S1 2`, 5`-ADP SEPHAROSE 4B LĐGANDI KULLANILARAK NADPH

Transkript

S1 2`, 5`-ADP SEPHAROSE 4B LĐGANDI KULLANILARAK NADPH
S1
2', 5'-ADP SEPHAROSE 4B LĐGANDI KULLANILARAK NADPH ve
NADP+’YĐ KULLANAN BAZI ENZĐMLERĐN AFĐNĐTE
KROMATOGRAFĐSĐ ĐLE SAFLAŞTIRILMASI
Ö.Đrfan KÜFREVĐOĞLU, Mehmet ÇĐFTCĐ
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Erzurum
ÖZET
2',5'-ADP Sepharose 4B, NADPH ve NADP+’yı koenzim olarak kullanan
bazı enzimlerin saflaştırılmasında ligand olarak kullanılan ticari bir üründür. Bu
enzimler arasında, pentoz fosfat metabolik yolunun birinci ve üçüncü reaksiyon
basamaklarını katalizleyen glukoz 6-fosfat dehidrogenaz (EC 1.1.1.49, G6PD) ve 6fosfoglukonat dehidrogenaz enzimleri (EC 1.1.1.44; 6PGD); okside glutatyonu
indirgenmiş forma dönüştüren glutatyon redüktaz enzimi (EC 1.6.4.2; GR);
pirimidini dihidropirimidine dönüştüren dihidropirimidin dehidrogenaz (E.C.1.3.1.2,
DHPD) ve karaciğer mikrozomlarının karışık fonksiyonlu monoksigenaz sisteminin
bir üyesi olup NADPH’tan sitokrom P-450’ye elektronların aktarılmasını sağlayarak
ksenobiyotiklerin detoksifikasyonunnda görev alan NADPH-sitokrom c (P-450)
redüktaz (EC 1.6.2.4, NPR) enzimi sayılabilir.
Çalışmada G6PD, 6PGD, GR ve DHPD enzimlerinin saflaştırılması için
sırayla; değişik amonyum sülfat konsantrasyon aralıklarında amonyum sülfat
çöktürmesi, diyaliz, 2',5'-ADP Sepharose 4B afinite kromatografisi ve/veya jel
filtrasyon kromatografisi yöntemleri uygulandı. 2',5'-ADP Sepharose 4B afinite
kromatografisi yönteminin uygulanmasında, farklı elüsyon çözeltileri kullanılarak
söz konusu enzimlerin çeşitli dokulardan seçici olarak saflaştırılmaları sağlandı.
Çalışmaların başından itibaren sıcaklık +4oC civarında tutuldu. Enzimlerin saflık
dereceleri SDS-poliakrilamid jel elektroforezi ile kontrol edildi.
Söz konusu çalışmalarda 2',5'-ADP Sepharose 4B afinite kromatografisi
kullanılarak, spesifik aktivitesi “7,0 EU/mg protein” olan insan eritrosit G6PD
enzimi %28 verimle 13.654 kat; spesifik aktivitesi “1,9 EU/mg protein” olan insan
eritrosit 6PGD enzimi %49 verimle 725 kat; spesifik aktivitesi “51,0 EU /mg
protein” olan insan eritrosit GR enzimi %29 verimle 5342 kat ve spesifik aktivitesi
“1,7 EU/mg protein” olan sığır karaciğeri DHPD enzimi %12,5 verimle 1660 kat
saflaştırıldı.
S2
ĐNSAN SERUMUNDAN ALBUMĐN UZAKLAŞTIRILMASI ĐÇĐN PHEMA
AFĐNĐTE KOLONLAR
Müge ANDAÇ, Adil DENĐZLĐ
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi Kimy Bölümü, Beytepe, Ankara
ÖZET
Hastalıklara özgü biyoişaretlerin “biomarker” tanımlanması için insan
serumunun proteom analizi, hastalıkların teşhisi ve ilerleyişinin belirlenmesi ve
tedavisi için çok önemlidir. Serum, bakteriyel enfeksiyonlar, kanser ve Alzheimer
hastalığı gibi özel fizyolojik hallere tepki olarak beliren ve kan akımına karışan
proteinler nedeniyle teşhis analizi için çok zengin bir örnektir. Dolayısıyla, serum bu
fizyolojik hallere değişen tepkilerin belirdiği bir ortam görevini görmektedir. Serum
kolay elde edilebilir olması ve birçok teşhis önemi olan proteini içermesine karşın
bilinen en karmaşık proteomlardan biridir. Proteom analizinde sorun yaratan en
önemli faktörlerden birisi albüminin yüksek derişimi nedeniyle diğer bileşenleri
maskelemesidir. Bunun önüne geçilmesi için analizden önce albüminin
uzaklaştırılması gereklidir. Bu amaçla albümine afinitesi bilinen Cibacron Blue
F3GA ligand olarak kullanılmaktadır. Boyalar ucuz, kolay bulunur, biyolojik ve
kimyasal olarak kararlı olmaları bakımından önemli avantajlara sahiptirler. Destek
malzemesi olarak süpermakrogözenekli Poli (2-hidroksi etil metakrilat) (PHEMA)
kriyojel kullanılmıştır. Kiryojellerin gözenek yoğunluğu ve geniş gözeneklere sahip
olması düşük akış direnci sağladığından, yüksek kapasitede ayırma sağlamakta ve
kan gibi viskoz ortamlarda çalışıldığında kütle aktarımı açısından çok büyük kolaylık
sağlamaktadır. Bu çalışmada PHEMA kriyojel farklı ligandlar bağlanarak serumdan
albümin uzaklaştırma kapasiteleri incelenmiş ve serumun proteom analizi ve
biyoişaretleyicilerin tayinine katkısı tartışılmıştır.
Anahtar Kelime: Proteom, Albumin, Boya-Ligand, Afinite
S3
DĐPĐKOLĐNĐK ASĐT BELLEKLERE SAHĐP ALTIN- GÜMÜŞ
NANOSENSÖRLER
Aytaç Gültekin1, Rıdvan Say2,3, Arzu Ersöz2, Nalan Yılmaz Sarıözlü4
Adil Denizli5
1
Trakya Üniversitesi, Kimya Bölümü, Edirne,
Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir,
3
Anadolu Üniversitesi, BĐBAM (Bitki Đlaç Bilimsel Araştırma Merkezi), Eskişehir,
4
Anadolu Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir,
5
Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Ankara,
2
ÖZET
Çeşitli maddelerin tayini için yapılan MIP temelli reseptör uygulamaları her
geçen gün daha da ilgi uyandırmakta ve bununla ilgili olarak da MIP-nanosensör
uygulamaları literatürde yer edinmeye başlamaktadır. Bacillus anthracis’in evrensel
ve özel bir bileşeni olan dipikolinik asit (DPA), kuru spor ağırlığının 5-14 %’ ünü
oluşturmaktadır. Dolayısıyla DPA’nın tespiti Bacillus anthracis sporlarının dedekte
edilmesinde anahtar rol üstlenmektedir.
Bu çalışmada altın-gümüş nanosensör yüzeylerinde, tiyol-metakril
modifikasyonu, metakrilamido-sistein (MAC) ile muamele edilerek sağlanmıştır. AuAg-MAC modifiye nanoyapılar, metakrilamidoantipirin ve dipikolinik asitten (DPA)
oluşturulmuş ((MAAP)2-Tb(III)-DPA) metal şelat monomeriyle, çapraz bağlayıcı ve
radikalik reaksiyon başlatıcı ortamında polimerize edilmiştir. Yapıdan DPA
uzaklaştırılması sonucu oluşan DPA bellekli nanosensörler, DPA algılamasında
kullanılmıştır. DPA baskılanmış nanosensörlerın bağlanma affinitesi Langmuir ve
Scatchard metotları ile tespit edilmiş ve sırayla (Ka) 1.43x104 mol L-1 ve 9.1x106
mol L-1 bulunmuştur.
Anahtar kelimeler: Moleküler baskılama, Dipikolinik asit, Nanosensör
S4
KANSER HÜCRELERĐNĐ BLOKLAYICI MĐMĐK ĐNTEGRĐN
ANTAGONĐSTLERĐNĐN KANSER HÜCRELERĐNE YÖNELĐK ETKĐSĐNĐN
AKIŞ SĐTOMETRĐSĐ ĐLE ĐNCELENMESĐ
Suzan YAZAR1, Deniz HÜR2, Rıdvan SAY2,3
1
Anadolu Üniversitesi, Đleri Teknolojiler A.B.D., Biyoteknoloji Bölümü, Eskişehir
2
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
3
Anadolu Üniversitesi, Bitki, Đlaç ve Bilimsel Araştırma Merkezi, Eskişehir
ÖZET
Kanser hücrelerinin birbirleri ile etkileşiminde görev alan en önemli adezyon
moleküllerinden biri integrin ailesidir. Đntegrin-aracılı hücre bağlanması, hücre
migrasyonunu, büyümesini, farklılaşmasını ve apoptozu etkiler ve düzenler. Đntegrin
ailesinde yer alan pek çok integrin Arg-Gly-Asp (RGD) amino asit dizisini tanıyan
özel bir bölgeye sahiptir ve bu sekansları içeren birçok hücre dışı matriks proteinini
tanıyıp, bağlanarak sinyal iletimini sağlar. Arg-Gly-Asp bağlanma bölgesi içeren
proteinler, integrinlerin ligandı olarak işlev görürler ve integrin reseptörlerine
bağlanarak hücre adezyonu için gerekli sinyalleri hücre içine ve hücre dışına taşırlar.
Đntegrin ailesinin RGD sekansını tanırken hangi aminoaside daha spesifik
bağlandığına dair net bir kanıt bulunmamaktadır. Đki değerlikli katyonların (örn.
Mg+2 ) varlığında integrinlerin ligandlarına olan bağlanma afiniteleri artmaktadır.
Bu çalışmada yeni bir mimik integrin ligandı sentezlenmiştir.
Superparamanyetik demir partiküllerin yüzeyinde aspartik asit tabanlı konjuge ve
oligomerize mimik yapılar elde edilmiştir. Bu mimik yapılar hücre kültüründe kanser
hücreleri ile etkileştirilmiş ve kanser hücrelerini apoptoza sürükleme etkileri akış
sitometrisinden yararlanılarak gösterilmiştir.
Anahtar Sözcükler: RGD sekansı, integrin, mimik yapı, akış sitometrisi
S5
MĐKRO TOPLAM ANALĐZ SĐSTEMĐNDE (µ-TAS) KATEKOLAMĐNLERĐN
SAFLAŞTIRILMASI VE DERĐŞTĐRĐLMESĐ AMACI ĐLE KULLANILACAK
BORONĐK ASĐT AFĐNĐTE DĐSKLERĐN HAZIRLANMASI
Cafer ÇAKAL1, Müslüm ALTUN2, Perihan ÇAĞLAR2
1
Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enst., Biyomühendislik A.B.D,Ankara,
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara,
ÖZET
Norepinefrin (NE), Epinefrin (E), ve Dopamin (DA) (katekolaminler) birçok
biyolojik proseste yer alan ve parkinson, şizofreni, hipertansiyon gibi hastalıkların
patolojik incelenmesinde önemli rol oynayan, nörotransmiter veya hormonlardır.
Katekolaminlerin tayini için pek çok yöntem geliştirilmiştir, klinik uygulamalarda
HPLC analizi en sık kullanılan yöntemdir. Katekolaminlerin tayini için,
elektrokimyasal veya floresans ölçüme dayalı birçok kapiler elektroforez çalışması
ve son zamanlarda sınırlı sayıda mikroçip elektroforez çalışması bulunmaktadır.
Fakat bu analiz yöntemleri, saflaştırma ve türevlendirme gibi ön işlemler
gerektirmektedir. Katekolamin analizinde uygulanan ön saflaştırma işlemleri genel
olarak üç şekilde yapılmaktadır. Bunlar; boronik asit afinite kolonlarının kullanıldığı,
katyon değişim kolonlarının kullanıldığı veya aluminanın kullanıldığı katı faz
ekstraksiyon yöntemleridir.
Çalışmamızda, boronik asit fonksiyonel grubu içeren monolitik diskin
mikroçip içinde oluşturularak kullanılmasıyla, ön saflaştırma basamağının da
mikroçip içinde gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Saflaştırma basamağında aynı
zamanda zenginleştirilen katekolaminlerin, türevlendirme yapılmadan lazerle
indüklenmiş doğal floresanslarının (LINF) ölçümü ile biyolojik sıvılardaki tayin
sınırlarına ulaşılması hedeflenmiştir. Bu şekilde tüm analiz basamaklarının mikroçip
üzerinde entegre edilmesiyle mikro toplam analiz sisteminin (µ-TAS) oluşturulması
sağlanacaktır.
Bu amaçla, ilk olarak farklı çözücü/gözenek yapıcı maddeler ve monomer
bileşimleri kullanılarak boronik asit fonksiyonel grubu içeren polimerler
sentezlenmiş ve karakterize edilmiştir. Seçilen çözücü/gözenek yapıcı - monomer
bileşimlerinin kullanılmasıyla cam kapilerlerde gözenekli polimerler hazırlanmış ve
adsorpsiyon-elüsyon çalışmaları yapılmıştır. Vinilfenilboronik asit (VPBA) / çapraz
bağlayıcı (EGDMA) oranlarının 0.1 (M2A) ve 0.22 (M4B) olduğu monomer
bileşimleri ile hazırlanan polimerler için tutma kapasiteleri, Q (Tablo 1) ve elüsyon
koşulları belirlenmiştir. pH 3 ve 2 de % 90-98 oranlarında elüsyon verimi elde
edilirken pH 4 de verim % 70 lere kadar düşmüştür. Tutma kapasiteleri ve elüsyon
koşulları belirlenen polimerler daha sonra, mikroçipler içinde UV polimerizasyonu
ile monolitik diskler şeklinde hazırlanmıştır.
Tablo 1. Polimerlerin katekolamin tutma kapasiteleri.
Polimer
M2A
M4B
Q (mg analit / g polimer)
NE
E
DA
7.78
8.65
8.08
12.60 14.54 13.99
Anahtar Sözcükler: Boronik asit, Afinite, Katekolaminler, Mikroçip, µ-TAS
S6
LĐZOZĐM SAFLAŞTIRILMASI ĐÇĐN HĐDROFOBĐK MĐKROKÜREKRĐYOJEL KOMPOZĐT SĐSTEMLERĐNĐN HAZIRLANMASI
Emir Alper TÜRKOĞLU¹, Gözde BAYDEMĐR², Kıvılcım ÇAKTܲ,
Handan YAVUZ², Adil DENĐZLĐ²
¹Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp ABD,
Ankara
²Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara
ÖZET
Hidrofobik etkileşim kromatografisi, katı destek üzerinde bulunan polar
olmayan bölgeler ile hareketli fazda bulunan çözünmüş maddelerin polar olmayan
bölgeleri arasında gerçekleşen hidrofobik etkileşimleri temel alan kromatografik bir
ayırma yöntemidir. Bu çalışmada, hidrofobik ligand olarak N-metakroil-(L)-fenil
alanin metil ester (MAPA) içeren 63-71µm boy aralığına sahip poli(HEMA-MAPA)
mikroküreler MAPA ve HEMA’nın süspansiyon polimerizasyonu ile hazırlanarak
PHEMA kriyojel içerisine gömülmüştür. PHEMA kriyojeller bu mikroküreler
varlığında serbest radikal polimerizasyonu ile -16°C’de hazırlanmıştır.
Süpermakrogözenekli, hidrofobik poli(HEMA-MAPA) mikroküre gömülü PHEMA
kriyojel, yüzey alanı ölçümleri, gözenek boyutu analizi, Fourier Transform Infrared
Spektroskopisi (FTIR) ve Taramalı Elektron Mikroskopisi (SEM) ile karakterize
edilmiştir. Hazırlanan kompozit adsorbent sulu çözeltiden ve yumurta akından
lizozim saflaştırılması için kullanılmıştır. Lizozim adsorbsiyonu sürekli sistemde ve
farklı ortam koşullarında (pH, derişim, akış hızı, sıcaklık, tuz etkisi) incelenmiştir.
Adsorplanan lizozim, 2 M fosfat tamponu ile (pH 8) desorbe edilmiştir. Lizozim geri
kazanımı % 73 olarak belirlenmiştir. Hazırlanan kompozit kriyojel hızlı protein sıvı
kromatografisinde (FPLC) sabit faz olarak kullanılmış ve yumurta akındaki Lizozim
ayrılmıştır. Ayrılan lizozimin saflığı SDS-PAGE elektroforez yöntemiyle
belirlenmiştir. Tekrar kullanılabilirliği belirlemek üzere aynı adsorbent on
adsorpsiyon-desorpsiyon döngüsünde kullanılmış ve lizozim bağlanma kapasitesinde
önemli bir azalma olmaksızın tekrar tekrar kullanılabilidiği gösterilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Hidrofobik Etkileşim Kromatografisi, Lizozim, MikroküreKriyojel Kompozit
S7
PROTEĐN A TAKILI PHEMA KRĐYOJEL ĐLE ĐMMÜNOGLOBÜLĐN G
SAFLAŞTIRMA
Hüseyin ALKAN1, Nilay BERELĐ2, Zübeyde BAYSAL1, Adil DENĐZLĐ2
1
Dicle Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Diyarbakır
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
ÖZET
Đmmünoglobülin G (IgG) tedavi, immünoteşhis ve immünokromatografi gibi
bir çok kullanım alanı olan bir plazma proteinidir. IgG bu uygulamalar için oldukça
saf olarak elde edilmelidir. Đmmünoglobülinler değişik yöntemlerin bir arada
kullanılmasıyla, çöktürme ve iyon değiştirme, hidrofobik etkileşim, histidin afinite,
metal-şelat afinite ve boya afinite gibi kromatografik tekniklerle saflaştırılmaktadır.
Stafilokok Protein A ile afinite kromatografi uygulamaları, antikor
saflaştırılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Protein A antikorların Fc
kısımlarına spesifik olarak bağlanan bir hücre duvar proteinidir. IgG3 hariç insan
IgG’lerinin hepsine seçici olarak bağlanır.
Süpermakrogözenekli monolitik kolonlar kısmen donmuş ortamda radikalik
polimerizasyon ile hazırlanmaktadır. Gözenekli monolitler protein saflaştırılması için
önemli avantajlar sunmaktadır; kısa difüzyon yolu, düşük basınç ve hem
adsorpsiyonda hem de elüsyonda kısa alıkonma zamanı potansiyel avantajları
arasında sayılabilir. Poli(2-hidroksietil-metakrilat) (PHEMA) yüksek biyolojik
uyuşabilirliği nedeni ile biyolojik uygulamalarda en yaygın olarak kullanılan
polimerlerdendir. Bu polimerin mekanik olarak dayanıklılığı ve kanla uyuşabilirliği
oldukça yüksektir.
Yapılan çalışmada yığın polimerizasyon tekniği ile PHEMA kriyojeli
hazırlanmıştır. PHEMA kriyojel CNBr ile aktive edilmiştir. Daha sonra spesifik
ligand olarak protein A molekülü bağlanmıştır. Protein A takılı-PHEMA kriyojelinde
maksimum IgG adsorpsiyonu pH 7.4’te 83.2 mg/g olarak bulunmuştur. Adsorbe olan
IgG 0.1 M glisin-HCl (pH 3.5) tamponuyla % 85 saflıkta elüe edilmiştir. Kriyojelin
makrogözenekli boyutu kan hücrelerinin kolonda engellenmeden ilerlemesini olanak
sağlamaktadır. Kan plazmasıyla IgG adsorpsiyonu 98.7 mg/g olarak gözlenmiştir.
Protein A takılı-PHEMA kriyojeli ile 10 kez adsorpsiyon/desorpsiyon döngüsü
gerçekleştirildiğinde IgG adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın
tekrar kullanılabilir olduğu görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Kriyojeller, PHEMA, Antikor Saflaştırma, Protein A, IgG
S8
ĐNFLÜENZA VĐRÜSÜ TEŞHĐSĐ ĐÇĐN BORONĐK ASĐT TEMELLĐ
BĐYOMĐMETĐK SENSÖR SĐSTEMLERĐ
Rüstem KEÇĐLĐ1, Rıdvan SAY1,2, Arzu ERSÖZ1, Sibel EMĐR DĐLTEMĐZ1,
Deniz HÜR1
1
2
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
Anadolu Üniversitesi, Bitki, Đlaç ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi, Eskişehir
ÖZET
Đnfluenza, grip olarak bilinen, kuşları ve memelileri enfekte eden bir
hastalıktır. Yaygın olarak bilinen türleri influenza A, B ve C’dir. Ayrıca, zar
glikoproteinleri olan Hemagglutinin ve Nöraminidaz dikkate alınarak alt sınıflara
ayrılır. Đnfluenza A virüsü, 1918 yılında Đspanya Gribi, 1957’de Asya Gribi ve
1968’de Hong Kong Gribi adlarıyla pandemilere neden olmuştur ve dünya çapında
milyonlarca insan ölmüştür. Bu nedenle immunojenik metotlar kullanılarak,
hemagglutinin tayini, influenza aşısının etkinliğinin geliştirilmesinde oldukça
önemlidir. Günümüzde bu amaçla pek çok immunoanalitik yöntem uygulanmaktadır.
En yaygın yöntemlerden biri single-radial immunodifüzyondur (SRID), ancak bu
yöntem düşük analitik doğruluğu ve kapasitesi nedeniyle yetersizdir. Kromatografik
ELISA gibi ihibitör-biotin konjugasyon temelli alternatif yöntemler daha güvenilirdir
ancak zaman alıcı ve donanım gerektiren süreçlerdir. Đnfluenza virüsü epitel
hücrelerin yüzeyinde bulunan sialik asit şekerlerine hemagglutinin aracılığıyla
bağlanır.
Biyoteknoloji, nano yapılı platform teknolojisine dayanan sensör sistemleri,
yeni malzemelerin izolasyonu ve üretimi günümüzde üzerinde oldukça yoğun
çalışılan ve ülke ekonomisi için oldukça önemli ve öncelikli alanlarda yer alan
konulardır. Bu doğrultuda sunulan çalışma kapsamında hemagglutinin ile güçlü
etkileşimlere sahip sialik asit-aminofenil boronik asit molekülü kullanılarak afinite
bazlı QCM kuartz kristaller ve SPR çipler hazırlanarak bağlanma etkinlikleri ve
hemagglutinin tayini gerçekleştirilmiştir.
