giriş - Niğde Üniversitesi

Transkript

giriş - Niğde Üniversitesi
GİRİŞ
Değerli Katılımcılar
Bilindiği gibi 2008 yılından itibaren her yıl 25 Mayıs günü Etik Günü, aynı
günün yer aldığı hafta ise Etik Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu gün ve hafta içi
yapılan etkinliklerde, toplumda etik duyarlılığın artırılması ve etik değerlerin tüm
kesimlerde içselleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalışmalar
yapılması yönünde üniversitelere büyük sorumluluklar düşmektedir.
Bu sorumluluktan hareketle Niğde Üniversitesi’nin kuruluşunun 20. yılı
etkinlikleri çerçevesinde 28-30 Mayıs 2012 tarihleri arasında Multidisipliner Etik
Kongresi düzenlenecektir. Kongre çerçevesinde belirlenen konu başlıkları altında
konferans, panel, sözel ve poster bildirilerine yer verilecektir.
Geleceğin bilim insanlarını, yöneticilerini ve meslek üyelerini yetiştiren
üniversitelerde etik bilincin yerleştirilmesi ve geliştirilmesi sizlerin katkıları ile
mümkün olacaktır.
Keşfedilmemiş eşsiz doğal ve tarihi güzellikleri ile Tyanalı Apollon’un
yaşadığı Niğde’de görüşmek dileğiyle…
Kongre Başkanı
Prof.Dr. Mehmet ŞENER
1 DÜZENLEME KURULU
ONURSAL BAŞKAN
Prof.Dr. Adnan GÖRÜR
(Niğde Üniversitesi Rektörü)
KONGRE BAŞKANI
Prof.Dr. Mehmet ŞENER
KONGRE SEKRETERYASI
Yrd.Doç.Dr. Figen İNCİ
Arş.Gör. Yağmur SEZER
Arş.Gör. Züleyha KILIÇ
Batuhan TAŞDURMAZ
KONGRE DÜZENLEME KURULU ÜYELERİ
Prof.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Yrd.Doç.Dr. Figen İNCİ
Yrd.Doç.Dr. Semra KOCAÖZ
Yrd.Doç.Dr. Gözde Gökçe İSBİR
Arş.Gör.Msc. Gökçe ASLAN
Arş.Gör. Yağmur SEZER
Arş.Gör. Züleyha KILIÇ
Murat YILDIZ
2 BİLİMSEL DANIŞMA KURULU
Prof.Dr. Faruk ARAL
Prof.Dr. Berna ARDA
Prof.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Prof.Dr. Selen DOĞAN
Prof.Dr. Nimet KARATAŞ
Prof.Dr. Refik KAYALI
Prof.Dr. Tuncer ÖREN
Prof.Dr. Ümit SEVİĞ
Prof.Dr. Haluk SORAN
Prof.Dr. Serap ŞAHİNOĞLU
Prof.Dr. Mehmet ŞENER
Prof.Dr. Harun TEPE
Doç.Dr. Nurettin ACIR
Doç.Dr. Mürüvvet BAŞER
Doç.Dr. Murat CİVANER
Doç.Dr. Bilge KARATEPE
Doç.Dr. Mehmet ÖZEL
Doç.Dr. Ayten ÖZTÜRK
Doç.Dr. Sultan TAŞÇI
Doç.Dr. Nafiz TOK
Doç.Dr. Ruhdan UZUN
Doç.Dr. Ayhan Oğuz ÜNLÜER
Yrd.Doç.Dr.Nalan GÖRDELES BEŞER
Yrd.Doç.Dr. Selma YAŞAR KORKANÇ
Yrd.Doç.Dr. Recep ÖZKAN
3 MULTİDİSİPLİNER ETİK KONGRESİ PROGRAMI
28.05.2012 Pazartesi (I. Gün)
09.00-10.00: Kayıt
10.00-11.00: Açılış Konuşmaları
Sayın Prof.Dr. Mehmet ŞENER (Kongre Başkanı)
Sayın Prof.Dr. Adnan GÖRÜR (Niğde Üniversitesi Rektörü)
Sayın Fatma ŞAHİN (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı)
11.00-12.30: Konferans: Üniversite ve Etik
Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU (Gazi Üniversitesi)
12.30-13.30: Öğle Yemeği
13.30-14.00: Müzik Dinletisi
14.00-16.00: Panel: Meslek Etiği, Prof.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU (Moderatör)
Mühendislik ve Etik, Prof.Dr. Canan ÖZGEN (Ortadoğu Teknik Üniversitesi)
Hukuk ve Etik, Prof.Dr. Yener ÜNVER (Özyeğin Üniversitesi)
Sağlık ve Etik, Doç.Dr. Hülya UÇAR (Hacettepe Üniversitesi)
Eğitim ve Etik, Yrd.Doç.Dr. Fuat TANHAN (Yüzüncü Yıl Üniversitesi)
16.00-16.30: Poster Bildiriler
19.00 AÇILIŞ KOKTEYLİ
29.05.2012 Salı (II. Gün)
09.00-10.30: Konferans: Yönetim ve Etik, Prof.Dr. Turgay ERGUN (Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü)
10.30-10.45: Kahve Arası
10.45-12.00: Panel: Bilim Etiği, Doç. Dr. Nafiz TOK (Moderatör)
4 Araştırma ve Yayın Etiği, Prof.Dr. Emin KANSU (Hacettepe Üniversitesi)
Etik Kurullar ve İşleyişleri, Prof.Dr. Canan ULUOĞLU (Gazi Üniversitesi)
12.00-13.30: Öğle Yemeği
13.00-15.00: Sözel Bildiriler I. Oturum
Yrd.Doç.Dr. Semra KOCAÖZ, Arş.Gör. Yağmur SEZER
13.00-13.10
13.10-13.20
13.20-13.30
13.30-13.40
13.40-13.50
13.50-14.00
14.00-14.10
14.10-14.20
14.20-14.30
14.30-14.40
14.40-14.50
14.50-15.00
15.00-15.10
Gülsevim Evsel
OCAK
M. Türkan IŞIK
Duygu TAN
Dicle ÇAYAN
Kemal KAYA
Nazan KILIÇ
AKÇA
Gökçe ASLAN
Kemal AKAY
Funda ASLAN
Sema
ALTINSOY
Çağrı KAN
AYDIN
Arzu ÖZYOL
Nur Pınar AYAZ
Kadın Bedeniyle “Teknoloji,” Kadın için “Biyoetik”
Gebe Özerkliği ve Gebe Takibinde Özerkliğe Saygı
Çevre Etiğinin Düşünsel Temelleri
Servis Hemşirelerinin Yönetici Hemşirelerin
Davranışlarını Yönetsel Etik İlkeler Doğrultusunda
Değerlendirmesi
Etik Değerlerin İnşasında Tarih Ders Kitaplarının Önemi
Son Sınıf Hemşirelik Öğrencilerinin Etik Duyarlılıkları
Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliklerine Bir Bakış
Etik Paranoyası
Nükleer Enerjinin Kullanımının Çevre Etiği Ve Halk
Sağlığı Çerçevesinde Değerlendirilmesi
Çevre Etiği Açısından Bilgi Ve İletişim Teknolojileri
Hukukta Değer ve Bir Değer Olarak Adalet
Biyoetik Çevre Politikaları
Yüz Nakli ve Etik
15.10-15.30: Kahve Arası
15.30-17.40: Sözel Bildiriler II. Oturum
Yrd.Doç.Dr. Gözde GÖKÇE İSBİR, Arş.Gör.Msc. Gökçe ASLAN
15.30-15.40
Hatice ÇIVGIN
15.40-15.50
Yalçın AKKAŞ
15.50-16.00
Mukadder GÜN
16.00-16.10
Ferhat
KARAKAYA
Çevre Etiği Açısından Mülkiyet Hakkının Sınırı Ve
Pierre Joseph Proudhon’un Mülkiyet Anlayışı
Çevre Etiği Bakımından ÇED (Çevresel Etki
Değerlendirmesi)
Yönetmeliği
Uygulamasının
Değerlendirilmesi
Örgütsel İklimden Örgütsel Etik İklime Değişim:
Örgütsel Etik İklim Ve Örgütsel Aidiyete İlişkin Bir
Değerlendirme
Ortaöğretim Öğrencilerinin Hayvanların Deneylerde
Kullanımı İle İlgili Sahip Oldukları Etik Değerlerin
5 10
16. -16.
20
16.20-16.30
16.30-16.40
16.40-16.50
16.50-17.00
17.00-17.10
17.10-17.20
17.20-17.30
17.30-17.40
Zeliha KAYA
ERTEN
Lokman ZOR
Seyhan Demir
KARABULUT
Nurhan OTO
Yavuz Selim
AKKOÇ
Seçil Gül
MEYDAN
Leyla BAYSAN
ARABACI
Meltem Ünlü
TOKCAER
Yağmur SEZER
Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi
Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Hemşirelik Öğrencilerinin Etik Algılayışları
Medya Etiği Kapsamında Özel Hayatın İhlali Konusu
Acil Serviste Konversiyon Bozukluğu Tanısı Düşünülen
Hastalara Yaklaşımda Yaşanan Etik Sorunlar
Çevresel Biyoetik Ve Gelecek Kuşaklar Açısından
“Havalimanı Kenti” Kavramının Evrilmesi
Çevre Etiği Bağlamında Kentsel Dönüşüm Olgusu
Plancının Değişen Rolleri Ve Planlama Etiği
Hemşirelerin Etik Yönelimlerinin Belirlenmesi
Sürdürülebilir Kalkınma Gereği İklim Değişikliği İle
Mücadelenin Çevre Etiği Açısından Değerlendirilmesi
Doğal Afetler Sonrasında Yaşanan Etik İhlaller Van
Depremi Sonrasının Etik İlkelere Dayalı Olarak
Değerlendirilmesi
19.00: GALA YEMEĞİ
30.05.2012 Çarşamba (III. Gün)
09.00-10.30: Konferans: Çevre Etiği
Prof.Dr. Ruşen KELEŞ (Ankara Üniversitesi)
10.30-10.45: Kahve Arası
10.45-12.00: Kongre Değerlendirme, Kapanış Konuşmaları, Ödül Töreni
13.00-17.00: SOSYAL PROGRAM
6 Konuşmacı Metinleri
7 ÜNİVERSİTE VE ETİK
Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Tıp Etiği ve Tıp Tarihi AD Başkanı
Üniversiteler, toplumsal gelişme ve değişmelerde önemli işlevleri olan
evrensel nitelikte eğitim verilen kurumlardır. Üniversiteler eğitim, bilimsel
araştırmalar ve uygulamalı alanlarda doğrudan sunulan hizmetlerle toplumsal işlev
görürler. Bu işlevlerin tümünde etik önemli bir yer tutar. Üniversitelerde etik
eğitiminin gerekliliği tüm kesimlerde genel olarak kabul görmektedir ama bu
eğitimin nasıl olacağına ilişkin öneri, araştırma ve tartışmalar sürmektedir.
Eğiticilerle eğitilenlerin sürekli ve yoğun olarak etkileşim içinde bulundukları
üniversiteler, gelecek kuşaklara bilimsel-mesleki kimliklerini kazandıran özel bir
eğitim ortamı oluştururlar. Üniversite öğrenimi yalnız bilimsel bilgi ve teknik
becerilerin kazandırılmasına yönelik derslerle sınırlı olmamalı, geleceğin bilim insanı
ya da evrensel bilimsel meslek mensubu adaylarına toplumsal sorumluluğu ve çağdaş
bir ahlaki tutumu benimsetecek bir bilinçlilik kazandırmalıdır. Üniversitelerde
eğitim, belirli bazı toplumsal ve psikolojik süreçlerle mesleki bilgilerin aktarıldığı
toplumsal bir çevrede gerçekleşir. Burada iki tür öğrenim söz konusudur. Birincisi
didaktik olarak derslerden doğrudan doğruya ya da dolaysız öğrenme yoludur.
İkincisi de öğretim üyeleriyle, sınıf arkadaşlarıyla, üniversitedeki eğitim sistemini
oluşturan ekibin öteki üyeleriyle kurulan ilişkiler yoluyla dolaylı öğrenmedir.
Mesleki kimliğin oluşumunda mesleki bilgi birikimi ön koşuldur, bununla
birlikte yeterli değildir; meslek mensubunun bilgisini uygularken ve sunarken
benimsediği değer ve tutumlar belirleyicidir. Eğitilenlerin mesleki değer ve
tutumlarından oluşan mesleki kimliği, kendilerine örnek aldıkları eğiticilerden
dolaylı ve çoğu kez de bilinçdışı sezgisel yollarla kazandıkları gözlenmektedir.
Üniversitede “hoca” düzeyindeki her hekim, etik değer sistemi açısından karşılaştığı
ikilemlerde sorunu çözümlerken kuşkusuz öğrenciye en iyi örneği sergileyecektir.
Bununla birlikte her öğrencinin, hocalarının etik dilemmalarda sorun çözümüne
tanıklık oranı, rastlantısal ve yetersiz olacaktır. Üniversite öğrencilerinin mesleki etik
8 sorunları ayırt etme, bu sorunlar üzerinde sistemli düşünme ve çözüm yolları üretme
ve amacına en uygun davranışı seçme becerisini kazandırma ancak mesleki etik
derslerinde uygulamalı sistematik bir programla sağlanacaktır.
Üniversiteler, sadece uygulamaya yönelik teknik bilgi ve beceri ile donanmış
kişiler yetiştirmeyi amaçlayan bir meslek yüksek okulu değil, kişilere en üst düzeyde
bilimsel bilgi ve beceri ile mesleki değerler sisteminin sunulduğu evrensel yapıda
eğitim kurumlarındandır. Üniversitelerin en önemli özelliği bilimsel araştırma ve
geliştirme merkezleri olmasıdır. Bu nedenle, üniversite eğitiminin önemli bir parçası
bilimsel etik eğitimi olmalıdır. Araştırma ve yayın etiği konusunda öğrencilere
verilen eğitimin yanı sıra, öğretim üyelerine yönelik güncel konularda konferans ve
paneller düzenlenerek akademik etik açısından tartışma ortamları yaratılmalıdır.
Etik, insan - insan ilişkilerinde açık uçlu sorulara “iyi - kötü”
değerlendirmeleri ile yanıtlar bulmaya çalışırken, onun önemli bir bileşeni olan
sorumluluk insanla sınırlı tutulmaktaydı. İnsanın sorumluluk alanı biyoetik
kavramıyla hayvanlar, bitkiler gibi tüm canlıları kapsarken; çevre etiği ile hava, su
gibi tüm bileşenleriyle birlikte ekosistemle olan ilişkisine kadar genişletilmiştir.
Geçmişte değerler felsefesi dar bir mekanda, dar bir zaman diliminde oluşan
ikilemleri irdelerken, teknolojideki sınırsız, hızlı ve görünüşte gelişmenin
yansımasıyla, günümüzde, gelecek kuşaklar ve evren kavramları da ikilemlerde
belirleyen olarak önem kazanmıştır. Çevresel biyoetik anlayışı toplumsal politikalar,
çevre sorunları, biyoetik kavramlar ile yakından ilgili olmalıdır. Sürdürülebilirliğin
sağlanmasına yönelik etik yaklaşımlar çerçevesinde uygulamalı etik, insanların
ekosistem ve insan sağlığı ile tekrar bütünleşmesini sağlayacak sürdürülebilir bir
toplum oluşturmaya yönelik yönlendirici fikirler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üniversitelerde verilen evrensel eğitimin önemli bir boyutunu etik eğitimi
oluşturmalıdır. Üniversitelerde etik eğitiminde toplumsal etik, bilimsel etik ve
mesleki etik eğitimi önemlidir. Bu kongre kapsamında multidisipliner yaklaşımla,
güncel gelişmeler ışığında ve üniversite ortamında “etik” tartışarak, ülkemizde
üniversitelerde etiğin evrilme sürecinde önemli bir kilometre taşı olacak bu etkinlikle
evrensel etik yaklaşımları geliştireceğimizi umut ediyorum.
9 MÜHENDİSLİK ETİĞİ EĞİTİMİ
Prof.Dr. Canan ÖZGEN
Uygulamalı Etik Araştırma Merkezi Başkanı
Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Özet: Teknolojideki hızlı ilerlemeler nedeniyle son yıllarda,bütün meslekler
de olduğu gibi, mühendislik uygulamalarında da etik kavramı büyük bir önem
kazanmış ve mühendislerin eğitimi sürecinde bu konuda farkındalık yaratmak, dünya
ölçeğinde bir koşul haline gelmiştir. Makalede mühendislik programlarında etik
eğitiminin yapılanması ile ilgili çeşitli öneriler irdelenecek ve üniversitelerde
uygulanabilecek bazı yöntemler verilecektir.
Giriş
20. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren, kritik teknolojlerin hızlı gelişimi ve
küresel iletişimin gelişmesi, dünyanın her yerinde yeni buluşların uygulanmaya
başlamasını hızlandırmıştır.Ancak, bu gelişmelerle ilgili sosyal ve ahlaki
yapılanmaların oluşturulma hızı, teknolojik gelişmelerin hızının gerisinde kalmıştır.
Bu nedenle, doğayı değiştirmeyi hedefleyebilen güçlü ve modern teknoloji
denetimsiz
kalarak,bazı
etik
sorunlara
neden
olmuş,
doğa,
insanlar
ve
sürdürelebilirlik kavramı istenmeyen bir şekilde etkilenmiştir [Shamoo ve Resnik,
2009;Emanuel ve ark., 2009].Örneğin, teknolojiyi yoğun bir şekilde kullanan
mühendislerin
bazı
yararlanabilirken,
sonlanabilmektedir
karar,
etik
buluş
olmayan
ve
bazı
uygulamalarından
davranışları
[bak.http://www.globalethics.org].
milyonlarca
nedeniyle
de
Mühendisler
insan
yaşamlar
çalıştıkları
kurum yöneticilerinden, müşterilerinden, endüstrideki diğer kurumlardan veya
hükümetten gelen çelişkili baskılarla karşı karşıya kalabilirler. Bu baskıların
sonucunda veya bazen bilgisizlikten, etik olmayan bir karar ve davranışla sakıncalı
bir maddeyi üretebilir veya sürdürülebilirlik açısından hatalı bir sürecin işletimini
başlatabilirler. Bu nedenle, mühendisleri ve üniversitelerde mühendislik bölümleri
10 öğrencilerini mesleki ve etik sorumlulukları konusunda bilinçlendirmek, küresel ve
sosyal olarak mühendislik yaklaşımlarının çevre, toplum ve sürdürülebilir
kalkınmaya etkilerinin farkında olmalarını sağlamak için, etik eğitimi vermek artık
bir koşul haline gelmiştir [Fleischmann, 2006].
*(Özgen, 2008, Özgen, 2006)
Mühendisilik Etiği
Mühendislik etiği, Ergüden’in [Ergüden, 2000] tanımıyla tıp etiği gibi,
uygulamalı etiğin bir dalı olup, diğer meslek etiklerine benzer bir şekilde,
mühendislerin etkinliklerinin ahlaki önemini inceleyen felsefe, mühendislik, sosyal
bilimler,
hukuk,
yönetim
bilimlerini
içeren,
disiplinler
arası
bir
kavramdır.“Mühendislik etiği, mühendislerin, mühendislik kurumlarının kanunlarla
belirlenemeyecek kararları, ideal alışkanlıkları, politika ve ilişkileri hakkındaki
soruların ve problemlerin incelenmesidir” [Martin, R., Schinzinger, 1996].Whitbeck
[1998]’in tanımıyla mühendislik etiği, mühendislerin yaratıcı etkinliklerinin ahlaki
önemini inceleyen bir disiplindir ve diğer meslek etikleri ile aynı ölçüde
önemsenmelidir.
Mühendisliğin
tanımını,
“Mühendislik
düşünce
sistematiğidir.
Bir
gereksinimin, projelendirilerek fonksiyonel, tekniğe uygun, ekonomik, estetik,
kaliteli ve zamanında hayata geçirilme sürecidir.”diye yapan Üzeyir Garih [Üzeyir,
1997],
tanımın
her
kelimesinde
mühendisler
tarafından,
mühendislik
uygulamalarında dikkat edilmesi gereken ögeleri vurgulamıştır.Bu tanımdaki her
ögede, aynı zamanda, bir etik sorumluk da betimlenmekte ve mühendislere düşen
görevler tanımlanmaktadır.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölüm Başkanı, filozof ve mühendis
Prof. Dr. Ahmet İnam [İnam, Şubat 2008]ise, “Mühendis demek, mühendislik
etiğinin bilinci demektir.”diye mühendisliği ve etiği örtüştürülmektedir. Ayrıca, “etik
duyusu olmadan mühendis olunamaz, mühendis ilgi ve bilgi alanının gereği, dünyayı
çeviren çarkın önemli bir bileşeni.teknoloji, bilim, matematik, yönetim, ekonomi
alanlarıyla ilgili. Bu alanların kesiştiği, örtüştüğü yerlerde çalışıyor.’Tekhne’ sahibi
11 bu kişi, kökten bir tavır değişikliği ile ilgili alanlarına şu dört öğeyi de katabilir:
Sanat, felsefe, tarih ve estetik… İşte o zaman, mühendis, donanımındaki teknik
bilgi, hesaplama gücü, tasarlama, yaratma becerisiyle geleceği oluşturabilecek
önemli bir aday olabilir....Etik duyarlılık, eğitimin başından sonuna kadar, her
derste, her dersin kendi yapısı ve sorunları içerisinde işlenmesi gereken bir şey.”
diyerek mühendislere yeni görevler yüklemektedir.Daha sonra, İnam [Ağustos,
2008]“...Mühendisin sorumluluğunun içersine düzeni değiştirme sorumluluğunu da
katmak lazım…Çağımız mühendisinin donanımına baktığımız zaman…uygulamaya
yönelik, pratik becerisi, uygulama, ortaya çıkartma, tasarlama, imal etme zekasının
olması gerek, toplumu, kültürü, ekonomiyi, piyasayı, yönetimi bilmesi zorunlu ve
tüm
bu bilgileri işlerken tavrında etik duyarlılık olması lazım. Böylece, hem
uygulamayı, insan yaşamını, hem de doğa bilimlerini, matematiksel düşünmeyi
tanıyan mühendis geleceğin bilgesi olamaz mı?”diye mühendisliği yorumlamakta ve
gelecek için yetiştirilecek mühendis adayları için etik eğitiminin önemini
vurgulamaktadır. Bu kapsamda, Aykut Koker [2008],“...Mühendisin ..üretim ya da
yenilikleri yaratma sürecinde nihai amacın, insanın mutluluğu olduğunu, bireylerin
yaşam kalitelerinin toplumsal refahın yükseltilmesi olduğunu bilmek, bunu bilince
çıkartmak zorundadır. …Toplumsal sorumluluk bilinci mühendisi salt meslek adamı
olmaktan,
insan
olabilmeye
taşıyacak
olan
tek
köprüdür.”
demektedir.
Düşünürlerimiz mühendise yeni sorumluluklar yüklemekte ve bu kapsamda etik
eğitiminin önemini vurgulamaktadırlar.
Herkert [1999] “mühendislik eğitiminde öğrencilere meslek onurunun nasıl
korunup, yükseltilebileceği; çalışanların emeklerine değer verilmesi gerektiği;
işverenine, müşterisine, topluma karşı nasıl dürüst ve tarafsız olunacağı; ilgi alanı
çatışması durumunda nasıl davranılması gerektiği örneklerle öğretilmeli ve özellikle,
sosyal sorumlulukları etik bir çerçevede irdeletilmeli” diyerek, eğitimde üzerinde
durulacak ögelerle ilgili önerilerde bulunmaktadır.
Bir çok uluslararası mühendislik kuruluşunun ortak görüşü de [Turton ve ark.,
1998]mühendislerin ürettiklerinin ve uygulamalarının insanın yaşam kalitesi
üzerinde doğrudan etkisi olduğu için, sundukları hizmetlerin, ayırımcı (din, dil,
ırk,inanç, cinsiyet, coğrafi) olmadan, dürüstlük, eşitlik, iyilik ve adillik ilkeleri ile
yapılmaları,
toplumun
sağlığını,
güvenliğini
ve
refahını,
doğayı
ve
12 çevreyi,sürdürülebilirlik
anlayışı
ile
korumaları
gerektiğidir.
Mühendislerin
mesleklerini yaparken, en üst düzeyde etik mesleki davranış standardına göre
davranmaları için mühendislik etik ilkelerinin yetkili kurullarca hazırlanması,
mühendislere benimsetilmesi ve uygulanmamaları durumunda yaptırımların ne
olacağının bilinmesi gerekmektedir
Etik İlkeler
Genelde, meslek etik ilkeleri etik karar verme sürecinde bir başlangıç olarak
önemlidir.Hataların yapılmasını önlemek, meslektaşların etik karar vermelerini
sağlamak ve aynı meslek sahibi kişiler arasında hakları, doğruları ve sorumlulukları
belirlemek için gereklidirler.Meslek etik ilkeleri aynı zamanda, meslek sahiplerinin
topluma, müşteriye, ve diğer meslek sahiplerine karşı sorumluluklarını da gösterirler
[Herkert, 1999]. Bu nedenle, Unger [2005] bütün mühendislik etik ilkelerinde ana
temanın halkın sağlığını, güvenliğini ve refahını korumak olduğunu vurgulamaktadır.
Ancak, Prof. Dr.İoana Kuçuradi [2006]etik ilkeler konusunda “... normlar bunlar
olmalı, ama bunlar sadece birer araç....” demektedir.
Bütün meslekler için temel ve üst etik ilke ve değerleri özetleyen birçok
araştırmacı [Berkman ve Arslan, 2009] bunları aşağıda verilen dört ana ilkede
toplamıştır:
1.
“Adalet(adil olma, hakça davranma)
2.
Doğruluk-Dürüstlük (içi-dışı bir olma, hilesiz olma)
3.
Tarafsızlık (nesnel davranma, liyakatı esas alma)
4.
Sorumluluk (bencillik ve kişisel çıkarlardan uzak olma, sorumlu davranma)”
Son yıllarda, bütün mesleklerde ve iş dünyasında benzer etik ilkeler
oluşturulmuştur. Beklentiler bütün mesleklerde uygulama ve davranışların hazırlanan
etik ilkeler doğrultusunda yapılmasıdır. Maxwell [2003] özellikle, “etikle ilgili
sadece iki önemli hususun olduğunu, bunların birincisinin takip edilecek bir
ilke,ikincisinin ise bu ilkeye uymak ve onu uygulamak için istek”, olduğunu öne
sürmektedir. Etik ilkeleri yazmak, nisbeten kolaysa da, ikinci hususu, yani insanların
bunları uygulamak için istek duymalarını sağlamak o kadar zordur. Amerikalı
psikolog Kohlberg’e [Power, Higgins, ve Kohlberg, 1989]göre, etik ilkelere uymak
için, bireyin etik gelişiminde üç seviyede gruplanan altı aşama vardır. “Birinci
13 seviyenin ceza görmemek” için, ikinci seviyenin “ödül almak- kişisel çıkar” için ve
üçüncü seviyenin ise “bireyin ilkeye inanması ile” oluştuğunu Berkman ve Arslan,
[2009] Kohlberg’e atıfta bulunarak özetlemektedirler. Ayrıca, Berkman ve Arslan,
[2009] bütün mesleklerde bireylerin bu üçüncü seviyeye ulaşmasının “toplumun etik
düzeyi” ve etikle ilgili gelişimiyle ilgili olduğunu vurgulanmaktadırlar. Bu
nedenlerle, mesleki olarak eğitim sürecinde bu kültürün oluşturulması önemli olup,
ilgili bütün kurumlara büyük görevler düşmektedir.
Mühendislik
Mesleğinin
Uygulanmasındaki
Temel
Etik
İlkeler
[Kocabıyıkoğlu, Özgen 2004]
Mühendislikte önemli olan etik ilke ve mesleki sorumluluklar, uluslararası
örnekler[http://www.nspe.org/Ethics/CodeofEthics/index.html;http://onlineethics.org
/essays/education/herkert2.html?text.]incelenerek hazırlanmıştır.
Mühendislik etik ilkelerinin amacı mühendislik mesleğinin onurunu,
bütünlüğünü ve itibarını
1. İşverenine, müşterisine ve halkına vefayla hizmet ederek, onlara karşı dürüst
ve tarafsız davranarak,
2. Mühendislik mesleğinin prestijini ve yetkilerini arttırmak için çalışarak,
3. İnsanlığın refah düzeyinin artması için bilgi ve becerisini kullanarak,
4. Kendi disiplininin mesleki ve teknik derneklerini destekleyerek,
korumak ve yükseltmektir. Bu mesleğin üyeleri olarak, mühendislerden
dürüst ve doğru davranmaları beklenir. Mühendislerden mesleklerini uygularken:
1. Toplumun sağlığını, güvenliğini ve refahını, doğayı ve çevreyi korumaları ve
enerji tasarrufuna önem vermeleri,
2. Sadece kendi meslekleri ile ilgili alanlarında çalışmaları,
3. Topluma sadece tarafsız, eksiksiz ve doğru bilgiyi sunmaları veya
savunmaları,
4. Her işveren ve müşteri için güvenilir bir kişi olarak hareket etmeleri,
5. Hileli davranışlardan kaçınmaları,
14 6. Mesleğin onurunu, saygınlığını ve yararlılığını geliştirmek üzere, onurlu,
sorumlu, etik ve kanunlar doğrultusunda hareket etmeleri beklenir.
Mesleki Yükümlülükleri
1.
Mühendisler tüm ilişkillerinde, dürüst ve güvenilir davranırlar.
2.
Mesleki etkinliklerini sürdürürken din, dil, ırk, inanç, cinsiyet, coğrafi ayırım
farkı gözetmezler.
3.
Mühendisler her zaman kamu yararı için çalışırlar.
4.
Mühendisler halkı aldatıcı her türlü davranış ve eylemden kaçınırlar.
5.
Mühendisler hizmet ettikleri kamu kuruluşu veya şu anki veya daha önceki
müşteri veya işverenle ilgili teknik işlemler veya işleri hakkındaki gizli
bilgileri, onların onayını almadan, açığa vuramazlar.
6.
Mühendisler mesleki görevlerinde, ilgi çakışması olan konuların etkisi altında
kalmazlar.
7.
Mühendisler meslektaşlarını doğru olmayan bir biçimde eleştirerek veya
doğru olmayan sorgulanabilecek metodlarla iş bulmaya veya terfi etmeye
veya mesleki anlaşmalara girmeye kalkışmazlar.
8.
Mühendisler, diğer mühendislerin mesleki saygınlığına, geleceğine, işine ve
uygulamalarına doğrudan veya dolaylı, bilerek veya yanlışlıkla zarar vermeye
kalkışamazlar. Mühendisler başkalarının etik olmayan veya hukuki olmayan
uygulamalarından dolayı suçlu olduklarına inanıyorlarsa, bu bilgileri
girişimde bulunmaları için, uygun kişilere, yetkililere sunarlar.
9.
Mühendisler, kendi profesyonel çalışmaları için kişisel sorumluluk
üstlenirler.
10. Mühendisler, mühendislik işlerini iyi yapan kişileri ve diğer kişilerin
meslekle ilgili doğru fikirlerini takdir ederler.
11. Mühendisler, canlı ve cansız doğaya ve gelecek kuşaklara karşı
sorumluluklarının bilinciyle doğayı ve çevreyi korur, uygulamalarının
doğayla uyumlu olmasını sağlar, doğal kaynakların ve enerjinin tasarrufuna
önem verirler.
15 Mühendislik Eğitiminde Etik İlkelerin Önemi
İş hayatında karşılaşılan etik problemlerin çözümü çok fazla bilgiyi ve
mesleki beceriyi gerektirir. Bilgi, sadece mesleki bilgi olmayıp, kültürel değerlerin,
sosyal durumun, hukuki kısıtların, işçi sağlığı ve güvenliği hususlarının, bazı etik
teorilerin, evrensel mühendislik etik ve davranış ilkelerinin bilgisini de içerir.Bu
nedenle, üniversite eğitimi sırasında öğrencilere ders programlarında bu konuları
içeren, sosyal bilimler dersleri vermek kuvvetle tavsiye edilmektedir [Fleischmann,
2006].
ABD’de mühendislik eğitiminin akreditasyonunda kullanılan ABET 2000
kriterlerinde, mühendislik programlarının etik eğitimini içermesinin gerektiği ve
bunun mesleki ve etik sorumluluk bilinci ve mühendislik yaklaşımlarının küresel ve
toplumsal
etkilerinin
anlaşılması
için
gerektiği
[http://onlineethics.org/essays/education/herkert2.html?text,]
belirtilirken
öğrencilerin
yetiştirilirken özellikle ekonomik; çevresel; sürdürülebilirlik; üretilebilirlik; etik;
sağlık ve güvenlik; sosyal ve politik hususların göz önüne alınması gerektiği
vurgulanmıştır.
Avrupa da uygulanan EUR-ACE akretitasyonu için gereken çıktı kriterlerinde
şu cümle yer almaktadır: “Mühendislik eğitim program mezunları,mühendislik
uygulamalarının sağlık, güvenlik ve hukuki husus ve sorumluluklarının; mühendislik
çözümlerinin, sosyal ve çevresel kapsamda etkilerinin farkında olduklarını
gösterebilmeli ve mühendislik uygulamalarının mesleki etik, sorumluluk ve
ilkelerine
dayanarak
mesleklerini
uygulamaları
gerektiğinin
bilincinde
olmalıdırlar.”[http://www.enaee.eu/pdf/EUR
ACE_Framework_Standards_20110209.pdf ]
La Rue Tone Hosmer[1996], “eğer bir araştırma üniversitesinin ana hedefi
toplumun geliştirilmesi ise, o zaman, araştırma üniversitesinde etik eğitimi ve etik
ilkelerders programlarının merkezinde yer almalıdır” diye önermektedir. Hosmer’e
göre;

Etik ilkeler toplumun gelişmesini değerlendirmek için elimizde olan tek
unsurdur. Onlar olmadan iyi bir toplumu başka nasıl tanımlayabiliriz ve
16 çıktılarını, görevleri, adaleti, hürriyeti ve değerleri birleştirmeden
gelişmeninin değişik boyutlarını nasıl ölçeriz?

Etik ilkeler, öğrenciler, öğretim üyeleri, yöneticiler, destek veren kuruluşlar
ve toplumdan oluşan disiplinlerarası gruplarda işbirliğini sağlamaya yarayan
tek unsurdur.İyi bir toplumda herkesin menfaati için, güvenin, sözünde
durmanın, hoşgörünün ve gayretin hakim olduğu işbirliği esastır ve diğerleri
kişisel çıkarlar seviyesinde kabul edilir.

Etik ilkeler, yapılan deneylerin diğer insanların hayatları ile ilgili yasal olanhatta katılımcıların onaylarının alındığı durumlarda bile- karar vermeye
yarayan tek unsurdur.
Hosmer [1996] etik ilkelerin birçok sorumuza cevap bulmakta bize yardımcı
olabileceğini belirterek, eğitim sırasında öğretilecek ve farkındalığı geliştirecek bazı
etik ilke alanlarını şu şekilde sıralamaktadır: kişisel çıkarlar ve kişisel değerler,
dinsel hoşgörü, yasal koşullar, evrensel görevler, kişisel hürriyet, pazar dengeleri,
paylaşımda adalet ve saygıya dayanan hürriyet.
Mühendislik Programlarında Etik Eğitimi
Lynch’e
profesyonel
ve
göre,[1998]mühendislik
toplumsal
açılardan
etiğindeki
sorumlu
ana
amaç,
mühendisler
öğrencilerin,
olmaları
için
bilgilendirmeleri ve entelektüel farkındalıklarının sağlanmasıdır. Bu amacla açılacak
dersle ilgili önerisi ise, teknoloji ve toplum; mühendislik ve toplum; etik sorumluluk
ve ikilemler başlıklı en az üç bölümün ders içeriğinde olmasıdır.
Mühendislik etiği eğitiminde mühendislik bölümleri öğretim üyelerininde
hazırlanması ve onların etik eğitimini verebilmelerinin sağlanması için, mühendislik
fakülte dekanlarının öncülük yapmaları önerilmektedir [Weil, 1990]. Ayrıca, bu
kapsamda meslek odalarının, özel sektörün ve kamunun da görev üstlenmesi tavsiye
edilmektedir.
Davis [1993] ayrı bir ders yerine, örnek uygulamalarla ilgili tartışmaların etik
farkındalığın gelişmesine daha çok yararlı olacağını savunmakta ve uygulamalar
içinşu önerilerde bulunmaktadır: temel felsefeden (teorilerden)
kaçınılmalı;
problemin tanımının gerektiği teknik ve etik hususların benzerlikleri üstünde
durulmalı; doğrular derlenmeli; seçenekler geliştirilmeli ve maaliyet belirlenmelidir.
17 Etik eğitiminin nasıl yapılması gerektiği konusunda; Shirley [2004] aktif
öğretmenin ve örneklerle konuyu işlemenin en iyi yöntem olduğunu ve kültürel
ilkelerin de tasarlanacak bir etik dersinde kesinllikle öğretilmesi gerektiğini
savunmaktadır.
Unger [2005], onur ilkesi yanında, kültür ilkelerinin, yani o toplumun esas
ilkelerinin de çok önemli olduğunu belirterek, üniversitede, etik eğitimi için
yapılacak etkinlikleri şu şekilde sıralamaktadır:

Her dönem en az bir kez seminer ve toplantı için konuşmacı davet
edilmeli

Etik öğrenci toplulukları oluşturmalı ve bunların çalışmalarına destek
verilmeli,

Birinci sınıflarda yönlendirme derslerinde 2–3 saatlik etik konuları
işlenerek etik konusunda bir bilinçlenme yaratılmalı,

Değişik meslek derslerinde etik olgular işlenmeli

Sadece bir derste değil, birçok derste dört yıl boyunca etikle ilgili
konular irdelenmeli,

