as PDF - İstoç Ticaret Merkezi

Transkript

as PDF - İstoç Ticaret Merkezi
İSTOÇHayat
İSTOÇ TİCARET MERKEZİ’NİN ÜCRETSİZ YAYIN ORGANIDIR.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 SAYI:32
ZUCHEX FUARI’NDA İSTOÇ
ÜYELERİ STANTLARIYLA
GÖZ DOLDURDU
İSTOÇ’TA METRO
İSTASYONU TAMAMLANDI
SEKTÖR İNCELEME
• AYDINLATMA
• AVCILIK
ALTINDA BELİRSİZLİK
ARTIYOR!
DOĞU KARADENİZ’İN
İNCİLERİ; TRABZON,
RİZE VE ARTVİN...
AYDINLATMA SEKTÖRÜ
GELECEĞE IŞIK TUTUYOR
TASAVVUF
HAYATIN FARKINA
VARMAKTIR
BAŞYAZI
İSTOÇ, İstanbul’un
yükselen değeri
İ
STOÇ, gerek konumu gereği çevresinde yapılan yeni dev
projeler ve bölgede yapılan yeni ulaşım yatırımlarıyla, gerekse
bünyesinde barındırdığı birçok meslek grubuyla İstanbul’da
artan değere sahip ticaret merkezlerinin en önemlisidir.
Hemen yanı başımızda Medipol Mega Hastaneler Kompleksi
ve Kemerburgaz Üniversitesi faaliyete geçerken, Batışehir Mall
Of İstanbul gibi dev bir projenin yanı sıra yapım aşamasında olan
oteller bulunuyor. Ticaret merkezimizde bulunan İSTOÇ Metro
İstasyonu ve kuzeyimizden geçen otoyol ve bağlantıları faaliyete
geçtiğinde, İSTOÇ’un ekonomik trendi daha da artacak, yeni
iş imkânları ve yeni ekonomik değerler yaratılmasına olanak
sağlayacak. Esnafımızın ticaretlerinde tüm bu bölgesel değişimi göz
önünde bulundurmaları gerekiyor.
Daha düne kadar ticaret merkezimizin doluluk oranı artsın diye
çaba gösterirken, bugünlerde site içi trafik düzenini nasıl sağlarız
diye projeler üretmeye başladık. Bunun gereği olarak da birçok
tedbir alır hale geldik. Alınan tedbirler; tüm ticaret merkezinin daha
yaşanır hale getirilmesi, düzenin sağlanması, tüm site sakinlerinin
eşit olarak ortak alanları kullanabilmesine yönelik. Sizlerden ricamız,
faaliyetleriniz sırasında kurallara riayet etmeniz ve bizlere mümkün
olduğunca yardımcı olmanız.
Yaklaşan Kurban Bayramı’nın sizler ve tüm İslam alemi için
hayırlı ve huzurlu geçmesini diler; sağlık, mutluluk, bol ve bereketli
kazançlar dileğiyle saygı ve sevgilerimi sunarım.
Nahit Kemalbay
İSTOÇ Yönetim Kurulu Başkanı
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
1
İÇİNDEKİLER
4
12
16
20
26
30
32
Haberler
Ekonomi Söyleşisi
Prof. Dr. Kenan Mortan, Türkiye ekonomisi üzerine görüşlerini anlattı
Sektör İncelemesi
Aydınlatma sektörünü mercek altına aldığımız bu bölümde
Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği (AGİD)
Yönetim Kurulu Başkanı Fahir Gök sorularımızı yanıtladı
Üyelerimizi Tanıyal›m
Gezi
Doğu Karadeniz’in incileri
Trabzon, Rize ve Artvin...
Hobi
Çayda çıra yanıyor,
hanım nanay kız nanay
Ünlü Söyleşisi
Ahmet Özhan: “Tasavvuf, hayatın farkına varmaktan
başka bir şey değildir”
36
Lüks
38
Teknoloji
40
42
44
16
Spor
Türk kızları Londra Olimpiyatları’nda
atletizmde tarih yazdı
Kültür Sanat
Sağlık
Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Erbil Ergenekon: “Korkulu rüya: Prostat”
47
Fuar Takvimi
48
Bulmaca
2 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
30
İÇİNDEKİLER
İSTOÇHAYAT
İSTOÇ TİCARET MERKEZİ YAYIN ORGANI
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2012 SAYI:31
İmtiyaz Sahibi
İSTOÇ Ticaret Merkezi Adına
Nahit Kemalbay
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Cumhur Savaşkan
32
12
36
Yayın Kurulu
Mehmet Duyulmuş
Salih Türkay
M. Mustafa Gönül
Mehmet Özcan
Necati Yaşar
Adres
İSTOÇ Ticaret Merkezi 34217
Bağcılar / İstanbul
Tel: (0212) 659 45 00
www.istoc.com.tr
[email protected]
Reklam için
0212 659 45 00 (4 Hat)
İSTOÇ Hayat Dergisi 3 ayda bir yayımlanan
bedelsiz süreli yayın organıdır.
Yayına Hazırlık
Genel Yönetmen
Gürhan Demirbaş
Görsel Yönetmen
Yavuz Karakaş
Editör
Betül Topaklı
Grafik&Tasarım
Tijen Kızıler
Düzeltmen Editör
Ersel Ergüz
Fotoğraf Editörü
Murat Güney
Fotoğraflar
Damla Salor, Nihat Malçuk
26
İletişim
Yazı işleri: (0216) 681 18 73
Pazarlama: (0216) 681 18 78
[email protected]
Baskı
Dünya Yayıncılık AŞ
Globus Dünya Basınevi
100.Yıl Mahallesi 34440 Bağcılar /İstanbul
Tel: 0212 629 08 08
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
3
KISA HABERLER
Zuchex Fuarı, ekonomiye
2 milyar dolarlık katkı sağlıyor
“Züccaciye, hediyelik eşya ve elektrikli ev gereçleri sektörüne yönelik gerçekleştirilen
fuarlar arasında Avrupa’nın üçüncü, dünyanın dördüncü büyük fuarı olan
Zuchex Fuarı, ekonomiye 2 milyar dolarlık katkı sağlıyor. Bu yıl 100 bin metrekarelik
alana ulaşan fuar, Türkiye’nin ihracat rakamlarını artırarak, ülke ekonomisi
için önemli bir katma değer oluşturuyor.”
Z
üccaciye, hediyelik eşya ve elektrikli
ev gereçleri sektöründe uluslararası
bir buluşma noktası olan Zuchex Fuarı, bu yıl 5-9 Eylül 2012 tarihleri arasında 23’üncü kez ziyaretçilerine kapılarını açtı.
Fuar, dünyanın ve Türkiye’nin birbirinden ünlü
markalarına sahip ihracatçı, ithalatçı, üretici ve
distribütör firmaları, zincir mağazalar, toptancılar,
perakendeciler ve diğer müşteri gruplarını bir araya getirirken, sektörün ihracatına da önemli bir
katkı sağlıyor. Fuarın 2 milyar dolarlık bir ticaret
hacmine ulaştığını, bu öneminden dolayı Ekonomi Bakanlığı’ndan destek aldıklarını söyleyen
Life Media Yönetim Kurulu Başkanı İrfan Tıraş,
İSTOÇ Hayat’ın Zuchex Fuarı’na ilişkin sorularını
yanıtladı.
Zuchex Fuarı hakkında kısaca bilgi alabilir
miyiz?
Uluslararası Züccaciye Hediyelik Eşya Elektrikli Ev Gereçleri Fuarı Zuchex, bu yıl 5-9 Eylül
2012 tarihleri arasında 23’üncü kez ziyaretçilerine kapılarını açtı. TÜYAP’ta gerçekleştirilen
fuar, bu yıl 11 ve 12. Holl’lerle büyüyerek 100 bin
metrekarelik alana ulaştı. Zuchex Fuarı’nın yeni
firmaları tanımak, ev eşyaları sektöründeki son
trendleri görmek ve fiyat analizi yapmak açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
Fuar, dünyanın ve Türkiye’nin birbirinden ünlü
markalarına sahip ihracatçı, ithalatçı, üretici ve
distribütör firmaları, zincir mağazalar, toptancılar,
perakendeciler ve diğer müşteri gruplarını tek bir
alanda ziyaret etme imkânı sunuyor.
4 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
KISA HABERLER
Bu yılki fuar nasıl geçti? Hedefler beklentileri karşıladı mı?
Her yıl olduğu gibi bu yıl da sektörün aranılan markalarına ev sahipliği yapan Zuchex
Fuarı, dünyanın dört bir yanından yenilikçi,
üretici ve toptancı firmaları bir araya getirdi.
Bu yıl geçmiş fuarlardan farklı olarak Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Gana,
Gürcistan, İran, Hırvatistan, Kazakistan, Libya, Lübnan, Macaristan, Makedonya, Mısır,
Moldova, Polonya, Suudi Arabistan, Ürdün ve
Yunanistan gibi ülkelerden de alım heyetleri
geldi. Ayrıca Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) ve
İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri
(İMMİB) ile 22 ülkeden kurum ve kuruluş temsilcileri, alım heyetleri, ticari ateşelikler ve satın
almacılar da fuara katıldı. Zuchex Fuarı 600’ün
üzerinde katılımcıyı ağırlarken ziyaretçi sayısı
da 40 bini buldu. Bu yıl ciddi oranda büyüyen
fuarın beklentileri karşıladığını düşünüyorum.
Fuarın büyüklüğü hakkında bilgi verir
misiniz? Dünya geneline bakıldığında yeri
ve potansiyeli nedir?
Bu yıl 100 bin metrekarelik alana ulaşan
Zuchex Fuarı, ekonomiye 2 milyar dolarlık
katkı sağlıyor. Fuar, Türkiye’nin ihracat rakamlarını artırarak ülke ekonomisi için önemli bir
katma değer oluşturuyor. Zuchex Uluslararası
Züccaciye ve Ev Eşyaları Fuarı, Ortadoğu’dan
Balkanlar’a, Avrupa’dan Güney Afrika’ya,
Rusya’dan Türk Cumhuriyetleri’ne kadar
tüm dünya ülkelerinin buluştuğu, uluslararası ticaretin başladığı ve geliştiği önemli bir
ticari platform. Zuchex Fuarı kendi alanında
dünya genelinde ilk beşe giren bir fuar. Avrupa ile kıyasladığımızda büyüklük anlamında
üçüncü, önem anlamında baktığımızda ise
ikinci büyük fuarıyız. Zuchex Fuarı’nın benzeri Almanya’da ve İtalya’da yapılıyor. Ancak,
Ortadoğu ülkeleri Türkiye’yi tercih eder hale
geldi. Türkiye, kalite konusunda Avrupa ülkeleri ile, fiyat konusunda da Çin ile rekabet
edebilecek seviyede. Mesafe konusu da göz
önünde bulundurulduğunda Çin ile rekabette
önde olduğumuzu söyleyebilirim.
Zuchex Fuarı’nın sektörün ihracatına olan
katkısı hakkında neler söylenebilir?
Zuchex Fuarı, sektörün dış dünyaya açılan kapısı. Devletin ihracata yönelik bir hedefi var. Bir ülkenin gelişmişliği de ihracata
bağlı. Bir ülkenin ihracatı ne kadar yüksekse
ülke o kadar iyi noktada demektir. Dolayısıyla biz özellikle yurt dışında çok çalışıyoruz.
Uzakdoğu’da, Avrupa’da, Ortadoğu’da bire
bir görüşmeler yapıyoruz ve satın alma heyetleri getiriyoruz. Bunun sonuçlarını da kendi fuarlarımızda görüyoruz. Fuarımıza 96 ülkeden
3 bin civarında ziyaretçi ve 120 katılımcı firma
geldi ve bu dışarıda yaptığımız çalışmaların
sonucudur. Zuchex Fuarı, ihracatın artması
ve ihraç ürünlerinin çeşitlendirilmesi amacıyla
Ekonomi Bakanlığı’ndan da destek alıyor.
İSTOÇ, fuar için nasıl bir potansiyel taşıyor? Sizin için İSTOÇ’un önemi nedir?
İSTOÇ züccaciyecilerin, ev eşyaları ve hediyelik eşya firmalarının toplu halde bulundukları, ticaretin toplu halde yapıldığı bir merkez.
Züccaciye sektöründe faaliyet gösteren firma-
ların yaklaşık yüzde 60’ının İSTOÇ’ta yeri var.
İSTOÇ, önemli bir ticaret hacmine kavuşmuş
durumda. Bundan sonra da özellikle ulaşımın
kolaylaşmasıyla daha da önemli bir noktaya
gelmiş olacak. Life Media olarak bir yıldır burada faaliyet gösteriyoruz. Hem müşterilerimize yakın olmak hem onlarla daha sıcak ilişkiler
içinde bulunmak hem de sektörün sorunlarını
ve ticaretini yakından izlemek amacıyla burada bulunuyoruz.
İSTOÇ üyelerinin fuara katılımı nasıldı?
Önümüzdeki yıl katılımın daha da fazla
olmasını bekliyor musunuz?
Fuarımıza İSTOÇ’tan bu sene ciddi sayıda firma katıldı. Bu sektörde faaliyet gösteren firmaların büyük bir çoğunluğu Zuchex
Fuarı’nda yer aldı. İSTOÇ üyelerinin katılımındaki artış, biraz da Türkiye’de ekonominin gidişatına bağlı. Bizim amacımız, buradaki tüm
esnafın fuarımızda yer almasını sağlamak,
yeni ürünlerini tanıtmasına katkıda bulunmak.
Zaten fuarımız onlara hitap eden bir fuar; onların fuarı bir anlamda.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
5
KISA HABERLER
İSTOÇ üyeleri Zuchex Fuarı’nda stantlarıyla boy gösterdi
6 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
KISA HABERLER
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
7
KISA HABERLER
İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi’nde araç teşhir yerleri yeniden düzenlendi
top
ark
ı
İSTOÇ Oto Ticare
P Blok Çatı Otopar
kı
Doğu Yan Duvarı Oto
parkı
t Merkezi
zi
rke
Me kı
ret Par
ica to
oT iO
Ot Giriş
8 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
XO
Mahmutbey Yolu
İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi’nde trafik projesi
nedeniyle yol kısımlarında ve blok içlerinde
bulunan tüm araç teşhir yerleri, üyeler ve site
sakinleriyle yapılan görüşmeler neticesinde
nihai olarak yeniden düzenlendi. Esnaf araçlarını, iş yerlerine ait teşhir yerinin yanı sıra
yeni düzenlemeye göre planlanan site girişi
(B blok karşısında) X otoparkına park edebilecek. Bunların dışında İSTOÇ esnafı araçlarını,
Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yaptırılan konut inşaatı kısmında bulunan duvar
yanındaki alana ve P blok çatısında yapılacak
olan bariyerli giriş-çıkış ve ödeme noktası olan
otopark alanlarına güvenle bırakabilecek.
Ayrıca İSTOÇ Oto Ticaret Merkezi’ne 1 TL ile
çalışan otomatik oto yıkama ve oto köpük makinesi alındı. Pilot uygulama sonrasında makinenin verimli çalışmasıyla uygulama alanları
çoğaltılacak ve esnafın hizmetine sunulacak.
KISA HABERLER
İSTOÇ’un ikinci camisi dualarla açıldı
İSTOÇ Ticaret Merkezi’nin ikinci camisi İSTOÇ
Yeni Cami 10 Ağustos’ta açıldı. Açılışa; Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı, İstanbul
Müftüsü Rahmi Yaran, cami mimarı olan Prof.
Hüsrev Tayla, İSTOÇ Yönetim Kurulu Başkanı
Nahit Kemalbay, İSTOÇ yönetim kurulu üyeleri, İSTOÇ Ticaret Merkezi Okullarını ve Camilerini Yaptırma ve Yaşatma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı M. Ali Özşeker ve yönetim kurulu
üyeleri ile İSTOÇ esnafı katıldı. İSTOÇ’un ikinci
cami açılışı okunan dualarla yapıldı.
İSTOÇ Yeni Cami’nin mimarı olan Hüsrev Tayla, aynı zamanda Ankara Kocatepe Camisi ve
Üsküdar’da bulunan Şakirin Camisi’nin de mimarlığını yaptı. İSTOÇ Yeni Cami yapılırken de
Şakirin Camisi’nden esinlenildi. Tek kubbe ve
tek minare olarak yapılan caminin içinde; minber, mihrap ve kadınlar mahvel katı ahşaptan
yapıldı. İki kattan oluşan İSTOÇ Yeni Cami, toplam bin 750 metrekare alanda 3 bin 500 kişiye
ibadet yapma olanağı sağlıyor.
İSTOÇ Yeni Cami yapılırken dışarıdan hiçbir
destek alınmadı. Cami, tamamen İSTOÇ üyelerinin ve site sakinlerinin bağışları, İSTOÇ Yapı
Kooperatifi Yönetim Kurulu’nun desteği ile
yapıldı. Aynı dernek bugünlerde, İSTOÇ Oto
Ticaret Merkezi’nde de yeni bir caminin yapımı
için çalışmalara başladı.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
9
KISA HABERLER
İSTOÇ İş Adamları Derneği,
3 bin kişiye iftar yemeği verdi
Her yıl Ramazan ayında iftar yemeği veren İSTOÇ İş Adamları
Derneği, bu Ramazan ayında da geleneği bozmadı. Dernek,
iftar davetini bu yıl daha çok katılımla tekrarladı ve 3 bin kişiye
yemek verdi. Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Muhammet
Balta’nın da katıldığı davet büyük ilgi gördü.
ACI KAYIPLARIMIZ
İSTOÇ Yapı Kooperatifi
Eski Yönetim Kurulu
üyelerinden Hamdi
Çehreli, 3 Ağustos’ta
Hakk’ın rahmetine
kavuştu. Kendisine
Allah’tan rahmet, ailesine
ve yakınlarına başsağlığı
diliyoruz.