Yapılan ölçümler sonunda % 95 güven aralığında hemagglutinin için en
düşük tayin sınırı QCM sensörlerin kullanımıyla 4,7 x 10-5 mM, SPR sensörlerin
kullanımıyla ise 1,28 x 10-4 mM olarak bulunmuştur
Anahtar Sözcükler: Đnflüenza, Biyomimetik sensörler, Kuartz kristal mikroterazi
(QCM), Yüzey plazmon rezonans (SPR)
S9
MUĞLA ENDEMĐK BĐTKĐSĐ SARI KANTARONDAN (Hypericum Perforatum
L.) TANENLERĐN ELDESĐ ve KROMOTOGRAFĐK OLARAK AYRILMASI
Gönül Çelen, Fatma Ayhan
Muğla Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Biyokimya
Anabilim Dalı, Biyomedikal Teknolojiler Araştırma ve Uygulama Merkezi, Muğla,
ÖZET
Hypericum perforatum L.’un yaprakları ve çiçekli dal uçları son yıllarda
antidepresan etkilerinden dolayı ilgi çekmiştir. Bitkiden hazırlanan yağlı maseratın
yara iyileştirici etkisi çok uzun zamandır bilinmektedir.
Bitkilerin sekonder bileşenleri; azot içeren bileşikler, terpenoidler ve fenolik
bileşikler olmak üzere üç ana sınıfa ayrılırlar. Fenolik bileşikler sınıfına dahil olan
tanenlerin molekül ağırlıkları 500-20 000 aralığındadır. Bazı yüksek molekül
ağırlığına sahip olan yapılar hariç suda çözünürler, proteinlere bağlanabilirler ve
çözünmeyen yada çözünebilir tanen-protein kompleksi oluştururlar.
Yapılan çalışmada Muğla yöresinde yetişen sarı kantaron bitkisinden
polifenol özütleri elde edilmiştir. Özütleme işlemi % 70 aseton:su (h/h) organik
çözeltide 45ºC, 75ºC, 95ºC ve oda sıcaklığında olmak üzere toplam 24 saatte
tamamlanan dört ardışık işlemi içermektedir. Toplam çözünen fenol miktarı, FolinCiocalteu yöntemi ile yapılan absorbans ölçümleri sonucunda standart olarak
kullanılan gallik asit eşdeğeri olarak belirlenmiştir. Yapılan tayin sonucu toplam
fenolik bileşik miktarı 3.42 mg gallik asit eşdeğeri/gr kuru bitki olarak bulunmuştur.
Proantosiyanidin
(yoğun tanenler) miktarını belirlemek için asidik alkol
çözeltilerinde antosiyanidin oluşumuna neden olan oksidasyon reaksiyonunu veren
HCl- Butanol yöntemi kullanılmıştır. Sonuçlar kuru madde başına düşen absorbans
(Abs/gr kuru bitki) olarak verilmiştir . Özütlenen yoğun tanen miktarı % 70 aseton
:su karışımı için 1887,74 absorbans / gr kuru bitki olarak bulunmuştur.
Sonraki aşamada oda sıcaklığında kurutulan özütler Sephadex LH-20
kolonunda kromotografik olarak ayrılıp % 96 etanol çözeltisi ile fenolik bileşikli
elüatlar olarak elde edilmiştir. Tanenler ise % 70 aseton:su (v/v) çözeltisiyle kolonu
yıkama sırasında alınıp, bu elüatlara tekrar Folin-Ciocalteu yöntemi ve HCl- Butanol
yöntemi uygulanmıştır Tanenlerin tespiti amacıyla silika tabaka üzerine mobil faz
toluen:aseton:formik asit (60:60:10) çözeltisi kullanılarak ince tabaka
kromotografisiyle yoğun tanenler görsel olarak belirlenmiştir.
Tanenlerin proteinlerle çoklu hidrojen bağları oluşturma ve enzimleri inhibe
edici özelliğe sahiptir. Bu nedenle tanenlerin kollajen biyomalzemelerde kullanılması
ile inhibe edici etkisi nedeniyle kollajenaz enziminin biyomalzemeye yönelik
aktivitesini düşürerek malzeme ömrünün uzatılması amacıyla kullanımı mümkün
olabilecektir.
Anahtar Sözcükler: Hypericum perforatum L., Tanen, Sephadex LH-20,TLC
S10
QCM SĐSTEMĐNDE BSA ĐMMOBĐLĐZE PĐEZO KRĐSTALLERLE
MĐKROGRAVĐMETRĐK HOMOSĐSTEĐN TAYĐNĐ
Yasemin ĐSPĐRLĐ, Gönül ÇELEN, Fatma AYHAN, Hakan AYHAN*
Muğla Üniversitesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Anabilim Dalı, Biomedikal
Teknolojiler Araştırma ve Uygulama Merkezi, Muğla, Türkiye
ÖZET
Sunulan araştırma ile Kuartz Kristal Mikrobalans (QCM) yöntemi
kullanılarak hassas olarak homosistein tayini amaçlanmıştır. Teşhis amaçlı olarak,
nanoteknolojik boyutlu QCM çalışmaları kantitatif analiz için son yıllarda artan bir
hızla kullanılmaktadır. Elektrot yüzeyine tutturulan özgül tanıyıcı molekülün hedef
molekülü yakalamasıyla tayin mikrogravimetrik olarak yapılır.
Çalışmada, aşağıda söz edilen modifikasyonlar yapıldıktan sonra oluşan
frekans farkları okunmuş ve bu frekans farklarından kantitatif sonuçlar elde
edilmiştir. Bu amaçla, gümüş elektrotlu piezo kristal yüzeylerinde temizleme ve
modifikasyon işlemi yapılmıştır. Bu işlemin ardından yüzeye sisteamin ve ardından
bifonksiyonel glutaraldehitle (GA) immobilizasyonu gerçekleştirilmiştir. Elde edilen
bu yüzeylere homosisteini tanıyan bovin serum albumin (BSA) immobilize
edilmiştir. Modifikasyon işlemlerinde sisteamin ve GA derişimleri [sırasıyla 20µM;
%3 (h/h)], etkileşim süreleri 2 saat olarak sabit tutulup, BSA derişimi 0,005- 0,1
mg/ml aralığında değiştirilerek bu parametre optimize edilmiştir. Ardından her bir
kristal sabit derişimde homosistein çözeltisi (1µM) ile etkileştirilerek homosistein
tayini yapılmıştır.
Elde edilen frekans farklılıkları her aşama için aşağıdaki gibidir: yüzey
temizleme ve modifikasyonu aşamasında yaklaşık 100 Hz’lık frekans kayması
oluşmuştur. Sisteamin ve glutaraldehit immobilizasyonu aşamalarında sırasıyla 400
ve 500 Hz’lık frekans kaymaları gözlenmiştir. BSA immobilizasyonunda ise
kullanılan BSA derişimine bağlı olarak 250- 5000 Hz’lık frekans kaymaları
bulunmuştur. Homosistein tayini için ise bulunan freakns değerleri ve buna bağlı
olarak elde edilen mikrogram kütle miktarları elektrot yüzeylerinde var olan BSA
miktarlarına bağlı olarak 1000±70- 3500±100 Hz arasında değişim göstermiştir ve bu
elde edilen değerler 70-100 Hz standart sapma ile bulunmuştur, bu da 2- 6 µg
homosisteine karşılık gelmektedir. Elde edilen bu değerlerle; homosistein için 0,0150,045 µM olmak üzere çok düşük bir tayin aralığı bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Piezo kristal, yüzey modifikasyonu, homosistein tayini, QCM
S11
YENĐ BĐR ANTĐMĐKROBĐYAL AJAN OLARAK ĐNSAN SERUM
PARAOKSONAZ ENZĐMĐNĐN (PON1) PSEUDOMONAS AERUGĐNOSA’NIN
BĐYOFĐLM OLUŞUMU ÜZERĐNE ETKĐSĐ
Aynur Aybey1, Jeppe Lund Nielsen2, Selma Sinan1
1
Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 10145, Balıkesir
Department of Biotechnology, Chemistry and Environmental Engineering, Aalborg
University, Sohngaardsholmsvej 57, 9000 Aalborg, Denmark
2
ÖZET
Hareketsiz yüzeylerde bakteriyal biyofilm oluşumu çevresel, endüstriyal ve
medikal alanlarda çok önemli bir ekonomi ve sağlık sorunudur. Pseudomonas
aeruginosa ‘ da biyofilm üretimini de kapsayan birçok virülans faktörünün “Quorum
Sensing” (QS) ( salt çoğunluğu algılama ) ile düzenlenmesi, yeni antimikrobiyaller
geliştirilmesi amacıyla ilginin QS üzerine yoğunlaşmasına neden olmuştur. QS’in
doğrudan bakteri üremesi üzerine etkisinin olmaması, QS inhibisyonunun
antibiyotiklerde gözlenen direnç gelişimine benzer bir şekilde dirençli kökenlerin
seçilmesine neden olmamasıyla bir avantajdır. Pseudomonas aeruginosa, QS
sistemlerinin çözümü için üzerinde en çok çalışılan bakterilerden biridir. Patojenik
bir bakteri olan P. aeruginosa, birçok gram negatif bakteri gibi tek hücreli
organizmaların davranışlarını koordine etmesine izin veren açil homoserin lakton (
AHL ) QS sinyal moleküleri adı verilen otoindükleyiciler üretir. N -( 3oxododecanoyl )-L-homoserine lactone (3OC12HSL) ve N-butanoyl-L-homoserine
lactone( C4HSL), biyofilm üretimini ve hücre dışı virülans faktörlerinin
ekspresyonunu
düzenleyen
P.
aeruginosa
tarafından
sentezlenen
otoindükleyicilerdendir.
Paraoksonaz1 (Arildialkilfofataz; EC 3.1.8.1, PON) üç üyeden oluşan bir
enzim ailesinin ilk üyesi olan serumda HDL’ye bağlı antioksidan bir proteindir.
Karboksil esterleri, karbonatları, laktonları ve toksik organofosfatları
hidrolizleyebilme gibi geniş substrat özgüllüğü ile pek çok alana konu olmuştur. Bu
yüzden doğal substratları ve fizyolojik rolleri kesin olmamasına rağmen son yapılan
araştırmalar PON’un laktonaz aktivitesinin onun doğal rolü olabileceğini
göstermektedir. Doğal substratı bilinmeyen PON1 (memeli laktonazı), 3OC12HSL
nin lakton halkasını hidrolizleyebilmektedir. Bu şekilde meydana gelen QS sinyal
molekülü inhibisyonu ile de söz konusu P. aeruginosa ‘nın davranışı olan biyofilm
oluşumu da azaltılabilmektedir.
Bu çalışmada insan serum PON1 enziminin gelişmekte olan ve gelişimini
tamamlamış biyofilmler üzerindeki etkisinin gözlemlenmesi amaçlanmıştır. Aynı
zaman da son yıllarda QS inhibitörleri (QSI) arasına dahil edilen Paraoksonaz
enzimlerinin sentetik QSI olan furanone C30 ile birlikte biyofilm üzerindeki etkisi de
bakılarak iki inhibitörün etkileri karşılaştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Paraoksonaz1, Quorum sensing, biyofilm, Pseudomonas
aeruginosa
S12
ĐNSAN KANINDAN HEMOGLOBĐN UZAKLAŞTIRILMASI ĐÇĐN
HEMOGLOBĐN BASKILANMIŞ KRĐYOJELLERĐN HAZIRLANMASI
Ali DERAZSHAMSHĐR1, Gözde BAYDEMĐR1, Müge ANDAÇ1, Rıdvan SAY2,
Igor Yu GALAEV3, Adil DENĐZLĐ1
1
Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara
2
Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
3
Lund Üniversitesi, Biyoteknoloji Bölümü, Lund, Đsveç
ÖZET
Kanın farklı organlar ve dokular ile temasta bulunması yeni proteinlerin
eklenmesine, bazı proteinlerin ayrılmasına ve var olan proteinlerin modifikasyonuna
neden olmaktadır. Bu proteinler spesifik bir fizyolojik ya da patolojik durumda
değişime uğrayabilir. Bu nedenle kan proteinlerinin analizi (proteomu) teşhis ve
tedavi hedeflerinin belirlenmesi için ideal bir kaynaktır. Ancak kan, yapısında yer
alan proteinlerin geniş derişim aralığı nedeniyle oldukça karmaşıktır. Çok miktarda
bulunan proteinler, az miktardaki hastalık yapan proteinleri analiz sırasında
maskelediği için bu proteinlerin kandan uzaklaştırılmaları gerekmektedir. Sunulan
çalışmada, hemoglobin baskılanmış kriyojeller kullanılarak, kandan seçici olarak
hemoglobin uzaklaştırılmıştır. Hazırlanan malzemenin kanda yer alan düşük
derişimli proteinlerin proteom analizlerin yapılabilmesini büyük ölçüde
kolaylaştırması düşünülmektedir. Çalışmada, fonksiyonel monomer olarak Nmetakroil-(L)-histidin (MAH) sentezlenerek hedef molekül olan hemoglobinle (Hb)
ön kompleks oluşturulmuş ve (Hb)
baskılanmış kriyojeller hazırlanmıştır.
Hemoglobin içermeyen kriyojeller kontrol polimeri olarak kullanılmıştır. Hazırlanan
kriyojeller, spesifik yüzey alan tayini, şişme testleri, FTIR, NMR ve taramalı
elektron mikroskobu ile karakterize edilmiştir. Hb MIP kriyojeller 92,3 m2/g spesifik
yüzey alanına sahip olup, kuru kriyojel ağırlığına oranla %92 su alma kapasitesine
sahiptir. Hazırlanan malzeme ile öncelikle sulu ortamdan hemoglobinin seçici olarak
adsorpsiyonu çalışmaları yapılmış ve kandan hemoglobin uzaklaştırma kapasitesi
incelenmiştir. Kolon seçicilik çalışmalarında yarışmacı protein olarak myoglobin ve
albumin kullanılmış, sonuçlar HPLC kolonu (Nükleosil 4000–7 PEI, Boy/Çap; 50/4
mm) kullanılarak analiz edilmiştir. Kolonun çok yüksek seçicilikle (albumine göre
38 ve myoglobine göre 12 kat seçicilikle)
hemoglobin uzaklaştırabildiği
belirlenmiştir. Hemoglobinin diğer proteinlere olan seçiciliği SDS-PAGE ile
görüntülenmiştir. Kolonun dayanıklılığında ve adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir
kayıp olmadığı, tekrar kullanılabilirlik deneyleri yapılarak belirlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Hemoglobin, Proteom, Moleküler Baskılama, Kriyojel
S13
BAZI AROMATĐK YAPILI BĐLEŞĐKLERĐN KSANTĐN OKSĐDAZ ENZĐMĐ
ÜZERĐNE AFĐNĐTESĐNĐN ARAŞTIRILMASI
Serap BEYAZTAŞ1,Esra FINDIK, Mustafa CEYLAN2, Oktay ARSLAN1
Balıkesir Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Çağış
Kampüsü1 ,Balıkesir
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü2 ,Tokat
ÖZET
Ksantin oksidoredüktaz (XOR), hidroksilaz ailesinin bir üyesidir. Enzim, 300
kDa. ağırlığında dimerik yapıda olduğu saptanmıştır. Memelilerde XOR, birbirine
dönüşebilen iki formu bulunmaktadır. Bu izoformlardan birisi, elektron alıcısı olarak
NAD+ kulanan ksantin dehidrogenaz (XDH; EC: 1.1.3.204) ve elektron alıcısı olarak
O2 kullanan ksantin oksidaz (XO; EC: 1.2.3.22)’dır. Enzim, molibden, demir ve
kofaktör olarak FAD içeren bir metaloenzimdir. XO, pürin yıkımının anahtar
enzimidir.
S
N
NH
S
NH2
N
Br
NH
NH2
CH3
1
2
S
S
N
NH
NH2
N
NH
NH2
OCH 3
Cl
3
4
Bu çalışmada, yeni bir afinite kromatografi jeli ( Sepharose 4B-L-Tirozin-p
amino benzamidine) sentezlenmiş ve XO enzimi saflaştırılmıştır. Saf enzim üzerine
yukarıdaki bileşiklerinin afinitesi araştırılmıştır. XO enzimi üzerine etkisi incelenen
bileşiklerin, enzim aktivitesini önemli ölçüde arttırdığı gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ksantin Oksidaz, afinite, aromatik bileşikler.
S14
Ch2 PROTEĐNĐNĐN SAFLAŞTIRILMASI VE KRĐSTALĐZASYON
BASAMAĞI
Mustafa Oğuzhan KAYA1 Matthias BOCHTLER2
1
2
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü
Cardiff University, Schools of Chemistry and Biosciences, Cardiff, UK
ÖZET
Ch2 proteini Cytophaga Hutchinsonii adlı bakteriden izole edilen “Anbu”
geninden elde edilmiştir. Doğal yaşam alanı toprak, tatlı sular ve denizler olan
Cytophaga Hutchinsonii; kristal yapılı selülozu parçalayabilen aerobic-gram-negatif
bir bakteridir.
238 bakteri genomunun proteozomlarla olan yapısal ilişkisi araştırılmıştır.
Araştırma sonuçlarınca 2 farklı bakteriyel proteozom grubu saptanmıştır. Bu
gruplardan biri olan, siyanobakteri ve proteobakterilerde sıklıkla görülmeyen
Anbu’nun, DNA dizi analizi ve yapısal analiz sonuçlarınca, bilinen diğer bakteriyel
proteozomlardan farklı olduğu anlaşılmıştır. Bu farklılığa rağmen Anbu’nunda tıpkı
diğer bakteriyel proteozomlar gibi homolog yapılar içerdiği saptanmıştır. Tüm bu
özelliklere ek olarak , deneysel sonuçlar, Anbu geninin transglutaminaz aktivitesi
üzerinde etkin olduğu belirlenmiştir.
Anbu geninin kodladığı Ch2 proteini, Ni-NTA kolonu ile saflaştırıldı.
Saflaştırma için 100mM, 300mM ve 500mM imidazol içeren üç farklı elüsyon
tamponu kullanıldı. Elüsyon örnekleri SDS-PAGE elektroforez jeline yüklendi.
Elektroforez sonucu olarak, 300mM imidazol içeren elüsyon tamponu ile elüve
edilmiş örneğin saflık derecesinin en yüksek olduğu belirlenmiştir. Saflık derecesinin
en yüksek olduğu belirlenen elüsyon örneği 20-25 ng/µL’ye ulaşıncaya kadar
konsantre edilerek JFK uygulandı. JFK sonunda, kristalizasyona en uygun olan
fraksiyon kristalizasyon için kullanıldı.
Anahtar Sözcükler : Cytophaga Hutchinsonii, Anbu, proteozom, Ch2 protein,
kristalizasyon
S15
TS EN ISO/IEC 17025: 2005 “DENEY VE KALĐBRASYON
LABORATUVARLARININ YETERLĐLĐĞĐ ĐÇĐN GENEL ŞARTLAR”
YÖNETĐM SĐSTEMĐNĐN UYGULANMASI
Hatice Bektaş
Türk Standardları Enstitüsü, Ankara, Türkiye.
ÖZET
Deney ve kalibrasyon lâboratuvarlarının teknik yeterliliğini tanıyan
akreditasyon kuruluşları, bu lâboratuvarların akreditasyonuna temel olarak bu
standardı kullanmaktadır. Bu Standardın “Yönetim Şartları”, kusursuz bir yönetim
için gereken şartları belirtir. “Teknik Şartlar” ise lâboratuarın yaptığı çeşitli
deneylerin ve/veya kalibrasyonların teknik yeterliliğini göstermek için sağlaması
gereken şartları belirtir. Lâboratuvarın kalite yönetim sisteminin ISO 9001’in
şartlarına uygunluğu, lâboratuvarın teknik olarak geçerli veriler ve sonuçlar sunma
konusundaki yeterliliğini göstermeye yardımcı olur.
Bu Standard uygulandığı takdirde laboratuvarın ürettiği deney sonuçlarının
güvenilirliği artacak ve buna paralel olarak yapılan bilimsel çalışmaların ileride
kabul görmeme riski ortadan kalkacaktır. Laboratuvar akreditasyonu ayrıca tanınma
kolaylığı ve akredite olan diğer laboratuvarlar arasında işbirliği oluşturularak bilgi ve
tecrübenin karşılıklı değişimini sağlar.