Özellikle de tasarım derslerinde etik problemler örneklenmeli,

Programlarda teknik olmayan derslerde de etik kavramı işlenmeli,

Her eğitim döneminin sonunda, her dersin son saatinde etik örneklere
zaman ayrılmalı,
Etik eğitiminin, dört yıllık üniversite eğitimi sürecinde, 14 saatlik kredili bir
derse eş değer bir süre işlenmesi pek çok araştırmacı tarafından önerilmektedir.
Sonuçlar
Mühendislik programlarında etik eğitimi hususunda derlenen öneriler aşağıda
özetlenmiştir:
 Etik eğitiminin, bütün mühendislik bölümlerinin programlarında, etik
farkındalık yaratmak için, yer alması zorunlu olmalıdır.
 Farkındalık çalışmalarının, öğrencilerle birlikte öğretim üyelerini de
kapsaması, bu çalışmalardan sonuç almak için önemlidir.
18  Farkındalık yaratmak için, dört yıllık eğitim sürecinde, birinci yıldan
başlayarak, bütün derslerde etik kavramının işlenmesi ve programla
bütünleştirilmesi daha etkin bir süreçtir.
 Farkındalığın yaratılmasında 14 saatlik bir süreyi kapsayacak özel
tasarlanmış bir etik dersi veya İngilizce dersleri, birinci sınıf giriş dersi,
seçmeli dersler, tasarım dersleri, seminer ve konferanslar kullanılabilir.
 Farkındalığın sağlanabileceği diğer etkinlikler şunlardır:
o Üniversiteye yeni gelen öğrencilere uygulanan uyum programları,
o Internet üzerinden veya üniversite televizyonundan örneklerle tartışma
programları,
o Öğrenci danışmanlık sistemi,
o Öğrenci toplulukları,
o Akademik Yazı Merkezi seminerleri,
o Etik Merkezinin düzenleyeceği seminerler.
 Ayrıca, farkındalığın yaratılması için mühendislik etik ilkeleri, büyük
düşünürlerin etik içerikli sözlerini içeren posterler öğrencilerin görüp,
okuyacağı yerlere (koridorlar, sınıflar, laboratuvarlar ve kantinler) asılmalı
ve öğrencilere dağıtılmalıdır.
KAYNAKLAR
Berkman, Ü., ve M.Arslan, Dünyada ve Türkiye’de İş Etiği ve Etik Yönetimi, TÜSİAD/T-2009-06492, Haziran 2009.
Davis, M., ”Ethics across the curriculum: Teaching professional responsibility in technical courses ”,
Teaching Phil. 16, s. 205-235, 1993.
Emanuel E. J., Grady, C., Crouch, R. A., Lie, R.K., Miller, F. G., Wendler, D. (Eds.)The Oxford
Textbook of Clinical Research Ethics, New York, Oxford University Press, 2009.
Ergüden, A., Notlar, 2000.
Fleischmann, S. T., “Teaching Ethics: More Than an Honor Code”, Science and Engineering Ethics,
cilt.12, no.2, s. 381-389, 2006.
Herkert, J. R., “ABET’s Engineering Criteria 2000 and engineering ethics: where do we go from
here?”,OECIntern. Conf. on Ethics in Engineering and Computer Science, Mart 1999.
Hosmer LaRue T., “Ethics and the Proper Functions of a University”, Conf. of Values in Higher
Education, 1996.
İnam,A. , Cumhuriyet Gazetesi, Bilim Teknik Eki, 29 Şubat 2008.
19 İnam,A. , Cumhuriyet Gazetesi, Bilim Teknik Eki, 8 Ağustos 2008.
Koker, A., Cumhuriyet Gazetesi, Bilim Teknik Eki, 25 Nisan 2008.
Kocabıyıkoğlu, N., C. Özgen, Mühendis ve Mimarlar için Etik İlkeler,TMMOB İçin Hazırlanan Etik
İlkeler Dökümanı, 2004.
Kuçuradi, I.,2. Ulusal Uygulamalı Etik Kongresi, Eylül 2006.
Linch, W. T., “Teaching Ethics in the United States”, IEEE Technol. Soc. Magazine, s. 27-36, Winter
1997/1998.
Martin, M.W., R. Schinzinger, Ethics in Engineering, Mc Graw Hill, 3.baskı, 1996.
Maxwell,J.C., Bussiness Ethics, 2003.
Prince,R. H., “Teaching Engineering Ethics using Role-Playing in a Culturally Diverse Student
Group Science and Engineering Ethics”, cilt. 12, no. 2, s. 321-6, 2006.
Turton, R., R.C. Bailie, W.B. Whiting and J. A. Sheiwitz, Analysis, Synthesis and Design of
Chemical Processes, Prentice Hall, 1998.
Özgen, C.,”Ethics Education in Engineering Education”, 35th Intern.IGIP Symposium, Estonia, 18
Eylül 2006.
Özgen, C., “Mühendislik Eğitiminde Etik Eğitiminin Önemi”, ODTÜLÜ Dergisi. No.41, s. 38-39,
2008.
Power, F. C., Higgins, A., & Kohlberg, L."Lawrence Kohlberg's Approach to Moral Education." New
York: Columbia University Press, 1989.
Shamoo, A.E., Resnik, D. B. Responsible Conduct of Research, Second Edition, New York, Oxford
University Press, 2009.
Weil, V., “Engineering Ethics in Engineering Education”, Summary Report of a Conference, Haz.1213, 1990.
Whitbeck, C., Ethics in Engineering Practice and Research, Cambridge University Press, 1998.
Unger, S. A., Controlling Technology: Ethics and the Responsible Engineer, 2. Baskı Wiley, Böl.4,
1994.
Unger, S. A., “How Best to Inject Ethics into an Engineering Curriculum with a Required Course”,
Int. J. Engng. Ed. cilt 21, no.3, s. 373-377, 2005.
Üzeyir, G., “Engineering and Applications”, III. Ulusal Tesisat Müh. Kongresi ve Sergisi, İzmir,
MMO Yayın No: 203/3, 1997.
İnternet Kaynakları
http://www.globalethics.org
http://onlineethics.org/essays/education/herkert2.html?text
http://www.nspe.org/Ethics/CodeofEthics/index.html
http://www.enaee.eu/pdf/EUR-ACE_Framework_Standards_20110209.pdf.
(Bu makale içeriğinin bir kısmı Kimya Mühendisliği Dergisinin 2010(174) sayısında
basılmıştır.)
20 ETİK VE HUKUK İLİŞKİSİ ÜZERİNE
Prof.Dr. Yener ÜNVER
Özyeğin Üniversitesi
I - GİRİŞ
Felsefi disiplin olarak etik, iyinin öğretisi olarak kabul edilmektedir. Hukuk
ise, adalet idesini gerçekleştirerek bireylerin toplum halinde bir arada yaşamalarına
hizmet eden ve hakları koruyan bir sosyal disiplindir. Hangi hukuk adil, haklı veya
doğrudur? Bunun tespiti değerlendirilmesinde etik belirleyici rol oynar. Bu hukuk
etiğinin temel sorunudur ve hukuk etiği ya da hukukun etiği hukuk için bir adalet
ölçüsü arar.
Bu iki disiplin birbirinden farklı nitelikte iseler de, birbiriyle kaçınılmaz ve
zorunlu bir ilişki içindedirler. Bu ilişki bazen amaç veya araçta bazen oluşum ve
varlığını sürdürmede bazen de işlevde ortaya çıkar. Hukuk ile ahlak/etik arasında
zorunlu bir ilişkinin varlığı genelde kabul gören bir fikirdir. Yalnızca hukuksal
gerekçelendirmenin özel kurallarının değil, ayrıca ahlaki gerekçelerinin de genel
kurallarının da hukuka ait olduğu görüşü benimsenir. Bu surette, akla aykırı ve
adaletsiz örneklerin önlenebilme olanağı bulunmaktadır. Doğru ahlak düşüncesi
hukuk açısından bir ide’dir ve bu doğruluk iddiası ahlakla hukuk arasındaki zorunlu
bağ olan ideal ölçüte yönlendirir1.
Öğretide hukuk ve etik arasında çeşitli ilişki biçimleri kurulmaktadır: örneğin,
ilkeler aracılığıyla kurulursa (Alexy), bu ahlakilik tezi olarak adlandırılır. Alexy’in
buradaki tezi yalnızca ilke tezinden değil, aynı zamanda doğruluk tezinden oluşur2.
Aslında etik alanındaki temel sorunlar hukuk alanında da kendisini gösterir.
Hukuk etiği iki noktada daha önemlidir: 1) hukuk ve etik arasındaki ilişki, 2)
hukuk mesleğini icra edenlere yönelik etik ilkeler ve kurallar. Hukuk normlarına
uygun davranmak (itaat etmek) gerekliliği ve gerekçesi, adalet kavramına
1
Bkz. HEPER, Altan. Alexy’nin Hukuksal Pozitivizm Eleştirisi, Hukukla Ahlak Arasındaki
İlişki., HFSA 12. Kitap, İstanbul 2005, sh: 74. 2
UYGUR, Gülriz. Hukuk, Etik ve İlkeler., Ankara 2006, sh: 125. 21 başvurmamızı gerektirir. Bu kavram etik ve hukuk arasındaki vazgeçilmez ve önemli
bir merkezi kavramdır. Etiğin de sık başvurduğu adalet kavramı, hukuk normunun
oluşturulması ve uygulanması kadar amacının belirlenmesinde de doğrudan etkendir.
Başka bir ifadeyle, ilk etik ilke olarak adalet zikredilebilir. Hukukçuların adil
olmaları için, dürüst olmaları, güvenilir olmaları, eşit davranmaları gibi erdemlere
sahip olmaları aranır Diğer yandan, hukuk etiğinde başka değerlere de önem
verilmekle birlikte, temel etik ilkeler öncelikli ve zorunlu olarak göz önünde
tutulur3.
II - HUKUK DÜZENİNİN ETİĞİ
Etik ve hukukun alanları birbirinden ayrıdır. Bu, yapısal ve diğer
nedenlerden kaynaklanmaktadır. Etik iç dünya ile ilgilenir, hukuk ise dış dünyada
meydana gelen değişikliklerle ilgilenir. Her ikisinin yaptırımları birbirinden çok
farklıdır. Kant’tan beri ‘ahlaklılık’ ile ‘yasallık’ birbirinden ayrılır. Etik
yükümlülükler ile hukuki yükümlülükler de birbirinden farklıdır. Etikte kurala içteninanca dayalı bağlılık gerekirken, hukukta bu gerekli değildir. Hukuka bağlılık her
vatandaş için bir yükümlülük iken, etik ilkelere bağlılık kişisel tercihe dayalıdır Etik
ve hukuk aynı şey olmadığı için, kanun metinlerinde etiğe yapılan atıflar veya etiksel
gerekçelendirmeler hukuk öğretisinde eleştirilir. Örneğin Alman Embriyonun
Korunması Kanunu’nda etiğe atıf yapılması, kanunkoyucunun etik kural belirleme
yetkisinin yokluğu nedeniyle eleştirilmektedir. Kanunkoyucuların yalnızca etik
ilkeleri göz önünde tutması mümkündür ve bu yapılmalıdır. Bu nedenle, tıp-sağlık
alanında bu iki disiplinin ortak alanı etik kurullarda oluşur. Bu kurul-komisyonlarda
hukukçunun bulunmayışı durumunda, etik ve hukuk pratiği bir araya gelemez4.
Sosyal bir disiplin olması nedeniyle de minimum etik ilkelerine uygunluk
niteliğinin bulunması nedeniyle de hukuk düzeni kendine özgü bir etik yapıya sahip
olmalıdır. Hukuk, insani birlikte yaşamın ve toplumsal refahın temelini oluşturur.
Ubi societas ibi ius (Toplumun olduğu yerde hukuk (da) vardır: Hugo Preuß=18601925). Bireysel ve toplumsal varoluş için, hukuk vazgeçilmezdir. Ancak, hukuk ile
toplumsal ve bireysel sorunlar değişken olduğu için, temel hukuk etiği ilkeleri ve
3
UYGUR,
Gülriz.
Hukuk
Etiğine
Giriş
(http://www.bahum.gov.tr/bahumetik/kose_yazileri/makale_bilimsel_yazi/1_makale.htm). 4
Kreß, Etik der Rechtsordnung, sh: 59, 66-68. 22 yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Hukuk etiğinin ödevi, hukuk, kanun ve Devletin
anayasasını etik ilke ve normlarının yardımıyla sistematik, eleştirisel ve işlevsel
açıdan gözden geçirmek ve revize etmektir5.
Radbruch (1878-1949) ve Lampe gibi hukuk filozofları, hukuku bir kültür
değeri olarak ele almışlar ve hatta Protestan teolog ve filozof Friedrich Ernst
Schleiermacher (1768-1834) ise, etiğe kültürel ‘mantıklı değerler’ yardımıyla
kültürün ruhsal ve sosyal oluşumunu birbirinden ayırma görevini yüklemiştir.
Günümüz hukuk etiğinin anahtar konusu, hukuk düzeninin kültür ilişkisidir6.
Günümüzde temel hakların en üstünde veya kendine özgü bir temel hak
olmamakla birlikte kendine özel yapısıyla ve çoğu kez de diğer temel hakların
yorumlanmasında veya gerekçelendirilmesinde esas alınacak, anayasal zemin
olarak kapsayıcı çatı kavram olarak anlaşılan insan onuru, etik kültürü ile hukuk
kültürünün lokomotif kavram olarak kabul edilmektedir. Etiğin çok yakından ilgili
olduğu kişilik hakları ve özgürce kişisel tercihte bulunmak (özerklik) ile, yaşam ve
vücut dokunulmazlığı, eşitlik, ayrımcılık yasağı, din ve vicdan özgürlüğü, bilim ve
sanat özgürlüğü ile mesleğin icrası hakkı insan onuruna dâhil kavramlar olarak kabul
edilir. Aynı zamanda bu kavramların hukuksal kültür yanında etik kültürün de bir
ürünü olduğu kabul edilerek, özellikle soyut etik kuralların somut vakalar ve ilkeler
açısından gerekçelendirilip anlamlandırılmasında yararlanılacak bir kavram olarak
kabul edilmektedir7.
Bu bağlamda, insan onuru kavramının günümüz hukuk kültürü açısından bazı
fonksiyonları vardır. Bunların önemlilerini, hukuk kurallarının yorum ve
gerekçelendirme fonksiyonu, haksızlığı ve katlanılamazlığı belirleme, bireyin
kendisinin dikkate alınmasını sağlama, etik hassasiyet (onuru dikkate alarak hukuk
normlarının
geçerliliğini
ve
yeterliliğini
tartma),
yeni
oluşan
değerlerin
belirlenmesine yardım olarak belirtebiliriz8.
5
Kreß, Hartmut. Etik der Rechtsordnung – Stat, Grundrechte und Religionen im Licht der
Rechtsethik., Stuttgart 2012, sh: 11. 6
Kreß, Etik der Rechtsordnung, sh: 15 ve 48. 7
Kreß, Ethik der Rechtsordnung, sh: 117 ve 123. 8
Bilgi için bkz. Kreß, Ethik der Rechtsordnung, sh: 148 vd. 23 III – SORUNLU ALANLAR
Hukuk ve etik ilişkisi içinde de hukuk etiği alanında da bazı konular hem
içselleştirilme ve uygulama hem de gerekçelendirilme ve çelişkisiz inandırıcı bir
kurgu açısından sorunludur. Aşağıda kısaca da olsa, şu iki soruna değinilmelidir:
1) Hukuk normu üretilirken etiğin rolü nedir?
2) Pozitif hukuk ve etik kuralları çatışkısında nasıl davranmalıyız?
Etik ve hukuk çatışkısı daha çok normatif etik kuralların bulunduğu alanlarda
ortaya çıkar. Her ne kadar Avrupa Konseyi Biyotıp Sözleşmesi ve diğer etik
bildirgeler bu çatışmaları belirli bir ölçüde giderse de bu çatışma çeşitli nedenlerle
kaçınılmazdır9.
Öğreti kadar Yargı uygulaması da, örneğin Anayasa Mahkemesi de, hukuk
normlarının yaratılmasında etik değerlerle birlikte hukuk devleti ilkesi gereklilikleri
ve adalet ilkesine uygun davranılasın gerektiğine vurgu yapmaktadır10.
Avukatlar ve diğer hukuk mesleğini icra edenlere yönelik bazı kısıtlamaların
getirilmesinin nedeni, adalet idesinin gerçekleştirilme arzusudur11.
Direnme hakkı ve çare kalmadığında başvurulan sivil itaatsizlik hakkının
bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabulü yönünde çalışmalar mevcut ise de,
günümüzde yargı uygulamalarında ve pozitif hukuk düzenlemelerinde henüz kabul
gören bir görüş değildir. Ancak bu görüşün felsefi temelleri bulunup, tam etki
gösteren bir hukuka uygunluk nedeni veya mazeret nedeni olarak kabulü yönünde
görüşler güncelliklerini korumaktadır. Ancak, özellikle sivil itaatsizlik, haksızlığa
karşı başka hiçbir yolun kalmadığı en son çare olarak kabul edilebilecek bir
tutumdur12.
Bunun istisnası, Radbruch Formülü’ olarak kabul edilir: Bu formül Alman
hukuk filozofu Gustav Radbruch’un haksızlık tezi olup, normların ve norm
sistemlerinin, haksızlığının belirli bir ölçüye varması halinde hukuksal geçerliliğin ve
veya hukuk karakterinin inkâr edilmesi gerekliliğini deyimler. Radbruch’a göre,
9
ÜNVER, Yener. Türk Tıp Ceza Hukukunda Hukuk ve Etiğin Çatışma Alanları., Sağlık
Alanında Hukuk ve Etik Uluslararası Sempozyumu Kitabı., İstanbul 2009, sh: 333-370. 10
Karar için bkz. ÜNVER, Türk Tıp Ceza Hukukunda Hukuk ve Etiğin Çatışma Alanları, sh:
334. 11
UYGUR,
Hukuk
Etiğine
Giriş
(http://www.bahum.gov.tr/bahumetik/kose_yazileri/makale_bilimsel_yazi/1_makale.htm). 12
Ayrıntılı bilgi için bkz. ÖKÇESİZ, Hayrettin. Sivil İtaatsizlik., 3. Bası, HFSA yayınları No: 6,
İstanbul 2001 ve ÇOŞAR, Yakup. ‘Sivil İtaatsizlik’, Kamu Vicdanına Çağrı, 2. Bası, İstanbul
2001. 24 hukukun amacı adalettir ve adalet yanında uygunluk ve hukuksal kesinlik de
gereklidir. Mantık şudur: pozitif hukuk adaletle hoş görülemez derecede çatışırsa,
aşırı adaletsizlik hukuk olmayacağına göre, hukuk ve ahlakilik arasında tam bir
uyum olmalıdır (aşırı ölçüde adaletsizlik, hukuk değildir). Kural olarak hukuk
normları adaletsiz de olsa, usulüne uygun çıkarılmış ve toplumsal açıdan etkili
normlara uymak gerekir: bunun sınırı, aşırı ölçüde adaletsizliktir. Kanunlar adaleti
bilinçli olarak inkâr ediyorsa, insan haklarını sağlamakta keyfilik içeriyorsa ve
yetersiz iseler, bu kurallar geçerli değildir ve uymak gerekmez. Doğal hukuk ya da
aklın
hukuku
denilebilecek
ilkeler/yasalar,
Radbruch’a
göre,
her
türlü
kanunkoymadan daha güçlüdür ve bunlarla çelişen kanunlar geçerliliklerini
yitirirler13.
Genellikle hukuk ve etik temel konularda bir uyum içindedir ve yaptırım
türleri ve mekanizmaları farklı da olsa, aynı sonuca yönelik ilke, kural ve amaca
sahiptirler. Başkasına zarar vermeme ilkesi ceza hukukunda mala karşı suçlarla ve
bireyin özerkliği ceza muhakemesi hukukundaki hukuka aykırı deliller ve delil
yasaklarıyla paralellik göstermesi buna basit birer örnek olarak gösterilebilir.
Ancak, etik ile pozitif hukukun zaman zaman çatışması kaçınılmazdır. Ancak
önemli olan bu çatışkıyı yaratmayacak çabayı göstermek, hukuk normları üretirken
teki ilkelerin göz önünde tutulması, önemli ve etkin davranış normu haline
getirilmesi gerekli etik normlardan hukuk normu türetmek gerekir. Hukuk kuralları,
en azından asgari etik normlar dikkate alınarak oluşturulursa, hem bireyler ve toplum
tarafından bu normların benimsenip içselleştirilmesi hem de yeni sorunların çıkışının
önlenmesi sağlanmış olur. Şüphesiz yaptırımları ve uygulanma gücü, cebri niteliği ve
hukuk düzeninin gerekliliği nedeniyle, bu çatışkıda norm yetkili resmi makamca
değiştirilmiyor veya Anayasa Mahkemesi, Danıştay v.s. gibi mercilerce iptal
edilmiyorsa, pratik uygulamada hukuk normu esas alınmalıdır. Bu hukuk devleti
olmanın bir zorunlu gereği olduğu gibi, normlar hiyerarşisi ve norm denetimi yapan
yüksek mahkemelerin varlık nedeni ve işlevinin zorunlu birer gereğidir. Bununla
birlikte, bu kabul ve uygun davranmak, bu hukuk normunun hukuk devleti araç ve
mekanizmaları aracılığıyla değiştirilmesi için çaba sarf edilmesini ve girişimler
geliştirilmesini engelleyen bir husus değildir.
13
Bkz. UYGUR, Hukuk, Etik ve İlkeler, sh: 128-130. 25 IV - SONUÇ
Hukuk etiğinin temel uğraşı sorunu, ‘neyin adil olduğu’ sorunudur. Bu,
esasında etiğin uğraşı sorusu olan “hangi insan davranışı adildir’ sorusunun bir
versiyonudur. Ancak, hukuk etiğinin bunun yanında başka sorularla da uğraştığını ve
(etiğin neyin iyi olduğunu aramasına karşılık) neyin doğru olduğu sorusunu da
irdelediği görülmektedir. Çünkü, hukuk insanın bir ürünüdür ve her insan ürünü gibi
doğru olabileceği gibi yanlış da olabilir. Bu hukuk normunun hatalı tasarımından
meydana gelebileceği gibi, doğa kanunlarına veya doğal vakıalara aykırı oluşu ve
bu surette bir insandan olanaksızı istemesi nedeniyle de yanlış olabilir. Hukuk
normunun olanaksızı istemesi, amaçsız olması ya da haksız, yani hukuka aykırı
olması, o normun doğru olmadığını gösterir. Bu ise, adaletin kötüye kullanımına yol
açar14.
Çoğulcu bir kültürde etik ölçüt alınırsa sorun çıkar, hukuk esas alınmalıdır.
Bu laik bir sistem olmalıdır. Ancak, etik bir kültür ürünü olduğu için, pozitif hukuk
normu
üretiminde
dikkate
alınması,
normun
içselleştirilmesi
ve
etkin
uygulanabilirliği için de doğru-iyi-adil niteliği için çok yararlı olur.
Çünkü inkar edilemez bir olgu olarak insanın kültürel bir yanı vardır ve belirli
bir kültür içinde yaşar; ondan etkilenir15. Etik yalnızca insanın mutlu bir yaşam
sürmesi için antropolojik açıdan gerekli olmayıp, aynı zamanda insanın belirli bir
durumdan uzaklaşmaması için tavsiye edici karaktere de sahiptir16: iyi, doğru ve adil
olana yönlendirir.
Hukuk mesleği etiği ile bağdaşmayan pozitif düzenlemelere örnek olarak,
basit rüşvet suçunun suç olmaktan çıkarılması (karş. TCK. m. 252), sağlık
mensuplarının suçu ihbar etmeme suçu (TCK. m. 280), 18 yaşından küçüklerden
organ alınıp naklinin yasak oluşu (ODKN m. 5 ve 15; TCK. m. 91) gösterilebilir17.
Yargı uygulamasında ise, sağlık mensuplarının işledikleri irtikap suçlarının bazı
kamu
14
görevlileri
açısından
görevin
kötüye
kullanılması
suçu
olarak
Von der PROFDTEN, Dietmar. Rechtsethik., München 2001, sh: 8 ve 9. 15
CESENA, Andreas. Normen und Kulturen., in: Rechtsethik (Yay.: Michael FISCHER –
Michaela STRASSER)., Frankfurt am Main 2007, sh: 21. 16
KREUZBAUER, Günther. Ist das die Ehtik besere Ehtik?., in: Rechtsethik (Yay.: Michael
FISCHER –Michaela STRASSER)., Frankfurt ama in 2007, sh: 83. 17
Bu örnekler ve özellikle tıp hukuku alanındaki idari tasarruflar ile etik ilkelerin çatışkısı için
bkz. ÜNVER, Türk Tıp Ceza Hukukunda Hukuk ve Etiğin Çatışma Alanları, sh: 343-360. 26 değerlendirilmesi,
plasebo
uygulamalarının
somut
vakanın
özelliklerine
bakılmaksızın ve hileli davranışlar değerlendirilmeksizin rutin hukuka uygun bir
uygulama gibi kabulü, mesleki dayanışma adı altında tıp mensupları hakkında
yetersiz, dosya içeriğiyle uyuşmayan ve gerçeğe aykırı bilirkişi raporu verilmesi,
kişilik hakları ve özel yaşamın ihlali, organ nakli mevzuatına uygun organ bağışının
dikkate alınmayarak naklin akıbetinin hayatta kalan akrabasının iradesine terk
edilmesi, aydınlatılmanın yapılmayışı ve onam alınmayışı, otopsi uygulamasının
organ naklinden üstün tutulması, etik normlar bahane edilerek adli bilirkişilik
görevinin ihmali örnekleri gösterilebilir18.
Gerek ülkemiz gerek yabancı ülkelerde etik ve hukuk çatışkısının en çok
çıktığı alanlar şöyle belirtilebilir: suçu ihbar etmeme (TCK. m. 279 ve 280), çocuk
düşürtme veya düşürme (TCK. m. 99-100), ölüme aktif yardım (TCK. m. 26/1, 84,
81 vd), kök hücre araştırmaları, meslek sırrı ve tanıklıktan çekinme (TCK. m. 258 ve
CMK. m. 45 vd.) ve rıza dışı beden muayenesi (CMK. m. 74-75 ve TCK. m. 287).
Alman öğretisinde buna birkaç konuyu daha ekleyebiliriz: kurtarma amaçlı işkence
ve terör endişesiyle uçakları yolcularıyla düşürmek19.
Yine, bir avukatın iddia veya savunmasında yalan söyleyip söyleyemeyeceği,
müvekkilinin suç işlediğini gizleyip gizleyemeyeceği ve keza delilleri karartmaya
yardımcı olup olmayacağı oldukça sorunlu bir alandır.
Etik içerik yetersizliği veya eksikliği içeren pozitif hukuk normlarına çarpıçı
şu dört örnek verilebilir: En temel etik ilkelere aykırı olarak ve yolsuzluğun en
çarpıcı örneğinin rüşvet olmasına karşılık, 2005 tarihli yeni TCK’nun basit rüşvet
suçunu suç olmaktan çıkarması ve gerekçesinde de genellikle Türk toplumunda
kamu görevlisine rüşvet vermeksizin iş yaptırılmayacağı anlayışının geçerli
olmasının gösterilmesi (m. 252); insanın doğasının bir gereği ve niteliği gereğine
aykırı olarak salt itaat normu olarak bir tutuklu veya hükümlünün tutukevinden, ceza
infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçmasının
(hukuka aykırı olarak) suç olarak düzenlenmesi (TCK. m. 292) ve mağdur-fail
ayırımı yapmaksızın tıp bilimi ve sağlık hukukunun esasını oluşturan güven ilişkisi
18
Bkz. ÜNVER, Türk Tıp Ceza Hukukunda Hukuk ve Etiğin Çatışma Alanları, sh: 361-370. 19
Bkz. SCHMOLLER, Kurt. Ethische Dispute im Strafrecht., in: Rechtsethik (Yay.: Michael
FISCHER –Michaela STRASSER)., Frankfurt ama in 2007, sh: 217. 27 ile tıbbın amacına ve meslek sırrı kavramına aykırı olarak sağlık mensubunun her tür
suç belirtisini derhal adli makamlara bildirmemeyi suç olarak düzenlemek (TCK. m.
280) ve görevini kötüye kullanan kamu görevlilerine doğrudan doğruya tazminat
davasını engelleyerek davanın öncelikle kamu kurumuna açılması ve ardından
gerçekte uygulamada örneği çok görülmeyen bir biçimde kamunun ilgili kamu
görevlisine rücu etmesi yönteminin seçilmesi (6100 s.K. m. 13 ve HMK. m. 46 ve
573) gösterilebilir.
Etik ilkelere aykırı yargı uygulamalarına ise, kamu görevlilerine karşı çok sık
AİHM tarafından Türkiye’nin mahkumiyetine yol açacak şekilde etkin ceza
soruşturmalarının yapılmaması, irtikap suçunu işleyen sağlık görevlilerine karşı
suçun sabit olduğu durumlarda irtikap suçu yerine daha az cezayı gerektiren ve
hukuksal sonuçları daha hafif olan kamu görevinin kötüye kullanılması suçundan
uygulama yapılması, bazı üst bürokratların zimmet suçu niteliğindeki eylemlerinin
görevin kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi ve hakim ve savcıların
görevlerini yapmamalarının veya geç yapmalarının üzerinin iş yoğunluğu nedeniyle
suçun oluşmadığı gerekçesiyle örtülmesi, hakim veya milletvekillerine trafik cezası
kesilmesinin suni gerekçeler ve idari tasarruflarla engellenmesi gösterilebilir.
28 BİR İSTİBDAT ARACI OLARAK EĞİTİMİN AHLAKİ
GEREKSİNİMİ: KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN BİREYLER
Yrd.Doç.Dr. Fuat TANHAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Giriş
Eğitim, kuşaklar arası bağın kurulmasında ve bilgi birikiminin aktarılmasında
önemli bir yere sahiptir. Eğitime atfedilen önem, eğitimi her dönem değişimin ve
ilerlemenin bir aracı olarak görülmesini sağlamıştır. Bu nedenledir ki, insanoğlunun
toplumsal tarihselliğinde eğitim, devletin sunduğu veya kontrol edegeldiği, bir hizmet
olarak yapılandırılmıştır.
Böylelikle eğitim, hedefleri olan sistemli, örgütlü ve
kurumsallaşmış bir olgu olarak inşa edilir. Pekçok kişi, daha iyi veya daha uygun bir
eğitim yoluyla işsizlik, uyuşturucu kullanımı, şiddet, toplumsal birlik eksikliği ve
diğer birçok toplumsal, siyasal ve ekonomik sorun ve sıkıntının çözülebileceğini
savunur. Bunun tersi de doğrudur. Yaşanan her sıkıntının kaynağı bir bakıma yanlış
bir eğitimin yanıması olarak da görülebilir. Eğitim sürekli olarak bir çatışma alanı
olmuştur. Küreselleşme ile değişik kültürlerin bir arada yaşamasını mümkün kılacak
formül arayışları hız kazansa da toplumsal birlikteliklerin çatışmasız kurulmasında,
sosyal birlikteliklerin sağlanmasında ahlaki yükümlülükler her şeyi öncelediğinden,
her düzlemde öncelikli olarak benimsenmesi ve uygulanması hayati önem arz
etmektedir.
Küresel elektronik iletişim çağında ve ulus devlet kültürlerinin
çözülmesi karşısında tezim; eğitim sistemimizin amaçları arasında, yurttaşlık
eğitiminde bir ahlaki gereksinim olarak eleştiren vatandaşlığın, bir başka ifadeyle
kendini gerçekleştiren bireylerin yer almasıdır. Bunun yararları ise, eğitim
politikamızın ve pratiğimizin düzeltilmesi kadar birey, toplum ve devlet açısından
böylesi bir eğitimin kazanımlarıdır. Burada eğitimin ahlakiliği gündeme gelmek
zorundadır.
Eğitimin ahlakiliği tartışması, nasıl bir birey yetiştirildiği üzerinden
yapılmalıdır. Bu anlamıyla kendini gerçekleştiren bireyler, eğitimin meşruiyetinin ön
koşuludur. Ahlaki bireyler, eleştirel vatandaşlar veya kendini gerçekleştiren bireyler
kavramsal olarak eğitimin ahlaki bir gereksinimidir. Ahlaki gereksinimin boyutları
29 esas olarak, kişisel, toplumsal, siyasal yönetim başlıkları altında toplanabilir.
Eğitimin etik boyutu üzerine düşünebilmek etik ve ahlak arasındaki ilişkinin açığa
kavuşturulmasını gerektirir. Etik uyulması gereken kurallar bütününü gösterir. Bir
başka ifadeyle, davranışın arkasındaki dayanaktır. Ahlak, davranış pratiğidir. Ahlak
felsefesi ise, ahlak pratiği olmayıp, ahlak pratiğinin kuramıdır. Eğitim pratiği ahlaki
olabildiği oranda meşru olur. Bu nedenle ahlaki bir eğitimi inşa etmenin yolu
eğitimin meşruiyetini sağlamaktır. Başka bir deyişle, meşru bir eğitimin gereklerini
yerine getiren eğitim pratiği ahlakidir.
Eğitimin Meşruiyet Temelleri
Bir başkasını eğitme hakkını kendimizde nasıl görebiliriz? Bu bağlamda
eğitimin kendisi meşru bir eylem midir? Eğer eğitim meşru bir eylem değilse,
eğitimin meşruiyetini kaldıran nedir? Eğitim meşru bir eylemse, bu meşruiyet nasıl
sağlanmaktadır? Eğitim, araç ya da amaç olmasına bakılmaksızın, meşruiyet
zemininden yoksun ise ahlaki açıdan sakıncalı ve problemlidir. Bu bağlamda
Makyavelist bir tavırla “amaca götüren bütün yollar meşrudur” önermesinden
hareket etmek, eğitimi ahlaki açıdan sorunlu hale getirecektir. Başka bir ifadeyle
marksist teorisyenlerden Louis Althusser’in değimiyle “yollar kadar amaçlar da
meşrulaşmaya ihtiyaç ihtiyaç duyarlar.” Buradan hareketle nerede ve kim
tarafından veriliyor olursa olsun, amaçları meşru olmayan eğitim, ahlaki açıdan
sorunludur.
Eğitimin meşruiyet sorunu devletin nasıl bir paradigma üzerinden hareket
ettiğiyle yakından ilişkilidir. Eğitimin meşruiyetine zemin oluşturacak kuramsal
temeller, yani etik ilkeler, aynı zamanda eğitimin ahlakilik sınırlarının da bir
belirleyicisidir. Eğitimin meşruiyetine ilişkin kuramsal temellerin inşası, ancak insanı
doğru tanımak ve anlamakla mümkün olabilir. Buradan hareketle eğitim için bazı
meşruiyet dayanaklar önermek istiyorum. Bunlar, demokrasi, hürriyet ve kuraldır.
1-
Demokrasi ve Meşruiyet:
Devletin tasavvur ettiği vatandaş özellikleri hangi din ve ideolojiye
dayandırılırsa dayandırılsın demokratik olmadığı sürece kendi başına meşruiyet
sorunu taşır. Bundan dolayı da eğitimin meşruiyeti, yani ahlakiliği bir demokrasi
sorunudur. “Rızan var mı?” diye sormayan her eylem, baskıcı ve anti demokratiktir.
30 İslami gelenek içinde kimi zaman yanlış anlaşılan bir konudur demokrasi. Demokrasi
İslamiyet’e muhalif bir durum değildir. Hatta demokrasi İslamiyet’ten once gelir.
Demokrasi herkesedir, İslamiyet sadece isteyene.
Eğitim yapısal olarak, davranış değişikliğini öngörür. Kitlesel bir olgu olarak
eğitim, devletin temel fonksiyonları arasında yer alır. Buna karşın, büyük bir güç
olarak devletin zayıfı eğitme, biçimlendirme hakkını kendinde görmesi epistemolojik
açıdan sakıncalı olduğu kadar ahlaki açıdan da sorunludur. Bu yönüyle devlet
ideolojisine dayalı eğitim, meşruiyet sorunu ile karşı karşıyadır. Toplumsal yaşamda
bütünleşmenin sağlanmasında; iyi niyet, diyalog, farklılıkları hoş görme, saygı,
sevgi, uzlaşma ve yaşama özgürlüğünün kısıtlanmamasının önemli bir rolü vardır.
Tüm bunlar ahlaki değer ve doğrulardır. İşte ahlakın sosyal boyutuna ilişkin bu ve
benzeri ilke ve doğrular; temelinde sana yapılmamasını istemediğin şeyi, sende
başkalarına yapma anlayışıdır. Çünkü insanlara değer vermek; onlara kıymetsiz
varlıklar
gibi
davranmamayı,
amaçlarımıza
ulaşmak
için
kullanmamayı,
öldürmemeyi, işkence uygulamamayı, değer verdikleri şeyleri küçümsememeyi
öğretir (Parekh 2002, 167). Bu ötekine karşı bir duyarlılık gerektirir. Aynı zamanda
ötekinin de bize karşı duyarlılığını oluşturur.
Siyasal yönetim boyutuna gelince; ahlaklı bir siyasal yapı ahlaklı bir
toplumun yansımasından başka bir şey değildir. Gerçekte siyasi yapıyı ahlakileştiren
birey ve toplum olmakla birlikte, devlet de müessese olarak toplumun
ahlakileşmesinde örnek olabilir, eğitim yoluyla ahlaklılığa katkıda bulunabilir.
Siyaset-ahlak birlikteliğindeki devlet anlayışı ve arayışı; a. bilgili, b. katılımcı ve c.
etkin vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlar. Eğitimin ahlaki boyutunu gözetmek isteyen
devlet; öğrencilerini eleştirel bir tutumla her konuda eğitmesini ve yetiştirmesini
çağcıl bir ihtiyaç olarak görmeli, yani kendini gerçekleştiren bireyleri öncelemelidir.
2-
Hürriyet ve Meşruiyet
Demokrasi ve hürriyeti birbirinden ayrı düşünmek çok zordur. Ontolojik bir
kabul olarak birey özgürdür. Özgür olduğu için de sorumludur. Sart’a gore, inan
kedisinden sorumlu tek varlıktır. Kant sorumlu olabilmek için özgürlüğü ön şart
olarak görür. İslami öğreti açısından öncelikli olarak hür olmak gerekir. Özgürlüğün
vazgeçilmez koşulu seçebilme hürriyetidir. Hür olmayan iman edemez. Seçebilmek
31 irade sahibi olmak anlamına gelir. Ahlak, irade sahiblerinin dünyasında olur. İnsanlar
karar alabilir, hayvanlar karar alamaz. Bunun anlamı şudur, insanı, doğuştan
getirdikleri değil; eylemleri belirler. Ahlaki tutumun temelinde birey gerçeği
bulunduğundan, ahlak açısından özgür birey, ahlaki yetkinliğe sahip bir şahsiyet
olarak düşünülür. Bu konu da yanlış anladığmız konular arasında yer alır. İnsanın
fıtratı/doğası yoktur. Hayvanların fıtratı/doğası olur. İnsan fıtri davrandığı oranda
hayvanileşir. Bu durum öyle sayıyorum ki Freud’u anlama biçimizle de yakından
ilişkilidir. Psikolojik kavramlarla ifade edecek olursak, insanda içgüdü yoktur,
vicdan vardır. İçgüdü, bireylerin kendi kendilerini belirlemesinin, yönlendirmesinin
ve düzenlenmesinin önünde bir engeldir. Bu durum sınırlanmamış bir serbestlik
olarak anlaşılmamalıdır. Bu bağlamda eleştirilmesi gereken husus birey ya da
bireylik olmayıp, bireycilik olmalıdır. Bireyin bireyliğine yönelik üç potansiyel
özelliği burada anılabilir: 1. Özerk eyleme ve seçme kapasitesinin bulunuşu, 2.
Sosyal etkinliklerde ve ilişkilerde bulunabilmesi, 3. Kendini geliştirebilmesi (Lukes
1995, 138).
Eğitimin meşruiyeti bireyi özgürleştirdiği oranda sağlanabilir. Bir başka
ifadeyle kendi iradesini kullanmasına olanak tanıyabildiği oranda eğitimin
meşruiyetinden söz edilebilir. Düşünme eğitimi; eğitimin ahlakiliğiyle yakından
ilgilidir. Örneğin, neleri, niçin öğretiyoruz ve uygulatıyoruz? Ahlak açısından;
öğretileceklerin kabul edilebilir uluslararası belli standartlar içermesi, kapalı toplum
modeli beklentisiyle öğrenci yeteneklerinin köreltilmemesi, olgunlaştırılması
önemlidir. Eleştirel düşünme bağlamında, açık zihinlilik burada; hiçbir inanç veya
kanaat taşımama anlamına gelmeyip, nedene dayalı kanıt sunabilmeyi ve
gerektiğinde sahip olunan inançları değiştirebilmeyi (Fisher 1990, 18) ifade eder.
Bundan dolayıdır ki, özellikleri itibariyle kendini gerçekleştiren bireyler, eğitimin
ahlakiliğinin bir sonucudur.
Kurallar ve Meşruiyet
Demokratik bir muameleye tabi olma, iradeyi kullanabilme insan olma
açısından oldukça önemlidir. Konu, insanın ahlaki olarak eylemde bulunabilmesi için
vazgeçilmez öneme sahiptir. Başka bir ifadeyle eğitimin meşru bir hizmet olarak
sürdürülmesi eğitimin demokratik ve hürriyet kaynaklarına dayandırılması
32 gerekmektedir. Demokrasi ve hürriyetle ilişkili olan ancak meşru bir eğitimin inşası
için ayrı bir faktör olarak eğitimin, döneme, koşullara ve siyasal erke bağlı olarak
değişmeyen kurallara dayandırılması gerekmektedir. Buradan mevzuat hükümleri
anlaşılmaladır. Anlaşılası gereken, insan varoluşuna uyumlu, evrensel değerlerdir.
İnsan ilkeleri olan ve bunu belirleyebilen bir canlıdır. Bu yönüyle diğer
canlılardan ayrılır. Durkheim’in Anomi dediği şey, yani kuralsızlık hali insanın
ahlaki gereksinimleriyle uyuşmaz. Sözü edilen kurallar insane haklarıla ilgilidir. Bu
yönüyle devletin, hizmet kriterlerini belirler. Devlet siyasal bir kurumdur. Devletin
ortaya çıkmasına ilişkin birçok açıklama söz konusudur (Okandan 1945). Bir şeye
devlet nitelemesi yapabilmenin asgari koşulları olarak; azımsanmayacak sayıda
insanı içinde barındırması, ideal olmasa da belli kuralları veya modern anlamda
yasalar içermesi ve ortak bir yararlanışın bulunmasından söz edilebilir (Açar, 2011).
Bu yönüyle hem devleti meşrulaştıracak hem de devlet eliyle oluşturulan kurumsal
hizmetleri meşrulaştıran şey devletin haklara vereceği değerdir. Bundan dolayıdır ki
devlet hakları pazarlı konusu yapamaz ve yapmamalıdır. Bu konu eğitime
indirgendiğinde bireyin içerik talebi olabilir ve olmalıdır da. Devlet, başörtüsünü
takmak isteyen bir öğrencinin talebini pazarlık konusu yapmadan karşılamak
durumundadır; tıpkı anadilde eğitim talepleri karşısında olması gerektiği gibi. Ancak
bu talepler çoğunlukla devlet birliğinin bozulma gerekçesiyle karşı çıkılır. Bilindiği
gibi, her toplum doğal olarak; kültürel, dilsel, dinsel, ırksal farklılıklar içerir. Bu
çeşitliliği geniş bir ufuk ve ahlaki çerçevede zenginlik olarak görebilmek ve
dengesini kurabilmek gerekir. Bir taraftan kendi toplumsal bileşenlerimizi tanıma,
muhafaza etme; farklılıkları tanımayı; diğer taraftan, toplulukların içinde yer aldığı
yapının muhafazası, birlik dengesini gerektirir. Çünkü birlik olmadan farklılıklar,
devletlerin çatırdamasına yol açarken farklılıkları görmeden birlik olma ise
kaçınılmaz olarak hegemonyacı bir çerçeve dayatır. Toplum üyeleri arasında
değerler bakımından ancak türdeşlik bulunduğu zaman devletin varlığını
sürdürebileceği iddiası tutarsız ve gerçek dışıdır (Açar, 2011). Ötekini olumsuzlayan
ve dışlayan resmî veya gayriresmi bir tutum ve zihniyet hastalıklıdır. Ben-öteki
ilişkisinin değer temelli, mantıklı ve sağlıklı bir irdelemesi hukuktan önce ahlak
alanında yapılabilir. Hukukla pekiştirilir, güvence altına alınır. Huzurlu toplumsal
çerçevenin oluşmasında; bireye, topluma ve devlete düşen ahlaki görev ve
33 sorumluluklar temellerini öncelikle ahlakilikte bulur. Böylelikle tek dil, tek millet
talebi eğitimin meşruiyeti ve ahlakiliği açısından problemlidir. Bu nedenle eğitim
sistemi değerlendirilirken mevcudun yeniden üretimini sağlayan bir aygıt olarak
düşünülmemelidir. Örneğin, “Gözlerimi kaparım-ödevimi yaparım” anlayışı ahlaki
değildir.
Eğitim, muhalif bireyler yetiştirebilmelidir. Ülkemizin %99’unun Müslüman
olduğunu söyler ve bununla da övünürüz. Oysaki bu sürece ilişkin amaç ve yöntem
ahlaki olara tartışmalıdır. Belki daha çok gayri Müslimi barındırabilseydik, daha
sağlıklı bir inanç pratiğimiz olabilirdi. Bir başka ifadeyle daha dindar bir nesil devlet
eliyle değil, sivil toplumun üstlenmesi gereken bir roldür. Düşünmeden iş yapmanın
ahlaki bir değeri yoktur. Bunun gerçekleştirilebilmesi özgür, eleştirebilen, bir başka
ifadeyle kendini gerçekleştiren bireylerlerden ibaret vatandaş tasavvurunun hayata
geçirilebilmesini mümkün kılacak bir eğitimin yapılanmasını gerektirmektedir. Bu da
ancak değişmeyen ahlaki temellere dayandırılan kurallarla inşa edilen bir eğitimle
hayata nüfuz ettirilebilir.
Hakikatin Keşfi
Gerçeklikler zamana, mekana, güce ve koşullara bağlı olarak değişebilse de
hakikatler böyle değildir. Hakikatler, oradadır ve keşfedilmeyi beklerler. Tıpkı yer
çekim kanunu gibi. İnsanlık yönetsel anlamda önemli dönüşümler yaşadı ve
yaşamaktadır. Tüm bu değişimler beraberinde gerçeklik paydasında uygulamaları da
biçimlendirmektedir. İmparatorluklardan ulus devletlere ve oradan küresel devletlere
geçişte eğitim hem hedefleri açısından hem de pratikleri açısından değişime
uğramıştır. Bu değişken zemin, ahlaki açıdan eğitime bir meşruiyet sorunu
yaşatmıştı. Buna karşın İmparatorluktan kürese devletlere geçiş, bir bakıma insanlık
açısından meşruiyetin ve ahlakiliğin keşif süreci olarak da okunabilir.
Tek yönlü bilgi akışının sağlandığı bir eğitim algısı, imparatorluklar sonrası
ortaya çıkan devlet paradigmalarıyla güçlendirildi. Böylelikle örgün ve zorunlu
eğitim, devlet ve millet paradigmasını güçlendirmek için gerekli olduğu inancı 19.
Yüzyılda oldukça şaşırtıcı bir hızla dünya çapında yayıldı (Boli 1989; Meyer ve diğ.
1992). Bunun bir sonucu olarak dönemi itibariyle devletler, zorunlu eğitimi
yapılandırmaya dönük birçok farklı uygulamayı süreç içinde hayata geçirmiyle
34 başladı. İmparatorluk dönemlerinin çok kütürlü yapısı. ulus devletlerle terk edildi.
Bu yönüle çok dilli ve çok kültürlü yapılar ulus devleterde zayıflığın bir simgesi
olarak
görüldü
ve
hoş
karşılanmadı.
Farklılıkları
bünyesinde
barındıran
İmparatorluklar yerini, bundan rahatsızlık duyan bir yapıya bıraktı. Bu bağlamda
eğitimin amacı, ulus devlet tarafından belirlenmiş vatandaşı yetiştirmek için ideolojik
bir aygıt işlevi görmeye başladı (Althusser, 2006). Böylelikle eğitim yoluyla ulus
devletler, sebollerini ve değerlerini hayata geçirmeye dönük radikal reformları
benimsendi. Ülke içinde neliği tartışmalı olan, ülke dışında ise hiçbir gerçekliği
olmayan kısır düşünce ve ideolojiler, ulus devleti yaşatmak adına eğitim yoluyla
genç nesillere, bir başka ifadeyle ulusun fertlerine, bol kepçe vermek, eğitimin temel
hedeflerine dönüştü. Bu süreçte eğitimin yetersiz kaldığı süreçte kaba kuvvet devreye
girmek için her zaman hazır bekler oldu. Tarih bunu örnekleyecek olaylarla doludur.
Yukarıda ifade edildiği üzere, dünyada oluşan ulus devlet algısının
biçimlendirdiği eğitimin hedefi, ulusun değerlerini yüceltmek ve kutsamaktır
(Sarioğlu, 2004). Böyle bir eğitim sürecinden yetişen bireyler, farklıları bir zenginlik
olarak görmek yerine; ondan rahatsız olmakta ve onlardan kurtulmak uzak durmakta
veya yok etmeye çalışmaktadırlar. Bu yönüyle ulus devletin oluşturduğu eğitim
geleneği, ahlaki yönden oldukça tartışmalı hale gelir. Buradan hareketle şu açık bir
biçimde söylenebilir, vatandaş tasavvuru devleti oluşturan yapının ve erkin
siyasetine bağlı olarak değiştiği sürece, eğitimin meşruiyetinde söz edilemez. Aynı
zamanda böyle bir eğitim, ahlaki de değildir. Çünkü devletin vatandaş tasavvuru
eğitimle ilgili ulusal politikalarla, müfredat ve ders kitaplarıyla, sınıf ve okul içindeki
gündelik etkileşimlerle inşa edilir (Schiffauer ve diğ. 2004). Okula giden bireyler, bu
deneyimlerle oluşur.
Vatandaş tasavvurları devlet modellerinin tarihsel dönüşüm seyrinin bir
yansıması olarak görülmelidir. Devletlerin, ulus devlet modellerinden küresel devlet
modellerine geçişte eğitime ilişkin temel paradigma değişimleri söz konusu
olmuştur. Dünyadaki değişmeler beraberinde ülkelerin siyasal yapılarını da
değiştirmiştir. Yeni değişim dinamikleri karşısında devlet anlayışındaki değişimler
öz itibarıyla aşağıdaki şekildedir (Aktan 2003, 91- 97).
35 Tablo 1: Devlet anlayışındaki değişimler
Değişim Alanı
Ekonomik Alanda
Siyasal Alanda
Sosyal-Kültürel
alanda;
Organizasyon
alanında
Teknolojik alanda
Değişim Seyri
Ulusal devletten
Trans-nasyonal devlete
Müdahaleci devletten
Liberal Devlete
Tekelci devletten
Rekabetçi Devlete
Kapalı Devletten
Açık Devlete
Ulusal devletten
Trans-nasyonal devlete
Totaliter, otoriter, kanun
devleti
Demokratik devlete
Emredici devlet
Katılımcı devlete
Gizli devlet
Açık devlete
Kayırmacı devlet
Meritokratik (Liyakat sistemine
dayalı) devlete
Ulus devlet
Çoğulcu devlete
Yerel değerlere dayalı
devlet
Evrensel değerlere dayalı devlete
Kutsal devlet
Birey merkezli devlete
Kalitesiz devlet
Kaliteli devlete
Dikey hiyerarşik devlet
Yatay katılımcı devlete
Koruyucu devlet
Düzenleyici devlete
Bürokratik devlet
Elektronik devlete
Bu gelişmeler ışığında güç kaymasının devletten bireye, kapalı devlet modeli
yerine açık devlete geçiş söz konusudur. Yeteneklerin önünü açacak, geliştirebilecek
açık bir yapı tasarımlanmalıdır (Açar, 2011). Gerçekte; küreselleşme, bir
evrenselleşme olmadığı gibi, bir dünya devleti de yoktur. Dünyaya açılmak, dünyayı
anlamak ve bu doğrultuda eğitim yapmak ile dünya vatandaşlığının aynı şeyler
olmadığı bilinmelidir. Kendini gerçekleştiren bireylerin bir özelliği olarak eleştirel
