Müzik Kemanın genç yıldızı, Melisa Nilüfer Nogayoğlu Keman

Transkript

Müzik Kemanın genç yıldızı, Melisa Nilüfer Nogayoğlu Keman
Müzik
Kemanın genç yıldızı, Melisa
Nilüfer Nogayoğlu
Keman sanatçısı Melisa Uzunarslan, "Melisa Uzunarslan ve Chamber
Works" konseriyle kendi bestelediği eserleriyle 7 Şubat'ta, Borusan
Müzik Evi’nde.
Nilüfer Nogayoğlu: Melisa Uzunarslan kimdir?
Melisa Uzunarslan: 1985'te İstanbul’un Kanlıca semtinde doğdum.
Ailemin Kanlıca’da 400 yıllık bir geçmişi var. 10 yaşında
konservatuvara girerek keman çalmaya başladım. Mimar Sinan
Üniversitesi’nde keman ve kompozisyon bölümlerini aynı anda
okuyarak birincilikle mezun oldum. Aynı üniversitenin yüksek lisans
keman bölümünden pekiyi derece ile 2010 yılında mezun oldum.
Yurtiçi ve yurtdışında birçok orkestrada görev aldım. Albüm, dizi,
film, reklam müziklerinde solo keman ve yaylı grubuyla yer aldım.
Klasik müziğin yanı sıra pop müzik sanatçılarına da eşlik ettim. Halen
Sezen Aksu ile çalışmaktayım. Mimar Sinan Üniversitesi’inde öğretim
görevlisiyim. Ayrıca Borusan Filarmoni Orkestrası üyesiyim.
Nilüfer Nogayoğlu: Müzik aşkın nasıl başladı? Ailede müzikle uğraşan
var mı?
Melisa Uzunarslan: Ailemde müzisyen yok ama her zaman sanatla ve
müzikle iç içeydik. Büyükannem ressam, annem arkeolog. Babam ise
bilgisayar mühendisi olmasına rağmen evde her zaman müzik
dinlenirdi. Ben 3,5 yaşındaydım, Pink Floyd o zamanlar popülerdi,
her evde olduğu gibi bizim evde de küçük bir org vardı. Bir gün Pink
Floyd şarkısını orgla çalmışım, annem fark etmiş inanamamış.
Babam eve gelince ona da dinletmiş. Daha sonra bu yeteneğimi
değerlendirerek ve 10 yaşına geldiğimde konservatuvara yönelmemi
sağladılar.
Nilüfer Nogayoğlu: Kemancı ve besteci olarak tanıyoruz seni,
sahnede sesini de kullandığın yerler oldu. Peki sahnede en çok şarkı
söylemek mi keman çalmak mı heyecanlandırıyor seni?
Melisa Uzunarslan: Şarkı söylemeye çok sonra başladım. Evde
mırıldanıyordum ama profesyonel olarak söylemeyi düşünmemiştim.
Şarkıcılıktan sahnede çok keyif alsam da bu işin eğitiminin alınıp
yapılmasından yanayım. Sesi kullanmanın bir sürü tekniği var ve ben
şarkı söylerken bunları düşünmeden yapıyorum, içimden geldiği
gibi… Bu yüzden stressiz yaptığım iş seyircinin keyif almasını
sağlıyor. Sezen Aksu ile çalmaya başladığımdan beri şarkı
söylemedim. Bir gün Sezen Hanım şarkı söyleyip söylemediğimi
sordu, solfej eğitimi aldığım için seste durabilmem, entonasyonum
iyi, bu sebeple back vokal yapabileceğimi söyledim. Frankie’de sahne
alırken Sezen hanım çok ısrar etti ve iki caz parçası okudum, haftaya
daha fazla şarkı okutacağını söyledi ve daha sonra mekanda yaz
boyunca grubum Akustika Trio ile şarkı söyledim.
Nilüfer Nogayoğlu: Şarkı söylediğin videoları izlerken sende Amy
Winehouse havası hissettim. Sana bu tür benzetmeler yapılıyor mu?
Beğendiğin sesler kimler?
Melisa Uzunarslan: Evet… Amy ve Lana Del Rey’ e benzetiyorlar
sesimi. Çok tizlerde bir sesim yok, koyu ve alto bir sese sahibim.
Birsen Tezer, Elif Çağlar, alternatif kalıyor ama tarzlarını çok
beğeniyorum. Son dönemlerde Ceylan Ertem. Bjork çok severim,
Teoman, Sezen Aksu dinlerim.
Nilüfer Nogayoğlu: Sezen Aksu ile nasıl tanıştın?
Melisa Uzunarslan: Üç sene önce Sezen Hanım'ın Kanlıca’ya
taşındığını öğrendim. Ayrıca aranjörü Kıvanç Bey de Kanlıca’ya
taşınınca Levent Yüksel’in bir aranjmanı için stüdyosuna çağırıldım.