S16
2+
PROTEĐN SAFLAŞTIRILMASINA YÖNELĐK Cu -TAKILI
SPOROPOLENĐN GÖMÜLÜ SÜPERMAKROPOROZ KRĐYOJEL AFĐNĐTE
SORBENTLERĐN HAZIRLANMASI
Mahmut ERZENGĐN, Nuri ÜNLÜ ve Mehmet ODABAŞI
Aksaray Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Aksaray
ÖZET
Sporopolenin pek çok polen taneciğinin ve eğrelti otu ile yosunun dış
membranlarının eksin yapılarında bulunan doğal bir biyopolimerdir. Đmmobilize
metal şelat afinite kromatografisi’nde kullanılmak üzere bu biyopolimerin yapısında
metaller ile etkileşime girecek farklı oranlarda anyonik gruplar (hidroksil ve
karboksi, vbl) mevcuttur. Sunulan çalışmanın amacı immobilize metal şelat afinite
kromatografisi için Cu2+-takılı sporopolenin gömülü süpermakroporoz kriyojel
afinite sorbentlerin geliştirilmesidir. Metal şelat afinite kromatografisinin temel
ayırma özelliği, proteinlerin geçiş metal iyonlarına olan yüksek ilgisidir. Çok sayıda
geçiş metal iyonu [özellikle Ni2+, Zn2+ ve Cu2+] protein zincirinde bulunan histidin,
sistein ve triptofan gibi aminoasitlere bağlanabilirler. Bu çalışma kapsamında 20 µm
çapındaki sporopolenin partikülleri önce yapıya Cu2+ bağlamak amacıyla pH 5, 150
ppm Cu(NO3)2 çözeltisi ile muamele edilmiştir. Daha sonra Cu2+-takılı sporopolenin
gömülü PHEMA bazlı monolitik kriyojeller, monomer olarak poly(2-hidroksietil
metakrilat) ve çapraz bağlayıcı olarak N,N’-metilen-bis-akrilamid’in radikal kriyokopolimerizasyonu yöntemiyle 5 ml’lik plastik tüplerde sentezlenmiştir. Cu2+-takılı
sporopolenin gömülü kriojel afinite sorbentler spesifik yüzey alan tayini, şişme
testleri, TGA ve taramalı elektron mikroskopu (SEM) ile karakterize edilmiştir. Bu
çalışmada HSA (insan serum albumini) model protein olarak seçilmiştir. Sulu
çözeltiden maksimum albumin adsorpsiyonu pH 8.0'de gözlenmiştir. Derişimin, akış
hızının ve sıcaklığın adsorpsiyona etkileri incelenmiştir. Cu2+-takılı olmayan
sporopolenin gömülü kriyojel afinite sorbentlere non-spesifik albumin adsorpsiyonu
ihmal edilebilir düzeydedir. Kriyojel afinite sorbentlere, adsorpsiyon kapasitesinde
önemli bir azalma olmaksızın 30 defa adsorpsiyon-desorpsiyon işlemi uygulanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Kriyojel, Sporopolenin, HSA, ĐMAK
S17
MOLEKÜLER BASKILANMIŞ POLĐMERLER VE UYGULAMALARI
Adil Denizli
Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara
Moleküler baskılama, tarihi 1930’lu yılların başlarına uzanan bir kavramdır. Bugün
bildiğimiz anlamda moleküler baskılama,1972’de Wulff ve Klotz’un
laboratuarlarında yaptıkları moleküler tanıma yeteneği olan organik polimerleri
sentezlemeleri ve rapor etmeleriyle başlamıştır.
Moleküler baskılama yönteminde ilk önce, ilgilenilen molekül- kalıp- seçilen
polimerin yapı taşları ile karıştırılır. Bu birimler, yani fonksiyonel monomerler,
yüksek miktarda çapraz bağlayıcının varlığında polimerleştirilerek herbir kalıbın
etrafında bir polimer ağ oluşturur. Daha sonra uygun bir ajan ile kalıp yapıdan
uzaklaştırılır ve geride orjinal biyomoleküle uygun yük dağılımına ve “hafızaya”
sahip polimer kaplı boşluklar kalır. Moleküler baskılanmış polimerler, kısa sürede
hazırlanabilmeleri, görece ucuz olmaları ve uzun süre ile kararlı kalabilmeleri
nedeniyle çekici özelliklere sahiptirler.
Bu teknik bugün sentetik kimyada, katalizör ve sensör tasarımının yanında hücre,
protein ve iyon ayırma ve saflaştırma dahil olmak üzere bir çok alanda
uygulanmaktadır. Moleküler baskılanmış polimerlerin çok sayıda olası kullanım
alanından birisi kandan istenmeyen maddelerin uzaklaştırılmasıdır (örn, bilirubin,
kolesterol, metal iyonları gibi). Uzaklaştırılması istenen maddelerin baskıları
yapılarak kolonlar hazırlanır. Sözgelimi böbrek hastasının kanı vücut dışına alınıp
ilgili kolondan geçirilerek zararlı maddelerden arındırılabilmektedir. Hastanın kanı
kolondan geçerken, kolondaki baskılanmış polimerler seçilen maddeyi tutacak ve
temizlenen kan tekrar hastaya geri verilecektir. Bu tür bir tedavi teorik olarak sürekli
tekrarlanan hemodiyalize gereksinimi azaltacaktır. Đstenmeyen maddeyle dolan kolon
daha sonra yenisiyle değiştirilebilir.
Moleküler baskılanmış polimerler enantiyomerlerin ayrılmasında da kullanılabilir
(örn. D- ve L-histidinin ayrılması). Bu tür bir uygulama, özellikle ilaç molekülünün,
birisi yararlı diğeri zararlı özellikte birbirinin ayna görüntüsü iki şekli olduğunda
önemlidir.
Moleküler baskılanmış polimerlerin uygulama alanlanlarından birisi de eşsiz
seçicilikleri nedeniyle teşhis kiti olarak kullanılmalarıdır. Tipik ticari yöntemlerle
karşılaştırıldığında, moleküler baskılanmış polimerlere dayalı yöntemler istenmeyen
molekülleri teşhis etmek ve uzaklaştırmak için daha etkindir. Çünkü herbir şekil
sadece kendisine uygun boşluğa oturacaktır. Moleküler baskılanmış polimerlerin bu
teşhis yeteneği sayesinde, terör ve önceden bilinmeyen hastalıklarla ilgilenen bazı
şirketler ve kamu kuruluşları toksin ve patojenlerin (hastalık yapıcı ajanlar) teşhisi
için sensör bileşenleri geliştirilmesi için bunları izlemektedir (örn. Hepatit B
teşhisine yönelik SPR kitleri).
Bu sunumda moleküler baskılama temeline dayalı polimerlerin geliştirilmesi ve
uygulamalarından örnekler verilecektir.
P01
YÜZEY KATI FAZLI ÇAPRAZ BAĞLI KOPOLĐMER
SĐSTEMLERĐN ĐMMOBĐLĐZASYON AFĐNĐTELERĐ
Bilgen OSMAN, Senay KÖK, Necati BEŞĐRLĐ, Ali KARA
Uludağ Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü 16059 Görükle, Bursa
ÖZET
Yüzey katı fazlı çapraz bağlı kopolimer sistemler çapraz bağlayıcı ve uygun
fonksiyonel gruplar içeren monomerlerin miktarlarına bağlı olarak bağlı olarak
değişik yüzey katı fazlı çapraz bağlı kopolimer sistemler istenilen enzimlerin
immobilizasyon afinitesini arttıracak şekilde sentezlenebilmektedirler. Sentezlenen
yüzey katı fazlı çapraz bağlı kopolimer sistemlerin immobilizasyon afiniteleri başlıca
adhezyon ve kohezyon kuvvetleri dediğimiz kuvvetlerin bileşenlerinden oluşan
arayüzey kuvvetlerinden oluşmaktadır.
Çalışmamızda yüzey katı fazlı kopolimer sistemler olarak çapraz bağlayıcısı
aynı olan iki değişik fonksiyonel grup içeren iki farklı kopolimerik yapı sentezlendi.
Sentezlenen bu yüzey katı fazlı çapraz bağlı kopolimer sistemlerin katı yüzey
üzerindeki metal iyonları adsorpsiyon hızları ve bunun sonucunda denge sabitleri
belirlendikten sonra uygun metal iyonlarına göre seçilmiş olan enzimler kullanılarak
immobilizasyon afiniteleri çözelti içindeki parametrelere bağlı olarak matematiksel
işlemlerle birlikte araştırıldı.
P02
8-HĐDROKSĐ-2-DEOKSĐGUANĐZĐN (8-OHdG) TAYĐNĐ için ÇĐFT
MONOMER KULLANIMYLA MOLEKÜLER BASKILANMIŞ QCM
SENSÖR SĐSTEMLERĐNĐN HAZIRLANMASI
Ayça Atılır Özcan1, Rıdvan Say1,2, Aytaç Gültekin3, Adil Denizli4, Arzu Ersöz1
1
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir,
2
Anadolu Üniversitesi, BĐBAM, Eskişehir,
3
Trakya Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Edirne,
4
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara,
ÖZET
Biyolojik örneklerde 8-OhdG’nin rutin analizi, analitin düşük miktarda
olması ve karmaşık matriks sistemleri nedeniyle oldukça güç bir analitik problemdir.
Bu çalışmada serum örneklerindeki 8-OhdG’nin düşük miktarlarını tayin etmek
üzere yeni moleküler baskılanmış kuvartz krsital mikroterazi (QCM) sensörler
hazırlanmıştır. QCM sensörlerin yüzeyinde 8-OhdG’ye seçici moleküler baskılanmış
polimer (MIP) filmler oluşturmak amacıyla metakrilol aminoantipirin-Fe(III)
[MAAP-Fe(III)] ve metakrilol histidin-Pt(II) [MAH-Pt(II)] çift metal-şelat monomer
sistemi kullanılmıştır.
Çalışma QCM sensörün analitik performansı, seçiciliği ve 8-OhdG’yi
bağlama etkinliğine yönelik verileri içermektedir. Elde edilen sonuçlar, çift metalşelat monomer sisteminin kullanımının tek metal-şelat monomer sisteminin (sadece
MAAP-Fe veya sadece MAH-Pt) kullanımından özellikle seçicilik ve tayin sınırı
açısından daha avantajlı olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, çalışma aralığı ve
tayin sınırı sırasıyla 0.0075 µM ve 0.0100-3.5 µM olarak bulunmuştur. Afinite sabiti
(Ka) ise 154000 M-1 olarak elde edilmiştir. Hazırlanan sensörler yaklaşık 20 defa
kullanılabilmiştir. Çalışmanın son aşamasında, bağırsak kanseri olan bir hastaya ait
kan serumunda 8-OhdG tayini, hazırlanan QCM sensör ile gerçekleştirilerek
sensörün gerçek numunelerde kullanılabilirliği ortaya konmuştur.
Anahtar Kelimeler: 8-OhdG, QCM, MIP, Metal-şelat etkileşimi
P03
BĐYOSENSÖRLERDE POLĐFENOL OKSĐDAZ ENZĐM KAYNAĞI
OLARAK KULLANMAK ÜZERE BAZI BĐTKĐLERĐN TARANMASI
Ayten SAĞIROĞLU, Hakkı M. ÖZCAN, Özhan HASANÇEBĐ
Trakya Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, 22030, Edirne
ÖZET
Canlı sistemlerin çeşitli fiziksel ve kimyasal uyarıları algılama hızları ve
hassasiyetlerinin, elektrokimyasal sinyallere dönüştürülmesini içeren yeni nesil
ölçüm sistemleri “Biyosensörler” olarak tanımlanırlar. Son yıllarda enzim içeren
kaynaklar olarak bitkisel dokular ekonomik oluşları ve yasal sorumluluk
gerektirmediklerinden biyosensörlerde,
biyobileşen olarak daha çok tercih
edilmektedirler.
Bu çalışmada; aktif polifenol oksidaz (PPO) enzimi kaynağı olabilecek on
yedi farklı bitkisel kaynak, ham enzim ekstraktlarından PPO aktiviteleri bakımından
spektrofotometrik yöntemle tarandı. PPO aktivitesi yüksek ve kararlı olan üç tanesi
tespit edildi. Bu bitki dokularının her biri biyobileşen olarak, jel matrikse çapraz
bağlama yöntemiyle elektroda immobilize edilerek biyosensörler hazırlandı. Bu
biyosensörler ile ortama eklenen veya örneklerdeki fenolik substratları, reaksiyon
ortamında çözünmüş oksijeni kullanarak, bitki dokusunun içerdiği PPO enzimi
katalizörlüğünde yükseltgerken, ortamdan tüketilen oksijen miktarının ölçümüne
dayalı olarak fenolik bileşik tayinleri gerçekleştirildi.
Hazırlanan biyosensörlerin; çeşitli fenolik substratlara karşı spesifisiteleri
çalışıldı. Seçilen substratlar ile en yüksek verimlilik için en uygun pH ve sıcaklık
değerleri, doğrusal tayin aralıkları, tekrar kullanılabilirlikleri ve işlem kararlılıkları
belirlendi.
Sonuçta; taranan bitkisel kaynaklardan; Anamur muzu kabuğu, Yeşil bakla
(tohumu hariç) ve yer elması dokuları sırasıyla biyosensörlerde biyobileşen olarak,
kateşol, dopa ve pirogallol fenolik bileşikleri için yüksek aktivite gösterdiler. pH 7,5
ve 37o C de, yeterli doğrusal ölçüm aralıklarına sahiptiler. 7 tekrarda hiç aktivite
kaybı görülmedi, işlem kararlılıklarını da % 60 üzerinde aktivitelerini koruyarak
ortalama bir ay civarında sürdürdüler.
Anahtar Kelimeler; Biyosensör,
Oksijen tüketimi
Biyobileşen, Bitkisel kaynak, Fenolik bileşik,
P04
FE(III) BASKILANMIŞ MĐKROKÜRE–KRĐYOJEL KOMPOZĐT
SĐSTEMLERLE TALASEMĐLĐ HASTA PLAZMASINDAN FE(III)
UZAKLAŞTIRILMASI
Bahar ERGÜN1, Gözde BAYDEMĐR1, Müge ANDAÇ1, Handan YAVUZ1, Rıdvan
SAY2, Adil DENĐZLĐ1
1
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
2
Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
ÖZET
Metallerin biyolojik olaylarda oynadıkları önemli roller bilinmekle ve bazıları
gerekli elementler olarak sınıflandırılmakla birlikte, belirli derişimin üzerine
çıktıklarında zararlı özellik göstermektedirler. Örneğin, genetik bir bozukluk veya
yanlışlıkla aşırı miktarda demir alınması sonucu vücutta oluşan demir fazlalığı, kalp
krizlerine, şeker hastalığı, depresyon ve karaciğer bozukluğu gibi belirtilere yol
açmaktadır.
Sunulan çalışmanın amacı sulu çözeltilerden ve demir fazlalığı gösteren
talasemili hastaların kanından etkin bir şekilde demir uzaklaştırılması için spesifik
moleküler baskılanmış eş boyutlu mikroküreler sentezleyerek kriyojel matriks içine
gömülerek yeni nesil kompozit sistemler hazırlanmasıdır.
Moleküler baskılanmış polimerler (MIP) belirlenen bir hedef molekül için
yüksek seçicilikte ayrım yapabilen destek malzemeleridir. Moleküler baskılama,
afinite sistemlerinin hazırlanması için güvenilir bir teknik olmuştur. Đyon baskılama
çalışması üç basamaktan oluşmaktadır. (i) metal iyonları ile fonksiyonel
monomerlerin ön kompleksleşmesi (ii) polimerizasyon (iii) kalıbın uzaklaştırılması.
Hedef iyon uzaklaştırıldıktan sonra, hazırlanan polimer matriks ile çeşitli metal
iyonları içeren çözeltilerden hedef iyonlar yüksek seçicilikte uzaklaştırılabilir. Bunun
yanısıra makrogözenekli monolitik hidrojeller, diğer bir deyişle kriyojeller, gözenek
çapı 100 µm’ye kadar çıkan, birbirleriyle bağlantılı gözeneklere sahip ve bundan
dolayı düşük basınç düşmesi gösteren yeni nesil kromatografik taşıyıcılardır.
Bu çalışmada yeni bir yaklaşımla; Demir(III) iyonuna spesifik monomer
olarak N-metakriol-L-sistein sentezlenerek, demir(III) iyonu baskılanmış poli(GMAMAC) mikroküreleri dispersiyon polimerizasyonuyla hazırlanmış ve makro
gözenekli kriyojel yapıların içine konularak yüksek akış yolu özellikleriyle seçici
kompozit adsorbentler hazırlanmıştır. Polimerin karakterizasyon çalışmaları (FTIR,
SEM, BET, şişme özellikleri, kan uyumluluğu testleri) tamamlanmıştır. Hazırlanan
malzeme ile sulu ortamdan demir(III) iyonu uzaklaştırma çalışmaları
tamamlandıktan sonra, talasemili insan plazmasından demir(III) iyonu uzaklaştırma
çalışmaları da yürütülmüştür. Hazırlanan polimerin demir(III) iyonu uzaklaştırma
kapasitesi, etkinliği ve seçiciliğinin yüksek olduğu gözlenmiştir. Demir(III) iyonunun
diğer iyonlara karşı (Nikel(II), Çinko(II)) seçicilik deneyleri sonucunda malzemenin
Demir(III)’i yüksek seçicilikle uzaklaştırdığı HPLC çalışmaları ile belirlenmiştir.
Son olarak malzemenin tekrar kullanılabilirliği çalışmaları adsorpsiyon-desorpsiyon
döngüsü 20 kez tekrarlanarak incelenmiş malzemenin demir(III) iyonu uzaklaştırma
kapasitesinde önemli bir düşüş olmadığı kaydedilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Moleküler Baskılama, Afinite Bağlanma, Demir
Uzaklaştırılması, Eşboyutlu Mikroküreler
P05
DNA ADSORPSĐYONU ĐÇĐN POLĐETĐLENĐMĐN TAKILI MONOLĐTĐK
KRĐYOJELLER
Erdoğan Özgür, Nilay BERELĐ, Deniz TÜRKMEN, Erkut YILMAZ, Adil DENĐZLĐ
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
ÖZET
Polietilenimin (PEI) protein saflaştırılmasında kullanılan çok dişli bir
ligandtır. PEI çoklu bağlanma bölgelerine sahip olan polikatyonik bir malzemedir.
Özellikle DNA molekülüne olan yüksek ilgisi dolayısıyla biyotıp uygulamalarında
yaygın olarak kullanılmaktadır.
Kriyojeller, kısmen donmuş monomer veya polimer çözeltileri kullanılarak
hazırlanan hidrojel matrislerdir. Genel olarak kriyojeller birbirine bağlı
makrogözeneklere (veya süpermakrogözeneklere) sahiptir. Bu özellikleri
kriyojellerin nano-mikro ölçek aralığında herhangi bir difüzyon sorunu olmaksızın
kullanımına olanak sağlamaktır. Kriyojellerin osmotik, kimyasal ve mekanik
kararlığının yanında eşsiz yapısal özellikleri sayesinde, biyolojik nanopartiküllerin
(plasmidler, virüsler, hücre organelleri) ve hatta hücrelerin kromatografik
ayrılmasında kullanılması mümkündür.
Yapılan çalışmada, çok dişli bir ligand olan PEI takılı poli (2-hidroksietil
metakrilat) (HEMA) kriyojeller hazırlanmış ve sulu çözeltiden genomik DNA
adsorpsiyonu çalışılmıştır. Çalışma kapsamında ilk olarak 2-hidroksietil metakrilat
bazlı kriyojeller, monomerlerin sulu çözeltilerinin bir şırınga kolon içerisinde 12°C’da dondurulmasıyla gerçekleşen yığın polimerizasyonu ile hazırlanmıştır. Daha
sonra hazırlanan kriyojele PEI farklı derişimlerde (% 1-10w/w) kovalent olarak
bağlanmıştır. Kriyojellere bağlanan PEI miktarları potansiyometrik titrasyon
yöntemiyle tespit edilmiştir. Kriyojel spesifik yüzey alan tayini, şişme testleri, FTIR
ve taramalı elektron mikroskobu ile karakterize edilmiştir. PEI takılı PHEMA
kriyojele DNA adsorpsiyonu sürekli sistemde pH 7.4’de incelenmiştir. Adsorpsiyona
akış hızının, sıcaklığın, başlangıç DNA derişiminin etkileri incelenmiştir. 10 defa
adsorpsiyon-desorpsiyon işlemi uygulanmış ve adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir
azalma olmadığı gözlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Kriyojeller, Polietilenimin, DNA , Monolit
P06
FARKLI BOYA-LĐGAND BAĞLI KRĐYOJEL MEMBRANLARLA
LĐZOZĐM SAFLAŞTIRILMASI
Nilay BERELĐ1, Gülsu ŞENER1,2, Işık PERÇĐN3, Ahmet H.DEMĐRÇELĐK1, Handan
YAVUZ1, Adil DENĐZLĐ1
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara
Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp Anabilim
Dalı, Ankara
3
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Beytepe, Ankara
ÖZET
Boya ligand afinite kromatografisi protein saflaştırmasında etkin bir teknik
olarak kabul edilmektedir. Protein saflaştırılmasında çok yaygın olarak kullanılan
reaktif boyalar triazin boyalardır. Reaktif triazin boya-ligandlar, geri dönüşümlü ve
seçici olarak çok sayıda proteine bağlanma yeteneğine sahiptir. Boya ligandlar
taşıyıcı matrikslere kolaylıkla bağlanır ve biyolojik ligandlara göre daha ucuz ve
kararlıdırlar.Biyoteknolojide uygulama potansiyeli olan polimerik jellerden biri de
kriyojellerdir. Kriyojeller, düşük veya yüksek molekül ağırlığına sahip monomer
çözeltilerinin donma noktalarının altında gerçekleştirilen kriyojenik uygulama
yöntemi ile hazırlanmaktadır. Kriyojellerin osmotik, kimyasal ve mekanik
kararlığının yanında eşsiz yapısal özellikleri sayesinde, biyolojik nanopartiküllerin
(plasmidler, virüsler, hücre organelleri) ve hatta hücrelerin kromatografik
ayrılmasında kullanılması mümkündür.
Sunulan çalışmada, yumurta akından lizozim enziminin saflaştırılması
amacıyla poli (2-hidroksietil metakrilat) (PHEMA) temelli, farklı boya-ligandlar
takılı süpermakrogözenekli kriyojel membranların hazırlanması amaçlanmıştır. Bu
amaçla ilk olarak 2-hidroksietil metakrilat (HEMA) bazlı kriyojel membranlar,
monomerlerin sulu çözeltilerinin -12°C’da
24 saat polimerizasyonu ile
hazırlanmıştır. Boya ligand olarak Cibacron Blue F3GA, Congo Red ve Alkali Blue
6B nükleofilik yer değiştirme reaksiyonuyla, pHEMA kriyojel membranlara kovalent
olarak bağlanarak, lizozim enziminin saflaştırılmasında kullanılmıştır. Kriyojel
membranlar yüzey alanı ölçümleri, SEM, FTIR ve şişme deneyleri ile karakterize
edilmiştir. Lizozim adsorpsiyon kapasitesine pH’nın, sıcaklığın, iyonik şiddetin ve
başlangıç lizozim derişiminin etkileri kesikli sistemde incelenmiştir. Hazırlanan
kriyojel membranlarla yumurta akından lizozim enziminin saflaştırılması yine kesikli
sistemde incelenerek BioLC ile tayin edilmiş, ayrıca enzimin saflığı SDS-PAGE ile
belirlenmiştir. Farklı boya-ligand takılı-pHEMA kriyojel membranlar ile 6 kez
adsorpsiyon/desorpsiyon döngüsü gerçekleştirildiğinde lizozim adsorpsiyon
kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın tekrar kullanılabilir oldukları
görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: Boya-Ligand Afinite Kromatografisi, Kriyojel membran,
Enzim Saflaştırma, Lizozim
P07
ESTRADiOL BASKILANMIŞ KRiYOJEL-PARTiKÜL KOMPOZĐT
SĐSTEMLERĐNĐN HAZIRLANMASI
Đlker KOÇ1, Gözde BAYDEMĐR1, Engin BAYRAM1, Handan YAVUZ1, Rıdvan
SAY2, Adil DENĐZLĐ1
Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara
2
Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
ÖZET
Estradiol (17β-estradiol) bir eşey hormonudur. “Kadın Hormunu” olarak
adlandırılmasına karşın erkeklerde de bulunan bir hormondur ve insanlardaki başlıca
östrojendir. Estradiol yalnızca üreme ve eşey fonksiyonlarından sorumlu değildir,
aynı zamanda kemik gibi diğer organları da etkilemektedir. Diğer steroidler gibi
estradiol de androstenediona dönüşen kolesterolden türetilir. Sonrasında
androstenedion ya testesterona dönüşür ya da estrona aromatize olarak estradiole
çevrilir.