düşünme ile aklilik arasında bir birliktelik söz konusu olduğundan (Siegel 1998, 30),
eleştirel aklilik eğitimi olmadan, eleştiren vatandaş da yetiştirilemez.
Tüm bunlar, doğal olarak dünyayla entegre olabilmek, küresel uyum sürecini
gerçekleştirebilmekle yakından ilişkilidir. Düşünme; bir yönüyle problem çözme ve
problem çözme de uygulamalı bir düşünme olarak değerlendirilebilir (Fisher 1990,
36 98). Yaratıcılık da sadece çözümler üretmek olmayıp, daha iyi çözümler üretmek
şeklinde anlaşılırsa (Fisher 1990, 33), eleştirel düşünmeyi; sürekli olumsuz ve hata
arayıp bulma uğraşısı gibi görmekten de kurtulur. Aslında onun neden değerlendiren
bir düşünce olduğu görülürse, eleştirel düşünebilme; bağımsız, özerk düşünebilmeyi
başarabilen akıllı kişi idealini gösterir (Fisher 1990, XII). Bir anlamda dengeli görüş
geliştirebilme yeteneğidir ve yapılacak itirazlara hazır olmaktır (Fisher 1990, 93).
Sonuç
Kendine has yaşama düzeyine; kökleri ahlak felsefesinde olan, insanı
önceleyen ve sağlıklı (bilgi sağlığına dayalı) bir eğitim, yardımcı olabilir. Başka bir
ifadeyle,
bireylerin
varoluşlarını
yaşaması
yani,
kendini
gerçekleştirmeyi
başarabilmesi; kendisini derinlemesine tanımasına, duygu ve düşüncelerinin farkında
olmasına, bunları ifade edip, sorgulayabilmesine bağlıdır. Kendini gerçekleştirmiş
birey, kendi iç gerçeğine, doğaya, toplumunun gerçeklerine kulak verebilir. Bunlar
kaçınılmaz olarak bir takım tutumları gerektirir. Kendini gerçekleştirmekten uzak
bireyler, kendine has yaşam kuramaz, kendisine ve çevresine yabancılaşırlar
(Dökmen 2002, 22). Hangi yaşam biçimini neden, niçin seçmeliyim? Neyi, neden
istemeliyim? Neden yapmalıyım? Pratik; bir bakıma ahlakın varolma koşulu, hedefi
ve amacıdır (Piper 1999, 61). Bu nedenle ahlakilik; kişi ve grupların ahlaki
yaşamlarını bir temele bağlı olarak kurmada, ahlaki eylemin keyfi bir eylem
olmadığını kavramak durumundadırlar. Bu durum insan, toplum ve devlet varlığı için
vazgeçilemezdir. Ahlak bilincini geliştirmek, eyleme biçimlerinin sorumluluğunu
alan bireylerle mümkündür. Ahlaki kurallara ihtiyaç duymak; baskı istemek ya da
belli kurallarla sınırlanmak olmayıp, özgürlükten herkesin yararlanabilmesi demektir
(Açar, 2011).
Haklar insanın ontolojik varlığının bir yansımasıdır. Sadakanın, şefkatin,
acımanın, pazarlığın konusu yapılmadan, eğitim sürecindeki yerini almalıdır.
Eğitimin sorgulamayan, düşünmeyen iyi vatandaş yetiştirme, bir başka ifadeyle
kendini gerçekleştir(e)meyen birey, hedefi gözetmesinin insani ve ahlaki bir yönü
bulunmamaktadır.
Bu
hedef
eğitimin
meşruiyetini
ortadan
kaldırmaktadır.
Yetişmekte olan yeteneklere yükleme yerine farklılıklarla birlikte, ortak kurallar
çerçevesinde açık uçlu bir eğitim felsefesi anlayışıyla yaşamayı insanımıza
37 öğretebiliriz.
Böylelikle
eleştirebilen, seçebilen,
kendini
gerçekleştiren
bireyler,
yani
sorgulayan,
düşünebilen ve farklılıkları anlayıp onunla yaşabilen
vatandaşlar yetiştirmeyi başarabiliriz. Sonuç olarak; araçsal bir kurum olan devletin
kendini ve eğitimini ahlaki bir çerçevede üretmesinin dışında uygun bir çıkış yolu
bulunmamaktadır.
KAYNAKLAR
Açar, H. (2008). Eğitimin Ahlaki Bir Gereksinimi: Eleştiren Vatandaş. Söz ve Adalet Dergisi. Sayı:3
Aktan, C. (2003). Değişim Çağında Devlet. Konya: Çizgi Yayınları.
Althusser, L. (2006). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları. (4. Basım). İthaki Yayınları
Boli, J. (1989). New Citizens for a New Society. The Institutional Origins of Mass Schooling in
Sweden. Oxford: Pergamon.
Dökmen, Ü. (2002). Yarına Kim Kalacak? Sistem Yayıncılık.
Fisher, R. (1990). Teaching Children to Think. London: Blackwell.
Lukes, S. (1995). Bireycilik. Ankara: Ark Yayınevi.
Meyer, John W. at al. (1992). School Knowledge for the Masses. World Nodels and National Primary
Curricular Categories in the Twentieth Century. Washigton DC: The Falmer Press.
Okandan, R. G. (1945). Devletin Menşei. İstanbul: İstanbul Üniv. Yay.
Parekh, B. (2002). Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek. İstanbul: Phoenix.
Piper, A.(1999). Etiğe Giriş. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Sarioglou, İ. (2004). Turkish Policy towards Greek Education in Istanbul 1923-1974. Secondary
Education and Cultural Identity. Atina: The Hellenic Lierary and Historical Archive.
Schiffauer, W.; Baumann, G.; Kastaryano, R. & Vertovec, S. (2004). Civil Enculturation-Nation
State, School and Ethnic Difference in The Netherlands, Britain, Germany and France. New York.
Oxford: Berghahn Books.
Siegel, H. (1988). Educating Reason. New York Routledge.
38 YÖNETİM VE ETİK
Prof.Dr. M. Turgay ERGUN
Sorunun Kavramsal Boyutu
Konuşmamı iki bölümde yapacağım. Birinci bölümde etik ve etikle ilgili
kavramlar üzerinde durmak istiyorum. İkinci bölümde ise yönetimde etik dışı
davranışlar, bunların nedenleri, varsa çözüm önerileri yer alacak.
Etik,
doğru
ve
yanlış
davranış
kavramlarının
sistemleştirilmesini,
savunulmasını ve önerilmesini içerir, ahlak felsefesidir ve bu yönüyle felsefenin bir
dalıdır. Ahlak önermelerinin kuramsal anlamı, bu önermelere yollamalarda
bulunulması ve etik değerlerin belirlenmesi meta etik olarak adlandırılır. Ahlaksal
eylemlerin normlara dönüştürülmesi ya da uygulamadaki anlamına normatif etik
denmektedir. Ahlaksal kuralların belirli durumlara nasıl uygulanabileceği ise
uygulamalı etik olmaktadır.
Günlük dilde ve uygulamada ahlak (morality) ve etik (ethics) kavramları kimi
kez özdeş kavramlar olarak görülür ve çoğu kez birbirlerinin yerine kullanılır. Çok
genel bir ayrım yapmak gerekirse, etiğin daha evrensel, ahlakın ise daha yerel
kavramlar olduğunu söyleyebiliriz. Bu ayrımı temel alırsak, ahlakı toplumda kişilerin
uymak zorunda kaldıkları davranış biçimleri ve kurallar olarak nitelendirebiliriz. Bu
kavramın içinde toplumca iyi sayılan nitelikler, güzel sayılan huylar yer almaktadır.
Ahlak kavramının genel içeriğinde gelenekler ve töre de yer almaktadır. Bir
toplumda geçmişten gelen ve saygın bulunup kuşaktan kuşağa iletilen kültürel
kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar geleneği oluşturur.
Toplumda
benimsenen yerleşik davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, göreneklerin, ortak
alışkanlıkların, tutulan yolların bütününe ise töre diyoruz. Ancak bu tanımlardan
anlaşılacağı üzere kavramlar arasında geçişmeler de bulunmaktadır.
Kavramlar üzerinde dururken deontolojiyi de belirtmemiz gerekir. Türkçede
ödev bilgisi olarak da adlandırılan deontoloji kavramı oldukça yenidir ve 19.
yüzyıldan beri kullanılmaktadır. Yunanca deon (yapılması gereken şey) ve logos
39 (konu) sözcüklerinden oluşmaktadır. Neyin iyi neyin kötü olduğunu araştıran bir
bilimdir. Deontoloji son zamanlarda eleştiriler de almaktadır. Yasal ve cezai
yaptırımların olmadığı bir ortamda profesyonel davranış biçimlerini biraraya getiren
kurallar, tutucu, korporatist ve bencil olabilirler. Bu nedenle deontoloji yerine
yasallığın daha az yer tuttuğu etikten söz etmek daha tercih edilen bir durum
olmaktadır. Bu kavramın reddettiği davranış biçimleri arasında kayırmacılık, gücün
kötüye kullanılması, rüşvet, hediye kabulü, ayrımcılık, gizlilik, keyfilik gibi genelde
kötü sayılan davranış biçimleri bulunmaktadır. Bu olumsuz davranışlara karşı
kurumsal olarak yargısal altyapı oluşturulmuştur. Değerler yönünden bakıldığında ise
adanma, sosyal denetim gibi etik altyapısı yer almaktadır. Immanuel Kant’ın etik
kuramı deontolojik kabul edilir. Kant’a göre eylemi yapan kişiyi yönlendiren
güdüler, eylemin kendisinin doğru ya da yanlış olmasından daha önemlidir. Bir şey
kendi içinde iyi olmalıdır. Acı çeken bir insanı seyredip, yardım etmek yerine, keyif
alan bir başka insanın davranışı onun açısından iyi sayılabilir, ancak etik olarak
durumu daha da kötüleştirmektedir. Öyleyse kendi içinde iyi olmak, etik olarak daha
kötüsünü yaratmamak demektir.
Kamu Yönetimi ve Etik
Kamu hizmetlerinde etik, kamu görevlilerini, hizmet ettikleri kamuya yönelik
olarak, aldıkları kararlarda ve yaptıkları eylemlerde yönlendiren bir dizi ilkelerdir.
Kamu görevlilerinin yaptıkları eylem ve işlemler, kamusal çıkara en iyi hizmet
edecek ve kamu görevlisinin akçal ya da siyasal çıkarlar gibi özel çıkarlarını
dışlayacak nitelikte olmalıdır. Profesyonel etik, bireyin profesyonel görevlerini, öteki
çalışanlarla olan ilişkilerini ve topluma karşı duruşunu belirleyen bir dizi normlardır.
Kamu yönetimde yozlaşmanın gerçek nedenlerini toplumların kendi
yapılarında aramak gerekmektedir. Toplumsal dizge birbirleriyle ilişkili alt
dizgelerden oluşan bir bütündür. Toplumsal dizgenin, özellikle geçiş dönemi
toplumlarında,
hemen
hemen
tüm parçalarında görülen bozuklukların ve
düzensizliklerin, bu dizgenin önemli ve büyük bir parçasını oluşturan kamu yönetimi
üzerinde etkili olacağı doğaldır. Kamu yönetimini toplumdan soyutlayamayız.
Dizgenin tüm olarak düzenli işlemesi, ancak tüm parçalarının düzenli işlemesiyle
sağlanabilir. Bu yüzden, toplumsal dizgenin tüm olarak gözden geçirilmesine,
40 aksayan noktalarının saptanmasına ve düzeltilmeye çalışılmasına gerek vardır. Bu
yapılmazsa alınacak önlemler belki geçici rahatlamalar yaratabilecek nitelikte olacak,
ama sorunu temelde çözmeyecektir. Kamu yönetiminin toplumu oluşturan en önemli
parçalardan ya da alt dizgelerden biri olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir.
Toplumsal dizge birbirleriyle ilişkili parçalardan oluştuğuna göre, bu parçalardan
kimilerindeki bir düzelmenin ya da bozulmanın dizgenin öteki parçalarında olumlu
ya da olumsuz etkiler yaratması kaçınılmazdır. Demek ki kamu yönetiminde
yaratılacak olumlu yöndeki değişmeler toplumsal dizge üzerinde de olumlu etkiler
yaratabilecektir.
Yolsuzluğun çok çeşitli tanımları yapılmıştır. Bu tanımların ortak
noktalarından hareketle şöyle bir tanıma varabiliriz: Yolsuzluk, kamu hizmeti gören
kişi ya da kümelerin, özel maddi çıkarlar ya da statü kazançları sağlamak için,
normal görev davranışlarını bu özel amaçlar doğrultusunda saptırmalarıdır. Çağdaş
demokratik bir toplum düzeninde normal görev davranışını yasalardan kaynaklanan
davranış olarak tanımlamak gerekir. Bu tanımları temel alınca, yönetimi yasal
sayılan yolların dışına taşıyan her türlü eylem ve işlem yolsuzluk kapsamına
girecektir. Disiplin ve ceza ile ilgili düzenlemeler, türüne göre, yolsuzluklara çeşitli
adlar verirler: rüşvet, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, inancı kötüye kullanma.
Bu tür yolsuz uygulamalar, her insan toplumunda çok eskilerden beri görülmektedir.
Kuşkusuz, toplumların ekonomik ve siyasal yapılarına, özel koşullarına, zamana ve
yere göre yozlaşmanın boyutları değişik olabilmektedir. Ancak denebilir ki herhangi
bir toplumda herhangi bir zaman bölümünde yönetsel yolsuzlukların tümüyle ortadan
kaldırıldığı görülmemiştir ve belki bundan sonra da görülemeyecektir. Ama
yolsuzlukların ağırlığı ve boyutları hiç olmazsa toplumun en az zarar görmesini
sağlayacak ölçülerde tutulabilmelidir.
OECD’ye göre, kamu kesiminde dürüstlüğün ölçütleri şunlar olmaktadır:
Kamu görevlilerinin davranışlarıyla, çalıştıkları kurumların amaçları arasında
uygunluk; yurttaşlara adaletli ve yansız davranılması; kamu kaynaklarının etkili,
verimli ve doğru kullanılması; karar vermede saydamlığın gözetilmesi; etkili bir
kamuoyu denetiminin sağlanması; kamu görevlilerine temel ve etik değerlerin
benimsetilmesi; yüksek davranış standartlarının ödüllendirilmesi; etik ilkelere
41 uyumun denetlenmesi, ihlallerin ihbarı durumunda soruşturularak yaptırım
uygulanması.
Kuşkusuz toplumsal gelişmişlik düzeyi ile yolsuzluklar arasında bir bağ
bulunmaktadır. Toplumsal gelişmişlik düzeyi arttıkça yolsuzlukların oluşması
olasılığı azalmakta ya da en azından yolsuzlukların izlenmesi ve kovuşturulması
olasılığı artmaktadır. Toplumda demokratik geleneklerin yerleşmesi demokrasiyi salt
bir biçimsel oy verme mekanizması olmaktan kurtaracaktır. Demokrasi saydamlık
gerektirir. Demokratik bir toplum düzeninde herkes yaptığı yolsuzluğun hesabının
isteneceğini ve bir gün bu hesabı vereceğini bilir. Bir yazar hükümetlerin siyasa
oluşturma ve uygulama kapasitesinin de yolsuzluklarda belirleyici bir rol oynadığını
söylemektedir.i
Sorunun Türkiye Boyutu
Türkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarında, yeni koşulların gerekli kıldığı
değişmeler dışında, son dönem Osmanlı devlet bürokrasisini olduğu gibi devralmıştı.
Çöküş sürecindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemdeki yönetim yapısı, III.
Selim zamanında başlatılan, II. Mahmud döneminde ivme kazanan, Tanzimat ve
Islahat fermanlarıyla güçlenen, I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde yoğunlaşan
yenileşme ve Batılılaşma hareketlerinin etkisini taşımakla birlikte, birtakım
olumsuzlukları da içermekteydi. Hukuk tarihçisi Ahmet Mumcu, Osmanlı
Devletinde Rüşvet adlı yapıtında, Osmanlı Devletinin çöküşünde rol oynayan
etmenlerden birinin de rüşvet olduğunu belirtmektedir. Mumcu’ya göre, rüşvetin
Osmanlı toplum yapısında yaptığı tahripler kuşkusuz son derece derindir. Rüşvet ve
ona bağlı, ya da onunla birlikte zincirleme bir biçimde işlenen diğer suçlar devletin
yönetim ve yargı örgütlerinin çökmesinde çok önemli roller oynamıştır. Yönetici ve
yargıçların zulmü tam bir sömürü olmuştur. Müslüman ya da zımmî olsun, Osmanlı
insanının ehl-i örf ve kuzat’ın keyfi hareketleri altında nasıl ezildiği, hemen her
gözlemcinin dikkatini çekmiştir. Halk bu sömürünün karşısında bazen Devlet
otoritesine isyan bile etmiştir. Divan şairi Fuzuli’nin “Selâm verdim rüşvet değildir
deyu almadılar” sözü unutulmamıştır. Tarihinin her döneminde bol örnekleri olmakla
birlikte, Osmanlı Devletinde yozlaşmanın yaygınlaşması 16. yüzyılın sonlarında
42 başlamıştır. Özellikle Tanzimat sonrasında bu durumun önüne geçmek için önlemler
alınmışsa da çok büyük olumlu gelişmeler yaratılamamıştır.
Cumhuriyet, geçmişin olumsuz tortusunu gidererek devleti baştan başa
yeniden biçimlendirme çabası içine girince, yeni bir Anayasa yapılmış, yasama,
yürütme ve yargı alanlarında önemli gelişmeler sağlanmıştır. Bu çerçevede, kamu
yönetimi dizgemiz büyüyerek görev alanları genişlemiştir. Yönetimin bilimsel
araştırmalara ve incelemelere konu olduğu 1950’lere gelinceye dek iktisadi devlet
teşekkülleri adıyla devlet işletmelerinin kurulduğunu, bürokrasinin yetkilerinin
sağlam ilkelere bağlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Bütün bu yapılanlar yanında,
geçmişten devralınan ya da sistemin kendi ürettiği birtakım yetersizlikler de
süregelmiştir. Öte yandan, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra dış dünyaya hızlı
açılış ve toplumsal-ekonomik değişmelerin zorlamasıyla başlayan ve günümüzde
Avrupa
Birliğine
adaylığın
ve
küreselleşme
kavramının
zorladığı
dünya
ekonomisiyle bütünleşme çabaları içinde yoğunlaşan yönetimin yeniden yapılanması
istekleri ile karşılaşılmıştır.
Küresel
yolsuzluğa
bir
gözaltı
niteliğinde,
Dünya
Bankası
eski
yöneticilerinden Peter Eigen’in kurduğu Uluslararası Saydamlık (Transparency
International-TI) birimi, bütün dünyada yolsuzlukları izlemek ve ülkeleri yolsuzluk
boyutlarıyla derecelendirmek üzere işlev yapmaktadır. TI’nin finansmanı özel
kuruluşlarca sağlanıyor. TI çeşitli ülkelerde özgürlüğü, adaleti, sorumlu ve
yolsuzluktan uzak seçim kampanyalarını, yargı bağımsızlığını desteklemek üzere
kurulmuştur. TI üyeleri ya da ilgili kişiler elektronik posta aracılığıyla bu kuruluşa
başvurarak yolsuzlukla ilgili gözlemlerini ve yakınmalarını bildirebiliyorlar. TI,
yıllık raporunda birçok ülkedeki yolsuzluklar hakkında bilgi vererek, kendi yolsuzluk
sıralamasını yapıyor. “Yolsuzluk Algılama İndeksi”nde 10 tam puan üzerinden
yapılan değerlendirmede, 5 puanın altında değer alan ülkeler, yolsuzluk açısından
“sorunlu” ve “kirli” olarak değerlendiriliyor. TI’ye ulaşan bilgiler ışığında hazırlanan
yolsuzluk sıralamalarında Türkiye genellikle orta sıralarda yer alırken bu durum
giderek bozulmaktadır. İlk sıralarda genellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
bulunuyor. TI’nin yolsuzluk sıralamasında 1980-85 döneminde 10 tam puan
üzerinden 4.06 alan Türkiye 55 ülke arasında 38. sırada yer almıştı. 1988-92
döneminde yine 55 ülke arasında 4.05 puanla 36. sırada; 1995’de 41 ülke arasında
43 4.10 puanla 29. sırada; 1996’da 3.54 puanla 54 ülke arasında 33. sırada; 1997’de
3.21 puanla 52 ülke arasında 38. sırada; 1998’de 3.4 puanla 85 ülke arasında 54.
sırada; 1999’da 3.6 puanla 99 ülke arasında 55. sırada yer alan Türkiye bu durumuyla
1980-85 ve 1988-92 dönemlerinde 4’ün üzerinde ortalama tutturmasına karşın 1995
yılından başlayarak giderek yolsuzluk sıralamasında yolsuzluğun yoğunlaştığı bir
ülke görünümüne girmiştir. Yunanistan 1995 yılında 4.04 puanla Türkiye’nin bir sıra
gerisindeyken, konumunu giderek düzeltmiş ve 1999’da 4.9 puana ulaşmıştır.
Türkiye ise aynı yıl puanını 4.10’dan 3.6’ya düşürerek yolsuzluklarıyla ünlü Latin
Amerika ülkelerinin hızla gerisine düşmüştür. Yolsuzluk sıralamasında Türkiye 2001
yılında 91 ülke arasında 3.6 puanla 54’üncü sırada yer alırken, 2002 yılında 102 ülke
arasında 3.2 puanla 64’üncülüğe dek düşmüştür. Bu sıralamayla Avrupa Birliği
üyeleri ve aday ülkeler arasında yalnız Romanya 77. sırada olarak 2.6 puanla
Türkiye’nin altında kalmaktadır. 2003 yılı indeksinde ise Türkiye 133 ülke arasında
3.1 puanla 77. sıraya düşerek yolsuzluğun yoğun olarak yaşandığı bir ülke konumuna
girmiştir. 2003 yılında yolsuzluğun en yüksek olduğu ülke 1.3 puanla Bangladeş, en
düşük olduğu ülke ise 8.7 puanla Finlandiya olmuştur. 2011 yılında Yeni Zelanda 9.5
puanla yolsuzluğun en düşük olduğu ülke olurken, Türkiye 183 ülke arasında 4.2
puanla 61.sırada yer almaktadır.
Çevremizde ve ülkemizde görülen hızlı değişmelerin toplumsal, siyasal ve
ekonomik yapıda olumlu etkileri yanında olumsuz etkiler de yaratması kaçınılmazdı.
Kuşkusuz, toplumsal dizgenin önemli bir parçası olan kamu yönetimi, bu
değişmelerden olumlu olduğu kadar kimi zaman olumsuz olarak da etkilenmiştir.
Hızlı değişmelerin toplum ve kamu yönetimi üzerindeki olumsuz etkileri dizgenin
kimi kurumlarında bozulmalara neden olmuş, bu bozulmalar toplumsal dizgenin
birbirine bağımlı parçalardan oluşması nedeniyle dizgenin tümünde olumsuz etkiler
yaratmıştır. Basın yayın kuruluşları aracılığıyla kamuoyuna da geniş ölçüde
yansımakta bulunan bu olumsuzlukların kabul edilebilir ölçülerde kalması
gerekmektedir. Son yıllarda karşılaştığımız bankaların içlerinin sahiplerince
boşaltılması (hortumlama) olayları, batık krediler, sosyal sigorta primleri ve yolsuz
uygulamalara karşı başlatılan ve paraşüt, hayal, kasırga 1, kasırga 2, kasırga 3,
kasırga 4, buffalo, sis, fırtına, akrep, puro, serhat, kartal, balina, matador, hasat, yeşil
vadi, talan, beyaz enerji, neşter gibi adlar verilen operasyonlar kamuoyunca da
44 paylaşılmaya başlanmıştır. Olumsuzlukların kabul edilebilir boyutlarda tutulabilmesi
durumunda ve erken aşamada yapılacak iyileştirme çalışmaları ile düzen korunabilir.
Bu yapılamadığı takdirde, dizgenin tümünde kabul edilemez boyutlarda bir yozlaşma
olur ve dizge onarılamaz duruma gelebilir. Uras’ın belirttiği gibi, “ kamu çalışanları
için etik, kamu gücünün keyfi kullanımına set çeken kontrol ve denge noktalarından
biridir. Devlete ve kurumlarına karşı güven oluşturmanın ve bunu korumanın hayati
bir unsurudur. Ayrıca uygulamaların, teamüllerin ve genelde davranışların sınandığı
bir temel oluşturarak, kamuoyuna çıkarlarının korunduğu, işlerin doğru yapıldığına
dair güven verir. Bu yüzden kamu yönetiminin kalitesi açısından kilit önem taşır.”
Bürokrasiyi Kim Denetleyebilir?
Bürokratik
kararlar
yaşamımızı
derinden
etkileyebilmektedir.
Acaba
bürokrasi kime karşı sorumludur? Yönetimin kamuoyuna karşı sorumlu olduğu
düşünülebilir. Ancak pek çok bürokratik karar kamuoyunun gözü önünde değil,
kapalı kapılar ardında alınmaktadır. Yönetimin saydamlığı pek çok durumda söz
konusu değildir. Bu durumda acaba yönetim her istediğini yapmakta özgür müdür?
Bürokratik sorumluluktan söz edilemez mi? Siyasal erkin kendisine sorun
çıkarmayan bir bürokratik yapıyı kamuoyuna karşı sorumlu bir yapıya yeğ tuttuğu
bilinmektedir. Bu duruma düşmüş bir bürokrasinin topluma karşı sorumluluk
duygusu giderek azalmakta, ya siyasal erke bağımlı duruma düşmekte ya da
başlıbaşına bağımsız bir güç olma eğilimine girmektedir.
Acaba bürokrasi denetlenemez bir dördüncü güç durumuna dönüşebilir mi?
Azınlık hükümetleri ya da birden çok siyasal partinin biraraya gelerek kılpayı
çoğunlukla oluşturdukları hükümetler, çok bölünmüş bir siyasal yapının sonucu
olarak istikrarsız bir ortam yaratıyorlar. Büyük bir çoğunlukla işbaşına gelen
hükümetler de kimi kez benzer olumsuzluklara neden olabilmektedir. İstikrarsız
siyasal yapı, yasa dışı eylemler için de uygun bir ortam oluşturur. Kaynakların kıt
olduğu, buna karşılık beklentilerin giderek arttığı geçiş toplumlarında, üretim araçları
ve dağıtım dizgeleri üzerinde düzenleme ve denetleme yetkilerine sahip olanlar bu
yetkilerini her zaman adaletli biçimde kullanmamaktadırlar. Kazanç dışında bir değer
tanımayan özel iş ve ticaret çıkarları yanında ve onlardan ayrı olarak, kamu
görevlileri üzerinde kendi siyasal sempatizanı olan ve aralarında sıkı ilişki bulunan
45 kişiler çıkarına baskı ve etki yapmaya kalkan güçlü siyasal çıkarlar da yer
almaktadır. Etkili bir muhalefetin bulunmayışı da yolsuzluklardan yararlanmada
siyasetçilerle kamu görevlileri arasında korkutucu bir anlaşma için fırsatlar
yaratmaktadır. Hükümetlerin her çeşit suçla mücadele etmeleri gerekmektedir.
Ancak suçlar ve suçlularla mücadele etmek üzere kurulmuş bulunan örgütlerin içinde
de yolsuzluklara bulaşmış kişiler bulunabilmektedir. Gerald E. Caiden adlı yazarın
belirttiği gibi, kimi ülkelerde ya da kimi örgütlerde az sayıda “çürük elma” vardır. Bu
elmalar bir sepete konduğunda bir süre sonra ötekileri de çürüteceği için
ayıklanmaya çalışılır. Ama kimi ülkeler ya da kurumlar tümüyle bir “çürük elma
sepeti” gibidir. Buraya atacağınız her temiz elma kısa zamanda çürüyecektir.
Yolsuzluk böyle yönetimler için bir yaşama biçimidir, kurumsallaşmıştır. İşin kötü
yanı böyle ortamlarda kimi zaman yolsuzluğa karşı toplumsal bir hoşgörü de
oluşabilmektedir. Kurumsallaşmış ya da yapısal bir yolsuzlukta yönetim kendine
özgü ahlak kuralları oluşturur. Bu kurallar nesnel ahlâk kurallarıyla çatışırlar. Böyle
olunca, nesnel kurallara uymak isteyenler cezalandırılır, nesnel kurallara uymayanlar
ise korunurlar. Ahlâksızlık konusunda içeriden bilgi sızdırmak isteyenler tehdit
edilerek susturulur. Ahlâk dışı uygulamalar yapanların, bir biçimde, yaptıkları ortaya
çıktığında ise kendilerinin masum olduğunu söylerler.
Bir örgütü denetleyebilmek için onun ne yaptığını iyi bilmek gerekir. Kimi
durumlarda suçla mücadele örgütlerinin bu mücadelede kullandıkları yöntemler de
kendi başına suç oluşturabilmektedir. Örneğin ABD’de Hollywood stüdyolarında
hakkında çok sayıda sinema filmleri yapılmış bir önemli suçla mücadele örgütü olan
Federal Araştırma Bürosu (Federal Bureau of Investigation-FBI) özellikle başında
bulunan Edgar Hoover döneminde suçla mücadele adı altında yasal olmayan pek çok
eylemde bulunmuş, yurttaş haklarını çiğnemiştir. Hoover, FBI’yi 1972 yılına kadar
tam 48 yıl yönetmiştir. Çok yaman bir örgütçüydü: Hoover, kendisiyle aynı
düşüncede olmayan insanlarla uğraşan paranoid bir örgütsel çevre yaratmıştı. Hoover
ve örgütünün yaptıkları arasında şunlar sayılabilir: okulda çıkan yemekleri
beğenmeyen lise öğrencileri, kadın hareketi, zenci öğrenciler, savaş karşıtları
hakkında kovuşturmalar yaptırmak; üniversitelerin, zenci insan hakları savunucusu
Martin Luther King’e fahri unvanlar vermelerini engellemek; King’in cinsel
yaşamına ilişkin bantlar hazırlatarak onu intihara yönlendirmeye çalışmak; Başkan
46 Kennedy’nin mafya bağları olan bir kadınla cinsel yaşamına ait bantlar hazırlatarak,
King’in telefonlarının dinlenmesi iznini vermediği takdirde bunları halka
açıklatacağı şantajında bulunmak; kişilerin işlerinden ve oturdukları evlerinden
atılmalarını sağlamak, sahte mektuplar düzenletmek, evlilikleri bozmak, hırsızlıklar
yaptırmak; Ku Klux Klan gibi terör kümelerine silah ve patlayıcılar sağlamak.
Hoover’in başında bulunduğu FBI, bütün bunları temelde Amerikan devletini
korumak için yapıyordu. Ancak sonunda FBI, Hoover’i sevmeyenlerle uğraşan bir
örgüte dönüşmüştü. Hoover’in sevmedikleri ve uğraştıkları arasında Albert Einstein,
John Lennon, Ernest Hemingway gibi ünlüler de vardı. Hoover bütün bu yaptığı yasa
dışı eylemler dolayısıyla kendisine ve örgütüne bir zarar gelmemesini sağlamak için
de önemli siyasetçiler hakkında kayıtlar tutturarak gerektiğinde bunları bir şantaj
aracı olarak kullanıyordu. Hoover sonrasında FBI, kendisine bir çekidüzen vermeye
çalışmasına karşın oluşan kötü geleneklerinden tam olarak vazgeçememiştir. Örneğin
1988 yılında kütüphanecilerden kütüphaneye gelen yabancı adlı ve aksanlı ya da
kuşkulu
kişilerin
Sovyet
ajanı
olabilecekleri
düşüncesiyle
belirlenmesini
isteyebilmiştir.
Yasama ve yargı organlarının ahlak dışı uygulamalara karşı düzenleyici ya
da cezalandırıcı rollerinin çok önemli olduğu kuşkusuzdur. Ancak, siyasal erk ve
bürokrasi, toplumda kabul edilebilir bir ahlak ikliminin oluşturulmasında ve bu
iklimin sürdürülmesinde önderlik sorumluluğunu üstlenmesi gereken başlıca iki
kurumdur. Bu sorumluluğun bu kurumlarca iyi bir biçimde kavranamadığı ülkelerde
yolsuzluklar her yönüyle varlığını sürdürmekte ve hatta kurumsallaşabilmektedir.
İnsanlar ahlak dışı yollara çeşitli nedenlerle sapıyorlar. Steinberg ve
Austern adlı yazarlar “niçin yapıyorlar?” sorusunun yanıtı olarak şu nedenleri
gösteriyorlar: (1) İyi niyet: kamu görevlileri kimi kez, kendi düşüncelerine göre,
devletin çıkarlarını korumak amacıyla değerli olanı çabuklaştırmak için kuralları
esnek olarak uygularlar. Bu esnetme hoşgörülebilir sınırları aşınca hukuk devleti
tehlikeye girer; (2) Kuralların bilinmemesi: yasalar, yönetmelikler ve çeşitli
düzenleyici işlemler sağanağı altında kalan kamu görevlileri bu kurallar iyi
duyurulmamış ya da açıklanmamışsa “bilmiyordum” mazeretine sığınarak kuralları
ihlâl edebilirler; (3) Benlik güç gösterisi: özellikle devlet, yurt ve ulus gibi kavramlar
söz konusu olduğunda, kendi bildikleri yolun en iyisi olduğuna ve bu en iyi yolda
47 savaşım verdiklerine inanan bireyler yasal olmayan yolları kullanabilirler; (4)
Açgözlülük: kısa yoldan zengin olma isteği insanları ahlak dışı yollara
sürükleyebilmektedir; (5) Çalışılan kurum ya da yer: eğer bir kurumda ya da coğrafi
alanda yolsuzluk kurumsallaşmışsa dizgeye sonradan katılanlar da yasadışılığa
zorlanmaktadırlar; (6) Arkadaşlık: bir dosta yardım etmek amacıyla, yasalara aykırı
biçimde, kamusal araç, gereç ve malzemenin kullandırılması sık görülen
uygulamalardandır; (7) Kişisel ya da ailesel kazanç: kamu fonlarının ve olanaklarının
aileye yönlendirilmesi sık görülen bir yolsuzluk biçimidir; (8) Kamu görevinden
ayrıldıktan sonra kamu yönetiminden çıkar sağlamak: yazarlar buna “döner kapı”
adını veriyorlar, kapının bir kanadından çıkıp öteki kanadından eski ilişkileri
kullanarak yeniden girme biçimindeki uygulama sık görülüyor. Özellikle kimi özel
kesim kuruluşları kamu yönetiminden ayrılmış etkili kişileri kendi bünyelerine
katmak için çaba gösterirler; (9) Mali sorunlar: kamu yönetiminden yeterli geliri ya
da ücreti alamadığını düşünen görevliler, kendilerine biçtikleri değer farkını
yolsuzluk olarak almaya çalışırlar. Bunun en tipik örneği rüşvet almalardır. (10)
Aptallık: kimi insanlar aptalca şeyler yaparlar, bu kamu görevlileri için de geçerlidir.
(11) Oyun oynama: kimi kariyer sahipleri, devlet işlerinin normal olarak
yürütülmesinde ahlâk dışı ya da yasal olmayan oyunlar oynamayı severler. (11)
Birlikte gitmek: kimi kamu görevlileri üstlerinin gittiği yoldan gitmeyi onunla
birlikte hareket etmeyi benimsemişlerdir, üstleri kötü yola düşse bile. (12)
Buyruklara uymak: yanlış yola düşenlerin sığındıkları mazeretlerden biri de “ben
yalnızca verilen buyruğu yerine getiriyordum” mazeretidir. Oysa yasal olmayan
buyruğu uygulamak gerekmez. (13) Ne pahasına olursa olsun yaşamak: elde edilen
bir siyasal ya da yönetsel konumu korumak için kimi insanların yapamayacağı şey
yoktur.
Yukarıda sayılan ya da sayılmayan pek çok nedenle kamu yönetiminde
yolsuzluklar oluşmaktadır. Bu yolsuzlukların oluşmasını önlemek ya da yolsuzluk
olasılığını enaza indirebilmek için şu önerilerde bulunulabilir: (1) Siyasetle
uğraşanların ve üniformalı hizmetlerde çalışanları da kapsayacak biçimde kamu
yönetiminin üst düzeylerinde yer alan görevlilerin servetlerinin açıklanması:
Ülkemizde kamu görevlilerinin mal bildiriminde bulunması zorunluluğu olmakla
birlikte, bu bildirimler ciddi bir biçimde izlenmemektedir. (2) Bakanlar,
48 milletvekilleri ve yüksek yöneticiler için uygulanacak, ceza yasalarından ayrı bir
ahlâk yasasının çıkarılması: böyle bir yasa ABD’de var. Bizde de yakın zamanda
Kamu Etik Kurulu kuruldu. Böyle bir ahlâk yasası içinde belli ahlâk normları
oluşturulabilir. (3) Düzenleme ve karar yetkilerinin uygun bir biçimde çeşitli yönetim
düzeylerine aktarılması ve yerinden yönetime ağırlık kazandırılması: böyle bir
yapılanmada halkın dilek ve yakınmaları yönetime daha kolay ve çabuk ulaşabilecek,
kamu yönetimi eylem ve işlemlerinde gecikmeler önlenebilecektir. Kuşkusuz
kimilerinin istediği gibi, merkezi yönetimin hemen hemen tüm görev ve yetkilerinin
dikkatsiz
bir
biçimde
yerel
yönetimlere
verilmesinin
sorunu
daha
da
ağırlaştırabileceğini dikkatten uzak tutmamak koşuluyla bu önlem yararlı
olabilecektir; (4) Alım, satım, ihale işlerinin ussal esaslara dayandırılması: Yakın
zamanda kurulan Kamu İhale Kurumu kendisinden beklenen yararı sağlamış
görünmüyor. (5) Parlamentoya ya da yerel yönetimlere seçilebilmek için paranın ya
da genel başkanın iradesinin değil, dürüstlüğün önem kazandığı bir aday olma ve
seçim sisteminin gerçekleştirilmesi; (6) Resmi gizliliğin gerçek sınırları içine
çekilmesi ve herşeyin halkın gözü önünde yapılmasını sağlayacak, saydam bir
yönetim sisteminin oluşturulması: Yakın zaman önce Bilgi Edinme Hakkı Kanunu
çıkarıldı, İdari Usul Kanunu ise çıkarılamadı. (7) Kamu görevlerinden emeklilik,
çekilme gibi nedenlerle ayrılanların, ayrılmadan önce yaptıkları işle ilişkili özel
ticaret ve sanayi kurumlarında belli sürelerle görev almalarının yasaklanması: Bu
konuda çıkarılan bir yasa uygulanmıyor. (8) Kamu görevlerinde çalışanlara doyurucu
bir ücret sisteminin uygulanması; (9) Sağlıklı araştırma, inceleme ve kovuşturma
mekanizmalarının oluşturulması.
Biraz önce de belirttiğim gibi, dizgenin tümüyle düzenli işlemesi tek tek
parçalarının düzenli işlemesiyle sağlanabilecektir. Bu nedenle, yukarıda saydığımız
önlemler, ancak siyasal erkin ve bürokrasinin önderlik rolünü iyi oynamasıyla etkili
sonuçlar verebilecektir.
49 BİLİMSEL ARAŞTIRMA ve YAYINLARDA ETİK
İLKELER
Prof.Dr. Emin KANSU
Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü
Bilim dünyasında emek verenlerin gelenekleri, belirli standartlar ve değer
ölçülerinin yanısıra objektif olma, dürüstlük, açık sözlülük ve mesleki yönden üstün
ahlaklı olma özelliklerini taşımalarını gerektirir. Yüzyıllardır, bilim adamları
birbirlerine inanmak durumunda kalmışlardır ve herhangi birinin dürüst olmayan bir
davranışı ortaya çıktıktan sonra o kişinin veya grubunun araştırmaları bilim
dünyasında tüm değerini kaybetmiştir. Bu nedenle, bilimsel yanıltma veya
aldatmacaların iyi değerlendirilmesi, doğru tanınması ve gereken tedbirlerin
zamanında alınması büyük bir önem taşımaktadır.
Bilim İnsanlarının Sorumlulukları
Bilim insanları deneysel bulgularını, teorik sonuçlarını, kavramsal katkılarını
veya yeni önerilerini kendilerinin en değerli (entellekt veya fikri mülkiyet olarak )
mesleki varlıkları saymalıdırlar. Bilim insanlarının bilim ve meslek etiğine
bağlılıkları bilim dünyasının vazgeçilmez bir koşulu olmalıdır.
Bu nedenlerle bilim insanları aşağıdaki temel ilkelere bağlı olmalıdırlar:
i. Araştırmanın tasarımı ve yürütülmesinde en yüksek standartlara sahip
olunması,
ii. Araştırmanın planlanması, yürütülmesi ve bulguların analizi sürecinde
dürüstlük ve açıklık ilkelerine bağlı kalınması,
iii. Benzer araştırmaları yapan araştırmacıların fikir ve bulgularına saygılı
olmak, yayın aşamasında gerekli atıflarda bulunulması, ve
iv. Bilimsel araştırmanın ve yayının her aşamasında objektif olunması, ahlaki
kurallara ve dürüstlüğe bağlı kalınması gerekir. Tüm öğretim üyeleri, bilimsel ahlak
kurallarına titizlikle bağlı kalmalıdır.
50 Her araştırma bilimsel denetim altında ve araştırma etiği ilkelerine uygun
yapılacak olursa muhakkak bilimsel yayın haline getirilmelidir. Bilimsel yayın
olmayan bir araştırmanın amacında, planlanmasında, veri toplanmasında, analizinde
ve yorumlanmasında veya araştırma etiği ilkelere uygunluğunda bir sorun olduğu
düşünülmelidir. Araştırmacılar çalışmalarını tamamladıktan sonra, konularında yeni
ve ilginç bir sonuç elde ettiklerinde tüm veri ve metodolojileri titizlikle kontrol
ettikten sonra araştırmalarını yayınlamalıdırlar.
Etik: Etik ahlak değerleri bilimi, ideal insan karakterini ifade eden yüksek
ahlak, dürüstlük ve açıklık ilkelerinin uygulanması olarak tanımlanmaktadır.
Bilimsel Yanıltma: Bir bilimsel araştırma ve/veya bilimsel yayının
güvenirliğini, değerini ve tekrarlanbilirliğini azaltan ve zedeleyen her türlü girişim
“Bilimsel Yanıltma” olarak tanımlanır. Ancak bu tanımı yaparken “Disiplinsiz
Araştırma” ile “Bilimsel Yalancılık” kavramlarını birbirinden ayırmamız gerekir.
1.
DİSİPLİNSİZ ARAŞTIRMA (SLOPPY RESEARCH) :
Düzensiz
ve
disiplinsiz
araştırma
yapan
bir
araştırıcı,
araştırma
planlanmasını, uygun metod seçimini, metodları uygulamasını, sonuçların analizini
ve yorumunu bilmemektedir. Araştırıcı, “iyi niyetli” olarak yaptığı yanlışlarının
“farkında değildir ve yanlışlarını bilmemesi sonucunda güvenilir olmayan sonuçlar
üretmektedir. Bu şekilde ve bilgisizce yanlış sonuç üreten araştırıcılar uyarılmalı,
kendilerine araştırma eğitimi verilmeli, araştırma disiplini öğretilmeli ve yaptıkları
araştırmalar yakınen takip edilmelidir. Bu özellikteki bilimsel yanıltmalar iyi ve
disiplinli bir araştırma eğitimi sonucu düzeltilebilir, bu tür araştırıcılar olumlu bir
yaklaşımla bilime kazandırılabilmektedir.
2.
BİLİMSEL YANILTMA VEYA YALANCILIK (SCIENTIFIC
FRAUD) :
Bilimsel yanıltma, saptırma veya yalancılık (Fraud) ise araştırıcının bilinçli
olarak ve amaçlı bir yaklaşımla çalışmanın metod veya sonuçlarını “kötü niyetle”
saptırması ve değiştirmesi olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel yalancılığın hiçbir
özürü yoktur. Birey şüphe üzerine uygun ve objektif yöntemlerle incelenmeye
alınmalı ve bilimsel yalancılık deliller ile kesinleşecek olursa kendisine gereken ceza
51 muhakkak verilmelidir. Bilimsel yanıltma (Scientific Misconduct) türleri aşağıda
sıralanmıştır :
a.
Bilimsel korsanlık (Piracy) : Başka araştırıcıların verilerini (yazı,
şekil, grafik, v.b.) kendi izni olmadan almak, ve kişinin kendi çalışmasının herhangi
bir bölümüne yerleştirmesidir.
b.
Plagiarism (Bilimsel Aşırma) : Başkalarının fikir, yazı ve
çalışmalarının bir kısmını veya tamamını kaynak kişilere gereken şekilde atıf
yapmadan (sitasyon kullanmadan) bireyin kendisininki gibi göstermesi, sunması,
söylemesi veya yayınlamasıdır.
c.
Uydurma (Fabrication) ve Çarpıtma (Falsification): Değişik sonuç
verebilecek şekilde araştırma materyalleri, cihazlar, işlemler ve araştırma
kayıtlarında değişiklik yapmak veya sonuçları değiştirmek. Verilerin “saptırılması”
veya varolmayan bilgilerin/verilerin “yoktan var edilmesi” (İngilizce’de fabrication,
falsification “desk - research” veya “dry - lab”, olarak isimlendirilir). Araştırmada
bulunmayan verileri üretmek, bunları rapor etmek veya yayımlamak. Araştırma
yapılmadan, denek kullanılmadan veya laboratuarda çalışma yapmadan sonuç
üretilmesi “Fabrication=Yoktan Var Etme” olarak isimlendirilir.
d.
Duplikasyon: Aynı araştırma sonuçlarını birden fazla dergiye yayım
için göndermek veya yayımlamak.
e. Dilimleme (Least Publishable Units): Bir araştırmanın sonuçlarını,
araştırmanın bütünlüğünü bozacak şekilde ve uygun olmayan biçimde parçalara
ayırarak çok sayıda yayın yapmak.
6.Desteklenerek yürütülen araştırmaların sonuçlarını içeren sunum ve
yayınlarda destek veren kurum veya kuruluşun desteğini belirtmemek.
f.
Araştırma ve makalede ortak araştırıcı ve yazarların yazılı görüş
birliği olmadan, araştırmada ve makalede aktif katkısı bulunanların isimlerini
çıkarmak veya yazarlıkla bağdaşamayacak katkı nedeniyle yeni yazar(lar) eklemek
veya yazar sıralamasını gerekçesiz veya uygun olmayan bir biçimde değiştirmek.
g.
Hayalet Yazarlık (Ghost Writers)
h.
Çıkar Çatışması ( Conflict of Interest)
52 i.
Tez Korsanlığı
Bir olayın “Etiğe aykırı davranış” sayılması için aşağıdaki koşulların yerine
gelmiş
olması gerekir :
a) Kasıt veya ağır ihmal sonucu olarak gerçekleştirilmiş olmalıdır, ve/veya ,
b) iddia, inandırıcı ve yeterli delille kanıtlanmış olmalıdır.
BİLİMSEL YANILTMA NEDENLERİ
Bireyin yetersiz araştırma eğitimi veya araştırma disiplini almamış olması
başta gelen nedenler arasındadır. Kişisel olarak kurumda veya akademik ortamda
hızlı yükselme hırsı, başkalarının kendisinin olumlu ve başarılı tanımalarını arzulama
duygusu, ismini sık sık yayınlarda görme arzusu (Hollywood Sendromu), kurumun
veya bölümün aşırı ve oransız baskısı (projelerinin destekli olmasını isteme v.b.),
“fazla yayın = fazla prestij” duygusu, parasal kazanç hırsı ve nadiren de psikiyatrik
kişisel bozuklukların bilimsel yanıltma ve yalancılıkta etken olabilecek faktörler
arasındadır.
Bilimsel yalancılığın önlenmesinde üç genel yaklaşımın yararlı ve önemli
olduğu üzerinde durulmaktadır :
I. Araştırıcıların eğitimi ve öğretimi
II. Araştırıcılar üzerinde baskıları azaltmaya yönelik tedbirlerin
alınması, ve
III. Araştırıcılar üzerinde mali baskıların azaltılması.
Bir akademik kurumda, “Bilimsel Yalancılık veya Bilimsel Yanıltma”
yapıldığı ortaya konulduktan sonra kurum yöneticilerinin uygulaması gereken bazı
kurallar tanımlanmıştır :
a. Suçu sabit görülen öğretim eleman (ları)nın yazılı istifasının istenmesi
b. Suçu sabitleşen öğretim üyesi (leri) veya grubu kurum ile ilişiğinin
kesilmesi
c. Çalışmasını başka bir yere veya başka bir çalışma içine naklinin
engellenmesi
53 d. Devlet, özel veya diğer destekli araştırmalardan en az 3 yıl süreyle men
edilmesi ve yeni hiçbir mali destek verilmemesi
e. Üniversite veya bulunduğu kurumda uygulamalı, teorik mezuniyet-öncesi
ve mezuniyet-sonrası dönemde eğitime katılmaması
f. Almış olduğu mali proje desteklerini geri vermesinin istenmesi
g. Hiçbir idari göreve tayin edilmemesi, varsa idari görevlerinin iptali
h. Üyesi bulunduğu veya alanı itibariyle katıldığı ulusal/uluslar arası
bilimsel dernek, birlik ve toplantılara adayın “bilimsel yalancılık” yaptığının
bildirilmesi.
III. ETİK DIŞI DAVRANIŞLARININ VARLIĞINDA YAPTIRIMLAR
VE CEZALAR
Ülkemizde uygulanan bazı yaptırımlar sırasıyla ;
a)Araştırıcı veya araştırıcıların yürütmekte oldukları projeler varsa üniversite
Araştırma Fonu’nca iptal edilir veya proje başvuruları işleme alınmaması,
b) Makalelerden yayın etiğine aykırı hususlar içerdiği kanıtlananlar geri
çekilmiş sayılır ve bu husus dergide gerekçesi ile birlikte yayımlanması için Editöre
bilgi verilmesi,
c)
Etiğe
aykırı
davranışı
kanıtlanan
araştırmacılara/yazarlara/destek
başvurusu sahiplerine Aaştırma Fonu’ndan herhangi bir destek verilmemesi,
d) İdari göreve tayin edilmemesi, varsa idari görevlerinin iptali ve
e) Üyesi bulunduğu ulusal/uluslararası bilimsel dernek, birlik ve toplantılara
adayın “bilimsel yalancılık” yaptığının yazıyla bildirilmesi.
54 ETİK KURULLAR VE İŞLEYİŞLERİ
Prof. Dr. Canan ULUOĞLU
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Farmakoloji ABD
Albert Einstein demiştir ki “Birçok kişi, insanı büyük bilim adamı yapan şeyin
akıl olduğunu sanır. Bu doğru değildir. Bir insanı büyük bilim adamı yapan şey
karakterdir”. Bu bakış açısından yola çıkıldığı zaman, klinik araştırmalarda Etik
Kurulların önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Klinik araştırmalara dair tüm majör etik
kılavuzlar da bu konuya dikkat çekmekte ve üç temel noktanın üzerinde durmaktadır:
(1) Etik Kurul izni, (2) gizlilik ve (3) sonuçların dürüstçe rapor edilmesi.
Bildiğimiz anlamı ile Etik Kurul tanımı ilk kez Tokyo’da Helsinki
Bildirgesinde
(1975)
kullanılmıştır
ve
insan
gönüllüleri
üzerindeki
tıbbi
araştırmalarda etik ilkelerin sağlanıp sağlanmadığını inceleyen bu kurullar değişik
isimlerle adlandırılmışlardır. Bunlar arasında:

Etik Komite/Kurul

Kurumsal İnceleme Kurulu (“Institutional Review Board-IRB”)

İnsan Denekleri Komitesi sayılabilir.
Kurumsal İnceleme Kurulları ICH-GCP’de (International Conference on
Harmonisation-Good Clinical Practice) (1.31), “araştırmalar, protokoller ve
değişiklikleri ile araştırma gönüllülerinden bilgilendirilmiş olur almak ve belgelemek
için kullanılan yöntem ve malzemeleri incelemek, onaylamak ve sürekli olarak
gözden geçirmek suretiyle araştırmaya katılan gönüllülerin sağlığı, hakları ve
güvenliliklerinin korunmasını sağlamaktan sorumlu tıp, bilim ve tıp/bilim dışındaki
alanlardan gelen üyelerden oluşan bağımsız organ” olarak tanımlanmaktadır.
Araştırmacı, destekleyici veya diğer uygunsuz etkilerden bağımsız olması önem taşır.
Etik kurulların, gönüllüleri, araştırıcıları ve kurumları koruma görevi dışında,
iyi araştırmayı kolaylaştırma görevi de vardır. Etik kurullar bu görevlerini yerine
55 getirirken aşağıda yer alan etik prensiplerin yerine getirilip getirilmediğini kontrol
eder. Bu etik prensipler:
 Kişiye saygı/ Özerklik (Otonomi)
 Topluma saygı
 Yarar
 Zarar vermeme
 Adalettir.
Etik kurullar, burada yer alan her bir etik prensibin uygunluğunu farklı
şekillerde doğrulamak zorundadır:
1. Kişiye saygı/ Özerklik (Otonomi) ilkesinin karşılığı, bilgilendirilmiş gönüllü
olurudur. Formun içeriği, araştırmanın tüm yönleri hakkında gönüllüye bilgi
vermelidir.
2. Topluma saygı ilkesinin uygulamasında iki nokta dikkate alınır. Araştırma,
toplum yararına olan bilimsel bir soruya cevap aramalıdır ve sonuçların
toplumla paylaşılacağından emin olunmalıdır.
3. Çalışmanın yararı ve gönüllüye zarar vermeme ilkesinin uygulanmasında,
araştırmanın zarar/yarar terazisinde hangi yöne daha çok kaydığının dikkatle
incelenmesi gerekmektedir.
4. Adalet ilkesinin yerine getirildiğinden emin olmak için temel olarak iki konu
dikkatle değerlendirilir. Birincisi gönüllülerin seçiminin adaletli olup
olmadığıdır. Bu noktada, varsa hassas gönüllüler önem taşır. İkincisi, tedavi
olanaklarından herkesin eşit yararlanabilmesi konusudur. Çalışmada varsa
plasebonun, Helsinki Madde 32’de belirtildiği şekilde doğru kullanıldığından
emin olunmalıdır ve Madde 33’de tanımlandığı şekilde, araştırma sonunda
gönüllülerin
yararlı
tanımlanan
tedaviye
ulaşma
hakkının
sağlanıp
sağlanmadığının değerlendirilmesi gereklidir.
Etik kurullar, gönüllüye, topluma ve bilime karşı sorumluluk taşırlar ve bu
nedenle araştırmaları hem etik hem de bilimsel yönden değerlendirirler. Bilimsel
olmayan bir araştırmanın etik olamayacağı açıktır.
56 Etik Kurulların yapısı incelenecek olursa, ICH-GCP’ye göre (Madde 3.2.1)
en az beş üyeden oluşması gerektiği görülmektedir. Bu beş üyeden biri, temel ilgi
alanı bilim dışı olan bir kişi, diğeri ise kurum/araştırma merkezinden bağımsız en az
bir üye olmalıdır. Türkiye’de de bu konudaki düzenleme çok yakın bir geçmişe
dayanmaktadır. 19.08.2011 tarihinde Sağlık Bakanlığı, Klinik Araştırmalar Hakkında
Yönetmelik yayınlamış ve Etik Kurulları aşağıdaki gibi sınıflandırmıştır:
1. İlaç Klinik Araştırmaları Etik Kurulu
2. İlaç Dışı Klinik Araştırmalar Etik Kurulu
3. Klinik Araştırmalar Etik Kurulu (İlaç ve ilaç dışı klinik araştırmaları
değerlendirir)
4. Biyoyararlanım-Biyoeşdeğerlik Araştırmaları Etik Kurulu
Yukarıda adı geçen Etik Kurullar dışında, ilgili kurum veya kuruluşlar,
“Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu” adı altında, üye yapısını ve
görevleri ile çalışma usul ve esaslarını kendilerinin belirleyecekleri bir etik kurulu,
bu Yönetmeliğin kapsamı dışında kalan araştırmaları değerlendirmek amacıyla
bünyelerinde teşekkül ettirebilirler.
Yönetmelik kapsamında yukarıda yer alan Etik Kurulların yapısına göz
atılacak olursa (Madde 10), en az bir üyenin sağlık meslek mensubu olmayan kişi
olması ve kurulda bir hukukçunun bulunması gerekmektedir. Diğer üyelerin ise,
çoğunluğu doktora veya tıpta uzmanlık seviyesinde eğitimli sağlık meslek mensubu
olacak şekilde yapılandırılması gerektiği belirtilmektedir. Etik Kurul üyelerinden en
az üçü etik kurul sekreteryasının bulunduğu kurumun dışından olmalıdır. Bu yapı
içerisinde toplam üye sayısı 7-15 arasında olacak şekilde sınırlandırılmıştır.
Yönetmeliğin 11. Maddesi Etik Kurulların çalışma usul ve esaslarını
tanımlamaktadır. Buna göre kurullar gizlilik taahhütnamesini imzalayarak işe
başlamalı, araştırma ile ilgisi olanlar oylamaya katılmamalıdır. Kurul, 2/3 çoğunluk
ile toplanıp, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar almalıdır. BiyoyararlanımBiyoeşdeğerlik Araştırmaları Etik Kurulu kararlarını 15 günde alırken diğer kurullar
için bu süre 30 gündür. Üyelerin görev süreleri ise iki yıldır ve tekrar seçilmek
57 mümkündür. “Etik Kurul Standart İşleyiş Yöntemi” kurulun çalışma prensiplerini
tanımlamalıdır.
Etik kurullar araştırmaların uygunluğunu, Avrupa Birliği direktiflerinde
belirtildiği şekilde (DIRECTIVE 2001/20/EC) aşağıda yer alan her bir maddeyi
değerlendirerek karar verir:
(a) çalışma tasarımı
(b) yarar/zarar oranının beklenilene uygun olup olmadığı
(c) protokol
(d) araştırıcı ve yardımcı personel
(e) araştırıcı broşürü
(f) araştırma yerleri
(g) bilgilendirilmiş olur ve diğer yazılı materyaller
(h) klinik çalışma ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir zarar veya ölümde
tazminat koşulları
(i) sigortalama
(j) uygun durumlarda araştırıcıların ve gönüllülerin ödüllendirilmesi veya
kompanzasyonu ile ilgili düzenlemelerin yapılması ve miktarların belirlenmesi ile
sponsorla merkez arasında yapılan herhangi bir anlaşmanın ilgili yönleri
(k) gönüllülerin çalışmaya alınması ile ilgili düzenlemeler
Tüm bu değerlendirmelerin ardından Etik Kurullar üç yönde görüş
bildirebilir:

Olumlu görüş

Olumsuz görüş

Onaylama öncesi değişiklik talebi
Mevcut düzenleme gereği, Etik Kuruldan onay alan araştırmaların
başlatılabilmesi için Sağlık Bakanlığının izni gereklidir ve araştırmaya ilk hastanın
alımının, Etik Kurul kararını ve Sağlık Bakanlığı onayını takiben olması önem
taşımaktadır. Bir diğer önemli nokta ise Etik Kurulların görevinin, araştırma
58 başladıktan sonra sona ermediğidir. Etik Kurullar, önceden onay almış bir çalışmanın
sonlandırılması veya geçici olarak durdurulması yetkisine de sahiptir. Araştırma
sırasında yeni ortaya çıkan bulgular veya etik açıdan uygunsuz bir durumun tespiti
böyle bir sonuca yol açabilir. Diğer yandan, devam eden bir çalışmanın, tekrar Etik
Kurula başvurusunu gerektiren durumlar da olabilir. Bazı durumlar, çalışmanın
durdurulup, Etik Kuruldan tekrar izin alınmasını gerektirirken; bazı durumlarda ise
araştırmanın durdurulmasına gerek yoktur. Sadece Etik Kurul, mevcut durum
hakkında bilgilendirilir. Devam eden çalışmalarda, Etik Kurul izni gerektiren
durumlar:

Protokol değişiklikleri: Örneğin ilaç dozu, kullanım süresinde değişiklik,
hastaların içleme/dışlama kriterlerinde değişiklik gibi.

Araştırıcı değişiklikleri: Yeni araştırıcı eklenmesi ya da çıkarılması gibi.

