiniz. Koskocaman bir demiri yontacaksınız ve onu diğer bir altıgen demirin içerisine girecek hale getireceksiniz. Böyle ıĢığa baktığınız zaman hiçbir tarafı fazla eğelenmiĢ olmayacak. Tam makineden çıkmıĢ gibi olacak… Ġlk 3 sınıfında bütün fakülteler bir arada okurdu. Sonra ihtisas ve meslek derslerine ayrılırdı. Onun için 2. 3. Sınıflarda bütün dersleri beraberce okuduk. Bu beraberce okumuĢ olduğumuz derslerde, analitik geometri, analiz gibi riyaziyeye ait derslerde hocalar imtihan notlarını sınıfta okurdu. Bu imtihan notlarında biz hep on numara alıyorduk. Ve ikinci sınıfa girdiğimiz halde, onların içerisinde en yüksek numarayı alıĢımız, tabii dikkatlerini çekiyordu. Biz onların sınıfına bir sene sonra geldik. Aslında bu bir sene sonra geliĢ dolayısıyla 1. Sınıf derslerini okumadığımız halde büyük muvaffakiyetti bu. -1948 senesinde Teknik Üniversiteden mezun olduk.. 1948 senesinden sonra 1951 yılına kadar geçen 3 senelik bir zaman zarfında ben mezun olur olmaz Motorlar Kürsüsü‟ne asistan oldum. Zaten Motorlar Kürsüsünden Öğretim Üyeleri beni bekliyorlardı. Süleyman beye eğe dersleri ağır geldiğinden inĢaata geçiyordu Süleyman Bey makineci olarak girmiĢtir üniversiteye. Eğe dersleri ona ağır geldi… Bu yüzden ikinci sınıfta inĢaata çevirdi. Haziran‟da mezun oldum. 1 Temmuzda asistan olarak öğretim üyeliğine atandık. Yani imtihanların hemen hemen bittiği gün, aynı fakültede Hoca olarak göreve baĢladık. (Bu bir ilk sayılırdı) -Neden ağır geliyordu? -Çünkü eğe dersleri hakikaten zordu. Bir usta gibi 4 saat eğe sallamak vardı. Deutz Motor Fabrikası Almanya‟ya çağrıldım Biz girdiğimiz zamanlar o inĢaat Ģubesine kendisini intikal ettirmiĢti. Ama arkadaĢlardan duyardık ki, bilhassa bu eğe dersleri Ona zor gelmiĢ bu yüzden makinadan inĢaata geçmiĢ… tarafından Prof. Selim Palavan‟la beraber ikimiz üniversitede motor dersi vermeye baĢladık. Sonradan o gemi fakültesine geçti. Onunla beraber kürsü arkadaĢı olarak dersleri bölüĢerek verdik. O makine dinamiği kısmını veriyordu, ben motor derslerini veriyordum. Ve bir yandan da tabii 110 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM tezlerimizi hazırlıyorduk. Bu tezler 1951 senesinde tamamlandı. Çok baĢarılı bir tez oldu. Ve bunun arkasından üniversite tarafından Almanya‟ya gönderildik. Almanya‟da 3 sene kadar kaldık. 1954‟de tekrar döndük. Bu kalıĢımız esnasında bir yıllık bir devrede, Almanya‟da 3 tane tez hazırladık. 1 - O gün size söylediğim doktora tezi, 2- Teknik Üniversiteden Doçentlik tezi ve 3Alman Ġktisat Bakanlığı‟na “motorlarda ekonomi” hakkında bir tez. Bunlar ayrı ayrı iki tezdir, biri baĢkadır, diğeri baĢkadır. 1 Mayıs 1953‟ten itibaren Almanya‟daki “KHD”de araĢtırma baĢmühendisi olarak baĢladık. O sırada, Teknik Üniversitede doçentlik imtihanlarını da baĢarıyla tamamlamıĢtık. Ve ondan sonra teknik üniversitede, esasen ilkokula küçük yaĢta gittiğim için, 6 yaĢında, 17 yaĢında teknik üniversiteye girdim. 