Kadınlarda serum estradiol miktarı birincil olarak yumurtalıkların aktivitesini
belirlemek amacıyla kullanılmaktadır. Ayrıca amenorası ya da menstural fonksiyon
bozukluğu olan kadınlarda başlangıç östrojeninin belirlenmesinde kullanılmaktadır.
Menopozun takibinde de gene estradiol seviyeleri takip edilmektedir.
Moleküler baskılanmış polimerler belirlenen bir hedef molekül için yüksek
seçicilikte ayrım yapabilen destek malzemedir. Aynı zamanda bu polimerlerin
hazırlanması kolay, ucuz ve dayanıklıdır. Moleküler baskılama, afinite sisteminin
hazırlanması için güvenilir bir sistem olmuştur.
Makrogözenekli monolitik hidrojeller, diğer bir deyişle kriyojeller, gözenek
çapı 100 µm’ye kadar çıkan birbiriyle bağlantılı gözeneklere sahip ve bundan dolayı
düşük basınç düşmesi gösteren yeni nesil kromatografik taşıyıcılardır.
Bu çalışmada kriyojellerin düşük yüzey alanı özelliğini bertaraf etmek için
estradiol baskılanmış partiküller kriyojel matriksi içerisine gömülerek yeni nesil
kompozit sistemleri hazırlanmıştır.
Sunulan çalışmada moleküler olarak estradiol baskılanmış Poli (HEMAMAT) monolitler yığın polimerizasyonu yöntemi ile hazırlanmış ve kurutulduktan
sonra öğütülerek partikül haline getirilmiştir. Daha sonra bu partiküller 63-71 µm’lik
eleklerden geçirilerek makrogözenekli PHEMA kriyojelin içine gömülmüş ve
estradiole seçici kompozit adsorbentler hazırlanmıştır. Kompozit kriyojeller yüzey
alanı ölçümleri ve taramalı elektron mikroskopisi (SEM), FTIR, NMR ile karakterize
edilmiştir. Hazırlanan kompozit adsorbentin estradiol adsorpsiyon özellikleri ve
seçiciliğinin belirlenmesi çalışmaları devam etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Moleküler Baskılama, Estradiol, Partikül-Kriyojel Kompozit
P08
BOYA BAĞLI KRĐYOJEL MEMBRANLARA GLUKOZ OKSĐDAZ
ĐMMOBĐLĐZASYONU
Işık PERÇĐN1, Gülsu ŞENER2,3, Ahmet H. DEMĐRÇELĐK2, Nilay BERELĐ2,
Handan YAVUZ2, Erol AKSÖZ1, Adil DENĐZLĐ2
1
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
3
Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp Anabilim
Dalı, Ankara
2
ÖZET
Glukoz oksidaz, glukoz ve oksijeni uzaklaştırması veya glukonik asit ve
hidrojen peroksit üretmesi sebebi ile endüstride çok sayıda uygulamaya sahiptir.
Enzim immobilizasyonunun temel hedefi enzimlerin endüstride tekrar
kullanılabilirliğini sağlamaktır. Bu nedenle gerek uzun süre ve tekrar kullanabilmek
ve gerekse de istenildiği anda reaksiyon ortamından uzaklaştırabilmek amacıyla
enzimler immobilize edilmektedir. Đmmobilize edilen enzimler pH, sıcaklık gibi
çevre koşullarına daha dayanıklı ve serbest enzime göre daha kararlıdır.
Bu çalışmada poli (2-hidroksietil metakrilat), pHEMA, kriyojel membranlar
0.7 cm çapında hazırlanmıştır. Sentezlenen bu kriyojel membranlara proteinlerin
çoğu ile spesifik etkileşime girebilen ve çeşitli adsorbentler üzerine kolay bir şekilde
immobilize olabilen Cibacron Blue F3GA reaktif boyası ligand olarak bağlanmıştır.
Başlangıç protein derişiminin, ortam pH’sının, sıcaklığın, immobilizasyon süresinin
ve iyonik şiddetin adsorpsiyon kapasitesine etkileri araştırılmıştır. Sulu çözeltide
pHEMA Cibacron Blue F3GA kriyojeline maksimum glukoz oksidaz
immobilizasyonu pH:5’te, 25ºC’de 34 mg/g olarak gözlenmiştir. Optimum reaksiyon
koşullarında serbest ve immobilize enzim aktiviteleri DNS (dinitrosalisilik asit)
metodu ile ölçülerek karşılaştırılmıştır. Serbest ve immobilize enzimin Vmax değerleri
sırasıyla 111.12 U/mg enzim ve 92.16 U/mg enzim olarak bulunmuştur. Serbest ve
immobilize enzimin tekrar kullanılabilirliği ve depo kararlılığı karşılaştırıldığında
immobilize enzim kullanımının üstünlükleri gözlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Boya-ligand Afinite Kromatografisi, Kriyojel Membran, Enzim
Saflaştırma, Glukoz Oksidaz
P09
KOLESTEROL BASKILANMIŞ EŞ-BOYUTLU MĐKROKÜRE KRĐYOJEL
KOMPOZĐT SĐSTEMLERĐNĐN HAZIRLANMASI
Kıvılcım ÇAKTÜ1, Emir Alper TÜRKOĞLU2, Gözde BAYDEMIR1, Handan
YAVUZ1, Rıdvan SAY3, Adil DENIZLI1
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Beytepe, Ankara
Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Nanoteknoloji ve Nanotıp ABD,
Ankara
3
Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
ÖZET
Kolesterol insan vücudunun başlıca sterolüdür. Hücre membranının ve
lipoproteinlerin yapısal elemanı olduğu gibi steroid hormonları ve safra asitlerinin
sentezinde öncül bileşiktir. Kolesterolün
plazmada taşınımında veya
metabolizmasındaki anormallikler damar sertleşmesine yani aterosklerozun
gelişimine neden olmaktadır. Bunun yanı sıra safra taşları da başlıca kolesterolden
oluşur.
Moleküler baskılanmış polimerler belirlenen bir hedef molekül için yüksek
seçicilikte ayrım yapabilen destek malzemedir. Aynı zamanda bu polimerlerin
hazırlanması kolay, ucuz ve dayanıklıdır. Moleküler baskılama, afinite sisteminin
hazırlanması için güvenilir bir sistem olmuştur.
Makrogözenekli monolitik hidrojeller, diğer bir deyişle kriyojeller, gözenek
çapı 100 µm’ye kadar çıkan birbiriyle bağlantılı gözeneklere sahip ve bundan dolayı
düşük basınç düşmesi gösteren yeni nesil kromatografik taşıyıcılardır.
Bu çalışmada kriyojellerin düşük yüzey alanı özelliğini bertaraf etmek için
eşboyutlu mikroküreler kriyojel matriksi içerisine gömülerek yeni nesil kompozit
sistemleri hazırlanmıştır.
Sunulan çalışmada moleküler olarak kolesterol baskılanmış 5-8 µm boy
aralığındaki poli (GMA) mikroküreler dispersiyon polimerizasyonu yöntemi ile
hazırlanmış ve makrogözenekli PHEMA kriyojelin içine gömülerek yüksek akış yolu
özellikleriyle kolesterole seçici kompozit adsorbentler hazırlanmıştır. Kompozit
kriyojeller yüzey alanı ölçümleri ve taramalı elektron mikroskopisi (SEM) ile
karakterize edilmiştir. Hazırlanan kompozit adsorbentin kolesterol adsorpsiyon
özellikleri ve seçiciliğinin belirlenmesi çalışmaları devam etmektedir.
Anahtar Sözcükler: Moleküler Baskılama, Kolesterol, Mikroküre-Kriyojel
Kompozit
P10
”HORSERADĐSH PEROKSĐDAZ” ENZĐMĐNĐN AFĐNĐTE
KROMATOGRAFĐSĐ (CON A) ĐLE SAFLAŞTIRILMASI
1
Melda ALTIKATOĞLU, 2Huriye KUZU
1
2
Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Đstanbul,
Yıldız Teknik Üniversitesi, Kimya-Metalurji Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü,
Đstanbul
ÖZET
Bayır turpu (Armoracia rusticana) peroksidazı (Horseradish Peroxidase,
HRP, E.C. 1.11.1.7) günümüzde diyagnostikte büyük öneme sahip bir enzimdir.
Ayrıca fenollerin, bifenollerin, anilinlerin ve bunlar gibi heteroaromatik bileşiklerin
oksidasyonlarını katalizleyebilmektedir. HRP aktivitesi geniş bir pH ve sıcaklık
aralığında dayanıklı olduğundan bu enzimin atık su işlemede kullanılması uygundur.
HRP herbir molekülünde bir ferriprotoporfirin III (protohemin) bulunduran,
holoenzimdir. HRP, peroksidaz katalizinde H2O2’i elektron alıcı olarak kullanır.
Đçerdiği hem grubundan dolayı bu enziminin absorpsiyon spektrumu 280 nm’den
başka 403nm’de de maksimum vermektedir. Çözeltinin 403nm’deki absorbans
değerinin 280nm’dekine oranı RZ (Reinheitzahl ratio) değeri olarak adlandırılır; bu
da enzimin saflığı için kullanılır
Glikoproteinlerin (HRP) affinite saflaştırma işleminde, immobilize lektinler
kullanılmaktadır. Bitki lektinleri monosakkaridlere düşük affinite ile zayıf (Ka≈1x
103 M), oligosakkaridlere daha kuvvetli olarak (Ka ≈1 x 106 M) bağlanmaktadır.
Concanavalin A (Con A) “Jack fasulyesinden-Cannavalia ensiformis-elde
edilmektedir ve lektin familyasında en çok çalışılmış olandır. Con A α-Dmannopiranosil ve α-D-glukopiranosil artığı bulunduran moleküllere bağlanır ve bu
bağlanma, bu artığı taşıyan glikoproteinlerin izolasyonunda, fraksiyonlanmasında,
yapısal karakterizasyonu ve immobilizasyonunda kullanılmaktadır. Con Aperoksidaz kompleksi α-metil-D-mannopiranosid ile koparılmaktadır. Bu şeker Con
A’ya bağlanmak için enzimle yarışmaktadır.
Bu çalışmada, satın alınan Horseradish Peroksidazın (HRP) %50 protein
içerdiği (A280/1,34), Viscotek ve HPLC cihazları ile de safsızlık bulundurduğu
belirlendi. Satın alınan HRP’nin saflaştırılması için öncelikle jel filitrasyon
(sephadeks G50) denendi. Ancak safsızlıkların ayrılması sağlanamadı. Enzim, iyon
değiştirici (DEAE cephacell) kolondan geçirildiğinde safsızlıkların ayrılması
sağlandı fakat iyi bir RZ değeri alınamadığından enzimin Affinite Kromatografisi ile
saflaştırılmasına karar verildi. Bio–Rad marka protein saflaştırma sisteminde 1,5cm x
30cm kolon kullanılarak affinite kromatografisi uygulandı. Kolon dolgu maddesi
olarak ‘Concanavalin A-Sepharose 4B’ kullanıldı. Saflaştırılan HRP için RZ değeri
A280 /A403 hesaplandı. Satın alınan HRP’nin RZ değeri 0,85 iken, bu yöntem ile
saflaştırıldıktan sonra RZ değeri 2,1 dolayında hesaplandı.
Anahtar sözcükler: HRP, Con A, Afinite, RZ değeri
P11
KATEKOLAMĐNLERĐN MĐKRO TOPLAM ANALĐZ SĐSTEMLERĐNDE (µTAS) ANALĐZĐ AMACI ĐLE “KATYON-DEĞĐŞĐM KARAKTERLĐ
MONOLĐTĐK KOLONLARIN HAZIRLANMASI ve KARAKTERĐZASYONU’’
Müslüm ALTUN1, Cafer ÇAKAL2, Perihan ÇAĞLAR1
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara,
Hacettepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enst. Biyomühendislik A.B.D. Ankara
ÖZET
Topluca katekolaminler olarak adlandırılan norepinefrin (NE), epinefrin (E),
ve dopamin (DA) biyojenik aminler olup, vücutta adrenal hormon ve nörotransmiter
olarak görev yaparlar. Katekolaminlerin idrar gibi karmaşık martrikslerdeki ölçümü
genel olarak, örnekte ön işlemler ve zenginleştirilme gerektiren elektrokimyasal
ölçüme dayalı HPLC ile yapılır. Sıvı-sıvı ekstraksiyonu ve katı-faz ekstraksiyonu,
katekolaminlerin klinik örneklerden saflaştırılması ve ön-deriştirilmesi için en fazla
kullanılan tekniklerdir. Katı-faz ekstraksiyon yöntemi, sıvı-sıvı ekstraksiyon
yöntemine tercih edilir. Çünki, sıvı-sıvı ekstraksiyon yöntemi daha fazla toksik
organik çözücü, iş yükü ve çift ekstraksiyon işlemi gerektirir. Katekolaminlerin
klinik örneklerden ekstraksiyonunda kullanılan adsorbanlar; Sephadex G10, zayıf
veya güçlü katyon değiştirici kolonlar , C18 matriks, boronik asit/türevleri ve
alumina’dır.
Katekolaminlerin mikro toplam analiz sistemlerinde tayini amacı ile
kullanılacak olan katyon-değişim karakterli monolitik kolonların hazırlanmasını ve
karakterizasyonunu içeren bu çalışmada öncelikle “Metakrilik asit - Etilen glikol
dimetakrilat” (MA-EGDMA) kullanılarak fotopolimerizasyon ile katyon-değişim
karakterli gözenekli monolitik kolonlar hazırlanmıştır. Elde edilen (MA-EGDMA)
kolonunun gözenek boyu dağılımı 0.5-10 µm arasında, yüzey alanı ise 138.2 m²/g
olarak belirlenmiş ve gözenek boyutu SEM ile de görüntülenmiştir. Ayrıca kolonun
yıkama, adsorbsiyon ve desorbsiyon sonrası FTIR
spektrumları çekilerek
değişiklikler incelenmiştir.
Monolitlerin katekolamin tutma kapasitelerinin ve elüsyon koşullarının belirlenmesi
çalışmaları UV absorbans ölçümleri ile gerçekleştirilmiştir. 20 mM HEPES [4-(2Hidroksietil) piperazin-1-etansülfonik asit] tamponu ile pH 7 de en yüksek tutma
kapasitesi elde edilmiştir. Aynı koşullarda sentezlenen kolonların tutma
kapasitelerinin katekolamin derişimine göre değişiminin belirlenmesi için; NE, E ve DA’
nın 0.01, 0.025, 0.05, 0.075 ve 0.10 mg/mL lik çözeltileri hazırlanmış ve her bir çözeltinin
absorbansı kolonla etkileşim öncesinde ve sonrasında, maksimum absorbansın gözlendiği
dalga boyu olan 279 nm’de ölçülmüştür. Elüsyon çalışmalarında ise, sitrat (pH 3, 4 ve 5) ve
fosfat (pH 2, 3 ve 4) tamponları kullanılarak farklı pH’lardaki tamponlarda desorpsiyonlar
incelenmiştir. Tutma kapasiteleri ve elüsyon koşulları belirlenen polimerler daha sonra
mikro toplam analiz sisteminde kullanılmak üzere UV polimerizasyonu ile mikroçip içinde
in-situ olarak hazırlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Katyon-değişim kolonu, Katekolaminler, Mikroçip, µ-TAS
P12
SĐRKENĐN DOĞALLIĞININ SAPTANMASI
1
1
Mustafa KATI, 2Mehmet Ali ONARAN
Selimiye Anadolu Tarım Meslek Lisesi, Üsküdar-Đstanbul,
2
Muğla Anadolu Lisesi Merkez-Muğla,
ÖZET
Sirke asidi olarak da bilinen asetik asit sirke içinde %4 oranında
bulunmaktadır(1). Suyla her oranda karışır. Laboratuarda sentetik olarak etil alkolün
veya aset aldehitin yükseltgenmesiyle elde edilir. Endüstride ise glikozun veya etil
alkolün özel bakteriler yardımıyla hava ortamında fermantasyonu(mayalanması) ile
üretilir. Mayalanma sonucu belirli konsantrasyona ulaşan asetik asit daha sonra
damıtma ile deriştirilerek % 99.9 luk asit haline dönüştürülür(glacial asetik asit).
Sirke ise bitki öz sularında bulunan şekerin ( glukoz ve fruktoz) hava ortamında
enzim (Acetobacter spp. (Acetobacter acetogenum, Acetobacter curum vb.) etkisiyle
etil alkol üzerinden asetik asite yükseltgenmesiyle elde edilir. Oluşan bu ürün içinde
meyvelerden gelen veya mayalanma sırasında oluşan koku, renk ve aroma verici,
hatta çok az miktarda aldehitler, karboksilli asitler, esterler ve tartarik asit gibi
değişik maddeler bulunmaktadır(2).Bu son maddelerin sirkede bulunması, bunun
fermantasyon yöntemiyle yani doğal olarak üretildiğini gösterir. Bu amaçla
marketlerden değişik firmalara ait sirke örnekleri toplanarak içeriklerinde yukarda
sayılan ürün grubunun bulunup-bulunmadığı belirlenmeye çalışılmıştır.
Ülkemizde sirke özelliklerini belirten standart 2003 yılında hazırlanmıştır(1).
Günümüzde Sirke pazarının yüzde 40’ını merdiven altı üretimi oluşturmaktadır.
Sirke evlerde de kolaylıkla üretilebilmektedir.
Anahtar Kelimeler : Asetik asit, Fermantasyon, Etil alkol, Glukoz ve Fruktoz
P13
NANO-POLĐ(HEMA-MAGA) NANOYAPILAR ĐLE SULU
ÇÖZELTĐLERDEN Al3+ ĐYONUNUN UZAKLAŞTIRILMASI
Burak Keleş1, Tülden Kalburcu1, Hüseyin Tunçmen2, Nalan Tüzmen1, Sinan Akgöl3,
Adil Denizli4
1
Dokuz Eylül Üniv., Fen-Ed. Fak., Kimya Böl., Biyokimya ABD, Đzmir,
Süleyman Demirel Üniv., Deneysel ve Gözlemsel Araş. Merkezi, Isparta
3
Adnan Menderes Üniv. Fen-Ed. Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Aydın,
4
Hacettepe Üniv. Fen Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Ankara,
2
ÖZET
Alüminyum, hava, su ve toprakta doğal olarak bulunması nedeniyle canlıların
çevresel olarak en fazla maruz kaldıkları metallerden biridir. Nötral pH’da temel
olarak çözünmemiş halde bulunur ve alüminyumun bu formu biyolojik olarak
inaktiftir. Ancak, yaşadığımız çevrenin her geçen gün asitliğinin artması, Al’un
çözünürlüğünü artırmasının yanı sıra yeryüzünde alüminosilikatları şeklinde bulunan
inert formların biyolojik aktif forma dönüşmesine de neden olmaktadır. Al, tüm gıda
ürünlerinde, ilaçlarda (özellikle antasitlerde), kozmetik ürünlerde ve içme sularının
saflaştırılması ile ilgili proseslerde yer almaktadır. Ayrıca, kek karışımları, hazır
unlar, prosess peynirleri, kabartma tozu, turşu tuzları, diş macunu, süt gibi ürünlerde
bulunur. Đçecek kapları, gıdalarla temas eden alüminyum folyolar, alüminyum
tencere ve tavalar alüminyumun vücutta giderek artmasına ve kritik bir doza
ulaşmasına neden olmaktadır. Alüminyum, güçlü olan bir nörotoksindir; kan-beyin
bariyerini aşarak dializ ensefalopatisi, Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi
nörodejeneratif bozukluklara neden olur. Alüminyumun seçici olarak
uzaklaştırılması için farklı tekniklerin uygulanabilirliği yaygın olarak
araştırılmaktadır. Bu konuda geliştirilen yöntemler arasında spesifik polimerik
adsorbentlerin kullanımı, ekonomik ve kolay uygulanabilen bir yöntem olarak
oldukça önem kazanmıştır. Günümüzde ise nanopartiküller ticari keşif boyutuna
girmişlerdir. Nanopartiküller, boyutlarından dolayı oldukça büyük bir yüzey alanına
ve dolayısıyla oldukça yüksek bir adsorplama kapasitesine sahip olmaları, ucuz
olmaları, sağlam olmaları nedeniyle biyoloji, tıp ve çevre gibi farklı uygulama
alanlarındaki çalışmaların ilgi odağı haline gelmiştir.
Sunulan çalışmada, sulu çözeltiden Al3+ iyonlarının uzaklaştırılması amacıyla
kullanılacak nano-poli (2-hidroksietilmetakrilat-metakroil amidoglutamilasit) [nanopoli(HEMA-MAGA)] nanoyapıları, HEMA ve MAGA monomerleri kullanılarak
emülsiyon polimerizasyonu ile üretilmiştir. Polimerik yapıların karakterizasyonu,
spesifik yüzey alanı, elementel analiz ve FTIR yöntemleri kullanılarak
gerçekleştirilmiştir.