Onlar daha çok elektronik kısmını ben ise armonik kısmını bildiğim
için Kıvanç beni ekibe almak istedi. Birkaç popüler beste yaptım.
Kıvanç bestelerimi Sezen Hanım'a dinletmiş. Sezen Hanım benimle
tanışmak istedi, ve bir anda samimi olduk. Kendisi çok şeker bir
insan. Daha sonra sahnesinde çalmaya, aranjmanlar yapmaya
başladım. Sezen Aksu çalıştığı müzisyenleri ailesinden birileri gibi
görüyor ve sanırım ben de o ailedenim. Bazı akşamlar beni arıyor,
"aklıma bir tema geldi, kemanını kap gel" diyor, bu kadar tatlı bir
insanı kırmayıp gidiyorum. Sezen Hanım benim için başka bir okul..
Hayatı öğretiyor, müzik dışında da her şeyden konuşuyoruz. Onunla
işbirliğimizden sonra pop müzikte daha çok iş yapmaya başladım.
Nilüfer Nogayoğlu: Klasik müzik eğitimi aldın. Birbirinden ayrı
müzikleri bir arada yapmaya nasıl karar verdin?
Melisa Uzunarslan: Klasik müzik hepsinin anası diyebilirim. Bunu
stillere böldüğünüzde, pop müzik için klasik müzikten öğrendiğimiz
şeyler yeterli kalıyor. Fakat çok sesli partileri pop müzikte
kullanırsanız o poptan çıkıyor. İkiside apayrı bir dünya içine girmek
gerek. Akademik tipler daha çok at gözlükleriyle bakıyor, hafif
yapılan müzikleri küçümsüyor, ben hiçbir zaman karşı durmadım;
ailemde dinlenilen müzikler bana bu felsefeyi sağladı. Bence her
şeyin iyisi var popun da…İlk olarak öğrencilik yıllarımda Vedat
Sakman'la daha sonra Bülent Ortaçgil ve pek çok ünlü sanatçıyla
çalıştım. Sahnede pop müziğin keyifli olduğunu gördüm. Çünkü
klasik müzik daha konsantre olmanızı, pop müzik ise yorumunuzu
kullanabileceğiniz bir özgürlük sağlıyor size.
Nilüfer Nogayoğlu: 7 Şubat konseri nasıl bir fikirle oluştu? Eserleri ne
zaman hazırladın? Konserde kimler eşlik edecekler?
Melisa Uzunarslan: Borusan Filarmoni’nin daimi şefi Avusturyalı
Sasha Goetzel ile konuşuyorduk, besteci yönümden bahsetim.
Eserlerimi dinlettim. Çok beğendim. "Seni tanıtalım, bununla ilgili bir
gece yapalım" dedi. Konser programı yazdığım Çello ve Piyano için
Ağıt, Keman ve Piyano Sonatı, Yaylı Dörtlü, Piyanolu Beşli
eserlerimden oluşuyor. Yaylı Dörtlü ve Piyanolu Beşli'yi okurken
2006 senesinde yazdım. Fazıl Say ile tanışıyorum ve besteci yönümü
bildiği için keman ve piyano sonatı yazmamı önerdi, sonat öyle
gelişti. Çello ve Piyano Ağıt ise bir anda geldi ve yazdım…Kemanda
Mehmet Yasemin, viyolada Beste Tıknaz, çelloda Erman İmayhan,
piyanoda Ayça Yılmaz eşlik edecekler.
Nilüfer Nogayoğlu: Kadın kompozitörlere rastlamak çok zor… Sence
kadın müzisyenler neden kompozitörlüğü tercih etmiyor?
Melisa Uzunarslan: Tarihte çok azdır kadın besteciler. Ben ataerkil
toplum olmamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Sadece çalgıcı
olarak gittiğim sahnelerde bile erkek egemenliği görüyorum.
Erkeklerde biz yapıyoruz kadınlar ise düşük yapıyor. Biraz güzel ve
neşeli biriysen besteci kimliğinden söz ettiğinde erkekler inanmıyor.
Müziğe harcadığım emek dışında bir de bu olguyu kırmak ve kendimi
kabul ettirmek için emek harcıyorum.
Nilüfer Nogayoğlu: Ülkemizde müziğe verilen değer sence yeterli mi?
Klasik müzik dinleyicilerini nasıl buluyorsun?