5 senede bitirince 22 yaĢında çıktık. Bütün bu tezlerin hepsinin hazırlanması da 5 senede olduğu için 27 yaĢında doçent oldum. Bu Teknik Üniversite‟nin en genç doçenti olmak demektir. Bu tezler Almanya‟da neĢredildi. Klockner Humboldt Deutz A.G.”KHD” motor fabrikasının umum müdürü bizi, davet etti. Motorlar hakkında tezimizi okumuĢ, çok beğenmiĢ ve hayret etmiĢti. Aynı zamanda Almanya‟da da en genç doktorasını yapan kimse idim. Teknik Üniversitede de en genç doçent oldum ve Teknik Üniversite‟de doçent olup Almanya‟da bu motor sahasında 1 sene çalıĢtıktan sonra tekrar geldim. Leopard tanklarının motorlarını yapan fabrikaya baĢmühendis atandım Almanya‟daki motor mecmualarında çıkan makalemiz dolayısıyla direktör Flatz, KHD‟nin umum müdürü olarak beni davet etti. O zaman Almanya leopard tanklarının motorlarını hazırlıyordu. Bu tank motorları inkiĢaf bakımından teknik problemleri çok güç olan sorunlu bir motor idi. Bizim doktora tezimizdeki çalıĢma mevzularıyla ilgili olduğu için orada bana araĢtırma baĢmühendisliği teklif ettiler. Ve ben Teknik Üniversite‟ye dönüp doçentlik imtihanlarımı verdikten sonra orada araĢtırma baĢmühendisi olarak görev yaptım. Teknik Üniversite‟deki doçentlik vazifesine birkaç ay devam ettikten sonra askere gittim. 1954 senesinin Mayısının sonuydu galiba… Askerliğimi istihkâm olarak Ġstanbul‟da yaptım 1.5 yıl askerliğimizi istihkâm olarak tamamladık. Ġstanbul‟da, Kâğıthane‟de 6 aylık kısmını okulda yedek subay olarak yaptık. Onu yaptıktan sonra, 1 yıl müddetle hem Kâğıthane‟deki okulda motor hocalığı yaptık, hem de Kâğıthane‟deki okulun emrinde dördüncü kademeyle görevli bulunan Ġstihkâm Bakım Birliği‟nde teknik müdür olarak görev aldık. 1953 senesinde, takriben 1 yıl kadar çalıĢtım. Sonra 1956 senesinde tekrar Almanya‟ya aynı araĢtırmalar için davet ettiler. Bir kere daha 1956 yılında 6 ay kadar kaldım. 27 yaĢında Teknik Üniversite‟nin en genç doçenti unvanını kazandım -Hatırladığınız askerlik arkadaĢınız var mı? -1953 yılında doktor olduk. 53 yılının baĢında, Mart ayında doktora imtihanlarını verdim, 53 yılının Mayıs ayında Teknik Üniversite doçentlik imtihanlarını verdik. -Askerlik arkadaĢımız çoktur. Bizim askerlikten arkadaĢımız, Baki ÖniĢ var. Ben çavuĢ idim o on baĢım idi. Baki ÖniĢ, Yusuf Ziya ÖniĢ vardır ya, ĠĢ Bankası umum 111 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM müdürü, onun oğlu… Askerlik arkadaĢım çoktur, fakat siyasete atılanların içinde fazla bir kiĢi sayamayız. Batının en geliĢmiĢ tankı “Leopard”ların ateĢleme sistemini yeniden programladım Hatta ortaokulun 2. sınıfında tabiat bilgisi derslerini, fizik derslerini, hocamız diĢ tabibiydi, kendisi çok meĢgul olduğu için vermediği dersleri, bana hazırlattırıp, anlattırırdı. Bugün, Batı Blokunun en geliĢmiĢ tankı olan Leopard tankının yüksek savaĢ etkinlikleriyle, en ağır Ģartlarda bile görevini yerine getirmeleri, olumlu Ģöhretinin doğruluğunu ortaya koymaktadır. 40 ton ağırlığında, 2 metre 62 santim yüksekliğinde 6 metre 94 santim uzunluğunda ve 3 metre 25 santim eninde olan leopard tankları 65 kilometre sürat yapabilmektedir. Top menzili 5.500 metredir. Motoru 4 zamanlı sıvı soğutuculu ve değiĢik tip yakıt yakan V10 tipidir. 