İSTOÇ Yapı Kooperatifi
Eski Yönetim Kurulu
üyelerinden Saffet
Işıldaksoy, 17 Eylül’de
Hakk’ın rahmetine
kavuştu. Kendisine
Allah’tan rahmet, ailesine
ve yakınlarına başsağlığı
diliyoruz.
İSTOÇ YÖNETİM KURULU
İSTOÇ yönetimi olarak tüm üyelerimiz ve İslam âleminin
Kurban Bayramı’nı kutlar, hayırlara vesile olmasını temenni ederiz.
10 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
KISA HABERLER
Metro istasyonu tamamlandı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Raylı
Ulaşım Müdürlüğü tarafından yürütülen metro hattı inşaatı kapsamında
yer alan İSTOÇ Metro İstasyonu’nun
tüm inşaat işleri tamamlandı. Söz konusu metro istasyonu hizmete hazır
olup, sadece açılış tarihi bekleniyor.
Olimpiyat Köyü ile Kirazlı arasında
yer alan İSTOÇ Metro İstasyonu, toplam 16 adet ara istasyondan oluşuyor. Metro hattının açılmasıyla İSTOÇ
Ticaret Merkezi’nden Başakşehir
Konutları’na ve Kirazlı İstasyonu’na
kesintisiz ulaşım sağlanacak.
Otoyol inşaatı devam ediyor
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen
Bağcılar-Yüzyıl ve Başakşehir arasındaki otoyol inşaatı
devam ediyor. İlk etapta Yüzyıl-İSTOÇ arasındaki bölümün inşaatı tamamlanma aşamasına geldi. Altyapı çalış-
maları biten otoyolda, asfalt yapılma aşamasına gelindi.
Yolun, 29 Ekim’de açılması planlanıyor. Söz konusu
yolun açılışından sonra İSTOÇ-Başakşehir güzergahına
başlanacak.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
11
EKONOMİ SÖYLEŞİSİ KENAN MORTAN
Altında belirsizlik artıyor!
“Cari açıktaki düşüşün nedenleri sır değil. Türkiye 1 TL’lik ihracat için 70 kuruşluk ithalat
yapmak zorunda. Büyüme düşünce ithal gereği düşüyor, bununla cari açık da düşüyor.”
Y
ılın son çeyreğine girerken ekonomide neler olacağı merak konusu. Altının belirsizliğinden kurun durumuna,
cari açık meselesinden yatırımcının
12 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
endişesine kadar pek çok sorun kafaları kurcalamaya devam ediyor. Biz de tüm bu merak
edilenleri Prof. Dr. Kenan Mortan’a sorduk ve
İSTOÇ Hayat okurları için kaleme aldık.
2008 yılında baş gösteren küresel ekonomik krizin kimine göre sonuna gelindi
kimine göre ise yeni bir durgunluk kapıda.
Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
EKONOMİ SÖYLEŞİSİ KENAN MORTAN
Bu kiminin ‘kim’ olduğuna bağlı bir soru.
Öyle ya, bir âlim ‘olaya nereden baktığınıza
bağlıdır’der. Benim bildiğim, ikiz kardeşler olan
kriz ve durgunluk ikilisi, daha bir süre ikiz olarak yaşayacak. IMF sonbahar toplantısında çok
temkinli bir dil kullandı ve dünya ekonomisi büyümesinin düşeceğini öngördü. Bu öngörünün
aynen gerçekleşeceğini söylemek bir falcılık
olmaz. Dikkat çekeyim, durgunluk aşağı yukarı
dünyanın belli aralarla yaşadığı bir olay. Ancak
kriz aralıkları giderek kısalıyor. Demek ki ortada
bir yanlış var, gelin bunu konuşalım. 2008 krizi kabaca iki nedenden kaynaklandı. İlki, ABD
yatırım bankacılığı kontrolsüz kalarak kredi
dağıtımında ölçüsüz davrandı. Hemen bir ders
çıkaralım: Bankacılık öyle denetimsiz yapılacak
bir iş değildir. Ama son Standard Chartered
Bankası’nın kontrolsüz 260 milyar dolarlık İran
işlemi yapmış olması, ABD bankacılığının denetlenmiş kurallara ihtiyacı olduğunu söylüyor
ve bu iş geçiştirildi. İkincisi, ülkelerin sınırsız büyüme özlemi başta petrol, ham madde fiyatlarını
ölçüsüz artırdı. Petrolün halen 100 doların üstünde olması fosil kaynaklarına dayalı büyüme
anlayışının devam ettiğini gösteriyor. Alternatif
enerji kaynaklarına dayanan bir büyüme anlayışını getirmek zorundayız. Rüzgâr ve güneş
enerjisi imalat sanayi ekseninde çok daha fazla
durmalı. Bu yönde olumlu işaretler var ama çok
ama çok ağır yol alıyoruz.
Nedenler ortadan kalkmadığına
göre sonuç neden değişsin ki?
Einstein’ın şu sözlerini kulağımıza küpe yapalım: “Nedenleri
ortadan kaldırmadan sonuçları değiştiremezsiniz!”
Çin başta olmak üzere Asya’da başlayan ekonomik durgunluktan, Türk
ekonomisi sizce nasıl etkilenir?
Nasıl etkilenir sorusu eksik
çünkü etkileniyor. Ağustos ayı
ihracatı geçen yıla göre ilk
kez düştü. Bu düşüşün
sürmesi de
kaçınılmaz. AB’nin 2012 ihracatı bir önceki yıla
göre yüzde 4,5 düştüğüne göre, bu saha sizin
yüzde 50’lik ihracatınız anlamına geliyorsa,
düşüş kaçınılmaz.
Bakın dinamik bir ekonomi olan ve 2008
krizinin dışında kalmayı başaran Brezilya 4
Eylül’de 100 ürün üstünde koruma duvarlarını
artırmaya gitti. Türkçesi, daha az ithal edecek
ve kendi yağıyla kavrulacak. Zaten bu ülke gibi
dinamik 10 ülke bu yola gittiği zaman, dünyada
ihracatçı yapı çok zedelenir.
Türkiye, 2008’den sonra çok akıllıca davranıp Afrika kıtası gibi 55 ülkeden oluşan yeni bir
pazara yöneldi. Ama bu pazar, alım gücü nedeniyle sınırlı. Belki de önümüzdeki dönem Türkiye
petrol ve doğal gaz anlaşması yapılan ülkelerle
‘sen de beni kolla‘ anlaşmaları yapmak zorunlu
olacak. Ne de olsa 55 milyar dolarlık doğal gaz
ve petrol alıyor bu ülke. Ancak bu maddelerin
fiyatı arttığı sürece, ki artıyor, bu türden anlaşmaları koşul olarak ileri sürmek zordur.
Sonuçta, herkesin herkesten etkilendiği bir bal arısı
çiçekliğinde yaşıyoruz. Birinin etkilendiği bir olay, 193
dünya ülkesini eş zamanlı
olarak etkiliyor. Demek ki
durgunluktan nasibimize
düşeni sineye çekeceğiz,
işin Türkçesi, durum bu.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
13
EKONOMİ SÖYLEŞİSİ KENAN MORTAN
14 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
Türk ekonomisinde en büyük tehdidin cari
açık olduğu söyleniyordu. Yılın ilk sekiz
ayında cari açıkta bir düşüş olduğu görülüyor. Bunun nedenlerini neye bağlıyorsunuz. Hükümetin süreci doğru yönettiğini
söyleyebilir miyiz?
Son soruya ilk olarak cevap vereyim, ekonomi yönetimi bu süreci ‘doğru‘ yönetti. Krizin
süreceğini öngörerek büyümenin düşürülmesini sağlayacak bir para-kredi politikası yaptı.
Ancak işin kamu harcaması ayağında kantarın topuzunun kaçtığını, bütçe dengesinin giderek daha fazla açık vermesinden anlıyoruz.
Bu nedenle Maliye Bakanlığı’nın ödenekleri
askıya uygulamasına hazır olmalıyız.
Cari açıktaki düşüşün nedenleri sır değil.
Türkiye 1 TL‘lik ihracat için 70 kuruşluk ithalat
yapmak zorunda. Büyüme düşünce ithal gereği düşüyor, bununla cari açık da düşüyor.
Ekonomi politikası iki yüzü yalın bıçaktır.
Bir olumlu adımın mutlaka olumsuz etki devresi vardır. Yakın günlerde girişimciler düşen
büyüme hakkında endişelerini ileri sürecek,
bunu şimdiden bilelim.
Ama bence, cari açık rakam hakkında
kafa yorduğumuz kadar, cari açığı oluşturan
maddeler üstünde konuşmalıyız. 2002‘deki
büyüme modeli ithalatı körükleyen bir ihracatçı ülke modeli öngördü ve bu büyük oranda
gerçekleşti. Buna iktisat kitapları ‘fakirleştici
büyüme modeli diyor. Kırılması gereken model budur, tabii ki yenilikçilik getiren bir başkasını devreye sokarak.
Türk ekonomisinin önünde cari açık dışında yeni tehditler var mı?
Olmaz mı?
Bence, rekabet gücü hâlâ en sıkıntılı konu.
Bu işin kaydını tutanlar, 2011’de Türkiye’nin
son yıl büyük bir adım attığının altını çizdi. Çok
güzel bir gelişme ama yeter mi? Hayır!
Bu işin kaydını tutan kurum, meraklısı için kısa adı WEF olan World Economic
Forum’dur. WEF, rekabet gücünü 7 tam not
üzerinden değerlendiriyor. Türkiye’nin notu 3
civarında. Oysa gelişmekte olan ülkeler grubu
ortalama olarak 4,5 notunu almış. Demek ki
genel ortalamanın gerisindeyiz. Çin ve Kore
EKONOMİ SÖYLEŞİSİ KENAN MORTAN
5 notunun üstüne çıkmış. Onlardan da öğreneceklerimiz var.
WEF kurumunun 7 notu, yedi çıtadan oluşuyor. Bu çıtalar içinde ekonomik istikrar var ama
insana dayalı gelişme yok! Büyüme denilen
olay ancak dağıttığı zaman nimet oluyor ve
adına refah diyoruz. Ne yazık ki Birleşmiş
Milletler’in insani gelişme endeksinde
topallıyoruz. Yani çok geriyiz. Bütün
bu yapılanları savunmak için bu
endeksteki yerimizi süratle
yükseltmek zorundayız.
2012 yılının son çeyreğine yaklaştığımız şu
günlerde yılın ilk üç çeyreğinde ihracat gibi
Türk ekonomisinin de büyüdüğünü
veya düzeldiğini söyleyebilir miyiz? Ekonomi
son çeyreği nasıl geçirir
veya ekonominin seyrini
belirleyecek unsurlar
nelerdir?
Bu, büyümeden ne anladığımıza bağlı bir soru.
Dünya ekonomisi normal
koşullarda yüzde 6 büyüyor. Demek ki bu zaten
sınıfı geçmek için zorunlu
koşul. Ötesi ancak refah
getiriyor. Değerli İSTOÇ
okuru, buna bakarak kendi notunu atsın veya
değerlendirmesini yapsın. Son çeyreğin, ilk üç
çeyreğin dışında bir gelişme göstermesi ise mucize olur, bunun da iktisat politikalarında yeri
yoktur.
Altın, euro ve doların durumuna ilişkin neler
söylersiniz? Yatırımcı yatırımını hangi yöne
yapmalı?
Usulden olmuş, doktora tansiyon sorulur, iktisatçıya ise dolar ve euro. Kim bilebilir ki bunu?
Sadece bir ihtimali söyleyeyim: Yunanistan,
Euro Bölgesi dışında kalırsa euro/dolar paritesi
1999’da olduğu gibi 1’in altına düşer. Altınsa, 7
Eylül günü onsu 1700 doları gördü, demek ki
belirsizlik artıyor. İSTOÇ camiasına kuyruğu dik
tutmaları dileğiyle, hayırlı işler temenni ederim.
Kenan Mortan kimdir?
Halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğretmen olan
Kenan Mortan, aynı zamanda bir Türkiye İş Bankası-Dünya Gazetesi ortak
girişimi olan iş’te kobi web sayfasında danışmanlık yapıyor. Son kitabının
adı: Vatan Olan Gurbet.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
15
SEKTÖR AYDINLATMA
Türk aydınlatma sektörü
Avrupa’nın üretim merkezi olacak
“Türkiye’deki aydınlatma sektörü için AGİD olarak oluşturduğumuz sloganımız;
aydınlatma sanayisinde Avrupa’nın üretim merkezi, çevre coğrafyanın da dağıtım merkezi
olmak. Bunu söylerken altını dolduracak birçok sebebimiz var.”
A
ydınlatma sektörünün son 10 yılda
sürekli olarak Türkiye ortalamasının
üstünde büyüdüğünü söyleyen Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği (AGİD) Yönetim Kurulu Başkanı Fahir Gök, sektörün bu
yılı dolaylı yapılanlarla birlikte 300-350 milyon
dolar ihracat yaparak kapatacağını dile getirdi.
AGİD Başkanı Fahir Gök ile aydınlatma sektörünü konuştuk.
AGİD hakkında bilgi vererek, gerçekleştirdiği faaliyetlerden bahseder misiniz?
Aydınlatma Gereçleri İmalatçıları Derneği,
1997 yılında 17 üretici tarafından kurulmuş bir
sektör derneğidir. Felsefesi, Türkiye’de aydınlatma sektörünün üretim anlamında gelişmesine katkıda bulunmak, üreticiler arasında işbirliğini ve diyaloğu geliştirmek ve bu çerçevede
Türkiye’deki aydınlatma sektörünün büyümesine katkıda bulunmaktır. Kurulduğu günden
bu yana yaptığı faaliyetler çerçevesinde AGİD,
bugün itibarıyla sektörün önde gelen kuruluşu
haline geldi. Sahip olduğu 60’tan fazla üyesiyle sektörün büyük bir çoğunluğunu temsil
kabiliyetine ulaştı. Ekim ayının 18 ve 19’unda
Belçika Brüksel’de Avrupa Aydınlatma Federasyon ve Avrupa Ampul Üreticileri Birliği’ne
üyelik çalışmamız yapılacak. Büyük bir aksilik
olmazsa AGİD, bir ilki başaracak. Çünkü bahse konu federasyon ve birliklere Avrupa Birliği
üyesi olmayan ülkelerin üye olması tüzük gereği mümkün değil. Biz bu çerçevede yaptığı-
16 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
SEKTÖR AYDINLATMA
mız mücadele ve çalışmalarla onlarda bir tüzük
değişikliği yaptırdık. O tüzük değişikliği çerçevesinde AGİD de Avrupa’daki üreticilerin federasyonuna üye olabilecek. Bunun da sektöre direkt
ve dolaylı katkısı olacağını düşünüyorum.
Aydınlatma sektörünün son 10 yıldaki gelişimi için neler söylersiniz? İnşaat sanayisi ve
müteahhitlik hizmetlerinin hızla gelişmesi
sektöre nasıl yansıdı?
Aydınlatma sektörünün son 10 yıldaki büyümesi hep Türkiye ortalamasının üstünde oldu.
Bu ivme her geçen gün artarak devam ediyor.
Tabii bu duruma neden olan birçok etken bulunuyor. Bunlardan ilki aydınlatma sektörünün
kendi iç dinamikleriyle yakaladığı büyüme.
Bir diğeri de Türkiye’deki inşaat sanayisi ve
müteahhitlik hizmetlerinin hızla gelişmesi. Bu
sağlanan gelişmelerin önemli bir kısmı son 10
yılda gerçekleşti. Bu gelişme çerçevesinde civar ülkelerle Balkanlar’da, Ortadoğu’da, Kuzey
Afrika’da, Asya’da ve İç Asya’da yapılan büyük
projelerde ciddi miktarda Türk malı ürün kullanılıyor. İnşaat malzemeleri deyince doğal olarak
sektörün bir parçasını da aydınlatma oluşturuyor. Dolayısıyla o sektördeki gelişmeler bizim
sektörü doğrudan etkiliyor. Hem sektörün kendi dinamizmi hem de inşaat sanayisinin ve müteahhitlik hizmetlerinin artmış olması, sektörün
büyümesine ilave katkılar sağladı.
Sektör 2012 yılının ilk dokuz ayında nasıl bir
performans sergiledi? Açıklar mısınız?
Bu yıl sonu itibarıyla gayrisafi milli hasılada
büyümenin yüzde 4-5 olacağı tahmin ediliyor.
Aydınlatma sektörü, bu büyümenin üzerine çıkacak ve bu yıl da sektör, Türkiye ekonomik
ortalamasının üzerinde büyüyecek. Tabii bunda
başka birtakım sebepler de var. Sektörde yeni
bir ürün gamı mevcut. Bu ürünlerin de fiyatları
oldukça yüksek. Dolayısıyla rakamsal manada
bu ürünlerin piyasaya giriyor olması otomatik
olarak rakamsal olarak büyümeyi de beraberinde getirecek. Ancak Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz, bütün sektörleri olduğu gibi bizim
sektörümüzü de etkiledi. Üyelerimizin önemli
bir kısmı Avrupa’ya ihracat yapıyor. Dolayısıyla
ihracat potansiyellerinde bazı daralmalar ya-
şandı. Ancak firmaların dinamizmi sayesinde
sektörde pazar çeşitliliği yaratılıyor. Ayrıca Avrupa pazarında kaybedilen payın, başka pazarlarda kazanılması ve geliştirilmesi konusunda
yoğun çabalar harcanıyor. Aydınlatma sektörü
bu yılı, 300-350 milyon dolar ihracat yaparak
kapatacak.
Aydınlatma sektöründe nasıl bir çeşitlilik
yaşanıyor? Sektörde yeni trendler neler?