Bilgilendirilmiş olur değişiklikleri
Yalnızca Etik Kurulun bilgilendirilmesini gerektiren durumlar ise
temelde:
 Araştırmaya başlanmaması veya tamamlanmadan kesilmesi, son verilmesi
 Ciddi ya da beklenmeyen advers olaylar meydana gelmesi
 Çalışmanın etik yönlerinin tekrar değerlendirilmesini gerektirecek durumlar
 İlaçla ilgili ortaya çıkan yeni bilgiler
 Adres değişiklikleridir.
Sorumlu araştırıcı ve destekleyicinin Etik Kurullarla bu şekilde sürekli
iletişimi, gönüllülerin esenliği ve araştırmanın sağlıklı yürümesi açısından son derece
önem taşımaktadır. Bu yönü ile, Etik Kurullar, araştırıcı ve gönüllü, klinik
araştırmaların üç önemli saç ayağını oluşturmaktadır.
59 ÇEVRE VE ETİK
Prof. Dr. Ruşen KELEŞ
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi
Çevreye duyulan ilginin gelişim süreci içinde, insanlığın mutluluk ve
gönencini teknosantrizmde gören anlayış büyük sarsıntılar yaşadı. Batılı zengin
kapitalist ülkelerin ekonomik büyümeye ve teknolojinin gelişmesine ağırlık veren,
tüketimin alabildiğine artmasını büyümenin itici gücü sayan kapitalist gelişme
yaklaşımının yetersizliği anlaşılınca, ekosistemin geleceğini bir bütün olarak güvence
altına almak isteyenler, teknosantrizmin karşısına ekosantrizmi (çevremerkezciliği)
koymak istediler. Bu anlayış değişikliği, 20. Yüzyılın ikinci yarısı için önemli bir
adım olmakla birlikte, ekonomik gelişme ile çevre arasındaki çelişki, bugün bile tam
bir çözüme kavuşturulmuş olmaktan çok uzakta bulunuyor.
Çözümü ulusal ve uluslararası hukuk kurallarında ve onlarla ilgili
yaptırımlarda arayanlar çoğunluktadır. Ne var ki, hukuk kurallarının gereği gibi
uygulanmasındaki başarı insan öğesine yakından bağlıdır. Bu nedenle de, çevre ile
ilişkilerimiz çerçevesinde iyi olan davranışları iyi olmayanlardan ayırt edebilmemize
yardımcı olacak hukuk ötesi kimi davranış kurallarının varlığına mutlak gereksinme
vardır. Bunlar etik kurallar olarak adlandırılıyor. İşte, Çevre ve Etik başlığını taşıyan
bu bildiride, başlıca etik yaklaşımların çevreye bakış açılarına ilişkin kısa
açıklamalar yapılacak ve bunların ışığında, kimi güncel çevre sorunlarımız karşısında
yöneticilerin ve halkın tavırları ve bunlardan doğan sonuçlar üzerinde durulacaktır.
60 Sözel Bildiriler
61 KADIN BEDENİYLE “TEKNOLOJİ,” KADIN İÇİN
“BİYOETİK”
S-01
Araş.Gör. Gülsevim Evsel OCAK
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Bilim ve Teknoloji Politikası Çalışmaları ABD. (Doktora Öğrencisi)
Van 100. Yıl Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü (ÖYP Kapsamında Araştırma Görevlisi)
Amaç: Biyoteknolojinin ilerlemesi, toplumun birçok alanında çeşitli sorunlar
yaratmasının yanısıra, günümüzde ‘biyoetik’ çalışmalarının gerekliliğini de
ispatlamaktadır. Biyoteknolojinin toplumda en az dirençle karşılaştığı ve en çok
kabul gördüğü alan tartışmasız tıp ve üreme ile ilgili alanlardır. Nesillerin devamı ve
üreme biyoteknolojisi için –şimdilik- kadın bedeninin vazgeçilemezliği bu alanda
‘biyoetik’ tartışmalarını zorunlu kılmaktadır çünkü kadının üreme sağlığı ve eşitliği
sosyal bilimciler ve feminist yazarlar arasında önemli bir konu haline gelmiştir.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kadının eğitim ve diğer toplumsal, siyasal
ve ekonomik kaynaklara erişimindeki yetersizliği onu, kendisinin ve çocuklarının
sağlığını koruma altına alma konusunda başarısız kılmıştır. Üreme biyoteknolojisi ve
özelde ise yardımcı üreme teknolojileri bağlamında kadın bedeni, bazen kişisel ama
genelde toplumsal ve ekonomik yetersizlikleri sömürülerek teknolojinin olanaklarını
‘yaratma’ da kullanılmakta; üreme eylemi ise salt rahim-içi ve moleküler bir edime
indirgenmektedir. Hatta gelecekte anne-babaların embriyolarını çok çeşitli
bozukluklarla ilgili olarak otomatik olarak taraması ve “doğru” genlere sahip
embriyoların ana rahmine yerleştirilmesinin rutin bir işlem haline gelebileceği
belirtilmektedir. Bu çalışmada tartışılan bir örnek ise, yumurta donasyonunun
zorluğu ve kadınların yumurta donörlüğü ile geçim sağlamaları konusudur.
Yöntem: Bu çalışma bir sosyolojik analizi içerdiğinden ve yazarın düşünce
ve ele aldığı konu ile uyumlu olduğu gerekçesiyle eleştirel bir yaklaşımla
değerlendirilmiştir. Bildiri konusu, üreme biyoteknolojisi, sosyoloji, ve biyoetiği
kadın bedeni ile ilgili alanlarındaki literatür taraması ve yazarın alan araştırması nitel
verileriyle desteklenmiştir.
62 Bulgular: Bu bildiride yardımcı üreme teknolojileri özelinde üreme
biyoteknolojisinin özellikle kadın bedeni hakkındaki öngörüleri, varsayımları,
kurguları ve vazgeçilemezliği ile yarattığı bazı istenmeyen sonuçlar ele alınmıştır.
Kadın bedeninin, varlığının ve toplumsal rollerinin erkek, toplum ve teknoloji
birlikteliği tarafından da sömürülmemesi için burada, kadın bedeniyle yapılan
biyoteknolojik gelişmeler ve bunun doğrudan bir sonucu olarak kadın için ayrıca
incelenmesi gerektiği düşünülen biyoetik ilke ve uygulamaları tartışılmıştır.
Sonuç: Kadın bedeninin genelde teknoloji ve özelde üreme biyoteknolojisi
alanında bir kez daha metalaştırıldığı görülmektedir. Gelişmekte olan ülkeler
bağlamında bu konu sosyolojik bir sorun oluşturmakla birlikte kadın ve üreme
kavramlarının anlamları da önemli derecede değişime uğramaktadır. Bu çalışma
literatüre, biyoetik ilke ve tartışmaları kapsamında sosyolojik bir analiz olarak katkı
sağlamayı amaçlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Biyoetik, biyoteknoloji, kadın, teknoloji, üreme.
KAYNAKLAR
1. Fukuyama, F. (2003). İnsan Ötesi Geleceğimiz: Biyoteknoloji Devriminin Sonuçları. ODTÜ
Yayıncılık, Ankara.
2. Rifkin, J. (1998). Biyoteknoloji Yüzyılı. Evrim Yayınları, İstanbul.
3. Waldby, C. & Cooper, M. (2008). The biopolitics of reproduction. Australian Feminist Studies.
23(55), 57-73.
4. Wang, G. (2011). Reproductive Health and Gender Equality: Method, Measurement and
Implications. Australian & New Zealand Journal of Public Health, 35(5): 496-497. DOI:
10.1111/j.1753-6405.2011.00767.x , 2010: 107
63 GEBE ÖZERKLİĞİ VE GEBE TAKİBİNDE ÖZERKLİĞE
SAYGI
S-02
*Dr. M. Türkan IŞIK, **Yrd.Doç.Dr. Selim KADIOĞLU
* Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi (Tıp Tarihi ve Etik Bilim Doktoru)
** Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik ABD.
Çağdaş bilimsel tıp anlayışı çerçevesinde sağlık profesyonelleri, tıbbi
ilişkinin seyrini belirlemede hastanın aktif rol almasını, geçmişteki meslektaşlarına
göre daha fazla benimsemekte ve önemsemektedir. Toplumsal beklenti ve yasal
düzenlemeler de onları tıbbi kararları alırken hastanın değerlerine dikkat etmekle
yükümlü kılmakta; yaptıkları her uygulamanın hastanın bilgisi ve rızası ya da seçimi
doğrultusunda olmasını şart koşmaktadır. Bu ilişki düzeninin alt yapısını oluşturan
tıp etiği temel ilkesi “özerklik ve özerkliğe saygı” olarak adlandırılmaktadır.
Özerklik ve özerkliğe saygı, tıbbi ilişkiyi temellendirmenin ötesinde çağdaş
kültürün önemli öğelerinden biridir ve insan haklarıyla da yakından ilişkilidir. Bu
ilke, kişinin öncelikle kendi yapıp edecekleri, ikincil olarak da kendisine yapılıp
edilecekler konusunda bağımsız olarak ve kendi değerlerine dayanarak kararlar
vermesi ve uygulamaların bu kararlar doğrultusunda gerçekleştirilmesi şeklinde
tanımlanabilir. Tıp uygulamalarındaki başlıca tezahürü hastaların kendilerine
yapılacak tıbbi işlemler konusunda son kararı verme, son sözü söyleme hakkına
sahip olmasıdır. Özerklik ve özerkliğe saygı ilkesine uygun davranmanın
yaygınlaşması, geleneksel tıbbi ilişki modelini biçimlendiren paternalist anlayıştan
uzaklaşma anlamına gelmektedir.
Farklı klinik tablolar ve tıbbi uygulamalar özelinde farklı versiyonlar halinde
geçerli olma genel çerçevesinde, özerklik ve özerkliğe saygı ilkesi gebelik ve gebelik
takibi süreçlerinde de gündeme gelmektedir. Bu ilkenin gebelik takibi bağlamında
hayata geçişinde ön planda yer alan unsur, gebenin içinde bulunduğu durum ve
önündeki gelişmeler; sürecin olağan ilerleyişi ve olası sorunlar hakkında
bilgilendirilmesidir. Bir konuda özerk karar oluşturabilmenin ön koşulu düşünüp
64 değerlendirme yapabilme yeterliğine, bu yeterliğin ön koşulu ise konu hakkında
kapsamlı-ayrıntılı bilgiye sahip olmadır.
Bildirimiz gebe özerkliği ve gebe takibinde özerkliğe saygı konularının
kuramsal ve uygulamalı yönleri hakkında bir derleme ve değerlendirme çalışmasıdır.
Bu çerçevede, gebenin bilgilendirilme hakkına odaklanan bir yaklaşım benimsenmiş,
ancak özerklik ve özerkliğe saygı ilkesinin yaşama geçişindeki diğer önemli
unsurlara; gebenin tıbbi ve medikososyal karar süreçlerine dahil olması,
mahremiyetinin korunması ve varsa sırrının saklanması haklarına da değinilmiştir.
Anahtar kelimeler: Gebelik, Özerlik İlkesi, Tıp Etiği
KAYNAKLAR:
1. Taylor SL. Quandary at the crossroads: paternalism versus advorcacy surrounding end-of-treatment
decisions. Am J Hosp Palliant Care. 1995; 12 (4): 43-46.
2. Çobanoğlu N. Tıp Etiği. Ankara: İlke Yayınevi, 2007.
3. Gürel SA, Gürel H, Balcan E. Doğum öncesi bakım esnasında gebelik, doğum ve doğum sonu
döneme ilişkin bilgi edinme durumu. Perinatoloji Dergisi, 2006; 14 (2).
4. Elçioğlu Ö, Kırımlıoğlu N. Tıp Etiği İlkeleri. Çağdaş Tıp Etiği. Demirhan Erdemir A, Öncel Ö,
Aksoy Ş. Çağdaş Tıp Etiği. İstanbul: Nobel Kitapevleri, 2003: 26-40.
5. Ersoy N. Aydınlatılmış onam öğretisinin gelişimi. Türkiye Klinikleri Tıbbi Etik Dergisi, 1995; 3
(1):1–4.
6. Kadıoğlu F, Kadıoğlu S. Klinik uygulamalarda etik karar verme süreci. Editör: Demirhan Erdemir
A, Oğuz NY, Elçioğlu Ö, Doğan H. Klinik Etik. İstanbul: Nobel Kitabevleri, 2001: 44-63.
7. Joney S R, Symon A. Ethics in Midwifery. Second Edition, Elsevier Mosby, 2000: 96-101.
8. Kaya F, Serin Ö. Doğum öncesi bakımın bakımların niteliği. Journal of Turkish Obstetric and
Gynecology Society, 2008; 5 (1): 28- 35.
9. Munyaradzi M. Critical reflections on the principle of beneficence in biomedicine. Pan Afr Med J.
2012;11:29. Epub 2012 Feb 18.
10. AD. Murdach, What happened to self-determination?. Soc Work. 2011 Oct;56(4):371-3.
11. Castelo N, Reiner PB. and Felsen G., Balancing Autonomy and Decisional Enhancement: An
Evidence-Based Approach. The American Journal of Bioethics Volume 12, Issue 2, 2012: 30-31.
65 ÇEVRE ETİĞİNİN DÜŞÜNSEL TEMELLERİ
S-03
*Duygu TAN, **Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
* Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Sosyal Çevre Bilimleri ABD Doktora Öğrencisi)
**Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Etiği ve Tıp Tarihi ABD Başkanı
Bireysel ve toplumsal davranışların ahlaki değerlendirmelerini içeren ve daha
iyiye ulaşmak için normatif öğeler barındıran etik, insanın ilgi ve kaygı alanlarının
çoğalmasıyla alanını genişletmekte ve farklı boyutlar kazanmaktadır. Özellikle son
yüzyılda ortaya çıkan çevre krizinin hayatı tehdit eden boyutlara ulaşması, ekoloji
biliminin kaydettiği gelişmelerle doğanın bir bütün olduğunun anlaşılması gibi
gelişmeler, insanın doğayla olan ilişkisini sorgulamasına yol açmıştır. Doğanın içsel
bir değer taşıdığına ilişkin düşünceler kabul gördükçe, çevre giderek artan bir şekilde
etik kaygının bir unsuru olarak kabul edilmiş ve çevre etiği, etiğin bir alt dalı olarak
kabul edilmeye başlamıştır. Öte yandan, insanın doğayla olan ilişkisinin ahlaki
boyutları değerlendirilir, eleştirilir ve sorgulanırken, birbirinden farklı pek çok
yaklaşım ortaya çıkmıştır. İnsan- doğa ilişkisinde insana özel bir konum tanınıp
tanınmayacağı bu tartışmalarda önemli bir yere sahiptir. Diğer taraftan, çevre
sorunlarının
mevcut
siyasal,
ekonomik
ve
toplumsal
sistemler
içerisinde
çözülmesinin mümkün olduğunu savunanlar ile yapısal değişimlerin mutlak
gerekliliğine inananlar arasındaki tartışma güncelliğini korumaktadır. Doğanın veya
doğanın unsurlarının ahlaki ehliyetine ilişkin uzlaşı da sağlanabilmiş değildir. Tüm
bu tartışmalar, birbirinden farklı normatif sonuçların doğmasına, çevre sorunlarının
çözümüne yönelik birbirinden farklı pek çok fikrin tartışılmasına olanak sağlamıştır.
Bu çalışmanın amacı, çevre etiği içinde yer alan farklı yaklaşımların
incelenmesi yoluyla, insan ile doğa arasındaki etik ilişkinin çok yönlülüğünün
anlaşılmasına katkıda bulunmaktır. Tüm bu yaklaşımların incelenmesi, birbirleriyle
ayrıldıkları noktaların değerlendirilmesi, çevre sorunlarının çok yönlü irdelenmesine
olanak sağlamaktadır. Böylece, bir yaklaşımın göz ardı ettiği etik sorunları, diğer
yaklaşımlar yoluyla göz önünde bulundurmak olanaklı hale gelmekte, hem çevre
66 krizlerinin çözülmesi, hem de bireysel ve toplumsal olarak doğayla geliştirilen
ilişkilerde tüm bu etik kaygıları dikkate alma olanağı doğmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Çevre etiği, ekoloji, insanmerkezcilik, biyomerkezcilik,
doğamerkezcilik
67 SERVİS HEMŞİRELERİNİN YÖNETİCİ HEMŞİRELERİN
DAVRANIŞLARINI YÖNETSEL ETİK İLKELER
DOĞRULTUSUNDA DEĞERLENDİRMESİ
S-04
Öğr.Gör. Dicle ÇAYAN, Öğr.Gör. Hatice ÖNAL
Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
Amaç: Günümüzde “Etik Davranış”ın en çok tartışıldığı alanlardan biri
sağlık hizmetleridir. Hastanelerde sunulan sağlık hizmetlerinin büyük bölümü
hemşireler tarafından yürütülmektedir. Hizmet sürecinin sağlıklı bir şekilde
işleyebilmesinde hemşirelik hizmetleri yöneticilerine önemli roller düşmektedir.
Hemşirelerde çalışan memnuniyeti ve motivasyonunun arttırabilmesi için hemşire
yöneticilerin davranışlarında etik ilkelere uygun hareket etmesi gerekmektedir. Bu
araştırma,
hastane
başhemşirelerinin
davranışlarının
yönetsel
etik
ilkelere
uygunluğunu belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Bu araştırmanın evrenini Niğde İli’nde bulunan Sağlık Bakanlığı’na
bağlı yedi hastanede çalışan hemşireler oluşturmaktadır (N=399). Araştırmanın
örneklemini ise çalışmayı kabul eden, yedi devlet hastanesinden tabakalı örneklem
yöntemi ile seçilmiş 205 hemşire oluşturmaktadır. Hemşirelere 12 tanımlayıcı
sorunun ardından Öztürk (2010) tarafından geliştirilen ve yazılı izin alınarak
kullanılan “Yönetsel Etik Davranışlar Ölçeği”ne ait 56 soru yöneltilmiştir. Veriler,
ortalama ve standart sapma, güvenilirlik ve faktör analizi, Kruskal-Wallis, Mann
Whitney U testleri ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya katılan hemşirelerin %45,9’u 26–35 yaş aralığında ve
%92,7’si kadındır. Hemşirelerin %44,4’ü ön lisans mezunu, %57,6’sı etik ve etik ile
ilgili
konularda
eğitim
almıştır.
Katılımcıların
%49,8’si
başhemşiresinden
memnuniyet düzeyini iyi olarak belirtmiş, %58,5’i başhemşiresinin davranışlarının
genel olarak yönetsel etik ilkelere uygun olduğunu ifade etmiştir. “Yönetsel Etik
Davranışlar Ölçeği”ne faktör analizi uygulandığında olumlu insan ilişkileri, adalet ve
eşitlik, doğruluk ve dürüstlük, hak ve özgürlük, sorumluluk ve hukukun üstünlüğü
68 olmak üzere beş alt boyut oluşmuştur. Hemşirelerin Yönetsel Etik Davranışlar
Ölçeği’nden aldıkları toplam puan ortalaması 219,27±36,84’dir.
Sonuç: Araştırma sonucunda hemşirelerin, başhemşirelerinin etik ilkelere
uygun davrandığını düşündükleri söylenebilir. Ölçek değerlendirme sonucuna göre,
hemşireler başhemşirelerinin davranışlarında “hak ve özgürlükler” boyutunda daha
etik davrandıklarını belirtmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: Etik, etik ilke, yönetici hemşire
KAYNAKLAR
1.
Öztürk, H.,Yılmaz F., Demir N., (2009); “Hastanelerde Çalışan Yönetici Hemşirelerin
Karşılaştıkları Sorunlar”, Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Sağlık Yüksekokulu Dergisi, 12:2,
s:57-65.
2.
Aitamaa, E., Leino-Kilpi, H., Puukka, P., Suhonen, R. (2010); “Ethical Problems In Nursing
Management: The Role Of Codes Of Ethics”, Nursing Ethics, 17:4, s:469-482.
3.
Volker, D L, (2003); “Is There a Unique Nursing Ethic?”, Nursing Science Quarterly, 16 (3), s:
207–211.
69 ETİK DEĞERLERİN İNŞASINDA TARİH DERS
KİTAPLARININ ÖNEMİ
S-05
Yrd.Doç.Dr. Kemal KAYA
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Eğitim, dünyada olduğu gibi ülkemizde de üzerinde önemle durulan
konuların
başında
gelmektedir.
Osmanlı
İmparatorluğu’nun
girişimlerinin önemli bir sacayağını oluşturan eğitim,
modernleşme
Cumhuriyet’in ilk
dönemlerinde kendisinden beklentilerin daha yüksek tutulduğu bir alan olma özelliği
taşımıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yoğun ve kapsamlı çalışmaların yapıldığı bu
alanda etik konusu da bunun önemli bir bileşeni olarak kabul edilmiştir. Türk Eğitim
Sisteminin özdesi laiklik olarak belirlenmiş olmasına rağmen, eğitim programlarının
etik boyutu gerçekleştiremediği ve programlardan beklenen sonuçların sadece
beklenti düzeyinde kaldığı görülmektedir. Günümüz dünyasında eğitim, kişinin
içinde yaşadığı topluma olduğu kadar farklı kültür ve toplum yapılarına da rahatlıkla
uyum sağlayabilecek tarzda esnek ve donanımlı olmayı, sorgulayabilmeyi, karşılıklı
ilişkilerinde saygılı olmayı, ulusal değerlere sahip olup evrensel boyutta
algılayabilmeyi, kendisiyle ve çevresiyle barışık bir birey olarak yetişmesini
hedeflemektedir. Bu nedenle, kişiliğin önemli bir bölümünün oluştuğu eğitim
kurumlarında, eğitim programlarının etik bilinci uyandırma yetkinliği göz ardı
edilmemelidir. Günümüz dünyasında yükselen bir değer olarak insan hak ve
özgürlüklerine duyarlılık, buna karşı müsamahasızlık, kültürel ve dini çatışmalar,
çevre sorunları gibi problemlerin çoğu etik ile ilişkilidir. Bu problemleri çözme
konusunda etik duyarlılığı uyandırmada tarih eğitiminin önemli bir yeri vardır.
Ülkemizdeki mevcut eğitim programlarında tarih eğitimine çeşitli veçhelerden önem
atfedilmektedir. Bu çalışmamızda tarih eğitimin bireylerdeki etik duyarlılığı
oluşturmada nasıl bir işlevsel yapıda olabileceği tartışılacaktır. Bu işlevin
gerçekleşmesinde tarih eğitiminin kendisinden ziyade müfredattaki tarih ders
kitaplarında kullanılan dilin etik olup olmamasının önemi üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler; Etik, Tarih Eğitimi, Tarih Ders Kitapları.
70 SON SINIF HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ETİK
DUYARLILIKLARI
S-06
*Yrd.Doç.Dr. Nazan KILIÇ AKÇA, **Öğr.Gör.Dr. Nuray ŞİMŞEK,
*Öğr.Gör. Sibel KİPER, *Arş.Gör. Dilek EFE, ***Öğr.Gör.Duygu AKÇA
*
Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
**
Sinop Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
***
Kafkas Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
Amaç: Bir başkasının bakım sorumluluğunun üstlenilmesi, verilen bakımın
kişi üzerindeki etkisi hemşirelik mesleğine ahlaki sorumluluklar yükler. Mesleğe
geçiş yapacak olan hemşirelik son sınıf öğrencilerinin etik problemleri tanıması ve
çözümleyebilme konusunda doğru kararları alabilmesi için etik duyarlılıklarının
gelişmiş olması gerekmektedir. Bu çalışma, hemşirelik son sınıf öğrencilerinin etik
duyarlılıklarını incelenmek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
Yöntem: Çalışmanın örneklemini, eğitim müfredatları benzer olan dört sağlık
yüksekokulunun son sınıf öğrencilerinden (n=259), çalışmanın yapıldığı dönemde
okulda olan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 216 hemşirelik öğrencisi
oluşturmuştur. Veriler veri toplama formu ve Kim Lutzen tarafından geliştirilen,
Türkçe geçerlik güvenirliği Hale Tosun tarafından yapılan, “Moral Sensitivity
Questionnaire-MSQ”
(Ahlaki
Duyarlılık
değerlendirilmesinde
tanımlayıcı
Anketi-ADA)
istatistikler,
t
testi
kullanıldı.
ve
One-way
Verilerin
Anova
kullanılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 22.8±1.4 olup
%63.6’sının kız olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin etik duyarlılık puan ortalamaları
90.1±22.2 olup orta düzey olarak belirlenmiştir. Yaş, kardeş sayısı, başarı durumu,
sosyal ve bilimsel etkinliklere katılma, mesleği isteyerek tercih etme ve mesleğini
severek yapmanın öğrencilerin etik duyarlılıklarını artırdığı saptanmıştır (p<0.05).
Sonuç: Öğrenci hemşirelerinin etik duyarlılıklarının orta düzeyde olduğu
saptanmıştır. Öğrencilerin etik duyarlılığının artırılması için mezuniyet öncesi sosyal
ve bilimsel aktivitelere katılımları arttırılabilir ve müfredat programları bu yönde
düzenlenebilir.
Anahtar kelimeler: Etik, etik duyarlılık, hemşirelik öğrencileri
71 KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
Weaver K. Ethical Sensitivity: State of Knowledge and Needs for Further Research. Nurs Ethics
March 2007;14(2):141-155
Weaver K, Morse J, Mitcham C. Ethical sensitivity in professional practice: concept analysis.
Journal of Advanced Nursing 2008;62(5):607-618
Numminen O, Arend AV, Leino-Kilpi H. Nurse Educators' and Nursing Students' Perspectives
On Teaching Codes of Ethics. Nurs Ethics 2009;16(1): 69-82
Numminen O, Leino-Kilpi H, Arend AV, Katajisto J.Comparison of nurse educators’ and
nursing students’ descriptions of teaching codes of ethics . Nurs Ethics 2011;18(5) 710-724
72 TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİKLERİNE BİR BAKIŞ
S-07
*Araş.Gör. Gökçe ASLAN, **Öğr.Gör. Özlem TEKTAŞ
*Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Ebelik Bölümü
** Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
Toplumsal cinsiyet farklı kültürde, farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda
kadınlara ve erkeklere yüklenen toplumsal rol ve sorumlulukları ifade eder. Cinsiyet
bireylerin doğarken tercih edebilecekleri bir özellik değildir. Hangi kültürde, çağda
yaşarsak yaşayalım, kız ya da erkek olarak doğmak, biyolojik varlığımızın bir
niteliğidir. Ancak kız çocukları için pembe, erkekler için mavi rengin tercih
edilmesiyle başlayan süreç, ileriye yönelik erkeklerin ve kadınların yapabileceği işler
konusunda da belirgin ayrımlar üretir. Bu çerçevede erkek ve kadın cinsiyetleri
arasında toplumsal yaşama katılma düzeyi açısından da farklılıklar oluşur. Kadın
daha çok evde kalırken, erkek dışarıda her türlü kamusal alanda yer alır. Çalışma
yaşamından siyasete, sivil toplum örgütlenmesinden eğitime kadar her türlü alanda
belirginleşen bu farklılıklar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini oluşturur.
Oysa toplumsal cinsiyette eşitlik; fırsatların kullanılması, kaynakların
dağıtılması ve hizmetlere ulaşmada bireyin cinsiyeti nedeni ile ayrımcılığa maruz
kalmaması olarak tanımlanmaktadır. Toplumsal cinsiyette hakkaniyet ise; kadın ve
erkekler arasında güç ve gereksinim olarak farklılıkların olduğunu kabul etmek, iki
cinsiyet arasında dengeyi koruyacak -düzeltecek- şekilde gelir dağılımı ve
sorumluluk paylaşımında adaletin sağlanması temeline dayanmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kavramının ortaya çıkış nedeni kadın ve erkeğin
fizyolojik veya biyolojik özellikleri değildir. Eşitsizlik, farklı boyutlarda kadın ve
erkeğe ilişkin algıdan kaynaklanmaktadır ve kadınlar bu eşitsizlikte toplumda
dezavantajlı konumda yer almaktadırlar. Örneğin; kadınlar erkeklere göre daha az
eğitim almakta, iş gücüne daha az katılmakta ve bunların sonucu olarak daha az gelir
elde etmektedirler. Ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yansıması olarak
görülen en önemli bulgulardan biri de “kadına yönelik şiddet” olgusudur. Töre
cinayetleri, kızlık zarı muayeneleri, kız gebeliklerin sonlandırılması, kız çocukların
73 ihmali, aile içinde kadın ve kız çocukların maruz kaldığı fiziksel, psikolojik,
ekonomik ve cinsel şiddet başlıca örneklerdendir.
Bu bağlamda; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önlenmesinde, hakkaniyet
çerçevesinde herkesin eşit olduğu, hiç kimsenin dezavantajlı olmadığı toplum
yapısına ulaşmak hedeflenmelidir. Bunun için kız çocuklarının eğitimine önem
verilmesi, kadının statüsünü ve haklarını koruyan yasaların hayat geçirilmesi önemli
adımlardır.
Anahtar Kelimeler: Toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, etik
KAYNAKLAR
1-Akın A, 2007, Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı ve Sağlık, Toplum Hekimliği Bülteni, 26:1-9.
2-Belek İ, 2001, Eşitsizlik, Sağlık, Toplum, Siyaset Dergisi, 5:5-9.
3-Şahiner G, Akyüz A. 2010, Toplumsal Cinsiyet ve kadının Üreme Sağlığı, TAF Preventive
Medicine Bulletin, 9:333-342.
74 ETİK PARANOYASI
S-08
*Araş.Gör. Gökçe ASLAN, **Öğr.Gör. Kemal AKAY
*Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu
**Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Etik; son dönem sıklıkla duyduğumuz, günlük yaşamda ve her meslek
grubunda sıklıkla tartışılan bir kavramdır. Kamu yönetimi etiği, tıp etiği, bilişim
etiği, iş etiği, meslek etiği, hukuk etiği, çevre etiği, kişisel etik, kurumsal etik,
toplumsal etik, biyoetik, siyaset etiği, bilim etiği, iktisat etiği, ekoloji veya çevre
etiği, barış etiği gibi kavramlar günlük hayatta sıklıkla kullanılmaktadır.
Peki ne nereye kadar etik, zaaf sahibi insan nereye kadar direnebiliyor,
kanunlar nerelerde etik olmayan yollara sapmaya imkan veriyor? Netice sebepleri
haklı kılar mı? Zafere, amaca giden her yol mübah mıdır?
Son yıllarda ivmelenen küreselleşme, insan hakları konusundaki gelişmeler,
iletişim alanındaki gelişmeler, toplumların örgütlenme düzeylerindeki gelişmeler,
yaşam standartlarının yükselmesi gibi nedenler sonucunda insan eylemlerini inceleyen
ve neyin doğru neyin yanlış olduğuna cevap bulmaya çalışan etik kavramı, daha fazla
önem kazanmıştır.
Etik değişik ahlak anlayışlarının kesiştiği, ortak noktadan çıkan evrensel
normlar bütünüdür. ‘Etik’ sözcüğü bazen ahlâk anlamında, yani; belirli bir grupta,
belirli bir zamanda, kişilerin birbirleriyle ilişkilerinde değerlendirmelerini ve
eylemlerini belirlemeleri beklenen değerlendirme ve davranış norm sistemleri
anlamında kullanılıyor. Bunlar yazılı olmayan norm sistemleri, ya da belirli bir
zamanda, belirli bir kültürde neyin “iyi” neyin “kötü” olduğuna ilişkin norm
sistemleri, dolayısıyla kişilerin genel olarak neleri yapmaları, neleri yapmamaları
gerektiğini dile getiren değişik ve değişken norm sistemleridir.
Bugün ‘etik’ adı altında karşımıza çıkan ahlâkların ve ahlâklılık
bildirgelerinin ya da “meslek etiğinin” de yaşamımızda önemli bir yeri vardır; ama
75 felsefî bilgiyle oluşturuldukları ve değerlendirildikleri takdirde ve kendilerine özgü
işlevleri bilindiği takdirde yaşamımızda yerlerini bulmaktadırlar.
Etik karar verme sürecinde karar vericinin kişisel, sosyal, ekonomik ve
kültürel özellikleri karar verme sürecinin tamamını doğrudan veya dolaylı olarak
etkileyebilmektedir.
Ayrıca, kişinin sahip olduğu etik algı da bu süreçte etkili olmaktadır.
Etik değerleri koruyarak yaşayabilmek ve mesleğimizi etik değerleri
koruyarak yapabilmek için, normlardan ziyade etik değerlerin felsefî bilgisine
dayanan felsefî bir eğitime ihtiyaç vardır. Çünkü ancak böyle bir eğitim, yüz yüze
geldiğimiz durumlarda, insan onurunun nerede tehlikede olduğunu gören bir göz
kazanmamıza yardımcı olabilir.
Anahtar kelimeler: Etik karar verme, algı, ahlak
KAYNAKLAR
1-Akbaba A, Erenler E., 2011, “Etik Karar Verme ve Cinsiyet Farklılıkları Üzerine Bir Araştırma”,
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 31:455-70.
2-Kuçuradi İ., 2003, Türkiye Mühendislik Haberleri, 423/1:7-9
3- Mahmutoğlu A., Çobanoğlu N., 2009,“Etik ve Ahlak; Sınırlar, Kapsam, Farklılıklar ve İlişkiler”,
Türkiye Biyoetik Derneği V. Tıp Etiği Kongresi Bildiriler Kitabı, Rulo Matbaacılık, Ankara, 63-70.
76 NÜKLEER ENERJİNİN KULLANIMININ ÇEVRE ETİĞİ
VE HALK SAĞLIĞI ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
S-09
*Araş.Gör. Funda ASLAN, **Çevre Y. Müh. Muhittin ASLAN
*Hacettepe Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Elemanı
**Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Kıdemli Proje Direktörü
Nükleer enerji özellikle son 50 yılda üretim maliyetlerinin diğer enerji üretim
tekniklerine göre ucuzluğu, yüksek teknoloji gereksimini ve verimliliğinin yüksek
olması sebebiyle dünya enerji üretimindeki payını hızla artırmaktadır. Bu durum
dünya ekonomilerinin ve insanlığın doymaz enerji ihtiyacı artışının bir sonucu olarak
görülmekle birlikte, nükleer teknolojinin askeri amaçlar için özellikle özendirilmiş ve
üzerine yatırım yapılmış olması da ayrıca bir etik tartışma konusudur. Bilindiği üzere
enerji amaçlı kullanılan nükleer teknoloji ürettiği uzun vadede ucuz, güvenli,
devamlı çevreye etkilerinin diğer fosil yakıtlı ya da hidrolik sistemlere kıyasla az
olması sebebiyle dünyanın birçok gelişmiş ülkesi tarafından tercih edilmektedir.
Ancak nükleer santrallerin radyoaktivite gerçeği ve ortaya çıkabilecek kaza, nükleer
atıkların yanlış yönetimi gibi ihtimali düşük ancak riski yüksek etkilerin geri
döndürülebilirliğinin azlığı bu teknolojiye her zaman ihtiyatlı bir bakış ile
bakılmasına sebebiyet vermiştir. Çünkü radyoaktif sızıntıların doğaya etkileri bu
doğrultuda kitlesel sağlığa kısa ve uzun dönemli etkileri geçtiğimiz yıllarda yaşanan
nükleer kazalarla çok açık ve net bir biçimde görülmüştür. Bu çerçevede; bu
çalışmada,hiçbir sigorta şirketi tarafından sigortalanmak istenmeyen nükleer
santrallerle üretilmesi planlanan nükleer enerjiyi kullanmanın eşiğine gelmiş
ülkemizde nükleer enerji teknolojisi doğaya verdiği zararlar boyutu ile çevre etiği
çerçevesinde buna bağlı olarak doğrudan ve dolaylı etkileri ile
halk sağlığına
etkileri ışığında tarafsız bir gözle değerlendirilerek hassasiyet gösterilmesi gereken
noktalar vurgulanmaya çalışılmıştır. Çünkü bu konunun değerlendirilmesinde
teknolojik ya da salt teknik görüşlerin yetersiz kaldığından hareket edilerek, etik ve
insanların sağlık hakkı gibi evrensel doğrunun peşinde koşan kavramlarla konuya
bakmanın en sağlıklı yol olduğu düşünülmektedir. Vurgulanmak istenen ana
düşünce;insanın kendi eliyle yarattığı olumsuz bir sonuç ile bu davranış arasındaki
77 nedensellikten dolayı sorumluluk duygusunu yaşaması ve insanın, çevre değerleri
karşısında ki sorumluluklarının ahlaki yönü çevre ile ilgili yapılan uygulamaların
çevre sağlığında ki yansımalarına ve etik boyutuna götürecektir.
Anahtar Kelimeler: Çevre etiği, Nükleer enerji, Halk Sağlığı
KAYNAKLAR
1. Kuçuradi.,İ.,(1999),Ethics of the professions (Medicine, Business, Media, Law), Enwironmental
ethics, syf:40-45
2. K.C. Calman,R. S.Downie, (2004), Oxford Textbook of Public Health, Detels,R., McEwen,J.,
Baglehole,R. (Ed.), Ethical Principles and Ethical issues in Public Health,syf: 387-390, Oxford
Universty Press
3. Keleş,R., Hamamcı, C., Çoban A.,(2004), Çevre politikası, Çevreci Düşünce ve Hareketler,
syf:270-272, İmge Kitabevi
78 ÇEVRE ETİĞİ AÇISINDAN BİLGİ ve İLETİŞİM
TEKNOLOJİLERİ
S-10
Sema ALTINSOY
Ankara Üniversitesi SBE Sosyal Çevre Bilimleri Bölümü Doktora Öğrencisi
Var olduğu andan itibaren dünyada sürekli bir çevre değişimi yaşanmaktadır.
İnsanlar tarih boyunca ekolojik değişikliklere neden olmuş; özellikle Sanayi Devrimi
sonrasında insanın doğaya müdahalesi hız kazanmış; ekolojik felaketler yaşanmaya
başlanmıştır.
Tüketime dayalı ekonomik sistemin de etkisi ile enerji ihtiyacı, hayatın her
alanında, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm toplumlar tarafından hissedilmektedir.
Hem enerji kaynağı olarak yaygın bir şekilde kullanılmakta olan fosil yakıtların
sınırlı miktarda olması ve yakın bir gelecekte tükenecek olması; hem de aşırı
tüketime dayalı yaşam tarzı sonucu karbon ayak izi oranının artmaya devam etmesi,
küresel ısınma ve iklim değişikliği, etik bir yaklaşım olan gelecek nesillere
yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğumuzu zora sokmaktadır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde 1980’li yıllardan itibaren önemli gelişmeler
olmuş, özellikle internet teknolojisindeki ilerlemelere paralel olarak küreselleşme hız
kazanmış; bilişim sistemleri, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatın vazgeçilmezleri
arasındaki yerini almıştır. Sunucular, kişisel bilgisayarlar, yazıcılar, veri depolama
üniteleri, ağ bağlantı ürünleri gibi bilgi ve iletişim sistemi cihazlarının üretimi
aşamasında girdi olarak önemli miktarda ağır metal, fosil yakıt ve su
kullanılmaktadır. Çalışmaları için elektrik enerjisine ihtiyaç vardır, tükettikleri
elektrik
enerjisi
oranında
doğada
karbon ayak
izi
oluşturmakta,
kirlilik
yaratmaktadırlar. Kullanım döneminin sonunda da yine zararlı atık olarak doğaya
bırakılmaktadır. Diğer endüstri ürünleri gibi bu ürünler de tüm yaşam döngüleri
süresince ekolojik bozulmaya neden olmaktadır..
Bu çalışma, bilgi ve iletişim sistemlerinin, kaynak kıtlığı, çevre kirliliği gibi
ekolojik
sorunların
giderilmesinde
ya
da
etkilerinin
azaltılmasında
nasıl
79 kullanılabileceğini irdelemek amacı ile hazırlanmıştır. Yapılan hesaplamalar, dünya
üzerindeki karbon ayak izinin yaklaşık olarak %2’sinin bilgi ve iletişim
sistemlerinden kaynaklandığını göstermektedir. Kalan %98’lik karbon ayak izi diğer
alanlardan kaynaklanmaktadır. Konuya maliyet – fayda açısından insan merkezli
olarak yaklaşıldığında, yararcılık ilkesi göz önünde bulundurularak bilişim
sistemlerinin kullanımı ve sistemlerin otomasyonu ile %98’lik oranı yaratan diğer
alanların kaynak kullanımını ve kirliliğe etkisini azaltmada oldukça önemli bir etken
olacaktır;
bu da çevre etiği açısından bilişim sistemlerinin olumlu kullanımı
sonucunu doğuracaktır.
80 HUKUKTA DEĞER VE BİR DEĞER OLARAK ADALET
S-11
Araş.Gör. Çağrı KAN AYDIN
Nevşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü, Hukuk
Bilimleri ABD. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ceza ve Ceza Muhakemesi Ana Bilim Dalı
(Doktora Öğrencisi)
Amaç: Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde bir değer olarak
hukukun şekil, değer ve olgunun bir bileşimi olduğu tanımlamasından yola çıkılarak,
hukukun değerlerle ilişkisi ve hukukun özünde ne olduğu sorunu değer, etik, adalet,
hukukta biçim kavramları etrafında tartışılmakta ve bunun içinde çoğunlukla ideal
bir değer olarak adlandırılan adalet kavramının bir değer olarak nerede durduğu
sorgulanmaya çalışılmaktadır. Bu bölümde adalet kavramı toplumsal yansımalarının
en net görülebildiği alan olan ceza hukuku açısından incelenmektedir. İkinci
bölümde ise adaletin çeşitli görünümleri ve bunların içinde ceza adaletinin cezaların
evrimsel gelişimi içindeki yansımasına değinilerek, fail ve mağdur açısından
günümüzde gerçekleştirilebilmesi ve beklentileri karşılayıp karşılayamaması
etrafında onarıcı adalet kavramı ile birlikte ele alınarak tartışılmaya çalışılmaktadır.
Adalet kavramına cezanın gelişim evreleri ve cezalandırma pratiği açısından
bakılarak kavramsal olarak yeniden bir yapılanmanın gerekip gerekmediği üzerinde
durulmakta cezalandırma ile toplum arasındaki ilişkiye değinilerek ceza hukukunun
salt bir değer olarak toplumun üst yapısı niteliğinde bir mekanizma ortaya koyması
etrafında sorgulanmaya çalışılmaktadır. Çalışmamıza yön veren temel soru
değerlerden bağımsız bir hukuk ve ceza hukukunun olamazlığı etrafında faili yeniden
topluma kazandıracak ve mağduru ceza adalet sistemi içerisinde etkin hale getirecek
bir mekanizmanın mümkün olup olmadığını kısaca sorgulamaktır.
Yöntem: Yukarıda çizilen çerçeve içinde hukukta değerin, değer kavramının
içindeki temel değerlerin ve özellikle adaletin hukukta ne ifade ettiği, bu ifade
biçiminin norm pratiklerine, bireysel ve toplumsal adalet anlayışına ve cezalandırma
pratiğine nasıl yansıdığı ve adalet kavramına pratikte nasıl bir dinamizm
kazandırılabileceği tespit edilmeye çalışılmaktadır.
81 Sonuç: Adalet kavramının yaşayan bir değer olarak toplumsal dinamiklerle
sıkı bir ilişki içinde olduğu, değerlerden bağımsız bir hukukun düşünülemeyeceği,
ceza adaletinin suç işlenmesini önlemeye hizmet etmesi ve bunun nihai sonucu
olarak toplumsal barış ve düzeni sağlamasının mümkün olduğu onarıcı adalet fikri
etrafında faile gerçekleştirdiği haksızlığın bir sonucu olarak onu yeniden topluma
kazandıracak bir adaletin tesisinin mümkün olduğu sorusu cevaplanmaya
çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Değer, Adalet, Ceza Adaleti, Onarıcı Adalet
KAYNAKLAR
1.
Adnan Güriz, Hukuk Felsefesi, Ankara 2009.
2.
Anıl, Çeçen, Adalet Kavramı, Ankara 1980.
3.
Centel- Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2008.
4.
Cesare, Beccaria, Suçlar ve Cezalar Hakkında, Çev. Sami Selçuk, Ankara 2004.
5.
Ekrem, Çetintürk, “Onarıcı Adalet Anlayışı ve Uzlaştırma Kurumunun Türk Ceza Adalet
Sisteminde Algılanışı”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl 4, Sayı 9, Nisan 2009.
6.
Emile, Durkheim, Ceza Evriminin İki Kanunu, AÜHFD., 40.Yıl Amağanı, Ankara 1966.
7.
Emile, Durkheim, Ceza Evriminin İki Kanunu, Çev. Hamide Topçuoğlu, Ankara 1966.
8.
Enciclopedia Del Diritto, Varese 1958.
9.
Ertuğrul,Uzun, “Kriminoloji Tarihinde Klasik ve Pozitivist Okullar”,Ceza Hukuku Dergisi,
Yıl4, Sayı 9, Nisan 2009.
10.
Ferrando, Mantovani, Principi Di Diritto Penale, Firenze 2002.
11.
Feridun, Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, ‘Özbek, Mustafa, “Çağdaş Ceza
Adaleti Sistemlerinde Alternatif Çözüm Arayışları ve Arabuluculuk Uygulaması” s. 112.’ İstanbul
2005.
12.
Giovanni, Cocco, Interpretazione e Precedente Giudiziale In Diritto Penale, CEDAM 2005.
82 BİYOETİK ÇEVRE POLİTİKALARI
S-12
Arzu ÖZYOL
Bilindiği gibi, tüm yarattığı sorunlara rağmen, tek bir günü dahi teknolojinin
getirilerinden faydalanmadan geçirememekteyiz. Bu ikilem, Rio+20 sürecinin
yaklaştığı bu günlerde birçok tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Yeşil
Gündemin en başında ise üretim ve tüketim faaliyetlerine ilişkin safhaların
yeşilleştirilmesi konusu yer almaktadır. Bu bildiri ile biyoetik çevre politikaları ile
ekonominin yeşilleştirilmesi arasında ki örtüşme vurgulanmakta ve değişime yönelik
bir takım çözüm önerileri sunulmaktadır. Bildiri hazırlanırken kullanılan yöntem,
geniş çaplı literatür taramasıdır. Yapılan çalışmanın sonucunda konuya ilişkin önemli
kavramlar arasında tespit edilen kesişmelerin sonuç odaklı değerlendirilmesi
sunulmaktadır.
Bildiride; Çevrebilimin çok bileşenli yapısı nedeniyle çevre politikalarının
oluşturulması esnasında bütüncül bir yaklaşım benimsenerek analitik ve sistemik
yöntemlerin bir arada kullanılmasının, toplumun farklı kesimlerinin çıkarlarının
örtüştüğü noktaların doğru saptanması sonucunda oluşturulan politikaların halkın
değer yargıları ile örtüştürülmesinin, bugünün olduğu kadar gelecek kuşakların da
ihtiyaçlarının düşünülmesinin ve doğal kaynakların farklı gelir düzeyine mensup
gruplar ya da ülkeler arasında adil olarak bölüştürülmesinin önemi üzerinde
durulmuştur.
Sağlıklı ve sürdürülebilir çevre politikaları yeşil ekonominin araçları
kullanılarak geliştirilebilir. Bu nedenle dışsallıkların doğru tespit edilmesi ve karzarar analizlerine dahil edilmesi sağlanmalıdır. Şüphesiz ki, modern bilimin ortaya
çıkması ve sanayi devriminin gerçekleştirilmesi sonucunda, insanoğlunun yaşamında
önemli bir dönüm noktasına ulaşılmıştır. Ancak bu gerçeklik, teknolojinin yoğun ve
yanlış kullanımı sonucunda insanoğlunun çok ciddi risklerle yüz yüze kaldığı
gerçeğini görünmez kılmamalıdır. Zira yüksek teknoloji ile sorunlara akıl almaz
çözümler geliştiriliyor olsa da kimi zaman temel sorunsalın varlığını sürdürdüğü
83 görülmektedir. Örneğin, Kahverengi Ekonomi’nin belki de en önemli bulgusu
iletişim teknolojileri ile insanoğlunun bilgi edinme ve hesap etme kapasitesinde akıl
almaz bir artış sağlanmış ancak aynı teknolojik gelişim insanoğlunun bireysel
güvenliğini ve bireyin özel yaşamının gizliliğini ortadan kaldırmıştır.
Şüphesiz ki, teknolojiyi kolayca reddetmemiz mümkün değildir, ancak
unutmamak gerekir ki, teknolojinin nimetlerinden daha çok faydalanabilme isteği
yüksek faizle borç alarak günü güzel yaşamak gibidir. Sonuç olarak, “Teknoloji” ve
“Doğa” arasında olması gereken ince çizginin yerinin net olarak tanımlanabilmesi ve
insanoğlunun içinde kaldığı ikilem ile baş edebilmesi için Çevre Politikaları’nın
Biyo-etik Kavramı Çerçevesinde şekillendirilmesi bir gerekliliktir.
Anahtar Kelimeler: Biyoetik, Çevre Etiği, Sürdürülebilir Kalkınma, Yeşil
Ekonomi, Çevre Politikası, Kahverengi Ekonomi
KAYNAKLAR:
1. UNEP.2010.Green EconomyDevelopingCountriesSuccessStories.UNEP, Geneva.
2. World Commission on Environment and Development (1987). OurCommonFuture. Oxford
UniversityPress, Nex York.
3. Pezzey. J.C.V. (1989). “Economic Analysis of SustainableGrowthandSustainable Development”.
Environment DepartmenrWorkingPaper No. 15. The World Bank. Washington. D.C.
4. Pearce, D.W.,Markadanya A.,andBarbier, E.B.(1989).Blueprintfor a GreenEconomy. Earthscan,
London.
5. UNCTAD. (2010a). TheLeastDevelopedCountries Report 2010: towards a New International
architectureforLDCs, Genevaand New York.
84 YÜZ NAKLİ VE ETİK
S-13
*Öğr.Gör. Nur Pınar AYAZ, **Arş.Gör.Yağmur SEZER,
*Öğr.Gör. Nurhan KULOĞLU, **Arş.Gör. Züleyha KILIÇ
*Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
** Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu
Eski çağlardan beri, insan vücudunda fonksiyonunu gerçekleştiremeyen
organların, sağlıklı organlar ile değiştirilmesi insanlığın gerçekleştirmek istediği
rüyalardan biri olmuştur. Hasta insanı iyileştirme, yaşama süresini uzatabilme,
nitelikli bir yaşam sağlayabilme, insanlığın sürekli üstünde durduğu, daha iyisini
amaçladığı bir konudur. Günümüzdeki bilgi, deneyim ve mikro cerrahi alanında
gelişen teknolojiler organ nakillerinin uygulanmasının rutin tedavi işlemleri haline
gelmesini sağlamıştır.
Organ nakilleri, ülkemizde son dönemde art arda gerçekleştirilen, kamuoyunu
meşgul eden ve basın yayın organlarında pek çok habere konu olan yüz nakli ile
birlikte artık daha da farklı bir boyut kazanmıştır.
İlk yüz nakli 2005 yılında 38 yaşındaki Isabella Dinoire adlı kadına yapılmıştır.
Ülkemizde gerçekleştirilen Uğur Acar’ın operasyonu, dünyadaki bölgesel ve tam boyutlu
yüz nakli ameliyatlarının 20.si olarak tıp literatürüne geçmiştir. Olağanüstü emek, bilgi,
yetkinlik ve insan gücü ile gerçekleştirilen tüm bu organ nakli operasyonları, dünyada ve
ülkemizde insanlık ve bilim adına çok önemli ve öncü nitelikte gelişmelerdir. Yıllardır
uluslararası ekiplerde yer alarak çalışan ülkemiz araştırmacıları ve bilim insanları bu öncü
ameliyatları yapma yetkinliğine sahip olduklarını göstermektedir.
Gerçekleştirilen bu operasyonlarla nakil için gerekli cerrahi teknikler ortaya
konulmuş olsa da temelde önümüzde iki sorun bulunmaktadır. Bunlardan ilki ömür boyu ilaç
kullanmak ve bunun getirdiği yaşamsal sorunlar; ikincisi ise etik tartışmalardır.
Bu duruma yarar zarar açısından bakıldığında; gerçekten bu operasyon gerekli mi,
operasyon sonrası hastanın başına gelecekler, hastanın bu durumu kabul edip
edemeyeceği, vücudun bu durumu kabullenme durumu, kültürel ve dini açıdan
doğabilecek bütün problemler, alıcı, donör ve toplum bakışı tümüyle irdelenmesi
gereken asıl problemler olarak karşımıza çıkmaktadır.
85 Yüz nakillerinde de etik boyut alıcı, donör ve toplum açısından
değerlendirilmelidir. Kişinin ve ailesinin yeni yüze psikolojik olarak hazırlanmasını,
hayatını kaybetmiş başka bir insanın yüzünü taşıyabilmeyi ve toplum içinde
yaşamını bu şekilde sürdürebilmeyi içermektedir.
Yüz nakli ve etik konusu ile ilgili problemler farklı açılardan değerlendirilerek
çalışmamızda özetlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yüz nakli, yüz, etik
KAYNAKLAR
1. Terzioğlu A. Organ transplantasyonu ve getirdiğin etik sorunlar. Turkiye Klinikleri J Med Ethics
1993; 1: 35-52.
2. Özdag N. Organ nakli ve bağışına toplumun bakışı. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2001; 5:
46-55.
3. http://www.sdplatform.com/Dergi/34/Yuz-nakli.aspx
86 ÇEVRE ETİĞİ AÇISINDAN MÜLKİYET HAKKININ
SINIRI VE PİERRE JOSEPH PROUDHON’UN MÜLKİYET
ANLAYIŞI
S-14
Hatice ÇIVGIN
Ankara Üniversitesi
Karl Marks bir malın değerini oluşturan unsurun emek olduğunu, “değeri
yaratanın emek” olduğunu savunur. Bir malın üretimi için gereken üretim araçları da
daha önce emek sürecinden geçmiştir, emek ürünleridir. Kapitalist işçinin ücretini
ödedikten sonra elinde kalan ve tümüyle emek tarafından sağlanmış olan artı değere
el koyar. Adil olmayan şey bu el koyma sürecidir.
Pierre Joseph Proudhon’a göre ancak karşılıklılık içinde yapılan değişimler/
takaslar adil olabilir. Yapılan değişimden (karşılıklı bir mal ya da hizmet