Nano-poli(HEMA-MAGA)
yapılara
Al3+ iyonlarının
adsorpsiyonu için en uygun koşulların belirlenmesi amacıyla pH, başlangıç derişimi
ve sürenin etkisi araştırılmıştır. Sonuç olarak, geliştirilen nano-poli(HEMA-MAGA)
nanoyapıları, adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın Al3+
iyonlarının adsorpsiyonunda tekrar tekrar kullanılabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Alüminyum, nanopartikül, adsorpsiyon, PHEMA
P14
ATIK SULARDAN BOYAR MADDE UZAKLAŞTIRILMASINDA
KRĐYOJELĐK MATRĐKSLERĐN KULLANIMI
Tülden Kalburcu1, Nalan Tüzmen1, Sinan Akgöl2, Adil Denizli3
1
2
Dokuz Eylül Üniv., Fen-Ed. Fak., Kimya Böl., Biyokimya ABD, Đzmir,
Adnan Menderes Üniv. Fen-Ed. Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Aydın, 3
Hacettepe Üniv. Fen Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Ankara,
ÖZET
Tekstil atık suları hem boya hem de organik içerik bakımından zengindir.
Boya endüstrilerinden açığa çıkan atık sular çok renklidir ve karıştıkları sulardaki
canlılar için toksik olabilirler. Ayrıca, sentetik boyalar ve onların degredasyon
ürünleri ışık girişini indirgemesi nedeniyle fotosentezi etkiler. Dünya çapında tekstil
endüstrisinin toplam boya tüketimi yıllık 107 kg’dan fazladır. Bu nedenle, yıllık
1000 ton veya daha fazla boya nehirlere sadece teksil endüstrisi ile akmaktadır. Hem
potansiyel toksisiteleri hem de bulanıklık problemi yaratmaları nedeniyle, son
yıllarda tekstil atık sularından boya uzaklaştırılmasına büyük önem verilmektedir.
Atık sulardan tekstil boyalarını uzaklaştırmak için adsorpsiyon, çöktürme, kimyasal
ve elektrokimyasal degredasyon ve biyodegredasyon teknikleri uygulanmaktadır.
Aktif karbon, geniş aralıktaki farklı adsorbatları etkin olarak adsorplama özelliği ve
dizaynının kolaylığı nedeniyle daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, aktif
karbonun pahalı olması ekonomik açıdan kullanımını sınırlandırmaktadır. Bu
nedenle hem ucuz, hem de uygun adsorpsiyon kapasitesine sahip materyaller üzerine
çalışmalar yoğunlaşmıştır. Polimerik materyaller, düşük enerji gereksinimleri ve
rejenerasyon veya adsorbentin tekrar kullanılabilirliği sonucu maliyeti düşürmeleri
nedeniyle karbon içerikli materyallerden daha çok tercih edilmektedirler.
Sunulan çalışmada, sulu çözeltiden boyar madde uzaklaştırılması amacıyla
kullanılacak poli(AAm-AGE) kriyojeller, akrilamid (AAM) monomeri ile allilglisidl
eter (AGE) monomeri kullanılarak yığın polimerizasyonu ile hazırlanmıştır.
Sentezlenen polimere, Cibacron Blue F3GA nükleofilik sübstitüsyon reaksiyonu ile
kovalent olarak baglanmış ve bağlanmadan sonra çalışılacak farklı pH değerlerinde
boya sızmasının olmadığı da saptanmıştır. Boyama isleminin tamamlanmasından
sonra Fe+3 bağlanması çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Sentezlenen bu yeni nesil
kriyojelik matriks, Taramalı Elektron Mikroskop (SEM) fotografları, FTIR
spektrumları ve Elementel Analiz sonuçları incelenerek karakterize edilmiştir.
Karakterizasyonunu tamamlanan poli(AAm-AGE)-CB-Fe+3 kriyojelinin farklı
kosullarda (başlangıç derisimi, pH, akıs hızı, sıcaklık) sulu çözeltiden boyar madde
uzaklaştırma kapasiteleri belirlenmiştir. Adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir
azalma olmaksızın poli(AAm-AGE)-CB-Fe+3 kriyojelik matriks, boyar madde
uzaklaştırılmasında tekrar tekrar kullanılabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kriyojel, boyar madde, adsorpsiyon
P15
3+
Fe FAZLALIĞININ GĐDERĐLMESĐNE YÖNELĐK GELĐŞTĐRĐLEN
NANOYAPILARIN KULLANIMI
Mehmet Antmen1, Tülden Kalburcu1, Nalan Tüzmen1, Sinan Akgöl2, Adil Denizli3
1
2
Dokuz Eylül Üniv., Fen-Ed. Fak., Kimya Böl., Biyokimya ABD, Đzmir
Adnan Menderes Üniv. Fen-Ed. Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Aydın
3
Hacettepe Üniv. Fen Fak. Kimya Böl., Biyokimya ABD, Ankara
ÖZET
Demir, hemen hemen tüm organizmalar için esansiyel olan bir elementtir.
Ancak insan vücudunun demir fazlalığını elemine etmek için fizyolojik bir yola sahip
olmaması nedeniyle fazlalığının da toksik etkilere sahip olduğu bilinen bir gerçektir.
Demir fazlalığı, kalp, karaciğer ve diğer organların hücrelerine de zarar vermeye
başlar ve bu da, uzun süreli organ hasarları veya aşırı dozdan ölümlere kadar
gidebilir. Ayrıca demirin fazlası, demir taşıyıcı proteinleri baskılar ve toksik demirin
bağlanmasını önleyerek yüksek reaktivitedeki oksijen radikallerinin oluşumuna,
dolayısıyla lipid peroksidasyonuna ve hücre membranının zarar görmesine neden
olur. Kan dolaşımındaki fazla demirin uzaklaştırılması ve akut demir zehirlenmesinin
önlenebilmesi için desferroksamine mezilat (desferal) gibi ilaçlar ile şelatör terapisi
uygulanmaktadır. Ancak, pahalı olması, oral olarak alındığı zaman etkinliğini
yitirmesi, yarı ömrünün kısa olması ve plazmada yüksek derişimlerde bulunduğu
zaman potansiyel bir toksikant olması bu yöntemin kullanımını sınırlamaktadır. Bu
nedenle, etkin demir şelatlayıcı sistemlerin geliştirilmesi amacıyla uygun ve etkin
polimerik adsorbentlerin hazırlanması oldukça önem kazanmıştır. Polimerik
materyaller, düşük enerji gereksinimleri ve rejenerasyon veya adsorbentin tekrar
kullanılabilirliği sonucu maliyeti düşürmeleri nedeniyle tercih edilmektedirler.
Günümüzde ise nanopartiküller ticari keşif boyutuna girmişlerdir. Nanopartiküller,
boyutlarından dolayı oldukça büyük bir yüzey alanına ve dolayısıyla oldukça yüksek
bir adsorplama kapasitesine sahip olmaları, ucuz olmaları, sağlam olmaları nedeniyle
biyoloji, tıp ve çevre gibi farklı uygulama alanlarındaki çalışmaların ilgi odağı haline
gelmiştir.
Sunulan çalışmada, Fe3+ fazlalığının uzaklaştırılması amacıyla kullanılacak
nano-poli(2-hidroksietilmetakrilat-metakroil amidoglutamilasit) [nano-poli(HEMAMAGA)] nanoyapıları, HEMA ve MAGA monomerleri kullanılarak emülsiyon
polimerizasyonu ile üretilmiştir. Polimerik yapıların karakterizasyonu, spesifik yüzey
alanı, elementel analiz ve FTIR yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Nanopoli(HEMA-MAGA) yapılara Fe3+ iyonlarının adsorpsiyonu için en uygun koşulların
belirlenmesi amacıyla pH, başlangıç derişimi ve sürenin etkisi araştırılmıştır. Sonuç
olarak,
geliştirilen
nano-poli(HEMA-MAGA)
nanoyapıları,
adsorpsiyon
3+
kapasitesinde önemli bir azalma olmaksızın Fe iyonlarının adsorpsiyonunda tekrar
tekrar kullanılabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Fe3+ uzaklaştırma, adsorpsiyon, nanopartikül, PHEMA
P16
MOLEKÜLER BASKILANMIŞ NANOPARTĐKÜLLERĐN HAZIRLANMASI
VE LĐZOZĐM ADSORPSĐYONUNDA KULLANILMASI
Nevra ÖZTÜRK1, M. Emin ÇORMAN1, Sinan AKGÖL1, Adil DENĐZLĐ2
Adnan Menderes Üniversitesi Fen-Ed. Fak. Kimya Böl. Aydın
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Böl. Ankara
ÖZET
Lizozim, muramidaz yapısında bir enzim olup hücre duvarında bulunan
glikopolisakkaritlerdeki N-asetil muramik asit ile N-asetil glukoz amin arasındaki
bağları hidroliz ederek bir çok gram-negatif ve gram-pozitif bakteri hücrelerinin
parçalanmasını sağlamaktadır. Bir çok doku vücut sıvısında ve yumurta akında kuru
maddenin %3.5’i oranında bulunan, aminoasit esterlerinden meydana gelen peptid
zinciri yapısında olan lizozim, hayvansal kökenli antimikrobiyal maddeler arasında
ticari olarak kullanımı en yaygın olanıdır. Son yıllarda lizozimin diğer koruyucu
maddelerle birlikte çeşitli koruyucu karışımları halinde kullanılması ile
mikroorganizmalar üzerindeki büyümeyi engelleyici etkisi yoğun olarak
incelenmektedir. Bu nedenle de lizozim saflaştırılması oldukça önemlidir. Moleküler
Baskılama teknolojisinin, Biyomolekül temelli tanımaya göre başta seçicilik olmak
üzere, daha ucuz, ygulama gereksinimine göre farklı formlarda hazırlanabilmesi
(küre, blok, ince film, nanoyapı), hedef analite olan afinitesini kaybetmeksizin
yıllarca depo edilebilmesi gibi önemli avantajları söz konusudur. Bu çalışmada Nmetakriloil-(L)-Triptofanmetilester (MAT) metal kompleksleyici monomer olarak
seçilmiş, ilk adımda, Cu2+ MAT ile kompleksleştirilmiş ve lizozim baskılanmış
poli(HEMA-MAT) [nano-Liz-MIP)] nanoyapıları herhangi bir surfaktan molekül
kullanılmaksızın emülsiyon polimerizasyonu yöntemiyle sentezlenmiştir. Daha sonra
kalıp molekül (lizozim) 0.1 M NaCl ile sökülmüştür. 120 nm boyutunda olan nanoLiz-MIP nano-yapılarının yüzey alanı 1425 m2/g olarak hesaplanmıştır. Elementel
analiz sonuçlarından 0.51 mmol MAT/g polimer olarak bulunmuştur. Maksimum
lizozim adsorpsiyon kapasitesi 87.1 mg/g polimer olarak bulunmuştur. Seçicilik
çalışmaları da gerçekleştirilmiş, söz konusu nano-Liz-MIP nanoyapılarının tekrar
kullanımları da incelenmiştir.
P17
YUMURTALIK KANSERĐ ANTĐJENĐNĐN BELĐRLENMESĐNE YÖNELĐK
SELDI-TOF-MS PLATFORM GELĐŞTĐRĐLMESĐ
Sibel BÜYÜKTĐRYAKĐ1, Rıdvan SAY1, 2, Adil DENĐZLĐ3, Arzu ERSÖZ2
1
Anadolu Üniversitesi, Bitki, Đlaç ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi, Eskişehir
2
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
3
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
ÖZET
SELDI (yüzey arttırılmış lazer desorpsiyon iyonizasyon) genellikle uçuş
zamanlı kütle spektrometrelerde doku, kan, idrar ya da diğer klinik örneklerde
bulunan proteinleri belirlemek amacıyla kullanılmaktadır. Bu protein analiz
platformu, örnek hazırlamayı çip üzerinde bağlanmayla ve tayinle birleştirmektedir.
MALDI hedef yüzeylerinden farklı olarak SELDI sistemi kompleks karışımdan
spesifik özelliklerine göre proteinlerin tutulması için geliştirilen protein çip
kromatografik yüzeyleridir. Her bir yüzey proteinlerin genel ve spesifik
fizikokimyasal özelliklerine bağlı olarak tasarlanmıştır. Kimyasal yüzeyler klasik
kromatografik ayrım hareketlerine göre türevlendirilebilir. Hasta ve sağlıklı kişilerin
protein profillerinin kıyaslanması ile biyoişaretleyicilerin belirlenmesinde
kullanılabilmektedir.
Serumda çok miktarda protein bulunur ve bunlar, devam eden fizyolojik ve
patolojik olayları yansıtırlar. Bazı küçük peptit ve proteinler taşıyıcı olarak büyük
proteinlere bağlanabilmektedir. Serumda fazla miktarda bulunan proteinlerin
ayrılmasıyla az oranda bulunan proteinler daha kolay bulunmakta ve tayin
edilmektedir. Proteom çalışmalarındaki başlıca problem, fazla miktardaki
proteinlerin ayrılmasıyla az oranda bulunan ve biyoişaretleyici olarak kullanılan
küçük proteinlerin belirlenmesidir.
Moleküler baskılama, bir hedef molekülü etrafında fonksiyonel monomerlerin
kovalent veya non kovalent etkileşimlerle organize edilmesi ve sonrasında uygun bir
polimerizasyon tekniği ile kimyasal fonksiyona sahip katı malzemelerin
oluşturulması işlemidir. Moleküler baskılanmış polimerler (MIP) hedef molekül için
yüksek seçicilikte ayrım yapabilen destek malzemeleridir. MIP’ler moleküler tanıma
yeteneği olan, dayanıklı, ucuz ve kolay hazırlanabilir malzemedir. Moleküler
baskılama, afinite sistemlerinin hazırlanması için güvenilir bir tekniktir.
Bu çalışmada yumurtalık kanseri teşhisine yönelik olarak fosfoserin baskılı
polimerik nanomalzemeler sentezlenmiş ve MALDI-TOF-MS cihazı ile kütle
profilleri incelenmiştir. Fosfoserin baskılanmış polimerik nanomalzeme fosfoserin,
CA 125 ve hasta kanı ile etkileştirilerek kütle profilleri MALDI-TOF-MS cihazı ile
incelenmiştir.
Anahtar Sözcükler: SELDI, Moleküler baskılanmış polimer, yumurtalık kanseri
P18
VANGÖLÜ BALIĞININ (CHALCALBURNUS TARĐCHĐĐ) BEYĐN VE
KARACĐĞERĐNDEN ASETĐLKOLĐNESTERAZ (EC.3.1.1.7) ENZĐMĐNĐN
AFĐNĐTE KROMATOGRAFĐSĐ YÖNTEMĐ ĐLE SAFLAŞTIRILMASI VE
KARAKTERĐZASYONU
AKMAN, Esrin, Vedat Türkoğlu
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Van
ÖZET
Bu çalışma; Vangölü balığının beyin ve karaciğerindeki asetilkolinestenaz
enziminin saflaştırılması için etkili ve hassas bir saflaştırma yöntemini içermektedir.
Bununla beraber metabolizma için büyük öneme sahip bu enzimin bazı özellikleri
incelenmiştir. Saflaştırma için kullanılan balığın beyin ve karaciğeri gerekli işlemler
yapıldıktan sonra pH’sı 8’e katı sodyumfosfat ile ayarlanarak, kolona tatbik edilecek
hale getirildi. Saflaştırma işleminde kullanılan affinite jeli, CNBr ile aktifleştirilen
Sepharose-4B matriksine biyolojik ilgisi olan ligant (1-etil 3-3 dimetilaminopropil
karbodiimid) bağlanarak hazırlanan jel kolona doldurularak tampon A ile dengelendi
hazırlanan kolona tatbik edildi. Kolon tampon B ile yıkandı. Yıkama işlemi
absorbansın 0,01’den küçük olduğu durumda son verildi. En son tampon C
geçirilerek 5’şer ml halinde fraksiyonlar toplandı her bir fraksiyonunun 280 nm’deki
kalitatif protein tayinleri, 545 nm’deki kantitatif protein miktarları ve aktivite
tayinleri yapıldı. Aynı zamanda da; enzimin optimum sıcaklık, optimum pH, iyonik
şiddet etkisi araştırıldı. Yapılan çalışma sonucu beyinde saflaştırma oranı 344 kat,
karaciğerde saflaştırma oranı 142 kat olarak bulundu. Enzimin optimum pH’sı 8,
optimum sıcaklık ise 35oC olarak bulundu. Đyonik şiddet etkisinin araştırıldığı
çalışmada ise en yüksek aktivite ise 0.2 M Na H2 PO4 konsantrasyonunda
görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Affinite Kromotogrofisi,
Chalcalburnus tarichii, saflaştırma,
Asetilkolinestenaz
enzimi,
P19
L-HĐSTĐDĐN BASKILANMIŞ MONOLĐTĐK KRĐYOJEL KOLONLAR
Yeşeren SAYLAN1, Nilay BERELĐ1, Muharrem KARABARK2, Lokman UZUN1,
Rıdvan SAY3, Adil DENĐZLĐ1
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi, Kimya Bölümü, Kahramanmaraş
3
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
ÖZET
Kriyojeller, kısmen donmuş monomer veya polimer çözeltileri kullanılarak
hazırlanan hidrojel matrislerdir. Genel olarak kriyojeller birbirine bağlı
makrogözeneklere (veya süpermakrogözeneklere) sahiptir. Bu özellikleri
kriyojellerin nano-mikro ölçek aralığında herhangi bir difüzyon sorunu olmaksızın
kullanımına olanak sağlamaktır. Kriyojellerin osmotik, kimyasal ve mekanik
kararlığının yanında eşsiz yapısal özellikleri sayesinde, biyolojik nanopartiküllerin
(plasmidler, virüsler, hücre organelleri) ve hatta tam hücrelerin (E.Coli)
kromatografik ayrılmasında kullanılması mümkündür.
Moleküler baskılama teknikleri, bir polimerik malzeme içerisine ilgilenilen
molekülün (analit/kalıp molekül) hem fiziksel hem de kimyasal analoglarının
oluşturulması işlemidir. Bu yöntemde, ilk aşama olarak kalıp molekül ile fonksiyonel
monomer arasında bir ön-kompleks oluşturulur. Daha sonra, çapraz bağlayıcılar
varlığında polimerleştirilerek hedef molekülün fiziksel/kimyasal yapısına eşlenik
kuytucuklar içeren polimer elde edilir. Moleküler baskılanmış polimerler, değerli
moleküllerin saflaştırılması, hastalıkların tanı ve tedavisi, çevresel atıkların
uzaklaştırılması, kiral moleküllerin ayrılması gibi bir çok alanda kullanılmaktadır.
Sunulan çalışmada; L-histidin baskılanmış süpergözenekli kriyojeller
hazırlanmıştır. Kriyojeller, taramalı elektron mikroskobu, şişme testleri, yüzey alanı
ölçümleri ve FTIR ile karakterize edilmiştir. L-Histidin baskılanmış kriyojeller,
yüzey L-histidinine sahip proteinlerden biri olan lizozim enziminin adsorpsiyonunda
kullanılmıştır. Adsorpsiyon kapasitesine akış hızı, lizozim derişimi, sıcaklık ve tuz
derişiminin etkisi belirlenmiştir. Seçicilik deneyleri, L-histidin, lizozim, sitokrom c
ve albumin kullanılarak gerçekleştirilmiştir. tekrarlanan adsorpsiyon / desorpsiyon /
rejenerasyon döngüsü sonuçlarına göre; L-histidin baskılanmış monolitik kriyojel
kolonlar adsorpsiyon kapasitesinde önemli bir azalma olmadan defalarca
kullanılabilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Kriyojel, Moleküler Baskılama, L-histidin, Lizozim, Monolit
P20
ANTĐMĐKROBĐYAL AFFĐNĐTEYE SAHĐP POLĐMERLERĐN SENTEZĐ VE
GIDA TEKNOLOJISI ACISINDAN ANTĐMĐKROBĐYAL ETKĐLERĐN
ĐNCELENMESĐ
Ali KARA1, Ozan GURBUZ2 , Yasemin ŞAHAN2, Bilgen OSMAN1,
Necati BEŞĐRLĐ1
1
2
Uludağ Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Bursa
Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bursa
ÖZET
Günümüzde, işlenmiş gıda ürünlerine olan talebin artışına paralel olarak artan
oranda otomasyona dayalı üretim gıda ürünlerinin üretimi muhafazası taşıma ve
şatıs anından tüketilmesine kadar geçen sürede gıdanın kalitesini ve güvenliginin
sağlanmasını güçlestirmektedir.
Gıdaların sağlıklı ve kaliteli üretilmesi amacıyla good manufacture practices
(gmp) proseslerde sınırlı miktarlarda koruyucuların kullanılmasına izin vermektedir.
Son yıllarda sağlıklı ve uzun raf ömrüne sahip ürünlerin üretilmesi amacıyla cesitli
antimikrobiyel affiniteye sahip polimerler sentezlenmis ve kullanılmaya başlanmıştır.
Antibakteriyel
affiniteye sahip polimerler suların temizlenmesi, gıdaların
ambalajlanması, gıda ürünlerinin kaplanması ve hijyen ortamın sağlanması gibi çok
değişik amaçlar doğrultusunda kullanılmaktadır. Gıda sanayinde antimikrobiyel
affiniteye sahip olan polimerin kullanımının çok yeni ve kullanım alanlarının
araştırılıyor olması, bu konuya önem verilmesini gerektirmektedir.
Biz de bu çalışmamızda öncelikle antibakteriyel affiniteye sahip olan
doğrusal polimerler sentezledik. Sentezlediğimiz bu antimikrobiyal affiniteye sahip
polimerleri karekterize ettikten sonra antimikrobiyal etkilerini inceledik.