LED teknolojisi aydınlatma sektörü için yeni
bir teknoloji. Teknoloji olarak elektronik sanayisinde çok eski, ancak aydınlatma sektöründe
kullanımı çok yeni. Son 8-10 yıldır sektöre gir-
miş durumda. Önceleri reklam sektöründe kullanılan bir üründü, bugün genel ve dış aydınlatmada kullanılan bir ürün haline geldi. Sektörde
çok ciddi bir değişime neden oldu. Değişim
derken sadece ürün çeşitliliği anlamında değil,
aynı zamanda sektörün aktörleri de değişti. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da bu manada
ciddi değişiklik oldu. Eskiden sadece belli başlı
aydınlatma firma ve markaları varken, çok ciddi
yeni aktörler piyasaya girmeye başladı. Bunun
sebebi de LED sanayisinin bire bir elektronik
sektörüyle iç içe olması. Bu da sektörde çok
ciddi dinamizm ve değişim sağladı. Önümüzdeki 10 yıldan daha bir kısa sürede, dünyadaki
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
17
SEKTÖR AYDINLATMA
genel aydınlatma oranının en az yüzde 75’inin
LED teknolojisiyle sağlanacağı yönünde çalışmalar var.
Aydınlatma sektörünün uluslararası pazarlarda rekabet düzeyi nedir? Bu bağlamda
dünyadaki konumunu değerlendirir misiniz?
Türkiye’deki aydınlatma sektörü için AGİD
olarak oluşturduğumuz sloganımız; aydınlatma
sanayisinde Avrupa’nın üretim merkezi, çevre
coğrafyanın da dağıtım merkezi olmak. Bunu
söylerken altını dolduracak birçok sebebimiz
var. Birincisi, Avrupa’da aydınlatma sektöründe
bulunan firmaların birçoğu bu üretim gamından
18 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
çıkmaya başladılar. Firmalar ürünlerini Uzakdoğu gibi ülkelerde fason olarak ürettiriyor. Bu
aşağı yukarı 10 yıldır belki de 10 yılı aşkın süredir böyle devam ediyor. Dolayısıyla bu sektör
Avrupa’da üretim kabiliyetini kaybetmeye başladı. Ancak son 15 yılda Türk aydınlatma sektörü yan sanayisi çok gelişti. Dolayısıyla birçok
altyapı, teknik imkân, malzeme ve çözüm artık
Türkiye’de mümkün. Türkiye’de maliyetler yüksek olmasına rağmen yine de Avrupa’ya göre
rekabetçilik şartlarımız devam ediyor.
Sektöre yönelik gördüğünüz sorunlar neler?
Sizce bu konuda hangi adımlar atılmalı?
Sektörün en önemli sorunu haksız rekabet.
Biz haksız rekabeti iki başlıkta dile getiriyoruz.
Biri yurt içinde yaşadığımız haksız rekabet, diğeri de yurt dışında yaşadığımız haksız rekabet.
Yurt dışında yaşadığımız haksız rekabet deyince, ithal ürünlerdeki belli standart noksanlıkları,
gümrük yönetmelikleri dışında, kontrolsüz ve piyasa denetimi olmadan yapılan ithalatların bizim
sektörümüze ve üreticimize olan zararını söyleyebilirim. Bunun dışında yurt içinde yaşadığımız
sıkıntılar var. Her geçen gün kayıt dışı ekonomi
daralıyor deniliyor ama her şeye rağmen bir
miktar kayıt dışının devamı bizi son derece rahatsız ediyor. Bizim üyelerimizin her şeyi resmî.
Eğer rakiplerinizden biri kayıt dışı çalışıyorsa, bu
çok ciddi haksız rekabet doğuruyor. Bu arada
taklit ve kopya ürünler sektörde büyük sıkıntı
yaratıyor.
Türkiye ve Türkiye ekonomisi için neler
söylemek isterseniz?
Türkiye ekonomik manada ivme kazandığı
bir süreçte, Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz ve
çevre ülkelerde yaşanan birtakım sorunlar bunu
ciddi manada gecikmeye uğrattı. Ancak ben bu
konuda hep iyimser düşünen biriyim. Türkiye’nin
bulunduğu coğrafya, jeopolitik konumu, siyasi
geçmişi ve birikimleri, Anadolu toprağının özellikleri ve bugüne kadar yaşamış onlarca medeniyetin birikimi bu ülkeye çok ciddi artı değerler
kazandırdı. Zaten ülkenin dünyanın diğer birçok
ülkesinden farklı dinamizminin sebebi de bu. Bu
topraklarda yaşanan olayların bu ülke insanına
kazandırdığı bir özellik. Ben bu sürecin kısa sürede aşılacağını ve Türkiye’nin hem kendi coğrafyasında hem de dünya coğrafyasında siyasi
ve ekonomik aktör olacağı inancındayım. Bu bir
hayal değil. Bunun için kendimize güvenin tam
olması lazım. Türkiye’nin ekonomik yapısı, bütün
sıkıntılara rağmen Avrupa’daki bize örnek gösterilen birçok ülkenin ekonomik rasyolarından çok
daha iyi durumda. Ama önemli olan bunu sürdürebilmek. Bunu ülkenin yaşam standardı haline
getirmek. Benim bunların yanında ülke ziyaretlerimde ve yurt dışından gelenlerden edindiğim
izlenim, Türkiye’nin durumunu çok ciddi ortaya
koyuyor. Türkiye’nin marka değeri yükseliyor.
SEKTÖR AYDINLATMA
“Aydınlatma sektörünün son 10 yıldaki büyümesi hep
Türkiye ortalamasının üstünde oldu. Bu ivme her geçen
gün artarak devam ediyor. Tabii bu duruma neden olan
birçok etken bulunuyor. Bunlardan ilki aydınlatma
sektörünün kendi iç dinamikleriyle yakaladığı büyüme.
Bir diğeri de Türkiye’deki inşaat sanayisi ve müteahhitlik
hizmetlerinin hızla gelişmesi. Bu sağlanan gelişmelerin
önemli bir kısmı son 10 yılda gerçekleşti. Bu gelişme
çerçevesinde civar ülkelerle Balkanlar’da, Ortadoğu’da,
Kuzey Afrika’da, Asya’da ve İç Asya’da yapılan büyük
projelerde ciddi miktarda Türk malı ürün kullanılıyor.
İnşaat malzemeleri deyince doğal olarak sektörün bir
parçasını da aydınlatma oluşturuyor.”
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
19
ÜYELERİMİZİ TANIYALIM
Duyulmuş A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Tutar:
“Aydınlatma sektöründe değişim
baş döndürücü”
“Son 20 yılda dünyada meydana gelen rekabet ortamıyla beraber ürün çeşitliliği,
teknoloji ve kalite konusunda müthiş ilerlemeler sağlandı. Baş döndürücü bir hızda
yaşanan bu rekabet ortamını Türkiye pazarında da görüyoruz ve yaşıyoruz.”
A
lman MEGAMAN şirketinin Türkiye
distribütörlüğünün yanı sıra kendi
şirket tecrübesi ve birikimiyle Ecolite
markalı fason üretim yaptıran Duyulmuş A.Ş.,
perakende sektörü, toptancılar ve projeler
olmak üzere 3 ayak üzerinden faaliyetlerini
yürütüyor. Sektörde baş döndürücü hızdaki
değişimin etkisiyle önümüzdeki dönemde
LED’in pazardaki payının çok daha artacağını söyleyen Duyulmuş A.Ş. Yönetim Kurulu
Üyesi Zafer Tutar, firmalarındaki ithalatta da
LED’in payının 2013’te yüzde 50’lere ulaşabileceğini kaydetti. Zafer Tutar ile şirketin
faaliyetlerinin yanı sıra sektörün gelişimini ve
gelecek öngörülerini konuştuk.
Şirketinizin gelişimini ve bugün geldiği
noktayı aktarır mısınız?
İstanbul Tahtakale’de 1967 yılında kurulan ve o dönemde çok değişik ürünlerin ithalatını gerçekleştiren Duyulmuş A.Ş., 2004 yı-
20 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
lından bu yana MEGAMAN firmasının Türkiye
distribütörlüğünü yapıyor. 1998 yılından sonra
aydınlatmanın bir ürünü olan ampule odaklanarak, spesifik bir konuya yoğunlaştık. 2000’li
yıllardan bu yana yurt dışında çok değerli
markaların ampul ve aydınlatma armatürlerini
ithal ediyoruz. Aynı zamanda yurt dışında kendi markalarımızla fason üretim yaptırıyoruz.
Aydınlatma sektörü 1990’lardan sonra çok
hızlı gelişti. Biz de kendimizi yenileyerek gücümüzü artırdık. Biz her yıl büyümemizi yüzde
10-20 oranında planladık. Bunu da başarıyla
sürdürüyoruz. Geçen yıl 2010’a göre yüzde
18 büyüme kaydettik. 2012’de de geçen yıla
göre yüzde 15 büyüme öngörüyoruz. Sektörde sağlam adımların bu şekilde atılacağına
inanıyoruz.
Kendi markanızla ilgili bilgi verir misiniz?
Alman MEGAMAN şirketinin Türkiye distribütörlüğünün yanı sıra kendi şirket tecrübemiz ve birikimimizle Ecolite markasıyla fason
ürünler yaptırıyoruz. Fason üretim yaptırmak
bir deneyim gerektiriyor. 14 yıldır bu konudaki
çalışmalarımızla sektörde Ecolite ile bilinir bir
marka yarattık. Ağırlıklı olarak enerji tasarruflu
ampul ve bunların türevlerini satıyoruz. Bunları
kompakt floresan ürünler ve LED ürünler ile
bunların türevleri olarak sıralayabiliriz.
Satışlarınızı hangi kanallardan
yapıyorsunuz?
Perakende sektörü, toptancılar ve projeler
olmak üzere 3 ayak üzerinden faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Aydınlatma sektöründe son
dönemde çok önemli ve köklü bir değişik-
lik yaşanıyor. Yıllardır kullanılan aydınlanma
ürünlerine yenileri ekleniyor. Proje ürünlerde
bu daha hızlı oldu. İnşaat sektöründe baş
döndürücü hızdaki bu değişim iç ve dış aydınlatmada çok önemli bir konu haline geldi.
Önümüzdeki dönemde LED’in pazardaki payı
çok daha artacak. 2010 yılında tüm ürünlerimiz arasında LED ürünleri yüzde 10 pazar payına sahipken, bu yıl ağustos ayında bu rakam
yüzde 30’lara ulaştı. 2013’te bu oranın yüzde
50’lere geleceğini söyleyebilirim. Bu bizim için
önemli bir rakam.
Sektör yılı nasıl kapatıyor? Gelecekle ilgili
öngörüleriniz nedir?
Son 20 yılda dünyada meydana gelen
rekabet ortamıyla beraber ürün çeşitliliği, teknoloji ve kalite konusunda müthiş ilerlemeler
sağlandı. Baş döndürücü bir hızda yaşanan
bu rekabet ortamını Türkiye pazarında da
görüyoruz ve yaşıyoruz. Kendini yenileyen,
AR-GE çalışmalarına önem veren, daha kaliteli ürün ve hizmet üretme ve sağlama gayretinde olan şirketlerin sayısında önemli bir artış
olduğunu gözlemliyoruz. Ayrıca inşaat sektöründe son yıllarda yaşanan hareketlilik de aydınlatma sektöründe ciddi bir canlılık yarattı.
Projelerin kalitesinin artması, daha teknolojik
ürünlerin uygulanmasına ve kalitenin yükselmesine sebep oluyor. Yeni inşaatlarda ya da
renovasyonlarda enerji tasarrufu en önemli
konu haline geldi. Çevreyle ilgili bilinç de yükseliyor. Sektörde kendini yenileyen, AR-GE’ye
önem veren firmalar ayakta kalıyor. Aydınlatmadaki bu gelişim ağırlıkla LED ve türevlerine
kaymaya devam edecektir.
ÜYELERİMİZİ TANIYALIM
Aspar Aydınlatma Firma Sahibi Nedim Gökçe:
“Türkiye, dünya aydınlatma
sektöründe dördüncü sıraya yerleşti”
“Avrupa bize Çin gözüyle bakıyor. Ancak tüm olumsuzluklara rağmen sektörümüz
İtalya, İspanya ve Çin’den sonra dördüncü sıraya yerleşti.”
A
ydınlatma sektörü son dönemde gelişme gösteren sektörlerden biri. Özellikle tüketiciye yönelik mağazaların
sayısında ciddi bir artış var. Bu firmalardan
biri olarak üç mağazasıyla faaliyet gösteren
Gökçe Aydınlatma, ihracatla ilgili faaliyetlerini
İSTOÇ’taki Aspar firması bünyesinde yürütüyor. Aspar Aydınlatma Firması Sahibi Nedim
Gökçe ile sektördeki sorunlar ve firma çalışmaları hakkında konuştuk.
Firmanız hakkında kısaca bilgi verir
misiniz?
Aydınlatma sektörüne 1972’de girdim. O
dönemden bu yana da sektörde Gökçe Aydınlatma ile hizmet veriyorum. İstanbul’da Şişhane, İSTOÇ ve Küçükköy’de mağazalarımız
var. İSTOÇ’ta bulunan şirketimiz olan Aspar,
Avrupa’ya ihracat gerçekleştiriyor. Bünyemizde aynı zamanda Taha Aydınlatma Şirketi de
bulunuyor. 60’ın üzerinde çalışanımız var. Hemen hemen sektörün en eskilerinden biriyiz.
İSTOÇ’ta bulunan şirketiniz Aspar’ın faaliyetleri nedir?
Aspar tamamen dış piyasaya ihracat ağırlıklı çalışan bir firma. Havaalanına yakın olması
bu açıdan bizim için büyük avantaj. Sektörün
en önemli sorunlarından biri fiyatlardaki istikrarsızlık. Yabancı alıcılar iç piyasadaki fiyat
farklılıklarını görünce haliyle akıllarda soru işareti oluyor. Sektörümüzde 10 TL’ye mal ettiği
ürünü 11 TL’ye satan firmalar var. Sektörde
fiyat istikrarı oluşturmak açısından İSTOÇ’ta
olmak büyük avantaj. Ben kendi firmam adına İSTOÇ’ta olmaktan memnunum. Tabii
bazı aksaklıklar olmuyor değil. Örneğin bazı
adalarda avize satan firmalar var. Bu firmalar
haksız rekabet yaratıyor. Ben üretim yapan
bir firmayım. Ürettiğim malın, garanti belgesi
içinde ihracatını gerçekleştiriyorum. Benim
fiyat konusunda bu firmalarla rekabet etme
şansım yok. Bu tür firmalar sektörün gelişmesinin önündeki en önemli engellerden biri.
Çin hemen hemen bütün sektörlerde en
önemli sorun. Aydınlatma sektörü olarak
bu konuda neler yaşıyorsunuz?
Aydınlatma sektörü aslında çok güzel, hızlı büyüyen bir sektör. Ancak her sektörde olduğu gibi bizim de sorunlarımız var. En önemli sorunumuz birçok sektörde olduğu gibi Çin
malları. Avrupa bizim ürünlerimizi tercih ediyor ama maalesef fiyat konusunda Çin’le rekabet etme şansımız yok. Firma olarak Çin’den
ithalat yapıyorum. Ancak müşterilerime Çin
malı olduğunu belirtiyorum. “Bu mala garanti
veremem” diyorum. Kendi üretimime ise 10
yıl garanti veriyorum. Maalesef sektörümüzün
Uzakdoğu’dan, Çin’den ithalat yapmadan
ayakta kalması mümkün değil. Bir ayağınız
o bölgede olmak zorunda. Bİz kendimizce
katma değeri artırmak adına bazı çalışmalar
yapıyoruz. Örneğin Çin’den bitmiş mal ithal etmiyoruz. Üretim aşamasında maliyeti yüksek
olan parçaların ithalatını gerçekleştiriyoruz
ve o parçaları yerli üretimde kullanıyoruz. Bu
ürünlere de yüzde 100 kendi üretimimize verdiğimiz garantiyi veriyoruz.
Türkiye aydınlatma sektörünün dünyada
geldiği nokta nedir?
Şu anda Türkiye olarak Çin’le rekabet
edecek altyapıya sahip değiliz. Altyapımız
yeterli güce ulaştığında Çin ile rekabet edebiliriz. Avrupa bize Çin gözüyle bakıyor. Bir
konteyner içinde 50 çeşit farklı ürün alıp gidiyor. Ama bizim Çin’den bu şartlarda ürün
alma şansımız yok. Bir kalem üründen bir
konteyner almak zorundayız. Bütün bu olum-
suzluklara rağmen sektörümüz İtalya, İspanya
ve Çin’den sonra dördüncü sıraya yerleşti.
Sorunların çözümü için İSTOÇ yönetiminden beklentileriniz nelerdir?
Bu sorunların önüne geçebilmek için
sektörlerin ayrılmasını istedik. Ancak bu gerçekleştirilemedi. Firmalar avize sektörüyle
İSTOÇ’ta yer aldı ama yürütemedi, züccaciyeye geçti. Bu da sektörlerin birbirinden ayrılmasını zorlaştırdı. Belirli adaları belirli sektörlere
ayırdığınız zaman müşteriler de neyi nerede
bulabileceğini bilir. Sektörel bir ayırışmaya
gidilirse, İSTOÇ’ta 46 adanın en azından yarısında ciddi bir müşteri hareketi olacağını düşünüyorum. Üstelik bu tarz bir ayrışma fiyattan
çok kalite üzerinden rekabeti getirir. Bu da
sektörün gelişmesine katkı sağlar. Müşteri de
ada ada şirket aramaktansa tek bir bölgede
gezerek istediği ürünü satın alabilir.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
21
ÜYELERİMİZİ TANIYALIM
Vesta Ticaret Firma Müdürü Nuri Korkmaz:
“İSTOÇ’ta kapımız açık kaldığında bile
sorun yaşamadık”
“İSTOÇ’ta kendimizi güvende hissediyoruz. Burada 4 yıldır hizmet veriyoruz.
Bu süreçte kapımız açık kaldığında bile sorun yaşamadık. Gerekli tedbirler
güvenlik birimleri tarafından hemen alınıyor.”