değişiminden) iki tarafın da yararlanması gerekir. Ücrete dayanan kapitalist ilişkide
ise karşılıklı faydalar yoktur.
Kapitalist sermayesini, emek ürünlerini kendisine
bırakan çalışanlarıyla değişmemektedir. Fayda üretim maliyetinde içerilmekte iken,
kar firmadan çıkmaktadır, üretim maliyetinin üstünde kalan kısımdır. Satış fiyatı
üretim maliyetinin üstünde olduğuna göre kar hırsızlıktır.
Çevreci dünyadan yükselen doğal ekonomi yaklaşımına göre doğa bize
ölçülebilir hizmetler sağlar. Ölçümler, en başta ekosistem hizmetleri ve doğal
sermayenin milli muhasebe hesaplamalarına dâhil edilmelerini, yansıtılmalarını
kolaylaştırır. İkinci faydası ise, projeler uygulanmadan önce, kaybedilecek ekosistem
hizmetlerinin ağırlığını belirlemeye yaramasıdır.
Marks’ta emeğin hakkı olan ürünlere tek taraflı olarak el koymak,
Proudhon’da kapitalistle işçinin firma içindeki ilişkisi karşılıklı faydaya dayalı bir
ilişki olmadığına ve adil bulunmadığı yaklaşımlarından benzetim yaparak, bize
bunca hizmeti sağlayan doğanın verdiklerini bedava aldığımız halde geriye hiçbir şey
vermememizin haksızlık sayılacağını söyleyebiliriz. İki düşünürün adalet anlayışı da
tek taraflı tüketim, sömürü ve yok etme ilişkisini kaldıramaz. Bu ilişkinin Marks’a
göre sömürücü, Proudhon’a göre hırsızlık sayılmaması için bizim de doğanın
kaybettiği unsurlarına yeniden kavuşmasını sağlayacak ortamı ona iade etmemiz
87 gereklidir. Dolayısıyla bu yaklaşımları göz önüne alarak iki soruyu yeniden
cevaplandırmalıyız: 1- Mülkiyet sahibi olamayan ötekiler ve gelecek kuşaklara
rağmen, bireysel özel mülkiyet sahibi olmaya ne kadar hakkımız vardır?, 2- Bireysel
mülkiyet, kendi konusunu yok etmeye varan bir tasarruf hakkı sağlar mı?
Anahtar Kelimeler: Ekosistem hizmetleri, Proudhon, mülkiyet.
KAYNAKLAR
1. CONSTANZA, Robert; D’ARGE, Ralph; de GROOT, Rudolf; FARBERK, Stephen; GRASSO,
Monica; HANNON, Bruce; LIMBURG, Karin; NAEEM, Shahid; O’NEİLL, Robert V; PARUELO,
Jose; RASKİN, Robert G.; SUTTONKK, Paul and VAN DEN BELT, Marjan. (1997), “The value of
the world’s ecosystem services and natural capital”, Nature, Vol. 387, 15 May, pp. 253- 260.
2. DES JARDINS, Joseph R. (2006)- Çevre Etiği, çev. Ruşen Keleş, İmge Kitabevi, Ankara.
3.GALLAI, N., SALLES, J.-M., SETTELE, J. and VAISSIÈRE, B. (2008), "Economic valuation of
the vulnerability of world agriculture confronted with pollinator decline", Ecological Economics,
August, pp. 810-821.
4.MARX, Karl. (1867), Le Capital, Editions Sociales, Traduction de Joseph Roy, 1969, T1, V3, Paris.
5. PROUDHON, P.J. (1953), Textes choisis, présentés et commentés par Joseph Lajugie : “ La
propriété ”, Collection des grands économistes, Librairie Dalloz, Paris, 492 pages. (pp. 269 à 334).
88 ÇEVRE ETİĞİ BAKIMINDAN ÇED (ÇEVRESEL ETKİ
DEĞERLENDİRMESİ) YÖNETMELİĞİ UYGULAMASININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
S-15
*Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU, **Yalçın AKKAŞ
*Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp Etiği ve Tıp Tarihi ABD Başkanı
**Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Çevre etiğinin yasal bir mevzuat olan ÇED süreci içinde ki uygulanmasının
ortaya çıkarılması ve uygulama etkinliğinin araştırılması.
Bu bildirimin amacı, Çevre etiğinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından
uygulanmakta olan ve çevre koruma ve önleyicilik ve AB’ye uyum adına önemli
ilerlemeler kaydeden ÇED Yönetmeliği içeriğindeki ve uygulamalarındaki etkinliğini
belirlemektir. Bu amaçla Yönetmelikte çevre etiği kavramının en çok ifade
edilebileceği düşünülen “amaç, çevre ve ÇED tanımı” kavramları irdelenecektir.
Bildiri hazırlanırken kullanılan yöntem, 1993 yılında başlayan ve beş kez
değişime uğrayıp en son olarak 2008 yılında yenilenen ÇED Yönetmeliği uygulama
süreci boyunca bu yönetmeliklerde çevre etiği kavramı veya ifadesinin varlığının
irdelenmesi, yönetmelik uygulamalarında çevre etiğinin etkinliğinin araştırılmasıdır.
Türkiye’de uygulanan ÇED Yönetmeliği süreci ile ilgili olarak ÇED kavramı
ilk olarak 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe
giren 2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesi ile yasal statüye oturtulmuştur.
Kanunun bu maddesinin ifadesi,
“Gerçekleştirmeyi Planladıkları faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine yol
açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler bir Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu
hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz önünde bulundurularak
çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale
getirilebileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir. ÇED raporunun hangi tip
89 projelerde isteneceği, ihtiva edeceği hususlar ve hangi makamca onaylanacağına dair
esaslar Yönetmelikle belirlenir”. şeklindedir.
Bu şekilde kanunda ifadesini bulan ilk ÇED Yönetmeliği ancak, kanunun
yayınlanmasından yaklaşık on yıl sonra 07.02.1993 tarih ve 21489 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
İlk yönetmeliği takiben 1997, 2002, 2003 ve 2008 yıllarında yapılan çeşitli
değişiklikler ve yeni düzenlemeler ile son halini almıştır.
Bildirinin diğer öğesi olan çevre etiği açısından konuya baktığımızda ise,
çevre etiği alanında yapılan tartışmalar insanın günlük ve geleceğe yönelik
çıkarlarını ve davranışlarını temel almakta, bireyin başka bireylerle, toplumla,
devletle, doğayla, ekosistemle, canlı-cansız varlıklarla ilişkilerini ele almaktadır.
Çevre etiğinin görevi, insanlara sorumluluklarını hatırlatmak, doğanın insan
tarafından ele geçirilmesi ve kendi hizmetine koşulması isteğinin ve becerisinin
sınırlanmasının zorunluluğunu bildirmek ve başka hiçbir art niyet ve amaç taşımadan
doğaya bir dokunulmazlık alanı oluşturmak şeklinde özetlenebilir. Sınırsız
sömürünün kesinlikle ahlaki olmadığı ve bu sömürünün etik acıdan mahkum
edilmesi gerektiği mutlak bir geçerlilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç
Çevreye zarar veren de, koruyacak olan da, özde bencil bir varlık olan insandır.
Oysa çevrenin korunması ve geliştirilmesi, çevre değerlerinin yok olup gitmesinin
önlenmesi, bencil bireylerin kişisel yararları ile toplumun kısa ve uzun dönemdeki
çıkarları arasında bir denge kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Hukuk kurallarının
bittiği, etkisiz kaldığı yerde ahlak kurallarına gereksinme bulunduğu açık olmakla
birlikte, ahlak kurallarının bir yana itildiği durumlarda da toplumsal değerlere saygılı
kalmayı sağlamak için, tüzel (hukuki) kurallarına mutlak olarak gereksinme
duyulacağı açıktır. Şu anda ülkemizde yasal kuralların bile tam olarak
uygulanamadığı bir durumda kişilerden çevrenin korunması adına etik sorumluluk
düşüncesiyle hareket etmelerini beklemek biraz zor gibi görünmektedir.
Halbuki çevre etiği ve ÇED yönetmeliği her ikisi de özde çevreyi korumak
istemektedir. ÇED Yönetmeliği yasal yollarla, koruma ve önleyicilik ilkesi eşliğinde
90 bunu yaparken çevre etiği insanın doğayla bütünleşmesini, insanın da doğanın bir
parçası olduğunu hissetmesini sağlayarak tüm doğayı ve çevreyi sadece varlık
olduğu için korunmasını sağlamak istemektedir.
Anahtar kelimeler: Çevre, Çevre Etiği, Çevresel Etki Değerlendirmesi(ÇED).
KAYNAKLAR
Anonim 1993. ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 07.02.1993, Sayı 21489.
Anonim 1993. Başbakanlık Genelgesi.Tarih 1993, Sayı 10.
Anonim 1997. ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 23.06.1997, Sayı 23028.
Anonim 2002. ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 06/06/2002, Sayı 24777.
Anonim 2003 ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 16 Aralık 2003, Sayı 25318.
Anonim 2008. ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 17.07.2008, Sayı 26939.
Çevre Kanunu (2872 sayılı) , 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete
Çobanoğlu,
Nesrin
ve
Gulefşan
Demirbaş,
“Biyoetik
Yaklaşımların
Uygulamalı
Etiğe
Yansımaları”Uluslar Arası Katılımlı 3. Ulusal Tıp Etiği Kongresi, Kongre Kitabı-1, (Ed), Ozhan
Matbaacılık,Bursa 2003.
Çobanoglu Nesrin, Ankara Bilim Platformu tarafından düzenlenen "Çevre Etiği" konferans metni,
18.4.2012, Ankara
DPT Sekizinci beş Yıllık Kalkınma Planı, 2001-2005
DPT Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2007-2013
Gökçe, B.,(1993), Toplum ve Çevre, Sosyoloji Derneği, Ankara.
Kamu Hizmetinde Etik, TUSİAD-OECD, Eylul 2003, İstanbul
Keleş, R. Hamamcı, C. ve Çoban, A.(2009), Çevre Politikası. İmge Kitabevi, s.508-511.
Keleş,İ.,Metin,H.,Özkan,Sancak,H.,(2005), Çevre Kalkınma ve Etik, Ankara
Kılıç, Selim, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008.
Mahmutoğlu, Abdülkadir,Türkiye’de Kırsal Çevre Etiği Konusunda Mülki İdare Amirlerinin Görüşü,
Anket Araştırması,Türk İdare Dergisi,2010, Sayı 468.
Pieper, Annemarie, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999.
91 ÖRGÜTSEL İKLİMDEN ÖRGÜTSEL ETİK İKLİME
DEĞİŞİM: ÖRGÜTSEL ETİK İKLİM VE ÖRGÜTSEL
AİDİYETE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME
S-16
*Mukadder GÜN, **Prof.Dr. Serap ŞAHİNOĞLU
*Ankara Ü. Sağ. Bil. Enstitüsü Tıp Tarihi ve Etik Doktora Öğrencisi (Gülhane Askeri Tıp Akademisi,
Başhemşirelik)
**Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik ABD.
Örgüt, geniş bir çevresel sistem içinde amaçlar, değerler, teknolojik yapı,
psikososyal ve yönetim gibi alt sistemleri içeren toplumsal bir sistemdir (2).
Örgütlerin bulundukları çalışma alanında tutunabilmeleri ya da sahip oldukları pazar
paylarını artırabilmeleri kuşkusuz ellerindeki en önemli etmen olan işgücünü
önemsemeleri ve yöneticileri de içeren tüm işgörenlerin örgütün etik değerlerini
benimsemeleriyle olanaklıdır. Güven duygusunun sağlandığı, dürüstçe paylaşımların
yaşandığı ve ahlaki değerlerin önemsendiği bir kurumda çalışanların iş doyumu
düzeyi yükselirken aynı doğrultuda bireysel başarı düzeyleri ve kurumsal başarı
düzeyi de artmaktadır.
Günümüzde yaşamın her boyutunda etik kavramıyla karşılaşmaktayız. Etik
iklimin genel olarak etik ilke ve davranışlardan oluştuğu söylenebilir. Geçmişte
örgüte ait kural ve doğrular varolmakla birlikte günümüzde örgütün bütünün
benimsediği değer ve iş anlayışı yerleşmeye başlamıştır.
Bu çalışmada örgüt ikliminden örgütsel etik iklime değişim sürecinde
örgütsel etik iklim ve örgütsel aidiyet ilişkisi irdelenenecek olup esas olarak örgütsel
etik iklim üzerinde odaklanılacaktır.
Anahtar Kelimeler:: Örgüt, aidiyet, etik, iklim.
KAYNAKLAR
1. APPELBAUM S H, KYLE J., LAY D M (2005). The Relationship of Ethical Climate to Deviant
Workplace Behaviour. Corporate Governance Vol. 5 NO. 4. 43-55.
2. GÜN M., KARADAĞ, N, DEDE S (2006). Hastane Etik İklimi: Hemşirelerin Hastane Etik
İklimini Algılamalarına İlişkin Bir Araştırma, 15.TSK. Askeri Tıp Kongresi 31 Mayıs- 2 Haziran.
2006 Ankara, Türkiye.
92 3. SWANPOEL S, ROSE-INNES JR (2011). Organizational Behaviour: Exploring Ethical Climate
and Hope.International Conference on Management Economics and Social Sciences
(ICMESS'2011) Bangkok..556-560.
4. WIMBUSH, J., SHEPARD, J. MARKHAM, S. (1997), ‘‘An Empirical Examination of the
Relationship.between Ethical Climate and Ethical Behaviour from Multiple Levels of
Analysis’,Journal of Business Ethics, Vol. 16, pp. 1705-17.
5. VICTOR, B., CULLEN, J.B. (1988). The Organizational Bases of Ethical Work
Climates.Administrative Science Quarterly, 33, 101-125.
93 ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN HAYVANLARIN
DENEYLERDE KULLANIMI İLE İLGİLİ SAHİP
OLDUKLARI ETİK DEĞERLERİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER
AÇISINDAN İNCELENMESİ
S-17
Ferhat KARAKAYA, Dr. Nilay Keskin SAMANCI,
Prof. Dr. Orhan ARSLAN
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı
Bilim, insanların daha iyi yaşam koşullarına ulaşmasını sağlamak amacıyla
yeni ilkeler bulmayı ve bu ilkeler yardımıyla daha sonra yaşanması muhtemel
olayları önceden analiz etme gereksinimleri sonucunda ortaya çıkmıştır (Samancı,
2009, s:9). 18. ve 19. yüzyıllarda bilimin hızlı gelişmesi ve buna bağlı olarak
toplumun gereksinimleri her alanda biyolojik sistemlerden ve organizmalardan
yararlanma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. In vitro ortamlarda yapılmış
deneylerde elde edilen verilerin canlılar üzerindeki etkilerinin araştırılmasının önem
kazanması ve hayvanların bilimsel deneylerde kullanılmaya başlanmasıyla birlikte
araştırma verilerinin ön yargı olmadan tekrarlanılabilir hale geldiğinin görülmesi
hayvanların deneylerde kullanımını artırmıştır.
Bu çalışmanın amacı; ortaöğretim öğrencilerinin, hayvanların deneylerde
kullanılmasıyla ilgili karar verme sürecinde ele aldıkları etik değerlerin hangi
değişkenlerden etkilendiğini ortaya çıkarmaktır.
Bu amaç doğrultusunda araştırmanın, Ankara ili genelindeki farklı
ortaöğretim kurumlarında öğrenim görmekte olan (Anadolu Lisesi ve Genel Lise)
öğrencilerle çalışılmıştır. Araştırma hedefleri doğrultusunda geniş ölçekli bir
çalışma yapılabilmesi için, Ankara genelindeki farklı sosyo-ekonomik parametrelere
sahip okulların örneklemde eşit oranda temsil edilmesi amaçlanmış ve bu kapsamda
Devlet Planlama Teşkilatının tarafından 2004 yılında yayınlanan “İlçelerin Sosyoekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması’’ verilerinden yararlanılmıştır.
Araştırma bu veriler ışığında Ankara genelindeki 23 ortaöğretim kurumundan 431
öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin hayvanların deneylerde kullanımı ile
ilgili karar verme sürecinde ele aldıkları etik değerlerin belirlenebilmesi amacıyla
94 konuyu farklı bakış açılarıyla ele alan etik ikilemlere dayalı senaryolar
hazırlanmıştır. Ayrıca öğrencilerin sahip olduğu etik değerlere etki eden
parametrelerin belirlenebilmesi amacıyla ‘‘demografik bilgi anketi’’ uygulanmıştır.
Bu anket aracılığıyla araştırma katılan öğrencilerin cinsiyet, anne-baba eğitim ve
çalışma durumları, aile gelir düzeyleri ve başarı düzeylerine ait demografik bulgular
elde edilmiştir.
Araştırma sonucunda elde edilen veriler gerek başarı düzeyinin, gerekse
sosyo ekonomik düzey değişkenlerinin öğrencilerin hayvanların deneylerde
kullanımına ilişkin sahip oldukları etik değerleri etkilediğini ortaya koymuştur.
Anahtar kelimeler: Etik Eğitimi, Etik prensip ve değerler, Hayvanların
deneylerde kullanımı.
KAYNAKLAR
1- Altuğ, T. (2009). Hayvan deneyleri etiği. Sağlık Bilimleri Süreli Yayıncılık, 54-68
2-Devlet Planlama Teşkilatı (2004). İlçelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması araştırması
3-Keskin Samancı, N. (2009). Biyoetik kapsamında ortaöğretim öğrencilerine yönelik biyoetik değer
envanteri geliştirilmesi. Doktora tezi, Ağustos.
95 ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ
FAKÜLTESİ HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ETİK
ALGILAYIŞLARI
S-18
*Ali KAPLAN, *Duygu ATEŞ, *Selçuk ÖZTÜRK, *Özlem ZORLU,
*Özlem KÖMMECİ, **Öğr.Gör. Zeliha KAYA ERTEN, *** Yrd.Doç.Dr.
Evrim BAYRAKTAR, ** Yrd.Doç.Dr. Betül ÖZEN
*Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölüm Öğrencisi
** Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Halk Sağlığı Hemşireliği ABD
*** Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve Kadın hastalıkları ABD
Giriş: Bir işin meslek olabilmesi için belirli kriterlere sahip olmasını gerekir.
Bu kriterlerin en temel olanı “verilen hizmetin insanlık için vazgeçilmez olması ve
toplumun refahını sağlamasıdır. Profesyonel olma, toplumun refahını sağlamak için;
yapılan işin önemsenmesini, yüksek düzeyde eğitim almayı, başkalarına yardım etme
isteği ile motive olmayı, örgütlenmeyi, ortak değer ve inançlara sahip olmayı,
sorumluluk alma ve karar verme becerisini gerektirir. Bu nedenle, her meslek etik ile
yakından ilişkilidir. Hemşirelik mesleğinin direkt insana hizmet vermesi etik
sorunlarla daha yoğun uğraşmasına neden olmaktadır. Bir hemşirenin mesleğine
başlamadan önce etik konusunda yetkin hale gelmesi gerekmektedir. Bu çalışmada
bir sağlık yüksek okulundaki hemşirelik öğrencilerinin etik konusundaki algılarını
belirmek amacı ile yapılmıştır. Sonuçlar eğitim çalışmalarımızın geliştirilmesinde
kullanılacaktır.
Yöntem: Araştırma Mart Nisan 212 tarihleri arasında yapılmıştır. Evreni,
Erciyes Üniversitesi Sağlık bilimleri Fakültesi Hemşirelik üçüncü ve dördüncü sınıfa
devam eden 140 öğrenci oluşturmuştur. Evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiş,
çalışmaya katılmayı kabul eden 110 öğrenci örneklem kapsamına alınmıştır. Veriler
23 sorudan oluşan anket formu ve 30 soruluk etik duyarlılık anketi ile toplanmıştır.
Verilerin değerlendirmesinde yüzdelik, ortalama ve Ki-kare testleri kullanılmıştır.
İstatistik çalışmalar devam etmektedir.
Bulgular ve Sonuç: Araştırmaya katılan öğrencilerin %43’ü hemşirelik
mesleğini severek seçtiklerini, %93’ü etikle ilgili bir yayın takip etmediklerini,
%70’i çalıştıkları servislerde etikle ilgili sorun yaşadıklarını ve en fazla dahili
96 servislerde(%27,9),
en
az
çocuk
servislerinde(%4,5)
sorun
yaşadıklarını
belirtmişlerdir. Öğrencilerinin %32,4’üetik denildiğinde zihinlerinde uyanan ilk
çağrışımın hasta için en doğru olanı yapma olarak tanımlamışlardır. Ahlak ve etik
arasındaki farkı %55’i ahlak toplumsal değeri, etik mesleki yaklaşımı içerir diyerek
belirtmişleridir.
Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Etik
KAYNAKLAR
1)Karaöz Süreyya, Cerrahi Hemşireliği ve Etik,C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2000, 4 (1)
2)Tosun Hale, Sağlık Bakım Uygulamalarında Deneyimlenen Etik İkilemlere Karşı Hekim Ve
Hemşirelerin Duyarlılıklarının Belirlenmesi,İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Hemşirelik Anabilim Dalı,Doktora Tezi, 2005 İstanbul
3)
Karlıkaya
Esin,
Etik
Konsültasyon/Danışmanlık
KonusundaKliniklerdeÇalışan
Sağlık
Görevlilerinin Tutum ve Beklentileri, İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi,
2007 İstanbul
97 MEDYA ETİĞİ KAPSAMINDA ÖZEL HAYATIN
İHLALİ KONUSU
S-19
Öğr.Gör. Lokman ZOR
Niğde Üniversitesi-Niğde Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu
Görsel, İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü
Toplumlar, sahip oldukları değerler doğrultusunda sosyal yaşamın tüm
alanlarını kapsayacak nitelikte kurallar oluşturmuşlardır. Hitap ettiği alana göre
yazılı ya da sözlü olabilen bu kurallar, hem toplumsal yapıyı hem de toplumsal
kurumları şekillendirme bağlamında büyük önem taşır.
Sosyal hayatın her alanında olduğu gibi iş ve meslek yaşamına ait
uygulamalar da belirli kurallar doğrultusunda gerçekleştirilir. Çoğunluğu yazılı
olmayan bu kurallar, mesleğin, meslek mensupları tarafından belirli bir iç disiplin
içerisinde gerçekleştirmesini düzenler. Bu bağlamda, medyanın da kendine ait
toplumsal ve evrensel bir takım uygulama kuralları söz konusudur.
Gelişen elektronik ve görsel iletişim teknolojileri sayesinde medya, insanlar
üzerindeki etkisini son derece artırmıştır. Medyanın sahip olduğu bu güç,
beraberinde bir takım etik ve denetim sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Bu çalışma,
“medya etiği” kavramı ve medya mensuplarının mesleki uygulama yaparken dikkate
almaları gereken genel etik kurallardan bekli de en önemlisi olan, “özel yaşam
ihlali” konusunu ele alarak bu doğrultudaki düzenlemeleri ortaya koymaktadır.
Anahtar Kelimeler:Etik, Medya, Medya Etiği, Özel Hayat
98 ACİL SERVİSTE KONVERSİYON BOZUKLUĞU
TANISI DÜŞÜNÜLEN HASTALARA YAKLAŞIMDA
YAŞANAN ETİK SORUNLAR
S-20
*Bil. Uzm. Seyhan DEMİR KARABULUT, **Prof. Dr. Serap ŞAHİNOĞLU
*
Ankara Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi
**
Ankara Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı
Konversiyon bozukluğu; “ruhsal bir çatışma ya da gereksinmenin doğrudan
anlatımı yerine, ağrı ve cinsel işlev bozukluğu dışında, bilinen bir nörolojik ya da
genel tıbbi durumla açıklanamayan bedensel işlev kayıpları ya da değişiklikleriyle
belirli bir bozukluk” olarak tanımlanmaktadır. Hastanelerin acil servislerine
başvuran hastaların %3-12’sini psikiyatrik olgular oluşturmakta ve konversiyon
bozukluğu tanısı alan hastaların %5-16’sı acil serviste izlenmektedir.
Tarihsel süreç içerisinde psikiyatri hastalarına karşı farklı tutum ve
davranışlar sergilenmiş, bazı toplumlar bu hastalara özel bir önem verirken, bazıları
ise olumsuz yaklaşımlar sergileyip onları toplum dışına itmişlerdir. Bu nedenle
ruhsal bozukluğu olan bir kişi, fiziksel bozukluğa ya da hastalığa sahip birinden
daha fazla damgalanma ve önyargıya maruz kalabilmektedir. Özellikle hastalık
bulgularının patolojik olarak açıklanmasının çoğunlukla yapılamadığı konversiyon
için de damgalama kaçınılmaz olmakta ve damgalamanın yol açtığı ayrımcılık
sonucu da hasta tedavi olanaklarından yeterince yararlanamamaktadır. Ayrıca altta
yatan herhangi bir organik hastalık varsa hastanın yardım alması gecikmekte ve
bunun sonucu etik ihlallerin yol açacağı zararlar geri dönülmez boyutlara
ulaşabilmektedir. Tüm bu nedenlerle konversiyon hastalığının etik boyutu bizim
açımızdan önem taşımaktadır.
Sağlık çalışanları konversiyon konusunda belli bir eğitim sürecinden geçmiş
olsalar bile ne yazık ki acil servise gelen bu hastalara önyargılı bir tutumla
yaklaşabilmektedir. Konversiyon bozukluğu düşünülen hastalara suçlu gibi
davranmak, semptomlarının uydurma olduğunu düşünmek ve bunu hastaya
yansıtmak, semptomları daha da kötüleştirerek hastaya zarar verebilmekte, ayrıca
hastanın özerkliğine saygı ilkesi ihlal edilebilmektedir.
99 Konversiyon bozukluğu düşünülen hastalarda etik sorunların önlenmesi için,
acil servise başvuran hastalardan mümkünse psikiyatri konsültanı istenme
oranlarının arttırılması, acilde görev alan hekimlerin psikiyatri bölümünde
rotasyonlarının yaptırılması, acil serviste doğru tanının konması için hastaya ayrılan
sürenin
artırılması
ve
bunu
sağlayabilmek
için
acil
servis
koşullarının
düzeltilmesinde yarar vardır.
Anahtar Kelimeler: Acil Servis, Konversiyon Bozukluğu, Etik Sorunlar
KAYNAKLAR
1. Doğan O, Konversiyon Bozukluğu, Psikiyatri Temel Kitabı içinde, Köroğlu E, Güleç C (ed.) 2.
Baskı, HYB Basım Yayın, Ankara 2007: 377-385.
2. Güz H, Doğanay Z, Güven H, Özcan A, Acil Servisten İstenen Psikiyatrik Konsültasyonların
Geriye Dönük İncelenmesi, Acil Tıp Dergisi 2003, 3 (1): 11-14.
3. Dula D J, DeNaples L, Emergency Department Presentation of Patients with Conversion Disorder,
Academic Emergency Medicine 1995, 2 (2): 120-3.
4. Bostancı N, Ruhsal Bozukluğu Olan Bireylere Yönelik Stigma ve Bunun Azaltılmasına Yönelik
Uygulamalar, Düşünen Adam 2005, 18 (1): 32-38.
100 ÇEVRESEL BİYOETİK VE GELECEK KUŞAKLAR
AÇISINDAN “HAVALİMANI KENTİ” KAVRAMININ
EVRİLMESİ
S-21
*Dr. Nurhan OTO, **Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOGLU
* DHMİ Esenboğa Havalimanı Baş Md. Yrd. (İnşaat Mühendisi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Bilim
Uzmanı, Sosyal Çevre Bilimler Doktora)
**Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Etiği ve Tıp Tarihi ABD.
Yakın bir döneme kadar kendiliğinden ve organik bir şekilde gelişen
“Havaalanı kentleri” nin artık çevresel sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi açısından
stratejik altyapı ve kentsel planlama ile bütünleşik bir şekilde planlanması
gerekmektedir. “Havaalanı kenti yaklaşımı”, kent ve havaalanının mekansal olarak
ayrıldığı, ulaşımın tek kanalla sağlandığı yerleşim tipinin yerine, kent ve havaalanın
mekansal olarak ortak bir zemine oturduğu ve çok kanallı ulaşımla bütünleştiği,
havaalanı bağlantılı olarak yolcu ve uçaklara yönelik düzenlenen hizmetler dışındaki
tüm sosyal/ticari faaliyetleri de bir bütün olarak kapsayan, havaalanı yakın
çevresinde zamana duyarlı sektörlerin, fuar aktivitelerinin, lojistik sektörünün
ve/veya ofis alanlarının yer seçmesi şeklinde geliştiği, ilk şekillenişinden sonra
zamanla evrilerek günümüzde, havalimanı yakın çevresini de aşarak, havalimanı ile
hızlı, konforlu ve çeşitli türlerde ulaşım bağlantısı olan kent-bölge ölçeğinde önem
kazanmaya başlayan “havaalanı kentleri”nde (Airport city)” yeni yerleşimlerin
geliştiği; çekirdekte yer alan havaalanlarının çevresindeki 25 km'ye yayılan aktif
bölgenin “Aerotropolis” olarak isimlendirildiği ve gittikçe stratejik bir gelişim
modeli olarak görülmeye başlanarak, böylece günümüz ve gelecek kuşaklar
açısından hem havaalanlarının hem kentlerin çevresel sürdürülebilirliğini etkileyen
bir boyuta ulaştığı görülmektedir.
Havaalanı planlaması, kentsel ve bölgesel planlama ve iş siteleri
planlamasını
sinerjik
bir
biçimde
buluşturan
böylece
“Geleceğin
Aerotropolisleri”nin gelişimini daha ekonomik olarak verimli, estetik olarak
doyurucu, sosyal ve çevresel olarak sürdürülebilir olacak yeni bir yaklaşım
gereklidir (Kasarda, 2010). Bu bağlamda havaalanlarının çevresel konularının
bugünün ve gelecek kuşakların ihtiyaçlarının gözetilmesi ile dengeli olarak
yönetilmesi gerekmektedir. Dar bir mekanda, sınırlı bir zamanda insan
101 davranışlarında iyi-kötü ayrımını irdeleyen “etik” kavramından; tüm evrende, bütün
canlılar ve gelecek kuşaklar için iyinin ne olması gerektiğini sorgulayan, diğer canlı
türleri, ekosistemler ve hatta tüm yerkürenin etik kaygı odağı olması gerektiğini
savunan “doğalcı bir etik” olarak ve insanoğlunun çıkarlarının dışına taşması
açısından benzersiz bir etik alanı yaratarak evrilen felsefe temelinde çevresel
biyoetik";
“Havalimanı
biyopolitikalarının
Kenti”
başarılmasında
kavramı
ve
değerlerimizin
sürdürülebilir
havaalanları
temellendirildiği
kavram
olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Havalimanı Kenti, Çevresel Sürdürülebilirlik, Çevresel
Biyoetik
KAYNAKLAR:
1. Irvine, R. (2009). Illuminating Environmental Bioethics. Bioethical Inquiry , 6:415–416.
2. Kasarda, J. D. (2010). Global Airport Cities. Twickenham: Insight Media.
3. Knapp van Bogaert ve Donna, Ogunbanjo , Gboyegu A. (2010). "Shaping Bioethics:
Environmental Bioethics.", SA Fam Pract: 52(6)(Supplement 1):S9-S12.
4. Oto, N., Çobanoglu N., (2011). Çevresel Biyoetik Bağlamında Sürdürülebilir Havaalanları.
Mülkiye,Cilt.XXXV,no:273,109-142.
5. Oto, Nurhan (2011). “Çevresel Sürdürülebilirlik ve Sürdürülebilir Havaalanları: Esenboğa
Havalimanı Örneği” Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi.
6. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Araştırma, Tasarım Planlama ve Uygulama
Merkezi (2010a). Atatürk, Esenboğa ve Dalaman Havalimanları Master Plan Projesi Mevcut Durum
Raporu. Ankara: MATPUM-ODTÜ.
102 ÇEVRE ETİĞİ BAĞLAMINDA KENTSEL DÖNÜŞÜM
OLGUSU
S-22
Yavuz Selim AKKOÇ
Mülkiye Başmüfettişi- İçişleri Bakanlığı
Türkiye’de özellikle 1950’lerden itibaren teknoloji, sanayi ve hizmet
sektöründeki gelişmelerin çekim gücüne, tarım sektöründeki makineleşme ve toprak
mülkiyetinin parçalı yapısı ve tarım arazisi yetersizliğinin itici gücüne bağlı olarak
yoğun göç dalgaları yaşanmıştır. Bu göç olgusunun kentsel değerlerle uyumlu bir
şekilde yönetilememesi nedeniyle plansız yerleşme, düzensiz kentleşme sonucu
kentlerde hızla çöküntü alanları oluşmuştur. Kent merkezlerinde köhneme, kent
çeperlerinde gecekondulaşma kentsel hizmet ve yaşam kalitesini düşürmüştür.
Kentsel yaşam standartlarının yükseltilmesi amacıyla, kentsel altyapı
hizmetleri gecekondu bölgelerine yaygınlaştırılmış, özellikle seçim dönemlerinde
gecekondular yasallaştırılmıştır. Bu çabalar gecekondulaşmayı önlemek yerine, yeni
gecekonduların yapılmasını özendirmiş ve gecekondu bölgelerinin çoğalmasına
neden olmuştur. Düzensiz, plansız ve yasal olmayan kentleşme yoksulluğu ve
yoksunluğu beraberinde getirmiştir.
1990’lardan itibaren kent merkezlerindeki köhnemeyi, kent çeperlerindeki
gecekondulaşmayı önlemek amacıyla çağdaş kentleşme ilkeleri ve planlama
esaslarına uygun olarak kentsel dönüşüm projeleri gündeme getirilmiştir.
Kentsel dönüşüm projelerinde amaç; sadece kentin eskiyen kent dokularını
yenileyerek kente kazandırmak değil, aynı zamanda kentin var olan ulaşım ve
otopark sorununu çözüme kavuşturmak, yoksulluğu ve suç işlenme potansiyelini
ortadan kaldırmak ve sürdürülebilir konut, ticaret, kültür, turizm, spor ve sosyal
donatı alanları oluşturmaktır. Ayrıca tarihi ve kültürel kentsel dokuyu koruyarak
geleceğe taşımak amacıyla restore edilmesi, kullanılarak yaşatılması ve kentlerde
olası afet risk ve zararlarının azaltılması kentsel dönüşüm projelerinin amaçları
arasındadır.
103 Her ne kadar kentsel dönüşüme ilişkin amaçlar etik değerlere uygun
belirlenmiş olsa da, kentsel dönüşüm alanlarının belirlenmesi, proje uygulama
yöntemi, finansmanı ve yaratılan kentsel değerin paylaşılması konusunda etik
tartışmalar devam etmektedir. Kentsel dönüşüm projelerinin uygulanma sürecinde
yeryüzü şekillerinin, iklim özelliklerinin, çevresel değerlerin dikkate alınmaması,
kent kimliğinin korunamaması, kent estetiğinin bozulması, rant kaygısı ile yapı
yoğunluğunun arttırılması, yoksul kentlilerin yerleşim yerlerinin varsılların eline
geçmesi çevre etiğine ilişkin sorun alanlarını oluşturmaktadır.
Bu bağlamda bildirinin amacını, kentsel dönüşüm uygulamalarında
karşılaşılan çevre etiğine ilişkin sorun alanlarının belirlenmesi ve sorunların
aşılmasına ilişkin çözüm önerileri geliştirilmesi oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler : Çevre Etiği,Kentsel Dönüşüm, Kentleşme
KAYNAKLAR
Akay, A. (2002) Kocaeli Depremi Sonrası Yalova İli Gelişim Plan Stratejileri,Ankara: AÜ FBE
Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Akay, A. (2007) “Çevre Düzeni Planları ve Yetki Sorunları”, Amme İdaresi Dergisi, 40(3), s.113-148.
Akkar, Z. M. (2006) “Kentsel Dönüşüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar ve Süreçler ve
Türkiye”, Kentsel Dönüşüm Planlama,2006/2, 36, , Ankara: TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını,
s. 29-37.
Andersen, H. S. (1999) “Housing Rehabilitation and Urban Renewal in Europe: A Cross- National
Analysis of Problems and Policies”, Eds: H. S. Andersen & P. Leather, Housing Renewal In Europe,
Biristol: The Policy Press, s.241-277.
Atkinson R. (2005) “Kentsel Dönüşüm, Ortaklıklar ve Yerel Katılım: İngiltere Deneyimi”, Ed.: D.
Özdemir ve diğ., Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27- 30
Kasım 2004, İstanbul.
Aydoğan, M. (2003) “Kentsel Dönüşüm İçin Tetikleyici Güç Olarak Kamusal Kullanım Kararlarının
Kullanılması İzmir Kemeraltı Tarihi Tekel Tütün Deposunun Yeniden Kullanımı Projesi”, Kentsel
Dönüşüm Sempozyumu Bildiriler, Ankara: TMMOB Şehir Plancıları Odası, s.251.
Balamir, M. (2005) “Türkiye'de Kentsel İyileştirme ve Dönüşüme İlişkin Güncel Öneri ve Modeller”,
Mimarlık, 322, 28-35.
Başar, F. (Ed.) (2010) Kültürler Başkenti İstanbul. İstanbul: Türk Kültürüne Hizmet Vakfı.
Bayraktar, E. (2006) Gecekondu ve Kentsel Yenileme, Ankara: Ekonomik Araştırmalar Merkezi
Yayını.
Bilgin, İ. (1998). Modernleşmenin ve Toplumsal Hareketliliğin Yörüngesinde Cumhuriyetin İmarı.
Yıldız Sey (Ed.), 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık içinde, (s.255-277). İstanbul: Tarih Vakfı
Yayını.
Bilsel, F.C. (2004). Gecekondu Alanlarının Dönüşümü, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım
Üzerine. Bülten, 33, 61-67.
Çakılcıoğlu, M. & Cebeci, Ö.F. (2003). Kentin Çöküntü Alanlarında Uygulamada Yetersiz Kalan
İmar Planlarının Yerine Alternatif Planlama Süreçleri. Mali Yönetim ve Denetim, 23, 1-3.
104 Çobanoğlu, N. (2009). Kurumsal ve Uygulamalı Tıp Etiği. Ankara: Eflatun.
Çukurçayır, M.A. & Tekel, A. (2003). Yerel ve Kentsel Politikalar. Konya: Çizgi.
Des Jardins, J.R. (2006). Çevre Etiği. Ruşen Keleş (Çev.). Ankara: İmge.
Duru, B. & Alkan, A. (Çev.) (2002). 20. Yüzyıl Kenti. Ankara: İmge.
Erbey, D.E. (2004). Kentsel Koruma ve Yenileşmede Dönüşüm Projeleri- Eyüp Rehabilitasyon
Projeleri. Planlama, 4, 79-89.
Eraydın, A. (1990). Çevre Koruma İle Planlama İlişkisi Üzerine Tartışmalar. Mülkiye Dergisi, 120,
22-26.
Otaner, F.Z. & Keskin, A. (2005). Kentsel Geliştirmede Kamusal Alanların Kullanımı. İtüdergisi/a,
Mimarlık, Planlama, Tasarım, 4, 1, 107-114.
Erdinç, A. & Gül, H. (2009). Saydamlık ve Hesap Verebilirliğin Kamu Yönetimi Etik Anlayışındaki
Yeri. Kamu Etiği, Sempozyum Bildirileri (Cilt 2, 953-969). Ankara: TODAİE.
Ersoy, M. (2007). Kentsel Planlama Kuramları. Ankara: İmge.
Genç F.N. (2003). Kent Yenileme ve Yerel Yönetimler; Kamu Yönetimi Perspektifi. M. Akif
Çukurçayır & Ayşe Tekel (Ed.), Yerel ve Kentsel Politikalar içinde (s.413-456). Konya: Çizgi.
Geray, C. (2008). Rantçılığa Yenik Düşen Kentsel Gelişme Yöneltilerimiz. Mülkiye Dergisi, 30, 250,
145-155.
Geray, C. (2008). Şehirciliğimiz ve Ankara. Mülkiye Dergisi, 32, 261, 9-26.
Göksu, A.F. (2010). İstanbul’da Kentsel Dönüşüm. Fahameddin Başar (Ed.), Kültürler Başkenti
İstanbul içinde (s.600-607). İstanbul: Türk Kültürüne Hizmet Vakfı.
Görmez, K. (2004). Bir Metropol Kent: Ankara, Sosyal Yapı- Kimlik- Yaşam. Ankara: Odak.
Gündoğdu, Ö.S. (1999). Kentsel Çevre Estetiğinin Etik Açıdan İrdelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). Anakara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Güz, H. & Akçakaya, M. (2009). Yerel Yönetimlerde Etik Sorunlar ve Etik Algılaması: Ankara
Büyükşehir Belediyesi Örneği. Kamu Etiği, Sempozyum Bildirileri içinde (Cilt 1, 457-479). Ankara:
TODAİE.
İsbir, E.G. (1991). Şehirleşme ve Meseleleri. Ankara: Gazi Büro Yayınları.
Keleş, R. (1994). Yerinden Yönetim ve Siyaset (2. Baskı). İstanbul: Cem.
Keleş, R. (Ed.) (1997). İnsan Çevre Toplum (2. Baskı). Ankara: İmge.
Keleş, R. (1998). Kentbilim Terimleri Sözlüğü (2. Baskı). Ankara: İmge.
Keleş, R. (2010). Kentleşme Politikası (11. Baskı). Ankara: İmge.
Keleş, R. & Ertan, B. (2002). Çevre Hukukuna Giriş. Ankara: İmge.
Kılınç, G., Özgür, H., &Genç, F.N. (2009). Türkiye’de Yolsuzluğun Önlenmesi İçin Etik ProjesiAkademik Araştırma Çalışması, Yerel Yönetimlerde İmar Uygulamaları ve Etik. Ankara: Fersa Ofset.
Kılınç, G., Özgür, H., & Genç, F.N. (2009). Türkiye’de Yerel Yönetimlerde İmar ve Planlama Etiği.
Kamu Etiği, Sempozyum Bildirileri (Cilt 1, 413-429). Ankara: TODAİE.
Kocabaş, A. (2006). Kentsel Dönüşüm (/Yenileş(tir)me): İngiltere Deneyimi ve Türkiye’deki
Beklentiler. İstanbul: Literatür.
Mengi, A. & Algan, N. (2003). Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir Gelişme:
AB ve Türkiye Örneği. Ankara: Siyasal.
Mengi, A. (Ed.) (2007). Kent ve Planlama, Geçmişi Korumak Geleceği Tasarlamak, Ruşen Keleş’e
Armağan. Ankara: İmge.
Nalkaya, S. (2006). Kentsel Dönüşüm ve Kent Kimliği. Yapı Dergisi, 292, 39-43.
105 Otaner, F.Z. & Keskin, A. (2005). Kentsel Geliştirmede Kamusal Alanların Kullanımı. İtüdergisi/a,
Mimarlık, Planlama, Tasarım, 4, 1, 107-114.
Özdemir, A.D., Özden, P.P. & Turgut, S.R. (Ed.) (2005). Uluslararası Kentsel Dönüşüm
Uygulamaları Sempozyumu, İstanbul 2004, Küçükçekmece Belediyesi Atölye Çalışması. İstanbul:
Tayf.
Özden, P.P. (2006). Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler. İ.Ü.
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 35, 215-233.
Özden, P.P. (2008). Kentsel Yenileme. Ankara: İmge.
Sarıgül, C.E. (2009). Çevre Etiği: Sürdürülebilir Kalkınma Kavramına Yeni Bir Bakış. Kamu Etiği,
Sempozyum Bildirileri içinde (Cilt 1, 239-252). Ankara: TODAİE.
Tekeli, İ. (2008). Türkiye’de Bölgesel Eşitsizlik ve Bölge Planlama Yazıları. Ankara: Tarih Vakfı.
Tekeli, İ. (2009). Modernizm, Modernite ve Türkiye’nin Kent Planlama Tarihi. Ankara: Tarih Vakfı.
Turgut, S. & Ceylan E.Ç. (2010). Bir Yerel Yönetim Deneyiminin Ardından, Küçükçekmece AyazmaTepeüstü Kentsel Dönüşüm Projesi. İstanbul: Alfa.
Ulusoy, A. (2006). “Kentsel Dönüşüm” ve/veya “Kent Toprakları Üzerinden Sağlanan Rant’ın
Bölüşümü”. Bülten. 40, 4-6.
Ulusoy, A. (2008). Kentsel Dönüşüm ve Ankara’da Toplu Konut Uygulamaları. Mülkiye Dergisi. 32,
261, 151- 159.
Ünal, E., Duyguluer, F. & Bolat, Z.E. (1998). İmar Terimleri. Ankara: TODAİE- YYAEM.
Yılmaz, A. & Bozkurt Y. (2008). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Uygulamaları ve Kütahya TOKİ
Örneği. Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 17, 2, 5-21.
106 PLANCININ DEĞİŞEN ROLLERİ VE PLANLAMA ETİĞİ
S-23
Arş.Gör. Seçil Gül MEYDAN
Ankara Üniversitesi Sosyal Çevre Bilimleri Doktora Programı Öğrencisi,
Bozok Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
Neoliberal politikalar ve küreselleşme sürecinin etkisi ile ekonomik, sosyal,
yönetsel ve politik alanda değişimlerin yaşanması, kentsel ve yaşamsal
gereksinmelerin farklılaşması ve insanların hayata bakış açılarının değişmesi, kent
planlama anlayışında da önemli dönüşümlerim yaşanmasına yol açmaktadır.
Planlama mesleğinin gelişmesi ve planlama faaliyetlerinin yaygınlaşması ile birlikte
plancıların rolleri de değişerek çeşitlenmekte ve gelişmektedir. Plancının rolü genel
olarak ‘teknik’ ve ‘politik’ olmak üzere iki boyutta tanımlanmaktadır. Bu süreçte,
merkezi ve yerel yönetimin, siyasi aktörlerin, baskı ve çıkar gruplarının, toprak
sahiplerinin, müteahhitlerin, planlama sürecinde rol alan kamu çalışanlarının ve
plancının planlama etiği ve amacı dışı tutum ve davranışları, geri dönülmesi pahalı
ya da çok zor kentsel ve çevresel birçok sorunun yaşanmasına yol açabilmektedir.
Planlama etiği, plancıya ‘kamu yararı’ anlayışını kentte tasarlamasını öngören
bir rol tasavvur etmektedir. Dolayısıyla, akılcı ve doğru bir planlama anlayışı ile
plancı, kentsel ve yaşamsal tüm faaliyet ve hizmetlerden kentte yaşayan tüm
bireylerin adil ve eşit olarak faydalanabileceği, sosyal adaletin, kuşaklar arası
eşitliğin ve ortak çıkarın gözetildiği bir rol üstlenmektedir. Ancak, plancı, baskılarla
mücadele edemediği ve/veya kendi değerlerini içselleştirdiği, çıkarlarını kamu
yararından üstün tuttuğu ve karar vericilerle iyi geçinmeyi amaç edindiği, planlama
etiği ve amacı dışı bir rolü de üstlenebilir. Bu çalışmada, planlama, araştırma ve
uygulama sürecinde etiğin, ekolojik dengenin sürdürülebilirliği ve kalkınma
politikalarının başarısı için ne kadar önemli olduğu, plancının değişen rolleri
bağlamında incelenerek kent, planlama ve etik arasındaki ilişki kavramsal olarak
açıklanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kent, Planlama, Plancının Değişen Rolleri, Kamu
Yararı ve Planlama Etiği
107 HEMŞİRELERİN ETİK YÖNELİMLERİNİN
BELİRLENMESİ
S-24
*Yrd.Doç.Dr. Leyla BAYSAN ARABACI, *Yrd.Doç.Dr. Esra AKIN
KORHAN, **Yrd.Doç.Dr. Satı BOZKURT, ***Öğr.Gör. Nazmiye ÇIRAY
GÜNDÜZOĞLU, ****Özlem KARADAĞ, ****Emine TOSUN SARIOĞLU
* İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
** Ege Üniversitesi Ödemiş Sağlık Yüksekokulu
***Ege Üniversitesi Ödemiş Sağlık Yüksekokulu
**** İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Amaç: Hemşireler, hastaların durumunda ortaya çıkan değişiklikleri ilk
saptayan ve acil durumlarda ekip içinde hızlı karar alması gereken meslek üyesi
olarak, etik sorunlarla sıklıkla karşılaşmaktadır. Etik sorunların çözümünde
hemşirelerin gösterecekleri eğilim, hastalara verilen hemşirelik bakımının kalitesini
doğrudan etkileyeceğinden, hemşirelerin etik yönelimlerinin bilinmesi oldukça
anlamlı ve önemlidir. Bu araştırmada, hemşirelerin etik yönelimlerini belirlemek
amaçlanmıştır.
Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırma, 2012Nisan ayı içerisinde yapılmıştır.
Veri toplamak için araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan iki form kullanılmıştır.
Tanıtıcı Bilgi Formu; hemşirelerin sosyodemografik ve mesleki özellikleri ile etik
konusundaki bilgi ve görüşlerini belirlemeye yönelik açık ve kapalı uçlu olarak
hazırlanmış 15sorudan oluşmaktadır. Etik Yönelimleri Belirleme Formu(EYBF);
hemşirelerin etik yönelimlerini belirlemek amacıyla hazırlanmış ve klinik ortamda
karşılaştıkları/karşılaşabilecekleri etik sorunlara ilişkin 10vakadan oluşan bir soru
formudur. Her bir vakaya ilişkin on farklı cevap seçeneği bulunmaktadır. Her bir
seçenek farklı bir etik yönelimi (paternalist-özgürlükçü, egoist-alturistik, prensipçoğunlukçu, ihmal-görev, nazari haklar-mutlak haklar) temsil etmektedir. Çalışma
bir üniversite hastanesinde çalışan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 100 hemşire
ile yürütülmüştür. Veriler sayı-yüzde dağılımları ile değerlendirilmiştir.
108 Bulgular: Hemşirelerin, %95’i kadın ve yaş ortalamaları 31.73±6.65’dir.
%53’ü lisans mezunu olan hemşirelerin toplam çalışma süreleri ortalaması
10.17±8.11yıl ve halen bulundukları kurumda çalışma süreleri ortalaması 5.93±6.22
yıldır. %86’sı servis hemşiresi olarak çalışan hemşirelerin %38’i cerrahi birimlerde
ve %37’si dahili birimlerde çalışmaktadır. %69’u mesleki yaşamı süresince herhangi
bir etik sorunla/ikilemle karşılaşmadığını belirtmiştir. Hemşirelerin %38’i herhangi
bir etik ikilemle karşılaşma durumunda ilk olarak mesleki değerleri ile %22’si ise
mantığı doğrultusunda karar vereceğini belirtmiştir. Hemşirelerin %71’i etik
konusunda daha önce bilgi aldığını, %34’ü bu bilgiyi öğrenimi sırasındaki derslerden
aldığını ve %75’i etik konusunda daha fazla bilgi almaya gereksinimi olduğunu ifade
etmiştir. Vakalardaki etik sorunlar/ikilemler karşısında hemşirelerin %25’i ağırlıklı
olarak “alturistik” ve %20’si “paternalist” yönelim gösterirken, hiçbirisi “egoist” ve
“ihmal” yönelimi göstermemiştir.
Sonuç: Hemşirelerin öğrenimleri dışında, özellikle mesleki yaşamları
süresince etik konusunda bilgi almadıkları, etik konusundaki bilgilerini yetersiz
buldukları ve etik ikilem içeren durumlar karşısında ağırlıklı olarak alturistik ve
paternalist yönelim gösterdikleri belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Etik, hemşire, etik yönelim
KAYNAKLAR:
1. Aslan Ö, Vural H, Avcı PY. Ameliyathane hemşirelerinin etik sorunlara yönelik yaklaşımlarının
belirlenmesi. Gülhane Tıp Dergisi. 2003; 45(2): 147-152.
2. Başak T, Uzun Ş, Arslan F. Yoğun bakım hemşirelerinin etik duyarlılıklarının incelenmesi.
Gülhane Tıp Dergisi. 2010;52:76-81.
3. Elçigil A, Bahar Z, Beşer A, Mızrak B, Bahçelioğlu D, Demirtaş D, Özdemir D, Özgür E, Yavuz
H. Hemşirelerin karşılaştıkları etik ikilemlerin incelenmesi. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık
Bilimleri Dergisi. 2011; 14(2): 52-60.
4. Akıncı Çil A, Pınar R. Hemşirelerin Etik Kodlara Uyma Düzeyi ve Etkileyen Faktörler
Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi. 2011; 1: 5-13.
109 SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA GEREĞİ İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELENİN ÇEVRE ETİĞİ
AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
S-25
*Meltem ÜNLÜ TOKCAER, **Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU
*Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Çevre Bilimleri ABD,
**Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Yirminci yüzyılda ortaya çıkan çevresel felaketler, insanın çevreyle olan
ilişkisinin
sorgulanmasını
bir
zorunluluk
haline
getirmiştir.
Bu
amaçla
gerçekleştirilen 1972’de Birleşmiş Milletler (BM) Stockholm Dünya Çevre
Konferansı’nda çevre sorunları uluslararası ölçekte kabul edilmiş, 1983 yılında
kurulan BM Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun 1987 yılında yayınladığı
“Ortak Geleceğimiz” başlıklı rapor ile birlikte kalkınma ve çevre sorunları birarada
anılmaya başlamıştır. İlerleyen süreçte, sürdürülebilir kalkınmanın uluslararası
arenada benimsenmesine ve uygulanmasına olanak tanıyan 1992’de düzenlenen Rio
BM Çevre ve Kalkınma Konferansı ve toplumsal ve siyasal dönüşümü zorunlu kılan
Gündem 21 önemli rol oynamıştır.
Doğal kaynakların kendini yenileyebilme hızından daha hızlı bir şekilde
kirletilerek tüketimine doğru giden süreçte iklim değişikliği gibi küresel etkileri olan
çevre sorunları, insanlığı gelecek kaygısını hissetmeye itmiştir. Sürdürülebilir
kalkınma anlayışında ekonomik büyüme ve insanın yaşam kalitesinin artırılması ve
gelecek kuşaklara karşı sorumluluklar ele alınmakta, küresel seviyede en büyük
çevre tehdidi olarak kabul edilen iklim değişikliği ile mücadele zorunlu
kılınmaktadır.
Ancak
bu
mücadelede
ülkelerin
çok
başarılı
olduğu
söylenememektedir. Bu başarısızlığın en önemli nedenlerinden birisi çevre etiği
bilincinin ne bilimsel çalışmalarda ne de politika seviyesinde iklim değişikliğine