P21
AMĐLOPEKTĐN ĐÇEREN ORTAMLARDA HYPOCREA JECORĐNA QM9414
TARAFINDAN PULLULANAZ ĐNDÜKSĐYONUNA FĐZYOLOJĐK
KOŞULLARIN ETKĐSĐ
Ayşegül PEKSEL, Nurdagül ORHAN, Đnci ARISAN
Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Đstanbul
ÖZET
Mikroorganizmalar, büyüme ortamlarında ikincil metabolitlerle birlikte
önemli enzimleri de üretirler. Üretilen enzimlerin çoğu hidrolitik enzimlerdir ve
farklı endüstrilerde yaygın kullanıma sahiptirler. Pullulanaz (pullulan 6glukanohidrolaz, EC 3.2.1.41), gıda alanında kullanım yeri olan önemli endüstriyel
enzimdir. Pullulan, amilopektin ve β-limit dekstrinde, α-1,6 glikozidik bağlarını
hidrolizleyerek dallanmayı bozar. Glukoz ve maltoz şuruplarının üretimi için nişasta
işleme endüstrisinde diğer amilolitik enzimlerle (α-amilaz, β-amilaz, glukoamilaz)
birlikte kullanılır. Pullulanazın kullanıldığı hidroliz oldukça hızlı olmasından dolayı
tercih edilmektedir. Bu nedenle pullulanaz yüksek endüstriyel öneme sahip bir
enzimdir. Ayrıca karbonhidratların yapı tayini çalışmaları için yararlı bir araç olarak
da son yıllarda büyük önem kazanmıştır.
Filamentli küf mantarı Hypocrea jecorina, Trichoderma reesei anamorfudur.
Biyoteknolojik olarak geniş miktarlarda, karbonhidrat degrade eden enzimleri
salgılar. Selülazlar gibi selülolitik ve hemiselülolitik enzimlerin fermentatif
üretiminde kullanıldığı bilinmektedir.
Bu çalışmada Hypocrea jecorina QM9414 suşunun amilopektin içeren
ortamlarda pullulanaz indüksiyonuna sıcaklık ve pH etkisi araştırıldı. Bu nedenle
mikroorganizma, misel oluşumu için enzim indüksiyonunun olmadığı ön kultivasyon
ortamında inkübe edildi. Đnkübasyon ortamında pH’nın enzim aktivitesine etkisini
incelemek için, oluşan miseller ön kultivasyon ortamından alınarak % 0,5 (m/v)
amilopektin içeren ve pH sırasıyla 4,5; 5,5; 6,5; 7,5 veya 8,5 olan enzim indüksiyon
ortamlarına aktarıldı. Sıcaklığın enzim aktivitesine etkisini araştırmak için ise ön
kultivasyon ortamında yetiştirilen H. jecorina miselleri yer değiştirme yapılarak
ağırlıkça % 0,5 amilopektin içeren enzim üretim ortamına transfer edildi. Erlenler 20,
25, 30, 35 veya 40°C’de inkübe edildi. Değişik zaman aralıklarında alınan örneklerde
enzim aktivite ve protein miktar tayinleri yapılarak total ünite ve spesifik aktivite
değerleri hesaplandı. Enzimatik reaksiyon sonucunda açığa çıkan indirgen şeker
miktarı spektrofotometrik olarak ölçüldü. 1 ünite pullulanaz aktivitesi standart
koşullar altında bir dakikada 1 µmol pullulandan indirgen şeker oluşmasını sağlayan
enzim miktarı olarak tanımlandı. Elde edilen sonuçlara göre en yüksek enzim
aktivitesi, pH 6,5 ve 30 °C inkübasyon sıcaklığında gözlendi.
Anahtar Sözcükler: Hypocrea jecorina, pullulanaz, amilopektin, enzim
indüksiyonu
P22
AFĐNĐTE KONGRESĐ: MĐYOGLOBĐN BASKILANMIŞ YÜZEY PLAZMON
SENSÖRÜN HAZIRLANMASI
Bilgen OSMAN1,Lokman UZUN2, Senay KÖK3, Necati BEŞĐRLĐ4,Adil DENĐZLĐ5
1
Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Bursa
Hacettepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Ankara
Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Bursa
4
Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Bursa
5
Hacettepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,Ankara
2
ÖZET
Miyoglobulin kalp ve iskelet kasında oksijen depolanmasını sağlayan bir
proteindir. Kas hücrelerinin normal döngüsü içerisinde düzenli bir şekilde kan
dolaşımına salınır ve böbrekler aracılığı ile idrarla birlikte atılır. Kasta herhangi bir
harabiyet olduğunda (örneğin kalp krizi) fazla miktarda miyoglobulin kan dolaşımına
salınır ve kandaki düzeyi hızla yükselir. Kalp krizi kalp kasının kansız ve oksijensiz
kalması durumunda ortaya çıkan ve dünya nüfüsünün büyük bir çoğunluğunu
etkileyen ciddi bir komplikasyondur. Kalp krizinin teşhisinde kullanılan en çok
kullanılan markerler troponinler, kreatin kinaz miyokardial band (CK-MB) ve
miyoglobindir. Bu markerlar arasında en çok kullanılan göğüs ağrısı başladıktan
sonra kanda düzeyi ilk artan protein olan miyoglobulindir. Kalp krizinde
miyoglobulin düzeyi 2-3 saat içinde , bazı durumlarda ilk 30 dakikada artmaktadır.
Bu nedenle miyogloblinin kandaki düzeyinin belirlenmesi kalp krizinin teşhisinde ve
kardiyak hastaların izlenmesinde rutin olarak gerçekleştirilmektedir.
Miyoglobulin düzeyi aynı zamanda iskelet kası harabiyetleri ve kas erimesi
(masküler distrofi) ve polimyositis gibi kas hastalıklarında da yükselir.
Miyoglobulinin fazla miktarda bulunması böbrekler için de toksik etki yapar. Kanda
çok fazla miktarda miyoglobulini bulunan bir kişide böbrek yetmezliği nedeniyle
miyoglobulinin tam olarak uzaklaştırılamaması söz konusudur. Bu nedenle kandaki
miyoglobulin düzeyinin izlenmesi böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi
açısından da önemlidir.
Bu çalışmada , moleküler baskılama tekniğinin yeni bir yaklaşımı olan
mikrotemas baskılama yöntemi kullanılarak mevcut yöntemlere alternatif kanda
miyogloblin tayinine yönelik moleküler baskılanmış poli(2-hidroksietil metakrilat-Nmetakriloil-amidotriptofan metil ester) [poli(HEMA-MATrp)] yüzey plazmon
rezonans biyosensör hazırlanmıştır. Fonksiyonel monomer olarak N-metakriloil
amidotriptofan metil ester (MATrp) kullanılarak. SPR çiplerin yüzeyinde
miyogloblin tanıma bölgelerine sahip moleküler baskılanmış polimerik film
hazırlanmış ve karakterize edilmiştir. Hazırlanan sensörün etkinliği
GWC
SPRimagerII model yüzey plazmon rezonans sistemi kullanılarak araştırılmıştır.
P23
ĐNSAN PLAZMASINDAN ALBUMĐN UZAKLAŞTIRMAK ĐÇĐN BOYA
TAKILI SELÜLOZ NANOFĐBERLER
Emel TAMAHKAR1,2, Nilay BERELĐ2, Ceyhun BABAC3, Tülin KUTSAL3,
Erhan PĐŞKĐN3, Adil DENĐZLĐ2
1
Hitit Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, Çorum
Hacettepe Üniversitesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara
3
Hacettepe Üniversitesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, Biyomühendislik Anabilim
Dalı, Ankara
2
ÖZET
Proteomik olarak tanımlanan protein analizi, proteinlerin yapısal özelliklerinin
belirlenmesini ve işlevlerinin aydınlatılmasını kapsamaktadır. Kan plazması, insan
vücudunda yer alan ana protein kategorilerinin büyük çoğunluğunu içermesi
nedeniyle hastalıklara özgü proteinlerin belirlenmesi için ideal bir kaynaktır.
Albumin ve immunoglobulinler plazma proteinlerinin % 80’ini oluştururlar ve az
miktardaki diğer proteinleri maskelemektedirler. Bu proteinlerin ortamdan
uzaklaştırılması sayıca daha az olan hastalık işaretçi proteinlerinin tanısını
kolaylaştırmaktadır. Özellikle albuminin uzaklaştırılması için boya-ligand Cibacron
Blue F3GA ve türevlerinin kullanımı, yüksek seçicilik gösteren spesifik antibadilerin
kısıtlamalarını ortadan kaldıran ucuz ve kolay yöntemdir.
Bakteriyel selüloz, bakterilerce sentezlenen ekstraselüler bir üründür. Bakteriyel
selülozun, iyi mekanik özellikleri, yüksek su tutma kapasitesi, yüksek
biyouyumluluğu, yüksek kristalinitesi ve ağsı bir yapısı vardır. Yüksek saflığı ve iyi
fiziko-kimyasal özellikleri ile bakteriyel selüloz gıda, kağıt, tekstil sektörlerinde
kullanım alanı bulmuş olup biyotıp ve eczacılık uygulamalarında ilgi çekmektedir.
Bu çalışmanın amacı; ucuz ve üstün özelliklere sahip bakteriyel selüloz nanofiberlere
boya ligand Cibacron Blue F3GA takılarak, insan plazmasındaki albumini yüksek
seçicilik ve yüksek kapasiteyle uzaklaştırmak için adsorbent olarak kullanım
potansiyelinin belirlenmesidir. Bu amaçla bakteriyel selüloz, Acetobacter xylinum,
ATCC 10245 suşlarınca Hestrin-Schramm sıvı besi ortamının sıvı-hava
arayüzeyinde, statik koşullarda, 30ºC’ta üretilmiştir. Oluşan nanofiber yapısındaki
membranlar farklı derişimlerdeki Cibacron Blue F3GA sulu çözeltilerinde farklı
koşullarda boyanmıştır. Selüloz membranlar yüzey alanı ölçümleri, SEM, FTIR ve
şişme deneyleriyle karakterize edilmiştir. Albumin adsorpsiyon kapasitesine pH’nın,
sıcaklığın, iyonik şiddetin ve başlangıç albumin derişiminin etkileri kesikli sistemde
incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Boya-ligand Afinite Kromatografisi, Albumin Uzaklaştırılması,
Bakteriyel Selüloz, Proteomik
P24
ENZĐM ĐMMOBĐLĐZASYONU ĐÇĐN KOMPOZĐT MEMBRAN
TAŞIYICILAR
Fatma YILMAZ, Nilay BERELĐ, Deniz TÜRKMEN, Lokman UZUN,
Adil DENĐZLĐ
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
ÖZET
Proteinlerin ayrılması ve saflaştırılması için yeni yöntemlerin geliştirilmesi
biyoteknoloji araştırmalarındaki önemli gereksinimlerinden birisidir. Proteinlerin
saflığı onların yapı ve fonksiyon çalışmalarında önkoşuldur. Günümüzde proteinlerin
saflaştırılması için çok sayıda yöntem bulunmaktadır. Afinite kromatografisi,
biyolojik karışımların ayrılmasında kullanılan, yüksek özgüllükteki biyolojik
etkileşimlere dayanan bir kromatografik yöntemdir. Afinite kromatografisinin bir alt
grubu olan hidrofobik etkileşim kromatografisi, immobilize hidrofobik ligandlarla
proteinlerin apolar bölgesi arasındaki etkileşimlere dayanır.
Protein saflaştırma işlemlerinde, büyük yüzey alanlı biyoafinite
adsorbentlerin yüksek bağlanma kapasitesi göstermesi beklenir. Pratikte oldukça
kullanışlı olan 100 m2/g yüzey alanı elde edebilmek için ya oldukça büyük gözenekli
malzemler ya da gözeneksiz mikroküreler kullanılmak zorundadır. Gözeneksiz
adsorbentlerin en büyük avantajı difüzyon direncinin önemli boyutlarda olmamasıdır.
Süpermakrogözenekli adsorbentlerin en önemli türlerinden biri kriyojellerdir.
Kriyojeller ise oldukça avantajlı yönleriyle protein saflaştırmada iyi bir alternatiftir.
Bu avantajlar büyük gözeneklilik, kısa difüzyon yolu, düşük basınç düşmesi ve kısa
alıkonma zamanlarıdır.
Sunulan çalışmada, lipazın tersinir immobilizasyonu için kriyojeller ile
gözeneksiz mikrokürelerin avantajları birleştirilerek yeni nesil hidrofobik
membranlar
hazırlanmıştır.
Çalışmanın
ilk
bölümünde,
eş
boyutlu
poli(glisidilmetakrilat-matakriloiltriptofan)
(pGMATrp)
mikroküreleri
sentezlenmiştir. Daha sonra, bu mikroküreler poli(2-hidroksietil metakrilat)
kriyojellerin yapısına gömülerek kompozit kriyojel membranlar hazırlanmıştır.
Sentezlenen kompozit kriyojel membranlar, FTIR ve SEM ve şişme testi ile
karakterize edilmiştir. Kompozit kriyojel membranlara, tersinir lipaz
immobilizasyonu gerçekleştirilmiştir. Đmmobilizasyona lipaz ve tuz derişimlerinin
etkisi incelenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Hidrofobik, Lipaz, Protein, Đmmobilizasyon, Kompozit
Membran
P25
AMĐLOGLĐKOZĐDAZ ENZĐMĐNĐN TERSĐNĐR ĐMMOBĐLĐZASYONU ĐÇĐN
MEMBRAN DESTEK MALZEMELER
Gözde BAYDEMĐR1, Ali DERAZSHAMSHĐR1, Fatma YILMAZ 1,
Melike KARATAŞ2, Adil DENĐZLĐ1
1
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
2
TUBĐTAK, ATAL, Ankara
ÖZET
Nişasta, birçok glikoz molekülünün çeşitli şekillerde bağlanmasıyla oluşmuş
polisakkarit özellikte bir bileşiktir. Bazı bakteriler ve mantarlar tarafından üretilen
α-amilaz, β-amilaz, glikoamilaz ve glikoizomeraz gibi enzimler nişastayı parçalama
yeteneğine sahiptirler Glikoamilaz; polisakkaritlerin α-1,3, α -1,4 ve α -1,6 bağlarını
kopararak glikoz molekülüne dönüştürebilen ve hücre dışı etkinlik gösterebilen bir
enzimdir. Glikoamilaz ticari değeri yüksek olan bir enzimdir. Özellikle nişastadan
glikoz şurubu eldesinde kullanımı fermantasyon basamağı içeren bir çok prosesde
glikoamilazı vazgeçilmez kılmaktadır. Geleneksel endüstriyel enzimatik
reaksiyonlar substrat ve çözünebilen enzimin inkübasyonuna dayanır ancak her bir
inkübasyon basamağından sonra enzim aktivitesini kaybederek kullanılamaz hale
gelir. Buradan yola çıkarak bu çalışmada endüstriyel süreci daha ekonomik hale
getirmek için enzimin tekrar kullanılabilirliğinin sağlanması amacıyla enzim
immobilizasyonu yapılmıştır. Bu amaçla çeşitli esifik ligandlar (N-metakroil-(L)histidin (MAH)/ -fenil alanin (MAPA)/ -sistein (MAC)) sentezlenerek, poli(HEMAMAH/MAPA/MAC)
temelli
membranlar
fotopolimerizasyon
tekniğiyle
hazırlanmıştır. Đmmobilize metal şelat afinite tekniği temel alınarak, bu ligandlar
üzerinden membranlara Cu2+ yüklenmiş ve enzimin tersinir olarak metal üzerinden
immobilizasyonu çalışması yürütülmüştür.Membran karakterizasyonu elementel
analiz, FTIR, SEM, şişme derecesi, temas açısı ölçümleri ve yüzey enerjisi
ölçümleri ile yapılmıştır. Enzimin tersinir immobilizasyonu çalışmalarında optimum
pH belirlenmesi, adsorpsiyon kapasitesi belirlemesi tüm membranlar için ayrı ayrı
incelenmiş ve adsorpsiyon kapasitesi poli(HEMA-MAH)-Cu membranı için en
yüksek değerde bulunmuştur (121 mg/g polimer). Enzim immobilizasyon kapasitesi
üzerine metal şelat yoğunluğunun etkileri de incelenmiştir. Çalışmada enzimin
saflığı ve ayrıca immobilizasyon çalışmaları süresince enzim aktivitesi ölçümleri
değerlendirilmiştir. Hazırlanan immobilizasyon destek yüzeylerinin tekrar
kullanılabilirlikleri adsorpsiyon-desorpsiyon döngülerinin 10 kez tekrar edilmesiyle
incelenmiş ve kapasitede yalnızca %6’ lık bir düşüş olduğu saptanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Glikoamilaz, IMAC, Tersinir Enzim Đmmobilizasyonu, Temas
Açısı, Yüzey Enerjisi
P26
SIĞIR SÜTÜNDEN LAKTOPEROKSĐDAZ ENZĐMĐNĐN
SAFLAŞTIRILMASI, BAZI ANESTETĐK VE ANTĐĐNFLAMTUAR
ĐLAÇLARIN ENZĐM ÜZERĐNE ETKĐLERĐNĐN ĐNCELENMESĐ
Murat ÇANKAYA1, Ali ATASEVER2, A.Kadir ÇOBAN3, Hasan ÖZDEMĐR4
1
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Erzurum
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Erzurum
3
Erzincan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Đlköğretim Bölümü, Fen Bilgisi Eğitimi
ABD , Erzincan
4
Atatürk Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Erzurum,
2
ÖZET
Laktoperoksidaz (LPO) ( E.C.1.11.1.7) bir glikoprotein olup tükürük, gözyaşı
ve sütte bulunan önemli bir oksidoretüktazdır. LPO memelilerin non-immun
biyolojik savunma sisteminin doğal bir bileşiği olarak işlev görerek, tiyosiyanat
iyonunun antibakteriyal hipotiyosiyanata oksidasyonunu katalizler. LPO-tiyosiyanat
ve peroksit sistemi patajonik bakterilerde önemli derecede inhibisyona sebep
olmaktadır. Bakteriler üzerinde etkili olan LPO sisteminin devamlı aktif olarak
kalması için LPO’ nun inhibitörlerinin araştırılması oldukça önemlidir.
Laktoperoksidaz (LPO) enzimi amberlite CG–50 H+ reçinesi, CM-Sephadex C–
50 iyon değişim kromatografisi ve Sephadex G–100 jel filtrasyon kromatografisi
kullanılarak sığır sütünden saflaştırıldı. Saflaştırılan enzimin Rz değeri 0.7, spesifik
aktivitesi 20.7 EU/mg ve saflaştırma katsayısı 11.5 olarak tespit edildi. Enzim
aktivite ölçümü pH=6’da 2,2'-azino-bis(3-etilbenztiazolin-6-sulfonik asit) (ABTS)
kromojenik substratı kullanılarak belirlendi ve enzimin saflık derecesi SDS-PAGE
ile kontrol edildi ve tek bant bulundu. LPO için 200C, pH 6’da, Km değeri 0.25 mM
ve Vmax değeri 6.3 µmol mL-1 dk-1 olarak Lineweaver-Burk grafiği ile belirlendi.
Enzimin inhibisyunu üzerine antiinflamatura ilaçlardan diklorofenak sodyum ve
lornoksikam, anestetik ilaçlardan prilokain, articaine ve feniramin hidrojen maleat
kulanılarak inhibisyon kinetik sabitleri (Ki ve I50) her bir ilaç için tespit edildi.
Anahtar Sözcükler: Laktoperoksidaz, antiinflamatuar, anestetik, kinetik
P27
AFĐNĐTE KROMATOGRAFĐSĐ ĐLE SAFLAŞTIRILAN GLUKOZ-6-FOSFAT
DEHĐDROGENAZ ENZĐMĐNĐ AKTĐVE EDEN KĐMYASALLAR
Đsmail ÖZMEN
Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, ISPARTA
ÖZET
Pentoz fosfat yolunun ilk reaksiyonunu kataliz eden G6PD enziminin
eksikliği en yaygın metabolik hastalıklardan birisidir. G6PD eksikliği genetik bir
hastalıktır ve tarif edilebilen 400 varyantı vardır. Enzim eksikliği eritrositlerde
hemolitik anamiye sebep olur. G6PD enziminin katalizlediği reaksiyon sonucu
oluşan NADPH serbest radikallere karşı hücrenin korunmasında hayati öneme
sahiptir.
Ilaç ve kimyasal etkileşimi sonucu olarak bu enzimin inhibisyonu ve ortaya
çıkan hemoliz araştırmacıların en çok vurguladığı bir konu olmakla birlikte bu
çalışmada enzimi aktive eden kimyasallar dikkate alınmıştır.
Sağlıklı bir kişiden alınan kandan amonyum sülfat çöktürmesi ve afinite
kromatografisi ile saflaştırılan G6PD enzimini aktive eden kimyasallar belirlendi.
Saflaştırılan enzimin saflığı SDS-PAGE elektroforezi ile kontrol edildi. Çalışılan
kimyasallardan 3 tanesi enzimi aktive etmiştir. Uygulanan konsantrasyonlarda
teofilin etilendiamin yüzde elliden daha fazla, pentoxifyllin ve thiamphenicol glisinat
ise yüzde yüzden daha fazla enzimi aktive etmişlerdir. Bu kimyasalların major veya
minor çeşitli yan etkileri olmadığı sürece enzim eksikliği belirlenen şahıslara
verilmesi ve vücut direncinin artırılması önerilebilir. Böylece NADPH üretimi ve
dolayısı ile serbest radikallere karşı hücrenin korunması artacaktır.
P28
OKSO-TĐYO CROWN ETERLERĐN SENTEZĐ VE PARAOKSONAZ
ENZĐMĐ’NE KARŞI ĐLGĐSĐNĐN ARAŞTIRILMASI
Baki ÇĐÇEK, Adem ERGÜN, Ümit ÇAKIR, Oktay ARSLAN
Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü 10145 BALIKESĐR
Paraoksonaz (PON1) karaciğer tarafından sentezlenen kalsiyum iyonu içeren
bir enzimdir. Serumda HDL’ ye bağlı olarak bulunur. Paraoksonaz insektisit ve sinir
gazı olarak yaygın bir şekilde kullanılan organofosfat bileşiklerini hidrolizleyerek bu
bileşiklerin detoksifikasyonunu sağlar. Aynı zamanda LDL’nin oksidasyonunu
önlediği için antioksidant aktivitesi ile de son yıllarda araştırıcıların dikkatini
çekmektedir. Söz konusu enzimde yapısal ve aktivite için gerekli iki kalsiyum
bulunmaktadır.