A
ydınlatma sektöründe ‘daha çok adetli
ürün satarak daha çok eve girme’ hedefiyle faaliyetlerini yürüten Vesta Ticaret, kriz nedeniyle yaşanan piyasadaki nakit
sıkıntısını öz sermayesinin güçlü olması sayesinde aşmaya çalışıyor. Bu konuda ‘Öz sermaye sahibi olmamızın avantajlarını yaşıyoruz’
diyen Vesta Ticaret Firma Müdürü Nuri Korkmaz ile sektör ve İSTOÇ hakkında konuştuk.
Firmanız hakkında kısaca bilgi verir
misiniz?
Firmamızın geçmişi 15 yıl önceye dayanıyor. Son 5 yıllık bir dönemde Vesta Ticaret
ismiyle hareket ediyoruz. 15 yıllık gelişme
sürecinde gördük ki avize tüketim maddesi
haline geldi. Her evde var ve en az 2 yılda
bir değişiklik olur. Biz aydınlatma sektörünün
dışında kalan bir sektörüz. Ucuzluk pazarları,
Japon pazarları, züccaciye satışı yapan yerlere ürünlerimizi satıyoruz. Bizden 50-60 TL’den
ya da 200-300 TL’den de avize alabilirsiniz.
Ama bir avize firmasına girdiğiniz zaman kâr
marjlarının yüksekliği, sadece avize satması
dezavantajdır.
Siz firma olarak kendinizi sektörde nasıl
bir yerde görüyorsunuz? Çalışma sisteminiz nedir?
Avize pazarına girdiğiniz zaman şunu görüyorsunuz. Avize bir eve alınabilecek lüks
ürünlerden biri. Ama ucuzluk pazarına soktuğunuz zaman bu ürünü çok daha kolay
ulaşılabilir bir hale geliyor. Avize sektöründe
kâr marjları çok yüksektir. Sürümlü mal satmak gibi bir amaçları olmadığı için avizecilerin fiyatları yüksek kalır. Ucuzluk pazarları ve
Japon pazarlarıyla yapı marketlerde fiyatları
22 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
belirlersiniz. Dolayısıyla sattığımız kadar alırız.
Bu bir avantajdır. Öz sermayenize sahipseniz
risk almadan satarsınız. Ancak ucuzluk pazarı
sektörü açık hesaba müsaittir. Biz olabildiğince nakit çalışmaya çalışıyoruz. Herkese mal
vermiyoruz. Öz sermaye sahibi olmamızın
avantajlarını yaşıyoruz. O yüzden kriz bizi çok
fazla etkilemiyor.
en dip şekilde tuttuğumuz için herkes kolay
ulaşabilir. Bu nedenle çok adetli satılır. Bu
nedenle biz kendimizi aydınlatma sektörünün
biraz dışında, züccaciye sektörüne yakın buluyoruz. Ürünümüz sadece aydınlatma olmasına rağmen aydınlatma sektöründen aldığımız ürünleri çok düşük kârlarla bu gruptaki
müşteri portföyümüze dağıtıyoruz. Dolayısıyla
şöyle bir avantaj oluyor. Biz çok adet satarız,
çok fazla evde ürünlerimiz yer alır ve bir trend
oluştururuz.
İSTOÇ’ta faaliyet göstermenin avantajları
neler? İSTOÇ yönetimiyle ilgili bir sıkıntınız var mı?
İSTOÇ’ta faaliyet göstermenin en büyük
avantajı, tüm piyasamız buraya geliyor. Onların
ayaklarının alışık olduğu bir yerde bulunmanın
avantajını yaşıyoruz. Onun dışında kendimizi
burada güvende hissediyoruz. Güvenlikle ilgili
en ufak bir sorun hemen çözülmeye çalışılır,
firmalar yönlendirilir. İSTOÇ’ta 4 yıldır hizmet
veriyoruz. Bu süreçte kapımız açık kaldığında
bile sorun yaşamadık. Gerekli tedbirler güvenlik birimleri tarafından bizim gelmemize
gerek bile görülmeden alınır. Yönetimle ve
güvenlikle ilgili bir sıkıntımız yok. Son dönemde İSTOÇ’a rağbetin artmasıyla birlikte trafik
sorunu yaşamaktayız. Bu da sevkiyatta problemler yaşamamıza neden oluyor. Ancak bu
başka yerlerde de yaşanabilecek bir sorun.
Bütün bunları göz önünde bulundurduğunuzda kriz sizi etkilemedi denilebilir mi?
Kriz etkilemez olur mu, tabii ki etkiledi.
Piyasada nakit sıkıntısı yaşanıyor. Ama bizim öz sermayemiz olduğu için krizi rahat
atlatabiliyoruz. Ara toptancısı olmanın hem
avantajları hem de dezavantajları var. Fiyatı
siz belirleyemezsiniz ama alacağınız adedi
İSTOÇ’tan beklentileriniz var mı?
İSTOÇ yönetiminden değil de İSTOÇ esnafından bazı beklentilerimiz var. İSTOÇ’ta artık herkes her işi yapmaya başlamış durumda.
Plastik firmaları, çelik tencere de satıyor gibi
bir durum ortaya çıktı. Uzun dönemde herkes
profesyonel olduğu alana dönerse İSTOÇ’un
daha verimli olacağını düşünüyorum.
ÜYELERİMİZİ TANIYALIM
Vira Balıkçılık Malzemeleri Genel Müdürü Mahmut Karali:
“Vira Balıkçılık, distribütörlüklerine
iki yabancı firma daha ekledi”
“Yem ve şamandıra ürünlerinde Japonya, Almanya, İngiltere, Hollanda menşeli
beş firmanın Türkiye distribütörü durumundayız. Aynı zamanda bu yıl iki firma ile de
anlaşma imzaladık. Böylece distribütörlüğünü yaptığımız firma sayısı yedi oldu.”
S
ektörde 2003 yılından bu yana faaliyet
gösteren ve yurt içinin yanı sıra yurt
dışına da satış gerçekleştiren Vira Balıkçılık, ürün yelpazesini yeni distribütörlüklere
imza atarak geliştiriyor. Irak, İran, Ermenistan,
Suriye, Yunanistan, Ukrayna ve İsrail’e ihracat
yaptıklarının altını çizen Vira Balıkçılık Malzemeleri Genel Müdürü Mahmut Karali, 2012’yi
bir önceki yıla göre daha başarılı geçirdiklerini
belirtiyor. Mahmut Karali, yaptığımız görüşmede firmasının yanı sıra sektör hakkında da
bilgi verdi.
Firmanızın ürün yelpazesini geliştirmek
anlamında hangi distribütörlüklerle
çalışıyorsunuz?
Amatör balıkçılık konusunda ithalat, toptan satış ve perakende üzerine faaliyet gösteriyoruz. 2003 yılından bu yana sektördeyiz.
2005 yılından bu yana da genel balıkçılık mal-
zemesi konusunda sektörün en ünlü uluslararası markalarından biri olan Alman Dam’ın
Türkiye distribütörlüğünü yapıyoruz. Sazan
balıkçılığı malzemeleri konusunda da yine
Almanya Mad firmasının distribütörüyüz. Ayrıca iğne konusunda ünlü bir Japon markası
olan Owner firmasının, suni yem konusunda
da Japonya Cultiva firmasının Türkiye distribütörlüğünü yapmaktayız. Diğer distribütörlük
yaptığımız markalar ise, olta şamandırası konusunda Macaristan’ın Cralusso firması ve polarize balıkçı gözlüğü konusunda İngiltere’nin
Eye Level firması. Bunun yanında kendi markalarımız da var. Üst sınıfa yönelik olan Pelikan markamız genel balıkçılık konusunda her
türlü misina kamış makine iğne ve sahte yemlerden oluşuyor. Daha ekonomik ve rekabet
gücü daha yüksek olan Virax markamız da
genel ekonomik balıkçılık malzemelerini içeriyor. Yem, şamandıra ürünlerinde de Japonya, Almanya, İngiltere, Hollanda menşeli beş
firmanın Türkiye distribütörü durumundayız.
Aynı zamanda bu yıl, Fillandiya’nın kaşık markası olan Luhr Jensen ve yine Finlandiya’nın
suni yem markası olan Trigger X adlı iki firma
ile de anlaşma imzaladık. Böylece distribütörlüğünü yaptığımız firma sayısı yedi oldu.
Satışlarınızı nerelere yapıyorsunuz?
Yurt içinin yanı sıra yurt dışı satışlarımız da
var. Irak, İran, Ermenistan, Suriye, Yunanistan,
Ukrayna ve İsrail’e ihracat yaptık. Yurt dışında
ürettirdiğimiz ürünleri bu ülkelere sattık. Geçen seneye kadar çok ortaklı bir şirkettik. 11
ortaklı iken, şimdi bu sayı ikiye düştü. 10 bine
yakın ürünümüzün yaklaşık 5 bini aktif olarak
satışını yapıyoruz. İnternet satışlarımız da mev-
cut. Geçen yıl toparlanma dönemi geçirdik.
Bu yıl geçen yıla göre daha iyi geçti. Vizyonumuzu geniş tutarak, sektördeki iddialı firmalar
arasına girmek istiyoruz. Balık popülasyonu iyi
olduğu sürece bizim satışlarımız da artıyor. Bu
yıl Marmara’da balık oldukça fazlaydı. Bu da
ciro ve satışlarımıza olumlu yansıdı.
Sektördeki sorunlar hakkında bilgi verip,
çözüm önerilerinizi aktarır mısınız?
Profesyonel balıkçılarla menfaatlerimiz çelişiyor. Denizi hoyratça kullandıkları için balık
çeşitliliği azalıyor. O sektörün ekonomik gücü
daha büyük. Amatör balıkçılık ise bir hobispor olarak gelişiyor. Tutulan balık sayısından
ziyade, geçirilen güzel keyifli zaman önemli.
Bu yıl profesyonel balıkçılarla ilgili avlanma
derinliği 18 metreden 24 metreye çıkarıldı.
Aynı zamanda avlanma konusunda sahile yakınlık mesafesinin biraz daha artırılması lazım.
Bu konuda pek fazla bir çalışma yapılmıyor.
Bu nedenle kanuni düzenleme yapılmasını istiyoruz. Bizim için denizin daha verimli
kullanılması çok önemli. Avlanma yasağının
biraz daha uzatılması gerek. Balığın üreme
döneminde avlanmasının önüne geçilmeli.
Toplumda balıkçılığa ve balığa yönelik bilincin artması da önemli bir gelişme bizim için.
Bu nedenle sektör olarak sosyal sorumluluk
faaliyetlerimizi artırmamız lazım.
İSTOÇ hakkındaki görüşleriniz nedir?
Tahtakale’den gelmiş biri olarak İSTOÇ bizim için oldukça iyi bir mekân. Tek sıkıntımız
var. O da akşamları kapıların beslendiği yolların yetersiz olması. Bu konuda yetkililerden
çözüm bekliyoruz.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
23
ÜYELERİMİZİ TANIYALIM
Özkurt Av Silahları, Deniz ve Doğa Sporu Malzemeleri Şirketi Dış Ticaret Müdürü Nilay Özkurt:
Özkurt’un sektörde hedefi,
yeni ürünlerle fark yaratmak
“Sektördeki gelişmeleri ve yenilikleri yakından takip ediyoruz. Müşteri kitlemiz yeni
olan her türlü ürün ve malzemeye ilgi gösteriyor. Bu nedenle sektörde yeni ürünlerle
fark yaratmak amacıyla hareket ediyoruz.”
İSTOÇ’ta yerini aldı. 2000 yıllarından sonra
balık avcılığı sektöründe tam anlamıyla hakim
olan firmamız, ithalatlarıyla geniş ürün yelpazesine ve kalitesine sahip oldu. Misyonumuz
müşterilerimizin ürün kalitemiz ve hizmetlerimizle memnuniyetlerini sağlamak; vizyonumuz toplumu bilinçlendirmeye ve böylelikle
de gelecek nesillere yaşanabilir ve daha zengin bir doğa bırakılması çalışmalarına katkıda
bulunmaktır.
İ
STOÇ’ta 1997 yılında kurulan ve kara avcılığı ile başlayan faaliyetlerini 2000’li yıllarda balıkçılık sektörüne yönelik eklediği
malzemelerle zenginleştiren Özkurt, yeniliğe
açık bir sektörde, yeni ürünlere verdiği önem
ile fark yaratmayı amaçlıyor. Yurt dışından ithalat yapmasının yanı sıra yurt içindeki üretici
firmalardan da ürün temin ettiklerini dile getiren Özkurt Av Silahları, Deniz ve Doğa Sporu
Malzemeleri Şirketi Dış Ticaret Müdürü Nilay
Özkurt ile firma faaliyetleri, sektörün geleceği
ve ülke ekonomisi hakkında konuştuk.
Kısaca firmanızdan bahseder misiniz?
Mesleğimiz dededen kalan bir mirastır.
1940 yılında İstanbul Gaziosmanpaşa’da kara
avı malzemeleri üzerine küçük esnaflıktan bugünlere gelen firmamız 1997 yılında Özcan
Özkurt tarafından Özkurt Av Silahları Deniz
ve Doğa Sporu Malzemeleri Ltd. Şti. olarak
24 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
Firma olarak ürün yelpazeniz hakkında
bilgi verir misiniz?
İlk yıllar yine kara avcılığı ile başlayan faaliyetlerimizi 2000’li yıllarda balıkçılık sektörüne yönelik malzemeleri de ekledik. Balıkçılık
sektöründe kullanılan bütün ürünleri ithal
ediyoruz. Aynı zamanda yerli firmalarla da çalışıyoruz. Balıkçılık sektörü çok geniş bir ürün
yelpazesine sahip. Satış yaptığımız ürünler
arasında kıyıda oturacağınız sandalyeden,
denizde kullanılacak bota, oltadan balık yemine hatta balıkçıların kıyafetlerine kadar çok
çeşitli ürünler yer alıyor. Kara avında ise hem
Avrupa’dan ithal ettiğimiz hem de iç pazardan
temin ettiğimiz tüfeklerimiz var. Bunlar resmî
olarak yapılıyor. Bütün doğa sporu malzemeleri satan bayiler kara avı malzemesi satamaz.
Çünkü tüfek için bazı prosedürler gerekiyor.
Patlayıcı malzeme satabilme, tüfek bulundurabilme imkânına sahibiz. Firma olarak kara
avında da eski bir firma olmamız nedeniyle
daha çok ağırlığımız var. Kara avında başarılı olmanın temelinde tecrübe yatıyor. Hangi
hava koşullarında, hangi malzemelerle, ne tür
hayvanlar avlanır gibi önemli kriterleri bilmek
tecrübeyle ilgili bir konu.
Sektörde nasıl bir fark yaratma
amacındasınız?
Balıkçılık yeniliği seven bir sektör. Bu nedenle firma olarak sektördeki gelişmeleri ve
yenilikleri yakından takip ediyoruz. Müşteri kitlemiz yeni olan her türlü ürün ve malzemeye
ilgi gösteriyor. Bu nedenle sektörde yeni ürünlerle fark yaratmak amacıyla hareket ediyoruz.
Bir balıkçı yeleğinin iğne takma kutusu bile bu
sektörde bir yenilik. Ufak detaylar olmasına
rağmen bunlar para kazandırıyor. Yeni ürünler
getirdiğimizde mutlaka müşterilerimizin denemesini sağlıyoruz.
Sektörün geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Sektörümüzü iki şekilde ele almak istiyorum. Birincisi ticari anlamda ürün çeşitliliğine
doymayan ve AR-GE’ye her zaman açık, zengin havuzu olan bir sektör bizimki. İnsanlar
avcılık sırasında tüm sıkıntılarından arınıyorlar.
Bu hissi mağazamızda alışveriş yapan müşterilerimizin gözlerinden anlayabiliyorum. Yani
rekabet ahlakını bilen bir pazarda sektörün
önü her zaman açık. Diğer konu doğamız.
Ülkemizde doğal zenginliklerimiz fazla. Bu
nedenle kara ve deniz avcılığının en zengin
olduğu ülkelerden biriyiz. Bu doğal güzelliklerin farkında olmalı ve tabiat ananın ülkemize bahşettiği doğa harikalarını koruma
bilinciyle hareket etmeliyiz. Aksi halde yaptığımız her hata misli misli geri dönecektir. Bu
hataların önüne geçmek için de avcılarımız
avcılık sezonlarını takip etmeli, hayvanların
üremesine izin verilmelidir. Doğaya zarar verecek ürünler kullanmamalı ve satmamalıyız.
Maalesef avcılığı hobi olarak yapan son tüketicilerin dışında bu işten ekmek yiyen meslektaşlarımız bile hırslarına yenik düşerek doğaya
zarar verebilmektedir.
ÜYELERİMİZİ TANIYALIM
Kaptan Balık ve Av Malzemeleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Firma Müdürü Musa Can:
“Yurt dışındaki yeni ürünleri müşterilerimize
eş zamanlı ulaştırma amacındayız”
“Balık avcılığında son dönemde insanların merakının artması ürün yelpazemizin
genişlemesine yol açtı. Yurt dışından yeni ürünleri kendi müşterilerimize eş zamanlı
ulaştırma amacındayız. Müşteri memnuniyeti bizim için ilk sırada geliyor.”
A
matör balıkçılık üzerine bugün sekiz adet yurt dışı markası ile bağlantı
yaparak ürün yelpazesini genişleten
Kaptan Balık, müşterinin talebine en kısa
sürede cevap vermek stratejisi üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırıyor. Pazarlama ekibi
bünyesindeki çalışanların Türkiye’nin her
yerindeki müşterilerini her ay ziyaret ettiğini
belirten Kaptan Balık ve Av Malzemeleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Firma Müdürü Musa
Can, müşteriden gelen talebi değerlendirerek
rotalarını çizdiklerini vurguluyor. Musa Can ile
firma faaliyetlerinin yanı sıra sektördeki değişimi de konuştuk.
Firmanız ne zaman kuruldu, bugün geldiğiniz nokta nedir?