Melisa Uzunarslan: Müziğe ve müzisyenlere verilen değeri yeterli
görmüyorum. Emeğimizin hiçbir karşılığı yok. Klasik müzik
konserlerine karşı önyargı oluştuğunu düşünüyorum. Ne giyeceğim
konserinde diye soran davetlilerim bile var… Her konserde olduğu
gibi bu konserlerdende insanlar sıkılırlarsa çıkabilmeli. Benim dahi
sıkıldığım konserler olmuştur. Müziği film izler gibi dinlemeleri lazım.
Sözle duygu almaya alıştırıldığı için, şehirleşmenin de vermiş olduğu
karmaşayla, insanlar hayal etmeyi bıraktı. Klasik müzik insanın içine
dönmesi için çok güzel bir fırsat. İnsanlar, şehir hayatının
yoğunluğundan çıkıp konserlerde müziğin akışıyla istediği her şeyi
hayal edebilir. Dileyen savaşı, sevgilisini, aşkı, hastalığı, mutlu
anları... Ucu açık ve çok güzel bir fırsat. Borusan Filarmoni de bu
konuda çok destekleyici davranıyor.
Nilüfer Nogayoğlu: Müzik hayatına başladığından beri yolunu
başarıyla devam ettiren Melisa Uzunarslan yurt dışında olsaydı daha
farklı bir konumda olur muydu?
Melisa Uzunarslan: Ben keman ve kompozisyon bölümlerini
birincilikle bitirdim. Keman hocam olan Prof. Çiğdem İycil ile beraber
okul bittikten sonra Avusturya veya Almanya planı çizmiştik.
Kompozisyon hocam Prof. Hasan Uçarsu ise Amerika’yı düşünüyordu
benim için. Benim kafamda da bitiriyorum ve gidiyorum vardı hep…
Fakat son senemde babam kanser oldu ve son altı ayı kaldı dedi
doktorlar. Babam üveydi ve üç yaşımdan beri üzerimde çok emeği
vardı. Fransa ve Amerika’da burslar kazandım. Müzisyen olduğum
için çok duygusal bir insan olduğumu düşünüyorum, babamın son
altı yında yanında olmayı tercih ettim ve gitmedim. Babam hasta
olunca işten ayrıldı, annem ona bakmak zorunda kaldı ve maddi
olarak çöküntüye uğradık. Bende bu sırada ne kadar iş varsa
koşturmaya başladım. Bu arada yüksek lisans yapmayı
geciktirmedim. 21 yaşında olabilecek en iyi şartlara gelmiş oldum.
Ülkemde de kendimi geliştirebileceğimi gördüm. Babamın vefatından
sonra buradaki düzeni bırakıp hiç tanımadığım bir ülkede hem de
öğrencilik hayatı yaşamaya gitmek istemedim. Orda olsaydım ne
olurduyu düşünüyorum. Sosyal açıdan insanlarla iletişimim daha iyi
olurdu. Ülkemizde aydın, eğitimli genç olmak zor. Türkiye ortada
kalmış bir karakter ve ne olduğumuzu bilmiyoruz. Kendini geliştiren
bir insansan yalnız kalıyorsun. Yalnız olmak hayat kalitene de
yansıyor. Ama bütün bunların beni beslediğini düşünüyorum. Acı
çektikçe olgunlaşıyor ve hayata dört elle sarılıyorum. Belki bu
başarılarımın ve çabamın sebebi diğer taraftaki mutsuzluklarımı
kapatmam olabilir…
Nilüfer Nogayoğlu: Albüm projelerin var mı?
Melisa Uzunarslan: Üç tane albüm projem var. Kıvanç K. Production
Team’da çalıştığım Emre Aşkın dubstep çalışıyordu. Üstüne bir şeyler
mi yapsak, müzik oynasak gibi şeyler düşündük. Türkiye’de dubstep
ile keman hiç yok dünyada ise bir kişi bulduk fakat onun da tam
olarak dubstep olmadığına karar verdik. Violinİstanbul parçasına klip
çektik. Dijital ortamlarda yayınlayacağız ve internetteki seyirci
reaksiyonuna bakacağız. Onun dışında 7 Şubat'taki konserin CD
kaydını hazırlayacağız. Eserler yaklaşık 80 dakika sürüyor.
Haziran'da çıkarmayı düşünüyoruz. Bir başka projemde profesyonel
hayatımla aldığım eğitimi birleştirince bir müzik dili edindim. Kendimi
ifade edeceğim etnik chill out tarzında akustik albüm hazırlıyorum.
Şarkı da söyleyeceğim. Bu albümü de Eylül ayında çıkarmak
istiyorum.
Nilüfer Nogayoğlu: Başka konser projelerin olacak mı? Dinleyicilere
ne gibi sürprizlerin var?
Melisa Uzunarslan: 7 Şubat konserinin tekrarını yapmak istiyoruz.
Bestecilik tarafımı artık daha çok görecekler. Onun dışında da
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Teoman konserlerinde yer
alıyorum.