Bu çalışmada, bazı tiyo-crown
eter türevlerinin hidrofobik etkileşim
kromatografisi ile saflaştırılan enzim üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Söz konusu
tiyo-crown eterlerin sentezleri SN2 mekanizmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bunlar
sırasıyla; 1,10-dithio-4,7,13,16-tetraoksasiklooktadekan (dithio-18-Crown-6), 7,10dithio-1,4-dioksasiklododekan
trioksasiklopentadekan
(dithio-12-Crown-6)
(dithio-15-Crown-5),
,
7,13-dithio-1,4,10-
10,19-dithio-1,4,7,13,16-
pentaoksasikloheneikosan (dithio-21-crown-7), 4,10-dithio-1,7-dioksasiklododekan
(dithio-12-crown-4)’ dır. Araştırmada kullanılan bileşikler farklı düzeylerde enzim
üzerinde etkili oldukları saptanmıştır.
Anahtar kelimeler: Paraoksanaz, hidrofobik etkileşim kromatografisi, thiocrown eter,
inhibisyon
P29
ENZĐM-POLĐSAKKARĐD KONJUGATLARI VE
KOMPLEKSLERĐNĐN SICAKLIK VE PH’A KARŞI STABĐLĐZASYONU
Melda ALTIKATOĞLU1, Huriye KUZU2
1
2
Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Đstanbul,
Yıldız Teknik Üniversitesi, Kimya-Metalurji Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü,
Đstanbul
ÖZET
Enzimler tıpta, biyoteknoloji ve endüstrinin çeşitli alanlarında yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bu uygulama alanlarında, enzimlerin sıcaklığa, pH’ya ve diğer
çevre koşullarına karşı dirençli olması istenmektedir. Enzimler, suda çözünür
polimerler kullanılarak kovalent veya non-kovalent bağlanmalar ile modifiye
edilebilmektedir. Bu şekilde üretilen, optimum sıcaklığı ve pH aralığı farklı, ortamda
bulunan kimyasal maddelere dirençli modifiye enzimler çeşitli uygulamalarda yararlı
olmaktadır. Doğal ve sentetik makromoleküllerin enzimler ile oluşturduğu
konjugatlar tıpta ve biyoteknolojinin çeşitli dallarında kapsamlı uygulama alanları
bulmaktadır.
Enzimlerin biyoteknolojik uygulamalarda kullanılabilmeleri için çalışma
koşullarında uzun süre stabil olmaları gerekmektedir. Stabilitenin uzatılması enzim
yinelenmelerinin sayısını azaltacak ve böylece enzimin kullanımdaki maliyetini de
düşürecektir.
Dekstranlar bu tür konjugasyonlarda model olarak kullanılabilmektedirler.
Düşük toksisiteleri, immünojenlikleri ve suda çok iyi çözünebilmeleri, bunun dışında
düşük polidispersitede geniş bir moleküler-ağırlık aralığına sahip olmaları nedeniyle
dekstranlar yaygın olarak kullanılmaktadırlar.
Bu çalışmada, diagnostik ve endüstriyel açıdan büyük bir öneme sahip HRP
(Horseradish Peroksidaz) ve Glukoz oksidaz (GOD) enzimleri uygun saflaştırma
yöntemleri ile saflaştırıldı. Enzimlerinin farklı boyutlardaki (17500 Da, 75000 Da,
188000 Da) dekstranlar kullanılarak farklı mol oranlarında kovalent konjugatları ve
non-kovalent kompleksleri hazırlandı. Saf enzimlerin, konjugatların ve
komplekslerin sıcaklığa ve pH’a karşı olan dirençleri, spektrofotometrik yöntemle
aktiviteleri tayin edilerek kıyaslandı.
Saf enzimlerin aktivitelerinde pH’ya bağlı keskin değişmeler meydana
gelirken, konjugat ve komplekslerin saf enzimlere kıyasla pH ve sıcaklık
değişmesine karşı daha stabil kaldıkları gözlendi.. Saf enzimin aktivitesini kaybettiği
yüksek sıcaklık (70, 80oC) ve pH değerlerinde, mol oranına bağlı olarak enzimdekstran konjugatının aktivite gösterdiği belirlendi.
Anahtar sözcükler: Enzim, Dekstran, Konjugat, Kompleks, Termal Stabilite
P30
TARIMSAL ALANLARDA KULLANILAN KĐMYASAL
ĐNSEKTĐSĐTLERĐN MĐTOTĐK VE SĐTOTĐK ETKĐLERĐNĐN
ĐNCELENMESĐ
1
1
Mustafa KATI, 2Mehmet Ali ONARAN
Selimiye Anadolu Tarım Meslek Lisesi Üsküdar-Đstanbul
2
Muğla Anadolu Lisesi, Merkez-Muğla
ÖZET
Bu çalışmada Muğla bölgesinde tarımda yaygın olarak kullanılan insektisitlerin
etkin maddesi olan parathion-methyl ‘in Allium cepa (Soğan) kök ucu meristem
hücrelerine olan sitogenetik ve mitotik etkileri çalışılmıştır. Çalışmada şebeke suyu
ile köklendirilen soğanlar kontrol grubu olarak kullanılmışlardır.Deney grupları
Paration-methyl’in aktüel dozu ve maksimum dozu ile 24 saat süreyle muamele
edilmiştir. Sonuç olarak Parathion-methyl dozları kontrol grubu ile karşılaştırıldığı
zaman doz artışına paralel olarak mitoz bölünmede azalma ve buna bağlı olarakta
mitotik indeksde düşüş tespit edilmiştir. Ayrıca kromozom kırılmaları,kromozom
köprüleri,yanlış kutuplaşmalar,kromozom yapışmaları şeklinde anormallikler
Anahtar Kelimeler : Đnsektisit, Parathion-methyl, Sitogenetik, Mitotik, Allium cepa
P31
ĐNSAN SERUMUNDAN ALBUMĐN UZAKLAŞTIRILMASI ĐÇĐN PHEMA
AFĐNĐTE KOLONLAR
Müge ANDAÇ, Adil DENĐZLĐ
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi Kimy Bölümü, Beytepe, Ankara
ÖZET
Hastalıklara özgü biyoişaretlerin “biomarker” tanımlanması için insan
serumunun proteom analizi, hastalıkların teşhisi ve ilerleyişinin belirlenmesi ve
tedavisi için çok önemlidir. Serum, bakteriyel enfeksiyonlar, kanser ve Alzheimer
hastalığı gibi özel fizyolojik hallere tepki olarak beliren ve kan akımına karışan
proteinler nedeniyle teşhis analizi için çok zengin bir örnektir. Dolayısıyla, serum bu
fizyolojik hallere değişen tepkilerin belirdiği bir ortam görevini görmektedir. Serum
kolay elde edilebilir olması ve birçok teşhis önemi olan proteini içermesine karşın
bilinen en karmaşık proteomlardan biridir. Proteom analizinde sorun yaratan en
önemli faktörlerden birisi albüminin yüksek derişimi nedeniyle diğer bileşenleri
maskelemesidir. Bunun önüne geçilmesi için analizden önce albüminin
uzaklaştırılması gereklidir. Bu amaçla albümine afinitesi bilinen Cibacron Blue
F3GA ligand olarak kullanılmaktadır. Boyalar ucuz, kolay bulunur, biyolojik ve
kimyasal olarak kararlı olmaları bakımından önemli avantajlara sahiptirler. Destek
malzemesi olarak süpermakrogözenekli Poli (2-hidroksi etil metakrilat) (PHEMA)
kriyojel kullanılmıştır. Kiryojellerin gözenek yoğunluğu ve geniş gözeneklere sahip
olması düşük akış direnci sağladığından, yüksek kapasitede ayırma sağlamakta ve
kan gibi viskoz ortamlarda çalışıldığında kütle aktarımı açısından çok büyük kolaylık
sağlamaktadır. Bu çalışmada PHEMA kriyojel farklı ligandlar bağlanarak serumdan
albümin uzaklaştırma kapasiteleri incelenmiş ve serumun proteom analizi ve
biyoişaretleyicilerin tayinine katkısı tartışılmıştır.
Anahtar Kelime: Proteom, Albumin, Boya-Ligand, Afinite
P32
HĐDROFOBĐK ETKĐLEŞĐM KROMATOGRAFĐSĐ ĐLE SAFLAŞTIRILAN
PON1Q192 AND PON1R192 ĐZOENZĐMLERĐN, BAZI AĞIR METALLERE
KARŞI ĐLGĐSĐNĐN ARAŞTIRILMASI
Nahit GENÇER ve Oktay ARSLAN
Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Çağış Kampüsü,
BALIKESĐR
ÖZET
Paraoksonaz (PON1) karaciğer tarafından sentezlenen kalsiyum iyonu içeren
bir enzimdir. Serumda HDL’ ye bağlı olarak bulunur. Paraoksonaz insektisit ve sinir
gazı olarak yaygın bir şekilde kullanılan organofosfat bileşiklerini hidrolizleyerek bu
bileşiklerin detoksifikasyonunu sağlar. PON1, kodlanma bölgesinde 192. pozisyonda
glutamin (Q) / arginin (R) şeklinde önemli bir polimorfizim içerir. PON1Q192
izoformu soman, sarin ve diazoksonu in vitro koşullarda daha yüksek oranda
hidrolizlerken, PON1R192 izoform ise paraoksan ve kloroprifozoxonun hidrolizinde
daha yüksek aktiviteye sahiptir.
Bu çalışmada, PON1 Q ve R izoenzimleri amonyum sülfat çöktürmesi ve
Sepharose-4B-L-tirozin-9-aminofenantren hidrofobik etkileşim kromotografisinden
oluşan iki adımlı bir prosedür kullanılarak saflaştırılmıştır. Paraoksan substratı
kullanılarak Tris-base pH:10,5 tamponunda Mn, Hg, Co, Cd, Ni ve Cu’ın
saflaştırılmış PON1192Q ve PON1192R izoenzimleri üzerindeki in vitro etkisi
belirlenmiştir. Bu metallerin IC50 değerleri % paraoksonaz aktivitesi/[I]
grafiklerinden belirlenmiştir. Bu elde edilen sonuçlar, daha önce pH:8,0 tris-base
tamponunda yapılmış olan çalışmanın sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Yapılan bu
karşılaştırma sonucu pH değişiminin inhibisyon değerine oldukça etki ettiği tespit
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: PON1Q192, PON1R192, Đnhibisyon, Metaller, pH
P33
EŞBOYUTLU MANYETĐK POLĐ(EGDMA-MAH) MĐKROKÜRELERĐN
SENTEZĐ VE KARAKTERĐZASYONU
Nilay BERELĐ1, Lokman UZUN1, Sinan AKGÖL2, Adil DENĐZLĐ1
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
Adnan Menderes Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Aydın
ÖZET
Eşboyutlu manyetik poli(etilen glikol dimetakrilat-N-metakriloil-L-histidin)
[m-poli(EGDMAH)] mikroküreler (2.0 µm çapında), Fe3O4 nano-partiküllerin
varlığında dispersiyon polimerizasyonu ile hazırlanmıştır. Farklı oranlarda Fe3O4 ve
N-metakriloil-L-histidin monomer içeren eşboyutlu
m-poli(EGDMAH)
mikroküreler, şişme testi, elektron spin rezonans (ESR), titreşimli numune
manyetometresi (VSM), temas açısı ölçümleri, elementel analiz, transmisyon
elektron mikroskobu (TEM), taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve optik
mikroskop ile karakterize edilmiştir. Eşboyutlu m-poli(EGDMAH) mikrokürelerin
karakteristik fonksiyonel grupları, FTIR ile analiz edilmiştir. m-poli(EGDMAH)
mikroküreler küresel ve düzgün yüzey özelliklerine sahiptirler. Polimerizasyon
karışımına eklenen MAH monomerinin miktarının artmasıyla yapıya giren MAH
miktarının arttığı elementel analiz verileri ile gösterilmiştir (17.7-55.3 µmol/g).
Ayrıca farklı miktarda MAH monomeri içeren polimerler (1 g), hidrolik preste 10
atm basınç uygulanarak pelet haline getirilmiş ve polimer yüzeylerinin temas açıları
belirlenmiştir. Artan MAH içeriği ile birlikte temas açısı değerlerinin azaldığı
gözlenmiştir (58.7°-41.5°). Eşboyutlu mikrokürelerin denge şişme oranı % 65 olarak
bulunmuştur. Manyetik özelliği gösteren g faktörü, çiftleşmemiş elektronların
yerleştiği moleküllerin karakteristik miktarını gösteren bir niceliktir. mPoli(EGDMAH) mikrokürelerin g faktörü 3.01 olarak bulunmuştur. 1.0 g mpoli(EGDMAH) milroküre örneğinde bulunan tüm dipol momentlerini uyarmak için
gerekli olan dış manyetik alan (Hr) 3020 Gauss olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eşboyutlu Mikroküreler, Manyetik Polimerler, Histidin, VSM,
ESR
P34
LĐZOZĐM ĐÇEREN KRĐYOJELLERĐNĐN ANTĐBAKTERĐYEL ÖZELLĐĞĐ
Özlem Biçen1, Ayça Atılır Özcan1, Rasime Demirel2, Arzu Ersöz1
1
2
Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
Anadolu Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir
ÖZET
Lizozim enzimi doğal savunma mekanizmasının en önemli faktörlerinden
biridir. Lizozim, gram pozitif bakterilerin hücre duvarındaki peptidoglikan
tabakalarında bulunan N-asetil muramik asit ve N-asetil glukozamin arasındaki beta
1-4 bağlarını parçalayarak bakteri hücre duvarının zedelenmesi sonucu bakterinin
yaşamsal faaliyetinin sona ermesini sağlamaktadır. Bu özelliğinden dolayı
antibakteriyel malzeme geliştirilmesinde lizozim enzimin rolü büyüktür. Enzim,
yüksek sıcaklığa, asidik pH’a dayanıklı olabilen fakat alkali koşullarda inaktive olan
bir yapıdadır.
Sunulan çalışmada, lizozimin antibakteriyel aktivite tayinine yönelik olarak
lizozim içeren akrilamit bazlı kriyojel sistemleri hazırlanmıştır. Bu amaçla ilk
aşamada, lizozimin kriyojel sistemlerinin makrogözeneklerine bağlanması için
metakroil tirozin (MAT) monomeri sentezlenmiş ve lizozim ile etkileştirilmiştir. Bu
etkileşim sonucu MAT monomerinin tirozin kısmı lizozimde bulunan tirozin
kalıntılarına bağlanmıştır. Đkinci aşamada ise birinci aşamada hazırlanan önorganize
sistem ile birlikte akrilamit monomeri, N,N’-metilen bisakrilamit çapraz bağlayıcısı
ve bunlara ilave olarak amonyumpersülfat ve N, N, N', N'- tetrametiletilendiamin
başlatıcıları kullanılarak MAT-Lizozim kriyojel sistemleri hazırlanmıştır. Meydana
gelen süpermakrogözenekli akrilamit bazlı kriyojeller gözenek boyutları 5-100 µm
arasında değişen birbirine bağlı gözenek ağı ve bu gözenek ağı içerisinde de lizozim
enzimi içeren bir sistem oluşturmuştur. Hazırlanan kriyojellerin antibakteriyel
aktivite testlerinde gram-pozitif bakteri olarak Staphylococcus aureus (S. aureus) ve
Micrococcus luteus (M.luteus) gram-negatif bakteri olarak ise Escherichia coli
(E.coli) seçilmiştir. Bakteri kültür ortamlarının hazırlanan kriyojelle etkileştirilmesi
sonucunda, M.Luteus bakterisi için % 66 , S. Aureus bakterisi için %92,5 , E. Coli
bakterisi için de %76 oranında başlangıç miktarlarına göre azalma gösterdiği
saptanmıştır. Yapılan antibakteriyel aktivite testleri sonucunda lizozim içeren
akrilamit kriyojellerinin antibakteriyel malzeme olarak kullanılabileceği
gösterilmiştir.
Anahtar Sözcükler: Lizozim, kriyojel, antibakteriyel aktivite.
P35
TALASEMĐLĐ HASTA PLAZMASINDAN DEMĐR UZAKLAŞTIRMAK ĐÇĐN
Fe(III) BASKILANMIŞ SÜPERMAKROGÖZENEKLĐ KRĐYOJELLERĐN
HAZIRLANMASI
Sevgi ASLIYÜCE1,2, Nilay BERELĐ1, Mehmet Ali ONUR2, Rıdvan SAY3,
Adil DENĐZLĐ1
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara
3
Anadolu Üniversitesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
ÖZET
Talasemi, insan hemoglobinini oluşturan globin zincirlerinin yapısındaki
yetersizlik sonucu oluşan kalıtsal bir hastalıktır. Hastalık talasemi majör ve talasemi
minör olmak üzere iki şekilde görülür. Talasemi minör hafif seyreder. Đnsanlardaki
tek bulgu; yalnızca kansızlıktır. Talasemi major ise hastalığın ağır seyreden şeklidir.
Hastalığın tek tedavi yolu sık ve sürekli kan nakilleridir. Ancak yapılan kan nakilleri
ile hasta vücudunda demir birikimi görülür. Demir birikimine bağlı olarak da kalp,
karaciğer, pankreas gibi organlarda bozukluklar ortaya çıkar. Demir fazlalığının
giderilmesi için, kullanılan tek yöntem şelasyon tedavisidir. Günümüzde bu amaçla
kullanılan tek klinik ilaç, doğal bir siderofor olan desferrioksamin B (DFO)’dir.
Ancak bu ilaç, pahalı olması, uzun süreli infüzyon gerektirmesi, absorpsiyonunun
düşük olması ve potansiyel olarak toksik olması gibi önemli dezavantajlara sahiptir.
Moleküler baskılama, moleküler tanıma temelinde çok çeşitli maddelerin
seçici olarak bağlanması temeline dayanan bir yöntemdir. Baskılama işlemi
fonksiyonel ve çapraz bağlanma özelliklerine sahip monomerlerin kalıp molekül
etrafında polimerleştirilmesi ile gerçekleştirilir. Süpermakrogözenekli monolitik
kolonlar kısmen donmuş ortamda radikalik polimerizasyon ile hazırlanmaktadır.
Kriyojellerin gözenek yoğunluğu ve geniş gözeneklere sahip olması düşük akış
direnci, yüksek kapasitede ayırma gibi avantajları yanında kan gibi viskoz ortamlarda
çalışıldığında da çok büyük kolaylık sağlamaktadır.
Sunulan çalışmanın amacı talasemili insan plazmasından seçici olarak
demirin uzaklaştırılması için Fe(III) baskılanmış monolitik kriyojellerin
hazırlanmasıdır.
Bu
amaçla
ilk
basamakta,
fonksiyonel
monomer
metakroilamidosistein (MAC) ile Fe(III) kompleksleştirilmiştir. Farklı oranlarda
kompleks içeren Fe(III) baskılanmış poli(HEMA-MAC) kriyojeller çapraz bağlayıcı
olarak metilen bisakrilamid, başlatıcı olarak amonyumpersülfat-TEMED redoks çifti
kullanılarak -12°C’da 24 saat süreyle dondurulmasıyla gerçekleştirilen yığın
polimerizasyonu ile hazırlanmıştır. Daha sonra kalıp molekül (Fe(III)), 0.1 M
etilendiamintetraasetik asit (EDTA) kullanılarak yapıdan uzaklaştırılmıştır.
Hazırlanan Fe(III) baskılanmış poli(HEMA-MAC) kriyojeller spesifik yüzey alan
tayini, şişme testleri, FTIR ve taramalı elektron mikroskobu ile karakterize edilmiştir.
Đnsan plazmasından Fe(III) adsorpsiyonu sürekli sistemde çalışılmıştır. Fe(III)
baskılanmış kriyojellerin seçiciliği Fe(II), Ni(II), Cd(II) iyonları ile karşılaştırılarak
belirlenmiştir. Ayrıca adsorpsiyon kapasitelerinde tekrarlanan adsorpsiyondesorpsiyon işlemleri sonucunda önemli bir azalma olmadığı gözlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Kriyojeller, Moleküler Baskılama, Afinite Bağlanma, Demir
Uzaklaştırılması
P36
HĐYALÜRONĐK ASĐT (HA) DÜZEYĐNĐN BELĐRLENMESĐ ĐÇĐN DGLUKORONĐK ASĐT BASKILI QCM VE SPR SENSÖR SĐSTEMLERĐ
Sibel EMĐR DĐLTEMĐZ1, Deniz HÜR1, Güner SAKA2, Rüstem KEÇĐLĐ1
1
2
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü,
Eskişehir
ÖZET
Bu çalışmada, canlılar için oldukça önemli olan Hiyalüronik asit (HA)
düzeyinin belirlenmesi için yeni bir sensör sistemi geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Biyoteknoloji, nano yapılı platform teknolojisine dayanan sensör sistemleri, yeni
biyomalzemelerin izolasyonu ve üretimi günümüzde üzerinde oldukça yoğun
çalışılan ve ülke ekonomisi için oldukça önemli ve öncelikli alanlarda yer alan
konulardır. Bu doğrultuda çalışma kapsamında geliştirmeyi hedeflediğimiz, HA
biyomolekülünü tanıyan CD44 molekülüne benzeyen mimik bölgelerin
oluşturulacağı yeni nesil sensör bazlı çalışma, biyosensör ve biyoayırma içerikli
literatürde hiç yer almamaktadır. Bu çalışmada HA ile güçlü etkileşimlere sahip
CD44 biyomolekülünde de bulunan tirozin bağlanma noktası taklit edilerek afinite
bazlı ve glukoronik asit belleklere sahip QCM kuartz kiristallerin ve SPR çiplerin
hazırlanması, bağlanma etkinliklerinin belirlenmesi ve HA tayininin
gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır.
Bu amaçla; MAT-D-Glukoronik asit ön organize monomer sisteminin
allilmerkaptan ile aktive edilmiş sensör yüzeylerinde UV ışık altında
polimerleştirilmesi basamakları gerçekleştirilmiştir. Polimer film kaplanmış sensörler
ile farklı derişimlerdeki hiyalüronik asit çözeltileri için frekans ve rezonans açısı
ölçümleri yapılarak hazırlanan polimer sistemlerinin bağlanma sabitleri QCM için
9,8x106 M-1, SPR için 4,5x 106 M-1 olarak belirlenmiştir. Sonuçlardan görüldüğü gibi
hazırlanan polimer sistemleri için oldukça yüksek bağlanma sabitleri bulunmuştur.