Firmamız 2003 yılında kuruldu. İki marka
ile başladığımız faaliyetlerimizi bugün sekiz
adet yurt dışı markası ile yaptığımız bağlantılar sayesinde geliştirdik. Amatör balıkçılık
üzerine yurt dışından ithalat yapıyoruz. Ürün
yelpazemizi geliştirerek Anadolu’nun hemen
her yerine satış gerçekleştirebiliyoruz. Daha
çok balıkçılık sektöründe iddialı olduğumuz
ürünler; iğne, kamış ve misinalar. Geçen yıl satışlarımızda bir artış yaşamamıza rağmen bu
yılı durağan geçirdik. Bunun nedeni ekonomideki kontrollü alımdan kaynaklanıyor. Geçen
yılki hareketliliği bu yıl göremedik.
Sektördeki gelişmelere ayak uydurmak
için öncelikle neye dikkat ediyorsunuz?
Sektörde ürün ve marka sayısı çok fazla.
Müşterinin talebine kısa sürede cevap vermek
gerekiyor. Bu konuda başarılı bir firma olduğumuza inanıyoruz. Balık avcılığında son dönemde insanların merakının artması ürün yelpazemizin genişlemesine yol açtı. Her av için
farklı oltalar kullanan müşterilerimiz var. Yurt
dışından yeni ürünleri kendi müşterilerimize
eş zamanlı ulaştırma amacındayız. Biz firma
olarak bir seferlik ürün alan müşteriyi devamlı
müşteri haline getirme hedefindeyiz. Müşterilerimizi her ay ziyaret ediyoruz. Hatalarımızı telafi etmeye çalışıyoruz. Müşteri memnuniyeti
bizim için ilk sırada geliyor. Pazarlama ekibimiz Türkiye’nin her yerindeki müşterilerimizi
her ay ziyaret ediyor. Onlardan gelen talepleri
değerlendirerek rotamızı çiziyoruz. Her geçen
yıl büyümemizin temelinde de bu var.
İSTOÇ hakkındaki düşüncelerinizi bizimle
paylaşır msınız?
İSTOÇ, son dönemin revaçta olan bir ticaret merkezi. Firma olarak İSTOÇ’un ilk açıldığı
yıllarda faaliyete başladık. 10 yıl önce İSTOÇ’u
insanlar tam olarak bilmiyordu. Bugün ise genel anlamda herkes tanıyor. Daha çok tanınır
olması bizim için bir avantaj. Perakendeye yönelik ticaret yapan firmaların sayısı İSTOÇ’ta
son dönemde arttı. Bu da müşterinin ayak
alışkanlığının arttığının bir göstergesi. İSTOÇ
artık bir cazibe merkezi oldu. Yakın zaman
sonra metronun İSTOÇ’taki durağının faaliyete geçecek olması da büyük etki yapacak.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
25
GEZİ
Doğu Karadeniz’in incileri
Trabzon, Rize ve Artvin...
Trabzon, kemençe sesiyle karşılıyor sizi
C
ennet olarak tanımlanabilecek doğası
ile turizmde büyük avantaja sahip olan
Trabzon, tarihi ve doğal güzellikleriyle
göz dolduruyor. Dünyadaki iklim değişikliğinden
en az etkilenen il, tarihi ve doğal mirasının yanı
sıra kemençe sesi, kuymağın lezzeti, hamsinin
eşsiz tadı ve Kalkanoğlu Pilavıyla da farkını ortaya
koyuyor. Binlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yapan Trabzon’da, kale, manastır, konak,
cami, türbe, müze ve ören yeri, han, hamam, köprü ve çeşme gibi gezip görülecek birçok tarihi
26 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
yapı bulunuyor. Şehre yolunuz düşerse, Trabzon
Müzesi’ni gezmenin yanı sıra, şehrin 7 kilometre
güneybatısındaki Soğuksu mevkisinde 19. yüzyıl
sivil mimari örneği ile yapılmış ve Trabzon halkının
Atatürk’e bir hediyesi olan Atatürk Köşkü’nü mutlaka ziyaret edin. Ayrıca Trabzon’dan; Uzungöl’ü
gezmeden, -kış mevsiminde Trabzon’a geldiyseniz-, Sümela Manastırı’nı kar altında görmeden,
manastır gezisi sonrası yol güzergahında bulunan lokantalarda, kara lahana dolması, tereyağında alabalık, Hamsiköy’de Hamsiköy sütlacı
yemeden ve tüm Karadeniz’e özgü yemekleri
tatmadan dönmeyin.
Trabzon Müzesi
Bir manastır kilisesi olan Trabzon Ayasofya
Kilisesi, Trabzon Kommenos İmparatorluğu’nun
önemli krallarından Manuel’in zamanında inşa
edildi. Çan Kulesi Kilisesi’nin batı tarafında yer
alan kilise, 1427 yılında yapıldı. Kilisenin kuzeyinde bulunan üç apsisli şapel kalıntısı daha erken
döneme ait. Yapı, Trabzon Fatih Sultan Mehmet
GEZİ
Karadeniz Bölgesi’nin
Doğu Karadeniz bölümünde
yer alan Trabzon, Rize
ve Artvin; tarihi ve doğal
güzellikleri ile dört mevsim
gezip görülebilecek turizm
şehirlerinin başında geliyor.
Doğu Karadeniz turu
yapmayı düşünüyorsanız,
Trabzon, Rize ve Artvin’e
mutlaka uğrayın. Bu üç ile
giderseniz de Trabzon’da
Sümela Manastırı’nı
görmeden, Rize’de Anzer
balının tadına bakmadan
ve Artvin’den ehram, bal,
zeytin ve ceviz almadan
dönmeyin...
tarafından fethedilince camiye çevrildi ve vakıf
eser oldu. 1958-1962 yılları arasında restore
edileren cami, 1964 yılından sonra müze haline
getirildi.
Sümela Manastırı
Altındere köyü sınırları içinde sarp bir tepenin
orta kesimindeki mağara etrafında kurulan Sümela Manastırı’nın ilk oluşumu 4. yüzyıla kadar
indirilirse de, bugün ayakta olan kalıntılar en erken 13,14’üncü yüzyıllara ait. Vadiden görülen
dıştaki balkonlu kısım ise Osmanlı Dönemi’nde,
19. yüzyıl ortalarında özellikle iç mekânlarda Türk
mimarisi esas alınarak yapıldı. Manastır topluluğunu; ana kaya kilisesi (mağara), iki şapel, ayaz-
ma, hizmet birimleri, keşiş ve öğrenci odaları ile
misafirhane oluşturuyor. Kaya kilisesi ve ona bağlı şapelin iç ve dış duvarları İncil’den alınan konuların işlendiği fresklerle kaplı. Doğal konumu ve
kültürel zenginliği ile dünyaca ünlü olan manastır, 1923 yılında boşaltıldı. Daha sonra geçirdiği
yangın, doğa koşulları ve çeşitli yağmalar sonucu kısa sürede harabe haline geldi. 1972 yılında
ören yeri olarak ziyarete açılan yapıda, Kültür ve
Turizm Bakanlığı’nca başlatılan geniş programlı
restorasyon çalışması devam ediyor.
sahip olduğu turistik potansiyel bakımından çok
zengin. Çevrede trekking, kuş gözlemi, botanik
amaçlı turların yanı sıra daha yükseklerdeki dağların arasındaki göllere veya yakınlarındaki Şekersu, Demirkapı, Yaylaönü gibi diğer yaylalara geziler düzenleme olanağı bulunuyor. Yaban hayatı
bakımından Uzungöl çevresindeki dağlarda ayı,
kurt, yaban keçisi, tilki ve Kafkas dağ horozu gibi
hayvan türleri barınıyor.
Atatürk Köşkü
Uzungöl
Trabzon’a 99 kilometre ve Çaykara ilçesine
19 kilometre uzaklıkta bulunan Uzungöl, deniz
seviyesinden bin 90 metre yükseklikte bulunuyor. Göl, dik yamaçları ve muhteşem orman örtüsü ile Alpler’in güzelliğini geride bırakıyor. Vadinin ortasında bulunan ve yamaçlardan düşen
kayaların Haldizen Deresi’nin önünü kapatmasıyla oluşmuş göl ‘Uzungöl’ olarak bilinirken, çevrede aynı adla anılıyor. Özellikle yakınındaki Serah
köyünde yöreye uygun tarzda yapılmış eski ahşap evler, doğanın güzelliğini tamamlıyor. Yerli ve
yabancı turistlerin büyük ilgisini çeken Uzungöl,
Soğuksu semtinde küçük bir çam korusu
nun içinde yer alan Atatürk Köşkü, 20. yüzyılın
hemen başında yaptırıldı. Atatürk, 1934 ve 1937
yıllarında Trabzon’u ziyaretlerinde bu köşkte konuk edildi. Atatürk,1937 yılında vasiyetnamesinin
bir bölümünü bu konakta yazdı. Atatürk’ün ölümünden sonra Trabzon Belediyesi tarafından,
o dönemin eşyalarıyla dekorasyonu yapıldı ve
Atatürk Müzesi olarak ziyarete açıldı. Avrupa mimarisi tarzında inşa edilen köşkte, dıştaki taşkın
saçaklarda ahşap, içte tavanlarda alçı süslemeler
bulunuyor.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
27
GEZİ
Yeşilin her tonunu barındıran şehir: Rize
D
oğu Karadeniz Bölgesi’nin karakteristik
özelliklerini gösteren Rize, Anadolu’nun
diğer bölgelerinden coğrafi yapısıyla olduğu kadar kültürel yapısıyla da ayrılıyor. Yeşilin
her tonunu barındıran il; dik yamaçlı vadileri, doruklara ulaşılabilir dağları, buzul gölleri, zümrüt
yeşili yaylaları, tarihi kemer köprüleri ve kaleleri,
coşkun akan dereleri ile çok özel bir turizm beldesi olma özelliği gösteriyor. Rize’ye giderseniz
Rize Kalesi’ni mutlaka görün, İkizdere-Çamlık’ta
kuş gözlemleyin, Ayder’de kaplıcaya, Çayeli’nde
denize girin ve dünyaca ünlü Anzer balını tadın.
Ve şehirden Laz böreği, hamsi pilavı, hamsili ekmek, Rize köftesi ve simidi, Rize pidesi ve
kavurmasını yemeden ve Rize’den çay almadan
ayrılmayın.
Ayder Yaylası
Çamlıhemşin ilçesinin 16 kilometre güneydoğusunda bulunan, bin 250 metre yükseklikteki
Ayder Yaylası, birçok konaklama tesisiyle yaz
sıcağından bunalanlara doğal bir serinlik sunuyor. Yayla turizmi için gereken tüm altyapı gerek-
28 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
sinimleri karşılanmış olan yayla, zengin flora ve
faunasının yanı sıra kaplıcası ile de bölgenin en
çok tercih edilen tatil yerlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Anzer (Ballıköy) Yaylası
Balıyla ünlü Anzer Yaylası’nın diğer bir adı
da Ballıköy. Rize il merkezine 85 kilometre mesafede bulunan ilin önemli yükseltilerinden olan
Kırklardağı’nın eteklerinde yer alan Anzer; Meles,
Petran, Kabahor ve Garzavan yaylalarıyla çevrili
konumuyla geleceğin önemli turizm merkezlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
İkizdere ilçesi üzerinden ulaşılabilen Anzer, bir
taraftan Çoruh Nehri ve Bayburt, diğer taraftan
Trabzon Uzungöl turizm merkezine bağlanıyor. Buranın balı, yaylalarının bin bir çiçeğinden
damıtılıyor.
Rize Etnografya Müzesi (Sarı Ev)
Rize Müzesi Müdürlüğü, 1984 yılında Atatürk
Evi olarak hizmet vermeye başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından şehir merkezinde resto-
rasyonu tamamlanan iki adet eski eser yapıdan
biri Sarı Ev olarak adlandırılıp, teşhir ve tanzimi tamamlanarak 1998 yılından itibaren müze olarak
hizmet vermeye başladı. Sivil mimari örneği olan
ev, 19. yüzyıl sonlarında inşa edildi. Bir zemin ve
iki normal kattan oluşan yapının zemin katı sergi
salonu olarak kullanılıyor. Birinci kat idare odaları, ikinci kat ise teşhir salonu olarak kullanılıyor.
Rize Müzesi’nde; 76 arkeolojik eser, 594 sikke,
bin 129 etnografik eser olmak üzere toplam bin
799 eser bulunuyor.
Rize Kalesi
Şehir merkezinin güneybatısında yer alan
kale, iç kale ve aşağı kalelerden meydana geliyor. Yoğun yerleşme sebebiyle aşağı kale tamamen yok olurken, batı tarafındaki bazı sur parçaları günümüze kadar gelebildi. Rize Kalesi’nin
tarihlendirilmesi için kesin veriler bulunmuyor.
Ancak, aşağı kale surlarının bazı bölümleri Alexios II. (1297-1330 ) zamanında yapılan Trabzon
Kalesi’nin batı surları ile benzerlik gösteriyor.
GEZİ
Artvin, Kaçkar Dağı’yla trekking tutkunlarını bekliyor
C
oğrafi ve kültürel yapısıyla Anadolu’nun
diğer bölgelerinden keskin çizgilerle
ayrılan Artvin, doğası, tarihi ve insanıyla
çok az tanınıyor. Artvin, ili ikiye bölen Çoruh Nehri, dik yamaçlı birbiri ardına sıralanmış yüksek
dağları, balta girmemiş doğal ormanları, yüksek
dağların doruklarındaki krater gölleri, yeşil yaylaları, fauna ve flora zenginliği, tarihi kilise, kale ve
kemer köprüleri, geleneksel mimarisi ve festivalleri ile çeşitli turizm değerlerini içinde barındıran
otantik bir turizm beldesi. Kaçkar ve Karçal dağlarında yapılan dağ tırmanışları, bölgenin değişik yörelerinde doğal güzellikler içinde bulunan
trekking parkurlarında yapılan doğa yürüyüşleri,
Çoruh Nehri ve Barhal Çayı’nda yapılan rafting,
katamaran ve kano gibi akarsu sporları Artvin’in
turizm çeşitliliğini zenginleştiriyor.
Şavşat-Karagöl
Şavşat ilçesinin kuzeydoğusunda yer alan,
8-10 hektar büyüklüğündeki Karagöl’e, 30 kilometre toprak yolla, özel veya kiralanacak araçlarla
ulaşılıyor. Elektrik ve su mevcut olan Karagöl’de
Orman Bölge Müdürlüğü’nün dinlenme binası
ve telsizi hizmet veriyor. Şavşat ve civarında da
vaşak, boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi, dağ
tavuğu ve yırtıcı kuşlar yaşıyor.
Artvin (Livane) Kalesi
Artvin ve çevresinin tarihi hakkındaki bilgiler
MÖ 3000 yılına kadar iniyor. Artvin ve Çoruh, Orta
Asya’dan gelen ve Asyanik kavimlerden Huriler
ve Sakalar tarafından yurt edinildi. Artvin ve çevresi devamlı olarak çeşitli kavimlerin istilasına uğradı. Parslar, Urartular ve Kimmerler bu bölgede
uzun süre egemen oldu. Artvin ve çevresi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1551’de Osmanlı
hakimiyetine girdi. Artvin Köprübaşı mevkisinde
bulunan kalenin, 10. yüzyılda inşa edildiği tahmin
ediliyor. 16. yüzyılda tekrar onarım gören kalenin
içinde su deposu ve küçük kilise bulunuyor.
Barhal (Altıparmak) Kilisesi
Yusufeli ilçesine 30 kilometre uzaklıktaki Sarıgöl bucağı Altıparmak köyünde yer alan Barhal
(Altıparmak) Kilisesi, 9. yüzyılda Kral David Magistros zamanında yapıldı ve Vaftizci Yahya’ya
adandı. 1677 yılında Hacı Şerif Efendi tarafından
onartılarak camiye çevrildi. Çatısı yontma taş ve
kesme taştan yapılan kiremitlerden bağlanmış,
harçsız bir zemine dayanmadan “Lambalı” denilen planda yapılan kilise, dıştan 28.40x18.65
santimetre boyutlarda, üç nefli bazilikaldir. Gri
renkli düzgün kesilmiş taşlarla örtülmüş cepheler güney ve kuzeyde eş boyutlu, doğu ve batıda ortadan yanlara doğru açılan köre kemerlerle
hareketlidir. Pencere üstündeki alçak kabartma
tekniğinde yapılmış bitkisel figürlü süslemeler
igünümüze kadar ulaşmıştır.
Kafkasör Turizm Merkezi
Artvin’in güneybatısındaki yaylaya 10 kilometre asfalt yolla ulaşılıyor. Bin 250 metre
yükseklikte olan, görülmeye değer güzellikteki
yayla, altyapı hizmetine sahip. Yaylada belediye
tarafından yaptırılan 10 adet 80 yatak kapasiteli
bungalov bulunuyor. Her yıl haziran ayının son
haftasında düzenlenen ve üç gün süren boğa
güreşleri, yöre halkı tarafından yoğun ilgi görüyor
ve festival havasında geçiyor. Yaylanın; Cıskaro,
Yalnızhasan ve Acısu diye adlandırılan şifalı suları
her derde deva nitelikte.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
29
HOBİ
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, aşrı aşrı
memlekete kız vermesinler… Bilmeyen yoktur bu
türküyü. Kına gecesinde gelini ve annesini ağlatmak için
söylenir. Ellerinde mum tutan kızlar ise hem döner hem
de bu türküyü mırıldanır durur. Ta ki ana kız ağlayana
kadar. Karanlıkta gözyaşları görünmesin diye mum ışığı
tutulur yalnız…
Çayda çıra yanıyor,
hanım nanay kız nanay
R
omantizm denince akla ilk o gelir. Özellikle kadınların yoğun ilgi gösterdiği mumlar renk renk,
desen desendir. Bazen en mutlu günümüzde
bir dilekle üfleriz, bazen korkutucu bir karanlıktan onunla korunuruz. Kimi zaman sevdiğimizin kollarında dans
ederken onun ışığıyla aydınlanır, kimi zaman da iki mumu
tutuşturur, dostluğumuzu perçinleriz. Çocukken en büyük korkumuz olan elektrik kesilmesi anında annelerimizin eteğinin altında mum yanmasını beklerdik. Büyüdük,
mumdan vazgeçmedik. Artık sadece kullanım alanını
değiştirdik. Her evin olmazsa olmazı o güzelim mumlar
aydınlanmadan evvel, usta ellerde şekilleniyor.