4 vitesli hidrolik devirli olup elektro-hidrolik diĢlidir. (Almanların 1. Dünya SavaĢında Rusya hücumu sırasında bu tankların yakıtları donduğu ve çalıĢmadığı için, leopardların en zor hava Ģartlarında, üstelik hem benzin, hem mazot, hem gazyağı hem de gerekirse zeytinyağı ile bile çalıĢacak Ģekilde, bunların ateĢleme sistemlerini Erbakan yeniden icat ve dizayn etmiĢtir) Ortaokulun son sınıfında bütün derslerden 10 numara alarak geçmiĢizdir. Onlar bitirme imtihan‟ı idi, yani müsabaka Ģeklinde yapılırdı, kapalı kâğıtlarla. “Ne bir kelime fazla, ne bir kelime eksik”, Hocaların anlattığı ve kitapların yazdığını aynen tekrarlıyordum Bilhassa matematik derslerinde, birçok problemleri kaldırıp çocuklara anlattıran 7. sınıftaki riyaziye hocamız ki bu Sulhi Dönmezer‟in babasıydı. -“Bak dikkat ediyor musunuz bir tek kelime fazla söylemiyor, bir tek kelime eksik söylemiyor. Ben anlatsam bunu böyle anlatamam” diye sınıfta takdir hisselerini ifade ettiğini hatırlıyorum. Evet, kendisi eski demiryolu subaylığından emekli olmuĢtur. Ve Ġstanbul Erkek Lisesinde matematik hocalığı yapardı, Fatih‟te otururdu. Bütün matematik hocalarının, hepsinin bir hususi alakası olmuĢtur bana. Çok çalıĢkan olduğu için üniversitede “KUġ” lakabı takılıyordu Yazılı ve sözlü imtihanlardan hep 10 numara alıyordum “Sıfırcı Avni‟den hayatında ilk defa 10 tam notu ben alıyordum” -ġimdi kendi sınıfımdayken sınıf arkadaĢlarıma hocalık yapmak baĢka, bir sınıfın en çalıĢkanı olmak baĢkadır. Çünkü arkadaĢlarına hocalık yapmak gibi bir hususiyet vardır. Bu hususiyet bende daha küçük yaĢlarda baĢlamıĢtır. Mesela; Ġstanbul Erkek Lisesi‟ne devamda 1 ay kadar geç kalmıĢtık. Biz Trabzon‟dan geldiğimiz zaman, o bir ay esnasında hocaların anlattığı konularda bulunamamıĢtık 1 ay sonra müzakere yapmaya baĢladıkları zaman, hocalarımız hemen ilk günlerden itibaren “sınıfın en çalıĢkanıdır” unvanını takmıĢtır. Ha, unutmadan söyleyeyim meĢhur “sıfırcı Avni” hayatında ilk tam notu, yani on numarayı bana vermiĢti. Lise bir, yani dokuzuncu sınıfta bize matematiğe geldi. Ben hevesle beni derse kaldırsın diye bekler dururum. Meğersem hocanın birisi ona benim hakkımda bir Ģeyler fısıldamıĢ. Bekle bekle, hoca beni derse kaldırmıyor. Herkesi derse kaldırıyor basıyor sıfırı. 112 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM Ġlk defa bir yazılı imtihan yaptığı zaman, bir on numara verdi ve ertesi gün geldi, notları okurken, dedi ki: -Bir de efendim bu çalıĢkanlık yüzünden, öğretmenleriniz veya arkadaĢlarınız size bir isim bulmuĢlar mıydı o zaman? -“Ben hayatımda ilk defa bir iĢ yaptım, Necmettin‟e 10 numara verdim Hâlbuki bugüne kadar ben 10 numarayı hep kendime saklardım. Fakat sorduğum suallere vermiĢ olduğu cevapları gördüğüm zaman bu adetimi bozmak mecburiyetinde kaldım” -Efendim Teknik Üniversitede tabii ismimiz kuĢ‟tu. KuĢ; orda çok çalıĢkanlara (koĢarak değil, uçarak iĢ yapanlara) verilen isimdir. Lisede böyle bir isim takma giriĢimi olmamıĢtır. Yalnız lisede bir matematik kulübü kuruldu. Bütün