Anahtar Sözcük: Hiyalüronik asit (HA), D-Glukoronik asit, CD44, QCM, SPR
P37
TNF-α
α TAYĐNĐ ĐÇĐN REFLEKTOMETRĐK ĐNTERFERANS
SPEKTROSKOPĐSĐ VE FĐBER OPTĐK SPEKTROSKOPĐSĐ TEMELLĐ
SENSÖR GELĐŞTĐRĐLMESĐ
B. Tuba FINDIK1, Rıdvan SAY2,3, Sibel EMĐR DĐLTEMĐZ3
1
Anadolu Üniversitesi, Đleri Teknolojiler Anabilim Dalı, Biyoteknoloji Bölümü,
Eskişehir
2
Anadolu Üniversitesi, Bitki, Đlaç ve Bilimsel Araştırmalar Merkezi(BĐBAM),
Eskişehir
3
Anadolu Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Eskişehir
ÖZET
Tümör nekroz faktörler (TNF), birçok hücre tipi tarafından salgılanan, doğal
ve kazanılmış bağışıklık, hücre regülasyonu, farklılaşma ve apoptisoz süreçlerinde
önemli rollere sahip, polipeptid yapıda bir sitokindir. Pek çok sistemde fonksiyonu
olan ondokuz üyesi vardır ve TNF-α bu ailenin tanımlanan ilk üyelerindendir. TNFα, makrofajlar ve bazı diğer hücreler tarafından üretilir. Kanserli hücrelerin yıkımını
sağladığından kanser hastalıklarının tayini ve tedavisi amacıyla üzerinde oldukça
yoğun çalışılan bir protein grubudur. Son yıllarda TNF-α’nın biyolojik aktivitelerine
karşı anti-TNF ilaçlar romatizmal hastalıkların tedavisinde kulanılmaya başlanmıştır.
Patolojik ve fizyolojik pek çok süreçte TNF-α yer almaktadır, ancak serum gibi
biyolojik örneklerde oldukça düşük seviyelerde bulunur. Bu nedenle biyolojik
tümörlerin doğal yaşamsal süreçlerinin anlaşılması ve hastalıkların tedavisinde
iyileştirme potansiyeline sahip ilaçların geliştirilmesi için bu düşük seviyelerdeki
biyomolekülün tayinine yönelik hassas yöntemlerin geliştirilmesi oldukça önemlidir.
Reflektometrik interferans spektroskopisi (RIfS) biyomoleküler etkileşimlerin
takibi için oldukça uygun, sıvı ve gaz fazlarda kullanılabilen bir tekniktir. Bu teknik
kullanılarak antijenlere, antibadilere, proteinlere, oligonükleotitlere (RNA, DNA) ve
nanopartiküllere ait biyomoleküler etkileşimler ve bu etkileşimlerin termodinamik ve
kinetik sabitleri belirlenebilmektedir. Ancak RIfS tekniği kullanılarak tümör nekroz
faktör tayini için yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır.
Bu çalışmanın amacı, reflektometrik interferans spektroskopisi ve fiber optik
spektroskopisi yöntemlerini kullanarak biyoafinite teknikleriyle TNF-α
moleküllerine seçici sensörlerin geliştirilmesidir. Bu amaçla reflektometrik ve fiber
optik sensörlerin modifikasyonu ve modifiye edilmiş sensörlere uygun yönlenimli
antibadi immobilizasyonu gerçekleştirilmiştir.
Anahtar Sözcükler : TNF-α, RIFS, Fiber Optik Sapektroskopisi, Sensör
P38
BAKIR BAĞLI POLĐ(HĐDROKSĐETĐLMETAKRĐLAT)
NANOPARTĐKÜLLERLE ALBÜMĐNĐN SEÇĐCĐ SAFLAŞTIRILMASI
Veyis Karakoç1, Deniz Türkmen1, Erkut Yılmaz1, Nilay Bereli1, Süleyman Patır2,
Nevra Öztürk3, Sinan Akgöl3 ve Adil Denizli1
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kimya Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara
3
Adnan Menderes Üniversitesi, Kimya Bölümü, Aydın
ÖZET
Albumin önemli bir plazma proteinidir. Akut rahatsızlıklarda albumin
tedavisi yaklaşık 50 yıldan bu yana kullanılmaktadır. Albumin tedavi amacı ile
hipoalbüminemi, ameliyatlar, akut nefroz, hemodializ, pankreatit başta olmak üzere
yaygın olarak kullanılmaktadır.
Nanopartiküller
yüksek
yüzey
alanı/hacim
oranları
nedeniyle
biyomoleküllerin saflaştırılmasında önemli avantajlar sunmaktadır. Bu çalışmada,
ortalama 300 nm çapında polidispersitesi 1.156 olan poli(hidroksietilmetakrilat)
(PHEMA) nanopartiküller emülsiyon polimerizasyon yöntemi ile sentezlenmiştir.
Sentezlenen PHEMA nanopartiküllerin yüzey alanı 996 m2/g olarak ölçülmüştür.
Metal şelatlayıcı ligand 3-(2-imidazol-1-yl)propil(trietoksisilan) (IMEO) kovalent
olarak PHEMA nanopartiküllere bağlanmıştır ( 0.97mmol IMEO/g). PHEMA
nanopartiküllerin yüzey morfolojileri ve özellikleri SEM, FTIR ve AFM ile
karakterize edilmiştir. Cu2+ bağlanmış PHEMA-IMEO nanopartiküllerle kesikli
sistemde albüminin (HSA) adsorpsiyon-desorpsiyon davranışı izlenmiştir. Cu2+ bağlı
nanopartiküllere maksimum albümin adsorpsiyonu 680 mg HSA/g dır.
Anahtar Sözcükler: Nanopartikül, Albumin, Emülsiyon Polimerizasyon.
P39
KARBONĐK ANHĐDRAZ ĐNHĐBĐTÖRLERĐ OLARAK 5-AMĐNO-1,3,4TĐYADĐYAZOL-2-SÜLFONAMĐD BĐLEŞĐĞĐNĐN AMĐD TÜREVLERĐNĐN ĐN
VĐVO ĐNHĐBĐSYON ETKĐLERĐNĐN ĐNCELENMESĐ
∗
Sayime AYDIN , Metin BÜLBÜL, ∗Yasemin AKTAN TEKŞEN, Başak GÖKÇE,
Hülya ÇELĐK ve Burcu ÇINAR
Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü-Kütahya
∗
Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Sağlık Yüksek Okulu-Kütahya
ÖZET
Karbonik anhidraz; CO2’in HCO3- ve H+ iyonlarına iki basamakta dönüşümlü
hidratasyonunu katalizleyen bir enzimdir. Đnsan gözünde CA-II ve CA-IV
izoenzimleri bulunur. Karbonik anhidraz inhibitörleri, göz içi sıvısının
salgılanmasıyla oluşan yüksek göz içi basıncını (intraocular pressure, IOP)
düşürdüklerinden, glokom hastalığı tedavisinde kullanılırlar. Bu çalışmada daha önce
sentezlenmiş olan pirazol karboksilik asitlerin
5-amino-1,3,4-tiyadiazol-2sülfonamid türevlerinin; Albino cinsi tavşanlarda göz içi basınçlarını
düşürmelerinden faydalanılarak in vivo inhibisyon etkileri incelenmiştir. Bu
bileşiklerle ilgili çalışmalar t testi ve Anova testi ile değerlendirilmiştir. 8 (4-Benzoil1-(3-nitrofenil)-5-fenil-N-(5-sülfamoil-1,3,4-tiyadiyazole-2-il)-1H-pirazol3karboksamid)
ve
11
(Etil-1,5–difenil-3-(5-sülfamoil-1,3,4-tiyadiyazol-2–il
karbamoil)-1H-pirazol-4-karboksilat) bileşikleri, göz içi basıncını 8 saat boyunca
düşürürken; 10 (4-Benzoil-1,5-difenil-N-(5-sülfamoil-1,3,4-thiadiazole–2-il)-1Hpirazol-3-karboksamid),
12
(Etil-1-(3–nitrofenil)–5–fenil-3-(5-sülfamoil-1,3,4tiyadiyazol-2-il karbamoil)-1H-pirazol-4-karboksilat) ve 13 (Etil-1-(4-nitrofenil)-5fenil-3-(5-sülfamoil-1,3,4-tiyadiyazol-2-il karbamoil) -1H-pirazol-4-karboksilat)
bileşiklerinin 6 saat süreyle etkili oldukları tespit edilmiştir (p<0.05). Bu testlerden
elde edilen verilere göre bu bileşiklerin, çıkış maddeleri olarak kullanılan
Asetazolamid (1) ve 5-amino-1,3,4-tiyadiazol-2-sülfonamid (2) bileşiklerine göre;
göz tansiyonu üzerinde daha etkili oldukları ve glokom hastalığı tedavisinde
alternatif ilaçlar olarak kullanılabilecekleri ortaya çıkarılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Karbonik anhidraz enzimi, pirazol karboksilik asit türevleri,
glokom hastalığı, Albino Cinsi Tavşan, in vivo inhibisyon.
P40
ĐMĐDAZOL GRUBU ĐÇEREN MANYETĐK POLĐMERLERĐN
HAZIRLANMASI VE ATIKSULARDAN AĞIR METAL
UZAKLAŞTIRILMASI
Lokman UZUN1, Ali KARA2, Nursel PEKEL BAYRAMGĐL1, Serap ŞENEL1, Adil
DENĐZLĐ1
1
2
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
ÖZET
Sunulan çalışmada, manyetik poli(etilen glikol dimetakrilat-n-vinil imidazol)
[m-poli(EGDMA-VIM)] mikroküreler hazırlanmış ve ağır metal iyonlarının
adsorpsiyonu gerçekleştirilmiştir. m-poli(EGDMA-VIM) mikroküreler süspansiyon
polimerizasyon yöntemiyle EGDMA ve VIM’in polimerleştirilmesiyle üretilmiştir.
Manyetik mikrokürelerin ortalama boyut dağılımı 150-200 µm’dir ve elementel
analiz sonuçlarına göre elde edilen polimer bileşimi, 5 EGDMA monomerik birimine
bir VIM monomerik birimi şeklindedir. Manyetik mikroküreler, FTIR, elementel
analiz, yüzey alanı ölçümleri, şişme testi, yoğunluk ölçümleri, SEM ve manyetizma
ölçümleri ile karakterize edilmiştir. m-poli(EGDMA-VIM) mikrokürelerin yüzey
alanı 59.8 m2/g’dır. Manyetik mikrokürelerin denge şişme oranları %85 olarak
belirlenmiştir. Manyetik mikroküreler kullanılarak sulu çözeltilerden Cu(II), Zn(II),
Cd(II) ve Pb(II) iyonlarının adsorpsiyonu manyetik kararlı akışkan yatak sisteminde
gerçekleştirilmiştir. Manyetik mikrokürelerin maksimum ağır metal iyon adsorpsiyon
kapasiteleri sırasıyla 38.6 mg Cu(II)/g, 55.6 mg Zn(II)/g, 95.6 mg Cd(II)/g ve 154.2
mg Pb(II)/g polimer’dir. Manyetik mikrokürelerin ağır metal adsorpsiyon
kapasitesine başlangıç metal iyon derişiminin, pH’nın ve akış hızının etkileri
incelenmiştir. Metal iyon derişimi 10-750 mg/L, pH 3.0-7.0 ve akış hızı 0.5-3.0
mL/dakika aralığında değiştirilmiştir. Manyetik mikrokürelerin ağır metal iyon
adsorpsiyon davranışları Langmuir ve Freundlich modelleri kullanılarak karakterize
edilmiştir. Ağır metal iyon uzaklaştırılması yapay atıksu kullanılarak da
gerçekleştirilmiştir. Çok bileşenli yapay atıksudan yarışmalı ağır metal iyon
uzaklaştırma kapasiteleri sırasıyla 26.2 mg Cu(II)/g, 33.7 mg Zn(II)/g, 54.7 mg
Cd(II)/g ve 108.4 mg Pb(II)/g polimer’dir. Manyetik mikroküreleri rejenerasyonu 0.1
M HNO3 kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Aynı manyetik mikroküreler kullanılarak
adsorpsiyon-desorpsiyon döngüsü 10 kere gerçekleştirilmiş ve ağır metal iyon
kapasitesinde önemli bir değişim gözlenmemiştir.
Anahtar Kelimeler: N-vinil imidazol, ağır metal uzaklaştırılması, manyetik
polimerler, atıksu
P41
METAL-PROTEĐN KOMPLEKSLERĐNĐN
HAZIRLANMASI VE KARAKTERĐZASYONU
Deniz TÜRKMEN, Melike ÖZKAYA, Nilay BERELĐ, Dursun Ali KÖSE, Lokman
UZUN, Adil DENĐZLĐ
Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Ankara
ÖZET
Proteinlerin geçiş metal iyonları (Cu(II), Zn(II), Co(II) vb.) ile etkileşimleri
önemli bir araştırma konusudur. Bu etkileşimler, proteinlerin yapısında bulunan
amino asitlerin yan gruplarındaki oksijen, azot ve kükürt gibi Lewis bazı (elektron
verici) olan fonksiyonel gruplara bağlıdır. Proteinlerin metal iyonları ile seçici olarak
etkileşime girebilmeleri; kendi adı ile bilinen bir afinite kromatografisi yöntemini
(immobilize metal afinite kromatografisi) oluşturmuştur. Bu yöntemle, yumuşak
koşullar altında protein ayrılması ve saflaştırılması mümkündür. Protein-metal
etkileşimlerinin yeni kullanım alanlarından en öne çıkanı ise; metal koordineli
moleküler baskılama teknikleridir. Bu yöntemle ortam koşullarına aşırı duyarlı olan
proteinlerin baskılanması daha uygun koşullarda gerçekleşebilmektedir.
Sunulan çalışmada; model protein olarak seçilen immunoglobulin G (IgG) ile
farklı geçiş metal iyonlarının (Cu(II), Ni(II), Co(II)) kompleks oluşumları
incelenmiştir. Çalışmada, hem moleküler baskılama amaçlı hem de immobilize metal
afinite kromatografisinde kullanılabilecek kompleksler hazırlanmış ve karakterize
edilmiştir. Bu amaçla; metal iyonları, IgG ve N-metakriloil-L-histidin monomeri
(MAH) arasındaki kompleksler hazırlanmıştır. Hazırlanan kompleksler, ısıl kütlesel
analiz (TGA), diferansiyel taramalı kalorimetre (DSC), Fourier dönüşümlü infrared
spektroskopisi (FTIR), UV-görünür ve spektroflorimetre yöntemleri kullanılarak
karakterize edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: N-metakriloil-L-histidin, metal iyonları, immunoglobulin G,
protein-metal etkileşimleri, TGA, DSC, FTIR.
P42
BAZI FENOLĐK YAPIDAKĐ BĐLEŞĐKLERĐN POLĐFENOL OKSĐDAZ
ENZĐMĐYLE AFĐNĐTESĐNĐN ARAŞTIRILMASI
Serap BEYAZTAŞ1, Fatih SÖNMEZ2, Mustafa ZENGĐN2, Oktay ARSLAN1
1
Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Balıkesir
2
Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Sakarya
ÖZET
Polifenol oksidaz (E.C.1.14.18.1) yapısında kofaktör olarak bakır içeren
oksido redüktaz sınıfına ait bifonksiyonel bir enzimdir. Moleküler oksijen varlığında
monofenollerin o-difenollere hidroksilasyonu (kresolaz aktivitesi) ve o-fenollerin okinonlara oksidasyonu (katekolaz aktivitesi) reaksiyonunu katalizler.
Polifenol oksidaz (PPO) enzimi birçok meyve ve sebzede bulunan ve bitkinin
hastalıklara karşı direncinin artmasına neden olan bir metalo enzimdir. Gıda
endüstrisindeki
önemi
ise,
enzimatik
kararmaya
neden
olmasından
kaynaklanmaktadır. Meyve ve sebzelerin işlenmesi sırasında oksijenin varlığı
kaçınılmazdır. Ayrıca bütün bitkilerin belirli oranlarda fenolik madde içerdiği
bilinmektedir. Bu bileşikleri uzaklaştırmak kesinlikle pratik değildir. Enzimatik
kararmanın önlenmesinde en geçerli yöntem PPO aktivitesinin kontrol edilmesidir.
Bu nedenle enzim aktivitesine etki eden parametrelerin çok iyi bilinmesi
gerekmektedir.
Bu çalışmada Sakarya Üniversitesi Organik Kimya Laboratuarlarında
sentezlenen aşağıdaki bileşiklerinin, patatesten afinite jeliyle saflaştırılan PPO
enzimine etkisi araştırılmıştır.
A-7
HO
OH
HO
O
O
O
HO
O
HO
OH
OH
OH
O
A-9
HO
O
HO
O
OH
O
HO
HO
HO
O
PPO enzimi üzerine etkisi incelenen bileşiklerin, enzim aktivitesini önemli
ölçüde arttırdığı gözlenmiştir.
Bu durum söz konusu bileşiklerin fenolik
karakterlerinden ileri geldiğini söylemek mümkündür.
Anahtar Kelimeler: Polifenol oksidaz, fenolik bileşikler, enzimatik kararma.
P43
SĐDERĐTĐS TÜRLERĐNDEN ĐZOLE EDĐLEN SĐDEROL BĐLEŞĐĞĐNĐN
KSANTĐN OKSĐDAZ ENZĐMĐNE ETKĐSĐNĐN ĐNCELENMESĐ
Sema ÇARIKÇI, Serap BEYAZTAŞ, Akın AZĐZOĞLU, Turgut KILIÇ,
Oktay ARSLAN
Balıkesir Üniversitesi, Fen ve Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü
ÖZET
Türkiye’ de yetişen türler arasında en yüksek endemizm oranına (%78) sahip
olan Sideritis (Labiatae ) türlerinin hem Türkiye hem de Avrupa’da halk arasında
ağrı kesici, antiromatizmal, sindirimi kolaylaştırıcı ve antimikrobiyal etkileri
nedeniyle
kullanıldığı
belirlenmiştir.
Sideritis
türleri
genellikle
kauren
diterpenoidleri içerirler. Kauren iskeletine sahip olan yapılardan biri olan Siderol
(Ent-7α-acetoxy-18-hydroxykaur-15-ene), bu güne kadar 21 Sideritis türünden izole
edilmiştir.
12
20
13
11
17
14
1
9
2
10
16
8
15
3
18
4
5
7
6
OAc
CH2OH
19
Şekil 1.Siderol
Ksantin oksidoredüktaz (XOR), hidroksilaz ailesinin bir üyesidir. Enzim, 300
kDa. ağırlığında dimerik yapıda olduğu saptanmıştır. Memelilerde XOR, birbirine
dönüşebilen iki formu bulunmaktadır. Bu izoformlardan birisi, elektron alıcısı olarak
NAD+ kulanan ksantin dehidrogenaz (XDH; EC: 1.1.3.204) ve elektron alıcısı olarak
O2 kullanan ksantin oksidaz (XO; EC: 1.2.3.22)’dır. Enzim, molibden, demir ve
kofaktör olarak FAD içeren bir metaloenzimdir.
XO, pürin yıkımının anahtar
enzimidir. Ancak bu enzim çok geniş bir substrat spesifikliğine sahip olduğu
bilinmektedir. Bu çalışmada söz konusu doğal bileşik olan siderolün XO enzimine
karşı afinitesi incelenmiştir. Bu amaçla XO yeni bir afinite kromatografi jeli ile
saflaştırılmış söz konusu bileşik çalışılan konsantrasyonlarda enzimi aktive ettiği
saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Siderol, Ksantin Oksidaz, afinite.
P44
AFĐNĐTE KROMATOGRAFĐSĐ ĐLE SAFLAŞTIRILAN GLUKOZ-6-FOSFAT
DEHĐDROGENAZ ÜZERĐNE 2,4-DIHIDROKSI-5-FLOROPIRIMIDIN VE
SODYUM-2-MERKAPTOETAN SÜLFONAT MADDELERĐNĐN ĐN VĐTRO
ĐNHĐBĐSYON ETKĐSĐNĐN ARAŞTIRILMASI
a
Đsmail ÖZMEN
Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, ISPARTA,
[email protected]
Glukoz-6-Fosfat Dehidrogenaz (G6PD), pentoz fosfat yolunun ilk ve
dönüşümsüz reaksiyonunu katalizler ve eritrositlerde NADPH’ın tek kaynağıdır. Bu
çalışmada, sağlıklı bir kişiden alınan kandan saflaştırılan G6PD enzimi üzerine
çalışmalar yapıldı. Amonyum sülfat çöktürmesi, diyaliz ve afinite kromatografisi
kullanılarak G6PD enzimi 9.811 kat saflaştırıldı. Enzim saflığı SDS-PAGE
elektroforezi ile kontrol edildi. Tümör tedavisinde sitotoksik ilaç olarak kullanılan
2,4-dihidroksi-5-floropirimidin ve antidot olarak kullanılan sodyum-2-merkaptoetan
sülfonat ilacının G6PD enzimi üzerine etkileri in vitro koşullarda incelendi.
Çalışma sonunda ilacın G6PD enzimini inhibe ettiği belirlendi. Çalışma
sonuçlarına göre bu iki ilaç G6PD enzimi üzerinde yan etkilere sahiptir. Özellikle
G6PD enzim eksikliği bulunan şahısların bu ilaçları kullanırken dikkatli olmaları
gerekmektedir.

Benzer belgeler

Bildiri Kitapçığı - 10. Ulusal Afinite Teknikleri Kongresi

Bildiri Kitapçığı - 10. Ulusal Afinite Teknikleri Kongresi (0,5 mg/mL derişimde) olarak bulunmuştur. İlgili plazmidler, moleküler çalışmalarda kullanılmak üzere, araştırmada kullanılan E.coli DH5α bakterisine transforme edilmiş, sonraki basamakta bakteri h...

Detaylı