Mum yapımı aslında düşündüğünüz kadar zor değil.
30 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
HOBİ
Sadece dikkatli olmanız gerekiyor. Önce mum hazırlamak için uygun bir alana ihtiyacınız olacak ardından da
başlasın mum hobiniz. Parafini koyacağınız kabın altındaki fitil deliğini cam macunu ile kapatarak işe başlayabilirsiniz. Zira bu işlemi uygulamazsanız parafin kabın altından sızar ve o istediğiniz mumu elde edemezsiniz.
Parafini kabın içine dökmeden evvel kabın yapışmasını önlemek için kalıp ayırıcı kullanmalısınız. Bu aslında
özel bir yağ çeşididir fakat dilerseniz arap sabunu da işinizi görebilir. İyice yağladığınız kabın içinde yağların damlacık şeklinde kalmadığını kontrol etmenizde fayda var. Ardından fitili kalıbın altındaki delikten
yukarıya doğru geçirerek kalıbın altından birkaç santimetre uzun bırakmalısınız. Soğuma esnasında
fitilin sabit kalmasını istiyorsanız kalıbın açık tarafından çıkan bölümü bir çubuğa bağlayarak
sabitleyebilirsiniz.
Ardından bu işin nispeten tehlikeli kısmına geçiyoruz. 80 veya 90 derecelik ısıda parafini eritmeye başlayabilirsiniz. Şeffaf hale gelinceye kadar erittiğiniz parafinin altını
kapatıp mumunuzu yapmak istediğiniz renge göre ek malzemeleri ekleyerek parafini kaba dökebilirsiniz. Burada unutmamanız gereken bir nokta da şu ki
kabın içinde hava kabarcığı oluşmaması için parafini oldukça yavaş
bir şekilde kaba dökmelisiniz. Kabı tamamen doldurduktan sonra
parafin erittiğiniz kabın içinde bir parça bırakmanızda fayda var.
Bu bıraktığınız parafini mum kuruduktan sonra göbekte oluşan
çökmeyi önlemek için kullanabilirsiniz. Parafini döktükten sonra mumu soğuması için beklemeye alın. Normal bir hava durumunda mum 7 veya 8 saat içinde kuruyacaktır. Burada
unutmamanız gereken bir şey var o da kalıptan çıkarmakta zorluk çekiyorsanız bilin ki mum henüz soğumamıştır.
Mumu kalıptan çıkardıktan sonra altını düzleştirmek
için bıçak yardımıyla kesebilirsiniz. Ardından hazırladığınız mumu naylon bir çorap veya pamuklu bir
kumaş ile silerek daha parlak görünmesini sağlayabilirsiniz. Şimdi mumunuzu rahatça yakıp karşısına
geçebilirsiniz.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
31
ÜNLÜ SÖYLEŞİSİ AHMET ÖZHAN
Tasavvuf, hayatın farkına
varmaktan başka bir şey değildir
32 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
ÜNLÜ SÖYLEŞİSİ AHMET ÖZHAN
Tasavvufu tercih etmenin hayatın farkına varmaktan başka bir şey olmadığını söyleyen
Ahmet Özhan, tasavvufu hayattan ayrı düşünmeyenlerden. Popüler ve klasik Türk müziğinin
yanı sıra 1980’li yılların başından itibaren tasavvuf müziği çalışmaları ile Türkiye’de yeni
bir akımın da öncüsü olan Ahmet Özhan ile Kültür Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği
Topluluğu’nun Altunizade’deki merkezinde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Ahmet Bey, müziğe ilginiz nasıl başladı?
Müziğe merak istidatla beraber başlar. İnsan
kendinde istidadı hisseder, dinlemeyi ve söylemeyi sever. Sonuç olarak da onunla meşgul
olmaya başlar. Zaman içinde şartlar müsaitse
profesyonel bir hayat biçimi olarak da kabul
eder. Benim de öyle oldu. Ben kendimi bildim
bileli şarkı ve türkü söylemesini ve de dinlemesini seven bir insan oldum. Bu daha sonra benim işim, aşım, zevkim, zikrim kısacası her şeyim
haline geldi. Müzik benim baştan aşağıya bütün
hayatımı kapsar. Sahneye ilk 1968 yılında çıktım.
Profesyonel olarak 45 yıldır sahnelerdeyim.
45 yılda müzik camiasında neler değişti?
Değişimlerin pozitif olduğunu düşünüyorum.
Çünkü 45 yıl önceki iletişim araçları, aygıt kaliteleri, ulaşım kapasitesi bugünkülerle kıyaslanamaz. Şimdi her şey tavanda bulunuyor. Yani meseleyi olumlu olarak görmek lazım. O zamanlar
usta çırak ilişkisi içinde olurdu. Şimdi ise müzisyen arkadaşlar, hem teknik hem de bilimsel olarak donanıma sahipler. Konservatuvar mezunu
birçok arkadaş var. Bunları görmezden gelerek
“Vay efendim nerede eski günler” gibi bir düşünce doğru değil. Ben nostaljiyi hiç sevmem, realistimdir. Yaşadığım zamanı değerlendirmeyi severim. Eskiden ibret alırım, günü değerlendiririm ve
ilerisi için pozisyon alırım. Öyle olması gerektiğini
düşünüyorum.
1980’li yılların başından itibaren tasavvuf müziği çalışmalarına başladınız ve
Türkiye’de yeni bir akımın öncüsü oldunuz.
Tasavvufa ilginiz nasıl başladı?
Tasavvufu tercih etmek, hayatın farkına varmaktan başka bir şey değildir. Yani tasavvufu,
hatta dini dahi hayattan ayrı düşünmem. Bu bir
algı ve yaşam biçimidir. Tasavvuf, onun iyice detaylı bir şekilde hayata yaşam biçimi olarak akta-
rılması demektir. Onun için bir şeyi sebep olarak
görmenin gereği yok. Biraz varlığı, varlık âlemini
ve oluşumlarını düşünebilen farkına varabilen bir
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
33
ÜNLÜ SÖYLEŞİSİ AHMET ÖZHAN
“Her türlü müziği
dinlerim. Ama kendi
kendimle kaldığım zaman
olabildiğince klasiği
özellikle Batı müziğini
tercih ederim. Tasavvuf
müziği benim dersimdir.
Onun her kelimesinden
çok manalar çıkarmam,
onları hayatıma aktarmam
ve yaşam biçimi haline
getirmem lazım. Tasavvuf,
bir derstir benim için. Her
şeyden önde gelir. Bir nevi
arınmadır.”
34 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
insan, bunların sebebini, özünü ve aslını merak
etmeye başlar. Bu merak ediş netice itibarıyla
isterseniz ona İslam deyin, isterseniz tasavvuf
deyin aynı şeydir. Aynı disiplin içinde düşünülmesi lazım. Varlıkla olan bir iletişim biçimi olarak
tasavvuf içe sindirilir. Görüş ve yaşam biçimi haline gelir.
Şu an yapmakta olduğunuz projelerden
bahseder misiniz?
Röportajımızı Kültür Bakanlığı’nın İstanbul
Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nda yapıyoruz.
Ben buranın kurucu genel yönetmeniyim. 20
yıldır bu binada ve bu sokaktayız. Burası çok
yönlü çalışan bir müzik kültürü kurumu. Klasik,
tasavvuf, mehter konularında yetişmiş profesyonel elemanlardan oluşmuş 75 kişilik bir ekiple
çalışıyorum. Burada çalışmalar son sürat devam
ediyor. Topluluğumla birlikte konserler vermenin
yanı sıra Ahmet Özhan kimliğimle konserler veriyorum. Albümler yapıyorum. Tasavvuf müziği
konusundaki çalışma ve tespitleri albümlerle
ileriki nesillere aktarmak üzere arşiv niteliğinde
çalışmalarımız var. Popüler ortam için hazırladığımız çalışmalarımız da devam ediyor.
Dinleyicileriniz size nasıl ulaşabilir?
Benim bilgim dahilinde olmadan, internette
ismimi kullanarak çeşitli siteler açılmış. Oradan
doğru bilgi alamazlar. Bu, herkesin derdi. Ben
kendi ismimi almak için birilerine para ödemek
zorunda kalıyorum. İşte internet ortamının yani
sanal ortamın hukuki zemininin olmadığını bunun için vurguladım. Şimdi bu konu ile ilgili olarak yeni bir çalışmaya başladım. Şu an hazırlık
aşamasında. Bittiğinde dinleyicilerim bana buradan rahatlıkla ulaşabilirler.
ÜNLÜ SÖYLEŞİSİ AHMET ÖZHAN
Sizin için özel olan şarkılarınızı öğrenebilir
miyiz?
Beni her şey her zaman çok etkileyebilir. O
anki algıma bağı bu durum. Benim onu algılayabilmeme bağlı, çünkü insanlar öyle etkilenir.
Zannederler ki karşıdaki obje onları etkilemiştir.
Hayır, o objenin dürtüsü ile kendindeki anlamı
şuuruna çıkarmıştır. Etkileyen kendi hazinesindeki özelliktir insanın. Dışarıdan etkilenmez insan, mutlaka kendi kendinden etkilenir. Onun
için her şey her an yeni bir etkiyle bir öncekinin
önüne geçebilir. Şu diyemem ama beni ifade
eden eserler olmuştur. Popüler alanda beni ifade
eden eserlerimin başında “Bak yeşil yeşil” gelir.
Gençliğimden beri benim üzerime yapışmış olan
bir eserdir. “Rüya gibi uçan yıllar” ve “Vücut iklimimin sultanı sensin” gibi birçok eserim benimle
anılır. Bunlar beni ifade edenler. Ben bu eserlerden etkilenmişimdir ama söylediğim gibi şu an
yeni bir şey beni bunlardan daha fazla etkileyebilir. Çünkü benim içimde bir hazine var. Bu hazinenin kıymetlerinin ne zaman dışarı çıkacağını
ben bilemem. Bu benim şahsımla alakalı bir şey
değil. Sizde de aynı hazineden var, her insanda
var. 7 milyar insan yaşıyor bugün dünyada; o hazineye açılan 7 milyar kapı var demek ki.
Neler dinlersiniz?
Her türlü müziği dinlerim. Ama kendi kendimle kaldığım zaman olabildiğince klasik müziği tercih ederim. Batı klasiği diyebiliriz. Tasavvuf müziği benim dersimdir. Onun her kelimesinden çok
manalar çıkarmam, onları hayatıma aktarmam ve
yaşam biçimi haline getirmem lazım. Tasavvuf,
bir derstir benim için. Her şeyden önde gelir. Bir
nevi arınmadır benim için. Çalmalı çok sesliliğin
getirdiği çok boyutluluğu algılamak hoştur. İnsanı
zenginleştirir. Mevlevi’yi dinlemeyi çok severim.
İş temponuz dışında neler yapmaktan
hoşlanırsınız?
Ben her gün daha iyi biri olmak için çalışıyorum. Vardığım nokta bellidir. Ama varabileceğim
olası noktalar için kendimi hazırlamaya çalışıyorum. Arkama bakıyorum ve kendi hayatımdaki
olaylardan ibret alarak yoluma devam ediyorum.
Daha düzgün, daha olumlu ve daha faydalı bir
hayatı oluşturmaya çalışıyorum. Bunu insanlarla
paylaşıp, onu örgütlemeye çalışıyorum. Beğenmediğim taraflarımı olabildiğince, beğenilir hale
getirmeye çalışıyorum. Kendi gözümde daha çok
küçüğüm, çok çocuğum. Büyümeye çalışıyorum.
Yeni nesil sanatçılara önerileriniz neler?
Yeni nesle iletişim araçlarını sonuna kadar
kullanmalarını tavsiye ediyorum. Bugün internetle dünyanın her yerine ulaşılıyor. Arkadaşlar,
ürünlerini internet yolu ile bütün dünyaya pazar-
layabilirler. Bugün, internetin hukuki alt tabanı
daha tam manasıyla oluşmadı. Yeni arkadaşlar,
oluşması için gayret gösterirlerse netice itibarıyla
daha iyi imkanları kendileri için oluşturabilirler.
Çalışmalarını, araştırmalarını ve klasikle uğraşmalarını öneriyorum. Çünkü klasiği bilen kişi günün
popüler kültürünü çok daha düzgün, estetik ve
etik özenle oluşturur ve tüketir. Onun için klasikten bi haber olarak hayatta kaliteli bir şey elde
etmenin pek kolay olduğunu zannetmiyorum.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
35
LÜKS
Bugatti Veyron
ile sınırlarınızı zorlayın
36 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
LÜKS
Bugatti firmasının, Bugatti Veyron olarak bilinen Veyron 16,4 modeli; dünyanın en yüksek
üçüncü hızına 9ff 409 Km -SSC Aeron-412 kilometreye ulaşabilen, en fazla ikinci motor
gücüne sahip ve en pahalı seri üretim halindeki otomobili. Veyron, ismini, Bugatti yarış
pilotu ve 24 saatlik Le Mans Yarışı’nı 1939’da kazanan Pierre Veyron’dan alır.
F
erdinand Porsche’nin torunu, dönemin Volkswagen Genel Müdürü
Ferdinand Piech’in 2001 Cenevre
Otomobil Fuarı’nda dünyanın en hızlı, en güçlü
ve en pahalı arabasını üretmek üzere söz vermesiyle başlayan Bugatti Veyron projesi, 2003
yılında üretime hazır hale geldi.
Aynı yıl, dünyanın en zor pistlerinden Laguna Seca’da yapılan test sürüşleri sırasında aracın pistten çıkması nedeniyle üretiminin durdurulmasına karar verildi.
Ferdinand Piech’in 2003 yılında emekli olmasının ardından, yeni Genel Müdür Bernd
Pischetsrieder projenin başına Thomas Bscher’i
getirdi. Bscher, yaklaşık bir yıl içinde performansı biraz daha düşük ama testlerde devrilmeyen
bir Bugatti Veyron geliştirdi. 2003 ve 2005 model Bugatti Veyronlar 0’dan 100 kilometreye 2,5
saniyede çıkabiliyordu.
Bugatti Veyron’un fiyatı 1,5 milyon Avro gibi
yüksek bir tutar olsa da, toplam üretim masrafı
yaklaşık 2-3 milyon avrodur. Üretim halindeki
Bugatti Veyron ilk olarak 19 Ekim 2005 tarihinde Tokyo Otomobil Fuarı’nda gösterildi.
2005 yılındaki Dubai Otomobil Fuarı’nda
teşhir edilen Veyron dâhil 6 adet satılması ve 45
adet Veyron’un da şubat ayına sipariş edilmesiyle Bugatti Veyron projesinin akışı tamamen
değişti. 5 yılda 300 adet üretilmesi öngörülen
Bugatti Veyron’un üretim süresi 8 yıla çıkarken,
bu süre içinde üretilecek Bugatti Veyron sayısının bine yakın olması bekleniyor.
Bugatti Veyron Amerika’da ilk kez, 2006
yılındaki Los Angeles Uluslararası Otomobil
Fuarı’nda sergilendi.
Bugatti Veyron ile yapılan en yüksek hızı
(407 km/h), Car and Driver dergisinin editörü
Csaba Csere, Volkswagen’in Ehra-Liessen test
pistinde gerçekleştirdi.
7 vitesi olan Bugatti Veyron’un 0’dan 321,9
km/h hıza çıkışı; McLaren F1’in 193,1 km/h’den
321,9 km/h hıza çıkışından daha hızlıdır. Aracın
benzin deposu 100 litreliktir. Normal kullanımda 100 kilometredeki yakıt tüketimi 20 litredir.
Ancak araba tam güç ile sürüldüğünde 100
kilometrede 100 litre benzin tüketmektedir; bu
da 12 dakikada deponun boşalacağı anlamına
gelir.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
37
TEKNOLOJİ
Kendinizi oyunun içinde hissedin
Dell’in üstün performanslı oyun bilgisayarı markası Alienware, yeni modeli M17x ile oyun deneyimini yeni bir seviyeye
taşıyor. Kullanıcıyı çepeçevre sarmalayan yüksek çözünürlüklü surround ses deneyimi ve en iyi performans için
3D özelliğine sahip Alienware M17x, aynı zamanda en
yeni NVIDIA GeForce ve AMD Radeon HD ekran
kartları, THX 7,1 dijital surround ses, Creative Sound Blaster ses kartı ve Klipsch marka hoparlörleriyle tüm duyulara hitap eden bir deneyim
sunuyor.
Müzikseverler tarafından
tasarlandı
Bu yazın en mükemmel şarkılarını, Sony’nin sunduğu yeni Walkman® MP3 ses ve video çalar yelpazesi ile
dinlemeye hazır mısınız? Müzik zevkiniz ne olursa olsun,
efsanevi Walkman® ses kalitesinden memnun kalacaksınız. Sony’nin Clear Audio teknolojileri, derin, güçlü bas,
kristal gibi tiz sesler ve stereo kanalları arasında azaltılmış
sızmalar ile son derece zengin detaylarda ses sunuyor.
Walkman®, yoğun şekilde sıkıştırılmış dijital müzik dosyalarını dinlerken kaybolan ince yüksek frekanslı detayları bile tekrar hayata döndürüyor.
Dizüstü oyun bilgisayarı
Dijital medya ve dijital yakınsama teknolojilerinde dünyanın lider teknoloji şirketlerinden biri olan Samsung Electronics performanstan ödün vermeden daha akıllı ve zengin
oyun deneyimi sunmak için tasarladığı Samsung 7 Serisi
GAMER serisi dizüstü oyun bilgisayarlarını Türkiye’de kullanıcılarla buluşturdu.