sınıflar arasında. Ġstanbul Erkek Lisesi Büyük bir lisedir. Tabii 11‟inci sınıfa gelince fizik hocası, kimya hocası ve matematik hocaları bana ayrı ders vermeye baĢladı. Yani bilhassa matematik hocası, Fransa bakaloryalarında sorulan sualleri bana sorardı. Mesela bütün sınıfa baĢka ödev verirdi, ama bana baĢka ödev hazırlardı. Sen Ģunu yap derdi. Ve bu ödevler üniversite seviyesinde ödevler idi. O zaman aĢağı yukarı 6 adet son sınıf vardı, 3 tane edebiyat, 3 tane fen. Bütün bu sınıfların arasında bir matematik kulübü teĢkil edildi. Ve oraya baĢkan olarak beni seçtiler. “Kimya hocası Refik Bey ders anlatıĢıma hayret ediyor ve hayranlığını belirtiyordu” “Hocamız Hasan Fehmi 3 bin kiĢinin içinde benim kapalı yazılı kâğıdımı tanıyordu” Kimya hocamız Refik Bey çok kıymetli bir kimyacıydı. Refik Bey gayet sert bir insan, kimseye 4 ve 5 numaradan fazla vermez, diye adı çıkmıĢ bir hocaydı. Ġlk günü bir ders anlattı. ġimdi bunu kim anlatacak, dedi… Tabi arkadaĢlar bizi gösterdiler, kalktık.. O bir tek çözüm Ģekli göstermiĢti. Bu “kimya denklemlerinin kat sayılarının tayini” hakkındaydı. Biz ise bunu Ģöyle yapabiliriz, böylede yapabiliriz” diye iki üç türlü kendisine izah ettiğimiz zaman, tabii hayretler içinde kalmıĢtı. Dedi ki ben eski senelerdeki usullerimi bozacağım galiba… Çünkü benden 5‟den 6‟dan fazla numara kimse alamazdı. Ama Ģu anlatma karĢısında bu arkadaĢınız bana usullerimi bozduracaktır” dedi. Böylece benimle ilk defa tanıĢtı. Ve, 11‟inci sınıfta bitirme sınavlarında riyaziye hocamız heyet halinde imtihan kâğıtlarını okurlarken, bakınız ben bu kâğıdı açmıĢ değilim, fakat (Bütün Ġstanbul‟daki özel okullar da bizim okulda imtihan oluyordu ki, aĢağı yukarı 3 bin kiĢilik falan bir imtihandır bu.) 3 bin kiĢinin kâğıdının içinde, “bu mutlaka Necmettin‟in kâğıdıdır”, demiĢ muallimler meclisinde, riyaziye hocamız Hasan Fehmi. Ġltimas olmasın diye isim, soyadı ve mektep numarası köĢede katlı ve görünmez vaziyette idi. O zaman liselerde iftihar kitapları çıkardı. Tabii o zaman, bütün o iftihar kitaplarına geçmiĢizdir. O imtihan kitaplarını bulursanız, oradaki sınıflar ait o küçük yaĢtaki fotoğraflarımdan da bulmak mümkündür. Ġftihar kitabı bütün Türkiye‟nin iftihar kitabı diye basılıyordu o zaman. Biz 8. sınıfta iken baĢladı. Son sınıfa kadar devam etti.. “Sınıf arkadaĢlarıma veriyordum” bedava ders Bu arada, Lisede iken,, birçok dersleri diğer arkadaĢlara anlatıyorduk. Ve bizim günümüzün yarısı arkadaĢlarımıza özel ders 113 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM vermekle geçiyordu. Birçokları bir kısım dersleri anlayamazlardı. Bilhassa lisenin son sınıfında. Sınıfın 20 kadar talebesine adeta Cumartesi Pazar günleri özel ders veriyorduk. katılmak üzere 1969 yılında MHP genel sekreterliği yapan eski milletvekili Ġsmail Hakkı Yılanlıoğlu‟nun Gazi OsmanpaĢa Nenehatun Caddesi Kargöz Sokaktaki evinde bulunmuĢlardır.” (o günkü gazeteler) -Bedava mı hocam? ġeyh ġamil‟in milletvekili oldu -Tabii bedava.. Sınıf arkadaĢımız bunlar.. O zaman mütalaa sınıfları vardı. Mütalaa sınıflarında