yönelik uygulamalara yansımamış olmasıdır.
Çevre etiğinin farklı bakış açılarından biri olan çevre merkezci etik anlayışın
bütüncül yaklaşımı, doğayı tamamen kaynak olarak gören anlayışa karşı çıkmaktadır.
Uluslararası çabalar doğrultusunda yapılan tüm sözleşmeler ve uygulama
protokolleri hazırlanırken çevre merkezli etik anlayış göz önünde bulundurulmalıdır.
110 Çevreyi ve bu çevrede yaşayan ve varolan tüm varlıkları bütüncül bir yaklaşımla ele
almak küresel bir sorun olan iklim değişikliğini çözüme ulaştıracak tek çıkar yol
olarak görünmektedir.
Bu bildiride ekonomik kalkınma ve çevrenin sürdürülebilirliğine dayanan ve
gelecek kuşaklara odaklanan sürdürülebilir kalkınmanın bir gereği olan iklim
değişikliği ile mücadele, çevre etiği bağlamında değerlendirilecek; insan, canlı ve
çevre merkezli etik anlayışlar açısından yorumlanacaktır. Anahtar Kelimeler: İklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma, çevre etiği
111 DOĞAL AFETLER SONRASINDA YAŞANAN ETİK
İHLALLER VAN DEPREMİ SONRASININ ETİK İLKELERE
DAYALI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
S-26
*Yrd. Doç. Dr. Fuat TANHAN, ** Arş. Gör. Yağmur SEZER
* Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
** Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu
Giriş ve Amaç: Yaşamın doğal akışını bozması açısından afetlerin, insan
yaşamı üzerinde oldukça kalıcı ve olumsuz etkileri olabilmektedir. Her doğal afet
sonrasında yardıma ihtiyacı olanlar ve onlara yardım edenler gibi iki sosyal gruptan
söz edilir. Afetlerden sonra öne çıkan, yardım eden ve alan arasındaki ilişki, “Etik
İlkeler” açısından değerlendirilmeye ihtiyaç duyar. Etik ilkeler, bir hizmetin nasıl
sunulması gerektiğini gösterirler. Afet sonrası neler, nasıl yapılmalıdır, nelere dikkat
edilmelidir gibi çok sayıda ilke kararların etik yönünü belirlemektedir. Bir afet
sonrasında özellikle mahremiyet, otonomi (özerklik), yarar-zarar, dürüstlük, eşitlik
(adalet, hakkaniyet), sorumluluk etik ilkelerini göz önünde bulundurarak hizmet
vermek gerekmektedir (Arda B, 199.). Bu araştırmanın amacı, deprem sonrasının
etik ihlaller açısından değerlendirilmesi ve depremzedelerin depremde sergilenen
politikalara ve yardım organizasyonlarına ilişkin düşüncelerini ve beklentilerini
değerlendirmektir.
Yöntem: Araştırma yöntemi nitel ve nicel yöntemlerin birlikte kullanıldığı
karma araştırma modelindedir. Araştırmanın nitel yöntemi; katılımlı gözlem,
doküman analizi ve yarı yapılandırılmış görüşme tekniklerinden ibarettir. Nicel
yöntemi ise anket tekniğine dayalıdır. Çalışma evreni Van depreminin etkili olduğu
coğrafik bölgeyi kapsamaktadır. Bu coğrafik bölgeden araştırmanın yöntemine bağlı
olarak birden fazla çalışma evreni oluşturulmuştur. Araştırmanın çalışma evreni
şunlardır: Van depreminin etkili olduğu yerleşim birimlerinde yaşayan yetişkin
bireylerin oluşturduğu evrendir.
Depremin etkili olduğu yerlerde yaşayan ve depremden etkilenen bireylerden
anket yoluyla nicel veri toplanmıştır. Bu yönüyle ulusal gazetelerin taranması
sonucunda ve araştırmacıların katılımlı gözlem yoluyla belirledikleri etik ihlaller,
nicel araştırma yöntemlerinden anket tekniğiyle test edilmeye çalışılmıştır. Bu
112 amaçla depremden etkilenmiş ve seçkisiz yöntemle belirlenen toplam 1505 bireyden
anket yoluyla veri toplanmıştır.
Bulgular: Nicel veri toplama yöntemimiz olan anketler Van Merkez, Van/
Erciş,
Van/
Merkez/Köylerde
bulunan
depremzedelere
uygulanmıştır.
Depremzedelere barınma, ısınma, yemek/içecek su, sağlık/ilaç, bebek bezi/bebek
maması, hasta bezi/hijyenik ped, temizlik malzemesi, tuvalet- banyo, yardım
dağıtımında nezaket: anlayış/ilgi, insanların yaklaşımları, bilgilendirilme alanlarında
yardım ve hizmetler konusundaki görüşleri sorulmuştur. Van/Merkezde bulunan
depremzedelerin
barınma
konusundaki
görüşlerine
bakıldığında
%36.9’
u,
Van/Erciş’te ise %37.6’sı, köylerde %28.3’ü barınma konusundaki yardımın yeterli
olmadığı
yanıtını
vermişlerdir.
Yemek/İçecek
Su
konusundaki
yardımları
depremzedelerin görüşleri incelendiğinde Van/Merkez’deki depremzedelerin %31,5’
i
yardımların
hiç
yeterli
olmadığını,
Erciş’tekilerin
%30,7’si,
köylerdeki
depremzedelerin ise %30’u yardımların yeterli olmadığını ifade etmiştir.
Depremzedelerin yaklaşık üçte biri bilgilendirilme konusunda yardım ve hizmetlerin
yeterli olduğunu ifade etmişlerdir.
Tartışma ve Sonuç: Depremzedelerin yaklaşık üçte biri kendilerine sunulan
yardım ve hizmetin yeterli olmadığını düşünmektedirler. Üçte ikisi ise sunulan
hizmetleri yeterli bulmuştur. Ancak özellikle depremde sunulan hizmetlerde
bilgilendirilme konusunda üçte biri, insanların yaklaşımları konusunda yaklaşık
dörtte biri sunulan hizmetin yeterli olduğunu ifade etmiştir. Bu sonuçla ülkemizin
afet eylem planına olan ihtiyacı ortaya çıkarttığı görülmüştü. Afetlere hazırlanmada
daha önceki afet deneyimlerinin rolü büyük olmaktadır. Bu durumu sağlamak
yaşadığımız her afette gerekli verilerin düzenli olarak tutulmasıyla gerçekleşebilir
(Vatan, F. ve ark., 2010).
Anahtar Kelimeler: Afet, etik, yardım ve organizasyon
KAYNAKLAR:
1. Arda B, Pelin SŞ: Tıbbi etik: Tanımı, içeriği, yöntemi ve başlıca konuları. AÜTF Mec. 48: 323 336, 1995.
2. Aker T., 1999 Marmara Depremleri: Epidemiyolojik Bulgular ve Toplum Ruh Sağlığı
Uygulamaları Üzerine Bir Gözden Geçirme Türk Psikiyatri Dergisi 2006; 17(3):204-212.
3. Vatan F., Salur T., Yönetici Hemşirelerin Hastanelerdeki Deprem Afet Planları Konusundaki
Görüşlerinin
İncelenmesi,
Maltepe
Üniversitesi
Hemşirelik
Bilim
ve
Sanatı
Dergisi,
Cilt:3,Sayı:1.2010
113 Poster Bildiriler
114 DOĞUMDA UYGULANMASI ÖNERİLEN KANITA
DAYALI UYGULAMALAR ve UYGULAMADA YAŞANILAN
ETİK İKİLEMLER
P-01
Yrd.Doç.Dr. Gözde GÖKÇE İSBİR
Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu
Doğumda ağrının önlenmesi, doğum süresinin kısaltılması, doğumun
olumsuz fizyolojik ve psikolojik etkilerinin azaltılması ve kadınların doğumdan
memnuniyetlerinin arttırılmasına yönelik birçok yöntem uygulanmaktadır. Doğum
gebeliğin sonlandığı doğal ve fizyolojik bir süreçtir. Doğuma dışarıdan yapılan
gereksiz müdahaleler doğumun doğasını bozmakta ve süreci olumsuz etkilemektedir.
Doğuma yönelik kanıta dayalı rehberler doğum sürecinde hem annenin hem de
bebeği yaşam kalitesini arttıran bazı önerilerde bulunmaktadır. Bunlar; kadınların
doğumun aktif başlama belirtilerini bilmesi ve bu doğrultuda hastaneye uygun
zamanda gelmesi, doğumun birinci evresinde aralıklı monitorizasyon, aralıklı berrak
sıvı
alımı,
hareket
özgürlüğünün
olması,
masaj,
doğumda
kadınların
cesaretlendirilerek güçlendirilmesi, doğumun her evresinin yönetimi konusunda
bilgilendirilmesi ve geç ıkındırma olarak sıralanabilir. Oysaki ülkemizdeki
doğumhanelerin çoğunluğunda, doğumun riski değerlendirmeksizin önerilenlerin tam
tersi gereksiz müdahaleler uygulanmaktadır. Yapılan müdahaleler doğum sürecini
olumsuz etkilemekte hatta doğumun sezaryen ile sonlanmasına sebep olabilmektedir.
Ayrıca kadınlar yapılan müdahalelerden ve müdahalelerin yan etkilerinden
korktukları için sezaryen ile doğum yapmayı tercih edebilmektedir. FİGO etik
komitesi sezaryenin anne ve bebek açısından risk oluşturduğunu, bu nedenle tıbbi
gerekçe olmadan yapılmasını etik bulmadığını belirtmektedir. Bu derlemede,
ülkemizdeki doğumhane uygulamaları kanıta dayalı uygulamalar çerçevesinde
tartışılacak, etik ikilem yaratan sorulara yanıt aranacak ve doğumhanelerde uygun
etik iklimlerin oluşturulması amacıyla eylem planı oluşturulacaktır.
115 KAYNAKLAR
1. The National Institute for Health and Clinical Excellence (NICE). 2007. Intrapartum Care; Care of
Healthy
Women
and
Their
Babies.
Clinical
Guideline.
http://www.guideline.gov/content.aspx?id=11469. (Erişim Tarihi: Mart 2012).
2. Dick-Read G. Childbirth Without Fear: The Principles and Practice of Natural Childbirth. Second
edition. UK: Pinter & Martin Ltd; 2004.
3. Mongan M. Hypnobirthing The Mongan Method. 3rd. ed. USA: Health Communication Inc; 2005.
4. The Royal Collage of Midwifes (RCM). (2008). Evidence-Based Guidelines for Midwifery-led
Care in Labour. Positions for Labour and Birth. The Royal Collage of Midwifes.
http://www.rcm.org.uk/college-archive/standards-and-practice/practice-guidelines. (Erişim Tarihi:
Mart 2012).
5. FIGO Committee for the Ethical Aspect of Human Reproduction and Women’s Health. (1999).
International Journal of Gynecology & Obstetrics, 64:317-322.
6. Çivili D. Kadınların doğum şekli tercihleri ve etkileyen faktörlerin incelenmesi. Dokuz Eylül
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, 2005.
116 SOSYAL HİZMET UYGULAMALARINDA ETİK BOYUT
P-02
Araş.Gör. Oğuzhan ZENGİN, Araş.Gör. İlkay Başak ADIGÜZEL
*Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü
Sosyal hizmet mesleği, toplumsal değişimi, insan ilişkilerinde sorun çözmeyi,
insanları güçlendirmeyi ve özgürleştirmeyi onların iyilik halini geliştirmek üzere
destekler. Sosyal hizmet insan davranışı ve sosyal sistem teorilerinden yararlanarak
insanların çevreleriyle etkileşimde bulunduğu noktalarda müdahalede bulunur.
Sosyal hizmette insan hakları ilkeleri ve sosyal adalet temeldir. Sosyal hizmet, değer
temelli bir bilim ve meslek olduğu için, sosyal hizmet uzmanının mesleki rol ve
sorumluluklarını tanımlayan bir takım etik ilkeler söz konusudur. Sosyal hizmet
uzmanları rollerini bir dizi felsefi değer çerçevesinde yerine getirir. Bu değerler
yaşam, özgürlük ve hürriyet, eşitlik ve ayrımcılık yapmama, adalet, dayanışma,
sosyal sorumluluk, gelişme, barış, şiddete maruz bırakmama, insan ve doğa
arasındaki ilişki olarak sıralanabilir. Sosyal hizmet uzmanları, Uluslararası Sosyal
Hizmet Uzmanları Federasyonu tarafından hazırlanan etik ilke ve sorumlulukları,
1997 yılında yapılan olağan genel kurulda kabul etmiştir. Buna göre sosyal hizmet
uzmanlarının; müracaatçılara, meslektaşlarına ve diğer meslek elemanlarına,
uygulama ortamına, sosyal hizmet mesleğine, topluma ilişkin etik sorumlulukları ve
meslek elemanı olarak sosyal hizmet uzmanlarının etik sorumlulukları vardır. Bu
etik kurallar profesyonel değerlerin uygulamaya dönüştürülmesinde sosyal hizmet
uzmana rehberlik eder. Etik prensipler profesyonel uygulamayı tanımlamaz ancak
uygulama seçeneklerinin doğru ya da yanlışlığının değerlendirilmesini sağlar. Bu
etik ilke ve sorumluluklar aynı zamanda sosyal hizmet uygulamalarında hizmetten
yararlanan konumundaki danışanların korunmasını da sağlamaktadır. Bu bildiride
sosyal hizmet uygulamalarının etik boyutu ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Etik, sosyal hizmet etiği, etik ilkeler.
117 KAYNAKLAR
1-Duyan, Veli (2010) Sosyal Hizmet Temelleri, Yaklaşımları, Müdahale Yöntemleri. Aydınlar
Matbaacılık, Ankara.
2-Dolgoff, Ralph, Loewenber, Frank M. and Harrington Donna (2005) Ethical Decisions for Social
Work Practise. Brooks/Cole- Thomson Learning.
3-http://ifsw.org/resources/definition-of-social-work/, 07.04.2012.
118 HEMŞİRELİK UYGULAMALARI VE ETİK
P-03
*Arş.Gör. Ebru ÖZTÜRK, **Arş.Gör Duygu ÖZTAŞ
*Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
**Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü
Tıp, bilim ve teknolojideki ilerlemelerin birtakım değer sorunlarının ortaya
çıkışına neden olması sağlık alanında etiğin önemini giderek arttırmaktadır. Sağlık
bakım sisteminin bir parçası olan hemşirelik, uygulama alanında birçok konuda hasta
(alıcı) için en doğru kararı vermeyi gerektirir. Hemşireler genişleyen rol ve
fonksiyonları ile öncesine göre daha karmaşık kararlar verme ve bu kararların
sorumluluğunu üstlenmek durumundadır. Levin’e göre hemşire olmak uygulamanın
her boyutunda, etik sorumluluğu üstlenmeye istekli olmayı gerektirir. Hemşireler,
hasta ve ailesi ile uzun süreli ilişkiye izin veren konumları, savunuculuk, danışmanlık
ve eğiticilik rolleri gereği, sağlık alanında moral değerlerin gelişmesinde anahtar
kişilerdir. Bu nedenle, hemşirelerin etik ile ilgili temel kavramları, teorileri, ilkeleri,
etik problemleri ve etik karar verme modellerini anlamaları zorunludur.
Etik, en geniş anlamıyla ahlak bilimine karşılık gelmektedir. Evrensel etik,
ilkeler ve değerler; meslek üyelerinin, kendisine, mesleğine, meslektaşlarına ve
topluma karşı sorumluluklarını yerine getirirken kullandığı yol gösterici kurallardır.
Bu ilkeler yararlılık, zarar vermeme, doğruluk, güvenirlik, adalet, otonomi ve bireye
saygıdan oluşmaktadır. Hemşire, kişiler arası ilişkilerde ahlaksal bir yaklaşıma önem
vermelidir. Böylece ahlaksal tutum ve davranış, mesleki bilgi ve beceri ile
bütünleştirilmelidir. Hemşirelik mesleği profesyonel üyelerden oluşan bir grup olarak
ve insanlarla iç içe olması nedeniyle uygulamalarında etik kural ve ilkelere sahiptir.
Uluslararası Hemşireler Birliği (ICN) Etik Kodu’ da, hemşireliğe gereksinimin
evrensel olduğunu, hemşireliğin özünde; insan yaşamına ve insan haklarına ulus, dil,
din, cins, inanç, yaş, politik görüş ve sosyal statü farkı gözetmeksizin değer ve saygı
olduğunu
belirtir. Mesleki
etik
kurallar
ve
ilkeler
hemşireleri
yasalara,
yönetmeliklere karşı koruduğu gibi hizmet verilen bireyleri de uygulamalara karşı
korumaktadır.Mesleki değerlerin bilinmesi ve fark edilmesi bazı yararlar sağlar.
Bunlar;
*hemşireye tutarlılık ve dinamiklik sağlar.
119 *hemşirenin davranış ve sorumluluklarını belirler.
*hemşireye otonomi kazandırır.
*motivasyonu sağlar ve mesleki doyuma götürür.
*hastanın zarar görmesini engeller.
*hastaya ve kararlarına saygı gösterilmesini zorunlu kılar.
*bakımda ve tedavide adaletsizliği önler.
*hastanın kültürel ve ahlaki değerlerine saygı duyulmasını sağlar.
*bakım verirken kültürel değerler dikkate alınır.
Ülkemizde
etik
ile
ilgili
yapılan
çalışmalarda
hemşirelerin
lisans
eğitimlerinde etik dersini aldıkları ve çalışma yaşamının ilk yıllarında etik ile ilgili
konulara daha duyarlı oldukları ancak çalışma yaşamı ilerledikçe konuya
hassasiyetin azaldığı, etik sorunların göz ardı edildiği görülmüştür. Bu nedenle
hemşirelerin mezuniyet sonrası da etik ile ilgili konularda eğitim alması sağlanmalı
ve konuyla ilgili toplantı, kurs ve sempozyumlara katılmaları desteklenmelidir.
KAYNAKLAR:
1. Bandman EL. Bandman B (1990) Nursing Ethics Through the Life Span, Appleton & LangeNorwalk.
2. Başak T, Uzun Ş, Arslan F. Yoğun bakım hemşirelerinin etik duyarlılıklarının incelenmesi.
Gülhane Tıp Dergisi 2010; 52: 76-81
3. Bayık A (1992) Hastaların hasta haklarını bilme ve bu haklardan yararlanma durumları ve
karşılaştıkları riskler. III. Ulusal Hemşirelik Kongresi Kitabı, Sivas, Esnaf Ofset Matbaacılık, s.778782.
4. Beerman MC (1997) The nurse’s role in bioethics, AORN Journal, 65(5):923-926.
5. Berlandi HJ (1997) Ethical issues in pediatric perio-perative nursing, Nurs Clin of North Am,
6. Çobanoğlu N, Algıer LA Qualitive analysis of ethical problems experienced by physicians and
nurses in intensive care units in Turkey. Nursing Ethics 2004; 11: 444-458.
7. Ersoy N, Gündoğmuş ÜN (2003). A study of the ethical sensitivity of physicians in Turkey.
Nursing Ethics 10(5):472-484
8. İrgil E (2001). Halk sağlığı ve etik, Klinik Etik, Demirhan, E. (Ed.) Nobel Kitapevi, 295-305.
9. Karakaya H (1992) Etik kurullar ve hemşirenin rolü, III. Hemşirelik Kongresi Kitabı. Sivas. Esnaf
Ofset Matbaacılık. s.307-310. (1):153-168.
10. Karaöz S. (2000) Cerrahi hemşireliği ve etik, Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu
Dergisi, 4 (I) : 1-4
11. Kitiş Y, Bilgici ŞS. Bir Aile içi şiddet olgusu; Sır tutma ilkesi ile şiddeti ihbar etme yükümlülüğü
arasındaki etik ikilem. Aile ve Toplum Dergisi 3(11):7-11Eğitim - Kültür ve Araştırma Dergisi
12. Lee Won H, Pope M, Han Sung S et al. (2000). Korean nurses perceptions of ethical problems:
Toward a new code of ethics for nursing. Nursing and Health Sciences 2 (4): 217-228.
13. Noureddine S (2001). Development of the ethical dimension in nursing theory. International
Journal of Nursing Practice 7 (1): 2-11.
14. Oğuz Y (2001). Felsefi yaklaşımların ışığında klinik etiğe giriş, Klinik Etik, (Ed.) Erdemir,
Demirhan et. al.,Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul, 9-25.
15. Schroeter, K. (1996) Perioperative nurses' involvement on nursing ethics committees, AORN J,
4(4): 588-596oy,N.:Hemşirelik ve etik, Hemşirelik forumu, 1998
120 YOĞUN BAKIM HEMŞİRELİĞİ VE ETİK SORUNLAR
P-04
Arş.Gör. Betül KUŞ, Öğr.Gör. Sibel KİPER
Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
Sağlık alanında etik kavramı, mevcut teknolojik gelişmeler ve bilimsel veriler
çerçevesinde iyileşme umudunun kaybedildiği düşünülen hastalara uygulanan
müdahaleler konusunda son yıllarda tartışma yaratmaktadır. Bu tartışmaların en çok
yaşandığı alanlardan birisi de multidisipliner bir ekibin hizmet sunduğu yoğun bakım
üniteleridir. Hastaların durumundaki değişikliği fark etme ve hızlı karar verilmesi
gereken konularda en çok sorunla karşılaşan biriside multidisipliner ekibin içerisinde
yer alan yoğun bakım hemşireleridir. Yoğun bakım hemşirelerinin sıklıkla
karşılaştıkları etik sorunların başında; beyin ölümü, organ nakli, bilgilendirilmiş
onam alma, resüsitasyon, yaşam desteğinin kesilmesi veya verilmemesi, tıbbi
kaynakların adil paylaşımı ve ötenazi, hasta haklarının korunması, terminal
dönemdeki hastanın bakımı, aydınlatılmış onam alma, sınırlı kaynakların
paylaştırılması, meslektaşların etik dışı tutumları olduğu belirtilmiştir.
Yoğun bakım hemşirelerinin etik sorunları çözebilmeleri için etik açıdan
problem yaratan konuları belirlemeleri ve bu konuların çözümünde etik ilkeleri
uygulamaları gerekmektedir. Bu etik ilkeleri uygulayabilmeleri için ise, hemşirelerin
etik duyarlılıklarının yüksek olması gerekir. Etik duyarlılıklarının gelişmiş olması
profesyonelleşme yolunda katkıda bulunurken, bireylere verilen hemşirelik
bakımının kalitesini de doğrudan etkilemektedir.
Başak ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada hemşirelerin yaklaşık yarısının
mezuniyet sonrası etik konusunda eğitim almadıklarını,%35,7’sininde bu yüzden etik
sorunları çözemediklerini belirtmişlerdir. Yapılan başka bir çalışmada yoğun bakım
hemşirelerinin etik sorunların çözümünde sistematik bir karar verme sürecini
kullanmadıklarını ve sorunun çözümü için doktora başvurdukları tespit edilmiştir.
Yoğun bakım hemşirelerin etik sorunlara ilişkin duyarlılıklarının arttırılması
ve etik sorunların çözümünün sağlanabilmesi için mezuniyet öncesi hemşirelik
121 müfredatlarında, mezuniyet sonrasında ise hizmet içi eğitim programlarında ‘Etik,
Meslek etiği ve etik ilkeler’ konusunda eğitim verilmesi önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: Yoğun bakım, Yoğun bakım hemşireliği, Etik, Etik
sorunlar
KAYNAKLAR:
1.Erkekol Ö.F, Numanoğlu N, Gürkan U. Ö ve ark. ,Yoğun bakım ünitesine ilişkin etik konular,
Toraks dergisi 2002; 3(3): 307-315
2.Büyükkoçak Ü, Çakırca M, Anestezi ve yoğun bakımla ilgili etik konular, Türkiye klinikleri dergisi
2007; 5: 19-29
3.Dinç L, Hemşirelik hizmetlerinde etik yükümlülükler, Hacettepe tıp dergisi 2009;40:113-119
4.Başak T, Uzun Ş, Arslan F, Yoğun bakım hemşirelerinin etik duyarlılıklarının incelenmesi, Gülhane
tıp dergisi 2010; 52: 76-81
5.Crippen W, Whetstine M. L, Ethics review:dark angels-the problem of death in intensive care,
Critical care 2007; 11: 202-204
6.Çobanoğlu N, Algıer LA, Qualitive analysis of ethical problems experienced by physicians and
nurses in intensive care units in Turkey, Nursing Ethics 2004; 11: 444-458.
122 GERİATRİ VE ETİK
P-05
*Araş.Gör. Züleyha KILIÇ, **Öğr.Gör. Nurhan KULOĞLU,
*Araş.Gör. Yağmur SEZER, **Öğr.Gör. Nur Pınar AYAZ
*Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu
** Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Bu çalışma/derleme geriatri alanında etik kavramını incelemek üzere
gerçekleştirilmiştir.
İnsanın doğumuyla başlayan süreçte yasalara göre 65 yaşın başlangıç sınırı
olarak kabul edildiği “yaşlılık” kavramı aynı zamanda fiziksel ve zihinsel yönden
bağımsızlıktan
bağımlılığa
geçildiği
bir
dönemi
ifade
etmektedir.
Bazı
araştırmacılara göre yaşlılık; durağan bir dönem değil bir ömrün değişimini ve
sürekliliğini anlatan bir kavramdır.
Tıp alanındaki gelişmelerle günümüzdeki yaşam süresi bir hayli uzamakta,
65 yaş ve üstü insan nüfusunun oranı toplam nüfus karşısında sürekli
yükselmektedir. Yaşlı nüfustaki bu artış eğilimi Türkiye’de de gözlenmektedir. 31
Aralık 2011 tarihi itibarıyla nüfusun % 7,3’ü (5.490.715 kişi) 65 ve daha yukarı yaş
grubunda bulunmaktadır. Ortalama yaşam süresi 71 yıl olan ülkemiz, Avrupa da orta
yaşlı nüfusa sahip bir ülke haline gelmiştir.
Yaşlanmayla birlikte kronik hastalıklarla daha fazla karşı karşıya kalınması,
çeşitli ilaçlar kullanılması, karar verme kapasitesinin azalması, mental ve yasal
yeterliliğin kaybedilmesi ile ilgili önyargılar, yaşlının özerkliliğinin, değer, istek ve
inançlarının göz ardı edilebilmesine yol açabilmektedir. Yaşlıların yaşam kalitesinin
bireyin kendisi tarafından algılandığı şekilde değerlendirilmemesi de önemli bir
sorundur. Tüm bunlara ilave olarak,
yaşlıların tıbbi hizmetlerden adil pay
almamaları, etik kavramını yaşlılık döneminde daha önemli hale getirmektedir.
“Yaşlılık bilimi” olarak tanımlanan geriatri, kurala bağlanmamış durumlarda
karar vericinin yaşadığı seçim sorunu olarak ifade edilen etik ikilemlerin sıklıkla
yaşandığı bir alandır.
123 Bu nedenle söz konusu alanda çağdaş tıp ahlakının dört direği olan özerklik,
yararlılık, kötü davranmama ve adalet ilkeleri arasında dengeyi sağlamak için ciddi
çaba göstermek gerekir. Özellikle geriatri alanında; tıbbi kaynakların adil
paylaştırılması, karar verme kapasitesi, yeterlilik, aydınlatılmış onam, palyatif bakım,
yaşamı destekleyen tedavi kararları ve rahat ölüm gibi önemli etik konular göz ardı
edilmemelidir.
KAYNAKLAR
1. Öztürk Türkmen H, Arda B. Yaşlılık ve Etik Sorunlar. Kutsal Y. G, eds. Temel Geriatri. İstanbul:
Güneş Tıp Kitapevi; 2007.s.371-377
2. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=39&ust_id=11 (Erişim Tarihi:05.04.2012)
4. Çohaz A. Türkiye’de Yaşlı Ve Yaşlılara Sunulan Bakım Hizmetleri. Akademik Geriatri 2010.s.122123
5. Ersoy N. Yaşlılık ve Etik. Gacar M. N,eds, Adı Eylül sağlık Bilimlerinde Yaşlılık. İstanbul: Nobel
Tıp Kitapevi;2009.s.5-17
6. Yıldırım G. Kadıoğlu S. Etik ve Tıp Etiği Temel Kavramları. C.Ü. Tıp Fakültesi Dergisi. 2007;29
(2): 7-12,
124 İKİ TABU; “ÖTENAZİ” ve “İNTİHAR”
P-06
*Yrd.Doç.Dr. Elçin BALCI, **Öğr.Gör. Mehtap ŞAHİNGÖZ,
*Prof.Dr. Osman GÜNAY
* Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
** Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu
Giriş
ve
Amaç;
Ötenazi;
tıbbın
elinde
bulundurduğu
olanaklarla
iyileştiremediği ve nitelikli bir yaşam da sağlayamadığı hastaların yaşamlarının,
içinde bulundukları belli koşullarda ve biçimde sona erdirilmesi olarak
tanımlanmaktadır. Bu çalışma Sivas il merkezindeki kamu ve özel sağlık
kurumlarında görev yapan hemşirelerin, ötenazi konusunda neler düşündüklerini
ortaya çıkarmak ve intihar başlığının ötenazi ile karşılaştırmalı olarak nasıl
algılandığını belirlemek üzere yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem; Araştırma Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi
Hastanesi, Sivas Numune Hastanesi, Sivas Devlet Hastanesi, Özel Sivas Anadolu
Hastanesi, özel diyaliz merkezleri, aile sağlığı merkezleri (ASM) ve toplum sağlığı
merkezlerinde (TSM)
yapıldı.
Araştırmanın yapıldığı dönemde bu kurumlarda
toplam 887 hemşire çalışmaktaydı, yönetim biriminde ve özel birimlerde
çalışan(127) hemşire hasta tedavisinde aktif yer aldıklarından dolayı çalışmaya dâhil
edilmemiştir. Araştırmaya 750 hemşirenin katılması planlanmış ancak çalışmaya
katılmayı kabul etmeyenler (65 kişi) ve rapor, tayin, izin nedeniyle ulaşılamayanlar
(44 kişi) nedeniyle 641 kişiye ulaşılarak tamamlanmıştır (ulaşma oranı %85.5).
Tanımlayıcı ve kesitsel bir araştırmadır. Çalışmada, veriler bir anket formu ile
toplanmış, yüzdelikler belirtilmiş ve analizlerde Khi kare testi kullanılmıştır.
Bulgular; Hemşirelerin %95.3’ü kadın ve yaş ortalaması 29.21±4.85 yıldır.
Hemşirelerin %96.1’i ötenazinin ne olduğunu bildiğini beyan etmiştir. Yasal boyutu
sorgulandığında katılımcıların %83.2’si yasal bir durum olmadığını ve suç olduğunu
düşündüklerini ifade etmiştir. Dini açıdan sorulduğunda %86.0’sı günah olarak
nitelendirmiştir. İntihar olayının ötenazi olup olmadığı sorulduğunda %17.3’ü
intiharı da ötenazi sayarken %36.3’ü intihar ötenazi sayılmaz demiştir. İntiharın
yasal olmayıp suç olduğunu düşünenlerin oranı %75.7, yasaldır ve haktır diyenlerin
125 oranı %1.4’tür. İntihara dini açıdan günahtır diyenlerin oranı %97.2 olarak tespit
edilmiştir.
Sonuç; Ötenazinin hak olmadığını düşünen hemşirelerin çoğu yasal
olmadığına ve günah olduğuna inanmaktadırlar.
KAYNAKLAR
1-Akçil M, Bilgili N, Türkan S, Yardım M, Yıldız AN. Üniversite Son Sınıf Öğrencilerinin Ötenazi
Konusundaki Görüşleri. 3.Tıbbi Etik Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Türkiye Biyoetik Derneği
Yayını, 1998: 149-158
2-Güven K. Kişilik Hakları ve Ötenazi. 1.Baskı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2000.
3-Aypar Ü. Ötenazi. Hacettepe Tıp Dergisi, 1997;28(1): 4-8.
126 HEMODİYALİZ TEDAVİSİNDE ETİK VE HEMŞİRELİK
P-07
Yrd.Doç.Dr. Nazan KILIÇ AKÇA, Araş.Gör. Dilek EFE
Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü İç Hastalıkları Hemşireliği AD
Bu derlemenin amacı, hemodiyaliz hemşirelerinin yaşadığı etik sorunları
tanıtmak ve tartışmaktır. Hemşirelik bakımı, toplumdaki her bireyin yaşamının
herhangi bir döneminde gereksinim duyduğu veya duyacağı bir hizmettir. Bir
başkasının bakım sorumluluğunun üstlenilmesi, verilen bakımın kişi üzerindeki etkisi
hemşirelik mesleğine ahlaki sorumluluklar yükler. Bakımın bu ahlaki boyutu ve
duygusal etkileri hemşirelik mesleğinin temelini oluşturur. Son yıllarda hemodiyaliz
hastalarının sayısında ciddi artışlar görülmektedir. Aynı zamanda hemodiyaliz
ünitelerinde artan hastalara yönelik işleyişler bozulabilmekte ve hemodiyaliz
hemşireleri bu durumlara nasıl cevap vereceklerini bilmemektedir. Hemodiyaliz
hemşireleri, hemodiyaliz tedavisinde yaşanılan sorunlar nedeni ile hastaların özel
bakım gerektirdiğini bilmelidirler. Hemodiyaliz hemşireleri hastalara mahremiyete
saygı, özerklik, zarar vermeme, doğruluk-dürüstlük ve adalet-eşitlik gibi etik ilkeler
doğrultusunda etik duyarlılık göstermeli ve özel bakım stratejilerini geliştirilerek
uygulanmalıdır.
Hemodiyaliz hastaları yaşamlarının makineye bağlı olması, ölüm korkusu,
kendi üzerlerinde güç kaybı, depresyon gibi nedenlerle kaygı düzeyini yüksek
yaşabilmektedir. Ayrıca hastaların haftada üç kez hemodiyalize girmesi ve 3-4 saat
hemodiyaliz makinesine bağlı kalması, ilaç tedavisi ve uyum göstermesi gereken
diyet programı tedaviye uyumu zorlaştırıcı faktörlerdir. Hemodiyaliz tedavisinin
getirdiği zorluklar hasta ve hemşire ilişkisini olumsuz etkilemektedir. Hastaların
tedavi ve hasta hakları ile ilgili yaşadıkları zorlukları gidermek hasta iyiliğini
korunmak ve geliştirmek sağlık bakım profesyonellerinin özelliklede hemşirelerin
manevi yükümlülükleridir. Hemodiyaliz çalışanları etik ilkeleri kullanmalı ve
hastayla ilgili bütün uygulamalarda hukuksal ve etik dengeyi sağlamalıdır. Hastalar
tedavi rejimlerine uyumsuzluk gibi nedenlerle kendilerine zarar verebilir. Ayrıca
yaptığı uygulamalar nedeniyle diğer hastalara zarar veren hastalar ya da sağlık
127 personeli olabilir. Hemşireler hemodiyaliz hastaları ile uğraşırken, mesleki değerleri
ve etik ilkeleri en yüksek düzeyde tutarak, tutarlı bir şekilde hareket etmeleri
gerekmektedir. Bir hemodiyaliz ünitesinin hastalar için özgür ve sağlıklı bir ortam
olması hemodiyaliz hemşirelerinin sorumluluğudur. Anahtar Kelimeler: etik, hemodiyaliz, hemşirelik
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
Hashmi A, Moss HA. Treating difficult or disruptive dialysis patients: practical strategies based on
ethical principles. N a t u r e C l i n i c a l P r a c t i c e N e p h r o l o g y 2008;4(9):514-520
Walker R, Abel S, Meye A.The role of the pre-dialysis nurse in New Zealand. Ren Soc Aust J,
6(1). 5-10
Berndt J. The ethics of simulated nursing clinical experiences. Teaching and Learning in Nursing
(2010) 5, 160–163
128 HEMŞİRELERİN YAŞADIKLARI ETİK İKİLEMLER
P-08
Araş.Gör. Hatice ARISOY, Araş.Gör. Şahika ŞİMŞEK
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü
Etik ikilem; iki ya da daha fazla seçenek olduğunda, hangi seçeneğin daha iyi
olduğuna karar verme güçlüğünde ve mevcut gereksinimlerin elde olan imkanlarla
çözümlenemediğinde ortaya çıkar. Etik ikilemler, doğru cevapların ne olduğu
bilinmeyen durumlar olup ikilemlerin çözümünü sağlayan kesin kurallar yoktur.
Sağlık bakımındaki etik ikilemler profesyonel eylemlerin ve hasta bakım kararlarının
alındığı durumlarda yaşanır. Hemşireler hastalarla sürekli iletişim halinde
olduğundan etik sorunlarla daha sık karşılaşacağı ve olası bir etik sorunu erken fark
edeceği düşünülmektedir. Bu nedenle etik ikilem hemşirelerin karar verme sürecinde
etkili olabilmektedir. Casterle ve arkadaşları (2008) nın meta analiz çalışmasına
göre, hemşireler herhangi bir etik ikilemle karşılaştıklarında, hastaların kişisel
ihtiyaçları ve refahından ziyade karar vermede ölçüt olarak kendi doğrularını
kullanmaya eğilimindedirler. Goethals ve arkadaşları (2010) 1988-2008 yılları
arasında hemşirelerin etik karar verme sürecini, kişisel ve durumsal faktörlerin
etkilediğini saptamıştır. Raines (2000) 229 hemşire üzerinde yaptığı araştırmada en
sık karşılaşılan etik ikilemlerin ağrıyla baş etme, hasta yararına uygun karar verme,
yaşam kalitesi gibi konularda yaşandığını ortaya koymuştur. Sevrinsson ve
Hummelvoll (2001) psikiyatri kliniğinde çalışan hemşirelerin etik ikilemlerde
özellikle hastanın otonomisi, hastaya yaklaşım ve hasta bakımında karşılaştıklarını
belirlemiştir. Halcomb ve arkadaşları (2004)’nın yoğun bakım ünitesinde yaşamın
sonlandırılmasına ilişkin etik ikilemler üzerine yaptıkları niteliksel çalışmada etik
ikilemleri; hastayı rahatlatma ve bakımını verme, gerginlik ve çatışma yaşama, zarar
vermeme ilkesi, hemşire-aile ilişkisi ve iç görü olarak beş tema altında
sınıflandırılmıştır. Ülkemizde ise hemşirelerin karşılaştıkları etik ikilemlerle ilgili
çalışmalar çok azdır. Aksu ve Akyol (2011) 301 hemşire üzerinde yaptığı çalışmada
hemşirelerin %45.10’u etik ikilem karşısında doğruya karar verebilmede sorun
yaşamıştır. Dinç (1994) Ankara’daki üniversite hastanelerinde çalışan 200
129 hemşirenin en çok sosyal güvencesi olmayan ve hastaneden kaçmak isteyen
hastalarla (%13.25) ve doktor istemine karşın tedaviyi reddeden hastalarla (%18.75)
ilgili etik ikilemler yaşadıklarını saptamıştır. Sonuç olarak, hemşireler kendi moral
değerlerini belirginleştirmeli ve etik kuralların uygulanmasını etkileyen konular
hakkındaki duyarlılığını arttırmalıdır.
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
Craven FR, Hirnle JC (1996). Ethics in Nursing, Fundamentals of Nursing Human Health and
Function. 2th Edition, 40-41.
Elçigil A, Bahar Z, Beşer A ve ark. (2011) Hemşirelerin Karşılaştıkları Etik İkilemlerin
İncelenmesi. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 14: 2.
Erdemir F, Algier L, Pınar G ve ark. (2001). Hemşirelikte Etik Programına Katılan Hemşirelerin
Karşılaşmış Oldukları Etik İkilem Örneklerinin İncelenmesi. 2. Ulusal Tıbbi Etik Kongresi Bildiri
Kitabi, 317-322.
Casterle B, Izumi S, Godfrey NS & Denhaerynck K. (2008). Nurses’ responses to Ethical
Dilemmas in Nursing Practice: Meta-Analysis. Journal of Advanced Nursing 63(6), 540–549.
Goethals S, Gastmans C, de Casterle BD (2010). Nurses Ethical Reasoning and Behaviour: A
Literature Review. International Journal of Nursing Studies 47:635-650.
Raines ML. (2000). Ethical decision making in nurses, Jona's healthcare law. Ethics and
Regulation 2(1): 29-41.
Severinsson E, Hummelvoll JK (2001). Factors influencing job satisfaction and ethical dilemmas
in acute psychiatric care, Nursing And Health Sciences 3:81-90.
Halcomba E, Dalyb J, Jacksonb D et al. (2004). An Insight into Australian Nurses’ Experience of
Withdrawal/Withholding of Treatment in the ICU. Intensive and Critical Care Nursing 20: 214222.
Aksu T, Akyol A. (2011) İzmir’deki Hemşirelerin Etik Duyarlılıklarının İncelenmesi.
Turkiye Klinikleri J Med Ethics; 19(1):16-24.
10. Dinç L (1994). Hemşirelerin Etik Problemler Karşısındaki Yaklaşımlarının Belirlenmesi.
Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 1(1):33-43.
130 PSİKİYATRİ ALANINDA ETİK İLKELERİN ÖNEMİ
P-09
Araş. Gör. Mehtap ÇÖPLÜ, Prof.Dr. Ali ŞAHİN
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
Bu derleme, psikiyatri alanındaki etik ilkelere yönelik olarak yapılmıştır.
Psikiyatrinin bir uzmanlık alanı olarak kullanılmaya başlaması henüz bir yüzyılı
biraz geçmiş olmasına karşın psikiyatri; tıbbın tanımında ve içeriğinde önemli
değişimlere yol açmış ve bireylerin ruhsal sorunları ile bu sorunların organik
düzeydeki bağlantıları üzerinde durmuştur. Diğer yandan, son yıllarda tıp etiğinin
çok tartışılan bir konu olması psikiyatri etiği adı verilen bir alanın doğmasına da
neden olmuştur.
Psikiyatrinin bir tıp alanı olarak kullanılmaya başlaması birçok yeniliği de
beraberinde getirmiştir. Eğitime ve hizmete yönelik özel klinikler ve tedavi
merkezleri açılmaya başlanmış, bu merkezlerin etkinlikleri ve programları da ilgi
görmeye başlamıştır. Ayrıca psikiyatri alanında düzenlenmekte olan kongre,
konferans, panel, sempozyum gibi bilimsel etkinliklerin de sayısında artış olmuştur.
Tüm bu çalışmalar psikiyatri eğitimine gereken önemin verilmeye başlandığının bir
göstergesi olarak kabul edilebilmesine rağmen, günümüzde halen psikiyatri
alanındaki etik sorunlar çözülebilmiş değildir.
Psikiyatride yaşanan etik sorunların en özgün olanı hastanın özerkliğinin
korunması ve hastaya saygı gösterilmesi ile ilgili olanıdır. Diğer yandan psikiyatrinin
ortaya çıkma nedenlerinden biri bireyin ruh hastalığı nedeniyle zarar görmüş
özerkliğini onarmaktır. Bu durum açık bir ikilem oluşturmaktadır.
Psikiyatrinin temel etik sorunlarından bir kısmı da zorla tedaviye alınan
hastaların sahip oldukları haklarla ve bunların korunması ile yakından ilgilidir. Buna
ek olarak; yapılan bir çalışma da psikiyatrik bozukluğu olan hastanın gönülsüz/zorla
tedavi edilmesi konusuna değinmiş ve diğer ülkelerle karşılaştırıldığında
ülkemizdeki yasal düzenlemelerde ve etik düzenlemelerde ve etik kodlarda hastanın
131 zorla tedavi edilmesi ve hastaneye yatırılmasının daha çok tehlikelilik riskine
dayandırıldığı görülmüştür.
Bilimin tüm alanlarında etik ve ahlaki değerlerin önemi tartışılamaz. Tıpta
etik ilkelerin de insan hakları ile ilgileniyor olması ve ruh hastalarının diğer hastalara
göre haklarını daha az kullanabilecek durumda olması şüphesiz psikiyatri etiğinin
üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu göstermektedir.
Anahtar kelimeler: Psikiyatri, etik ilkeler, etik sorunlar, hasta hakları
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
Psikiyatri ve etik sorunları. Doç. Dr. N.Yasemin OĞUZ , Uz. Dr. Halise DEVRİMCİ ÖZGÜVEN
Psikiyatri Eğitimi ve Etik. Başaran DEMİR, Yasemin OĞUZ
Çözümlenmemiş Bir Konu: Psikiyatrik Bozukluğu Olan Hastanın Gönülsüz/Zorla Tedavi
Edilmesi. Rahime AYDIN ER, Mine ŞEHİRALTI
132 HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ETİK
PROBLEMLERE KARŞI YAKLAŞIMLARI
P-10
Arş.Gör. Ayşe Sevim AKBAY, Arş.Gör Mehtap ÇÖPLÜ,
Yrd. Doç. Dr. Nejla CANBULAT
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
Bilim ve teknolojideki gelişmeler ve bu gelişmenin sonucunda sağlık
bakımında değişimlerin yaşanması, hastaya bakım veren hemşirelerin etik problemler
ile sıklıkla karşılaşmasına neden olmaktadır. Hemşireler, hasta ve ailesi ile
savunuculuk, danışmanlık ve eğiticilik rolleri gereği sağlık alanında moral değerlerin
gelişmesinde anahtar kişilerdir ve etik ikilemleri tanımlamada/etik karar vermede
bilgili ve yeterli olmalıdırlar. Bu yeterlilik mezun olmadan önce hemşirelik eğitimi
sırasında kazandırılmalıdır. Hemşirelik öğrencileri için etik eğitim, etik sorunları
belirlemede ve karar vermede yeterli, ahlaklı olarak sorumluluk sahibi hemşireler
yetiştirmeyi amaçlamaktadır.
Hemşirelerin ve hemşirelik öğrencilerinin etik yaklaşımları ile ilgili
birçok araştırma yapılmıştır. Cameron ve ark. (2001)’nın hemşirelik öğrencilerinin
etik problemler karşısında yaklaşımlarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak
yaptıkları çalışmada, öğrencilerin ahlaki karar verme düzeyinin hemşirelik eğitimi
sonunda arttığı belirtilmektedir. Krawzczyk (1997)’ın etik eğitimin, hemşirelik
öğrencilerinin ahlaki karar vermelerine etkisini incelediği çalışmada, etik dersleri ile
etik karar vermenin kolaylaştığı bildirilmektedir. Ayrıca bu çalışmada, son sınıf
hemşirelik öğrencilerinde birinci sınıf hemşirelik öğrencilerine göre etik karar verme
becerisinin geliştiği vurgulanmaktadır. Özden ve ark (2009)’nın 3. ve 4. sınıf
hemşirelik öğrencileri ile yürüttükleri çalışmalarında hemşirelik öğrencilerinin
%96,5’inin etik ile ilgili edindikleri teorik bilgiyi klinik uygulamalarda kullandıkları
bildirilmektedir. Doane ve ark (2004) hemşirelik öğrencileri ve klinik hemşirelerinin
uygulamalarının etik açıdan incelendiği çalışmada, hemşirelik öğrencileri kişisel
değerler
ile
profesyonel
değerlerin
çatışmaması
için
çaba
harcadıklarını
belirtmişlerdir. Yine bu çalışmada rol beklentilerinin ve hastane politikalarının
133 öğrencilerin ve klinik hemşirelerinin etik karar verme becerilerini engellediği
saptanmıştır.
Sonuç olarak; hemşirelerin etik kararlar verebilmesi, öncelikli olarak
hemşirelik eğitim programlarından mezun olmadan önce kendi ahlaki değerlerini
tanıyıp, kontrol edebilmeleri ile mümkün olabilir. Bunun yanında hemşirelik
öğrencilerinin etik ilkeler doğrultusunda etik karar verme durumlarının belirlenmesi
ve ders müfredatı içinde etik derslerinin yer alması etik karar vermelerini
kolaylaştırıp geliştirmesinde önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Hemşirelik öğrencileri, etik, etik problemler, hemşirelik
öğrencileri ve etik
KAYNAKLAR
1) Özden D, Direk H, Dilek G, Gökgöz S, Hemşirelik Bölümü 3. ve 4. Sınıf Öğrencilerin Etik
Problemler Karşısındaki Yaklaşımlarının Belirlenmesi, Ülman YI, Gül TB, Kadıoğlu FG,
Yıldırım G, Edisan Z (Eds). Tıp Etiğinden Biyoetiğe, Rulo Matbaacılık,Ankara, sy:372-381.
2) Cameron ME, Schaffer M, Park HA.Nursing student’s experince of ethical problems and use of
ethical decision-making models. Nurs Ethics.2001;8:432-47.
3) Krawczyk RM. Teaching Ethics: Effect on Moral Development. Nursing Ethics.1997;4(1):57-65.
4) Dinç L. Hemşireleri Etik Problemler Karşısındaki Yaklaşımlarının Belirlenmesi. Hacettepe
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bilim uzmanlığı tezi. ANKARA:1993.
5) Doanne G, Pauly B, Brown H, McPherson G. Eksploring the heart of ethical nursing
practice:İmplications for ethics education. Nursing Ethics. 2004;11(3):240-253.
134 ETİK VE ETİK LİDERLİK
P-11
Yrd.Doç.Dr. Evrim BAYRAKTAR
Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Etik Liderlik Kavramı ve Tanımı
“Etik liderlik” iş hayatında yaşanan etik krizlere tepki olarak daha fazla anılır
olmuştur, fakat etik liderliği tam anlamıyla açıklayan bir tanım bulunamamıştır. Etik
liderler, insanların ve toplumun daha iyi durumda olmasıyla ilgilenen, ilkeli karar
vericiler olarak görülmüştür. Bu liderler kişisel ve mesleki yaşamlarında etik
davranmayı bilen kişilerdir.
Etik liderler, çalışanlara işin her aşamasında karar verme yetkisi tanırlar. Bu
tarz liderler, çalışanlara değer verip onlara özgür bırakırlar ve kendi başlarına seçim
yapma şansı tanımaktadırlar.
Etik liderler kendi çıkarları peşinde değillerdir (egoizm), içinde bulunduğu
grubun çıkarları ile ilgilenirler (faydacılık). Bununla beraber davranışlarında etik
ilkeleri temel alan bu liderlik türü, izleyenlerinin haklarına saygı gösterir ve onlara
adil davranır. Etik liderler işletme içinde adaleti geliştirmek için astlarını karar
almaya dâhil eder. Ayrıca bu tür bir katılım çalışanların gelişimini ve iyi oluşunu
kolaylaştırır.
Etik Lider Özellikleri
Freeman ve Stewart’a göre ise etik liderlerin karakteristik özellikleri şu
şekilde sıralanabilir;
a) Örgüt değerlerini ve amaçlarını açıkça belirtir
b) Kişisel egolardan daha çok örgüt başarısına odaklanır
c) En iyi personeli bularak onu yetiştirir, geliştirir
d) Muhalefet mekanizmalarını oluşturur
e) Başkalarının değerlerini anlamak için yardım alır
135 f) Yaratıcı olurken en iyisini yapmaya çalışır
g) Sahip olunan değerlerin ve etik ilkelerinin sınırlarını bilir
h) Eylemlerini etik koşullarda oluşturur
i) Temel değer önerileri ile paydaş desteğine ve toplumsal meşruluğa sahip olur.
Etik liderin diğer özelliklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;
Söylediği gibi davranmak,
Tutarlı olmak,
Yol gösterici olmak.
Motive edici olmak,
Güven vermek,
Etik liderlerin karakteristik özellikleri
Etik bir bakış açısı vardır
Etik kararlar alır
İş kararlarının uzun dönem etkilerini düşünür.
Etik davranır veya etik davranışı ile rol modeli olur
Etiğin önemini anlatır
Kendilerini ve kendileri ile birlikte çalışanları anlarlar
İş yerinde nasıl etik davranılır hakkında çalışanlara eğitim sağlar ve onlara destek
olur.
KAYNAKLAR
1. ZHU W., MAY D.ve AVOLIO B. (2004): “The Impact of Ethical Leadership Behavior on
Employee Outcomes: The Roles of Psychological Empowerment and Authenticity”, Journal of
Leadership and Organizational Studies, 11(1):16-26.
2. FREEMAN R. ve STEWART Lisa: “Developing Ethical Leadership”; Business Roundtable
Institute for Corporate Ethics http://www.corporate ethics.org/pdf/ethical_leadership.pdf 20.10.2008.
3. MEGEP (2006): Meslekî Eğitim Ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi; Meslek Etiği
Ankara, http://www.yozgateml.com/bil/dokuman%5Cmodul%5C3_8.pdf 24.09.2009.
4. GÜNEY S. (2006): “Ahlaki Liderliğin Kavramsallaştırılması ve Ahlaki Yönetimde Liderliğin
Rolü”, Celal Bayar Üniversitesi Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 13(1):135-148.
5.FRY L. (2003):”Toward a Theory of Spiritual Leadership”, The Leadership Quarterly, 14(6):
693–727.
136 KONSÜLTASYON LİYEZON PSİKİYATRİ
HEMŞİRELİĞİNİN YASAL VE ETİK SORUNLARI
P-12
Öğr.Gör. Tuba KORKMAZ
Mevlana Üniversitesi
Etik; insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan
değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan
araştıran bir felsefe disiplinidir.
Sağlam bir etik karar vermenin ön koşulu; bu iki niteliğin kullanılarak
vakanın kapsamlı bir değerlendirme sürecine alınmasıdır. Gerçek veya potansiyel
fiziksel fonksiyon bozukluğu nedeniyle sağlık bakım sistemine giren hastaların ve
ailelerin primer koruma, tedavi bakım ve rehabilitasyona kadar uzanan yelpazede
ortaya çıkan ‘emosyonel, felsefi, gelişimsel, bilişsel ve davranışsal’ tepkilerini ruhsal
ve psikososyal sorunlarını tanımlayan tedavi ve bakımında rol alan, izleyen
hemşirelerin psikiyatrik tıp alanında eğitimlerini sağlayan ve bu alanda araştırmalar
yapan psikiyatri hemşireliğinin bir üst uzmanlığı olan konsültasyon liyezon psikiyatri
hemşiresinde etik bilinç ve duyarlılığın oluşması çok önemlidir.
Bu bilgiler ışığında KLPH’nin: Etik sorun olduğunu ayırt edebilmek için bilgi
ve duyarlılığa, etik sorunu kavrayabilmek için gerekli çözümleme becerisine, uygun
eylemi belirleyebilmek için geniş davranış örüntü seçeneklerine, yapmaya karar
verilen eylemi doğru olarak gerçekleştirebilmek için yeterli deneyime sahip olmaya
gereksinim vardır.
Tüm bunları yaparken çoğunluğun iyiliği/yararı, adaletli olma, gerçeği
söyleme/dürüst olma, güvenilirliği, gizliliği sürdürme, otonomi/özerkliğe saygı,
yaşamın kutsallığı/öldürmekten kaçınma gibi etik ilkeleri göz önünde bulundurması
gerekmektedir. Tüm bu etik ilkelerde alınan kararların yasal sınırlar içerisinde olması
gerekmektedir. Etiği bir pusulaya, hukuku da üzerinde izlenecek yolun işaretlendiği
bir haritaya benzetirsek, elde geçerli bir harita varken yol bulmada pusula ikinci