Yüksek performansıyla dikkat çeken GAMER dizüstü bilgisayarlar dört çekirdekli Intel® Core™ i7 işlemciyle çalışıyor. Seri, en son teknolojik oyun deneyimini
yaşatan 2 GB DDR5 belleğe sahip NVIDIA GTX675M HD grafik
kartı ve 1 TB ,7200 rpm 8GB’lık ExpressCache™* e sahip hdd içeriyor. Bu sayede
olağanüstü oynama hızının yanı sıra, Full HD özellikli 1920X1080 çözünürlüklü, 17.3 inçlik ekranı
ile de zengin bir görsel deneyim sunuyor. Mükemmel görüntüleme özelliklerinin yanı sıra, 7 GAMER Serisi en son teknoloji 3D surround ses sistemini de içeriyor.
38 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
Docking hoparlörde
bluetooth
özgürlüğü
Evimizde ya da ofisimizde kullandığımız docking hoparlörler, gitgide daha
işlevsel hale gelmeye başladı. Philips’in
farklı özellikleri, şık tasarımı ve pratik kullanımı ile dikkat çeken docking hoparlörü DS3600 de yenilikçi özellikleriyle ilgi
çekici.
Bluetooth bağlantısı ve güçlü donanımıyla özgür ve kristal netliğinde müzik
keyfinin kapılarını açan yeni DS3600’le,
önceki Philips Dock Station modelleri gibi
iPod/iPhone/iPad ürünlerini bilgisayarınızla senkronize etmeniz de mümkün.
DBB özelliği ile alçak sesleri derin bas
için her ses seviyesinde koruyan Philips’in
yeni docking hoparlörü, derin bas sesler
içinse hassas ayarlanmış bas borularına
da sahip. Cep telefonu parazitlerini önleyen blendaj teknolojisi ve 20W RMS toplam çıkış gücü, ürünün diğer önemli özellikleri arasında.
Cihaz yuvaya takılı olmadığında da
iPod/iPhone/iPad’den bluetooth ile kablosuz müzik akışı sağlayan Philips DS3600,
ayrıca 3,5 mm’lik AUX çıkışına da sahip.
Böylelikle diğer tüm elektronik cihazlarla
kolaylıkla bağlantı sağlanabiliyor. İşlevsel
uzaktan kumandasıyla özgürlüğü ikiye katlayan Philips DS3600, DockStudio uygulaması ile diğer ilgi çekici yazılım özellikleri
ni de kullanıcılarının beğenisine sunuyor.
TEKNOLOJİ
Gerçek 3D keyfi
Pioneer’ın yeni Blu-ray Disc sistemleri, farklı kullanıcıların ihtiyaçlarına tam
olarak cevap verebilmeleri için çeşitli
hoparlör seçenekleri bulunan bir ana
sistem ünitesi üzerine kurulu. Serideki
iki sistemin hoparlörleri, donatıldıkları
benzersiz “sound wing” HVT (Horizontal-Vertical Transforming - Yatay ve Dikey Dönüştürme) teknolojisi sayesinde
geniş bir dinleme alanı yaratırken, ekstra
ince tasarımlarıyla da sorunsuz ve esnek
konumlandırma imkânı sunuyor.
LG’den jet hızında
dört çekirdekli telefon
LG’nin dört çekirdekli yeni akıllı telefonu Optimus 4X HD,
Türkiye’de satışa sunuldu. Optimus 4X HD,
yüksek performansı ve
şık tasarımı ile rekabette
çıtayı yükseltiyor.
NVIDIA’nın 4-PLUS1 dört çekirdekli mobil işlemcisi Tegra 3’e
sahip olan Optimus
4X HD, yüksek hız ve
performansıyla dikkat
çekiyor. Tegra 3, maksimum güce ihtiyaç olduğunda dört çekirdeği de
çalıştırıyor, uyku modu
gibi düşük güç yeterli olduğunda ürün tek
çekirdekle çalışıyor. Yazılım güncellemesiyle
sağlanan Eco-mode uygulaması sayesinde ise
enerji ve performans tasarrufu elde etmek için
kullanıcılar Tegra 3’ün çekirdeklerinden birini
doğrudan kapatabiliyor. Ayrıca LG Optimus 4X
HD, dört çekirdekli akıllı telefonlarda bulunan
en uzun ömürlü batarya olma özelliğine sahip
2,150mAh ve özel SiO+ teknolojisi ile uzun
süre şarj edilmeden kullanılabiliyor.
İlk izlenimde iki kat
etki yaratın
Yalnızca 1,39 kg ağırlığındaki kasası
ve 13,3 inçlik gövdesi ile HP SpectreXT
Ultrabook™, çantanızdan ayırmayacağınız
tutkulu bir teknoloji partneri!
HP SpectreXT Ultrabook™, daha hafifi ile daha fazlasını yapabileceğiniz multifonksiyonel bir ultrabook olarak üretildi.
8 saate kadar dayanan pil ömrü ve birden
fazla bağlantı noktası sayesinde ister uçakta ister toplantı odasında ya da evinizde sınırsız çalışabilir, internette sörf yapabilir ya
da oyun oynayabilirsiniz.
Üstün parlaklık,
anında paylaşım
Dijital medya ve dijital iletişim teknolojilerinde dünya lideri olan Samsung Electronics,
giderek genişleyen Wi-Fi özellikli Smart Camera serisinin yeni modeli EX2F’i pazara
sundu. F1.8 lensli EX1’in başarısından sonra, yeni model, F1.4 lensi sayesinde, tüm
kompakt fotoğraf makineleri arasında en
parlak ve süper parlak fotoğraflar çekecek
şekilde tasarlandı.
EX2F, yüksek görüntü ve video kalitesinin yanı sıra Wi-Fi özelliği sayesinde uzaktan görüntü kaydetme ve paylaşma avantajı
sunuyor. Sağlam, ancak hafif gövdesi ve
Tam Manuel Kontrol moduyla EX2F, spontane ve zarif fotoğraflar çekmek için, daha
kolay taşınabilen bir cihaz arayan DSLR sahiplerinin yanı sıra, kompakt fotoğraf makinelerinin kalitesini artırırken, kullanım ve taşıma kolaylığından taviz vermek istemeyen
fotoğrafçılar için de ideal bir ürün.
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
39
SPOR
Türk kızları Londra Olimpiyatları’nda
atletizmde tarih yazdı
40 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
SPOR
“2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na 16 branşta
toplam 114 sporcuyla katılan Türkiye, toplam 5
madalyayla kapattı. Olimpiyatlar’da kadınlar 1500
metre finalinde Aslı Çakır Alptekin altın, Gamze
Bulut gümüş madalya kazanıp Türk spor tarihinde bir
ilke imza attılar. Paralimpik Oyunları’na ise toplam
5 farklı kategoride katılan ve 10 madalya kazanan
Türkiye, 2020’de yapılacak Yaz Olimpiyat Oyunları’na
ev sahipliği için ise aday statüsü kazandı.”
D
ünyanın en büyük spor organizasyonu olan Olimpiyat
Oyunları’nın 30’uncusu bu yıl,
27 Temmuz-12 Ağustos tarihleri arasında
İngiltere’nin başkenti Londra’da yapıldı.
Dört yılda bir yapılan olimpiyat oyunlarına
Londra, bu yıl üçüncü kez ev sahibi oldu.
Olimpiyatlarda, 202 ülkenin sporcuları 26
dalda yarışırken, 302 madalya müsabakası gerçekleşti.
Londra Olimpiyat Oyunları’na Türkiye bu yıl, 16 branşta 114 sporcuyla
katıldı. Oyunlarda Türk olimpiyat takımı,
atletizm, güreş, halter, tekvando, boks,
voleybol, jimnastik, basketbol, badminton, yüzme, yelken, masa tenisi, okçuluk,
atıcılık, judo ve bisiklette yarıştı. Türkiye,
Londra’da en çok branşta yarışmanın yanı
sıra geçmiş yıllara göre en çok sporcuyla da mücadele etti. Olimpiyat deneyimi
en fazla olan milli yüzücü 34 yaşındaki
Derya Büyükuncu, bu yıl 6’ncı kez Olimpiyat Oyunları’na katılan ilk Türk sporcu
oldu. Türkiye Londra’da yapılan Olimpiyat
Oyunları’ndan 2 altın, 2 gümüş ve 1 de
bronz olmak üzere toplam 5 madalyayla
döndü. Altın ve gümüş madalyalar tekvando ve atletizmden gelirken, tek bronz madalya ise güreşte alındı. Türkiye’nin Londra’daki ilk altın madalyasını tekvandocu
Servet Tazegül kazandırdı. Atletizm kadınlar bin 500 metrede Aslı Çakır Alptekin, tarihi bir başarıya imza atıp, olimpiyat oyunları tarihinde Türkiye’ye atletizm dalında
ilk altın madalya sevincini yaşattı. Aynı
yarışta Gamze Bulut da gümüş madal-
yanın sahibi oldu. Tekvando kadınlar 67
kiloda Nur Tatar, finalde kaybedip gümüş
madalya alırken, Türkiye’nin olimpiyatlarda en başarılı olduğu branş durumundaki
güreşten ise Londra’da sadece 1 bronz
madalya alındı. Grekoromen güreş 120
kiloda Rıza Kayaalp, olimpiyat oyunlarını
bronz madalyayla kapatırken, Türkiye’de
toplam 5 madalya elde etti. 2020 yılında
yapılacak Yaz Olimpiyat Oyunları›na ev
sahipliği için ise İstanbul, Kanada’nın Quebec City kentinde düzenlenen IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) toplantısında,
‘aday’ statüsü kazandı.
Paralimpikten
10 madalya ile döndük
2012 Londra Paralimpik Oyunları’nda
madalya kazanma konusundaTürkiye büyük bir başarıya imza attı. Bu yılki oyunlara
69 sporcuyla katılan Türkiye, Londra’dan
1 altın, 5 gümüş ve 4 bronz olmak üzere toplam 10 madalyayla döndü. Türkiye,
16 sporcuyla katıldığı Pekin 2008’den
toplamda 2 madalya kazanmıştı. Paralimpik Oyunları tarihinde ilk kez takım
sporlarında temsil edildiğimiz Londra’da,
Goalball Milli Takımımız, kazandığı bronz
madalyayla tarihe geçti. Millilerimizin elde
ettiği bu büyük başarı, takım sporlarında
da kazandığımız ilk bronz madalya olarak
tarih sayfalarındaki yerini aldı. Paralimpik
Oyunları tarihinde takım sporlarındaki ilk
gümüş madalyamızı ise, Kadın Masa Tenisi Milli Takımımız kazandı.
2012 Londra Paralimpik Oyunları’nda
Türkiye’nin kazandığı madalyalar:
Nazmiye Muslu: Halter Altın Madalya (Dünya rekoru kırdı)
Çiğdem Dede: Halter Gümüş Madalya
Özlem Becerikli: Halter Bronz Madalya
Doğan Hancı: Okçuluk Bronz Madalya
Nazan Akın: Judo Gümüş Madalya
Duygu Çete: Judo Bronz Madalya
Korhan Yamaç: Atıcılık Gümüş Madalya
Neslihan Kavas: Masa Tenisi Gümüş Madalya
Goalball Milli Takımı: Bronz Madalya (Takım sporlarındaki ilk
olimpiyat madalyası)
Masa Tenisi: (Neslihan Kavas, Kübra Öçsoy ve Ümran Ertiş)
Gümüş Madalya
Madalya sıralaması
Ülkeler
1. ABD
2. Çin
3. Britanya
4. Rusya
5. Güney Kore
6. Almanya
7. Fransa
8. İtalya
9. Macaristan
10. Avustralya
32. Türkiye
Altın
46
38
29
24
13
11
11
8
8
7
2
Gümüş
29
27
17
25
8
19
11
9
4
16
2
Bronz
29
22
19
33
7
14
12
11
5
12
1
Toplam
104
87
65
82
28
44
34
28
17
35
5
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
41
KÜLTÜR SANAT
Pragma
Tarih : 6 Kasım-25 Aralık 2012
Yer: garajistanbul
“Suçlu” dediler: Kabul etmediler.
“Vahşi” dediler: Kabul etmediler.
“Deli” dediler: Kabul etmediler.
İyinin ve kötünün ötesinde olduklarına inandılar.
Onlar tarihin en kanlı cinayetlerini işlediler.
Tek kimlikleri: İnançları
Tek doğruları: Öldürmek
Dünyanın en acımasız beş idam mahkumu,
Dünyanın en acımasız deneyinde bir araya
geldiler.
Onlar Seri Katil!
Şimdi aynı hücrenin içindeler!
The Civil Wars
Tarih : 1 Kasım 2012
Yer: Jolly Joker İstanbul
Amerikalı folk ikilisi The Civil Wars, Kaliforniya’dan Nashville’e göçen
Joy Williams ve Alabamalı John Paul White tarafından kuruldu. İlk albümleri Barton Hollow ile “folk” ve “country” dallarında Grammy ödülüne
aday oldular. “Poison & Wine” adlı şarkıları “Grey’s Anatomy” dizisinde
kullanıldı. Adele’in Kuzey Amerika albüm tanıtım turnesinin açılış grubu
olarak sahne aldılar. The Guardian tarafından “new band of the day”
olarak nitelendirildiler. Yalın ve alçakgönüllü akustik folk ezgilere sahip
grubun, Michael Jackson’dan “Billie Jean” ve Leonard Cohen’den “Dance Me to The End of Love” yorumları da albümleri kadar ilgi çekiyor.
Anneke van
Giersbergen
Tarih : 1 Kasım 2012
Yer: Jolly Joker İstanbul
Hollandalı sanatçı Anneke
van Giersbergen, Hollanda ile
Türkiye’nin diplomatik ilişkilerinin
400. yılı kutlamaları kapsamında,
Hollanda Ankara Büyükelçiliği’nin
desteği ve Easternbull Entertainment organizasyonu ile 1 Kasım
Perşembe gecesi Jolly Joker
İstanbul’da sevenleriyle buluşuyor..
Stacey Kent
Tarih : 7 Kasım 2012
Yer: Salon İKSV, İstanbul
Fransız şanson geleneğiyle cazı zarafet dolu tarzında bir araya getiren Amerikalı caz şarkıcısı Stacey Kent’in
ilk albümü “Close Your Eyes” 1997 yılında çıktı. “The Boy Nex Door” albümü Fransa’da altın plak aldı. Blue
Note Records’tan 2007 yılında çıkan “Breakfast on the Morning Tram” albümü Fransa’da platin plak aldı ve
“Grammy”ye aday gösterildi. Georges Moustaki ve Henri Salvador’un şarkılarına da yer verdiği albümü “Racontemoi” 2010’da müzikseverlerle buluştu. 8 stüdyo albümünün ardından ilk konser kaydını Ekim 2011’de Dreamer
in Concert adıyla yayımladı.
42 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
KÜLTÜR SANAT
Türk’ün Türk’ten Başka Dostu Yoktur
Metin Gülbay
İthaki Yayınları
Ne zaman söylenmiştir bilinmez ama bu söz toplumun neredeyse tümünce kabul gören bir hale gelmiş ve sanki bir yasaymış
d
gibi söylenip gidiyor. Bu sözü kabul etmenin ruhlarımızda nasıl
g
derin yaralar açtığının pek kimse farkında değil. Kimse durup “Bid
zim bu dünyada hiç mi dostumuz yok” demiyor, ya da diyenler ve
zi
bu söze asla pirim vermeyenler azınlıkta. Bu sözü mercek altına
b
aalarak irdelemek iyi olurdu. Çünkü doğruluğu çok su götürüyor.
Gazeteci-yazar Metin Gülbay bu sözü çeşitli alanlardaki etkin kişilerle konuştu. Yazar Ahmet Ümit, toplum bilimci Prof. Dr. Arus
Yumul, Emekli Koramiral Atilla Kıyat, iletişim bilimci Prof. Dr. Aydın Uğur, toplum bilimci Doç Dr. Ferhat Kentel, psikolog Gündüz
Vassaf, ekonomist Prof. Dr. Mehmet Altan, sanat tarihçisi Prof. Dr.
Murat Belge, şair, yazar -ve kendini mümin olarak tanımlayan- Murat Kapkıner, gazeteci-yazar Oral Çalışlar, gazeteci-yazar Osman
Saffet Arolat, Kanada Simon Fraser Üniversitesi’nde siyaset bilimi
doktorası yapan Serdar Kaya, eski Türk resim sanatı ve sembolleri üzerine birçok çalışması bulunan Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu, Metin
Gülbay’ın sorularını yanıtladı.
Sancaktan Saraya
M. Çağatay Uluçay
Yapı Kredi Yayınları
M. Çağatay Uluçay, geniş bir tarih yelpazesinde kalem oynatmış, pek çok konuda ilklere imza atmış bir araştırmacıdır. 1930’lu
m
yyılların sonlarından vefatına kadar devam eden çalışmalarında yerel mahkemelerin kayıtlarıyla Osmanlı arşivlerindeki belgelerden
re
yyararlanması onu “özel” ve “öncü” kılan yanlardan ikisidir. Uluçay,
biyografiden menakıbnâmeye, kültür tarihinden kurum tarihine,
b
yyerel araştırmalardan “Osmanlı haremi”ne, eşkıyalık hareketlerinden âyanların yönetim ve davranış biçimlerine, halk edebiyatından musiki tarihine, padişahların devlet ve harem hayatlarından
sultanların, vâlide ve hanım sultanların, cariyelerin özel hayatlarına
varıncaya kadar bugün de değerini koruyan yazı ve kitapların müellifi olarak bilinir.
Çin Yolculuğu Defterleri
Roland Barthes
Yapı Kredi Yayınları
Peki, Roland Barthes’in Çin Yolculuğu Defterleri kitabında neler var? Bir yanda propaganda konuşmalarının ardındaki
Mao’nun Çin’i var; yazarın keskin bakışla yakaladığı birer tablo izlenimi uyandıran ve tek tek sözcüklerden oluşmuş anlık
görüntüler var; yabancılık çekmediği kimi görüntülerin kendi
ülkesindekilerden farksız olduğu bir Çin var. Öte yanda gör-
dükleriyle, dinledikleriyle, yaşadıklarıyla, kişisel hazlarıyla, anlık küçük mutluluklarıyla bir Barthes var.