herkesin kendi kendine çalıĢması lazımdı. Amma hocalar benim ders vermeme müsaade ederdi. ArkadaĢlar benim yanıma gelirlerdi, o zaman biz, sabahleyin derste hocaların anlattıklarını, kavranmayan kısımlarını bir kere daha tercüme ederek anlatmaya çalıĢırdık. Böylece sınıf arkadaĢlarımıza bir nevi hocalık yapardık. torunu MSP‟den MSP‟li parlemanter adaylarının çoğunluğu ilahiyatçı, tüccar ve mühendislerden oluĢmaktaydı. Milli Selamet Partisi‟nden 5 Haziran seçimleri için Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu üyeliğine aday adayı olanların adları Çankaya sinemasında düzenlenen bir toplantıda açıklanmıĢtır. Adları açıklanan adaylar arasında ġeyh ġamil‟in torunu Sait ġamil de vardı. [1] Siyasi hayatı ve kısa hatıraları Tarihin ilk ayakkabılı eylemi Erbakan‟ın milli sanayi mücadelesiyle yapılıyordu Erbakan Hoca milletine, memleketine ve tüm Ġslam ve insanlık âlemine en hayırlı ve kalıcı hizmetleri yapabilmek üzere siyasete atılmıĢ, dünyalık nimet ve etiketleri hiçe sayarak tarihi bir mücadeleye baĢlamıĢtı. Onun bu giriĢimi en çok din ve milliyetçilik istismarcılarını telaĢlandırmıĢtı. Dünya da ilk ayakkabılı protestonun patenti de bize ait çıktı. Hem de tam 50 yıl önceki bir olaydı. Peki, ayakkabıyı fırlatan ile muhatap olan kim olmaktaydı? MSP‟ ye girmek isteyen TürkeĢ‟in yardımcısını komandolar kaçırıvermiĢti ĠĢte o günkü bir gazete haberi: Yıl 1961. Yer Ankara... Birinci Otomotiv Sanayi Kongresi yapılmaktaydı. Kongre'ye katılanlar arasında iĢadamları, bürokratlar, mühendisler, gazeteciler vardı. Kongre'nin öncülüğünü yapan isimse daha sonra Türkiye'nin siyasi hayatına damgasını vuracak olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'dı. “MHP‟ den ayrılan 6 kiĢi otomobille MSP merkezindeki katılma törenine giderken, ikinci otomobilde bulunan Faruk Akküllah ve Yüksel Serdengeçti komandolar tarafından kaçırıldı. Serdengeçti bulundu Akkülah‟ı ise polisler arıyor.. MSP genel merkezinde düzenlenen transfer törenine gitmek üzere iki otomobille yola çıkan altı MHP‟liden ikisi kaçırılmıĢtır. MHP genel baĢkan yardımcılığından bir ay önce istifa ettiği öne sürülen ve önceki gün kaçırılan Faruk Akkülah henüz bulunamamıĢtır. Öğrenildiğine göre MHP‟den ayrılan altı kiĢi, MSP genel merkezinde yapılacak törene Erbakan,1956 yılında daha 30 yaĢında iken GümüĢ Motor Fabrikasını kurarak Türkiye'nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleĢtirmiĢ, yine 1960 yılında Ankara'da yapılan Sanayi Kongresi'nde ilk kez "Türkiye'nin kendi otomobilini üretebileceği" fikrini ortaya atmıĢtı. 1961 yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir 114 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM sonucu toplanmıĢtı. Kongre salonu oldukça kalabalık ve heyecanlıydı. Salonda Türkiye'nin kendi otomobilini üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil fikrine karĢı çıkan iĢbirlikçi Masonlar da bulunmaktaydı. kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı. Nahum konuĢmasına devam ederken ön sıradaki genç ise, postalının bağcıklarını çözmeye çalıĢmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice kabarmıĢtı. Nahum; "Bursa'da Ģeftali üretmek otomotiv üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır" dediği anda da ortalık karıĢmıĢtı. Nahum'un "otomotiv yerine Ģeftali üretmeyi" önermesine dayanamayan genç mühendis ayağından çıkardığı postalı kürsüye fırlatmıĢtı. Bunlardan biri de, Bernar Nahum'dur. Bernar Nahum, Lozan gizli danıĢmanlarından olan ve Türkiyenin adım adım Ġslam‟dan uzaklaĢtırılmasını, her yönden zayıflatılıp parçalanmasını amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir babası Haham Hayim Nahum takımındandı. Postal, Nahum'un alnına çarparken, MKE'li vatansever: "Bize otomobili siz ürettirmiyorsunuz, sizler bizi batıya mahkûm ve mecbur ediyorsunuz" diye bağırmaktaydı. Ve bu genç mühendis te Erbakan gibi, milli ve yerli kalkınma sevdalısıydı. Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu'nun temsilcisi olarak toplantıdaydı. Parantez açalım: Vehbi Koç ile Bernar Nahum 1944 yılında tanıĢmıĢ, bu tanıĢma Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası olmuĢ, . Grup hızla büyümeye ve küresel bir Ģirket olmaya baĢlamıĢtı. Koç ile Nahum ortaklaĢa Otokoç'u kurmuĢ ve baĢına da Nahum atanmıĢtı. Bir iddiaya göre Bernar Nahum, Lozan anlaĢmasının mimarı meĢhur Hayim Nahum'un oğlu olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu'na ait, BEKO'nun BE'si Bernar'dan, KO'su Koç'tan alınmaydı. Herkes unutmuĢ olsa da iĢte bu olay ilk ayakkabılı protestoeylemi olarak tarihe geçmiĢ bulunmaktadır. Artık yazmak zorundayız. Her Ģeye rağmen Türkiye'nin ilk yerli otomobili "Devrim"i yapma fikri bu kongre'nin sonucunda ortaya çıkmıĢtır. YapılmıĢtır da... Ama biliyorsunuz benzin koymayı unuttukları() için yürümemiĢ ve öylece kalmıĢtır. Gelelim ayakkabılı eyleme: Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50 yıl önce ortaya attığında, ne Kore'nin Hyundai'ı, Ne Ġran'ın Samand'ı, ne Hindistan'ın Tata'sı, ne Çin'in Cherry'si vardı. Ne kadar acıdır ki, Ģimdi sokaklarımız Hyundai, Tata, Cherry ile dolup taĢmaktadır. Bernar Nahum, Birinci Otomotiv Kongresi'nde konuĢurken salondaki hava giderek elektriklenmeye baĢlamıĢtı. Çünkü Otokoç'un ortağı ve yöneticisi Nahum, salondaki heyecanın aksine otomotiv sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve yerli otomobil fikrine karĢı çıkmaktaydı. Son bir not: Türkiye'ye "Otomobil yerine Ģeftali üretilmesini" öneren Bernar Nahum hakkında bakın Rahmi Koç yıllar sonra ne buyurmuĢlardı: O sırada ön sıralarda oturan genç bir mühendis, bir kürsüde konuĢan Bernar Nahum'a, bir de ayakkabılarına bakmaktaydı. Makina Kimya Endüstrisi'nde (MKE) çalıĢan Erbakan‟ın Millici ekibinden olduğu anlaĢılan mühendisin ayağında "Koç'un otomotiv sanayi iĢine girmesini, büyümesini ve kâr etmesini sağlayan Mösyö Bernar'dır. Vehbi Bey'in büyük itimadını 115 DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM kazanmıĢ biriydi ve Vehbi Bey, o ne derse kabul ederdi. Bernar Nahum eldeki paranın daima otomotiv iĢine yatırılmasını istemiĢtir." (Capital Dergisi-2008) 116