planda kalır; hukuk kurallarının olduğu yerde de etik, önemini ve değerini korumakla
birlikte geri plana çekilebilir. Neredeyse hemşirelik uygulamalarının bütün yönleriyle
137 ilgili yasalar vardır. Fakat psikiyatri hemşireliği ve klph diğer bölümlerden daha
karmaşıktır, yasalar yeterince açık değildir.
Psikiyatri
kliniğindeki
uygulamalarda
karşılaşılan
etik
sorun
yaratabilecek durumlar?
•
Tedavinin amaç, hastanın ise bu amaç için bir araç niteliği taşıması etik açıdan
olumsuzdur.
•
Hasta tedavi için olması gereken bir öğeye dönüştürülmektedir.
•
Yani üzerinde uygulama gibi birtakım işlemler ve eğitim için varlığı gereken bir öğe.
•
Oysa insan amaç olarak görülmeli, eylemler ise araç olmalıdır.
•
O halde klinikte yapılan eylemleri sorgulayalım: “Hasta için” mi? Düzenli bir klinik
yaratmak için mi? ”
•
İlaç amaçlı yatırılan ve onamı alınmadan tedavi edilmeye dayatılan vakalar/durumlar
•
Yeni Türk Ceza Kanununa göre, bir kimsenin işlemiş olduğu suçtan dolayı sorumlu
tutulabilmesi için kişinin anlama ve isteme yeteneğinin (isnad kabiliyeti) olması
gerekir. Bazı ruhsal bozukluklarda bireylerde bu kabiliyetin azaldığı veya mevcut
olmadığı kabul edilmektedir. Psikozlarda, bilinç kaybıyla birlikte olan epileptik
nöbetler sırasında işlenen suçlarda, Ağır derecede mental retardasyonu olanlarda
zeka yaşı 11 in altında olanlarda ceza sorumluluğu yoktur.
•
Anahtar kelimeler: KLP Hemşireliği, etik sorun, hukuk
KAYNAKLAR
1.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, 9. Baskı, Ankara 1998 s:48
2.
Stuart GW, Sundeen SJ (1987). Liaison Nursing: A Model For Nursing Practice. Principles And
Practice of Psychiatric Nursing, The CV. Mosby Company, St. Louis.
3.
Cristopher MB (1995). The role of liaison psychiatry. Psychiatric Aspects of Physical Disease.
Editor: House A, Mayou R, Mal-linson C, Royal College of Physicians And Royal College of
Psychiatrists, London
4.
Gerety FK (1991). Psychiatric consultation-liaison nursing. Psychiatric Mental Healt Nursing.
Editör: Mcfarland GK, Thomas MD, With 87 Contributors From The U.S. and Canada J.B.
Lippincott Company, Philadelphia.
5.
Luna-Raines M (1989). Psychiatric liaison nursing. Psychiatric Mental Health Nursing. Editör:
Birckhead LM, J.B. Lippincott Company, Philadelphia.
6.
Nelson JKN, Schilke DA (1976). The Evo-lution of psychiatric liaison nursing. Pers-pectives in
Psychiatric Care 14(2):60-65.
138 7.
Robinson L (1991). Psychiatric consultation liaison nursing. Handbook Of Studies On General
Hospital Psychiatry. Editör: Judd, Burrows, Lipsitt, Elsevier Science Publis-hers B.V., Oxford.
8.
Kocaman N. Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Hemşireliği ve Rolü nedir?. Atatürk Üniversitesi
Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2005, 8(3):107-118.
9.
Özkan S. Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi. Psikiyatri Temel Kitabı, Editörler: Ertuğrul
Köroğlu,Cengiz Güleç. Ankara, 1998: 789-802.
139 TESPİT UYGULANAN HASTALARDA HEMŞİRELİK
BAKIMI VE ETİK YAKLAŞIMLAR
P-13
Yrd.Doç.Dr. Hatice TAMBAĞ
Mustafa Kemal Üniversitesi Hatay Sağlık Yüksekokulu
Psikiyatri kliniklerinde yatarak tedavi gören hastaların kendilerine, diğer
hastalara, çalışanlara ve ortama yönelik zarar verici davranışlarına engel olmak
amacıyla tespit ve tecrit izolasyon gibi kısıtlayıcı yöntemler uygulanmaktadır. Tedavi
ortamında hastaların hareketlerini kısıtlayan, davranışlarını kontrol altına alan
mekanik veya fiziksel müdahaleler “tespit” olarak nitelendirilmektedir. Tespitler
“hastanın izniyle ya da izni olmadan hareket özgürlüklerini kısıtlamak için hastaya
doğrudan fiziksel güç kullanılması” olarak tanımlanır. Tespit, en geniş anlamıyla
bedensel hareketin kısıtlanması şeklinde tanımlanabilir.
Literatürde tespit uygulamalarında dikkat edilmesi gereken noktalar şöyle
belirtilmektedir;
• Tespit sadece hastanın kendine ve diğerlerine yönelik fiziksel tehlike
durumlarında kullanılmalıdır.
• Tespit süresi olabildiğince kısa tutularak gözlem sürdürülmelidir. İlgili
kayıtlar ayrıntılı yazılmalıdır.
• Hekim tarafından 30 dk., hemşire tarafından 15 dk. ara ile hasta
değerlendirilmelidir. Tespit uygulanan kişi yüz yüze gözlenebilmelidir. Tespit
noktalarındaki dolaşım kontrol edilmeli, hastanın gereksinimlerine uygun bakımı
sağlanmalıdır.
• Tespit uygulaması sonrasında klinikte çalışan sağlık ekibi için yaşantıların
paylaşımı olanağı sağlanmalıdır.
• Ekibe yönelik eğitimler ile ekibin gelişimi desteklenmelidir.
Tespit asla; ajite, ısrarcı ya da yıkıcı davranışları olan hastalara karşı ceza ya
da intikam aracı olarak, personelin kolayına geldiği için, bir tedavi programının
alternatifi olarak kullanılmamalıdır.
140 Tespit uygulanan hastanın haklarını ve onurunu korumak önemli bir etik
sorumluluktur. Bunun için, hasta ya da yakınlarına tespite neden ihtiyaç duyulduğu
konusunda bilgi verilmeli onamları alınmalı ve işlemin neden gerektiği sakin ve
güven verici bir şekilde anlatılmalıdır.
Hastanın mahremiyetini korumak için, tespitlerin olabildiğince bireysel
ihtiyaçlara göre yapılmasını sağlamak, tespitlerin profesyonelce yapılmasını
sağlamak, bakımla ilgili kararlar alırken hastanın ya da hasta için önemli diğer
kişilerin katılımına izin vermek,
değerlendirme ve yakın izlemin devamını
sağlamak, tespit süresince fiziksel bakım ve konforu sağlamak hemşirenin
sorumlulukları arasında yer almaktadır.
Anahtar Kelimeler; Tespit uygulaması, hemşirelik bakımı, etik
KAYNAKLAR
1.
2.
3.
4.
Coşkun S, Avlamaz F. Akut psikiyatri kliniklerinde uygulanan mekanik tespit sayı ve süresinin
bir yıl içinde gösterdiği değişimin incelenmesi. Journal of Psychiatric Nursing 2010;1(2):51-55.
Schreiner GM, Crafton CG, Sevin JA. Decreasing the use of mechanical restraints and locked
seclusion. Adm Policy Ment Health 2004;31:449-63.
Foster C, Bowers L, Nijman H. Aggressive behaviour on acute psychiatric wards: prevalence,
severity and management. J Adv Nurs 2007;58:140-9.
Sailasa E, Wahlbecka K. Psikiyatri servislerinde tecrit ve tespit. Current Opinion in Psychiatry
Turkish Edition 2005 1(4): 255-262.
141 BİYOETİK ÇERÇEVESİNDE YAŞLILARA YÖNELİK
YAKLAŞIMLAR
P-14
*Araş.Gör.Dr. Rana CAN, **Yrd.Doç.Dr. Selim KADIOĞLU
*Mustafa Kemal Üniversitesi Hatay Sağlık Yüksek Okulu.
**Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Günümüz dünyasında yaşlı nüfus sayı ve oran olarak ciddi bir artış
göstermekte; bu durumun doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak toplumsal
örgütlenme çerçevesinde yaşlılara verilen hizmetlerin ve sağlanan olanakların
gözden geçirilmesi, onlar için yeni kurumsal yapılar oluşturulması gündeme
gelmektedir. Farklı meslek alanlarında yaşlı tüketicilere yönelik mal veya hizmet
üretiminin giderek artması, bu mesleklerin mensuplarının yaşlılarla daha sık
karşılaşmasına ve daha yoğun bir ilişki yaşamasına yol açmaktadır. Yaşlı kişilerin
biyokültürel özellikleri açısından kendine özgü bir zümre oluşturması nedeniyle söz
konusu yoğun ilişkide, beklenti ve yeterlik durumları göz önüne alınarak, onlara
yönelik en uygun davranış şekillerinin tanımlanması; yapılması ve kaçınılması
gereken eylemlerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu tanımlama ve belirleme
etkinlikleri, yaşlılara yönelik üretim yapılan alanların kendilerine özgü etiklerinde
ağırlığı giderek artan bir unsurdur.
Bu bildiri, hedef kitlesi içinde yaşlı kişilerin oranı yüksek ve büyük bölümü
sağlık meslekleri kategorisine ait olan uğraş alanlarının etiklerinin yaşlılara yönelik
davranışlarla ilgili içeriğiyle ilgili genel bir değerlendirme niteliğini taşımaktadır.
Söz konusu alanların toplu takdiminden sonra geçilen bu değerlendirme, bu alanların
tümünün etiklerini kapsayan ve bütünleştiren biyoetik çerçevesi içinde, etiklerin her
birinin içerdiği ortak ya da benzer unsurlara odaklanılarak yapılmıştır. Ele alınan
konular, bir yandan yaşlılara yönelik ideal ve standart mesleki davranışların
belirleyicileri olan temel değerler ve bunlardan türetilen kurallar diğer yandan
yaşlılarla ilgili etik sorunlara neden olan değer çatışmaları ve kural ihlalleridir.
Anahtar Kelimeler: Yaşlılık, Biyoetik, İncinebilir Gruplar
142 KAYNAKLAR
1. Döventaş A. Çok Yönlü Geriatrik Değerlendirme: Pratik Yaklaşımlar. Akad Geriatri, 2009; 1: 125131.
2. Tufan İ. Gerontolojiye Giriş Erişim: (itgevakif.com/pdfs/Gerontolojiye_Giriş_itufan_sicher.pdf).
Erişim tarihi: 11.03.2012.
3. Ersoy N. Yaşlılık ve Etik. Editör: Gacar MN. Adı Eylül: Sağlık Bilimlerinde Yaşlılık.İstanbul:
Nobel Tıp Kitabevleri, 2009: 5-20.
143 HEMŞİRELİKTE ETİK VE ETİK İKİLEMLER
P-15
Araş.Gör. Esma KABASAKAL
Hacettepe Üniversitesi,Sağlık Bilimleri Fakültesi,Halk Sağlığı Hemşireliği
Etik kavramı, hayatın her alanında olduğu gibi iş hayatında hizmet veren
meslek üyelerinin sahip olduğu değerleri tanımlamakta ve meslek olabilmenin en
önemli koşullarından birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda etik; bir mesleğin
çalışanlarının davranışlarını şekillendiren, onlara yön veren kurallar ve standartlar
bütünüdür. Hemşirelik mesleğinin ilk etik kodları olarak “Florance Nightingale
Andı” kabul edilmektedir. İnsanlığın zamanla değişen gereksinim ve değerlerine
bağlı olarak; bireyin sağlık ve yaşam kalitesini arttırmak, hastalıkları önlemek,
kaybolmuş olan sağlığını geri kazandırmak, güvenli ve insancıl bir bakım sağlamak
ve ağrılarını dindirmek gibi modern hemşirelik rolleri meslek etiğinde yenilikleri
gerekli kılmıştır. Amerikan Hemşireler Birliği (ANA), Uluslararası Hemşirelik
Konseyi (ICN) ve İngiliz Hemşireler Merkez Konseyi (UKCC) tarafından
hemşireliğin değişen çağdaş rollerine uygun etik kodlar düzenlenmiştir. Belirlenen
yedi etik değer; fedakarlık (alturism), estetik, eşitlik, özgürlük, insan onuru, adalet ve
gerçekliktir. Meslek üyelerinden beklenen kişisel özellikler ise; yaratıcılık,
duyarlılık, anlayışlılık, hakkına sahip çıkma, öz saygı, gizlilik, umut, güven, akılcılık
ve sorumluluk olarak ileri sürülmüştür. Ancak günümüzde hemşireliğin temel amacı
olarak görülen "kaliteli sağlık ve bakım hizmeti" sunmayı olumsuz etkileyen etik
ikilemlerin olduğu bilinmektedir. Bunlar; sistem ve kurum politikası, hekim-hemşire
iletişimi, hasta bakımı, malzeme ve personel eksikliği, görev tanımındaki
belirsizlikler
ve
hasta
üzerinde
yapılan
deneyler
gibi
durumlardan
kaynaklanmaktadır. İkilemlere neden; farklı düzeylerdeki hemşirelik eğitimi, sağlık
hizmetlerinin dağılımında kurumsal bürokrasinin etkin rol oynaması ve hekim hemşire ilişkilerindeki çatışmaların sürmesi olarak gösterilmektedir. Oysaki
hemşirelerin ve hekimlerin farklı bağımsız işlevleri olmasına karşın, tıp ve
hemşirelik etiği kodları; hekim ve hemşireyi ahlak ve etik yükümlülükleri karşısında
işbirliğine davet etmektedir. Tüm bunlarsa eğitimle öğrenilebilmektedir. Hemşirenin
etik ikilem yaşadığı durumlarda kendisini yeterli ve yetkili hissetmesi ve
144 sorumluluklarını başarıyla yerine getirebilmesi için etik eğitimine önem verilmeli,
mesleksel öz saygıyı kazanmaya katkı sağlayacağı gerçeği unutulmamalıdır.
Anahtar sözcükler: hemşirelik, etik, etik ikilemler
KAYNAKLAR
1) ERSOY Nermin, Hemşireliğe Etik Yaklaşımlar, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve
Tıp Etiği Ana Bilim Dalı, Trabzon Hemşirelik Etiği Sempozyumu, 14 Mayıs 2010
2) ÖZDEMİR Kerim, GÖZE Fehim, Bandırma’da Hemşirelerin Sağlık Etiği Algılamaları Erişim:
http://www.etikturkiye.com/etik/meslek/ozdemir.pdf Erişim Tarihi: 10.04.2012
3) ORGUN Fatma, KHORSHID Leyla, Byrd’ın Hemşireler İçin Etik Duyarlılık Testi”nin Geçerlik ve
Güvenirliği, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, cilt: 25, sayı: 2, yıl: 2009, s:27-49
4) http://www.turkhemsirelerdernegi.org.tr/
5) CERİT Birgül (2010), Hemşirelerin Profesyonellik Davranışları ile Etik Karar Verebilme Düzeyi
Arasındaki İlişkinin İncelenmesi, Doktora Tezi Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Hemşirelik Esasları Programı
6) TOSUN Hale (2005), Sağlık Bakımı Uygulamalarında Deneyimlenen Etik İkilemlere Karşı
Hekim ve Hemşirelerin Duyarlılıklarının Belirlenmesi,Doktora tezi, İstanbul üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü,Hemşirelik Anabilim Dalı
7) ELÇİGİL Ayfer ve ark., Hemşirelerin Karşılaştıkları Etik İkilemlerin İncelenmesi Anadolu
Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 2011; 14
145 PERİNATOLOJİDE ETİK İKİLEMLER
P-16
*Araş.Gör. Burcu TUNCER, **Merve SEZER, ***Yrd.Doç.Dr. Sultan ALAN
*Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Ebelik Bölümü
** Çukurova Üniversitesi Adana S.Y.O. Ebelik ABD (Yüksek Lisans Öğrencisi)
*** Çukurova Üniversitesi Adana S.Y.O. Ebelik ABD.
Etik ikilemler, ahlaki bir yargıda bulunmayı ve seçim yapmayı gerektiren,
mutlak doğru ya da yanlış olarak tanımlanabilecek kadar basit ve kesin çözümleri
olmayan,
karmaşık
ve
kişiyi
çıkmazda
bırakan
sorunlardır.
Günümüzde
endokrinoloji ve üreme tekniklerindeki hızlı gelişmeler, genetik, maternal-fetal,
neonatal, tıbbi bakım ve tedaviler, hizmeti alan ve verenler için pek çok etik ikilemi
de beraberinde getirmektedir. Perinatoloji hizmetlerinde çalışanların etik çıkmazlarla
karşılaşmaması ya da etik kararlara katılmak durumunda kalmaması olanaksızdır.
Ebe ve hemşireler hastalar ile diğer ekip üyelerine nazaran daha fazla birlikte
olduklarından,
etik
rehberlerin
geliştirilmesinde
atılgan
ve
aktif
bir
rol
oynamalıdırlar. Bu nedenle perinataloji hizmetleri sunumunda karşılaşılan etik
sorunların
çözümüne yönelik uygun yaklaşımlar konusunda ebe ve hemşirelerin
rehberliğe ve desteğe gereksinimi vardır. En sık görülen perinatal etik ikilem
örnekleri ise; gebeliğin isteyerek sonlandırılması, çoğul gebeliklerin seçici olarak
azaltılması (fetal redüksiyon), fetal organ yada dokuların alınması, Invitro
fertilizasyon ve fertilize ovumun dondurulması ile ilgili kararlar, amniyosentez,
koryonik villüs örneklemesi(CVS) tanısı, rutin ultrasonografi gibi işlemler, fetusun
haklarına karşı annenin hakları, prenatal babalık testi ve gebelik komplikasyonlarını
tedavi etmek için olağan dışı tedavilerdir.
Sağlıklı nesiller için önemli bir yatırım olan perinatoloji hizmetleri ancak ebe
ve hemşirelerin vereceği nitelikli bakım hizmeti ile bütünleştiğinde amacına
ulaşabilir. Karşılaşılan etik ikilemlerin çözümünde meslek etiği ilkeleri göz önünde
bulundurulmalı, hasta aydınlatılmalı ve onun istekleri göz önüne bulundurularak
çözümler üretilmelidir. Ancak etik davranıldığında nitelikli bir sağlık hizmeti
verildiğinden söz edilebilir. Nitelikli hizmetin temel koşulu ise tartışmasız iyi
eğitilmiş insan gücüdür.
Anahtar kelimeler: Perinataloji, perinatal hizmetler, etik ikilem, etik
146 KAYNAKLAR:
1- Aşıcıoğlu F, Çetinkaya Ü Ve Müslümanoğlu Ö. Prenatal Babalık Testi: Bir Etik
Perinatoloji Dergisi, 2003; 11:1-5
İkilem. 2- Hadımlı A ve Sevil Ü. Çoğul Gebelik Redüksiyonu Ve Hemşirenin Rolü. Anadolu Hemşirelik Ve
Sağlık Bilimleri Dergisi, 2010; 13: 31
3- Erenel A Ş, Gönenç İ M, Köksal F Ü ve Vural G. Teknoloji ve Kadın Sağlığı. Acıbadem
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2011;2: 66-74
147 İLKÖĞRETİM ÖĞRETMEN ADAYLARI İÇİN MESLEK
ETİĞİNİN ÖNEMİ
P-17
Abdullah KARATAŞ
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Çevre Bilimleri ABD.,
(Doktora Öğrencisi)
Ulusların zenginlik ve güç kaynağı olan eğitim, bireyleri toplumla uyumlu bir
hale getirmekte ve insanı yeryüzündeki diğer canlılardan farklı kılmaktadır. Bu
açıdan eğitimsiz bir yaşamın anlamsız olacağı söylenebilir. Çünkü eğitim insanları
mükemmelleştirmektedir. Ünlü düşünür Diogenes eğitimi; gençleri kontrolde bir
lütuf, yaşlılarda bir teselli, yoksullarda bir servet, zenginlerde ise bir süs olarak
nitelendirmektedir. Kavram olarak eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı
yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci olarak ifade
edilebilir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere eğitim ile bireye yeni davranışlar
kazandırılması amaçlanmaktadır. Günümüzde okullar ise eğitim sürecinin en önemli
kısmını oluşturmaktadır. Bu eğitim süreci de ilköğretim üzerine inşa edilmektedir.
İlköğretim diğerlerine göre çok önemli ve özel bir konumda bulunduğu için
ilköğretim öğretmenlerinin iyi birer rol model olarak kendilerini çok iyi
geliştirmeleri gerekmektedir. Çünkü öğretmenlerin bir toplumun karakterini
şekillendirmede
büyük
bir
etkisi
bulunmaktadır.
Öğretmenlere
olumlu
davranışlarıyla model olma konusunda ise meslek etiği rehberlik edebilecektir. O
halde meslek hayatlarında örnek alınan birer öğretmen olabilmeleri için öğretmen
adaylarına meslek etiği ile ilgili verilebilecek eğitimin büyük önem taşıdığı
söylenebilir. Bu çalışmada öncelikle eğitim ve meslek etiği kavramları ele alındıktan
sonra, ilköğretim öğretmen adaylarının eğitimlerinde meslek etiği dersinin önemi
üzerinde durulacaktır. Çalışmada kullanılan bilgi ve veriler, konu ile ilgili olan yerli ve
yabancı kaynaklardan, kitap, makale ve internet sitelerinden yararlanılarak elde
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eğitim, Meslek Etiği, İlköğretim, Öğretmen Adayları
148 KAYNAKLAR
1. Ertürk, Selahattin (1979). Eğitimde Program Geliştirme. Ankara: Meteksan Limited Şirketi.
2. Fidan, N. (2012). Okulda Öğrenme ve Öğretme.(3. Baskı). Ankara: Pegem Akademi.
3. Lofthouse, B. (1990). The Study of Primary Education: A Source Book. Hempshire UK: The
Falmer Press
4. Major, T. E. (2012). Theory Vs Practice: The Case of Primary Teacher Education in Botswana.
International Journal of Scientific Research in Education, MARCH 2012, Vol. 5(1), 63-70.
5. Ravi, S. S. (2011). A Comprehensive Study of Education. New Delhi, India: PHI Learning Private
Limited.
149 PREOPERATİF DÖNEMİN ÖNEMLİ BİR UNSURU:
AYDINLATILMIŞ ONAM
P-18
*Doç.Dr. Çağatay ÜSTÜN, **Öğr.Gör. Nuray DEMİRCİ,
***Öğr.Gör. Fatma AYHAN
*Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
**Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi
***Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği
Tıbbın teşhis ve tedavi yaklaşımı prosedürleri içerisinde bazı temel etik
yaklaşımların var olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında yer alan özerklik ilkesi
(otonomi) kişinin kendi başına düşünerek özgür biçimde karar verme ve eylemde
bulunabilme yeteneğini tanımlar. Her tıbbi girişimin öncesinde özerklik ilkesinin
iletişim halinde olduğu aydınlatılmış onam (informed consent) kavramının önemi
bilinmektedir. Aydınlatılmış onam, birey hakları ve hasta haklarının gelişmesinin
klinik uygulamaya yansımış özerkliğe saygı ilkesinin bir uzantısıdır. Bu kavram
hastanın kendi kendine, bağımsız ve etki altında kalmadan karar verebilme hakkıdır.
Bu hakkın korunması hem hasta hem de tıbbi ekibin sorumluluğu altındadır.
Özellikle preoperatif dönemde hastadan aydınlatılmış onam alınmış olması temel bir
etik ve hukuki koşuldur. Bu koşulun yerine getirilebilmesi için hastanın kendisine
uygulanacak tedavi hakkında yeterli bir düzeyde bilgi sahibi olması gerekmektedir.
Bu bilgilendirme işleminin ardından o tıbbi operasyona özgü gerekli açıklamaları
içeren ve hastanın anlayabileceği bir dille hazırlanmış, ardından hastanın imzasıyla
onamı tasdik edilmiş bir form üzerinden bu işlem gerçekleştirilir. Bu bildirimizde
özellikle cerrahi kliniklerinde karşılaşılan aydınlatılmış onam kavramının önemine
değinirken, bu konu ile ilgili tespitlerimizi bilimsel literatür doğrultusunda ve olgu
örnekleri üzerinden açıklamaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Tıp, preoperatif dönem, aydınlatılmış onam, etik
KAYNAKLAR:
1.
Elçioğlu, Ö., Kırımlıoğlu, N (2003). Çağdaş Tıp Etiği. Tıp Etiği İlkeleri, Nobel Tıp Kitabevleri,
s:26-40. 2.
Çobanoğlu, N (2009). Tıp Etiğinden Tıp Hukukuna Hasta Hakkı Olarak Aydınlatılmış Onam.
Sağlık Hukuku Digestası, Ankara Barosu Yayınları, 1(1):70-86. 3.
Akça Ay, F (2008). Temel Hemşirelik, 2.baskı, İstanbul Medikal Yayıncılık, s:395-405. 150 HASTA HAKLARI AÇISINDAN TÜRKİYE’DE
HEMŞİRELİK
P-19
Öğr. Gör. Güzin Yasemin TUNÇAY
Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü
Türkiye’de hemşirelik mesleği dünya ile paralel olarak gelişme göstermiştir.
Cumhuriyet öncesi dönemde 6 aylık kurslarla hemşire unvanı verildiği zamanlar geride
bırakılmıştır.
Hemşirelik
yüksekokulları,
fakülte
olmuş,
üniversitelerin
hemşirelik
bölümlerinin eğitim müfredatları geliştirilmiş ve eğitim ile paralel olarak kanunlarda da
değişiklikler yapılmıştır. 1954 yılına ait “Hemşirelik Kanunu”, 2007 yılında güncellenerek
hemşireliğin tanımında, hemşirelerin görev, yetki ve sorumluluklarında değişiklikler
yapılmış ve bu kanun ile erkeklerin de hemşirelik yapmalarına izin verilmiştir. 2010 yılında
“Hemşirelik Yönetmeliği” ve 2011 yılında “Hemşirelik Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır. Bu yönetmeliklerle birim/servis/ünite/alanlara
göre hemşirelerin görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanmıştır. Hemşirelik mesleğinde
sağlanan gelişmeler sadece bu meslek mensuplarını değil, hemşirelerin sağlık hizmeti
verdikleri hastaları da etkilemektedir. Ve ne yazık ki, şu anda hemşirelik yapanların eğitim
açısından ortak özellikleri bulunmamaktadır. Sağlık meslek lisesi, ön lisans, lisans ve
lisansüstü eğitim görmüş hemşirelerin yanı sıra ebelik eğitimi ve 2 yıllık sağlık ile ilgili
alanlarda eğitim almış kişiler de hemşirelik yapabilmektedirler. Ayrıca lisans mezunu
hemşireler arasında da farklılık olabilmektedir. Lisans düzeyde eğitim veren sağlık
yüksekokulların hemşirelik bölümlerine üniversiteye giriş sınavının ilk basamağı ile
girilebilirken, yine lisans düzeyde eğitim veren sağlık bilimleri fakültelerinin hemşirelik
bölümlerine ancak ikinci basamak sınavı ile girilebilmektedir. Bütün bunlara ek olarak
“Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname” ile yabancı hemşirelerin Türkiye’de hemşirelik yapılmasına izin verilmiştir.
Böylece bu karma eğitim sisteminin içine bir eğitim sistemi daha eklenmiştir. Hemşirelerin
bu karma eğitim sisteminden doğrudan bakım verdikleri hastalar etkilenmektedir. Bir yandan
hasta hakları, sağlık hakkından söz ederken diğer yandan sağlık ekibinin önemli bir üyesi
olan hemşirelerin karma eğitim sisteminden gelmeleri etik açıdan ne kadar uygun? Ayrıca
söz edilen yeni yasal metinlerle farklı eğitim özelliklerine sahip bu hemşirelere aynı görev,
yetki ve sorumluluklar verilmiş olunmuyor mu? Hem hasta hakları, hem de hemşirelik
hakları açısından hemşirelik mesleğini icra edecek kişilerin eğitim açısından ortak
özelliklerinin olması şarttır.
Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, hasta hakları, etik, hemşirelik hakları.
151 KAYNAKLAR
1. Hemşirelik Kanunu, Kanun Numarası: 6283, Kabul Tarihi: 25/2/1954, Yayımlandığı Resmi
Gazete Tarih: 2/3/1954, Sayı: 8647.
2. Hemşirelik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Kanun Numarası: 5634, Kabul
Tarihi: 25/4/2007, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 2/5/2007, Sayı: 26510. 3. Hemşirelik Yönetmeliği, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 8/3/2010, Sayı: 27515.
4. Hemşirelik Yönetmeliğinde Değişiklik, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 19/4/2011, Sayı:
27910.
5. Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 2/11/2011, Sayı: 28103.
152 ETİK KAVRAMI VE TÜRLERİ
P-20
*Öğr.Gör. Nursel ÜSTÜNDAĞ, **Selma DURMUŞ**
* Bozok Üniversitesi SHMYO
**Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü
Amaç: Bu çalışma; etik kavramının tanımı ve türleri hakkında bilgi vermek
amacıyla yapılmıştır.
Yöntem: Bu çalışma; literatür taraması yapılarak hazırlanmıştır.
Bulgular: Etik kavramı, Yunanca “ethos” sözcüğünden türetilen “davranış
biçimini ifade eden karakter” anlamına gelen, ahlaki değerler statüsü olarak
tanımlanır. Yunanca’da “ta” ve “éthé” sözcükleri, örf anlamına gelmektedir.
Latince’de de, mores, yine aynı kavramı, örfü anlatmak üzere kullanılmaktadır. Etik;
binlerce yıldır İyonyalı düşünürlerden beridir "iyi" ve "doğru" kavramlarının ne
olduğunu, "evrensel iyi", "evrensel doğru" olup olmadığını ve bunlara ulaşılıp
ulaşılamayacağını araştıran bir zihinsel çabadır. Çoğu zaman etik sözcüğü ile eş
anlamlı olarak kullanılan ahlak, Arapça kaynaklı bir sözcük olup, yaradılış
kökeninden
gelmesi
nedeniyle,
yaratılıştan
getirilen
huy
biçiminde
değerlendirilmişse de; zamanla anlamı değişime uğramış ve “bireyin sosyal
değerleri” olarak, Türkçe’ de kullanılmaya başlanılmıştır. Ahlâk, insanların toplum
içindeki davranış, eylem ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla kabul
edilen ilkeler topluluğudur. Etik Türleri;
1.Betimleyici Etik: Betimleyici etik, ahlâk alanında bilimsel ya da materyalist
yaklaşımı tanımlar veya bilimsel ya da tasvirî yaklaşımın ahlâk alanına
uygulanmasını ifade eder. Bu etik anlayışı, norm bildirmek ya da kural koymak
yerine, sadece insan eylemini gözlemleyerek eylemlerin sonuçlarını betimler.
2.Normatif Etik: Normatif etik, insanlar için neyin iyi neyin kötü, neyin doğru
neyin yanlış olduğunu, hayatlarını nasıl sürdürmeleri gerektiği, belirli durumlarda
neyi yapmayıp neyi yapmaları gerektiklerini belirten norm ve kurallarla nasıl bir
hayat sürmeleri gerektiğini söyler.
153 3.Meta-Etik: Meta-etik, 20.yy.da Anglosakson dünyada oldukça etkili olmuş
olan, felsefenin görevini dilin mantıksal analizi ya da kavram çözümlemesi olduğunu
dile getiren analitik felsefenin etik üzerindeki tavrını ifade eder.
Sonuç: Gerek toplumsal yaşam gerekse iş hayatının işleyişi belirli kurallara
bağlanmıştır.Etik ilke ve değerlerin toplumsal yaşamımızda daha belirgin kılınması
ve benimsenmesi, bu ilke ve değerlerin tartışmaya açık bir ortamda irdelenmesi ve
etik kavramının yöntemleri bu sorunlara uygulanması ile mümkündür.
Anahtar Kelimeler: Etik,Tıbbi Etik,Deontoloji
KAYNAKLAR:
1.Yıldırım G., Kadıoğlu S., Etik ve Tıp Etiği Temel Kavramları C.Ü. Tıp Fakültesi Dergisi 29 (2):
7-12, 2007 .
2. Kantarcı Z. İş Etiği ve Ahilik Yüksek Lisans Tezi Felsefe Ana Bilim Dalı 2007 15-17.
3. Milli eğitim Bakanlığı Etik ve Meslek Etiği Kitabı Ankara 2011.
154 KÜRTAJ VE ETİK SORUNLAR
P-21
Yrd.Doç.Dr. Semra KOCAÖZ
Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü
Kürtaj, sıklıkla “düşük” terimi ile karıştırılmaktadır. Düşükte doğal olaylar ya
da primer olarak embriyonun hayatını sonlandırmayı amaçlayan dış etkenler söz
konusu iken, kürtajda uterustaki canlının hayatını sonlandırmak amaç edinilmiştir ve
tıbbi bir müdahale söz konusudur.
Kürtaj, tıp, felsefe, teoloji, sosyoloji, antropoloji, nüfusbilim, hukuk ve
siyasal bilimler gibi çok geniş alanların ilgisini çekmiş, tarihsel süreç içerisinde
değerler değişse de güncel sorunlardan birisi olmaya devam etmiştir. Kürtaj yüzyıllar
boyunca değişik toplum ve dinler tarafından suç olarak sayılmıştır. Aydınlanma
felsefesinin doğumuyla birlikte insan merkezli düşüncenin benimsenmesine bağlı
olarak insan hakları ve özellikle kadın haklarıyla kürtaj ilişkilendirilmiş, daha sonra
da bir devlet politikası olarak gündeme alınmıştır. Ancak kürtajla ilgili olan değer
problemlerin ortadan kalması gerçekleşememiştir.
Etik tartışmalarda, kürtaj karşıtları insan yaşamının başlangıcının döllenme
anında itibaren başladığını ve fetüsün doğmuş bir bebekten farksız olduğunu
savunurken, kürtaj yanlıları ise döllenmiş yumurtanın kadının bedenin ayrılmaz bir
parçası olduğu düşüncesinin kabul edilemeyeceğini ve bir kişinin ya da bireyin insan
olarak sayılabilmesi için bilinçli ve rasyonel bir kapasiteye ulaşması gerektiğini ifade
etmişlerdir.
Kürtaj, dini ve yaşamın sürdürülmesi ve korunması ile ilgili tıbbın ilke ve
inançlarına da aykırı düştüğünden dolayı kabul görmemektedir. Bu nedenlerden
dolayı bazı sağlık profesyonelleri kürtaj işlemini uygulamak istememektedir. Birçok
ülkede hekimlerin kürtaj işlemine katılıp katılmama konusunda karar verme hakları
vardır. Ancak hemşirelerin böyle bir hakkı bulunmamaktadır. Bu nedenle hemşireler
mesleki ve ahlaki yükümlülükleri arasında ikileme düşmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kürtaj, Etik, Hemşirelik
155 KAYNAKLAR
1. Aksoy Ş. “Küretaj Sadece Tıbbi Bir Karar Olabilir Mi?,” T Klin Tıbbi Etik. C.4, 1996. ss:63-66.
2. _______: Etik Bunun Neresinde. Ankara Tabip Odası Yayınları, Ankara, Funda Matbaacılık,
Ekim 1997.
3. Eroğlu K, Dinç L. “Kürtaj ve Etik,” Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi.
C.1, No.2, Temmuz 1994. ss: 31-36.
156 ERGENLİK, SUÇ VE ETİK İLKELER
P-22
Arş.Gör. Gökçe ASLAN
Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu
Suç, tarihin ilk çağlarından itibaren yüzyıllar boyunca toplumların korku ile
karışık ilgilerini yönelttikleri, nedenleri üzerinde durdukları ve ona karşı önlemler
aldıkları toplumsal bir sorundur, evrensel bir olaydır. Yaşanılan olumsuz çevre
şartları ve bu çevre şartları ile etkileşime girilmesi sonucu suça yatkınlık artmaktadır.
Kuşkusuz bu çevre faktörleri, çevre ile etkileşime girerek toplumda yer edinmeye ve
kimlik kazanmaya çalışan ergeni olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etki ise,
ergenleri suça itebilmektedir. Olumlu etkileşim, iyi rol modelleri ve bilişsel gelişime
izin veren olumlu kişilerarası ilişkiler çocuğun benlik kavramının gelişmesine olanak
sağlamaktadır. Çocuk, toplumsal kurallarla önce ailede sonra okulda karşılaşmakta;
ailesini, öğretmenini ve yakın arkadaşlarını mutlu etmek için kurallara uyum
sağlamaya çalışmaktadır. Ancak ergenlik dönemine girdiğinde bu kuralları
sorgulamaya ve beğenmediği bazı kuralları yeniden düzenlemeyi düşünerek
toplumun onayını kazanmaya çalışmaktadır. Sonuçta bazı kuralları ihlal etmekte ve
bu ihlali onun yasalarla başının derde girmesine ve suçlu bir birey olmasına neden
olabilmektedir. İşte bu yaş dönem özelliklerinden dolayı ergenlerin suç işleme
olasılığı vardır. Özellikle ergen olumlu destek sistemlerine, iyi bir rol modeline sahip
değil ise bu olasılık yükselebilmektedir. Bu dönemde ergenin davranışlarının
gereksinimlerinden kaynaklandığını göz ardı ederek ona destek olmamak, onu suçlu
atfetmek ergenlerle çalışan bazı yetişkin bireylerin davranışları arasındadır. Ergenin
psikososyal gereksinimlerini karşılamalarına yardımcı olarak, uyum sağlamasına
destek olmak onun bir gün karşımıza suçlu birey olarak çıkmasını önleyeceğinin
farkında olan bireyler olarak bir öğretmenin, polisin, anne-babanın bu tür
davranışları sergilemesi hem mesleki etik ilkelere hem de toplumsal etik ilkelere
uymamaktadır. Etik ilkelerden “zarar vermemek” ve “yaralı olmak” ilkelerine aykırı
düşmektedir. Etik olan ergene yardımcı olarak onun topluma uyumlu, topluma
yararlı bir birey olarak karşımıza çıkmasıdır.
157 Anahtar Kelimeler: Ergenlik, suç, etik
KAYNAKLAR:
1.Basut, E., Erden, G.(2005). Suça Yönelen ve Suça Yönelmeyen Ergenlerin Stres Belirtileri ve
Stresle Başa Çıkma Örüntüleri Yönünden İncelenmesi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi.
12(2). p: 48-55.
2.Başar, H.(1999). Sınıf Yönetimi.Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları İstanbul.
3.Berdahl, T., Hoyt, D. Whitbeck, L.B. (2005). Predictors of First Mental Services Utilization Among
Homoless and Runaway Adolescent, Journal of Adolescent Health., v:37. p: 145-154.
158 ZİHİNSEL ENGELLİ KADINLARIN GEBELİĞİNE ETİK
BAKIŞ AÇISI
P-23
Öğr.Gör. Özlem TEKTAŞ, Araş.Gör. Gökçe ASLAN,
Öğr.Gör. Selma KESKİN
Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu
Dünya Sağlık Örgütü sağlığı “fiziksel, mental ve sosyal yönden tam bir iyilik
hali” olarak tanımlar. Engelli kişiler; söz edilen tam iyilik haline ulaşma şansını
engelli oldukları andan itibaren yitirmiş kişilerdir. Engellilik genel olarak bütünlükte
yapısal veya işlevsel bir eksiklikten ötürü başkalarından farklı olma durumudur.
ADA (American with Disabilities Act) engelliliği major yaşam aktivitelerine bir ya
da birden fazla kısıtlama getiren mental veya fiziksel yetersizlik olarak tanımlamıştır.
Zihinsel yetersizlikler engelli bireylerin kendilerine bakmalarını, öğrenmelerini,
çalışmalarını etkileme olasılığı nedeniyle tek başına yaşamalarını ya da aile kurarak
yaşamlarını idame ettirmelerine önemli bir engel oluşturmaktadır.
Üreme sağlığı insanların tatmin edici ve güvenli bir cinsel yaşamlarının
olması,
üreme
yeteneğine
sahip
olmaları,
üreme
yeteneklerini
kullanıp
kullanmayacakları ve ne zaman ne sıklıkta kullanacakları konusunda karar verme
özgürlüğüne sahip olmaları demektir.
Hafif düzeyde zekâ geriliği olan bireylerde cinsel işlev, akranlarına kendini
kabul ettirmenin önemli bir aracıdır. İlişkinin toplumsal yönü, eylemin kendisinden
daha önemlidir. Yoğun sevgi ihtiyacı, yaşadıkları cinsel eylemin ayırt edilememesi,
anlattıklarına inanılmaması nedeniyle, zihinsel engelli kadınlar cinsel tacize uğrama
bakımından risk altındadırlar. Tüm toplumlarda zihinsel engelli kadınlarla onların
isteği dışında cinsel ilişki ve sonrasında gebe kalma vakaları azımsanamayacak
boyuttadır.
Zihinsel engelli bir kadının gebe kalması ve bu gebeliğin doğumla sonuçlanıp
sonuçlanmayacağı tartışmalıdır. Gebeliğin doğumla sonuçlanabilir olması ve bunun
zamanında anlaşılması durumunda, doğacak olan çocuğun bakımı ve yetişmesi ile
159 ilgili
sorunlar
ortaya
çıkar.
Ne
yapılabileceğini,
olayı
çeşitli
yönleriyle
değerlendirilebilecek geniş katılımlı bir “Etik Kurul” belirlemelidir.
Toplumun ve özellikle konu ile ilgili olan herkesin, aydınlatılarak eğitilebilir
düzeyde olan zihinsel engelli bireylerin cinsel eğitiminin sağlanması, bu alandaki
sorunların çözümlenebilmesinde etkili bir yol olabilir. Böyle bir eğitimde hemşire,
ebe, psikiyatrist, sosyal hizmet uzmanı gibi meslek elemanlarının ekip halinde
çalışması ve danışmanlığı gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Zihinsel Engelli Kadın, Gebelik, Etik
KAYNAKLAR:
1- Özvarış Ş., Ertan A., Üreme Sağlığında Yaşam Boyu Yaklaşımı
2- Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı/Katılımcı Kitabı, (2010), TC Sağlık Bakanlığı AÇSAP Genel
Müdürlüğü Ankara.
3- http://www.e-kutuphane.teb.org.tr/pdf/raporlar/ureme_saglik/3.pdf,(Erişim tarihi:15.04.2012)
4- Güler E., (2005), Tıbbi Ortamların ve İlişkilerin Engelli Kişilere Uygunluğunun Etik Yönden
Değerlendirilmesi Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi ABD
Doktora Tezi Adana
5- http://www.ttb.org.tr/index.php/Etik-Kurul/etik-1350.html1,(Erişim tarihi:15.04.2012)
160 HEMŞİRELİKTE PROBLEM ÇÖZME VE ETİK KARAR
VERME SÜRECİ
P-24
Yrd.Doç.Dr. Arzu ALTUNAY
Aksaray Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
Her insanın hayatı boyunca çeşitli sorunlarla karşılaşması ve bu sorunların
üstesinden gelmek için uygun çözüm yolları aramaya çalışması doğaldır ve bu yaşam
boyunca sürmektedir. Problem, bireyin iç ve dış görevlere tepki vermede güçlük
çektiği bir durumdur. Bireyi fiziksel ya da düşünsel yönden rahatsız eden, kararsızlık
ve birden çok çözüm yolu olasılığı görülen her durumu bir problem olarak
tanımlanmaktadır. Problem çözme; problem durumu ile başa çıkabilmek için etkili
alternatif çözümler oluşturmayı ve bu alternatif çözümler arasından en etkili olanını
ön plana çıkarmayı içeren davranışsal bir süreçtir. Problem çözme sürecinin başarılı
olabilmesi problemin doğru bir biçimde tanımlanmasına bağlıdır. Bireyi huzursuz
eden durumun ne olduğu kesin bir biçimde tanımlanamazsa çözümü için doğru
yaklaşım da bulunamaz. Bunun yanı sıra problemle ilgili konuda yeterli bilgi sahibi
olunamazsa bulunacak çözümler etkisiz kalabilir. Yeterli bilgi toplandıktan sonra
problemi gidereceği düşünülen davranış tarzları belirlenir ve en iyi çözüme
götüreceği düşünülen seçenekten başlanarak, mevcut seçenekler uygulamaya konur
ve değerlendirmesi yapılır. Başarılı olunmuşsa, o yolda devam edilir, başarısız
olunduğunda başka seçenek uygulamaya konulur. Problem çözme süreci
hemşireliğin de önemli fakat az anlaşılan bir özelliğidir. Bu süreci tam ve doğru
olarak anlama, yüksek kalitede hasta bakımının ve profesyonel becerilerin
gelişiminin temel gereğidir. Hemşirelerin problem çözme süreci; problemi
tanımlama, verileri toplama, verileri analiz etme, çözümler geliştirme, karar verme,
kararı uygulama ve çözümü değerlendirme olarak sıralanmaktadır. Problem çözme
basamaklarına bakıldığında etik karar verme basamaklarıyla aynı doğrultuda olduğu
görülmektedir. Etik karar verme, bir davranışın ya da etkinliğin çeşitli yollarını
ve/veya sonuçlarını etik ilkelere göre sistematik bir şekilde göz önüne alarak ve
değerlendirerek seçim yapma sürecidir. Etik karar verme, birbiriyle çatışan
161 seçeneklerin olduğu bir durumda, sistematik bir düşünme biçimiyle ahlaki açıdan en
doğru eyleme karar verilmesini içeren mantıksal bir süreci ifade etmektedir. Etik
karar verme sürecinde, olası seçenekler arasında bir değerlendirme yapılmakta ve
etik ilkelerle tutarlılık gösteren seçenek tercih edilmektedir. Etik karar verme süreci;
etik sorunun ve gerçekleştiği bağlamın belirlenmesi, olası eylem seçeneklerinin
belirlenmesi, bunların her birinin kısa ve uzun zamanlı yarar ve zararlarının
belirlenmesi, tüm ilke ve kuralları değerlendirip, eylem olasılıklarından birinin
seçilmesi, bu yönde harekete geçilmesi ve sonucun sorumluluğunun alınması, bu
eylemin sonucunun değerlendirilmesi ve eğer sorun çözülmemiş ise diğer
olasılıkların uygulanmasıdır . Problem çözme becerisi ve etik karar verme süreci
çağdaş, etkin, nitelikli bir hemşirenin sahip olması gereken yüksek kalitede
hemşirelik bakımı vermek için gerekli bir beceridir. Yüksek kalitede hemşirelik
bakımı hastaların sağlık sorunlarını tanımayı ve çözmeyi zorunlu kılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: problem çözme, etik karar verme, hemşirelik.
KAYNAKLAR
1) Karasar, N. (2005). Bilimsel Araştırma Yöntemi (15. Baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
2) D’Zurilla, T. J. ve Goldfried, M. R. (1971). Problem Solving and Behavior Modification.
Journal of Abnormal Psychology, 18, 407–426.
3) Taylan, S. (1990). Hepner’in Problem Çözme Envanterinin Uyarlama Güvenilirlik ve Geçerlilik
Çalışmaları. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
4) Sullivan, E. J ve Decker, P. J. (2005). Effective Leadership ve Management in Nursing (Sixth
Edition). New Jersey: Pearson Education Inc.
5) Özdemir, E. (2009), “Pazarlama Araştırmasında Etik Karar Alma”, Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi, 64(2), ss. 119-144.
6) Berggren, I, Begat, I. ve Severınsson, E. (2002), “Australian Clinical Nurse Supervisors’ Ethical
Decision-Making Style”, Nursing and Health Sciences, 4 (1-2), ss. 15-23.
7) Türk Psikologlar Derneği (2004). Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği. 18 Nisan 2004
tarihinde yapılan 27. Olağan Genel Kurul’da kabul edilmiştir.
162 PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİNDE ETİK VE İKİLEM
P-25
Yrd.Doç.Dr. Arzu ALTUNAY
Aksaray Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu
Toplumun, hayata verdiği değerin en açık ve belirgin ifadesi, sağlığa
gösterilen özendir ki, bunun önemli bir parçasını ruh sağlığı oluşturmaktadır. Ruhsal
deyimi insanın biliş, duygulanım ve eylem gibi yetilerini, daha geniş anlamda tüm
davranışlarını içeren ve soyutlayan bir sözcüktür. Ruh sağlığı ve ruhsal hastalıklar
sıklıkla zor tanımlanır. İnsanlar toplumdaki rollerini yerine getirmede başarılı
olduklarında, uyumlu davranışlar gösterebildiklerinde sağlıklı olarak görülür. Buna
karşın rollerini, sorumluluklarını yerine getirmede başarısız, davranışları uygunsuzsa
hasta olarak görülmektedir. Ruh sağlığı hizmetleri, sağlık hizmetlerinin yaşamsal bir
parçasını oluşturmakta ve psikiyatri hemşireliğinin de bu hizmetlerin sunumunda
önemli bir rolü olmaktadır. Psikiyatri hemşireliği; birey, aile ve toplumun ruh
sağlığının geliştirilmesinde, ruhsal hastalık ve acı çekme yaşantısını önleme de ya da
hastalıkla baş etme ve gerekirse bu yaşantılardan anlam bulmada profesyonel bir
hemşirenin
yardım
ettiği
kişilerarası
bir
süreçtir.
Profesyonel
hemşirelik
uygulamalarında, hasta bakımında etik duyarlılığının göz ardı edilmemesi
gerekmektedir. Etik bir yargıda bulunabilmek için insan davranışlarını gözlemlemek
önemlidir. Etik yargılar için; insan tutum ve davranışlarını tanımlamak, açıklamak ve
değerlendirmek gerekir. Etiğin merkezi ve en önemli ilgi alanı, insan davranışlarını
yargılamaya olanak sağlayan normlar, idealler, ilkeler, standartlar ya da ahlaki
gerekliliklerdir. Bireylerin değer ve ilkelerinde farklılık varsa etik ikilemden söz
edilmektedir. Etik ikilem bir eylem sırasında karar verilmesi gereken bir durumda iki
değer arasındaki karmaşadan kaynaklanır. Değerler eylemin kendisi ile ya da
eylemin sonuçları ile ilgili olabilir. Bu yüzden iki değer çatıştığında birey bir seçim
yapmak zorundadır. Kısacası etik ikilem; iki ya da daha fazla seçenek olduğunda,
hangi seçeneğin daha iyi olduğuna kara verme güçlüğü olduğunda ve mevcut
gereksinimler var olan alternatiflerle çözümlenemediğinde ortaya çıkar. Etik
ikilemler, doğru cevapları bilinmeyen durumlar olup ikilemlerin çözümünü sağlayan
163 kesin kurallar yoktur. Evrensel etik ilkeler ve değerler; sağlık profesyonellerinin,
kendisine, mesleğine, meslektaşlarına ve topluma karşı sorumluluklarını yerine
getirirken kullandığı yol gösterici kurallardır. Bu ilkeler; “Yararlılık”, “Zarar
Vermeme”, “Doğruluk”, “Güvenirlik”, “Adalet”, “Otonomi ”, “Bireye Saygı ” ve
“Sadakat” ten oluşmaktadır. Günümüzde, etik açıdan duyarlı ve ahlaki açıdan
onaylanabilir bakım sunabilen hemşirelere ihtiyaç olduğu görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Psikiyatri hemşireliği, etik, etik ikilem.
KAYNAKLAR
1) Kum, E.(1996), Psikiyatri Hemşireliği El Kitabı, Vehbi Koç Vakfı Yayınları, İstanbul.
2) Noureddine, .S (2001), Development of The Ethical Dimension in Nursing Theory, International
Journal of Nursing Practice 7 (1): 2-11.
3) Fry, TS. (1991), Conceptual Themes Basic to Cancer Nursing, Cancer Nursing: A Comprehensive
Textbook, Bird, S (Ed.), W.B. Saunders Company, Philadelphia, 31-37.
4) Craven, FR., Hırnle, JC. (1996), Ethics in Nursing, Fundamentals of Nursing Human Health and
Function. 2th Edition, 40-41.
5) Ecker M. (2009), Ethics and Values. Fundamentals of Nursing. in: Potter PA, Perry AG. 7th ed.
Mosby, St Louis; 2009. p 313-325.
164 Yazar İndeksi
165 ADIGÜZEL, İlkay Başak
AKAY, Kemal
AKBAY, Ayşe Sevim
AKÇA, Duygu
AKIN KORHAN, Esra
AKKAŞ, Yalçın
118
75
135
71
108
89
AKKOÇ, Yavuz Selim
103
ALAN, Sultan
148
ALTINSOY, Sema
ALTUNAY, Arzu
79
164,166
ARISOY, Hatice
131
ARSLAN, Orhan
94
ASLAN, Funda
77
ASLAN, Gökçe
73, 75, 160, 162
ASLAN, Muhittin
77
ATEŞ, Duygu
96
AYAZ, Nur Pınar
85, 125
AYHAN, Fatma
152
BALCI, Elçin
127
BAYRAKTAR, Evrim
96, 137
BAYSAN ARABACI, Leyla
108
BOZKURT, Satı
108
CAN, Rana
144
CANBULAT, Nejla
135
ÇAYAN, Dicle
ÇIRAY GÜNDÜZOĞLU, Nazmiye
ÇIVGIN, Hatice
ÇOBANOĞLU, Nesrin
ÇÖPLÜ, Mehtap
DEMİR KARABULUT, Seyhan
68
108
87
8, 66, 89, 101, 110
133, 135
99
DEMİRCİ, Nuray
152
DURMUŞ, Selma
156
EFE, Dilek
71, 129
166 ERGUN, Turgay
GÖKÇE İSBİR, Gözde
39
116
GÜN, Mukadder
92
GÜNAY, Osman
127
IŞIK, M. Türkan
64
KABASAKAL, Esma
146
KADIOĞLU, Selim
64, 144
KAN AYDIN, Çağrı
81
KANSU, Emin
50
KAPLAN, Ali
96
KARAKAYA, Ferhat
94
KARADAĞ, Özlem
108
KARATAŞ, Abdullah
150
KAYA, Kemal
70
KAYA ERTEN, Zeliha
96
KELEŞ, Ruşen
60
KESKİN, Selma
162
KILIÇ, Züleyha
85, 125
KILIÇ AKÇA, Nazan
71, 129
KİPER, Sibel
71, 123
KOCAÖZ, Semra
158
KORKMAZ, Tuba
139
KÖMMECİ, Özlem
96
KULOĞLU, Nurhan
KUŞ, Betül
OCAK, Gülsevim Evsel
85, 125
123
62
OTO, Nurhan
101
ÖNAL, Hatice
68
ÖZEN, Betül
96
ÖZGEN, Canan
10
ÖZTAŞ, Duygu
120
ÖZTÜRK, Ebru
120
ÖZTÜRK, Selçuk
96
167 ÖZYOL, Arzu
MEYDAN, Seçil Gül
SAMANCI, Nilay Keskin
SEZER, Merve
SEZER, Yağmur
83
107
94
148
85, 112, 125
ŞAHİN, Ali
133
ŞAHİNGÖZ, Mehtap
127
ŞAHİNOĞLU, Serap
92, 99
ŞİMŞEK, Nuray
71
ŞİMŞEK, Şahika
131
TAN, Duygu
TAMBAĞ, Hatice
66
142
TANHAN, Fuat
29, 112
TEKTAŞ, Özlem
73, 162
TOSUN SARIOĞLU, Emine
108
TUNCER, Burcu
148
TUNÇAY, Güzin Yasemin
154
ULUOĞLU, Canan
ÜNLÜ TOKCAER, Meltem
ÜNVER, Yener
55
110
21
ÜSTÜN, Çağatay
152
ÜSTÜNDAĞ, Nursel
156
ZENGİN, Oğuzhan
118
ZOR, Lokman
98
ZORLU, Özlem
96
168