Olaylara, durumlara çözümleyici bir bakış açısıyla
yaklaşan Roland Barthes kişilere, şeylere fenomenolojik bir dikkat ile bakıyor; esinleyici, anımsatıcı,
çağrıştırıcı notlarda onun o eleştirel, o kendine
özgü ironik tutumu hep hissediliyor. Gözlemlerini aktarırken dikkatini ince ayrıntılara, yemeklere,
görünümlere, giysilere, Çinli delikanlıların erotizmine yöneltiyor...
Uzak Tepeler
Kazuo Ishiguro
Yapı Kredi Yayınları
İngiltere’de yalnız başına yaşayan
yaşlı Japon kadını Etsuko’nun büyük
kızı Keiko intihar eder. Kısa süre sonra
da Etsuko’nun küçük kızı Niki annesini
ziyarete gelir ama anne kız arasındaki
duygusal mesafe, Etsuko’nun anılarına gömülmesiyle daha da artar. İkinci
Dünya Savaşı’nın bitişinden sonra ilk
kocasıyla birlikte Nagazaki’de yaşayan Etsuko,
o yıllarda komşusu Sachiko ve onun küçük kızı
Mariko’yla kurduğu arkadaşlığı hatırlar. Bugünle
ilgili bazı gerçekleri açıklayabilmek için, geçmişin
bu dönemini gözden geçirmeye ihtiyacı vardır.
Anneler, Kızları ve Esrar
Gülsüm Öz
Astre A Yayıncılık
Kızının ardından loş koridorda tek
başına kalan Fevziye bir an ne yapacağını bilemedi. İçindeki keyifsizlik
kızgınlığa dönüşüyordu. Bir zamanlar
bir dediğini iki etmeyen kızı, onu bu
darmadağınık evde bırakıp gitmişti.
Hem de giyinip kuşanıp, gençliğinin
verdiği bütün canlılığı ile merdivenleri sekerek inip gitmişti, onu bir böcek
gibi geride bırakarak.
“... Seni bir daha asla görmeyeceğim, ama
ömrümün sonuna kadar uyuşturucuya başlamadan önceki halini hatırlayacağım... O pırıl pırıl,
zekâ fışkıran bakışlarını, ışık saçan hallerini, neşeli
gülüşlerini ve de en mühimi, kocaman kalbini.”
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
43
SAĞLIK
Korkulu rüya: Prostat
Her kanser türünde olduğu gibi prostat kanserinde de erken tanı
hayat kurtarır. Bu nedenle erkeklerin 40 yaşından sonra düzenli
olarak kanda PSA değerlerine baktırmaları ve muayene olmaları
önemlidir. Erken teşhis ve doğru ellerde, doğru tedavilerle prostat kanserinden kurtulma oranı yüzde yüze yakındır.
44 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
SAĞLIK
E
rkek ölümlerinde ikinci sırada yer alan
prostat kanserinden erken teşhisle kurtulma oranının yüzde yüzlere yaklaştığını
belirten Ergenekon Sağlık Hizmetleri doktorlarından Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Erbil Ergenekon, 40 yaş üstü erkeklere her yıl muayene ve
kan tahliliyle PSA*yaptırmalarını öneriyor. Gizli
seyreden bir hastalık olması nedeniyle prostat
kanseri belirtilerinin ancak ileri safhalarda görüldüğünü vurgulayan Ergenekon, “Bu nedenle
40 yaş üstü erkeklerin her sene yaptıracakları
basit bir kan tahlili ve muayene hayatlarını kurtarabilir” diyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Erbil
Ergenekon ile erkeklerin korkulu rüyası prostat
kanserinin teşhis ve tedavisini konuştuk.
Öncelikle kısaca prostat hakkında bilgi
verebilir misiniz?
Prostat her erkekte bulunan aksesuar seks
glandı (bezi) dediğimiz bir organdır. Ergenlik
çağında gelişmeye başlar. Mesanenin hemen
altında yer alır ve 15-20 gram büyüklüğündedir. Prostat rahatsızlıkları ise daha çok gençlik
çağında ve ileri çağlarda ortaya çıkar. Üç türlü
rahatsızlığı vardır. İyi huylu büyüme, kötü huylu büyüme ve iltihaplarıdır. İltihaplar daha çok
gençlik çağı hastalıklarıdır. İyi huylu büyümeler
ise daha çok 40’lı ve 50’li yaşlardan sonra görülmeye başlar. Prostat organı her erkekte vardır ancak prostat büyümesi her erkekte olmaz.
40 yaş üstü erkeklerin yüzde 20’sinde prostat
büyümesi görülürken 50’li yaşlarda bu daha da
artar ve yaşla birlikte bu oran yükselir. 70’li ve
80’li yaşlarda prostatın büyüme oranı yüzde 70
hatta 80’lere kadar çıkabilir. Bir de en önemlisi yine 40’lı yaşlardan sonra görülmeye başlanan prostat kanseridir. Bu arada erkeklerin en
çok karıştırdıkları konu ise prostat büyümesi ile
prostat kanseridir. Prostatın iyi huylu büyümesinin, prostat kanseri ile ilgisi yoktur. Yani her
prostatı büyüyen, prostat kanseri olacaktır diye
bir durum söz konusu değildir. İkisi birbirinden
farklıdır.
Prostat kanserinin görülme sıklığı nedir?
Prostat kanseri erkeklerin ölüm sebebi sıralamasında neredeyse ikinci sırada yer alan bir
hastalıktır. 40 yaş üzerindeki erkeklerde görülür. Prostat büyümesinde olduğu gibi yaş ilerledikçe prostat kanseri görülme sıklığı da artar.
Ancak prostat kanseri gizli ve yavaş seyreden
bir hastalıktır ve prostat kanserini mutlak ölüm
nedeni olarak görmek yanlıştır. Bununla ilgili
olarak yapılan en çarpıcı araştırma, 40 ile 50’li
yaşlarında başka nedenlerle ölen erkeklerin
otopsilerinden elde edilen rakamlardır. Bu erkeklerin yüzde 20’sinde prostat kanseri odağı
tespit edilmişken doksanlı yaşlarda bu otopsi
oranı yüzde 90’dır. Ama bu oran yaşasalardı
mutlaka prostat kanserinden öleceklerinin göstergesi değildir. Bunun yanı sıra genetik yatkınlık da önemlidir. Babası ya da amcası prostat
kanseri olanların bu hastalığa yakalanma oranı,
ailesinde bulunmayanlara göre 9 misli fazladır.
Ayrıca Uzakdoğulularda prostat kanseri görülme olasılığı çok düşüktür. Ancak siyah ırkta ve
Batı’ya doğru gelindikçe özellikle ABD’de prostat kanseri görülme sıklığı artmaktadır.
baktırmaları ve muayene olmaları önemlidir. Erken teşhis ve doğru ellerde, doğru tedavilerle
prostat kanserinden kurtulma oranı yüzde yüze
yakındır. Gizli seyreden bir hastalık olduğu için
geç teşhiste kurtulmak mümkün olamayabiliyor. Biz bu nedenle PSA değeri 2,5 nanogram/
mililitrenin üstünde çıkan hastalardan şüpheleniyor ve ileri derecede tetkikler (biyopsi vs.)
talep ediyoruz. PSA her zaman kanserin birinci
belirtisi değildir. Başka nedenlerde de kandaki
PSA yükselebilir. Mesela iltihaplarda, devamlı bisiklete binenlerde, mesane taşı olanlarda,
tahlilden kısa bir zaman önce sonda kullanmış
ya da endoskopi yapılmış hastalarda bu oran
yüksek çıkabilir. Bunun dışında parmakla rektal
muayene yapılması gereklidir. Çünkü bu bize
prostattaki anormal sertlik ve büyüme konusunda bilgi verir.
Korunmak için ne yapılabilir?
Korunmaktan çok, her kanser türünde olduğu gibi prostat kanserinde de erken tanı hayat kurtarır. Bu nedenle erkeklerin 40 yaşından
sonra düzenli olarak kanda PSA değerlerine
Teşhis sonrası nasıl bir tedavi
uygulanıyor?
Nasıl bir tedavi uygulanacağının belirlenmesi için de bazı tetkikler yapmamız gerekir. Hastalığın prostat dokusunun içinde olup olmadıTEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
45
SAĞLIK
ğını, başka organlarda da kanser tutulumunun
gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlememiz
ve buna göre bir tedavi uygulamamız gerekir. Bunun için de tomografi, MR ve sintigrafi
yöntemine başvururuz. Hastalık eğer prostat
dokusunun içinde çok küçük odak halinde ve
hafif seyrediyorsa sadece yakın izlemeye alabiliriz. Çünkü prostat kanseri çok yavaş ilerleyen
bir kanser türüdür. İleri derecede bir hastalıkla
karşı karşıya kaldığımızda ise girişimsel tedavi
yöntemlerini kullanmamız gerekir. Prostat tamamen vücuttan çıkarılır veya prostata radyoterapi
uygulanır.Ancak bu yöntemlerde iki sevimsiz
komplikasyon söz konusudur. Ameliyat sonrasında idrar kaçırma ve erkeklik faaliyetinin kaybolması görülebilir. Teknolojik gelişmelere bağlı
olarak bu komplikasyonların oranı oldukça düştü. İdrar kaçırma oranı yüzde 18’lerden yüzde
5’lere kadar geriledi. Erkeklik faaliyeti ise sinir
koruyucu cerrahinin uygulanıp uygulanmamasına bağlı olarak değişiyor. Bu oran da yüzde 10
seviyesinde.
Peki, çok ilerlemiş ve başka organlara
da sıçramış hastalıkta nasıl bir yöntem
uyguluyorsunuz?
Prostat kanseri sinsi ilerleyen, ilk aşamaların-
46 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012
da belirti vermeyen bir kanser türüdür. Belirtiler
görülmeye başladığında ise tamamen hastalıktan kurtulma olasılığı giderek azalır. Erkeklerin
40 yaşından sonra kanda PSA değerlerine baktırmalarını ve muayene olmalarını istememizin
nedeni de bu. Eğer prostat kanseri dokunun
dışına çıkmış, lenfler ve kemiklerde tutunmuşsa
bunlara hormon tedavisi uyguluyoruz. Bu tedavilerde ömrü uzatmak mümkün olmuyor ama
hastalığın yarattığı rahatsızlıkları en aza indirmeyi hedefliyoruz. Bunlar neler? Örneğin antiandrojen dediğimiz baskılayıcı hormonlarla hastalığın daha da ilerlemesini engelliyoruz. Eğer buna
rağmen durdurmak mümkün olmazsa kanser
ilaçları ile hastalıkla savaşmaya devam ediyoruz.
Kemiklerdeki olası kırık ve ağrıları gidermek için
ilaçların yanı sıra radyoterapi uyguluyoruz. Tüm
kanser türleri için söylediğimiz gibi, prostat kanserinden çok, geç kalmaktan korkmak lazım.
Çünkü teşhisi koymak kolay ve erken teşhisle
tedavi başarısı yüzde yüzlere yakın.
*Prostat Spesifik Antijen (PSA), prostatın
epitel hücreleri tarafından üretilen ve seminal
sıvıda yüksek oranda bulunan protein yapısında
bir enzimdir.
Prostat kanserinden korunmada beslenmenin herhangi
bir etkisi var mıdır?
Evet, var. Örneğin fazla yenmemek kaydıyla kabak çekirdeği olumlu yönde etki
gösterir. Bunun yanı sıra domateste bulunan likopen, E vitamini, Omega 3, selenyum,
avokado olumlu yönde etkileyen besinler.
Bununla ilgili çeşitli araştırmalar yapıldı dünyada. Ağırlıklı olarak sebze ve balıkla beslenen Uzakdoğulularda prostat kanseri çok
sık görülmemekte. Ancak bu kişiler Batı’ya
yerleştikçe (özellikle ABD’ye) hem prostat
büyümesine hem de prostat kanserine maruz kaldıkları tespit edilmiş. Bunun tamamen
değişen yeme alışkanlıklarına bağlı olduğuna karar verilmiş. Yağlı besin tüketilmesinin
de prostat hastalıklarını olumsuz yönde etkilediği biliniyor. Ancak bu besinleri tükettiğinizde kesinlikle “Prostatınız büyümez,
kanser olmazsınız” ya da “Tüketmezseniz
prostatınız büyür, kanser olursunuz” demek
mümkün değil.
FUAR TAKVİMİ
YURT İÇİ FUARLAR
Organizatör
Fuar Adı
Konu
Tarih
Yer
İstanbul Eğitim
IEFT Yurtdışı Eğitim Fuarları
Yurt dışı Eğitim
6-7 Ekim
İstanbul
Boyut Fuarcılık
WEBİT Kongresi
EMEA Pazarı
10-11 Ekim
İstanbul
CNR Expo
Helal ve Sağlıklı Ürünler
Helal usul ürünler
11-14 Ekim
İstanbul
İstanbul Fuarcılık
MÜSİAD 2012
Makine ve Ekipmaları
11-14 Ekim
İstanbul
CNR Expo Fuarcılık
Natural Stone 2012
Mermer, doğal taş
18-21 Ekim
İstanbul
TÜYAP
Ortadoğu Gıda Fuarı 2012
Gıda ve içecek ürünleri
18-21 Ekim
Diyarbakır
Akdeniz Reklamcılık
20. Uluslararası Yapex
Yapı-inşaat ürünleri
18-21 Ekim
Antalya
İstanbul Fuarcılık
Texbridge
Kumaş, iplik, aksesuar
31 Ekim-2 Kasım
İstanbul
İnterteks Fuarcılık
Güzellik&Bakım 2012
Güzellik ve bakım
1-4 Kasım
Ankara
TÜYAP
İstanbul Autoshow 2012
Otomobil ticari araç
2-11 Kasım
İstanbul
İstanbul
Pozitif Fuarcılık
AYMOD Ayakkabı Moda Fuarı
Ayakkabı, çanta, kemer
7-10 Kasım
Forza Fuarcılık
Mersin Av Doğa 2012
Av, spor, doğa sporları
8-11 Kasım
Mersin
Hannover Messe
Domotex Middle East 2012
Yer döşemeleri
8-11 Kasım
İstanbul
Akort Tanıtım
GapYapı Fuarı
Yapı-inşaat ürünleri
8-11 Kasım
Gaziantep
Eko MMI Fuarcılık
Logitrans Transport Fuarı
Taşımacılık, lojistik
15-17 Kasım
İstanbul
İstanbul Fuarcılık
Kablo&Tel 2012
Kablo, tel, aksesuarları
15-18 Kasım
İstanbul
Forum Fuarcılık
Ankara 2. Sanayi Fuarı
Makine, enerji, kaynak
20-24 Kasım
Ankara
IZFAŞ
İzmir Boat Show
Tekne, yat, denizcilik
21-25 Kasım
İzmir
Grup Medya Fuarcılık
6. Hac ve Umre Turizm Fuarı
Hac ve umre hizmetleri
27-28 Kasım
İstanbul
Soysal Fuarcılık
11. İstanbul Perakende Fuarı
Mağaza, market hizmetleri
28-29 Kasım
İstanbul
İnterteks Fuarcılık
Transist 2012
Ulaşım teknolojileri
29-30 Kasım
İstanbul
TÜYAP
Plast Eurasia İstanbul
Plastik makineleri, kimyasallar
29 Kasım-2 Aralık
İstanbul
Hannover Fuarcılık
CEBIT Bilişim Eurasia
Bilgi ve iletişim teknolojileri
29 Kasım-2 Aralık
İstanbul
Eventus Fuarcılık
Pazarlama Fuarı 2012
Pazarlama
5-6 Aralık
İstanbul
TÜYAP
Horeca İstanbul 2012
Otel, restoran ekipmanları
6-8 Aralık
İstanbul
İFO Fuarcılık
Sign İstanbul 2012
Açık hava reklamcılığı
6-9 Aralık
İstanbul
Boyut Fuarcılık
İstanbul Baby Show
Anne, çocuk ve bebek
14-16 Aralık
İstanbul
YURT DIŞI FUARLAR
Organizatör
Fuar Adı
Konu
Tarih
Yer
Ladin Fuarcılık
Bağdat Autoshow
Otomotiv ve yan sanayi
3-6 Ekim
Irak
Hannover Messe
Chillventa 2012
Soğutma, klima, havandırma
9-11 Ekim
Almanya
Forum Fuarcılık
Canton Fuarı
Gıda maddeleri, tarım
31 Ekim-4 Kasım
Çin
Senexpo
Allpack Indigra Alimenta
Gıda
31 ekim-4 Kasım
Romanya
Ladin Fuarcılık
8. İran Plast
Plastik ve kauçuk endüstrisi
4-7 Kasım
İran
TÜYAP
Constru India
Yapı ısıtma
6-8 Kasım
Hindistan
İTO
MIDEST
Yan sanayi
6-9 Kasım
Fransa
Türkel
18. Interlight Moscow
Aydınlatma
6-9 Kasım
Rusya
TÜYAP
7. International Packtech India
Ambalaj paketleme
6-8 Kasım
Hindistan
TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012 İSTOÇHAYAT
47
BULMACA
SUDOKU
BULMACA
1’den 9’a kadar olan rakamları panoya yerleştirin. Her satır ve sütun 3x3’lük 9 kare’den oluşmaktadır.
9’luk kutularda her rakamdan 1 adet olmalıdır.
Yanıtları www.istoc.com.tr adresinde bulabilirsiniz.
48 İSTOÇHAYAT TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2012

Benzer belgeler

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2012 SAYI:31

Detaylı

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi

PDF İndir - İstoç Ticaret Merkezi Sınırlı Sorumlu İstanbul Toptan Ticaret Depolama ve Küçük Sanayi Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi (İSTOÇ) ilk olarak 1 Haziran 1998 tarihinde “İSTOÇ’’ olarak marka tescilini yaptırdı. 14 Nisan 2010 ta...

Detaylı